T. C. Đstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Đktisat Ana Bilim Dalı

Đktisat Politikası Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

TÜRK BANKACILIK S ĐSTEM ĐNDE

2001 YILI SONRASI YEN ĐDEN YAPILANMA SÜREC ĐNĐN ANAL ĐZĐ

(Kamu Bankaları Örne ği)

Abbas BAYIR

2501070215

Tez Danı manı

Yard.Doç.Dr.Selman YILMAZ

Đstanbul-2009

ii

ÖZ Bu çalı mada Türkiye’de kamu bankacılı ğı ve kamu bankalarının 2001 yılında ya adı ğı yeniden yapılanma sonrası sorunları ele alınmı tır. Çalı mada kamu bankacılı ğının yeniden yapılanma sonrasındaki sorunları makro ve mikro sorunlar olarak tasnif edilmi tir. Bu tasnif çerçevesinde genel olarak bankaların özel olarak kamu bankalarının parafiskal kurumlar olarak faaliyet gösterdikleri dikkate alınarak bankacılık sektöründe ya anan geli meler ve iktisat politikalarının ve bu politikaların belirleyicilerinin ve uygulayıcılarının bankacılık sistemine ve kamu bankalarına etkileri sayılmı tır. Çalı mada yeniden yapılandırma ihtiyacı ile yönetim bilimlerinin temel kavramları arasındaki ili ki problem çözme paradigması çerçevesinde ele alınarak yönetim bilimlerinin uygulamalarından kaynaklanan aksaklıkların kamu bankalarının sorunlarının ortaya çıkı ına etkisi de ğerlendirilmi tir. Đktisat politikalarından kaynaklanan sorunlar makro sorunlar olarak ele alınmı tır. Yönetim bilimleri uygulamalarından kaynaklanan sorunlar ise makro sorunlar ba lı ğında ele alınmı tır. Çalı mada kamu bankalarının banka, ube ve personel sayısı gibi sayısal veriler ile mevduat, kredi, aktif büyüklü ğü gibi mali verilerinin bankacılık sektöründeki yeri ve yeniden yapılanma çerçevesinde ekonometrik anlamı irdelenmi tir. Son bölümde, 2007 yılından itibaren tüm dünyayı etkisi almaya ba layan ve 2009 yılında etkileri konuyla ilgisi olsun olmasın herkesin görebilece ği ekilde ortaya çıkan subprime mortgage küresel mali krizin Türkiye’de kamu bankacılı ğı, özelle tirme ve yeniden yapılanma kavramları üzerindeki potansiyel etkileri ele alınmı tır.

iii ABSTRACT In this study, the problems of public banking system and public banks after reconstruction of 2001 have been evaluated. In the study the problem of public banks are classified as macro and micro problems. Since the banks, especially public banks behave as parafiscal insutition develepoments in banking sector and relation of banks to the economy politics of government is evaluated in this term. Under the light of this classification the changes in the place of public banks in banking industry before and after of 2001 reconstruction are evaluted. For quantitave evaluation physical sizes such as banks, branches and personel and financial sizes such as assets, deposits and credits are analyzed. In addition, quantitave performance of public banks are evaluated and compared to the banking sector in the sense of restructing of banking system. In the study, the relation among reconstruction, macro economy politics and basic business administration notions are disccused under problem solving paradigm. In this manner, the effects of the bad management and the lacks of business administration science notions on the rise of problems of public banks are considered. The effect of global subprime mortgage crisis on the public banking, privatization understanding and reconstruction concept in Turkey are evaluated. In the last part, the results of quantitative evaluations about public banks are introduced.

iv ÖNSÖZ

Đktisat biliminin temel hedefleri istihdam, fiyat istikrarı ve ekonomik büyümedir. Bu çerçevede, i sizlik oranı, enflasyon oranı ve büyüme oranı her ekonominin ve her iktisat politikasının performans kriteri niteli ğini kazanmaktadır. Son otuz yılda dünyada mali krizlerin kendini sık sık tekrar etmesi ve krizlerin salgın halinde her yere yayılması ve istihdam sorununun yıkıcı bir hal alması nedenleriyle istihdam konusu günümüz iktisadında yüz yıl öncesinin çatı macı iktisadından da önemli konularından biri halini almı tır. Kamu bankalarının yeniden yapılanma sonrasında ya adı ğı personel sorunu, personeliyle ya adı ğı hukuki uzla mazlıkların alt yapısı ve bu sorunların kökeni ve kamu bankalarına etkisi bu çerçevede incelenmeye de ğer bir konu olarak görülmektedir.

Türkiye’de kamu bankalarının yeniden yapılandırma sonrasındaki sorunlarının ele alındı ğı bu çalı mada kamu bankalarının 2000 yılının ikinci yarısından ba layarak 2001 yılının ubat ayında, o güne de ğin uygulanmakta olan maliye ve para politikalarının terk edilmesiyle son bulan süreç sonrasında ya anan yeniden yapılanma sonrası dönem ele alınmı tır.

2000 yılının son aylarında %7000’lere ula an gecelik faizlerle tarihe geçen bu dönemde bankacılık sisteminde faaliyet gösteren her üç bankadan birinin kapandı ğı dü ünülürse üstünden geçen on yıllık bir zaman sonrasında bile etkilerini halen devam ettiren bu dönemin cumhuriyet tarihinin en büyük yapısal çalkantılarından biri oldu ğunu söylemek yanlı olmayacaktır. Bu dönemde kamu bankalarının personel sayısını o yıl öncesine göre seksen binlerden kırk binlere gerilemi ve kamu bankaları buna paralel olarak fiziki ve mali verilerde sektördeki payını ve a ğırlı ğını kaybetmi tir.

Kamu bankalarının devletçilik ilkesinin bir sonucu olarak; Cumhuriyet’in kurulu undan itibaren sanayiden tarıma, turizmden madencili ğe, konuttan ta ımacılı ğa çok çe itli alanlarda faaliyet gösteren misyon bankaları olarak ortaya

v çıktı ğı göz önüne alınarak kamu bankalarının misyonlarına ve bu misyonların yapısına ve kamu bankalarının misyonlarının nasıl de ğiti ğine vurgu yapılmı tır.

Bu sebeple yeniden yapılanma olgusu yönetim bilimleri kavramları ı ığında ele alınmı tır. Ancak böyle bir giri imde bulunurken problem nedir, nasıl çözülür, problem çözmenim paradigması nasıl i ler ve paradigma neden çalı maz sorularına da yanıt aranmaya çalı ılmı tır. Böylece yeniden yapılanma kavramı paradigma ıığında sorunların ortaya çıkmasını önleyici yönetim teknikleri ile ortaya çıkmı sorunları giderici yönetim teknikleri kamu bankaları ba ğlamında de ğerlendirilmi tir. Daha büyük yapıların yeniden yapılanması çabalarının o büyük yapının olu turdu ğu kümenin elemanı durumundaki kamu bankalarına etkisi ayrıca de ğerlendirilmi tir.

2001 krizinin Türk Bankacılık Sisteminin Basel I ile çakı tı ğı ve krizden çıkı ın uluslar arası bankacılık gözetim ve denetim standartlarına uyum sa ğlamak suretiyle gerçekle ti ği gözönünde tutularak Basel II yapısal düzenlemelerinin ve bu düzenlemelere uyum sürecinin Türk Bankacılık Sistemine olası etkileri yeniden yapılanma olgusu çerçevesinde de ğerlendirilmi tir. Çalı manın son bölümünde kamu bankalarının Türk Bankacılık Sistemindeki yerinin verilerden hareketle sayısal ve mali performansı de ğerlendirilmi tir.

Ba ta konunun seçimi olmak üzere tez çalı mam boyunca deneyimi, bilgisi, ho görüsü ve ele tirilerinden yararlandı ğım tez danı manım Yard. Doç. Selman YILMAZ’a çalı mam boyunca sa ğladı ğı çok de ğerli destekleri için özellikle te ekkür etmeyi bir borç bilirim.

vi ÖZ…………….………………………………………………………………...... iii ABSTRACT………………………………………………………………...... iv ÖNSÖZ…………………………………………………………………………... v ĐÇĐNDEK ĐLER………………………………………………………………... vii TABLOLAR L ĐSTES Đ………………………………………………………...... xiii EK ĐLLER L ĐSTES Đ…………………………………………………………... xv KISALTMALAR L ĐSTES Đ……………………………………………………... xvi GĐRĐ …………………………………………………………………………….. 1

BĐRĐNC Đ BÖLÜM

BANKACILIK S ĐSTEM Đ VE YEN ĐDEN YAPILANMA KAVRAMI

1.1. BANKACILIK S ĐSTEM Đ…………………………………………….… 5 1.1.1. Bankacılı ğın Tanımı ve Đ levi…….…………………………… 5 1.1.2. Bankaların Sınıflandırılması…………………………………… 6 1.1.2.1. Bankaların Sermaye Sahipli ğine Göre Sınıflandırılması…………………………………… 7 1.1.2.2. Bankaların Ölçe ğe Göre Sınıflandırılması………… 7 1.1.2.2.1. Bankaların Büyüklük Ölçe ğine Göre Sınıflandırılması………………………. 7 1.1.2.2.2. Bankaların Faaliyet Ölçe ğine Göre Sınıflandırılması………………………. 8 1.1.2.3. Bankaların Faaliyet Alanlarına Göre Sınıflandırılması 8 1.1.2.3.1. Merkez Bankaları………………………. 9 1.1.2.3.1.1. Merkez Bankalarının Đ levi 10 1.1.2.3.1.2. Merkez Bankalarının Ba ğımsızlı ğı………………. 11 1.1.2.3.2. Ticaret Bankaları……………….……..…. 11 1.1.2.3.3. Tarımsal Kredi ve Ziraat Bankaları….. 12 1.1.2.3.4. Yardım Sandıkları ve Halk Bankaları... 13

vii 1.1.2.3.5. Đpotek ve Emlak Bankaları……………... 14 1.1.2.3.6. Kalkınma ve Yatırım Bankaları………… 14 1.1.2.3.7. Katılım Bankaları……………………….. 15 1.2. YEN ĐDEN YAPILANMA KAVRAMI………………………………… 16 1.2.1. Đ leve Odaklı Yeniden Yapılanma Kavramları……………… 17 1.2.1.1. Taylor’un Bilimsel Yönetim Đlkeleri…………………… 18 1.2.1.2. Planlama ve Stratejik Planlama………………………… 20 1.2.1.3. Đ Süreçlerinin Analizi………………………………..… 23 1.2.1.4. Yöneylem Ara tırma Yakla ımı……………………..… 26 1.2.1.5. Yeniden Yapılanmada Giri imcilerin Rolü………..… 29 1.2.2. Örgüt Odaklı Yeniden Yapılanma Kavramları…...…………. 33 1.2.2.1. Birlikler ve Kooperatifle me…...………………………. 33 1.2.2.2. Peresteroika………………….…………………………. 35 1.2.2.3. Öğrenen Organizasyonlar ve Yapılandırma…………. 38 1.2.2.4. Devletin Yeniden Yapılanması………………………… 41 1.2.3. Sistem Odaklı Bir Yeniden Yapılanma Kavramı: Sistem Dinami ği.……………………………………………….. 44 1.2.3.1. Sorun Çözme Paradigması……………………………... 45 1.2.3.1.1. Çözümsüz Problemler……………………… 48 1.2.3.1.2. Çözümsüz Problemlerin Özellikleri………... 49 1.2.3.1.3. Đyi Yönetim ve Đç Kontrol………………… 51 1.2.3.1.4. Çözümsüz Problemler ve Kötü Yönetim Kavramı Arasındaki Đli ki …………………. 52

ĐKĐNC Đ BÖLÜM

TÜRK BANKACILIK S ĐSTEM ĐNDE YEN ĐDEN YAPILANMA

2.1. TÜRK ĐYE’DE BANKACILI ĞIN TAR ĐHSEL GEL ĐĐ MĐ………... 56 2.1.1. Osmanlı Döneminde Bankacılık………………….………….… 58

viii 2.1.2. Cumhuriyet Döneminde Bankacılık………………………….… 59 2.1.2.1. Cumhuriyetin Đlk Yıllarında Bankacılık…….… 59 2.1.2.2. 1950 – 1960 Döneminde Bankacılık………..…… 61 2.1.2.3. 1960 – 1980 Döneminde Bankacılık……..……... 62 2.1.2.4. 1980 – 2000 Döneminde Bankacılık…………… 64 2.1.2.5. 2000 Sonrası ve Günümüzde Bankacılık………. 66 2.1.2.6. 2001 Öncesi Türk Bankacılık Sisteminin Özellikleri………………………………………… 66 2.1.2.6.1. Türk Bankacılık Sisteminde 2001 Öncesinde Görülen Đ lev Odaklı Yeniden Yapılanmalar……………………….. 68 2.1.2.6.2. Türk Bankacılık Sisteminde 2001 Öncesinde Görülen Örgüt Odaklı Yeniden Yapılanmalar………………. 70 2.2. 2001 SONRASI TÜRK BANKACILIK S ĐSTEM ĐNDE YEN ĐDEN YAPILANMA…………………………………………………………… 76 2.2.1. Türk Bankacılık Sistemi ve Avrupa’da Durum……………….. 77 2.2.2. BASEL I’e Geçi in Yeniden Yapılanma Sürecine Etkileri…. 80 2.2.3. 2001 Sonrası Bankacılık Sisteminde Đ leve Yönelik Yeniden Yapılanmalar………………………………………………..….. 81 2.2.3.1. Merkez Bankasının Yeniden Yapılanması…………… 82 2.2.3.2. Finans Kurumlarının Katılım Bankasına Dönü mesi.. 83 2.2.3.3. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun Kurulması…………………………………….………… 85 2.2.3.4. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu…………..…………… 86 2.2.3.5. BASEL II’ye Geçi Süreci ve Bankacılık Sistemine Etkisi………………………………………….………… 88 2.2.3.6. Bankacılık Sektöründe Risk Yönetimi……….………… 91 2.2.4. 2001 Sonrası Bankacılık Sisteminde Örgüte Yönelik Yeniden Yapılanmalar………………………………………….………… 93 2.2.4.1. Kamu Bankalarının Yeniden Yapılanması……...…… 94

ix 2.2.4.2. Özel Bankaların Yeniden Yapılanması………………… 96 2.2.4.3. Yabancı Bankaların Sektöre Giri i…………….…….. 99

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRK ĐYE’DE

YEN ĐDEN YAPILANMA SÜREC Đ ÇERÇEVES ĐNDE

KAMU BANKALARI ÖRNE ĞĐ

3. YEN ĐDEN YAPILANMA SÜREC ĐNDE KAMU BANKALA 3.1. YEN ĐDEN YAPILANMA ÇERÇEVES ĐNDE KAMU BANKALARI. 101 3.1.1. Kamu Bankalarının Đktisat Politikaları Açısından Önemi…… 102 3.1.2. Avrupa’da Kamu Bankalarının Yeri………………………… 105 3.2. KAMU BANKALARININ MAKRO VE M ĐKRO SORUNLARI…… 109 3.2.1. Kamu Bankalarının Makro Sorunları …………………… 111 3.2.1.1. Faiz ve Enflasyonun Bankacılık Sistemine Etkisi Sorunu……………………………………………. 112 3.2.1.2. Kamu Açıkları ve Kamu Borçları Đle Dı lanma Sorunu………………………………………….… 116 3.2.1.3. Dı Açıklar ve Dı Borçlar Đle Kur Riski Sorunu 118 3.2.1.4. Kamu Harcamalarının Yönetimi Sorunu.…… 121 3.2.1.5. Devletin Yeniden Yapılanmasının Kamu Bankalarına Etkisi …………………………..… 123 3.2.2. Kamu Bankalarının Mikro Sorunları……………………...… 128 3.2.2.1. Kamu Bankalarının Misyon Sorunu………… 129 3.2.2.1.1. Kamu Bankalarının Özelle tirmeden Kaynaklanan Sorunları………..……. 138 3.2.2.1.2. Yasal ve Politik Baskılardan Kaynaklanan Sorunlar……………… 141

x 3.2.2.1.3. BASEL II’ye Uyum Sürecinin Kamu Bankalarına Etkisi...... 145 3.2.2.1.4. Kamu Bankalarının Risk Yönetiminden Kaynaklanan Sorunları……..………. 146 3.2.2.1.5. Reel Sektörün Yeniden Yapılandırılmasının Etkileri….…… 148 3.2.2.2. Kamu Bankalarının Đstihdam Sorunu…...…… 153 3.2.2.2.1. Personel Temini Sorunu…………… 155 3.2.2.2.2. Yeniden Yapılanma Sonrası Personel Sorunu……………………………… 156 3.2.2.2.3. Kamu Bankalarında Örgütsel Vatanda lık Sorunu………………… 160 3.3. ULUSLAR ARASI F ĐNANS KR ĐZĐNĐN KAMU BANKALARINA ETK ĐSĐ…………………………………………………………………… 161 3.3.1. Türev Piyasalar Krizi………………………………………...… 162 3.3.2. Özel Bankalara ve Đ letmelere Sermaye Enjeksiyonu…….… 167 3.3.3. Parasal Đ lem Hızı ve Elektronik Fon Transferi……………... 170 3.3.4. Sistem Dinami ğinden Kaynaklanan Politik Đktisat Sorunları. 171 3.4. KAMU BANKALARININ BANKACILIK SEKTÖRÜNDEK Đ YER ĐNĐN EKONOMETR ĐK OLARAK DE ĞERLEND ĐRĐLMES Đ…………... 172 3.4.1. Veri ve Yöntem………………………………………………… 172 3.4.2. Kamu Bankalarının Sayısal Verilerinin Ekonometrik Olarak Đncelenmesi…………………………………………………….. 174 3.4.2.1. Türkiye’de Kamu Bankalarının Sayısı…….…… 175 3.4.2.2. Kamu Bankalarının ube Sayısı……………….. 177 3.4.2.3. Kamu Bankalarının Personel Sayısı…………… 182 3.4.3. Kamu Bankalarının Mali Verilerinin Ekonometrik Analizi….. 188 3.4.3.1. Aktif Payının Büyüklü ğü……………………...… 188 3.4.3.2. Mevduat Payının Büyüklü ğü……..………….….. 190 3.4.3.3. Kredi Payının Büyüklü ğü………...…………… 192 3.4.3.4. Öz Kaynak Payının Büyüklü ğü……………….… 193

xi 3.4.4. Kamu Bankalarının Performansının Ekonometrik Analizi….. 195 3.4.4.1. ube Ba ına Personel Sayısı……………………. 195 3.4.4.2. Öz Kaynak Aktif Oranı………………………… 197 3.4.4.3. Bankacılık Sektöründe Aktif Büyüklü ğünün GSY ĐH’ye Oranı…………………………………. 199 3.4.4.4. Faiz Geliri ve Gideri Đle Personel Gideri Arasındaki Đli ki…………………………………. 200 SONUÇ……………………………………………..…………………..….…….. 204 EKLER……..…………………………………………………..………..….…. 210 KAYNAKÇA……………………………………………………………..……. 224

xii TABLOLAR Sayfa No

Tablo 2.1. AB ve Çevre Ülkelerde Bankacılık Kapasitesinin Demografik ve Mali Verileri…………………………………… 78 Tablo 2.2. Yeniden Yapılandırma Döneminde Banka Birle meleri ve Tasfiyeleri………………………………. 93 Tablo 2.3. Kamu Bankalarda Görülen Yeniden Yapılanmalar ve De ğiiklikler…………………………………………………….. 95 Tablo 2.4. Özel Bankalarda Görülen Yeniden Yapılanmalar ve De ğiiklikler……………………………………………………. 97 Tablo 2.5. Yabancı Bankalarda Görülen Yeniden Yapılanmalar ve De ğiiklikler….…………………………………………………. 99 Tablo 3.1. Türkiye Cumhuriyeti Merkezi Yönetim Bütçe Giderleri ……… 122 Tablo 3.2. Bankacılık Sektöründe Banka Sayısı (1992-2008)…………….. 175 Tablo 3.3. Bankacılık Sisteminde Yıllar Đtibariyle ube Sayısı ……………. 177 Tablo 3.4. Kamu Bankalarının Yıllar Đtibariyle ube Sayısı……………….. 180 Tablo 3.5. Kamu Bankalarının Yıllar Đtibariyle Personel Sayısı……………. 183 Tablo 3.6. Bankacılık Sektöründe Personel Sayısı………………………….. 185 Tablo 3.7. Yeniden Yapılanma Öncesinde Eğitim Düzeyine Göre Personel Da ğılımı………………………. 187 Tablo 3.8. Yeniden Yapılanma Sonrasında Eğitim Düzeyine Göre Personel Da ğılımı………………………. 187 Tablo 3.9. Bankacılık Sektöründe Günümüzde Eğitim Düzeyine Göre Personel Da ğılımı………………………. 187 Tablo 3.10. Bankacılık Sektöründe ube Ba ına Personel Sayısı…………… 196 Tablo 3.11. Bankacılık Sektöründe Toplam Aktiflerin GSY ĐH’ye Oranı…... 199 Tablo Ek 1.A. Bankacılık Sektöründe Toplam Aktifler………………………... 210 Tablo Ek 1.B. Bankacılık Sektöründe Toplam Mevduat………………………... 212 Tablo Ek 1.C. Bankacılık Sektöründe Toplam Krediler.………………………... 214 Tablo Ek 1.D. Bankacılık Sektöründe Toplam Özkaynaklar…..………………... 216 Tablo Ek 1.E. Bankacılık Sektöründe Faiz Geliri………………………………... 218

xiii Tablo Ek 1.F. Bankacılık Sektöründe Faiz Gideri……..………………………... 219 Tablo Ek 1.G. Bankacılık Sektöründe Faiz Giderinin Faiz Gelirine Oranı……... 220 Tablo Ek 1.H.Öz Kaynakların Toplam Aktiflere Oranı..………………………... 221 Tablo Ek 1.I. Bankacılık Sektöründe Personel Gideri ve Personel Giderinin Faiz Gideri ve Faiz Gelirine Oranı…….……..………………………... 222

xiv GRAF ĐKLER Sayfa No

Grafik 3.1. Reel Faizler Đle Büyüme Hızı Arasındaki Đli ki…………………. 114 Grafik 3.2. Reel Faiz ile Faiz, Kamu Borcu ve Toplam Tasarruf Arasındaki Đli ki………………………………. 115 Grafik 3.3. Bankacılık Sektöründe Yıllara Göre Personel Sayısı…………… 179 Grafik 3.4. Üç Kamu Bankasının ube Sayısı………………………………. 181 Grafik 3.5. Üç Kamu Bankasının Personel Sayısı…………………………… 184 Grafik 3.6. Bankacılık Sektöründe Yıllara Göre Personel Sayısı…………… 186 Grafik 3.7. Bankacılık Sektöründeki Aktif Payının Da ğılımının Seyri……… 189 Grafik 3.8. Bankacılık Sektöründe Mevduat Payının Seyri…………………. 191 Grafik 3.9. Bankacılık Sektöründe Kredi Payının Da ğılımının Seyri……….. 192 Grafik 3.10. Bankacılık Sektöründe Özkaynak Da ğılımının Seyri…………… 194 Grafik 3.11. ube Ba ına Personel Sayısı…………………………………….. 197 Grafik 3.12. Bankacılık Sektöründe Özkaynak/Aktif Oranının Seyri..……….. 198 Grafik 3.13. Bankacılık Sektöründe Aktifin GSY ĐH’ye Oranı……………….. 200 Grafik 3.14. Faiz Giderinin Faiz Gelirine Oranı……………………………… 201 Grafik 3.15. Personel Giderinin Faiz Gelirine Oranı…………………………. 202 Grafik 3.16. Personel Giderlerinin Faiz Giderine Oranı……………………… 203

xv KISALTMALAR a.e. Aynı Eser, AB Avrupa Birli ği ABD Amerika Birle ik Devletleri a.g.e. Adı Geçen Eser, ARG Arjantin ATM Automatic Teller Machine – Para Çekme Makinesi a.y. Aynı Yerde BBDK Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu BGR Bulgaristan BRA Brezilya CAN Kanada CZE Çek Cumhuriyeti Çev. Çeviren DPT Devlet Planlama Te kilatı DTH Döviz Tevdiat Hesapları EFT Elektronik Fon Transferi EKK En Küçük Kareler Yöntemi EPB Ekonomik ve parasal Birlik EST Estonya EU Avrupa Birli ği EUR AB Bölgesi EUR Euro FED Amerikan Merkez Bankası – Federal Reserve System GBR Đngiltere GSMH Gayrisafi Milli Hasıla GSY ĐH Gayrisafi Yurtiçi Hasıla HUN Macaristan IMF Uluslararası Para Fonu ĐMKB Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası IND Hindistan ISR Đsrail

xvi KHK Kanun Hükmünde Kararname KĐT Kamu Đktisadi Te ekkülü KOR Güney Kore KOSGEB Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geli tirme ve Destekleme Birli ği LVA Litvanya M1 Dola ımdaki Para + Banka Rezervleri + Vadesiz Mevduat M2 M1 + Vadeli Mevduat M2Y M2 + DTH MYS Malezya OECD Ekonomik Kalkınma ve Đ birli ği Te kilatı p. Sayfa (Page) PHI Filipinler POL Polonya ROM Romanya s. Sayfa SPK Sermaye Piyasası Kurumu SVK Slovakya TBB Türkiye Bankalar Birli ği TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi TCMB Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası TCZB Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası TEFE Toptan E ya Fiyatları Endeksi TMSF Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu TUR Türkiye TÜFE Tüketici Fiyatları Endeksi USD Amerikan Doları ÜFE Üretici Fiyatları Endeksi YP Yabancı Para YTL Yeni Türk Lirası

xvii GĐRĐ

Performans ve performans kriteri kavramları günümüz makro ekonomilerinin ayrılmaz parçaları haline dönü mü tür. Bu itibarla i sizlik oranı, ekonominin büyüme hızı ve enflasyon oranı ekonomi yönetimlerinin performansının de ğerlendirilmesinde kullanılan en önemli performans kriteri olarak kabul edilmektedir. Performansın tutturulamaması halinde istihdam, büyüme, fiyat istikrarı ve borçlanma alanlarında büyük sorunlar ve çalkantılar ya anmaktadır. Bu çalkantılarla beraber performans kriterlerinin sa ğlanmasında engel yaratan kurumların konumlarının, yönetimlerinin, faaliyetlerinin gözden geçirilmesi, yeniden yapılanması ve gerekirse tasfiye edilmesi makro iktisat politikalarının ba arıyla sürdürülebilmesi için kaçınılmaz hale gelebilmektedir.

Kamu Bankacılı ğı Türkiye’nin di ğer sorunlarından yalıtılmı bir ba lık olarak ele alındı ğında; Kamu Bankacılı ğı için yakın tarihin en önemli kırılma noktasının 2000 yılı oldu ğu görülmektedir. Yirminci yüzyılın sonra erdi ği bu yıl, Türkiye’de bankacılık sektörüyle birlikte kamu bankacılı ğının da dönü üm geçirdi ği bir yıl olmu tur. Türk Bankacılık Sistemi ve Kamu Bankaları 2000 yılında ya anan mali kriz sonucunda böyle bir gözden geçirme, yönetim de ğiikli ği, yeniden yapılanma ve tasfiye süreci ile kar ı kar ıya kalmı tır. Gecelik faizlerin %7000’leri buldu ğu, i sizlik oranının %5-6’lardan %9-10’lara çıktı ğı, GSMH’deki yıllık küçülmenin %10’ları a tı ğı bu dönem her yönüyle bir kriz halinin söz konusu oldu ğunu göstermektedir.

Çalı mamızda, Kamu Bankacılı ğının yeniden yapılandırma sonrasındaki sorunları ele alınarak bu sorunların yapısı ve uygulanan çözümler sonucu ortaya çıkan yeni durum irdelenmi tir. Kamu bankalarının sorunları, bu sorunların yapısı ve kamu bankacılı ğı bir paradigma olarak ele alınmı ; sorunlar bu paradigma ile halen var olan paralel paradigmalar çerçevesinde de ğerlendirilmi tir. Kamu bankaları

1 özelinde, yeniden yapılanma sürecinde teorinin prati ğe uyup uymadı ğı ele alınmı ve kamu bankalarının yönetsel prati ğinin, yönetim bilimlerinin temel kavramları ve iktisat politikaları ile uyumu irdelenmi tir. Böylece tüm çalı ma boyunca kamu bankalarının yeniden yapılandırma sonrasındaki sorunlarının yapısı ele alınarak kamu bankacılı ğının teorik ve pratik düzeydeki sorunları kuramdan, kuraldan veya yönetsel uygulamalardan kaynaklanan sorunlar olarak ele alınmıtır.

Bu çerçevede; çalı manın birinci bölümünde bankacılık sistemi ve yeniden yapılanmaya ili kin temel kavramların teorik ve tarihsel geli imi ana hatlarıyla ele alınmı tır. Bu bölümde bankacılık sistemi ve bankaların sınıflandırılması ele alınmı ve çalı manın çerçevesini olu turan bankaların faaliyet alanlarına göre sınıflandırılması konusunun üzerinde durulmu tur.

Bu bölümde paradigma, yeniden yapılanma kavramı, sistem dinami ği, sorun çözme paradigması ve çözümsüz problem kavramları ele alınmı tır. Kamu bankacılı ğının paradigması veri olarak kabul edilerek; kamu bankacılı ğı paradigması, iletme ve yönetim bilimlerinde de ğien ve gelien paradigmalar gözönünde tutularak incelenmi tir. Yeniden yapılanma ile ilgili kavramlar bankacılık sektörü özelinde i leve ve örgüte yönelik yeniden yapılanma kavramları olarak ikili bir tasnife tabi tutulmu tur. Yeniden yapılandırma ile ilgili kavramlar ve bu kavramların kamu bankaları açısından önemi bu ba lıkta ele alınmı tır. Bu bölüm, kamu bankalarının misyon, vizyon ve hedeflerinin anla ılması açısından önem arz etmektedir.

Đkinci bölümde ise Türk Bankacılık Sisteminde tarihsel süreç içinde bugüne kadar görülen yeniden yapılanmalar ele alınmı tır. Đlk olarak, Türkiye’de bankacılık ve kamu bankacılı ğının kısa bir tarihsel de ğerlendirmesi yapılmı ve Türk Bankacılık Sisteminin günümüze kadar geçirdi ği a amalar yeniden yapılanma kavramı çerçevesinde de ğerlendirilmi tir. Türkiye’de bankacılı ğın tarihsel geli imi çerçevesinde 2001 yılı öncesinde görülen yeniden yapılanmalar ile Türk Bankacılık

2 tarihi bir arada irdelenerek 2001 öncesinde bankacılık sisteminin özellikleri ve geçirdi ği dönü ümler ve yeniden yapılanmalar irdelenmi tir. 2001 sonrası Türk Bankacılık sisteminde görülen yeniden yapılanma süreci ise çalı mamızın odak noktasını olu turmakta olup 2001 sonrasında bankacılık sektöründe i leve ve örgüte yönelik yeniden yapılanmalar ile yeni i levler ve kurumlar ele alınmı tır.

Kalitatif analizlerin ve tarihsel bilgiler ı ığında de ğerlendirmelerin yapıldı ğı bu iki bölüme ilave olarak üçüncü bölümde kamu bankalarının bankacılık sektöründeki yeri tarihsel veriler ı ığında sayısal olarak incelenmi tir. Üçüncü bölümde, kamu bankalarının sorunları, makro ve mikro sorunlar olarak sayılmı ve bu sorunların iktisat politikaları ile ili kisi ele alınmı tır. Makro iktisat politkalarının bankalara ve kamu bankalarına etkisi ile bankacılık sisteminin iktisat politikalarına ve uygulamalarına etkisi bu bölümde incelenmi tir. Aynı zamanda tüm bankacılık sektörünün ortak sorunları olan ve kurama veya daha büyük paradigmaya ili kin makro sorunlar ile kamu bankalarında kurala veya yönetim-iletme bilimlerine özgü uygulamalar sonucu ortaya çıkan mikro sorunları yeniden yapılanma çerçevesinde incelenmi ; kamu otoritesinin bankacılı ğa ve kamu bankacılı ğına bakı ı irdelenmi tir.

Basel I standartlarına uyum sürecinin 2000 krizi ile ili kisi ve Basel I ve Basel II Sermaye Yeterlilik Standardının olu turulması ve Türk Bankacılık Sisteminin Basel Standartlarına uygun hale getirilmesinin bankacılık sisteminin ve kamu bankalarının yeniden yapılanması üzerine etkisi de bu bölümde de ğerlendirilmi tir.

Bu bölümde son olarak Amerika Birle ik Devletleri’nden ba layarak tüm dünyaya yayılan Subprime Mortgage Krizinin kamu bankalarına etkileri de ğerlendirilmi tir. Çalı manın bütünlü ğü ve paradigmanın de ğiimini göstermesi açısından 2006 yılından itibaren emareleri görülmeye ba layan ve 2008 yılının sonunda zirveye çıkan uluslararası türev piyasalar krizi de ele alınmı tır. Bu krizle

3 Dünyada “kamula tırılan” özel finans kurumlarının Türkiye’deki kamu bankacılı ğı, özelle tirme ve liberalle me olgusuna etkileri de yeniden yapılandırma ba ğlamında de ğerlendirilmi tir.

Bu bölümde ayrıca kamu bankalarının bankacılık sektöründeki yeri de ğerlendirilerek kamu bankalarının bankacılık sektöründeki yeri 2001 öncesi ve 2001 sonrası sayısal ve mali verileri ve performansı dikkate alınarak irdelenmi tir. Bu bölümde yeniden yapılandırma öncesi ve sonrasında bankacılık sektörünün durumu çe itli bilanço ve gelir tablosu kalemleri üzerinden analiz edilmi tir. Bankaların sayısal ve mali verileri de ğerlendirilirken kamu bankalarının a ğırlı ğının ve üstünlü ğünün söz konusu oldu ğu ube sayısı, personel sayısı gibi fiziki büyüklük verileri ile aktif büyüklü ğü, kredi ve mevduat büyüklü ğü gibi temel bankacılık alanları dikkate alınmı tır. Kamu bankacılı ğı açısından, 2000-2001 yeniden yapılanma döneminin yapısal kırılma içeren bir dönem olup olmadı ğının analiz edilmesi ve yapısal kırılmanın varlı ğının saptanması amacıyla trend analizleri yapılmı tır. De ğerlendirmelerde 1992-2008 yılları arasında geçen döneme ait veriler kullanılmı tır. Türkiye’de 1994 ve 2000 yılında ya anan iki büyük finansal krizin etkilerinin bir arada görülebilmesi için trend analizlerinde kullanılan veriler bu iki krizin öncesini ve sonrasını kapsayacak ekilde düzenlenmi tir. Bu bölümde bankacılık sektörü verileri, kamu bankacılı ğı çerçevesinde ele alınırken Avrupa Birli ği ve çe itli ülkelerinin verileri durum tespiti, kar ıla tırma ve analiz amacıyla kullanılmı tır.

4 BĐRĐNC Đ BÖLÜM

BANKACILIK S ĐSTEM Đ VE YEN ĐDEN YAPILANMA KAVRAMI

1.1 BANKACILIK S ĐSTEM Đ En basit ekliyle para ticareti ve faiz arbitrajı yapan kurumlar olarak tanımlanabilecek olan bankaların olu turdu ğu bütün olan bankacılık sistemini, para ticareti ve faiz arbitrajının yapıldı ğı sistem olarak tanımlamak sadece yetersiz de ğil aynı zamanda yanlı olacaktır. Tek bir banka gerçekten de faiz arbitrajı ve para ticareti yapan bir i letme olarak tanımlanabilse de bu i letmeler bir araya geldi ğinde ortaya çıkan dev sistem; ödemeler dengesinden istihdam politikalarına, dı ticaretten maliye politikalarına, makro ve mikro iktisadın her alanını etkilemektedir. Sözgelimi ödemeler sistemini bankasız dü ünmek günümüzde mümkün bulunmamaktadır. Sa ğlıklı, süratli ve güvenli çalı an bir elektronik fon transferi ve ödemeler sistemi ülke ekonomi ve mali sistemle birlikte ekonomik faaliyet içinde bulunan bireyler ve kurumlar için de büyük önem ta ımaktadır. Mali sektörde en büyük paya sahip olan bankacılık sistemi; çe itlenerek artan ekonomik faaliyetlerin sürdürülmesi için bireylerden ve firmalardan ba layarak hükümetlerin iktisat politikalarına ve oradan da uluslar arası iktisada uzanan geni bir alanda baskın bir rol oynamaktadır. 1

1.1.1. Bankacılı ğın Tanımı ve Đlevi

Tüm dünya dillerinde “banka” sözcü ğü, küçük harf oynamaları dı ında aynı anlama gelmektedir. Banka sözcü ğünün kökeninde Đtalyanca tezgah anlamına gelen banco sözcü ğünün bulundu ğu tahmin edilmektedir. 2 Sözcü ğün kökeni bankanın tanımının para ticaretine dayandı ğını göstermektedir. Altınların topra ğa gömüldü ğü “banco” döneminden tasarrufların getiri ve ülke ekonomisine yarar sa ğlayacak

1 Paul A.Samuelson, William Nordhaus, Microeconomics , McGrawHill, 13th. Edition, 1989, ss.130- 134. 2 Ahmet Battal, Sorularla Banka Hukuku , Gazi Kitabevi, Ankara, 2004, ss.1-22.

5 ekilde bankalarda birikti ği günümüzde, para ticareti deyiminin günümüz bankalarını tanımlamada yetersiz kalaca ğı çok açık bulunmaktadır. Günümüzde bankacılık bireylerin tasarruflarını ba ka bireylerin, kurumların ve devletin kullanımına sunma ve bu amaçla aracılık faaliyeti yapan para-fiskal kurumlar olarak tanımlamak mümkün görülmektedir. Günümüzde bankaların emeklilik fonları yönetiminden sosyal güvenlik hizmetlerini kapsayacak ekilde geni ledi ği gözönünde tutulursa tanımlamanın yerinde oldu ğu anla ılmaktadır. Bu tanımla, bankaların kamu otoritesinin iktisat politikaları ile ili kisi vurgulanmı olmaktadır.

Böylelikle bankacılı ğın tanımı ile i levi birbirine karı makta; bankacılık i lev ve i lemleri bankacılı ğın tanımını de ğitirmektedir. Bankaların en temel i levi olan mevduat toplamak ve kredi vermek dı ında bireylere, firmalara ve kamu otoritesine yönelik i levleri bulunmaktadır. Mevduat toplamak ve kredi vermek hem bireylere hem firmalara hem de kamuya yönelik iken aracılık, danı manlık, risk ortaklı ğı gibi ilevler firmalara yönelik i levler arasında sayılmaktadır. Ödemeler dengesi, para, kredi maliye ve sermaye politikalarının uygulanmasını sa ğlamak ve aracılık etmek kamu otoritesine yönelik bankacılık i levleri arasında bulunmaktadır.3

1.1.2. Bankaların Sınıflandırılması

Bankaların genel anlamda sınıflandırılması, bankacılık sistemini kavramak ve bankacılı ğın faaliyet ve i levlerini anlamayı kolayla tırmaktadır. Türkiye Bankalar Birli ği, bankaları mevduat toplama hakkına göre sınıflamakta olup bu itibarla bankaları mevduat bankaları ve yatırım bankaları olarak ikiye ayırmaktadır. Đkinci olarak da bu bankaları sermayelerine göre kamusal, özel ve yabancı sermayeli bankalar olarak üç alt grupta tasnif etmektedir. Ancak, en genel haliyle bankalar sermaye sahipli ğine, ölçe ğe ve faaliyet alanına göre sınıflandırılabilmektedir. 4

3 S.Rıdvan Karluk, Cumhuriyetin Đlanından Günümüze Türkiye Ekonomisinde Yapısal Dönü üm , Beta Yayınları, Gözden Geçirilmi 10.Baskı, Đstanbul, 2005, ss.335-348. 4 Đlker Parasız, Para Banka ve Finansal Piyasalar , Ezgi Kitapevi, 8.Baskı, Bursa, 2005, ss.123-132.

6 1.1.2.1. Bankaların Sermaye Sahipli ğine Göre Sınıflandırılması

Sermayesinin %51’nden fazlası kamuya ait olan bankalar kamu bankaları olarak kabul edilmektedir. Kamu bankalarının di ğer bankalar arasındaki en temel fark olarak sermayenin %51’inden fazlasının kamuya ait olması ve bankanın yönetimi ve faaliyetleri kamu otoritesine tabi olması sayılmaktadır. Özel sektör bankaları ile esasen yerli ve yabancı sermaye ayrımı yapılmaksızın kullanılan bir tanımlama olmaktadır. Özel sektör bankaları ancak bankacılıkla ilgili kamu otoritesi tarafından denetlenebilmektedir. Bunun dı ında tüm faaliyetlerinde serbest piyasa kurallarına tabi olmaktadır. Sermayesinin yarısından fazlası yabancı sermayeye ait olan bankalar yabancı banka kategorisinde bulunmaktadır.5

Ancak yukarıdaki ayırım teorik düzeyde kalmaktadır. Günümüzde bankaların büyük bir kısmı ulusal ve küresel ölçekte sermayesi halka açık kurumlar olarak faaliyet göstermektedir. Bu durumun bankaların karma sermayeli nitelik göstermesine yol açtı ğı dü ünülür ise özelikle yerli, yabancı veya özel, kamu ayrımının yapay oldu ğunu söylemek mümkün olacaktır.

1.1.2.2. Bankaların Ölçe ğe Göre Sınıflandırılması

Bankaların ölçe ğe göre sınıflandırılmasında çe itli ölçekler kullanılabilmektedir. Bunlar büyüklük ölçe ği, mü teri ölçe ği ve faaliyet ölçe ği olarak sınıflandırılmaktadır.

1.1.2.2.1. Bankaların Büyüklük Ölçe ğine Göre Sınıflandırılması

Bir ülkede faaliyet gösteren banka sayısı kaç olursa olsun sayının yeterli bir rakamın üzerinde olması kaydı ile küçük, orta ve büyük ölçekli banka olara tasnif

5 Deniz Gökçe (Ed.), Para ve Finans Ansiklopedisi , C.2, Creative Yayıncılık, 1997, ss.1134-1139.

7 edilmesi mümkün bulunmaktadır. Sözgelimi orta ölçekli bir Japon Bankası Türk Bankacılık sisteminin tamamı büyüklü ğünde olabildi ği gibi, Orta ölçekli bir Türk Bankası da Gürcistan Bankacılık sisteminden daha büyük olabilmektedir. Đstatistiksel anlamı olan bu sınıflamada büyüklükler mutlak olmayıp ülkenin ekonomik büyüklü ğüyle de ilgili olmaktadır. Böylece sektörde yo ğunla manın anla ılması, sektörün yapısının analiz edilmesi ve bankacılık sisteminin i leyi inin kavranması bankaların ölçe ğe göre tasnif edilmesiyle mümkün olmaktadır.

1.1.2.2.2. Bankaların Faaliyet Ölçe ğine Göre Sınıflandırılması

Mü teri ölçe ğine göre sınıflandırmada perakende bankacılık ve toptan bankacılık ayrımı en yaygın ayrımdır. Perakende bankacılık aynı zamanda çok ubeli bankacılık, mevduat bankacılı ğı veya ticari bankacalık olarak da bilinmektedir. Bu bankalar mü terileri arasında hiç bir ayrım yapmadan her trülü ödeme veya tahsilat ilemi yapacak ekilde organize olmu lardır. Toptancı bankalar ise az sayıdaki ubeleri ile özel bir bankacılık sahasında uzmanla mı bankaları tanımlamaktadır. Toptancı bankacılı ğı perakende bankacılıktan ayıran en önemli ölçüt mü terilerin büyüklü ğü olmaktadır. Mü terilerin taleplerinin özel bir bilgi ve uzmanlık alanı gerektirmesi konunun ikinci boyutunu te kil etmektedir.

1.1.2.3. Bankaların Faaliyet Alanlarına Göre Sınıflandırılması

Bankaların faaliyet alanına göre sınıflandırılmasında ihtisas bankacılı ğı ile perakende bankacılık kavramları öne çıkmaktadır. Đhtisas bankacılı ğı ile e anlamlı olarak uzmanla mı banka, kurumsal bankacılık gibi tanımlar da kullanılmaktadır. Uzmanla mı -uzmanla mamı banka ayırımı ile toptan-perakende bankacılık, kurumsal bankacılık-ube bankacılı ğı ayrımları ilk bakı ta farklı kavramlara i aret ediyor gibi görünse bile günümüzde kurumsal bankacılık, toptan bankacılık ve uzmanla mı bankacılık e de ğer kavramlara denk gelmektedir. Bugünkü bankacılık

8 sisteminde uzmanla mı -uzmanla mamı ayırımı nerede ise mümkün bulunmamaktadır. Đhtisas bankacılı ğı önceleri özellikli bir alanda uzmanla maya denk gelirken günümüzde uzmanla mı bankacılık yerine uzman bankacılık denilerek konuyla ilgili derinlemesine bilgi sahibi olan bankacılara sahip olma anlamı ön plan çıkmaktadır. Bu yönüyle ihtisas bankacılı ğında bankanın ve mü terilerin kurumsal kimli ği ön planda çıkarken uzman bankacılık çalı anların ve mü terilerin bireysel bilgi ve ihtiyaçları ön planda tutan bir kavrama dönü mü tür. Bankacılık faaliyetinin ba lı ba ına bir uzmanlık i i olması nedeniyle bu tasniflerin birbirinden ayrı tırılarak kullanılması günümüzde iç içe geçmi olan bankacılık faaliyetlerine ili kin reel duruma uymamaktadır. Bu nedenle uzmanla mı banka terimi daha çok özel yasalarla kurulmu ihtisas bankalarını ifade etmektedir. 6

Bankaların uzmanlık alanları esas alınarak faaliyet alanlarına göre sınıflandırılması günümüz bankacılı ğını tasnif etmede geçerli bir yöntemdir. Gerçekten de bankaları para basıp basmadı ğına, uzun vadeli kredi verip vermedi ğine, tarımsal kredi verip vermedi ğine, gayrimenkul üretip üretmedi ğine veya dı ticareti finanse edip etmedi ğine göre sınıflandırmak mümkün olmaktadır. Buna göre bankaları, merkez bankaları, ticari bankalar, tarımsal kredi bankaları, yardım sandıkları, ipotek bankaları, yatırım bankaları, kalkınma bankaları ve katılım bankaları olarak sınıflandırmak mümkün olmaktadır.

1.1.2.3.1. Merkez Bankaları

Bankaların bankası olan merkez bankası kavramının paranın ortaya çıkı ıyla birlikte olu tu ğunu söylemek yanlı olmayacaktır. Gerçekten de ister altın ister mal para kullanımıyla birlikte kullanılan paranın gerçek ederini tespit edecek bir otoriteye her zaman ihtiyaç olmu tur. Paranın icadından itibaren yakla ık üç bin yıl süren deneme yanılma sürecinin sonunda devletin hazinedarlı ğını yapmak üzere para basma imtiyazına tek bir bankanın sahip oldu ğu merkez bankası fikri orta çıkmı tır.

6 Parasız, a.g.e. , ss.101-135.

9 Böylece di ğer bankaların banknot basma yetkilerinin belli bir bankaya verilmesiyle birlikte merkez bankası kavramı ortaya çıkmı tır. Dolayısıyla, bir merkez bankasının ilk ve en önemli görevi para basmaktır. Merkez bankalarının paranın dola ımını kontrol etmek, fiyat istikrarını sa ğlamak, enflasyon hedeflemesi yapmak gibi yeni görevleri esasen para politikalarının olu turulması ve uygulanmasıdır. Đlk modern merkez bankası 1694 yılında kurulan Bank of England’dır. 7

Türkiye’de merkez bankacılı ğı yapma imtiyazı 1863 yılında yayınlanan bir fermanla Đngiliz sermayeli Osmanlı Bankası’na verilmi tir. Cumhuriyetle birlikte milli bir merkez bankası kurulması için çalı malar ba latılmı ve 1930 yılına Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kurulmu tur. 8

1.1.2.3.1.1. Merkez Bankalarının Đ levi

Merkez bankalarının paranın da ğıtımını sa ğlamak, kaydi para yaratılmasına müdahale etmek, devletin bankacılı ğını yapmak ve para iktidarını elinde tutmak gibi ilevleri vardır. Bu i levler ile merkez bankası en küçük bireyden devletin en üst kuruma kadar ekonominin i lemesini sa ğlar. 9

Bireyler ve firmalar nakit paraya ihtiyaç duyduklarında bankalara, bankalar da merkez bankasına gitmektedir. Dolayısıyla, merkez bankası tıpkı bir toptan tüccar gibi bireylerin perakende olarak talep etti ği nakdi, bankalara toptan olarak satan tekelci bir firma niteli ğindedir. Merkez bankasının paraları toplayıp da ğıtabilmesi yani paraların da ğıtım i levini yerine getirebilmesi için tüm bankaların merkez bankasında hesaplarının olması gerekmektedir.

Kaydi para yaratılması ticari bankaların çekle ödeme yoluyla gerçekle tirdi ği bir i lem olup yaratılan kaydi paranın boyutu merkez bankasının kontrolündedir.

7 Parasız, a.g.e. , ss.254-260. 8 Karluk, a.g.e. , ss.335-338. 9 Parasız, a.g.e., ss.276-283.

10 Merkez bankaları zorunlu karılılık oranlarıyla kaydi para üretimini azaltıp ço ğaltırken farklı bankaların mü terilerinin çek ke ide ederek üretti ği kaydi paranın takas sistemi ile hesaptan hesaba aktarma i levini yerine getirir.

Merkez bankası devletin, daha do ğrusunu devleti olu turan kurum ve kurulu larının hesaplarını tutan bankalardır. Merkez bankası aynı ekilde hazinenin kasası olarak da faaliyet göstermektedir. Böylece merkez bankaları mutemetlik ve saymanlık görevi de üstlenmi olmaktadır. Merkez Bankası ubelerinin yeterince yaygın olmaması halinde bu görev ticari bir bankaya da verilebilir. Türkiye’de bu görev Ziraat Bankası’na verilmi tir. Merkez Bankasının bir di ğer görevi de devlete ödünç para vermektir. Ancak bu i levin ekonomilere zarar verdi ğinin ortaya çıkması merkez bankalarının ba ğımsızla ması ile birlikte ortadan kalktı ğını söylemek gerekir.

1.1.2.3.1.2. Merkez Bankalarının Ba ğımsızlı ğı

Merkez bankalarının ba ğımsızlı ğı hükümetlerin merkez bankası üzerindeki baskısı ile ilgili bir alandır. Merkez bankasının görevleri hükümet tarafından verildi ğinden merkez bankaları hükümete tabi politik bir alanda çalı maktadır. Merkez bankası ile hükümet, hazine yönetimi veya di ğer etkili bürokratik kurumlar arasında ilgi veya faaliyet alanı çatı ması orata çıktı ğında merkez bankasının ba ğımsızlı ğını koruyan ve faaliyet önceli ğini ortaya koyan yasal bir yapıya ihtiyaç duyulmaktadır. Merkez Bankasının ba ğımsızlı ğı bu nedenle yasal güvenceye alınarak sa ğlanmaktadır.

1.1.2.3.2. Ticaret Bankaları

Kar amacı güden i letmeler olan ticaret bankaları mevduat kabul etmeye yetkili bankalar olarak adlandırılmaktadır. Gerçekten de ticaret bankası olabilmenin en önemli artı mevduat toplama imtiyazına sahip olmaktan geçmektedir. Bir banka

11 ancak bu ekilde kredi verme i levini yerine getirebilecek kadar fon toplama olana ğı elde edebilmektedir. Mevduat bankaları en yüksek kar için faiz mekanizmasını kullanmaktadır. Bankalar mevduata mümkün olan en dü ük faizi verip maliyetlerini dü ürmeye çalı ırken krediye de en yüksek faizle satarak gelirini en yükse ğe çıkarmaya çalı maktadır. Ticaret bankaları topladı ğı mevduat ve verdi ği kredilerle banka parasının yaratılmasını sa ğlamaktadır. 10

1.1.2.3.3. Tarımsal Kredi ve Ziraat Bankaları

Kökeni ilk ça ğlara kadar uzanan bankacılı ğın tarihi ticaretin tarihi kadar eski olmakla birlikte günümüz banka sisteminin Rönesans’ın ve Sanayi Devrimi’nin ürünü oldu ğu bilinmektedir. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçi le birlikte tarım toplumunun en önemli üretim sistemi olan tarımın önemi kaybolmamı bulunmaktadır. Sanayi ça ğının bu yeni kurumlarından yararlanmak ihtiyacı tarımın varlı ğı için de gerekli hale gelmi bulunmaktadır. Ancak, sanayi tesislerinin rehin edilerek kredi ili kisine girilmesi do ğal bir ticari faaliyet olarak görülmesine ra ğmen tarımsal alanların ipotek edilerek banka kredilerine konu edilmesi günümüzde bile ahlak dı ı bir faaliyetmi gibi algılanmaktadır. Bunun altında tarımın günümüzde bile iklime, meteorolojiye ve büyük ölçüde ansa ba ğlı bir faaliyet olması yatmaktadır. Ancak daha da önemli bir di ğer etmen çiftçinin kısa vadeli i letme sermayesi ile uzun vadeli yatırım kredisine aynı anda ihtiyaç duymasıdır. Krediyi veren kurumlar bile kendi aralarında ihtisas – perakende, ticaret – yatırım bankacılı ğı gibi tasniflere tabi tutulurken bir çiftçinin tüm bu konularda uzmanlık sahibi olarak ne tür bir krediye ihtiyaç duyabilece ğini bilmesi olanaksıza yakın bir zorluk ta ımaktadır. Esasen, normal ticaret bankaları da köylü ve çiftçilere kredi vermekte isteksiz davranmaktadır. Köylüler için ne kadar önemli olursa olsun sorunlu bir krediden elde edilmi ıssız topraklara alıcı bulmak bankalar açısından büyük zorluk göstermektedir. Bu zorlu ğun öbür boyutunda köylüler arasında feodal ili kilerin halen sürmesi yer almaktadır. Kaldı ki, köylülerin bu yöntemlerle

10 Parasız, a.g.e. , ss.139-140.

12 topraksızla tırılması ve derebeylerine borçlandırılması tarım sandıklarını ve ziraat bankalarını ortaya çıkarmı bulunmaktadır. Tüm bu geli meler devleti ziraat bankacılı ğı yapmaya ve çiftçileri tarım ve hayvancılık konularında bilgilendirilme ve destekleme zorunda bırakmaktadır. Böylece ziraat bankaları ve çiftçi sandıkları ortaya çıkarak önemli bir misyonun üstlenicisi konumuna gelmi tir. 11

Türkiye’de Ziraat Bankası’nın varlı ğı benzer ekilde ilki 1863 yılında kurulan sandıklara dayanmaktadır. Ni Valisi olan Mithat Pa a öncülü ğünde tamamen tarımsal kaynaklarla çiftçilerin desteklenmesi amacıyla kurulmu tur. Bugün Yugoslavya’da bulunan Pirot kasabasında kurulan memleket sandıkları 1867 yılında Memleket Sandıkları Nizamnamesi’nin yürürlü ğe girmesiyle yasal bir çerçeve kazanmı tır. Böylece Osmanlı Devleti'nin her yanında Sandıklar faaliyete ba lamı tır. 1883'te Menafi Sandıkları kurularak tüm sandıklar merkezi yönetime ba ğlanmı tır. Menafi Sandıklarına geçilmesiyle, idare, kayıt ve muhasebe i leri yeniden düzenlenmi tir. 12

1.1.2.3.4. Yardım Sandıkları ve Halk Bankaları

Üretim araçlarına sahip olmayan halkın ve fakir i çi sınıfının bankalar, sermayedarlar ve aristokrat sınıf tarafından sömürülmesi nedeniyle krediye ihtiyaç duyan yoksul kesimin faiz baskısından ve a ırı sömürüden korunması fikriyle ortaya çıkmı tır. Küçük esnaf ve sanatkârların köylülerin aksine ipotek ettirecek gayrimenkul ve arazilerinin bulunmaması nedeniyle kefalet ve kooperatif sistemiyle kredi olanaklarına ula ması amaçlanmaktadır. Halk bankaları ziraat bankaları gibi önemli bir bo lu ğu hızlı bir ekilde doldurarak küçük esnafın i lerini geli tirmesine olanak tanımı tır. Bu dayanı ma duygusu on dokuzuncu yüzyılın çatı macı ve dayanı macı iktisat anlayı ı ortamında hızlı geli me göstermi tir.

11 Friedrich Engels (çeviren. Okay GÖNENS ĐN), Köylüler Sava ı, Payel Yayınları, 2. Basım, Ekim 1978, ss.21-32. 12 Ziraat Bankası Faaliyet Raporu 2007 , s.10.

13 Türkiye’de Halk Bankası’nın kurulu u için ilk adım 1933 yılında atılmı tır. Bankanın hayata geçmesi için be yıl ube açma izni alması için de yakla ık yirmi yıl beklenmi tir. 13

1.1.2.3.5. Đpotek ve Emlak Bankaları

Đpotek ve emlak bankaları barınmanın anayasal bir hakka dönü mesiyle birlikte sosyal devletin bir gere ği olarak ortaya çıkan misyon bankalarıdır. Yirmi otuz yıl gibi çok uzun vadeli krediler veren bu bankalar a ğırlıklı olarak devletin fonlarıyla i leyen, modern kentle me amacına hizmet eden sosyal bankalar niteli ğindedir. Çok uzun vadeli fonların temin edilme ve tasarruf oranlarının yüksekli ğine ba ğlı olarak piyasalarda ekonomik istikrar sa ğlayıcı rolü faiz ve enflasyon oranları üzerindeki düzenleyici i levleri nedeniyle ipotek bankaları modern bankacılık sisteminin temel aktörlerinden biri konumundadır. 14

1.1.2.3.6. Kalkınma ve Yatırım Bankaları

Yatırım bankaları günümüz modern toplumuna özgü bankalar olup kısa vadeli i letme kredisi ile uzun vadeli yatırım kredisi arasındaki farkın geli en finans teknikleri ve araçlarının ço ğalmasına ba ğlı olarak ortaya çıkmı tır. Bu bankalar orta ve uzun vadeli krediler vererek büyük projelerin finansmanında rol oynamaya ba lamı tır. Kalkınma bankalarının halk bankaları ve yardım sandıklarının devletler düzeyinde gerçekle mi büyük ölçekli modelleri olarak dü ünebiliriz. Bu bankalar geli mi ülkelerde biriken tasarrufların yatırım ve kalkınma kredileri eklinde ihtiyacı olan geli mekte olan ülkelere kullandırılmak suretiyle yandan onların kalkınma çabalarına destek verirken tasarruf sahibi durumundaki geli mi

13 Halk Bankası Faaliyet Raporu 2007 , s.8. 14 Gökçe, a.g.e. , ss.1724-1733.

14 ülkelerdeki finans kurumlarına ve yatırımcılara karlı faaliyet alanları olu turarak uluslar arası bankacılık uygulamalarına dönü mektedir. 15

1.1.2.3.7. Katılım Bankaları

Katılım bankaları özü itibariyle yukarıda sayılan bankalardan farklılık göstermemekte olup ister kısa ister uzun vadeli olsun tüm bankacılık alanlarında faaliyet gösteren kurumlardır. Özellikle semavi dinlerde bazı bireyler inançları nedeniyle bankacılık faaliyetlerinden ve bankalardan uzak durmak kaygısı ta ımaktadır. Katılım bankaları insanların inançları ile finansman ihtiyaçlarını uzla tıran kurumlar olarak ortaya çıkmı tır. Katılım bankaları di ğer bankalardan farklı olarak mevduat toplarken ve kredi kullandırırken inanç sınırlamalarını dikkate aldıklarını açıklamaktadır. Tüm dünyada Đslami Bankacılık olarak bilinen ve Türkiye’de katılım bankaları olarak tanımlanan bu yapılar her yönüyle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun bankacılık denetleme usul ve esaslarına tabi bulunmaktadır. eriat kurallarına göre faaliyet gösteren Đslami bankacılığın dünyadaki büyüklü ğü 2006 yılı verilerine göre 531 milyar USD seviyesinde bulunmaktadır. 1990’lardan itibaren her yıl ortalama %10 büyüyen Đslami bankacılı ğın potansiyelinin ise 4 trilyon USD olarak tahmin edilmektedir. 16

15 Richard B. McKenzie, Encyclopedia of Economics , (Ed.David R.HENSON), Warner Books, NewYork,1993, ss.265-271. 16 Marko Maslakovic, “Banking 2008”, International Financial Services (IFSL) , London, Feb., 2008, s.10.

15 1.2. YEN ĐDEN YAPILANMA KAVRAMI

Yeniden yapılanma, kavramsal olarak her zaman bir yönetim sorununa i aret etmektedir. Yeniden yapılanma araçları da yönetim sorunlarının kayna ğı olan insan, para ve bilginin kullanım eklini veya yöntemini hedefleyerek yönetim sorunlarını çözmeyi amaçlamaktadır. Ancak, yeniden yapılanma ço ğu zaman yönetimin sonuçları olan i lerin, aktiflerin ve ürünlerin ortadan kaldırılması aracı haline gelerek en bilinen benzetmeye bataklık yerine sineklerle u ğra makta; yeniden yapılanma ve yapılandırma kavramları, kötü yönetimin sil ba tan sürmesini sa ğlamaktadır. 17

Đktisat ve i letme bilimlerinin birçok temel kavramı, Sovyetler Birli ği’nde ya ana Peresteroika’dan sonra inanç, itikat, ideoloji gibi ki isel ve toplumsal sübjektif de ğer yargılarının üstüne geçerek matematik ve astronomi kesinli ğinde olmasa bile jeofizik ve jeoloji gibi belli paylar içinde kesinlikler ta ıyan kavramlar halini almı tır. Schumpeter’in giri imci kavramı, Marshall’ın marjinal verimlilik yasası, performans, planlama, azalan verimler kanunu, effaflık, katımcılık yerinden yönetim, merkezi yönetim gibi pek çok kavram sosyal bilimcilerin ait oldu ğu kamplara ili kin politik tercihler iken Peresteroika’dan sonra bilimsel gerçeklere dönü mü bulunmaktadır. 18

Di ğer yandan, teknoloji alanındaki ve istatistik bilimindeki geli melere ba ğlı olarak önceleri belli uzmanların öngörülerini içeren sayısal veriler, zamanla daha düzenli olarak derlenmeye ve analize uygun hale gelmi bulunmaktadır. Devletler hane halklarının mikro harcamalarını daha kolay takip ederken, bireyler de cari açık, askeri harcamalar, vergi gelirleri gibi makro verileri anlık olarak görebilmektedir. Öyle ki, Japon ev kadınlarının tasarruflarını yönlendirme eklinin subprime mortgage krizine yol açmı olabilece ği iddia edildi ği gibi, evine çama ır makinesi alacak bir

17 Tom Lambert, Kilit Yönetim Çözümleri , Dünya Yayıncılık, Đstanbul, 1998, ss.1-16. 18 Mark Skousen, Đktisadi Dü ünce Tarihi , Adres Yayınları, 3. Baskı Mart 2007, Ankara, ss.215-249.

16 bireyin alım tercihini yaparken dı ticaret harcamalarına, çapraz kurlara, istihdam ve üretim verilerine baktı ğı öne sürülmektedir. 19

Yeniden yapılanma kavramı, tıpkı kötü yönetim kavramı gibi 1990’lardan sonra popüler hale gelmi tir. Bunun nedeni, bu tarihlere kadar kötü yönetim teriminin politik muhalif bir kavram gibi görülmü olmasıdır. Revizyon, reform veya yeniden yapılanma kavramlarına herhangi bir dinin gösterdi ği toleransın dü üklü ğü dü ünülürse kötü yönetimin kendini sürdürebilmek için ahlaki, dini ve ideolojik bir tabanı kolaylıkla buldu ğunu söylemek yanlı olmayacaktır. Kötü yönetimden bahsedilmesi zımnen iyi yönetimin nasıl olaca ğına dair bilgi ve deneyimin varlı ğına iaret etmektedir. Sovyetler Birli ği da ğılmadan önce en küçük bir yeniden yapılanma talebi reformist ve revizyonist gibi suçlayıcı anlamlar içeren kavramlarla kar ılanmıtır. Do ğal olarak reform veya revizyona ihtiyaç duyuldu ğunu öne sürmek mevcut süregelen bir “sistemin” i lemedi ğini söylemekle e anlamlı oldu ğundan bu durum kurulu düzenler tarafından muteber bulunmamı tır. Đktidar sahiplerinin muhaliflerini reformist veya revizyonist olmakla suçlamak suretiyle tasfiye etti ği dü ünülürse kötü yönetimi ortadan kaldırmanın güçlü ğü anla ılmaktadır. Revizyon talebinin teknik düzeydeki yöneticilerden gelmesi o teknisyenin siyasi gelece ğinin bitmesi ile aynı anlama gelmektedir. Böylece, kötü yönetimin nasıl önlenece ğini inceleyen teoriler iyi yönetim uygulamalarını yok ederek kötü yönetimin peki mesine yol açmaktadır. 20

Yeniden yapılandırma ile ilgili temel kavramlar yönetim ve organizasyon disiplinine ili kin kavramların tarihsel geli imine ba ğlı olarak ortaya çıkmı tır. Bilimsel Yönetim Teknikleri, Planlama, Đ Süreçleri Analizi, Yöneylem Ara tırma, Giri imcilik ve Peresteroika gibi kavramlar yönetim bilimlerinin tarihsel geli imine ba ğlı olarak ortaya çıkan bazı temel adımlar arasında sayılmaktadır. Güç Birli ği, Kooperatifle me ve Sendikala ma da çatı macı iktisadın yönetim bilimlerine katkısı

19 Randall G Holcombe, 15 Great Austurian Economists , Ludwig Von Mises Institute, Auburn, Alabama, 1999, www.mises.org’tan Eri im Tarihi: 10.01.2008, ss.143-166. 20 Sumantra Ghoshal, “Bad Management Theories Are Destroying Good Management Practices”, Academy of Management Learning & Education , No:1, Vol:4, March 2005, ss.75-91.

17 arasında yer almaktadır. 21 Bu kavramların bazıları kötü yönetimin ortaya çıkı ını önlemeyi amaçlarken bazıları kötü yönetimin sonuçlarını ortadan kaldırmaya odaklanmaktadır. Bu çerçevede, yeniden yapılanma kavramları i leve ve örgüte odaklı yeniden yapılanma kavramları olarak iki grupta ele alınacaktır.

1.2.1. Đ leve Odaklı Yeniden Yapılanma Kavramları

Yukarıda da vurgulandı ğı gibi yönetim kavram ve ilkeleri kötü yönetimi önlemeyi amaçlamaktadır. Kötü yönetimi önlemek amacına yönelen yönetim tekniklerinin ortaya çıkı ı bu yöntemlerin kötü yönetim kavramından haberdar olmalarından kaynaklanmamaktadır. Ço ğunlukla, ya anan verimsizlik, çatı ma ve yönetim sorunlarının önlenebilmesi için öncelikle bunların ortaya çıkmasına yol açan ortamın olu masını önlemek gerekti ği mantı ğına dayanmaktadır. Bilimsel yönetim ilkeleri, planlama, i süreçlerinin analizi, yöneylem ara tırma bu tür önleyici yöntemlerin ba ında gelmektedir. 22

1.2.1.1. Taylor’un Bilimsel Yönetim Đlkeleri

Sanayi Devrimi, daha önceleri din yayma esasına dayanan ve sömüren ile sömürülenin arasındaki ili kinin daha yumu ak ve geçi ken oldu ğu sömürgecili ğin de ğimesine yol açmı tır. Sanayi Devrimi ile sanayi toplumuna geçemeyen tarım toplumlarının yok oldu ğu ve sömürgecili ğin tarım toplumunda oldu ğu gibi gizli de ğil açık oldu ğu bir toplum düzeni ortaya çıkmı tır. Bu açık toplum düzeni do ğal olarak beraberinde yeni kampla malar getirmi bulunmaktadır. Sınırların açık, toplumların ve toplulukların geçi ken oldu ğu tarım toplumu tam da bu sebeple yok olmaya ba lamı bulunmaktadır. Üretim ili kilerinin de ğimesiyle birlikte tarım toplumunun belki de en önemli özelli ği olan ayrılıkların, farklılıkların sorun yaratmadan birlikte

21 Skousen, a.g.e. , ss.147-187. 22 Sabahattin Zaim, “Kamuda Yeniden Yapılanmada Paradigma De ğiimi: Yöneti im”, Çerçeve Dergisi , Sayı: 44, Ekim, 2007, ss.9-15.

18 ya ama olgusu da yerini keskin ve kapalı sınırlara bırakmı bulunmaktadır. 23 Marksist iktisadi bir model olan çatı macılık anlayı ı ile birlikte bu sınırlar, sınıflı toplumların kapalı ve kendi dı ındakini dü man görme anlayı ını olu turarak sınıflı toplumların en belirgin özelli ği halini almı bulunmaktadır. Öyle ki, eskiden birkaç saat süren dünyanın en önemli sava larına kıyasla en küçük bölgesel sava lar bile yıllarca sürmeye ba lamı ve sava zayiatları da milyonlarla ölçülmektedir. 24

Sanayi devriminden sonra Amerika Birle ik Devletleri'nde montaj tekni ği vasıtasıyla ortaya çıkan de ğiimle Amerikan ekonomisindeki hızlı geli me ve büyümeye kar ılık, kullanılan üretim tekniklerinin belli bir düzene yaslanmaması, mesle ği icabı düzen ve intizamdan yana olan Taylor’u bu konuda ara tırmaya yöneltmi tir. Taylor i bölümü ve bant sistemi ile üretimde verimlili ğin kendi hayallerini bile a an boyutlara çıkarılabilece ğini göstermi bulunmaktadır. Yapılan ilerin detaylı analizine dayanan bu yöntemi geli tirerek sa ğladı ğı verimlilik ve kazanç artı ı bugünkü anlamda kötü yönetim ve verimsizlik sorunlarını ortadan kaldırmak amacıyla yönetim ve üretim ili kileri üzerinde çalı malar yapmı tır. Temel amacı yönetmeyi bilimsel bir disiplin haline getirmek olan Taylor’un Bilimsel Yönetimin Đlkeleri öyle sayılabilmektedir: 25

• Bilimsel yöntemlerle çalı mak • Düzen ve e güdüm içinde çalı mak • Đ birli ği yaparak grup performansını artırmak • Verimin en üst düzeye çıkarılması • Yüksek verimlilik için e ğitim

Taylor’a göre i lerin, dü ünmeyi gerektirmeyen ya da çok az dü ünülerek yapılabilen en ufak birimlere bölünmesiyle gereksiz hareketler önlenebilmektedir.

23 Skousen, a.g.e., ss.147-187. 24 Peter F.Drucker, Yeni Gerçekler , Türkiye Đ Bankası Kültür Yayınları, 4. Baskı. Ankara, 1994, ss.60-74. 25 Frederick W. Taylor, (Çev. H. Bahadır Akın) , Bilimsel Yönetimin Đlkeleri , Adres Yayınları, Ankara, ubat 2005, ss. 72 -92.

19 Taylor, personel seçimi ve denetlemenin önemini ortaya koyarak denetçilerin i bölümü ve koordinasyonu sa ğlayabilece ği sistemler kurulmasını önermektedir.

Đ lerin incelenmesi, çalı anların seçilmesi ve e ğitim programlarının hazırlanması bilimsel yöntemlerle yapılacak i analizi çalı malarına ihtiyaç duymaktadır. Bant sistemini modern anlamda ilk defa benimseyen Ford, aynı zamanda daha önceleri sadece seçkinlerin oyunca ğı olan otomobile herkesin sahip olabilece ğini dü ünerek yeniden yapılanmaların temel unsurunun i de ğil insan oldu ğunu göstermi bulunmaktadır . Aynı ekilde, günümüzün Henry Ford’u olan Bill Gates de bilgisayarın çok büyük birkaç firmanın de ğil herkesin elinin altında olabilece ğini dü ünerek yeniden yapılanmanın sadece i ve para meselesi olmadı ğını, zihniyete ili kin bir konu oldu ğu ve daha önce dü ünülmemi in dü ünülmesi oldu ğunu kanıtlamı bulunmaktadır. Daha önce dü ünülemeyeni dü ünen ve uygulayan insanların seçkinler arasına girmesi bugüne kadar yapılmı tüm yeniden yapılanmaların ortak özelli ği olmaktadır. 26

1.2.1.2. Planlama ve Stratejik Planlama

Kamu bankacılı ğında yeniden yapılanma ba ğlamında konu ele alındı ğında yeniden yapılanmanın planla olan ilgisi veya plansızlı ğın sık sık yeni yeniden yapılanma ihtiyacı do ğurması dikkatle incelenmeye de ğer bir konu niteli ği göstermektedir. Günümüzde merkezi ve yerel tüm kamu kurum ve kurulu larının stratejik plan yapmalarının yasal bir zorunluluk oldu ğu dikkate alınırsa plan ve planlama kavramlarının irdelenmemesi halinde konunun eksik kalma tehlikesi ortaya çıkmaktadır. Planlama, kötü yönetimin sonuçlarını önceden ortadan kaldırmayı amaçlayan ve günümüzde de en yaygın ekilde uygulanan bir yöntem olarak kabul edilmektedir. Yönetimde planlama kavramının iktisadi de ğeri üzerinde tartı malar

26 Bill GATES, Önümüzdeki Yol , Arkada Yayınları, Đstanbul, 1996, ss.1-18.

20 bitmi olsa bile planlamanın nasıl olması gerekti ği, planların neden i lemedi ği, planların gerçekten plan olup olmadı ğı literatürde tartı ma alanı bulan bir konudur. 27

Taylor'ın Bilimsel Yönetim Đlkelerinin ortaya çıkmasıyla planlama yönetimin daha önemli bir özelli ği haline gelmi bulunmaktadır. Bu e ğilim, kaynaklara olan talebin artması ve geli en teknolojiyle daha uzun vadeli yönetim ihtiyacı ile iyice büyümü bulunmaktadır. Ayrıca artan uluslar arası ili kiler ve rekabet, küreselle me ve çok uluslu i letmelerin ço ğalması gibi geli meler planlamaya stratejik bir nitelik kazandırmı , stratejik dü ünmenin önemini artırmı bulunmaktadır.28

Çok sayıda kararın toplamı olarak tanımlanan plan, gelecekte ula ılmak istenen yerin ve nelerin gerçekle tirilece ğinin imdiden kararla tırılması olarak tanımlanmaktadır. Đ e ba lamadan önce yapılmı ve tamamlanmı olması gereken planlama, yönetim kavramının birinci a amasını olu turmaktadır. 29

Planlama belli bir konuda ne, nerede, ne zaman, neden, nasıl ve kim tarafından sorularına yanıt arama süreci olarak tarif edilmektedir. Bu süreç bilinçli ve amaçlı bir süreç olup de ğiik yollarda deneme yanılma yapmaksızın yeni yollar geli tirme niteli ği ta ımaktadır. Kararın verilmesiyle plan tamamlanmı olmaktadır. Geleneksel 5N1K sorularına ilave olarak Hangi Maliyet ve Hangi Süre soruları da, planlamanın yanıt aradı ğı sorular arasına girmi tir. 30

Kıt kaynakların yönetilmesi, iktisat biliminin en temel tarifi olarak bilinmektedir. Buradan iktisadi olmayan her uygulamanın kötü yönetim olduğunu saptanabilmektedir. Kaynakları kullanırken bu tarife uyulup uyulmadı ğını görmek, yani yöneticinin iktisat yasalarına uygun davranıp davranmadı ğını anlamak için plana ihtiyaç duyulmaktadır. Kamuda veya özelde herhangi bir kademede yönetici olan herkesin performansının ölçülebilmesi bir planın varlı ğına ba ğlı bulunmaktadır.

