7. HİTİT ÖĞRENCİ KONGRESİ

26-30 MAYIS 2021

BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

E-ISBN 978-605-5244-18-7

ÇORUM-2021

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Bu bildiri kitabının her hakkı saklıdır. Bu yayının tümü veya hiçbir bölümü önceden izin alınmaksızın çoğaltılamaz, basılıp yayınlanamaz, kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. Bu yayında yer alan yazılarda öne sürülen görüşler yazarların kişisel görüşleridir; yazılar ile ilgili her türlü sorumluluk yazarlara aittir.

E-ISBN

978-605-5244-18-7

İsteme Adresi

Hitit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Adres : Akkent Kampüsü Akkent 3. Cad. No: 3 Çorum Telefon : 0364 225 77 00 Faks : 0364 225 77 11 E-Posta : [email protected]

Haziran, 2021

1

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KURULLAR Kongre Onursal Başkanı Prof.Dr.Ali Osman Öztürk (Hitit Üniversitesi Rektörü)

Kongre Başkanı Prof.Dr.Sabiha Kılıç (Hitit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan V.)

Kongre Başkan Yardımcıları Doç.Dr.Emre Çıtak (Hitit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı) Doç.Dr.İsmail Yıldırım (Hitit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı)

Kongre Düzenleme Kurulu Prof.Dr.Abdullah Çolak (Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı) Prof.Dr.Ali Kılıçarslan (Hitit Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı) Prof.Dr.Ebru Gökmeşe (Hitit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı) Prof.Dr.Fatih Duman (İİBF-Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı) Prof.Dr.Halil İbrahim Şimşek (Hitit Üniversitesi Rektör Yardımcısı) Prof.Dr.İrfan Çağlar (İİBF-İşletme Bölüm Başkanı) Prof.Dr.Mehmet Kutlu (Hitit Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Dekanı) Prof.Dr.Muhammed Asıf Yoldaş (Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Müdürü) Prof.Dr.Nurcan Baykam (Hitit Üniversitesi Rektör Yardımcısı-Tıp Fakültesi Dekanı) Prof.Dr.Özer Şenödeyici (Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı) Prof.Dr.Pelin Avşar Karabaş (Hitit Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dekanı) Prof.Dr.Selçuk Kendirli (İİBF-Finans ve Bankacılık Bölüm Başkanı) Prof.Dr.Taha Bahadır Saraç (İİBF-İktisat Bölüm Başkanı) Doç.Dr.Deniz Aytaç (İİBF-Maliye Bölüm Başkanı) Doç.Dr.Emre Çıtak (İİBF-Dekan Yardımcısı) Doç.Dr.Faruk Maraşlıoğlu (Hitit Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Müdürü) Doç.Dr.İhsan Çetin (Hitit Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Müdürü) Doç.Dr.İsmail Yıldırım (İİBF-Dekan Yardımcısı) Doç.Dr.Metin Uçar (Ortak Dersler Bölüm Başkanı) Doç.Dr.Yavuz Kağan Yasım (İİBF-Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkiler Bölüm Başkanı) Doç.Dr.Zekeriya Işık (Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Müdürü) Dr.Öğr.Üyesi Abdulkadir Özdemir (Hitit Üniversitesi İskilip Meslek Yüksekokulu Müdürü) Dr.Öğr.Üyesi Güngör Karakaş (Hitit Üniversitesi Alaca Avni Çelik Meslek Yüksekokulu Müdürü) Dr.Öğr.Üyesi Buğra Bağcı (Hitit Üniversitesi Sungurlu Meslek Yüksekokulu Müdürü) Dr.Öğr.Üyesi Recep Çakar (Hitit Üniversitesi Osmancık Ömer Derindere Meslek Yüksekokulu Müdürü) Dr.Öğr.Üyesi Şeyma Karaca Küçük (Hitit Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürü)

2

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Kongre Bilim ve Danışma Kurulu

Prof.Dr.Atilla Bıyıkoğlu (Gazi Üniversitesi) Prof.Dr.Aygül Süel (Hitit Üniversitesi) Prof.Dr.Bozkurt Koç (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Prof.Dr.Cenk Güray (Hacettepe Üniversitesi) Prof.Dr.Emre Güler (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi) Prof.Dr.Fatma Neval Genç (Aydın Üniversitesi) Prof.Dr.Funda Uysal Tan (Hitit Üniversitesi) Prof.Dr.Gökay Uğur (Gazi Üniversitesi) Prof.Dr.Hakan Pehlivan (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi) Prof.Dr.Hakan Reyhan (Hitit Üniversitesi) Prof.Dr.Hüseyin Ünver (Ankara Üniversitesi) Prof.Dr.İlknur Taş (Hitit Üniversitesi) Prof.Dr.Mehmet Baş (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi) Prof.Dr.Mehmet Kara (Amasya Üniversitesi) Prof.Dr.Mehmet Kutlu (Hitit Üniversitesi) Prof.Dr.Meral Gülhan (Emekli Öğr.Üyesi) Prof.Dr.Murat Hoşöz ( Kocaeli Üniversitesi) Prof.Dr.Orhan Zeybek (Balıkesir Üniversitesi) Prof.Dr.Özer Şenödeyici (Hitit Üniversitesi) Prof.Dr.Satybaldy Omurzakov (Uluslararası Kantörö Şaripoviç Toktomamatov Üniversitesi) Prof.Dr.Şule Uğur (Gazi Üniversitesi) Prof.Dr.Ünal Akdağ (Aksaray Üniversitesi) Doç.Dr.Abışlı Laçın Veziroğlu (Bakü Devlet Üniversitesi) Doç.Dr.Akın Oğuz Kaptı ( Sakarya Üniversitesi) Doç.Dr.Akif Akgül (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Ali Korkut Uludağ (Erzurum Atatürk Üniversitesi) Doç.Dr.Ayhan Babaroğlu (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Ayla Çağlıyan Türk (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Ayşen Satır Reyhan (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Buğra Sarı (Polis Akademisi Başkanlığı) Doç.Dr.Cebrailov İkram İsmailoğlu (Bakü Devlet Üniversitesi) Doç.Dr.Celal Taşkıran (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Ceren Uysal Oğuz (Akdeniz Üniversitesi) Doç.Dr.Çağrı Ergezer (Uluslararası Kantörö Şaripoviç Toktomamatov Üniversitesi) Doç.Dr.Elif Dalyan (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Emrah Bilgener (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Emre Demir (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Engin Şenel (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Erdem Kırkbeşoğlu (Başkent Üniversitesi) Doç.Dr.Erkan Demirkan (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Esra Keskin (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Fatih Fuat Tuncer ( Gelişim Üniversitesi) Doç.Dr.Gökçe Merey Gündoğdu (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.İlker Sakınç (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.İsa Sarı (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.M.İlknur Gönenç (Ankara Üniversitesi) Doç.Dr.Mahmut Demirtaş (Tokat Gazi Osmanpaşa Üniversitesi)

3

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Doç.Dr.Mahmut Samar (Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi) Doç.Dr.Melek Güler (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi) Doç.Dr.Metehan Tolon (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi) Doç.Dr.Metin Konuş (Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi) Doç.Dr.Murat Polat (Amasya Üniversitesi) Doç.Dr.Musa Ekici (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Mustafa Tolga Çırak (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Muteber Burunsuz (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Nilüfer Dalkılıç (Dumlupınar Üniversitesi) Doç.Dr.Nuriye Büyükkayacı Duman (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Ömer Can Satır (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Özden Kantar (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Özlem Sir Gavaz (Ankara Üniversitesi) Doç.Dr.Recep Özdemir (Adıyaman Üniversitesi) Doç.Dr.Resul Bağı (Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi) Doç.Dr.Sedat Yenice (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi) Doç.Dr.Senem Atvur (Akdeniz Üniversitesi) Doç.Dr.Şengül Yaman (Gazi Üniversitesi) Doç.Dr.Seyfi Şevik (Hitit Üniversitesi) Doç.Dr.Yusuf Joseph Ugras (La Salle Üniversitesi-ABD) Dr.Öğr. Üyesi Abdülkadir Tekin (Amasya Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Ahmet Eren Yıldırım (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Ali Bayram (Samsun Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Ali İzzet Yılmaz (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Ali Yıldırım (Tokat Gazi Osmanpaşa Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Anıl Varel (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Ayşenur İplikçi Özden (Samsun Üniversitesi) Dr.Ögr. Üyesi Barış Eser (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Cihat Savsar (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Çiğdem Dönmez Güngüneş (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Çisem Ünlü (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Elif Doğru (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Ercan Baş (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Ertuğrul Eryücel (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Gazi Bilal Yıldız (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Gökhan Albayrak (Kırklareli Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Fatih Özçalık (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Fulya Açıkgöz (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Hakan Kör (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Hakan Turan (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Hüseyin Altundağ (Hitit Üniversitesi) Dr.Ögr. Üyesi Hüseyin Serdar Yerlikaya (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Kübra Müge Çakaröz (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Mahir Mak (Sakarya Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Mehmet Ali Bozkuş (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Mehmet Emin Erdin (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Mehmet Nurullah Alkan (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Merve Suna Özel Özcan (Kırıkkale Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Murat Tınas (Polis Akademisi Başkanlığı)

4

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Dr.Öğr. Üyesi Mustafa Bilgin (Hitit Üniversites) Dr.Öğr. Üyesi Mustafa Coşar (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Mustafa Emre Çağlar (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Önder İpek (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Ömer Dinç (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Ömer Faruk Akmeşe (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Ömür Demirer (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Özgür Özdilli (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Öznur Sakınç (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Rasim Babahanoğlu (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Recep Aydın (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Sami Kiraz (Hitit Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Selçuk Kırtepe (Tokat Gazi Osmanpaşa Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Serdar Yılmaz (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Tamer Kaşıkçı (Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Tuba Gülcemal ( Cumhuriyet Üniversitesi) Dr.Öğr. Üyesi Vahit Güntay (Karadeniz Teknik Üniversitesi) Dr.Ögr. Üyesi Yasemin Arı Yılmaz (Hitit Üniversitesi) Dr. Cemal Ekin (Hitit Üniversitesi) Dr. Doğan Koşan (Hitit Üniversitesi) Dr. Fatma İlknur Akgül Dr. Fulya Akgül Durakçay (Dokuz Eylül Üniversitesi) Dr. Mehmet Şahin (Aksaray Üniversitesi) Dr. Oktay Gündoğdu (Hitit Üniversitesi) Dr. Pınar Buket Kılınç Pala (Kütahya Dumlupınar Üniversitesi) Dr. Salih Özgür Sarıca (Hitit Üniversitesi) Öğr.Gör.Pelin Kılıç Kızıltaş (Hitit Üniversitesi) Öğr.Gör.Soner Mazlum (Hitit Üniversitesi)

Kongre Yürütme Kurulu

Dr.Öğr.Üyesi Burak Sertkaya Dr.Öğr.Üyesi Ferhat Çıtak Dr.Öğr.Üyesi Özlem Dündar Arş.Gör.Dr.Reyhan Karababa Arş.Gör.Dr.Seher Baş Arş.Gör.Dr.Yasin Şeker Arş.Gör.Abdülkadir Şanlı Arş.Gör.Burak Özer Arş.Gör.Emre Özyerden Arş.Gör.Fatih Kaya Arş.Gör.Fatih Sami Özakyol Arş.Gör.Leyla Erat Arş.Gör.Mehmet Erdoğan Arş.Gör.Nail Elhan Arş.Gör.Selçuk Kaya Gürkan Ulusoy

5

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

7. Hitit Öğrenci Kongresi Sunuş Metni

Değerli Okurlar,

Üniversitemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi tarafından düzenlenen 7. Hitit Öğrenci Kongresi’ni tamamlamış bulunmaktayız. Kongrede 6’sı vakıf olmak üzere 30 farklı devlet üniversitesinde eğitim gören 180 öğrenci tarafından 130 bildiri sunulmuştur. Disiplinlerarası olan öğrenci kongresine Tıp, Mühendislik, Sosyal Bilimler, Sağlık Bilimleri, Güzel Sanatlar, Spor Bilimleri, Fen Bilimleri ile İslami Bilimler alanlarında ön lisans, lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim gören öğrenciler yoğun katılım sağlamıştır.

İlki 2012 yılında “Kültür, Sanat, Kariyer ve Gelişim Günleri” çerçevesinde düzenlenen ve 2021 yılına kadar sadece Hitit Üniversitesi öğrencilerine açık olan Öğrenci Kongremizi, bu yıldan itibaren, diğer üniversite öğrencilerine de açmak istedik. “Hitit Öğrenci Kongresi”, bu yıl ilk kez ulusal düzeyde gerçekleştirilmiştir. Bu açıdan baktığımızda ise gerek düzenleme kapsamı, gerekse de etkinlik bazında en kapsamlı öğrenci kongremizi hayata geçirdik. İnanıyorum ki bundan sonraki yıllarda da tüm öğrencilere açık olacak şekilde ve daha geniş düzeyde düzenlenmeye devam edilecektir.

2020 yılında başlayan ve daha önce deneyimlemediğimiz, olağanüstü ve dinamik bir sürece sahip salgın dönemi koşullarını hep birlikte yaşıyoruz. Bireysel ve kurumsal anlamda hayatımızı etkileyen yeni koşullara uyum sağlamak her ne kadar sürecin ilk zamanlarında zor olsa da yeni koşulların, yeni stratejileri, yeni yönetim ve çözüm modellerini gerektirdiğini yaşayarak ve deneyimleyerek öğrenmiş bulunuyoruz. Günümüz dünyasında hızla artan dijitalleşmeyle birlikte çevrimiçi eğitimler, çevrimiçi toplantılar, akıllı telefonlar ve mobil uygulamalar her ne kadar akademik dünyada salgın öncesinde kullanılmakta ise de içerisinden geçtiğimiz bu salgın süreciyle birlikte artık “yeni normal”lerimiz haline gelmiştir.

Sevgili Gençler,

Bilindiğiniz gibi bugün üniversitelerin görevleri arasında eğitim öğretim faaliyetleri, araştırma-geliştirme ve topluma hizmet olmak üzere üç önemli hizmet ağı bulunmaktadır.

Kongreyi düzenlemekteki amacımız sizlerin bilimsel yayın hazırlama süreçlerine dâhil olmanız, farklı üniversitelerden ve disiplinlerden gelen öğrencilerle tanışmanız ve diğer öğrencilerle fikir alışverişinde bulunarak kendi bilimsel altyapınızı güçlendirmenizdir. Bunun için tebliğlerin bilimsel kurallar çerçevesinde hazırlanması ve sunulmasını istedik. Böylece henüz öğrenci iken bilim insanı olmayı hedefleyen sizler için bir zemin hazırlamaya çalıştık. Geleceğin bilim insanları için oluşturulan bu zeminin Türk Yükseköğretiminin geleceğine büyük bir katkı sağlamasını temenni ediyorum.

Hitit Üniversitesi ev sahipliğinde organize edilen kongrenin gerçekleştirilmesindeki emeklerinden dolayı Kongre Dönem Başkanı İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Sabiha Kılıç başta olmak üzere düzenleme kurulunda yer alan ve katkı sağlayan tüm çalışma arkadaşlarımı başarılı bir organizasyona imza atmalarından dolayı içtenlikle tebrik eder, öğrencilerimizle önümüzdeki yıl sekizincisi düzenlenecek olan kongremizde yeniden görüşebilmek dileğiyle sevgi ve saygılarımı sunarım.

Prof. Dr. Ali Osman ÖZTÜRK Hitit Üniversitesi Rektörü 6

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sayın Rektörüm, Kıymetli Hocalarım ve Sevgili Öğrenciler,

Hitit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi olarak 2012 yılından günümüze kadar düzenlediğimiz öğrenci kongremizin bu yıl yedincisini 26-30 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Kongrenin amacı, farklı bilim dalları ve branşlarında hazırlanan bilimsel çalışmaların akademik bir ortamda tartışılması ve değerlendirilmesidir. Disiplinlerarası yapılan kongrede Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri, Eğitim Bilimleri, Mühendislik Bilimleri, İslami Bilimler, Spor Bilimleri, Sağlık Bilimleri ve Güzel Sanatlar alanlarından çağrıya çıkılmıştır. Kongre üniversitelerin ön lisans, lisans ve lisansüstü birimlerinde eğitim gören öğrencilere yönelik olarak düzenlenmiştir. Ancak bu sene talep gelmesi üzerine üniversite adayı bir lise öğrencisini de konuk etmiş bulunuyoruz. Kendisi Fahrettin Kerim Gökay Anadolu Lisesi son sınıf öğrencisi olup öğretmeni ile birlikte kongremize katılmış ve “Sanal Ortamlarda Kişisel Verilerimizi Koruyor Muyuz?” başlıklı başarılı bir sunum gerçekleştirmiştir.

Kongreye Hitit Üniversitesi ile diğer üniversitelerden toplam 169 bildiri gönderilmiştir. Gönderilen bildirilerin 91’i Hitit Üniversitesi’nde eğitim gören öğrencilere, 78’i Hitit Üniversitesi dışındaki diğer üniversitelerde eğitim gören öğrencilere aittir. Bu bildirilerden 130’u kabul edilirken 39’u reddedilmiştir. Kabul edilen 130 bildirinin 1’i Lise, 9’u önlisans, 31’i Lisans, 89’u Lisansüstü öğrencilerine aittir.

130 bildiri disiplin alanları itibariyle değerlendirildiğinde Eğitim Bilimleri alanından 3, Fen Bilimleri alanından 6, Güzel Sanatlar alanından 2, İslami Bilimler alanından 2, Mühendislik Bilimleri alanından 4, Sağlık Bilimleri alanından 10, Spor Bilimleri alanından 6, Sosyal Bilimler alanından 97 bildiri kongremizde sunulmak üzere gönderilmiştir. 130 bildirinin 62’si Hitit Üniversitesi öğrencilerine, 68’i diğer üniversitelerde eğitim gören öğrencilere aittir. Kabul edilen 130 bildiriden 123 bildiri için öğrenciler kayıt yaptırmıştır. Kayıt yaptırılan 123 bildirinin 119’u kongrede sunulmuş 4 bildiri sunulmamıştır.

Kongrede Zoom Meeting uygulaması üzerinden eş zamanlı 30 oturum gerçekleştirilmiştir. Oturumlarda ortalama olarak dört bildiri sunulmuştur. Kongrede ayrıca, açılış oturumuyla birlikte 2 yedek oturum da düzenlenmiştir.

Kongre kapsamında ayrıca, açılış oturumuyla birlikte 9 canlı yayın gerçekleştirilmiştir. Canlı yayınlara iş dünyası ve eğitim sektöründen 14 konuk konuşmacı katılmıştır. Konuk konuşmacıların ikisi yurtdışından kongreye katılım sağlamışlardır.

Kongrenin başarılı şekilde yürütülmesinde ve yönetilmesinde emeği geçen düzenleme kurulu üyelerine, Kongre Başkan Yardımcıları Doç.Dr. İsmail Yıldırım ve Doç.Dr. Emre Çıtak Hocalarıma, kongremizde emekleri unutulmayacak olan oturum başkanlığı ve hakemlik yapan Hocalarımıza ve kongremize verdiği desteği için Kongre Onursal Başkanı Hitit Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ali Osman ÖZTÜRK Hocamıza sonsuz teşekkürlerimizi sunuyorum.

Saygılarımızla.

Prof. Dr. Sabiha KILIÇ Kongre Dönem Başkanı

7

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KONGRE PROGRAMI

26 Mayıs 2021 Çarşamba 14.00 Açılış Oturumu Canlı Yayın: Hitit Üniversitesi Youtube Resmi Kanalı https://www.youtube.com/hitukurumsal

Prof. Dr. Ali Osman ÖZTÜRK Hitit Üniversitesi Rektörü Hitit Üniversitesi Prof. Dr. Sabiha KILIÇ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan V. Zeynep ÇENESİZ YARIMCA Davetli Konuşmacı Hande ÇENESİZ ER Davetli Konuşmacı Aylin ÇİFÇİ Davetli Konuşmacı Hitit Üniversitesi İşletme Anabilim Dalı Doktora Gürkan ULUSOY Öğrencisi/ Hitit Öğrenci Kongresi Yürütme Kurulu Üyesi Hitit Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Nurbanu ÇAĞATAY Anabilim Dalı Yüksek Lisans Mezunu 27 Mayıs 2021 Perşembe 12.30 – 14.00 1. SALON 1. OTURUM Oturum Başkanı: Prof. Dr. Özer ŞENÖDEYİCİ Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Emre ÖZYERDEN Zoom ID: 368 594 7918 Şifre: hitit01 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Sualtındaki Adli Vakalarda Arkeolojik Özlem KILIÇ Hitit Üniversitesi Tekniklerin Kullanılması ve Olay Yeri İncelemeye Katkısı Fatma Buse GÖKTAŞ Ondokuz Mayıs Üniversitesi Divan-ü Lügat-it- Türk’te Ceza Kavramları Büşra DÖLCÜ Eskiçağ Hukukunda Suçlara Verilen Cezaların Hitit Üniversitesi Prof. Dr. Ebru GÖKMEŞE Karşılaştırılması Bir Yargıtay Kararı Kapsamında, Türk Ceza Emre DİLEK Kırşehir Ahi Evran Kanununda Hakaret ve Kişilerin Huzur Ve Ender Cihat ÖRNEK Üniversitesi Sükûnunu Bozma Suçlarının Ayırt Edilmesi Sorunu Jandarma ve Sahil Güvenlik Cansel AKYÜZ Suç Teorileri Kapsamında Nefret Suçu Akademisi

8

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

27 Mayıs 2021 Perşembe 12.30 – 14.00 2. SALON 2. OTURUM Oturum Başkanı: Prof. Dr. Hakan REYHAN Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Fatih KAYA Zoom ID: 543 490 3745 Şifre: hitit02 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı İnsan-Doğa İlişkisi ve Küresel Isınma Furkan PAZARCI Hitit Üniversitesi Bağlamında Türkiye’de Yoksulluk Zehra SOYVURAL Mekânla Hatırlamak: Diyarbakır'da Toplumsal Dicle Üniversitesi Vedat KOÇAL Hafıza Olarak Şehir ve Kentsel Değişme Nihal GÖKÇE Merve UZUNER Hitit Üniversitesi Kent Kültürü ve Obezite Büşra BALTACI Şarkiyatçılık ve Garbiyatçılık Bağlamında İsa Onur GÖBEL Hitit Üniversitesi Ötekileştirme

27 Mayıs 2021 Perşembe 12.30 – 14.00 3. SALON 3. OTURUM Oturum Başkanı: Doç. Dr. Ufuk GERGERLİOĞLU Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Abdülkadir ŞANLI Zoom ID: 303 203 9254 Şifre: hitit03 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Kadının Varoluş Sorunsalındaki Suç Ortaklığında Nurbanu ÇAĞATAY Hitit Üniversitesi Martin Heidegger ve Simone de Beauvoir’ı Derya ASİLTÜRK Birlikte Okumak Babil’in Düşü: İmparatorluktan Cumhuriyete Ümit BAŞKAYA Hitit Üniversitesi Geçiş Sürecinde Dönemin Aydınının Yapay Dillere Bakış Açısı Aslı Uğur AYDIN Geçmişten Günümüze Kadın Olmak: Helen Selçuk Üniversitesi Leyla ERAT Sendromu Amine Feyzanur AYDAR Sivas Cumhuriyet Femvertising Bağlamında Türkiye’de Yapılan Mert SUSUR Üniversitesi Reklamlarda Kadın İmgesine Bir Bakış Çağla TOKGÖZ

9

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

27 Mayıs 2021 Perşembe 12.30 – 14.00 4. SALON 4. OTURUM Oturum Başkanı: Doç. Dr. İsmail BULUT Salon Sorumlusu: Gürkan ULUSOY Zoom ID: 727 013 5805 Şifre: hitit04 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Dinlerde Beklenen Kurtarıcı İnancı: Hinduizm’de Halim YILDIRIM Ankara Üniversitesi Kalki İle Hristiyanlıkta Mesih İnancı Karşılaştırması Fatma GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Zerdüştlükte Ahlaki Yapı

Mustafa KARABAĞ Muş Alparslan Üniversitesi Urartu Dini: Tanrısal Üçlü

Emine UZUN Selçuk Üniversitesi Kilise Babaları Kavramı ve Aziz Basilius Erken Dönem Tefsirlerde Tehaddi Ayetlerinin Merve Nur ÇAM Hitit Üniversitesi Anlaşılması

Online Eğitim ve Tükenmişlik Sendromu

Davetli Konuşmacı: Prof. Dr. Elvan ÖZALP Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi

Moderatör: Prof. Dr. Nurcan BAYKAM Hitit Üniversitesi Rektör Yardımcısı Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi

Tarih: 27 Mayıs 2021 Perşembe Saat: 14.00

Canlı Yayın: Hitit Üniversitesi Youtube Resmi Kanalı https://www.youtube.com/hitukurumsal

10

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Siemens Dijital Endüstrilerde Endüstri 4.0 Alanında Yapılan Çalışmalar

Davetli Konuşmacılar: Hakan MAVRUK Siemens Dijital Endüstriler Türkiye Satış Kanalları Yöneticisi

Müjde BAKIR Siemens Dijital Endüstriler Türkiye Dijitalizasyon Portföyü Satış Yöneticisi

Moderatörler: Dr. Öğr. Üyesi Mustafa COŞAR Hitit Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü

Doç. Dr. Emre ÇITAK Hitit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı/ Öğretim Üyesi

Tarih: 27 Mayıs 2021 Perşembe Saat: 16.00

Canlı Yayın: Hitit Üniversitesi Youtube Resmi Kanalı https://www.youtube.com/hitukurumsal

Hiç Aklımda Yoktu

Davetli Konuşmacı:

Aylin ÇİFÇİ Fotoğrafçı ve Grafik Tasarımcısı

Moderatör:

Arş. Gör. Melike Sinem YILMAZ Hitit Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Resim Bölümü

Tarih: 27 Mayıs 2021 Perşembe Saat: 18.00

Canlı Yayın: Hitit Üniversitesi Youtube Resmi Kanalı https://www.youtube.com/hitukurumsal

11

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

28 Mayıs 2021 Cuma 10.30 – 12.00 1. SALON 5. OTURUM Oturum Başkanı: Doç. Dr. İsa SARI Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Emre ÖZYERDEN Zoom ID: 368 594 7918 Şifre: hitit01 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Manisa Celal Bayar Cengiz Aytmatov’un Deve Gözü Hikâyesinde Esra GÜZEL Üniversitesi Yer Alan Hayvan Metaforları Gurur Cansu PAMUKÇU Hacer KURT Kırmızı Oda Dizisi İzleyicilerinin Psikolojik Süleyman Demirel Ferhat DEMİR Yardım Alma Tutumunun Ve Sosyal Üniversitesi Ahmet Sadık ALTINAY Damgalanma Algılarının İncelenmesi Melisa UYARLI Yaban Romanı Çerçevesinde Türk Aydını İle Rabia DAŞ Hitit Üniversitesi Anadolu Halkı Arasındaki Uçurum Ülkü Nur KUYUMCU Nisanur ÖZYILMAZ Şuranur KUŞKAYA Hitit Üniversitesi Koronavirüs İnanç İlişkisi Feyzanur ERBAŞ Ayşenur BERK Ayşe KARACA

28 Mayıs 2021 Cuma 10.30 – 12.00 2. SALON 6. OTURUM Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ali KILIÇASLAN Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Fatih KAYA Zoom ID: 543 490 3745 Şifre: hitit02 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Melek YILDIRIM Google Earth Engine İle Epidemiyolojik Anadolu Üniversitesi Mustafa AKSOY Haritaların Üretimi Tuğçe KANIK Madımak (Polygonum Cognatum) Yapraklarının Merve Gizem KÜLCÜ Hitit Üniversitesi Kuruma Kinetiğinin Ve Toz Ürün Özelliklerinin Hülya ÇAKMAK İncelenmesi Efkan ÇİÇEK Karbon Oranının Alaşımsız Çelik Filmaşinlerden Yıldız Teknik Üniversitesi Muharrem YILMAZ Elde Edilen Tel Ürünlerin Performansına Etkisi

Elektronik Atıklardan Değerli Metallerin Geri Efkan ÇİÇEK Yıldız Teknik Üniversitesi Kazanılması Ve Ekonomik Faydalarının Analiz Edilmesi

12

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

28 Mayıs 2021 Cuma 10.30 – 12.00 3. SALON 7. OTURUM Oturum Başkanı: Doç. Dr. İhsan ÇETİN Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Abdülkadir ŞANLI Zoom ID: 303 203 9254 Şifre: hitit03 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Covid-19 Pandemisinde Sosyal Medyada Emrecan KAYA Hitit Üniversitesi Yaşlılara Yönelik Tutumlar: A.İ.Y. Haberi

Covid-19 Salgın Sürecinin Biyososyal Perspektif Sema İŞLER Hitit Üniversitesi Değerlendirilmesi Öğretmenlerde Covid-19 Salgın Hastalık Çağrı BALOĞLU Nişantaşı Üniversitesi Korkusu İle Mesleki Benlik Saygısı Arasındaki Dr.Öğr.Üyesi Selçuk Aslan İlişkiler Ömer Faruk AKBULUT Necmettin Erbakan Covid-19 Pandemisinde Bireylerin İnternete Sezer ÇELİK Üniversitesi İlişkin Metaforik Algılarının İncelenmesi Covid-19 Pandemisinin Bireysel Hak Ve Gül ARIĞ Bingöl Üniversitesi Özgürlükleri Sınırlandırması Sürecinin Liberalizm Perspektifinden Değerlendirilmesi

28 Mayıs 2021 Cuma 10.30 – 12.00 4. SALON 8. OTURUM Oturum Başkanı: Dr. Öğr. Üyesi Murat TOMAN Salon Sorumlusu: Gürkan ULUSOY Zoom ID: 727 013 5805 Şifre: hitit04 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı The Impractibility of a Utilitarian State: A Neslihan Ecem KAPAR Dokuz Eylül Üniversitesi Turkish Case