27 David J. Collis and Michael G.Rukstad, “Can You Say What Your Strategy Is?”, Harvard Business Review , Vol.86, Noı:4 April 2008, ss.82-90. 28 Tamer Koçel, Đ letme Yöneticili ği, 11.Baskı, Arıkan Yayınları, Đstanbul, s.1-20. 29 Erol Eren, Đ letmelerde Stratejik Yönetim ve Đ letme Politikası , Der yayınları, 1997, s. 1-15. 30 Henry Mintzberg, The Structuring of Organizations , Prentice-Hall International Edition, Englewood Cliffs, N.J,1979, ss.1-64.

21 Bir plan yoksa kaynakların neden ve nasıl kullanıldı ğı bilinemeyece ği gibi yöneticinin bunları “do ğru” kullanıp kullanmadı ğı da bilinemeyecektir. Yönetimin bir di ğer i levi olan denetim de planlamaya ba ğlı bulunmaktadır. 31

Bugün planlamanın zararından söz eden olmasa bile kötü planın zararlarından söz etmek mümkündür. Ancak, plansızlı ğın yararlarından söz etmek mümkün de ğildir. Önceleri planlamanın zararları olarak görülen pek çok sorunun yanlı planlama yapan kötü yönetimden kaynaklandı ğını söylemek yerinde olacaktır. Bu nedenle yanlı planlama yerine kötü yönetimden söz etmek daha do ğru olacaktır.32

Yöneticiyi dü ünmeye, kafa yormaya ve olayları amaçlara uygun biçimde yönlendirmesine yardımcı olan plan yöneticinin dikkatini, de ğitirilmesi olası olmayan geçmi zamandan gelecek zamana yöneltmektedir. Planlama, uzun süreli dü ünme alı kanlı ğı ile gelece ği tahmin edebilme becerisi kazandırmaktadır. Kurulu un geçerli bir amaç etrafında yönetilmesini sa ğlayarak, zaman ve emek kaybını önlemektedir. Faaliyetlerde akılcı olmayı sa ğlayan planlama, yöneticileri temel i levlere odaklanmasını sa ğlamaktadır. Planlama, gelecekteki belirsizlikleri azaltmamakta ama anla ılır kılarak rasyonel kuralların geli tirilmesini sa ğlamaktadır. Planlama hakkındaki bu bilgiler kötü yönetimin de ğitirilebilir bir alı kanlıklar silsilesi ve ya am biçimi oldu ğunu göstermektedir. 33

Kaliteli personel ve pahalı araçlar gerektirmesi, temenni ve dileklerin öngörü gibi yer alması, çok kısa ve ayrıntılı planın gereksiz çok uzun veya genel planın anlamsız olması, geçmi verilerden hareket eden sayısal yöntemlerin öngörülerde etkisiz kalması planlamanın sakıncaları olarak sayılmaktadır. Oysa bunlar planlamadan çok bireylerin ve örgütlerin yönetimden kaynaklanan zaafları olarak kabul edilmektedir. Plana ve gelece ğe fazla takılarak güncel i ve sorunların

31 David Lamond, “Henry Mintzberg vs Henri Fayol: Of Lighthouses, Cubists and the Emperor's New Clothes”, Journal of Applied Management and Entrepreneurship , Oct., 2003, (çevrimiçi), http://www.thefreelibrary.com/ Henri+Fayol:+planning,+organisation,+command,+coordination,+ control-a099932523, Eri im Tarihi:01.03.2009. 32 Lambert, a.g.e. , ss.17-36. 33 Erol Eren, Yönetim ve Organizasyon , Đstanbul Üniversitesi Đ letme Fakültesi Yayınları, Yayın No:236, Đstanbul, 1991, ss.8-10.

22 savsaklanması, ivedi kararların ertelenmesi, önemli ve en önemli kararların birbirinden ayrıt edilememesi rekabet ortamında hızlı ve isabetli karar verme zorunlulu ğu ilk bakı ta planlamanın eksikleri gibi görülse de bunlar kötü yönetimin temel özellikleri olarak görülmektedir. 34

Giri imci olmayan risk ve sorumluluk üstlenmeyen, karar almaktan çekinen ki iler için plan ve hatta a ırı planlama, rahatlık ve rehavet aracı görevini görebilmektedir. Bunun yanında canlı, becerikli, çalı kan, risk ve sorumluluk yüklenme e ğilimi güçlü olan ki iler için, plan hele de ayrıntılar ta ıyan plan önemli sakıncalar ta ımaktadır. Đki uçta aırıya kaçan plan, özgürlük kısıtlayıcı veya rehavet verici birer kötü yönetim aracı görevini görmektedir. 35

1.2.1.3. Đ Süreçlerinin Analizi

Đ süreçlerinin analiz edilerek verimlili ğin yükseltilmesi, Taylor’un bilimsel yönetim ilkelerinden çok az fark göstermektedir. Taylor’un bilimsel yönetim ilkelerinde son madde olarak sayılan personelin motivasyonu ve performansa göre ücret konuları sınıf ve tabakalar arasındaki çatı malar dikkate alındı ğında günümüzde de sorun kayna ğı olmaya devam etmektedir. Güdüleme ve ücret konusundaki ilerlemeler sonucunda i letme ve iktisat dünyasında yer bulan yeni kavramlar i süreçlerinin analizine yaslanmaktadır.

Đ süreçlerinin analiz edilmesinde temel amaç olarak “Bu i leri yapmamıza gerçekten gerek var mıdır” sorusu sorulmaktadır. Süreç tasarımı, i tasarımı, yapılanma gibi hep aynı anlamı kasteden “i süreçlerinin analizi” beraberinde süreçlerin yeniden yapılanmasını, yeniden yapılandırılmasını veya terk edilmesini de getirmektedir. Yapılandırma kavramı bir bütün olarak performans ölçütlerinde büyük de ğimeler yaratmayı hedeflemektedir. Bu amaçla, süreçlerde yapılan radikal de ğiiklikler, teknolojideki geli melerden ba layarak, zihniyette ve i

34 A.e. ss.116-129. 35 Drucker, a.g.e. , ss.143-159.

23 organizasyonlarında büyük de ğiiklikleri ve yenilikleri harekete geçirerek organizasyonların rakiplerine üstün sa ğlamasına olanak vermektedir. 36

Đ süreçlerinin amacı yeniden yapılanma yoluyla rakiplere yenilmemek ve ayakta kalabilmektir. Đ süreçlerinin analizinde temel nokta nelerin elenebilece ği, nelerin birle tirilebilece ği ve nelerin geli tirilebilece ğini bularak verimi ve performansı artırmaktır. Bu amacın gerçekle tirilebilmesi güçlü bir liderlik, yaratıcılık, yenilikçilik ve ara tırıcılık gerektirmektedir. Đ süreçlerinin tasarımı, kıyaslama, küçülme, dı arıya i yaptırma, toplam kalite yönetimi ve sürekli geli im ve yenilikten yana olan bir çalı ma ve inisiyatif tarzından beslenmektedir. Đ süreçleri analizi ile bilimsel yönetimi ilke edinen, i leri ve süreci planlayan bir örgüt yapısı elde edilmektedir. Đ süreçlerinin analizi, kötü yönetime yol açan olumsuzlukları ince ayar yoluyla ortadan kaldıran bir yönetim aracı olmaktadır. Bu durumda kamu bankalarının yeniden yapılanmasında i süreçlerinin analizinden, toplam kaliteden, sürekli geli imden bahsedebilmek için yeni ürünlerin ve yeni süreçlerin varlı ğından söz etmek gerekmektedir. 37

De ğitirilen süreçlerde yer alan insanların da dahil edildi ği ki ilerin i lerinin geli tirildi ği, dü ündürüldü ğü ve de ğiikliklere katkılarının sa ğladı ğı tüm bu adımlar için süreçlerin kavranması art olmaktadır. Süreçleri kavrayamamı , süreçlerini niçin yerine getirildi ğini bilmeyen çalı anların bu süreçlerdeki sorunları görmesi ve süreçleri sorunları giderecek ekilde yeniden tasarlaması mümkün olmamaktadır. Üstelik niçin yapıldı ğını kavrayamadı ğı süreçler kaldırılıp yerine yeni süreçler konuldu ğunda bunun da bir yararı olmayacaktır.

Đ süreçlerinin analizi yoluyla yeniden yapılandırmanın ilk adımı ba langıç durumunun, içinden geçilecek olası durumların ve sonuç durumunun tek ba ına ve birlikte analiz edilebilmesidir. Đkinci adım yenden yapılandırma gerektiren süreçlerin analiz edilmesi ve de ğiikliklerin hangi sıra ve öncelikte i süreçlerine uygulanaca ğına karar verilmesidir. Esasen dinamik programlama olarak

36 Mintzberg, a.g.e. , ss.299-314. 37 Peter SENGE, Be inci Disiplin , Yapı Kredi Yayınları, 4. Baskı, Đstanbul, 1997, ss.26-36.

24 nitelendirilebilecek bu adımla birlikte görevleri de ğiecek ki ilerin ve yeniden yapılandırmanın birbirini nasıl etkileyece ğini analiz etmek gerekir. Organizasyonun kültürü, i süreçlerinin analizinde yapılandırma sürecini durdurucu bir rol oynayabilmektedir. 38

Esasen örgüt kültürü, sadece i süreçleri analizinde de ğil hangi yöntem uygulanırsa uygulansın ba lı ba ına ele alınıp de ğerlendirilmesi gereken bir konu olmaktadır. Örgüt kültürü herhangi bir de ğiim çabasını engelleyici rol oynayabilece ği gibi de ğiimi hızlandırıcı bir pozisyona da geçebilmektedir. Örgütün; kültüründen kaynaklanan ve taban tabana zıt bu iki rolden hangisini oynamaya karar verece ği çok sayıda de ğikene ba ğlı olmaktadır. Kaotik özellikler gösteren bu de ğikenler, effaflık, demokratik katılım, i birli ği, benimsenme, saygınlık, öğrenme, bilgilenme, yenilikçilik, kurumsal sadakat, çalı anların duygu ve zihniyet dünyası gibi örgüt içi ve örgüt dı ı toplumsal rol ve e ğitim anlayı larından beslenmektedir.39

Bu noktada, kurum ve i letmelerinin misyon, vizyon ve hedefleri öne çıkmaktadır. Đ süreçlerinin analizine misyonla ba layabilmek kurumların kendi varlık sebeplerini sorgulaması anlamına gelmektedir. Kendi misyonunu sorgulayamayan bir kurulu un vizyonunun geni ve hedeflerinin büyük olmasının çok fazla bir anlamı olmamaktadır. Ancak yukarıda vurgulandı ğı gibi bu sorgulama “becerisi” kurum içi ve kurum dı ı çok sayıda sosyal, bili sel ve bilgisel faktörün uzun yıllar içinde olu turdu ğu bir sentezin ürünü olmaktadır. Đ süreçlerinin analizi yoluyla yeniden yapılanma yeni süreçlerin uygulanması ve yeni sistemin analizi yoluyla döngüyü ba a getirmektedir. Böylece kötü yönetim sorununu ortadan kaldırabilece ği gibi kötü yönetimi peki tirme tehlikesini bünyesinde ta ıyan i süreçleri analizi, dinamik bir yönetim aracına dönü mektedir. 40

38 Mustafa Tınaz Titiz, Sorun Nasıl Çözülmez? , Say Da ğıtım, Ankara 1990, ss.10-17. 39 Sabri F. Ülgener, Đktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası , Derin Yayınları, Đstanbul, 2006, ss.3-16. 40 Vikas Mittal, Matthew Sarkees, Feisal Murshed, “The Right Way to Manage Unprofitable Customer”, Harvard Business Review , Vol.86, No:4 April 2008, ss.95-102.

25 1.2.1.4. Yöneylem Ara tırma Yakla ımı

Bir problemin çözmek, çözümün yol açaca ğı sorunların problemin çözümünden önceki sorunlardan daha hafif olmasına ba ğlıdır. Burada problem, bir karar a ğacı eklinde dü ünülerek her sorunun çözümünün yol açaca ğı olası yeni sorunların çözülmesiyle ortaya çıkacak yeni olası sorunların yer alaca ğı bir dallanmada gelecekte en az sorun üretecek çözüm yolunun seçilmesi problemi olmaktadır. Kötü yönetim zamanını sorunlara teorik düzeyde çözüm üretmeye odaklanmak yerinde sorunları karantina altına alarak beklemeyi ve sonuçlarını gördükten sonra harekete geçmeyi alı kanlık haline getirmektedir. Esasen ikâyet yoksa sorunların üzerine de gidilmemektedir. Đster kamu olsun ister özel olsun hiçbir firma sorunsuz mü terilerine sorunlu mü terilerine ayırdı ğı kadar zaman ayırmamaktadır. 41

Đlk defa askeri problemlerin çözümü amacıyla ortaya çıkan yöneylem ara tırması sorunların yanlı çözülmesi veya yanlı planlanması halinde güvenlik sorunlarının ortaya çıkması nedeniyle kötü yönetim sorunun giderilmesinde etkili bir araç olabilmektedir. Yöneylem ara tırma teknolojinin de katkısıyla sorunların yeni olası çözümlerini ve yeni çözümlerin üretece ği yeni sorunları bir bütünlük içinde inceleyerek sorunun ilgisiz gibi görünen bir problemden kaynaklanabileceğini varsaymaktadır. Sistem yakla ımı da denen bu bütüncül yakla ım ile sorunlara çözüm ararken onları bölümlere ayırmak yerine daha az kaynakla daha çok soruna “do ğru” çözüm aranmaktadır. Gorbaçov’un Glasnost ve Peresteroika’da baarısız olmasının en önemli nedeni olarak de ğiik bölümlerde aynı anda yapılan çok sayıda reformun birbirleriyle ili kisinin göz önüne alınmaması oldu ğu görülmektedir. Bütünü gözetmeyen bu reformların yapıları ve kurumları ilemesini engelledi ği ve bunun sonucu sistem durdurdu ğu görülmektedir.42

41 Titiz, a.g.e. , ss.1-19. 42 Flip Bloem, “The Reception of Peresteroika Among Chec Dissidents”, Graduate Conference In Central European Studies, St.Antonio’s College, Oxford, 24-26 May 2002, ss.1-8, (çevrimiçi) Eri im Tarihi: 12.12.2008.

26 Yöneylem Ara tırma, iktisadi ve politik sorunlara yaratıcı çözüm bulmak için uygun bir araç olabilmektedir. Sorunların çözümlenmesinde yanlı yakla ım ve kanaatler sorunları olu turan zihniyetin ve çözüm arayan zihniyetin hangisinin sorunun gerçek kayna ğı oldu ğunu anlama olana ğı vermektedir. Sorunların olu umu, bile imi, yansımaları, sorunların çözümlerle yaptı ğı yeni bile imler sorunların kendisinden daha önemli olabilmektedir. Yöneylem ara tırma, bu çerçevede, sorunların ortaya çıktı ğı süreçleri anlamaya ve sorunlara müdahale etmeye olanak veren bir alet olmaktadır. Yöneylem ara tırma ile yanlı veya yetersiz çözümlerle zaman kaybedilmesinin önüne geçilebilmektedir. 43

Olayların birbirinden yalıtılması ve sadece birbiriyle ili kili olayların ele alınması klasik Newtoniyen fizi ğin temel yakla ımı olarak iki yüz yıl boyunca bilim dünyasına hâkim olmu tur. Fizikçi olan Newton’un Adam Smith ve iktisadının üzerindeki etkileri, Einstein, Planck’ın, Darwin’in tüm sosyal bilimler üzerindeki etkileri dü ünüldü ğünde; belirsizlik kuramının tasarımcısı olan Heisenberg’in iktisat ve i letme bilimini etkilemesi kaçınılmaz olmaktadır. Bu etkileme disiplinler arası çalı maların ço ğalması ve disiplinler arası yakla ımın daha yaygın kabul görmesi eklindedir. Önceleri i letme iktisadı kavramı olarak kendine yer bulan adlandırmalar günümüzde i letme ve iktisat ve hatta kamu yönetimi ile mühendislik arasındaki alan ili kilerini de belirsiz hale getirmektedir. Dolayısıyla, Heisenberg’in belirsizlik dünyasında olaylar birbirlerini hem do ğrudan hem de dolaylı olarak etkileyebilmektedir. Đlk bakı ta aralarında ili ki görülmeyen olaylar arasındaki ili ki sanılandan yüksek olabilmektedir. Bu ili ki ve etkile im anla ılmadı ğı ve iyi izah edilemedi ği müddetçe sorunların her birine ayrı ayrı çözüm arayarak hem zaman hem kaynak kaybı olu maktadır. Dahası sorun, çözüm gittikçe daha çok sayıda tarafı ve alt sorunu içeren daha büyük bir sarmala dönü mektedir. Her yanlı çözümün yol açabilece ği yeni sorunlar da yeni yükler olu turmaktadır. 44

43 Senge, a.g.e. , ss.11-12. 44 H.J. Rittel, and M. M. Webber, “Planning Problems Are Wicked Problems”, Developments in Design Methodology , Wiley, 1984, ss. 135-144.

27 Yöneylem Ara tırmanın iktisat politikasına uygulanması durumunda ilk önce sorunlara ili kin tespitlerin yapılması gerekmektedir. Sorunlar ve olaylar birbirleriyle ba ğlantılı olmaktadır. Sorunlar ve çözümler birbirine besleyen ve sonunda ya büyüyen ya da küçülen bir spiral olu turmaktadır. Böylece aynı olay hem sebep hem de sonuç olabilmektedir. Uygulamada bu gerçek göz ardı edilmekte ve olaylara ya sebep ya da sonuç olarak bakılmaktadır. Bu da olayların bir yerde kendili ğinden son bulacağı varsayımını do ğurmaktadır. Oysa bazı olaylar için do ğru olabilecek bu varsayım her olay için geçerlilik göstermemektedir. Kamu açıkları nedeniyle büyüyen görev zararları bu duruma iyi bir örnek olarak gösterilmektedir. Kamu açıklarının yol açtı ğı yüksek faiz görev zararlarını da artırmakta böylece kamu açıkları, görev zararları, yüksek faiz enflasyon ve döviz kurlarını da etkileyerek hep birlikte bir sarmal olu turarak birbirlerinin hem sebebi hem sonucu olmaktadır. Kamu açıkları, faiz, dı ticaret açı ğı, ithal ikamesiyle büyüme, ihracata dayalı kalkınma, askeri harcamalar, dogmatik e ğitim, nepotizm, demokratikle me ve liberalle me, niteliksiz ve e ğitimsiz i gücü, nüfus artı hızı ve demografik yapı hep kamu bankalarının yeniden yapılanma öncesinde ve sonrasında sorunlarını artıran ve sorunun çözümünde dikkate alınması gereken önemli faktörler olabilmektedir. Yöneylem ara tırma istenmeyen durumları ortadan kaldırmayı çözüm olarak kabul etmemektedir. Đstenmeyen durumları sorun olarak görmek, deterministik ve Kartezyen dü ünü ün bir sonucu olmaktadır. Oysa istenmeyen durum hiçbir zaman sorunun kendisi olmayıp her zaman gerçek sorunun yansıması olmaktadır. Đstenmeyen durumlara bakarak onu ortaya çıkaran durumlar analiz edilerek ve çözümler geli tirilebilmektedir. Çok sıkıntı yaratan bir durumu daha az sıkıntı yaratan yeni bir duruma getirmek ilk ba ta psikolojik olarak çözüm gibi algılanabilmektedir. Ancak bu durum sorunun ertelenmesine ve a ğırla masına yol açan bir kötü yönetim yakla ımı olmaktadır. 45

Yöneylem Ara tırma, tüm bu sorunları a abilmek için yeni bir yakla ım sa ğlayabilmektedir. Bu yakla ımın temel destek noktası bilgisayar ve yazılım teknolojilerinde görülen büyük ilerlemeler olmaktadır. What-if (eğer-ne) analizi,

45 Titiz, a.g.e. , ss.50-67.

28 simülatörler, sezgisel analizler, algoritma ve eğilim analizleri hep bu amaçla kullanılabilen yöntemler olmaktadır. Yöneylem ara tırmanın sa ğladı ğı en önemli yakla ım “sistem bütünlü ğü” yakla ımı ile sorunların yalıtılmı olarak dü ünülmesi sorununu ortadan kaldırmasıdır. Yöneylem ara tırmanın "sistem yakla ımı" ilkesi, amaçlarımızı üretmeye uygun olmayan bir ortamların yol açtı ğı ve birbirinden etkile en sorunları birbirinden yalıtarak çözemeyece ğimizi söylemektedir. Đ süreçlerinin analizi sorunların içinde bulundu ğumuz durumu kavramamıza olanak sa ğlayacak bir zihniyet iklimi ile ortandan kaldırabilmemize olanak buldu ğunu belirtmektedir. Bu iki kavram Taylor’un Bilimsel Yönetim Đlkeleri ile kesi mekte ve onun sorunu de ğil, sistemi merkeze alan bir uygulamasına dönü mektedir. 46

1.2.1.5. Yeniden Yapılanmada Giri imcilerin Rolü

Giri imciler i leve yönelik yapılanmalardan yarar sa ğlayarak ülkelerin kalkınma, büyüme ve istihdam sorunlarını hafifleten bir üretim fonksiyonu olarak tanımlanabilmektedir. Ancak giri imciler a ğırlıklı olarak i leve odaklı yapılanmalarda etkili olmakla birlikte örgüte yönelik yapılanmalarda da etkinlik gösterebilmektedir. Günümüzde yönetim; sermaye, i gücü ve topraktan daha önemli bir üretim aracı haline gelmi tir. Öyle ki, günümüzde giri imciler ve serbest giri im, kötü yönetim sorununa liberalizmin do ğal çözümü olmaktadır. Gerçekten de bir yerde kötü yönetim sorunu varsa sisteme giri ve çıkı ın serbest olması kaydıyla, giri imciler sistemden ve yönetimden kaynaklanan sorunları kazanç alanlarına çevirerek yapıcı yıkımla sorunlara yaratıcı çözümler bulmaktadır. Sosyalizmde kötü yönetim profesyonel devrimciler eliyle önlenmektedir. Bu süreç sol ve sa ğ yazınında yaygın bir ekilde yaratıcı yıkım olarak adlandırılmaktadır. Kamu bankacılı ğı gibi kamusal alan olarak tanımlanan bölmelerde ise giri imcilik sorunu giri imci bürokratlar eliyle çözülebilece ği dü ünülmektedir. Böylece giri imci ve bürokrat gibi birbiriyle çeli en iki kavramdan Girokrat sözcü ğü türetilmi bulunmaktadır. 47

46 Senge, a.g.e. , ss.1-25. 47 Drucker, a.g.e. , s.117.

29

Đktisat tarihinde giri imcilikten söz eden ilk iktisatçılar daha çok felsefeci iktisatçılardır. Ancak bu fikirler 17-18. yüzyıllarda pek de kabul görmedi ğinden giri imcili ğin dördüncü bir üretim faktörü olarak kabul edilmesi için Schumpeter’i beklemek gerekmi tir. Schumpeter’den sonra di ğer üç üretim faktörüne ilave olarak giri imcinin iktisadi hayat için de ğeri kabul edilmeye ba lanmı bulunmaktadır. Schumpeter’e gelinceye kadar geçen sürede yeni teknolojinin a ırı kar sa ğlayabilece ğini söyleyen Ricardo analizini giri im, yenilik, yaratıcılık ve risk boyutuna ta ımadı ğı görülmektedir. 48

Schumpeter’le birlikte giri imci, üretim araçları arasında nerede ise en önemli yeri almı bulunmaktadır. Dinamik giri imcinin yenilikçilik, yaratıcılık ve organizasyon kabiliyetleri zihinsel kabiliyetler olup giri imci sermayenin, eme ğin ve teknolojinin bile imini ya da yapısını de ğitirerek büyük kazançların ortaya çıkmasına olanak sa ğlamaktadır. Klasik iktisadın yer rantı, zaman rantı gibi kavramları giri imcinin zihinsel dönü ümle sa ğladı ğı kazançlar yanında önemini kaybetmektedir. Sadece fikirleriyle dünyanın en zengin insanı olabilen Bill Gates, Warren Buffet gibi parlak örneklerle birlikte bu konudaki tartı malar yeni bir boyut alarak giri imcilik di ğer üretim araçlarının önüne geçmi bulunmaktadır.

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, risk olgusu ile giri imcili ği birle tirerek giri imcilik olgusuna yeni bir boyut getirmi bulunmaktadır. Böylece, giri imcili ğin risk yönetimiyle ili kisi riskten sakınma, tedbirli davranmak gibi niteliksel tanımlamaların ötesine geçerek risk yönetimi giri imcilikle ilgili akademik tartı malara dahil olmu, giri imcilik kültür ve giri imcilik ruhu toplumda özel bir önem kazanmı bulunmaktadır. Giri imcilik, yaratıcılık ve yenilikçilik toplumsal kültürün bir parçası olarak kabul edilmekte, yenilikçilik ve yaratıcılı ğın bireylerin

48 A.Dinç Alada, “Đktisadi Dü ünce Tarihinde Giri imcilik Kavramı Üzerine Notlar”, Đ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi , No: 23-24, Ekim 2000-Mart 2001, (çevrimiçi), www.istanbul.edu.tr/siyasal/dergi/sayi23-24/04.htm, Eri im Tarihi: 15.06.2008

30 topluma kar ı bir ödevi oldu ğu a ılanmaktadır. Giri imcilikle ilgili eserlerde giri imcinin risk aldı ğı ancak asla maceraperest olmadı ğına dair tavsiyeler yer almaktadır. Bu durum tamamen risk algılamasına ilikin bir kavram olup birinin macera kabul etti ği bir alanı bir ba kası rahatlıkla emniyet sınırları içinde görebilmektedir. Esasen giri imci olmak sadece fırsat alanlarını görmek de ğil, aynı zamanda kendi fırsat alanlarını yaratmaktır. Giri imci, ne zaman, nerede, hangi olanakla yapılaca ğı belli olmayan bir giri ime kendini hazır tutan kimse olarak tanımlanmaktadır. 49

Giri imci ahlakı ba lı ba ına bir çalı ma konusu olup bu konudaki en önemli nokta bir giri imcinin fikirlerinin ba kası tarafından çalınması halinde de yaptırımın pek büyüklü ğüne ba ğlı olmaktadır. Ülkemizde de giri imci ahlakının önemine pek çok eserde de ğinilmekle birlikte ahlaklı olmanın hukuki dayanakları ve objektif yararları ve hukuki yaptırımları yetersiz ve ço ğu zaman bo ta kalmaktadır.

Türkiye’de giri imcili ğin tarihsel olarak nasıl geli ti ğine bakmakta yarar vardır. Böylece kötü yönetimi önleyecek giri imcileri ve girokratların ortaya çıkabilece ği entelektüel ve sosyal iklim anla ılabilmektedir. Türkiye’de ilk giri imcilerin büyük bir kısmının devlet memurları arasından çıkmasını giri imcilikte asli rol oynayan etmenin kültürel olmaktan çok siyasal ortam olduğunun bir kanıtı olarak de ğerlendirilmektedir. Topra ğın devletin, mülkün Allah’ın oldu ğu bir kültürde giri imcilerin maceracılar arasından de ğil de devletin üst kademelerine yakın insanlar veya bu insanlarla yakın ili kiler kurabilenler arasından çıkması aırtıcı de ğildir. 600 yıllık Osmanlı tarihinde giri imcilerin desteklenmesine yönelik en önemli faaliyetler, bir giri imcinin belli bir konuda becerisini kanıtlaması kar ılı ğında o konuda imtiyaz sahibi olması de ğil de Sultandan bir miktar bah i ve ekip biçmesi için bir miktar mülk alması eklinde cereyan etmi bulunmaktadır. Verginin üretimden daha önemli olması, iç ihtiyaçların dı arıdan ithalat yoluyla kar ılanmasının te viki, ihracata olumlu gözle bakılmaması, Müslüman ahalinin din e ğitimi ve askerli ği tercih etmesi

49 Tamer Müftüo ğlu, Necla Halilo ğlu, Nasıl Giri imci Olunur , Turhan Yayınları, Ankara, Ocak 2009, ss.1-19.

31 ticaretin gayrimüslimlere terk edilmesi ve pek de makbul sayılmaması giri imcili ğin önemsiz kalmasına yol açan faktörler olarak de ğerlendirilmektedir. Tanzimat’a kadar ticari ve mali imtiyazların gayrimüslimlere ve yabancı ülkelere tanımasında da bu dü ünce etkili olmu tur. Fransız devriminin etkisiyle Müslüman giri imci yaratılması ba arılabilir bir hedef olarak ortaya çıkmaya ba lamı tır. Đttihat ve Terraki ile birlikte daha da ileri gidilmi ve çok sayıda partili eski asker ve eski memur giri imci oraya çıkmaya ba lamı tır. Bu durumun, cumhuriyetle birlikte sürdü ğünü söylemek do ğru bir de ğerlendirme olarak kabul edilmektedir. Bu ba ğlamda devletçilik ve giri imcilik birbirine paralel bir tarihsel geli im seyri göstermektedir. Bu yapıya “Devlet Eliyle Giri imcilik” demek yerinde bir tanımlama olarak kabul edilmektedir. Sermaye varlı ğının yetersizli ği, sava lardan yeni çıkmı olunması, e ğitimli ve donanımlı insan gücünün çok kısıtlı olması, az olan özel sermayenin riskli alanlarda büyük üretim faaliyetlerine giri mede gönülsüz olması, geçmi deneyimlerin yabancı sermaye kar ıtlı ğını rasyonel hale getirmesi temel nedenler arasında sayılmaktadır. 50

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde eski sanayici ve i adamlarının en büyük ba arısı, ço ğu zaman yeni giri imcileri törpülemek olarak de ğerlendirilmektedir. Oysa devir de ğitikçe eski sanayici ve i adamları kendilerden çok yeni giriimcilerin ve giri imcilik ikliminin korunmasına hayat görü üne kavu mu devletten de bu yönde tutumlar geli tirmesini talep etmeye ba lamı bulunmaktadır. Avrupa Birli ği’ne üyelik projesi bu dönü ümün en uç noktasıdır. Avrupa Birli ği projesi çerçevesinde riske en açık grup eski i adamı ve sanayiciler iken AB projelerine en yo ğun destek bu kesimlerden gelmektedir. Seksen be yıllık cumhuriyet tarihinde ister iç faktörler ister dı faktörle evrilmi olsun, giri imcilik iktisadi hayatımızda önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye ister kom uları ile ister daha uzak ticari ortaklarıyla ili kisinde sadece büyük sanayici ve i adamlarının de ğil, sıfırdan ba lamı giri imcisinin çıkarlarını gözetebilen bir ülke olma yolunda adımlar atmı bulunmaktadır.

50 Ay e Buğra, Devlet ve Đ adamları , Đleti im Yayınları, Đstanbul, 1997, ss.11-26.

32 1.2.2. Örgüt Odaklı Yeniden Yapılanma Kavramları

Kötü yönetimi ortadan kaldırmayı amaçlayan yönetim tekniklerinin süreçten çok sonuca odaklanmaktadır. Bu teknikler, sonuçlara bakarak nelerin eksik yapıldı ğını saptamakta ve süreci denetleyerek sorunları ve dolayısıyla kötü yönetimi gidermeyi hedeflemektedir. Ancak, kötü yönetimin sonuçlarının ortadan kaldırılmaya çalı ılması gibi bir amaç kaymasına yol açması bu tekniklerin ba lıca sorunlarıdır. Bu sorunların büyük bir kısmı grupların yanılgısı olarak da kabul edilmektedir. 51

1.2.2.1. Birlikler ve Kooperatifle me

Güç birli ği amacına yönelen kooperatifle me, pek çok sorunun o sorunu çözebilecek güçte olmadı ğımız için ortaya çıktı ğı varsayımına dayanır. Đ birli ği, güç birli ği ve örgütlenmenin sanayi devrimi öncesinde de sonrasında da varlı ğını sürdüren en etkili teknik oldu ğu dü ünülürse daha güçlü olunca daha büyük sorunların ve hatta her sorunun üstesinden gelinebilece ğini dü ünmek çok kolay dü ülen bir yanılgı olmaktadır. 52

Aynı zamanda iyi yönetimin ilkeleri olarak adlandırılabilecek olan kooperatifçilik ilkelerini Uluslararası Kooperatifler Birliği, ICA, öyle saymaktadır: Gönüllülük ve açıklık ilkesi, bireylerin kooperatiflere özgür iradeleri ile katılabilece ğini, kooperatifleri ise üyelerini tam bir açıklık ve saydamlıkla bilgilendirmekle yükümlü tutmaktadır. Demokratik üye denetimi ilkesine göre kooperatifler, üyelerini her a amada bilgilendirmekle yükümlü kılmaktadır. Üyelerin ekonomik katılımı ilkesi ile esas sermayeleri üyelerden genel kurul kararıyla toplanan aylık ödentiler olan kooperatifler, üyelerinin tasarruflarını yatırıma dönü türmek olarak anla ılmaktadır. Bu ilkeye göre üyeler kooperatiflerin

51 Roland Benabou, “Groupthink: Collective Delusions in Organizations and Market”, NBER Working Paper No:14764, March 2009, (çevrimiçi) http://www.nber.org/papers/w14764,. Eri im Tarihi: 01.04.2009 52 Drucker, a.g.e. , ss.61-77.

33 yatırımlarından aidatları oranında sorumlu tutulmaktadır. Hiçbir ki i ve kurulu tan talimat almadan çalı an kooperatifler ba ğımsızlık ilkesi gere ğince yasalar çerçevesinde ba ğımsızlık olarak ele alınmaktadır. Üst birliklere üyelik bu ba ğımsızlı ğı zedelememektedir. Kooperatifler, üyelerinin bilgilendirilmesi ve eğitilmeleri için kültürel, sosyal ve ekonomik konularda yayınlar yaparak ve seminerler düzenleyebilmesini kast etmektedir. Kooperatifler arası i birli ği; dayanı mayı hedefler. Toplumsal Sorumluluk; kooperatiflerin ve kooperatifçilerin içinde ya adıkları toplumun her sorunuyla ve kalkınmasıyla ilgilenmesini gerektirmektedir. 53

Kooperatifçili ğin ve ilkelerinin en önemli özelli ği Taylor’un bilimsel yönetim ilkelerinin uygulamaya konması olarak de ğerlendirilmektedir. Böylece kooperatif bankacılı ğı, tarımsal kooperatif, esnaf kefalet kooperatifleri ile bireylerin tek ba larına üstesinden gelemeyecekleri faaliyetler kooperatifler eliyle yürütülmeye ba lanmı bulunmaktadır. Ancak özellikle bir yatırıma olan, katma de ğer yaratan ve büyüyen kooperatiflerin tıpkı irketler gibi kötü yönetim sorunları bulunmaktadır. Bu sorunlar, i letme yönetiminde oldu ğu gibi yatırımlar (mülkiyet, boyut ve portföy sorunları) ve karar verme (yönetim, izleme ve etkileme maliyeti sorunu) ile ilgili boyutları bulunmaktadır. 54

Tüm bu sorunlar, kooperatifçili ğin de yeniden yapılandırma, reorganizasyon, reengineering, peresteroika vs. gibi yönetim tekniklerine konu edilerek kötü yönetimden korunması ihtiyacını do ğurmaktadır. Buradan verimlilik, i birli ği, koordinasyon gibi sorunlara çözüm olarak ortaya çıkan kooperatiflerin bir sorun kayna ğına dönü tü ğünü söylemek mümkün görünmektedir.

Ziraat Bankası’nın varlı ğı da ilki 1863 yılında kurulan sandıklara dayanmaktadır. 55 Halk Bankası’nın kurulu u için ilk adım halk sandıklarının ve kooperatiflerinin güç birli ği yapması esasına dayanarak 1933 yılında atılmı tır.

53 Erkan Rehber, “Gıda Sanayii, Üretici Örgütlenmesi ve Yeni Nesil Kooperatifler”, Dünya Gıda , Ocak 2008, Sayı:2008-01, s. 60-67. 54 Rehber, a.y. 55 Ziraat Bankası Faaliyet Raporu, 2008 , s.8-10.

34 Bankanın hayata geçmesi be yıl ube açma izni alması için de yakla ık yirmi yıl beklenmi tir. Kooperatif ve i birli ği olgusu kamu bankalarının yeniden yapılanma sürecinde kamu bankalarının ortak yönetimi adıyla 2001 yılında tekrar denenmi tir. Kamu bankaları adeta bir kooperatif gibi tek çatı altında üyesi olan üç bankanın ortak çıkarlarını yönetecek bir yapı olu turmu ; fiiliyatta tek bir yönetim kurulu ve genel müdür ile çalı mı tır. Bu yapı 2005 yılında son bulmu tur.

1.2.2.2. Peresteroika

Rusça’da yeniden in a anlamına gelen Peresteroika, 1980’lerdeki Sovyet ekonomik sosyal ve siyasal politikasının genel adı olarak bilinmektedir. Yirminci yüzyılın ba ına ve sonuna damgasının vuran Sovyet devrimi ve yeniden yapılanması her iki haliyle de birer yönetim aracına dönü mü tür. Sovyet Devrimi ile birlikte devrimci anlayı lar ve yakla ımlar i letme yönetiminde önemli bir nitelik olurken Peresotroika ile birlikte devrimci tutumlar yerini yeniden yapılandırmacı, de ğiimci ve geli imci liberalli ğe bırakmı tır. Peresteroika önceleri ekonomi alanında ba layan bir reform çalı ması olarak bilinmektedir. Daha sonraları politik etkileri olan ve etkileri Sovyetler Birli ği ile sınırlı kalmayan bu reformda, Prag Baharı ve Macar igali gibi olayların da etkisi oldu ğu yönünde de ğerlendirmeler bulunmaktadır. Kökleri reform ve revizyon kavramına dayanan yeniden yapılanma; ilk defa Gorbaçov Sovyetler Birli ği’nde 1989 yılında geli tirilmi bir kavram olmasa bile yukarıda da vurgulandı ğı gibi kavramın popülerle mesine ve yeniden yapılanmaya bakı ın bilimsel bir çerçeveye oturmasında Gorbaçov’un büyük yeri ve önemi oldu ğu bilinmektedir. Mihail S. Gorbaçov, 1985’te verimlili ğini yitirmi i letmelerin yerinden yönetilmesini sa ğlamak için Sovyet sisteminde pazar ekonomisinin hakim kılınması gerekti ğini dü ündü ğü bilinmektedir. Bu amaçla i letmelere ve yerel yöneticilere, parti yetkililerine özerklik verilmi tir. Bu amaçla Komünist Parti örgütüne demokratik bir yapı kazandırmak üzere serbest seçimler yapılmı tır. 1985’te parti genel sekreteri ve 1988’de SSCB ba kan olan Mihail S.Gorbaçov bu gerilemeye çare olmak üzere ekonomide Peresteroika-Yeniden Yapılanma , kültür

35 ve siyaset politikasında Glasnost-Şeffaflık ilan etmi tir. Glasnost, ele tiri ve tartı - maya açıklık ve devlet denetimini azaltmayı hedeflemi tir. 56

Đkinci Dünya Sava ı"nda her alanda u ğradı ğı büyük kayıplara ra ğmen Sovyetler Birli ği ekonomisi büyük atılım göstermi ve görülmemi bir ba arı elde etmi tir. SSCB"nin kapitalizmle rekabetinde teknolojik üstünlü ğünün en önemli göstergesi olarak "uzay yarı ı"nda önde gitmesi gösterilmektedir. Planlı ekonominin üstünlü ğü bu dönemde kabul görmeye ba lamı tır. Ancak 1970’lerden itibaren Sovyet ekonomisi birden bir gerileme içine girmi tir. Glasnost sistemi tartı maya açarken Peresteroika da batılı iktisat politikası araçlarını uygulama becerisinden yoksun yöneticiler elinde kötü yönetim sorununa dönü erek sistem için yıkıma dönü mü tür. Partinin ve yönetimin her kademesine yayılan niteliksizlik çok sayıda birbirinden habersiz reform çalı masına yol açmı ve bu reformlar sistemin zaten a ğır ileyen çarklarını tamamen durdurmu tur. 57

Bu “beklenmedik” geli melerin analiz edildi ği çalı malarda kötü yönetime ili kin çok çe itli saptamalar yapılmı bulunmaktadır. Đnsan niteliklerinin geli tirilemeyip gerilemesine yol açan faktörler Sovyetler Birli ği’nin sonunu getirmi tir. Planlama çalı malarının örgütsel kayırmacılı ğa yol açması, sektör planlaması yerine bölgesel planlama sonucunda parti içinde kayırmacılık, liyakatte bilgi yerine partiye sadakatin öne çıkması kötü yönetim örnekleri olarak kabul edilmektedir. ABD ile yapılan askeri harcama yarı ı, kapitalizmin ve bireyselli ğin sembolü olan otomobile talep, üretimde kalitesizlik, stok yönetiminde hata, normal mal-dü ük mal-lüks mal ayrımının pazar yerine masa ba ında yapılması iktisadi planlama hataları olarak sayılmaktadır. Sovyetler Birli ği’nin çökü ü fiyatın pazarda olu mamasının sosyalizmin uzla maz çeli kisi oldu ğu gerçe ğini göstermi olmaktadır.58

56 Bloem, a.g.e. , s.1-8. 57 Drucker, a.g.e. , s. 147. 58 Ludwig von Mises, Socialism: An Economic and Sociological Analysis , 1951 Yale University Press Edition, s.137 , Marks’ın “ Kar kapitalizmin uzla maz çeli kisidir. ” sözüne kar ılık sarf edilmi tir.

36 Sürekli plandan bahseden ve bu ğday üretiminin planlarla ne kadar uyumlu oldu ğu planların ne kadar iyi gerçekle ti ğini anlatan radyo haberlerinin yayınlandı ğı altmı ve yetmi li yıllarda artık Sovyet Sistemi gerçek üretimini anlatmak yerine planlarını gerçekmi gibi anlatmaya ba lamı tır. Sadece Sovyet halkına de ğil tüm dünyaya sosyalizm diye lanse edilen bu yapay piyasa ve pseudo-planlama, kötü yönetimin tipik bir örne ği olarak de ğerlendirilmektedir. Forbes’in her yıl yaptı ğı çalı malarda dolar milyarderleri arasında çok sayıda Rus’un bulunması kötü yönetimin çürüme ile e anlamlı hale gelebilece ğini göstermektedir. Gorbaçov Peresteroika ile sermayenin tabana yayılmasını sa ğlayan gerçek bir özelle tirmeyi ba aramadı ğı için Peresteroika devlet i letmelerinin Politbüro seçkinlerine devredilmesine yol açan bir servet transferine dönü erek hem sosyalist hem de kapitalist anlamda tam bir ba arısızlık oldu ğu görülmektedir.

Dryzek APSA * panelin yeniden yapılandırılması amacıyla yazdı ğı makalesinde yeniden yapılanmayı bir karı tırmaya benzetir. Ancak bu i lemi Martini hazırlanırken oldu ğu gibi hızlı bir karı tırmaya benzetir. Bu karı tırma, kaynamakta olan bir çorbanın yava yava ka ıkla döndürülerek karı tırılması gibi de ğildir. Politika Bilimlerinde yeniden yapılanmanın en önemli unsurları unlardır:59

• Ço ğulculuk, • Demokratikle me, • effaflık, • Temel politik problemler ve sorunlara uygun çözümler içermesi • Alan çalı ması • Politik bir felsefesinin bulunması • Politik bilimlerden çok politik çalı malara uygun nitelikte olması • Disiplinler arası bir yakla ım sergilemesi

* APSA = American Political Science Association 59 John S. Dryzek, “A Pox On Perestroika, A Hex On Hegemony: Toward A Critical Political Science Social And Political Theory Program”, Research School Of Social Sciences , Australian National University, Canberra, Ocak 2003.

37 • Organizasyonun, terfilerin ve idari faaliyetlerin daha demokratik, daha effaf olması ve daha vasıflı insanlarla i lemesi

Aynı tartı maya katkıda bulunan Hayward R. Alker, politika bilimlerinin disiplinler arası özellikleriyle birlikte gün geçtikçe daha insancıl ve ço ğulcu olmak zorunda oldu ğunu belirtmektedir. Kalitatif alan ara tırmalarına özel bir vurgu yapan Alker’in görü leri 60 herhangi bir sosyal bilim alanına analojik olarak uygulandı ğında, kamu bankacılı ğı veya yeniden yapılandırmanın söz konusu oldu ğu her alan için insancıl, ço ğulcu ve effaf yakla ım temel ilkeler haline gelmektedir.

Bu durumda bir alanda yeniden yapılanmadan söz edebilmek için ço ğulcu, demokratik, effaf, temel problemlere uygun çözümler içeren, belli bir politik felsefesi olan, disiplinler arası bir yakla ım sergileyen soruna odaklanan bir yapının ve yönetim zihniyetinin varlı ğına gerek bulunmaktadır. Bu kavramlar kötü yönetimden sakınmak için gerekli ba lıca unsurları tanımlamaktadır. 61

1.2.2.3. Öğrenen Organizasyonlar ve Yapılandırma

Planlama yapmak yöneticiyi dü ünmeye, kafa yormaya ve olayları amaçlara uygun biçimde yönlendirmesine; dikkatini, de ğitirilmesi olası olmayan geçmi zamandan gelecek zamana yöneltmekte, yöneticiyi kısa süreli çıkarlardan gerekirse vazgeçerek uzun süreli dü ünme alı kanlı ğı kazandırmakta, akılcı olmayı sa ğlamakta özetle eski bilgilerinin üzerine yeni bilgileri koymayı ö ğretmektedir. 62

Planlamanın kalitesi yüksek ve pahalı personel ve araç gerektirmesi, planda temenni ve dileklerin öngörü gibi yer alması, çok kısa ve ayrıntılı planın gereksiz çok

60 Hayward R. Alker, “Curricular Perestroika: Comments on Schwartz-Shea’s ‘Curricular Visions’,” Roundtable on Political Science Methodology and Perestroika , One of 5 Special Sessions on Women and Politics, Sess-21, Wednesday Afternoon at the Annual Meeting of the American Political Science Association, School of International Relations University of Southern California, Los Angeles, San Francisco, August 29, 2001. 61 Ömer Dinçer, “Kamuda Yeniden Yapılanma”, Çerçeve Dergisi , Sayı:44, Ekim 2007, ss.16-19. 62 Senge, a.g.e. , ss.11-26.

38 uzun veya genel planın anlamsız olması, matematik yöntemlerin kullanılarak geçmi verilerden hareket eden sayısal yöntemlerin ço ğu zaman öngörülerde etkisiz kalmasına yol açmaktadır. Plan bahane edilerek güncel i ve sorunların savsaklanması, ivedi kararların ertelenmesi, önemli ve en önemli kararların birbirinden ayrıt edilememesi rekabet ortamında hızlı ve isabetli karar verme zorunlulu ğu planlamanın bireyler, örgütler ve yönetimlerde yol açtı ğı zaaflar olarak sayılmaktadır. Giri imci olmayan risk ve sorumluluk üstlenmeyen, karar almaktan çekinen ki ilikteki yöneticiler için planın rahatlık ve rehavet aracı olması; canlı, becerikli, çalı kan, risk ve sorumluluk yüklenme e ğilimi güçlü olan tersi özellikteki ki iler için özgürlü ğü kısıtlaması planlamanın olumsuz sonuçları olarak sayılmaktadır. De ğitirilen i süreçleri; insanların de ğiikliklere katkı vermesi, süreçlerin kavranması, süreçlerdeki sorunları görmesi ve süreçleri sorunları giderecek ekilde yeniden tasarlaması açısından önem kazanmaktadır. Yanlı veya yetersiz çözümlerle zaman kaybetmek, sorunların birbirleriyle ilgisini görebilmek, hangi sorunun neden hangi sorunun sonuç oldu ğunu kavrayabilmek, sorunların ve çözümlerin birbirlerinden olumlu ve olumsuz etkile imini görmek planlamanın ve süreç analizinin çözüm getiremedi ği alanlar olarak kalmaktadır. 63

Tüm bunlar, yöneticilerin kolaylıkla içinde bulundu ğu duruma uygun do ğal alı kanlıklar ve içgüdüsel beceriler geli tirerek rehavete kapıldı ğını göstermektedir. Yöneticiler i letme bilimlerindeki çe itli ekollerin inançlı birer müridine dönü ebilmekte ve sorgulama becerisini kaybederek yönetme i lemini alı kanlıklarıyla yapabilmektedir. Konformizm kavramı ile açıklanabilecek olan bu durum Taylor’dan önce de Taylor’dan sonra da yüz yıldır sürmektedir. 64

Günümüzde çe itli bilim dallarının farklı ekollerinin geli tirdi ği yöntemler sentezlenerek günümüz sorunlarına bütüncül yakla an çözüm yöntemlerine varılmı tır. Mevcut durum veri olarak alındı ğında görünen problemlere beklenen çözümler aranmakta ve bulunmaktadır. Kötü yönetimin sorunlara çözüm ararken mevcut durumun veri kabul edilmesinden kaynaklandı ğı anla ılmaktadır. Böylece

63 Lambert, a.g.e. , ss.38-62. 64 Senge, a.g.e. , ss.11-26.

39 kötü yönetim, bir damarıyla konvansiyonel sorun çözme yöntemlerinden beslenirken bir di ğer damarıyla yaratıcı çözüm yollarının konvansiyonel alı kanlıklarla kullanılmasından beslenmektedir. Đkinci damar, esasen sorunları daha da ağırla tırmaktadır. 65

Dura ğanlık Newton evrenine özgü bir dünya modelidir. Dünyanın sürekli bir de ğiim içinde oldu ğu noktasından hareketle, i letmeler yenilikleri ve geli meyi kavrayan, toplumsal, kurumsal ve bireysel, her düzeyde sorumluluk alabilen bireylere ihtiyaç duymaktadır. Böyle bir toplumun ilerlemesi için bilgilerin, inançların ve duyguların sadece aktarılması yetmeyecektir. Böyle bireylerin ve yöneticisinin bilgiyi üretmesi, kendisine aktarılan bilgileri sorgulaması gerekmektedir. Ancak, daha önce Taylor’un, Bilimsel Yönetim Đlkelerinde, son madde olarak saydı ğı performans ve ücret motivasyonu sorunu çözümsüz bir probleme dönü mektedir. 66

Đ te ö ğrenmeyi ö ğrenerek görünürdeki sorunları ortaya çıkan derin sorunları çözmek mümkün olabilmektedir. Ö ğrenmede yapılandırmayı esas alan ö ğrenen organizasyonlar kavramı ile yöneticilerin, yönetilenlerin, çalı anların, denetleyenlerin bir bütün olarak organizasyonu bir organizmaya dönü türmesi hedeflenmektedir. Böylece ara tıran, geli tiren, ele tiren bilgiyi üreten, yorumlayan, sorgulayan bireyler yoluyla bilginin transferi ve yeniden yapılandırılması amaçlanmaktadır. Herhangi bir kaynaktan alınabilen bilgiyi algılamanın ve yapılandırmanın bilgi edinme sürecindeki rolü, bilgiyi psikolojik bir kavram haline getirmektedir. Yeni bir bilgi daha önceden edinilen bilgilerin ıığında yapılan tanımlama ve önceden olu turulmu kurallar ı ığında algılanmaktadır. Hegel’in diyalektik yöntemine uygun bir ekilde alınan yeni bilgiyi de dahil edilerek zihinde yeni kurallar olu turulmaktadır. Çevre ile insan beyni arasında ba ğı güçlendirerek ara tırma, yorumlama ve analiz yetene ğini dü ündürücü dü ünme becerisini geli tirmeyi ve geçmi deneyimlerle yeni deneyimleri bütünle tirmeyi ve deneyimleri sınamayı ö ğretmeyi hedefleyen ö ğrenen organizasyonlar kavramı ile

65 Lambert, a.g.e. , ss.17-36. 66 Lambert, a.y.

40 organizasyonlarda statükonun dönü türülmesi ve kurumların hayatta kalabilmesi mümkün olabilece ği öngörülmektedir. 67

Yapılandırmacılıkta, bilgi, ö ğrenenin varolan de ğer yargıları ve ya antıları tarafından üretilmektedir. Yapılandırmacı ö ğrenme bireyin bilgiden nasıl bir anlam çıkardı ğı öne çıkmaktadır. Ö ğreneni merkeze alan ve zihinsel anlamlandırmayı hedefleyen yapılandırmacılık yakla ımı ile ö ğrenme kalıcı hale gelmekte ve bili sel beceriler en üst düzeye çıkmaktadır. Ö ğrenenlerin sahip oldu ğu bilgi birikimi farklılık gösterdi ğinden, yapılandırmacılıkta Heisenberg’in belirsizlik ilkesine uygun olarak tek do ğru bulunmamaktadır. Birey aynı kavrama farklı anlamlar yükleyebilmektedir. Bu nedenle ortakla a kararla belirlenen hedefler genel ve davranı sal olup ö ğrenenin hedefe ula ma iste ğini de artırmaktadır. 68

Bilimsel Yönetim Tekniklerinin, Planlamanın, Yöneylem Ara tırmanın psikoloji ve e ğitim bilimlerinin geli tirdi ği yöntemlerle desteklenmesi anlamına gelen ö ğrenen organizasyon kavramı bu nokta öne çıkmaktadır. Etkile ime açık bireylerin önem kazandı ğı, bu yapılanma için bireylerin yapılandırmacı ö ğrenmeyi öğrenmesi gerekmektedir. 69

1.2.2.4. Devletin Yeniden Yapılanması

Devletin yeniden yapılanması kavramının esasen giri imcilerin yeniden yapılanmasındaki rolü ile aynı konumda de ğerlendirilmektedir. Devlet i leve yönelik yeniden yapılanmalar yolu ile devlet bazı faaliyetlerini özel sektöre devretmektedir. Đ leve yönelik yeniden yapılanmalarda üretim araçlarının sahipliğinin de ğimesi, hukuki yapının dönü türülmesi, sosyal yapının de ğitirilmesi anla ılmaktadır. Daha

67 Senge, a.g.e. , ss.363-384. 68 Hasan H. aan, “Öğrenci Merkezli E ğitim”,Ya adıkça E ğitim , ss.74-75, 2002. ss. 49- 52.’den Ülgen, (çevrimiçi); talimterbiye. mebnet. net/ ogrenci%20 merkezli%20egitim/yapilandirmaciogrenme.pdf –Eriim Tarihi: 01.03.2009. 69 Senge, a.g.e. , ss.155-179.

41 somut olan örgüte yönelik yeniden yapılanmalar yolu ile örgütün ve personelin tasfiyesi anla ılmaktadır.

Türkiye’nin iktisadi tarihi analiz edildi ğinde seksen yıllık bu tarihte altı adet çok büyük kriz yer almaktadır. Bu krizleri ilki 1929-31, ikincisi 1958-61 yılları arasında gerçekle mi tir. Bu krizlerin arasında sava , kuraklık gibi dı sal faktörlerin etkisiyle ya anan küçülmeler sayılmamaktadır. Onlarca küçük mali ve siyasi krizler dikkate alındı ğında cumhuriyet tarihinde krizlerin eksik olmadı ğını söylemek yanlı olmayacaktır. Son dört büyük krizin 1980 sonrasında görüldü ğü ve Peresteroika’dan sonra da hep yeniden yapılanma kavramıyla iç içe ya adı ğımız dü ünülürse yeniden yapılanma ve globalizasyon kavramının bir arada birbirinden ayrılmaz bir biçimde dü ünülmesinde yarar bulunmaktadır. Böylece kriz ve yeniden yapılandırma konusunun kamu bankalarına özgü bir durum olmadı ğı ve sorununun salt kamu bankalarının sorunu olmadı ğı anla ılır. Bu durum siyasi partilerin programlarında da kendine yer bulmaktadır. 70

Kamu açıkları ve kamu harcamaları sorununun ortaya çıkı ı bir yeniden yapılanma sorunu olarak de ğerlendirilmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin mali yapısı belli aralarla yeniden yapılandırılmı bulunmaktadır. Bu yeniden yapılandırmalarına ilki olan cumhuriyet devrimleri döneminde Sovyetler Birli ği’nin ilk döneminde uygulanan modele benzeyen kalkınma modeli uygulanmı tır. Bu model Sovyetler Birli ği’nde ve Türkiye’de 1950’lere kadar ba arı kaydetmi tir. Türkiye Modelinin Sovyet Modelinden farkı ise Türkiye modelinin özel sektörü tamamen engelleyen Sovyetler Birli ği’nden farklı olarak özel giri imcili ği engellememesi ve hatta desteklemesi dikkat çekmektedir. 71

Đkinci yeniden yapılanma dönemi olarak, II. Dünya Sava ından sonrası sayılmaktadır. Bu dönemde kapitalist dünyaya eklemlenmeye çalı an Türkiye liberal

70 Gülten Kazgan, “Türkiye’de Ekonomik Krizler: (1929-2001) Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Kar ıla tırmalı Bir Đrdeleme”, DEGEV , Đ bankası, Đstanbul Bilgi Üniversitesi, 25-27 Eylül, Đstanbul, 2001, (çevrim içi) Eri im Tarihi: 14.02.2009, ss.1-6. 71 Ahmet M. Gökçen, “Cumhuriyet Döneminde Đktisadi Geli me”, http:/ahmetgokcen.org/pdf/1.pdf, ss.1-21, (çevrim içi) Eri im Tarihi: 14.02.2009.

42 politikalar uygulamaya ba lamı tır. Ancak, bunu devletçi karma ekonomi modelini terk etmeden yapmaya çalı tı ğı görülmektedir. Liberalle meye çalı an Türkiye devletçilik anlayı ından taviz vermeden bunu gerçekle tirmek istedi ği de ğerlendirilmektedir. Ancak bunların hiçbiri ba arılamamı ve Türkiye devletçi ve liberal uygulamaların birlikte görüldü ğü bir iktisadi yapı olarak arada bir yerde kaldı ğı görülmektedir. Bu ara yer, devletçilik ve liberalizmin veya planlı ekonomi ile serbest piyasanın bir sentezinden çok karı ımı niteli ği arz etmektedir. Üçüncü yeniden yapılanma dönemi ise devletçili ğin yeniden tanımlandı ğı 80’li yıllardır. Bu dönemde devletçilik biraz da ko ulların zorlamasıyla yeniden tanımlanmı tır. Ancak uygulamada devletçilikle liberalizm birlikte ve karı ık olarak sürdürülmektedir. 72

Esasen yukarda vurgulandı ğı gibi bu yaygınlık deyimin tüm dünyada moda olarak her alanda kullanılması ile de ilgili oldu ğu dü ünülmektedir. O kadar ki, Türkiye’de kamu bankalarının kapatılmasından personel sayısının azaltılmasına, bir hastanede endoskopi servisinde sponsorlar tarafından tadilat yapılmasından, ba ka bir hastaneye ek in aat yapılmasından, bankalara olan borcunu ödeme güçlü ğü çeken firmalardan yeni senet ve sözle meler alınarak borçlarının vadelerinin uzatılmasına, Amerikan dı politikasının de ğitirilmesinden 73 , Devletin SSK primlerini ödemeyen iverenlere bu borcu ödemek üzere ça ğrı yapmasına kadar pek çok olgunun ve olayın Yeniden Yapılanma – Peresteroika olarak adlandırılması esasen bu kavramın gündelik hayatta yaygın ve geni bir ekilde kullanılmakta oldu ğunun kanıtı olarak dü ünülmektedir.

Sovyetler Birli ği’ndeki Glastnost ve Peresteroika’ya çok yakın bir seyir izleyen iktisadi ve politik tarihimiz adeta Glastnost günlerini ya amaktadır. Türkiye’de Glastnost ve Peresteroika Sovyetlerinde oldu ğu gibi aynı konudan birbirinin tersi sonuçları çıkarabilen çe itli anlayı lar kar ı kar ıya gelmektedir. Oysa sorunların kayna ğı, yeniden yapılanmasına ihtiyaç duyulan kurumların yeniden

72 Buğra, a.g.e. , ss.63-137. 73 John S. Dryzek, “A Pox On Perestroika, A Hex On Hegemony: Toward A Critical Political Science Social And Political Theory Program”, Research School Of Social Sciences , Australian National University, Canberra, Act 0200, Australia, Ocak 2003.

43 yapılanması de ğil; “yeniden yapılanmayı” ihtiyaç haline getiren yönetim tarzının kendisi olmaktadır.

Yeniden yapılanma adı altında siyasi parti programlarında bu çalı mada sayılan bütün yönetim teknikleri sayılmaktadır. Yeniden yapılanma ile siyasal toplum kesimleri kendilerine kapalı gibi gördükleri alanların kendilerine açılmasını kastetmektedir. Oysa devletin, daha do ğrusu iktidarın, korudu ğu i adamları hep yükselmektedir. Hatta günümüz Türkiye’sinde yetene ğin en ön planda oldu ğu spor ve sanat alanlarında bile bu kayırmacılı ğın yaygın izlerine rastlanabilmektedir. Her yeni iktidar; adını yeniden yapılanma, reform her ne koyarsa koysun bu “gelene ği” aynen devam ettirmektedir. Günümüzde de yeniden yapılanmanın anlamı ve fonksiyonu bu gelene ğin sürdürülmesinden ibaret gibi görünmektedir. 74

Devletin yeniden yapılanması kavramı hep suça ve cezaya ili kin normatif bir alanda bulunmaktadır. Oysa devletin yeniden yapılanması kavramının teknik bir kavram olarak ele alınarak politik mülahazalardan arındırılmasına ihtiyaç vardır. Günümüz Türkiye’sinde devletin yeniden yapılanması her siyasi partinin programından da kolayca görülece ği üzere seçimleri kazananın alması gereken bir önlemler dizisi düzeyine indirgenmi tir. Bu da zaten siyasal ve ekonomik

75 nepotizmden ba ka bir ey de ğildir.

1.2.3. Sistem Odaklı Bir Yeniden Yapılanma Kavramı: Sistem Dinami ği

Sistem Dinami ği, Massachusets Institute of Technology (MIT)’de bir grup elektrik mühendisinin elektrik – mekanik sistemlerin davranı ı ile ilgili olarak 1956 yılında geli tirilen bir kavram olarak ortaya çıkmı tır. Beyaz gürültü olarak adlandırılan ve esasen sisteme görünür bir zararı olmayan anlaılamayacak kadar belirsiz ve esasen önlenemeyecek küçük sapmaların mekanik bir sisteme zaman

74 Buğra, a.g.e. , ss.117-118. 75 Can Aktan, Siyasal Patoloji ve Siyasal Hastalıkların Anatomisi, Yolsuzlukla Mücadele Stratejileri Hak Đ Yayınları, 2001, ss.1-42, http://www.canaktan.org/din-ahlak/ahlak/siyasal- hastaliklar//nepotizm.htm, Eri im Tarihi: 15.02.2009.

44 içinde verdi ği yok edici zararları tanımlamakta kullanılmaktadır. Daha sonra yönetim bilimlerinde uygulanma alanı bulan sistem dinami ği kavramı ile ilk olarak kurumlarda süreçlerin nasıl ba arılı veya ba arısız oldu ğu analiz edilmi tir. Seçkin insanların haftanın yedi günü gece gündüz çalı masına ra ğmen nasıl olup da kurumların yarısının kapandı ğı ilgi çekici bir konu olmutur. Đ ve karar süreçlerinin sonuca etkisi sistem dinami ğinin temel ilgi alanı olarak ele alınmaktadır. 76

Böylece, temel amacı kurumların varlı ğını sürdürmesi olan temel stratejik karar ve tercihlerin zamanla kurumların çökü üne yol açması sözkonusu olabilece ği gibi kurumların yapılanmalarının da sorunun nedeni olabilece ği dü ünülmektedir. Hatta sistem dinami ği kavramının çarpıcı bir uygulaması olan Boston ehrinin kentle me sorunları çözmek için geli tirilen “kent dinami ği” kavramında oldu ğu gibi sorunu ortadan kaldırmamın en etkili yolunun görünürdeki en iyi yöntemin tam tersi olabilece ği ortaya çıkmı bulunmaktadır. 77 Dolayısıyla, sorunların çözümü, saptanması, çözüm yöntemleri, çözümün sonuçları, sorunları “de ğerler dizisi” olarak da bilinen paradigma çerçevesinde ele almayı gerektirmektedir. Bunun içinde zihinsel paradigma ve ili kili yönetim kavramlarına bakmakta yarar bulunmaktadır.

1.2.3.1. Sorun Çözme Paradigması

Paradigma, bir sorunu kavrarken, ele alırken ve çözerken göz önüne aldı ğımız ve birlikte i leyen yöntemlerin tümünü ve içinde bulundu ğumuz zihinsel bütünü ifade etmektedir. Klasik Newton fizi ğinin egemen oldu ğu günümüz paradigmasında çözümü olmayan bir sorun problem olarak sayılmamaktadır. Bu anlayı ta sorunlar deterministik, çözümler lineer olup, sorunlar merkezi güçler tarafından üretilen model çözümlerle çözülece ği öngörülmektedir. Oysa evren, var olan anlayı ımızın aksine Newtoniyen olmayıp izafi bir yapı arz etmektedir. Dolayısıyla sorunlar kaotik,

76 Jay. W. Forrester, “System Dynamics and K-12 Teachers”, A Lecture at the University of Virginia School of Education , May 1996, ss.1-9. 77 Jay.W.Forrester, “Counterintuiteve Behavior of Social Systems”, Technology Review , Vol.73, No:3, Jan 1971, ss.52-68.

45 çözümler nonlineer olmaktadır. Bu da, günümüz sorunlarının ço ğunun paradigmadan kaynaklanan çözümsüz problemler oldu ğunu göstermektedir. 78

Paradigmanın tarifi ve sistem dinami ğinin ileyi i burada önem kazanmaktadır. Bilim adamları ve problem çözücüleri paradigmaya uyan ve çözümü paradigmayı destekleyen problemlerle bulmaca çözer gibi u ğra maktadır. Bir problemin problem sayılabilmesi için her eyden önce o problemin bir çözümünün olması ve bu çözümün de paradigmaya uygun olması gerekmektedir. Problemin çözümü paradigmaya göre önceden bilinebilen bir olgu olarak ele alınmaktadır. Problemi çözen aynen bulmaca parçalarını birle tirir gibi birle tirme sonunda ortaya ne çıkaca ğını, yani problemin çözümünü önceden bilmektedir. Đyi bir bilim adamı paradigmanın çözemedi ği veya açıklayamadı ğı problemleri erteleyece ği kabul edilmektedir. O problemlerin bugünkü bilgi birikimimizle çözülemeyeceğini söylemek ve o problemin çözümünü sonraki bilim ku aklarına, bırakılmaktadır. 79

Çözüm, sistemin paradigma denilen kafese sıkı tırılması olarak kabul edilmektedir. Sistemin kafese girmeyen kısmı ço ğu zaman görmezden gelinmektedir. Sorunun çözülmek istenen sistemin dinami ğinden kaynaklanabildi ği en önemli nokta olarak öne çıkmaktadır. Daha do ğrusu, ço ğu bilim adamı o problemleri algılayamaz ki, bu da mevcut zihinsel paradigmaya göre gayet do ğal bir durum halini almaktadır. Bilimsel paradigma daha ilk günden ba layarak bütün bireylerin zihinsel yapısını geçerli zihinsel ve bilimsel paradigmaya göre ekillendirmektedir. Böylece bir problemin problem olup olmadı ğı, onun paradigmaya uyup uymadı ğına bakılarak anla ılmaktadır. Bilim adamı, paradigmaya uymayan problemlerle yayın, atıf, unvan ve itibar getirmedi ği için u ğra mamaktadır. Meslek hayatının ba ındaki genç bilim adamları, mevcut paradigmaya olan tutumlarının sertli ğine ba ğlı olarak sistemin dı ına atılmakta ya da sisteme uyum sa ğlamaktadır. Bu durum, paradigmanın kendi ba ına iyi veya kötü oldu ğu anlamına gelmemektedir. Zaten paradigma bütün soruları cevaplama veya bütün problemleri çözme iddiasında bulunmamaktadır.

78 Thomas Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı , Alan Yayıncılık, 3. Baskı, Đstanbul, 1991, ss.33-35. 79 John, C.Camillus, “Strategy as a Wicked Problem”, Harvard Business Review , Volume:86, No:5, May 2008, s.99-106.

46 Paradigmanın çözemedi ği problemlerin miktarı arttıkça yava yava paralel paradigmalar ortaya çıkmaktadır.80

Paradigmaya hiç uymayan problemler görmezden gelinmekte, yok sayılmaktadır. Aslında bilim adamı bu tip problemleri ön yargıları, algıda seçicilik gibi etkilerle ço ğu zaman algılamamaktadır. Kuhn’a göre paradigmaya aykırı problemler yüzünden paradigmanın yetersiz veya yanlı oldu ğunu söylemek bir marangozun elindeki aletleri ele tirmesiyle benzerlik göstermektedir. Gerçekten de elimizdeki aletin yerini tutabilecek daha iyi bir alete ihtiyaç duymamız do ğaldır; ancak, ihtiyaç duydu ğumuz ama daha icat edilmemi o alet yüzünden mesela elimizdeki çekiçten vazgeçilmesi mümkün görülmemektedir.81

Paradigma, dü ünce kalıplarını ve görü açısını kısıtlayan bir yapı olarak tanımlansa bile; bir paradigma, ancak onun yerine yeni bir paradigma konulması halinde terk edilebilmektedir. Eski paradigmanın yerine yenisinin konulmadan reddedilmesinin bilimin tümden reddedilmesi anlamına gelmektedir. Bu sebeple, günümüzde çözümsüz problemleri reddeden eski paradigmalar yerine çözümsüzlü ğü yöneten tanımlayan ve üstüne gitmeyen yeni paradigmalar yaygınlık kazanmaktadır. O yüzden paradigmaya ters dü en problemlerin çözümüyle zaman harcanmamakta ve problemin idare edilmesine çalı ılmaktadır. 82

Paradigmanın en önemli özelli ği di ğer paradigmalarla çatı mamasıdır. Eski ve yeni paradigmalar kendi kanıtlarını ortaya koyarak kar ı kar ıya gelmemekte ve kanıtları güçlü olan zayıf olanın yerine geçmemektedir. Ço ğu zaman eski paradigma, onu savunanların ölerek azalmasıyla tedrici olarak ortadan kalkmaktadır. Bu süreçte, yeni paradigmacılar eski paradigmaya ba ğlı olanları, referans göstermemektedir. Bir

80 Hüseyin Gazi Topdemir, “Kuhn ve Bilimsel Devrimlerin Yapısı Üzerine Bir De ğerlendirme”, Felsefe Dünyası , 2002/2, Sayı 36, ss.45-62 81 Frank Pajares, “A Synopsis From Kuhn’s Structure of Scientific Revolutions”, Philosopher’s Web Magazine, August 2006, http://www.des.emory.edu/mfp/kuhnsyn.html (çevrimiçi) Eri im Tarihi: 01.03.2009, ss.1-8. 82 Camillius, a.g.e. , ss.99-106.

47 süre sonra eski paradigma ortadan kalkmakta ve bilim tarihi sanki en ba ından beri yeni paradigmaya uygun olarak geli mi gibi algısal bir yapı olu turmaktadır.83

Esasen, bu nokta, kötü yönetimin paradigmadan kaynaklanan kısmına i aret etmektedir. Bir sorunu yönetenler o sorunu çözemedikleri takdirde hızla paradigmayı suçlu ilan edebilecekleri gibi, sorunun çözümsüz kabul edilerek çözmekten vazgeçilmesi de mümkün olmaktadır. Dolayısıyla, sorunun gerçekten çözümsüz olup olmadı ğının tespit edilmesi yönetim biliminden çok yönetim sanatı olarak de ğerlendirilmektedir. 84

1.2.3.1.1. Çözümsüz Problemler

Çözümsüz sanılan problemlerin çok büyük bir kısmının aslında çözümü bulunmaktadır. Ancak sorunu çözmek ya çok zaman alır ya da çok sıkıcı ve tekrarlı süreçler içermekte veyahut da sorunu çözmeden bırakmak daha az zarar vermektedir. Bu tür problemler esasen çözümsüz problemler de ğildir. 85

Çözümsüz problemlerin somut ve en anla ılır ekilde görüldü ğü alan tıptır. Sa ğlık problemlerinin ço ğu çözümsüz problemler olup bunların da en ba ında ölüm gelmektedir. Đnsanın ya amının sonu olan ölüm aslında insanlı ğın üzerinde en çok kafa yordu ğu ve günümüz teknolojisiyle hala bir çözüm üretemedi ği gerçek bir çözümsüz problemdir. En soyut çözümsüz problemler ise matematik ve mantık problemleridir. Askeri, siyasi ve ekonomik problemlerin çok büyük kısmı çözümsüz problemlerdir. Çözümsüzlü ğün nedenleri sosyolojik, teknolojik olabilece ği gibi sorunun kendisi gerçekten çözümsüz olabilmektedir. Sosyolojik sebeplerle çözülemeyen sorunların çok büyük bir kısmı sosyal de ğiimle, teknolojik sebeplerle çözülemeyen sorunlar teknolojinin ilerlemesiyle çözülece ğinden bu sorunların çözümü ertelenmektedir. Gerçekten çözümsüz olan problemlerin çözümsüz

83 Topdemir, a.g.e. , ss.45-62. 84 Jeffrey Pfeffer, Güç Merkezli Yönetim , Boyner Holding Yayınları, Đstanbul, 1999.ss.9-61. 85 Rittel, a.g.e. , ss.135-144.

48 olmasının nedeni ço ğunlukla bir optimizasyon gerektirmesidir. Optimizasyon, tanımı gere ği herkesi memnun eden de ğil memnuniyetsizliklerin toplamını en az yapan çözüm olmaktadır. Bu nedenle çözümsüz sorunlar, sorunu ilerletmeyecek ve derinle tirmeyecek ekilde idare edilir ve sorunla birlikte ya ayabilme becerisi öne çıkar. 86

1.2.3.1.2. Çözümsüz Problemlerin Özellikleri

Özellikle sosyal bilimler alanında çıkan çözümsüz problemlerin mevcut problem çözme paradigmasına göre on temel özelli ği öyle sayılmaktadır:87

• Bir çözüm bulana kadar problemi anlamak olanaksızdır. Çözümlü problemlerin aksine çözümsüz problemin bir tanımı yoktur ve sorunlu noktalar evrim geçirerek de ğimektedir. Problemin tanımı, tanımlayanların kullandı ğı tanımlamalara göre de ğimektedir. Ancak bu tanımlamalardan tanımlamayı yapanların problemin neresinde yer aldı ğı anla ılmaktadır.

• Çözümsüz problemlerde durmaya ili kin bir kural bulunmamaktadır. Problemin tanımı olmadı ğından çözümün de tarifi bulunmamaktadır. Problemi çözmekten, çözüm için ayrılan kaynaklar bitince vazgeçilmektedir.

• Çözümsüz problemlerin do ğru ya da yanlı çözümü bulunmamaktadır. Çözümler sadece daha iyi daha kötü, yeterince iyi veya yeterince iyi de ğil eklinde tanımlanabilmektedir.

• Çözümsüz problemlerin çözümleri sınanamamaktadır. Çözümsüz bir probleme bulunan bir çözüm tek denemelik bir yapı göstermektedir. Çözümsüz problemlerde “deneme ve yanılma” yoluyla ö ğrenme

86 Shum Simon Buckingham, “Representing Hard-to-Formalise Contextualised Multidisciplinary Organisational Knowledge”, AAAI Technical Report , SS-97-01, Compilation, 1997, ss.1-8. 87 CAMILLUS, a.y., ss.99-106.

49 bulunmamaktadır. Tek seçenek olarak “dene ama yanılma!” seçene ği bulunmaktadır. Aksi takdirde, sorunu çözmeyen yanlı denemeler sorunu sadece a ğırla tırmaktadır.

• Çözümü denemeden problem kavranamamakta ancak, denenen her çözüm hem pahalı olmakta hem istenmeyen ve öngörülmeyen yeni sorunlar ve yeni çözümsüz problemler üretmektedir.

• Her çözümsüz problem kendine özgüdür. Soruna sosyal dinamik anlamda ili tirilmi o kadar çok sayıda faktör ve ko ul vardır ki birbirine benzeyen iki çözümsüz problem bulmak çok zordur. Çözüm de aynı ekilde soruna özel olarak tasarlanmalıdır. Problem çözücünün deneyimleri ona yol göstermez.

• Çözümsüz problemlerin alternatif çözüm yolları bulunmamaktadır. Bir plana ba ğlı olarak i leyen potansiyel çözüm yolları ve plana ba ğlı olarak tanımlanmı operasyonlar bulunmamaktadır.

• Her çözümsüz problem ba ka bir problemin belirtisi haline gelmektedir.

• Çözümsüz bir problemin varlı ğını orta koyan açıklamalardaki uyumsuzluk çe itli ekillerde açıklanabilmektedir. Açıklama için tercih edilen ekil, problem çözücünün problemi nasıl ele aldı ğına dair ipucu vermektedir.

• Çözümsüz problemde planlamacının veya tasarımcının yanılma hakkı bulunmamaktadır. Zira her yanılgı problemin niteli ğini ve boyutunu de ğitirmektedir.

Kötü yönetim kavramı çözümsüz problemlerle ilgili oldu ğundan olgulardan çok olaylara ba ğlı olarak analiz edilebilmektedir. Bu yönüyle durumsal bir liderli ğe konu olan kötü yönetim sorununa analitik bir yakla ımla evrensel prosedür ve çözümler bulmak güçle mektedir. Sinerjiden mucize beklemek, hatalı finansal

50 mühendislik, de ğiime kar ı çıkarak rotasında direnmek, yan alanlarda var oldu ğu sanılan fırsatların aslında sanal olması, birle me ve tasfiyede aceleci davranma, i hacmindeki artı ı sektörel büyüme sanmak ve yanlı teknolojiye yatırım kötü yönetime dönü mü büyük yönetimsel ba arısızlıkların ortak ve temel özellikleri olarak sayılmaktadır. 88

1.2.3.1.3. Đyi Yönetim ve Đç Kontrol

Paradigma ve paradigmayla ili kili çözümsüz problemler kavramı sorunların ortaya çıkı sebeplerinin i leri yürütenlerin veya süreçleri tasarlayanların zeka düzeyleriyle çok az ilgisi oldu ğunu göstermektedir. Bugünün problemlerinin çok büyük bir kısmı uzak bir geçmi te olu turulmu organizasyonların ve yapıların tasarımından kaynaklanmaktadır. 89 Đ te, sistem dinami ği kavramının en önemli katkılarından biri de denetimin denetçilerden çok süreci yapan icracıların katılımcılı ğına ve i birli ğine dayanan iç kontrol kavramına yaslanmasıdır. 90 Böylece iyi yönetim kavramı varlı ğını iç kontrolün süreç sırasında yapılmasını öngörmü olmaktadır. Kontrol ve denetimin i lemler tamamlanıp bittikten sonra yapılması ise kötü yönetim kavramına i aret etmektedir. 91

Kötü–iyi yönetim kavramı ile do ğru–yanlı yönetim kavramı her zaman aynı düzlemde kesi memektedir. Đyi yönetim do ğru yönetimle aynı anlama gelmedi ği gibi kötü yönetim de her zaman yanlı yönetim demek de ğildir. 92

88 Paul B.Carrol, Chunka Mui , “7 Ways to Fail Big”, Harvard Business Review , Vol:86, No:9, September 2008, ss.82-91. 89 Senge, a.g.e. , s.364. 90 Hüner encan, “Kamuda Đyi Yöneti im Uygulamasına Genel Bir Bakı ”, Çerçeve Dergisi , Sayı:44, Ekim 2007, ss.20-34. 91 M.Sait Arcakök,” Yeni Mali Yönetim ve Kontrol Sisteminde Đç Kontrol”, Maliye Bakanlı ğı, Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlü ğü, Kızılcahamam Sunumu, 08-09 Eylül 2006, Ankara. 92 David S. Luckey and et.al., “Defining And Coping With Wicked Problems: The Case Of Fort Ord Building Removal”, United States Marine Corps , Purdue University, 1989, s.91.

51 1.2.3.1.4. Kötü Yönetim ve Çözümsüz Problemler Arasındaki Đli ki

Yukarıda imdiye kadar ele alınan ba lıkların ve sorunların her birinin her seferinde kötü yönetimle olan ilgisinin ne kadar sık vurgulandı ğı dikkate alınırsa sadece kötü yönetimin bile ba lı ba ına çalı ma konusu oldu ğu görülmektedir.

Rittler, kötü yönetimi ve çözümsüz problemleri tanımlamak için Bernard Shaw’dan alıntılayarak “Uzmanlık isteyen her meslek sıradan insanlara kar ı kurulmu bir komplodur.” sözünü kullanmaktadır. Gerçekten de bir sorunu çözmek iddiasıyla ortaya çıkan bir kimse, bir süre sonra çözemedi ği o sorunun parçası oluyorsa ortada kötü yönetim ve çözümsüz bir sorun vardır demektir. 93

Kötü yönetim, yönetim erkini elinde bulunduranların örgüt do ğasının rasyonel, nesnel ve bilgiye dayanan ö ğelerinin, insan do ğasının bencil, duygusal ve subjektif kısımlarının etkisinde kalması sonucu, örgütsel amaçların ve hedeflerin gerçekle tirilememesi veya yanlı amaçlar ve hedefler pe inde ko ulması olarak tanımlanabilmektedir. Ancak amaçların, hedeflerin ve yöntemlerin yanlı lı ğı, ço ğu zaman i i ten geçtikten ve problem içinden çıkılamaz hale geldikten sonra fark edilmektedir. 94 Kötü yönetimi saptamak bir tanımını yapmaktan daha kolaydır. Kötü yönetim yöneticilerin kötü olmasıyla aynı anlama gelmemektedir. Ki isel olarak çok nitelikli insanların olu turdu ğu organizasyonlarda da sıklıkla görülebilen kötü yönetim, bürokratik örgütlenmenin olumsuz sonuçlarından biri olarak ortaya çıkabilece ği gibi kamu gücü ve kamu yararını gözetmekten de ortaya çıkabilmektedir. Ancak sivil toplumun yetersizli ği, toplumsal ahlak eksikli ği önemli faktörler olarak sayılmaktadır. 95

Kötü yönetim kendini ço ğunlukla yapmamak, yapamamak ve geciktirmek eklinde göstermektedir. Ço ğu zaman hukuki alt yapıda ortaya çıkan sosyal karma a nedeniyle sorun karma ık bir hal almaktadır. Bu nedenlerle sosyal ve hukuksal

93 Rittel, a.g.e. , ss.135-144. 94 Ghoshal, a.g.e. , ss.75-91. 95 Musa Eken, Ferruh Tuzcuo ğlu,” Kötü Yönetimi Tedavi Etmek”, II.Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu , Sakarya, 18-19 Kasım 2005, ss.113-125.

52 olarak içinden çıkılmaz durumdaki problem çözümsüz problem olarak kabul edilerek çözüm aramaktan vazgeçilir. Kötü bitece ği belli bir vaziyeti idare ederek oldu ğu gibi sürdürmeye çalı mak olarak ba layan kötü yönetim sorunları, zamanla idari ve yönetsel konulardan teknik alanlara kaymaya ba layarak sorunları bir sistem sorunu olarak göstermektedir. 96

Kötü yönetim bazen de tam tersi ekilde kendini icraatta a ırıya giderek amacın aracın gölgesinde kalması eklinde göstermektedir. Bertold Brecht “Kötü memurun çalı ırken verdi ği zarar çalı mazken verdi ği zarardan daha az de ğildir.” diyerek vurguladı ğı kötü yönetim sadece sistemi i letmekten kaçınma eklinde de ğil yönetirken de hızlılık, verimlilik, e itlik ve hukuka uygunluk açısından yeni sorunların kayna ğı olarak kendini göstermektedir. 97 Kötü yönetimin, kendini besleyerek geli tirerek sürdürmesi ve çok uzun yıllara yayması mümkün görülmektedir. Böyle durumlarda kötü yönetime dair söylenecek her ey, kötü yönetimin peki mesi amacına hizmet etmektedir. Kötü yönetim, kendine getirilen ele tirilerden organik olarak do ğruyu ö ğrenmektedir. 98 Ancak ö ğrendi ği yeni do ğruları varlı ğını sürdürmek amacıyla kullanmaktadır. 99

Bu nedenle, kötü yönetimin bile enleri, çözümsüz problemler gibi normlar üzerinden analiz edilmesinde yarar bulunmaktadır. Bu normlar mümkün oldu ğu kadar evrensel de ğerlere ve hedefler uygun bir özellik göstermesi yarar arz etmektedir. Aksi takdirde normların, jeo-stratejik, co ğrafik, ulusal, milli, iç güvenlik, dı güvenlik gibi faktörlerin etkisinde yozla tırılması mümkün olmaktadır. Böyle bir dejenerasyonun ba arılması halinde dejenere normlar kötü yönetimin peki tirilmesi amacına hizmet etmektedir. Evrensel normlar açısından bakılırsa kötü yönetim pozitif bilim normlarına, evrensel hukuk normlarına aykırı uygulamalar içermektedir. Kötü yönetim iktisat ve i letme bilimleri normlarına aykırılık göstermektedir. Kötü

96 Titiz, a.g.e. , ss.1-11. 97 Bertold Brecht, Meti’den Özdeyi ler , Boyut Yayınları, Đstanbul, 1994. 98 Ghoshal, a.g.e. , ss.75-91. 99 George Orwell, 1984 , Harcourt Brace and Company, New York, 1949.

53 yönetim uygulamaları, insan hakları normlarına da aykırı özelliklere sahiptir. Son olarak kötü yönetim, genel ahlak normlarına aykırı uygulamalar içermektedir. 100

Kötü yönetimin bir yönetim ve organizasyon sorunundan fazla olarak olayları, olguları, tarihi, günceli ve gelece ği zihinsel olarak kavrayı la ilgili bir sorun oldu ğu saptaması önem arz etmektedir. Bu kavrayı aynı zamanda bireylerin ve toplumun zihniyet dünyasının nasıl olu tu ğuna ve nasıl i ledi ğine de do ğrudan ba ğlı kalmaktadır. 101 Kötü yönetim kavramının geçmi i John Dewey’in dü ünü ekline ve Weber’in organizasyonuna kadar uzatılabilmektedir. 102 Kötü yönetimi besleyen kaynaklarla ilgili olarak kötümser varsayımlar, bilgili i gücünün ve rekabetçi modelleri te vik eden entelektüel çevrenin eksikli ği öne çıkmaktadır.103

F.W.Taylor, “…insanların beceriksizce, verimsiz, yanlı yönlendirilmi hareketleri arkalarında gözle görülen veya hissedilen hiçbir ey bırakmazlar.. .” diyerek insanların ve organizasyonların üretim becerilerinin organize edilmesinin önemini ortaya koyarken; kötü yönetimin verece ği zararların da esasen hiçbir ekilde ölçülemeyece ğini yüz elli yıl öncesinden tanımlamaktadır. Her organizasyonun üç temel bile eni olarak insan, para ve bilgi sayılmaktadır. Bu ba ğlamda insanı ve parayı harekete geçiren bilginin, kötü yönetime nasıl yol açtı ğını görebilmek için bir yönetim bilimi kavramı olan yeniden yapılanmayı sistem dinami ğini gözönünde tutarak iktisat politikaları çerçevesinde ele almak gerekmektedir.104

Kötü yönetim çözümü olmayan bir problemin sorun çıkarmadan idare edilmesiyle ilgili bulunmaktadır. Bu problemlerin çözülebilmesi veya idare edilebilmesi çok çe itli disiplinlerden uzmanların bir araya gelmesini gerektirebilmektedir. Çözümsüz problemler Heisenberg’in belirsizlik teoremine

100 Ülgener, a.g.e. , ss.162-167. 101 Zaim, a.g.e. , ss.9-15. 102 Jeff Conklin, Min Basadur, G.K.VanPatter, “Rethinking Wicked Problems”, NextD Journal , Issue 10, Conversation 10.1, s.2-30. 103 Ali Abbas J., “Bad Management Theories, Mistaken Conclusion”, Advances in Competitiveness Research , Jan 2005, (çevrimiçi), Eri im Tarihi:01.01.2009, ss.1-6. 104 Richard M.Hodgetts, (çev. Canan Çetin, Esin Can Mutlu) Yönetim, Teori, Süreç ve Uygulama , 5. Basım, Der Yayınları, Đstanbul 1997. ss.3-16.

54 uygun davranmaktadır. O halde, kötü yönetimin analitik olarak anla ılabilmesi için çözümsüz problemlerin ne oldu ğunun, çözümsüz problemler ile çözümlü problemler arasındaki farkın ne oldu ğunun bilinmesine ve kötü yönetim ile çözümsüz problemler arasındaki ili kinin nasıl i ledi ğinin kavranması gerekmektedir. Tüm bunların da anla ılır ve sa ğlam bir zemine oturtulabilmesi için de kötü yönetim ile sorun çözmenin paradigmasının kavranmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Kötü yönetimden korunmak yönetim ve organizasyon bilimlerinin temel prensiplerine uymakla kısmen mümkün olabilmektedir. Yapıların sistem dinami ğini ve bu dinami ğin yönünü kavramak sorunları yönetme becerisinin kötü yönetimden ve onun yarattı ğı sorunlardan kaçınabilecek ekilde geli mesine olanak vermektedir. 105

105 Ülgener, a.g.e. , ss.82-83.

55 ĐKĐNC Đ BÖLÜM

TÜRK BANKACILIK S ĐSTEM ĐNDE YEN ĐDEN YAPILANMA

2.1 TÜRK ĐYE’DE BANKACILI ĞIN TAR ĐHSEL GEL ĐĐ MĐ

Türkiye’de bankacılı ğın geçmi i incelenirken Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyet sonrası ayırımının yapılması en yaygın yöntemdir. Alt dönem ayırımları yaparken 1923-1950, 1950-1960, 1960-1970, 1970-1980, 1980-2000 gibi ayrımlar yapıldı ğı gibi, Tek Parti Dönemi, Menderes Dönemi, Planlı Dönem, Seksen Öncesi ve Seksen Sonrası gibi adlandırmalar da yapılmaktadır. Esasen dönemleri krizlerin çıkı tarihine göre birbirinden ayıran bu adlandırmalar çakı ık dönemlere denk gelmektedir. Bu dönemler iktidar de ğiiklikleri dönemleri olmaları ve bankacılık açısından önemli yeniden yapılanma noktaları olmaları itibariyle bir çakı maktadır. 1

Bankacılık sektörünü analiz eden bir çalı mada, bankaların yıl sonu verilerine bakarak sonuç çıkarmanın ve üstelik bu sonuçlarla yüzyıllık Türk bankacılık tarihinin önemli kö e ta ları ve dönü ümleri hakkında bilgi vermenin turistler için hazırlanmı bir rehberden o ülkede ya ayan halkların kültürleri hakkında bilgi edinmeye çabalamaktan çok da farklı olmadı ğını ifade etmek yerinde olacaktır. Böyle bir çabanın zorlu ğu ayrı bir tartı ma konusu olmakla birlikte bilimsel paradigmanın ancak bu ekilde olu up geli ti ği gerçe ğini de göz ardı edilemez. Evrenin içinde bir noktadan bile küçük ve önemsiz bir konumda olan Dünya gezegeninin üzerinden sadece bakarak ve sezerek bugüne kadar gelen evren

1 Gülten Kazgan, “Türkiye’de Ekonomik Krizler: (1929-2001) Nedenleri ve Sonuçları Üzerine kar ıla tırmalı Bir Đrdeleme”, DEGEV , Đ Bankası, Bilgi Üniversitesi, 25-27 Eylül, Đstanbul 2001, (çevrim içi) Eri im Tarihi: 14.02.2009, ss.1-6.

56 bilimlerinin yanında kamu bankalarının son yirmi yılına bakarak yorum yapmanın, en azından astronomiye göre, a ğır bir i olmayacaktır. 2

Çalı mayla ilgili veri veya kaynak azlı ğının söz konusu olmadığını her türlü veriye kolayca ula ıldı ğını ve bu verilerden çıkarılmı sonuçların son derece geni ve çe itli oldu ğunu vurgulamak gerekmektedir. Bu durum, bankacılık sektörünün ula tı ğı effaflık düzeyinin kanıtı olarak de ğerlendirilmektedir. Bankacılık sektörünü rakamlarından hareketle analiz eden çalı maların dı ında kalan ve bankacılık sektörünün yeri, sorunları ve gelece ği gibi kalitatif analizler içeren çalı malar, bankacılık ve kamu bankacılı ğı konusunda çok sayıda paralel paradigmalar olu masına neden olmaktadır. Paralel paradigmalar modern bilimlerin ana paradigmasına uygun olmakla beraber, bu durum bankacılık sektörüne ve kamu bankalarına ili kin bir sorunla kar ıla ıldı ğında ele tirilerin kolayca paradigmaya yöneltilmesine yol açmaktadır. Bunlardan kaçınabilmek için kamu bankalarının yeniden yapılandırma sonrası sorunlarını ele alan çalı mamız boyunca analizler, kamu bankalarının var olan paradigması çerçevesinde yapılmıtır. Bu sebeplerle çalı mamız boyunca, kamu bankacılı ğının tarihsel ve yapısal geli imi analiz edilirken analize konu sorunların büyük bir kısmı, ba ka sorunların belirtileri olarak de ğerlendirilmitir. Mevcut paradigma çerçevesinde, bankacılı ğın tarihi yeniden yapılanma konseptine uygun olacak ekilde kısa bir özetle kamu bankacılı ğı çerçevesinde kronolojik olarak sayılmı tır. 3

2 Thomas Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı , Alan Yayıncılık, 3. Baskı, Đstanbul, 1991, s.39 3 Đlker Parasız, Para Banka ve Finansal Piyasalar , Ezgi Kitabevi, 5.Baskı, Bursa, 2005,ss.101-111.

57 2.1.1 Osmanlı Döneminde Bankacılık

Bankacılıktan çok bankerli ğin yaygın oldu ğu Osmanlı dönemindeki ilk banka iki Galata Bankeri tarafından 1847’de kurulan Bank-ı Dersaadet’tir. Banque de Constantinopole olarak da bilinen bu banka, 1852’ye kadar faaliyette bulunmu tur. 1863 yılında Osmanlı Bankası kurulmu tur. 1868’de Emniyet Sandı ğı, 1888’de Ziraat Bankası faaliyete geçmi tir. 4 Cumhuriyet öncesinde 1911-1923 arasında milli sermaye ile kurulan 21 bankanın 18’i Cumhuriyet dönemine ula mı tır. 5

Bankacılık tarihine ili kin birbiriyle çeli en bilgiler yeniden yapılanmanın kanıtı olarak de ğerlendirilmektedir. Sözgelimi, Ziraat Bankası’nın kurulu tarihi olarak Ziraat Bankası’nın resmi Internet sitesinde bu tarih 1863 olarak görünürken Haydar Kazgan bu tarihin 1883 oldu ğunu yazmaktadır. Tüm bu veriler Ziraat Bankasının, ilki 1863’te Pirot diye bir kasabada kurulan ziraat sandıklarıyla ba ladı ğını göstermektedir. 6 Bu sandıklar 1867 yılında resmi bir nitelik kazandı ğı ve bir türlü verimli i letilemeyen bu sandıkların 1883 yılında birle tirilmek zorunda kalındı ğı ve 1888 yılında da bu sandıkların bugünkü Ziraat Bankası’na dönü türüldü ğü anla ılmaktadır. 7 Ancak yukarıdaki paragraftan çıkarılacak en kesin sonuç, 1863-1888 yılları arasında Ziraat Bankası’nda belli aralıklarla zorunlu bir yeniden yapılanmanın söz konusu olmu tur. Buna göre kamu bankalarının yeniden yapılanması en az yüz elli yıllık bir sorun halini almaktadır. Ziraat Sandıklarının kurulmasının ba ka bir sorunun çözülmesi amacını ta ıdı ğını dü ünürsek yeniden yapılanma sorunlarını adım adım geriye götürmek mümkün bulunmaktadır.

4 S.Rıdvan Karluk, Cumhuriyetin Đlanından Günümüze Türkiye Ekonomisinde Yapısal Dönü üm , Beta Yayınları, Gözden Geçirilmi 10.Baskı, ISBN: 975-295-176-7 Đstanbul, 2005, s.348. 5 Güray Küçükkocao ğlu, Bankacılık Sektöründe Ya anan Sorunlar ve Çözüm Yolları , Finansal Pazarlama Ders Notları, http://www.baskent.edu.tr/~gurayk/finpazpazartesi18.doc, (çevrimiçi) Eri im Tarihi: 24.12.2008, s.1. 6 Ziraat Bankası Faaliyet Raporu 2005, ss.8-10. 7 Haydar Kazgan, Osmanlıdan Günümüze Türk Bankacılık Tarihi , Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları, Đstanbul, 1997, ss.1-90

58 2.1.2 Cumhuriyet Döneminde Bankacılık

Çalı mamız açısından 2001 öncesinde Türk Bankacılı ğı dört temel döneme ayrılmaktadır. Bunların ilki Cumhuriyetin kurulu undan Đkinci Dünya Sava ı yıllarını da içine alacak ekilde geçen dönemi kapsamaktadır. Đkinci dönem ise Đkinci Dünya Sava ının bitimiyle ba latılarak 1960 ihtilalına kadar olan 1950 – 1960 dönemini içermektedir. Üçüncü dönem olarak 1960-1980 yılları arasında geçen yirmi yıllık bir konsolidasyon döneminden bahsedilmektedir. Dördüncü dönem olarak 1980-2000 arasında geçen yirmi yıllık dönem ele alınmaktadır. 2001 yılından ba layarak halen içinde bulundu ğumuz günümüzü de alarak devam eden süreç çalı mamızda “2001 sonrası ve günümüz” olarak adlandırılmaktadır.

2.1.2.1 Cumhuriyetin Đlk Yıllarında Bankacılık

Cumhuriyet döneminin ilk bankası, 1924 A ğustosunda faaliyete geçen Đ Bankası’dır. 1925 yılında faaliyete geçen Sanayi ve Maadin Bankası, 1932 yılında Sanayi ve Kredi Bankasına dönü türülmü tür. Bankanın fabrikaları sanayi ofisine devredilmi tir. Đstanbul Esnaf Bankası, esnaf cemiyetleri tarafından 1925’te kurulmu tur. 1926 yılında ise Emlak ve Eytam Bankası kurulmu tur. 1929 dünya ekonomik bunalımının bankacılık üzerindeki etkileri nedeniyle birçok banka faaliyetlerini durdurmu ; banka sayısı 1932 yılında 60 iken 1945’te 40’a inmi tir. Devletçi bir yapıyı benimsemeye ba layan Türkiye’de bu dönemde 1930’lu yıllarda 5 devlet bankası kurulmu tur. Sümerbank, Etibank, Halk Bankası gibi devlet bankaları bu dönemde kurulmu tur. Bunlar, 1933 yılında kurulan Sümerbank ve Đller Bankası, 1935’te kurulan Etibank, 1938’de kurulan ile Halk Bankası’dır. Sava ko ullarının egemen oldu ğu 1940’lı yıllarda ulusal nitelikteki özel sermaye birikiminin olu masına ba ğlı olarak 1945-1960 döneminde 30 adet özel banka

59 kurulmu tur. Vakıflar Bankası da bu dönemde vakıf paralarını ve gelirlerini daha iyi yönetebilmek amacıyla 1954 yılında kurulmu tur. 8

Yukarıda özetlenen bankacılı ğın kronolojik geli iminden de anla ılaca ğı gibi Osmanlının son yıllarında kısmen liberal akımların kısmen kapitülasyonların varlı ğının kısmen de devletin otoritesinin zayıflamı olması gibi nedenlerle ve daha çok da bankacılı ğın fon toplama i lemlerine dayanması gibi nedenlerle bankacılıkta özel ahıslar daha çok görülmektedir. Cumhuriyetle birlikte, bu tecrübelerin de etkisiyle her alanda tam tersi ve devletçi bir yönelim içinde olan yeni rejim de bankacılık özü itibariyle devletin faaliyet alanı olmaktadır. O kadar ki, bu dönemde bankalar devletin olup kimin kredi alaca ğına devlet karar vermektedir. Kime hangi faiz oranlarının uygulanaca ğına da devlet karar vermektedir. Esasen bu dönemin giri imcileri devletin memuru niteli ği ta ımaktadır. Bu dönem devlet kapitalizmi olarak da adlandırılmaktadır. 9

Cumhuriyet öncesi bankacılık ile cumhuriyet sonra bankacılık arasındaki en temel fark, Cumhuriyet öncesi bankacılık anlayı ının tamamen liberal bir anlayı a dayanmasıdır. Cumhuriyetle birlikte ve kapitülasyonların kaldırılmasıyla bankacılık sektöründe de di ğer tüm alanlarda oldu ğu gibi devletçi ve milli bir anlayı egemen olmu tur. Bu anlayı , varlı ğını birçok faktörün bir araya gelmesine borçludur. Ekonomik sorunlara çözüm bulmak için devletin liberal ekonomiye müdahalesi etkili bir etmen olarak sayılmaktadır. Devletin ekonomiye müdahalesi, sonraları dünyada da yaygınla an Keynesyen ekonomik anlayı la bilimsel bir hale dönü mü tür. Liberal ekonominin süregelen iktisadi sorunlara çözüm üretmekte yetersiz kalması di ğer bir etmen olmu tur. Liberal ekonomilerde görülen iktisadi buhranların gittikçe daha a ğır seyretmesi bir ba ka etmen olarak sayılmaktadır. Sosyalist ekonominin

8 Karluk, a.g.e. , s.338-369. 9 Ay e Bu ğra, Devlet ve Đ adamları , Đleti im Yayınları, Đstanbul, 1997, ss.63-82.

60 planlama anlayı ının kapitalizmin liberal ekonomi anlayı ından daha üstün kabul edilmesi önemli bir di ğer etken olarak görülmektedir. 10

Tüm bu etmenler yeni Türkiye’deki devletçi anlayı ı açıklamada kabul edilebilir nitelikler ta ısa da devletçili ğin en temel iki nedeni olarak giri imci olabilecek nitelikte birikmi sermayenin olmaması, yabancı sermayenin de cumhuriyet öncesindeki kapitülasyonlar nedeniyle olu an tepki sayılmaktadır.11 Tüm bu nedenlerle, 1940 yılına kadar bankaların ve önemli giri imlerin büyük ço ğunlu ğu devlet tarafından kurulmu tur. Bu bankalar, isimlerinden de anla ılaca ğı üzere belli bir misyonu üstlenen sektör bankalarıdır. 12

2.1.2.2 1950 – 1960 Döneminde Bankacılık

Çok partili rejime geçi ile birlikte birinci ve ikinci dünya sava ı arasındaki devletçi birinci dönem sona ermi tir. Đkinci dönem olan ve Đkinci Dünya Sava ından 1960 ihtilalına kadar olan on yıllık dönem “devlet liberalizmi” olarak adlandırılabilecek dönemidir. Bu dönemin Demokrat Partinin iktidara geldi ği 1950’den ba latılması da mümkün bulunmaktadır. Ancak, Đkinci Dünya Sava ı’nın bitmesiyle birlikte gerek siyasal gerekse iktisadi olarak daha az baskıcı bir dönemin ba ladı ğını söylemek yanlı olmayacaktır. Bu dönemin en temel özelli ği geçmi dönemde devlete, hükümete, partiye yakın olmayan i adamlarının kaynaklardan, ihalelerden, bankalardan pay almaya ba lamasıdır. 13

Esasen gerçek anlamda serbestle me ancak dönemin sonlarına do ğru gelmeye ba lamı tır. Nitekim liberal politikalar yönünde pek çok adım Demokrat Parti’nin

10 Mark Skousen, Đktisadi Dü ünce Tarihi , Adres Yayınları, 3.Baskı, Mart 2007, Ankara, ss.1-11. 11 Gülten Kazgan, a.g.e. ss.1-6. 12 Karluk, a.g.e. , s.348. 13 Buğra, a.g.e. , s.118.

61 son dönemlerinde atılmı tır. Bankacılık sektörünün, 1958 yılında çıkarılan 7129 sayılı Bankalar Yasası ile kredi alanında tamamen serbest bırakılması bu duruma iyi bir örnek olarak sayılmaktadır. Bu durum, iktidarların liberallemeyi güç kaybetmeye ba ladı ğı dönemlerde benimsemek zorunda kaldıklarının kanıtı olarak yorumlanmaktadır. Đkinci Dünya Sava ı’ndan sonra 1945-1959 yılları arasında iktisadi devletçili ğin yerini özel sektörün desteklenmesi ve ekonomik kalkınmanın hızlandırılması almı tır. Bu durum bankacılık sektörüne de yansımı , özel sektör bankacılı ğı bu dönemde daha hızlı geli mi tir. Đkinci Dünya Sava ı’ndan 1960’a kadar sonra kurulan bankaların çok büyük ço ğunlu ğu özel sektör bankasıdır. Getirisi olmadı ğı için özel sektörce yapılmayan yatırımların ise Merkez Bankası üzerinden devlete yüklenmesi sürmektedir. Hızlı büyümeyle ekonomik dengeler bozulmu ve enflasyon, ticaret açıkları ve dı borçlar ortaya çıkmı tır. Yükselen enflasyonla birlikte 1958 yılında Türk Lirası devalüe edilmi tir. 14

2.1.2.3 1960 – 1980 Döneminde Bankacılık

27 mayıs ihtilalından sonraki dönem esasen bir konsolidasyon dönemi niteli ğindedir. Bu konsolidasyon ile 1946 öncesi iktisadi zihniyeti ile 1946 sonrası iktisadi zihniyetin, iktisat politikaları konularında bir anlamda uzla maya varılmı olmaktadır. Bu dönemde Devlet Kapitalizminin ve Devlet Liberalizminin iktisat biliminin kuram ve kurallarını de ğitiremedi ğinin anla ılmasına ba ğlı olarak iktisadi hayat daha bir kurallı hale gelmi bulunmaktadır. Planlı ve liberal ekonominin birlikte uygulandı ğı bu dönem; önceki iki dönem göre, yönetimde, hukukta, bilimde ve çalı ma hayatında dünyadaki geli melere daha uygun davranılmaya ba lanan bir dönemdir. Đ adamları da hükümet müdahalelerinin en az olmasını arzu etmektedir. 15

14 Karluk, a.g.e. , s.348. 15 Bu ğra a.g.e. , ss. 229-239.

62 27 Mayıs ihtilalından sonra bankacılık sektöründe devletçilik anlayıının yeniden egemen oldu ğu görülmektedir. Ancak bu kez kurulan devlet bankaları, ticari bankacılık faaliyetlerinde bulunmak amacından çok yatırım bankacılı ğı amacına yönelik olmaktadır. Nitekim 1964 yılında Devlet Yatırım Bankası ile 1976 yılında kurulan Devlet Sanayi ve Đ çi Bankası bu anlayı ın bir yansıması olarak de ğerlendirilmektedir. 1960’lardan itibaren çok ubeli bankacılık geli meye ba lamı tır. 1960-1964 yılları arasında 15 bankanın faaliyetlerine son verilmi tir. Bu dönemin ba ında, mıntıka bankası olarak adlandırılan ve sayıları 15’i bulan bölgesel bankalar ise tedrici olarak tasfiye olmaya ba lamı , 1975 yılına girildi ğinde “mıntıka” bankası kalmamı tır. Mıntıka Bankalarının büyük bir kısmı tasfiye olurken Milli Aydın Bankası, Eski ehir Bankası gibi küçük bir kısmı da ülke çapında faaliyet gösteren milli bankalara dönü mü tür. 1959’da sayıları 6 olan yabancı sermayeli bankaların sayısı 1961 Amerikan Expres’in kapanmasıyla 5’e dü mü tür. 1980 yılında gelindi ğinde Türkiye’de 4 yabancı banka faaliyet göstermektedir. 16 Bu dönemde 11 kamu bankası, özel kanunla kurulmu banka olarak tanımlanırken ilk defa 1972 yılında Denizcilik Bankası, Sümerbank ve Etibank çok amaçlı te ekküller olarak tarif edilmi ve bu kamu bankalarının misyonu gözden geçirilmi tir. 17

Bankacılık sisteminde 1980’lere kadar mali sistemi bir bütün olarak etkileyen ciddi bir krizin olu madı ğı, bunun yerine çe itli ekonomik sebeplerle tek tek bankaların faaliyetlerini durdurdu ğu ve tasfiye edildi ği görülmektedir. Bretton Woods Anla ması, Petrol Krizi, uluslararası iktisadi olaylar ve Kıbrıs Sava ı ile Amerikan Ambargosu gibi iç geli meler bile dı a kapalı bir ya am sürdüren kamu bankacılı ğında ve bankacılık sektöründe görünür bir etki yaratmamı tır. Esasen sorunların görmezden gelindi ği ve çözümlerin ertelendi ği bir yöntem tarzının hâkim oldu ğu ortamda bu durum aırtıcı bulunmamaktadır. Bu dönem 12 Eylül 1980’de son bularak yeni bir döneme geçilmi tir. 18

16 Bankalarımız 1980 , TBB Yayınları, Yayın No:117, ss.1-42. 17 Bankalarımız 1973 , TBB Yayınları , Yayın No:52, ss.1-36 . 18 Karluk, a.g.e. , s.349.

63 2.1.2.4 1980 – 2000 Döneminde Bankacılık

Bankacılık sektörü 24 Ocak kararları ile rekabete açık bir ortama girmi tir. Liberalle me ve effaflı ğın iktisadi olarak büyük kazançlar sa ğlayaca ğı dü üncesiyle bu yönde önlemler alınırken 24 Ocak kararlarından 7 ay sonra yapılan askeri darbe ve sıkıyönetim ile finansal olarak serbest ancak siyasal olarak son derece sıkı ve opak yeni bir döneme girildi ği görülmektedir. Finansal serbestle me faizlerin serbest bırakılması ile ba lamı tır. Bankacılık sektörüne giri kolayla tırılarak kayıt dı ı paranın kayda alınması amaçlanmaktadır. Sonuçta banka sayısı artmı , aktifler büyümü ve faiz oranları piyasada belirlenmeye ba lamı tır. 19

1970’li yılların sonlarında çıkarılan “Ödünç Para Đ leri Kanunu”nun bankaların kredi faiz oranlarına getirdi ği kısıtlamalar, bankaları “banker” adı verilen ve piyasa faizi üzerinden çalı an kurumlarla beraber çalı maya zorlamı tır. 1982 yılına bankaların piyasa faizlerinin üstünde faiz veren bankerlerle i birli ği yaparak fon toplaması Türkiye ekonomisinde yeni bir krize yol açmı tır.20 Bankerlik kurulu ları arasındaki faiz sava ı bir süre sonra Ponzi Finansmanı (borç alınan paranın faizini ödemek için daha yüksek faiz ile borçlanmak) biçimine kaymı ve sistem çökmü tür. 1982 yılında ya anan bu olay “Bankerler Krizi” olarak adlandırılmı tır. Serbest faiz politikası ve banker iflasları, bankaların yönetim tarzları bir araya gelerek çok sayıda bankanın mali sorunlar ya amasına yol açmı tır. 21

Bankaların yönetimlerinin özel holdinglerce ele geçirilmesine engel olmak amacıyla 25.04.1985 tarihinde 3182 sayılı kararname yürürlü ğe konmu tur. 1980’den

19 “Regional Financial Integration in Asia: Present and Future Proceedings of the First Workshop of the Asian Research”, BIS Papers , No 42, Network for Financial Markets and Institutions organised by the BIS and the Hong Kong Institute for Monetary Research in Hong Kong SAR on 21 January 2008 Monetary and Economic Department October 2008 20 Karluk, a.g.e. , s.349. 21 Olivier Jean Blanchard, Philippe Weil, “Dynamic Efficiency, The Riskless Rate and Debt Ponzi Games Under Uncertainty”, NBER Working Paper, No. 3992, February 1992, pp.1-21.

64 sonra Türkiye’de yabancı banka ve ube a ğı olmayan banka sayısında artı a görülmü bankacılık sistemi yabancı bankaların rekabeti ile kar ıla mı tır. 22

1985 yılından itibaren kamu finansmanında iç borçlanma yöntemi öne çıkmaya ba lamı tır. Piyasaya sürülen Devlet Đç Borçlanma Senetleri (D ĐBS) bankalar için de en güvenilir yatırım aracına dönü mü tür. Artan faizlerin kredi faizleri üzerinde yarattı ğı etkiler neticesinde bankalar kredi vermek yerine D ĐBS alımına yönelmi ve kamu finanse edilirken özel kesim sistemden dı lanmı tır. 23

Kamu bankalarının ya adı ğı birle me sorunları ile 1980’lerden itibaren, doksanlı yıllarda sermaye artırımı yapılmadı ğı için finansman giderlerinin arttı ğı bir döneme girilmi tir. Bu dönemde sadece kamu bankaları de ğil di ğer K ĐT’ler de sermaye sıkıntısı nedeniyle bilançolarında yüksek zararlar yazmaya ba lamı tır. 1990’dan sonra Bankalar Yasası’nda bir de ğiiklik yapılarak bankaların nakdi ve gayri nakdi kredilerinin öz kaynaklarının yirmi katını geçmeyece ği hükmü getirilmi tir. 24

Türkiye’de uzunca bir süre 44 olan yabancı banka sayısı, 1960’larda 60’ı ve 1990’larda 70’leri bulmu tur. 1993 yılında Sümerbank’ın bankacılık kısmı özelle tirilmi , 5 Nisan 1994 kararları sonucunda Marmara Bank, TYT Bank ve Impex Bank’ın faaliyetleri durdurulmu tur. Đnterbank, 1998 yılında Merkez Bankası Sigorta Fonu’nun yönetimine geçmi tir. 1998 yılında Türk Ticaret Bankası’nın Merkez Bankası Sigorta Fonuna geçen hisseleri özelle tirme kapsamına alınmı fakat ortaya atılan iddialar ve çe itli aibeler sebebiyle özelle tirme i lemi iptal edilmi tir. Süreç yargıya ta ınmı ; bu sebeple 1998 yılı daha sonra cereyan eden çe itli siyasi ve ekonomik bunalımın ba langıç noktası olarak referans bulmutur. 25

22 Karluk, a.g.e. s.348. 23 Mahmut Yardımcıo ğlu, “Geçi Ekonomilerinde Kamu Borçlarının Finansal Piyasalar Üzerindeki Etkileri: Türkiye Örne ği”, Sosyo-Ekonomi Dergisi , Sayı:2 Temmuz-Aralık 2007, ss.148-167. 24 Karluk, a.g.e. , s.361. 25 A.e. , s.351.

65

2.1.2.5 2000 Sonrası ve Günümüzde Bankacılık

1980 yılının askeri, siyasi ve ekonomik alanda büyük yapısal de ğimelerin ya andı ğı bir dönemin ba ı olması itibariyle 1980 öncesi ve sonrası olayların birbirinin nedeni veya sonucu olması dı ında dönemlerin birbirinden iktisadi bütünlü ğü kopukluk göstermektedir. Askeri müdahalenin 1980 öncesi sorunlarına çözüm oldu ğu kabul edilse bile bu kez; müdahalenin, kendisinden sonra ortaya çıkan sorunların kayna ğı olarak görülmesi kaçınılmaz olmu tur. Seksenli yıllara kadar bankalar fon toplayan ve çok özel artlarda kredi da ğıtan kurumlar niteli ğindedir. Rekabet yönetim bilimleri ba ğlamının uza ğında bir özellik ta ımaktadır.

Kısa da olsa tarihsel bir incelemede, olmu -bitmi ile süregelen ayırımının dikkatle yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu amaçla 2001 yılının bankacılık sektörü için bir yeniden yapılanma ve yapılandırma yılı oldu ğu gözönünde tutularak 2000 öncesinin gerçek anlamda tarih oldu ğunu ve bankacılık sisteminin 2000 yılından itibaren yeni bir yapısal ortama geçti ğini söylemek yerinde olacaktır. 2000 yılının büyük bir finansal kriz yılı olarak tarihe geçti ği dü ünülürse 2001 ve sonrası dönem Türk Bankacılı ğının en önemli özellikleri bankacılık sisteminde effaflı ğın öne çıkması uluslar arası ölçüm ve denetim standartlarına uyum sa ğlanması ve Türk Bankacılık Sisteminin küresel sermayeye açılması olarak sayılmaktadır. 26

26 BDDK, Finansal Piyasalar Raporu, Aralık 2006, s.1-17

66 2.1.2.6 2001 Öncesi Türk Bankacılık Sisteminin Özellikleri

Risk yönetiminin söz konusu olmadı ğı bunun yerine aktif pasif yönetiminin yapıldı ğı 2001 öncesinde Türk Bankacılık Sisteminin temel özellikleri özkaynakların yetersizli ği, bankacılı ğın parçalı ve küçük ölçekli olması, kamu bankalarının sisteme egemen olması, piyasanın dı a kapalılı ğı, denetimin mekanizmalarının yetersizli ği, sektörün effaf olmayan yapısı olarak sayılabilmektedir. 27

Đhtilal yılı olan 1980’e kadar devlet kontrolünde olarak kısıtlı mali araçlar ile hizmet veren bankacılık sektörü 1980’den sonra liberalle me yönünde ilerleme göstermitir. 1980’lerde sektörde yasal, yapısal ve kurumsal de ğiiklikler yapılmı tır. Faiz oranları ve döviz kurları serbest bırakılmı , bankacılık sistemine yeni giri lere olanak tanınmı ve yabancı bankaların Türkiye’ye gelmesi ya da ube açması için düzenlemeler yapılmı tır. Sisteme giri in serbestle mesi bankacılık sektöründe rekabeti artırmı ; sektörde banka ba ına dü en payı azaltmı tır. 28

Günümüzle ilikisi devam eden seksenli yıllar, bankacılık sektörünün bugünkü sorunlarının temelinin atıldı ğı dönem özelli ği göstermektedir. Yirminci yüzyılın ba ında Türkiye’de bir misyonun eseri olarak ortaya çıkan kamu bankacılı ğının ya adığı sorunlar, bu sorunları a mak için gerçekle tirilen büyük yapısal dönü ümler ve bu dönü ümlerin yol açtı ğı yeni sorunlar 2001 yılında ya anan yeniden yapılanma çerçevesinde ele alınacaktır. Bu açıdan 2000 öncesi sadece kamu bankalarının veya bankacılık sisteminin de ğil Türkiye’nin sorunlarının deyim yerindeyse halının altına süpürülerek sorunların ötelendi ği ve mevcut sistemin dinamiklerinin sorunları ortadan kaldırmaktan çok sorunları a ğırla tırmak yönünde iledi ği bir dönem oldu ğunu söylemek yerinde olacaktır. 29

27 Karluk, a.g.e, , s.363. 28 Bankalarımız 1980 , TBB Yayınları. Yayın No:117, Mayıs 1981, ss.1-42. 29 Bankalarımız 2003 , TBB Yayınları, Yayın No:237, Mayıs 2004, ss.1-42.

67 Birinci bölümde vurgulandı ğı ve ele alınd ğı üzere yeniden yapılanma yirminci yüzyılın sonuna ait bir kavram olup Sovyetler Birli ği’nin da ğılmasıyla popüler bir kavram halini almı tır. Ancak çalı mamızın bankacılık sisteminde görülen de ğiimler ve dönü ümler ile kısa bankacılık tarihi birlikte ele alındı ğında Türkiye’de bankacılık tarihinin bir yeniden yapılanma tarihi oldu ğunu ancak bunun sadece adının konmadı ğını söylemek mümkündür. Bu amaçla çalı mamızın bu bölümünde 2001 öncesi ve sonrasında bankacılık sisteminde yeniden yapılanmalar ileve odaklı ve örgüte odaklı yapılanmalar eklinde tasnif edilerek irdelenecektir.

2.1.2.6.1 Türk Bankacılık Sisteminde 2001 Öncesinde Görülen Đ lev Odaklı Yeniden Yapılanmalar

2001 öncesi bankacılık sisteminde i leve odaklı yeniden yapılanma çalı malarının ve çabalarının büyük bir kısmını yasal düzenlemeler olu turmaktadır. Bu yasal düzenlemeler a ğrılıklı olarak Bankalar Kanunun de ğitirilmesi ekilde kendi göstermektedir.

Bankacılıkla ilgili bilinen ilk yasal düzenleme Osmanlı döneminde yapılmı olup yasanın amacı tefecili ği yasaklanarak bankacılık faaliyetlerinin belli bir düzen altına alınmasıdır. Bu yasanın en önemli özelli ği liberal bankacılı ğın geli me olana ğını ortadan kaldırarak günümüze kadar gelen devletçi iktisadi yapının temelini atmı olması olarak de ğerlendirilmektedir. O günden bu yana Türkiye’de bankacılık sistemi ve kamu bankalarının bankacılık sektöründeki yeri hep siyasal iktidarlara ba ğlı olarak de ğiiklikler göstermektedir. 30

30 Bu ğra, a.g.e. , ss.281-284.

68 1950 yılına kadar olan dönem devletçi dönem olarak bilinse bile bu dönem 1929 bunalımına kadar nispeten liberal ve en azından karma sayılabilecek bir ekonomi anlayı ı göstermektedir. 31 Sözgelimi, cumhuriyetin ilanıyla birlikte kurulan Đ Bankası özel bankadır. Ziraat Bankasının da özel sektörle aynı yasalara tabi tutulması bu durumun kanıtı sayılabilir. Ziraat Bankasının 1923 yılında Anonim irket statüsüne geçirilerek yönetiminde özel hukuk hükümlerine tabi kılınması cumhuriyet döneminin ilk i leve odaklı yeniden yapılanması olarak de ğerlendirilmektedir. Ancak 1929’dan itibaren tamamen devletçi bir zihniyete geçilmi tir. Bu durumun temel nedenlerinden birinin esasen özel sektörde bulunmayan sermayenin oldu ğunu söylemek yanlı olmayacaktır. Tasarruf açı ğı ile birle en ve temel amacı mevduat sahiplerini güvence altına almak olan yasal düzenlemeler beraberinde devletçi anlayı ı ve misyon sahibi devlet bankalarını zorunlu hale getirmi tir. 32

Đ Bankası’nın, Sanayi ve Maadin Bankası’nın, Emlak Eytam Bankası’nın birer misyon bankası olarak faaliyete geçmesi cumhuriyetin i leve odaklı yeniden yapılanma olarak de ğerlendirilebilir. Osmanlı Bankası’nın yetkilerinin elinden alınması ve nihayet 1930 yılında Merkez Bankası’nın kurulması cumhuriyetin ilk yıllarında görülen önemli bir yeniden yapılanma olarak görülmektedir. Böylece merkez bankası i levini üstlenecek ulusal bir banka kurulmu tur.

1958 yılında çıkarılan 7129 Sayılı bankalar kanunu ile devlet, bankaları kredi faaliyetlerinde tamamen serbest bırakmı tır. Bu serbestlik beraberinde büyük bankaların ube a ğını artırmaları sonucu do ğurmu ve böylece çok sayıda yerel ve küçük banka tasfiye olmu tur. 7129 Sayılı bankalar yasasının i tirak kredilerine sınırlamayı kaldırmasıyla ile birlikte holding bankacılı ğı yaygınla maya ba lamı tır. Oysa yasanın çıkı amacı, bankaların sermayelerini halka açmak ve daha geni toplum kesimlerinin banka kredilerinden yararlanmasını sa ğlamaktır. Adı geçen bankalar yasası 1979 yılında KHK ile de ğitirilmi se de amaçlanan hedeflere

31 Kazgan, a.g.e. , ss.1. 32 Karluk, a.g.e ., ss.305-329.

69 ula ılamamı tır. 1985 yılında yürürlü ğe giren 3182 sayılı yeni bankalar kanunu ile holding i tirak kredilerine sınırlama getirilmi tir. 33

1980’lerden itibaren genelde kamu i letmecili ği, özelde kamu bankacılı ğı makro ekonominin çok tartı ılan konularından birisi oldu ğu görülmektedir. Bu tartı maların oda ğında kamu bankalarının kullandı ğı kamusal fonların haksız rekabete yol açması yer almaktadır. Ancak bu tartı maların oda ğını kamu bankalarının gereklili ği, i leyi i ve verimlili ğinden çok genel olarak kamu iletmelerinin özel olarak da kamu bankalarının özelle tirilmesi, küçültülmesi ve tasfiyesi olu turmaktadır. Esasen bu yöndeki görü ler daha çok ra ğbet bulmaktadır. Böylece, bu dönem kamuoyunun K ĐT’lerin ekonomiye yük oldu ğu yönündeki dü üncelere alı tırıldı ğı dönem olarak geçmektedir. Öyle ki, Atatürk’ün kurdurdu ğu kamusal sermayeli bankaların hiçbiri günümüze ula amamı tır. Bu çerçevede, her yeni dönemin eski dönemin mali yapısını tasfiye etti ğinin ve kendi giri imcisini yarattı ğının altını çizmekte yarar bulunmaktadır. 34

1981 yılında faiz oranları serbest bırakılmı ve hem mevduat hem de kredi faizlerinde hızlı bir yükseli görülmü tür. Bu dönemde Sermaye Piyası Yasası çıkartılmı , Sermaye Piyasası Kurumu olu turulmu , ĐMKB’nin faaliyet geçmesi için çalı malar ba latılmı tır. 1986 yılında Merkez Bankası bünyesinde bankalar arası para piyasası faaliyete geçmi tir. Teknolojik geli melere ba ğlı olarak bankacılık ürünleri ve faaliyetleri 1980’lerde geli meye ba lamı tır.

33 Parasız, a.g.e. , s.105. 34 Bankalarımız 1990 , TBB Yayınları, Yayın No:165, Mayıs 1991, ss.1-42.

70 2.1.2.6.2 Türk Bankacılık Sisteminde 2001 Öncesinde Görülen Örgüt Odaklı Yeniden Yapılanmalar

Bankacılık tarihine ili kin birbiriyle çeli en bilgiler yeniden yapılanmanın kanıtı olarak de ğerlendirilmektedir. Ziraat Bankası’nın 1863 yılında kurulmasından sonra 1868 yılında Đstanbul Emniyet Sandı ğı kurulmu tur. Đstanbul Emniyet Sandı ğının 1907 yılında Ziraat Bankası’na devredilmesi yeniden yapılanma niteli ğinde olmayıp bir tasfiye operasyonudur. Ancak Đlki 1863’te Pirot diye bir kasabada kurulan ziraat sandıkları 1867 yılında resmi bir nitelik kazanmı tır. Ancak bir türlü verimli i letilemeyen bu sandıklar 1883 yılında birle tirilmek zorunda kalınmı tır. 1888 yılında da bu sandıkların bugünkü Ziraat Bankası’na dönü türülmesi örgüte yönelik bir yeniden yapılanma olup bu yeniden yapılanma süreci çeyrek asır sürmü tür. 35

1908 yılında Đttihat ve Terakki Partisinin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye’de önemli bir yapısal de ğiiklik görülmü tür. Bu dönemde sanayi ve ticarette oldu ğu gibi bankacılık sektöründe de ulusal kurulu lar ortaya çıkmı tır. Cumhuriyetin hemen öncesinde 1911-1923 tarihleri arasında ulusal sermayeli 21 banka kurulmu tur. 36

Cumhuriyetin ilk yılları olarak adlandırılan 1923 -1944 döneminde Türk bankacılık sisteminde de ğiik özellikler gösteren örgütlenme modelleri görülmektedir. Bu dönemde çok sayıda küçük ve mahalli mıntıka bankaları kurulmu tur. Bölgesel bankaların faaliyete geçmesi cumhuriyetin ilk yıllarında görülen önemli bir örgütsel yapılanma anlayı ında farklılı ğının ürünü olarak de ğerlendirilmektedir. Mıntıka bankalarının hızla ço ğalmasının altında ube bankacılı ğının yaygın olmaması önemli bir gerekçe olmakla birlikte bölgesel giri imcilerin yeni cumhuriyetle birlikte ulusal bir nitelik kazanan bankacılı ğı yeni

35 Ziraat Bankası Faaliyet Raporu 2005 , ss.8-10. 36 Karluk, a.g.e. s.348.

71 bir fırsat alanı olarak de ğerlendirmesi de önemli bir rol oynamı tır. Ancak 1929 bunalımıyla birlikte bankacılık sisteminde küçük ve özel sermayeli mıntıka bankaları tasfiye olmaya ve yerini büyük ve çok ubeli kamu bankalarına terk etmeye ba lamı tır. Yetersiz sermaye neredeyse tüm yatırımların devlet tarafından yapılmasını zorunlu hale getirmi , böylece pijama üreticilerini finanse eden bankadan pijama üreten devlet bankasına, madencileri finanse eden bankadan maden arayan, çıkaran ve i leyen devlet bankasına geçilmi tir. 37

1924 yılında Osmanlı Devletinin merkez bankası i levinden vazgeçilerek ilev yönünden yeniden yapılanan Osmanlı Bankası, uzun bir süre yabancı banka statüsünde faaliyet göstererek çalı mı tır. Osmanlı Bankası, 2001 krizinde Garanti Bankası ile birle mi tir. 38

1929 ekonomik bunalımının etkisiyle devletçilik akımı ortaya çıkmı tır. Bu durum cumhuriyet döneminde devlette görülen en önemli yapılanma olarak sayılmaktadır. 1934 yılında Birinci Sanayi Planının yürürlü ğe konmasıyla devlet sermayesiyle olu turulan bankalar önemli görevler almı tır. 1925 yılında kurulan Sanayi ve Maadin Bankası 1932 yılında Sanayi ve Kredi Bankasına dönü türülmü ve yönetimindeki fabrikalar Sanayi Ofisi’ne ba ğlanmı tır. Bu seyrin siyasal iktidarlara do ğrudan ba ğlı oldu ğunu da vurgulamak gerekir. Liberal iktidarlar döneminde devlet bankalarına çok dokunulmadan sektör liberalle tirilerek özel bankaların açılmasını kolayla tırıcı düzenlemeler yapılmı tır. 39

Đkinci Dünya Sava ı’nın sona yakla masıyla birlikte, 1944 yılından itibaren Türkiye’de özel bankalar yayılmaya ba lamı tır. 1944 yılında Yapı ve Kredi Bankası, 1948 yılında , Tütüncüler Bankası ve T.Kredi Bankası olmak üzere dört banka kurulmu tur.

37 Parasız, a.g.e. , s.104. 38 Bankalarımız 2002 , TBB Yayınları, Yayın No:232, ss.1-42, Mayıs 2005 39 Parasız, a.y.

72

1950 senesinden sonra devlet bir kez daha yeniden yapılanmı siyasi iktidar el de ğitirmi ve yeni giri imciler ortaya çıkmı tır. Bu dönemde 25 yeni banka kurulmu tur. Özel bankaların yanı sıra Vakıflar Bankası, Ö ğretmenler bankası ve ihya edilen Denizcilik Bankası bu dönemde faaliyete geçmi tir. Đlk defa özel bir kalkınma bankası bu dönemde kurulmu tur.

1960 yılında ube bankacılı ğı yaygınla maya tüm bankalar hızlı bir ekilde ube açmaya ba lamı tır. Özellikle, Ziraat, Halk ve Đ Bankası’nın ubelerini hızla artırmaları nedeniyle 1961 yılında çok sayıda küçük mıntıka bankalarının tasfiye olmasına yol açmı tır. Devletin yeniden yapılandı ğı, siyasal iktidarın el de ğitirdi ği 1960-1961 döneminin daha önceki iktidar de ğiikli ği dönemlerinde oldu ğu gibi bankacılık sektöründe de bir yeniden yapılanma ve konsolidasyonla çakı ması dikkat çekmektedir. 1960’lardan sonraki daha devletçi iktidarlar döneminde ise ticari bankacılık bir anlamda özel sektöre terk edilerek kalkınma ve yatırım bankalarının devlet bankaları olabilece ği anlayı ına geçilmi bulunmaktadır. 1961 yılından 1980 yılına kadar olan dönem kamunun bankacılık sistemine giri leri engellemesi nedeniyle iki boyutlu bir yeniden yapılanma ortaya çıkmı bulunmaktadır. Öncelikle bankalar ube sayısını daha da artırdı ğından mıntıka bankaları tamamen tasfiye olmu tur. Di ğer yandan bankaların yönetimleri hisse devirleri yoluyla özel holdinglerin eline geçmeye ba lamı bulunmaktadır.

1980-1990 dönemi adeta 1950 yılına bir dönü niteli ğindedir. Yeni bir iktidar de ğiikli ği beraberinde devletin yeniden yapılandırılmasını ve yeni bir anayasayı getirmi bulunmaktadır. Bankacılık sektörü de bu dönemde yeniden liberalle meye ba lamı bulunmaktadır. Özel giri im ön plana çıkmı , yabancı sermaye yeniden te vik edilmeye ba lanmı tır. Bu dönemde Sermaye Piyasaları Kurumu kurulmu , Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası açılmı tır. 1980 yılından itibaren kamu bankaları sistemli bir biçimde yeniden yapılanmaya tabi tutularak tasfiye edilmeye ba lanmı tır. Yeniden yapılanmaların tasfiye anlamına geldi ği bu dönem 2001 yılına

73 kadar devam etmi en sonunda iki kamu bankasının bulundu ğu bankacılık sistemine ula ılmı bulunmaktadır.

1982 yılında Denizcilik Bankası’nın bankacılık ve denizcilik kısmı yeniden yapılanmaya tabi tutularak ayrı tırılmı tır. Aynı i lem 1986’da Etibank ve Sümerbank için de yapılmı ve içinde te ekkül barındıran banka kalmamı tır. Denizcilik Bankası 1992 yılında misyonu ile birlikte Emlak Bankası’na devredilerek kapatılırken ve Etibank ile Sümerbank 1995 yılında özelle tirilirken personeline özel bankada kalmak veya istedi ği kamu kurulu una geçme hakkı tanınmı tır. 40

Türkiye Bankalar Birli ği (TBB) kurulu undan bu yana bankalara ili kin verilerin yer aldı ğı Bankalarımız kitabını yayınlamaktadır. Bankalar Birli ğinin ilk defa 1989 yılında yayınladı ğı Bankalarımız kitabına Türkiye ekonomisine ili kin mali ve hukuki geli meleri içeren üç sayfalık yorum ekledi ği dü ünülürse 1989 yılı önemli bir dönü üm yılı olarak de ğerlendirilmektedir. 41 Bu açıdan bir di ğer önemli yıl 1993’tür. Kurulu undan bu tarihe kadar Bankalar Birli ğinin ba kanlı ğını Merkez Bankası Ba kanları yürütmü tür. Đlk defa 1993 yılında Türkiye Đ Bankası’ndan Ünal Korukçu, Bankalar Birli ği’nin ba kanı olmu tur. Sembolik de ğeri olan bu uygulama kamu bankalarında görülecek de ğiimlerin göstergesi olarak kabul edilmektedir. 1996 yılında ise Bankalar Birli ği’nin ba kanı bir yılda üç kez de ğimitir. Bunun nedeni, 13.12.1995 tarihinden 01.12.1996 tarihine kadar geçen bir yıldan daha az bir dönemde Bankalar Birli ği Ba kanlı ğını yürüten Emlak Bankası’nın Genel Müdürünün üç kez de ğimesidir. ubat 2001 krizinden sonra geçen 8 yıllık sürede Bankalar Birli ğinin Ba kanlı ğı Đ Bankası Genel Müdürü tarafından yürütülmektedir.42

40 Bankalarımız 1992 , TBB Yayınları, Yayın No:171, Mayıs 1993, ss.1-42. 41 Bankalarımız 1989 , TBB Yayınları, Yayın No:159, Mayıs 1990, ss.1-42. 42 Türkiye Bankalar Birli ği Tarihçesi , Eski Ba kanlar (çevrim içi) www.tbb.org.tr/trukce/tbbhakkinda/eskibaskanlar.htm., Eri im tarihi: 20.01.2008

74 Esasen, 2001 öncesi yeniden yapılanmalarında i lev ve örgüt odaklı yapılanmalar birbirini besleyen ve aralarında bugünkü anlamda bir ayırım yapmanın güç oldu ğu yeniden yapılanmalar niteli ğindedir. Bankalar, kamu otoritesinin yaptı ğı yasal düzenlemelere uyum sa ğlayabilmek için faaliyet alanlarını ve personel sayısını yeni kazanç alanları sa ğlamak amacıyla sürekli olarak artırmaktadır. Bu dönemde, bankacılık sektöründe personel sıkıntısı bulunmakta ve bankalar nitelikli personel kayna ğı olarak en kolay ula abildi ği e ğitimcileri, daha yüksek ücretlerle bankacılık sektöründe istihdam etmeye ba lamı lardır. Bu durum, Türkiye’ye özgü bir nitelik olmayıp geli mekte olan ülkelerin neredeyse tümünde yaygın bir ekilde görülmü uygulamalardır. Geli mekte olan ülkeler, kalkınma sürecinde hızlı büyüme amacıyla nitelikli personel ihtiyacını kar ılayabilmek için yaygın bir biçimde e ğitimcilere yönelmektedir. 43

43 Eğitim Planlama, Britannica Ansiklopedisi , Ana Yayıncılık, Đstanbul 1998, c.4.

75 2.2 2001 SONRASI TÜRK BANKACILIK S ĐSTEM ĐNDE YEN ĐDEN YAPILANMA

2001 sonrası Türk Bankacılık sisteminin en önemli özelli ği, 2001 öncesinin tasfiye edilmesidir. Gerçekten de cumhuriyet tarihinin en büyük banka tasfiyesi 2001 krizinden sonra gerçekle mi tir. 2001 yılından önceki banka tasfiyelerinin hiç biri sistematik olmayıp daha çok bir bankaya el konularak o banka; aktifleri, pasifleri ve personeliyle birlikte bir kamu bankasına devredilmektedir. Sistemde büyük bir yapısal revizyona gidilece ğinin ipuçları olarak, 1999 yılında IMF ile yapılan stand-by anlamasının artları olarak üç bankaya el konulmu tur. 2000 yılında Demirbank ve Bank Kapital’e el konulmu tur. 44 El konularak bankacılık lisansları iptal edilen bankaların tasfiye i lemleri TMSF’nin kontrolünde bankaların çalı anlarınca yürütülmü tür. 2001 yılından önceki tasfiyelerde ise kamu bankaları devralan banka olarak i lemleri yürütmü tür. 45

2001 yılından itibaren devlet ve özel banka tartı ması sona ermi olup kamu bankalarının yöneticileri dahil olmak üzere sektörde kamu bankalarının özel bir misyonu oldu ğu yönünde görü e sahip kimse kalmamı tır. Ancak dualite bu kez ulusal banka yabancı banka eksenine kayarak yeni bir boyut kazanmı tır. Yabancı bankaların 2001 yılından itibaren hızlı bir biçimde ço ğalması karı ık yorumlara yol açmaktır. Türkiye’de bankacılık sektörü ilk defa 2001 yeniden yapılanması ile birlikte uluslararası standartlara uygun hale gelmesi en önemli nokta olarak de ğerlendirilmektedir. Böylece bankacılık sektörü do ğrudan yabancı sermaye yatırımı için cazip hale gelebilmi tir. Önemli ölçüde tasarruf açı ğı olan Türkiye için böylece yabancı sermayenin çekilmesi önem arz etmektedir. 46

44 Kentbank’ın bankacılık lisansının iptal edilmesinin hukuka uygun olmadı ğı Danı tay kararıyla görülmü ancak Kentbank’ın tasfiye edilmesi nedeniyle kararın uygulanması olanaksız hale gelmi tir. Türk Ticaret Bankası’nın tasfiyesi de uzun bir hukuki süreçten sonra gerçekle mi tir. 45 Bankalarımız 2007 , Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları, Yayın No:255, Mayıs 2008, Đstanbul, ss. I- 5,6. 46 Ahmet M. Gökçen, Cumhuriyet Döneminde Đktisadi Geli me , (çevrimiçi) http:/ahmetgokcen.org/pdf/1.pdf, Eri im Tarihi: 14.02.2009, ss.1-21.

76 2.2.1 Türk Bankacılık Sistemi ve Avrupa’da Durum

Türkiye’nin bankacılık ve kamu bankacılı ğının boyutlarını daha iyi görebilmek açısından özellikle Avrupa Birli ği olmak üzere dünyadaki duruma kısaca bakmak yerinde olacaktır. Böylece, Türkiye’de kamu bankacılı ğı incelenirken Türkiye’ye benzeyen ülkelerle Türkiye’nin kendine hedef aldı ğı ülkelerde durumun nasıl oldu ğu görülmü olacaktır. Böyle bir kar ıla tırmada, Türkiye’nin mali ve demografik büyüklü ğü ile benzer ülkeleri kar ıla tırmak çarpıcı sonuçlar vermektedir. BDDK verilerinden birle tirilerek elde edilen Tablo 2.1’de, AB üyesi ülkelerin bankacılık potansiyeli ve hacmini gösteren çe itli demografik ve mali verileri yer almaktadır.

BDDK verilerinden derlenerek olu turulan Tablo 2.1’de, Türkiye’deki banka ve banka ubesi sayısı, Avrupa Birli ği genelindeki bankacılık faaliyetinde bulunan kredi kurulu u sayısı ile kar ıla tırıldı ğında sayının çok dü ük oldu ğu ilk bakı ta görülmektedir. Türkiye’ye temel göstergeleri açısından en çok benzeyen Avrupa ülkesi olan Polonya’da Türkiye’nin on katından daha fazla sayıda kredi kuruluu bulunmaktadır. Đspanya’ya ile yapılacak kar ıla tırmada benzer sonuçlar elde edilmektedir. Tabloya göre milli gelirden dı ticarete kadar pek çok alanda, Türkiye’nin 7-8 misli bir ekonomik büyüklü ğe sahip olan Almanya’nın kredi kurulu u sayısı ise Türkiye’nin 40 katına ula maktadır. Banka personeli ba ına en yüksek nüfus payı personel ba ına 421 ki i ile Türkiye olup bu veriye göre Türkiye’ye en yakın iki ülke Romanya ve Slovakya’dır. Tabloya göre, Türkiye bankacılık sektöründe birim ba ına hesaplanan kalemlerin ço ğunda eski do ğu blo ğunun küçük ülkeleri ile benzer performans göstermektedir. Aynı tabloya göre, finans kurumu ba ına nüfus oranlarının Romanya’ya yakla ması Türkiye’deki banka sayısının üç katına çıkmasına ihtiyaç vardır. Co ğrafik büyüklük olarak baktı ğımızda Polonya ve Đspanya’ya yakla ması için Türkiye’de be yüz yeni banka kurulması gerekmektir. AB ülkelerindeki finans sektörünün geli mi lik düzeyi ile finansal kurulu ların gösterdi ği çe itlilik bu konudaki birinci etkendir. Buna kar ılık banka

77 ba ına ube sayısı yüksek olan Türkiye’de bankacılık çok ubeli bir yapı göstermektedir. 47

Tablo 2.1 AB ve Çevre Ülkelerde Bankacılık Kapasitesine Đli kin Veriler (2007)

u ü ü u u u ğ ğ ına ına ına unlu ğ Sayısı Sayısı Sayısı ı Krediı

ına Nüfus ına an Ba an Ba an Euro ına Nüfus Nüfus ına Sayısı Sayısı Nüfus Nüfus ube Sayısı ube Sayısı Milyar Euro Euro Milyar Euro Milyar Euro Milyar AB'li Kredi Kredi AB'li ATM Ba ATM Ba AB Dı AB Toplam Konut Konut Toplam Kurulu Kurulu Çalı Çalı Personel Sayısı Sayısı Personel Kredi Kurulu Kredi Kurulu Kredi Aktif Bin Euro Euro Aktif Bin ube Ba ube Kredileri Milyar Milyar Kredileri Toplam Krediler Krediler Toplam Aktif Büyüklü Toplam Mevduat Toplam Nüfus Yo Nüfus AB-25 8441 212670 641 202 3050006 36820 15093 12435 5224 54996 1355 152 2183 116 12069 Almanya 2050 40282 68 18 692500 7123 3053 2759 976 40179 1528 119 2045 231 10286 Avusturya 809 4258 25 1 76323 790 349 269 61 10237 1037 109 1945 99 10348 Belçika 105 4574 46 8 67957 1122 389 466 107 100457 1484 155 2306 319 16509 Bulgaristan 32 5569 2 2 26738 22 28 15 v.y. 239978 39693 287 1379 69 834 Çek Cum. 57 1877 13 0 37825 115 52 78 14 179725 3122 271 5458 130 3034 Danimarka 191 2144 17 3 46394 822 447 154 216 28466 1848 117 2536 126 17726 Estonya v.y v.y. 7 0 5681 15 11 8 4 96050 1465 237 5489 30 2707 Finlandiya 361 1598 22 1 23947 255 131 89 55 14588 1606 220 3296 16 10651 Fransa 829 40013 59 25 435413 5728 1887 1.420 570 76231 1322 145 1579 115 13156 Hollanda 345 3.456 16 5 116500 1873 1035 794 383 47365 2014 140 4728 400 16078 Đngiltere 401 12880 83 89 453045 9652 3093 2729 1602 150955 1002 134 3963 247 21304 Đrlanda 78 935 31 1 39154 1186 404 290 111 54529 1287 109 4549 61 39721 Đspanya 352 43691 62 7 261890 2516 1602 1320 547 125194 762 168 1009 87 9605 Đsveç 204 2004 16 3 47069 774 404 183 127 44515 3235 193 4531 20 16438 Đtalya 807 32337 65 9 339878 2793 1424 931 244 72633 1468 172 1813 195 8218 Kıbrıs 336 941 4 17 10845 74 18 24 v.y. 2292 1534 71 818 83 31564 Letonya 27 610 3 0 11656 23 15 11 5 84752 2404 196 3751 35 1947 Litvanya 77 892 2 0 8624 17 12 9 3 44078 2962 394 3805 52 2012 Lüksemburg 154 234 34 8 24752 840 159 288 12 3001 1135 19 1975 179 33919 Macaristan 212 3243 4 0 39302 94 56 47 11 47502 2643 256 3105 108 2385 Malta 18 110 0 2 3515 31 14 11 2 22534 2651 115 3687 1268 8693 PB-12 6130 180695 471 88 2198698 24938 10833 9015 3408 51407 1249 143 1744 126 11338 Polonya 723 5618 12 0 155881 190 96 122 21 52741 3837 245 7393 118 1216 Portekiz 178 5618 23 1 58213 397 231 177 92 59622 663 182 1889 115 6822 Romanya 39 4470 6 1 58536 51 27 21 v.y. 553353 3605 369 4828 91 873 Slovakya 24 1175 7 0 19633 42 19 27 5 224622 2704 275 4588 110 2125 Slovenya 27 696 2 0 11838 35 21 18 2 74370 1319 170 2885 99 2943 Türkiye* 50 7296 21 9 150793 268 118 166 13 1411725 3756 421 8691 92 2027 Yunanistan 62 3699 20 4 62171 315 167 211 52 179290 1667 179 3005 84 5068 (Kaynak: BDDK Bankacılıkta Yapısal Geli meler, Aralık 2007, ss.3-4-7-11-16).

47 BDDK, Bankacılıkta Yapısal Geli meler , Aralık 2007, s.3.

78 Aynı tabloyla göre, kredi kurulu u ba ına dü en nüfus Türkiye’de 1,5 milyon ki i iken Türkiye’ye en yakın ülke olan Romanya’da 500 bin düzeyindedir. Aynı durum personel ba ına nüfus için de görülmektedir. Türkiye’den bankacılık sektöründe çalı an personel sayısı ile Polonya’nın personel sayısı benzerlik göstermektedir. Oransal olarak Türkiye’nin durumu Almanya’nın be altıda biri iken Đspanya’nın yarısı düzeyindedir. Nüfusu Türkiye’nin sekizde biri kadar olan Yunanistan’da bankacılık sektöründe çalı an personel oranı Türkiye’nin sadece yarısı kadar oldu ğu görülmektedir. Demografik olarak bankacılık sektöründe çalı an insan sayısının Türkiye’de de bir Đspanya veya Đtalya kadar olması beklemek yanlı olmayacaktır.

Türkiye’de bankacılık sistemine giri in ve çıkı ın zor olması; yerel-bölgesel bankacılı ğın bankerlik gibi algılanması, yerel bankacılık ve tefeci arasındaki farkın yeterince anla ılamaması ve faiz hakkında özellikle dinsel tabanlı önyargılar sayılmaktadır. Bu durumda, ücra ehir ve kasabalarda özünde dayanı mayı gerektiren alacaklısı belli borçlusu belli, herkesin herkesi tanıdı ğı yerel finans kurumları, kooperatifler, sandıklar ve sendikaların kurulması ve geli mesi mümkün olmamı tır. Bunların yerine belli bir merkezden yönetilen ve yerelle ba ğı tamamen kurumsal düzeyde yürüyen çok ubeli bankacılık tercih edilmektedir. Ekonomik ve siyasal kökleri olan bu tercih, sosyal ya am biçiminde çok önemli ve uzun erimli de ğiimlere ba ğlı olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak AB ülkeleri ile kar ıla tı ğında bu tercihin niceliksel yansıması, niteliksel yansıması kadar güçlü olmamı ve Türk bankacılık sistemi, gerek fiziki gerekse mali veriler açısından benzeri büyüklükteki AB ülkelerinin gerisinde kalmıtır. 48

48 Ali Çarko ğlu ve Binnaz Toprak, De ğien Türkiye’de Din, Toplum ve Siyaset , TESEV Yayınları, 2006, s.1.

79 2.2.2 BASEL I’in Bankacılık Sisteminin Yeniden Yapılanmasına Etkisi

2001 yılında Türk Bankacılık Sisteminin yeniden yapılanmasının temel amacı BASEL Bankacılık Denetim ve Gözetim Komitesi’nin koydu ğu esaslara uyacak bir yapının olu turulmasıdır. Yeniden yapılanma ile ba ta bankacılık sisteminin sermaye ölçümü ve sermaye standartlarının uluslararası düzeyde uyumla tırılması olmak üzere denetim, risk ölçümü, risk yönetimi, kredi derecelendirme gibi çok çe itli alanlarda bankacılık uygulama ve esaslarının BASEL çerçevesinde Avrupa bankacılık standartlarına uygun hale getirilmesi amaçlanmaktadır.49

Basel I Sermaye Uzla ısı 1988 yılında yayınlandı ğı zaman temel amaç, 1973 yılında Bretton-Woods anla masının sona erdirilmesi ile ortaya çıkan petrol krizi sonrasında döviz emtia ve piyasalarında ortaya çıkan büyük dalgalanmalar sonucunda bankacılık sisteminin yeniden yapılanması ihtiyacına cevap vermek üzere olu turulmu tur. Basel I ile bankaların riskleri ile sermaye tabanı arasında bir ili ki olu turulması öngörülmektedir. Basel I ile etkin risk yönetimin sa ğlam alt yapısı bulunan mali sistemlerde mümkün olabilece ği öngörülmü tür. Basel Komitesi 1997 yılında yayınladı ğı Etkin Bankacılık Denetimi Đçin Basel Temel Prensipleri, 1999 yılında IMF ile yapılan stand-by anla masının temel maddelerinden biri haline gelmi tir. 50

2001 öncesi Türk Bankacılık sisteminin effaf olmayan, içe dönük ve kalitatif risk yönetimi esasına dayanması gibi nedenlerle 2000 yılında bankacılık sektöründe düzenleyici ve denetleyici bir kurumun olu turulmasında ya anan gecikmeler, 2001 yeniden yapılanması öncesinde ya anan Cumhuriyet tarihinin en büyük finansal krizinin tetikleyicisi olmu tur. Kriz sonrasında, 2001 yılında IMF ile yapılan anla ma neticesinde uygulamaya konan Güçlü Ekonomiye Geçi programı ile birlikte IMF

49 BDDK, “Sermaye Ölçümü ve Sermaye Standartlarının Uluslar arası Düzeyde Birbiriyle Uyumla tırılması” (Yeni Basel Sermaye Uzla ısı), Bank For International Settlements (BIS) Yayınları , (çeviren: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu – BDDK) Haziran 2004 50 Parasız, a.g.e. , ss.179-180.

80 kredileri açılmı tır. Süreç, uluslar arası piyasalardan borçlanma olana ğının elde edilmesi ve bankacılık sisteminin Basel I risk ölçüm ve yönetim ilkelerine uygun hale getirilmesi yönünde daha kararlı çabalarla son bulmu tur.