Özal Dönemi Türk Dış Politikasının Sosyal Oğuzhan AKSOY Hitit Üniversitesi İnşacılık Işığında İncelenmesi: Balkan Siyaseti

Milli Savunma Sanayinin Türk Dış Politikasına Ahmet YETEN Hitit Üniversitesi Etkisi

Siber Uzay ve Güvenlik İlişkisi Bağlamında Siber Mehmet Alperen ÖNAL Hitit Üniversitesi Güvenliğin Boyutları

13

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Geleceğin Finans Ortamı

Davetli Konuşmacı:

Doç. Dr. Yusuf Joseph UĞRAŞ La Salle Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi

Moderatörler: Dr. Öğr. Üyesi Cihat SAVSAR Hitit Üniversitesi Finans ve Bankacılık Bölümü Öğretim Üyesi

Doç. Dr. İsmail YILDIRIM Hitit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Finans ve Bankacılık Bölümü Öğretim Üyesi

Tarih: 28 Mayıs 2021 Cuma Saat: 15.00

Canlı Yayın: Hitit Üniversitesi Youtube Resmi Kanalı https://www.youtube.com/hitukurumsal

28 Mayıs 2021 Cuma 16.30 – 18.00 1. SALON 9. OTURUM Oturum Başkanları: Dr. Öğr. Üyesi Sami KİRAZ ve Arş. Gör. Nail ELHAN Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Emre ÖZYERDEN Zoom ID: 368 594 7918 Şifre: hitit01 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dış Politika Zehra KARAYEL Hitit Üniversitesi Aktivizmi: Artık ABD müttefiki değil mi? Ankara Yıldırım Beyazıt Ahmet Cem ÇELİK Arap Baharından Bugüne İsrail’in Suriye Politikası Üniversitesi

İbrahim UÇAN Muş Alparslan Üniversitesi İran ‘Beyaz Devrim’inin Etkileri: Şah ve Mat

Cihan ÖTEN Kırıkkale Üniversitesi Hürmüz Boğazı’nın Rusyası İran

Post-kolonyal Bakış Açısından Büyük Güçlerin Mehmet Akif TEKER Hitit Üniversitesi Afrika Politikalarının Analizi

14

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

28 Mayıs 2021 Cuma 16.30 – 18.00 2. SALON 10. OTURUM Oturum Başkanı: Dr. Öğr. Üyesi Kübra Müge ÇAKARÖZ Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Fatih KAYA Zoom ID: 543 490 3745 Şifre: hitit02 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Leyla ERAT Bireylerin Öz Yeterliliklerini Abartma Eğilimi: Selçuk Üniversitesi Aslı Uğur AYDIN Dunning Kruger Sendromu

Selin HOPANCI Boşanma Sürecindeki Çiftler ve Çocuklarına Hitit Üniversitesi Sümeyye SARI Yönelik Sosyal Hizmet Müdahaleleri İlknur DUĞAN Sivas Cumhuriyet Beğenilme Arzusunun Yordayıcıları: Lüks Tüketim Gül Nihal KILIÇ Üniversitesi Eğilimi Ve Olumsuz Değerlendirilme Korkusu Merve DEMİR Suriyeli Sığınmacıların Göç Etme Nedenleri ve Yusuf USLU Hitit Üniversitesi Toplumsal Önyargılar

28 Mayıs 2021 Cuma 16.30 – 18.00 3. SALON 11. OTURUM Oturum Başkanı: Dr. Öğr. Üyesi Elif AYAN NİZAM Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Abdülkadir ŞANLI Zoom ID: 303 203 9254 Şifre: hitit03 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı

Salih KOCA Kırıkkale Üniversitesi Mihrî Hatun Dîvânında Sevgiliye Hitap

Ankara Yıldırım Beyazıt Şücâeddin Veli Velâyetnamesi’nde Geçen Şekil Gül Aynur ÇOTULAY Üniversitesi Değiştirme Unsurları

Nevşehir Hacı Bektaş Veli Mehmet İzzet Efendi, Yeni Eserlerim (İnceleme- Ayşe Nur ASLAN Üniversitesi Transkripsiyonlu Metin)

Hüseyin IŞIKTEKİNER Hitit Üniversitesi Farabi ve Kitab Musika’l Kebir

15

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

28 Mayıs 2021 Cuma 16.30 – 18.00 4. SALON 12. OTURUM Oturum Başkanı: Doç. Dr. Sema CAN Salon Sorumlusu: Gürkan ULUSOY Zoom ID: 727 013 5805 Şifre: hitit04 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı 15-18 Yaş Arası Amatör Sporcuların Fiziksel Fatih ATLI Hitit Üniversitesi Uygunluk Parametrelerinin Yaşa ve Cinsiyete Göre Nisanur ATLI Karşılaştırılması Furkan ÇAMİÇİ 12 – 13 Yaş Erkek Yüzme Sporcularında 50 M Esin Çağla ÇAĞLAR Hitit Üniversitesi Serbest Stil Performansında Antropometrik ve Tuğrul ÖZKADI Motorik Özellikler Etkili Midir? İsmet ALAGÖZ Esin Çağla ÇAĞLAR 14 – 15 Yaş Erkek Yüzme Sporcularında 50 M Furkan ÇAMİÇİ Hitit Üniversitesi Serbest Stil Performansında Etkili Olan Tuğrul ÖZKADI Antropometrik Ve Motorik Özellikler Dans Temelli Akuatik ve Zumba Egzersizinin Esin Çağla ÇAĞLAR Hitit Üniversitesi Sedanter Kadınlarda Motorik Ve Fizyolojik Parametrelere Göre İncelenmesi Asım DOĞRU Hitit Üniversitesi Geleneksel Türk Sporlarında Okçuluğun Önemi

Bilimsel Yayın Hazırlama Yöntem ve Teknikleri

Davetli Konuşmacılar: Prof. Dr. Ali KILIÇARSLAN Hittite Journal of Science and Engineering Editörü Prof. Dr. Sabiha KILIÇ Hitit Ekonomi ve Politika Dergisi Editörü Doç. Dr. İsmail BULUT Hitit İlahiyat Dergisi Editörü Doç. Dr. İlker SAKINÇ Hitit Sosyal Bilimler Dergisi Editörü Doç. Dr. İsmail Çağatay ÇAĞLAR Hitit Medical Journal Editörü

Moderatör: Doç. Dr. Metin UÇAR Hitit Üniversitesi Ortak Dersler Bölüm Başkanı Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi

Tarih: 28 Mayıs 2021 Cuma Saat: 18.00

Canlı Yayın: Hitit Üniversitesi Youtube Resmi Kanalı https://www.youtube.com/hitukurumsal

16

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

28 Mayıs 2021 Cuma 20.00 – 21.30 5. SALON YEDEK OTURUM 1* Oturum Başkanları: Doç. Dr. Emre ÇITAK – Doç. Dr. İsmail YILDIRIM

Zoom ID: 557 551 0394 Şifre: hitit05 Bengüsu KINIŞ Beyzanur HAN Melikgazi Belediyesi Sulama Aracı Rotalama Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Oğuzhan Problemi Ahmet ARIK Ukrayna Krizi Bağlamında AB’nin Rusya Selim YEŞİLTAŞ Sakarya Üniversitesi Politikası Hareketli Grafiğin Grafik Tasarım Eğitiminde Şule BAYRAK Anadolu Üniversitesi Kullanımı Üzerine Bir İnceleme

*27-28 Mayıs tarihlerinde yapılan oturumlarda teknik sorunlar nedeniyle sunumlarını gerçekleştiremeyen bildiri sahipleri bu oturumda sunumlarını yapabileceklerdir. Lütfen iletişime geçiniz: [email protected]

29 Mayıs 2021 Cumartesi 10.00 – 11.30 1. SALON 13. OTURUM Oturum Başkanı: Prof. Dr. Muhammed Asıf YOLDAŞ Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Emre ÖZYERDEN Zoom ID: 368 594 7918 Şifre: hitit01 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı

Huri ÖZLER Hitit Üniversitesi Türkiye’de İhracat

Şadi ARLI Hitit Üniversitesi Günümüzde S-Ticaret Muhammed TAŞGÖZ Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Hitit Üniversitesi Covid-19'da Dijital COŞAR Türkiye Ekonomisinde Turizm Gelirlerinin Eda ÇİFCİ Selçuk Üniversitesi Seyri(2012-2020)

17

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

29 Mayıs 2021 Cumartesi 10.00 – 11.30 2. SALON 14. OTURUM Oturum Başkanı: Dr. Öğr. Üyesi Recep AYDIN Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Fatih KAYA Zoom ID: 543 490 3745 Şifre: hitit02 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Muhammed Ali KEL Öğretmen Görüşlerine Göre Okul Yöneticilerinin Prof. Dr. Necati Gazi Üniversitesi Yönetim Sürecine İlişkin Etik İlkeleri CEMALOĞLU Kırşehir Ahi Evran Okul Yöneticilerinin Dağıtımcı Liderlik Uygulama Mehmet ÇOMAK Üniversitesi Becerileri Üzerine Nicel Bir Araştırma Esra CAN - Güneş TAŞ İstanbul Üniversitesi Pisa Başarısına Etki Eden Faktörlerin Analizi Kırşehir Ahi Evran Özel Eğitim Okulu Öğretmenlerinin Örgüt Kültürü Menduh ARSLAN Üniversitesi Algıları Üzerine Nicel Bir Araştırma

29 Mayıs 2021 Cumartesi 10.00 – 11.30 3. SALON 15. OTURUM Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ebru GÖKMEŞE Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Abdülkadir ŞANLI Zoom ID: 303 203 9254 Şifre: hitit03 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Ankara Hacı Bayram Veli Örnek Olaylar Çerçevesinde Adli Muhasebenin Savaş Mücteba HARPUTLU Üniversitesi Önemi Türkiye’de Tarımsal Hammaddelerin Balassa Burdur Mehmet Akif Ersoy Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlükler İndeksi, Ümmü Nur DÖNMEZ Üniversitesi Net İhracat İndeksi, İhracat-İthalat Oranı İndeksi İle İncelenmesi Burdur Mehmet Akif Ersoy Türkiye’nin Kimyasal Ürün Gruplarındaki Öznur YILDIZ Üniversitesi Uzmanlaşması ve Rekabet Gücü

İslamiyet Öncesi Türklerde Orta Asya Bozkır Burdur Mehmet Akif Ersoy Selin GÖRÜR Kültüründeki İktisadi Hayatında Atın Yeri ve Üniversitesi Önemine Yönelik Bir Değerlendirme

18

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

29 Mayıs 2021 Cumartesi 10.00 – 11.30

4. SALON 16. OTURUM Oturum Başkanı: Doç. Dr. Esra KESKİN Salon Sorumlusu: Gürkan ULUSOY Zoom ID: 727 013 5805 Şifre: hitit04

Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı İskilip Kayadibi Hacı Ali Çeşmesi Restitüsyon Öznur ACAR Hitit Üniversitesi Raporu İllüstrasyon Çalışmalarının Sosyal Sorumluluk Neslihan AKDOĞAN Hitit Üniversitesi Projelerinde Sağladığı Kolaylıklar Türkiye’deki Grafik Sanat Eğitimi İle Amile ERDOĞMUŞ Hitit Üniversitesi Amerika’daki Grafik Sanat Eğitiminin Karşılaştırılması Fatih Sultan Mehmet Vakıf Lale YILDIR Çinili Köşk Oda Çeşmesi'nin Tezyinatı Üniversitesi

29 Mayıs 2021 Cumartesi 12.30 – 14.00 1. SALON 17. OTURUM Oturum Başkanı: Dr. Mehmet ŞAHİN Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Emre ÖZYERDEN Zoom ID: 368 594 7918 Şifre: hitit01 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Uluslararası Halk Sağlığı ve Güvenlik: Covid-19 Özlem ATAK Hitit Üniversitesi Bağlamında Bir Değerlendirme Yeni Güvenlik Anlayışı Çerçevesinde Çevre Burak BAĞCI Hitit Üniversitesi Güvenliği Enerji Güvenliği Politikaları ve Stratejileri: Yeni Seda DÜNDAR Hitit Üniversitesi Yaklaşımlar Işığında Bir Değerlendirme

Beyzanur ŞINIK Hitit Üniversitesi Küresel Bir Tehdit Olarak İklim Değişikliği

19

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

29 Mayıs 2021 Cumartesi 12.30 – 14.00 2. SALON 18. OTURUM Oturum Başkanı: Dr. Öğr. Üyesi Özlem DÜNDAR Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Fatih KAYA Zoom ID: 543 490 3745 Şifre: hitit02 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Nevşehir Hacı Bektaş Veli Türkçedeki Farazi Kökler Üzerine Bir Tasnif Bayram GÜNEŞ Üniversitesi Denemesi

Recep Tayyip Erdoğan Kelimenin Fesahati ve Revânî Divanı’ndan Özlem ŞAMLI Üniversitesi Örnekler Nevşehir Hacı Bektaş Veli Gönül AÇIKGÖZ Dil Ekonomisi Üniversitesi Nevşehir Hacı Bektaş Veli Pakize YAĞMUR Kutadgu Bilig’de Biçimbirimsel Benzetme Üniversitesi

29 Mayıs 2021 Cumartesi 12.30 – 14.00 3. SALON 19. OTURUM Oturum Başkanı: Doç. Dr. Deniz AYTAÇ Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Abdülkadir ŞANLI Zoom ID: 303 203 9254 Şifre: hitit03 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’de Mülki İdare Melisa ÇETİN Ondokuz Mayıs Üniversitesi Amirliği Jandarma ve Sahil Güvenlik Sibel ELHAN Devletlerin Toplum Politikası: Proximity Policy Akademisi İngiliz Kamu Personel Sistemi: Etkinlik ve Güncel Damlanur TAT Ankara Üniversitesi Sorunlar Vergi Harcamaları Kavramı ve Ülkemizdeki Rabia KAPUCU Hitit Üniversitesi Gelişimi

20

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

29 Mayıs 2021 Cumartesi 12.30 – 14.00 4. SALON 20. OTURUM Oturum Başkanı: Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Eren YILDIRIM Salon Sorumlusu: Gürkan ULUSOY Zoom ID: 727 013 5805 Şifre: hitit04 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Funda CİVEK Tüketim ve Reklam İlişkisinin Teorik Olarak Hitit Üniversitesi Esra ÖZKAHVECİ Değerlendirilmesi Şuayip AYRANCI Mesleki ve Teknik Eğitimde İnsan Kaynakları Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Hitit Üniversitesi Yönetiminin Önemi COŞAR Pınar SEPETÇİ Süleyman Demirel Can Sıkıntısı, Gelişmeleri Kaçırma Korkusu Ve Seyhan ÖZDEMİR Üniversitesi Sosyotelizm İlişkisi Gürkan ULUSOY Hitit Üniversitesi İhtiyaçların Manipülasyonu: Teorik Bir Bakış

Türkçenin Soyutlama Gücü

Davetli Konuşmacı:

Doç. Dr. Erkan HİRİK Nevşehir Hacı Beştaş Veli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Moderatör:

Dr. Öğr. Üyesi Elif AYAN NİZAM Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkan Yardımcısı

Tarih: 29 Mayıs 2021 Cumartesi Saat : 14.00

Canlı Yayın: Hitit Üniversitesi Youtube Resmi Kanalı https://www.youtube.com/hitukurumsal

21

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

29 Mayıs 2021 Cumartesi 15.30 – 17.00 1. SALON 21. OTURUM Oturum Başkanı: Doç. Dr. Emre ÇITAK Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Emre ÖZYERDEN Zoom ID: 368 594 7918 Şifre: hitit01 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Hasan Sabbah ve Haşhaşiler: İnanç Sistemlerinin Çağrı Buğra ÇOBAN Hitit Üniversitesi Suistimali Cemaleddin GÜVENÇ Hitit Üniversitesi DAEŞ Terör Örgütü Üzerine Bir Değerlendirme

Terörizm ve İstihbarat İlişkisi: Güvenlik Furkan AVCI Hitit Üniversitesi Bağlamında Bir Değerlendirme

Bir Terörist Eylem Tarzı Olarak İntihar Saldırıları: Çiğdem ÇETİN Hitit Üniversitesi Türkiye’ye Yönelik Saldırı Örnekleri

29 Mayıs 2021 Cumartesi 15.30 – 17.00 2. SALON 22. OTURUM Oturum Başkanı: Doç. Dr. Yavuz Kağan YASIM Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Fatih KAYA Zoom ID: 543 490 3745 Şifre: hitit02 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı İstanbul Medeniyet Korona Virüs Döneminde Alt İşverenlerin Yasemin DELİBALTA Üniversitesi Yönetimi Kovid-19 Pandemi Döneminde Uzaktan Eğitim Görkem AÇAR Biruni Üniversitesi Gören Lise Öğrencilerinde Fiziksel Aktivite ile Ozan DEMİRCİ Öğrenme Arasındaki Etkinin İncelenmesi

Bekir Alp BİLGE Hitit Üniversitesi COVID-19 and Thyroid Diseases Abdullah ÇIPLAK Güreş Sporcularının Yeni Tip Korona Virüse Hitit Üniversitesi Özlem DEMİRTAŞ Yakalanma Kaygısının Belirlenmesi

Görkem AÇAR Diş Hekimliği Öğrencilerinde Postür ve Ağrının Biruni Üniversitesi K. Can SEĞMEN Değerlendirilmesi

22

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

29 Mayıs 2021 Cumartesi 15.30 – 17.00 3. SALON 23. OTURUM Oturum Başkanı: Doç. Dr. İsmail Çağatay ÇAĞLAR Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Abdülkadir ŞANLI Zoom ID: 303 203 9254 Şifre: hitit03 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Suzan Kübra ŞAHİN Hitit Üniversitesi Kolorektal Kanserde İmmünoterapi Nur Sena SUSAMCI Ahmet Faruk ÇINAR Erzincan Binali Yıldırım Bazı Diyatome Taksonlarının Farmasötik Köksal PABUÇCU Üniversitesi Özellikleri Biyolüminesans Özellik Gösteren Pseudomonas Muhammed DEĞER Erzincan Binali Yıldırım Aeruginosa ve Gonyaulax Polyedra Alglerinin Bazı Köksal PABUÇCU Üniversitesi Farmasötik Özellikleri Gıda Bağımlılığı ve Aşırı Yeme Bozukluğu İle Ayşenur ŞEN Hitit Üniversitesi İlişkili Oprm1 Geninin Orçun AVŞAR İn Siliko Analizi Pediatrik Rehabilitasyon Alanında Çalışan Görkem AÇAR Biruni Üniversitesi Fizyoterapistlerde Postür ve Ağrının Dilek Nur GÜÇYETMEZ Değerlendirilmesi

29 Mayıs 2021 Cumartesi 15.30 – 17.00 4. SALON 24. OTURUM Oturum Başkanı: Dr. Öğr. Üyesi Şeyma KARACA KÜÇÜK Salon Sorumlusu: Gürkan ULUSOY Zoom ID: 727 013 5805 Şifre: hitit04 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Çanakkale Onsekiz Mart Mary Shelley’s Frankenstein: Desire for Gülşah KAZANCI University Recognition The Effects of Everyday Expressions in Coursebooks on Language Acquisition: A Ozan YAVUZ Ufuk University Descriptive Analysis of Expressions in Pearson Coursebooks Çanakkale Onsekiz Mart Sam Selvon’s The Lonely Londoners: Defying the Cansu KIRICI University Colonial Language An Intersectional Reading of Disabled Female Çanakkale Onsekiz Mart Esen Yağmur DURSUN Body: A Critical Approach to Sylvia Plath’s The University Bell Jar

23

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

30 Mayıs 2021 Pazar 12.30 – 14.00 1. SALON 25. OTURUM Oturum Başkanı: Doç. Dr. İhsan ÇETİN Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Emre ÖZYERDEN Zoom ID: 368 594 7918 Şifre: hitit01 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Diş Fakültesi Öğrencilerinin Diş Anatomisi ve Başak İNAN Hitit Üniversitesi Morfolojisi Dersindeki Başarı Durumları İle Uyku Kalitesi Arasındaki İlişkinin İncelenmesi İlke TÜRKÜN Yasin UÇAR Biyofizik Dersinde Simülasyon Uygulamasının Elif Nur EROL Hitit Üniversitesi Öğrenci Beklenti ve Memnuniyet Düzeylerine Mehmet Emre TAN Etkisi Bengisu Eda KARABURÇ Güven AKÇAY Nihal GÖKÇE İklim Değişikliği ve Salgın Hastalıklar Üzerine Hilal USLU Hitit Üniversitesi Etkileri Sacide BIYIKLI Sınıf Öğretmenlerinin Sağlıklı Beslenme Tutumları Elif KAYALI KARAKUŞ Hitit Üniversitesi İle Beden Kitle İndeksleri Arasındaki İlişkinin Doç. Dr. Güner ÇİÇEK İncelenmesi

30 Mayıs 2021 Pazar 12.30 – 14.00 2. SALON 26. OTURUM Oturum Başkanı: Doç. Dr. İsmail YILDIRIM Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Fatih KAYA Zoom ID: 543 490 3745 Şifre: hitit02 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Emine AKSOY Hitit Üniversitesi Katılım Sigortacılığı Uygulamaları Dr.Öğr.Üyesi Recep ÇAKAR Eda ÖZKAN Hitit Üniversitesi Afet Lojistiği

Şevval GÖKGÖZ Hitit Üniversitesi Sigorta Şirketleri, Brokerlik, Sigorta Acenteleri Şeyma Nur DURAN Tedarik Zincirinde Blokzincir Uygulamaları Dr. Öğr. Üyesi Gazi Bilal Hitit Üniversitesi

YILDIZ Dr.Öğr.Üyesi Berna GÜR Enerji Santralleri Çalışanlarının İş Sağlığı ve Dr.Öğr.Üyesi Şenol YAVUZ Hitit Üniversitesi Güvenliği Kültür Düzeylerinin Araştırılması Serkan KARSLI

24

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

30 Mayıs 2021 Pazar 12.30 – 14.00 3. SALON 27. OTURUM Oturum Başkanı: Doç. Dr. Menekşe ŞAHİN Salon Sorumlusu: Arş. Gör. Abdülkadir ŞANLI Zoom ID: 303 203 9254 Şifre: hitit03 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Gökhan FİDAN İş Kazalarının Önlenmesinde Yönetim ve Prof.Dr.Akil Birkan İzmir Bakırçay Üniversitesi Organizasyonun Rolü SELÇUK İstanbul Medeniyet İnşaat Malzemesi Satışı Yapılan İşyerlerinin İş Batuhan Resul KEKEÇ Üniversitesi Sağlığı ve Güvenliği Açısından İncelenmesi Muhammed ERYILMAZ Elektrik Üretim, İletim ve Dağıtım Sektörlerinde İş Prof.Dr.Akil Birkan İzmir Bakırçay Üniversitesi Sağlığı ve Güvenliği SELÇUK

Ferhat KAYA İstanbul Medeniyet İnşaat Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği Emine CAN Üniversitesi

30 Mayıs 2021 Pazar 12.30 – 14.00 4. SALON 28. OTURUM Oturum Başkanı: Doç. Dr. İlker SAKINÇ Salon Sorumlusu: Gürkan ULUSOY Zoom ID: 727 013 5805 Şifre: hitit04 Yazarlar Kurum Bildiri Başlığı Sivas Cumhuriyet Sivas Turnalı Kanyonu ve Turizm Ahper Nuri DELİCAN Üniversitesi Potansiyeli Üzerine Bir Değerlendirme

Neşet KICIK Hitit Üniversitesi Basel Sözleşmesi Kapsamında Atıklar Furkan AKTAY Sanal Ortamda Kişisel Verilerimizi Koruyor Fahrettin Kerim Gökay Hatice YILDIZ AYAYDIN Muyuz? Anadolu Lisesi

Sanal Dünyada İnşa Edilen Sanal, Dijital, Kurgu, Gül ARIĞ Bingöl Üniversitesi Online Çevrimiçi ve Simülasyon Kimlikler

25

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Yeni Dünyada Yatırımcı Olmak

Davetli Konuşmacı:

Tonguç ERBAŞ Ahlatcı Yatırım Menkul Değerler A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı

Moderatörler:

Doç. Dr. Eşref Savaş BAŞÇI Hitit Üniversitesi Finans ve Bankacılık Bölümü Öğretim Üyesi

Doç. Dr. İsmail YILDIRIM Hitit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Finans ve Bankacılık Bölümü Öğretim Üyesi

Tarih: 30 Mayıs 2021 Pazar Saat : 14.00

Canlı Yayın: Hitit Üniversitesi Youtube Resmi Kanalı https://www.youtube.com/hitukurumsal

Bir Girişimcilik Hikâyesi

Davetli Konuşmacılar:

Zeynep ÇENESİZ YARIMCA İşletmeci

Hande ÇENESİZ ER Okul Öncesi Öğretmeni – Yazar

Moderatörler:

Prof. Dr. Sabiha KILIÇ Hitit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı İşletme Bölümü Öğretim Üyesi

Tarih: 30 Mayıs 2021 Pazar Saat : 17.00

Canlı Yayın: Hitit Üniversitesi Youtube Resmi Kanalı https://www.youtube.com/hitukurumsal

26

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İçindekiler

The Impractıcabılıty Of A Utılıtarıan State: A Turkısh Case ...... 30 Sivas Kangal Turnalı Kanyonu ve Turizm Potansiyeli Üzerine Bir Değerlendirme ...... 34 Tüketim ve Reklam İlişkisinin Teorik Olarak Değerlendirilmesi ...... 37 Dîvânu Lugâti’t- Türk’te Ceza Kavramları ...... 44 Şarkiyatçılık ve Garbiyatçılık Bağlamında Ötekileştirme ...... 46 Sualtındaki Adli Vakalarda Arkeolojik Tekniklerin Kullanılması ve Olay Yeri İncelemeye Katkısı ...... 49 Öğretmen Görüşlerine Göre Okul Yöneticilerinin Yönetim Sürecine İlişkin Etik İlkeleri ...... 51 Hasan Sabbah ve Haşhaşiler: İnanç Sistemlerinin Suistimali ...... 53 Daeş Terör Örgütü Üzerine Bir Değerlendirme ...... 56 Google Earth Engıne İle Epidemiyolojik Haritaların Üretimi ...... 60 Dinlerde Beklenen Kurtarıcı İnancı: Hinduizm’de Kalki İle Hıristiyanlık’ta Mesih İnancı Karşılaştırması...... 62 Melikgazi Belediyesi Sulama Aracı Rotalama Problemi ...... 65 Terörizm ve İstihbarat İlişkisi: Güvenlik Bağlamında Bir Değerlendirme ...... 69 Zerdüştlükte Ahlaki Yapı ...... 71 İş Kazalarının Önlenmesinde Yönetim ve Organizasyonun Rolü ...... 75 Mihrî Hatun Dîvânında Sevgiliye Hitap ...... 77 Kadının Varoluş Sorunsalındaki Suç Ortaklığında Martin Heidegger ve Simone De Beauvoir’ı Birlikte Okumak ...... 80 Babil’in Düşü: İmparatorluktan Cumhuriyete Geçiş Sürecinde Dönemin Aydınının Yapay Dillere Bakış Açısı ...... 82 Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dış Politika Aktivizmi: Artık Abd Müttefiki Değil Mi? ...... 86 İnşaat Malzemesi Satışı Yapılan İşyerlerinin İş Sağlığı ve Güvenliği Açısından İncelenmesi ...... 87 Basel Sözleşmesi Kapsamında Atıklar ...... 89 Diş Fakültesi Öğrencilerinin Diş Anatomisi ve Morfolojisi Dersindeki Başarı Durumları İle Uyku Kalitesi Arasındaki İlişkinin İncelenmesi ...... 94 Uluslararası Halk Sağlığı ve Güvenlik: Covid-19 Bağlamında Bir Değerlendirme ...... 98 Elektrik Üretim, İletim ve Dağıtım Sektörlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği ...... 101 Özal Dönemi Türk Dış Politikasının Sosyal İnşacılık Işığında İncelenmesi: Balkan Siyaseti ...... 103 Korona Virüs Döneminde Alt İşverenlerin Yönetimi ...... 107 Milli Savunma Sanayinin Türk Dış Politikasına Etkisi...... 109 Kolorektal Kanserde İmmünoterapi ...... 112 Mesleki Ve Teknik Eğitimde İnsan Kaynakları Yönetiminin Önemi ...... 114 Şücâeddin Veli Velâyetnamesi’nde Geçen Şekil Değiştirme Unsurları ...... 117 Yeni Güvenlik Anlayışı Çerçevesinde Çevre Güvenliği ...... 120 İnsan-Doğa İlişkisi ve Küresel Isınma Bağlamında Türkiye’de Yoksulluk ...... 124 Türkçedeki Farazi Kökler Üzerine Bir Tasnif Denemesi ...... 127 Okul Yöneticilerinin Dağıtımcı Liderlik Uygulama Becerileri Üzerine Nicel Bir Araştırma ...... 130 Özel Eğitim Okulu Öğretmenlerinin Örgüt Kültürü Algıları Üzerine Nicel Bir Araştırma ...... 133 Geçmişten Günümüze Kadın Olmak: Helen Sendromu ...... 136 Bireylerin Öz Yeterliliklerini Abartma Eğilimi: Dunnıng Kruger Sendromu ...... 144 Mehmet İzzet Efendi, Yeni Eserlerim (İnceleme-Transkripsiyonlu Metin) ...... 149 Diş Hekimliği Öğrencilerinde Postür ve Ağrının Değerlendirilmesi ...... 151 Arap Baharı’ndan Bugüne İsrail’in Suriye Politikası...... 153 Katılım Sigortacılığı Uygulamaları ...... 155 Türkiye’nin Kimyasal Ürün Gruplarındaki Uzmanlaşması ve Rekabet Gücü ...... 158 Bir Terörist Eylem Tarzı Olarak İntihar Saldırıları: Türkiye’ye Yönelik Saldırı Örnekleri (1996- 2016) 160 Madımak (Polygonum Cognatum) Yapraklarının Kuruma Kinetiğinin Ve Toz Ürün Özelliklerinin İncelenmesi ...... 165 Femvertising Bağlamında Türkiye’de Yapılan Reklamlarda Kadın İmgesine Bir Bakış ...... 167 Boşanma Sürecindeki Çiftler ve Çocuklarına Yönelik Sosyal Hizmet Müdahaleleri ...... 171