Basel I’in temel yöntemlerine uygunluk sa ğlanmakla birlikte Basel I’e getirilen ele tiriler bankaların operasyonel risklerinin sermaye yeterlili ğinde dikkate alınmaması, risk ölçümünde ülke risklerini dikkate almaması, tüm finansal kurumlara aynı ekilde yakla ması gibi boyutları içermektedir. Basel I’in sermaye yeterlili ği dı ından gözetim ve denetimi ile piyasa disiplinine yer vermemesi di ğer eksiklik noktaları olarak de ğerlendirilmektedir. Dinamik bir süreç olan Denetim ve Gözetim Sistemi 1999-2001 yılları arasında çalı malar yürüterek 26 Haziran 2004 tarihinde Minimum Sermaye Gereksinimi, Denetim Fonksiyonunun Đ leyi i, Piyasa Disiplini gibi Yapısal Blokları içeren yeni sermaye uzla ısı Basel II’yi yayımlamı tır. 51

2.2.3 2001 Sonrası Bankacılık Sisteminde Đ leve Yönelik Yeniden Yapılanmalar

Bu çerçevede, Merkez Bankasının yeniden yapılanması, ticaret bankalarının yeniden yapılanması ve yeniden yapılanma sonrası olu turulan gözetim ve denetim kurumları bu ba lık altından incelenecektir.

Tarihsel süreç incelendi ğinde, yirmi birinci yüzyılın ba ından itibaren Türkiye’de devletçi, kamucu ve karma ekonomici zihniyetin hemen hemen tasfiye edildi ği görülmektedir. Bu de ğiim analiz edildi ğinde konunun, devletin ekonomiyi yönetmede yetersiz kalması, devletin ekonomiyi yönetmede beceriksiz olması ve devletin ekonomi yönetmeye uygun olmaması gibi tartı malar üzerinden geli ti ği görülmektedir. Devletin ekonomiye dahil veya müdahil olmasına kar ı çıkanların bir

51 Parasız, a.g.e., ss.181-182.

81 kısmı ise devletin a ırı güçlü olmasının çe itli bozulmalara ve kayırmacılı ğa yol açaca ğı noktasından hareket etmektedir. 52

Süreç nasıl cereyan ederse etsin günümüz Türkiye’sinde devletin sektörel üst kurullar aracılı ğı ile sektörleri denetlemesi egemen anlayı haline gelmi tir. Sözgelimi, çok uzun yıllar kamu tekelinde olan çay, tütün ve alkollü içkiler üzerindeki tekel tamamen kaldırılmı tır. Stratejik önemi oldu ğu dü ünülen Telekom özelle tirilmi tir. Sakıp Sabancı’ya atfedilen “Devlet pijama mı yapar” sözüyle özetlenen bir süreç sonunda Sümerbank tasfiye edilmi tir. Etibank, madencilikle neredeyse hiçbir varlık gösterememektedir. Enerji ve petrokimya özel sektöre açılmı tır. Özel güvenlik, istihdam açısından önde gelen sektörler arasına girmi tir. Ziraat Bankası, Halk Bankası gibi kamu bankaları, bankacılık sektöründe faaliyet göstermekle birlikte; sektörde kamusal bir misyonu veya a ğırlı ğı bulunmamaktadır. Kamu bankaları sadece kamusal fonları kullanarak di ğer bankalarla haksız bir rekabet yapmaktadır. Esasen kamu bankalarının kendilerine biçti ği yeni misyon zaman içinde tasfiye olmaktan ibarettir. 53

2.2.3.1. Merkez Bankasının Yeniden Yapılanması

2001 sonrası Türk bankacılık sisteminin en önemli yapısal düzenlemesi ve reformu Merkez Bankasının ba ğımsızlı ğıdır. 54 25.04.2001 tarih ve 4651 sayılı kanunla de ğitirilen Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunun temel görevler ba lı ğı ile TCMB’nin görevi “fiyat istikrarını sa ğlamaktır” denmektedir. Hemen sonraki cümlede “Banka, fiyat istikrarını sa ğlamak için uygulayaca ğı para politikasını ve kullanaca ğı para politikası araçlarını do ğrudan kendisi belirler.” denilerek bankanın özerkli ği vurgulanmaktadır. “ Banka, fiyat istikrarını sa ğlama

52 Peter F.Drucker, Yeni Gerçekler , Đ Bankası Kültür Yayınları, 4.Baskı, Ankara, 1994, ss.62-63. 53 Ziraat Bankası Faaliyet Raporu 2004 , s.8. 54 Aydan Kansu, “Para Politikasında effaflık ve Enflasyonist Beklentilerin Yönlendirilmesi”, Do ğu Üniversitesi Dergisi , Cilt:8, Sayı:1, 2007, ss.59-71.

82 amacı ile çeli memek kaydıyla Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler.” cümlesi Merkez Bankasının ba ğımsızlı ğını vurgulamaktadır. Bu cümle hükümet politikaları ile Merkez Bankası’nın fiyat istikrarının sağlama politikaları arasında bir çeli ki olması halinde önceli ğin Merkez Bankası’nın temel görevi olan fiyat istikrarının korumak oldu ğunu yazarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın ba ğımsız bir kurum oldu ğunu yasal güvenceye almaktadır. Merkez Bankasının ba ğımsızlı ğı yukarıda görüldü ğü gibi üç cümlelik yasal düzenlemelerle sa ğlamı olup bu düzenleme ile TCMB itibarlı ve güçlü bir konuma getirilerek sadece Merkez Bankasının de ğil tüm bankacılık sisteminin Avrupa’nın yasal ve iktisadi normlarına uyumu sa ğlanmı tır. 55

2.2.3.2. Finans Kurumlarının Katılım Bankasına Dönü mesi

Đslami bankacılık 1983-2002 yılları arasında denenen bir finansman ekildir. Đslami bankacılıkla tanı tı ğı yıl olan 1983 yılından sonra Türkiye’de Özel Finans Kurumları faaliyete geçmi tir. Bu dönem bankacılık sektöründe yeni bir dualitenin görüldü ğü dönemlerden biridir. Katılım bankaları kamu-özel, mevduat-yatırım gibi ayrımların ötesinde kendilerini üçüncü tür bankacılık olarak tanımlamı tır. Đslami finans kurumlarının tüm dünyada 4 trilyon USD de ğerinde bir potansiyele sahip oldu ğu tahmin edilmektedir. 56

Özel Finans Kurumlarının kurulmasına ili kin ilk düzenleme 19.12.1983 tarihinde 83/7506 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ve bu karara göre çıkarılan Hazine Müste arlı ğı ve Merkez Bankasının tebli ğleri ile yapılmı tır. Özel Finans Kurumları 1999’da 4389 sayılı düzenleme, denetim ve gözetim açısından Bankalar Kanunu kapsamına alınmı tır. Bu yasa uyarınca, Özel Finans Kurumları da bankalar gibi

55 Dünden Bugüne Merkez Bankası , 2008, (çevrim içi) http://www.tcmb.gov.tr/ yeni/iletisimgm/dundenbugune_TCMB.pdf, Eri im tarihi:28.04.2009, s.1-30. 56 Marko MASLAKOVIC, “Banking 2008”, International Financial Services (IFSL) , London, Feb., 2008, p.10.

83 BDDK karar ve uygulamalarına tabi tutulmu tur. BDDK’nın 2000 yılı yıllık raporunda özel finans kurumlarının gerçekle tirebilece ği i lemler öyle sayılmaktadır: 57

• Klasik Bankacılık Đ lemleri: Tasarruf sahiplerinden topladıkları fonları ihtiyaç sahibi ki i ve kurumlara kredi olarak vermek

• Finansman Đ lemleri: Đ letmeler için gayrimenkul, ham ve yarı mamul maddeler ile teçhizat ve makine alımı amacıyla ba vuranlara bu malları üçüncü ahıslardan pe in satın alarak vadeli satmak

• Finansal Kiralama Đ lemleri: Bu alanda faaliyet gösteren irketlerin verdi ği tüm hizmetleri vermek.

• Kar Ortaklı ğı: Fon kullandırdıkları irketlerin karlarına ortak olmak. ÖFK bu ba lıkla Risk Sermayesi yatırım ortaklıklarının faaliyet i lemini de yapabilmektedir. ÖFK’lar sadece firmaların kar ve zarar i lemine ortak olabilir.

Yeni Bankacılık Kanunu ile faaliyetlerini “Katılım Bankası ” olarak sürdürecek olan Özel Finans Kurumları; kendilerini üçüncü tür bankacılık modeli olarak nitelemektedir. Katılım bankalarının, finans sektörüne “Katılım Hesabı”, “Kurumsal Finansman deste ği”, “Bireysel Finansman Deste ği”, “Kar ve Zarar Ortaklı ğı Yatırımları” ve “Finansal Kiralama ” yapmakta, fon toplama ve kullandırma ilke ve yöntemleriyle faaliyet göstermektedir. Katılım Bankalarındaki tasarruflar di ğer bankalarda oldu ğu gibi TMSF tarafından güvence altına alınmı tır.

Faaliyetlerine ba larken çok büyük hedeflerle sektöre giren özel finans kurumları bankacılık sektöründe önemli bir dualiteye yol açmı tır. Bu dualite Kamu- Özel, Mevduat-Yatırım, dualitesine ilave olarak Laik-Đslami bankacılık ayırımı anlamına gelmektedir. Đslami Bankacılı ğın hedeflerinin uza ğında kalması ve 2001

57 Karluk, a.g.e. , s.352.

84 krizinden di ğer bankalar gibi etkilenmesi ile özel finans kurumları, katılım bankasına dönü türülerek “banka” ismini kullanmaya ba lamı tır.

Đslami Bankacılı ğın kamu bankalarının yeniden yapılanmasında kar ıla ılan sorunların ele alındı ğı bir çalı mada yer bulmasının nedeni udur: Günümüzde sayısı 4 olan katılım bankaları veya Đslami finans kurumları 1983’ten günümüze tıpkı kamu bankaları, özel bankalar ve yatırım bankaları gibi birçok kez yeniden yapılandırılmı tır. Bu durum Türkiye’nin bünyesinde sistemik olarak ta ıdı ğı risklerin ve finansal sisteminin kırılganlı ğının kanıtı olarak de ğerlendirilmektedir.

2.2.3.3. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun Kurulması

Doksanlı yıllarda yüksek açık pozisyon ile çalı an Türk Bankacılık Sistemi açısından bu durumun sürdürülebilir olmadı ğının ortaya çıkmasıyla birlikte 1994 ve 2000 krizi ile birlikte krizlerin süreklilik arz eder hale gelmesi Türk Bankacılık Sisteminde yapısal bir de ğime zorunlulu ğunu ortaya çıkarmı tır. Yapısal de ğiim ile düzenleme ve denetimin ba ğımsız bir tek elde toplanarak mali ve idari açıdan özerk bir kuruma devredilmesi amaçlanmı tır. Böylece denetim açısından Türk Bankacılık Sistemindeki en önemli yasal düzenleme 1999 yılında Bankalar Kanunu’nda de ğiiklik yapılarak daha önce Hazine Müste arlı ğı ve TCMB’ye ait olan gözetim ve denetim yetkilerinin idari ve mali açıdan tamamen ba ğımsız bir otorite olarak kurulan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na (BDDK) devredilmi tir. BDDK’nın kurulu süreci Türk Bankacılık Sisteminin en sancılı süreçlerinden biri olup 2000-2001 krizi ile BDDK’nın kurulu u çakı mı tır. BDDK’nın kurulu una dair

85 yasa 18.06.1999 tarihinde çıkmasına ra ğmen kurumun faaliyete geçmesi A ğustos 2000’i bulmu tur. 58

BDDK sadece bankacılık sistemini ve bankaları de ğil katılım bankaları, yabancı banka temsilcilikleri, faktoring, finansal kiralama, finansman ve varlık yönetim irketleri de dahil olmak üzere tüm finansal sistemi denetim ve gözetim organıdır. Ayrıca, bankalara veya finansal holding irketlerine hizmet vermek isteyen ba ğımsız denetim, derecelendirme, de ğerleme ve destek hizmeti, irketlerinin yetkilendirilmesi de BDDK tarafından yapılmaktadır. 59

2.2.3.4. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu

Tasarruf Mevduatının sigortalanması modern bankacılı ğın en önemli tartı ma konularından biridir. Mevduat sigortası sistemi mevduatın korunmasına ili kin kurumların en geli mi idir. Bu alanda çok çe itli uygulama ve yöntemler söz konusu olmakla birlikte kamu otoritesinin, özel firmaların veya ba ğımsız bir denetim otoritesinin mevduatı güvence altına alması olarak üç temel yöntem bulunmaktadır. Sistem mevduat sahibi, banka ve sigortacı arasında i lemektedir. Sigortacı bu i lemi belirli bir prim kar ılı ğı yapmaktadır. Tasarruf mevduatı ve katılım fonunun sigorta primleri kredi kurulu ları tarafından ödenmektedir. Sigortacı mevduat sahibine sigorta kapsamına aldı ğı tutarı ödemekte ve ödedi ği tutarları geri almak üzere de ödeme güçlü ğüne dü en banka hakkında yasal süreç ba latmaktadır. 60

58 BDDK, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Tanıtım Kitapçı ğı, Aralık 2008, http://www.bddk.org.tr/websitesi/turkce/Kurum_Bilgileri/BDDK_Hakkinda/5802BDDK_Tanitim_Kit apcigi_26_12_2008.pdf. (çevrimiçi), Eri im Tarihi:15.01.2009, ss.5-7. 59 BDDK, a.e. , s.39. 60 BDDK, TMSF Yönetmeli ği, http://www.bddk.org.tr/turkce/mevzuat/tmsfyonetmeligi.doc, Resmi Gazete'nin 18 Mart 2004 tarih ve 25406 sayılı nüshasında yayımlanmı tır, (çevrimiçi), Eri im Tarihi:01.05.2009, ss.1-48.

86 Türkiye’de tasarruf mevduatının korunmasına ili kin ilk yasal düzenleme 30.05.1933 tarih ve 2243 sayılı Mevduatı Koruma Kanunudur. Bu Kanuna göre bankaların mevduat munzam kar ılı ğı olarak TCMB nezdinde bulundurdukları mevduat, ilgili bankalarda açılmı bulunan tasarruf mevduatı hesaplarının bir kar ılı ğı olarak kabul edilmi ve üçüncü ki iler tarafından haczedilemeyece ği hüküm altına alınmı tır. 01.06.1936 tarihli 2999 sayılı Bankalar Kanunu ile tasarruf mevduatı sahiplerinin bankalarda bulundurdukları mevduatın %40’ına tekabül eden miktarı, bu mevduatı kabul etmi olan bankanın aktifinde mevcut bütün kıymetler üzerinde imtiyazlı alacaklı kabul edilmi ve iflas durumunda bu kısmın, tasfiyenin sonucu beklenmeksizin mevduat sahiplerine ödenece ği hükmü getirilmi tir. 23.06.1958 tarih ve 7129 sayılı Bankalar Kanunu ile bu oran %50’ye çıkartılmı tır. 1960 yılında yürürlü ğe giren 153 sayılı Kanun ile 7129 sayılı Bankalar Kanununda önemli bir de ğiiklik yapılmı Bankalar Tasfiye Fonu adı ile bir fon kurulmu tur. 22.07.1983 tarihinde “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu” kurulmu tur. Fonu idare ve temsil etme görevi TCMB’ye verilmi tir. Söz konusu kararnamenin Fon ile ilgili düzenlemeleri 25.04.1985 tarih ve 3182 sayılı Bankalar Kanunu ile yasala mı tır. Fona tasarruf mevduatını sigorta etmenin yanı sıra, bankaların mali bünyelerini güçlendirme ve gere ğinde yeniden yapılandırma görevi 16.06.1994 tarih ve 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile verilmi tir. 18.06.1999 tarih ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile Fonun idaresi BDDK’ya verilmi tir. 61

1983 yılından itibaren tüzel ki ili ği haiz olan fonun idare ve temsili önce TCMB, sonra BDDK tarafından yerine getirilmi tir. 12.12.2003 tarih ve 5020 sayılı Bankalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda De ğiiklik Yapılmasına Đli kin Kanun ile Fonun karar organının Fon Kurulu oldu ğu ve Fonun genel yönetim ve temsilinin Fon Kurulu Ba kanına ait oldu ğu hükme ba ğlanmı tır. BDDK’nın kurulmasıyla birlikte kurumun uhdesine geçen tasarrufların koruma altına alınması görevi; tasarrufların güvence altına alınması, bankacılık sisteminin güven ve istikrar içinde i lemesi ve yükümlüklerini yerine getiremeyen bankaların ve varlıkların en uygun ekilde tasfiye

61 BDDK; Yeniden Yapılandırma Programı , http://www.bddk.org.tr/turkce/yayinlarve raporlar/ rapor/ yapilandirmaprogrami/_Toc 12799203, (çevrimiçi), Eri im Tarihi:01.05.2009, ss.1-64.

87 edilmesini kapsamaktadır. Türkiye’de katılım bankalarının da bankacılık sistemine dahil edilmesiyle birlikte, ismi tasarruf mevduatı ve katılım fonu sigortası olarak tanımlanan mevduat sigortası, mevduat ve katılım fonu toplamaya yetkili mevduat ve katılım bankalarının BDDK tarafından faaliyet izinlerinin kaldırılması durumunda, yurt içi veya yurt dı ında yerle ik mevduat ve katılım fonu hak sahiplerinin kayıplarının ödenmesini garanti etmektedir. 62

Türkiye’de faaliyet gösteren kredi kurulu larının yurt dı ı ubelerinde açılan hesapları ve ticari i lemlere konu olan hesaplar sigorta kapsamında bulunmamaktadır. Kredi kurulu ları tarafından satı ına aracılık edilen devlet tahvili, hazine bonosu, yatırım fonu gibi yatırım araçları TMSFnin sigorta kapsamında yer almamaktadır. Kredi kurulu unun hakim ortakları ve yönetim veya müdürler kurulu ba kan ve üyeleri, genel müdür ve yardımcıları ile bunların birinci derece yakınlarına ait hesaplar da TMSFnin sigorta kapsamında yer almamaktadır.63

2.2.3.5. BASEL II’ye Geçi Süreci ve Bankacılık Sistemine Etkileri

BDDK’nın kurulması ile birlikte Türk Bankacılık Sistemi Bank of International Settelements (BIS)’in 1988 yılında yayınladı ğı Basel I standartlarına uyma sürecine girmi tir. BIS 1930 yılında Uluslar arası Takas Bankası olarak kurulmu tur. BIS bünyesinde 1974 yılında Basel Komitesi olarak bilinen ve geli mi ülkelerin merkez bankaları ve denetim organları yetkililerinin yer aldı ğı Bankacılık Düzenleme ve Gözetleme Komitesi olu turulmu tur. Komitenin yayınladı ğı Basel I standartları bankaların sermaye yeterlilik oranının %8’den az olamayaca ğı ilan edilmi tir. Sermaye yeterlilik oranı toplam sermayenin kredi riskine oranıdır. Ancak bankacılık sektöründe ya anan küresel geli meler, çe itlenen bankacılık enstrümanları ve artan i lem hacmi kar ısında kısa bir zaman zarfında bu oranının

62 BDDK, TMSF Yönetmeli ği, a.g.e , ss.1-48. 63 BDDK;Yeniden Yapılandırma Programı, a.g.e. , ss.1-64.

88 sorgulanmasına yol açmı tır. Böylece Basel II olarak bilinen Yeni Sermaye Uzla ısı ortaya çıkmı tır.

2004 yılında yayınlanan Basel II üç yapısal ayak tarif etmektedir. Kredi Riski, Operasyonel Risk ve Piyasa Riski üç ana risk alanı olarak sayılmaktadır. Birinci yapısal blok minimum sermaye gereksinimi ile ilgilidir. Basel II’ye göre öz sermayenin tanımı ve oranı de ğimemi ancak kredi derecelendirme ile %8’lik sermaye yeterlilik oranı minimum oran haline getirilmi tir. Böylece kredi riski ve minimum sermaye yeterlili ği birinci yapısal blokun en temel unsuru durumundadır. Đkinci yapısal blok denetim fonkisyonunun i leyi i ile ilgilidir. Böylece operasyonel risk, iç denetim, risk ölçümü ve yönetimle ilgili denetim ve uygulamalar ikinci yapısal blokun unsurları arasında yer almaktadır. Üçüncü yapısal blok piyasa disiplini ile ilgilidir. Piyasa riskinin ölçülmesi, yönetilmesi ve stres testleri ve piyasa disiplinin sa ğlanması üçüncü yapısal blo ğun unsurlarını olu turmaktadır. Basel II’nin birinci yapısal bloku olan kredi ve mininum sermaye yeterlili ği, kredi derecelendirme sistemleri üzerinde önemli uygulama de ğiikliklerine yol açaca ğı beklenmektedir. Đkinci yapısal blo ğu olu turan iç denetim sistemlerinin etkinle tirilmesi ile bu çalı mamızın birinci bölümünde ele alınan yeniden yapılanma kavramları ıığında yönetim denetim, iç kontrol iyi yönetim uygulamaların te viki ve kötü yönetimin önüne geçilmesi yönünde önemli geli melere ve uygulama de ğiikliklerine yol açması beklenmektedir. 64

Basel II, Basel I’de oldu ğu gibi risk ölçümünde standart yöntem, temel içsel derecelendirme yöntemi ve geli mi içsel derecelendirme yöntemlerini kullanma açısından bankalara bir geçi süreci tanımaktadır. G10 ülkelerinin 2007 yılında uygulamaya ba ladı ğı Basel II standartlarına uygun risk ölçümüne Türk Bankacılık Sistemi 2008 yılından itibaren standart risk ölçüm yöntemlerini kullanarak geçmi tir.

64 Güler Aras, “Basel II Bankacılık Düzenlemeleri ve Đç Denetim”, Đç Denetim Dergisi , Sayı:17, 01.01.2007

89 BDDK tarafından yapılan anket çalı masına göre bankaların %68’inin 4 yıl içinde geli mi risk hesaplama yöntemleri kullanmaya ba laması beklenmektedir. 65

Basel II’ye uyum çalı malarının takibi amacıyla BDDK tarafından yapılan anket çalı masına göre; sektörün toplam aktif büyüklü ğünün %64’unu olu turan bankalar bireysel bazda, %59’unu olu turan bankalar ise konsolide bazda Basel II’ye ili kin strateji ve politikalarını uygulamaya koymu tur. Rapora göre bankacılık sektörünün %97’si Basel II çalı malarını yürütecek üst yönetim ve birimlerini olu turmu , %79’u sorumlu personelini, %82’si ise komitelerini belirlemi tir. Bankaların Basel II’ye uyum durumu kredi riskinde bankaların %99’unun standart yakla ıma %50’nin üzerinde uyum sa ğladı ğı, %67’sinin ise içsel derecelendirmeye dayalı yakla ıma %50’den dü ük bir seviyede uyum sa ğladı ğı ifade edilmektedir. Bankaların tamamı piyasa riskinde standart yönteme uyum sa ğlarken, içsel ölçüm yöntemlerinde ve de ğerlemeye ili kin hususlarda büyük ölçüde uyumlu (%75-%100) olan bankaların oranı sırasıyla %81 ve %76’dır. Đkinci yapısal blo ğa uyumun birinci yapısal blo ğa kıyasla daha dü ük düzeyde oldu ğu bildirilmektedir. Kredi riskinin birinci yapısal blokta kapsanmayan hükümlerine ili kin büyük ölçüde uyum sa ğlayan bankalar sektörün sadece %3’ünü olu turmaktadır. Üçüncü yapısal blok hükümlerine ise bankaların %88’inin %50-%100 aralı ğında uyum sa ğladı ğı bildirilmektedir. 66

Basel I sürecinde KOB Đ’ler çalı tırdıkları i çi sayısına göre tasnif edilmektedir. Đstihdamın çok büyük bir kısmını yaratan KOB Đ’ler için bu tasnif uygun bir sınıflandırma olmakla birlikte bankacılık sektörü açısından bu tasnif yetersiz kalmaktadır. Basel II ile birlikte KOB Đ’ler ciro esasına göre tanımlanmakta ve yıllık cirosu 50 milyon Euro’nun altında olan firmalar KOB Đ sayılmaktadır. Di ğer yandan, Basel II standartları ile bankacılık sisteminin ayırması gereken sermaye miktarı kredi verilen firmaların risklilik derecesiyle ilikilendirilmektedir. Firmalar açısından ise Basel II, ana faaliyet alanında çalı ma ve kayıt dı ı faaliyetlerden kaçınması zorunlulu ğu do ğurmaktadır. Firmaların faaliyet risklerinden do ğacak

65 BDDK, Bankacılık Sektörü Basel II Đlerleme Raporu , Kasım 2008, s.19. 66 BDDK, a.e. , s.i-ii.

90 riskleri yönetebilmesi için finansal yönetim becerisi gerektirmektedir. Firmalar Basel II’nin öngördü ğü ekilde dü ük maliyetli kredi kullanabilmek için Basel II’nin öngördü ğü teminat yapısına uyum sa ğlama zorunlulu ğu firmalar açısından yeni ve zorunlu bir finansal yönetim alanı olarak de ğerlendirilmektedir. 67

Böylece firmaların derecelendirilmesi bankacılık sektörünün en hayati i e haline gelmektedir. Derecelendirme i lemi ve iyi yönetim uygulamaları sa ğlamayı hedefleyen iç denetim kurum kültürü, katılımcılık, çalı anların bireysel niteliklerinin geli tirilmesi ile do ğrudan ilgili bir konudur. Basel II ile birlikte iyi yönetim uygulaması de ğerleri sadece bankalar için de ğil KOB Đ’ler için de büyük önem kazanmı bulunmaktadır.

2.2.3.6. Bankacılık Sektöründe Risk Yönetimi

Bankacılık sektöründe risk yönetimi kavramı bankacılı ğın kendisi kadar eskidir. O kadar ki, verilmi bir kredinin risk olarak adlandırılması bile risk olgusunun bankacılıkla ne kadar iç içe oldu ğunu göstermektedir. Ancak Türkiye’de bankacılık sisteminde risk algılaması, tanımlaması ve yönetimi 2001 krizine kadar kalitatif düzeyden kantitatif düzeye geçmekte ba arılı olamamı ve risk yönetimi APKO olarak bilinen aktif pasif komitelerinin yönetimiyle sınırlı kalmı tır. 2001 yeniden yapılanması sonrasında kurulan BDDK’nın ilk ve en önemli icraatı kantitatif risk yönetimine geçilmesi olmu tur.

Risk ölçüm ve yönetimini banka içinde ba ğımsız bir birimin yetkisine verilmesi ve sayısal ölçüm yöntemlerini zorunlu kılmı tır. Kredi Riski, Operasyonel Risk ve Piyasa riski üç ana blok olarak sayılmaktadır. Riskli ve az sayıda sektöre

67 Pelin Ataman Erdönmez, “Avrupa Bankacılık Sektöründe Piyasa Geli meleri”, Bankacılar Dergisi , Sayı:55, ss.93-106.

91 kullandırılan kredilerin payının yüksekli ği, kredi büyüklü ğü açısından yo ğunla ma, kredi kartlarındaki kredi kalitesinde olumsuz geli melerin ya anması ihtimali gibi hususlar kredi riskini artırıcı unsurlar olarak de ğerlendirilmektedir. Bireysel kredilerdeki artı kredi portföyünün ortalama temerrüt riskinin azalması, kredi portföyünün vadesinin kısalı ğı ve kur riski içermemesi, TGA olarak sınıflandırılan kredilerin teminat ve kar ılık oranlarının yüksek olması gibi hususlar da kredi riskini azaltıcı unsurlar olarak sayılmaktadır. 68

2008 Mortgage krizi sonrasında operasyonel ve piyasa risklerinin ölçüm ve yönetimiyle ilgili denetim ve düzenlemeler konusundaki zafiyetler oldu ğu yönünde görü ler bulunmaktadır. Ülkelerin aldıkları önlemler yanında yeni düzenleme ve denetleme çerçevesinin olu turulmasına yönelik olarak da uluslararası düzeyde çalı malar yapılmaktadır. Dünyada finansal piyasaları istikrara kavu turmak ve ekonomik büyümeyi desteklemek için daha geni kapsamlı politikaların olu turulmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu amaçların gerçekle tirilmesi ve finansal piyasaları istikrara kavu turmak ana hedef olup ülke ko ullarına uygun para politikası deste ği önem kazanmaktadır. Đç talebi güçlendirici maliye araçları ve geli mekte olan ülkelerin mevcut finansal piyasalara eri imlerini kolayla tırmak için IMF geli mekte olan ülkelere kısa dönem likidite kolaylı ğı sa ğlayaca ğı bildirilmektedir. Gelecekte yeni krizlerin olmaması ve finansal piyasaların ve düzenleyici rejimlerin güçlendirilmesi için gerçekle tirilecek reformlar ve düzenlemeler öncelikli konu olmaktadır. effaflı ğın ve hesap verilebilirli ğin artırılması, finansal piyasalara ili kin sa ğlam düzenlemelerin getirilmesi, finansal piyasalarda entegrasyon, uluslararası i birli ğinin te vik edilmesi, uluslararası finansal kurumların yeniden yapılanması ve reformların gerçekle tirilmesi için hızlı hareket edilmesi önem kazanmaktadır. 69

68 BDDK, Bankacılık Sektörü Risk Đzleme Raporu , Haziran 2004, s.7. 69 Pelin Ataman ERDÖNMEZ, “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi , Sayı:68, 2009,ss.85-101.

92 2.2.4. 2001 Sonrası Bankacılık Sisteminde Örgüte Yönelik Yeniden Yapılanmalar

2001 yeniden yapılanma sürecinde bankalara yönelik yeniden yapılanmaların büyük bir kısmını bankaların kapatılması birle tirilmesi ve tasfiyesi olu turmaktadır. Bu yönüyle örgüte yönelik yeniden yapılanmaların 2001 öncesi tasfiyelerinden nitelik olarak fark göstermemektedir. 2001 öncesi yeniden yapılanmalarının en önemli özelli ği bu dönemde bankaların batabilmesi olarak de ğerlendirilmektedir.

Tablo 2.2 Yeniden Yapılandırma Döneminde Banka Birle meleri ve Tasfiyeleri Devrolan Banka Devralan Banka Tarih 1 Sümerbank 19.02.2001 2 Ya arbank Sümerbank 19.02.2001 3 Yurtbank Sümerbank 19.02.2001 4 Bank Kapital Sümerbank 19.02.2001 5 Ulusalbank Sümerbank 28.02.2001 6 Bank Ekspres Tefken 30.06.2001 7 Etibank 02.07.2001 8 Đnterbank Etibank 02.07.2001 9 Emlak Bankası Ziraat Bankası ve Halk Bankası 06.07.2001 10 Birle ik Türk Körfez Bank Osmanlı Bankası 09.07.2001 11 Sümerbank 10.08.2001 12 Demirbank HSCB 21.09.2001 13 Osmanlı Bankası Garanti Bankası 30.09.2001 14 Morgan Guaranty ve Chase Manhattan JP. Morgan Chase Bank 09.11.2001 15 Sınai Yatırım Bankası TSKB 31.12.2001 16 Sitebank Novabank 16.01.2002 17 Etibank Bayındırbank 05.04.2002 18 Pamukbank Halk Bankası 19.06.2002 19 Türk Ticaret Bankası Tasfiye 14.08.2002 20 Đktisat Bankası Bayındırbank 30.09.2002 21 Kentbank Bayındırbank 30.09.2002 22 EGS Bank Bayındırbank 30.09.2002 23 Toprakbank Bayındırbank 30.09.2002 24 Tari bank Denizbank 22.10.2002 25 Milli Aydın Bankası Denizbank 27.12.2002 26 ING Bank N.V. Tasfiye 01.05.2003 27 Türkiye Đmar Bankası Tasfiye 04.07.2003 28 Credit Suisse First Boston Tasfiye 02.12.2003 29 Credit Lyonnais S.A. Credit Agricole Indosuez Türk Bank 18.03.2004 30 Koçbank Yapı ve Kredi Bankası 31.05.2005 31 Türk Dı Bank Fortisbank NV-SA 04.07.2005 32 Denizbank Dexia 31.05.2006 (Kaynak: Türkiye Bankalar Birli ği 3 Aylık Banka Verileri ve Bankalarımız Kitabı 2002-2003-2004- 2005-2006-2007 ile TMSF Üç Aylık Faaliyet Raporlarından Düzenlenmi tir).

93

Yeniden yapılanma sürecinde kapanan bankaların sayısına bakıldı ğında ya anan sorunun bankacılık sektörünün tümüne ait bir olgu oldu ğu görülmektedir. Türk bankacılık sisteminin 2000 yılının sonunda fiilen i lemez hale gelmesinin ister kamu bankaları açısından ister özel sektör bankaları açısından bakılsın ba ta devletin yönetiminden kaynaklananlar olmak üzere çe itli makro ve mikro sebepleri vardır. Bankacılık sisteminin i lerli ğini kaybetmesi beraberinde i levini kaybetmesine ve finans sektörünün reel sektörün varlı ğını tehdit eder hale gelmi tir. Đflas noktasına gelen sistem, kamu bankacılı ğı ba ta olmak üzere tüm bankacılık sektörünü ve reel sektörü de kapsayan geni bir yeniden yapılanma ile sorunları çözmeye çalı mı tır. 70

2.2.4.1. Kamu Bankalarının Yeniden Yapılanması

Kamu bankaları hem Merkez Bankası gibi ba ğımsızlık hem de özel bankalar gibi güçlü sermaye ve ortaklık yapısı olarak çizilen bir yeniden yapılanma süreci ya amı tır. Ancak kamu bankacılı ğının dı ımızdaki dünyada nasıl bir yol izlemekte oldu ğu ve ekonomik ve demografik kar ıla tırmalar dı ında kamu bankalarının bankacılık sektöründeki yeri ve e ğilimi de kar ıla tırma yapmaya de ğer bir konu olarak görülmektedir. Bu de ğerlendirme dünyada kamu bankacılı ğının yönünü göstermesi açısından önem arz etmektedir. Dünyada kamu bankacılığı iki açıdan de ğerlendirilmektedir. Bunlardan ilki sektörde devlet bankalarının a ğırlı ğıdır. Đkincisi ise milli bankaların sektördeki payıdır. Konuyu kısa özetlemek için dünya ülkelerinde çe itli oranlarda kamu payı, devlet a ğırlı ğı ve milli banka payından söz etmek mümkündür. Genel olarak milli bankaların payı açısından yüksek yabancı payı tüm dünyada istisnai bir durum olarak görülmektedir. Nitekim 2008 krizinin ba lamasından sonra Almanya, stratejik sektörlere %25’in üzerindeki AB’li veya

70 Yardımcıo ğlu, a.g.e. , ss.148-167

94 Avrupalı olmayan devlet fonlarından gelecek yabancı ortaklı ğının veto edilebilece ği yönünde bir yasa çıkarmı tır. 71

2001 yeniden yapılanma sonrası süreçte kamu bankalarında görülen en önemli yapısal de ğiiklik, ipotek bankası olarak faaliyet göstermesi planlanan ancak konut üretimi yapan Emlak Bankası’nın faaliyetlerine son verilerek tasfiye edilmesi olarak görülmektedir. BDDK ve TBB kaynaklarından özetlenen a ağıdaki tablodan da anla ılaca ğı gibi di ğer önemli de ğiiklikler Ziraat Bankası ile Halk Bankası’nın özel hukuk hükümlerine tabi kılınmasıdır.72 Halk Bankası hisselerinin %22’sinin 2007 yılında halk arz edilmesinin 2001 yeniden yapılanmasının temel hedeflerinden biri olarak sunulması dikkat çekmektedir.

Tablo 2.3 Kamu Bankalarında Görülen Yeniden Yapılanmalar ve De ğiiklikler Kamu De ğiiklikler Bankaları 1863'de kurulmu , 1883’te Menafi Sandıkları, 1888'de de Ziraat Bankası adını almı tır. 1923’te özel hukuk hükümlerine tabi kılınmı , 1937'de Đktisadi Devlet Te ekkülü statüsü kazanmı ve Türkiye Ziraat Bankası Cumhuriyeti Ziraat Bankası unvanını almı tır. 2000’de yeniden kamu hukuku statüsünden özel hukuk hükümlerine tabi anonim irket statüsüne geçmi ve yeniden yapılanma sürecine girmi tir. Sermayesinin tamamı Hazineye aittir. 1933’te kurulmakla birlikte, 1950’de ube açma ve kredi kullandırma yetkisi kazanmı tır. 1992’de Halk Bankası Öğretmenler Bankası’nı, 1993’te Sümerbank’ı, 1998’de Etibank’ı, 2001’de Emlak Bankası’nı ve 2004’te yılında Pamukbank’ı devralmı tır. 2007’de %21,72'si halka arz edilmi tir. 1954’te kurulmu tur. Banka hisse senetleri 2005’te ĐMKB'de i lem görmeye ba lamı tır. Sermayesinin %43’ü Vakıflar Genel Müdürlü ğü A Grubu, %15,45’ü Vakıflar Genel Müdürlü ğü B Grubu olmak üzere Vakıflar Bankası toplam %58,45’i Vakıflar Genel Müdürlü ğü’ne, geri kalan %16,1’lik bölümü de bankanın munzam sandı ğına aittir. (Kaynak: ĐMKB, BDDK Sektör De ğerlendirme Raporu, Ziraat Bankası Faaliyet Raporu, Halk Bankası Faaliyet Raporu, Türkiye Bankalar Birli ği Bankalarımız Kitabından derlenmi tir).

Üç kamu bankasının görev zararları ve koordinasyon gerekçesiyle ortak yönetim çatısı altında geçici olarak toplanması ve görev zararı olmayan tek bankanın kapatılması, her iki personelden birinin ba ka kamu kurum ve kurulu larına aktarılması yeni sorunların kayna ğı haline geldi ği dikkat çekmektedir. Bu durumun, sadece kamu bankalarına özgü olmadı ğı önem arz etmektedir. Özel sektör bankaları da kamu bankalarını örnek alarak personel tasfiyesini benimsemi tir. Böylece 2002 yılından sonraki iyile me döneminde bankacılık sektörü yaralarını sarabilecek

71 Serdar ahinkaya, “Bankacılık, Devlet ve Kalkınma Stratejileri”, Ulusal Ba ğımsızlık için Türkiye Đktisat Politikaları Kurultayı , Đnönü Üniversitesi, Malatya, 13-16 Haziran 2006. 72 BDDK, Bankacılıkta Yapısal Geli meler , ubat 2004, ss.32-54.

95 deneyimli personelini yitirdi ği dü ünülmektedir. Bu personelin büyük bir kısmı bankacılık dı ı sektörlere yöneldi ğinden bankacılık sektörü 2008 yılına kadar olan dönemi sektörde çok az bir büyümenin görülebildi ği esasen pahalı bir restorasyon dönemi olarak geçirmi tir.

Subprime Mortgage krizinin tüm dünyayı etkilemesine ba ğlı olarak ilk defa 2008 yılında atılım yapabilecek gücü kendinde bulan bankacılık sektörü bu kez de bu potansiyelini kullanabilece ği ortamı kaybetmi tir. Sadece Türkiye’de de ğil, tüm dünyada egemen olan sistem yakla ımına aykırı bu yapılanma kendini tekrar eden krizler olarak varlı ğını sürdürmektedir. Krizler bu yapının ayrılmaz bir parçası gibi algılanmakta ve böylece kabul edilmektedir. 73 Oysa E ik altı olarak Türkçele tirilen Subprime Mortgage krizinin adı bu krizin günün birinde çıkaca ğını bildirmektedir. 74

2.2.4.2. Özel Bankaların Yeniden Yapılanması

Özel Bankların yeniden yapılanması yukarıda vurgulandı ğı gibi bankacılık sisteminin Basel Bankacılık Denetim Komitesinin koydu ğu gözetim ve denetim standartlarına uyum sa ğlama temel amacı yönünde gerçekle mi tir. Bu sürecin sonucunda özel sermayeli bankalarda önemli tasfiyeler ya andı ğı gibi bankacılık sektörünün faaliyet yapısında da önemli de ğiiklikler görülmü tür. Bankacılık sektöründe faaliyet gösteren özel sermayeli banka sayısı 2000 yılında 31 iken bu sayı 2002 yılında 20’ye ve günümüzde ise 12’ye gerilemi tir. 75 Di ğer yandan bankacılık siteminin temel faaliyet alanı olan kredilerin da ğılımına bakıldı ğında bankacılık sektörünün tümünde oldu ğu gibi özel bankaların da kredilerinin a ğırlı ğı ihtisas ve ticari kredilerden bireysel kredilere kaydı ğı görülmektedir. 2000 yılı sonunda %21.3

73 Tom Lambert, Kilit Yönetim Çözümleri , Dünya Yayıncılık, Đstanbul, 1998, ss.1-36. 74 Michael D. Bordo, “An Historıcal Perspective on The Crisis Of 2007-2008”, National Bureau of Economic Research , Working Paper 14569, Cambridge, December 2008, (çevrimiçi) http://www.nber.org/papers/w14569, Eri im Tarihi: 10.10.2009, pp.1-24. 75 Bankalarımız 2007 , TBB Yayınları, Yayın No: 255, Mayıs 2008, ss.1-42.

96 olan ve 2001 yılında %12-15 arasında seyreden bireysel krediler ve kredi kartı kredilerinin payı 76 günümüzde %31 mertebesindedir. 77 Bu durum 90’lı yıllarda ya anan Arjantin, Meksika ve Brezilya finansal krizleri sonrasında bu ülkelerdeki bankacılık sisteminin daralmasına ve kredilerin a ğırlı ğının ticari kredilerden bireysel kredilere kaymasına benzerlik göstermektedir. 78

Tablo 2.4 Bankalarda Görülen Yeniden Yapılanmalar ve De ğiiklikler Yabancı De ğiiklikler Bankalar 4389 sayılı Bankalar Kanununa göre BDDK, Bankaya 25.07.2003'de yeni bir Yönetim Kurulu atamı tır. 03.07.2006’de TMSF, Kuveytli “International Investor Company”e ihale etmi tir. BDDK devir izni vermemi tir. 1990’da bankanın hisse senetleri ĐMKB'de i lem görmeye ba lamı tır. Hisselerinin bir bölümü 1998’de uluslararası piyasalara arz edilmi tir. 2005’te, Ak Uluslararası Bankasını devralmı tır. 2006’da Akbank hisselerinin %20'si Overseas Invesment Corporation (COIC) tarafından devralınmı tır. %18’i halka açık olan sermayenin %31,37’si Hacı Ömer Sabancı Holdinge aittir. Banka hisseleri 1995 yılında ĐMKB'de i lem görmeye ba lamı tır. Banka, 1996 yılında Anadolu Grubu’nun ba ğlı ortaklı ğına geçmi tir. Banka sermayesinin %77,52’si Anadolu Endüstri Holding’e, aittir. 1997’de Özelle tirme Đdaresi Anadolu Bankası’nın isim ve lisans haklarını ’a devretmi , Anadolu bank sermayesinin % 67,87’si Haba Sınai ve Tıbbi Gazlar Đstih. End.’ye aittir. C Bank Toprak Yatırım Bankası’nin adı 22.01.2003’te C Kredi ve Kalkınma Bankası olarak de ğimi tir. Finansbank BDDK’nın 3.4.2003 tarih ve 1023 sayılı Kararı ile Fiba Bank, Finans Bank'a devredilmi tir. 1983 yılında Do ğu Holding’e katılmı , 1990'da ĐMKB'de i lem görmeye ba lamı , 1993'te yurtdı ına hisse ihraç etmi tir. 2001 yılında, Osmanlı Bankası'nı devralmı tır. 2005’de bankanın %25,5'ine kar ılık Garanti Bankası gelen hisse senetleri General Electric Grubuna satılmı tır. Sermayesinin %48,63’ü halka açık olup, %26,66’sı Do ğu Holding’e aittir. 1953’te Pancar Kooperatifleri Bankası adı altında Eski ehir’de kurulmu tur. Daha sonra merkezini Ankara'ya ta ımı ve 1956’da ekerbank adını almı tır. Bankanın hisse senetleri 1997'de ĐMKB'de i lem ekerbank görmeye ba lamı tır. 2006’da bankanın ödenmi sermayesinin %33,98'i, Turanalem Securities JSC’ye satılmı tır. Bankanın sermayesinin %31,96’sı halka açık olup, %33,98’i ekerbank Vakfı’na aittir. 1990’dan itibaren ĐMKB'de i lem görmeye ba layan Tekstil Bankası hisselerinin %24,5'i, halka açıktır. Tekstil Bankası GSD Grubu bünyesinde yer alan bankanın ödenmi sermayesinin %75,5'i GSD Holding 'e aittir. 1927’de Kocaeli Halk Bankası adıyla kurulmu , 1961'deki statü de ğiikli ğinden sonra adı Kocaeli Bankası olarak belirlenmi tir. Bankanın adı 1982’de Türk Ekonomi Bankası olarak bir kez daha Türk Ekonomi de ğitirilmi ve genel merkezi aynı yıl Đstanbul'a ta ınmı tır. Bankanın hisseleri 2000’de ĐMKB'de i lem Bankası görmeye ba lamı tır. 2005’te bankanın ana hissedarı olan TEB Mali Yatırımlar hisselerinin %50'si BNP Paribas'a devretmi tir. Türkiye Đ %12,3’lik Hazine payı, 1998’de halka arz edilmi tir. Bankanın halka açıklık oranı %30,07’dir. Bankası Sermayesinin %41,54’ü Đ Bankası Mensupları Sandı ğına, %28,09’u Cumhuriyet Halk Partisine aittir. 1980’de Çukurova Holding bünyesine girmi ve hisse senetleri 1987'den itibaren ĐMKB'de i lem Yapı ve Kredi görmeye ba lamı tır. 2005’te Çukurova Grubu irketleri ve fonun sahip oldu ğu %57,43’lik pay, finansal Bankası itirakleri ile birlikte, Koçbank’a geçmi tir. Sermayesinin %81,78’i Koç Finansal Hizmetler A. ’ye aittir. (Kaynak: ĐMKB, BDDK Sektör De ğerlendirme Raporu, Ziraat Bankası Faaliyet Raporu, Halk Bankası Faaliyet Raporu, Türkiye Bankalar Birli ği Bankalarımız Kitabından derlenmi tir).

76 BDDK, Sektör De ğerlendirme Raporu , Eylül 2001, s.11. 77 BDDK, Sektör De ğerlendirme Raporu , Aralık 2008, s.23. 78 Aydan Aydın , Alpan Đnan , Burçak Tülay , Pelin Ataman, “Bankacılık Sisteminde Mali Bünye Sorunları ve Yeniden Yapılandırmada Ülke Uygulamaları”, Bankacılar Dergisi , Sayı:32, 2000, ss.34- 76.

97 Mevduata tam güvencenin getirildi ği yeniden yapılanma sürecinde iyi ve kötü banka ayırımına gidilerek iyi bankaların sermaye yapılarını güçlendirmesi özendirilmi tir. Demirbank gibi iyi sayılan ve faaliyetini sürdürmesi olanaklı görülenler ise hızla satılmı tır. Faaliyetini sürdürmesi olanaksız olarak görülen ve bu sebeple kötü banka kabul edilenler ise Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) yönetiminde toplanmı tır. Bu bankalar ikili bir tasnife tabi tutularak iyi – kötü aktif ayırımıyla bankaların bir kısmı satılabilir hale getirilmi kalan kötü aktifler ise tasfiye edilerek Birle ik Fon Bankası bünyesinde birle tirilmi tir. Tablo 2.4’te göre, Yapı Kredi Bankası, Akbank, Garanti Bankası, Finansbank gibi büyük ulusal sermayeli özel bankalar sermaye yapılarını güçlendirmek amacıyla yabancı bankalarla evlilik yolunu seçmi tir. Demirbank, Oyakbank gibi bankalar ise yabancı sermayeli bankalara tamamen satılmı tır. Böylece bankacılık sisteminde çok kısa bir zaman diliminde banka sahiplik ve statüsünde otuzu a kın de ğiiklik ya anmı tır. 79

2001 yeniden yapılanması ile meydan gelen bu de ğiiklikler sonucunda Aralık 2008 verilerine göre bankacılık sektöründe kamusal sermayenin payı %28.1, özel yerli sermayenin payı %34.5 ve yabancı sermayenin payı ise %37.4 olarak gerçekle mi tir. 1990’ların ba ında ise kamusal sermayenin payı %25 iken özel ulusal sermayenin payı %60’tır. 80 BDDK’nın yayınladı ğı bültende yabancı sermeye yerine küresel sermaye teriminin kullanılmı olması dikkat çekicidir. Özel sermayeli bankalar terimi de yerini özel sermayeli ulusal bankalara bırakmı tır. Böylece bankacılık sistemine sermaye sahipli ğine göre sınıflamada ulusal – küresel banka ayırımının öne çıktı ğını vurgulamakta yarar bulunmaktadır. 81

Özel ve yabancı mevduat bankalarında görülen yapısal de ğiimlerin tamamı sermaye sahipli ğinin de ğimesidir. Ulusal sermayeli çok ubeli özel bankalarda da küresel sermaye önemli paylar almaya ba lamı tır. 82

79 BDDK, Sektör De ğerlendirme Raporu , Aralık 2008, ss.23-35. 80 Bankalarımız 1992 , Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları, Mayıs 1993, ss.1-42. 81 BDDK, Finansal Piyasalar Raporu , Sayı 12, Aralık 2008, s.21. 82 BDDK, Sektör De ğerlendirme Raporu , Aralık 2008, s.23

98 2.2.4.3. Yabancı Bankaların Sektöre Giri i

Geli mekte olan ülkelerin finansal piyasalarında özel sektörün rolünün artması, uluslararası entegrasyon çabası, piyasa mekanizmasının geli mesi, finansal sektörün büyümesi ve i levinin artması, bankacılı ğın rekabete açılması ve uluslararası kurallara yakla ılması küresel sermayenin sektöre ilgisini artırmaktadır. 83

Tablo 2.5 Yabancı Bankalarda Görülen Yeniden Yapılanmalar ve De ğiiklikler Yabancı De ğiiklikler Bankalar Bnp-Ak Dresdner Bank 09.03.2005’te "Türkiye'de Kurulmu Yabancı Bankalar" grubundan "Özel Ak Uluslararası Sermayeli Ticaret Bankaları" grubuna geçmi tir. Bankanın adı 30.03.2005’te "Ak Uluslararası Bankası" Bankası olarak de ğimi tir. 1977’de Arap Türk Bankası, Arap (%60,62’si Libyan Foreign Bank, %4,38’i Kuwait Investment Co.) ve Arap Türk Türk (%20’si Đ Bankası, %15’i Ziraat Bankası-önceleri Emlak Bankası) hissedarların bir ortak giri im Bankası bankasıdır. Bank Europa Sitebank’ınn ticaret unvanı 28 Mart 2003 itibariyle "Bank Europa Bankası " olarak de ğimi tir. Citibank N.A. 1980’de Türkiye'de ube açmı tır. Sermayesi Citibank Overseas Investment Co.’a aittir. Citibank BDDK 10.03.2004’te mevduat kabulü ve bankacılık i lemleri izni vermi tir. 31.03.2004’te Citibank'a devredilmi tir. 1997’de Özelle tirme Đdaresi Denizbank’ın isim ve lisans haklarını Zorlu Holding bünyesindeki Deniz Bank Denizbank’a devretmi , 31.05.2006 yılında Belçikalı Dexia grubu tarafından satın alınmı tır. BDDK’nın 15.10.2004 tarih ve 25614 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan kararı ile Deutsche Bank mevduat kabul etme yetkisi almı tır. JP Morgan JP Morgan Chase Bank 'ın adı 28.02.2005’de "JP Morgan Chase Bank N.A." olarak de ğimi tir. Chase Ordu Yardımla ma Kurumunun bankası olarak kurulmu tur. 10.08.2001 tarihinde TMSF bünyesindeki Oyak Bank Sümerbank’ı devralmı tır. 17.01.2008 tarihinde ING Bank NV tarafından satın alınmı tır. 1982’de Đstanbul’da, Türk Bankası Limited’in Đstanbul ubesini açarak faaliyete ba lamı tır. 1991’de, kurulmu tur. Türk Bankası Limited'in Đstanbul Merkez ubesini devralmı ve 1991 Turkish Bank yılında, bankaya mevduat kabul izni verilmi tir. Sermayesinin %40’ı National Bank of Kuwait’e, %54’ü Özyol Holding’e aittir. (Kaynak: ĐMKB, BDDK Sektör De ğerlendirme Raporu, Ziraat Bankası Faaliyet Raporu, Halk Bankası Faaliyet Raporu, Türkiye Bankalar Birli ği Bankalarımız Kitabından derlenmi tir).

Türk bankacılık sistemi de 2001 yeniden yapılanması sonrasında daha kurallı ve daha effaf bir görünüm kazandı ğı ve denetim ve ölçüm standartları açısından uluslar arası standartlara uygun hale geldi ği için küresel sermaye için cazip bir alana dönü mü tür. Kamu bankaları ve özel bankalar açısından ise bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması yabancı bankaları sisteme yeni bir aktör olarak dahil etmi tir. Böylece denetim ve gözetim otoriteleri tarafından yabancı bankaların da ayrıca izlenmesi ihtiyacı do ğmu tur. Esasen yetersiz sermaye ve dü ük tasarruf

83 Türkiye Bankalar Birli ği Ara tırma Grubu, “Türkiye’de Yabancı Bankalar”, Bankacılar Dergisi , Sayı:52, 2005, ss.3-9.

99 oranlarının da etkisiyle ulusal sermayeli özel ve kamusal bankalar açısından bu durum Türkiye’de bankacılık sektöründe sahiplik ve sektörde küresel sermayeli bankaların payının yükselmesi sonucunu do ğurmu tur.

Nitekim Türkiye Bankalar Birli ğinin verilerine göre son yirmi yılda yabancı bankaların bankacılık sektöründeki sermaye payı %5’lerden %20’lere yükselmi tir. Aktif büyüklü ğü açısından küresel bankaların payı %3’lerden %20’lere yakla mı tır. 84 ,85 Yabancı bankaların 2008 Subprime Mortgage krizinden sonra Türkiye’de bankacılık sisteminin bu yeni yapısı ile durumdan nasıl etkilenece ği güncel ve önemli bir konu niteli ğini kazanmı tır.

Đngiltere’de bankacılık sisteminin yakla ık %60’ının yabancı sermayeli bankalara ait oldu ğu ve bu payın yakla ık %50’sinin AB men eli bankalara ait oldu ğu dü ünülürse Türkiye’de bankacılık sisteminde dı a açılma ve AB üyelik sürecinde kaydedilecek ilerlemelere paralel olarak küresel sermayenin payının daha da yükselmesi beklenebilir. Đngiltere’den farklı olarak AB üyelik sürecinde Türkiye’nin AB üyeli ğinden yararlanmak isteyen Ortado ğu ve Uzakdo ğu kaynaklı fonların Türkiye’de sermaye sahipli ğini artırmak yönünde daha yüksek i tah sergilemesi ve sadece bankacılık sektöründe de ğil ister mali ister reel olsun tüm sektörlerde küresel sermayenin payının artaca ğını söylemek yanlı olmayacaktır.

84 Bankalarımız 1991 , TBB Yayınları, Yayın No: 169, Mayıs 1992, ss.1-36. 85 Bankalarımız 2007 , TBB Yayınları, Yayın No: 255, Mayıs 2008, ss.1-42.

100 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRK ĐYE’DE

YEN ĐDEN YAPILANMA SÜREC Đ ÇERÇEVES ĐNDE

KAMU BANKALARI ÖRNE ĞĐ

3.1 YEN ĐDEN YAPILANMA ÇERÇEVES ĐNDE KAMU

BANKALARI

Çalı manın bu bölümünde kamu bankalarının yeniden yapılanmasının iktisat politikaları açısından önemi, çe itli dünya ülkelerinde kamu bankalarının bankacılık sektöründe payı ve önemi ele alınacaktır.

Para fiskal kurumlar niteli ğinde olan bankalar ve özellikle de kamu bankalarının iktisat politikalarının uygulanmasında, hedeflerine ula masında oynadı ğı roller ile bu politikaların kısmen veya tamemn ba arısızlı ğı halinde yeniden yapılanma ihtiyacının mali ve reel sektörü nasıl etkiledi ği ve yeniden yapılanma sürecinde kamu bankalarının dı sal ve içsel sorunları makro ve mikro sorunlar olarak sınıflandırılarak ele alınmı tır. Varlı ğı 2008 yılında kesinle en Uluslar arası Subprime Mortgage Krizinin kamu bankalarına etkisinin irdelendi ği alt bölümde kamu bankalarının yeniden yapılanması süreci yeni bir gözle ele alınmıtır. Son olarak kamu bankalarının fiziki ve mali verileri ile kamu bankalarının performansı ekonometrik açıdan ele alınacaktır.

101 3.1.1 Kamu Bankalarının Đktisat Politikaları Açısından Önemi

Makro-ekonomik teorinin uygulamaya dönük yanını te kil eden iktisat politikaları, ülke ekonomisi üzerinde analiz, de ğerlendirme ve uygulamalara olanak sa ğlamaktadır. Gelir, istihdam, fiyat, dı ticaret, para teori ve politikaları maliye politikalarının etkisi ile ekillenmektedir. 1

Bu noktada, iktisat politikasının politik yönü öne çıkmaktadır. Politik iktisat politikası açısından, merkezin solunda yer alan siyasetçiler kamu bankalarının, kamu iletmecili ğinin, kamu yatırımlarının, kamusal kararların, kamusal yönetim ve yöntemlerin iktisadi hayatta daha önemli olduğuna inanmaktadır. Merkezin sa ğındaki siyasetçiler ise bu açıdan daha bireysel, daha liberal bir söylemle kamuyu ikinci planda tutmaktadır. 2

Parafiskal kurumlar niteli ğinde olan bankalar özellikle de kamu bankalarının hükümetlerin para ve maliye politikalarında oynadıkları rol, kredi ili kileri ile ba lamaktadır. Hükümetlerin oy kazandırıcı faaliyetleri ile iktisat politikalarının geliri, istihdamı, üretimi kısaca refahı artırıcı hedefleri arasında paralellik bulunmaktadır. Hükümetlerin oy kazanma hedefi ile bankanın büyüme hedefi çakı makta ve bankanın sektör payını artırma amacı ile uyum göstermektedir. Gerek teoride gerekse pratikte siyasetçiler kamusal i letmelerin varlı ğı konusunda bölünmü iken kamu bankalarının olmaması gerekti ğini söyleyen siyasetçiye rastlanmamaktadır. Politik yapı böyle iken iktisat bilimi dünyası da bundan çok farklı bir görünüm göstermemektedir. Đktisatçılar arasında da kamu bankalarının hiç olmayabilece ğini söyleyene pek rastlanmamaktadır. Bu nedenle, kamu bankalarının misyonları incelenirken her seferinde bu misyonlara ula abilmek için yapılması gerekenler sayılmaktadır. Kamu Bankalarının bankacılık sektöründeki yerini, kamu bankalarının yeniden yapılanmasını, özelle tirmelerini, satılmalarını tasfiye

1 Vural Sava , Politik Đktisat , Beta Yayınları 4.Bası, Ekim 2000, Đstanbul, ss.vii-x. 2 Đdris Küçükömer, Düzenin Yabancıla ması , Ba ğlam Yayıncılık, 2001, s.1-10.

102 edilmelerini, yönetimlerini inceleyen ara tırma pek çok çalı ma bulunmaktadır. Ancak bu çalı maların pek azında, kamu bankalarının varlık sebebi ve misyonu ele alınarak bir sonuç bildirilmi tir. Bunun altında yukarıda belirtildi ği gibi kamu bankalarının varlı ğının tartı ılmadan kabul edilmesi yatmaktadır. 3

Liberal akımlar bireysel özgürlü ğü ve ki isel davranı ların serbest bırakılmasını savunan akımlardır. Klasik liberaller, ekonomik düzende denge sa ğlamak için özgürlü ğün zorunlu oldu ğunu, bireylerin ki isel çıkarlarını gözetmelerinin topluma dinamizm kazandıraca ğına inanmaktadır. Liberalizmin 1929 Dünya bunalımında ba arısız olması üzerine izleyen yıllarda ortaya neo-liberaller, piyasa mekanizmasının iyi i leyebilmesi için devletin kısmi müdahalesini öngörmektedir. Böylece devlet iktisadi hayatı, aksaklıkları giderecek ekilde düzenleyerek klasik liberalizmin yol açtı ğı sorunları giderecektir. 4 Esasen ister devletçi olsun ister liberal olsun hakim iktisadi görü ler devletin kısmi müdahalesini öngörmektedir. Bu çerçevede, iktisat politikaları, devletin belli iktisadi amaçlara ula mak için kararlar alması ve bunları uygulaması olarak tanımlanmaktadır. Đktisat politikasının ba lıca hedefleri unlardır: 5

• Tam istihdam,

• Üretim,

• Fiyat istikrarı,

• Ödemeler dengesi,

• Adil gelir da ğılımı,

Bu amaçlar bütün devletlerin iktisadi hedefleridir. Bunların dı ında bölgesel ve sektörel öncelikler, faktör da ğılımı, kamusal ihtiyaçların kar ılanması gibi çe itli

3 Sava , a.g.e. , ss.1-106. 4 Mark Skousen, Đktisadi Dü ünce Tarihi , Adres Yayınları, 3. Baskı Mart 2007, Ankara, s.365. 5 Đlker Parasız, Para Banka ve Finansal Piyasalar , Ezgi Kitabevi, 5.Baskı, Bursa, 2005, ss.110-151.

103 ikincil amaçlar sayılmaktadır. Tam istihdama ula mak, üretimi arttırmak, fiyat istikrarını korumak, ödemeler dengesini ıslah etmek ve adil bir gelir da ğılımı sa ğlamak iktisat politikalarının temel amaçları olarak sayılmaktadır. Ancak her alanda oldu ğu gibi makro ekonomi alanında da performans ve performans kriteri kavramları hayati önem kazanmı bulunmaktadır. Bu itibarla ülke ekonomilerinin ve ekonomi yönetimlerinin performansının de ğerlendirilmesinde kullanılan en önemli performans kriteri i sizlik oranı, ekonominin büyüme hızı ve enflasyon oranı olarak kabul edilmektedir. Performansın tutturulamaması halinde istihdam, büyüme, fiyat istikrarı ve borçlanma alanlarında büyük sorunlar ve çalkantılar ya anmaktadır. Bu çalkantılarla beraber performans kriterlerinin sa ğlanmasında engel yaratan kurumların konumlarının, yönetimlerinin, faaliyetlerinin gözden geçirilmesi, yeniden yapılanması ve gerekirse tasfiye edilmesi makro iktisat politikalarının ba arıyla sürdürülebilmesi için kaçınılmaz hale gelebilmektedir. 6

Ancak iktisat politikası hedeflerine ula mak ve performans kriterlerini tutturmak her zaman mümkün olmamaktadır. Ülkelerin geli mi lik düzeyine ba ğlı olarak mevcut durum geçici sebeplerle bozulabilmektedir. Ancak alınacak tedbirlerle dengeye kısa zamanda ula ılması mümkünken az geli mi ülkelerde denge bir yana bu amaçlara ula mak bile zorluklar ta ımaktadır. Zira yapısal bozukluklar veya yapısal yetersizlikler nedeniyle ortaya çıkan sorunların giderilmesi uzun zaman almakta ço ğunlukla da olanaksız olmaktadır. Geli mi ülkelerde görülen iktisadi sorunlar ço ğunlukla mevcut bir dengeden küçük sapmalar niteli ğindedir. Bu sapmalar çe itli maliye ve para politikalarıyla tekrar dengeye getirilebilmekte veya ço ğu zaman da hiçbir önlem almaya gerek kalmadan kendili ğinden dengeye gelmektedir. Oysa geli mekte olan ülkelerin iktisadi bünyelerinde görülen sorunların ve dengesizliklerin büyük kısmı olmayan bir dengeye ula ma sorunu niteli ğindedir. Olmayan bir dengeye ula ma sorunu; var olan bir dengeden geçici sapmalara göre çok farklı yapısal nedenlerden kaynaklanabilmektedir. Bu çerçevede uygulanacak maliye ve para politikaları mevcut sorunları a ğırla tırabilece ği gibi beklenmedik yeni

6 Erhan Yıldırım, Refia Yıldırım, “Türkiye’de Đktisadi Dalgalanmalar ve Maliye Politikası”, XII. Türkiye Maliye Sempozyumu , 15-17 Mayıs 1997, Antalya, ss.143-172.

104 sorunların da kayna ğı olabilmektedir. Sözgelimi, istihdam ve i sizlik sorunu geli mi ülkelerde arızi bir sorun olarak ortaya çıkarken, geli mekte olan ülkelerde bu sorun demografik yapıdan kaynaklanan bir sorun niteli ğindedir. Bu sebeple faiz veya vergi oranlarıyla oynayarak Danimarka’daki i sizlik sorununu çözmek olanaklı iken Banglade ’te aynı sonucu elde etmek olanaksızdır. 7

3.1.2 Avrupa ve Dünyada Kamu Bankacılı ğının Yeri

BDDK verilerine göre Türkiye’de, AB üyesi ülkelerden gelen yabancı bankalar yaygın bir ube a ğına sahip oldu ğu görülmektedir. Türkiye’de bankacılık sektöründe görülen de ğimelerle birlikte, 2002 yılından itibaren AB men eli yabancı bankalar, çok ubeli milli bankaları satın alma yoluyla ube sayısını artırmı tır. 8 Yabancı banka sayısının oran olarak en yüksek oldu ğu ülke Türkiye’dir. Türkiye’de Bankaların %60’ı küresel sermayeli iken bu oran Đtalya’da %2 Almanya’da %4’Fransa’da %10 ve Đngiltere’de %40’tır. Yabancı finans kurulu u sayısı ve ube sayısı oransal olarak kar ıla tırıldı ğında Türkiye’deki yabancı finans kurulu u sayısının yerli finans kurulu u ve ube sayısına oranı AB ülkelerine göre çok yüksektir. AB ortalamalarına bakıldı ğı zaman 2002 yılında %8 olan bu oran günümüzde %10 kadar olup yıllar itibariyle artmaktadır. Ancak AB dı ından gelen bankaların ve mali kurumların payının azalmasına kar ılık AB içi kurumların payının artmakta oldu ğunu vurgulamak gerekmektedir.

Sektör payları açısından bakıldı ğında Avrupa Birli ğinin yeni üyeleri olan eski do ğu blo ğu ülkelerinde yabancı bankaların sektördeki payı daha yüksek bir düzeyde seyretti ği görülmektedir. Bu oran Macaristan'da %62, Polonya'da %67, Malta'da %72, Litvanya'da %92, Çek Cumhuriyeti'nde %96, Slovakya'da %93, Estonya'da %99 olarak bildirilmektedir. Ancak AB’nin eski üyeleri olan gelimi batı blo ğu

7 Yıldırım, a.e , ss.143-172. 8 BDDK, Bankacılıkta Yapısal Geli meler , BDDK Yayınları, Aralık 2007, s.4

105 ülkelerinde bu oran dü üktür. Avusturya ve Yunanistan %20, Fransa %19, Danimarka %17, Hollanda %11, Đspanya %10, Đtalya %8 ve Almanya %5 düzeyindedir. ABD'de bankacılık sektöründeki yabancı payı toplam varlıklarda %20, toplam kredilerde %11, toplam mevduatta %16’dır. Geli mekte olan piyasalarda bu pay Brezilya'da %27, ili'de %42, Arjantin'de %48, Meksika'da %82’dir. 9, 10

Asya kaplanları olarak bilinen uzak do ğu ülkelerinde ya anan mali kriz öncesinde kamu bankalarının a ğırlı ğı çok daha fazlayken finansal krizden sonra yabancı bankaların sektördeki payı büyük artı lar göstermi tir. 11

Almanya’da bankacılık ticari, tasarruf ve kooperatif bankaları olarak örgütlenmi tir. Halk bankaları olan kooperatif bankalarının sayısı 1967’de 9350 civarında iken bugün birle meler yoluyla 1300’ün altına kadar gerilemi tir. Tasarruf bankaları 876’dan 475’e gerilerken özel banka sayısı kırk yılda 322’den 357’ye çıkmı tır. Tasarruf ve kooperatif bankaları kamusal nitelikli bankalar olup sektörün %90’ı bu bankalara aittir. 12

Hindistan’da 2007 verilerine göre 59 bin ubede 896 bin ki inin çalı tı ğı bankacılık sektöründe kamu bankaları 51 bin ube ve 730 bin çalı an ile sektörde hakim konumdadır. Buna kar ılık Hindistan’da HSBC, ABN AMRO, Barclays,

9 Aydan Aydın , Alpan Đ., Burçak T. , Pelin Ataman, “Bankacılık Sisteminde Mali Bünye Sorunları ve Yeniden Yapılandırmada Ülke Uygulamaları”, Bankacılar Dergisi , Sayı:32, 2000, ss.34-76. 10 Zafer Đskendero ğlu, “Kim ne kadar Devletçi”, Ulusal Politika , (çevrimiçi) http://www.ulusalpolitika.com/ nekadardevletci.htm, Eri im Tarihi:15.01.2009, s.1. 11 Pelin Ataman Erdönmez, “Ekonomik Kriz Sonrası Kurumsal Yeniden Yapılandırma Süreci”, Bankacılar Dergisi , Sayı 43, 2002, ss.23-42. 12 Franz-Josef Arndt, “The Banking System in Germany Structure, Developments and Problems”, Association of North Rhine-Westphalian Banks, Bankenvereinigung Nordrhein-Westfalen, Cologne, 2007-01-16, Ocak 2007, (çevrimiçi) http://www.bankenvereinigung- nrw.de/media/pdf/akt94.pdf, Eri im tarihi: Ocak 2009, ss.1-12.

106 Deutchebank, PNP Paribas ve Citibank olmak üzere 7 yabancı banka faaliyet göstermektedir. 13

Kanada bankacılık sistemi, dünyanın en iyi bankacılık sistemi olarak kabul edilmektedir. Amerika Birle ik Devletlerindeki büyük bunalımdan bütün dünya devletleri etkilenmi tir. Ama bu süreçte Kanada’da tek bir banka dahi batmamı tır. Kanada’da tarih boyunca sadece bir bankanın, 1923 yılında Homebank, battı ğı bilinmektedir. Kanada bankacılık sistemi, 5 ulusal bankanın kontrolünde tamamen devletçi bir anlayı la faaliyet göstermektedir. 14

Rusya’da bankacılık sistemi tanımlanırken ticari kurumların ve ticari olmayan kurumlar ile bireylerin mevduatlarını hangi bankalarda tuttu ğuna dair bir ayrıma dikkat edilmektedir. 1136 finans kurumunun 3455 ubede faaliyet göstermektedir. Rusya’da 2008 verilerine göre kamu bankaları ticari olmayan mevduatın %44’ünü tutarken bu oran özel bankalarda %33 ve yabancı bankalarda %16’dır. Rusya’da ticari mevduatın %40 özel bankalarda, %30’u kamu bankalarında ve %20’si yabancı bankalardadır. Kalan %7 ve %10’luk oranlar küçük bölge bankalarındadır. 15

Dünyada kamu bankalarının bankacılık sektöründeki payının, yukarıda sayılan tüm bu bilgiler ı ığında, geli mi lik düzeyine paralel olarak arttı ğını söylemek yanlı olmayacaktır. Ancak dünyada kamu bankalarının payı giderek azalmaktadır. Bu azalmanın hızı ve ivmesi geli mi lik düzeyine ba ğlıdır. Geli mi ülkelerde kamu bankalarının sayısı ve payı çok yava bir e ğim ile dü erken geli mekte olan ülkelerde yıldan yıla dramatik dü üler görülmekte ve kamu bankaları ve bankacılı ğı hızlı bir biçimde tasfiye edilmektedir.

13 “Prive Banks in India Score Over Public Banks”, Rupee Times , (çevrim içi) http://www.rupeetimes.com/news/personal_loan/private_banks_in_india_score_over_public_ sector_banks_ 1249.html, Eri im Zamanı: 17.01.2009 14 “Annual Meeting 2009”, Kanada Banking Annual Forum , 2009, pp1-12. (çevrim içi) http://www.weforum.org/en/events/AnnualMeeting2009/, Eri im Tarihi: 15.01.2009 15 “The Banking Supervision Report 2007”, Central Bank of Russia , (çevrimiçi) http://www.cbr.ru/eng/publ/ root_get_blob.asp? doc _id =8152, Eri im Tarihi: 15.01.2009, ss.1-20.

107

Bu durumun nispeten basit bir açıklaması vardır. Geli mi ülkelerde bankalar ağırlıklı olarak vatanda ların tasarruflarının korundukları yerlerdir. Bu nedenle vatanda lar paralarını devletin güvencesinde tutmak istemektedir. Geli mekte olan ülkelerde ise bankalar a ğırlıklı olarak devletin fon ihtiyacını kar ılayan kurumlarıdır. Fonlayan ülkeler fonlanan ülkelerin mali sistemini kontrol altında tutarak sistemin süreklili ğini sa ğlamamak istemektedir. Geli mekte olan ülkelerdeki tasarrufların yetersizli ği nedeniyle geli mekte olan ülkeleri geli mi ülkelerin fonladı ğı dü ünülürse geli mekte olan ülkelerin bankacılık sisteminin gelimi yabancıların elinde olması ya da eline geçmek üzere olması aırtıcı bir sonuç de ğildir. 16

Tüm bu veriler, Türkiye açısından iki temel noktaya i aret etmektedir: Bunlardan ilki Türkiye ekonomisinin yeterince finansalla amamı tır. Finansal derinlik anlamına da gelen finansalla ma, finansal varlıkların GSMH’ye oranı olarak ifade edilmektedir. 1980 yılında dünyada 12 trilyon dolar olan finansal varlıklara kar ılık dünyanın GSMH de ğeri 10 trilyon dolardır. 2007 yılında finansal varlıklar 195 trilyon dolara ula mı ken GSMH de ğeri ise 65 trilyon dolar olarak gerçekle mi tir. Böylece son otuz yılda dünyanın finansalla ma düzeyi %120’den %350’ye ula mı tır. Türkiye için finansalla ma düzeyi %100’ün altında seyretmektedir. 17

16 Oğuz Yıldırım, “Türk Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma ve Düzenlemelerin Türkiye Ekonomisine Etkileri ”, www.paribus.tr.googlepages.com/o_yildirim5.doc, (çevrimiçi) Eri im Tarihi, 20 Ekim 2008, ss.1-22 17 Diana Farrell, “New Thinking for New Financial Order”, Harvard Business Review , Vol:86, O:9, September 2008, ss.26-27.

108 3.2 KAMU BANKALARININ MAKRO VE M ĐKRO SORUNLARI

Günümüz dünyasında problemleri çözmek bir yana, tanımlamak bile ba lı ba ına bir sorundur. Türkiye’de kamu bankalarının sorunlarını ele alırken, arz-talep yasasının, kamu maliyesinin, dı ticaretin veya daha büyük bir bütün olarak kamu bankacılı ğının, devletçili ğin ve en büyük bütün olarak kapitalizmin veya sosyalizmin, yani hep daha büyük paradigmanın, i lemedi ğini söyleyip sorunu bir sistem ve paradigma sorunu olarak tanımlamak mümkündür. 18

Ancak teorinin prati ğe uymadı ğı her yerde sorunu bir sistem sorunu olarak ele almak her seferinde paradigmanın de ğitirilmesini gerektirir ki, bu durumda iki sorun arasında geçen süre paralel paradigmaların olu turulmasına bile yetecek kadar uzun olmayabilir. Oysa mevcut paradigmayı, onun yerine yeni bir paradigma koymadan reddetmek bilimi reddetmekle e anlamlı olarak görülmektedir. 19

Bunun yerine, sorunları sistem sorunu olarak ele almadan önce o sorunları ortaya çıkaran insan faktörünün de ğerlendirilmesi ve soruna analitik yakla ılarak sorunun parçalarına ayrılmasında yarar vardır. Böylece, daha küçük parçaların olu turdu ğu bütüncül yapıya ili kin büyük sorunların küçük aksaklıklardan ortaya çıkmı olabilece ği görülebilir. Bu çalı mamıza ili kin özel örnekte oldu ğu gibi iki kamu bankası yüzünden bütün sistemi de ğitirmek yerine kamu bankalarını o küçük sorunlarını çözmek mümkün olabilir. Esasen, küçük parçaları bir araya getirerek büyük resmin anla ılamayaca ğı veya yanlı anla ılabilece ği yönünde görü ler de vardır. Ancak, mevcut bilimsel geli me paradigmamız analiz yapmayı, analitik dü ünmeyi ve sentez yaparak tez veya antitez üretmeyi hala en önemli bilimsel yol olarak kabul etmektedir. 20

18 Adam Richardson, “Wicked Problems”, Frog Design , Fall Issue 01, (çevrimiçi), http://designmind.frogdesign.com/articles/fall/wicked-problems.html., Eri im Tarihi: 15.03.2009 19 Thomas Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı , Alan Yayıncılık, 3. Baskı, Đstanbul, 1991, s.111. 20 Peter Senge, Be inci Disiplin , Yapı Kredi Yayınları, 4. Baskı, Đstanbul, 1997, s.11

109 Kamu Bankalarının yeniden yapılanma sorunlarının analiz edildi ği bir çalı mada, kamu bankalarının hangi sorunlarının makro ve hangilerinin mikro oldu ğuna karar verilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Makro ve mikro sorunların iyi analiz edilmesi, beraberinde yeniden yapılanmanın da hangi dürtülere dayandı ğını ortaya çıkarmaktadır. Kamu bankalarının sorunları makro ekonomik yapıdan kaynaklanan ve kamu bankaları açısından dı sal faktörler niteli ğindeki makro sorunları ile kamu bankalarının iç i leyi inden kaynaklanan mikro sorunları ele alınacaktır. Makro sorunlar sadece kamu bankalarının de ğil tüm bankacılık sektörünün ortak sorunları iken mikro sorunlar ço ğunlukla sadece kamu bankalarına özgü sorunlardır.

Bankacılık sektörünün makro sorunları ile kamu bankalarının mikro sorunları arasındaki en temel fark sektörün makro sorunlar iktisat biliminin inceleme alanına girerken kamu bankalarının kendi özgü sorunları i letme ve yönetim biliminin alanına girmektedir. Böylece, kamu bankalarının mikro sorunları, yönetimde bilimsel ilkelerin uygulanması sorununa dönü mektedir.

Di ğer yandan, ülkemizde yaygın bir ekilde yapıldı ğı gibi bir sorun analiz edilirken; o sorunun, onu yaratan çevreden yalıtılarak analiz edilmesi varlı ğını kamu bankacılı ğının yeniden yapılanmasında da kendini göstermektedir. Kamu bankacılı ğının yeniden yapılanma ihtiyacının nasıl ortaya çıktı ğının daha iyi anla ılabilmesi için çok sayıda makro de ğikenin ayrı ayrı incelenip birlikte de ğerlendirilmesinin sistem yakla ımı açısından önemi açıktır. Bu sebeple, yeniden yapılandırma çerçevesinde enflasyon, dı açık, yetersiz tasarruf, kur riski, faiz riski, ülke riski, dı a açılma, yabancı sermaye giri i gibi çe itli etkenler birlikte de ğerlendirilerek ele alınmı tır. 21

21 Güneri Akalın, “Kamu Kesimi Finasnman Açıkları ve Ekonomik Dengeler Üzerine Etkileri”, X. Türkiye Maliye Sempozyumu , 1994, Đstanbul Üniversitesi, Đktisat Fakültesi Yayın No:554, ss.17-32.

110 3.2.1 Kamu Bankalarının Makro Sorunları

Faiz, enflasyon, dı açıklar, dı borçlar, cari açıklar, dı lanma kamu bankalarının en önemli makro sorunlarıdır. Bu sorunlar yukarıda vurgulandığı gibi sadece kamu bankalarının, sadece bankacılık sisteminin de ğil tüm Türkiye’nin ortak sorunları niteli ğindedir. Kamu bankalarının makro sorunları olarak ortaya çıkan bu sorunlar da esasen daha büyük paradigmanın mikro veya bir ba ka deyi le yönetim sorunları olarak de ğerlendirilmesinde yarar görülmektedir. Zira kamu bankaları açısından veri sayılan daha büyük paradigmanın sözgelimi maliye politikalarının Türkiye’de i lemedi ğini bu yüzden maliye politikası araçlarından vazgeçilmesi gerekti ğini söylemek ihtiyaç duydu ğu daha iyi bir araç henüz icat edilmedi ği için elindeki çekiçten vazgeçen marangozun durumuna benzemektedir. 22

Kriz yönetimleri sürecinde yöntemlerin tartı ılmaması, daha do ğrusu tartı ma için yeterince zaman olmaması nedeniyle, alınan önlemlerin geçerlili ği ve sorunlara uygunlu ğu her zaman bir tartı ma konusu olarak kalmaktadır. Kriz yönetimi durumlarında paradigmanın i lemesine engel olan durumlar hızla ortadan kaldırılmaktadır. Esasen ortadan kaldırılan sorunlar, ço ğu zaman gerçek sorunun semptomu olup bunların ortadan kaldırılmasının öngörülemeyen daha büyük yeni sorunlara yol açılması ve mevcut sorunun kavranamamasına yolaçabilmektedir. 23

1994 krizinin %150’lere ula an yıllık enflasyonla hatırlandı ğı gibi, 2001 krizi de kasım ayında %7000’lere vuran gecelik faizlerle tarihe geçmi tir. Bu krizin kamu bankalarından kaynaklanıp kaynaklanmadı ğının veya krizin kamu bankalarında yol açtı ğı sorunların analizi için bir zaman geçmesi ve yeni veri setlerinin olu masına ihtiyaç duyulmaktadır. Đlk bakı ta, olmu ve bitmi in analiz edilmesi anlamına gelen böyle bir incelemenin gereksiz olaca ğı bile söylenebilir. Ancak, soruna bilimsel, bütünsel yakla ım gösterilmesi anlamına gelen bu yöntem 2001 krizinde temel

22 Kuhn, a.g.e. , s.96. 23 Mustafa Tınaz Titiz, Sorun Nasıl Çözülmez? , Say Da ğıtım, Ankara 1990, s.72.

111 sorunun ba ka alanlardan kaynaklandı ğını ve çözümün de ba ka türlü olabilece ğini ortaya koymaktadır. Bu sorunların bankacılık sistemine etkisi ve birbirleriyle etkile imi ve bu ba ğlamda her sorunun kayna ğı olarak gördü ğümüz harcama yönetimi de a ağıda ele alınmı tır. 24

3.2.1.1 Faiz ve Enflasyonun Bankacılık Sistemine Etkisi Sorunu

Kamu bankalarının, dolayısıyla, bankacılık sektörünün makro sorunlarının ele alındı ğı bu bölümde ilk bahsedilmesi gereken nokta Türkiye ekonomisinin 1980 sonrasında gösterdi ği karakteristik davranı biçimidir. Türkiye ekonomisinin en karakteristik özelli ği benzerlerine göre gerçekten yüksek reel faizler ödeyen bir ekonomi olmasıdır. 25

Son on yıllık dönemde expost reel faizler ortalama olarak yüzde yirminin üzerindedir. Üstelik yüksek düzeyde bir varyans de ğerine sahiptir. Dezenflasyon ve bütçe politikalarında önemli ba arılara ve nominal faizlerde görülen azalmaya ra ğmen reel faizler kısmen dü mekle birlikte kararlı bir biçimde yüksek kalmaya devam etmi tir. Enflasyona endeksli bonoların getirileri incelendi ğinde reel faizler hala %10-11 mertebesinde gezinmektedir. Sözgelimi yıllık büyüme ile reel faiz oranı kar ıla tırıldı ğında Türkiye, birçok ülkeden daha yüksek bir reel faiz oranına sahip oldu ğu görülmektedir. 26

Aynı durumun enflasyon oranı, kamu borçları ve toplam tasarruflar gibi ba kaca faktörler ile reel faiz arasındaki ili kide de görülmektedir. Yapılaç çe itli

24 Ahmet M. Gökçen, “Ekonomik Krizin Yönetimi ve Krizin Kaynakları”, (çevrimiçi) http://ahmetgokcen.org/pdf./2.pdf, Eri im Tarihi:14.02.2009, ss.1-4. 25 Akalın, a.g.e , ss.16-31. 26 Prakash Kannan, “Perspectives on High Real Interest Rates in Turkey”, IMF Working Paper , N0:08251, Oct. 2008, s.4

112 çalı malara göre Türkiye’de expost enflasyon yüksek iken exante enflasyonda durum karı ıklık arz etmektedir. Dezenflasyonu engelleyen faktörlerin baında kreditörler, politika belirleyicileri, bankalar gibi tarafların yeni enflasyon rejiminin kararlılı ğı konusunda güvensizlik göstermeleri gelmektedir. Enflasyon riski ve kur riski primlerinde 2002 sonrasında görülen önemli dü melerin bütçe denkli ğinde gösterilen performansa ba ğlı oldu ğu görülmektedir. Ancak Türkiye’deki reel faizlerin dünya ortalamalarına yakla tırılmasında en önemli rolü bütçe politikaları oynamaktadır. Bu nedenle yüksek reel faizin ana sebebinin itibarla ili kili oldu ğu belirtilmektedir. Bu risk priminin dü mesi de karar vericilerin itibarları ve politikaların kredibilitesi ile ilgili oldu ğu görülmektedir. 27

Tüm bankalar gibi kamu bankaları da sa ğlayabildikleri fonlar ölçüsünde bu yüksek expost reel faizden yararlanmaktadır. Ancak expost faizlerin yüksekli ği buna kar ılık exante faizlerin ço ğu zaman belirsiz davranı göstermesi dönem sonunda karlı çıkma olasılı ğına kar ılık bankaların özkaynaklarında erimeye yol açmaktadır. Faizlerin aktif kalitesinde bozulmaya yol açması ve aktif pasif yönetimini zorla tırması ise tartı malı bir konudur. Zira enflasyonun özkaynaklarda erimeye yol açması matematiksel bir olgudur. Likit aktiflerin bankalar açısından daha de ğerli oldu ğu dü ünülürse enflasyonun aktif kalitesinde bir bozulmaya yol açmayaca ğı, bozulmanın aktif-pasif yönetimiyle ilgili oldu ğu anla ılır. Aktif-pasif yönetimi ise bankacılık sektörünün makro nitelikte sorunlarından biri olmayıp yönetimin bilgi beceri ve deneyimine ili kin mikro bir konudur. 28

Expost ve exante enflasyon verileri arasındaki uyumsuzluk bankacılık sektörünün en önemli sorunlarından biridir. Gerçekten de, 2000 yılında Demirbank’a el konulmasıyla su yüzüne çıkan finansal kriz, expost ve exante enflasyon arasındaki uyumsuzlu ğun özellikle yabancı kreditörler tarafından önemli bir risk unsuru olarak

27 Kannan, a.g.e. , s.26 28 Bayram Çolako ğlu, “Enflasyon Hedeflemesi Stratejisine Geçi Ba ğlamında TCMB’nin Bağımsızlı ğının Fonksiyonelli ği”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (4) 2002/2, ss.17-31.

113 algılanmasına kar ın, yerli bankaların bu durumu olası bir kazanç alanı olarak de ğerlendirmek istemesinden kaynaklandı ğı görülmektedir. 29

Grafik 3.1. Reel Faizler Đle Büyüme Hızı Arasındaki Đli ki

(KANNAN, Perspectives on High Real Interest Rates in Turkey, IMF Working Paper, Oct. 2008, s.7)

Bu nedenle 2001 yılında görülen yapısal kırılma sadece kamu bankalarını de ğil tüm bankacılık sistemini etkilemi tir. Nitekim Hazine Müste arlı ğı, Türkiye Bankalar Birli ği, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun verilerine göre sadece kamu bankaları de ğil özel bankaların statüsünde de önemli de ğiiklikler görülmü tür. Finansal krizin en önemli etken oldu ğu bu geli melerle 2000 yılından itibaren öncelikle banka sayısında büyük bir azalma oldu ğu görülmektedir. Nitekim 2001 yılında BDDK devri ba layınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun ilk icraatı, risk yönetimine geçerek bankaların bu tür riskli kazançlar pe inde ko malarını önleyici tedbirler almak olmu tur. BDDK’nın olu turulmasının Türkiye’de bankacılık tarihi boyunca bankacılık sisteminin en önemli kurumsal yapılanması olarak de ğerlendirilmektedir. 30

29 Mahmut Yardımcıo ğlu, “Geçi Ekonomilerinde Kamu Borçlarının Finansal Piyasalar Üzerindeki Etkileri: Türkiye Örne ği”, Sosyo-Ekonomi Dergisi , Sayı:2 Temmuz-Aralık 2007, s.150 30 Bankalarımız 2004 , Türkiye Bankalar Birli ği, Yayın No:, Mayıs 2005, s.5.

114 Bu süreçte, kamu bankalarının da sektörden tasfiye edildi ği görülmektedir. Stand by anla ması çerçevesinde IMF’ye yapılan taahhütle do ğrultusunda kamu bankalarının görev zararları gerekçe gösterilerek Emlak Bankası önce ortak yönetim eliyle fiilen Ziraat Bankasına devredilmi ; daha sonra da kapatılarak aktifleri ve ubeleri Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Toplu Konut Đdaresi arasında payla tırılmı tır. Emlak Bankasının 96 ubesi ve personeli Halk Bankası’na, gayrimenkulleri ise TOK Đ’ye devredilmi tir. 31 Emlak Bankası’nın tasfiye edildi ği bu süreçte Ziraat ve Halk Bankalarından 30000 ki i emeklilik yoluyla veya ba ka kamu kurum ve kurulu larına gönderilmek suretiyle azaltılmı tır. Vakıflar Bankası ise 2001 yılında özellikle turizm sektöründe faaliyet gösteren i tiraklerini satmı ve 22 ubesi ile bazı bölge müdürlüklerini kapatmı tır. 32

Grafik 3.2. Reel Faiz ile Faiz, Kamu Borcu ve Toplam Tasarruf Arasındaki Đli ki

(KANNAN, Perspectives on High Real Interest Rates in Turkey, IMF Working Paper, Oct.2008,s.11)

31 Bankalarımız 2003 , Türkiye Bankalar Birli ği, Yayın No:180, Mayıs 2004, ss.1-42. 32 Talat Yeilo ğlu, “Finans Hattı”, Capital Dergisi , 1 Ekim 2002, (çevrimiçi), httt://www.capital.com/haber.aspx?HBR_KOD=1452, Eriim Tarihi: 17.02.2009

115 Kamu bankaları açısından süreç esasen 80’li yıllardan itibaren baladı ğı görülmektedir. Kamu bankalarının sayılarını azaltma, faaliyet alanlarını daraltıcı ve yetersiz sermaye ile faaliyet göstermelerine yol açan ısrarlı uygulamaların belirleyici ro oynadı ğı dü ünülmektedir. Kamu bankalarının sayısının azaltılması, kamunun bankacılık sektöründen çekilmesi de ğil, kamunun her alanda iktisadi alandan çekilmesi yeniden yapılanma sürecinin nihai hedefi oldu ğu görülmektedir.

3.2.1.2 Kamu Açıkları ve Kamu Borçları ile Dı lanma Sorunu

Kamu açıkları, Türkiye’de enflasyonun ve yüksek faizlerin bir ba ka nedeni olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlama denk bütçe kamu açıklarını önleyebilirmi gibi bir algılamaya yol açmaktadır. Oysa yukarıda da vurgulandığı gibi kamu açıkları da enflasyon ve faiz gibi bir neden de ğil bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır. Kamu açıkları, bütçenin denk yapılamamasından kaynaklanmamaktadır. Kamu açıkları, bütçelerin yasal bir zorunluluktan dolayı hazırlanması ve önceleri bu bütçeye uymaya gerek duymayan yöneticilerin ve otoritelerin; daha sonraları nasıl olsa uymayaca ğı bir bütçe üzerinde uzun uzun çalımak yerine üzerinde dü ünülmemi ve çalı ılmamı kolay hazırlanmı bir bütçeyle çalı mayla ortaya çıkmaktadır. 33

Bu zaaflar expost ve exante faizler arasındaki yüksek farkla birle erek; kredi vericilerin faiz ve kur riski primlerini yüksek tutmasına neden olur. Risk primlerinin yüksekli ği uzun yıllar bankacılı ğın çok karlı bir i olarak algılanmasına yol açmı tır. Esasen yüksek reel faize kar ılık alınan riskin, bütçe yapıcılarının ve karar vericilerinin itibarı oldu ğu dikkat çekmektedir. Bu da ülke riski olarak tanımlanmaktadır. 34

33 Titiz, a.g.e. , ss.30-38. 34 Kannan, a.g.e. ,s.26

116 Kamunun açık vermesi, özünde bankalardan borç alınması anlamına gelmektedir. Bankalar da tüm bu de ğerlendirmelerin bir benzerini yaparak ve bu primleri fiyatlarına yansıtarak kamuya borç vermektedir. Bankacılık sektörü ve kamu bankaları borçlu olarak devleti firmalara tercih etmektedir. Ancak, olu an faizler ve fiyatlar ya reel sektörü altından kalkamayaca ğı finansal yükler altına sokarak olumsuz etkilemektedir ya da reel sektörün finansal sektörden dı lanmasıyla son bulmasına yol açmaktadır. 35

Bankaların büyük bir kısmı bankadan çok kamu açıklarını finanse eden para- fiskal kurumlar niteli ğindedir. Özel bankaların kamu bankalarından farkı, devletin kamu bankalarını görev zararları adı altında refinanse etmesidir. Özel bankalar ise riski kendilerine ait olmak üzere kamu açıklarını finanse etmektedir. 36

Kamu otoritesi; yüksek faizlerle topladı ğı bu paraları, Ziraat ve Halk Bankası’na çiftçiye, esnafa dü ük faizli kredi olarak da ğıtılmak amacıyla verdi ğini duyurmaktadır. Oysa, Ziraat Bankası’nda 21.6 Milyar TL olan nakit kredileri içinde tarımsal kredilerin payı 4.8 milyar TL’dir. Halk Bankası’nda ise 17.1 milyar TL olan krediler içinde ihtisas kredileri 5.5 milyar TL’lik yer tutmaktadır. Halk Bankası’nın faaliyet raporunun dip notlarında; “Görev zararları nedeniyle aktifinde bulunan özel tertip devlet iç borçlanma senetleri ana para itfaları ile kupon faizi ödemelerinden elde etti ği fonları, kaynak maliyetinin azaltılmasında, kredilerde kullanılmaktadır…” demektedir. 37

Böylece uygulamanın halen 2001 yılından önceki gibi aynı ekilde sürmekte oldu ğu anla ılmaktadır. 2001 krizinden önce bu iki banka görev zararı olu tururken kamu otoritesinden yazılı talimat aldı ğı görülmektedir Bugün kamu otoritesinden

35 Đzzettin Önder, Hülya Kirmano ğlu, “Kamu Açıklarının Tanımlanması ve Ölçülmesi”, X.Türkiye Maliye Sempozyumu , 14-18 Mayıs 1994, Antalya ss.33-58 36 Ahmet Kesik, “Bütçe Yönetimi ile Borç Yönetiminin Ayrılmasının Konsolide Bütçeye Yansımaları”, XVIII Türkiye Maliye Sempozyumu , 12 Mayıs 2003, Girne, ss.1-13. 37 Halk Bankası Faaliyet Raporu 2007 , s.90.

117 yazılı talimat almamakta Hazine görev zararına temel olacak i lemle ilgili ka ğıtları ilemden önce vadesine kadar tutulacak menkul de ğerler olarak kamu bankalarının hesabına geçirmektedir.Hali hazırda 46 milyar TL’lik menkul kıymeti bulunan Ziraat Bankası 2001 yılında on milyar dolar görev zararı yazarken bugün a ğırlıklı olarak görev zararının aktifle tirilmesi suretiyle bu tahvillerin faizi olarak bilançosunda 2007 yılında 7,1 milyar TL tutarında kar reeskontu elde etti ği görülmektedir. 38

Kamu bankalarının karlılık oranlarının yüksek çıkmasını sa ğlayan bu uygulamalar, Çin ve Sovyetler Birli ği’nde bu ğday üretiminin planlara uygun olarak ne kadar yüksek ve verimli oldu ğunu anlatan parti programlarına benzemektedir. Peresteroika’yla birlikte bu program ve bültenlerde yer alan rakamların gerçek dı ı oldu ğu tabloları hazırlayan parti memurları ve yetkililerinin yukarı trendi bozmayan sanal rakamlar yazdı ğı ortaya çıkmı tır. Bu durum sadece eski sosyalist ülkelere özgü bir sorun de ğildir. Nitekim 1998’de patlayan Asya krizi de benzer ekilde bölge ülkelerinin döviz rezervlerinin ve varlıklarının iddia ettikleri rakamların çok altında oldu ğunun ortaya çıkmasıyla ba lamı tır. 39

3.2.1.3 Dı Açıklar ve Dı Borçlar Đle Kur Riski Sorunu

Dı açıkların ve borçların iki kayna ğı olmakla birlikte tek nedeni vardır: Döviz ihtiyacı. Gerek kamu sektörü, gerek özel sektör döviz ihtiyaç duymaktadır. Bu ihtiyacı kısmen kar ılayan ihracat, turizm ve yurt dı ından transferler dı ında kalan açık borçlanma yoluyla finans edilmektedir. Kamu otoritesi ise bu oranları ve dengeleri bozmayacak ekilde bir mekanizma olu turarak hem iç açı ğı hem de dı açı ğını finanse etmek istemektedir. 40

38 Ziraat Bankası Faaliyet Raporu 2007 , ss.141-145. 39 Robert J. Barro, “Economic Growth in East Asia Before and After the Financial Crisis”, NBER Working Paper, No. 8330, Issued in June 2001, ss.1-21. 40 Yardımcıo ğlu, a.g.e. , s.149

118

Bankacılık sistemi kamunun borçlanma ihtiyacından arbitraj fırsatını kaçırmamı tır. Bankalar ve firmalar daha dü ük faizle yurtdı ından aldı ğı kredileri içeride TL’ye çevirerek hem ihtiyaçlarını kar ılamakta hem de faiz kazanmaktadır. Döviz giri i sa ğlamak ve böylece açıkları kapatmak amacıyla, bankalar dı arıdan borçlanmaya te vik edilerek açık pozisyon tutmaya özendirilmektedir. Ancak firmalar, bireyler ve bankalar bu yöntemle kur riskini üstlendiklerini 1994 krizinde oldu ğu gibi yüksek kur artı larının gerçekle ti ği zamanlarda bu durumun yüksek maliyetler getirebilece ğini pahalı bir biçimde ö ğrenmi lerdir. Hükümetler de döviz kurlarının istikrarsız, kuru bastırmayı hedefleyen kur politikalarının etkisiz oldu ğunu deneme yanılma yoluyla ö ğrenmektedir. 41

Burada, tüm bankacılık sisteminin kamu bankası durumunda oldu ğun özellikle vurgulamak yerinde olacaktır. Zira kamu kesimi; borçlanma ihtiyacını karılayabilmek amacıyla kurları baskılamaktadır. Bu baskılama kontrollü oldu ğundan hem bankalar hem firmalar hem de bireyler bu baskılama döneminde arbitraj olana ğından yararlanmaya çalı maktadır. Portföy yatırımları aracılı ğıyla da sıcak para olarak bilinen yabancı sermaye de kur riskini üstlenerek ülkeye giri yapmaktadır. Yabancı sermeyenin portföy yatırımı yoluyla Türkiye’ye girmesi 2001 krizinden sonra büyük artı göstermi tir. 42

Kur riski açısından expost ve exante de ğerler incelendi ğinde 2001 yılı bir yapısal kırılma noktası olarak kabul edildi ğinde durum öyle açıklanabilmektedir. Đki bin yılından önceki dönemde ortamda döviz kurları enflasyona paralel olarak artmaktadır. Buna kar ılık daha yüksek enflasyon ve döviz kuru artı ından daha yüksek bir faiz oranı görülmektedir. 2001 yılından sonra ise reel faiz oranları exante enflasyon oranlarına göre dü ük çıkmaktadır. Ancak bu dönemde 2000 yılından önceki dönemden tamamen farklı olarak döviz kurları nominal olarak önemli

41 Arslan Sonat, “Kamu Kesimi Finansman Açıkları ve Dı Denge”, X.Türkiye Maliye Sempozyumu , 14-18 Mayıs 1994, Antalya, ss. 115-150. 42 Bankalarımız 2007 , Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları, Mayıs 2008, Đstanbul, ss.1-38.

119 dü üler göstermektedir. 2001 yılından ba layarak 2008 yılına kadar bu mekanizma ilemektedir. 43 Bu dönemde 2006 yılında Amerikan doları dönem içinde 1,8 YTL’ye kadar hızlı bir yükseli gösterip sonra 1,2’lere hızla geri dönmü bulunmaktadır. Bunun dı ında kurlar 2001-2008 arasında hareketsiz sayılabilecek seyir izlemi ve çok dü ük negatif e ğimli bir trend ile hareket etmektedir. 44

Anılan dönem, Merkez Bankası ba kanının de ğiti ği ve hükümet ile Merkez Bankası arasında faiz oranlarının yüksekli ği konusunda tartı maların ya andı ğı bir dönem olması dikkat çekmektedir. Hükümetin faizleri yüksek buldu ğu ve dü ürülmesini talep etti ği bu dönemde Hükümet, Hazine Merkez Bankası Yönetimi, basın ve iktisat dünyayı tartı malara taraf olmu ve bu süreçte döviz kurlarının hızla yükselmesiyle birlikte Merkez Bankası üzerindeki politik baskılar reel ekonomik geli melerin etkisiyle azalmı tır. Döviz kurlarının hızla yükselmesi, Merkez Bankasının ana hedefi olan fiyat istikrarının ve esasen bankacılık sisteminin, tüm finansal sistemin politik etkilere ne kadar açık oldu ğunu ve aynı zamanda Türkiye ekonomisinin ne kadar kırılgan oldu ğunu ve 2000 yılından önceki sistemik sorunları bünyesinde aynen muhafaza etti ğini ortaya koymaktadır.

Di ğer yandan, uluslararası yayınlarda 2006 yazının finansal krizin öncü göstergesi olarak de ğerlendirildi ğine dair yorumlar da yaygın bir biçimde yer almaktadır. Böylece, Türkiye’de yapılan 2006 ve 2007 yıllarına ili kin analizlerin ağırlıklı olarak politik tutumların etkisinde kaldı ğı görülmektedir. 45

43 Kannam, a.g.e. , ss.16-17. 44 TCMB, Reel Efektif Döviz Kuru Bülteni , ubat 2009, s.1. 45 Michael D. Bordo, “An Historıcal Perspective On The Crisis Of 2007-2008”, NBER Working Paper, No:14569, National Bureau Of Economic Research, http://www.nber.org/papers/w14569, December 2008, ss.1-24.

120 3.2.1.4 Kamu Harcamalarının Yönetimi Sorunu

Kamu açıklarının her sorunun kayna ğı olarak gösterilmesi; esasen finansal kaldıraç kullanarak büyüme gerçekle tirilebilece ği yönündeki i letme finansı gerçe ğini reddetmek anlamına gelecektir. Bunun yerine kamu açıklarının kayna ğı olan kamu harcamalarının çe itli yönleriyle de ğerlendirilip kamu bankacılı ğının yeniden yapılanması düzleminde incelenmesinde yarar görülmektedir.

Kamu harcamalarının a ğırlıklı oldu ğu üç alan bulunmaktadır: Bunlar faiz ödemeleri, personel ve sosyal güvenlik harcamaları ile yatırımlardır. Son yirmi yılda faiz giderleri her zaman en büyük bütçe gideri kalemi olmu tur. Faiz ödemelerinin GSMH’ye oranı 2000 yılında %20’lerden günümüzde %10’lara dü tü ğü görülmektedir. Personel ve sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transfer giderleri cari transfer kalemleri ile birlikte ba a ba bir büyüklükle ikinci sırada yer almaktadır. Bu iki kalemin GSMH’ye oranı %7’lerde seyretmektedir. Cari transferlerin içinde K ĐT’lerin görev zararları, sosyal güvenlik kurumlarına emekli ödemeleri için transferler, mahalli idarelere transferler ve di ğer cari transferler yer almaktadır. Di ğer cari transferlerin içinde askeri harcamalar a ğırlık kazanmaktadır. 46

Konumuz bütçenin performansı olmadı ğından bütçenin GSMH’ye oranları yerine bu tutarların bütçe büyüklü ğü içindeki payına bakmak daha do ğru olacaktır. Buna göre faiz giderleri 2001 yılında bütçe gelirlerinin yüzde yetmi ini olu tururken son yıllarda bu oran %25 mertebesinde seyretmektedir. Personel ve sosyal güvenlik giderleri %25 ila %30 arasında dalgalı bir seyir izlemektedir. Cari transferler ise %30’lar mertebesinde olup 2008 yılında %33,8 olarak gerçekle mi tir. Sermaye giderleri 2002 yılında %10 iken 2008’de %5,7 olarak gerçekle mi tir. Sermaye transferi 2000 yılında binde sıfır iken 2008’de binde 1,5’a çıkmı tır.

46 Ekonomik Geli meler Bülteni , Devlet Planlama Te kilatı, Mart 2009, ss.14-17.

121 Konuya tarihsel olarak bakıldı ğında 1973 petrol krizine kadar harcama sınıflamasına göre bütçe kalemlerinde yıllar itibariyle büyük dalgalanmalar görülmemektedir. Petrol krizi, 1974 Kıbrıs Harekatı ve Amerikan askeri ambargosuyla birle ince 1975-1980 dönemi bütçe açıklarının görülmeye ba ladı ğı bir dönem olmu tur. Bu dönemde bütçe açı ğı, bütçenin %10’u kadar olup bütçe harcamalarının GSMH’ye oranı %28, bütçe açı ğının GSMH’ye oranı ise %2’ler seviyesindedir. Personel gideri 1992 yılında %41,7 ile tarihin en yüksek düzeyine ula mı tır. 47

Tablo 3.1. Türkiye Cumhuriyeti Merkezi Yönetim Bütçe Giderleri (Milyon YTL) 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 MERKEZ Đ YÖNET ĐM BÜTÇE 51.344 86.972 119.604 141.248 152.093 159.687 178.126 204.068 225.967 GĐDER Đ I. Personel ve SGK Devlet Primi Gideri 9.612 14.535 21.950 28.833 33.663 37.389 42.887 49.473 55.226 II. Mal ve Hizmet Alım Gideri 4.543 6.823 10.681 11.874 13.604 15.186 19.001 22.258 22.905 - Sa ğlık Gideri 768 1.343 2.217 2.690 3.101 4.033 5.350 6.625 6.764 - Di ğer Mal ve Hizmet Alım Gideri 3.775 5.480 8.465 9.185 10.504 11.153 5.930 7.624 8.801 III. Faiz Giderleri 20.424 41.038 51.728 58.527 56.491 45.680 45.963 48.753 56.000 IV. Cari Transferler 12.749 18.073 25.412 31.429 36.306 45.871 49.851 63.292 69.207 - KĐT Görev Zararı 58 95 772 1.004 381 580 711 700 2.041 - Sosyal Güvenlik Kurumlarına 3.321 5.112 11.205 15.922 19.333 23.762 26.735 33.063 36.188 Transferler - Tarımsal Destekleme Ödemeleri 359 1.033 1.868 2.805 3.084 3.707 4.747 5.555 6.809 - Mahalli Đdare ve Fon Payı 5.642 8.338 7.952 7.108 10.448 12.819 10.906 13.286 16.829 - Di ğer Cari Transferler 3.370 3.495 3.615 4.590 3.060 5.002 3.218 3.906 4.199 V. Sermaye Gideri 2.802 4.643 7.831 7.888 8.265 10.340 12.098 13.003 18.441 VI. Sermaye Transferleri 1 2 49 92 465 1.384 2.637 3542 3.173 VII. Borç Verme 1.214 1.858 1.953 2.604 3.298 3.838 5.689 3.846 4.411 - KĐT Sermaye 828 1.012 1.398 877 949 891 3.862 1.905 2.253 - Risk Hesabı 0 0 0 925 485 200 240 252 149 - Di ğer 386 847 555 802 1.864 2.747 1.319 317 1.156 MERKEZ Đ YÖNET ĐM BÜTÇE 38.228 58.417 79.420 101.037 122.919 152.784 173.483 190.360 208.898 GEL ĐRĐ FA ĐZ DI I BÜTÇE G ĐDERLER Đ 30.920 45.934 67.876 82.721 95.601 114.007 132.163 155.315 175.306 (Kaynak: Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlü ğü Tarafından yanan Merkezi Yönetim Konsolide Bütçe Performansı Raporundan Elde Edilen Verilerinden Düzenlenmi tir (çevrim içi) http://www.muhasebat. gov. tr/mbulten/2006_7meryon.php Eri im Tarihi:18.04.2009).

Bütçe açıkları 1994 krizine kadar artarak sürmü tür. Krizden sonra bütçe açı ğında sa ğlanan nispi azalmalar sürdürülememi ve 1996’dan sonra artık i

47 Karluk, a.g.e. , ss.1-50.

122 kontrolünden çıkmı tır. Tam i ler yoluna girecekmi gibi dü ünülürken bu kez de Asya ve Rusya Krizi çıkmı tır. 48

Bütçe faiz, savunma ve personel harcamalarını finanse etmeye çalı an bir bütçeye dönü mü tür. 1998’den itibaren üçer aylık bütçe uygulaması yapılmasına ba lanmı tır. Yatırım harcamaları 1980 sonrasında %15’lerden kademeleri olarak aağılara inerken özel sektörün yatırımları gittikçe artmaktadır.1990’da Bütçe gelirlerinin %30’u faiz giderlerine harcanırken 1998’de bu oran %66’ya ula mı tır. 49

Yatırım kararlarının ne kadar sa ğlıklı oldu ğu, yatırımların yerinde olup olmadı ğı, projelerin gerçekçili ği gibi çok sayıda normatif soru sorulabilir. Sermaye transferlerinin, esasen K ĐT sermaye transferleri oldu ğu dü ünülürse bütçelerde yatırımların yeri bu türlü normatif tartı malardan sonuç elde etmeye olanak vermeyecek kadar dü ük bir düzeyde bulunmaktadır. Ancak tüm bu bilgiler, bütçenin geriye do ğru uzun yılların birikimi olarak yüksek harcamaların ba lattı ğı, yolsuzluklarla içinden çıkılmaz bir hal alan ve beraberinde gittikçe büyüyen faiz ve personel giderlerinin finansmanından ba ka bir amacı olmadı ğını ortaya koymaktadır. Kötü yönetim ba lı ğında da ele alınan bu amaç, sosyal ve iktisadi çürümeye yol açan sorunların hem nedeni hem sonucu olarak de ğerlendirilmektedir.

3.2.1.5 Devletin Yeniden Yapılanmasının Kamu Bankalarına Etkisi

Kamu açıkları ve kamu harcamaları sorununun ortaya çıkı ı bir yeniden yapılanma sorunu olarak de ğerlendirilmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin mali yapısı belli aralarla yeniden yapılandırılmı tır. Bu yeniden yapılandırmalarına ilki olan cumhuriyet devrimleri döneminde Sovyetler Birli ği’nin ilk döneminde uygulanan

48 A.e. , ss.107-141. 49 Erdo ğan Öner, “Kam u Kesimi Gelir Harcama ve Borçlanma Gere ği”, X.Türkiye Maliye Sempozyumu , 14-18 Mayıs 1994, Antalya ss.155-203.

123 modele benzeyen kalkınma modeli uygulanmı tır. Bu modelin Sovyetler Birli ği’nde ve Türkiye’de 1950’lere kadar ba arılı oldu ğu görülmektedir. Türkiye Modelinin Sovyet Modelinden farkı ise Türkiye Modelinin özel sektörü tamamen engelleyen Sovyetler Birli ği’nden farklı olarak özel giri imcili ği engellememesi ve hatta desteklemesi olarak de ğerlendirilmektedir.

II. Dünya Sava ından sonra kapitalist dünyaya eklemlenmeye çalı an Türkiye’nin liberal politikalar uygulamaya ba laması da bir yeniden yapılanma dönemi olarak görülmektedir. Bu yapılanmanın devletçi karma ekonomi modelini terk etmeden yapmaya çalı ıldı ğı görülmektedir. Liberalle meye çalı an Türkiye’nin bir yandan da devletçilik anlayı ından taviz vermedi ği görülmektedir. Ancak uygulamada Türkiye’nin devletçi ve liberal uygulamaların birlikte görüldü ğü bir iktisadi yapı olarak arada bir yerde kaldı ğı görülmektedir. Bu ara yer, devletçilik ve liberalizmin veya planlı ekonomi ile serbest piyasanın bir sentezinden çok karı ımı niteli ği göstermektedir. Devletçili ğin yeniden tanımlandı ğı 80’li yıllar üçüncü yeniden yapılanma dönemi olarak de ğerlendirilmektedir. Bu dönemde devletçilik biraz da ko ulların zorlamasıyla yeniden tanımlanmı tır. Ancak uygulamada devletçilikle liberalizm birlikte karı ık olarak sürdürülmektedir. 50

Anakronik bir dü ünce tarzıymı gibi görünmekle birlikte; Đngiltere’nin 1970’lerde ba ardı ğı, Sovyetler Birli ği’nin ise 1980’lerde uygulamaya koymaya çalı tı ğı ancak ba aramadı ğı liberalle meyi Türkiye 1950’lerde hayata geçirme olana ğı elde etmi tir. Bu dönem kamu bankalarının özelle tirilerek veya personeline devredilerek tamamen kapatılması gereken bir dönem olabilirdi. Đsmet Đnönü sadece siyasal demokrasinin yeterli olabilece ğini dü ünmü olmalı ki, bu konuda büyük bir ba arıya imza atamamı tır. Đnönü döneminden sonra ba layan ve bu çalı mada Devlet Liberalizmi olarak adlandırdı ğımız Menderes dönemi de ne siyasal ne de

50 Ay e Buğra, Devlet ve Đ adamları , Đleti im Yayınları, Đstanbul, 1997, ss.63-137.

124 iktisadi anlamda liberal ve özgürlükçü olmamı tır. Bu dönemde de ço ğunlukçu demokrasi olarak aynen sürmü , 1923-1946’dan büyük bir fark göstermemi tir. 51

Oysa 1924’te karma ekonomi uygulamaya ba layan Türkiye bu sistemi 1950’lere kadar ba arı ile sürdürerek Amerika’nın büyük bunalımının önlemeye çalı ılmasından ve Keynes’ten konunun iktisadi teorisini yazmasından çok önce kendi sistemini kurabilmi tir. Türkiye kamu bankacılı ğı ve kamu i letmecili ğini 1950 yılında tasfiye ederek yirminci yüz yılı bamba ka bir çehre ile girebilecek iken Türkiye bu fırsatı, sadece 1950’de de ğil, 1970’lerde ve 1980’lerin ba ında olmak üzere birçok kez kaçırdı ğı de ğerlendirilmektedir. Ziraat Bankası’nın 2005 yılı faaliyet raporu incelendi ğinde, bankanın anonim irket statüsüne geçirildi ği iki sefer yazdı ğı görülmektedir. Bankanın faaliyet raporuna göre cumhuriyetin ilanından hemen sonra 1924 yılının bütçe kanunu ile Ziraat Bankası devlet müessesesi olmaktan çıkarılarak anonim irket haline getirildi ği yazmaktadır. Ziraat Bankası’nın 2000 yılında 4603 sayılı yasa ile bir kez daha anonim irket haline getirildi ği dü ünülürse bu dü ünü tarzının anakronik olmadı ğı ortaya çıkmaktadır. 52

Bu fırsatı kaçırma sebepleri arasında kamuoyu baskısı hep en ba ta gösterilmektedir. Ba ta kamuoyu baskısı olmak üzere, sosyal de ğiimin her dinami ği elbette tartı ılabilir. Cumhuriyet tarihi boyunca önemli dü ünce adamları paradoksal olarak hep geçmi döneme ait insanlar arasından çıkmı ; bu yüzden sonraki on yıllarda cumhuriyet; sistemini gözden geçirerek kendini yenileyememi , ço ğulculuk adına her seferinde geçmi te kalması gereken kurumları yanında ta ımak durumunda kaldı ğı dü ünülmektedir.

Sonuç olarak, cumhuriyet tarihi bir devrimler ve kar ı devrimler tarihi olarak bugüne gelmi bulunmaktadır. Her dönemde iktidarlar kendini devrimci, öncekileri kar ı devrimci olarak niteleyerek yılları harcadı ğı görülmektedir 1946-1960 dönemi

51 Ahmet M. Gökçen, “Cumhuriyet Döneminde Đktisadi Geli me”, http:/ahmetgokcen.org/pdf/1.pdf, (çevrimiçi) Eri im Tarihi: 14.02.2009, ss.1-21. 52 Ziraat Bankası Faaliyet Raporu 2005 , ss.3-4.

125 1923-1946 arasındaki hatalarla; 1960-1975 arasındaki dönem 1946-1960 yılları arasındaki hatalarla u ğra ılarak geçmi bulunmaktadır. Ekonomik geli mi lik düzeyi olarak 1930’larda Almanya’ya, 1950’lerde Fransa’ya, 1970’lerde Đtalya’ya, 1990’larda Đspanya’ya ula maya çalı an Türkiye günümüzde Kore’ye ula maya çalı maktadır. Oysa 1950’lerde Kore için Türkiye, ekonomik olarak ula ılmaz bir hayal oldu ğu dikkat çekmektedir. 53

Devlet yönetim yöntemlerinin de ğimesi, istatistik, bilim ve teknolojide görülen geli meler sonucunda makro ekonomik veri tabanları olu turulmaya ba lanmı tır. Petrol Krizi, Kıbrıs Sorunu ve Amerikan Ambargosunun etkileriyle 1975 yılında ilk defa i lerin yolunda gitmedi ği rakamlara da yansımaya ba lamıtır. 1975’ten günümüze kadar olan sürede de geçmi hataları telafi etmek için bazen eğitimi, bazen sa ğlı ğı, bazen adaleti feda ederek en sonunda bugünkü misyonunu yitirmi kamu i letmecili ği, faiz ve personel giderlerini planlamaktan ba ka bir i levi olmayan bütçe düzenine ve her sene gelecek üç yılın stratejisini ka ğıt üzerinde planlayan kurumlara gelinmi bulunmaktadır. 54

Sondan bir önceki darbeyi ise Sovyetler Birli ğinde ortaya çıkan Peresteroika vurmu tur. Peresteroika; devlet, i letme, aile; hülasa herhangi bir ekonomik birim yönetmenin ideolojik bir konu olmadı ğını ve bu konularda tek mür it olan bilimin – burada iktisat– esas alınması gerekti ği gerçe ğini ortaya koymu bulunmaktadır. Sözgelimi 1990’larda Peresteroika ile birlikte dünyada savunma harcamaları %30’lara varan düzeyde dü mü tür. Türkiye’nin ise bu yumu amaya ra ğmen dönemi tam tersi bir ekilde dünyanın üçüncü büyük askeri teçhizat ithalatçısı durumuna gelerek geçirmesi ve bu durumun yıllarca devam etmesinin kamu bankalarının

53 Peter F.DRUCKER, Yeni Gerçekler , Türkiye Đ Bankası Kültür Yayınları, 4. Baskı. Ankara, 1994, ss.117-159. 54 Mahfi E ĞĐ LMEZ, “Hazine ve Borç Yönetimi”, Bankacılık ve Finansal Kurumlar Seminerleri , Bankacılık Ara tırma Merkezi, Đstanbul Üniversitesi, 25 Mart 2005, Đstanbul, s.1. (çevrim içi) Eri im Tarihi: 05.03.2009.

126 bugünkü yeniden yapılanma sorunlarının ana kaynaklarından biri olup olmadı ğı de ğerlendirmeye de ğer bir konu niteli ğin göstermektedir. 55

5018 Sayılı yasa; askeri harcamaları Sayı tay ve Meclis denetimine açmı olmasına ra ğmen bu konudaki veriler yabancı kaynaklardan temin edilebilmektedir. Bu verilere göre, 1990’larda ve 150 milyar dolarlık teçhizat alımı yapaca ğını ilan eden Türkiye bu dönemi silah alımında Almanya’nın ikinci, Amerika’nın be inci büyük mü terisi olarak geçirmi tir. 56

Yerel bir kriz niteli ğinde olan Türkiye’nin 2001 yılında ya adı ğı finansal krizin paradigmaya yönelik ele tirilere yol açabilecek kadar büyük olmadı ğı görülmektedir. Ancak 2008 mortgage krizi, 1989 Sovyet Perestroika’sında oldu ğu gibi paradigmaya yönelik ele tirilere yol açmı tır. 57

Yukarıda sayılan tüm sorunların, teorinin prati ğe uymamasından kaynaklanan ve temel paradigmaya gönderme yapan sorunlar niteli ğinde oldu ğu de ğerlendirilmektedir. Ancak, paradigmaya ili kin sorunların çözümünde iki yol bulunmaktadır: Bunlardan birincisi paradigmanın, varsa ayet, yeni bir paradigma ile de ğitirilmesidir. Bu yolun genel olarak zor, sancılı, pahalı bir yol oldu ğu bilinmekte ve esasen de bugüne kadar ya anmı büyük paradigma de ğiikli ği getiren örnekler ıığında sorunları ortadan kaldırmamaktadır. Eski paradigmanın sorunları yeni paradigmaya devredilmekte ve bu kez belki de birbiriyle çeli en iki paradigmanın hem sayısal hem de niteliksel olarak daha a ğır sorunlarıyla u ğra mak gerekmektedir. Kaldı ki, elimizdeki alternatif paradigmalar sosyalizm, kapitalizm, devletçilik, liberalizm, din devleti, karma ekonomi gibi tümü de teori ve pratik uyumsuzluklar

55 Eliot Hen-To, “The Political Economy of Turkish Military Modernization”, The Middle East Review of Đnternational Affairs , Volume:8, No:4 Article 5, December, 2004, ss.49-59. http://meria.idc.ac.il/journal /2004/ issue4/jv8no4a5.html, (çevrim içi) Eri im Tarihi: 05.03.2009. 56 Nülifer Narlı, “Aligning Civil-Military Relations In Turkey: Transperancy,Building In Defense Sector and The EU Reforms”, www.bmlv.gv.at/pdf_pool/publikationen/10_wg9_taf_110.pdf, Eri im Tarihi: 18.01.2009, ss.157-186. 57 Casey Mulligan, “What Caused The Recession Of 2008? Hints From Labor Productivity”, NBER Working Paper , No:14729 http://www.nber.org/papers/w14729, February 2009, ss.1-30.

127 içeren paralel paradigmalarıdır. Paralel paradigmalarda teori ve pratik uyumsuzluk olabilece ğini ve bu uyumsuzlukların kötü yönetime i aret etti ğini varsaymak daha do ğru bir yöntem olarak de ğerlendirilmektedir. Kamu bankalarının makro sorunlarının sosyal bilimlerin teori ile prati ğinin birbirine uymamasından kaynaklandı ğı açıktır. Teori ile prati ğin bu uyumsuzlu ğunu “paradigmanın iflası” olarak yorumlamak yerine sorunun kötü yönetimden kaynaklandı ğını varsaymak ve kötü yönetim konusunu mevcut paradigma çerçevesinde ayrı bir ba lık olarak ele almak sorun çözücülerin i lerini kolayla tıraca ğı de ğerlendirilmektedir. 58

3.2.2 Kamu Bankalarının Mikro Sorunları

Kamu bankalarının mikro sorunlarının büyük bir kısmı yönetim ve sermayedarlıkla ilgili sorunlar niteli ğindedir. Sermayedar devlet oldu ğu için devlet; hükümetler eliyle rasyonel olmayan, ihtiyaca ve talebe uygun olmayan ancak uygulanması zorunlu, yaptırım gücü olan düzenlemeler yapabilmektedir. Bu nedenle en önemli mikro sorun olarak yasal ve politik baskılardan kaynaklanan sorunlar ele alınmı tır. Sayılan di ğer sorunlar, daha önce de vurgulandı ğı gibi aynı çemberin üzerinde olan biri di ğerinin bazen nedeni bazen sonucu olan sorunlardır. Bu sorunlar, özelle tirmeden kaynaklanan sorunlar, risk sistemleri ve piyasalardan kaynaklanan sorunlar olarak sayılmaktadır. 59

Yine bu sorunlardan biri olmakla birlikte personele ili kin sorunlar; büyüklü ğü ve önemi itibariyle, ayrı bir ba lık olarak ele alınmı tır. Son olarak kamu bankalarının misyon sorunu adıyla kamu bankalarının geçmi ten gelece ğe tüm sorunlarının kesi me noktası durumunda olan konu ele alınmı tır. Misyon sorunu, di ğer sorunlardan farklı olarak kamu bankacılı ğının nereye gitti ği sorusuna da yanıt

58 Fikret Bakaya, Paradigmanın Đflası , Özgür Üniversite Kitaplı ğı, Ara tırma Đnceleme Dizisi, 2008, s.1. 59 Ahmet M.Gökçen, “Đstikrar Tedbirleri ve Ekonomik Kriz”, Yeni Türkiye Ekonomik Kriz Özel Sayısı , Eylül-Ekim 2001.Sayı 41, s. 587-601

128 aramaktadır. Kötü yönetim sorunları ise ayrı bir ba lık olarak incelenmeye de ğer niteliktedir. Gerçekten de kötü yönetim sorunları yukarıda sayılan ve normatif de ğerlere dayanan kamusal otoriteden kaynaklanan bütün makro sorunların kayna ğı olarak de ğerlendirilmektedir.

3.2.2.1 Kamu Bankalarının Misyon Sorunu

Đ letmelerin en üst düzey yöneticilerinin yanıtlamakta en çok zorlandıkları soru olarak “stratejiniz nedir” sorusu sayılmaktadır. Gerçekten de misyon, de ğerler, vizyon zincirinin dördüncü halkası olan strateji; üstteki bu üç halkayı altta yer alan hedef, plan ve yöntem halkaları ile birle tirmektedir. Bu halkaları ta ıyan temel halkanın en üstteki misyon halkası oldu ğu de ğerlendirilmektedir. Misyon “biz niçin varız” sorusuna yanıt vermektedir. Varlık sebebini bilmeyen veya onu açıklamada inandırıcı olmayan bir kurumun de ğerler geli tirmesi, vizyon sahibi olması ve bunları sürdürecek stratejilerini ortaya koyması mümkün görülmemektedir. 60

Ziraat Bankası’nın 2007 yılı faaliyet raporunda bankanın misyonu öyle yazmaktadır: “Türk bankacılı ğının temel ta ı olan T.C. Ziraat Bankası, kuruldu ğu 1863 yılından bugüne ülkemiz tarihinin farklı evrelerinde ekonomik geli menin her zaman lokomotifi olmu ; çiftçiye, tüccara, giri imciye ve bireylere kesintisiz kaynak aktarırken ülkenin her yerinde bankacılık ürün ve hizmetlerini sunmutur. T.C. Ziraat Bankası’nın hedefi ekonominin lokomotifi rolünü ivme kazanarak sürdürmektir.” 61

60 David J. Collis and Michael G.Rukstad, “Can You Say What Your Strategy Is?”, Harvard Business Review , Vol.86, Noı:4 April 2008, ss.82-90 61 Ziraat Bankası Faaliyet Raporu 2007 , s.3.

129 Ziraat Bankası’nın 2006 yılı faaliyet raporunda ise bankanın misyonu u ekilde yer almaktadır: “Tarım sektörü ba ta olmak üzere reel kesime destek sa ğlamak, yaygın ube a ğıyla geni ürün yelpazesini en hızlı ve uygun maliyetle bireysel mü terilerine sunmak, sosyal sorumluluk anlayı ı ve bankacılık etik kurallarına uygun hizmet vererek ekonomiye ve bankacılık sektörünün geli imine katkıda bulunmaktır.” 62

Halk Bankası’nın misyonu 2007 yılı faaliyet raporunda u ekilde yer almaktadır: “Üstlendi ği sosyal sorumluluk ve yüksek görev bilinci içerisinde, tüm bankacılık hizmetlerini etkin ekilde yerine getirerek, mü terilerine, hissedarlarına ve çalı anlarına sürekli katma de ğer yaratmak; bankacılık sektörünün ve sermaye piyasalarının geli imine katkıda bulunmak; bölgemizde ve dünya bankacılı ğında saygın bir yer edinmektir.” 63

Halk Bankası’nın 2006 yılı faaliyet raporunda ise misyonu yer almamakla birlikte bankanın hedefleri u ekilde yazılmaktadır: “Evrensel bankacılı ğın tüm gereklerini yerine getiren, bireysel hizmetlerde güçlü, ülkenin lider KOB Đ bankası olmak, üstlendi ği sosyal sorumluluk ve yüksek görev bilinci içerisinde, tüm bankacılık hizmetlerini etkin ekilde yerine getirerek mü terilerine, hissedarlarına ve çalı anlarına sürekli katma de ğer yaratmaktır.” 64

Halk Bankası açısından sosyal sorumluluklar ile KOB Đ’ler ve esnaf sanatkarlar arasında daha rasyonel ve misyona uygun bir ba ğlantı kuruldu ğu Halk Bankasının faaliyet raporlarından anla ılmaktadır. Hal Bankası’nın 2006 yılı faaliyet raporunda “… misyon bankası olarak bugüne kadar oldu ğu gibi, bundan sonra da ülkemiz ekonomisinin temelini olu turan esnaf sanatkar ve KOB Đ'lerin yanı sıra üretim, yatırım ve istihdamın artı ına katkıda bulunan tüm giri imcileri ça ğda bankacılık anlayı ıyla desteklemeye, sektörün güçlü ve güvenilir bankası olarak

62 Ziraat Bankası Faaliyet Raporu 2006 , s.4. 63 Halk Bankası Faaliyet Raporu 2007 , s.6. 64 Halk Bankası Faaliyet Raporu 2006 , ss.7-9.

130 devam edecektir .” demektedir. Bu cümle, yeni bir paradigmanın eski bir paradigmanın yerine geçtikten sonra olu ma ve de ğime süreçlerinin sonunda en ezelinden ba ından beri hep aynı paradigma varmı gibi dü ünülüp davranıldı ğının tipi bir kanıtı niteli ği göstermektedir.

Ziraat Bankası’nın 2006 ve 2007 yılında açıkladı ğı “misyonları” arasında belirgin bir fark vardır. 2006 yılında “tarım sektörü ba ta olmak… …üzere ekonomiye katkı sa ğlamak” olarak tanımlanan misyonu 2007 yılında “Türk bankacılık sektörünün kilit taı konumun ve ekonominin lokomotifi rolünü ivme kazanarak sürdürmektir.” halini almı bulunmaktadır.

Halk Bankası’nda da benzer bir ekilde KOB Đ, yani küçük giri imci ve esnaf bankası olmak 2007 misyonunda yer almamı tır. Böylece Ziraat ve Halk Bankası’nın 2007 yılında yapısal dönü üm ve yeni bir misyon tanımı yaptı ğını söylemek yanlı olmayacaktır.

Ziraat Bankası Internet sitesinde yayınlanan ve faaliyet raporlarında da yer alan bilgilere göre 2000-2005 arasında sürdü ğü bildirilen yeniden yapılanma ile ilgili 14 haberin altısı yönetim de ğiikli ği haberleri oldu ğu görülmektedir. Yeniden yapılanma haberleri arasında yer alan “Operasyon a ğırlıklı bankacılık anlayı ına, pazarlama nosyonu eklendi.” haberi, kamu bankalarında misyon probleminin yanı sıra kötü yönetim kavramına i aret eden önemli bir detay olarak de ğerlendirilmektedir. 65

Kamu Bankalarının yeniden yapılanmasının ba arı ile tamamlandı ğını bildiren Ziraat Bankası’nın 2004 yılı faaliyet raporunda kamu bankacılı ğı ve ülkemizde durum ba lı ğı altında kamu bankacılı ğındaki de ğiim ve yapılanma tüm hızıyla devam etti ği belirtilerek, kamu bankalarının son yıllarda gerçekle tirilen

65 Ziraat Bankası Faaliyet Raporu 2006, s.7.

131 köklü çalı malar ile özerk birer yönetime kavu turuldu ğu ve tüm faaliyetlerinde etkinlik ve verimlili ği gözeten özel sektör anlayı ı ile yeniden yapılandırıldı ğı bildirilmektedir. Faaliyet raporunda, “ Dünyada kamu bankacılı ğının seyri incelendi ğinde üç a amalı bir geli me sürecinin ya andı ğı öne sürülerek ilk a amada kamu kesimi, sektörde belirgin bir paya sahip oldu ğu; ikinci aamada ise halka arzlar ve özelle tirme çalı malarıyla kamunun katılımı dü meye ba ladı ğı, son aamada ise kamu, bankacılık kesiminden ya tamamen çekilmekte ya da çok dü ük bir oranda temsil edildi ği” ifade edilmektedir. Faaliyet raporuna Türkiye’de kamu bankalarının durumu birinci a amada olup ikinci a amaya geçmek üzere oldu ğu öne sürülmektedir. Bu süreçte, kamu bankalarının, halka arzlar veya blok satı lar yoluyla özelle tirilmesi yoluna gidilece ği bildirilmekte ve kamu bankacılı ğının dönü ümü konusunda Türkiye’nin mükemmel performans ve kararlılık gösterdi ği ifade edilmektedir. 66

Aynı faaliyet raporunda “ mükemmel performans ve kararlılık” gösterisi olarak tarif edilen dönü üm sürecinde faaliyet raporunda yazan ifadelerle “Üç kamu bankasının bulundu ğu ülkemizde, kamu bankalarının sektördeki payları %30’lara gerilemi durumdadır.(1985’te %47).” denmektedir. Kamu bankalarının bankacılık sektöründeki payının azalmasının bir performans ve kararlılık göstergesi olarak sunulması sadece performans kavramına ve temel yönetim ilkelerine de ğil termodinami ğin ikinci yasasına da aykırı bir durum olarak de ğerlendirilmektedir.

Ziraat Bankası’nın 2001 yılından sonraki tüm faaliyet raporlarında yer alan Ziraat Bankası Sineması da kamu bankalarının misyon sorununa iyi bir örnektir. Bankanın faaliyet raporlarında “kamu yararına faaliyet gösteren tek sinema” olarak tanımlanan Ziraat Bankası sineması, bankanın 20000 personelini tasfiye etti ği, faaliyet raporu ve bankanın Internet ubesinde yer alan verilere göre kredilerin en az iki yıl boyunca kapalı tutulan bir kurumun misyon sorununun önemli bir göstergesi olarak de ğerlendirilmektedir.

66 Ziraat Bankası Faaliyet Raporu 2004 , s.8.

132

Çe itli amatör bran larda faaliyet gösteren Emlak Bankası spor kulübünün banka kapandıktan sonra sosyal sorumluluk alanları olarak faaliyetlerine devam etmesi yine kamu bankalarının misyon sorununun bir göstergesi olarak de ğerlendirilmektedir. Emlak Bankası tasfiye edilirken mevcudiyeti Emlak Bankası’na ba ğlı olan sosyal tesislerin ve voleybol takımının varlı ğını halen sürdürmesine bulunabilecek en iyi açıklamanın kamu bankalarının misyon sorunu oldu ğu dü ünülmektedir.

1924 yılı Bütçe Kanunu ile Ziraat Bankası’nın kaynaklarını günlük ihtiyaçlara harcayan hükümetlerin siyasi etkisinden kurtarmak ve gerçek sahipleri olan çiftçilerin eline ve yönetimine teslim etmek ve Ziraat Bankası’nın tarımsal kredilerle sınırlanmı olan faaliyetlerini geni letmek gerekçeleriyle banka anonim irket statüsüne geçirilmi tir. 1924 yılındaki gerekçeler ile 2001 yılındaki yeniden yapılandırma gerekçeleri arasında fark bulunmadı ğı görülmektedir. 67

Cumhuriyetin ilk bankası, Đ Bankası’dır. Đ Bankası’nın kurulmasının temel amacı iktisadi faaliyetler için finansman sa ğlamaktır. 1924 yılındaki misyonu ile bugünkü misyonu arasında belirgin bir fark olmayan ve varlı ğını günümüze kadar devam ettirebilen tek banka Đ Bankası olmu tur. Günümüzde özel banka olarak kabul edilen Đ Bankası i tirak yapısı ile çok sayıda reel sektör firmasında ortak durumdadır. Mali olmayan i tiraklerinin çoklu ğu gerek BDDK’nın gerekse BIS’in öngördü ğü bu yöndeki kısıtlamalara aykırı bir durum arz etmektedir. Ancak Đ Bankası’nın bu aykırılı ğının yönetimde etkinlik ile ortadan kaldırdı ğını söylemek yanlı olmayacaktır. Böylece tek ba ına Đ Bankası örne ği bile kötü yönetim sorununun paradigma sorunundan daha önemli oldu ğunu ve daha kolay çözüm yolları bulunabilece ğine örnek te kil etmektedir. Đ Bankası’na benzer bir özellik göstermesine ra ğmen Vakıflar Bankası sahiplik ve ortaklık yapısı nedeniyle kamu

67 Ziraat Bankası Faaliyet Raporu 2007 , ss.8-9.

133 bankası olarak kabul edilmektedir. Ortaklık yapısı açısından Đ Bankası’na çok daha fazla benzeyen bir di ğer banka olan Türk Ticaret Bankası ise 2001 krizinden önce kötü yönetim nedeniyle tasfiye edilmi tir.

Türkiye Đ Bankası’ndan sonra kurulan kamu bankaları birer misyon bankası olup özel bir sektöre veya özel bir amaca hizmet etmek gibi i levler üstlenmi lerdir. 1925 yılında faaliyete geçen Sanayi ve Maadin Bankası’nın öncelikli hedefi ve misyonu sanayi ve madenciliktir. Ancak 1932 yılında Sanayi ve Kredi Bankası’na dönü türülerek madencilik misyonunu bir anlamda terk etmi tir. Bankanın fabrikaları ise sanayi ofisine devredilmi tir. 68

Sanayi ve Maadin Bankası örne ğinde oldu ğu gibi kamu bankalarının; misyon ve varlık sebeplerinin gözden geçirilmesi kamu bankalarının varlı ğını sürdürebilmesi için hayati önem arz etmektedir. Bu misyonun revize edilmesi, misyonların uygun bir ekilde birle tirilmesi ve tasfiye edilmesi modern yönetim bilimlerinin ve i idaresi uygulamalarının temel inceleme alanı niteli ğindedir.

1926 yılında kurulan Emlak ve Eytam Bankası’nın misyonu sahipsiz gayrimenkuller ile sava ta ebeveynlerini yitirmi yetimlerin varlıklarını korumak olarak tanımlanmı tır. Đkinci Dünya Sava ı yıllarında Varlık Vergisinin toplanması görevini üstlenen banka, 1950’lerden itibaren konut sektörünün finansmanı, ça ğda kentle me ve konut yapımını misyon edinmi tir. 1988 yılında Emlak Kredi ve Anadolu Bankasının birle tirilmesiyle Emlak Bankası adını alan bankanın misyonu konut finansmanı, konut yapımı, kooperatif kredilerine aracılık ve izleme olmak üzeren Türkiye’nin konut sorunu ile Dı Ticaretin Finansmanı olmu tur. Konut misyonu Emlak Kredi Bankası’nın misyonu olarak Emlak Bankası’na aktarılırken dı ticaretin finansmanı ise yine bir kamu bankası olan Anadolu Bankası’nın misyonu olarak Emlak Bankası’na devredilmi tir. 1992 yılında kapatılarak Emlak Bankası’na devredilen Denizcilik Bankası’nın misyonu olan denizcilik sektörünün

68 Karluk, a.g.e . s. 348

134 kredilendirilmesi de Emlak Bankası’nın misyonu haline gelmi tir. Esasen birer görev olan bu konular, bankanın ana statüsüne yazılınca misyona dönü mü bulunmaktadır. 1998-99 yılında ise bu kez Emlak Bankası’nın ana statüsünde de ğiikli ğe gidilerek zorunlu haller dı ında yeni konut projeleri yapması yasal düzenlemeyle yasaklanmı tır. 69

Ziraat Bankası ile Halk Bankası yakın tarihlerde bu tür misyon ço ğaltma gibi sorunlar ya amasa bile her iki bankanın da geçmi ten günümüze sorunlu, sıkıntılı, mali güçlü ğe dü mü bankaların, esnaf ve çiftçi sandıklarının birle tirilmesi ve devralınması sürecini sık sık ya adıkları bilinmektedir. Di ğer yandan, zor duruma dü meleri nedeniyle el konulan, tasfiye edilen izinleri kaldırılan bankaların devir kapatma ve tasfiye i lemlerini a ğırlıklı olarak bu iki kamu bankası yerine getirmi tir. 70

Misyon konusunun önemini göstermek açısından Đkinci Dünya Sava ından sonraki en hızlı büyüyen ekonomi olan Japonya’nın durumuna bakmakta yarar görülmektedir. Japonya’nın, 1990’lardan itibaren durgunlu ğa girme nedenleri arasında belli sektörlere kredi verme konusunda uzmanla mı mali kurumların di ğer sektörlere de kredi vermeye ba laması sayılmaktadır. Japonya’nın dalgalanma ve durgunlu ğa giri inin bir di ğer nedeni de finansal liberalle me ve deregülasyondur. Japonya’da 1980’lere kadar bankaların fazla risk almalarını önlemek için faaliyetleri sınırlandırılmı iken daha sonra gev ek faiz kontrolleri, firmalara sermaye piyasalarından da borçlanma olana ğı verilmesi gibi nedenlerle bankalar aktif pasif uyumsuzlu ğu ya amaya ba lamı tır. Kredi maliyetlerinin dü mesi bankaları daha riskli ve dü ük getirili alanlara yönlendirerek kredi hacmi ve fiyatlarda balonla maya yol açmı tır. 71

69 Murat Güvenç, Emlak Bankası Kurum Tarihi , Türk Tarih Vakfı Yayınları, Đstanbul, 1996. 70 Ziraat Bankası Faaliyet Raporu 2005 , ss.4-5. 71 Serdar Çokaklı, “Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma: Japonya Örne ği”, BDDK, MSPD Çalı ma Raporları , No: 2002/2 Temmuz 2002, ss.1-38.

135 Kolayca görülebilece ği gibi Türkiye ile Japonya’nın durumu birbirinin tamamen zıttı olmasına ra ğmen Japonya’nın 1989’dan itibaren içine dü tü ğü durgunluk ile Türkiye’nin Japonya’dan on yıl sonra içine dü tü ğü durum özellikle kötü yönetim, risk algılaması, yasal ve politik baskı açılarından birbirine benzemektedir. Gerçekten de, Japonya’nın sıfıra yakın enflasyon ve yüksek büyümesine, yüksek tasarruflarına ve yüksek dı ticaret fazlasına kar ın Türkiye’nin durumu Japonya’nınkinin tam tersidir. Ancak, Japonlar yüksek tasarruf oranı nedeniyle riskli kredilere yönelirken, Türkiye’de bankalar hazinenin yüksek finansman ihtiyacı nedeniyle riskli borçlanmalara ve i lemlere yönelmi tir.

Böylece, Japonya aırı büyümeden sonra bir durgunlu ğa girerken, Türkiye aırı borçlanma ve finanse edilemeyen kamu harcamaları yüzünden krize girmi tir. Kriz her iki ülkede de, bankaların likidite sorunu ya amalarına, batmalarına, birle meler ya amalarına özetle mali sektörde daralma ile son bulmu tur.

1989 kriz döneminde Japon Bankacılık Sisteminin ya adı ğı sorunlar yönetsel ve teknik sorunlar olarak ikiye ayrılabilir: Yönetimlerin bekle gör politikası, etkin bir kurumsal yöneti imin olmaması, banka yapılarının serbestle me sonrası sisteme uyum sa ğlayamaması, altyapının olu turulmadan bankacılık sektöründe a ırı rekabet ve risk alınması, yönetsel sorunlardır. Özellikle balon döneminde kredilerin, teminatın de ğerine göre verilmesi, bankaların kaynakları ile orantısız büyüme politikası, bankaların çapraz ortaklık nedeniyle yüksek piyasa riskine maruz olması, effaf muhasebe standartlarının olmaması, denetimde çifte standart, bankalara ödeme güçlü ğü içine dü tükten sonra müdahale edilmesi ise teknik nitelikli sorunlardır. Türk Bankacılık sisteminin sorunları da Japonya’nın ya adı ğı yönetimsel ve teknik sorunlarından farklı bir nitelik göstermemektedir. 72

Türkiye’deki sorunlar Japonya Bankacılık sistemindeki sorunların ortak yönlerinin kötü yönetim oldu ğu de ğerlendirilmektedir. Risk algılaması ve riski hafife

72 Çokaklı, a.g.e. , ss.1-38.

136 alma, idarecilerin deregülasyon ve liberalle me nedeniyle kontrol ve önlem mekanizmalarını olu turmada gecikmesi, belki de gereksiz oldu ğu hissine kapılması bu sorunlardan bazıları olarak sayılmaktadır.

Bu bilgiler ı ığında, 1980 sonrası dönemde, kamu bankalarının misyonlarını güncelle tirme konusunda cumhuriyetin ilk yirmi yılında gösterilen dinamizm performans ve esnekli ği gösteremedi ğini söylemek yerinde olacaktır. O kadar ki, son yirmi yılda kamu bankalarının her türlü alanda misyon sahibi olmaya ba ladı ğı görülmektedir.

Emlak Bankası’nın Atatürk’ün Time Dergisi’nin Internet sitesinde en büyük devlet adamı listesinde birinci seçilmesi için personeline genel mektup yayınladı ğı ve mü terilerin de bilgilendirilmesini istedi ği ve konunun gazetelere ve T ĐME dergisine konu oldu ğu dü ünülürse ve bu olaydan sadece bir yıl sonra Emlak Bankası’nın kredi açma yetkilerinin askıya alındı ğı dikkate alınırsa kamu bankalarının misyon sorununun büyüklü ğü anla ılmaktadır. Bu konu daha sonra daha da büyüyerek gazeteler üzerinden ulusal bir mesele halini almı tır. Internet’in ilk yılları olması hasebiyle çok ciddiye alınan bu ankette, Atatürk’ün sadece devlet adamları ve kahramanlar kategorisinde de ğil film yıldızları ve müzisyenler gibi kategorilerde de çok yüksek oy alması tartı malara yol açmı konunun iç ve dı dü manların i i oldu ğu yaygın görü olarak kabul görmü tür. Oysa yabancı dil bilgisi ve Internet’le tanı ıklı ğı çok sınırlı olan bir toplumun bildi ği bilmedi ği her kategoride Atatürk ismin i aretlemi olabilece ği paradigmayı de ğil yöntemi ve yönetimi tartı maya açan daha basit ve rasyonel bir açıklama olarak de ğerlendirilmektedir.

Emlak Bankası, 1997 yılında Vizyon 2000 adı altında bir kampanya ile 2000 yılına ili kin hedeflerini yayınlamı tır. Emlak Bankası ilginç bir tesadüfle 2000 yılının sonunda yürürlü ğe giren 4603 sayılı yasa ile fiilen tasfiye edilmi tir.

137 3.2.2.1.1 Kamu Bankalarının Özelle tirmeden Kaynaklanan Sorunları

Özelle tirmenin en yaygın tanımı, kamu mülkiyetindeki varlıkların, özel ki i ya da kurumların mülkiyetine ya da idaresine devredilmesi olarak yapılmaktadır. Özelle tirme, günümüzde herkesin ilgilendi ği ve fikir sahibi oldu ğu ancak gerçek anlamda bilgi sahibi çok az insanın bulundu ğu konuların ba ında gelmektedir. Tarihsel olarak 1970’lerde ili’de ba layan özelle tirme olgusu; esasen, Allende tarafından ba latılan devletle tirme sürecine reaksiyon olarak ba lamı tır. Bu süreçte ili’de Allende tarafından devletle tirilen i letmelerin yanı sıra di ğer önemli sanayi tesislerinin satılması sözkonusu olmu tur. Ancak bu süreç iktisadi analize konu olmadı ğı ve Pinochet ili’sinde yapılan özelle tirmeler iktisadi olmaktan çok siyasi niteliktedir. Dönemin ili’si tarihe cunta rejimi, gözaltında kayıplar ve siyasal mültecilerle geçti ği için ili akademik ve entelektüel camiasının “üç-be ” i letmenin kime hangi artlarda satıldı ğını analiz edecek olana ğı olup olmadı ğına bakmadan yorum yapmak bilimsel olmayacaktır. Esasen, tam da bu sebeplerle iktisat yazınında özelle tirmenin Teatcher Đngiltere’sinde British Telecom’un özelle tirilmesiyle ba ladı ğı yazmaktadır. 73

Türkiye’de kamu bankaları yeniden yapılandırılırken her iki personelinden birini tasfiye etmesi de, ili’deki özelle tirmeler gibi, IMF ve Dünya Bankası raporları dı ında uluslararası yönetim, organizasyon, i letme, iktisat yazınında pek yer bulmamaktadır. Kamu bankalarının 1800 ubesini kapatıp 30.000 personelini bir gecede tasfiye etti ği günlerde, 12 Ocak 2002 tarihinde, Ford Motor 13.000 personelini on yıl içinde emekli edece ğini açıklamı ve bu açıklama büyük yankı bulmu tur. Ford Motor’un Internet sitesinde bu sürecin nasıl i leyece ğine dair sayfalar dolusu açıklamalar bulmak mümkündür.

73 Peter F.Drucker, Yeni Gerçekler , Türkiye Đ Bankası Kültür Yayınları, 4. Baskı. Ankara, 1994, ss.62-63.

138 Özelle tirmede en önemli konu sermayenin tabana yayılması olup özel sektöre devirle özelle tirme gerek uygulamada ve gerekse literatürde yaygın bir ekilde karı tırılmaktadır. Seksenli yıllar Türkiye için bilimsel anlamda özelle tirmenin kaçtı ğı yıllar olarak de ğerlendirilmektedir. 1990’larda GSM ebekesi imtiyazı lisansı 500 milyon dolar ederken Türk Telekom’a 40 milyar dolar fiyat biçilmi tir. Oysa Türk Telekom, bu rakamın onda biri fiyatına üstelik yirmi yıl sonra ancak özelle tirilebilmi tir. Bu i lem de özelle tirmeden çok özel sektöre devir eklinde yapılmı tır. Zira Türk Telekom’un bütün fiziki varlı ğı, birikimi, deneyimi ve personeli Turkcell ve Telsim’e GSM imtiyaz belgesinin bir kaç katı fiyata satılabilmi tir. Özelle tirmede Đngiliz tipi özelle tirme fırsatı kaçırılınca ili modeli özelle tirmelere yönelme ba landı ğı gibi kamu kurum ve kurulu larının yeniden yapılanmasında ve özelle tirilmesinde Ford tipi yeniden yapılanma fırsatı kaçınca Sovyet veya ili tipi yeniden yapılanma yöntemine yönelme ba lamı tır.

Türkiye’de özelle tirme macerasının 1983 seçimleriyle özde le en “satarım- sattırmam” tartı masıyla ba ladı ğı ve özelle tirmenin 1999 Anayasa de ğiikli ği ile ilk defa anayasal bir kurum haline geldi ği dü ünülürse 17 yıllık bir gecikme oldu ğu görülmektedir. Özelle tirmeye ili kin esas ve usuller, 24.11.1994 tarih ve 4046 sayılı Özelle tirme Uygulamaları Hakkında Kanun’la gösterilmi tir. 74

Kamu Bankalarının özelle tirmeden kaynaklanan sorunları da üç açıdan ele alınmaktadır: Bunlardan birincisi kamu bankalarının özelle tirilememesinin yarattı ğı sorunlardır. Kamu bankaları özelle tirilemedi ği veya özelle tirilmesi gecikti ği sürece kamu bankalarının i leyi inde sorunlar çıkmaktadır. Kamu Bankalarının özelle tirmeden kaynaklanan sorunlarının ikincisi ve belki de birinciden daha önemlisi kamu bankalarının özelle tirilmesi ve hatalı özelle tirmeden kaynaklanan sorunları olarak de ğerlendirilmektedir.