27

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İskilip Kayadibi Hacı Ali Çeşmesi Restitüsyon Raporu ...... 175 Urartu Dini: Tanrısal Üçlü ...... 178 Enerji Güvenliği Politikaları ve Stratejileri: Yeni Yaklaşımlar Işığında Bir Değerlendirme ...... 180 Pediatrik Rehabilitasyon Alanında Çalışan Fizyoterapistlerde Postür ve Ağrının Değerlendirilmesi ...... 184 Can Sıkıntısı, Gelişmeleri Kaçırma Korkusu ve Sosyotelizm İlişkisi ...... 186 Eskiçağ Hukukunda Suçlara Verilen Cezaların Karşılaştırılması ...... 190 Cengiz Aytmatov’un Deve Gözü Hikâyesinde Yer Alan Hayvan Metaforları ...... 193 An Intersectional Reading Of Disabled Female Body: A Critical Approach To Sylvia Plath’s The Bell Jar ...... 196 Küresel Bir Tehdit Olarak İklim Değişikliği ...... 199 İslamiyet Öncesi Türklerde Orta Asya Bozkır Kültüründeki İktisadi Hayatta Atın Yeri ve Önemine Yönelik Bir Değerlendirme ...... 203 Afet Yönetiminde Afet Lojistiğinin Yeri ve Önemi ...... 206 15-18 Yaş Arası Amatör Sporcuların Fiziksel Uygunluk Parametrelerinin Yaşa Ve Cinsiyete Göre Karşılaştırılması ...... 209 Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’de Mülki İdare Amirliği...... 212 Kovid-19 Pandemi Döneminde Uzaktan Eğitim Gören Lise Öğrencilerinde Fiziksel Aktivite İle Öğrenme Arasındaki Etkinin İncelenmesi ...... 214 İllüstrasyon Çalışmalarının Sosyal Sorumluluk Projelerinde Sağladığı Kolaylıklar ...... 216 Siber Uzay Ve Güvenlik İlişkisi Bağlamında Siber Güvenliğin Boyutları ...... 218 Kilise Babaları Kavramı ve Kappadokialı Kilise Babası Aziz Basılıus ...... 222 Covıd-19 And Thyroıd Dıseases ...... 224 Mekânla Hatırlamak: Diyarbakır'da Toplumsal Hafıza Olarak Şehir ve Kentsel Değişme ...... 227 Kırmızı Oda Dizisi İzleyicilerinin Psikolojik Yardım Alma Tutumunun ve Sosyal Damgalanma Algılarının İncelenmesi ...... 230 Mary Shelley’s Frankensteın: Desıre For Recognıtıon ...... 235 İhtiyaçların Manipülasyonu: Teorik Bir Bakış ...... 238 Türkiye’deki Grafik Sanat Eğitimi İle Amerika’daki Grafik Sanat Eğitiminin Karşılaştırılması ...... 243 İnşaat Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği ...... 246 Beğenilme Arzusunun Yordayıcıları: Lüks Tüketim Eğilimi ve Olumsuz Değerlendirilme Korkusu ...... 249 Enerji Santralleri Çalışanlarının İş Sağlığı Ve Güvenliği Kültür Düzeylerinin Araştırılması ...... 252 Yaban Romanı Çerçevesinde Türk Aydını İle Anadolu Halkı Arasındaki Uçurum ...... 255 Sanal Ortamda Kişisel Verilerimizi Koruyor Muyuz? ...... 257 Sigorta Şirketleri, Brokerlik, Sigorta Acenteleri ...... 261 Covid-19 Pandemisinde Sosyal Medyada Yaşlılara Yönelik Tutumlar: A.İ.Y. Haberi ...... 264 Farabi ve Kitab Musika’l Kebir ...... 267 Bir Yargıtay Kararı Kapsamında, Türk Ceza Kanununda Hakaret Ve Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçlarının Ayırt Edilmesi Sorunu ...... 269 Postkolonyal Bakış Açısından Büyük Güçlerin Afrika Politikalarının Analizi ...... 272 Karbon Oranının Alaşımsız Çelik Filmaşinlerden Elde Edilen Tel Ürünlerin Performansına Etkisi ...... 275 Elektronik Atıklardan Değerli Metallerin Geri Kazanılması ve Ekonomik Faydalarının Analiz Edilmesi ...... 280 Sınıf Öğretmenlerinin Sağlıklı Beslenme Tutumları İle Beden Kitle İndeksleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi ...... 284 İran ‘Beyaz Devrim’inin Etkileri: Şah ve Mat ...... 287 Suriyeli Sığınmacıların Göç Etme Nedenleri Ve Toplumsal Önyargılar ...... 290 Ukrayna Krizi Bağlamında Ab’nin Rusya Politikası ...... 294 Covıd-19 Salgın Sürecinin Biyososyal Perspektif Değerlendirilmesi...... 296 Öğretmenlerde Covıd-19 Salgın Hastalık Korkusu İle Mesleki Benlik Saygısı Arasındaki İlişkiler ...... 298 Geleneksel Türk Sporlarında Okçuluğun Önemi ...... 301 Kelimenin Fesahati ve Revânî Divanı’ndan Örnekler ...... 304 Vergi Harcamaları Kavramı ve Ülkemizdeki Gelişimi ...... 307 Dil Ekonomisi ...... 309

28

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

The Effects Of Everyday Expressions In Coursebooks On Language Acquisition: A Descriptive Analysis Of Expressions In Pearson Coursebooks ...... 312 Güreş Sporcularının Yeni Tip Korona Virüse Yakalanma Kaygısının Belirlenmesi ...... 314 Türkiye’de S Ticaretin Gelişimi Üzerine Kavramsal Bir Çalışma ...... 317 İngiliz Kamu Personel Sistemi: Etkinlik Ve Güncel Sorunlar ...... 319 Çinili Köşk Oda Çeşmesi'nin Tezyinatı ...... 322 Covıd-19 Pandemisinde Bireylerin İnternete İlişkin Metaforik Algılarının İncelenmesi ...... 325 Sanal Dünyada İnşa Edilen Sanal, Dijital, Kurgu, Online Çevrimiçi Ve Simülasyon Kimlikler ...... 328 İklim Değişikliği ve Salgın Hastalıklar Üzerine Etkileri ...... 331 Erken Dönem Tefsirlerde Tehaddi Ayetlerinin Anlaşılması ...... 334 Kutadgu Bilig’de Biçimbirimsel Benzetme ...... 337 Hürmüz Boğazı’nın Rusyası İran ...... 339 Pısa Başarısına Etki Eden Faktörlerin Analizi ...... 342 Koronavirüs İnanç İlişkisi ...... 345 Türkiye Ekonomisinde Turizm Gelirlerinin Seyri (2012-2020) ...... 349 Bazı Diyatome Taksonlarının Farmasötik Özellikleri...... 351 Covid-19 Pandemisinin Bireysel Hak ve Özgürlükleri Sınırlandırması Sürecinin Liberalizm Perspektifinden Değerlendirilmesi ...... 353 Suç Teorileri Kapsamında Nefret Suçu ...... 356 12 – 13 Yaş Erkek Yüzme Sporcularında 50 M Serbest Stil Performansında Antropometrik ve Motorik Özellikler Etkili Midir? ...... 357 14 – 15 Yaş Erkek Yüzme Sporcularında 50 M Serbest Stil Performansında Etkili Olan Antropometrik ve Motorik Özellikler ...... 359 Dans Temelli Akuatik Ve Zumba Egzersizinin Sedanter Kadınlarda Motorik ve Fizyolojik Parametrelere Göre İncelenmesi ...... 361 Devletlerin Toplum Politikası: Proxımıty Polıcy ...... 363 Tedarik Zincirinde Blokzincir Uygulamaları ...... 364 Hareketli Grafiğin Grafik Tasarım Eğitiminde Kullanımı Üzerine Bir İnceleme ...... 366 Kent Kültürü ve Obezite ...... 368 Biyolüminesans Özellik Gösteren Pseudomonas Aerugınosa Ve Gonyaulax Polyedra Alglerinin Bazı Farmasötik Özellikleri ...... 371 Gıda Bağımlılığı Ve Aşırı Yeme Bozukluğu İle İlişkili Oprm1 Geninin İn Siliko Analizi ...... 373 Covid-19’da Dijital ...... 375 Sam Selvon’s The Lonely Londoners: Defyıng The Colonıal Language ...... 379

29

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

THE IMPRACTICABILITY OF A UTILITARIAN STATE: A TURKISH CASE

Neslihan Ecem KAPAR Dokuz Eylül Üniversitesi, İşletme Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü [email protected]

Abstract Rooted polarization in a state can be a real trouble for citizens. Citizens may disagree on their expectations from the government. Located in the middle of the west and the east, has suffered a case of this polarization as well. For years, there has been an endless conflict between political Islamists who emphasize their religious identity and secularists who emphasize their national identity. This paper will be evaluating the Turkish case within the frame of Mill’s ‘‘Greatest Happiness Principle’’ of the Utilitarianism approach. The question is, ‘‘is it possible to achieve ‘the greatest happiness of the greatest number’ in a polarized state?’’ While answering this question, I agreed with the principles of Utilitarianism. However, the eventual answer is a no. Because when all the citizens wish the best for their state, it is more likely to end up with chaos between the two polar or a feeling of alienation from the state. After all, both political Islamists and secularists desire the best for Turkey’s future. However, since the former wants to support possible candidates who emphasize their religious identity and the latter supports those who emphasize their national identity, this desire for the best becomes impossible to achieve. According to my research on the literature on Utilitarianism and Turkish modernization, I believe this paper will bring a new perspective to both scope of studies. I will be using case study methodology and specifically a qualitative approach in this study. Keywords: Utilitarianism, Turkish Modernization, J.S. Mill, Identity, Polarization

Humanity has been able to come out of the great breaking points by producing new approaches to ancient legacies. During the 18th century and onwards as the economic system started to change, for instance in England, with the technological improvements, this also affected the political system. Because some parts of the society were becoming richer and got a great place in the decision making process while the other part had to work for that people to survive but they were becoming poorer. The worst part is, the latter had to protest for weeks to get their rights and needs from the government. People gradually began questioning the role of political actors and institutions in this quite new scenario. Many thinkers reconsidered ancient creeds and came up with various doctrines that might be useful for the emerging system. People needed to express their thoughts freely as the Liberals argue. Or more spesifically, one of the subheading of Liberalism, Utilitarians argued the importance of happiness level in a society. J.S. Mill called this ‘‘Greatest Happiness Principle’’ which is also the scope of this paper. Mill argued, if everyone in the society acts in the way that would contribute the general happiness of all, that would be a true Utilitarian act, and that is what we need. Assuming this proposition is true, what isn’t clear is that in polarized societies, people already goes after ideas that they believe will bring happiness to all. But paradoxically this only ends up with even more unhappiness. This paper will explore deeper this uncertainty on Turkish case. We see this polarization in Turkey, specifically in 19th and 20th century, with the changing dynamics of the World and foundation of Republic. The Ottoman Empire, which felt that it was behind the western states in these centuries, entered the modernization process in order to keep up with the west. But the modernization process brought westernization with itself. As a result, those who saw westernization as a problem and those who did not were divided into two. This is an important topic because first of all the Greatest Happiness of the Greatest Number means less in some states where the greatest number is only half of the society. And secondly even if people wants the greatest happiness, it is unlikely to be achieved when the two polar are on the opposite sides over the question, ‘‘How to achieve it?’’ So in this paper, I won’t disagree with the basic arguments of Utilitarian approach. Rather, I will assume it all true. However, when I firstly explain the claims of Utilitarianism and then give a back ground on Turkish modernization period, eventually in the discussion part, you will see the impracticability of a Utilitarian state. I will associate the theory with the Turkish case where the polarization can be seen between political Islamists and secularists.

30

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Methodology

It is important to understand philosophical foundation of Utilitarianism, Mill’s scope of understanding, and what he is trying to argue. So I tried to examine both primary and secondary sources that explains those. Scholars made many critics on Utilitarianism through time. I have benefited from the journal articles that are against this theory and the ones defending it. In the second step I explored Turkish modernization period. Examining this period requires historical knowledge, so I benefited from several books and articles of historians. I especially tried to search scholars’ opinions on Turkish modernization about the flaws and successes of it.

Mill’s Greatest Happiness Principle ‘‘…Utility would enjoin, first, that laws and social arrangements should place the happiness, or (as speaking practically it may be called) the interest, of every individual, as nearly as possible in harmony with the interest of the whole…’’1 –John Stuart Mill

Assuming that you live under a representative democracy, what are your primary criteria when you vote in elections? I am guessing that every people have their own opinions and/or other people’s opinions that have an influence on them and they act accordingly. Some people put their religious identity over their nationality and vice versa. And basically, there are politicians who volunteers for the representation of those people. So which one considers the general happiness of the society? Mill argues, ‘‘…Greatest Happiness Principle, holds that actions are right in proportion as they tend to promote happiness, wrong as they tend to produce the reverse of happiness…’’2 However, every action is not clear cut right or wrong, because it depends on what you expect from the government. Your top one priority may be your freedom or the social services that you can benefit. Or there may be deeper ideological divisions. Mill defines happiness as the absence of pain and what i want to point out is when your prior values are not prior for the elected government, that will most certainly give you pain. This is not about questioning the rules of the game but rather it is a pain that even government can’t able to reverse it. Because reversing it must include either to change its prior values or add some other values to it. The handicap for the latter is, when you try to comply between the two polars in a society as the leader, this wouldn’t be choosing both of the sides but in fact it would be losing all of them.

Turkish Modernization Period and The Roots of Polarization

The modernization started in the Ottoman era so to speak, out of necessity. Ottoman Empire was left behind and the modernization road had to be taken to get the empire back into race. What wasn’t on the agenda that this modernization acts would confuse people’s minds about their identity. Because even if the founders of the empire ethnically Turkish, the identity was not built over nationality but rather religion, Islam. 3 In fact people were describing themselves by their religion. By the 19th century Ottomans, like other empires, affected by the idea of nationalism. Basically, the empire had to figure out how to be modern or even what is it to be modern? It was obvious that the empire had to keep up with Western countries, so being modern became equal to being Western. And secondly they had to absorb their Turkish identity. Adapting the new circumstances was not easy because as I mentioned earlier people were introducing themselves as Muslim, for instance. These new vocabularies were twice harder to accept for many people in the society. The modernization process was considered as a necessity for survival of the state by the other part of the society, mostly by the elites. In this regard, Şerif Mardin developed the concept of center-periphery.4 This concept is related to the different identities of the center and the periphery. While religious sects and different ethnic groups come to the fore in the periphery, we see the administration in the center. That is, the bureaucracy, the military structure. In the

1 John Stuart Mill, Utilitarianism, (İstanbul: Pinhan, 1863), 41 2 Francisco Vergara, Philosophical Foundations of Liberalism; Liberalism and Ethics, (İstanbul: İletişim, 2006), 69 3 Nuray Altındağ, Politicization of Turkish Nationalism and Western/ Westernization Perception, (ACU International Journal of Social Sciences, 2016), 45 4 Cem Özkurt “Bir Şerif Mardin ve Mübeccel Kıray Okuması: Yakın Tarihimizde Toplumsal Değişmeler ve Modernleşme Periyotları”, (Mavi Atlas,2020), 58 31

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI modernization process, which accelerated especially with the Tanzimat period, this center-periphery difference started to cause conflicts. Şerif Mardin defines modernization as centralization. And he points out that there will be some differences and disconnections between center and periphery during modernization. The elimination of these social disconnections is possible by creating new structures. Citizenship or national culture can be given as examples.5 This means creation of new values for the people in the periphery. Therefore, according to Şerif Mardin, the reason for the tensions is that some of the people believe that social groups, which they see as the representation of tradition, are no longer at a privileged point. Besides, the rulers and some of the people saw modernization as the only tool to restore the empire to its former power.6 As a result, these people, who could not meet at a common point, initiated the polarization process that has reached today. Finally, while Şerif Mardin points to the success of the modernization process on institutions, he argues that individuals couldn’t internalize it and that modernization remains superficial. Having stated that, here I would like to kindly shift to another concept from Fuat Keyman, which is related to internalization of the process. Objective and subjective secularism. Secularization was/ is a crucial and delicate point for many people in Turkey. Since the religious identity was the only way to describe oneself for hundreds of years, the idea of secularism was a lot complicated. Keyman divides secularism into two subheadings. One of which is objective secularism, meaning, the first description of secularism that comes to our minds, ‘‘The separation of religious and state affairs.’’7 On the other hand there is subjective secularism, it is ‘‘to exclude religion while creating the modern self’’8 Meaning that, modernization came with new vocabularies. Improved technology or renewed diplomacy techniques alone weren’t enough to be considered as ‘modernized society’. When people were introduced to the concept of secularization, they were confused as to what effect it would have on daily life. Some of the citizens had no problem incorporating the concept of secularization into their lives individually. They were able to make the concept of secularization a part of their self. But another part of society did not accept this. They did not want secularization to be integrated into their individual lives. Their religious identity was way more important. Hence, when secularism started integrating not only in political life but also in socio- culturally/ daily life 9 that caused unrest between the two parts of the society. We can see this as the problems experienced in subjective secularization. In my opinion, when society encountered this concept, if the boundaries between society and the concept of secularization were drawn more clearly and it was understood that subjective secularization was not a necessity, a softer transition period could be experienced. However, we should also consider how utopic drawing that line is, considering the conditions of that period after all. Here I would like to ask, Is it possible to reach the greatest happiness of the greatest number of people in the political and social sphere with a common policy considering the unrest caused by identity exclusion?

Discussion

If we apply the theory on the case, it is not possible to argue that one part of the society has good intentions for the country and the other part bad. Actually the greatest happiness is desirable to all but the way to achieve it may differ in our minds. The exclusion doesn’t have to be a discrimination by law. It may be a feeling, a hunch, a thought that is felt in social realm. In this paper, I wanted to make it clear that the sense of belonging differentiated during the process. Some interpreted that the modernization would jeopardize their religious identity and some others thought the religious identity of state would jeopardize the national identity for some reasons. This brings us to today’s Turkey. These concerns haven’t vanished. Here I want to note three things, firstly Mill clearly states and I quote,

5 Ibid, 59 6 Ibid, 64 7 Fuat Keyman, ‘‘Türkiye’de ‘Laiklik Sorunu’nu Düşünmek: Modernite, Sekülerleşme, Demokratikleşme’’(Doğu Batı, 2003), 115 8 Ibid. 9 Phil Zuckerman, ‘‘What is Secularism?’’Psychology Today. August 28, 2018. Accessed January 30, 2021 https://www.psychologytoday.com/us/blog/the-secular-life/201808/what-is-secularism 32

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

‘‘If one person’s happiness is assumed equally and not taken into account exactly as another person’s, then it is just words. This narrative of flawless neutrality between individuals was included in the first principle of utilitarian proposal.’’ 10 So, Utilitarians argue that everyone has equal rights to achieve happiness. Secondly, Mill defends representative democracy. Mill believes that representatives are charged with the task of voting, after free and open discussion, their own considered views about what would promote the common good. Mill sees representatives as trustees in a public trust, in which each representative aims at a genuinely common good, on in which individual and collective deliberations are shaped by a diversity of experiences and perspectives. 2 Thirdly, Mill makes it clear in On Liberty that there are self-regarding and other- regarding actions. Basically in the former realm, the individual should have the perfect freedom because that action only concerns that person. However, in the latter realm, if an action concerns another person, then the state and / or the society can impose social / legal sanctions.3 For the sake of the polarization process I have been trying to discuss throughout the paper, I would like you to consider the political decision making process in a society. Are the actions that you take on the way of political decision making self- regarding or other- regarding? In my opinion it is both. Because when a citizen personally thinks a certain way of governance is better, then she would vote for that certain candidate that she thinks is the best for the society. This seems like a simple mechanism but it becomes a lot complicated in polarized societies because it can cause social unrest or even worse, alienation to your own society.

Concluding Remarks

In this paper I firstly explained what I expected to find. I tried to explain the related parts of Utilitarian approach to and then the related parts of modernization period of Turkey. I intended to make a correlation between the two. However, this is an abstract deduction. So, my intentions to find is actually my deductions over a theory and a case. Still, I think this is an important perspective to consider. In my opinion, Utilitarianism seems logical in individual terms. But unlikely to be created as a state ideology. People may get upset about the election results. Some may think that their worldviews do not correspond to state policy. So I disagree with Mill on Greatest Happiness Principle. Because in some states the greatest number is only half of the society. And their unhappiness of the election results shouldn’t let them trying to destroy rules of the game. In the best scenario of a Utilitarian state, people wouldn’t try to ignore the rules of democracy but they would alienate from the society. Because it is like a constant conflict that never ends and damages the sense of solidarity.

References Altındağ, N. ‘‘Politicization of Turkish Nationalism and Western/ Westernization Perception’’, ACU International Journal of Social Sciences, Vol:2, Issue:2 (2016) : 43-64 David Brink, "Mill’s Moral and Political Philosophy", The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Winter 2018 Edition), Edward N. Zalta (ed.), Accessed: January 31, 2021 https://plato.stanford.edu/archives/win2018/entries/mill-moral-political Keyman, F. ‘‘Türkiye’de ‘Laiklik Sorunu’nu Düşünmek: Modernite, Sekülerleşme, Demokratikleşme’’, Doğu Batı, No: 23 (2003): 113-131 Mill, J.S. ‘‘Utiliarianism’’ İstanbul: Pinhan, 2019. Özkurt, C. “Bir Şerif Mardin ve Mübeccel Kıray Okuması: Yakın Tarihimizde Toplumsal Değişmeler ve Modernleşme Periyotları”, Mavi Atlas, Vol:8, Issue:1(2020): 57 – 70 Paul Meany, ‘‘An Introduction to John Stuart Mill’s on Liberty’’, Libertarianism . Accesed: January 30, 2021 https://www.libertarianism.org/columns/introduction-john-stuart-mills-liberty Vergara, F. ‘‘Philosophical Foundations of Liberalism; Liberalism and Ethics’’ İstanbul: İletişim, 2006. Zuckerman, P. ‘‘‘‘What is Secularism?’’Psychology Today. Accessed January 30, 2021 https://www.psychologytoday.com/us/blog/the-secular-life/201808/what-is-secularism

10 John Stuart Mill, Utilitarianism, (İstanbul: Pinhan, 1863), 96-97 33

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

SİVAS KANGAL TURNALI KANYONU VE TURİZM POTANSİYELİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Ahper Nuri DELİCAN Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Fakültesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım, [email protected]

Özet İç Anadolu Bölgesi, Yukarı Kızılırmak Bölümü’nde yer alan Sivas ili, bulunduğu coğrafi konum ve jeolojik süreçler sonucu çeşitli yer şekillerine sahip olmuştur. Bu coğrafyada çok sayıda akarsu, göl, dağ, ova, plato ve kanyon bulunmaktadır. Sivas’ın Kangal ilçesi Turnalı köyündeki Turnalı Kanyonu da önemli bir jeoturizm alanıdır. 4 ila 8 km arasında değişen yürüyüş rotasında ilginç kaya ve mağara görüntülerini, farklı birçok bitki ve su kümelerini keşfetmek mümkündür. Türkiye’de doğa yürüyüşlerinin düzenlendiği birçok kanyon vardır. Tercih edilebilirlik açısından da daha çok ilgi çekici olanlar dikkate alınmaktadır. Turnalı Kanyonu da çevresindeki değerler ile dikkat çeker. Termal, doğa, tarih ve kültür turizmi ile öne çıkan Kangal’da turizm destinasyonları bazında dört ayaklı bir gezi planı ilgi uyandırabilir. Bu destinasyon içerisinde Alacahan Kervansarayı ve Camiisi, Âşık Ruhsatî Kabri ve Anı Evi, Kangal Köpeği Çiftliği ve Kangal Balıklı Kaplıcası ile Turnalı Kanyonu ziyaret edilebilecek yerler arasına dahil edilerek bu mekanların tercihi sağlandığı takdirde yerli ve yabancı ziyaretçiler bu zenginlikleri görme fırsatı elde edeceklerdir. Sıcak havalardan bunalan, farklı yerler görmek isteyenler için soğuk ve berrak suyu, cazip, şirin tabiatı ile hoş bir görüntü sağlayan Turnalı Kanyonu bölgesinin turizm altyapısı iyileştirilip tanıtımı da yapıldığı takdirde birçok ziyaretçi tarafından keşfedilebilecektir. Kangal’ı besleyen diğer değerler ve kanyonun da tanıtımı ile bölge, daha çok hareketlilik kazanmış olacaktır. Sonuç itibariyle kanyonun turizme kazandırılması, son yıllarda gelişen kanyon turizmi açısından önem arz etmektedir. Bu araştırmada yazılı doküman incelemesi ve görüşme tekniği ile alana ilişkin toplanan bilgiler içerik analizine tabi tutulmuştur. Anahtar Kelimeler: Kanyon, Turizm, Sivas, Kangal

Giriş Turizm olayının gerçekleşmesi bir bölgede, yörede ya da destinasyonda genel olarak bulunan doğal ve kültürel kaynakların çeşitliliğine bağlıdır. Aynı zamanda bu doğal ve kültürel kaynakların çeşitliliği, gerçekleştirilebilecek turizm türlerinin ortaya çıkmasına ve çeşitliliğin artmasına neden olmaktadır (Batman ve Öztürk, 2018:38) Sivas, yüzölçümü bakımından Türkiye’nin en büyük ikinci ilidir. Coğrafyasının geniş olması nedeniyle de pek çok doğal güzelliğe sahiptir. Bu doğal güzellikler içerisinde yaylalar, şelaleler, göller, akarsular, ormanlar, kayalıklar, mağaralar, kanyonlar, jeosit alanları yer alır. Ekoturizm, doğal alanlarda yapılan, yerel kültürlerin bütünlüğüne saygı gösteren ve ekosistemin korunmasına katkıda bulunan bir seyahat tecrübesidir (Wight, 1993). Coğrafi özellikleri ile ekoturizme hizmet veren Sivas’ta, sıklıkla ziyaret edilen yerler arasında Gürün Gökpınar, Zara Tödürge, Hafik, Ulaş, Gölova Gölü, Doğanşar Dipsiz Göl ve Şelalesi, Sızır ve Yıldız Değirmenaltı Şelalesi, Eğriçimen, Arpacık, Kengercik Yaylası, Kardeşler, Gemerek Çat, Zara Geminderesi, Yıldızeli Yavu ve Çamlıbel Ormanı, İmranlı Koyunkaya, Paşabahçe Mesire Alanı, Divriği Şeytan Kayalıkları, Zara Dodurga ve Gürün Kaya Mağaraları, Yıldız Dağı, Sıcak Çermik Altınkale Travertenleri, Gürün Şuğul, Kangal Turnalı, Eğribucak Karahanlı ve Divriği Çaltı Kanyonları gibi yerler bulunmaktadır. Son yıllarda özellikle doğa ve spor kulüpleri tercihlerini trekking, foto safari, hiking, kampçılık, rafting, kaya tırmanışı, canyoning, olta balıkçılığı, su sporları gibi ekoturizm dallarına yönelik yapmaktadır. Farklı bölgeleri keşfetme çabası içerisinde olan gençler, kamp kurup foto safari gerçekleştirmekte, çeşitli gözlemlerde bulunarak tanıma ve merak giderme amaçlı hikingler de düzenlemektedirler. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2023 eylem planında Türkiye’de her ilin ön plana çıkan doğal ve kültürel kaynaklarının alternatif turizm türlerinin geliştirilmesi kapsamında değerlendirilmesi planlanmaktadır. Bu

34

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

çalışmada; çeşitli doğal güzelliklere ve turizm altyapısına sahip olan Sivas ilinde, geliştirilmesi mümkün olabilecek alternatif turizm türlerinden kanyon turizmi ele alınarak, Turnalı Kanyonu’nun incelenmesiyle bir durum tespiti yapılması amaçlanmıştır.

Yöntem Bu araştırmada yazılı doküman incelemesi ve görüşme tekniği ile alana ilişkin toplanan bilgiler içerik analizine tabi tutulmuştur.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Sivas ili; Karadeniz, İç Anadolu, Akdeniz, Doğu Anadolu Bölgeleri ile komşudur. Kangal ise Sivas ilinin yaklaşık 21 bin nüfuslu bir ilçesidir. İlçenin kuzeyinde Merkez ilçe, Ulaş, Hafik ve Zara, batısında Altınyayla, güneyinde Gürün, doğusunda Divriği güneybatısında Kayseri'nin Pınarbaşı, güneydoğusunda da Malatya'nın Kuluncak ve Hekimhan ilçeleri bulunur. İlçenin iki farklı büyükşehre komşu olması ve bir diğer büyükşehir olan Kahramanmaraş iline de yakınlığı avantajdır (https://bit.ly/2ZEiYkT, Erişim Tarihi 23.02.2021). Sivas iline karayolu ile 90 km uzaklıkta, demiryolu seçeneği düşünülerek tren ile de 1 saat uzaklıkta olan Kangal ilçesi Sivas Nuri Demirağ Havalimanı’ndan ulaşım olanaklarına da sahiptir. Kangal ilçesinde konaklama sorunu da yoktur. Özellikle yeni yapılan öğretmenevi ve Balıklı Kaplıca otelleri günün yorgunluğunu atabileceğiniz yerlerdir. Kangal Balıklı Kaplıcası ve dünyaca ünlü Kangal köpekleri ile nam salmış bu ilçede doğa ve keşif yürüyüşü için ideal kanyonlardan biri olan Turnalı Kanyonu’nun bulunması turizm destinasyonlarını da genişletmektedir. Son yıllarda kanyon turizmi adı altında pek çok kanyona doğa ve macera severler gezi düzenlemektedir. Özellikle ekoturizm ve kanyon turizmi açısından ülkemizin önemli yörelerinden birisi olan Turnalı Kanyonu’nda şimdiye kadar herhangi bir çalışma yapılmamıştır.

Sonuç ve Öneriler Bölge için öncelikle bir turizm master plânı hazırlanabilir. Yapılacak bu master plana yerel yönetimlerin, doğa derneklerinin, akademisyen ve araştırmacıların, yöre insanının, ilgili spor federasyonlarının, bölgeyle hemhâl olan herkesin fikirleri ve proje bazlı düşünceleri alınarak hareket edilmelidir. Bu plana bölge turizminin diğer önemli değerleri Balıklı kaplıca, Kangal köpeği, Alacahan Kervansarayı, Camisi ile Âşık Ruhsati Anı Evi, Kabri dâhil edilmelidir. Ruhsati’nin türküleri eşliğinde diğer alanlar gezilip daha sonra Turnalı Kanyonuna bir hiking düzenlenebilir. Planlamalar, kırsal alanlarda çok az ziyaret edilen yerlerin pazarlanmasına, popüler alanlardaki yoğunluğun azalmasına ve bir bölgedeki tarihi değerlerin veya diğer tematik çekiciliklerin farkına varılmasına, turistik amaçlı olarak değerlendirilmesine yardımcı olmaktadır (Strauss ve Lord, 2001; Telfer, 2001; 2003; Lourens, 2007). Bölgenin tanıtımı için de ayrıca bir çalışma yapılmalıdır. Bu kapsamda kanyonun ve gezi rotalarının krokisi çıkarılarak bir kitapçık haline getirilmeli, bu kitapçık fotoğraflarla zenginleştirilmeli, ülkemizdeki kanyon ve doğa sporları kulüplerine bu yayınlar ulaştırılmalıdır. Ayrıca yaban hayatının zenginleşmesi ve korunması bağlamında av yasaklarının titizlikle uygulanması şarttır. Doğal ve beşerî çevrede gerek turistlerin bazı ihtiyaçlarının karşılanmasında gerekse turizm faaliyetlerinin gerçekleşme aşamasında bazı olumsuz etkiler ortaya çıkmaktadır. Özellikle dengeleri hassas olan doğal ortamlarda gerçekleşen hızlı ve denetimsiz faaliyetler, ekolojik bozulmalara yol açabilmektedir (Yazıcı ve Cin, 1997). Bu nedenle bölgenin dokusu dikkate alınmalı çevreye zarar verilebilecek her türlü davranıştan kaçınmalıdır. Bölgeye gelen ziyaretçilerin dağ bisikleti, kano, botla gezi, kaya tırmanışı, canyoning, yaban hayatı gözlemleme, olta balıkçılığı, kampçılık gibi sportif faaliyetlere konu olacak alan ve parkurun seçimi ve düzenlenmesinde mutlaka uzman görüşüne başvurulmalı, bu olanaklar da hazırlanarak ziyaretçilerin istifadesine sunulmalıdır. Kanyon bölgesinde yürüyüş rotalarının detaylandırılması ve gerekli olan yerlerde yürüyüş platformlarının yerleştirilmesi ile birlikte işaretlemelerin tamamlanması gerekmektedir. Bölgeye uygun uyarı ve bilgilendirme levhaları yerleştirilmeli, kütük ya da yamaç ev/kafe, seyir terası, köprü, yürüyüş parkuru, kampçılık alanı belirleme ve düzenleme, ulaşım imkânları iyileştirme gibi çalışmalarla pek çok ziyaretçinin çekilerek il ve ilçe ekonomisine, turizmine katkı sağlanmalıdır. Özellikle yerel halkın yöreye özgü el sanatları, yöresel ürünler ve doğal gıdaları satışa sunması da civardaki yerleşim yerlerine önemli bir katkı olacaktır. Doğa turizmi bölgede

35

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI yaşayan halk için tarım dışı istihdam yaratma ve ekonomik canlılığı sürdürebilme adına önem taşımaktadır (Torun, 2013: 36). Sivas ilinde pek çok turizm değeri ile öne çıkan Kangal ilçesindeki Turnalı Kanyonu’nun değerlendirilmesi, korunması ve ekoturizme kazandırılması, beraberinde tarih, kültür, kaplıca turizmine de olumlu yansıyacaktır. Bu sürecin başlaması, ilçeye büyük bir kazanım olacak, Sivas’a da önemli derecede hareketlilik katacaktır.

Kaynakça Batman, Orhan & Öztürk, Erhan (2018). Sivas İlinin Alternatif Turizm Eğilimlerinin Değerlendirilmesi, Uluslararası Sivas Turizm Kongresi Bildirisi, s. 38-53. Böyükyılmaz, Savaş & Oğan, Yener (2020). Kastamonu İlinde Bulunan Kanyonların Turizm Potansiyelinin Değerlendirilmesi Üzerine Bir İnceleme, Journal Of Tourısm Intellıgence And Smartness, Year (Yıl): 2020 Volume (Cilt): 3 Issue (Sayı): 2 Pages s. 203/222. Canpolat, Ergin & Cılğın, Zeynel & Bayrakdar, C. (2020). Jeomorfoturizm Potansiyeli Bakımından Emecik Kanyonu- Şelalesi, Jeomorfolojik Araştırmalar Dergisi / Journal of Geomorphological Researches, 2020 (5): 64-86. Diker, Oğuz & Deniz, Taşkın & Çetinkaya, Adnan (2016) Jeoturizm Kapsamında Safranbolu’da Coğrafi Kaynakların Değerlendirilmesi ve Safranbolu Jeoturizm Potansiyelinin Belirlenmesi, Karabük Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 6 Sayı: 2 s. 334 Kiper, Tuğba & Arslan, Mükerrem (2007). Anadolu’da Doğa Turizmi Kapsamında Doğa Yürüyüşü Güzergâhlarının Belirlemesinde Örnek Bir Çalışma, Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi, 4(2), s. 165-174. Oduncu, Mehmet (2002). Sivas 2002 Yıllığı, s 31. Stratuss, Charles & Lord, Bruce (2001). Economic impacts of a heritage tourism system. Journal of Retailing and Consumer Services, 8, s. 199-204. Sunkar, Murat & Özdemir, A. & Tonbul, S. (2008). Tohma Çayı Yukarı Havzası’nın (Kangal Batısı) Jeomorfolojisi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Coğrafya Dergisi, Sayı 17, s. 16- 36. Torun, Ehlinaz (2013). Kırsal Turizmin Bölge İnsanına Katkıları, KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇ k Araştırmalar Dergı̇ si, 15(24), s. 31-37. Yazıcı, Hakkı & Cin, Mustafa (1997). Uzungöl Turizm Merkezinde Coğrafi Gözlemler. Türk Coğrafya Dergisi, s. 32-73. Yılmaz, Ali & Avcı, Necmettin & Ayaz, M. Emrah (2002). Coğrafik Kapsam, Sivas İli Çevre Durum Raporu, s. 5-9. Wıght, Pamela (1994). Environmentally responsible marketing of tourism. E. Cater, G. Lowman (Eds.), Ecotourism: A sustainable Opinion. New York: Wiley. Web Siteleri https://bit.ly/3ukCa5m (21.02.2021) K.A.D. Kanyon Araştırma Derneği. https://bit.ly/3bntSRH (21.02.2021) KADAK Kanyon ve Doğa Sporları Arama Kurtarma Derneği. https://bit.ly/2NvdUgp (23.02.2021) Sivas Kültür Envanteri. https://bit.ly/3bqfLuT (21.02.2021) Doğaya Gel. https://bit.ly/3qIXr6y (22.02.2021) CNN TÜRK. https://www.nufusu.com (23.02.2021) Nüfusu.Com. https://www.cografya.gen.tr/tr/sivas (2021 Şubat 23) Coğrafya Dünyası. https://bit.ly/3r0KzsE (28.02.2021) Avustralya Gezgin ve Seyahat Dergisi ‘Traveller’ https://bit.ly/3b13hLm (28.02.2021) Turizm ve Seyahat Gazetesi ‘Turizm Günlüğü’.

36

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

TÜKETİM VE REKLAM İLİŞKİSİNİN TEORİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ

Funda CİVEK Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme, [email protected]

Esra ÖZKAHVECİ Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme, [email protected]

Özet Tüketim faaliyetlerine bakıldığında geçmişten bugüne yaşamın her döneminde var olmuştur. Günümüz toplumunda, kapitalist sistem olgusunun gerektirdiği tüketim odaklı bir yapının varlığından söz edebiliriz. Bu durum sistemin gerektirdiği tüketim olgusu üzerine inşa edilmiştir. Tüketimin yaşam döngüsünün bir parçası haline geldiği günümüzde, reklam bu kültürün oluşmasında ve gelişmesinde öncü olmuştur. Reklamın konumu tüketim faaliyetlerinin bireylere ulaştırmada en büyük etken olmuştur. Reklam tüketicilerin artık ihtiyaçtan öte arzularına göre seçim yapmalarında tüketicilere yol göstermektedir. Tüketiciler reklamın o renkli büyüsüne kapılarak satın alma davranışı sergilemeye başlamıştır. İhtiyacın ve yanında ihtiyaç fazlası ürün satın alarak reklamın amacı yerini bulmuş oluyordu. Sonuç olarak günümüzde ihtiyaç kültüründen arzu kültürüne doğru bir gidişat söz konusu olmuştur. Bu çalışmada tüketim ve reklam arasındaki teorik bağlantı üzerine bir perspektif çizilmiş ve bu kapsamda da çalışmanın temel amacı tüketim ve reklam konuları ışığında, tüketicinin arzu kültürüne nasıl geldiğini açıklamak şeklindedir. Bu amaç kapsamında kavramla ilgili yapılan teorik araştırma ve ilgili literatür taraması ile bu değişen durum açıklanmıştır. İlgili literatür taraması farklı yılları kapsayan çalışmalarla şekillendirilerek genel bir değerlendirme yapılmıştır. Literatür taramasından elde edilen genel değerlendirme ise reklamın tüketicinin kararı üzerinde etkisini hissettirdiği şeklinde ifade edilebilir. Anahtar kelimeler: Tüketim, Tüketici, Reklam

Giriş Tüketim olgusu insanlığın dünya ile bağlantısının başlamasından beri süregelen bir durumdur. Tüketimde istekler ve ihtiyaçlar hep aynıyken farklılaşanın ise bu durumu tetikleyen etmenlerin olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle artık günümüzde ihtiyaca yönelik tüketimin yerini arzuya yönelik tüketime bıraktığı görülmektedir. Tüketim alışkanlıklarının kazanılmasında reklam büyük bir öneme sahip olmuştur. Reklam tüketicilere tüketim alışkanlıklarının onlara haz vereceğini, onları mutlu edeceğini söyleyerek, bu alışkanlıkları kazandırmaktadır. Özellikle günümüz reklamları incelendiğinde sembolik tüketim, hedonik tüketim, gösterişçi tüketim kalıplarının varlığı görülmektedir. Reklamların bir diğer önemli durumu ise yaşadığımız kapitalist sistemin sürekliliği için kullanılan bir araç olmasıdır. Bu çalışmada üzerinde durulacak nokta “Tüketim ve Reklam” ilişkisinin teorik olarak açıklanması durumudur. Bu ilişki kapsamında tüketim ve reklam arasındaki ilişki, tüketicinin arzu kültürüne nasıl geldiğini ve bu noktada reklamın ne derece etkisi olduğunun cevabını teorik çerçevede vermektedir. İlk olarak literatür taramasından bahsedilmiş ve sırasıyla kavramsal çerçevede gerekli başlıklara değinilmiş olup devamında tüketim ve reklam ilişkisi açıklanmıştır.

37

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Literatür Taraması Çınar ve Çubukçu (2009) tüketicilerin satın alma davranışlarına etki ederek, tüketim toplumu ve tüketim kültürü oluşumunu etkileyen unsurları belirlemeyi amaçlamışlardır. İki farklı yılda yapılan çalışmaların karşılaştırması yapılarak elde edilen bilgilere göre, bireylerin tüketim alışkanlıklarını şekillendiren en büyük etmenlerden bir tanesinin reklamlar olduğunu ifade etmişlerdir. Hız ve diğ. (2010) yılında yapmış oldukları araştırmada, tüketim kültürünün değişen yönü ile reklamlara konu olan görünümü, kısacası popüler kültürün uygulama şekilleri ele alınmıştır. Reklamlarda bir ikna yöntemi olarak kullanılan kadın kimliğinin farklı görünüşlerini sergileyen örneklemler ile satın alma kararına ilişkin vurgulamalar öne çıkarılmıştır. Çalışmada kadın objeli reklamlar değerlendirmeye alınarak durum analizi yapılmıştır. Yavuz (2013) yılında yapmış olduğu çalışmasında, Türk toplumunun tüketim toplumuna dönüşümünde reklamcılığın rolünü incelemiştir. Bu dönüşüm incelenirken aşamalar açıklanmıştır. Çalışmada, tüketim ve reklamın Osmanlı döneminde ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarında neden gelişim sergileyemediği, 1950’li yıllar ve 1980’li yıllardaki durumlar incelenerek nasıl evrildiği aşama aşama incelenmiştir. Gökaliler ve Saatçioğlu (2016) yılında yapmış oldukları çalışmada reklamlarda kullanılan markaların ritüel olgusuyla marka sadakati ilişkisini araştırmışlardır. Ayrıca tüketicilerin hangi koşullarda marka ritüellerini tüketim alışkanlıklarına dönüştürdüklerini tespit etmeye çalışmışlardır. Nitel araştırma tekniklerinden bir tanesi olan grup görüşme yöntemi, çalışmanın veri toplama tekniği olarak belirlenmiştir. Araştırma sonucuna göre ise kültürel değerler marka ritüellerini yansıtmakta ve reklamlarda bu ritüellere yer veren markalar tüketici tarafından oldukça ilgi çekmektedir. Tandaçgüneş (2016); gündelik yaşam pratiklerinin tüketim odaklı olduğu günümüzde her geçen gün bireyler çeşitli etmenler aracılığıyla tüketime bir adım daha fazla yakınlaştırılmaktadır. Çalışmada bu etmenlerin neler olduğu ve gerekli etik kurallara uyulup uyulmadığı incelenerek, reklam uygulayıcıları, reklam verenler ve tüketiciler açısından karşılaşılan etik sorunlara dair bir durum analizi yapılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre ise etik kurallarına uymayan reklamların, ihtiyaç duyulmayan ürünlerin satılmasına dair uygulamaları teşvik ettiği belirlenmiştir. Mırzamohammadı (2016) reklamın moda sektörü ve tüketime etkisini incelemiştir. 126 kişiye yapılan anket verileri analiz edilmiş ve elde edilen bulgular, reklam ve modanın ilişki içerisinde olduğunu ispat etmiştir. Reklam ve modanın bu ilişkisi ise tüketicinin satın alma davranışını etkilediği görüşünü desteklemiştir. Işıkhan ve Sığın (2016) yılında yapmış oldukları araştırmada, reklamların tüketim olgusu üzerindeki kültürel ve ekonomik boyutlarını sosyolojik açıdan incelenmiştir. Çalışmanın amacı kapsamında çeşitli televizyon kanallarında gösterilen on iki otomobil reklam örneği üzerinden nitel bir içerik analizi yapılmıştır. Saral Güneş (2016) tüketim ideolojisinin nasıl yeniden üretildiğini ve tüketim kültürü çerçevesinde dekorasyon dergilerindeki lüks yaşam tarzlarının nasıl sunulduğunu ortaya koymayı amaçlamıştır. Bu amaçla Türkiye’nin en çok okunan dergilerinden bir tanesi olan Home Art’ın Mayıs 2015 sayısı içerisinden seçilen beş reklam analiz edilmiştir. Analiz sonucunda ise, tüketim toplumuna ait özellikler aracılığıyla reklamların, lüks yaşam tarzlarını yeniden üreterek insanları bu yaşam tarzlarına çekmeye çalıştıklarını tespit etmiştir. Vodinali (2016) tarafından ele alınan çalışmada reklamların çocuklar üzerinde nasıl bir etki oluşturduğu ve tüketim kültürünün reklam vasıtasıyla çocuklara nasıl dayatmalar sunduğunu incelenmiştir. Ayrıca çocukların reklamlardan etkilenme düzeyleri de belirlenmeye çalışılmıştır. Ebeveynlerin yumuşak karnı olan çocuklar, izledikleri reklamlardan etkilendikleri ve hem kendilerinin hem de ailelerinin tüketim alışkanlıklarını şekillendirdikleri araştırmanın sonucunda vurgulanmıştır. Elmasoğlu (2017) yılında yapmış olduğu çalışmasında, betimsel analiz yönteminin kullanıldığı çalışmada, tüketim kültüründe etkili bir araç olarak reklamın işlevlerine dair genel bir değerlendirmede bulunmuştur. Bu değerlendirme kapsamında tüketim toplumu, tüketim kültürü ve 38

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI reklamın tüketim kültürü içindeki işlevleri; çeşitli düşünürlerin görüşlerinden faydalanılarak tartışılmıştır. Değerlendirme olarak, reklam anlam süreçlerinin bir parçası olarak tüketim kültürünün yaygınlık kazanmasında önemli bir konuma sahiptir, şeklinde ifade edilmiştir. Eryentü (2017) yılında yapmış olduğu çalışmasında, tüketim kültürünün özeliklerinin reklamlar vasıtasıyla çocuklara nasıl aşılandığı konusu üzerinde durularak bir markanın iki farklı reklam filmi çözümlemesi yapılmıştır. Araştırmada ‘Koton Kids’ reklam filmleri üzerine gösterge bilimsel bir inceleme gerçekleştirilmiştir. Aydın (2018) yılında yapmış olduğu araştırmasında, gösterişçi tüketim ve reklam ilişkisini inceleyerek, akıllı telefon reklamları üzerinden bir değerlendirme yapmıştır. Araştırma, amaçlı örneklem ile seçilen 3 televizyon reklam filmi, söylem analizi metodu kullanılarak çözümlenmiştir. Çelik (2019) yılında yapmış olduğu çalışmasında, lüks pazarlamada hedonik tüketim ve reklamların tüketiciler üzerindeki etkileri incelenmiştir. Çalışmada 307 kadın katılımcıya anket yöntemi uygulanmıştır. Kadınların pırlantaya ilişkin tutum ve reklam tutum algıları ölçülmüştür. Tan (2019) tüketim toplumu çerçevesinde bazı kavramları açıklayarak, tüketim, tüketim toplumu, istek ve ihtiyaçların oluşumu ve bu oluşumda reklamın olası etkisini araştırmıştır. Teorik bazda incelenen çalışmada, İhtiyaç üzerinden tüketimin artırılıp tüketim toplumunun oluşturulması için bireylerin gereksinimleri çeşitli etmenler aracılığıyla çoğaltıldığı ifade edilmiştir. Bu doğrultuda, reklamlar vasıtasıyla ihtiyaçlar belirlenerek, insanların nasıl olması gerektiği konusunda verdiği mesajlar ile bireylere tüketim alışkanlığı aşılanmaktadır.

Teorik Çerçeve Araştırmanın bu kısmında ‘Tüketim ve Tüketici’, ‘Tüketim Kültürünün Gelişim’, ‘Reklam’ teorik olarak detaylı bir şekilde açıklanmış olup devamında iki kavram arasındaki ilişki ortaya konmuştur.

Tüketim ve Tüketici Pazarlama çerçevesinden “tüketici kimdir?” sorusunun yanıtı arandığında yapılan araştırmaların daha çok tüketicinin maddi gereksinimleri ile alakalı olduğu anlaşılır. Fakat tüketicinin hissi ve fikri gereksinimleriyle de ilgilenme gereği vardır. Tüketim, en çok maddi nitelikteki tüketimi akla gelmektedir. Oysa maddi tüketim unsurlarının dışında maddi olmayan kültür, eğlence gibi tüketim unsurları da mevcuttur (Altunışık, Özdemir ve Torlak, 2002, s. 64). Pazarlama bakımından tüketici, hayatını devam ettirebilmek üzere farklı hususlarda gereksinim duyan ve bunu karşılamak için elinde olanak veya fırsatlar bulunan kişidir (Altunışık ve diğerleri, 2002, s. 64). Tüketim (Consume) kelimesinin etimolojisine bakıldığında tamamını tüketmek, tahrip etmek anlamına gelen ‘consumere’ den türemiştir (Graeber, 2007, s. 59). Ayrıca Baudrillard’a göre; Tüketim toplumu, tüketimin öğrenildiği toplumdur (Baudrillard, 2016). Tüketim toplumunun başlıca özellikleri; metalaşma, kültürel endüstri, kültürel emperyalizm, tüketim metalarının kültürleşmesi ve medya ile ihtiyaçların oluşturulması biçiminde ifade edilmiştir (Demirezen, 2015, s.40).

Tüketim Kültürünün Gelişimi Çağımızda tüketim kültürünün, kullanılan ürün ve hizmetlerin ötesinde, toplumdaki zevkleri, saygınlığı ve pozisyonu belirleme biçimi olarak daha fazla önemi artmaktadır. Bu kültür, gençler tarafından daha çok değer görmekte ve yaşam stillerini tanımlama aracı olarak algılanmaktadır. Tüketiciler, işine yaramasa da statüsünü arttıracak ürün ve hizmetleri tercih etmektedirler. Yeni tüketici eşsiz, çoğunlukla kişiselleştirilmiş tecrübeleri arayan bir görüşe sahiptir (Öztokmak, 2018, s. 4). Yeni tüketici baz alınarak sırasıyla postmodern dönemdeki tüketim kalıpları sembolik tüketim, gösterişçi tüketim ve hedonik tüketim olarak sırasıyla açıklanmıştır:

39

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

 Sembolik Tüketim: Postmodern dönemde dilin simgesel fonksiyonunu onaylamazlar çünkü kelimeler ile işaret ettikleri arasındaki ilişki keyfidir ve kusursuzluk yoktur. Sembolik temsil daha gerçek ve postmodern kimliğe elverişlidir. İdrak edilebilen her şey potansiyel birer sembol olarak görülür (Binay, 2010, s. 23).  Gösterişçi Tüketim: Kavramın bilimsel çerçeveden incelenmesi Veblen tarafından ilk defa 1899 yılında yayımlanan eseri “Ayak Sınıfın Teorisi” isimli kitabında yer verilmiştir. Veblen, tüketimin gösteriş maksadı ile gerçekleştirildiğini öne sürmüş, toplum ile ekonomi arasındaki bağlantıyı sınıfsal tabakalaşmalarla ifade etmiştir. Bu bağlamda Veblen, gösterişçi tüketimin aristokrat sınıf ve bu sınıfa benzemeye çalışan öteki sınıflar aracılığıyla gösteriş maksatlı olarak yapılan alışverişler olarak dile getirmiştir (Güllülü, Ünal ve Bilgili, 2010, s. 106).  Hedonik Tüketim: Çağımızda ürün kavramı incelendiğinde; üretim aşamasından geçip tüketim ortamına girerken birer hedonik araçlara dönüşmektedirler. Bu bakımdan incelendiğinde hedonik tüketim kavramı; tüketici hazlarının maddesel bir ikaz ile değil, hissi tecrübeleri ile oluşmaktadır. Hedonik tüketim Hirschman ve Holbrook tarafından ele alınmış ve açıklanmıştır (Can, 2016, s. 124).

Reklam Tüketim kültürünün varlığına güç katması ve yaygınlık kazanması, reklam ve moda sistemleri aracılığıyla mümkün olmaktadır, bu sistemlerin görünür kılındığı kitle iletişim araçları ise kültürel anlam aktarımında oldukça önemli bir role sahiptir. Günümüzde insan ihtiyaçları medya tarafından belirlenmekte, kendisine sunulan seçenekler arasından seçim yapan tüketicinin kararlarında rol oynayan en önemli faktörlerden birisi de reklamlar olmaktadır (Aydın, 2018, s. 130). Oluç’a göre reklam, bir ürün veya hizmetin, bir organizasyonun, bir bireyin veya düşüncenin, kimliği belirli sorumluluk sahibi kişi tarafından tarifesi önceden belirlenmiş bir bedel karşılığında kitle iletişim araçları aracılığıyla olumlu bir şekilde tanıtımının yapılması, benimsetilmesi durumudur (Altunışık ve diğerleri, 2002, s. 228). Çağımızda iletişim araçları hızlı bir şekilde gelişim göstermektedir. Bu ilerlemeler içerisinde reklamcıların hedef kitlelerine ulaşabilmek için kullanmış olduğu mecralar da çeşitlilik kazanmakta ve geleneksel uygulama yöntemleri kalıplarının dışına çıkılmaktadır. Bir ürünün veya hizmetin hedef kitleye tanıtılması, satışının artırılması, o ürünün veya hizmetin bulunduğu pazarda doğru bir biçimde konumlandırılmasını sağlayacak reklam kampanyaları, doğru stratejilerle ve tesirli mecra kullanımlarıyla gayelerine ulaşmaktadır. Her kampanya, ürünün, hizmetin veya markanın gereksinimleri aşamasında değişik kreatif stratejiler ve varsayımlarla oluşturulmaktadır. Bu aşamada tesirli kreatif düşünceler ve uygulamalar önem arz etmektedir. Her şeyin benzer olduğu, farklılıkların azaldığı çağımızda reklamcılık düşüncelerin de fark yaratmak üzerine oluşturulmaktadır. Reklam, amacına bütün bu faktörlerin etkili bir şekilde kullanılmasıyla varılmaktadır. Kreatif fikirler, doğru mecralarda doğru stratejilerle uygulanmazsa ölü düşünceler olacak, hedef kitlelere ulaşılamayacaktır. Doğru mecraların kullanımı bu sebeple önemlidir (Güney,2005, s. 136).

Tüketim Kültürü ve Reklam İlişkisi Bireyin “homo economicus” yani rasyonel insan şeklinde isimlendirildiği çağdaş dönemin karakteristik olgularından biri, hiç şüphesiz tüketim kültürünün yaşamın her bir yanını kaplamış olmasıdır. Temelini “kaynakların kısıtlı, gereksinimlerin ise sınırsız” olduğu olgusuna dayanak gösteren çağdaş iktisat, devamlı ve daha çok tüketim olgusu ile kendini besleyen kapitalist bir iktisadi dayanağın da temeli oldu. Sürekli kârla hayatını devam ettiren bu kapitalist dayanak, öyle ya da böyle devamlı daha çok üretmek ve ürettiği ürünlerin tüketilmesini sağlamak durumundadır. Sömürgecilik devrindeki yeni pazar arayışlarını devam ettiren bu kapitalist dayanak, 20. yüzyılın bilhassa ikinci yarısından itibaren daha “yumuşak” araçları kullanmaya başladı. Bu “yumuşak” araçların başında gelen medya, bugün yalnız başına bir tüketim dünyasının oluşmasına sebep oldu. Artık hayatta

40

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI kalmak için tüketen değil, tüketmek için hayatta kalan bireyler olduğu bir dünyanın mevcudiyeti söz konusudur (Bourse, 2012, s. 6). Çağımızda ürün ve hizmetlerin tüketimi, gündelik gereksinimlerin yerine getirilmesinden çok, bireylerin sosyal yaşam içindeki konumunu ifade eden bir gösterge olgusu taşımaktadır. Kişinin sosyal yaşam içinde onay görmesinin tükettikleri ile elde edileceği fikri, kişiye medyanın en güçlü kollarından biri olan reklam aracılığıyla aşılanmaktadır. Tüm reklamlar özel olarak bir ürünü satarlarken genel olarak da tüketim değerlerini, yasam stilini satmaktadırlar. Reklam metinleri kültürümüzün bir modülüdür ve bu kültürle alakalı idealler sunmaktadır. Reklamcılık, ürünleri ve tüketici kapitalizmini satmak için tercih edilmektedir. Reklamın tüketim ideolojisini taşıdığı aşama budur (Bourse, 2012, s. 6-7). Kısaca reklam, süreç biçimi olarak belirli bir metanın arzulanmasına veya ona gereksinim duyulmasını lüzumlu olduğunu vurguladığında, hiçbir zaman sadece bununla kanaat etmez. Hem ürünün planlanmış sembolik manasını, hem de o mananın belirtmeye fayda sağladığı tüm gereksinimler, istekler ve değerler yelpazesini devreye katar. Aynı sebeple, reklamın gereksinimler hususundaki açıklaması da onları genelde nesneler dünyasıyla bağlantılı şekilde tanımlamaya hizmet etmektedir. Aslında sembolik reklam, yalnızca bir reklam olma olgusuyla isteklerin ve gereksinimlerin öz yapısı hakkındaki belirli ana hipotezleri şifrelemektedir (Lembet, 2012, s. 62-63).