74 Đzak Atiyas, Burak Oder, Türkiye’de Özelle tirmenin Hukuku ve Ekonomisi , TEPAV Yayınları, Ankara, Haziran, 2007, s.58.

139 Bugüne kadar kamu bankalarının özelle tirilmesi yönündeki en önemli iki örnek Sümerbank ve Etibank’ın özelle tirilmesidir. Birer misyon bankası olan Sümerbank ve Etibank’ın özelle tirilmesinden sonra ortaya çıkan sorunlar, dikkatle incelenmeye de ğerdir. Tekstil üretiminde misyon bankası olan Sümerbank’ın endüstriyel faaliyetleri ile bankacılık birbirinden ayrılarak bankacılık kısmı 1995 yılında satılmı tır. Madencilik sektörünün misyon bankası olarak faaliyet gösteren Etibank’ta da aynı ayrı tırma yapılarak 1995 yılında Etibank’ın bankacılık kısmı satılmı tır. Bu iki bankanın personeline de özelle tirmeden sonra istedikleri kamu kurumuna geçme hakkı verilmi tir. Bu iki bankanın çalı anları a ğırlıklı olarak kalan kamu bankaları olan Ziraat, Halk ve Emlak Bankası’na geçince özelle tirilen Sümerbank ve Etibank’ta büyük bir personel açı ğı ya anmı tır.

Genel müdürlüklerini Đstanbul’a ta ıyan bu iki banka özellikle deneyimli personel açı ğını giderebilmek için Genel Merkezi Đstanbul’da olan Emlak Bankası’nın her kademedeki personelini yüksek ücretlerle transfer etmeye ba lamı tır. Bu durum, Emlak Bankası’nda önemli bir personel sorunu ba göstermesine neden olmu tur. Etibank ve Sümerbank’ta kalmayı tercih etmeyen personel Đstanbul’a gelmeyip Ankara’daki Emlak Bankası’na geçerken Emlak Bankası’nın Đstanbul’daki yakla ık 500 çalı anı da bu iki bankaya geçmi tir. Ancak, hızlı büyüyerek dikkat çeken bu iki bankaya da el konulmasıyla kamu bankalarının özelle tirilmesinde büyük bir hayal kırıklı ğı ya anmı tır. Etibank’ın tüzel ki ili ği 05.04.2002 tarihinde son bulmu tur. 21 Aralık 1999’da TMSF’ye devredilen Sümerbank ise 09.08.2001 tarihinde Oyakbank’a satılmı tır. 75

Özelle tirilen di ğer iki banka ise tabelaları özelle tirilen Anadolu Bankası ve Denizbank’tır. Bu bankalardan Anadolu Bankası 1988 yılında Denizbank ise 1992 yılında tasfiye edilerek Emlak Bankası çatısı altına alınmıtır. Bu iki banka da esasen bankacılık lisansı satılması eklinde satılmı oldu ğundan sıfır personel, sıfır mevduat ve sıfır özvarlık ile yapılan bu i lemin hiçbir ekilde özelle tirme ile ilgisi yoktur. Bu

75 “2002 Yılında Türkiye Ekonomisi ve Türk Bankacılık Sistemi”, Bankalarımız 2002, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları, Mayıs 2003, s.29.

140 bankalar az sayıda ube ile yava yava piyasa artlarında büyüyerek günümüze kadar ya amı tır. Özellikle Denizbank’ın gösterdi ği performans bir ba arı öyküsüdür. 1997 yılında 60 milyon dolar bir fiyatla Zorlu Holding tarafından alınan Denizbank 3.1 milyar dolarlık bir piyasa de ğeriyle 2006 yılında Belçikalı bir gruba satıldı ğı görülmektedir.

Üçüncü önemli bir sorun; kamunun her ne pahasına olursa olsun gelir sa ğlamak üzere yaptı ğı özelle tirmelerin sonuçta daha pahalıya mal olmasıdır. Bu durum, kamu bankalarının makro sorunları arasında sayılan kamu harcamalarının yol açtı ğı çok sayıda soruna eklenebilecek bir ba ka sorundur. Esasen Özelle tirme Đdaresi Ba kanlı ğının yayınladı ğı raporlar ı ığında özelle tirme gelirleri uzun yıllar özelle tirme için yapılan masrafları ancak kar ılayabilmi tir. Böylece, Türkiye’de özelle tirme kamu malı olan kurum ve kurulu ların çe itli imtiyazlarla özel kesim firmalarına devredilmesi haline dönü mü tür. 76

3.2.2.1.2 Yasal ve Politik Baskılardan Kaynaklanan Sorunlar

Bankacılık sektöründe 1980’lerden itibaren görülen liberalle me hareketleri, anayasal altyapının yetersiz olması nedeniyle düzenli bir ekilde kesintiye u ğramı tır. Siyasal iktidarlar da 1983’ten bu yana özgürlükçü bir anayasa hazırlayarak sorunu tamamen çözmek yerine yersel ve özel yasal düzenlemeler yoluyla konuyu daha da karma ıkla tırmı tır. Esasen siyasal iktidarların özgürlükçü bir anayasa hazırlamamaların nedeni Türkiye’de her görü ün kendine özgür olmasıdır. Kendine özgürlük alanını da en iyi siyasal iktidarlar ve bürokrasi kullanmaktadır. Dolayısıyla, mevcut yasal çerçeve içerisinden yapılan her özel düzenleme; ço ğunlukla idare mahkemelerinden, vergi mahkemelerinden, Danı tay’dan ve hatta Anayasa Mahkemesi’nden döndü ğünden bu kez ortaya “yönetmelikten önce” ve

76 Özelle tirme Đdaresi Ba kanlı ğı 2007 Yılı Faaliyet Raporu , s.1, http://www.oib.gov.tr/2007_Yili_Faaliyet_Raporu.pdf, (çevrim içi) Eri im Tarihi: 15.01.2009

141 “yönetmelikten sonra” “yasadan önce” ve “yasadan sonra” gibi içinden çıkılamaz sorunlar ortaya çıkmı tır. 77

Yürütme organı durumunda olan idareler ve Bakanlar Kurulu bazen yasama organı olan meclis grubunu etkileyerek bazen de kanun hükmünde kararnameler çıkartarak, aynı uygulamaları devam ettirmektedir. Bu konuda binlerce örnek sayılabilir. Türk Telekom’un özelle tirilmesinin 25 yılda yapılabilmesi, Petkim’in Tüpra ’ın özelle tirme yasalarının defalarca iptali, ihalelerin defalarca iptal edilmesi, Đstanbul Anadolu yakası elektrik da ğıtım i lerinin özelle tirilmesinin özelle tirmeden ve bu irketin hisselerinin halka arzından on yıl sonra iptal edilmesi ilk anda sayılacak çarpıcı örneklerdir. 78 Konumuzla ilgisi oldu ğu ölçüde özelle tirme amacıyla yapılan yasal düzenlemeler ve bu düzenlemelerin ortaya çıkardı ğı yeni sorunlar ile bu sorunlara üretilen yeni çözümlerden söz edilecektir.

Özelle tirme kapsamına alınmaktan dolayı, uzun vadeli planlama yapamayan ve proje üretemeyen ve hatta yetersiz sermayenin giderilmesi için kimden talepte bulunması gerekti ğini bilemeyen bir yapı ortaya çıkmaktadır. Özelle tirme yasalarının eksik, hatalı veya daha üst yasalara aykırı bulunarak sürekli iptal edilmesi nedeniyle de bu kez Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, Sayı tay’a, Yüksek Denetleme Kurulu’na ve mal sahibi durumunda olan Hazine’ye kaynakları verimli kullanamadı ğı için hesap verme veya verememe sorunu, kamu bankalarının üzerindeki en önemli baskı araçlarından bir olmaktadır.

Hatta hükümetler daha da ileri giderek piyasada belirlenen faizlere ve gelirlere yönelik müdahalelerde bulunarak kamu bankalarının rekabet kabiliyetini kanun hükmünde kararname ve kanun zoruyla kaldırabilmi tir. Sözgelimi, 1994 yılındaki döviz ve faiz krizinden sonra Bakanlar Kurulu kararıyla kamu bankalarından dövize endeksli kredi kullanan vatanda ların kredileri geriye dönük

77 Atiyas, a.g.e. , s.143-147. 78 A.e. , ss.74-75.

142 olarak kredilerin verildi ği tarihteki döviz kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilerek kamu bankalarına büyük zararlar verilmi tir.

Özel bankalar için ba ğlayıcılı ğı olmayan böyle bir yasal düzenleme ile kamu bankaları, özellikle de konut kredisi kullandıran Emlak Bankası, büyük zararlara uğratılmı tır. Bu zararların giderilebilmesi için bankalar lehine bir önlem alınmadı ğı gibi, kamu bankaları ilk defa bu tarihlerden itibaren Merkez Bankasının ve Hazine Müste arlı ğının yeni uygulamaları do ğrultusunda açıklarını zorunlu olarak bankalar arası piyasalardan gecelik borçlanma yoluyla kar ılamaya ba lamı tır.

Ziraat Bankası’nın çiftçilere verdi ği krediler için kaynak olup olmadı ğına bakılmaksızın Bakanlar Kurulu kararları ile çiftçilere, tarım kredi kooperatif ve birliklerine kredi verdirilmi , yasal düzenlemelerde bu durum gözetilmedi ğinden Ziraat Bankası da açıklarını gecelik borçlanma yolu ile bankalar arası piyasadan ve faiz oranı ve maliyeti gözetmeden mevduat olarak halktan toplamıtır. Aynı durum, esnaf kredileri ve Halk Bankası için de geçerlidir. Böylece, Halk Bankası ve Ziraat Bankası görev zararı olarak bilinen girdaba dü mü tür.

Ziraat ve Halk Bankası’nın görev zararları, Ya arbank’ın Toprak Mahsulleri Ofisi’ne verip de geri alamadı ğı krediler ile özellikle Demirbank’ta ortaya çıkan hazine bonosu ve devlet tahvillerine a ırı yo ğunla madan kaynaklanan faiz, vade ve kur riskinin aynı anda orta çıkması Türkiye’yi 2001 krizine götürmü tür. Đki bin bir krizinin bir tarafında bankalar yer alırken di ğer tarafında kamunun harcamalarının yer aldı ğı konusu bir kez daha vurgulanmalıdır. 79

Batan bankaların neredeyse tamamının hazine bonosu satarak ve bunun için açık pozisyon ve kur riski alarak devleti finanse etmenin kurbanı olarak tasfiye edildi ği ve hükümetin mevduata sa ğladı ğı yasal ama mesnetsiz güvencelerin sistemin

79 Hasan Bülent Kantarcı, Rıdvan Karacan, “Mali Disiplinin Sa ğlanması Açısından Türkiye IMF Đli kilerinin De ğerlendirilmesi”, Maliye Dergisi , Sayı 155, Temmuz 2008, ss.144-158.

143 sonunu getirdi ği konusu ne kadar vurgulansa yeridir. Kamu bankaları 2001 krizinden sonra ortak yönetim çatısı altında toplandı ğında yeni yönetim, eski yönetimlerin görev zararları kararlarına uymayabilece ğini bildirmi tir. Oysa görev zararları yasa, Bakanları Kurulu veya Yüksek Planlama Kurulu kararları ile oluturulmaktadır. 80

Kamu Bankalarına müdahale, günümüzde a ılmı veya kapanmı bir konu de ğildir. 2001 öncesinden tek fark, 2002 yılından bu yana iktidarın hiç de ğimemi olmasıdır. Buna ra ğmen kamu bankalarının yönetimi üç kez de ğimi tir. Kamu bankaları günümüzde nispeten kararlı faiz ve kur ortamında faaliyet gösterdi ğinden ve hiçbir bankacılık faaliyetinde bulunmasa bile ellerinde bulunan kırk milyar dolarlık kamu ka ğıtlarına yazdığı yakla ık üç milyar dolarlık karın bir kısmını mevduat faizi, personel bir kısmını yönetim gideri olarak göstererek faaliyetlerini sürdürmektedir. 2001 yeniden yapılanmasından önce görev zararı olarak bilinen kamu ka ğıtlarındaki bu yo ğunla ma faizlerde ve kurlarda oynamaya yol açabilecek ilk fırtınada en önce kamu bankalarının zora dü mesiyle son bulaca ğını söylemek kehanet olmayacaktır. 81

Görev zararı dönemi diyebilece ğimiz 2001 öncesi dönemde görev zararları Halk Bankası ve Ziraat Bankası’nın rasyoları üzerinde olumsuz etkilere yol açarken günümüzde görev zararlarının bu bankaların menkul kıymetleri içinde bulunması nedeniyle bu bankaların bilançoları hakkında yanıltıcı bir iyimserli ğe yol açtı ğını belirtmek yerinde olacaktır.

Tüm bu açıklamalar, yasal düzenleme yoluyla kamu bankalarının nasıl paralize edilebildi ği ve yönetim erkinin nasıl kullanılamaz hale getirilebildi ğini göstermektedir. Yasal baskılar, kamu bankalarının rasyonel yönetim ilkelerine uymalarını olanaksız hale getirmektedir.

80 Canan Odaba , “Kamu Bankalarının Özelle tirilmesine Đli kin Yeniden Yapılanma Sürecinde Ya anan Handikaplar”, Kamu Yönetimi Dünyası Dergisi , Yıl:2, Sayı:6, Nisan 2001, ss.22-23. 81 “Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Özet Bilanço ve Gelir Tablosu” (2003-2007), Ziraat Bankası Faaliyet Raporu 2007 , s.149.

144

Oysa paradigmaya göre yasal durum paradigmanın temelini olu turan de ğitirilemez nitelikte dı sal bir faktör oldu ğundan yönetsel faaliyetlerin yasal düzene uyması gerekir. Dolayısıyla bu önerme yanlı bir önermedir. Ancak gerçekte ülkemizde yönetsel sorunlar yasal düzenlemelerle çözülmeye çalııldı ğından yeni yasal düzenlemeler yeni sorunlar yaratmaktadır. Böylece hukuk ve yasalar üstün konumunu kaybederek paradigmayı geli tirmeden, yeni veya paralel paradigmalar olu turmadan mevcut paradigmanın tartı ılmasına yol açmaktadır.

3.2.2.1.3 BASEL II’nin Kamu Bankalarına Etkisi

BASEL II düzenlemeleri ile olu turulan yapısal bloklar sadece kamu bankalarından de ğil tüm bankacılık sisteminde iyi yönetim uygulamalarının geli tirilmesini zorunlu kılmaktadır. Birinci yapısal blo ğun sermaye yeterlili ği zorunlulu ğunun temelini olu turan ba ta kredi riski olmak üzere risklerin hesaplanması iyi yönetimin ve iç kontrolün temel unsurlarıdır. Đkinci yapısal blo ğu olu turan iç kontrol ve denetim de aynı ekilde yöneti im ve iyi yönetim kavramlarına yaslanmaktadır. Piyasa risklerinin yönetimini temel alan üçüncü yapısal blok ise yine benzer ekilde iyi yönetim, yöneti im, bilgi payla ımı ve örgütsel vatanda lık kavramları ile do ğrudan ilintilidir.

BDDK’nın Basel II’ye uyum sürecine dair düzenledi ği anketten bankaların en hızlı olarak bu süreci olu turacak ve yürütecek yönetici ve personeli seçti ği anla ılmaktadır. 82 Ancak bankaların Basel II ile öngörülen risk ölçüm ve yönetimine en erken dört yıl içinde geçecek olması tüm sürecin personelin hizmet ba ında eğitilmesine dayandı ğının bir kanıtı olarak de ğerlendirilmektedir. BDDK verilerinde

82 BDDK, Bankacılık Sektörü Basel II Đlerleme Raporu, Kasım 2008, s.i-ii.

145 kamu özel ayrımı olmamasına ra ğmen Basel II’ye en önce küresel sermayeli yabancı bankaların uyum sa ğlayaca ğını söylemek yanlı olmayacaktır. Böylece, Basel II’ye uyum süreci örgütsel vatanda lık, kurumsal ileti im, bilgi payla ımı, yöneti im, iyi yönetim ve etkili öz kontrolün varlı ğının sınandı ğı bir yönetim sürecine dönü mektedir. 83

3.2.2.1.4 Kamu Bankalarının Risk Đzlemeden Kaynaklanan Sorunları

Kamu bankalarının nakit açıkları ve likidite sorunu, sermaye yetersizli ği ve özkaynak sorunu, mali ve mali olmayan i tiraklerinde ya anan sorunlar hep bu çerçevedeki sorunlardır. Esasen, varlıkların ve yükümlülüklerin vadelerinin birbiriyle uyumsuz olmasından kaynaklanan sorunların giderilmesi hazine i lemleri olarak geleneksel bankacılı ğın temel uygulama alanıdır. 84

Ancak kamu bankaları, yukarıda sayılan ba ta görev zararları olmak pek çok faktörün etkisiyle hazine i lemleri yapamaz hale gelmi tir. Daha do ğrusu bankaların bankalar arası piyasalardan gecelik borçlanma yoluyla likit ve nakit açıklarını finanse etmesi bir süre sonra en temel hazine i lemine dönü mü tür. Bu durum, sadece para piyasalarından yapılan borçlanmaların muhasebe kaydını tutabilmek kamu bankalarını yönetmek için yeterli bir nitelik haline gelmi tir. Aktif pasif yönetiminin tek yönlü hale gelmesi sorununun sadece kamu bankalarının de ğil aynı zamanda el konularak TMSF’ye devredilen bankalarda da görülmesi sorunun büyüklü ğünü ve önemini ortaya koymaktadır.85

83 A.e. , s.19. 84 Parasız, a.g.e. , ss.153-166 85 Güray Küçükkocao ğlu, Bankacılık Sektöründe Ya anan Sorunlar ve Çözüm Yolları , http://www.baskent.edu.tr/~gurayk/finpazpazartesi18.doc, (çevrimiçi) Eri im Tarihi: 24.12.2008, s.1-10

146 Yıllarca akut gibiymi algılanan bu durum, kamu bankalarının niteliksizlik sorununu genel ve kronik bir sorun haline getirmi tir. Bu sorun, daha sonra kamu bankalarının sektördeki ürün çe itlili ğinden yararlanamaması, yeni ürün yapamaması gibi giri imcilik ve innovasyonla ilgili yeni sorunlara yol açmaktadır. Türkiye’nin en büyük bankası olan Ziraat Bankası’nın kredi kartı programında Đ Bankası’nın Maksimum kartını kullanmakta olması bu duruma iyi bir örnektir.

Finansal ürünlerin yetersizli ği veya sermaye piyasalarının yeterince derin olmaması sadece promosyon ve mü teri ilgisini çekmeye yönelik bir araç de ğildir. Riski da ğıtıcı özellikleri nedeniyle, bu ürünler bankaların daha güvenli finansal ortamlarda faaliyet göstermesini sa ğlamaktadır. Ancak kamu bankaları kriz öncesinde bu araçları da borçlanma ve finansman amacıyla kullanmı tır.

Sözgelimi, daha geleneksel bir araç olan gecelik repo artık konvansiyonel bir yatırım araç haline dönü mü tür. Bir risk yönetim enstrümanı olan Varlı ğa Dayalı Menkul Kıymetler (VDMK) 2001 yeniden yapılanmasından çok önce kamu bankaları tarafından kullanılmaya ba lamı tır. Ancak VDMK ihracı kamu bankalarında risk yönetim enstrümanı olarak de ğil bir borçlanma aracı olarak yaygın bir ekilde kullanılmı tır. Anla ılaca ğı gibi kamu bankaları, kredi ve borç verme araçlarında görülen yeniliklere kar ı daha tutucu yakla ırken yeni tip borçlanma araçlarını hızla benimsemektedir. 86

Kamu bankalarının özkaynak yetersizli ği 2001 yılından önce de sonra da önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. Bu sermaye yetersizli ği kamu bankalarının sermayelerinin yetersiz olmalarından çok varlıklarını de ğerlendirme yöntemlerinden ve yasal düzenlemelerden kaynaklanmaktadır. Kriz öncesinde kamu bankalarının vergi mevzuatından dolayı sahip oldu ğu arazileri iktisap tarihindeki de ğeriyle bilançoda göstermek zorunda kalması sorunlara örnek olarak gösterilebilir.

86 Yardımcıo ğlu, a.g.e. , ss.148-167.

147

1992 yılında itibaren Denizcilik Bankası’nın Emlak Bankası’na devredilmesi nedeniyle Denizcilik sektörü bu sektörün tamamen yabancısı olan Emlak Bankası için misyon ve öncelikli sektör halini almı tır. Oysa banka bu dönemde cari de ğeri milyarlarca dolar eden arazilerini bilançosunda iktisap de ğeriyle gösterdi ği için yetersiz özvarlıkla çalı mak zorunda kalmı tır. Banka, özkaynak sorunu a abilmek için Emlak GMYO adı altında yeni bir yapılanma çabasına giri mi tir. Ancak, bu süreçte Kasım 2000 ve ubat 2001 krizleri patlak vermi ve Emlak Bankası toplam 600 bin Amerikan Doları görev zararı gerekçe gösterilerek kapatılmı tır. Bu örnekler, Türkiye’de kamu bankacılı ğının sorununu yasal ve politik baskılara açık kötü yönetimlerin yarattı ğını göstermektedir.

3.2.2.1.5 Reel Sektörün Yeniden Yapılandırılmasının Etkileri

Bu ba lık altında kamu bankalarının yeniden yapılanma sonrasında reel sektör firmaları ile ili kileri ele alınmı tır. Bu çerçevede firmaların yeniden yapılanma ve organizasyon stratejileri özetlenerek ele alınmı tır. Varlık yönetiminin yeniden örgütlenmesi, mülkiyet ili kilerinin de ğimesi, mali hakların yeniden örgütlenmesi temel alanlar olup ve bu alanlara girmeyen bazı özel yapılandırma türleri de bu genel çerçeve altında sınıflanmı tır. Daha önce belirtildi ği gibi 2000 yılında ya anan yeniden yapılanma süreci sadece kamu bankalarına özgü bir durum olmayıp tüm bankacılık sektörünü kapladı ğı görülmektedir. Đkinci bölümde incelendi ği gibi, bu dönemde her üç bankadan birinin kapandı ğı, devredildi ği veya tasfiye edildi ği dü ünülürse bankaların içinden geçti ği durumun reel sektörü hangi boyutlarda etkileyece ği daha iyi anla ılmaktadır.

Bu çerçevede bankacılık sektöründe yeniden yapılandırmanın bir bütün olarak de ğerlendirilip reel sektöre olan etkileri ve bankacılık sektörü ile reel sektör

148 ili kileri kısa ele alınacaktır. Öncelikle bir irketin önemli stratejik kararlarını gözden geçirmesini sa ğlayan temel yöntemleri incelendi ğinde tüm yöntemlerin ortak noktasının hak ve çıkar ili kilerini yeniden düzenlemek oldu ğu görülecektir. Stratejik planlar geni ledikçe bu planları gözden geçirmek zorla maktadır. Ancak strateji geni ledikçe bu kez yapılacak hataların olası olumsuz etkileri daha büyük ve yarataca ğı hasarlar daha kalıcı olmaktadır. 87

Planlama ba lı ğı altında sayılan zararların ve olumsuz özellikleri strateji olu turmaya ve plan yapmaya engel olmamaktadır. Tersine özensiz planın ve eksik tasarlanmı bir stratejinin olası zararları stratejiyi ve planı daha da önemli hale getirmektedir. irketlerin yeniden yapılandırılması çe itli etmenlerin altında ihtiyaca dönü mektedir. Bu etmen ve ihtiyaçlardan en önemlisi rekabeti kar ılayabilmektir. Yöneticiler ve hissedarlar arasındaki ihtilaflar yeniden yapılanmanın sebebi olabilmektedir. Yeniden yapılandırmanın temel amaçlarından biri yöneticilerin ve hissedarların çıkarlarını daha iyi ayarlayabilmektir. Böylece varlıklar, onları daha etkin kullanabilecek daha değerli hale getirebilecek yeni sahiplerine vermek mümkün olabilmektedir. 88

Kamu bankalarının paradigmasına reel sektörün önemli bir rol oynadı ğı görülmektedir. Kamu bankalarının reel sektörle ili kilerinde misyonların mı piyasa mekanizmalarının mı belirleyici rol oynayaca ğı kamu bankalarını rol karma asına itmekte ve bu rol karma ası da kendini sistem dinami ğinden kaynaklanan kötü yönetim sorunları olarak ortaya koymaktadır.

Bankalar bir sıkıntıyla kar ıla tı ğında hızla içine kapanmaktadır. Bu durum, bankaların reel sektöre kredi kanallarını tıkamakta; öncelikle, bıçak sırtı dengedeki

87 Ernst & Young Vergi Bölümü, “Küçük Ve Orta Boy Đ letmelerin Bankalara Ve Di ğer Mali Kurumlara Olan Kredi Borçlarının 5569 Sayılı Kanun Hükümleri Çerçevesinde Yeniden Yapılandırılması Anadolu Yakla ımı Uygulaması”, Küçük Đ letmecilik ve Giri imcilik Ara tırma Merkezi Bülteni , Ankara Üniversitesi, www.kigaum.ankara.edu.tr/anadolu_y_u.pdf, (çevrimiçi), Eri im Tarihi:01.012.2008, ss.1-33. 88 Atiyas, a.g.e. , ss-91-121.

149 firmalar zor duruma dü mektedir. En sonunda ise ya do ğrudan kredi veya ticari ili ki yoluyla veyahut da tüketim ve satın alma ili kisi yoluyla herkes bankaların bu durumundan olumsuz olarak etkilenmektedir.

Krizler sona erdi ğinde ise bu kez ile krizden etkilenen firmaların durumunun elden geçirilmesi deyim yerinde ise kuru ile ya ın birbirinden ayrı tırılmasına çalı ılmaktadır. Đ te pani ğe kapılan bankaların, önlem almakta geciken yasal otoritelerin ve sorunu hafife alan politik kurumların büyümesine neden oldu ğu bu fırtına sonrasında ortalı ğın derlenip toparlanmasına ve gerekirse banka, firma sahiplik ve statülerinin de ğitirilmesi süreci de yeniden yapılandırma olarak adlandırılmaktadır. 89

Bir i letmenin ola ğandı ı kriz dönemlerinde ne yapaca ğına ili kin planları yoksa onun bankaların her talebini yerine getirmek zorunda kalaca ğını ve yeniden yapılanmaya tabi tutulaca ğını saptamak yanlı olmayacaktır. Đ te bu sebeple firmaların kriz stratejileri ve yeniden yapılanma stratejilerini olası bir krizden çok önce ele almı olmaları gerekmektedir.

Devletin aracılık yaptı ğı en bilinen yeniden yapılandırma modeli Londra Yakla ımıdır. Londra Yakla ımı ile bankalara ve mali güçlüklerle kar ıla an firmalara sorunun ele alını ına ili kin yaptırım gücü olmamak üzere yol göstermektedir. Londra Yakla ımının temel prensipleri gönüllülük esasına dayanması, firmalara iflas baskısı yapmaması, uzla ma içinde olunması, borçlu firmalar hakkında kararların tüm bankalarca verilmesidir. Đngiltere Merkez Bankası’nın katılımıyla uygulanan Londra Yakla ımı sayesinde 1989-1997 yılları arasında 160'ın üzerinde firma yeniden yapılandırılmı tır. Türkiye'de firmaların

89 Ernst & Young Vergi…, a.g.e. , ss.1-33.

150 yeniden yapılandırılması için hazırlanan Đstanbul Yakla ımı Londra Yakla ımını esas almı tır. 90

1990'larda kriz ya ayan Đsveç’te, 1994-95'de Meksika'da 1997'den sonra Do ğu Asya ülkelerinde meydana gelen krizler sonucunda bu ülkelerde sanayi, hizmetler ve mali sektörde yer alan kurumlar da zarar görmü tür. Esasen yüksek kar ılıklar, bankacılık gelirlerinin dü mesine yol açarken mali durumu kötüle en bankaların kendileri zor durumda iken ne olaca ğı belirsiz bir ortamda daha fazla risk alarak firmalara kredi açmasını zorla tırmaktadır. Đ te bu özelli ği, bankacılı ğı di ğer sektörlerden ayırmaktadır. Çorap imal eden bir firma çoraplarını satamıyorsa fabrikasını kapatır, i çilerini çıkartır ve sorunu tamamen bitirir. Ancak bir bankanın topladı ğı paraları satamaması durumunda bankasını çorap fabrikasını kapatır gibi kapatıp gidebilmesi mümkün de ğildir. Bankanın sadece kredi kullanımını durdurması bile kredi kullanmakta olan onlarca irketi batırabilmektedir. Kötü yönetilen bankalar böyle durumlarda varlı ğını sürdürecek durumda olan firmalara bile kredi kullanmaktan kaçınarak sistemi bir bütün olarak zora sokabilmektedir. Bankalarda kötü yönetim aktif fiyatlarını dü ürmekte ve firmalar açsından kredi maliyetleri artmaktadır. Kaldıraç oranı yüksek firmaların sorunları, aktif fiyatlarında meydana gelen ani dü üler neticesinde iyice artmakta, döviz kurları ve faiz oranlarındaki artı lar, pasiflerde ciddi artı lara ve toplam talebin dü mesine neden olmaktadır. Borçların aktif toplamına oranı olan ve yüksek olması i letmenin faiz ve borçlarını ödeyememe nedeniyle mali yönden zor duruma dü me olasılı ğının yüksek oldu ğunu göstermektedir. Bunun sonucunda birçok firmanın kredibilitesi azalırken, birço ğu da ödeme güçlü ğü ya arken, bu kez ba ka bankalar durumu hızla kötüle en firmalar nedeniyle zor duruma dü ebilmektedir. 91

Đsveç bu noktada dikkat çekici bir örnek olarak de ğerlendirilmektedir. Ancak Đsveç’in dikkat çekicili ği krize giri ekli de ğil, krizden hızlı çıkı ı göstermi

90 Pelin Ataman Erdönmez, “Ekonomik Kriz Sonrası Kurumsal Yeniden Yapılandırma Süreci”, Bankacılar Dergisi , Sayı 43,Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları, 2002, s.23-42. 91 A.y.

151 olmasıdır. Đsveç’te 1992’de bankacılık krizi çıktı ğında Đsveç’te a ırı devletçili ğin ve sosyal demokrasinin krize yol açtı ğı ve hükümetin likidite ve sermaye enjeksiyonu yoluyla yaptı ğı kurtarmaların sorunu daha da a ğırla tıraca ğı yaygın kanı bir kanı bulunmaktaydı. Ancak Đsveç, iyi yönetim ve hızlı müdahale ile bu finansal krizden tahmin edilenden çok daha hızlı çıkabilmi tir.

Mali sektör dı ındaki firmalar üzerinde krizin etkilerinin azaltılması ve güvenin geri gelmesi için firmaların kredi borçları ve yükümlülükleri yeniden yapılandırılmaktadır. Böylece varlı ğını sürdürebilecek durumda olan firmaların yeniden yapılandırılması, buna kar ılık varlı ğını sürdüremeyecek durumda olanların tasfiye edilmesi, mali sektör ve reel sektör üzerindeki yüklerin geçici olarak kaldırılması, uzun dönemli ekonomik büyüme için gerekli ko ulların sa ğlanması amaçlanmaktadır. Esasen kurumsal yeniden yapılandırma; firmaların kredi borçlarının vadelerinin uzatılması, faizlerin yeniden hesaplanması, kriz sırasında kredi maliyetlerinde görülen sapmaların giderilmesi ve devletin de bu süreçte istihdam ve bilançolar üzerindeki vergi yüklerini azaltması veya ertelemesidir. Makroekonomik istikrarın sa ğlanmasının gecikmesi ili ve Endonezya'da oldu ğu gibi krizden çıkı sürecini yava latabilmektedir. Đsveç’te, 1990'ların ba ında, Kore’de ise krizden sonra hemen uygulanan yeniden yapılandırma programları ekonominin istikrara kavu masında çok etkili olmu tur. Kore’de çok sayıda endüstri ve mali hizmet alanına yabancıların girmesi serbest bırakılmı ; yabancı yatırımcıların arazi almalarındaki kısıtlamalar kaldırılmı tır. Varlık yönetim irketleri ile bir yandan varlı ğını sürdürebilecek irketler ile sürdüremeyecek irketler ayrı tırılırken bir yandan da mali kurumların aktifleri iyi aktifler ve kötü aktifler olarak ayrı tırılmakta ve kötü aktifler varlık yönetim irketlerine devredilmektedir. Tüm bunların gerçekle tirilebilmesi iflas ve takibe ili kin yasal alt yapının olu turulması ve ihtisas mahkemelerinin kurulması gerekmektedir. Sonuçta firmaların yeniden yapılandırılması da sistem dinami ği ve kötü yönetim kavramına dayanmaktadır. Buraya kadar olan de ğerlendirmeler ı ığında kötü yönetim ve eksikli ği kötü yönetime yol açan yönetim bilimlerinin bazı temel kavramlarını, çerçevesini kamu

152 bankalarının yeniden yapılanma sonrası sorunları çizecek ekilde ele almakta yarar bulunmaktadır . 92

3.2.2.2 Kamu Bankalarının Đstihdam Sorunu

Đktisat politikasının en önemli ilgi alanlarından belki de birincisi istihdamdır. Dolayısıyla, kamu bankalarının yeniden yapılanmasının ele alındı ğı bir çalı mada yeniden yapılanmanın istihdam üzerindeki belirleyiciliği ve yeniden yapılanmaların istihdam daralmasını kaçınılmaz bir durum olarak göstermesi üzerinde durulması gereken bir konu niteli ğindedir. Kamu bankalarının di ğer kamu kurulu larıyla birlikte personel istihdamında a ırıya kaçıp kaçmadı ğı konusu çalı mamızın kapsamı dı ındadır. Sorunun bu boyutlarının devletin sosyal nitelikleriyle, kayırmacılık ve yanda ekonomisiyle de ilgisi olması nedeniyle kamu bankaları açısından bir kötü yönetim sorununa i aret etmektedir. Kamunun istihdamda daralmaya göstermedi ği duyarlılı ğı, özel sektörün göstermesini ummak gerçekçi bir beklenti de ğildir. 2001 yeniden yapılanmasından önce %5–6 mertebesinde olan i sizlik oranının yeniden yapılanmadan sonraki dönemde %9–10’lara oturması bu durumun kanıtı olarak de ğerlendirilmektedir. Günümüzde ya anan yeni krizde ise Türkiye’nin i sizlik oranının tarihi rekorlar kırarak ula tı ğı %15’leri getiren iktisat politikalarının ba arılı olarak kabul etmek çok güçtür. Bu çalı ma çerçevesinde, 2001 yeniden yapılanmasıyla birlikte kamu otoritesinin istihdamı öncelikleri arasından çıkardı ğını söylemek yanlı olmayacaktır. 93

Krizlerin gerçek etkisi her zaman insanların üzerinde olmaktadır. Đ ini kaybetmek, kariyerinden vazgeçmek veya ba ka sektörlere geçmek zorunda kalmak, ilerini kaybetmeyenler için yeni ko ullara veya yüklere uyum sa ğlamak, tüm bu

92 A.y. 93 Abdullah YILMAZ, Raci KILAVUZ, “Türk Kamu Bürokrasisinin Đ lemsel Sorunları Üzerine Notlar”, C. Ü. Đktisadi ve Đdari Bilimler Dergisi , Cilt 3, Say ı 2, 2002, ss.17-31.

153 istenmeyen sonuçları yasalara ve hakkaniyete uygun bir ekilde çözmek insanlarla ili kili sorunlardır. Bu sorunların öznesi de, nesnesi de, fiili de insan olmaktadır. Personel sorunun bir boyutu personel temini ile ilgili iken di ğer boyutu da yeniden yapılandırma sürecinde ya anan sorunlardır.

Đster kamuda olsun ister özel sektörde olsun, i ler bazen yolunda gitmeyebilir. Đ letmelerde böyle durumlarda hızlı bir ekilde personel azaltmak bürokratik bir kural halini almı tır. Ancak iyi dü ünülünce bu süreç insan gücü kayna ğını yok edilmesi anlamını ta ımaktadır. Zira kendi iste ği ile ayrılıp gidenler ço ğunlukla en iyiler ve en yetenekli olmaktadır. Đstem dı ı ayrılmalar ise yönetimi olu turan insanların kendi pozisyonlarına yönelmi personel tehditlerini ortadan kaldırma olasılı ğı ta ımaktadır. Tasfiyelerde statükonun devamın hedefleyenler de ğil, hayal gücünü ve yaratıcılı ğını kullanabilen personel zarar görmektedir. 94

Bu sebeplerle personelin tasfiyesi konusu ile personelin nasıl temin edildi ği konularının ayrı ayrı ele alınarak incelenmesinde yarar bulunmaktadır. Kamu bankalarının mevcut paradigmasında misyonları ve personelinin birlikte nasıl ele alınaca ğı paradigmanın en önemli sorunlarından biri olarak ortaya çıkmaktadır.

Personel temini kamunun tarihsel sorunlarından biri olup sorun, esasen kamuda personel teminin “nasıl” yapıldı ğı ile ilgili bir sorun niteli ğindedir. Yeniden yapılandırma sonrasında ya anan personel sorunu ise her hangi yöntemle seçilmi olursa olsun bankaların mevcut personelinin kendi arasında ya adı ğı yeniden seçilme yöntemlerinden kaynaklanan yasal ve idari sorunlar yer almaktadır.

94 Tom Lambert, Kilit Yönetim Çözümleri , Dünya Yayıncılık, Đstanbul, 1998, ss.38-62.

154 3.2.2.2.1 Kamu Bankalarında Personel Temini Sorunu

Kamu bankalarına personel temini sorunu di ğer kamu kurumlarında oldu ğu kadar a ğır keyfilikler içermese bile önemli bir sorun niteli ğindedir Di ğer kamu kurumlarında oldu ğu kadar a ğır olmamasının temel nedeni kamu bankalarının özel ve yabancı rakiplerle en ba ından beri bir rekabet içinde olmasıdır. Özel sektörle rekabet halinde olmayan kamu kurulu larında adam kayırmacılık, personel, performans gibi konular, sektörün tamamen kamusal bir alan olması halinde çok büyük bir sorun kayna ğına dönü memektedir. Bu tür rekabete kapalı kamu kurumlarında az sayıda özverili personel performans ölçütü bulunmayan i lerin yürümesine yetmektedir. 95

Özel bankalarla en ba ından beri rekabete açık bir alanda faaliyet gösteren kamu bankalarında ba arılı personel hızla özel sektöre transfer olabilmektedir. Ancak; kamuda ücretlerin dü üklü ğü, terfi mekanizmalarının karı ıklı ğı ve kayırmacılı ğa açık olması nedenleriyle özel bankalardan kamu bankalarına transfer pek söz konusu olmamaktadır. Kamu bankalarına yapılan transferler prens, ehzade gibi isimlerle anılmaktadır. 96

Personele ili kin i lemlerde objektif bir ölçütün kullanılmaması veya objektif bir ölçünün bulunmaması önem arz etmektedir. Kamuda, uzun yıllar boyunca i e giri lerde subjektif ölçütlerle hareket edildi ği bilinen bir gerçektir. Günümüzde olu turulan KPSS, ALES gibi sınavlar ve objektif ölçütler bile mülakat sınavları yoluyla subjektif uygulamalara açık tutulmaktadır. Đdari yargı organları tarafından mülakat sınavlarını esas alarak yapılan personel alımları, pek çok kez hukuka aykırı bulunup iptal edilmi ken bu mülakatla personel alımı yaygın bir ekilde uygulanmaya devam etmektedir. Bu durum kamu bankaları için de fazlasıyla geçerli

95 Abdullah Yılmaz, a.g.e. , ss.17-31. 96 Ru en Çiftçio ğlu, “Kamu Bankacılı ğı ve Temiz Eller Üzerine”, Mülkiyeliler Birli ği Dergisi , Cilt:18, Sayı:173, 20.03.2008, ss.25-28.

155 bir sorundur. Genel müdür olabilmek için gerekli tek ölçüt 12 yıl çalı mı ve konuyla ilgili bir üniversite bitirmi olmaktır. Ancak bu ölçütler gi e memuru olabilmek için gerekli ölçütlerin yanında çok hafif kalmaktadır. Oysa ALES, KPDS, KPSS gibi sınavlar sadece memur alımında de ğil en üst düzey unvanlara personel seçiminde kolaylıkla kullanılabilecek hakkaniyete uygun barajlara dönü türülecek niteliktedir.

Objektif ölçütlerin kullanılmasına dayanacak yeni bir sistemin sonuçlarının alınması en az bir nesil gerektirmektedir. Bugünkü sınavların sorularının hazırlayıcılarının, sınav yapıcılarının, gözetmenlerin ve etkisi azalsa da mülakat yapıcıların eski sistemden yeti tikleri ve etkin konumlarda oldukları dü ünülürse kamunun personel sorununun içinden çıkmak güç görünmektedir. Tüm kamu personelinin yukarıda sayılan sınavlara i e ilk defa girer gibi düzenli girmesi ve terfi ihtiyacında bu sınavların öncelikli baraj olarak kullanıldı ğı bir mekanizmanın kurulması sorunun boyutlarını biraz hafifletebilir. Barajı geçen bireylerden gerçek bir ekip olu turmak da ba lı ba ına ele alınması gereken bir konu niteli ğindedir. 97

3.2.2.2.2 Kamu Bankalarının Yeniden Yapılanma Sonrası Personel Sorunu

Kamu bankalarının personel sorununun personel temin yöntemlerinden kaynaklanan kısmı yukarıda özetlenmi tir. Sorunun öteki boyutunda ise bu kez kamu bankaları özelle tirilirken veya yeniden yapılandırılırken personele yönelik olarak alınan önlemler yer almaktadır. Kamu bankaları, özelle tirilirken personele yönelik yasal düzenlemeler ve i güvencelerine ili kin önlemler yetersiz kaldı ğından bankalarda çalı an kamu personeli, di ğer kamu kurulu larına ve bankalara geçmeye

97 Mark De Rond, “Lessons from the Oxford and Cambridge Boat race”, Harvard Business Review , Vol.86, No:9, September 2008, s.28

156 çalı maktadır. Bu durum, sadece kamu bankalarında de ğil tüm kamu personel rejiminde önemli ve sarsıcı sorunlara yol açmaktadır. 98

Đster kamu ister özel olsun; ister gönüllülük ister çıkar isterse zor esasına dayanan örgütlerde olsun insan kaynakları yönetimi paradigması bir piramit olarak dü ünüldü ğünde piramidin temelini hukuki alt yapı olu turmaktadır. Piramidin orta katlarında ise e ğitim, iktisat, i letme, yönetim, çalı ma ekonomisi, organizasyon ve metot gibi bilim ve disiplinlerin teknikleri yer almaktadır. Piramidin tepesinde ise örgüt psikolojisi, örgüt sosyolojisi, bireysel ve örgütsel performans gibi bilim ve disiplinler baskın rol oynamaktadır. 99

Kamu bankalarının yeniden yapılandırılmasında örgüt sosyolojisine uygun bir çalı manın hukuki temelinin olmaması halinde paradigmayı reddeden böyle bir çalı manın anlamı olmayacaktır. Zira çevresel faktörlerden hukuk i lemlerin hukuka ve adalete uygun olarak yapılmasını isteyecektir. Böylece insan kaynakları pratikleri hukuk teorisine uymadı ğından ya hukuk teorisinin de ğitirilmesi ya da prati ğe dökülen i lemlerden vazgeçilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla insan kaynaklarına ili kin her türlü i ve i lemin daha birinci a amada piramidin kaidesini olu turan hukuki alt yapıya uygun tasarlanmı olması gerekmektedir. Hukuka uygun olmayan hiçbir i ve i lemin ikinci a amaya geçmemesi gerekmektedir. 100

Đkinci a ama olarak prati ğin, sosyal bilimlerin, i letme ve iktisada ili kin temel teorilerine uygun olması gerekir. Üçüncü a amada ise bu kez örgüt psikolojisi ve örgüt sosyolojisi önem kazanacaktır. Esasen üç a amalı bu uygunluk testi sadece insan kaynakları için de ğil, sözgelimi krediler için de geçerlidir. Ancak, kredilerde örgüt psikoloji yerine piyasanın psikolojisi öne çıkar. Hukuki alt yapıya uygunluk ve

98 Lambert, a.g.e. , ss.38-62. 99 Erol Eren, Đ letmelerde Stratejik Yönetim ve Đ letme Politikası , Der yayınları, 1997, s.1-12. 100 Richard M.Hodgetts, (çev. Canan Çetin, Esin Can Mutlu) Yönetim, Teori, Süreç ve Uygulama , 5. Basım, Der Yayınları, Đstanbul 1997. ss.393-420.

157 bilimsel normlara uygunluk a amaları, yönetim bilimlerinin en temel iki normu olmaktadır.

Eğer süreçler bu teorilerle çeli iyorsa, yani teori ve pratik birbirini do ğrulamıyor ise burada paradigma sorunu ortaya çıkmaktadır. Bir kurumu fiilen yönetmekte olanların sorunun kötü yönetim sorunu oldu ğunu söyleyebilmelerinin daha zor oldu ğu görülmektedir. Esasen, salt bu sebeple bile bütün sorunlar paradigmanın yanlı lı ğı gibi sunulabilmektedir. Kamu bankalarının personel sorunlarını çözmek için mevcut hukuk ve iktisat paradigmasından vazgeçmek sorunun çözümü için bir yöntem olmaktadır. Ancak mevcut paradigmadan vazgeçilebilmesi için yeni bir paradigmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Hukuk ve iktisadın mevcut paradigmasından vazgeçilmesi mevcut hukuki düzende mümkün olmadı ğından ve geriye teori ve prati ğin uyumsuzluk nedeniyle bunalıma gösterilen tepkinin, kötü yönetime i aret etmesinden daha iyi bir açıklama kalmamaktadır. 101

Di ğer yandan, özelle tirilen bankaların personel ihtiyacı gerçekçi bir envantere dayanmadı ğından kurumun ihtiyaç duydu ğu kilit personel seçiminde bir hata yapılıp yapılmadı ğının anla ılması da mümkün olmamaktadır. Personel temin ederken nesnel bir ölçüt kullanılmaması hangi personelin gönderileceği kararı alınırken de böyle bir ölçüt kullanılmamasını do ğal kılmaktadır. Bu da eski ve yeni yapı arasında ölçülebilirlik ve kar ıla tırılabilirlik sorununa yol açmaktadır.

Kamu bankalarına ve kurumlarına, nitelik ve ihtiyaç gözetmeksizin personel doldurulması, alınan personelin niteliklerinin iyile tirilmesi ve geli tirilmesi için bir çaba harcanmaması, ihtiyaç duyulan personel ile ihtiyaç olmayan personel arasındaki farkı ortaya koyan gerçekçi bir ölçütün veya uygulama gelene ğinin bulunmaması bu sorunun kayna ğı, nedeni ve aynı zamanda sonucu olarak de ğerlendirilmektedir.

101 Kuhn, a.g.e. , 94-104.

158 Kamu bankalarının özelle tirmeye hazırlanacak ekilde yeniden yapılanmasını öngören 4603 ve 4743 sayılı yasalar aynı zamanda personelle ilgili temel yasalar niteli ğindedir. Bu yasa ile kamu bankalarının yasal ve idari düzenlemelerden kaynaklanan görev zararlarının önlenmesi amacıyla gerekli de ğiiklikler yapılmı , bu bankaların kısa vadeli borçlanma piyasaları üzerindeki baskısı ortadan kaldırılmı ve fon alacakları da ayrıntılı olarak belirlenmi tir. Di ğer yandan, Bakanlar Kurulu’nun 2001 tarihli kararı ile kamu bankalarının yönetimi, yeniden yapılandırması ve özelle tirme yetkisi ortak yönetim kuruluna verdi ği görülmektedir. 102

Süreçten anla ılaca ğı gibi 4603 sayılı yasa tüm personeli özel hukuk hükümlerine tabi tutarken 4743 sayılı yasayla yapılan de ğiiklik keyfiyeti yönetim kurulunun kullanaca ğı bir ölçütler sistemine bırakmı tır. En nihayetinde 4603 sayılı yasada 2004 yılında çıkarılan 5230 sayılı yasayla yapılan de ğiiklik ile idareye bu konuda bir ölçüt kullanma zorunlulu ğu kaldırılmı tır. 4603 sayılı yasanın ilk hali tüm personeli özel hukuk hükümlerine tabi saymaktadır. 4603 sayılı yasada 4743 sayılı yasa ile yapılan de ğiiklik ile sözle meli statüde çalı acak personelin seçiminde uygunluk kararı yönetim kuruluna vermi tir. Bu da uygunluk için nesnel bir ölçüt kullanmayı zorunlu hale getirmi tir. Đdarenin nesnel bir ölçüt kullanma zorunlulu ğunun olmamasına olanak veren 5230 sayılı yasanın Anayasanın e itlik ve idarede adalet ilkelerine aykırı olup olmadı ğı ve konunun bu boyutu ile incelenmesi çalı mamızın kapsamı dı ında kalmaktadır.

Görülece ği gibi kamu bankalarında personel sayısın azaltılması gayet sancılı bir süreçten geçerek gerçekle mi bulunmaktadır. Bu durumun altında 657 sayılı yasanın kamu personelini korudu ğuna olan inanı yatmaktadır. Oysa yeniden yapılanma öncesi kamu bankalarında, çalı an personelin büyük kısmı sözle me olarak tabir edilen 399 Sayılı KHK ekinde yer alan II Sayılı cetvele tabi personel niteli ğinde oldu ğu görülmektedir. Bu dönemde kamu bankalarında devlet memuru

102 Pelin Ataman Erdönmez, “Ekonomik Kriz Sonrası Kurumsal Yeniden Yapılandırma Süreci”, Bankacılar Dergisi , Sayı 43,Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları, 2002, s.23-42.

159 olarak çalı an personelin tamamına yakın bir kısmı yönetim kadrolarında yer aldı ğı görülmektedir. Yönetici konumundaki bu personel 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa göre 399 sayılı KHK eki I sayılı cetvele tabi personel olarak anılmaktadır. Kaldı ki, I Sayılı cetvele tabi personel de aynen II sayılı cetveldeki personel gibi sözle meli olarak çalı makta iken Anayasa Mahkemesi bu durumu 1991 yılında Anayasaya aykırı bulmu tur. Bunun sonucunda I sayılı cetvele tabi sözle meli personel, Anayasa Mahkemesinin kararıyla devlet memuru statüsüne geçirilmi tir.

3.2.2.2.3 Kamu Bankalarında Örgütsel Vatanda lık Sorunu

2001 yeniden yapılanma sürecinde kamu bankalarının her iki personelinden biri bankalardan ayrı olarak ele alınmı olması ve istenmeyen personel konumuna getirilen bu çalı anların durumunun örgütsel vatanda lık çerçevede irdelenmesinde yarar bulunmaktadır. Kamu bankalarının yeniden yapılanma sonrasında ciddi bir büyüme sorunu ya aması ve hatta azalma yönündeki mevcut trendin aynen etmesinde statükonun sürmesinden yana olan personelin yapılandırma sonrasında görülmesi beklenen olası bir büyümeye kar ı tutumunun dikkatle ele alınmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu ihtiyacın temel nedeni, kamu bankalarının misyonlarını personel üzerinden veya personeli aracılı ğıyla sürdürmesidir. Kamu bankalarında örgütsel vatanda lı ğın zayıflamasının beraberinde misyon sorunu do ğuraca ğı gibi bu misyonları yerine getirecek katılımcı ve özverili çalı anlar bulunmasını da güçle tirdi ği de ğerlendirilmektedir. 103

103 Anntoinette D.Lucia, Richard Lepzinger, The Art and Science of Competency Model , Jossey Bass Pfieffer, San Francisco, 1999, ss.143-145.

160 3.3 ULUSLARARASI F ĐNANS KR ĐZĐ VE KAMU BANKALARI

Türk Bankacılık Sisteminde 2001 yeniden yapılanması sonrasında görülen en önemli de ğiiklik bankacılık sisteminin bir bütün olarak küresel sermayeye açılması olmu tur. Bu nokta çalı mamızın bundan önceki bölümlerinde de en çok vurgulanan noktalardan biri olmu tur. Ancak, bankacılık sisteminin küresel sermayeye açılması beraberinde küresel krizlere ve tehlikelere de açık olma riskini do ğurmaktadır. Esasen, uluslar arası yönetim, denetim ve effaflık standartlarına ula masıyla birlikte Türk Bankacılık Sistemi küresel sermaye tarafından talep görmeye ba lamı tır. Bu nedenlerle kar ı kar ıya bulunulan riskler küresel sermayenin Türk Bankacılık Sistemindeki payının yüksekli ğine ve kürsele oyuncuların risk algılamasına ba ğlı olarak de ğiece ği dü ünülmektedir.

Çalı manın bu bölümünde 2008 Uluslararası Subprime Mortgage krizi ile küresel finansal sistemde ya anan geli melerin Türk Bankacılık Sistemine ve özelde kamu bankalarına olan etkileri ve potansiyel riskleri daha önceki bölümlerde ele alınan yeniden yapılanma kavramları ı ığında ele alınarak de ğerlendirilecektir.

Amerika’da subprime mortgage krizi olarak adlandırılan ve tüm dünyaya yayılan 2008 krizi sürecinde 700 milyar dolarlık bir kurtarma paketi ile Amerikan Ba kanlık seçimleri çakı mı ve bu durum krizin politik veya iktisadi bir kriz olup olmadı ğı yönünde önemli tartı malara yol açmı tır. Türkiye’de kamu bankalarının yeniden yapılandırılması, özelle tirilmesi, kamu i letmelerinin satılması, tasfiye edilmesi veya kapatılması, bu amaçla kullanılan yöntemler ve devletin, hükümetlerin, yönetimlerin, hukuki yapının bu konularda takındı ğı tutum ve bu tutumun yıllar içinde nasıl de ğiti ği, geli ti ği daha önceki ba lıklarda ele alınmı tı.

Uluslararası piyasalarda görülen finansal krizin en önemli sebepleri ABD konut kredisine ili kin konjonktürün tersine dönmesi, yüksek riskli ipotek

161 kredilerinin ödenmesinde güçlükler ya anması, birçok finansal kurulu un bu nedenle zararlara u ğraması, yatırımcıların kredi piyasalarına güvenlerini kaybetmesidir. ABD’den krizin kolayca yayılmasının nedeni di ğer ülkelerde de konut kredileri yanında kredi kartları, otomobil ve ö ğrenci kredilerinde balonun olu masıdır. Bu kredileri menkul kıymetle tiren ürünlerde de balon olu mu , böylece koruyucu önlemler zehirli aktiflere dönü mü tür. 104

Kolayca anla ılabilece ği gibi tüm bu sorunlar domino etkisiyle birbirini beslemekte i ler yolunda giderken riskli alanlar da olumlu algılanmakta; i ler raydan çıktı ğından kurunun yanın da ya da yanmakta ve sistem dinami ğinin yok edici özelli ği devreye girmektedir

Tüm bu bilgiler ı ığında liberal sistemin de ğerleri tam kabul edilip devleti denetleyen ve kontrol eden bir yapıya oturtmu iken ba ta Amerika olmak üzere çok sayıda Avrupa ülkesinde özel bankalara, firmalara devletin sermaye enjeksiyonu yoluyla “ortak” olması, Türkiye’de de sona erdi ği sanılan bir tartı mayı yeniden alevlendirmesi kaçınılmazdır. Bu durumu analiz edebilmek için türev piyasalar sorunu, mortgage piyasalarının i leyi in, teknolojinin etkisi ve parasal bölgeler konularının kısaca ele alınmasında yarar vardır.

3.3.1 Türev Piyasalar Krizi

Amerika Birle ik Devletlerinde 2008 yılında su yüzüne çıkan ve 2006 yılından itibaren konunun uzmanları tarafından emarelerinin görüldü ğü iddia edilen subprime mortgage krizi geçmi te ya anan krizlerle büyük benzerlikler göstermektedir. Bu krizin örüntüsü, tetiklenme mekanizması geçmi 1857, 1893,

104 Pelin Ataman Erdönmez, “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi , Sayı:68, 2009,ss.85-101.

162 1907 ve 1929 krizlerinkine benzemektedir. Konut sektöründe görülen hızlı bir büyümenin arkasından gelen bir daralma ile kendini gösteren subprime mortgage krizi bu yönüyle 1992 Đsveç ve 1990’larda Japonya’da gayrimenkul piyasasındaki görülen balonla ma hareketlerine de benzemektedir. Nitekim Japon piyasaları, halen bile, 1989 yılındaki zirvesine ula amamı tır.

Para politikalarıyla faizlerin yükselmesi kredi faizlerinin a ırı biçimde dü mesi ve olu an likidite bollu ğunda kredi talep edenlerin kredibilitesinin yeterince incelenmemesi sorunun tetikleyicileridir. Maliyetlerin dü mesi kredi alıcıları ve vericilerinde ince faiz hesapları getiri götürü analizlerinin yapılmasına pek de gerek olmadı ğı hissi uyandırarak kredi kalitesinin bozulmasına yol açmı tır. Yatırımcıların, kreditörlerin ve borçluların yanlı ve yanılgılı yargılarla hareket ederek i lem yapmasına yol açan bu durum daha çok psikolojik faktörlerle açıklanabilmektedir. Kredilerde görülen bu kalitesizlik; mortgage kredilerinin otuz kırk yıl vadeli i lemler oldu ğu dü ünüldü ğünde, sistemde çok uzun süreli bir kirlilik yaratma potansiyeli ta ımaktadır. 105

Faizlerin dü ük oldu ğu dönemlerde ki ilerin kredi geçmi lerine bakılmadan verilen subprime mortgage kredilerinde, faizlerin yükselmesiyle birlikte temerrütler ve icra yoluyla satı lar artmaya ba lamı ve bu durum karma ık türev araçlarla finansal sisteme yayılarak dalgalanmaya neden olmu tur. Bu süreçte mortgage kredilerinin geri ödemelerinde ya anan gecikmeler 2007 yılının ikinci çeyre ğinden sonra sistemi olumsuz etkilemi tir. 106

Bankalar üzerinde sıkı düzenlemelerin kuralların oldu ğu dü ünülürse türev araçları ile i lem yapan di ğer finansa aracı ve i lemciler banka ka ğıtları üzerinde gerek teknolojik yöntemlerle gerekse sadece matematiksel anlamı olan çok karı ık ve uzun zincirlerden olu an spekülatif i lemlerle tüm piyasalarda bir balonla maya yol

105 Bordo, a.g.e. , s.3. 106 “ABD Mortgage Krizi”, BDDK Çalı ma Tebli ği, Sayı: 3, A ğustos 2008, s.46.

163 açtı ğı gibi en ba ta kendileri olmak üzere tüm finans sistemini riske açık hale getirerek bankacılık sisteminin kriz kar ısında güvencesiz kalmasına yol açmı bulunmaktadır. Emtia piyasalarına da yansıyan bu balonla ma sözgelimi petrolün varil fiyatının 150 Dolara tırmanmasına yol açmı tır. Đki bin altı yılından itibaren her an patlaması beklenen krizin açı ğa çıkmasıyla petrolün varil fiyatı 40 dolara kadar keskin bir dü ü göstermi tir. Đki binli yılların ba ında petrolün varilinin 10-20 dolar arasında oldu ğu dü ünülürse konu iktisat politikasından çok bir teknik analiz krizine dönü mektedir.

Asıl önemlisi petrol, bakır, pamuk, demir çelik gibi emtia ihracatçısı ülkeler yatırım ve harcama planlarını ve gelecek tahminlerini mevcut fiyat düzeylerini baz alarak yapmı olmaları halinde görülecektir. Böylece kriz, di ğer ülkelere de yayılarak maliyet e ğrisinin yukarıya do ğru kaymasına neden olacaktır. Yüksek fiyatlarla satılan emtialardan elde edilen tatlı kazançlar da subprime mortgage ka ğıtları gibi sanal yatırım araçlarından de ğerlendirildi ğinden olu an durum tam anlamıyla bir balonun patlamasıdır. Bu durum gelir ve büyüme teorilerinde açık bir ekilde anlatılmaktadır.

Gelir ve büyüme iktisat biliminin en sayısal alanlarından biri olması itibariyle, bu alanda elde edilen pek çok sonuç klasik iktisadın mantıksal ve sezgisel pek çok öngörüsünün yeniden gözden geçirilmesine olanak tanımı tır. Gelir ve Büyüme Teorileri yatırım harcamalarını talebin bir fonksiyonu olarak ele alır. Yatırım harcamalarının yarataca ğı kapasite artı ı kısa dönemli talebin üstünde veya altında bir arz olu turursa denge bozulur. Arzın talebin altında kalması halinde arzın artırmak için yapılacak yatırım harcamaları talebin daha da yükselmesine neden olaca ğından arz talep arasındaki fark daha da büyüyecektir. Fark büyüdükçe yatırım harcamaları artacak ve dengeden gittikçe daha fazla uzakla ılacaktır. Arz talebin üstüne çıkarsa bu kez satılmayan stoklar yatırım harcamalarının kısılmasına yol açacak bu durum da talebi daraltacaktır. Böylece dengeden yine giderek uzakla ılacaktır. Đ te sorun arz talep veya yatırım-tasarruf dengesini uzun dönemde

164 sa ğlayacak yatırım artı kararı sorununa dönü türmektedir. Gere ğinden çok yatırımın arz yetersizli ğine gere ğinden az yatırım kararının arz fazlasına yol açması çeli ki bir durum gibi görünse bile bu durum gerçekle ir. 107

Đ te Amerika’daki subprime mortgage krizi de tam olarak gelir ve büyüme teorilerinde öngörülen bu duruma uygun olarak cereyan etmi tir. Türev piyasalarda türetilen kaydi paralar o kadar artmı tır ki, mevcut talep artık yetersiz hale gelmi tir. Sistemik hale gelen sorun bu yönüyle “ kapitalizmin uzla maz çeli kisi artık de ğer” kavramına i aret etmektedir. Kar için daha çok büyüme daha çok büyüme için daha çok kar en sonunda fizik talebi yetersiz kılmakta ve sistemin i lerli ğini bozmaktadır. Sadece Türkiye’de de ğil, tüm dünyada egemen olan sistem yakla ımına aykırı bu yapılanma kendini tekrar eden krizler olarak varlı ğını sürdürmektedir. Krizler bu yapının ayrılmaz bir parçası gibi algılanmakta ve böylece kabul edilmektedir. Oysa subprime mortgage krizinin adı bile bu krizin günün birinde çıkaca ğını ele vermektedir. Subpirme, kredi vermeye de ğmeyecek anlamına gelmektedir. Daha önce yeniden yapılanma ba lıklarında Mises’in vurguladı ğı “sosyalizmin uzla maz çeli kisi fiyatın pazarda olu maması” ile birle tirilince ortaya önemli bir sonuç çıkmaktadır. Fiyat hem sosyalizmin hem de kapitalizmin en önemli sorunu olmakta ve büyümeyi sürdürülebilir kılacak bir fiyat mekanizmasını olu turulamaması tüm iktisadi sistemlerin en önemli sorunu olarak de ğerlendirilmektedir. Bu da fiyatın iktisadın çözümsüz problemlerinden biri oldu ğunu göstermektedir. 108

Türev piyasalarında yapılan i lemler özü itibariyle birer korunma-hedge aracı niteli ğindedir. Ancak türev piyasalarında görüle çe itlilik a ağıda vurgulanan teknoloji ve parasal i lem hızı olgusuyla birle ince türev araçlar birer korunma aracı olmaktan çıkarak kazanç alanlarına dönü mü tür. Böylece türev araçlar yatırımcıyı, finansörü ve giri imciyi koruyan araçlar olmaktan çıkarak kumar ve kazanç kapısına dönü mektedir. Spekülatörlerin bu i lemleri kazanç kapısına dönü türmesinin teknik

107 Erdo ğan Alkin, Gelir ve Büyüme Teorisi , Đ.Ü. Đktisat Fakültesi Yayınları, 1987, Đstanbul, ss.170- 192 108 Ludwig von Mises , Socialism: An Economic and Sociological Analysis , 1951, Yale University Press Edition, s.443.

165 olarak hiçbir sakıncası yoktur. Ancak General Motor’un, Citibank’ın bu alanda finansal faaliyetlerde bulunması sistemin korunmasız kalmasına yol açmaktadır. Oysa büyüme ve gelir teorilerinde, kalkınma programlarında vurgulandı ğı gibi sürdürülebilir büyüme büyümenin kendisinden çok daha önemlidir. Büyüme amacı ile yapılan faaliyetler son krizde oldu ğu gibi amacına ters sonuçlar do ğurabilmektedir.

Türkiye açısından yıllardan beri süregelen en önemli sorun tasarruf açı ğı ve buna ba ğlı olarak dı finansman kaynaklarının kesilmesi halinde büyümenin dü mesi oldu ğundan bugüne kadar Türkiye’de krizden çıkı için önce devalüasyon sonra faiz oranlarının yükseltilmesi kullanılan genel geçer bir araç olmu tur. Son finansal krizde Türkiye ilk defa daralmayla birlikte faiz indirimi gerçekle tirmi tir. Böylece, iktisat politikası araçlarının kullanma eklinin yerine ve zamanına ba ğlı ince ayar araçları oldu ğu bir kez daha teyit edilmi tir. Tüm bu örnekler kötü yönetim ve çözümsüz problemler sorununun evrensel bir sorun oldu ğunu göstermektedir.

Bütçe politikası bile enlerinin ve bu politikaları uygulayanların itibarının reel faiz oranlarının olu ması üzerinde oynadı ğı önemli rol gözönünde tutulursa 2008 uluslararası mortgage krizinin yarataca ğı yeni mali fırsatlar sayesinde Türkiye’nin 2001 yılından bu yana sürdürdü ğü stabilizasyon politikalarının ba arılı olarak reel faiz oranlarının dünya ortalamalarına yakla tırılması fırsatı bulunmaktadır. 109

109 Kannan, a.g.e. , s.27.

166 3.3.2 Özel Bankalara ve Đ letmelere Sermaye Enjeksiyonu

Bazı yatırım bankalarına önce likidite sa ğlanması sonrasında bu i lemin sorun çözmedi ği görülerek bu bankaların batmalarına ve el de ğitirmelerine izin verilmi tir. Bu süreçte gazetelerde 500 Dolara ev satıldı ğına dair haberler çıkmaya ba lamı tır. Ancak sorunun bankalarla sınırlı kalmadı ğı bankaların bu türev piyasalarına yatırım bankaları aracılı ğıyla bir ekilde bula tı ğı anla ıldı ğına bankalarla birlikte çok sayıda özel emeklilik ve sigorta irketinin de tehdit altında oldu ğu ortaya çıkmı tır. Bu durumda Amerikan hükümeti irketlere do ğrudan sermaye enjekte ederek likidite sorunu çözmeye çalı mı tır.

2008 yılı Ekim ayında Amerikan hükümeti bankalara 250 milyar dolarlık sermaye enjeksiyonunu ön gören bir kararı geçirmi tir. Daha sonra bu rakam önce 500’e sonra 700’e çıkmı en son 875 Milyar Dolar olarak ve tüm sektörleri hedef alacak ekilde yasala mı tır. Bu krizi önlemek için alınan önlemler, 1929 Amerikan ve 1989 Japon krizinden farklı ve 1992 Đsveç finansal kriziyle benzer ekilde, hızla devreye konularak sorun giderilmeye çalı ılmı tır. Esasen 1992 yılında Đsveç finansal krizinin temel nedeninin Đsveç’teki sosyal demokrat hükümetlerin a ırı devletçi politikalarının yol açtı ğı bu nedenle kurtarma çabalarının i e yaramayaca ğı yaygın bir ekilde iddia edilmi tir. Bu açıdan ABD ve di ğer Avrupa ülkelerinde krizden çıkı için Đsveç 1992 modelinin benimsenerek uygulanmı olması dikkat çekmektedir. 110 Amerikan Temsilciler Meclisinden 29 Ocak 2009 tarihinde 825 milyar dolar tutarında bir yardım paketi geçmi bulunmaktadır. Bu yardım paketi de Amerikan Ba kanı tarafından 17.02.2009 günü onaylanmı bulunmaktadır.

2001 krizi sonrası bankacılık sektörünün yeniden yapılanmasının maliyeti ile ilgili veriler tartı malı olmakla birlikte 60 milyar dolardan az olmadı ğı tahmin edilmektedir. Bankacılık sektörünün yeniden yapılanmasının Türkiye’ye maliyeti

110 Bordo, a.y.

167 anılan dönemde üretilen 250 milyar dolarlık GMSH’ye oranı %25 mertebesindedir. Bu maliyet 2001 yeniden yapılanmasını Cumhuriyet tarihinin en pahalı ve en acı reçetelerinden biri haline getirmi tir. Ancak, 2001 yeniden yapılanmasının en büyük kazancı 2008 Subprime Mortgage krizini mikro düzeyde daha dikkatli kar ılayabilecek deneyimi kazanmı bir bankacılık sistemi olmu tur. Ancak tüm çalı mamız boyunca vurgulandı ğı gibi kriz yönetiminin, finansal yapıların yönetiminin bisiklet kullanmaktan hiçbir farkı bulunmamaktadır. Bu benzetme, sadece bankalar de ğil ülkeler için de geçerli olup pedal çevirmeyi bırakanın dü ece ği bir iktisadi ve politik ortamın varlı ğı dikkat çekmektedir.

60 milyar doları a an bir maliyetle gerçekle tirilen 2001 yeniden yapılanma süreci 2008 Uluslararası Subprime Mortgage krizi çerçevesinde de ğerlendirildi ğinde bu yeniden yapılanma gerçekle memi olsaydı 2008 krizinin yetersiz sermaye ve geçersiz yönetim, denetim ve gözetim sistemi ile faaliyet göstermeye çalı an Türk Bankacılık sistemine daha pahalıya mal olabilece ği de ğerlendirilmektedir. Ancak Türkiye’nin o dönemdeki GSMH’sinin %25’ine ula an bu yeniden yapılanma maliyetinin 2008 yılı Uluslararası Subprime Mortgage Krizinin Amerika Birle ik Devletlerine, GSMH’sinin %10’u gibi bir maliyet olu turdu ğu görülmektedir. ABD’nin finansalla ma düzeyinin Türkiye’nin yedi sekiz katı düzeyinde oldu ğu dikkate alınırsa göreli olarak bu yüksek maliyet de Türk Bankacılık Sisteminin dinami ğinden kaynaklanan yönetim sorunlarının varlı ğını kanıtlayıcı bir durum olarak de ğerlendirilmektedir. 111

Đ te tam da bu nedenlerle, Amerika veya Yunanistan veya Belçika’daki finansal kriz sonrasında özel i letmelere yapılan sermaye enjeksiyonu ile Türkiye’deki kamu i letmecili ğinin, özelle tirmeci zihniyetin terk edilmesi ve devletin do ğrudan ister reel isterse mali sektörde faaliyet göstermesi konularının birbirine karı tırılmaması gerekir. Türkiye geli mekte olan bir ülke olarak, tasarruf açı ğı olan bir ülkedir. Türkiye gibi ülkelerde yatırım yapmak türev piyasalarında

111 Farrell, a.g.e. , ss.26-27

168 ilem yapan yatırım bankaları ve firmalar için türev piyasalarında i lem yapmaktan daha riskli kabul edilmektedir. Dahası Türkiye’de kamu i letmelerinin satı ı, tasfiyesi küçültülmesi rasyonel bir mantı ğın sonucu olarak ortaya çıkmamaktadır. Tüm çalı ma boyunca analiz edildi ği gibi sözgelimi kamu bankalarının yetersiz sermaye ile çalı masının temel nedeni siyasal otoritenin bu bankalarda sermaye artırımı yapmayı gereksiz bulması de ğildir. Kamunun elinde hatalı kamu harcama yönetimi nedeniyle kamu iktisadi te ekküllerine sermaye artırımı için aktarılacak fon bulunmamaktadır. Bütçe dı ında olu turulan fonlar önceleri sadece bütçe dengesini bozucu bir i lev görmü bulunmaktadır. Öyle ki, fonlar kendi adını aldı ğı i levi bile yerine getirememi tir. Sözgelimi 1984 yılında olu turulan Toplu Konut Fonu ilk kuruldu ğunda fonlarının tamına yakın bir kısmını konut sektörüne tahsis ederken sadece on yıl sonra 1993 yılında fonun tamamı bütçeye dahil edilmi ve bütçe açıklarını kapatmada kullanılmaya ba lamı tır.

Sümerbank, Etibank, Anadolu Bankası, Denizcilik Bankası veya Emlak Bankası’nın kapatılmasının temel nedeni kamu harcama yönetiminden kaynaklanan bilinçli tercihlerin bir sonucu olarak de ğerlendirilmektedir. Bürokratik yapıda ve siyasal otoritede kamu bankalarının ve özel bankaların bir arada var olmasının güçlü ğü ve kamu bankaların özel bankalar açısından haksız rekabete yol açtı ğı yönündeki görü lerin üstünlük kazanmasına ba ğlı olarak, kamu bankaları birer iki er kapatılarak en son 2002 yılında sayısını fiilen ikiye indirilmi bulunmaktadır. Vakıflar Bankası’nın kamu bankası olup olmadı ğı tartı malı bir konu niteli ğindedir. Ancak Vakıflar Bankası’nın ne devlet ne de ahıs bankası olmaması nedeniyle en sahipsiz banka oldu ğunu söylemek yanlı olmayacaktır.

Subprime mortgage finansla krizinin yeni finansal enstrümanların ba ta deneyimsizlik nedeniyle olmak üzere yeterince baarılı bir ekilde yönetilememesinden kaynaklandı ğı görü ü de taraftar bulmaktadır. Bu görü e göre bugünkü ba arısızlık bu finansal araçların terk edilmesini gerektirmemektedir. Ancak türev piyasalarına ve risk yönetimine ili kin finansal araçların çok uzun bir süre asıl

169 amacının dı ında kolay kolay kullanım alanı bulmayaca ğını söylemek kehanet olmayacaktır. Bu deneyimsizlik açıklaması problemin kötü yönetimden kaynaklanmı olabilece ği varsayımına dayanmaktadır. Kaldı ki, i ini kaybeden pek çok Amerikalı broker türev piyasalarındaki i lemleri kastederek “kumarı” bıraktıklarını söyleyerek türev ve risk yönetimi piyasalarında korunma amacıyla yapılan i lemleri kumar olarak nitelendirmi lerdir. Böylece iktisat politikası ile daha çok finans mühendislerinin “oynadıkları” bir alan olan finansal iktisat bir kez daha kar ı kar ıya gelmi tir. 112

3.3.3 Parasal Đ lem Hızı ve Elektronik Fon Transferi

Günümüz teknolojileri ve elektronik fon transferi dünyasında milyarlarca dolar tutarında paralar ve fonlar tek bir tu a basarak bir anda dünyanın bir ucundan öteki ucuna gidebilmektedir. Böylece, hiçbir mali yük ve sürtünme kaybı olmadan çok büyük fonlar aynı gün içinde bütün dünyayı dola abilmektedir. Bu fonların büyüklükleri ile ters orantılı olarak vergi komisyon kesinti gibi sürtünme kayıplarının gittikçe azalması beraberinde ba ta istihdam ve istikrarlı büyüme makro iktisat politikalarının be temel hedefinin hemen hemen tümünden sapmalara yol açmaktadır. Sıcak para akımları olarak adlandırılan olgunun temelinde bu durum yatmaktadır. Bu sorunu çözmek için Tobin bu konuda kendi adıyla anılan Tobin vergisini önermektedir. Ancak Tobin vergisi uygulamada kendine yer bulamamaktadır. Tobin vergisinin bugüne kadar uygulanamamasının pek çok nedeni vardır. Bunların ba ında ola ğanüstü hallerde, özünde haksız olan, bu vergiden hemen vazgeçilmesi gelmektedir. Sözgelimi, Türkiye’de 2005 yılında konulan borsa i lem vergisi 2008 yılında ilk savrulmada yürürlükten kaldırılmı tır.