Sonuç ve Öneriler Geçmişten bugüne evrilen süreçte günümüzde insanlar artık postmodern tüketim içerisinde yaşamını devam ettirmektedir. Günümüzdeki tüketim kültür evresine gelene kadar insanoğlu birçok aşamadan geçmiştir. İlk olarak Tarım Devrimi öncesi dönemde kişiler tüketici olarak yaşamlarını devam ettirmekteydi. Tarım Devrimi ile beraber tüketmek kavramının yanında üretmek kavramı da yer almaya başlamıştır. Sanayi Devrimi ile birlikte ise üreticilik daha ağırlık kazanmaya başlamıştır. Bilgi Çağı olarak adlandırılan günümüzde ise artık tüketicilik ön plandadır ve postmodern döneme geçiş olmuştur. Kısaca bu dönemde tüketiciliğin ağır bastığı ve sadece tüketme odaklı yaklaşımın söz konusu olduğu görülmektedir. Postmodern dönemle birlikte artık tüketici ihtiyaç fazlası satın almalara başlamıştır. Aslında ihtiyaç kültüründen arzu kültürüne geçiş yaşanmıştır. Bu süreçte tüketiciye yeni ürünler sunulup, yeni modalar yaratılmaya başlanmıştır ve tüketiciler buna teşvik edilmiştir. Artık ürünlerin yaşam eğrileri kısalmış ve üründen ziyade ürünün tüketiciye nasıl bir haz verdiği durumu söz konusu olmuştur. Sonuç olarak artık gösterişçi tüketim, hedonik tüketim ve sembolik tüketimin ön planda olduğu durumlar söz konusudur. Protestan ahlak anlayışına sahip bir kişi, öz varlığını, Tanrı'nın Rıza'sı temelinde sürdürmek mecburiyetinde olan bir kuruluş olarak görmekte ise, modern zaman tüketicisi de yapılan her işten, tükettiği her şeyden haz almak mecburiyetindeymiş gibi farz etmekte ve kendisini haz ve zevk kurumu olarak görmektedir. Günümüz tüketicisi için bu eğlence baskısından kurtulmak mümkün değildir. Bu nedenle kişiye adeta vatandaşlık vazifesiymiş gibi daha çok tüketmek ve bu sayede mutluluk üretmek mecburi olarak empoze edilmektedir (Baudrillard 1995'den aktaran; Aytaç, 2002:250). Kısacası, ESKİ dönemde gereksiz harcama yapmayı yasaklayan Protestan ahlak yerini hedonist (hazcı), ihtiyaç fazlası alışveriş yapan, arzulara hitap eden bir mutluluk ahlakına, kısaca tüketim ideolojisine yerini teslim etmiştir. Tüketim olgusuna teşvik eden reklamların bu dönemde önemi oldukça büyüktür. Eski dönemde ihtiyaçtan dolayı yapılan tüketim günümüzde hazcılık için yapılmaktadır. Artık bireyler reklamlar aracılığıyla haberdar olmadıkları ürünlerden bahsederek bunları ihtiyaç kategorisine yerleştirmektedir. Reklamlar göstergeler, semboller vasıtasıyla bireylerin bilinçaltına dokunup onları tüketim olgusuna göre inşa etmektedir. Yapılan bu çalışma ile, tüketim ve reklam arasındaki teorik bağlantı üzerine bir perspektif çizilmiş ve bu kapsamda da çalışmanın temel amacı ise tüketim ve reklam konuları ışığında, tüketicinin arzu kültürüne nasıl geldiğini yapılan literatür taraması ile ortaya koymuştur. Gelecekte yapılacak olan 41

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

çalışmalara kavramsal bir ışık tutarak, tüketicinin arzu kültürüne nasıl evrildiğini farklı kavramlarında araştırılması perspektifinde bir fikir sunabilecektir.

Kaynakça Altunışık, R., Özdemir, Ş. ve Torlak, Ö. (2002). Modern Pazarlama. İstanbul: Değişim Yayınları. Aydın, G. A. (2018). Gösterişçi Tüketim ve Reklam İlişkisi: Akıllı Telefon Reklamları Üzerine Bir Değerlendirme. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, (46), 123-140. Aytaç, Ö. (2002). Boş Zaman Üzerine Kurumsal Yaklaşımlar. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 12(1), 231-260. Baudrillard, J. (2016): Tüketim Toplumu. Hazal Deliceçaylı ve Ferda Keskin (Çev.)., İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Binay, A. (2010). Tüketim Vasıtasıyla Oluşturulan Postmodern Kimlikler. Global Media Journal Turkish Edition, 1(1), 17-29. Bourse, H. Y. (2012). Reklam ve İdeoloji: Subliminal Reklam ve Örnek İncelemeler. Galatasaray Üniversitesi, İstanbul. Can, P. (2016). Marka Deneyimi, Hedonik Duygular ve Algılanan Reklam Harcamalarının Marka Değeri Boyutlarına Etkisi Üzerine Fast Food Sektöründe Bir Araştırma. Uluslararası Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi, 12(30), 121-143. Çelik, G. A. (2019). Lüks Pazarlamada Hedonik Tüketim ve Reklamlar. (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Çınar, R. ve Çubukçu, İ. (2009). Tüketim Toplumunun Şekillenmesi ve Tüketici Davranışları- Karşılaştırmalı Bir Uygulama. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 13(1), 277-300. Demirezen, İ. (2015). Tüketim Toplumu ve Din. İstanbul: dem Elmasoğlu, K. (2017). Tüketim Kültüründe Etkili Bir Araç Olarak Reklamın İşlevlerine Dair Genel Bir Değerlendirme. Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi, 2(4), 27-42. Eryentü, M. (2017). Tüketim Kültürü Teorisi Bağlamında Çocukların Reklamlarda Konumlandırılışı: “Koton Kids” Reklam Filmleri Üzerine Göstergebilimsel Bir İnceleme. Folklor/Edebiyat, 23(91), 29-48. Gökaliler, E. ve Saatçioğlu, E. (2016). Reklamlar Aracılığıyla Betimlenen Tüketim Ritüelleri ve Marka Sadakati İlişkisi. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, (26), 24-46. Graeber, D. (2007). Possibilities: Essays on Hierarchy, Rebellion and Desire. AK Press. Güllülü, U., Ünal, S. ve Bilgili, B. (2010). Kendini Gösterim ve Kişilerarası Etkileşimin Gösterişçi Tüketim Üzerindeki Etkilerini Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 28(1), 105-139. Güney, A. G. Z. (2005). İnteraktif Reklam Uygulamalarından Bant Reklamların Analizi: Telsim Bant Reklamları Örnekleri. Galatasaray Üniversitesi İleti-ş-im Dergisi, (3), 133-152. Hız, G. Dinçer, O. ve Karaosmanoğlu, K. (2010). Tüketim Kültürünün Var Ettiği Reklam Objesi Kadınlar ve Satın Alma Kararlarına Etkisi. Kurgu, 23(1), 1-13. Işıkhan, B. ve Sığın, A. (2016). Araba Reklamları Üzerinden Tüketim Kültürünün İnşası. Social Sciences, 11(3), 226-242. Lembet, U. Z. (2012). Kültür, Dil, Tüketim ve Reklam İlişkisi. Tüketici Yazıları (III). Hacettepe Üniversitesi Tüketici - Pazar - Araştırma - Danışma Test ve Eğitim Merkezi. Mırzamohammadı, L. (2016). Reklam Sektörünün Moda İle İlişkisi ve Tüketicilere Etkisi. (Yüksek Lisans Tezi). Ankara: Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü. Öztokmak, Z. (2018). Yeni Tüketim Kültürü ve İnovasyon Çerçevesinde Konya İlinde Bulunan Üniversite Öğrencilerinin Fast Food Tüketim Alışkanlıklarının İncelenmesi. (Yüksek Lisans Tezi). Konya: KTO Karatay Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

42

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Saral Güneş, S. (2016). Tüketim Kültürü Çerçevesinde Lüks Yaşam Tarzlarının Dergi Reklamlarındaki Sunumu: Home Art Dekorasyon Dergisi Örneği. Journal of Yaşar University, 11(43), 220-239. Tan, M. (2019). Tüketim Kültürü Bağlamında İstek ve İhtiyaçların Oluşumu: Kavramsal Bir Analiz. Fırat Üniversitesi Uluslararası İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 3(2), 193-218. Tandaçgüneş, N. (2016). İleri Tüketim Toplumunda Tüketici ve Reklam Açısından Etik Algısı Üzerine Bir İnceleme. Atatürk İletişim Dergisi, (10), 47-70. Vodinali, S. (2016). Advertisements and Its Impacts on Children in the Context of Consumerism: “An Analysis of the Maret Yoook Mu? Commercial”. International Journal of Social Sciences and Education Research, 2(1), 162-182. Yavuz, Ş. (2013). Türk Toplumunun Tüketim Toplumuna Dönüşümünde Reklamcılığın Rolü. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, (36), 219-240.

43

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

DÎVÂNU LUGÂTİ’T- TÜRK’TE CEZA KAVRAMLARI

Fatma Buse GÖKTAŞ Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eski Türk Dili, [email protected]

Özet Toplumların kültürleri arasında yer alan hukukun bir kolu da ceza hukukudur. Ceza hukuku, Eski Türklerden bugüne toplum ve devlet hayatında önemli bir yere sahip olmuştur. Ceza hukuku, sosyal bir disiplin aracıdır. Kişiye zarar veren eylemlerin birçoğu (hırsızlık, adam öldürme vb.) aynı zamanda toplum düzenini ve güvenirliliğini de bozmaktadır. Eski Türklerde kanunları uygulamak egemenliği sonsuz kılarken kağanın önemli görevlerinden biri de kötüleri cezalandırmak ve iyileri korumaktır. Suçluların cezalandırılması takdirinde kağan adaleti sağlayabilecek ve toplum daha düzenli hale gelebilecektir. Bu çalışmada Dîvânü Lügati’t Türk’ün Ahmet Bican Ercilasun ve Ziya Akkoyunlu tarafından yapılan çevirisinin 2018 yılı basımı ile Besim Atalay’ın 2013 yılı basımlı çevirisine başvurularak Dîvânü Lügati’t Türk’te geçen ceza kavramlarını tespit edilmeye çalışılmıştır. Tespit edilen ceza ile ilgili kavramlar , dayak, hapis, sürgün-uzaklaştırma, işkence-organ kesimi ve ithar-tekdir- tahkir cezaları olmak üzere beş başlıkta incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Dîvânü Lügati’t Türk- Ceza- Suç.

Giriş Dîvânü Lügati’t Türk’te sözcüklerin karşılıklarıyla birlikte verilen atasözleri, deyimler ve diğer açıklamalar Türk topluluklarının yaşam tarzıyla ilgili zengin bir malzemeyi ortaya koymaktadır (Düzgün 2007: 202). İnsanın yaratılışı gereği adam öldürme, gasp, hırsızlık vb. temel suçlar insanlık tarihine bakıldığında her dönemde karşımıza çıkan suçlar olarak görülmüştür. Bu suçların verdiği hasarlara bakıldığında, devletler ve milletler tarafından bir cezalandırma işlemi uygulanması gerektiğine kanaat getirilmiştir. Toplumsal yaşamın bir sonucu olarak bazen bireylerin davranışlarını sınırlayan bazen de yönlendiren birtakım kurallar ortaya çıkmıştır. Suç ve ceza eski toplumlarda dahi var olan ve birbirinden ayrılmayan iki temel kavramdır. Çalışmamızın amacı Türklerin başvurabileceği ilk Türk kaynağı olan Dîvânü Lügati’t Türk’ün içerisinde geçen ceza kavramlarını ortaya çıkarmaktır. Bu çalışma Türk topluluklarının yaşam tarzı ve adalet anlayışıyla ilgili bilgiler vermesi açısından önemlilik arz etmektedir.

Yöntem Bu çalışmada Dîvânü Lügati’t Türk’ün Ahmet Bican Ercilasun ve Ziya Akkoyunlu tarafından yapılan çevirisinin 2018 yılı basımı ile Besim Atalay’ın 2013 yılı basımlı çevirisine başvurularak Dîvânü Lügati’t Türk’te geçen ceza kavramlarını tespit edilmeye çalışılmıştır. Tespit etme aşamasında adı geçen iki çeviri eser tarama yöntemiyle incelenmiştir. Tespit edilen ceza ile ilgili kavramlar, dayak, hapis, sürgün-uzaklaştırma, işkence-organ kesimi ve ithar-tekdir-tahkir cezaları olmak üzere beş başlıkta incelenmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Dîvânü Lügati’t Türk’teki ceza kavramlarına genel anlamda bakıldığında 48 ceza ile ilgili madde başı tespit edilmiştir. Bu madde başları 5 bölümde incelenmiştir. Sözlükte en çok geçen ceza türü dayak cezalarıdır. İçinde 18 tane madde başı vardır. Hırsızlık ve casusluk suçları hapis cezasını getirmiş olup, Dîvânü Lügati’t Türk’te bu ceza türüyle ilgili 3 madde başı tespit edilmiştir. Sürgün ve uzaklaştırma cezasının amacı suçlunun özgürlüğünü kısıtlayarak, toplum için güvenli bir ortam sağlamaktır. Sözlükte bu ceza türüyle ilgili 3 madde 44

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI başı tespit edilmiştir. İthar-tekdir-tahkir cezalarına bakıldığında, taranan kaynaklarda bu cezanın verilme sebebi hakkında bilgi bulunamamıştır. Dîvânü Lügati’t Türk’te bu ceza türüyle ilgili 13 madde başı tespit edilmiştir. İşkence ve organ kesimi cezaları, geçmişten bu güne dek Türk toplumlarında en çok başvurulan ceza türüdür. Sözlükte bu ceza türüyle ilgili 11 madde başı bulunmaktadır.

Sonuç ve Öneriler Çalışma sonucunda elde edilen bilgilere dayanarak Türklerin eski yaşamından bu yana bir dizi suç ve buna karşılık bir yaptırım olan ceza ikilisini yaşamın her anında sıkça görmekteyiz. Her suça aynı ceza verilmediğinden cezanın suçun işleniş şekline göre ayrılmış olduğunu görmekteyiz. Bizim bu çalışmadaki temennimiz Dîvânü Lügati’t Türk’te yapılan bu tasnifin Eski Türkçe’nin diğer güzide kaynakları arasında da yapılmasıdır. Böylelikle Türklerin eski yaşam ve adalet düzeni ile ilgili birçok bilgiye sahip olabiliriz.

Kaynakça Arat, Reşid Rahmeti.(1959). Kutadgu Bilig Tercüme II. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. Arık, Feda Şamil. (1997). Eski Türk Hukukuna Dair Notlar I- Suçlar ve Cezalar. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, 28: 1- 50. Atalay, Besim. (2013). Dîvânu Lugâtit-Türk– Çeviri- I-II-III. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Bebek, Adil. (1993). Ceza. TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt:7: 470-478. Dursun, Aysun. (2016). Türk Halk Hukuku. İstanbul: Ötüken Yayınları. Düzgün, Dilaver. (2007). Dîvânu Lugâtit-Türk’te Sosyal Normları Karşılayan Kavramlar. A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 35: 202-203. Ercilasun Ahmet B.- Akkoyunlu Ziya. (2018). Dîvânu Lugâtit-Türk-Giriş-Metin-Çeviri- Notlar- Dizin. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Ercilasun, Ahmet B. (2016). Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi. Ankara: Akçağ Yayınları. Ergin, Muharrem. (2010). Orhun Abideleri. İstanbul: Boğaziçi Yayınları. Güncel Türkçe Sözlük. (2007). https://sozluk.gov.tr/(10.01.2021)

45

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ŞARKİYATÇILIK VE GARBİYATÇILIK BAĞLAMINDA ÖTEKİLEŞTİRME

İsa Onur GÖBEL Hitit Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı [email protected]

Özet Çalışmanın amacı şarkiyatçılığın, gerçekten bilimsel bir disiplin mi yoksa bilimsel disiplin kisvesi altında Doğu toplumlarının ötekileştirilmesi mi olduğunun eleştirel bir bakış açısı ile incelenip bu konuda nesnel yargıların ortaya konmasıdır. Bir diğer ifade ile şarkiyatçılık Batı’nın savunduğu gibi bilimsel bir disiplin midir? Yoksa Doğuluların iddia ettiği gibi onları ötekileştiren düşmanca bir bakış açısı mıdır? Çalışmamız bu dikotomi çerçevesinde şekillenmektedir. Aynı zamanda şarkiyatçılığın karşıt kutbunda bulunan garbiyatçılık da aynı ilkeler içerisinde incelenip değerlendirilecektir. Bu çalışma ortaya konulurken literatür didik didik edilmiştir ve Doğulu ve Batılı araştırmacıların birincil kaynaklarından yararlanılmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda şarkiyatçılık Batılılarca, Doğu toplumlarını araştırıp inceleyen bir bilim dalı olarak ilan edilmektedir. Ancak Doğulu aydınlar ve entelektüellerin çoğunluğu bunun tam tersine iddia etmektedirler. Onlara göre şarkiyatçılık, Doğu toplumlarını olduğundan farklı tasvir eden bir alandır. Bu bağlamda şarkiyatçılara göre Doğu toplumları genel olarak cahil, sapkın, tembel toplumlardır. Özellikle İslam ve peygamberi konusunda şarkiyatçılar çok daha sert eleştirilerde bulunmaktadırlar. Şarkiyatçılara göre İslam sahte bir dindir ve peygamberi Hz. Muhammed sapkın, savaşçı ruhlu bir kişidir. Günümüzde İslam’ın terörizm ile özdeşleştirilmesinin temelinde de bu düşünceler yatmaktadır. Doğulu birçok araştırmacı, akademisyen ve düşünür şarkiyatçılığın bu iddialarından dolayı onu eleştirmektedirler. Özellikle de Edward Said’in Oryantalizm adlı kitabı şarkiyatçılığın sorgulanmasında önemli bir rol oynamıştır ve bu dönemden itibaren şarkiyatçılık hem Doğulu hem de Batılı araştırmacılarca şiddetli bir şekilde eleştirilmiştir. Şarkiyatçılığın karşısına Doğulu aydınlar Doğu’nun gözünden Batı’nın incelenip araştırılması anlamına gelen garbiyatçılığı yerleştirmişlerdir. Ancak garbiyatçılık da kendi içerisinde bölümlere ayrılmaktadır. Bu bölümlerin farklılıklarının ana teması ise Batı’nın şarkiyatçı bakış açı ile incelenip incelenmediğidir. Ancak içerisinde farklı bakış açılarını barındırmasına rağmen garbiyatçılığın temel amacı Doğu’nun Batı karşısında özne olarak çıkarılmasıdır. Anahtar kelimeler: Şarkiyatçılık, Doğu, Batı, Ötekileştirme, Garbiyatçılık

Giriş Doğu (İslam) ile Batı (Hristiyanlık) karşılaştıkları andan itibaren aralarında bir rekabet oluşmuştur ve bu günümüze kadar gelmiştir. Ancak Batılılar Doğu karşısında üstün konuma geçtiklerinden itibaren Doğu toplumlarını nesne konumuna indirgeyip ötekileştirmiştir. Yaklaşık on üç asırdır da İslam ve Hristiyanlık birbirlerini sahte din olmakla suçlayıp ötekileştirmektirler. Ancak bu durum Batılı düşünür ve araştırmacılarda kendini çok daha fazla göstermektedir. Doğu despotizmi, tembelliği, cahilliği, savaşçılığı şarkiyatçılığın ürünü olan kavramlardır. Ancak bu söylemler ve Doğu üzerine yapılan araştırmalar özellikle Aydınlanma Dönemi ve sonrasında misliyle artmıştır. Bir diğer ifade ile Batı, Doğu karşısında üstün konuma geçtikten sonra Doğu toplumlarının ötekileştirilmesi katbekat artmıştır. Bu ötekileştirme zamanla gelişmiştir ve her alanda kendini göstermiştir. Bir merak ve tanıma amacı ile başlayan Doğu ve İslam araştırmaları tarih, sosyoloji, dil bilimi gibi bilimsel alanlara da sıçramıştır. Bu zamanla Batı’nın ideolojisi haline gelmiş ve Edward Said’in de belirttiği gibi “sömürgeciliğin keşif kolu” olmuştur. Keza akademik dünyada da kendisini gösteren şarkiyatçılık için kürsüler kurulmuştur. Ancak şarkiyatçılığın temel sorunu ise bu kadar gelişmesine rağmen sömürgeciliğe ve ötekileştirmeye karşı koyamayıp onların bir aracı olmasıdır. Bu bağlamda şarkiyatçılık Doğu toplumları araştırmasını nesnellikten uzak bir şekilde gerçekleştirdiği için bilimsel araştırmadan ziyade tasvirler yapmaktadır. Bir diğer ifade ile Batı’nın hayal dünyasının ürünü olan 46

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI bir Doğu tasviri yapmaktadır. Bu yüzden şarkiyatçılık karşı koyulması gereken bir olgudur. Bu karşı koyma ise yine bilim araçlığıyla yapılmalıdır ve Doğu toplumlarının, şarkiyatçıların tasvirlerinden farklı olduğu Batı’ya gösterilmelidir. Bu yüzden 20. yüzyılda garbiyatçılık ortaya çıkmıştır. Garbiyatçıların temel amacı Doğu’nun Batı karşısında artık nesne olmadığını özne olduğunu ispatlamaktır. Bu yüzden garbiyatçılarda Batılı toplumları araştırma işine girişmişlerdir ve her geçen gün biraz daha kendilerini geliştirmektedirler. Bu bağlamda çalışmamız Doğu-Batı, şarkiyatçılık- garbiyatçılık dikotomisi çerçevesinde şekillendirilmiştir.

Yöntem Literatür taraması yaptığımızda şarkiyatçılık konusunda çok sayıda kaynak bulunmaktadır ancak garbiyatçılık konusundaki çalışma sayısı hem az hem de yetersizdir. Bu yüzden garbiyatçılık konusunda daha fazla çalışma yapılması gerekmektedir. Ancak yapılan çalışmaların sayısından daha önemli olan nokta ise bu çalışmaların nesnelliğidir. Doğu üzerine araştırma yapmış çoğu araştırmacı kendi kültürünün, dininin ve ön yargılarının etkisinden kurtulamayıp öznel yargılara sahip eserler oluşturmuşlardır. Aynı şekilde garbiyatçılık içinde aynı durum söz konusudur. Nesnellikten uzak eserlerde yoğun eleştirilere maruz kalmıştır. Bu yüzden literatürde gerçekten nesnellik ilkesi göz önünde bulundurularak yazılmış çok az eser bulunmaktadır. Amacımız kaynak edindiğimiz eserlerin incelenmesi kadar onlar üzerine yazılan eleştirileri de incelemektir. Bu bağlamda bir analiz yapıp kaynaklarımızın nesnelliği veya öznelliği konusunda daha sağlıklı bir karara varmayı amaçlamaktayız

Araştırma Bulguları ve Tartışma Şarkiyatçılık kavramsal düzeyde “sapkın, savaşçı, cahil, barbar, despot, durağan ve geri kalmış” Doğu ve İslam ötekileştirmeleriyle doludur. Doğu ve İslam toplumları da bu kavramlar çerçevesinde ötekileştirilip, tasvir edilmektedirler. Bu tarz ötekileştirmeler şarkiyatçılığın büyük bir alanına hükmetmektedir. Çok az miktarda şarkiyatçı ise araştırmalarında daha nesnel bir yol izlemiştir. Bu bağlamda olumlu tasvirlere baktığımızda Doğu ve İslam toplumları ve devletleri güçlü birer olgu olarak resmedilmektedir. Ancak belirttiğimiz üzere bunların sayısı olumsuz tasvirlerle kıyaslanamayacak kadar azdır. Olumsuz tasvirlerin sayısının çokluğu da tembel, savaşçı, barbar vb. Doğulu yargılarının kalıplaşıp günümüze kadar gelmesine neden olmuştur. Olumsuz tasvirlerin temelinde de Doğu’ya ve İslam’a önyargılı ve öznel bir şekilde yaklaşmak yatmaktadır. Günümüzde bu kalıplaşmış yargılar Doğulu aydınlarca ve garbiyatçılarca çürütülmeye çalışılsa da maalesef bu çalışmalar başarılı olamamıştır. Ancak garbiyatçılar da şarkiyatçılığa karşı giriştikleri mücadelede aynı hataya düşüp önyargılı bir şekilde Batı’ya yaklaşmaktadırlar. Bu da daha büyük bir krizi ve çıkmazı doğurmaktadır. Bu yüzden her iki kutup açısından da nesnel tutum hayati öneme sahiptir.

Sonuç ve Öneriler Öncelikle şarkiyatçıların Doğu’ya ve İslam’a karşı ötekileştirici tutumlarından vazgeçmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde iki kutup arasındaki ayrışma daha da derinleşmektedir. Aynı şekilde Doğulu aydınların ve garbiyatçıların Batı’ya karşı daha sakin ve önyargıdan uzak bir anlayışla yaklaşmaları gerekmektedir. Ve garbiyatçıların dikkat etmesi gereken en önemli nokta şarkiyatçılara karşı savunmalarında ötekileştirmekten ziyade kendilerini tanımak ve Batı’ya tanıtmaktır. Çünkü şarkiyatçıların ötekileştirmeleri neticesinde gerçek bir Doğu’dan ziyade Batı’nın yarattığı Doğu algısı geçerli konumdadır. Bu yüzden Doğulu aydınlara düşen ilk hamle bu algının kırılması ve gerçek Doğu’nun Batı’ya gösterilmesidir. Bu çalışmanın en önemli noktası ise şimdiki zamanı okumanın en önemli noktasının şarkiyatçılığı anlamadan ve tanımadan geçiyor olmasıdır. Çünkü ABD’nin Irak işgali bile bu konuya dayanmaktadır. Bu yüzden şarkiyatçılık ve garbiyatçılık Doğulu toplumlar için hayati bir konuya işaret etmektedir.

47

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Kaynakça Altun, M. (2015). İngiliz Aydınlanma Düşünürlerinde “İslam” Algısı, Liberal Düşünce, 20 (77), ss.162 Arlı, A. (2018). Oryantalizm Oksidentalizm ve Şerif Mardin, İstanbul: Küre Yayınları Baharoğlu, Ö. (2006). Oryantazlim, İslam ve Türkler, İstanbul: Toker Yayınları Bulut, Y. (2017). Oryantalizmin Kısa Tarihi, İstanbul: Küre Yayınları Buruma I. ve Margalit A. (2008). Garbiyatçılık Düşmanlarının Gözünde Batı, çev: G. Turan, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları Cengil, R. 2016). Kökenler ve İdealler Doğu ve Batı, Nida, (174), ss.36-42 Curtis, M. (2015). Şarkiyatçılık ve İslam: Avrupalı Düşünürlerin Orta Doğu ve Hindistan’daki Şark Despotizmi Üzerine Görüşleri, çev: M. Çakır, İstanbul: Matbu Kitap Çaycı, A. (2018). Oryantalizm Oksidentalizm ve Sanat, İstanbul: İnsan Yayınları Dere, A. (2003). Doğu ve Batı Karşılaşmasında Bir Süreç: Oryantalizm, Oryantalizmi Yeniden Okumak: Batı’da İslam Çalışmaları Sempozyumu, Der. Abdullah Aydınlı, Erdinç Ahatlı ve İsmail Albayrak, (ss. 57-80). Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları Erkan, Ü. (2016). Şarkiyatçılığın Tarihsel, Felsefi Temelleri ve Garbiyatçılık, B. Ü. Edebiyat Fakültesi, 1 (1), ss. 51-76 Hallaq, W. B. (2020). Şarkiyatçılığı Yeniden Düşünmek Modern Bilginin Eleştirisi Modern Bilginin Eleştirisi, çev: A. Demirhan, İstanbul: Ketebe Yayınları Hanefi, H. (2007). Oryantalizmden Oksidentalizme. (Çev. H. Çopur). L. Sunar ve diğerleri. (Editörler). Uluslararası Oryantalizm Sempozyumu: 9-10 Aralık 2006. (Birinci Baskı). İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültürel ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü, 79-90. Hatipoğlu, İ. (2003). Yakındoğu Seyahatine Dair Eserleri Bağlamında Ignaz Goldziher ve İlk İslam Dünyası Tecrübesi, Oryantalizmi Yeniden Okumak: Batı’da İslam Çalışmaları Sempozyumu, Der. Abdullah Aydınlı, Erdinç Ahatlı ve İsmail Albayrak, (ss. 153-158), Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları Hentsch, T. (2016). Hayali Doğu Batı’nın Akdenizli Doğu’ya Politik Bakışı, çev: A. Bora Kalın, İ. (2018). Ben, Öteki ve Ötesi, İstanbul: İnsan Yayınları Karakaş, A. (2018). Hadis Oksidentalizmi ve Fuat Sezgin, İstanbul. Ensar Neşriyat Kılıç, M. (2006). Zihinsel Bir Patoloji: Medeniyet Algımız Açısından Oksidentalist Söylemin İmkansızlığı/Köksüzlüğü, Marife, 6 (3), ss.123-134 Koçak, B. (2012). Uluslararası Oryantalistler Kongreleri (1873-1973) Üzerine Bir Değerlendirme, Kebikeç, 34, 257-294 Koçyiğit, D. (2017). Batı’yı Kurgulamak-Doğu’yu Sunmak, Doğu’yu Kurgulamak-Batı’yı Sunmak: Oksidentalizm’de Ben ve Öteki, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 54 (57), ss. 113-160 Kula, O. B. (2018). Batı Felsefesinde Oryantalizm ve Türk İmgesi, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Metin, A. (2013). Oksidentalizm: İki Doğu İki Batı, İstanbul: Açılım kitap Özçelik, T. G. (2017). Oksidentalizm Doğu Toplumlarında Ulaşan Mecburi İstikamet, Bursa: Ekin Yayınevi Parla, J. (1985). Efendilik, Şarkiyatçılık, Kölelik, İstanbul: İletişim Yayınları Parlaşık, A. (1995). Oryantalizmin Sorunları, İstanbul: İnsan Yayınları Sunar, L. (2012). Marx ve Weber’de Doğu Toplumları, İstanbul: Ayrıntı Yayınları Türkmen, S. (2018). Oryantalizmin Doğu Algısı, İ. Ü. İlahiyat Fakültesi, 9 (2), 151-170

48

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

SUALTINDAKİ ADLİ VAKALARDA ARKEOLOJİK TEKNİKLERİN KULLANILMASI VE OLAY YERİ İNCELEMEYE KATKISI

Özlem KILIÇ Hitit Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü Adli Bilimler Anabilim Dalı

Özet Çalışmanın amacı, sualtındaki adli vakalarda arkeolojik tekniklerin kullanımı ve olay yeri incelemeye katkısını değerlendirmektir. Adli olguların değerlendirilmesinde en temel aşamalardan biri, olay yerindeki kanıtlara ulaşılmasıdır. Olay yeri inceleme ekipleri içinde adli arkeoloji eğitimi almış uzmanların bulunması, adli açıdan öneme sahip kalıntıların bilimsel yaklaşımlarla ele geçirilmesini sağlayarak vaka analizlerine ışık tutmaktadır. Olay yeri alt dalları yangın sonrası inceleme, patlama sonrası inceleme, nükleer olay yeri inceleme ve sualtı inceleme olarak dört başlık altında incelenebilir. Sualtı olay yeri inceleme, üç tarafı denizlerle çevrili olan ve içinde birçok göl, nehir gibi iç suların bulunduğu ülkemizde, işlenen suçların bazen suç ortamında başlayıp bitebilirken bazen de kara da başlayıp su ortamında bitebilmesi nedeniyle ülkemiz açısından öneme sahiptir. Bu kapsamda çalışmada sualtı olay yeri inceleme konusu ayrıntılı olarak incelenmiş olup olay yeri incelemeye katkıları hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur. Çalışmada veri toplama yöntemi olarak ikincil kaynaklar ile uzman kişilerle mülakat görüşmeleri yöntemleri kullanılmıştır. Anahtar kelimeler: Adli Arkeoloji, Sualtı Olay Yeri İnceleme, Delil, Dalgıç.