112 BORDO, a.g.e. , s.1.

170 3.3.4 Sistem Dinami ğinden Kaynaklanan Politik Đktisat Sorunları

Türkiye’de kamu i letmecili ğinde sorunların büyük kısmının kötü yönetimden, yasal ve politik baskılardan, hükümetlerin ve devletin iktisadi olmayan harcamalarını ne pahasına olursa olsun gerçekle tirmek istemesinden ve bu amaçların finansmanı için kamu bankalarını, kamu kurulu larını kullanmasından kaynaklanmaktadır. Kamu kaynaklarının yetersiz kaldı ğı durumlarda iç ve dı borçlanma kaynakları herhangi bir denge gözetmeden sınırsızca kullanılmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’de sorunların büyük bir kısmının Türkiye’nin sistem dinami ğinden ve buna ba ğlı olarak ortaya çıkan kötü yönetimden kaynaklandı ğını söylemek yerinde olacaktır.

Kötü yönetim sorunu, 2008 Mortgage kriziyle kar ıla an batılı devletlerin en çok dikkat etti ği oldu ğu görülmektedir. Sözgelimi, Amerika’da kurtarılacak irketlere sermaye enjekte edilirken i letmelerin zor duruma dü me nedenleri en önemli faktör olarak dikkate alınmaktadır. Makro ekonomik nedenlerle krize dü en firmalar ile kötü yönetim nedeniyle zor duruma dü en ve hazineden kendilerine de kaynak aktarılmasını isteyen firmaların birbirinden ayırt edilebilmesi için büyük bir çaba gösterilmektedir. Ayrıca kamuoyunun da bu yönde önemli bir baskısı söz konusudur. Son olarak, hükümetlerin siyasi bir çıkar sa ğlamamasına özel bir dikkat sarf etmektedir. Bu süreç normatif de ğerlendirmelere açık olmakla birlikte tarihsel tartı malara bakıldı ğında, temel amacın, her kriz sürecinde oldu ğu gibi Mortgage krizden bir an önce çıkılması oldu ğu görülmektedir. Esasen krizin nedeni krize konulan isimden de anla ılmaktadır. 2008 krizinin üzerine, hızlı ve erken bir müdahaleyle gidildi ği dü ünülmektedir. Ancak bu kez kriz halinde müdahalede bulunmaksızın beklemenin de bir iktisat politikası aracı oldu ğu dikkate alınarak erken müdahalenin kriz algılamasını etkileme riski ortaya çıkmaktadır. 113

113 Ergun TÜRKCAN, “Đktisat Beynimizin Neresinde”, Stratejik Analiz , Cilt:9, Sayı:101, Eylül 2008, ss.93-96.

171 3.4 KAMU BANKALARININ BANKACILIK SEKTÖRÜNDEK Đ

YER ĐNĐN EKONOMETR ĐK OLARAK DE ĞERLEND ĐRĐLMES Đ

Bu bölümde 2001 yılındaki yasal düzenlemelerle ba layan ve kamu bankalarınca 2005 yılında sona erdi ğini duyurulan Yeniden Yapılanma sürecinin sonuçlarının sayısal olarak ele alınmaktadır. Bu çerçevede, öncelikle bankacılık sektörünün mevcut verilerinden hareketle kamu bankacılı ğının temel fiziki ve mali verilerinin yönü analiz edilmi tir. Kamu bankalarının verileri de ğerlendirilerek kamu bankalarının verilerinden sektörde yapısal kırılmanın varlı ğı ara tırılmı tır. Yapısal kırılma var ise ve bu yapısal kırılma noktaları ile yeniden yapılanma döneminin çakı ması halinde yeniden yapılanma sonrasında kamu bankalarında yeniden yapılanma ile hedeflenen amaçlara ula ılıp ula ılmadı ğı irdelenmi tir.

Türk Bankacılık Sektörünün yeniden yapılandırıldı ğı bir dönem olarak tarihe geçen 2000’li yılların ba ı önemli bir dönüm noktası niteli ğindedir. Hukuki, idari ve mali anlamda bankaların statülerinin, sahipliklerinin, varlık yapılarının yanı sıra bu dönemde banka, personel ve ube sayıları da büyük bir de ğiiklik gösterdi ği görülmektedir.

Ancak bu dönü ümlerin ekonometrik olarak bir temeli ve anlamı olup olmadı ğının görülmesi dönemin anla ılabilmesi için önem ta ımaktadır. Esasen trend dönü üm ve de ğiim noktalarının varlı ğı, sektör payı grafiklerinden önsel olarak görülmektedir. Đhmal edilen de ğikenler, gecikmeli de ğikenler, kriz ve ok etkiler, verilerde bulunan ölçme hataları ya da yanlı seçilmi fonksiyonel form, kırılmalara yol açtı ğı bilinmektedir.

Yapısal kırılmaların varlı ğının, ister tek tek ister bir arada olsun, belli dönemlerde kendini göstermesi, incelenen dönemde yapısal kırılmanın varlı ğının kanıtı olarak kabul edilmektedir. Çalı mamızın amacı yapısal kırılmaları gidermek

172 ve sistemi temsil edecek modeller, denklemler ve ili kiler ara tırmak olmadı ğından yapısal kırılmanın giderilmesi konusu ele alınmamı tır. 114

Ekonometrik modeller kurarak bir problemi çözmeye ve açıklamaya çalı mak her zaman mevcut paradigmanın sınanması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, çalı mamızda kullanılan sınamalar yeniden yapılanma sürecinin kamu bankacılı ğının mevcut paradigmasını ne kadar geli tirdi ğini veya ortadan kaldırdı ğını ortaya koymak amacıyla kullanılmaktadır.

Çalı mada Türkiye Bankalar Birli ği tarafından 1992 yılından bu yana yayınlanan üç aylık dönemlerde yayınlanan veri setlerinden yararlanılmı tır. Bankaların birle tirilmesi o bankaların sektör paylarının analizini, bankalara ili kin karlılık ve gelir gider analizlerini zorla tırmaktadır. Nitekim BDDK ile Bankalar Birli ği verilerinde 2000-2001 yılını ayrı tutmakta ve BDDK’nın analizleri 2001 yılından sonraki veri setlerini içermektedir. 2000 yılından önceki veriler ise ayrı bir set halinde i lenmeye ihtiyaç duyulan ham verilere dönü tü ğü görülmektedir.

3.4.1 Veri ve Yöntem

Kamu bankalarının yeniden yapılandırma sonrası sorunlarının ele alındı ğı çalı mamızın bu bölümünde bankacılık sektöründe kamu bankalarının yeri sayısal olarak irdelenecektir. Bu amaçla, bu bölümde kamu bankalarının personel ve ube sayılarına ili kin fiziki bilgiler ile mevduat, krediler, aktif büyüklü ğü gibi kamu bankalarının daha etkili oldu ğu finansal büyüklükleri grafiksel ve bazı temel ekonometrik analizlere tabi tutularak yeniden yapılanmanın performansına ve yeniden yapılanma sonrası beklentilere ili kin analizler yapılmı tır.

114 Ferda Yerdelen Tato ğlu, Ekonometri , Yayınlanmamı Yüksek Lisans Ders Notları, Đstanbul Üniversitesi, 2008

173

Çalı manın bu bölümünde Türkiye Bankalar Birli ği tarafından 1992 yılından bu yana yayınlanan üç aylık dönemlerde yayınlanan veri setlerinden yararlanılmı tır. Ancak bankaların birle tirilmesi o bankaların sektör paylarının analizini, bankalara ili kin karlılık ve gelir gider analizlerini zorla tırmaktadır. Nitekim BDDK ile Bankalar Birli ği verilerinde 2000-2001 yılını ayrı tutmakta ve BDDK’nın analizleri 2001 yılından sonraki veri setlerini içermektedir. 2000 yılından önceki veriler ise ayrı bir set halinde i lenmeye ihtiyaç duyulan ham verilere dönü tü ğü görülmektedir.

Çalı manın bu bölümünde En Küçük Kareler (EKK) Yöntemi uygulanarak kamu bankalarının bankacılık sektöründeki payını temsil eden regresyon denklemleri olu turulmu ve bu denklemlerden hareketle kamu bankacılı ğının bankacılık sektöründeki gelece ği üzerine yorumlar yapılmı tır.

EKK yöntemi ile yapılan olu turulan denklemlerde ba ğımlı de ğiken, x, olarak bankaların ilgili kalemdeki sektör payı alınarak 1988-2008 arasındaki dönemin verilerinden kamu bankaların sektör payını temsil eden bir denklem olu turulmu tur. Olu turulan denklemlerin belirginlik katsayısı R 2 de hesaplanarak denklemlerin yanında parantez içinde verilmi tir.

3.4.2 Kamu Bankalarının Sayısal Verilerinin Ekonometrik Analizi

Bu ba lık altında kamu bankalarının ube ve personel sayısının ekonometrik analizi yapılarak kamu bankalarının bankacılık sektöründeki yeri irdelenmi tir. Bu çerçevede öncelikle kamu bankalarının sayısının azalmasının marjinal verimlilik yasası çerçevesinde küresel sermayenin Türk Bankacılık Sistemine giri ine etkisi de irdelenmi tir.

174 3.4.2.1 Türkiye’de Kamu Bankalarının Sayısı

Türkiye Bankalar Birli ği derlenen verilerinden bankacılık sektöründe faaliyet gösteren banka sayısının 2001 yılında dramatik bir biçimde dü tü ğü görülmektedir. Esasen bankacılık sektöründe faaliyet gösteren banka sayısında görülen dramatik dü ü yapısal kırılmanın ba lı ba ına bir kanıtıdır. Đlk bakı ta tam büyüme yolunda bir trend tutturmu ken birden bire daralma, küçülme ve kriz girdabına dü ülmü hissi veren yukarıdaki tablonun yol açtı ğı bu duygu büyüme teorilerinde ön görülen ve esasen büyümenin yol açtı ğı beklenen bir son olarak de ğerlendirilmektedir. 115

Banka sayısına marjinal verim açısından bakıldı ğında ilginç sonuçlar çıkmaktadır. Bu ba ğlamda, kapanan bankalardan sonra kalan bankaların performansının yüksek görünmesi marjinal verimlilik teorisiyle doğrudan ilgilidir. Marjinal verimlilik teorisi bir de ğer ve fiyat teorisi olarak ortaya çıkmı tır. 116

Tablo 3.2 . Bankacılık Sektöründe Banka Sayısı (1995-2008)

1988 1990 1992 1994 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Mevduat 52 56 57 55 56 59 60 62 61 46 40 36 35 34 33 33 33 Bankaları Kamu 8 8 6 6 5 5 4 4 4 3 3 3 3 3 3 3 3 Özel 25 25 31 29 33 36 38 31 31 22 20 18 18 17 14 12 11 TMSF ------8 8 6 2 2 1 1 1 1 1 Yabancı 19 23 20 20 18 18 18 18 18 15 15 13 13 13 15 17 18 Katılım 5 5 4 4 4 4 Bankaları Kalkınma ve Yatırım 8 10 12 12 13 13 15 15 19 15 14 14 13 13 13 13 13 Bankaları Kamusal 4 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 Özel 3 4 6 6 7 7 9 13 13 9 8 8 8 8 6 6 6 Yabancı 1 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 3 2 2 4 4 4 Toplam 60 66 69 67 69 72 75 81 80 61 54 55 53 51 50 50 50 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bülteni”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , (çevrimiçi), http://www.tbb.org.tr/turkce/bulten/3%20aylik/TopluMaliTablolar/default.asp verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir. Eri im Tarihi: 30.12.2008, ss.1-39)

115 ALK ĐN, a.g.e. ss.170-192 116 Paul A.SAMUELSON, William NORDHAUS, Microeconomics , McGrawHill, 13th. Edition, 1989, s.300-350

175 On dokuzuncu yüzyılın son çeyre ğinden yirminci yüzyılın ilk yarısına kadar olan sürede Leon Walras, Karl Menger, Eugen Böhm-Bawerk, Friedrich Wieser, William Stanley Jevon, Alfred Marshall gibi iktisatçılar tarafından Marksist teoriyi çürüterek serbest piyasanın do ğrulu ğunu savunma çabalarıyla geli en marjinal verimlilik teorisinin her piyasada geçerli olabilece ği ortaya çıkmı tır. Marjinal verimlilik teorisi, günümüz serbest piyasa iktisadının kilit taı konumundadır. Sosyalist iktisatçıların ba langıçta uzun süre kar ı çıktı ğı marjinal teori gerek yanda ları ve gerek kar ı çıkanlarıyla iktisadın en çok ara tırılan konularından bir niteli ğindedir. Bu çerçevede bankacılık sektöründe faaliyet gösteren banka sayısının azalması ile birlikte sektörde faaliyet verimlili ğinin arttı ğını söylemek marjinal verimlilik yasasına göre yanlı olmayacaktır. Konuyla do ğrudan ilgisi ilk bakı ta görülmese bile konut üreten Emlak Bankası’nın tasfiyesi ile birlikte büyük ölçekli toplu konut üretimine yönelen in aat firması sayısı da aynı ekilde artmı tır. 117

Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre 1988 yılında 8 olan kamu mevduat bankalarının sayısı 2002 yılında 3’e inmi tir. Yeniden yapılanma dönemi olarak kabul edilen 1999-2002 yılları arasında ise kamu mevduat bankalarının sayısı 4’ten 3’e inmi tir. Bu sayı günümüzde de aynı olup kamuya ait üç mevduat bankası bulunmaktadır. Özel sermayeli bankaların sayısı da sürekli azalma göstererek 1998 yılında 38 iken günümüzde 11’e inmi tir. Yabancı bankaların sayısı 1999 yılında 18 iken 2002’de 14’e, 2003’te 13’e dü mü olup bu sayı günümüzde 18’dir. Toplam mevduat bankalarının sayısı en yüksek oldu ğu 1999 yılındaki 62’den günümüzde 33’ye gerilemi tir. Kamusal ve yabancı sermayeli yatırım bankalarının sayısında bir de ğiiklik görülmezken özel sermayeli yatırım bankalarının sayısı 1999’da 13 iken günümüzde 6’ya inmi tir. Oransal olarak banka sayısındaki en büyük dü ü özel sermayeli yatırım bankalarında görülmektedir.

117 Mark Skousen, Đktisadi Dü ünce Tarihi , Adres Yayınları, 3.Baskı Mart 2007, Ankara, ss.187-213

176 3.4.2.2 Kamu Bankalarının ube Sayısı

Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, bankacılık sektöründe yapısal kırılmanın en net ube sayısı ile personel sayılarında gerçekle ti ği görülmektedir. Gerçekten de son yirmi yıllık verilere bakıldı ğında kamu bankalarının ube ve personel sayılarına ili kin grafikler 2000-2001 yıllarının ube ve personel sayısının trendinde daha önce hiç görülmeyen dramatik de ğiimlerin oldu ğunu göstermektedir. Bu trend de ğiikli ğinin daha iyi görülebilmesi için bankaların personel ve ube sayıları kamu, özel ve yabancı banka ayrımı yapılarak irdelenmi ve bankacılık sektöründe ube ve personel sayısı de ğerlendirilmi tir.

Tablo 3.3 . Bankacılık Sisteminde Yıllar Đtibariyle ube Sayısı Kamusal Özel Yabancı Sermayeli Sermayeli Mevduat Mevduat Bankacılık Yıllar Bankalar Bankalar Bankaları Bankaları Sektörü 1988 2.945 3.450 106 6.395 6.513 1989 2.964 3.491 106 6.561 6.575 1990 2.967 3.443 113 6.523 6.540 1991 3.019 3.313 113 6.440 6.457 1992 3.001 3.070 109 6.172 6.191 1993 2.997 3.087 108 6.192 6.212 1994 2.909 3.054 105 6.068 6.087

1995 2.924 3.194 101 6.219 6.240 1996 2.955 3.369 100 6.424 6.442 1997 2.915 3.764 116 6.795 6.819 1998 2.832 4.393 115 7.340 7.370 1999 2.865 3.960 121 7.660 7.691 2000 2.834 3.783 117 7.807 7.837 2001 2.725 3.523 233 6.889 6.908 2002 2.019 3.659 206 6.087 6.106 2003 1.971 3.594 209 5.949 5.966

2004 2.149 3.729 209 6.088 6.106 2005 2.035 3.799 393 6.228 6.247 2006 2.149 3.852 1.072 6.804 6.849 2007 2.203 3.625 1.741 7.570 7.618 2008 2.269 3.955 1.896 8.121 8.174 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bülteni”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir. Eri im Tarihi: 30.12.2008, ss.1-39)

177 Kamu bankalarının ube sayısının seyrini temsil eden bir denklem olu turmak üzere En Küçük Kareler yöntemi (EKK) ile yapılacak bir regresyon analizi sonucunda elde edilen regresyon denklemi ve belirginlik katsayısı, R2, Denklem (3.1)’de gösterilmektedir.

Y = -54,197X + 3246 (R 2 = 0,7125) (3.1)

Bu regresyon denkleminin de ğiken teriminin i aretinin negatif olması kamu bankalarının ube sayısının azalan bir trend içinde oldu ğunu göstermektedir. Bankacılık sektörünün genelinde durum öyledir: Özel Sermayeli bankaların ube sayısı 1988 yılında 3450 iken günümüzde bu sayı 4000’e yakla mı tır. Yabancı bankaların ube sayısı aynı dönemde on dokuz kat artarak 106’dan 1896’ya çıkmı tır. Kamu bankalarının ube sayısı ise 2945’ten 2269’a gerilemi tir. 118

Aağıdaki grafik kamu bankalarının toplam ube sayısının 2000-2003 yılları arasında sert bir dü ü gösterdi ğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, ube sayısı verilerine göre kamu bankaları açından bu dönemin bir yapısal kırılma dönemi oldu ğu Grafik 3.1’de de görülmektedir. Grafikten ube sayısına ili kin trendin ba ından beri dü ü yönünde oldu ğu görülürken 2000 yılında azalan yönlü mevcut trendin sert bir dü üle kırıldı ğı görülmektedir.

Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, özel bankaların ube sayısı 1994 yılından itibaren bu tarihten öncesine göre yeni bir trende girerek 1998 yılına kadar hızlı bir artı göstermi tir. 1998’de 25 olan özel sermayeli banka sayısı, 1994’te 32’ye 1998 yılında ise 38’e ula mı tır. Bu tarihten itibaren hızla azalan özel sermayeli banka sayısı 2008 yılında 11’e kadar dü mü tür. Ancak bu dü ü kamu bankalarındaki gibi sadece tasfiye yoluyla gerçeklememi tir. Bu dönemde özel sermayeli kamu bankalarının sahipli ğinde de ğiiklikler görülerek çok sayıda özel banka, yabancı sermayeli mevduat bankasına dönü mü tür. Ancak özel bankaların

118 Bankalarımız 2005 , Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları, Mayıs 2006

178 ube sayısı, 1998 yılında yaptı ğı pik ihmal edilirse çok dü ük bir e ğimle gösterdi ği artı trendini sürdürdü ğü söylenebilir. 119

Grafik 3.3. Bankacılık Sektöründe Yıllara Göre ube Sayısı

(Kaynak:Tablo 3.3. verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir).

Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, yabancı bankalar 2001 yılına kadar Türkiye’de tek ubeli bankalar ve temsilcilikler eklinde faaliyet göstermi tir. Nitekim 1998 yılında faaliyette bulunan 19 yabancı bankanın toplam ube sayısı 109’dur. On yıl sonra 1998 yılında ise banka sayısı 18 olup ube sayısı 115’tir. Gerek banka sayısı gerekse ube sayısı açısından sabit ve yapısal kırılmaya kanıt olabilecek nitelikte bir trend de ğiikli ği söz konusu de ğildir. Đlk defa 2002 yılında HSBC’nin Demirbank’ı devralmasıyla yabancı bankaların ube sayısı yakla ık olarak iki katına çıkmı tır. Bu yıldan itibaren yabancı bankaların ube sayısı yeni bir trende girerek son on yılda yakla ık on katına ve son yirmi yılda ise on dokuz katına çıkmı ve 1896’ya çıktı ğı görülmektedir.

119 Ahmet Faruk Aysan, Pınar anlı Ceyhan, “Globalization of Turkey’s Banking Sector: The Determinants of Foreign Bank Penetration in Turkey”, MPRA, Paper No: 5489, November 2007, (çevrimi içi), http://mpra.ub-uni-muenchen.de/5489/1/MPRA _paper_5489.pdf, Eri im Tarihi: 01.03.2009.

179 Rakamları daha detaylı görebilmek için üç kamu bankasının verilerini kar ıla tırmalı olarak incelemek daha do ğru olacaktır. Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, 2000’li yıllarda Vakıflar Bankası’nın ube sayısında çarpıcı bir azalma olmadı ğı gibi Vakıflar Bankası’nın ube sayısı yıllar itibariyle yava bir artı göstermektedir. Nitekim 1988 yılında Vakıflar Bankası’nın 286 olan ube sayısı on yılın sonunda 1998’de 337’ye ula mı ; bir on yıl sonra da 2008’de 395’i bulmu tur. Di ğer iki kamu bankası olan Ziraat ve Halk Bankası’nın ube sayısı 2001 yılına kadar sabit bir seyir izlemi tir. Ziraat Bankası’nın 1988-1998 döneminde ube sayısı 1200-1300 arasında seyrederken on yılda ube sayısını 54 adet artırmı tır. Aynı dönemde Halk Bankası’nın ube sayısını 144 adet artırarak 660’tan 804’e yükseltmi tir.

Tablo 3.4. Kamu Bankalarının Yıllar Đtibariyle ube Sayısı Denizcilik Emlak Ziraat Halk Vakıflar Yıllar Töbank Sümerbank Etibank Bankası Bankası Bankası Bankası Bankası 1988 112 51 40 120 438 1231 660 286 1989 96 51 46 129 438 1245 667 300 1990 93 44 46 131 410 1252 685 314 1991 89 40 47 137 388 1283 717 326 1992 - - 47 140 429 1282 769 334 1993 - - 49 141 430 1283 766 336 1994 - - 49 132 394 1255 763 324 1995 - - 49 130 396 1262 761 326 1996 - - 69 129 403 1262 765 327 1997 - - - 128 405 1267 784 331 1998 - - - - 406 1285 804 337 1999 - - - - 406 1309 810 340 2000 - - - - 405 1303 807 319 2001 - - - - - 1504 899 322 2002 - - - - - 1173 546 300 2003 - - - - - 1148 527 296 2004 - - - - - 1146 707 296 2005 - - - - - 1146 584 305 2006 - - - - - 1247 588 314 2007 - - - - - 1251 590 362 2008 - - - - - 1262 612 395 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bülteni”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir. ss.1-39).

180 Türkiye Bankalar Birli ği verilerine göre 2001 yılından önceki dönem kamu bankalarının ube sayısının çok az arttı ğı, temel trendin de ğimedi ği bir dönemdir. Bu dönemde daha sonra kapatılacak olan Etibank, Sümerbank ve Emlak Bankası’nın ube sayısında da önemli artı veya azalı lar görülmemi tir. Buna göre, 2001 yılında Halk Bankası’nın ube sayısı 92 adet artarken Ziraat Bankası’nın ube sayısının gösterdi ği artı 201’dir. Ziraat Bankası ve Halk Bankası’nın ube sayısında bir sıçrama gösteren 2001 yılında Emlak Bankası kapatılarak ubeleri ve personeli di ğer iki kamu bankası arasında payla tırılmı tır.

Grafik 3.4. Üç Kamu Bankasının ube Sayısı

(Kaynak:Tablo 3.4. verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir).

Emlak Bankası’nın birle meden önceki ube sayısının 405 oldu ğu göz önünde tutulursa 2001 yılında Emlak Bankası’nın 102 ubesinin birle me sürecinin ba ında kapatıldı ğı anla ılmaktadır. 2001 yılından 2003 yılına ula ıldı ğında Ziraat Bankası’nın ube sayısı iki yılda 343, Halk Bankası’nın ube sayısı 372 azalmı tır.

181 Türkiye Bankalar Birli ği verilerinden, Ziraat Bankası’nın ube sayısını %20 azaltırken Halk Bankası’nın ube sayısını neredeyse yarı yarıya azalttı ğı görülmektedir. Sonraki yıllarda Ziraat Bankası’nın ube sayısı 1300 düzeyine geri dönerken Halk Bankası’na 2004 yılında 180 yeni ube eklenmi tir. Eklenen bu ubeler Pamukbank’ın Halk Bankası’na devredilmesinden kaynaklanmaktadır.

3.4.2.3 Kamu Bankalarının Personel Sayısı

Personel sayıları açısından aynı analiz yapıldı ğında ube sayısına göre yapılan önsel sonuçların personel sayısı için de geçerli oldu ğu görülmektedir. Kamu bankalarının personel sayısı seksenli yıllardan sonundan itibaren düzenli ve sistemli bir biçimde azalırken 2001 yılından itibaren mevcut trendinde sert bir de ğime ve kırılma görülerek personel sayısında hızlı bir dü ü görülmü tür.

Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, 1988 yılında bankacılık sektöründe çalı an personelin yarısı (%49.5) kamu bankalarında çalı makta iken on yıl sonra 1998’de bu oran %42’ye, 2008’de de %24’e gerilemi tir. Kamu bankalarının personel sayıları üç kamu bankasının ayrıntısına inilerek analiz edildi ği zaman genel trend olan kamu bankalarında çalı an personel sayısının gerek mutlak gerekse sektör payı olarak yönündeki azalan trend aynen sürmektedir. Sadece 1999- 2002 yılları arasındaki dönem bir tasfiye dönemi olarak sayılarda hızlı bir azalmaya iaret etmektedir. Kamu mevduat bankalarının personel sayısı 1988 yılında 79,000 ki i iken günümüzde bu sayı yarı yarıya dü erek 41,000’e kadar gerilemi tir.

182 Tablo 3.5. Kamu Bankalarının Yıllar Đtibariyle Personel Sayısı Denizcilik Emlak Ziraat Halk Vakıflar Yıllar Töbank Sümerbank Etibank Bankası Bankası Bankası Bankası Bankası 1988 1,947 1,163 702 2,682 11,258 40,661 14,018 6,299 1989 1,925 1,174 711 2,792 11,276 41,059 14,504 6,700 1990 1,972 1,137 750 3,018 11,240 40,381 14,252 8,075 1991 1,969 1,118 768 6,061 11,122 40,125 14,164 8,887 1992 - - 788 2,984 11,830 38,969 15,287 8,365 1993 - - 792 2,869 11,278 38,203 15,073 8,338 1994 - - 703 3,118 10,923 36,954 14,643 8,121 1995 - - 622 2,436 10,844 35,962 14,702 8,755 1996 - - 1,055 2,231 10,369 34,566 14,285 8,833 1997 - - 1,293 1,722 10,331 33,343 14,447 9,375 1998 - - 1,788 1,872 10,603 36,460 14,559 9,450 1999 - - 1,692 1,998 10,277 37,705 14,843 9,182 2000 - - 1,407 2,035 10,000 36,576 15,025 8,590 2001 - - - - - 33,023 14,956 8,129 2002 - - - - - 23,330 9,228 7,600 2003 - - - - - 22,138 8,515 7,341 2004 - - - - - 21,172 11,145 7,150 2005 - - - - - 20,373 10,509 7,164 2006 - - - - - 20,684 10,860 7,679 2007 - - - - - 20,872 11,484 8,362 2008 - - - - - 20,427 11,556 9,495 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bülteni”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir. ss.1-39).

Kamu bankalarının personel sayısının seyrini temsil eden bir denklem olu turmak üzere en dikkat çekici de ğiimi gösteren ve personelin yarıdan fazlasını bünyesinde barındıran Ziraat Bankası için En Küçük Kareler yöntemi (EKK) ile yapılacak bir regresyon analizi sonucunda regresyon denklemi a ağıdaki gibidir.

Y = -1197,3X + 45217 (R 2 = 0,84) (3.2)

Bu regresyon denkleminin de ğiken teriminin i aretinin negatif olması ve belirginlik katsayısının büyüklü ğü Ziraat Bankası’nın personel sayısının hızlı bir

183 ekilde azalan bir trend içinde oldu ğunu göstermektedir. Bu trend önümüzdeki on yıl içinde kamu bankalarının var olma olasılı ğının çok az oldu ğunu göstermektedir.

Grafik 3.5. Üç Kamu Bankasının Personel Sayısı

(Kaynak:Tablo 3.5. verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir).

Özel bankaların personel sayısının seyri ile ube sayısının seyri arasında tam bir paralellik görülmektedir. Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, özel bankalarda çalı an personel sayısı bankacılık sektörünün yakla ık yarısı kadar olup bu oran uzun yıllardan beri korunmaktadır.

Yabancı bankaların personel sayısında görülen geli meler yabancı bankaların ube sayısındaki geli meye paralellik arz etmektedir. Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, 1988 yılında 2810 ki ini çalı tı ğı yabancı bankaların personel sayısı 1998 yılında 4051 ki i çıkarken günümüzde bu sayı 40 bini a mı tır. Kalkınma ve Yatırım Bankalarının personel sayısı düzenli bir ekilde artarak 1988 yılında 1998 ki i iken günümüzde bu sayı 5340’a çıkmı tır.

184 Tablo 3.6. Bankacılık Sektöründe Personel Sayısı Kamusal Özel Yabancı Sermayeli Sermayeli Mevduat Bankacılık Mevduat Yıllar Bankalar Bankalar Bankaları Sektörü Bankaları 1988 78,730 67,724 2,810 159,088 149,264 1989 80,141 68,041 2,929 161,018 151,111 1990 80,825 68,145 3,012 162,054 151,982 1991 81,214 66,555 3,011 160,819 150,780 1992 78,223 63,337 3,010 154,519 144,570 1993 76,553 62,764 2,408 151,445 141,725 1994 74,462 59,161 3,256 146,248 136,879 1995 73,321 62,713 2,945 144,836 138,979 1996 71,339 67,822 2,969 148,153 142,130 1997 69,218 76,601 3,799 154,864 149,618 1998 71,072 86,066 4,051 166,492 161,189 1999 72,007 76,386 4,185 173,988 168,558 2000 70,191 70,954 3,805 170,401 164,845 2001 56,108 64,380 5,395 137,495 132,274 2002 40,158 66,869 5,416 123,271 118,329 2003 37,994 70,614 5,481 123,249 118,607 2004 39,467 76,880 5,880 127,163 122,630 2005 38,046 78,806 10,610 132,258 127,857 2006 39,223 73,220 25,794 143,143 138,570 2007 41,056 75,124 36,707 158,534 153,212 2008 41,478 79,622 40,105 166,822 161,482 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bülteni”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , verilerinden elde edilmi tir. ss.1-39)

Kamu bankalarının personel sayısının seyrini temsil eden bir denklem olu turmak üzere En Küçük Kareler yöntemi (EKK) ile yapılacak bir regresyon analizi sonucunda a ağıdaki regresyon denklemi ve belirginlik katsayısı elde edilir.

Y = -2562,3X + 90606 (R 2 = 0,8392) (3.3)

Bu regresyon denkleminin de ğiken teriminin i aretinin negatif olması ve belirginlik katsayısının büyüklü ğü kamu bankalarının personel sayısının hızla azalan bir trend içinde oldu ğunu göstermektedir. Kaldı ki grafikten önsel olarak personel sayısına ili kin trendin 2000 yılından önce de negatif yönde oldu ğu görülmektedir. 2000 yılından itibaren sert bir dü ü görülmü tür. Kamu bankalarının personel

185 sayısında görülen azalma trendi ube sayısındaki azalmanın gösterdi ği trende göre daha keskindir. Bu trend önümüzdeki on yıl içinde kamu bankalarının var olma olasılı ğının çok az oldu ğunu göstermektedir.

Grafik 3.6 . Bankacılık Sektöründe Yıllara Göre Personel Sayısı

(Kaynak:Tablo 3.6. verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir).

Eğitim duruma göre personel da ğılımına bakıldı ğında benzer sonuçlar görülmektedir. Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, personelin e ğitim durumuna göre da ğılımına bakıldı ğında kamu bankalarının sektördeki personel payı yeniden yapılandırmadan önceki yıl %41 iken, yeniden yapılandırmadan hemen sonraki yıl %31’e dü mü tür. Günümüzde kamu bankalarının personel payı %24’tür.

Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, Yeniden yapılanma öncesinde sektörde çalı an ilkokul mezunu personelin %41’i kamu bankalarında iken, kamu bankalarının payı yeniden yapılanmadan hemen sonraki yılda %25’e gerilemitir. Günümüzde bu pay %30’u a mı tır. Yeniden yapılanma öncesinde sektörde çalı an orta ö ğretim kurumlarından mezun personelin %49’u kamu bankalarında iken, kamu bankalarının payı yeniden yapılanmadan hem sonraki yıl %41’e gerilemi tir. Günümüzde bu gerileme sürerek kamu bankalarında çalı an orta ö ğretim kurumu mezunu personelin payı %33’e ula mı tır.

186

Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, yüksek ö ğretim mezunu personel bakıldı ğında; yeniden yapılanma öncesinde sektörde çalı an yüksek ö ğretim kurumlarından mezun personelin %33’ü kamu bankalarında iken, kamu bankalarının payı yeniden yapılanmadan hem sonraki yıl %27’ye gerilemi tir. Günümüzde bu gerileme sürerek kamu bankalarında çalı an yüksek ö ğretime sahip personelin payı %22’ye dü mü tür.

Tablo 3.7. Yeniden Yapılanma Öncesinde E ğitime Göre Personel Da ğılımı

(31.12.2000) Đlkokul Orta Ö ğretim Yüksek Ö ğretim Lisansüstü Eğitim Durumu Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Kamu Bankaları 41,6 41,4 41,6 54,7 37,8 48,9 39,1 28,0 33,3 25,2 22,5 24,0 Özel Bankalar 38,6 26,1 37,8 33,5 45,5 37,6 41,4 50,8 46,2 42,1 45,3 43,5 Yabancı Bankalar 2,2 2,4 2,2 1,0 1,5 1,2 2,4 3,8 3,1 8,8 9,6 9,2 Kalkınma ve 5,4 11,6 5,8 1,9 1,8 1,9 5,4 3,1 4,2 15,1 12,2 13,8 Yatırım Bankaları (Kaynak: “Bankalarımız 2000”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir. ss.1-39)

Tablo 3.8. Yeniden Yapılanma Sonrasında E ğitime Göre Personelin Da ğılımı

31.12.2002 Đlkokul Orta Ö ğretim Yüksek Ö ğretim Lisansüstü Eğitim Durumu Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Kamu Bankaları 26,9 10,1 25,3 46,6 30,2 41,1 32,9 21,2 26,7 18,7 18,0 18,4 Özel Bankalar 56,3 70,9 57,7 44,4 59,6 49,5 51,5 63,9 58,1 50,1 51,9 50,9 Yabancı Bankalar 4,7 4,4 4,6 2,6 3,5 2,9 4,4 5,8 5,2 12,1 13,8 12,9 Kalkınma ve 7,9 13,3 8,4 2,8 2,1 2,6 6,1 3,3 4,6 13,5 10,0 11,9 Yatırım Bankaları (Kaynak: “Bankalarımız 2002”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir. ss.1-39)

Tablo 3.9. Bankacılık Sektöründe Günümüzde Personelin E ğitime Göre Da ğılımı 30.06.2008 Đlkokul Orta Ö ğretim Yüksek Ö ğretim Lisansüstü Eğitim Durumu Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Kamu Bankaları 33,6 10,3 30,6 37,3 24,5 32,7 27,8 17,2 21,9 23,3 21,4 22,4 Özel Bankalar 29,7 8,9 27,0 37,1 44,6 39,8 46,8 55,4 51,5 40,8 43,8 42,3 Yabancı Bankalar 19,4 67,2 25,6 22,2 28,8 24,5 21,4 25,5 23,6 26,2 28,5 27,4 Kalkınma ve 16,6 12,5 16,0 3,1 1,7 2,6 4,0 1,9 2,8 9,4 6,2 7,8 Yatırım Bankaları (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bülteni”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir. ss.1-39)

187 Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, Lisansüstü diploma sahibi personel açısından durum öyledir: Yeniden yapılanma öncesinde sektörde çalı an yüksek ö ğretim kurumlarından mezun personelin %24’ü kamu bankalarında iken, kamu bankalarının payı yeniden yapılanmadan hem sonraki yıl %18’e gerilemi tir. Günümüzde kamu bankalarında çalı an lisansüstü diplomaya sahip personelin payı %22’ye çıkmı tır.

3.4.3 Kamu Bankalarının Mali Verilerinin Ekonometrik Analizi

Türkiye Bankalar Birli ği kaynaklarından alınan verilerle Kamu bankalarının mali verileri olarak aktif büyüklü ğü, mevduat, kredi ve özkaynaklarının sektördeki yeri ele alınarak inceleni tir. Bu kalemlerde en küçük kareler yöntemiyle kamu bankalarının 1988-2008 arasındaki verileri üçer aylık dönemler halinde analiz edilerek kamu bankalarının sektördeki yeri irdelenmi tir.

3.4.3.1 Aktif Payının Büyüklü ğü

Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, kamu bankalarının bankacılık sektöründeki aktif payı 1988 yılında %45 mertebesinde iken 1998 yılında bu oran %35’lere oradan da 2008 yılında %30’un altına dü mü tür. Özel bankaların payı ise grafikten de görülece ği gibi 1988 yılında kamu bankaları ile yakla ık olarak aynı iken günümüzde özel bankaların sektörün toplam aktif büyüklü ğündeki payı kamu bankalarının yakla ık iki katına çıkarak %55’lere ula mı tır.

Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, kamu bankalarının bankacılık sektöründeki aktif payının geli iminde temel trendi de ğitirici bir yapılsa kırılmanın

188 varlı ğı söz konusu olmadı ğı yeniden yapılanma öncesine ve sonrasına göre azalan trendi korudu ğu grafikten önsel olarak görülmektedir. Kamu bankalarının sektördeki payı, geçmi ten günümüze azalma yönündeki bu temel trendi korumaktadır. Ancak kamu bankalarının aktif büyüklü ğünün payının 1994 ve 2001 krizlerinde belirgin bir ekilde dü ü gösterdi ği a ağıdaki grafikten anla ılmaktadır.

Kamu bankalarının bankacılık sektöründeki aktif payın temsil eden bir denklem olu turmak üzere En Küçük Kareler yöntemi (EKK) ile yapılacak bir regresyon analizi sonucunda regresyon denklemi a ağıdaki gibidir:

Y = -0,1956X + 40,836 (R 2 = 0,7496) (3.4)

Bu regresyon denkleminin de ğiken teriminin i aretinin negatif olması kamu bankalarının aktif büyüklü ğünün oransal olarak sektörde azalan bir trend içinde oldu ğunu göstermektedir. Grafi ğin olu turulmasında ve regresyon denkleminin elde edilmesinde kullanılan veriler Ek 1.A.’da yer almaktadır.

Grafik 3.7 . Bankacılık Sektöründeki Aktif Payının Da ğılımının Seyri

(Kaynak:EK 1’deki Tablo Ek 1.A. verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir).

189

3.4.3.2 Mevduat Payının Büyüklü ğü

Kamu bankalarının mevduatı kamu mevduatı oldu ğundan kamu bankalarının bankacılık sektöründeki mevduat payı bir anlamda kamunun finansal ve parasal sektörlerdeki büyüklü ğünün çok kaba bir göstergesidir. Ancak, kamu bankalarının mevduat payının trendinde görülen de ğiiklikler ise kamu bankacılı ğına, mevduat sahiplerinin ve bir anlamda halkın bakı açısına dair bilgi vermektedir.

Böylece kamu bankalarının bankacılık sektöründeki mevduat payı kamu bankalarının salt sektördeki yerinin analizinden çok kamu bankalarının misyonuna kadar varan bir dizi normatif ve kalitatif de ğerlendirme yapma imkanı tanımaktadır. Nitekim Türkiye Bankalar Birli ği verilerine göre 2001 yılından önceki dönemde kamu bankalarının toplam mevduattaki payı 1988 yılı için %50’nin biraz üzerinde seyretmektedir. Aynı dönemde özel bankaların mevduat payı da %50’nin çok az altında olup yabancı bankaların mevduat payı ise % 2 mertebesindedir. Kamu bankalarının zaman içinde tasfiye edilmesine ba ğlı olarak kamu bankalarının sektördeki payı dalgalı bir seyirle azalma yönünde çok yava ilerleyen bir trend içinde oldu ğu görülmektedir.

Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, 1998 yılında kamu bankalarının mevduat payı %40’lara gerilerken özel bankaların payı %55’lere ve yabancı bankaların payı %5’lere ula mı tır. Bu trend devam ederken 2001 yılında kamu bankalarından birinin kapatılmasıyla kamu bankalarının mevduattaki sektör payı 2002 yılında birden bire %40’tan %30 gerilemi ve özel bankaların payı ise bir anda %60’ların üstüne çıkmı tır. Yabancı bankaların mevduat payı %2.4 civarında olup TMSF bankalarında da %5 oranında bir mevduat bulunmaktadır.

190 Kamu bankalarının bankacılık sektöründeki mevduat payını temsil eden bir denklem olu turmak üzere En Küçük Kareler yöntemi (EKK) ile yapılacak bir regresyon analizi sonucunda regresyon denklemi;

Y = -0,1810X + 45,554 (R 2 = 0,5732) (3.5)

olarak elde edilmektedir. Bu regresyon denkleminin de ğiken teriminin i aretinin negatif olması kamu bankalarının mevduat büyüklü ğünün oransal olarak sektörde azalan bir trend içinde oldu ğunu göstermektedir. Grafi ğin olu turulmasında ve regresyon denkleminin elde edilmesinde kullanılan veriler Ek 1.B.’de yer almaktadır.

Grafik 3.8. Bankacılık Sektöründe Mevduat Payının Seyri

(Kaynak:EK 1’deki Tablo Ek 1.B. verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir).

191 3.4.3.3 Kredi Payının Büyüklü ğü

Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, kamu bankalarının kredilerdeki sektör payı grafikten de görülece ği gibi günümüzde yabancı bankaların çok az üzerinde olup %20-22 mertebesindedir. Bundan 20 yıl önce ise bankacılık sektöründe verilen kredilerin yakla ık %45 kamu bankaları tarafından sa ğlanmaktaydı. 2002 yılına kadar düzenli bir dü ü içinde olan kamu bankalarının kredilerdeki sektör payı 2002 yılında %20 iken bugün %22’dir. Kamu bankalarının kredilerde en dü ük sektör payı 2000 kriz yılında %15’lerin altına dü mü tür. Bu durumun kriz döneminde özel sektörün kredi mü terilerine sahip çıkabildi ği ancak kamu bankalarının bunu yapamadı ğı eklinde yorumlamak yanlı olmayacaktır.

Grafik 3.9. Bankacılık Sektöründe Kredi Payının Da ğılımının Seyri

(Kaynak:EK 1’deki Tablo Ek 1.C. verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir).

192 Kamu bankalarının bankacılık sektöründeki krediler payını temsil eden bir denklem olu turmak üzere En Küçük Kareler yöntemi (EKK) ile yapılacak bir regresyon analizi sonucunda regresyon denklemi;

Y = -0,3697X + 38,663 (R 2 = 0,7691) (3.6)

olarak elde edilmektedir. Bu regresyon denkleminin de ğiken teriminin i aretinin negatif olması kamu bankalarının krediler büyüklü ğünün oransal olarak sektörde azalan bir trend içinde oldu ğunu göstermektedir. Grafi ğin olu turulmasında ve regresyon denkleminin elde edilmesinde kullanılan veriler Ek 1.C.’de yer almaktadır.

3.4.3.4 Öz Kaynak Payının Büyüklü ğü

Özkaynak artı ının büyük bir kısmı sermaye artırımına ba ğlı olarak de ğimektedir. Đdari nitelikte bir karar olan bu i lem Hazine Müste arlı ğı ve dolayısıyla kamu bankalarının ba ğlı bulundu ğu bakanlı ğına ait olup siyasi bir nitelik göstermektedir.

Dolayısıyla, mevduat veya krediler gibi piyasalarda veya bankanın yönetimince belirlenmedi ğinden nitelikleri ekonomik olmaktan çok politik niteliktedir. Kamu bankalarının sektördeki özkaynak payının artmamasının en iyi açıklaması siyasal otoritenin sermaye artırımı taleplerine sıcak bakmaması olarak görülmektedir. Kamu bankalarının özkaynak payı sektörde dalgalı bir seyir izlemi tir. Bu nedenle özkayna ğa ili kin bir regresyon denkleminin temel trendi temsil etmeyece ğini söylemek mümkün görünmektedir. Esasen Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre hazırlanan grafikten de anla ılaca ğı üzere bir trendin varlı ğı da görülmemektedir.

193

Kamu bankalarının bankacılık sektöründeki özkaynaklar payını temsil eden bir denklem olu turmak üzere En Küçük Kareler yöntemi (EKK) ile yapılacak bir regresyon analizi sonucunda elde edilen regresyon denklemi a ağıdadır.

Y = 0,0762X + 18,564 (R 2 = 0,0534) (3.7)

Regresyon denkleminde de ğiken terimin i areti pozitif olmakla R 2 = 0,0534 de ğeri bu denklemin kamu bankalarının özkaynak büyüklü ğünün sadece %5.34’ünü açıkladı ğını göstermesi itibariyle regresyon denklemi durumu temsil etmemektedir. Grafi ğin olu turulmasında ve regresyon denkleminin elde edilmesinde kullanılan veriler Ek 1.D.’de yer almaktadır.

Grafik 3.10. Bankacılık Sektöründe Özkaynak Da ğılımının Seyri

(Kaynak:EK 1’deki Tablo Ek 1.D. verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir).

194 3.4.4 Kamu Bankalarının Performansının Ekonometrik Analizi

Bu ba lık altında Türkiye Bankalar Birli ği kaynaklarından alınan verilerle özkaynakların aktiflere oranı, faiz giderlerinin faiz gelirlerine oranı, personel giderlerinin faiz gelirine ve faiz giderine oranı ayrı ayrı de ğerlendirilmi ve en küçük kareler yönetim uygulanarak 1988-2008 yılları arasında ili ki veriler üzerinde kamu bankalarının sektördeki performansı analiz edilmi tir. ube Ba ına personel sayısı ise yeniden yapılanma sürecindeki personel azaltma politikasının en önemli gerekçesi olarak kabul edildi ğinden bu ba lık altında ube ba ına personel sayısı ele alınmı tır.

3.4.4.1 ube Ba ına Personel Sayısı

Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, bankacılık sektöründe ube ba ına personel sayısı incelendi ğinde 1988 yılında ube ba ına personel sayısı sektör ortalaması olarak 25 ki inin hemen altında oldu ğu dolayısıyla, alt sektör ayırımı yapılmaksızın bir ubede ortalama olarak 25 ki inin çalı tı ğı görülmektedir. 2008 yılına kadar geçen zaman zarfında ube ba ına dü en personel sayısı bankacılık sektöründe ortalama olarak günümüzde 20’ye kadar geriledi ği görülmektedir.

Aynı dönemde özel bankalarda ube ba ına dü en personel adedi 20 ki inin etrafında dalgalı bir seyir izleyerek aynı sayıyı korumu tur. Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, 1988 yılında yabancı bankalarda ube ba ına 25’in biraz üzerinde olan ortalama personel sayısı 2000 yılında ube ba ına 40 personele yakla arak sektör ortalamasının iki katına ula mı tır. 2008 yılında yabancı bankaların ube ba ına ortalama personel sayısı 21 ki i düzeyinde olup sektör ortalamasının çok az üzerinde oldu ğu görülmektedir.

195 Bu durum yabancı bankaların az ubeli banka olarak faaliyet gösterdi ği 2000 öncesi dönemde merkez ubelerinde sektör ortalamalarının çok üzerinde bir sayıda personel çalı tı ğını göstermektedir. Buradan yabancı bankaların bankacılık sektörüne kuvvetli bir giri yaptı ğı 2004 yılından önceki on yılda özellikle personel sayısı açısından hazırlıklı olarak bekledi ğini göstermektedir. Yabancı bankaların ube ba ına personel sayısı ilk defa ve tek seferlik olmak üzere 1994 krizinden önceki yıl sektör ortalamasının ve kamu bankalarının altına dü tü ğü görülmektedir.

Tablo 3.10. Bankacılık Sektöründe ube Ba ına Personel Sayısı Kamu Özel Yabancı Tüm Yıllar Bankaları Bankalar Bankalar Sektör 1988 27 20 27 24 1989 27 19 28 24 1990 27 20 27 25 1991 27 20 28 25 1992 26 21 28 25 1993 26 20 22 24 1994 26 19 31 24 1995 25 20 29 23 1996 24 20 30 23 1997 24 20 33 23 1998 25 20 35 23 1999 25 19 35 23 2000 25 19 33 22 2001 21 18 23 20 2002 20 18 26 20 2003 19 20 26 21 2004 18 21 28 21 2005 19 21 27 21 2006 18 19 24 21 2007 19 21 21 21 2008 18 20 21 20 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bülteni”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , (çevrimiçi), http://www.tbb.org.tr/turkce/bulten/3%20aylik/TopluMaliTablolar/default.asp verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir. Eri im Tarihi: 30.12.2008, ss.1-39).

Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, kamu bankalarındaki durum ise 1988 yılında yabancı bankalarla aynı olup ube ba ına ortalama 26 ki i kadardır. Ancak 2008’de kamu bankalarında ube ba ına personel sayısı ortalama 17 ki i

196 düzeyinedir. Kamu bankalarının ise bankacılık sektöründen çekilmesinin ise 2001 yılına özgü bir durum olmayıp bankacılık sektörünün kamu bankalarının çekilmesinin geçmi inin temel bir strateji olarak seksenli yıllara uzandı ğını ortaya koymaktadır. Nitekim seksenli yıllarla ba layan liberalle me akımlarından kamu bankalarının muaf kalaca ğını dü ünmek pek yerinde bir çıkarım olmayacaktır.

Grafik 3.11. Bankacılık Sektörü ube Ba ına Personel Sayısı Bankacılık Sektöründe ube Ba ına Personel Sayısı 40

KAMU 35 OZEL YABANCI SEKTÖR 30

25

20

15

(Kaynak: Tablo 3.10.verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir).

3.4.4.2 Öz Kaynak Aktif Oranı

Bankacılık sektöründe özkaynak aktif oranı yasal zorunluluktan kaynaklanan tutturulması zorunlu bir orandır. Kamu bankalarının yetersiz sermaye ile çalı tı ğı artık bilinen ve kabullenilmi bir gerçek olup Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre de, 2002 krizinden önceki dönemlerde kamu bankalarında öz kaynak – aktif

197 oranı sektör ortalamalarının altında seyretmektedir. Sadece 2002 yılında bir kez sektör ortalamasının üstüne çıkan bu oran günümüzde de çok az da olsa sektör ortalamasının altında seyretmektedir.

Grafik 3.12. Bankacılık Sektöründe Özkaynak/Aktif Oranının Seyri

(Kaynak:EK 1’deki Tablo Ek 1.H. verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir).

Kamu bankalarının bankacılık sektöründeki özkaynaklar/aktif oranını temsil eden bir denklem olu turmak üzere En Küçük Kareler yöntemi (EKK) ile yapılacak bir regresyon analizi sonucunda regresyon denklemi a ağıdaki gibi elde edilmektedir.

Y = 0,1111X + 3,3196 (R 2 = 0,4794) (3.8)

Bu regresyon denkleminin de ğiken teriminin i areti pozitif olmakla birlikte R2 = 0,4794 de ğeri denklemin kamu bankalarının özkaynak/aktif oranına ili kin regresyon denkleminin durumun yarısını temsil etmedi ğini göstermektedir.

198 Kamu bankalarının özkaynakları sektöre göre sabit kalırken aktiflerin sektör payı gittikçe azalmaktadır. Bu durum, kamu bankalarının özkaynak/aktif oranının büyük çıkmasına yol açmaktadır. Özkaynak yeterlili ğinin göstergesi olan ve yasal olarak %8’lik oranı tutturma zorunlulu ğu olan özkaynak aktif oranı 2001 krizinin etkisiyle bir kırılma göstermi ancak kriz sonrasında düzeldi ği görülmektedir.

3.4.4.3 Bankacılık Sektöründe Aktif Büyüklü ğünün GSY ĐH’ye Oranı

Aktif payı ile ilgili analizde bankacılık sektöründeki toplam aktiflerin alt sektörler arasında payla ımı ile birlikte bu aktifin gayri safi yurt içi hasılaya oranı da önemli bir gösterge olarak dü ünülmektedir.

Tablo 3.11. Toplam Aktiflerin GSY ĐH’ye Oranı Yıllar Yıllar Kamu Özel Yaban cı Yatırı m Tüm Sektör 1992 0.2184 0.2328 0.0187 0.0367 0.5066 1993 0.1949 0.2764 0.0199 0.0376 0.5288 1994 0.2069 0.2567 0.0158 0.0426 0.5219 1995 0.1993 0.2750 0.0153 0.0389 0.5285 1996 0.2321 0.3196 0.0181 0.0367 0.6065 1997 0.2322 0.3720 0.0316 0.0362 0.6720 1998 0.2463 0.3760 0.0309 0.0333 0.6866 1999 0.3253 0.4609 0.0486 0.0444 0.8792 2000 0.2866 0.3965 0.0453 0.0372 0.7657 2001 0.3017 0.5250 0.0283 0.0437 0.8988 2002 0.2444 0.4304 0.0239 0.0340 0.7327 2003 0.2311 0.3955 0.0193 0.0285 0.6744 2004 0.2483 0.4087 0.0240 0.0263 0.7073 2005 0.2555 0.4865 0.0425 0.0264 0.8110 2006 0.2488 0.4609 0.1029 0.0266 0.8392 2007 0.1916 0.3439 0.0988 0.0221 0.6564 2008 0.1983 0.3573 0.1042 0.0221 0.6818 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bülteni”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , (çevrimiçi), http://www.tbb.org.tr/turkce/bulten/3%20aylik/TopluMaliTablolar/default.asp verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir. Eri im Tarihi: 30.12.2008, ss.1-39).

199 Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, kamu bankalarının aktiflerinin o yıldaki GSY ĐH’ye oranı 1988’de %0.23 ve 2008’de %0.2 düzeyinde seyrederken 1999’de %0.35’e yakla arak en yüksek seviyesine ula mı tır. Özel bankalar açısından bu oran 1988’de kamu bankalarınkine çok benzer olup %0.24 düzeyindedir. 2008 yılında %0.37 kadar olup özel bankaların milli hasıla üretiminde paylarını son yirmi yılda %50’den fazla artırdı ğını söylemek yanlı olmayacaktır. Yabancı bankaların bu orandaki seyri di ğer tüm kalemlerde oldu ğu gibi 2002 yılından itibaren çok kuvvetli bir artı göstermi tir.

Grafik 3.13. Bankacılık Sektöründe Aktifin GSY ĐH’ye Oranı

(Kaynak:Tablo 3.11. verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir).

3.4.4.4 Faiz Geliri ve Gideri ile Personel Gideri Arasındaki Đli ki

Personel gideri, faiz gideri ve faiz geliri arasında sektörler arasında bir ili ki olması beklenmektedir. öyle ki, mevduat daha yüksek faiz veren bankayı tercih ederken kredi isteyenler de dü ük faizi arayacaktır. Ancak kamu bankalarının

200 personel giderlerinin faiz giderlerine oranının özel veya yabancı bankaların oranı ile etkile im içinde olması beklenmektedir. Ancak bu durumun kamu bankaları açısından geçerli olmadı ğı grafiklerden görülmektedir. Gerçekten de kamu bankalarının personel giderlerinin yapısal kırılma göstermedi ği ve personel giderlerinin tarihsel trende uygun hareket etti ği sonucu çıkarılmaktadır.

Grafik 3.14. Faiz Giderinin Faiz Gelirine Oranı

(Kaynak:EK 1’deki Tablo Ek 1.E ve Tablo Ek 1.F.. verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir).

Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, kamu bankalarının faiz giderlerinin faiz gelirlerine oranı inceleme yapılan dönem boyunca bankacılık sektörünün üzerinde olmu tur. Kamu bankalarının faiz giderinin faiz gelirine oranının sadece 2001 krizinin ya andı ğı dönemde bankacılık sektör ortalamasının ve özel sektör bankalarının faiz giderinin gelirine olan oranının altına dü tü ğü görülmektedir. Personel Gideri, Faiz Geliri ve Faiz Gideri arasındaki ili ki ve grafiklerin olu turulmasından kullanılan ve Türkiye Bankalar Birli ği kaynaklarından elde edilen tablolar Ek 1.E., Ek.1.G, Ek 1.H, Ek.1.I ve EK 1.J ’de yer almaktadır.

201 Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre, personel giderlerinin faiz gelirlerine veya faiz giderlerine oranının kamu bankalarında en dü ük oldu ğu görülmektedir. Bu grafikler kamu bankalarının sadece personeline nominal anlamda dü ük ücret ödeyen kurumlar olmadı ğı, aynı zamanda sa ğlanan faiz gelirleri veya yapılan faiz giderleri ile kar ıla tırıldı ğında; kamu bankalarının personelinin yeniden yapılanma yılı olan 2001-2002 öncesi ve sonrasında sektörde çok çalı ıp az kazanan durumunda oldu ğu görülmektedir.

Grafik 3.15. Personel Giderinin Faiz Gelirine Oranı

(Kaynak:EK 1’deki Tablo Ek 1.I. verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir).

Bu grafikler tek ba ına bile bankacılık sektöründe 2001 yılına ili kin birçok sonucun ve de ğerlendirmenin tartı malı oldu ğunu göstermektedir. 2001 yılında kamu bankalarının görev zararları nedeniyle bankalar arası gecelik piyasalardan yüksek faizlerle borçlanma yoluyla faaliyette bulundu ğu ve Ponzi finansmanına dü tü ğü görülmektedir. Oysa, rakamlar ve grafikler kamu bankalarının faiz giderinin faiz gelirine oranının 2000 yılında belirgin bir biçimde dü tü ğünü gösterirken yeniden yapılanmayla birlikte, 2001 yılından itibaren bu oranın yükselerek eski trendine döndü ğünü göstermektedir. Yine 2000-2002 yılları arasında özel bankaların ve yabancı bankaların faiz giderlerinin faiz gelirlerine oranının genel trenden farklı ve kamu bankalarının tersine bir ekilde artı e ğilimine girdi ğini göstermektedir.

202 Bankacılık sektörünün kamu özel ve yabancı alt sektörlerinde faiz giderlerinin faiz gelirine oranı belirgin bir faz farkıyla hareket ederek 2006 yılında sektör ortalamalarına yakla mı tır. Böylece 2006 yılından itibaren tüm bankacılık sektöründe alt sektörlere göre faiz giderlerinin faiz gelirlerine oranı benzer bir seyir izlemeye ba lamı ancak kamu bankaları için en yüksek oldu ğu görülmektedir.

Türkiye Bankalar Birli ği’nin verilerine göre hazırlanan bu grafiklerde yabancı bankaların personel giderlerinin oran olarak 2000 yılından sonra çok yükseldi ği dikkat çekmektedir. Bu durum sektöre giri yapan yabancı bankaların gerek mevcut personeli elinde tutabilmek gerekse yeni personeli kolayca çekebilmek için yüksek ücret politikası uyguladı ğının kanıtı sayılabilir. Aynı zamanda faizlerin kriz öncesine göre hızla dü meye ba ladı ğı bir dönem olması itibariyle faiz gelir ve giderlerinin nispi dü üü bir açıklama olabilse de faiz dü üü tüm sektör için etkili ve geçerli olaca ğından olayın tamamını açıklamaya yetmemektedir. Yatırım bankalarının gösterdi ği yükseli yabancı bankalar kadar dikkat çekicidir. Ancak yatırım bankalarının sektördeki payının gittikçe azalarak %7’lerden %4’lere geriledi ği dikkate alınırsa bu durumun sektörün toplamı üzerinde bir etkisi görülmemektedir.

Grafik 3.16. Personel Giderinin Faiz Giderine Oranı

(Kaynak:EK 1’deki Tablo Ek 1.I. verilerinden düzenlenerek elde edilmi tir).

203 SONUÇ

Đstihdam, fiyat istikrarı ve ekonomik büyüme her iktisat politikasının, her ülkenin ve her ekonomi yönetiminin öncelikli hedefleri arasında yer almaktadır. Bu öncelikler i sizlik oranı, enflasyon oranı ve büyüme hızını birer performans kriterine dönü türerek ekonomilerin ve ekonomi yönetimlerin performansının iktisat hakkında ister derinlemesine isterse yüzeysel bilgi sahibi herkesin kolaylıkla de ğerlendirme yapabilece ği bir ölçüt halini almaktadır.

Ekonomi yönetimlerinin performans kriterlerinde kendilerini ba arısız görmesi veya bir ekonomik kriz halinde genel bir ba arısızlık durumunun ortaya çıkması halinde ekonomide yapısal, kurumsal veya sektörel yeniden yapılanma ihtiyacı kaçınılmaz olmaktadır. Yeniden yapılanmanın ihtiyaç halini alması veya kaçınılmaz hale gelmesiyle birlikte örgütler ve kurumlar tasfiye ve yok olu sürecine girebilmektedir.

Ancak yeniden yapılanmanın ba arısı sadece yeniden yapılanmaya tabi tutulacak kurumların ve sektörlere de ğil yeniden yapılanma sürecine ihtiyaç duyulan yapının ortaya çıkı ekline ve sürecin yönetili biçimine ba ğlıdır. Aksi takdirde, ister kamu ister özel sektör olsun yeniden yapılanma ve yeniden yapılandırmanın anlamı gittikçe de ğimekte bu kavramların içinin bo alması tehlikesi ba göstermektedir. Böyle bir durumda yeniden yapılanma, personelin i ten çıkarılması anlamına gelirken yeniden yapılandırma da alacakların veya borçların takside ba ğlanması anlamına gelmeye ba lamaktadır.

Kamu bankalarının yeniden yapılanma sonrası sorunlarının ele alındı ğı bu çalı manın sonucunda; kamu bankalarının geçmi te de günümüzde de kar ı kar ıya oldu ğu çe itli sorunların kayna ğında para ve maliye politikalarının aracısı olan bankacılık sisteminin para ve maliye politikalarının aracı haline dönü türülmesinin yattı ğı görülmektedir. Bu sorunlar; kamu bankalarının üzerindeki yasal ve politik

204 baskılar, kamu bankalarında kötü yönetim sorunları, kamu bankalarının personel sorunları ve kamu bankalarının misyon problemi olarak kendini göstermektedir.

Yasal ve politik baskılar ile kötü yönetim birbirini besleyerek süreksizli ği ve niteliksizli ği kalıcı hale getirdi ği görülmektedir. Böylece kamu bankaları, yenili ğe kapalı, dar ve tutucu sistemlere dönü erek özelle tirilmeleri halinde bile çözülemeyecek sorunları bünyesinde sistemik olarak ta ıyan ortamlara dönü mektedir. Yasal ve politik baskılar sadece kamu bankalarının de ğil makro ekonomik politikaların belirlenmesinde, uygulanmasında ve sürecin yönetilmesinde önemli oyuncular halini alan özel bankalar üzerinde de olumsuz etkiler yaratabilmektedir.

Sadece kamu bankalarının de ğil tüm bankacılık sektörünün kamu kesimi açıklarının etkisiyle bu açıkları finanse eden para fiskal kurumlara dönü mesi nedeniyle bankacılık sektörünün bir bütün olarak açık oldu ğu piyasa riskleri i letme bazını a arak bankaların ülke riski ile kar ı kar ıya kalması bankacılık sektörünün makro sorunlarından biri olarak de ğerlendirilmektedir. Đlk bakı ta ülke riskinin bankalara yüksek kar marjı olana ğı sundu ğu dü ünülse bile uzun vadede bankalar hiçbir ekilde ülke riskinden korunamamaktadır. Böylece mali krizler siyasal iktidarların de ğimesiyle son bulurken bu mali krizlerin ister özel ister kamusal sermayeli olsun tüm bankaları batma tehlikesiyle kar ı kar ıya bırakmaktadır.

Kamu Bankalarının yeniden yapılanmaları sonrasında görülen mikro sorunlardan biri de kamu bankalarının ya adı ğı misyon sorunu olarak görülmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında devrimci tutumların henüz kaybolmamı olması nedeniyle, kamu bankaları kolayca dönü türülebilmekte ve hızla misyon yenilemesine ve de ğiikli ğine gidilebilirken günümüzde kamu bankaları de ğitirilemeyen ve yenilenemeyen misyonları nedeniyle misyon sorunu ya amaktadır. Daha da önemlisi ana misyonun yerine politik yapıya ve yönetimlere ba ğlı olarak yan misyonlar ortaya çıkmakta ve bu yan misyoncuklar ana misyonun önüne geçmektedir.

205 1980’lerden itibaren liberal ekonominin yaygınla masıyla birlikte farklı ve ilgisiz yan misyonları ana misyon gibi yüklenmekte olan kamu bankaları birle tirilerek kamu bankalarının sayısı sistemli olarak azaltılmı ve en son 2002 yılında sayısı ikiye indirilmi tir. Ancak, kamu bankalarının sayısı azaltılırken misyonları terk edilmemi bu misyonlar da devralan bankaya yüklenmi tir. Özelle tirme ve serbestle tirme yoluyla kamu bankalarının misyonları aynen dururken bu misyonların varlı ğı fiilen bir anlam ifade etmemeye ba lamı tır. Esasen, Türkiye’de misyon bankacılı ğı da 1980’lerin ba ında fiilen sona ermi tir.

Kalan son iki kamu bankasının özel bir misyonunun bulunmaması nedeniyle bu iki bankanın kamusal sermayeli banka olma dı ında bir özelli ği kalmadı ğı de ğerlendirilmektedir. Bu iki bankanın yapmakta oldu ğu i ve i lemler basit birer eksiltme ihalesi yoluyla her bankanın yapabilece ği nitelikte i ler olarak görülmektedir. Üçüncü kamu bankası olarak sayılan Vakıflar Bankası ise sermayesi tarihsel vakıflara ait olup bir misyon bankası niteli ği ta ımamaktadır.

Kamu bankalarının yeniden yapılandırılmasının ekonometrik anlamda bir hedefinin olmadı ğını söylemek mümkün görülmektedir. 2000 yılında ba layan yeniden yapılanmanın yasada zikredilen birinci hedefi kamu bankalarının en hızlı bir ekilde özelle tirmeye hazırlanması olarak tanımlanmaktadır. Özelle tirmeye hazırlanmanın amacı özelle tirme olaca ğına göre geçen on yıllık zaman zarfında gerçekle meyen kamu bankalarının özelle tirilmesi hedefinin görünür gelecekte ne siyasi ne iktisadi olarak söz konusu olmayaca ğı görülmektedir.

Yeniden yapılandırmanın en temel bile eni olarak çok sayıda ubenin kapatılması ve personelin önemli bir kısmının di ğer kamu kurum ve kurulu larına gönderilmesi veya emeklili ğe zorlanması yolu ile tasfiyesi ile kamu bankacılı ğı yurdun her yerine bankacılık faaliyeti götürmek, yurdun her kö esinde banka ubesinin bulunması gibi bir amacının kalmadı ğını ortaya koymu tur.

Kamu bankalarının yeniden yapılanması sonrasındaki en büyük sorununun di ğer kamu kurulu larına gönderilen personelden kaynaklandı ğı ortaya çıkmaktadır.

206 Kamu bankalarının enerjisinin ve insan kaynaklarının bir kısmını açılan davalarla olu an yeni sürecin yönetimine ayırmak zorunda bırakan bu durum, bankaların lehine ancak gönderilen personelin aleyhine çıkarılan yeni yasalarla giderilmeye çalı ılmaktadır. Yasal süreçler sona erdi ğinde ortaya çıkacak hukuki durumların ve sonuçların, kamu bankalarının yeniden yapılanmasında yeni sorunların en önemli kayna ğı olmaya aday oldu ğu de ğerlendirilmektedir.

Yeniden yapılandırmanın genel amaçlarının rekabette üstünlük sa ğlamak oldu ğu göz önüne alınırsa; kamu bankalarının sektör payları yeniden yapılandırma sonrasında, yapılandırma öncesinde oldu ğu gibi azalmaktadır. Trend analizleri 2002 yılından önceki dü ü eğiliminin daha yava olmakla birlikte sektör payına ili kin kayıpların yeniden yapılandırma sonrasında daha hızlı oldu ğunu ortaya koymaktadır.

Yeniden yapılandırma ile kamu bankalarının sektör paylarında görülen çok büyük dü ülere kar ılık yabancı sermayeli bankaların sektör payları gerek satın alma gerekse yeni banka alınması yoluyla benzer sıçramalar göstermi tir. Bu durum yabancı sermayeli bankaların Türkiye’de bankacılık sisteminin önemli birer oyuncusu durumuna geldi ğini göstermektedir.

Türk Bankacılık Sisteminde 2000-2001 yıllarında ya anan finansal kriz ile Basel I’e uyum sürecinin çakı tı ğı görülmektedir. Bu itibarla, ya anan krizde Basel I’e uyumun gecikmesi ya anan finansal krizi tetikleyici bir rol oynadı ğı görülmektedir. Kriz sonrasında Türk Bankacılık Sisteminde ya anan reformlar ile bankaların gözetim ve denetim ilkelerini uluslar arası ölçütlere uygun hale getirdi ği görülmektedir.

Küresel sermayenin Türk Bankacılık Sistemine giri i “iktisat politikası” açısından Türk Bankacılık sisteminin uluslar arası denetim, gözetim ve yönetim standartlarına ula mı oldu ğunun kanıtı olarak de ğerlendirilmektedir. Ancak dü ük tasarruf ve yetersiz sermaye paradoksu ya ayan Türkiye’nin birikimlerini ve finansal sermayesini yabancı bankalara teslim etmesinin “politik iktisat” açısından kaygı verici bir durum olarak de ğerlendirilmektedir.

207 Yabancı bankaların Türkiye’ye giri i subprime mortgage krizi ı ığında de ğerlendirildi ğinde; bu durum kriz öncesindeki büyük uluslararası bankaların ellerinde bulunan atıl fonların artan risk i tahıyla de ğerlendirilmesi çabasının bir sonucu olarak görünmektedir.

Türk Bankacılık Sisteminin 2001 yeniden yapılanma süreci sonrasında küresel sermaye açılması ile birlikte küresel sermayeli ana sermayedarlarda ortaya çıkacak bir krizin Türk Bankalarını da etkilemesi kaçınılmaz olacağı de ğerlendirilmektedir. Ulusal bankaların küresel bankalarla ili kisinin uzun vadeli kredi temini yönünde oldu ğu dü ünülürse Türk Bankacılık Sisteminde sermaye sahipli ği ili kisi yoluyla ya anabilecek yeni sorunların ilk defa kar ıla ılan bir sorun niteli ğinde olaca ğı görülmektedir. Kriz yönetiminde geçmi deneyimlerin yeni krizlerin yönetiminde yaratabilece ği pozitif veya negatif sinerji esasen kanıtlanmı bir olgu olmayıp tartı maya açık bir konu olarak de ğerlendirilmektedir.

Türk Bankacılık sisteminde faaliyet gösteren ulusal sermayeli özel bankaların Mortgage krizi öncesinde satıcılar açısından çok iyi sayılabilecek fiyatlarla küresel oyunculara satılmı olması yerli giri imcilerin ba arısı olarak görülmektedir. Bu durum, aynı zamanda türev piyasalarında i lem yapabilecek çaptaki az sayıda yerli yatırımcının uluslararası piyasalardaki geli meleri iyi analiz edebildiklerinin ve rasyonel öngörüde bulunabildiklerinin kanıtı olarak de ğerlendirilmektedir.

Kamu bankalarının yönetiminin bu tip az sayıda üstün giri imcilere verilmesi ve kamu bankalarının hisselerinin kamu bankalarından gelmi geçmi tüm çalı an ve emeklilerine ve bunların yasal varislerine ve kamu bankalarının sahibi olan kamuya verilmesi esasen misyonunu bitirmi olan kamu bankalarının cumhuriyetin daha ilk yıllarında ba arılan Türkiye Đ Bankası modelinin cumhuriyetin yüzüncü yılı beklenmeden iki kez daha gerçekle tirilmesi ile kamu bankaları sorununu uzun bir süre ortadan kalkaca ğı dü ünülmektedir.

Basel II sürecinde bankacılık sektörünün süreci i letmek için gerekli personeli ve yöneticileri atadı ğı ancak teknik yapının olu turulabilmesi için dört yıla

208 ihtiyaç duyması Basel II sürecine ili kin karı ık de ğerlendirmelere yol açmaktadır. Bankacılık sektörünün genel olarak yüksek nitelikli personel ile çalı masına kar ılık geçi sürecinin dört yıl gibi uzun bir zamana yayılması büyük bankaların ve özelde de kamu bankaları açısından sürece uyumun sorunlu olabilece ğine dair emareler ta ımaktadır.

Son olarak, büyük bir maliyetle gerçekle tirilen 2001 yeniden yapılanma süreci 2008 Uluslararası Subprime Mortgage krizi çerçevesinde de ğerlendirildi ğinde bu yeniden yapılanma gerçekle memi olsaydı 2008 krizinin yetersiz sermaye ve geçersiz yönetim, denetim ve gözetim sistemi ile faaliyet göstermeye çalı an Türk Bankacılık sistemine daha pahalıya mal olabilece ği de ğerlendirilmektedir. Ancak Türkiye’nin o dönemdeki GSMH’si ile kıyaslandı ğında önemli bir büyüklü ğe ula an bu yeniden yapılanma maliyetinin 2008 yılı Uluslararası Subprime Mortgage Krizinin Amerika Birle ik devletlerine GSMH’sine oranı dikkate alınırsa bu yüksek maliyetin de Türk Bankacılık Sisteminin dinami ğinden kaynaklanan yönetim sorunlarının varlı ğını kanıtlayıcı bir durum olarak de ğerlendirilmektedir.