Giriş Üç tarafı denizlerle çevrili olan ve içinde birçok göl, nehir gibi iç suların bulunduğu ülkemizde, işlenen suç bazen suç ortamında başlayıp bitebilirken bazen de karada başlayıp su ortamında bitebilmektedir. Bu tür suç olgularıyla karşılaşıldığında olayın aydınlatılabilmesi için dalgıçlara gereksinim duyulmaktadır. Deniz, göl gibi büyük suların yanı sıra sığ bataklıklar, kanalizasyon, güçlü akıntıya sahip akarsular, üzeri bu tutmuş tatlı ve tuzlu su kaynakları dalgıçların arama yapacağı olay yerine örnek olarak verilebilir. Kendine ait özelliklerinden dolayı bu su kaynaklarında yapılacak olan olay yeri incelemeleri için farklı teçhizat ve arama teknikleri kullanılır. Geçmiş yıllarda ülkemizde adli kolluk sualtı olay yerini incelemek için gerekli bilgi ve teçhizat bulunmadığından sivil dalgıçlardan yardım alınmaktaydı. Ancak zaman içerisinde yaşanan vakalarda sivil dalgıçların, adli kolluk personeli gibi her vakaya şüphe ile yaklaşma yetkinliği ve kabiliyeti olmadığından sivil dalgıçların farkında olmadan olay yerini bozdukları ve delillerin kararmasına neden oldukları anlaşılmıştır. Bu nedenle Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı tarafından bu konuda bilgi sahibi dalgıçlar yetiştirilmeye başlanmıştır. Emniyet Teşkilatı bu amacı yönelik ilk çalışmayı 1995 yılında başlatmış 1999 yılında çeşitli illerde Sualtı Grup Amirlikleri kurularak verilen hizmeti yaygınlaştırmıştır. Çalışmada sualtı grup amirliklerinin çalışmaları, amaçları, gerekli teçhizat ve teknikler, olay yeri incelemeye sağladıkları katkılar ayrıntılı olarak incelenmiştir.

Yöntem Bu çalışmada adli bilimler alanında geniş yer tutan olay yeri inceleme konusunun spesifik bir alt dalı olan sualtı olay yeri inceleme konusu gerek literatür incelemesi gerekse de ilgili birimlerle ve yetkili kişilerle görüşme yapılarak analiz edilmiştir. Veri toplama kısmında ise özellikle Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı Sualtı Olay Yeri İnceleme ekiplerinden mülakat yöntemi ile çalışma için veri elde edilmiştir. Çalışmada ikincil verilerin yanı sıra yüz yüze mülakat görüşmeleri yöntemleri kullanılmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Olay yeri incelemesi ile ilgili araştırmaların çoğu öncelikle kara parçası üzerinde uygulanmaktadır. Sualtı olay yeri incelemesi ise %70’inden fazlası su olan dünyamızda kritik bir öneme sahiptir. Yazar, dalış ekibi, avukat, polis, adli makamlar, adli bilimler uzmanı, deniz arkeoloğu, kriminalistik başta olmak üzere çeşitli disiplinlerden insanlar sualtı kanıt kurtarma ve araştırma amaçlı çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmaların amacı gemi aracı kundakçıları, katiller, intiharlar, boğulmalar, cinayetler, vasıta gömmesi, silahlar, araçlar, kara ve hava kazalar vb. gibi unsurları araştırma ve soruşturmaya yönelik olmaktadır.

49

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sonuç ve Öneriler Ülkemiz toplam 8333 kilometrelik kıyı şeridi ve Akdeniz ‘in de en uzun sahillerinin bulunduğu bir coğrafyada bulunuyor olmasının yanı sıra ayrıca ticaretimizin %90‘ı deniz yolları ile gerçekleştirilmekte ve iç sular olarak da oldukça zengin bir coğrafya üzerinde yer almaktadır. Bu coğrafya üzerinde adli soruşturma ve suç önleme görevini icra etmeye çalışan genel kolluk kuvveti olarak Emniyet Teşkilatı, Jandarma Teşkilatı ve Sahil Güvenlik Teşkilatı görev almaktadır. Suda bulunan muhtemel delillerin tespiti için dalgıç marifetine ihtiyaç duyulmaktadır. Yurdumuzda kapsamlı ilk dalış çalışmaları 1954 yılında İstanbul’da dernek çatısı altında toplanan siviller ve yine aynı yıl askerler tarafından başlatılmıştır. Su ortamlarında oluşan, su ortamına bağlantılı olarak gelişen veya kara ortamında başlayıp su ortamında devam eden adli vakalar ülkemizin coğrafi yapısı gereği sık sık karşılaştığı olgulardır. Bu teknik branşlar içerisinde bazı birimlerin görev sebebiyle ortaklaşa operasyonlarını icra etme zorunluluğu ortaya çıkmakta ve bu tip adli vakaların Polis ve Jandarma tarafından incelenmesi ve değerlendirilmesi ise bazı kurum ve birimlerin ortak organizasyonlar oluşturarak çalışmasını gerektirmektedir.

Kaynakça AÇIKGÖZ, N. ve HANCI, H. (2002). Olay Yerinden DNA Analizi için Biyolojik Örnek Toplama ve Örneklerin Laboratuvara Gönderilme Usulleri. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi. 51,199- 206. BECKER, R.F. (2013). Underwater Forensic Investigation (2nd Edition). Boca Raton Florida: CRC Press. EKER, M.A. ve GÜLEKÇİ, Y. (2013). Su altı Olay Yeri İncelemesi - Su Altı Kriminalistiği. Adli Bilimler Dergisi. 12(1), 49-65. GÜVEN, T. ve CANTÜRK, G. (2002). Su Altı Ölümlerinde Olay Yeri İncelemesi. Adli Tıp Dergisi. 16(1), 23-31. HANCI, H. (2002). Adli Tıp ve Adli Bilimler. Ankara: Seçkin Yayınevi, 9-19. KOCA, E. (2015).Türkiye’de Gerçekleşmiş Dalış Kazaları Analizi. Uzmanlık Tezi. İstanbul. ÖZTÜRK, A.F. (2016). Su Altı Olay Yerinden Delil Toplama ve Delillerin Laboratuvara Gönderilme Usullerine Yönelik Farkındalık Düzeylerinin Belirlenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara. ŞENER, A.B. (2010). Su Sıcaklığı, Tuzluluk ve Van Gölü Suyunun Su altına Konulmuş Pürüzsüz Yüzeylere (Cam) Bırakılmış Latent Parmakizlerinin Kalıcılık Sürelerine Etkileri Üzerine Bir Araştırma. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Van. YILDIZ, Ö. (2011). Tuzlu ve Tatlı Sulara Maruz Kalan Deliller Üzerinde Mukayeseye Elverişli Parmak İzi Tespit Edilip Edilmeyeceğinin Analizi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara. YÜKSELOĞLU, E.H., ÖZCAN, Ş.Ş. ve CEYLAN, B. (2008). Olay Yeri İncelemesi ve Türkiye’deki Uygulamalar. Polis Bilimleri Dergisi,10(1):61-80.

50

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE OKUL YÖNETİCİLERİNİN YÖNETİM SÜRECİNE İLİŞKİN ETİK İLKELERİ

Muhammed Ali KEL Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitü Eğitim Yönetimi Anabilim Dalı, [email protected]

Özet Etik, yönetim süreçlerini etkileyen ögelerden birisi olarak ifade edilebilir. Örgütler yönetim süreçlerinin etkililiği ile varlıklarını devam ettirirler. Yönetim süreçleri ise genel olarak karar, planlama, örgütleme, iletişim, koordinasyon ve değerlendirme süreçlerinden oluşur. Yönetim süreçleri içerisinde etik ilkelerin rolü önemlidir. Etik ilkeler yönetim süreçlerini şekillendiren bir parça olarak görülür. Okul örgütlerinde de yönetim süreci içerisinde etik ilkeler önemlidir ve yönetim sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu durum okul örgütlerinin etkili ve verimliliğini etkileyen bir unsur olarak görülmektedir. Yönetsel açıdan incelendiğinde etik ilkelerin okul yöneticilerinin yönetim sürecinde kullandıkları etik ilkelerin neler olduğu, etik ilkelerin uygulanıp uygulanmadığı ve uygulanması için neler yapılması gerektiğini öğretmenlerin görüşleri açısından incelemek yerinde olacaktır. Bu yüzden, bu araştırma Sivas il merkezinde yer alan devlet okullarını yöneten okul yöneticilerinin etik ilkeleri ne şekilde yönetim sürecine dahil ettiğini öğretmen görüşlerine dayanarak ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, öğretmen görüşleri nitel araştırma yöntemlerinden görüşme yoluyla elde edildikten sonra temalara ayrılarak incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda öğretmen görüşlerine göre okul yöneticilerinin sahip olması gereken etik ilkeler, etik ilkelerin uygulanıp uygulanmadığı, etik ilkelerin uygulanması için öneriler saptanmıştır. Anahtar kelimeler: Yönetim, Eğitim Örgütü, Etik İlkeler

Giriş Alanyazında okul yöneticilerinin yönetim süreçlerini şekillendiren birçok etik ilke vardır. Okul yöneticilerinin yönetim süreci içerisinde kendilerine özgü etik ilkeler bütünü olduğu söylenebilir. Evrensel olarak belirlenmiş ilkeler çerçevesinde yönetim sürecinin şekillendirilmesi eğitim paydaşları açısından verimli bir ortam sağlayabilir. Çünkü etik ilkelerin rehberliğinde şekillenen yönetim sürecinin başarılı olması daha muhtemeldir. Okul yöneticilerinin yönetim süreçlerinde etik farkındalığın oluşumu için vizyon ve etik kültürün yerleşmesi gereklidir denilebilir. Belirtilen bu durumdan yola çıkılarak bu araştırmanın amacı, öğretmen görüşlerine göre okul yöneticilerinin yönetim sürecine ilişkin etik ilkelerini ortaya koymak olarak belirlenmiştir. Bu amaç doğrultusunda araştırmada aşağıdaki alt problemlere yanıt aranmıştır; 1. Öğretmenler, okul yöneticilerinin sahip olması gereken etik ilkelere ilişkin neler düşünmektedir? 2. Yönetim süreçlerinde etik ilkelerin uygulanıp uygulanmamasına ilişkin öğretmen görüşleri nelerdir? 3. Öğretmenlere göre etik ilkelerin yönetim sürecinde çok daha fazla uygulanması için neler yapılmalıdır?

Yöntem Öğretmen görüşlerine göre okul yöneticilerinin yönetim sürecine ilişkin etik ilkelerini ortaya koymayı amaçlayan bu araştırma nitel araştırma yaklaşımı içerisinde tasarlanmıştır. Araştırma, derinlemesine ve bütüncül bir yaklaşımla nitel araştırma tekniklerinden biri olan durum çalışması ile desenlenmiştir. Yıldırım ve Şimşek’e (2006) göre sosyal durumlar bulunduğu ortam içerisinde araştırılmalıdır. Bu araştırmalar sonucunda ortaya çıkması beklenen sonuçları anlamak ön plana çıkartılmalıdır. Araştırmanın katılımcıları maksimum çeşitlilik yöntemi ile belirlenmiştir. Bu örneklem yöntemi, farklılık gösteren durumlar içerisindeki aynı ya da paylaşılan olguların ortaya konulmasını sağlamak ve bu farklılıklar doğrultusunda problemin çeşitli boyutlarının bulunmasını hedeflemektedir (Yıldırım ve Şimşek, 2006). Bu bağlamda araştırmanın çalışma grubunu Sivas il merkezinde devlet okullarında görev yapan 20 öğretmenden oluşmaktadır. Araştırmaya 13’ü kadın,

51

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

7’si erkek olmak üzere toplam 20 öğretmen katılmıştır. Bu araştırmada öğretmenlerin okul yöneticilerinin yönetim sürecine ilişkin etik ilkeleri hakkındaki görüşleri üç açık uçlu sorudan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme forumu ile elde edilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme formu alanında uzman üç öğretim üyesinin görüşlerine başvurularak hazırlanmış ve gerekli düzeltmeler yapılmıştır. Araştırma halen devam etmektedir.

Kaynakça Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2006). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayıncılık.

52

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

HASAN SABBAH VE HAŞHAŞİLER: İNANÇ SİSTEMLERİNİN SUİSTİMALİ

Çağrı Buğra ÇOBAN Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik, [email protected]

Özet Terörizm kavramının, korku, ideoloji, güç kullanımı ve strateji gibi olguların öncülüğünde geniş bir tanım yelpazesi bulunmaktadır. Günümüze kadar birçok tarihi süreç geçirmiştir. Fakat devletler ve kurumlar nezdinde ortak bir tanım yapılamaması terörizmin alanını sınırlandıramamakla beraber terör örgütlerinin küresel boyutta oluşumlarına zemin hazırlamıştır. Farklı ideolojileri benimseyen terör örgütlerinin yapıları genel olarak benzerlik göstermektedir. İdeoloji ve yapılarının yanı sıra, motif olarak kullandıkları yöntemler de tarihsel süreçte benzerliğini sürdürmektedir. Dini motifli terörizm, inançlar ve dini anlayışlar aracılığı ile güç kullanımı ve şiddeti meşru hale getirerek, uygulanmasına izin verilmesi ve teşvik edilmesidir. İlk terör örgütlerinden olan Haşhaşiler, terör örgütlenmelerinin birçoğuna model olarak tarih sahnesindeki yerini almıştır. Hasan Sabbah’ın öncülüğünde suikastlar gerçekleştiren Haşhaşiler, sadece İran’da değil küresel boyutta etkisini göstermiş ve hala göstermeye devam etmektedir. Bu çalışmada, terörizm kavramına değinilecek ve terör örgütlerinin yapısı incelenecektir. Dini motifler kapsamında Hasan Sabbah ve Haşhaşi örgütü ele alınacaktır. Anahtar kelimeler: Terörizm, Hasan Sabbah, Haşhaşiler

Giriş Korku ve yıldırma anlamlarına gelen terörizm kavramının, birçok tanımı bulunmaktadır. Devletler ve kurumlar tarafından yapılamayan ortak tanım, terör örgütlerinin ve terör örgütlerine destek veren devletlerin, güçlerini arttırmalarını sağlamaktadır. Devletler, işbirliği içinde olmadıkları sürece etkisini devam ettirecek olan terörizm, tarihsel süreciyle eski bir kavramdır. Kavram olarak eski olan terörizm, günümüzde gelişen teknoloji ile yeni bir hal almıştır. Fakat terör örgütleri, yapı olarak çok değişim göstermemişlerdir. Korku ve yıldırma politikaları değişim göstermiş olsa da yapı ve motif anlamında çok yenilenememişlerdir. Tarihteki ilk terör örgütlerinden Haşhaşilerin yapısını örnek alan ve uygulayan, günümüzde birçok terör örgütü bulunmaktadır. İsmaililik mezhebinin yayılması ile yola çıkan Haşhaşiler, tarihte birçok suikast üstlenmişlerdir. Sünni ve Şii mezheplerinin savaşı gibi gözüken fakat örgüt yapılanması ve faaliyetleri bakımından terör boyutuna geçen Haşhaşiler, propaganda tekniklerini ve eylemlerini bu yönde gerçekleştirmişlerdir. Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde terörizm kavramı ve terör örgütlerinin yapısı incelenecektir. Daha sonra dinin motif olarak kullanılmasına değinilecek ve radikalleşme ile ilişkisi ele alınacaktır. İkinci bölümde ise Hasan Sabbah ve Haşhaşiler ele alınacaktır. Örgütün yapısı, ideolojisi ve stratejisi gibi birçok konu ele alınacak ve Haşhaşiler’ in, dini nasıl araçsallaştırdıkları incelenecektir. Hasan Sabbah ve İsmaililik mezhebinin anlatılacağı ikinci bölümde, terör örgütlerinin yapısı ile Haşhaşiler’ in yapısı karşılaştırılacaktır. Haşhaşiler’ in döneminden günümüze örgüt yapılarının değişip değişmediği ve dini motivasyonun devamlılığının olup olmadığı sorularının cevabı aranacaktır.

Yöntem Yapılan literatür taraması, çalışma için büyük önem arz etmiştir. Konu ile ilgili çeşitli kaynaklar incelenmiş ve kaynaklar doğrultusunda kavramsal incelemeler, yapılar ve olay örgüleri öne çıkarılmıştır. Literatür taraması ile terörizm ve dini motifli terör örgütlerine değinilmiş, Haşhaşilerin kuruluş amacı, yapısı ve faaliyetleri incelenmiştir. 53

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Araştırma Bulguları ve Tartışma Terörizm tanımı için on unsurdan bahsedilmiştir. İlk unsuru, ideoloji ve güç odaklı strateji olarak çift taraflı düşünülmesi gerektiğidir. Diğer unsurları ise, çatışma, korkunun yönetilmesi ve propaganda yöntemlerinin kullanılması, saldırı yapan kişilerin şiddetin kaynağı olması veya kullanılması, siyasi yönünün bulunması, şiddet eylemleri içermesi, devamlılığı olan ve korkutucu boyutta tehdit içermesi, hedefteki siviller ve izleyici kitle farkının belirtilmesi, şiddet eylemleri sonucu oluşan korkunun görülmesi, bir kasıt bulunması ve karşı mücadelenin var olması şeklindedir (Schmid, ss.76-83, akt. Çıtak, 2020b, s.195). Kurucu yapıların sözde amaçları kapsamında meydana gelen terör örgütleri, terörist sıfatında tanımlanan bireylerin oluşturduğu dağınık ve gizli gruplardır (Çıtak, 2020a, s.1044). Terör örgütleri, oluşumlarında temel olarak aldıkları sözde ideoloji ya da motivasyonu, motif ile ifade etmektedir. Terör örgütleri oluşumlarındaki temelleri meşru şekilde ifade edip, örgütte yer alan kadroları motive edebilmektedir. Politika ve din ile ilgili görüşlerin aracılığıyla sözde kimliklerini oluşturmaktadırlar (Çıtak, 2020b, ss.198-199). Dini radikalizm, geçmişten günümüze kadar birçok örgütün, motivasyon aracı olarak kullanılmaktadır. Bu çerçevede radikalizmin dini esaslardan kaynaklanmadığı görülmektedir. Dini kullanış yönteminden kaynaklanmaktadır (Kuyaksil, 2014, s.83). Hz. Muhammed (s.a.v)’in vefatı ile birlikte halifelik makamı oluşturulmuştur. Temelleri atılan makam için, Hz. Ebubekir isminde ortak bir karar verilmiştir. Fakat halifelik makamının temelleri atılmaya başladığından itibaren bir grup, Hz. Ali’nin halife olması gerektiğini savunmaktadır. Hz. Ali’nin halife olmasını isteyen gruba Ali Şia’sı denmektedir. Anlamı ise Ali yanlılarıdır. Bu kesim daha sonra sadece Şia adını almıştır. Hz. Ali’nin vefatı ile Şia son bulmamıştır. Tam aksine daha da genişleyerek yapısını sürdürmüştür (Lewis, 2014, ss.1-69). Şiaların ayrıldığı en büyük nokta ise, Altıncı İmam Cafer Sadık sonrası gelişmelerden kaynaklanmaktadır. Altıncı İmam Cafer Sadık, büyük oğlu olan İsmail’i aşırıcılık hareketlerinden dolayı mirastan reddetmiştir. İsmail’in mirastan reddedilmesiyle Yedinci İmam Musa Kazım olmuştur. Yedinci İmam Musa Kazım’ın soyu, On İkinci İmama kadar devam etmiştir (Fığlalı, 2001, ss.142-147, akt. Aylar, 2017, s.326). Yedinci İmam Musa Kazım’ı tanımayan grup ise mirastan reddedilen İsmail’in ve soyundan gelenlerin yolundan gitmişlerdir. “İsmaililer” adını almışlardır. İsmaililik mezhebi, gizlilik ve bağlılık temellerinde kurulmuştur. Bilginin ve idarenin gizli tutulduğu İsmaili mezhebinde, müritler sorgusuz itaat içindedirler. Gizlenmiş ve derin olan bilgi, tarikatın öğretisi olmuştur. Bu öğretiye de “Bâtıni” denilmektedir (Lewis, 2014, ss.1-69). Hasan Sabbah, on yedi yaşından itibaren geçtiği İsmaili mezhebinde Bâtıni düşünceyi benimsemiştir. Hasan Sabbah, dai yardımcısı konumuna atanmış ve Bâtınilik öğretisine davette yetkili kişilerden olmuştur (Cüveyni, 1988, s.113, akt. Ocak, 2004, s.167) Hasan Sabbah ve Haşhaşiler’in ilk terör oluşumu olduğunu ifade eden kaynaklar çoğunluktadır (Kurt, 2019, s.137). Haşhaşiler, günümüze kadar farklı anlatımları olsa da, Alman Papaz Brocardus’un yorumuyla “kiralık usta katil” anlamında Batı dillerine girmiştir. Daha sonra “assasin” olarak literatüre girmiştir (Lewis, 2014, s.19). En üst konumda olan “Baş Dai”, Hasan Sabbah’tır. Aynı zamanda İsmaili mezhebinin Nizari kolunun başında da Hasan Sabbah bulunmaktadır. Baş daiden sonra büyük dailer ve dailer gelmektedir. Baş dailer yönetici kadroyu oluştururken, dailer ise “Yeni Davet” için çalışmaktadır. Refik ve yoldaşlar ise Bâtıniliğin kısmi esaslarına hâkimdirler (Lockhart ve Türücü, 2006, s. 221). En son çerçevede olan fedailer, aslında Haşhaşi örgütünün en önemli noktasını ifade etmektedirler. Haşhaşi örgütünün daileri propaganda temelini, fedaileri ise suikast temelini oluşturmaktadır. Alamut’tan sonra birçok kale ele geçiren Haşhaşilerin en büyük özelliği, suikast yapacakları kişileri hançerle öldürmeleridir. Fedailer, Haşhaşi örgütünün en önemli gücüdür. Hasan Sabbah’ın daileri propaganda teknikleriyle Batınilik için sempatizan toplayıp tabanı genişletseler de fedailer, Haşhaşilerin en önemli silahı idi. Hasan Sabbah, dağlık kesimlerden topladığı kişileri eğiterek onları Batınilik motivasyonu ile yetiştirmiştir. Yetişmekte olan fedailere, cenneti vaat ederek yapacakları eylemleri, dini motif ( inanç sistemlerini istismar eden) altında yansıtmaktadır. Bâtıni propagandası 54

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI ile empoze edilen fikirler sayesinde fedailer, liderlerine tam biat etmektedir. Melikşah’ın ölümü ile birlikte bölgede yaşanan otorite boşluğunu iyi değerlendiren Haşhaşiler, gerek yapılan propagandalar gerekse suikastlarla, halka korku ve yıldırma politikası uygulamış ve halkı ayrılıkçı fikirlere zorlamıştır. Halkın bir kısmı Haşhaşilere düşmanlık beslerken bir kısmı da barışçıl olarak yaşamaya devam etmişlerdir. Bâtıniler, onlara düşmanlık eden üst düzey çoğu kişiyi katlederek halka da mesaj vermişlerdir (Ocak, 2004, ss.172-175). Haşhaşiler faaliyetlerini belirli bir stratejisi içinde yürütmekteydiler. Hedefleri, halkı yanlarına çekmek olan Haşhaşiler, bu konu için daileri ve propaganda yolunu kullanmışlardır. Bu propagandanın konusu, gerçeklerin sadece masum bir imam tarafından yayılabileceği veya öğrenilebileceği üzerine olmuştur. Selçuklu idaresinden memnun olmayanların üzerine yoğunlaşan dailer, Selçuklu otoritesini zayıflatmak için faaliyetler yürütmektedirler. Haşhaşilerin örgütlenme yapısı ile çalışmanın başında belirttiğimiz terör örgütü yapısı paralellik göstermektedir. Dini motif olarak kullanan ve radikalleşen örgüt, fedailer aracılığıyla otoriteye karşı gelmekle birlikte devlette üst düzey görevlileri suikast ile öldürmektedir. Terör örgütü olarak nitelendirebileceğimiz Haşhaşiler, birçok terör örgütüne de çıkış noktası doğrultusunda örnek olmaktadır.

Sonuç ve Öneriler Din temelli oluşan radikal gruplar, şiddet eylemlerine başvurmakla beraber birçok kez otorite karşıtı eylemleriyle gerek yapı gerek faaliyet alanlarıyla Haşhaşiler ile benzerlik göstermektedir. Özellikle dini liderlere olan sadakat ve liderlerin ulema gibi görülmesi için yapılan motivasyon günümüz Haşhaşiler’i diyebileceğimiz örgütleri, uluslararası güvenliğin temel sorunu haline getirmiştir. Gelişen teknoloji ile birlikte “Modern Haşhaşiler” olan El-Kaide ve DAEŞ, verdikleri cennet vaadi ve kullandıkları propaganda teknikleri ile terörün günümüzde de aynı şekilde devam ettiğinin göstergesidir. İki örgütün de konuşlanma yeri olarak, otoriteden uzak yerler seçmesi ve faaliyetlerine üs belirlemesi, yapı ve ideoloji olarak benzer olduklarının bir diğer örneğidir. Terör örgütleri, inançları algı yönetimi faaliyetleri ve propaganda teknikleri ile suistimal etmektedir. Yaşanılan bu duruma karşı alınacak önlemler ve karşı faaliyetler sayesinde terör örgütlerinin dini suistimal üzerinden seyirci toplaması ve finans sağlamasının önüne geçilebilecektir. Günümüzde gelişen teknoloji sadece terör örgütleri özelinde gelişmemiştir. Devletler ve uluslararası örgütler nezdinde ortak bir terörizm tanımı yapılması ve uluslararası işbirliği terörle mücadelede yapılması gereken öncelikli girişimdir.

Kaynakça AYLAR, M., (2017), “Hasan Sabbah ve Camiü’t-Tevârih, Tarih-İ İsmâilîyân’da Onun Döneminde Öldürülenler”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 10 (52), 325-334. ÇITAK, E., (2020a), “Terör Örgütlerinde Örgütsel Öğrenme: Örgüt Kültürü Anlayışı Üzerinden Bir Değerlendirme”, Turkish Studies - Economy, 15 (2), 1039-1054. ÇITAK, E., (2020b), “Uluslararası Güvenlik: Gelenekselden Güncele Bir Gündem Analizi”, Ankara: Orion Kitabevi, 187-230. KURT, S.. (2019), “Yeni Terörizmin Geleceğin Güvenlik Ortamına Etkileri: Daeş Örneği”, Gazi Akademik Bakış , 13 (25) , 133-161. KUYAKSİ̇ L, A., (2014), “Terör Örgütlerinin İdeoloji Unsuru Olarak Kullandığı Bazı Dinî Kavramlar” . ASSAM Uluslararası Hakemli Dergi, 1 (1), 79-114. LEWİS, B., (2014), “Haşhaşiler: İslam'da Radikal Bir Tarikat”, İstanbul: Kapı Yayınları. LOCKHART, L., TÜRÜCÜ, S.(çev), (2006), “Hasan-ı Sabbâh ve Haşîşîler”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi , (26), 213-240. OCAK, A., (2004), “Bir Terör Örgütü Olarak "Bâtınilik" ve Selçuklu Ülkesindeki Faaliyetleri”, Dini Araştırmalar, 7 (20), 163-178.

55

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

DAEŞ TERÖR ÖRGÜTÜ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Cemaleddin GÜVENÇ Hitit Üniversitesi – Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Siyaset ve Sosyal Bilimler Bölümü [email protected]

Özet Bu çalışmada Ortadoğu bölgesinin coğrafi, sosyal, siyasal ve en önemlisi dini yapısı tarihsel bağlamdan kopmadan ele alınacak. Şöyle ki; Ortadoğu bölgesi üç büyük dinin İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin doğdu yerdir. Irksal çeşitliliğin fazla olması, dinlerin içinde fazlaca mezheplerin bulunması, zengin yeraltı kaynakları nedeniyle tüm dünya ülkeleri dikkatini buraya vermiş, bu nedenlerden ötürü bölge çatışma ve savaş alınana dönüşmüştür. Böylece kanlı ve bir o kadar vahşi olan Daeş terör örgütü de burada ortaya çıkmıştır. Ortadoğu bölgesindeki ülkeler Irak, Suriye ve Türkiye ekseninde Daeş’in Irak ve Suriye’de yarattığı vahşet, Türkiye’deki kanlı eylemleri ve dünyadaki hedefine değinilecektir. Çalışmanın sonunda Ortadoğu’nun jeopolitik, demografik ve hem dinsel hem mezhepsel ayrıntıları, Daeş terör örgütünün tarihsel süreci, yapılanması, gücü, stratejileri, teknolojisi ve tüm yönleri kimi zaman örgüt liderleri üzerinden kimi zaman ülkeler veya olaylar üzerinden derinlemesine ele alınarak, nihayetinde Daeş terör örgütünün dini referans kullanarak nasıl bir vahşi örgüt olduğunun anlaşılması sağlanacak bununla beraber örgüte karşı tüm ülkelerin topyekûn mücadele etmesi gerektiği, ülkelerin sadece birlikte askerî alanda mücadeleyi değil, farklı alanlarda da bu çözümlemelerin ve çalışmaların üzerinde durulması ve rehavete kapılmadan terörle mücadelenin devam etmesi gerektiği tezi ortaya koyulması amaçlanmaktadır. Anahtar kelimeler: Irak, Suriye, Türkiye, Ebubekir El-Bağdadî, Zerkavî,

Giriş Daeş terör örgütü üzerine yapılan bu çalışmada öncelikle kadim coğrafya olan Ortadoğu bölgesi ele alınarak başlanılacak ve örgütle ilgili tüm gelişmeler ve ülkeler üzerinden çalışmamıza yön vereceğiz. Şöyle ki; Ortadoğu denilen bölgeyi düşündüğümüzde akla ilk gelen şüphesiz üç büyük din bu bölgede ortaya çıktığı, mezheplerin çok fazla olduğu, topraklarının ve yeraltı kaynaklarının bereketli olduğu bir bölge olarak karşımıza çıkmaktadır. Ortadoğu coğrafyası bu kadar bereketli ve kozmopolit olunca bütün dünya ülkelerinin dikkatlerini de üzerine çekmesine neden olmuştur. Hasılı bu kadar etkenin bir arada olması bölgenin keşmekeşliğini, savaşlarını da beraberinde getirmiştir. İslam dünyasında Haricîlik ile başlayan, evrilerek vehabiliğe dönüşen nihayetinde selefilik düşüncesiyle günümüzde de etkinliğini sürdüren radikal, köktenci ve diğer tüm dini görüşleri ötekileştiren ayrıca dine göre ötekilerin katledilmesinin caiz olduğunu hedefleyen bir akımlar silsilesidir (Bulut, 2009, s. 45-48; İyiat, 2019, s.68; Erdoğan ve Deligöz, 2015, s. 13).11 Daeş tüm katliamlarını bu anlayış ile beraber gerçekleştirmekte olup, terör örgütlerden en büyüğü ve en vahşisidir. Çalışmamız kapsamında Daeş terör örgütüne daha yakından bakılması gerekirse; Daeş’in kurucu elebaşı Zerkavî 1980 yılında Ürdün’de uyuşturucu ve cinsel suçlardan cezaevine gönderilen, ardından tahliye olduktan sonra Sovyet İşgaline karşı Afganistan’a giden ve burada mücadelesini sürdüren daha sonra Ürdün’e tekrar gelen enteresan bir kişilik olmakla birlikte kafasında her zaman İslam Devleti kurma hayali güden bir terörist başıdır. Ürdün’de sinema salonuna bombalı eylem yaparak tekrar cezaevine giren ve orada internet ortamında risaleler yayınlayarak El-Kaide elebaşı tarafından Afganistan’a davet edilen ardından ekonomik yardımla Irak’a gönderilip Tevhit ve Cihat Örgütünü kuran Zerkavî’dir (İyiat, 2019, s. 69). Örgütün elebaşlarından olan Zerkavî, El-Mısrî ve

11 Bu konu hakkında daha fazla bilgi için atıf ve kaynakçadaki makalelere bakınız. 56

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Ömer El-Bağdadi öldürülünce Ebu Bekir El-Bağdadî örgüt liderliğine geçerek devrim niteliğinde kararlar alarak hem Halifelik ilan edecek, hem de örgütün adını Irak ve Şam İslam Devleti olarak değiştirerek devlet kurduğunu tüm dünyaya ilan edecektir (Erdoğan ve Deligöz, 2015, s. 6). Daeş, devlet yapılanması şeklinde örgütlenen ve El-Kaide dâhil olmak üzere diğer tüm terörist gruplardan bu yönüyle ayrışan uluslararası çapta devasa bir örgüttür (İyiat, 2019, s. 70-71). Örgüt teknolojiyi ve sanal alemi inanılmaz biçimde profesyonel ekibiyle beraber yönetmekte, yayın kuruluşları, haber, radyo ajansları ve dergileri de bulunmaktadır. Daeş’in küresel çapta bir terör örgütü olabilmesinin en önemli nedeni sanal propagandasıdır. Bu sayede dünyanın farklı ülkelerinden örgütlerine on binleri bulan yabancı savaşçıları çekebilmeyi de başarabilmişlerdir Çalışmamız da örgütü tanımaya çalışırken Irak, Suriye, Türkiye ve dünya açısından yaşanan gelişmelerden de bahsedilmesinde fayda görülmektedir; Daeş, Irak ve Suriye’de tüm vahşi kanlı eylemlerini istediği şekilde gerçekleştirmiş, finansal, askeri, ticarî ve toplumsal alanlarda üstünlük sağlayarak kendince devlet sistemini yerleştirmeye çalışmıştır. 2011 yılında Suriye’de rejimin de devrileceği zannıyla iç savaş başlamış, Daeş buraya kolaylıkla girmiştir (Ayhan, 2017, s. 211). Bu süreçte Türkiye bu iki ülkenin komşu olması hasebiyle sınırında ciddi şekilde bir güvenlik tehdidi oluşturan Daeş tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır (Turaman ve Çelik, 2018). 2013 yılında Türkiye Daeş’i terör örgütü listesine almış, Daeş ise, 2014-2016 tarihleri arasında Türkiye içerisinde defalarca bombalı saldırılar düzenlemiş bunun neticesinde 304 kişi hayatını kaybetmiş ve 1.338 kişi de yaralanmıştır (İçişleri Bakanlığı, 2017). Türkiye yapılan bu saldırılara karşılık hem ABD öncülüğündeki koalisyonla yapılan ortak operasyonlar hem de Türkiye’nin 2016 yılında Özgür Suriye Ordusu ile birlikte düzenlemiş olduğu Fırat Kalkanı askeri harekâtı ile Daeş’e çok ciddi bir darbe vurulmuştur (Karakaya, 2019, s. 7-8). Daeş’in yaptığı eylemlere bakıldığında iç karışıklıkla beraber kargaşa ortamı oluşturarak bundan beslenmek, gelişmiş ülkelerde de İslam düşmanlığı düşüncesini pekiştirerek oralarda varlığını sürdürebilmek ve örgütüne elaman temin etme amacını gütmektedir. Daeş’in asıl amacı, küresel çapta İslam Devleti kurarak Müslüman toplumların yegâne savunuculuğunu, önderliğini yapmak ve tüm dünyada hakimiyetini sağlamayı hedeflemektedir. Bu çalışmamda konunun sürekli güncellik taşıması, Ortadoğu bağlamında yaşanan gelişmeler, ülkeler ve örgütler bazında yapılan ortaklıklar sürekli değişkenlik gösterdiğinden çalışma belirli kapsam ile sınırlandırılmıştır.

Sonuç ve Öneriler Kadim coğrafya olan Ortadoğu bölgesi tarihten gelen köklü mirasıyla, günümüzde de dini ve mezhepsel kavgaların, yeraltı zenginliği açısından devletlerin hiçbir zaman vazgeçmeyeceği bir yer olagelmiştir. İslamiyet’te olduğu gibi diğer dinlerde de mezhepsel farklılıklar bu bölgede bir zenginlik olarak değil aksine bir çatışma ve savaş sebebi sayılmıştır. Buranın jeopolitik, jeokültürel ve jeoekonomik yapısı ve dini zenginlikleri insanların bir arada barış ve huzur içerisinde yaşamasına her daim bu bölgede fırsat tanımamıştır. Durum bu şekilde olunca doğal olarak terör örgütleri de bu kargaşa ortamından nemalanarak kendilerine buraları yuva edinmişlerdir. Ayrışmacı, kavgacı ve kan dökücü terör örgütlerinin de en başında bilindiği üzere Daeş gelmektedir. Barışı simgeleyen, bir insan öldürmenin tüm insanlığı öldürmek olduğunu beyan eden, kul hakkından tutunda karıncanın dahi incinmemesi gerektiğini dile getiren İslamiyet, bu bölgede yüzyıllardır süren mezhepsel kavgaların ve cahilane anlayışın gölgesinde kalarak ayrıca kendisi referans gösterilerek Daeş terör örgütü tarafından kan dökücü vahşi bir katliamın rehberi olarak gösterilmektedir. Daeş böyle bir iklimde kendine yer edindikten ve İslamiyeti referans gösterdikten sonra serüvenine daha doğrusu katliamlarına 1999 yıllarında El-Kaide ile başlamış, 2013 yıllarına kadar El-Kaide çatısı altında eylemlerine devam etmiş, 2014 yılında Irak ve Şam İslam Devleti kurduğunu ilan etmiştir. O zamanlar dünya çapında finansal açıdan en büyük terör örgütü olduğu belirtilmiştir. 2021 yıllarına gelindiğinde örgüte vurulan ciddi operasyonlar sayesinde örgüt bitme noktasına geldiğini ancak bitmediğini kesin olarak söyleyebiliriz. Tabi ki bu süre zarfında yaşanan gelişmeler ve örgütün ayrıntılı tanıtımı yapıldığından burada tekrarlamalara gidilmeyecek, çözüm önerileri üzerinde 57

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI durulacaktır. Bilindiği üzere yaşanan bölgede hegemon devletlerin yeraltı zenginlikleri üzerinde çıkarları olduğu aşikardır. Petrolden elde edilen milyarlarca dolar büyük devletlere akmakta, ama bir o kadar o bölgede yaşayan masum insanın kanı da bu bölge topraklarına akıtılmaktadır. Çözüm önerilerimin ilk başında yer alan ve şuanda da yapılan terör örgütlerine karşı bütün ülkeleri kapsayacak şekilde devasa çapta ortak askeri operasyonların devam etmesidir. Fakat bu elbette yeterli olmayacak bir tarafı hep nakıs kalacaktır. İkinci olarak Uluslararası kuruluşların birey-toplum güvenliği kapsamında hegemon güçlerin etkisi altında kalmadan ve onların ihtiraslarına kapılmayarak din, dil, cinsiyet, bölge vb. gibi ayrımlar yapmadan bölge ile ilgili olarak aldığı kararları insan hakları doğrultusunda cesaretle uygulayabilmesidir. Üçüncü çözüm önerisi olarak sunulabilecek fikir şudur ki Daeş terör örgütünün sahip olduğu dini referans göstererek iddia ettiği sapkın ideolojisinin zayıflatılması gerekmektedir. Bu noktada en büyük sorumluluk şüphe yok ki teolog ve ilahiyatçılara düşmektedir. Daeş terör örgütünün eylemlerinin ve beyanatlarının İslam dini ile hiçbir ilgisinin olmadığı bu örgütün İslamiyet’i karaladığı da ayan beyan açıktır. Ayrıca bilim insanları ve akademik araştırmacılar da bu hususta önemli sorumluluklar yüklenmelidirler. Bu hususta terörle mücadelede sadece politikacılara ve kolluk kuvvetlerine sorumluluk yüklemek hem vicdani hem de ahlaki değildir. Güvenlik alanındaki yaklaşımlarla beraber akademik etütlerle desteklenmiş politik çalışmalar da masaya yatırılmalıdır. Son olarak bu hususta ülkeler arası yapılacak ortak ittifaklar ve uluslararası kuruluşlar, Irak ve Suriye başta olmak üzere dünyanın neresinde olursa olsun iç savaşın ve terörün yoğun yaşandığı bölgelerde halkın hiçbir baskı ve zorlama görmeden özgür bir şekilde seçim yapılarak yöneticilerini seçebileceği bir seçim ortamı oluşturulması ve demokratik bir yaşamın sağlanması yönünde o ortamın huzur ve güvenliğinin sağlanması için çaba gösterilmesi gerekmektedir. Bu ülkelerin, uluslararası kuruluşların görevi olduğu kadar bireyler olarak tüm insanlığın da aslî görevi olmalıdır.

Kaynakça AljazeeraTurk, (2014). IŞİD'in Haritası, Erişim tarihi: 05 Şubat 2020. http://www.aljazeera.com.tr/haber/isidin-haritasi Anadolu Ajansı, (2019). Afrika’da Artan Deaş Saldırıları Batı’nın Müdahalesine Zemin Hazırlıyor, Erişim tarihi: 07 Şubat 2020. https://www.aa.com.tr/tr/analiz/afrikada-artan-deas- saldirilari-batinin-mudahalesine-zemin-hazirliyor/1662283a artan DEAŞ saln hazırlı Ayhan, H. (2017). Daeş, Suriye ve Türkiye, TURAN-SAM Uluslararası Bilimsel Hakemli, 9 (34), 207-214 BBC News. (2015). IŞİD Hangi Ülkelerde, Ne Kadar Aktif ?, Erişim tarihi : 05 Şubat 2020. https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/06/150627_isid_cografyasi BBC News. (2019). Ebu Bekir El-Bağdadî : Öldürülen IŞİD Lideri Kimdi?, Erişim tarihi : 05 Şubat 2020. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-40292346 Bozkurt, İ. (2019). Daeş Terör Örgütünün İdeolojisi ve Yöntemi,(Doktora Tezi), Ankara: T.C. Polis Akademisi Güvenlik Birimleri Enstitüsü Bulut, H. İ. (2009). Dini Şiddetin Fikri Arka Planı Olarak Haricilik ve Günümüze Yansımaları. Usul İslam Araştırmaları, 11(11), 41-54. Erdoğan, Ş. ve Deligöz, E. (2015). Irak Şam İslam Devleti (IŞID) : Gücü ve Geleceği, Savunma Bilimleri, 14 (1), 5-37. Gzt.com, (2017). Son Yıllarda Avrupa’daki Terör Saldırıları ve Deaş’ın Saldırdığı 7 Ülke, Erişim Tarihi 07 Şubat 2020. https://www.gzt.com/dunya-politika/son-yillarda-avrupadaki-teror- saldirilari-ve-deasin-saldirdigi-7-ulke-2781447 Hürriyet, (2015). IŞİD Dünya’dan Ne İstiyor?, Erişim tarihi: 07 Şubat 2020. https://www.hurriyet.com.tr/dunya/isid-dunyadan-ne-istiyor-40017061 Hürriyet Kelebek, (2015). Işid (Daeş,Daeş,Daiş) Nedir? Nasıl Ortaya Çıktı? El Bağdadi kimdir?, Erişim tarihi: 04 Şubat 2020. https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/isid-daes-deas-dais- nedir-nasil-ortaya-cikti-el-bagdadi-kimdir-29600590 58

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İçişleri Bakanlığı, (2017). Türkiye’nin Deaş İle Mücadelesi, Erişim tarihi: 07 Şubat2020https://www.icisleri.gov.tr/kurumlar/icisleri.gov.tr/IcSite/strateji/deneme/YAYINLAR/% C4%B0%C3%87ER%C4%B0K/deas%CC%A7%20frans%C4%B1zca.pdf İyiat, B. (2019). Orta Doğu’nun Kırmızı Jeopolitiği Bir Dini Terör Organizasyonu olarak DAEŞ, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, 1 (1), 63-79 Karakaya, İ. (2019). Türkiye’nin Işid ile Mücadele Politikası, Bursa Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 38 (1), 1-10 Kilit, Z.A. (2019). Sinematografik Terörizm Özgün Propaganda Yöntemleri ve Film Teknikleriyle Bir Terör Örgütünün Göstergebilimsel Analizi (DAEŞ ÖRNEĞİ), (Yüksek Lisans Tezi), Giresun: Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kurt, S. (2019). "Yeni Terörizm"in Geleceğin Güvenlik Ortamına Etkileri: Daeş Örneği, Gazi Akademik Bakış, 12(25), 133-161 Özbilgeç, A. (2007). Ortadoğu ve Şiilik : Yeni Ortadoğu Jeopolitiğinde Şia Etkisi, (Yüksek Lisans Tezi), Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sarıdiken, B. (2019). Daeş (Işid) Örneği İle Medya ve Terör İlişkisi, SocıalScıencesStudıes, 5(43), 4646-4657 Stratejik Ortak, (2017), IŞİD'in Ekonomik ve Askeri Gücü 3.Bölüm, Erişim tarihi: 06 Şubat 2020. https://www.stratejikortak.com/2017/09/isid-ekonomik-askeri-gucu.html Şenol, D., Erdem S. ve Erdem E. (2016). IŞİD: Küresel Bir Terör Örgütü, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler, 26(2), 277-292 Turaman, O., ve Çelik, A. (2018). Türkiye ve ABD’nin Ortadoğu Dış Politikası: Irak ve Suriye Örnekleri Üzerinden Çatışan ve Örtüşen Değerler İkilime, Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 8 (1), 116-138 Ünsal, Z.E., ve Olçar, K. (2019). Avrupa’da Radikalleşme ve DAEŞ: DAEŞ’inEvrilmesi ve Avrupa Güvenliğine Yönelik Tehditler, Güvenlik Stratejileri, 15(29), 115-150

59

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

GOOGLE EARTH ENGINE İLE EPİDEMİYOLOJİK HARİTALARIN ÜRETİMİ

Melek YILDIRIM Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Mimarlık ve Şehir Planlama Bölümü, [email protected]

Mustafa AKSOY Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Mimarlık ve Şehir Planlama Bölümü, [email protected]

Özet Coğrafi Bilgi Sistemleri, farklı disiplinler arasında bağlantı kuran bir araçtır. Mühendislikten eğitime, sağlıktan spora, turizmden tarıma her türlü alanda uygulanabilmektedir. Bu çalışmada epidemiyoloji bilimiyle ilişkili olan mekânsal çalışmalardan Normalleştirilmiş Fark Bitki Örtüsü İndeksi (Normalized Difference Vegetation Index, NDVI), Yer Yüzey Sıcaklığı (Land Surface Temperature, LST) ve Sulak Alan (Water Body) verileri üretilmiştir. Çalışmada veriler, bulut teknolojisinin önemli temsilcisi olarak nitelendirilen Google Earth Engine platformu kullanılarak üretilmiştir. Çalışmanın sonucunda bu üç verinin birbiriyle olan ilişkisi incelenmiştir. Epidemiyolojik çalışmalarda Coğrafi Bilgi Sistemleri’nin kullanımı birçok konuda yol gösterici rolünü üstlenmektedir. Anahtar kelimeler: Coğrafi Bilgi Sistemleri, NDVI, LST, Sulak Alan

Giriş Küresel anlamda iklim değişiklikleri toplum üzerinde büyük etkilere sahiptir. Bu değişikliklerin olumsuz sonuçları günden güne etkisini hissettirmektedir. Coğrafi Bilgi Sistemleri ile bu olumsuz sonuçlar izlemekte ve çeşitli analizler yapılmaktadır. Google Earth Engine, bulut teknolojisini kullanarak verilere kolay erişimi sağlamaktadır (Gorelick ve diğerleri, 2017). Google Earth Engine ile verileri yerel saklama yerine bulut ortamında saklanmaktadır. Bu sayede bilgisayar özellikleri dikkate alınmadan hızlı ve kolay bir şekilde analizler yapılabilmektedir (Wang ve diğerleri, 2020). Bu çalışmada epidemiyoloji ile ilişkili olduğu düşünülen 3 farklı konu üzerinde haritalar üretilmiştir. Bu haritalar Normalleştirilmiş Fark Bitki Örtüsü İndeksi, Yer Yüzey Sıcaklığı ve Sulak Alan haritalarıdır. Bu haritaların birbirleri ile olan ilişkileri incelenmiştir. Özellikle bitki örtüsünün az olduğu alanlarda sıcaklığın fazla ve sulak alanların az olduğu konusunda genel bir düşünce söz konusudur. Çalışmanın bu tarz sorulara cevap vereceği ve gelecekte belirlenecek olan politikalara yol göstereceği düşünülmektedir.

Yöntem Çalışma kapsamında Normalleştirilmiş Fark Bitki Örtüsü İndeksi, Yer Yüzey Sıcaklığı ve Sulak Alan verileri üretilmiştir. Bu işlemler için MODIS uydu görüntüleri ve JRC Küresel Su Yüzey Metaveri verileri kullanılmıştır. Çalışma alanı olarak Malatya ve Elazığ illeri seçilmiştir. Bu illerin seçilme sebebi, bölgenin çok fazla baraj gölüne sahip olmasıdır. Normalleştirilmiş Fark Bitki Örtüsü İndeksi, bitkilerin biyokütle miktarı ve yaprak alan indeks değerinin ana göstergesi olarak kabul edilir ve yetişme döneminde bitki gelişiminin izlenmesi ve verim tahmini amacıyla kullanılmaktadır. Normalleştirilmiş Fark Bitki Örtüsü İndeksi indeks değerleri teorik olarak (–1) ile (+1) arasında değişir. Yeşil bitki örtüsünün fazla olduğu alanlarda indeks değeri +1’e doğru yaklaşırken, bulutlar, su ve kar düşük (eksi) NDVI indeks değerlerine sahiptir. (Aydoğdu ve diğerleri, 2011).

60

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Yer Yüzeyi Sıcaklığı yerin ışınsal cilt sıcaklığı olarak tanımlanır ve arazinin kullanım ve örtüsüyle doğrudan ilişkilidir. Yer yüzeyini kaplayan yapay ve doğal objelerin cinsine bağlıdır. Yer Yüzeyi Sıcaklığı’nın sıcaklık ile olan direkt ilişkisi göz önüne alındığında, bir çalışma bölgesindeki sıcaklık değişimi, Yer Yüzeyi Sıcaklığı ile temsil edilebilir (Polat, 2020).

Araştırma Bulguları ve Tartışma Çalışma kapsamında Google Earth Engine ara yüzü kullanılmıştır. Bu ara yüzde yazılmış olan Scriptler (kodlar) ile Normalleştirilmiş Fark Bitki Örtüsü İndeksi, Yer Yüzey Sıcaklığı ve Sulak Alan verileri elde edilmiştir. NDVI değerinin maksimum değeri 0.827477, minimum değeri -0.481116 olarak bulunmuştur. Çalışma alanında en yüksek sıcaklık değeri 31.3202 oC, en düşük sıcaklık değeri 11.5909 oC olduğu sonucuna ulaşılmıştır. NDVI değerlerinin yüksek olduğu ve sıcaklık değerlerinin düşük olduğu yerler incelendiğinde sulak alanların da oldukça yüksek olduğu görülmektedir.

Sonuç ve Öneriler Sonuç olarak Google Earth Engine ara yüzünden uydu görüntüleri ve metaveriler kullanılarak çeşitli analizler bulut teknolojisi kullanılarak yapılmaktadır. Oldukça hızlı bir şekilde gerçekleştirilen bu analizler doğru ve sağlıklı sonuçlar vermektedir. Epidemiyoloji bilimiyle ilişkili olan çalışmalarda bu ara yüz büyük görevler üstlenmektedir. Yapılan çalışmada Normalleştirilmiş Fark Bitki Örtüsü İndeksi, Yer Yüzey Sıcaklığı ve Sulak Alan verileri bu ara yüz ile üretilmiştir. Bu verilerin birbirleriyle olan ilişkilerini analizinde Google Earth Engine oldukça başarılı sonuçlar elde etmektedir. Elde edilen sonuçlar bölge için planlanan yatırımlara yol gösterebilmektedir. Sulak alanların ve yeşil alanların artışı Yer Yüzey Sıcaklığı değerlerini düşük olmasıyla ilişki olduğu görülmektedir. Planlamalarda, bu üç kavramın dikkate alınması gerekmektedir.

Kaynakça Aydoğdu, M., Mermer, A., Ünal E., Yıldız, H., Avağ, A., Urla Ö., Ünal, S. (2011). Mera Vejetasyonunun Uydu Görüntüleri (NDVI) İle İzlenmesi. TUFUAB VI. Teknik Sempozyumu. 23.02.2011. Antalya. Gorelick, N., Hancher, M., Dixon, M., Ilyushchenko, S., Thau, D., Moore R. (2017). Google Earth Engine: Planetary-scale geospatial analysis for everyone. Remote Sensing of Environment, 202, 18– 27. https://doi.org/10.1016/j.rse.2017.06.031 Wang, X., Xiao, X., Zou, Z, Chen, B., Ma, J, Dong J, Doughty, R., Zhong, Q., Qin, Y., Dai, S., Li, X., Zhao, B., Li, B. (2020). Tracking annual changes of coastal tidal flats in China during 1986–2016 through analyses of Landsat images with Google Earth Engine. Remote Sensing of Environment, 238, 110987, 2020. Polat, N. (2020). Mardin İlinde Uzun Yıllar Yer Yüzey Sıcaklığı Değişiminin İncelenmesi. Türkiye Uzaktan Algılama Dergisi. 2:1, 10-15.

61

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

DİNLERDE BEKLENEN KURTARICI İNANCI: HİNDUİZM’DE KALKİ İLE HIRİSTİYANLIK’TA MESİH İNANCI KARŞILAŞTIRMASI

Halim YILDIRIM Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dinler Tarihi Bilim Dalı, [email protected]

Özet Hinduizm, yeryüzündeki en eski ve inanan sayısı açısından da en yaygın dinlerden birisidir. Hindistan coğrafyasının dünyanın en bereketli ve zengin topraklarından birisi olması sebebiyle tarihi süreçte birçok kavim bu bölgeye kalıcı olarak ya da dönemsel olarak gelmişlerdir. Bunlardan en çok bilinenler Aryan ırkın gelişi, İskender ile birlikte Helenlerin gelişi, Türklerin Müslümanlıktan önce ve sonraki gelişleri ve en sonunda da İngilizlerin sömürgecilik amaçlı gelişleridir. Bu hareketlerin sonucunda belki de dünyanın en gizemli en ilgi çekici inançlarından biri olan Hinduizm şekillenmiştir. Buraya gelen her milletin kültürü ve inançları Hinduizm’in şekillenmesinde etkili olmuştur. Hıristiyanlık, Ortadoğu kökenli bir dindir. Yahudiliğin içerisinden doğmuş ve bütün dünyaya yayılmıştır. İsa’nın barış ve sevgi mesajları arasında yükselen bu din bugün inananlarının sayısı bakımından dünyanın en yaygın dini olarak görülmektedir. Bir reform hareketi olarak başlayan Hıristiyanlık, Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olmasıyla birlikte küresel bir din olmaya ve hem kendini hem de dünyayı değiştirmeye başlamıştır. Hemen hemen bütün dinlerde bilinen evrenin bir sonu olacağı düşüncesi hakimdir. Evreni belirli zaman dilimlerine ayırmışlardır. Kötülüğün ve düzensizliğin arttığı, insanların mutsuz ve ümitsiz oldukları bir son dönemden bahsetmişler. Bu son dönemde insanlara umut verecek, yeryüzünde barışı ve huzuru tesis edecek bir kurtarıcı-kahraman inancı ile de inananlarına umut aşılamışlardır. Kötülüğün yeryüzüne hâkim olamayacağı ümitsizliğin kalplerden silinmesi gerektiği de vurgulanmıştır. Başka bir açıdan da dünya ile ilgili koydukları kuralları ile düzeni sağlamakta zorlanan dinler inananlarını bir arada tutmak ve bağlılıklarını korumak için de bu inancı kullanmış olabilirler. Anahtar kelimeler: Din, Dinler Tarihi, Hinduizm, Hıristiyanlık, Avatar, Mesih, Kalki, Kalkin, İnkarnasyon, Tanrı, Bedenleşme, Hindistan, Dünya, Apokaliptik, Kurtuluş, Vişnu

Giriş Bu çalışmamda Hinduizm ve Hıristiyanlığa ait kurtarıcı inançlarını inceleyip karşılaştırmaya çalışacağım. 2020 yılının başlangıcıyla birlikte Dünya’da yaşanan doğal felaketler ve peşine gelen Corona Virüs Pandemisi ile birlikte insanların zihninde yaşamın son bulması ve felaketlerin kaynağıyla ilgili sorular canlanmaya başlamıştır. Ben de Dünya’da yaşanılan felaketler ve Dünya’nın sonu ile ilgili Hinduizm ve Hıristiyanlık’ta yer alan kurtarıcı inançlarını incelemek istedim.