209 EK 1

Tablo Ek 1.A. Bankacılık Sektöründe Toplam Aktifler (Milyon TL) Aktif Büyüklü ğü (Milyon TL) Aktif Payı (%) Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör Kamu Özel Yabancı Yatırım 1992/12 239 255 20 40 554 43.1 46.0 3.7 7.3 1993/3 285 291 22 48 646 44.1 45.1 3.5 7.4 1993/6 327 358 24 52 761 43.0 47.1 3.1 6.8 1993/9 373 421 28 60 883 42.2 47.7 3.2 6.8 1993/12 386 548 39 75 1,048 36.9 52.3 3.8 7.1 1994/3 527 610 41 95 1,273 41.4 47.9 3.2 7.5 1994/6 613 706 57 119 1,495 41.0 47.2 3.8 8.0 1994/9 697 847 60 145 1,749 39.9 48.4 3.4 8.3 1994/12 800 993 61 165 2,019 39.6 49.2 3.0 8.2 1995/3 975 1,180 85 184 2,424 40.2 48.7 3.5 7.6 1995/6 1,129 1,349 100 207 2,785 40.5 48.4 3.6 7.4 1995/9 1,277 1,660 94 233 3,263 39.1 50.9 2.9 7.1 1995/12 1,547 2,134 119 302 4,102 37.7 52.0 2.9 7.4 1996/3 1,819 2,469 116 336 4,740 38.4 52.1 2.4 7.1 1996/6 2,141 2,951 138 396 5,626 38.1 52.5 2.5 7.0 1996/9 2,498 3,674 190 454 6,817 36.6 53.9 2.8 6.7 1996/12 3,429 4,721 267 541 8,959 38.3 52.7 3.0 6.0 1997/3 4,096 5,555 333 592 10,577 38.7 52.5 3.2 5.6 1997/6 4,797 6,786 500 705 12,789 37.5 53.1 3.9 5.5 1997/9 5,692 8,474 663 852 15,680 36.3 54.0 4.2 5.4 1997/12 6,697 10,727 912 1,043 19,379 34.6 55.4 4.7 5.4 1998/3 7,639 11,914 1,084 1,232 22,761 33.6 52.3 4.8 5.4 1998/6 9,293 14,620 1,434 1,405 27,801 33.4 52.6 5.2 5.1 1998/9 10,871 17,673 1,469 1,481 32,825 33.1 53.8 4.5 4.5 1998/12 12,866 19,636 1,613 1,740 36,828 34.9 53.3 4.4 4.7 1999/3 14,549 23,208 2,073 1,936 42,869 33.9 54.1 4.8 4.5 1999/6 17,421 27,543 2,543 2,271 51,047 34.1 54.0 5.0 4.4 1999/9 21,005 32,813 2,921 2,570 60,808 34.5 54.0 4.8 4.2 1999/12 25,182 35,679 3,766 3,440 72,121 34.9 49.5 5.2 4.8 2000/3 26,258 40,780 4,247 3,708 78,450 33.5 52.0 5.4 4.7 2000/6 29,699 45,471 4,627 3,957 86,928 34.2 52.3 5.3 4.6 2000/9 31,991 51,549 5,136 4,206 95,946 33.3 53.7 5.4 4.4 2000/12 35,707 49,402 5,645 4,637 104,088 34.3 47.5 5.4 4.5 2001/3 38,317 62,054 7,692 5,744 125,847 30.4 49.3 6.1 4.6 2001/6 39,916 74,364 7,331 6,706 151,888 26.3 49.0 4.8 4.4 2001/9 46,144 83,921 9,917 8,218 168,075 27.5 49.9 5.9 4.9 2001/12 53,831 93,673 5,053 7,803 166,393 32.4 56.3 3.0 4.7 (devamı sonraki sayfada)

210 Tablo Ek 1.A. Bankacılık Sektöründe Toplam Aktifler (Milyon TL) (önceki sayfadan devam) Aktif Büyüklü ğü (Milyon TL) Aktif Payı (%) Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Sektör Kamu Özel Yabancı Yatırım 2002/3 58,105 88,582 5,162 7,655 164,801 35.3 53.8 3.1 4.6 2002/6 61,982 102,433 5,981 8,808 188,995 32.8 54.2 3.2 4.7 2002/9 65,689 109,510 6,126 9,136 201,746 32.6 54.3 3.0 4.5 2002/12 67,831 119,471 6,624 9,438 212,675 31.9 56.2 3.1 4.4 2003/3 72,427 123,313 6,635 13,706 224,105 32.3 55.0 3.0 6.1 2003/6 71,343 117,389 6,292 9,381 211,661 33.7 55.5 3.0 4.4 2003/9 76,140 125,925 6,383 9,729 225,096 33.8 55.9 2.8 4.3 2003/12 83,134 142,271 6,943 10,265 249,750 33.3 57.0 2.8 4.1 2004/3 89,335 142,654 7,123 10,075 256,012 34.9 55.7 2.8 3.9 2004/6 89,955 157,645 8,929 11,168 274,843 32.7 57.4 3.2 4.1 2004/9 96,872 169,818 9,695 11,789 294,222 32.9 57.7 3.3 4.0 2004/12 106,903 175,937 10,347 11,327 306,452 34.9 57.4 3.4 3.7 2005/3 106,504 183,051 10,982 11,208 313,736 33.9 58.3 3.5 3.6 2005/6 109,489 202,523 11,573 11,829 337,244 32.5 60.1 3.4 3.5 2005/9 114,533 215,006 20,449 12,370 364,252 31.4 59.0 5.6 3.4 2005/12 124,486 237,043 20,716 12,867 396,970 31.4 59.7 5.2 3.2 2006/3 130,297 243,674 23,207 13,410 412,475 31.6 59.1 5.6 3.3 2006/6 133,957 277,999 27,406 14,813 455,244 29.4 61.1 6.0 3.3 2006/9 137,879 263,279 44,116 14,689 460,989 29.9 57.1 9.6 3.2 2006/12 143,362 265,615 59,324 15,341 484,857 29.6 54.8 12.2 3.2 2007/3 148,075 273,897 59,317 16,389 498,899 29.7 54.9 11.9 3.3 2007/6 151,912 283,468 62,532 17,301 516,032 29.4 54.9 12.1 3.4 2007/9 155,175 285,438 66,131 17,780 525,356 29.5 54.3 12.6 3.4 2007/12 163,585 293,530 84,335 18,879 561,172 29.2 52.3 15.0 3.4 2008/3 177,518 316,919 95,332 20,439 611,084 29.0 51.9 15.6 3.3 2008/6 183,842 331,302 96,595 20,488 633,003 29.0 52.3 15.3 3.2 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bültenleri”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , (çevrimiçi), http://www.tbb.org.tr/turkce/bulten/3%20aylik/TopluMaliTablolar/default.asp Eri im Tarihi: 30.12.2008, ss.1-39)

211 Tablo Ek 1.B. Bankacılık Sektöründe Toplam Mevduat (Milyon TL) Mevduatın Büyüklü ğü (Milyon TL) Mevduat Payı (%) Yıllar Kamu Özel Yabancı Tüm Sektör Kamu Özel Yabancı 1992/12 152 148 5 305 49.7 48.6 1.7 1993/3 164 161 7 332 49.5 48.5 2.0 1993/6 177 192 6 375 47.1 51.1 1.7 1993/9 196 218 7 421 46.5 51.8 1.7 1993/12 237 299 9 545 43.6 54.9 1.6 1994/3 286 319 10 615 46.4 51.9 1.7 1994/6 411 442 19 872 47.1 50.7 2.2 1994/9 478 570 23 1,070 44.6 53.2 2.1 1994/12 559 691 24 1,275 43.9 54.2 1.9 1995/3 698 782 29 1,509 46.2 51.8 1.9 1995/6 821 875 34 1,730 47.5 50.6 2.0 1995/9 910 1,065 46 2,021 45.0 52.7 2.3 1995/12 1,153 1,439 72 2,665 43.3 54.0 2.7 1996/3 1,334 1,686 70 3,090 43.2 54.6 2.3 1996/6 1,622 2,083 80 3,785 42.9 55.0 2.1 1996/9 1,937 2,565 102 4,604 42.1 55.7 2.2 1996/12 2,708 3,282 156 6,146 44.1 53.4 2.5 1997/3 3,052 3,733 166 6,951 43.9 53.7 2.4 1997/6 3,391 4,497 239 8,127 41.7 55.3 2.9 1997/9 4,027 5,540 323 9,891 40.7 56.0 3.3 1997/12 5,002 7,116 428 12,546 39.9 56.7 3.4 1998/3 5,668 7,628 487 14,517 39.0 52.5 3.4 1998/6 6,981 9,312 644 17,786 39.2 52.4 3.6 1998/9 8,079 11,639 631 21,464 37.6 54.2 2.9 1998/12 9,838 12,663 649 24,185 40.7 52.4 2.7 1999/3 11,002 14,827 678 27,673 39.8 53.6 2.4 1999/6 13,316 17,976 885 33,589 39.6 53.5 2.6 1999/9 15,948 21,611 981 40,252 39.6 53.7 2.4 1999/12 19,204 22,386 1,311 48,264 39.8 46.4 2.7 2000/3 20,043 26,014 1,669 53,398 37.5 48.7 3.1 2000/6 23,116 28,842 1,771 59,729 38.7 48.3 3.0 2000/9 24,829 31,947 1,960 64,947 38.2 49.2 3.0 2000/12 27,606 29,792 2,217 68,442 40.3 43.5 3.2 2001/3 29,217 38,638 3,059 83,788 34.9 46.1 3.7 2001/6 29,294 49,486 3,068 96,371 30.4 51.3 3.2 2001/9 33,479 59,252 4,680 111,569 30.0 53.1 4.2 2001/12 37,905 71,421 2,407 117,121 32.4 61.0 2.1 (devamı sonraki sayfada)

212 Tablo Ek 1.B. Bankacılık Sektöründe Toplam Mevduat (Milyon TL) (önceki sayfadan devam) Mevduatın Büyüklü ğü (Milyon TL) Mevduat Payı (%)

Yıllar Kamu Özel Yabancı Tüm Sektör Kamu Özel Yabancı 2002/3 40,104 59,632 2,327 105,469 38.0 56.5 2.2 2002/6 42,901 70,500 2,898 125,470 34.2 56.2 2.3 2002/9 47,200 76,893 3,294 135,983 34.7 56.5 2.4 2002/12 48,878 83,268 3,457 142,388 34.3 58.5 2.4 2003/3 50,329 82,999 2,926 141,833 35.5 58.5 2.1 2003/6 51,052 79,066 3,007 137,868 37.0 57.3 2.2 2003/9 55,248 83,444 3,042 146,358 37.7 57.0 2.1 2003/12 60,372 92,087 3,545 160,812 37.5 57.3 2.2 2004/3 66,541 89,100 3,367 163,727 40.6 54.4 2.1 2004/6 68,289 99,457 4,636 177,445 38.5 56.0 2.6 2004/9 73,388 105,269 5,812 189,493 38.7 55.6 3.1 2004/12 82,420 108,617 6,202 197,394 41.8 55.0 3.1 2005/3 81,453 111,023 6,027 198,624 41.0 55.9 3.0 2005/6 84,540 121,999 7,195 213,835 39.5 57.1 3.4 2005/9 87,045 131,699 12,162 231,003 37.7 57.0 5.3 2005/12 95,622 145,660 12,243 253,579 37.7 57.4 4.8 2006/3 100,711 151,178 12,763 264,707 38.0 57.1 4.8 2006/6 106,197 167,898 16,696 290,849 36.5 57.7 5.7 2006/9 107,746 163,751 23,011 294,562 36.6 55.6 7.8 2006/12 111,683 163,679 37,420 312,832 35.7 52.3 12.0 2007/3 116,356 169,431 35,444 321,276 36.2 52.7 11.0 2007/6 118,969 175,127 37,657 331,793 35.9 52.8 11.3 2007/9 122,271 172,949 38,824 334,082 36.6 51.8 11.6 2007/12 127,953 177,528 51,467 356,984 35.8 49.7 14.4 2008/3 140,705 192,792 57,458 390,992 36.0 49.3 14.7 2008/6 147,541 201,471 55,765 404,813 36.4 49.8 13.8 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bültenleri”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , (çevrimiçi), http://www.tbb.org.tr/turkce/bulten/3%20aylik/TopluMaliTablolar/default.asp Eri im Tarihi: 30.12.2008, ss.1-39)

213 Tablo Ek 1.C. Bankacılık Sektöründe Toplam Nakdi Krediler (Milyon TL) Nakdi Kredilerin Büyüklü ğü (Milyon TL) Nakdi Kredilerin Payı (%) Yıllar Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör Kamu Özel Yabancı Yatırım 1992/12 98 101 7 25 232 42.4 43.7 3.0 10.8 1993/3 109 121 8 28 266 41.0 45.4 3.0 10.6 1993/6 124 154 10 32 319 38.8 48.1 3.2 9.9 1993/9 135 187 12 36 369 36.4 50.5 3.2 9.9 1993/12 154 222 12 46 434 35.5 51.2 2.8 10.5 1994/3 175 252 13 56 497 35.3 50.8 2.7 11.3 1994/6 193 258 17 64 532 36.2 48.5 3.2 12.1 1994/9 215 282 15 82 593 36.2 47.5 2.5 13.8 1994/12 301 378 14 97 790 38.1 47.8 1.8 12.3 1995/3 320 439 19 106 884 36.2 49.7 2.1 11.9 1995/6 381 526 24 124 1,055 36.1 49.9 2.3 11.7 1995/9 442 630 29 144 1,244 35.5 50.6 2.3 11.6 1995/12 684 835 33 192 1,744 39.2 47.9 1.9 11.0 1996/3 757 1,033 32 204 2,026 37.4 51.0 1.6 10.1 1996/6 779 1,250 43 235 2,306 33.8 54.2 1.8 10.2 1996/9 957 1,533 50 306 2,845 33.6 53.9 1.8 10.7 1996/12 1,353 2,057 68 382 3,860 35.1 53.3 1.8 9.9 1997/3 1,502 2,550 88 432 4,572 32.9 55.8 1.9 9.4 1997/6 1,763 3,192 135 475 5,565 31.7 57.4 2.4 8.5 1997/9 2,081 3,931 185 594 6,791 30.6 57.9 2.7 8.7 1997/12 3,054 4,796 240 723 8,812 34.7 54.4 2.7 8.2 1998/3 3,547 5,400 280 817 10,395 34.1 51.9 2.7 7.9 1998/6 4,095 6,360 306 890 12,040 34.0 52.8 2.5 7.4 1998/9 3,210 7,286 363 999 12,316 26.1 59.2 3.0 8.1 1998/12 4,108 8,128 413 1,232 14,122 29.1 57.6 2.9 8.7 1999/3 4,263 8,906 449 1,410 15,260 27.9 58.4 2.9 9.2 1999/6 4,570 10,173 487 1,537 17,015 26.9 59.8 2.9 9.0 1999/9 5,067 11,285 511 1,801 18,930 26.8 59.6 2.7 9.5 1999/12 6,125 11,963 620 2,257 21,715 28.2 55.1 2.9 10.4 2000/3 6,661 14,006 705 2,489 24,588 27.1 57.0 2.9 10.1 2000/6 7,318 16,596 809 2,676 28,109 26.0 59.0 2.9 9.5 2000/9 8,143 19,269 927 2,797 31,825 25.6 60.5 2.9 8.8 2000/12 9,221 18,636 966 3,158 34,206 27.0 54.5 2.8 9.2 2001/3 9,950 21,704 1,324 4,058 39,415 25.2 55.1 3.4 10.3 2001/6 8,647 25,823 1,403 4,733 42,533 20.3 60.7 3.3 11.1 2001/9 8,745 29,374 1,948 5,634 47,487 18.4 61.9 4.1 11.9 2001/12 8,804 24,989 1,355 5,329 40,982 21.5 61.0 3.3 13.0 (devamı sonraki sayfada)

214 Tablo Ek 1.C. Bankacılık Sektöründe Toplam Nakdi Krediler (Milyon TL) (önceki sayfadan devam) Nakdi Kredilerin Büyüklü ğü (Milyon TL) Nakdi Kredilerin Payı (%) Yıllar Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör Kamu Özel Yabancı Yatırım 2002/3 7,379 20,975 1,288 4,674 34,663 21.3 60.5 3.7 13.5 2002/6 7,829 26,046 1,505 5,308 42,239 18.5 61.7 3.6 12.6 2002/9 7,907 29,757 1,960 5,595 46,486 17.0 64.0 4.2 12.0 2002/12 8,171 36,800 2,248 6,065 56,370 14.5 65.3 4.0 10.8 2002/3 7,379 20,975 1,288 4,674 34,663 21.3 60.5 3.7 13.5 2002/6 7,829 26,046 1,505 5,308 42,239 18.5 61.7 3.6 12.6 2002/9 7,907 29,757 1,960 5,595 46,486 17.0 64.0 4.2 12.0 2002/12 8,171 36,800 2,248 6,065 56,370 14.5 65.3 4.0 10.8 2003/3 8,642 39,923 2,466 8,388 61,793 14.0 64.6 4.0 13.6 2003/6 9,301 38,338 2,198 5,908 57,842 16.1 66.3 3.8 10.2 2003/9 10,020 41,365 2,395 6,126 61,576 16.3 67.2 3.9 9.9 2003/12 12,630 46,963 2,772 6,606 69,990 18.0 67.1 4.0 9.4 2004/3 14,705 50,252 2,988 6,231 74,929 19.6 67.1 4.0 8.3 2004/6 17,878 61,412 4,092 7,023 91,117 19.6 67.4 4.5 7.7 2004/9 18,472 66,251 4,543 7,251 97,134 19.0 68.2 4.7 7.5 2004/12 21,433 69,622 4,790 7,265 103,241 20.8 67.4 4.6 7.0 2005/3 23,085 75,868 5,217 7,199 111,476 20.7 68.1 4.7 6.5 2005/6 24,908 86,843 6,066 7,370 125,295 19.9 69.3 4.8 5.9 2005/9 27,195 91,486 10,191 7,447 136,420 19.9 67.1 7.5 5.5 2005/12 31,474 103,305 10,473 7,715 153,059 20.6 67.5 6.8 5.0 2006/3 32,699 114,843 11,957 8,138 167,728 19.5 68.5 7.1 4.9 2006/6 39,116 136,357 14,592 8,937 199,100 19.6 68.5 7.3 4.5 2006/9 41,708 127,672 25,092 9,186 203,753 20.5 62.7 12.3 4.5 2006/12 46,984 127,701 33,394 9,889 218,064 21.5 58.6 15.3 4.5 2007/3 49,182 133,841 35,302 10,080 228,505 21.5 58.6 15.4 4.4 2007/6 52,414 142,945 37,452 10,671 243,583 21.5 58.7 15.4 4.4 2007/9 56,587 148,792 40,364 11,050 256,899 22.0 57.9 15.7 4.3 2007/12 63,102 153,041 52,775 11,424 280,453 22.5 54.6 18.8 4.1 2008/3 70,023 172,746 60,266 12,468 315,750 22.2 54.7 19.1 3.9 2008/6 76,878 185,179 62,118 12,812 337,315 22.8 54.9 18.4 3.8 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bültenleri”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , (çevrimiçi), http://www.tbb.org.tr/turkce/bulten/3%20aylik/TopluMaliTablolar/default.asp Eri im Tarihi: 30.12.2008, ss.1-39)

215 Tablo Ek 1.D. Bankacılık Sektöründe Toplam Öz Kaynaklar (Milyon TL)

Öz Kaynak Büyüklüğü (Milyon TL) Öz Kaynak Payı (%)

Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör Kamu Özel Yabancı Yatırım 1992/12 9 25 3 4 48 22.3 60.6 6.5 10.6 1993/3 15 26 3 5 49 30.0 54.0 5.8 10.3 1993/6 15 32 3 6 64 26.3 57.7 5.8 10.2 1993/9 15 37 4 7 73 24.4 59.1 6.1 10.4 1993/12 26 52 4 7 98 28.5 58.3 4.9 8.2 1994/3 23 49 5 6 84 28.1 59.0 5.9 6.9 1994/6 15 55 8 5 83 17.9 66.1 10.1 5.9 1994/9 3 65 10 5 83 4.0 77.9 11.8 6.3 1994/12 44 103 11 8 169 26.4 62.0 6.8 4.8 1995/3 45 121 13 8 199 24.1 64.6 7.0 4.2 1995/6 46 144 17 10 226 21.1 66.2 7.9 4.8 1995/9 49 184 15 18 270 18.5 69.4 5.5 6.7 1995/12 73 249 17 22 366 20.3 69.0 4.8 6.0 1996/3 83 285 19 30 422 19.9 68.3 4.5 7.3 1996/6 61 344 23 43 467 12.9 73.1 4.9 9.1 1996/9 45 408 30 56 533 8.4 75.6 5.6 10.5 1996/12 161 536 38 65 799 20.1 67.0 4.7 8.1 1997/3 181 648 49 72 1,040 19.0 68.2 5.2 7.6 1997/6 205 794 67 86 1,226 17.8 69.0 5.8 7.4 1997/9 225 935 81 103 1,365 16.7 69.6 6.0 7.7 1997/12 377 1,173 98 158 1,828 20.9 64.9 5.4 8.7 1998/3 425 1,396 115 192 2,180 20.0 65.6 5.4 9.0 1998/6 461 1,737 149 242 2,663 17.8 67.1 5.7 9.4 1998/9 513 1,998 179 281 3,114 17.3 67.3 6.0 9.4 1998/12 530 2,520 208 314 3,290 14.8 70.5 5.8 8.8 1999/3 460 2,902 240 349 3,612 11.7 73.4 6.1 8.8 1999/6 569 3,276 311 471 4,208 12.3 70.8 6.7 10.2 1999/9 788 3,796 401 545 5,012 14.2 68.6 7.3 9.9 1999/12 942 4,618 473 651 4,234 14.1 69.1 7.1 9.7 2000/3 1,026 5,611 516 756 5,000 13.0 70.9 6.5 9.6 2000/6 1,165 6,582 573 917 5,592 12.6 71.3 6.2 9.9 2000/9 1,176 8,067 597 1,040 6,809 10.8 74.1 5.5 9.6 2000/12 1,189 6,786 544 1,130 7,201 12.3 70.3 5.6 11.7 2001/3 1,032 7,517 698 1,232 4,419 9.9 71.7 6.7 11.8 2001/6 2,243 7,668 790 1,399 16,352 18.5 63.4 6.5 11.6 2001/9 4,338 8,400 942 1,629 15,683 28.3 54.9 6.2 10.6 2001/12 4,269 5,244 1,010 1,578 11,935 35.3 43.3 8.3 13.0 (devamı sonraki sayfada)

216 Tablo Ek 1.D. Bankacılık Sektöründe Toplam Öz Kaynaklar (Milyon TL) (önceki sayfadan devam)

Öz Kaynak Büyüklü ğü (Milyon TL) Öz Kaynak Payı (%)

Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör Kamu Özel Yabancı Yatırım 2002/3 5,040 9,787 1,058 1,964 16,434 28.2 54.8 5.9 11.0 2002/6 4,569 10,260 1,068 2,064 13,521 25.4 57.1 5.9 11.5 2002/9 5,300 10,772 1,235 2,200 18,088 27.2 55.2 6.3 11.3 2002/12 6,747 15,194 1,388 2,996 25,699 25.6 57.7 5.3 11.4 2003/3 7,730 16,182 1,504 3,258 28,092 27.0 56.4 5.2 11.4 2003/6 8,252 17,359 1,602 3,570 30,147 26.8 56.4 5.2 11.6 2003/9 8,986 18,701 1,686 3,927 32,534 27.0 56.2 5.1 11.8 2003/12 9,574 20,958 1,666 4,188 35,538 26.3 57.6 4.6 11.5 2004/3 10,411 23,191 1,691 4,483 38,879 26.2 58.3 4.3 11.3 2004/6 7,646 22,700 1,704 4,498 35,605 20.9 62.1 4.7 12.3 2004/9 8,918 25,346 1,836 4,974 39,930 21.7 61.7 4.5 12.1 2004/12 10,068 27,399 2,083 5,140 45,963 22.5 61.3 4.7 11.5 2005/3 10,837 27,943 1,949 5,239 47,324 23.6 60.8 4.2 11.4 2005/6 9,889 28,024 2,046 5,516 46,901 21.7 61.6 4.5 12.1 2005/9 10,711 26,161 3,210 5,829 47,421 23.3 57.0 7.0 12.7 2005/12 13,254 29,396 3,300 6,254 53,736 25.4 56.3 6.3 12.0 2006/3 13,548 30,792 3,417 6,355 55,673 25.0 56.9 6.3 11.7 2006/6 11,330 28,801 3,406 6,576 50,836 22.6 57.5 6.8 13.1 2006/9 13,123 29,948 5,534 6,897 56,220 23.6 54.0 10.0 12.4 2006/12 14,847 27,586 7,114 7,568 57,978 26.0 48.3 12.5 13.3 2007/3 15,404 30,141 8,149 7,951 62,556 25.0 48.9 13.2 12.9 2007/6 14,213 32,821 8,783 7,943 64,392 22.3 51.5 13.8 12.5 2007/9 15,411 35,403 9,502 8,394 69,363 22.4 51.5 13.8 12.2 2007/12 16,827 35,896 11,145 8,952 73,486 23.1 49.3 15.3 12.3 2008/3 17,038 35,195 11,276 9,308 73,505 23.4 48.3 15.5 12.8 2008/6 14,827 36,752 12,218 9,639 74,056 20.2 50.0 16.6 13.1 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bültenleri”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , (çevrimiçi), http://www.tbb.org.tr/turkce/bulten/3%20aylik/TopluMaliTablolar/default.asp Eri im Tarihi: 30.12.2008, ss.1-39)

217 Tablo Ek.1.E. Bankacılık Sektöründe Faiz Geliri (Milyon TL) Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör 1992/12 62 53 4 7 125 2001/3 7,936 6,014 663 376 15,896 1993/3 20 18 1 2 42 2001/6 13,382 11,337 1,152 699 30,035 1993/6 49 40 3 5 97 2001/9 17,365 15,994 1,287 1,119 36.347 1993/9 67 68 4 8 148 2001/12 21,380 17,233 1,869 1,416 41.180 1993/12 94 101 7 12 213 2002/3 4,660 3,740 235 304 8.939 1994/3 38 53 5 6 102 2002/6 9,171 8,833 546 621 19.171 1994/6 93 118 12 14 237 2002/9 14,830 14,459 904 1,098 31.291 1994/9 147 180 16 21 363 2002/12 20,402 19,359 1,273 1,554 42.589 1994/12 231 252 20 26 529 2003/3 4,863 4,877 316 387 10.443 1995/3 87 86 6 8 186 2003/6 9,225 7,964 544 712 18.445 1995/6 170 174 13 16 373 2003/9 13,598 12,334 778 1,067 27.777 1995/9 268 286 18 25 597 2003/12 17,759 17,104 1,009 1,467 37.338 1995/12 390 446 29 36 900 2004/3 3,804 4,782 256 295 9.138 1996/3 185 192 13 14 404 2004/6 7,429 9,896 546 598 18.468 1996/6 396 412 26 30 864 2004/9 11,658 15,447 870 866 28.841 1996/9 581 688 42 49 1,360 2004/12 16,189 21,341 1,265 1,194 39.989 1996/12 942 1,052 65 71 2,130 2005/3 4,036 5,568 365 257 10.225 1997/3 448 435 31 24 939 2005/6 7,735 11,384 749 503 20.370 1997/6 881 971 75 54 1,981 2005/9 11,477 17,042 1,791 783 31.093 1997/9 1,358 1,660 142 89 3,249 2005/12 15,232 23,385 2,459 1,053 42.129 1997/12 1,987 2,496 231 131 4,845 2006/3 4,032 6,571 681 282 11.567 1998/3 813 965 108 55 1.941 2006/6 8,024 14,013 1,492 597 24.126 1998/6 1,787 2,148 250 127 4.312 2006/9 13,079 20,882 3,833 920 38.715 1998/9 2,869 3,460 391 200 6.921 2006/12 18,409 27,909 6,596 1,271 54.185 1998/12 4,235 5,128 545 283 10.191 2007/3 5,403 8,365 2,036 355 16.159 1999/3 1,777 2,078 168 98 4.120 2007/6 10,872 17,056 4,116 734 32.778 1999/6 3,943 4,446 399 235 9.023 2007/9 16,475 26,249 6,438 1,158 50.319 1999/9 6,546 7,213 642 379 14.781 2007/12 22,226 34,447 10,822 1,595 69.090 1999/12 9,551 8,684 899 535 19.668 2008/3 5,979 9,351 3,188 450 18.967 2000/3 2,334 2,509 281 163 5.287 2008/6 12,169 19,005 6,482 896 38.552 2000/6 4,402 4,861 573 318 10.154 2000/9 6,228 6,924 827 501 14.481 2000/12 9,102 8,594 1,238 728 19.661 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bültenleri”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , (çevrimiçi), http://www.tbb.org.tr/turkce/bulten/3%20aylik/TopluMaliTablolar/default.asp Eri im Tarihi: 30.12.2008, ss.1-39)

218 Tablo Ek.1.F. Bankacılık Sektöründe Faiz Gideri (Milyon TL) Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör 1992/12 48 33 2 4 87 2001/3 5,779 3,364 492 195 9,830 1993/3 17 11 1 1 30 2001/6 9,457 7,127 571 348 17,861 1993/6 37 24 1 3 65 2001/9 11,934 9,094 930 441 22,707 1993/9 50 38 1 4 94 2001/12 15,192 11,430 1,238 525 27,718 1993/12 65 54 2 7 127 2002/3 3,646 2,817 121 81 6,666 1994/3 28 22 1 3 54 2002/6 7,178 5,773 256 177 13,384 1994/6 74 62 3 7 146 2002/9 11,265 9,383 397 283 21,328 1994/9 134 109 5 12 259 2002/12 15,524 13,405 545 385 29,858 1994/12 178 152 7 15 351 2003/3 3,422 3,437 112 81 7,053 1995/3 66 51 2 5 124 2003/6 6,673 6,577 217 148 13,615 1995/6 150 108 5 9 273 2003/9 9,672 9,575 295 207 19,748 1995/9 243 174 8 14 440 2003/12 12,578 12,710 375 276 25,939 1995/12 350 259 13 20 642 2004/3 2,441 2,753 81 54 5,330 1996/3 155 114 7 7 283 2004/6 4,677 5,500 186 118 10,480 1996/6 326 248 13 14 601 2004/9 7,211 8,505 339 183 16,238 1996/9 532 411 21 21 985 2004/12 10,031 11,789 588 201 22,609 1996/12 775 608 33 31 1,447 2005/3 2,733 2,724 202 51 5,710 1997/3 319 245 14 10 589 2005/6 5,107 5,647 403 99 11,257 1997/6 702 542 33 24 1,300 2005/9 7,594 8,725 946 155 17,422 1997/9 1,169 931 61 43 2,205 2005/12 10,131 12,365 1,280 214 23,993 1997/12 1,756 1,434 102 61 3,354 2006/3 2,739 3,835 367 59 7,000 1998/3 670 533 45 22 1,271 2006/6 5,404 8,262 796 142 14,606 1998/6 1,493 1,162 101 49 2,806 2006/9 8,664 12,976 2,083 224 23,947 1998/9 2,406 1,856 165 78 4,505 2006/12 12,053 17,831 3,632 297 33,813 1998/12 3,713 2,796 234 115 6,858 2007/3 3,647 5,453 1,139 94 10,333 1999/3 1,614 1,208 84 42 2,948 2007/6 7,368 11,101 2,278 197 20,944 1999/6 3,602 2,582 203 96 6,483 2007/9 11,248 17,004 3,591 317 32,159 1999/9 6,016 4,233 330 155 10,734 2007/12 15,160 21,805 6,080 430 43,477 1999/12 8,700 5,061 511 239 14,511 2008/3 4,031 5,666 1,680 95 11,472 2000/3 2,010 1,270 153 84 3,517 2008/6 8,254 11,664 3,481 210 23,610 2000/6 3,658 2,465 334 169 6,626 2000/9 5,277 3,746 524 252 9,800 2000/12 7,983 4,940 783 359 14,064 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bültenleri”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , (çevrimiçi), http://www.tbb.org.tr/turkce/bulten/3%20aylik/TopluMaliTablolar/default.asp Eri im Tarihi: 30.12.2008, ss.1-39)

219 Tablo Ek.1.G. Bankacılık Sektöründe Faiz Giderinin Faiz Gelirine Oranı (%) Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör 1992/12 78.3 63.6 41.7 57.8 69.8 2001/3 72.8 55.9 74.2 52.0 75.9 1993/3 83.1 61.7 40.2 55.2 70.9 2001/6 70.7 62.9 72.2 49.7 71.0 1993/6 75.5 59.1 33.0 54.3 66.5 2001/9 68.7 56.9 66.2 39.4 66.9 1993/9 74.0 56.4 32.9 54.8 63.6 2001/12 71.1 66.3 49.6 37.1 68.9 1993/12 68.9 53.7 32.4 54.5 59.7 2002/3 78.3 65.4 47.0 28.5 71.7 1994/3 73.5 41.6 27.1 47.0 53.2 2002/6 78.3 75.3 51.7 26.7 73.9 1994/6 79.3 52.7 25.3 51.5 61.6 2002/9 76.0 64.9 43.9 25.8 69.4 1994/9 91.1 60.4 30.8 55.9 71.2 2002/12 76.1 69.2 42.8 24.8 71.1 1994/12 77.0 60.2 32.7 58.9 66.4 2003/3 70.4 70.5 35.6 21.0 68.5 1995/3 75.5 60.0 36.0 58.8 66.4 2003/6 72.3 82.6 39.9 20.8 75.7 1995/6 88.2 62.4 40.8 57.3 73.1 2003/9 71.1 77.6 37.9 19.4 73.0 1995/9 90.8 60.9 43.5 56.3 73.6 2003/12 70.8 74.3 37.2 18.8 71.0 1995/12 89.9 58.1 43.9 55.2 71.3 2004/3 64.2 57.6 31.7 18.4 60.8 1996/3 83.8 59.4 52.9 51.7 70.1 2004/6 63.0 55.6 34.0 19.7 58.2 1996/6 82.4 60.1 49.8 46.6 69.5 2004/9 61.9 55.1 38.9 21.1 57.6 1996/9 91.7 59.7 50.3 43.2 72.5 2004/12 62.0 55.2 46.5 16.8 56.3 1996/12 82.3 57.8 50.4 43.1 67.9 2005/3 67.7 48.9 55.3 19.7 55.5 1997/3 71.2 56.4 46.2 42.4 62.7 2005/6 66.0 49.6 53.8 19.7 54.8 1997/6 79.7 55.8 43.8 44.8 65.6 2005/9 66.2 51.2 52.8 19.8 55.8 1997/9 86.1 56.1 43.2 48.9 67.8 2005/12 66.5 52.9 52.1 20.4 56.7 1997/12 88.4 57.5 44.2 46.5 69.2 2006/3 67.9 58.4 53.9 20.9 60.4 1998/3 82.4 55.2 42.2 40.4 65.1 2006/6 67.4 59.0 53.4 23.9 60.2 1998/6 83.5 54.1 40.6 38.9 64.9 2006/9 66.2 62.1 54.3 24.4 61.6 1998/9 83.9 53.6 42.0 39.1 65.1 2006/12 65.5 63.9 55.1 23.3 62.2 1998/12 87.7 54.5 42.9 40.5 67.7 2007/3 67.5 65.2 56.0 26.5 63.8 1999/3 90.9 58.1 50.0 42.7 73.2 2007/6 67.8 65.1 55.3 26.8 63.7 1999/6 91.4 58.1 50.8 40.8 73.4 2007/9 68.3 64.8 55.8 27.3 63.8 1999/9 91.9 58.7 51.4 40.8 74.1 2007/12 68.2 63.3 56.2 26.9 62.8 1999/12 91.1 58.3 56.9 44.7 77.2 2008/3 67.4 60.6 52.7 21.2 60.4 2000/3 86.1 50.6 54.5 51.8 69.7 2008/6 67.8 61.4 53.7 23.5 61.1 2000/6 83.1 50.7 58.3 53.2 69.9 2000/9 84.7 54.1 63.4 50.3 72.2 2000/12 87.7 57.5 63.2 49.3 78.3 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bültenleri”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , (çevrimiçi), http://www.tbb.org.tr/turkce/bulten/3%20aylik/TopluMaliTablolar/default.asp Eri im Tarihi: 30.12.2008, ss.1-39)

220 Tablo Ek.1.H. Öz Kaynakların Toplam Aktiflere Oranı (%) Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör 1992/12 6.3 10.0 13.3 11.0 8.6 2001/3 2.1 12.1 9.1 21.4 3.5 1993/3 5.2 9.0 12.5 10.5 7.6 2001/6 5.7 10.3 10.8 20.9 10.8 1993/6 6.9 9.0 13.7 11.1 8.4 2001/9 9.0 10.0 9.5 19.8 9.3 1993/9 6.8 8.9 13.7 10.9 8.3 2001/12 8.5 5.6 20.0 20.2 7.2 1993/12 8.8 9.5 11.2 9.9 9.3 2002/3 7.4 11.0 20.5 25.7 10.0 1994/3 4.7 8.0 12.1 6.0 6.6 2002/6 8.7 10.0 17.9 23.4 7.2 1994/6 2.4 7.7 14.6 4.1 5.5 2002/9 8.1 9.8 20.2 24.1 9.0 1994/9 0.4 7.7 16.6 3.7 4.8 2002/12 9.9 12.7 21.0 31.7 12.1 1994/12 5.9 10.4 18.6 4.8 8.4 2003/3 10.7 13.1 22.7 23.8 12.5 1995/3 5.8 10.3 15.5 4.3 8.2 2003/6 11.6 14.8 25.5 38.1 14.2 1995/6 4.9 10.6 17.1 5.0 8.1 2003/9 11.8 14.9 26.4 40.4 14.5 1995/9 4.2 11.1 15.4 7.6 8.3 2003/12 11.5 14.7 24.0 40.8 14.2 1995/12 5.1 11.7 14.5 7.1 8.9 2004/3 11.7 16.3 23.7 44.5 15.2 1996/3 4.8 11.5 16.2 9.1 8.9 2004/6 8.5 14.4 19.1 40.3 13.0 1996/6 2.7 11.7 16.6 10.9 8.3 2004/9 9.2 14.9 18.9 42.2 13.6 1996/9 1.5 11.1 15.9 12.4 7.8 2004/12 9.4 15.6 20.1 45.4 15.0 1996/12 4.7 11.3 14.2 12.0 8.9 2005/3 10.2 15.3 17.7 46.7 15.1 1997/3 6.6 11.7 14.8 12.2 9.8 2005/6 9.0 13.8 17.7 46.6 13.9 1997/6 5.8 11.7 13.4 12.1 9.6 2005/9 9.4 12.2 15.7 47.1 13.0 1997/9 4.3 11.0 12.2 12.1 8.7 2005/12 10.6 12.4 15.9 48.6 13.5 1997/12 6.0 10.9 10.8 15.1 9.4 2006/3 10.4 12.6 14.7 47.4 13.5 1998/3 6.0 11.7 10.6 15.6 9.6 2006/6 8.5 10.4 12.4 44.4 11.2 1998/6 5.4 11.9 10.4 17.2 9.6 2006/9 9.5 11.4 12.5 47.0 12.2 1998/9 5.6 11.3 12.2 19.0 9.5 2006/12 10.4 10.4 12.0 49.3 12.0 1998/12 4.2 12.8 12.9 18.1 8.9 2007/3 10.4 11.0 13.7 48.5 12.5 1999/3 3.1 12.5 11.6 18.0 8.4 2007/6 9.4 11.6 14.0 45.9 12.5 1999/6 2.9 11.9 12.2 20.7 8.2 2007/9 9.9 12.4 14.4 47.2 13.2 1999/9 3.5 11.6 13.7 21.2 8.2 2007/12 10.3 12.2 13.2 47.4 13.1 1999/12 4.1 12.9 12.6 18.9 5.9 2008/3 9.6 11.1 11.8 45.5 12.0 2000/3 4.4 13.8 12.2 20.4 6.4 2008/6 8.1 11.1 12.6 47.0 11.7 2000/6 4.0 14.5 12.4 23.2 6.4 2000/9 3.7 15.7 11.6 24.7 7.1 2000/12 3.1 13.7 9.6 24.4 6.9 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bültenleri”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , (çevrimiçi), http://www.tbb.org.tr/turkce/bulten/3%20aylik/TopluMaliTablolar/default.asp Eri im Tarihi: 30.12.2008, ss.1-39)

221 Tablo Ek.1.I. Bankacılık Sektöründe Personel Gideri ve Personel Giderinin Faiz Gideri ve Faiz Gelirine Oranı Personel Giderinin Personel Giderinin Personel Gideri (Milyon TL) Faiz Giderine Oranı Faiz Gelirine Oranı Yıllar Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör 1992/12 7 8 1 1 0.143 0.245 0.316 0.182 0.188 0.112 0.156 0.132 0.105 0.131 1993/3 2 3 0 0 0.141 0.232 0.356 0.202 0.182 0.118 0.143 0.143 0.112 0.129 1993/6 5 6 0 1 0.129 0.245 0.331 0.182 0.177 0.097 0.145 0.109 0.099 0.117 1993/9 8 9 1 1 0.153 0.247 0.374 0.184 0.196 0.113 0.139 0.123 0.101 0.125 1993/12 11 13 1 1 0.168 0.245 0.372 0.193 0.206 0.116 0.131 0.121 0.105 0.123 1994/3 4 4 0 0 0.132 0.195 0.257 0.144 0.161 0.097 0.081 0.070 0.068 0.086 1994/6 8 10 1 1 0.109 0.160 0.249 0.122 0.134 0.086 0.084 0.063 0.063 0.083 1994/9 12 16 1 1 0.093 0.149 0.264 0.117 0.121 0.085 0.090 0.081 0.065 0.086 1994/12 18 23 2 2 0.098 0.150 0.282 0.130 0.126 0.076 0.090 0.092 0.077 0.083 1995/3 6 8 1 1 0.090 0.153 0.336 0.152 0.123 0.068 0.092 0.121 0.089 0.081 1995/6 14 18 1 1 0.092 0.171 0.274 0.158 0.129 0.081 0.106 0.112 0.091 0.095 1995/9 22 31 2 2 0.090 0.179 0.267 0.164 0.131 0.082 0.109 0.116 0.092 0.096 1995/12 33 45 3 4 0.094 0.174 0.246 0.181 0.132 0.084 0.101 0.108 0.100 0.094 1996/3 12 17 1 1 0.075 0.145 0.180 0.208 0.109 0.063 0.086 0.095 0.107 0.077 1996/6 25 39 3 3 0.076 0.157 0.199 0.216 0.115 0.063 0.094 0.099 0.101 0.080 1996/9 43 67 4 5 0.080 0.162 0.201 0.241 0.120 0.073 0.097 0.101 0.104 0.087 1996/12 61 96 6 7 0.078 0.159 0.191 0.231 0.118 0.065 0.092 0.096 0.100 0.080 1997/3 23 35 3 3 0.073 0.143 0.201 0.261 0.109 0.052 0.081 0.093 0.111 0.068 1997/6 55 80 6 6 0.079 0.147 0.184 0.232 0.113 0.063 0.082 0.081 0.104 0.074 1997/9 92 138 10 10 0.079 0.148 0.163 0.223 0.113 0.068 0.083 0.070 0.109 0.077 1997/12 137 201 15 14 0.078 0.140 0.146 0.232 0.109 0.069 0.081 0.064 0.108 0.076 1998/3 54 76 7 5 0.080 0.143 0.164 0.241 0.107 0.066 0.079 0.069 0.097 0.070 1998/6 118 177 15 11 0.079 0.152 0.150 0.222 0.109 0.066 0.082 0.061 0.086 0.071 1998/9 188 300 24 18 0.078 0.161 0.147 0.228 0.112 0.065 0.087 0.062 0.089 0.073 1998/12 263 431 35 27 0.071 0.154 0.151 0.233 0.104 0.062 0.084 0.065 0.094 0.071 1999/3 96 153 14 10 0.059 0.127 0.163 0.232 0.088 0.054 0.074 0.082 0.099 0.065 1999/6 199 344 27 20 0.055 0.133 0.134 0.209 0.087 0.050 0.077 0.068 0.085 0.064 1999/9 317 565 45 33 0.053 0.134 0.136 0.213 0.086 0.048 0.078 0.070 0.087 0.064 1999/12 451 713 65 47 0.052 0.141 0.127 0.199 0.079 0.047 0.082 0.072 0.089 0.061 2000/3 118 232 28 13 0.059 0.183 0.181 0.152 0.101 0.051 0.093 0.098 0.079 0.070 2000/6 280 507 55 32 0.077 0.206 0.164 0.191 0.120 0.064 0.104 0.096 0.102 0.084 2000/9 434 805 79 51 0.082 0.215 0.151 0.204 0.127 0.070 0.116 0.096 0.103 0.092 2000/12 600 1,017 113 74 0.075 0.206 0.145 0.205 0.111 0.066 0.118 0.092 0.101 0.087 2001/3 173 274 38 21 0.030 0.081 0.076 0.106 0.042 0.022 0.046 0.057 0.055 0.032 2001/6 378 585 71 45 0.040 0.082 0.076 0.130 0.051 0.028 0.052 0.055 0.065 0.036 2001/9 597 850 115 71 0.050 0.093 0.093 0.161 0.061 0.034 0.053 0.061 0.064 0.041 2001/12 839 1,163 106 98 0.055 0.102 0.186 0.186 0.076 0.039 0.067 0.092 0.069 0.053 (Devamı Arka Sayfada)

222 Tablo Ek.1.I. Bankacılık Sektöründe Personel Gideri ve Personel Giderinin Faiz Gideri ve Faiz Gelirine Oranı Personel Giderinin Personel Giderinin Personel Gideri (Milyon TL) Faiz Giderine Oranı Faiz Gelirine Oranı Yıllar Yıllar Kamu Özel Yabancı Yatırım Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör Kamu Özel Yabancı Yatırım Tüm Sektör 2002/6 559 732 101 65.76 0.078 0.127 0.395 0.372 0.099 0.061 0.083 0.185 0.106 0.071 2002/3 260 328 52 32.59 0.071 0.116 0.431 0.400 0.096 0.056 0.088 0.223 0.107 0.071 2002/9 904 1,216 154 104.5 0.080 0.130 0.389 0.369 0.102 0.061 0.084 0.171 0.095 0.071 2002/12 1,285 1,767 227 147 0.083 0.132 0.417 0.383 0.109 0.063 0.091 0.179 0.095 0.077 2003/3 306 434 66 38 0.090 0.126 0.589 0.467 0.113 0.063 0.089 0.210 0.098 0.078 2003/6 627 1,067 134 76 0.094 0.162 0.618 0.509 0.132 0.068 0.134 0.247 0.106 0.100 2003/9 898 1,598 200 105 0.093 0.167 0.677 0.506 0.133 0.066 0.130 0.257 0.098 0.097 2003/12 1,186 2,238 274 163 0.094 0.176 0.730 0.591 0.140 0.067 0.131 0.271 0.111 0.099 2004/3 265 598 64 48 0.108 0.217 0.784 0.882 0.173 0.070 0.125 0.248 0.162 0.105 2004/6 534 1,085 133 93 0.114 0.197 0.713 0.790 0.167 0.072 0.110 0.243 0.156 0.097 2004/9 801 1,691 205 138 0.111 0.199 0.604 0.754 0.166 0.069 0.109 0.235 0.159 0.096 2004/12 1,277 2,857 328 179 0.127 0.242 0.557 0.891 0.204 0.079 0.134 0.259 0.150 0.115 2005/3 316 711 75 46 0.116 0.261 0.370 0.899 0.201 0.078 0.128 0.205 0.177 0.112 2005/6 621 1,560 160 83 0.122 0.276 0.397 0.840 0.215 0.080 0.137 0.213 0.166 0.118 2005/9 937 2,965 375 129 0.123 0.340 0.396 0.833 0.253 0.082 0.174 0.209 0.165 0.141 2005/12 1,370 3,212 507 191 0.135 0.260 0.396 0.893 0.220 0.090 0.137 0.206 0.182 0.125 2006/3 333 651 131 54 0.122 0.170 0.356 0.907 0.167 0.083 0.099 0.192 0.190 0.101 2006/6 724 1,350 283 105 0.134 0.163 0.356 0.737 0.169 0.090 0.096 0.190 0.176 0.101 2006/9 1,096 1,917 648 151 0.126 0.148 0.311 0.673 0.159 0.084 0.092 0.169 0.164 0.098 2006/12 1,535 3,318 1,192 208 0.127 0.186 0.328 0.700 0.185 0.083 0.119 0.181 0.163 0.115 2007/3 397 883 348 58 0.109 0.162 0.305 0.613 0.163 0.074 0.106 0.171 0.162 0.104 2007/6 834 1,905 774 115 0.113 0.172 0.340 0.587 0.173 0.077 0.112 0.188 0.157 0.110 2007/9 1,270 2,931 1,201 180 0.113 0.172 0.334 0.569 0.174 0.077 0.112 0.187 0.156 0.111 2007/12 1,689 3,790 1,895 244 0.111 0.174 0.312 0.567 0.175 0.076 0.110 0.175 0.153 0.110 2008/3 453 1,023 543 70 0.112 0.181 0.323 0.735 0.182 0.076 0.109 0.170 0.156 0.110 2008/6 935 2,247 1,116 140 0.113 0.193 0.321 0.665 0.188 0.077 0.118 0.172 0.156 0.115 (Kaynak: “Üç Aylık Banka Bilgileri Bültenleri”, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları , (çevrimiçi), http://www.tbb.org.tr/turkce/bulten/3%20aylik/TopluMaliTablolar/default.asp Eri im Tarihi: 30.12.2008, ss.1-39)

223 K A Y N A K L A R

KĐTAPLAR

AKGÜÇ Öztin 100 Soruda Türkiye’de Bankacılık , Gerçek Yayınevi, 1989.

ALK ĐN Erdo ğan Gelir ve Büyüme Teorisi , Đ.Ü. Đktisat Fakültesi Yayınları, Đstanbul, 1987.

AT ĐYAS Đzak Burak ODER Türkiye’de Özelle tirmenin Hukuku ve Ekonomisi , TEPAV yayınları, Ankara, Haziran, 2007.

BA KAYA Fikret Paradigmanın Đflası , Özgür Üniversite Kitaplı ğı, Ara tırma Đnceleme Dizisi, 2008.

BATTAL Ahmet Sorularla Banka Hukuku , Gazi Kitabevi, Ankara, 2004.

BRECHT Bertold Meti’den Özdeyi ler , Boyut Yayınları, Đstanbul 1994.

BU ĞRA Ay e Devlet ve Đ adamları , Đleti im Yayınları, Đstanbul, 1995.

ÇARKO ĞLU Ali, Binnaz TOPRAK De ğien Türkiye’de Din, Toplum ve Siyaset , TESEV Yayınları, 2006.

DRUCKER Peter F. Yeni Gerçekler , Türkiye Đ Bankası Kültür Yayınları, 4. Baskı. Ankara, 1994.

ENGELS Friedrich (çev. Okay GÖNENS ĐN) Köylüler Sava ı, Payel Yayınları, 2. Basım, Ekim 1978.

EREN Erol Đ letmelerde Stratejik Yönetim ve Đ letme Politikası , Der Yayınları, 1997.

EREN Erol Yönetim ve Organizasyon , Đstanbul Üniversitesi Đ letme Fakültesi Yayınları, Yayın No:236, Đstanbul, 1991.

GATES Bill Önümüzdeki Yol , Arkada Yayınları, Đstanbul, 1996.

GÖKÇE Deniz Para ve Finans Ansiklopedisi , Cilt 2, Creative Yayıncılık, Đstanbul, 1997.

224 GÜVENÇ Murat Emlak Bankası Kurum Tarihi , Türk Tarih Vakfı Yayınları, 1996.

HODGETTS Richard M. (çev. Canan ÇET ĐN Esin Can MUTLU) Yönetim, Teori, Süreç ve Uygulama , 5. Basım, Der Yayınları, Đstanbul 1997.

HOLCOMBE Randall G 15 Great Austurian Economists , Ludwig Von Mises Institute, Auburn, Alabama, 1999.

KARLUK S.Rıdvan Cumhuriyetin Đlanından Günümüze Türkiye Ekonomisinde Yapısal Dönü üm , Beta Yayınları, Gözden Geçirilmi 10.Baskı, ISBN: 975-295-176-7 Đstanbul, 2005.

KAZGAN Haydar Osmanlıdan Günümüze Türk Bankacılık Tarihi , Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları, Đstanbul, 1997.

KOÇEL Tamer Đ letme Yöneticili ği, 11.Baskı, Arıkan Yayınları, Đstanbul, 2001.

KUHN Thomas Bilimsel Devrimlerin Yapısı , Alan Yayınları, Đstanbul, 1997.

KÜÇÜKKOCAO ĞLU Güray Bankacılık Sektöründe Ya anan Sorunlar ve Çözüm Yolları , Finansal Pazarlama Ders Notları, Ba kent Üniversitesi, 2008.

KÜÇÜKÖMER Đdris Düzenin Yabancıla ması , Ba ğlam Yayıncılık, 2001.

LAMBERT Tom Kilit Yönetim Çözümleri , Dünya Yayıncılık, Đstanbul, 1998.

LUCIA Anntoinette D., Richard LEPZ ĐNGER The Art and Science of Competency Model , Jossey Bass Pfieffer, San Francisco, 1999.

LYNCH Peter John ROTHCHILD Borsada Tek Ba ına , Scala Yayıncılık, Đstanbul,1995.

McKENZIE Richard B. Encyclopedia of Economics , (Ed.David R.HENSON), Warner Books, NewYork,1993.

MINTZBERG Henry The Structuring of Organizations , Prentice-Hall International Edition, Englewood Cliffs, N.J,1979.

225

MISES Ludwig von Socialism: An Economic and Sociological Analysis , Yale University Press Edition, 1951.

MÜFTÜO ĞLU Tamer Giri imcilik ve KOB Đ’ler , Gazi Kitabevi, Ankara, 2004.

ORWELL George 1984 , Harcourt Brace and Company, New York, 1949.

ÖZGÜVEN Ali Đktisadi Dü ünceler-Doktrinler ve Teoriler , Đstanbul, Filiz Kitapevi, 1984.

PARASIZ Đlker Para Banka ve Finansal Piyasalar , Ezgi Kitapevi, 8.Baskı, Bursa, 2005.

PFEFFER Jeffrey Güç Merkezli Yönetim , Boyner Holding Yayınları, Đstanbul, 1999.

SAMUELSON Paul A. William NORDHAUS Microeconomics , McGrawHill, 13th. Edition, 1989.

SAVA Vural Politik Đktisat , Beta Yayınları 4.Bası, Đstanbul, 2000.

SENGE Peter Be inci Disiplin , Yapı Kredi Yayınları, 4. Baskı, Đstanbul, 1997.

SKOUSEN Mark Đktisadi Dü ünce Tarihi , Adres Yayınları, 3. Baskı Ankara, Mart 2007.

TATO ĞLU Ferda YERDELEN Ekonometri , Yayınlanmamı Yüksek Lisans Ders Notları, Đstanbul Üniversitesi, 2008.

TAYLOR Frederick W. (Çev. H. Bahadır AKIN) Bilimsel Yönetimin Đlkeleri , Adres Yayınları, Ankara, 2005.

TĐTĐZ Mustafa Tınaz Sorun Nasıl Çözülmez? , Say Da ğıtım, Ankara 1990.

ÜLGENER Sabri F. Đktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası , Derin Yayınları, Đstanbul, 2005.

226 MAKALELER

Abbas J.Ali “Bad Management Theories, Mistaken Conclusion”, Advances in Competitiveness Research , January 2005.

ALADA A.Dinç “Đktisadi Dü ünce Tarihinde Giri imcilik Kavramı Üzerine Notlar”, Đ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi , No: 23-24, Ekim 2000-Mart 2001. www.istanbul.edu.tr/siyasal/dergi/sayi23-24/04.htm.

ALKER Hayward R. “Curricular Perestroika: Comments on Schwartz-Shea’s ‘Curricular Visions’”, Roundtable on Political Science Methodology and Perestroika , one of 5 Special Sessions on Women and Politics, Sess-21, Wednesday afternoon at the Annual Meeting of the American Political Science Association, August 29, 2001, San Francisco.

ARAS Güler “Basel II Bankacılık Düzenlemeleri ve Đç Denetim”, Đç Denetim Dergisi , Sayı:17, 01.01.2007

ARCAKÖK M.Sait “Yeni Mali Yönetim ve Kontrol Sisteminde Đç Kontrol”, Maliye Bakanlı ğı, Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlü ğü, Kızılcahamam Sunumu , Ankara, 08-09 Eylül 2006.

ARNDT Franz-Josef “The Banking System in Germany Structure, Developments and Problems”, Association of North Rhine-Westphalian Banks Bankenvereinigung Nordrhein-Westfalen Cologne, Ocak 2007, http://www.bankenvereinigung- nrw.de/media/pdf/akt94.pdf.

Aydan KANSU “Para Politikasında effaflık ve Enflasyonist Beklentilerin Yönlendirilmesi”, Do ğu Üniversitesi Dergisi , Cilt:8, Sayı:1, 2007.

AYDIN Aydan , Alpan ĐNAN , Burçak TULAY , Pelin ATAMAN “Bankacılık Sisteminde Mali Bünye Sorunları ve Yeniden Yapılandırmada Ülke Uygulamaları”, Bankacılar Dergisi , Sayı:32, 2000.

227 AYSAN Ahmet Faruk Pınar anlı CEYHAN “Globalization of Turkey’s Banking Sector: The Determinants of Foreign Bank Penetration in Turkey”, MPRA , Paper No: 5489, November 2007.

BAL Erdal Gümrük Birli ği ve Avrupa Birli ğine Giri Sürecindeki Türk KOB Đ’lerinin Sorunları Çözüm Önerileri ve Türkiye Đçin Bir Destek ve Te vik Modeli , Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2002.

BARRO Robert J. “Economic Growth in East Asia Before and After the Financial Crisis”, NBER , Working Paper No. 8330, Issued in June 2001.

BÉNABOU Roland “Groupthink: Collective Delusions in Organizations and Market”, NBER , Working Paper 14764, http://www.nber.org/papers/w14764, March 2009

BLANCHARD Olivier Jean Philippe WEIL “Dynamic Efficiency, The Riskless Rate and Debt Ponzi Games Under Uncertainty”, NBER , Working Paper No. 3992, NBER, February 1992.

BLOEM Flip “The Reception of Peresteroika Among Chec Dissidents”, Graduate Conference In Central European Studies , St.Antonio’s College, Oxford, 24- 26 May 2002.

BORDO Michael D. “An Historıcal Perspective On The Crisis Of 2007- 2008”, NBER , Working Paper 14569, http://www.nber.org/papers/w14569, December 2008.

BUCKINGHAM S. Shum “Representing Hard-to-Formalise, Contextualised, Multidisciplinary, Organisational Knowledge”, AAAI, Technical Report , SS-97-01, Compilation 1997.

CAMILLUS John, C. “Strategy as a Wicked Problem”, Harvard Business Review , Volume:86, No:5, May 2008.

CARROL Paul B. Chunka MUI “7 Ways to Fail Big”, Harvard Business Review , Vol:86, No:9, September 2008.

COLLIS David J. Michael G.RUKSTAD “Can You Say What Your Strategy Is?” Harvard Business Review , Vol.86, Noı:4 April 2008.

228

CONKLIN Jeff, Min BASADUR, G.K.VanPATTER “Rethinking Wicked Problems”, NextD Journal , Issue 10, 2008, http://nextd.org/02/10/1/index.html.

ÇĐFTÇ ĐOĞLU Ru en “Kamu Bankacılı ğı ve Temiz Eller Üzerine”, Mülkiyeliler Birli ği Dergisi , Cilt:18, Sayı:173, 20.03.2008

ÇOKAKLI Serdar “Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma: Japonya Örne ği”, BDDK , MSPD Çalı ma Raporları, No: 2002/2 Temmuz 2002

ÇOLAKO ĞLU Bayram “Enflasyon Hedeflemesi Stratejisine Geçi Ba ğlamında TCMB’nin Ba ğımsızlı ğının Fonksiyonelli ği”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (4) 2002/2, http://www.econturk.org/turkiyeekonomis/enfla syonhed.doc.

DEVEL ĐOĞLU Mehmet “Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma”, Çerçeve Dergisi , Sayı:44, 2007.

DĐNÇER Ömer “Kamuda Yeniden Yapılanma”, Çerçeve Dergisi , Sayı:44, Ekim 2007.

DRYZEK John S. “A Pox On Perestroika, A Hex On Hegemony: Toward A Critical Political Science Social And Political Theory Program”, Research School Of Social Sciences, Australian National University , Canberra, Ocak 2003.

EĞĐ LMEZ Mahfi “Hazine ve Borç Yönetimi”, Đstanbul Üniversitesi, Bankacılık Ara tırma Merkezi, Bankacılık ve Finansal Kurumlar Seminerleri , Đstanbul, 25 Mart 2005.

EKEN Musa Ferruh TUZCUO ĞLU “Kötü Yönetimi Tedavi Etmek”, II.Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu , Sakarya, 18-19 Kasım 2005.

ERDÖNMEZ Pelin Ataman “Ekonomik Kriz Sonrası Kurumsal Yeniden Yapılandırma Süreci”, Bankacılar Dergisi , Sayı 43, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları, 2002.

229 ERDÖNMEZ Pelin Ataman “Avrupa Bankacılık Sektöründe Piyasa Geli meleri”, Bankacılar Dergisi , Sayı:55, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları, 2006.

ERDÖNMEZ Pelin Ataman “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi , Sayı:68, Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları, 2009.

FARRELL Diana “New Thinking for New Financial Order”, Harvard Business Review , Vol:86, No:9, September 2008, ss.26-27.

FORRESTER Jay. W. “System Dynamics and K-12 Teachers”, A lecture at the University of Virginia School of Education , May 1996.

FORRESTER Jay.W. “Counterintuiteve Behavior of Social Systems”, Technology Review , Jan 1971.

GOSSELIN Pierre Aileen LOTZ Charles WYPLOSZ “The Expected Interest Rate Path: Alignment of Expectations vs. Creative Opacity”, International Journal of Central Banking , Vol. 4 No. 3, September 2008.

GÖKÇEN Ahmet M. “Đstikrar Tedbirleri ve Ekonomik Kriz”, Yeni Türkiye Ekonomik Kriz Özel Sayısı, Eylül-Ekim 2001.Sayı 41.

GHOSHAL Sumantra “Bad Management Theories Are Destroying Good Management Practices”, Academy of Management Learnng & Education , No:1, Vol:4 pp.75-91, March 2005.

Hen-TOV Eliot “The Political Economy of Turkish Military Modernization”, The Middle East Review of Đnternational Affairs , Volume:8, No:4 Article 5, December 2004, http://meria.idc.ac.il/journal/2004/ issue4/jv8no4a5.html

KANNAN Prakash “Perspectives on High Real Interest Rates in Turkey”, IMF Working Paper , Oct. 2008.

KANTARCI Hasan Bülent Rıdvan KARACAN “Mali Disiplinin Sa ğlanması Açısından Türkiye IMF Đli kilerinin De ğerlendirilmesi”, Maliye Dergisi , Sayı 155, Temmuz 2008.

230 KAZGAN Gülten “Türkiye’de Ekonomik Krizler: (1929-2001) Nedenleri ve Sonuçları Üzerine kar ıla tırmalı Bir Đrdeleme”, DEGEV , Đ Bankası, Đstanbul Bilgi Üniversitesi, 25-27 Eylül, Đstanbul, 2002.

KES ĐK Ahmet “Bütçe Yönetimi ile Borç Yönetiminin Ayrılmasının Konsolide Bütçeye Yansımaları”, XVIII Türkiye Maliye Sempozyumu , Girne,12 Mayıs 2003.

LAMOND David “Henry Mintzberg vs Henri Fayol: Of Lighthouses, Cubists and the Emperor's New Clothes”, Journal of Applied Management and Entrepreneurship , Oct., 2003,

LUCKEY David S. “Defining And Coping With Wicked Problems: The Case Of Fort Ord Building Removal”, United States Marine Corps , Purdue University, 1989.

MASLAKOVIC Marko “Banking 2008”,International Financial Services (IFSL) , London, Feb., 2008.

MITTAL Vikas Matthew SARKEES Feisal MURSHED “The Right Way to Manage Unprofitable Customer”, Harvard Business Review , Vol.86, No:4 April 2008, pp95-102.

MULLIGAN Casey “What Caused The Recession Of 2008? Hints From Labor Productivity”, NBER , Working Paper 14729 http://www.nber.org/papers/ w14729, February 2009.

ODABA Canan “Kamu Bankalarının Özelle tirilmesine Đli kin Yeniden Yapılanma Sürecinde Ya anan Handikaplar”, Kamu Yönetimi Dünyası Dergisi , Yıl:2, Sayı:6, Nisan 2001.

PAJARES Frank “A Synopsis From Kuhn’s Structure of Scientific Revolutions”, Philosopher’s Web Magazine , August 2006.

REHBER Erkan “Gıda Sanayii, Üretici Örgütlenmesi ve Yeni Nesil Kooperatifler”, Dünya Gıda , Ocak 2008, Sayı:2008- 01.

RICHADSON Adam “Director of Product Strategy”, Frog Design , , Fall Issue 01 http://designmind.frogdesign.com/articles/fall/ wicked-problems.html.

231 RITTEL H.J. M. M. WEBBER “Planning Problems Are Wicked Problems”, In N. Cross (Ed.), Developments in Design Methodology , Wiley.

ROND Mark De “Lessons from the Oxford and Cambridge Boat Race”, Harvard Business Review , Vol.86, No:9, September 2008.

AH ĐNKAYA Serdar “Bankacılık, Devlet ve Kalkınma Stratejileri”, Ulusal Ba ğımsızlık için Türkiye Đktisat Politikaları Kurultayı , Đnönü Üniversitesi, Malatya, 13-16 Haziran 2006.

ENCAN Hüner “Kamuda Đyi Yöneti im Uygulamasına Genel Bir Bakı ”, Çerçeve Dergisi , Sayı:44, Ekim 2007.

TOPDEM ĐR Hüseyin Gazi “Kuhn ve Bilimsel Devrimlerin Yapısı Üzerine Bir De ğerlendirme”, Felsefe Dünyası , 2002/2, Sayı 36.

TÜRKCAN Ergun “Đktisat Beynimizin Neresinde?”, Stratejik Analiz , Cilt:9, Sayı:101, Sayfa 93-96, Eylül 2008.

YARDIMCIO ĞLU Mahmut “Geçi Ekonomilerinde Kamu Borçlarının Finansal Piyasalar Üzerindeki Etkileri: Türkiye Örne ği”, Sosyo- Ekonomi Dergisi , Sayı:2, Temmuz-Aralık 2007.

YE Đ LO ĞLU Talat “Finans Hattı”, Capital Dergisi , 1 Ekim 2002, httt://www.capital.com/haber.aspx?HBR_KOD=1452.

ZA ĐM Sabahattin “Kamuda Yeniden Yapılanmada Paradigma De ğiimi: Yöneti im”, Çerçeve Dergisi , Sayı: 44, Ekim, 2007.

232

FAAL ĐYET RAPORLARI

______Halk Bankası Faaliyet Raporu, 2003. ______Halk Bankası Faaliyet Raporu, 2004. ______Halk Bankası Faaliyet Raporu, 2005. ______Halk Bankası Faaliyet Raporu, 2006. ______Halk Bankası Faaliyet Raporu, 2007. ______Ziraat Bankası Faaliyet Raporu, 2003. ______Ziraat Bankası Faaliyet Raporu, 2004. ______Ziraat Bankası Faaliyet Raporu, 2005. ______Ziraat Bankası Faaliyet Raporu, 2006. ______Ziraat Bankası Faaliyet Raporu, 2007. ______Bankalarımız 1958, TBB Yayınları. ______Bankalarımız 1959, TBB Yayınları. ______Bankalarımız 1961, TBB Yayınları. ______Bankalarımız 1965, TBB Yayınları. ______Bankalarımız 1970, TBB Yayınları. ______Bankalarımız 1971, TBB Yayınları. ______Bankalarımız 1972, TBB Yayınları. ______Bankalarımız 1973, TBB Yayınları. ______Bankalarımız 1975, TBB Yayınları. ______Bankalarımız 1976, TBB Yayınları. ______Bankalarımız 1980, TBB Yayınları, Mayıs 1981. ______Bankalarımız 1987, TBB Yayınları, Mayıs 1988. ______Bankalarımız 1988, TBB Yayınları, Mayıs 1989. ______Bankalarımız 1989, TBB Yayınları, Mayıs 1990. ______Bankalarımız 1990, TBB Yayınları, Mayıs 1991. ______Bankalarımız 1992, TBB Yayınları, Mayıs 1993. ______Bankalarımız 1993, TBB Yayınları, Mayıs 1994. ______Bankalarımız 2002, TBB Yayınları, Mayıs 2003. ______Bankalarımız 2003, TBB Yayınları, Mayıs 2004. ______Bankalarımız 2004, TBB Yayınları, Mayıs 2005. ______Bankalarımız 2005, TBB Yayınları, Mayıs 2006. ______Bankalarımız 2006, TBB Yayınları, Mayıs 2007. ______Bankalarımız 2007, TBB Yayınları, Mayıs 2008. ______Özelle tirme Đdaresi 2007 Faaliyet Raporu.

233 INTERNET VE HABER S ĐTELER Đ

AĞAO ĞLU Ali Merkez Bankası Faizi Đndirmezse Ne Olur?, Vatan Gazetesi, 09.07.2005. AKGÜÇ Öztin www.sav.org.tr/Almanak_yazilar%5CD_ Ekonomi_03_O_ akguc. htm - 191k -2002 AKTAN Can Dilek D ĐLEY ĐCĐ Özlem KIVIRAK “Yeni Yüzyılda Mali Politikalarda Yeniden Yapılanma”, www.canaktan.org/ekonomi/kamu_maliyesi/maliye- genel/diger-yazilar/dileyici-yeni-yuzyilda.pdf. AKTAN Can Hastalı ğın Adı Nepotizm, http://www.canaktan.org/din- ahlak/ahlak/siyasal-hastaliklar//nepotizm.htm. AYGÜN Sinan Paranın Yabancı Damatları Raporu Basın Açıklaması, 2006, http://www.atonet.org.tr/ yeni/index.php? p=636&l=1, Paranın Yabancı Damatları, CARON John Wicked Problems, http://www.unidata.ucar.edu/ staff/caron/collab /wicked.html DÜNDAR Can www.candundar.com.tr/index.php.?Did=4733 GÖKÇEN Ahmet M. Ekonomik Krizin Yönetimi ve Krizin Kaynakları, http://ahmetgokcen.org/pdf./2.pdf. GÖKÇEN Ahmet M. Cumhuriyet Döneminde Đktisadi Geli me, http:/ahmetgokcen.org/pdf/1.pdf. HEP EN Ali “Türkiye’de Gayrimenkul Finansmanının Yapısı ve TOK Đ”, Đstanbul Üniversitesi, Finans Bölümü , http://www.alomaliye.com/2008/ali_hepsen_gmenkul_t oki.htm. KE LĐ Ahmet Ayhan SARISU Türkiye'de Özelle tirme ve Yargısal Sorunlar, Đstanbul 2008, http://www.ppp.org.tr/content/view/43/65/. KORU Fehmi www.yenisafak.com.tr/fehmikoru. MORRIS Chris www.bbc.co.uk/2/hi/despatches/europe/18385.stm NARLI Nülifer “Aligning Civil-Military relations In Turkey: Transperancy, Building In Defense Sector and The EU Reforms”, www.bmlv.gv.at/pdf_pool/publikationen/ 10_wg9_taf_110.pdf, Đ MEK Ali http://www.yasamdersleri.com/yazi.asp?id:856. YILDIRIM O ğuz “Türk Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma ve Düzenlemelerin Türkiye Ekonomisine Etkileri”, www.paribus.tr. googlepages. com/o_yildirim 5.doc. Zafer ĐSKENDERO ĞLU Kim ne Kadar Devletçi, http://www.ulusalpolitika.com/ nekadardevletci.htm ______www.euronews.net/en/article//13/01/2009/volvo- laying-off-more -truck-builders

234 ______Yüzde 1.6 Đçin 240 Milyon, Ekonomi Servisi, Radikal Gazetesi, 26 Ekim 2007, www.radikal.com.tr/haber.php.?haberno=236882. ______Ziraat Bankası Bu Yıl Özelle tirilebilir, 10 Nisan 2008 tarihli Star Gazetesi, www.stargazete .com/ ekonomi /ziraat- bankasi-bu-yil-ozellestirilebilir-95949.htm, ______20 Haziran 2008 tarihli Radikal Gazetesi, http://radikal. com .tr/ Default. aspx?aType=HaberDetay&ArticleID= 8842388&Date =20.06.2008&CategoryID=101. ______21 ubat 2009 tarihli Milliyet Gazetesi, Ekonomi Haberleri, www.milliyet.com.tr. ______Yüzyılın Adamı Anketi, http://webarsiv.hurriyet.com. tr/1998/02/08/27759.asp ______BDDK, Bankacılık Sektörü Risk Đzleme Raporu, Haziran 2004. ______BDDK, Sektör De ğerlendirme Raporu, Eylül 2001. ______BDDK, Sektör De ğerlendirme Raporu, Aralık 2008. ______BDDK, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Tanıtım Kitapçı ğı, Aralık 2008. ______BDDK, Bankacılıkta Yapısal Geli meler, Aralık 2007. ______BDDK, ABD Mortgage Krizi, Çalı ma Tebli ği Sayı: 3, Ağustos 2008. ______BDDK, Banka Yapılandırma Programı, http://www.bddk.org.tr/turkce/yayinlarveraporlar/rapor/ yapilandirmaprogrami/ bank_ yapilandirma_prog.doc ______BDDK, “Sermaye Ölçümü ve Sermaye Standartlarının Uluslar arası Düzeyde Birbiriyle Uyumla tırılması (Yeni Basel Sermaye Uzla ısı)”, Bank For International Settlements (BIS) Yayınları , (çeviren: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu – BDDK) Haziran 2004. ______Dünden Bugüne Merkez Bankası , TCMB Yayınları, 2008. ______TBB, 2007 Yılında Türkiye Ekonomisi ve Türk Bankacılık Sistemi, Bankalarımız 2007 , Türkiye Bankalar Birli ği Yayınları, Yayın No:255, Mayıs 2008, Đstanbul, www.tbb.org.tr. ______TBB Ara tırma Grubu, Türkiye’de Yabancı Bankalar, Bankacılar Dergisi, Sayı:52, 2005. ______Annual Meeting 2009, Kanada Banking Annual Forum, 2009. ______Central Bank of Russia, The Banking Supervision Report 2007. ______http://tr.wikipedia.org/wiki/termodinamik.. ______http://tr.wikipedia.org/wiki/Kooperatif.

235 ______http://www.bddk.org.tr/turkce/yayinlarveraporlar/ rapor/yapilandirmaprogrami/ bank_ yapilandirma_prog.doc ______http://www.bilgininadresi.net/Madde/18900 /Perestroyka ______http://www.bursaonkoloji.gov.tr/onkoloji/yeniden_ yapilanma.jsp ______http://www.denizbank.com/TR/haberler/dexia.htm ______http://www.forumlopedi.net/kamu_yonetimi_ ve_egitimi/planlama _nedir-t12611.0.html ______http://www.forumpaylas.net/ekonomi-finans-borsa- yatirim/11874-alman-devlet-bankasi-abd-ye- satiliyor.html ______http://www.ikademi.com/isletmeler-arasi-iliskiler/416- turkiyede-sirket-birlesmeleri-tarihsel-surec.html ______http://www.insankaynaklari.com/ikdotnet/ icerik detay.aspx? KayitNo=261 ______http://www.pendik.bel.tr/S180-InPage.aspx ______http://www.rotahaber.com/haber/20080106/Hisarbanki- batirdi-hala-krallar-gibi-yasiyor.php ______http://www.rupeetimes.com/news/personal _loan/private_ banks_in_india_score_over_public_ sector_banks_ 1249.html, ______http://www.tbb.gen.tr/english/economy/ classification.html ______http://www.thefreelibrary.com/Henri+Fayol :+planning,+ organisation, +command,+coordination,+ control-a099932523 ______http://www.tkbb.org.tr/index.php?option=com_content &task=view&id=144&Itemid=844. ______http://www.tkbb.org.tr/index.php?option= com_content&task =view&id=144&Itemid=844. ______http://www.turkmmo.com/felsefe-sosyoloji- psikoloji/854-yapilandirmacilik-nedir.html ______http://www.weforum.org/en/events/Annual Meeting2009/ ______http://www.ziraat.com.tr/default.asp?sayfa= tr/bankamiz/ tanitim/tarihce.aspx&anagrup=bankamiz ______Central Bank of Russia, The Banking Supervision Report 2007, http://www.cbr.ru/eng/publ/ root_get_blob.asp? doc _id =8152. ______“Regional Financial Integration in Asia: Present and Future Proceedings of the First Workshop of the Asian Research”. BIS Papers , No 42, Network for Financial Markets and Institutions organised by the BIS and the Hong Kong Institute for Monetary Research in Hong

236 Kong SAR on 21 January 2008 Monetary and Economic Department October 2008 ______www.tbb.org.tr/trukce/tbbhakkinda/eskibaskanlar.htm., ______www.bddk.gov.tr/ ______www.bumko.gov.tr/ ______www.forbes.com/lists/2006/10/Rank_1.html ______www.google.com ______www.halk bankasi.com.tr/tanitim ______www.hazine.gov.tr ______www.hrmguide.net/usa /relations / ford _ revitalization. htm, ______www.maliye.gov.tr ______www.muhasebat.gov.tr/ ______www.ntvmsnbc.comnews/45108.asp ______www.tbb.org.tr. ______www.tuik.gov.tr ______www.yok.gov.tr. ______www.ziraat.com.tr/tanitim.html.

237