Yöntem Dinler Tarihi araştırma yöntemlerinden, karşılaştırma yöntemi ve fenomenolojik yöntemi çalışmamda kullanmaya çalıştım.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Bu bölümde Hinduzim’deki Avatarların sonuncusu Kalki ile Hıristiyanlık’taki Mesih inancının karşılaştırmasını yapmaya çalışacağım. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var ki karşılaştırma metodu bir rekabet ya da üstünlük arayışı değildir. Karşılaştırma ancak benzer olanlar arasında yapılabilecek bir uygulamadır. Benim buradaki arayışım hangisinin diğerini etkilediğini bulmak değil olanı tespit etmeye çalışmaktır. 62

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

 Kalki inancında Tanrı, sıfatlarının ve gücünün gereği olarak dünyayı korumak ve düzeni sağlamak için yeryüzüne şekil değiştirme suretiyle bizzat kendisi gelmektedir. Mesih inancında ise Tanrı ile aynı özden olan Tanrı’nın oğlu Mesih, insanların günahlarının kefareti olarak kendini feda etmek ve Tanrı’nın krallığını kurmak için gelmektedir.  Kalki, Tanrı’nın Avatarlarından sadece biri ve sonuncusudur. Tanrı farklı zamanlarda farklı görevler için gelip gitmiştir. Mesih, Tanrı’nın yeryüzüne görevli olarak gönderdiği tek kişidir. Başka herhangi birisi bu görevle gelmemiştir. Ancak Mesih ilk gelişinde görevini tamamlamamıştır. İkinci gelişinde görevini tamamlayacaktır.  Kalki, Brahmin bir aileden, anne ve babasının ilişkisi sonucunda doğum yoluyla dünyaya gelmiştir. Mesih, Bakire Meryem’den ilahi bir lütuf ile ilişki neticesi olmadan dünyaya gelmiştir.  Kalki, ilahi bir krallık kuracak ve tüm düşmanlarını yenerek düzeni sağlayacaktır. Yaşadığı şehirden ölümü kaldıracak, bolluk ve bereket getirecektir. Mesih, ilahi krallık kuracak, O’na inanmayan herkes ölecek, inananlardan daha önce ölenler dirilerek onun döneminde yaşayacaklardır.  Kalki’nin en büyük düşmanı Budistler ve Hindistan coğrafyasını sürekli istila etmeye çalışan barbarlar olacaktır. Kalki hepsini savaşlarda yenecek ve sonra bazı Asuraları da yenerek tüm kötülüğü ortadan kaldıracaktır. Mesih’in en büyük düşmanına Deccal denmiştir. Deccal bir varlık olmaktan ziyade Mesih’e inanmayan herkesi ifade etmektedir. Şeytan, melekler tarafından zincirlenecek ve kötülük yapması engellenecektir.  Kalki, Hindistan coğrafyası sınırları içerisinde kalacak ve krallığını burada kuracak. Kurtuluşu ve nimetlerini sadece bu coğrafya ve bu kendine inananlarla sınırlı tutacaktır. Mesih, Kudüs merkezli bir krallık kuracak olsa da bütün dünyadaki inananlarını kucaklayacak ve kendine inananları kurtuluşa ulaştıracaktır. Mesih söyleminde en azından coğrafi anlamda bir evrensellik olduğu düşünülebilir.  Kalki, var olan dinin bozulan uygulamalarını ve kurumlarını düzeltecek. Kendisi bir rahip gibi yaşayarak inananlara dinlerini nasıl yaşamaları gerektiğini ve kurtuluşun yolunu öğretecektir. Mesih, ilk gelişinde dinin bozulan uygulamalarını ve kurumlarını düzeltmeye çalışmıştır. İnananlara kurtuluşun yolunu göstermeye çalışmıştır. İkinci gelişinde muhtemelen inananları onu beklediği için ve geriye kalanlar öleceği için böyle bir misyonunu tespit edemedim.  Kalki, dünyada bin yıl yaşadıktan sonra tahtını varislerine bırakıp semaya çekilecektir. Kali Yuga’da gelen Kalki’nin dönemi bittikten sonra evren yok olmayacak, döngüsel zaman düşüncesinde başa dönülecektir. Mesih, dünyada bin yıl yaşadıktan sonra evrenin sonu gelecek ve inananlarıyla birlikte Cennet’te sonsuz bir yaşamda buluşacaktır.  Kalki, bu dünyadaki görevi için de gitmek için de kendi iradesini kullanmıştır. Hiçbir varlık ona fiziki anlamda zarar verememiştir. Mesih, Tanrı tarafından dünyaya gönderilmiştir. İlk gelişinde insanlar tarafından yargılanmış, çarmıha gerilmiş ve kanı akıtılmıştır.

Sonuç ve Öneriler Kalki ve Mesih inançları arasında bazı farklılıklar olmakla birlikte temeldeki düşünce ortak görünmektedir. Genel anlamda bir kurtarıcı beklentisinin oluşmasında, mevcut dinin inananları için tasarladığı dünyevi sistemin bir şekilde beklentileri karşılamaması sonucunda ortaya çıkan düzensizliğin etkili olduğunu söylemek mümkün görünüyor. Her din gibi incelediğimiz iki din de inananlarının mutluluğunu hedeflemektedir. Ortaya çıktıkları ve hâkim oldukları coğrafyalar, tarihsel

63

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI süreçte siyasi ve kültürel bakımdan çok hareketli ve değişkenlik gösteren yerler olmuştur. Bu hareketlilik neticesinde hem inanç dünyalarında hem de siyasi-kültürel hayatlarında büyük çalkantılar yaşanmıştır. Bozulan düzeni sağlayacak, inanç dünyalarını koruyacak, siyasi-kültürel problemleri halledecek bir kurtarıcı ümidiyle bekleyen inananlar, bu ümitlerini zamanla inanç esası olarak şekillendirmişlerdir.

Kaynakça Abdurrahman KÜÇÜK, G. T., Mehmet Alparslan KÜÇÜK. (2016). Dinler Tarihi. Ankara: Berikan Yayınevi. ARIK, D. (2020). Dinler Tarihi Kavram Atlası - 1 (B. AKOT Ed.). Ankara: Gazi Kitabevi. AYDIN, F. (2011). Pavlus Hıristiyanlığına Giriş. Ankara: Eski Yeni Yayınları. DEMİRCİ, K. (1998). Hinduizm. In TDV İslam Ansiklopedisi (Vol. 18, pp. 112-116). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. KUTLUTÜRK, C. (2015). Hİnduizm’e Göre Tanrı Vişnu’nun Yeryüzünde Bedenlenmesinin (Avatara/Hulûl) Temel Nedenleri. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 55, 141-160. KUTLUTÜRK, C. (2017). Hinduizm'de Avatar İnancı. Ankara: Otto Yayınları. SARIKÇIOĞLU, E. (1997). Dinlerde Mehdi Tasavvurları. Samsun: Sidre Yayınları. Yayım, G. B. v. (1999). Hıristiyanlık (Y. A. Zeynep AKBAY, İpek ERKELLER, Sema GÜZELŞEN, Pınar KÜR, Trans.). In E. ARIKLI (Ed.), Dinler Tarihi Ansiklopedisi (Vol. 2, pp. 241-360). İstanbul: Gelişim Basım ve Yayım.

64

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

MELİKGAZİ BELEDİYESİ SULAMA ARACI ROTALAMA PROBLEMİ

Bengüsu KINIŞ Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Mühendislik Fakültesi/Fen Bilimleri Enstitü/Endüstri Mühendisliği Bölümü, [email protected]

Beyzanur HAN Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Mühendislik Fakültesi/Fen Bilimleri Enstitü/Endüstri Mühendisliği Bölümü, [email protected]

Oğuzhan Ahmet ARIK Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Mühendislik Fakültesi/Fen Bilimleri Enstitü/Endüstri Mühendisliği Bölümü Dr. Öğr. Üyesi, [email protected]

Özet Günlük hayatımızda da farkında olmadan birçok alanda araç rotalama problemleri ile karşılaşmaktayız. Dünyada ve günümüzde gelişmekte olan çoğu firmanın dağıtım planıyla alakalı sorunlar yaşadığı görülmektedir. Bu sorunların giderilmesi için süreçleri iyileştirmek, yönetmek beraberinde taşıma ve ulaştırma gibi konuları içeren kararlar alıp planlar yapılması gerekmektedir. Araç rotalama problemi ürün, hizmet ve dağıtım aşamasında mesafeyi, maliyeti ve zamanı en küçüklemeyi hedefleyen bir problemdir. Problemde araç sayıları, zaman periyotları, yol uzunluğu, araç kapasiteleri, istasyon konumu, istasyon ihtiyaçları, belirli bir zamanda ulaşılması istenen istasyonlar vb. kısıtlamalar yer alır. İstasyonlardan belirli merkezlere talep edilen ihtiyaçlar doğrultusunda, elde bulunan araçlar kullanılarak uygun rotalar oluşturulur. Elde edilen rotanın amacı; kaynakların doğru şekilde kullanılıp planlanması, uzaklığın minimum tutulması, tüm istasyonlara ulaşılması ve bu doğrultuda en iyi çözüme yani optimale yaklaşılmasıdır. Çalışmada mevcut sulama noktalarının birbirlerine olan mesafeleri, konumları, araç sayısı ve zaman periyotları belirlenecektir. Kayseri Melikgazi Belediyesi sulama araçları için kapasite kısıtlı araç rotalama problemi çalışması yapılarak ne kadar tasarruf ve fayda sağlayacağının bulunması amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Araç Rotalama, Optimizasyon, Kapasite Kısıtlı Araç Rotalama, Dağıtım, Mesafe, Talep

Giriş Araç rotalama problemi ürün, hizmet ve dağıtım aşamasında mesafeyi, maliyeti ve zamanı en küçüklemeyi hedefleyen bir problemdir. Sulama aracı rotalama problemi de araç rotalama problemine örnektir. Çalışmada karma tam sayılı matematiksel model kullanılacaktır. Problemin matematiksel modeli gerçek hayattaki problemleri ve kısıtları olabildiğince yansıtacak ve dikkate alacak şekilde tasarlanacaktır. Çalışmaya ait veriler Melikgazi Fen İşleri Daire Başkanlığından alınacaktır. Bu bilgiler, sulama noktaları, araç kapasiteleri, mesafeler ve sürelerdir. Melikgazi Fen işleri daire başkanlığından alınan bilgiler neticesinde model GAMS programına aktarılacak ve çözdürülecektir.

Yöntem Karar değişkeni modelleri şunlardır: 1, k aracı ile düğüm i′den j′ye gidiliyor ise xk = { ij 0, diğer türlü k bi = i müşterisinin k aracıyla hizmete başladığı an i = 1,…,n k=1,…,m

65

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

k yi = Müşterinin talep oranı i, teslim edilen araç k Modelin amacı, zaman aralığı kısıtlamalarına göre kat edilen toplam mesafeyi en aza indirmektir. Matematiksel programlama formülasyonu Dror ve Trudeau [24]ve Ho ve Haugland [25] temel alınarak sunulmuştur. Amaç fonksiyonu şu şekilde yazılır; n n m k min ∑i=0 ∑j=0 ∑k=0 dij xij (1) Model kısıtlamaları şunlardır; n k ∑j=1 x0j = 1 k = 1, … , m (2) Kısıt (2), her aracın depodan ayrılıp belirlenen bir müşteriye hizmet vermesidir. n k n k ∑i=0 xip − ∑j=0 xpj = 0 p = 0, … , n (3) Kısıt (3), giriş ve çıkış akışlarıyla ilgilidir, her aracın belirli bir müşteriden ayrılıp depoya geri m k dönmesidir. ∑k=1 yi = 1, i = 1, … , n (4) Kısıt (4), her müşterinin toplam talebinin karşılanmasıdır. n k ∑i=1 qiyi ≤ ak k = 1, … , m (5) Kısıt (5), araç kapasitesinin aşılmamasıdır. k n k yi ≤ ∑j=0 xji i = 1, … , n; k = 1, … , m (6) Kısıtlama (6), her müşterinin talebinin ancak belirlenen bir aracın oradan geçmesi durumunda karşılanmasıdır. Kısıt (6) tüm araçların toplamını alarak ve denklem (4) ile birleştirerek, her bir tepe noktasının en az bir araç tarafından en az bir kez ziyaret edilmesidir. m n k ∑k=1 ∑i=0 xij ≥ 1 j = 0, … , n (7) k k k bi + Si + tij − Mij(1 − xij) ≤ bj i = 1, … , n; j = 1, … , ; k = 1, … , m (8) Denklem (7), belirlenen bir rotada j müşterisinin hizmetinin başlaması için minimum bir süre belirlenir ve bir önceki hizmet noktasına dönülemez. Sabit Mij yeterince büyük bir sayıdır örneğin, Mij = li + tij − ej. k ei ≤ bi ≤ li i = 1, … , n (9) Kısıtlama (9), tüm müşterilere kendi zaman aralığı içinde hizmet verilmesidir. k yi ≥ 0 i = 1, … , n; k = 1, … , m (10) k bi ≥ 0 i = 1, … , n; k = 1, … , m (11) k k Denklem (10) ve (11) yi ve bi karar değişkenlerinin pozitif olmasıdır. k xij ∈ {0,1} i = 0, … , n; j = 0, … , n; k = 1, … , m (12) k Son olarak denklem (12), xij karar değişkenlerinin ikili olmasıdır. Araştırma Bulguları ve Tartışma Belediye araçlarının rotalarına ulaşılması ve buna bağlı kapasiteyi aşmayacak şekilde yeniden rotalar oluşturulması planlanmıştır. Planlanan yeni rotada amaç; kullanılan araç sayısını, kat edilen toplam mesafeyi ve harcanan zamanı en küçüklemektir, kârı ise maksimum seviyeye çıkarmaktır. Çalışmada kullanılan çözüm yöntemi ise karma tam sayılı matematiksel modeldir. Çalışmaya ait matematiksel model gerçek hayattaki problemleri ve kısıtları olabildiğince yansıtacak ve dikkate alacak şekilde tasarlanmıştır.

Sonuç ve Öneriler Model Fen işleri daire başkanlığından alınan bilgiler neticesinde GAMS programlama dili ile bilgisayar ortamına aktarılmış model kodlanmış ve çözdürülmüştür. Araçlar için oluşan maliyetler ise 1. araçta 82,7 TL, 2. araçta 55,9 TL ve 3. araçta 35,6 TL olarak hesaplanmıştır. Toplam mesafe Karma tam sayılı matematiksel modelin çözümünde 30,3 metre olarak bulunmuştur. Araç başına rota mesafesi yaklaşık olarak 25 km iken; 3. araç ortalamadan çok fazla sapma göstermiştir, 1. araç ortalamanın üstüne çıkmıştır ve 2.araç ise ortalama değerdedir. Araçlar için oluşan rotalar; 66

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

1.araçta 0-16-13-14-11-12-10-3-5-4-6-7-0, 2. araçta 0-17-2-1-15-0, 3.araçta 0-18-20-25-26-9-19-8-23-24-22-21-0 olarak elde edilmiştir. Hangi araç hangi noktadaki talebi karşılıyor buna ait bilgiler ise aşağıda yer almaktadır. 1.araç için; 18, 20, 25, 26, 9, 19, 8, 23, 24, 22, 21 2. araç için; 1, 2, 15, 17 3. araç için; 8, 9, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26 olarak bulunmuştur. Çalışmada incelenen ve elde edilen sonuçlar doğrultusunda bu problemin başka bir çözüm yöntemi ile çözdürülmesi düşünüldüğünde sezgisel çözüm yöntemlerinin içerisinde yer alan klasik sezgisel çözüm yöntemine ait Clarke ve Wright Tasarruf Algoritması ile yeniden çözülebileceği ve başka alternatif çözümler elde edilebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Kaynakça

Aksaraylı, M., Pala, O., Cenger, A., Özlü, Y., & Aksoy, M. (tarih yok). Turizm Sektöründe Araç Rotalama Problemi ve Karar Destek Sistemi Uygulaması. Adnan Menderes Üniv. , Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4(4), 203-213. Atmaca, E. (2012). Bir Kargo Şirketinde Araç Rotalama Problemi ve Uygulaması . TUBAV Bilim Dergisi, 5(2), 12-27. Banaz, N. (2019). Tedarik Zincirinde Soğuk Zincir Uygulamaları ve Bir Araç Rotalama Problemi Çözümü. Sakarya. Bolat, H., Bayraktar, D., Öztürk, M., & Turan, N. (2011). Yeşil Lojistik Zincirinde Araç Rotalama Problemi İçin Model Önerisi. XI. Üretim Araştırmaları Sempozyumu. İstanbul. Bozyer, Z., Alkan, A., & Fığlalı, A. (2014). Kapasite Kısıtlı Araç Rotalama Probleminin Çözümü İçin Önce Grupla Sonra Rotala Merkezli Sezgisel Algoritma Önerisi. Bilişim Teknolojileri Dergisi, 7(2). Dror, M., & P, T. (1990). Split Delivery Routing. Naval Research Logistics 37 (s. 383-402). içinde Düzakın, E., & Demircioğlu, M. (2009). Araç Rotalama Problemleri ve Çözüm Yöntemleri. Çukurova Üniversitesi İİBF Dergisi, 13(1), 68-87. Erdoğan, S. (2019). Tam Sayılı Doğrusal Programlama ile Araç Rotalama Problemi Çözümü ve Bir Servis Ağında Uygulaması. Sakarya. Güvez, H., Dege, M., & Eren, T. (2012). Kırıkkalede Araç Rotalama Problemi ile Tıbbi Atıkların Toplanması. International Journal Of Engineering Research and Development, 4(1). Ho, S., & D, H. (2004). A tabu search heuristic for the vehicle routing problem. Computers & Operations Research 31 (s. 1947-1964). içinde Kaçmaz, O. (2020). Önce Dağıt Sonra Topla Araç Rotalama Problemlerive Bir Bayinin Rota Planlanması. Isparta. Karaoğlan, İ., & Koç, Ç. (2012). Çok Kullanımlı ve Zaman Pencereli Araç Rotalama Problemi İçin Bir Matematiksel Model . Gazi Üniv. Müh. Min. Fak. Der., 27(3), 569-576. KAYA, M. İ. (2019). İki aşamalı zengin araç rotalama problemi için bir matematiksel model önerisi. Pamukkale. Keskintürk, T., Topuk, N., & Özyeşil, O. (2015). Araç Rotalama Problemleri ile Çözüm Yöntemlerinin Sınıflandırılması. İşletme Bilimi Dergisi, 3(2). Kılıç, E. N. (2020). Araç Rotalama ProblemininSezgisel Bir Algoritma ile Çözülmesi Bir Boya Fabrikasında Uygulanması . Sakarya. KIZILTAŞ, Ş. (2019). Sıfır atık projesi kapsamında geri dönüşümlü atıkların toplanması Kırıkkale'de heterojen çok araçlı araç rotalama uygulaması. Kırıkkale. Kubat, F. N. (2019). Açık Uçlu Araç Rotalama Problaminin Enerji Sektörüne Uygulanması. Ankara. Kulaç, S., & Gültekin, Ç. (2019). Bir İç Lojistik Probleminin, Araç Rotalama Çözüm Yöntemleri ile İyileştirilmesi. Uluslararası Mühendislik Araştırma ve Geliştirme Dergisi . Örnek, A. (2020). Gelir Yönetim Odaklı Eş Zamanlı Dağıtım Toplamalı Araç Rotalama İçin Meta Sezgisel Bir Çerçeve Önerisi. İstanbul. ÖZÇETİN, E. (2019). AÇIK ARAÇ ROTALAMA PROBLEMİ İÇİN METASEZGİSEL ALGORİTMA TASARIMI ve UYGULAMASI. Eskişehir. 67

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Özkök, B., & Kurul, F. (2014). Araç Rotalama Problemine Tamsayılı Lineer Programlama Modeli ve Gıda Sektöründe Bir Uygulama. İstanbul Üniv. İşletme Fakültesi Dergisi, 43(2), 251-260. Şeker, Ş. (2007). Araç Rotalama Problemleri ve Zaman Pencereliİ Stokastik Araç Rotalama Problemine Genetik Algoritma Yaklaşımı. İstanbul. Takan, M. A. (2019). Araç Rotalama Problemleri için Matematiksel Modeller ve Subgradyant Temelli Çözüm Yaklaşımı. Eskişehir. Tonci Caric, H. G. (2008). Problem formulation and definitions . Vehicle Routing Problem (s. 3-5). içinde YILDIRIM, Ü. (2019). Kapasite kısıtlı araç rotalama probleminin yabani ot ve hibrit metasezgisel algoritmalarla çözümü. Adana.

68

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

TERÖRİZM VE İSTİHBARAT İLİŞKİSİ: GÜVENLİK BAĞLAMINDA BİR DEĞERLENDİRME

Furkan AVCI Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik Tezli Yüksek Lisans [email protected]

Son dönemlerin küreselleşen dünyasında ülkeler, devletler hatta kıtalar arasında sınırlar ortadan kalkarken; bazı kavramlar da küreselleşmeden nasibini almıştır. Küreselleşmeden nasibini alan internet, ticaret, ekonomi vb. birtakım kavramlar insanlık tarihinde olumlu bir seyir izlerken; siber, salgın, terörizm vb. kavramlar ise insanlık dünyasını tehdit eden unsurlar olmuşlardır. Gerek uluslararası aktörler gerek devlet aktörleri olmak üzere siyasi erkler; küreselleşmenin getirdiği olumlu özelliklerden en üst düzeyde faydalanmaya çalışırken, tehdit eden unsurlara karşı ise imkanları dahilinde önlemlerini almaya çalışmaktadırlar. Küreselleşmeden nasibini alan ve insanlık dünyasını tehdit eden unsurlardan biri ve son zamanlarda -belki de- en önemlisi terörizmdir. Çünkü terörizm; 11 Eylül saldırılarının yaşandığı 2001’e kadar belli başlı devletlerin ya da bölgelerin olduğu noktalarda cereyan ederken, 11 Eylül 2001’den sonra uluslararası vaziyetten küresel hale gelmiştir. Bunların yanında terörizm; uluslararası aktörlerin ya da devlet aktörlerinin kullandığı internet, ticaret, ekonomi gibi unsurları da kullanarak küresel bazdaki etkisini daha da artırmıştır. Küresel bir tehdit haline gelen terörizme karşı; uluslararası aktörler ya da devlet aktörleri, belli başlı araçları kullanarak mücadele etmeye çalışmaktadırlar. Bu araçlar askeri, ekonomik, siyasi, istihbarat vb. olarak farklı perspektiflerde değişmektedir. Çalışmada terörizmle mücadele araçlarından biri olan ve çok önemli bir rol üstlendiği düşünülen istihbarat aracı ele alınacaktır. Bu bağlamda çalışmanın konusu ‘Terörizm ve İstihbarat İlişkisi: Güvenlik Bağlamında Bir Değerlendirme’ olarak belirlenmiştir. Tarihsel kökeni çok eskilere dayanan ‘Terörizm’ ve ‘İstihbarat’ kavramları arasındaki ilişkiyi güvenlik çatısı altında irdeleyebiliriz. Çünkü her iki kavramın ortak çatıda buluşacağı en isabetli kavram, güvenliktir. Terörizm ve istihbarat arasındaki ilişki, güvenlik çerçevesinde incelendikten sonra aralarında zincirleme bağlantı kurulabilir. Bu bağlamdan hareketle; güvenlik, başta devlet ve bireyler olmak üzere, evrende var olan varlıkların güvende olma hissiyatı ya da rahatlıklarını bozucu durumun olmaması diye tasvir edilebilir. İstihbarat ise başta devlet ya da bireylerin, güvenliklerini tehdit edecek unsurların ortaya çıkma ihtimalinde ya da çıkması durumunda devreye giren bir savunma mekanizmasıdır. Bu noktada güvenliği tehdit edecek unsurlara örnek olarak; savaşlar, salgınlar, göç, enerji güvenliği, ticaret savaşları, terörizm vs. sayılabilir. İstihbarat, güvenliği tehdit edici bu unsurlara karşı devreye girmektedir. Bu unsurların en önemlilerinden birisi ise terörizmdir. Dolayısıyla istihbarat, terörizm riskinin doğduğu ya da terörizmin vuku bulduğu durumlarda devreye giren bir savunma mekanizmasıdır. Bu bağlamda; terörizm ve istihbarat kavramları ve içerikleri hakkında kısaca birkaç hususa değinilmesinde fayda var. Terörizm; terminolojik olarak dehşet ve korku saçma fiillerini bünyesinde barındırır. Dehşet ve korku fiilleri siyasal amaç taşıması halinde terörizm kavramı ortaya çıkar. Terörizm ise en az üç tane teröristin örgüt halinde belli stratejilerle işledikleri suçtur. Bu noktada terörizmle ilgili vurgulanması gereken hususlar: siyasal amaçlı olması, örgüt halinde işlenmesi ve suç teşkil etmesidir. Bir başka ifadeyle; terörizm saçan örgüt üyeleri, suç işlemeyi göze alarak anarşik ortam yaratmaya çalışan ve kuralsızlığı kural edinmiş kitlelerdir.

İstihbarat; belli bir yasal zemin üzerinde oluşmuş bir hukuk devletinin, anayasal kurumları aracılığı ile gizlilik ilkesi altında güvenlik tehdidi unsurlara yönelik faaliyetleridir. Bu noktada istihbarat ile ilgili vurgulanması gereken hususlar; yasal zemin, hukuk devleti, anayasal kurum, gizlilik ilkesidir. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta; istihbarat faaliyetlerinin hem hukuk devleti 69

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI ilkesince hem de gizlilik ilkesi gereğince yerine getirilmeye çalışılmasıdır.

Hem terörizm hem istihbarat kavramları birlikte değerlendirilecek olursa; terörizm, güvenlik tehdidi teşkil ettiği ülkede ya da devlette, topluma korku ve dehşet saçarak siyasal amaçlarına ulaşmayı hedeflemektedir. Bu noktada terörizm unsurları, toplum içerisinde taraftar toplayabilmek ve siyasal erke karşı isteklerini kabul ettirebilmek için manipülasyon aracı olabilecek her türlü fırsattan istifade etmeye çalışmaktadır. Bu fırsatlara mahal vermemek için terörizmle mücadelede istihbarat faaliyetlerini yürüten devlet erkinin, bu konuda açık vermemesi hem toplumun refahı hem de devletin güveni için önem arz etmektedir. Son olarak ‘Terörizmle Mücadelede İstihbaratın Rolü’ ne gelinecek olursa; öncelikle terörle mücadele ile terörizmle mücadele arasındaki nüans farkına değinilmesi gerekmektedir: Terörle mücadele, teröristle ve terör örgütü unsurları ile mücadele olarak tanımlanabilirken; terörizmle mücadele ise terörün nedenleri diye nitelenebilecek terörün kökenine yönelik bir mücadeledir (Karaağaç, 2020, s.2). Terörizmle mücadelede iki ana unsur vardır ve istihbarat her iki unsurda da rol oynamaktadır. Bunlardan birincisi anti-terörizmdir ki; ortada henüz bir terör tehdidi yok iken alınan önlemleri içerir. İkincisi unsur olan counter-terörizm ise; aktif olan bir terörü ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetlerdir (Köseli, 2009, s.59). Bu çalışma ile öncelikle terörizm ve istihbarat arasındaki ilişki güvenlik bağlamında bir çatı altına getirilip aralarındaki bağ kurulacaktır. Ardından istihbaratın, terörizmle mücadelede nasıl bir etkisinin olduğu ve terörizmle mücadelede istihbarat faaliyetlerinin rolü irdelenecektir. Terörizmle mücadelede istihbarat araçlarının neler olduğu ele alınacak ve bu araçların işlevine değinilecektir. Buradan hareketle terörizmle mücadelede -örnek olarak- ‘Kültürel İstihbarat’ ve ‘Stratejik İstihbarat’ ele alınacaktır. Son olarak ise terörizmle mücadelede istihbaratın rolüne ilişkin ABD ve İngiltere örneklerinden hareketle uygulamadan örneklere yer verilecektir. Netice olarak çalışmada, terörizmle mücadelede istihbaratın önemini ortaya koymak amaçlanmıştır.

Kaynakça - Karaağaç, Y. (2020). Terör ve Terörizmle Mücadelede İstihbaratın Önemi. Erişim Tarihi:16 Ocak 2021. https://www.teram.org/Icerik/teror-ve-terorizmle-mucadeledeistihbaratin-onemi-99 - Köseli, M. (2009). Terörle Mücadelede İstihbaratın Rolü, Polis Bilimleri Dergisi, 11 (2), 51-77, Erişim Tarihi: 16 Ocak 2021. http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex- 1423911069.pdf

70

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ZERDÜŞTLÜKTE AHLAKİ YAPI

Fatma GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih [email protected]

Özet Din veya inanç sistemi toplumun karakterini şekillendiren unsurların başında gelmektedir. Dini anlayış, toplumun ahlaki yapısını tanımlamada yardımcı olmaktadır. Zerdüştlük, İran’ın sadece dini yapısını değil, toplum yapısını da önemli ölçüde etkilemiştir. Bir diğer ismi Mazdeizm olan Zerdüşt inancı adını tanrı, yaratıcı olarak bilinen Ahura Mazda’dan almaktadır. Bu dine mensup olanlara ‘Mazda’ya tapanlar’ anlamına gelen Mazdayesna denilmiştir. Zerdüşt, bu dinin kurucusu olmakla birlikte kutsal kitapları olan Avesta’nın en eski ve orijinal bölümü olan Gatha’ların da yazarıdır.12 Zerdüştlükte bireyin ahlaklı oluşu çokça vurgulanmaktadır. Gnostik bir din olan Zerdüştlüğün temel noktası, inananların demonlarla yani kötü güçlerle mücadelesi üzerine oturtulmuştur ve bu mücadele bir istekten ziyade görevdir. Her Zerdüştî’nin kutsal ve zorunlu görevi kötülükle yani şeytanlarla savaşmak ve iyiliğin yanında olmaktır. Bu savaşın galibinin Ahura Mazda olacağı bellidir. Zerdüşt inancında dindarlık ahlaklı olmakla yakından ilgilidir. Din, sürekli iyiliği emretmektedir. Kişinin kurtuluşu ahlaklı olmaktan geçmektedir.13 Zerdüşt inancı bireyin sorumluluğunu ön plana çıkarır. Çünkü kişi irade sahibidir ve insanı Ahura Mazda yaratmıştır. Bu sebeple insan Kötülük Tanrısı olan Ehrimen’e karşı çıkmalıdır. İnsanın görevleri dürüstlük, dindarlık, saflık, üretkenliktir. Kişi Ahura Mazda’yı tek tanrı kabul etmeli ve itaat etmelidir. Sık sık dualar edip Ahura Mazda’ya övgüler, şükranlar kurbanlar ve adaklar sunmalıdır. Dinin genel ahlak yapısı üç maddede özetlenebilir: homat (iyi düşünce), huvaht (iyi söz), ve huvarşat (iyi eylem). Bu ilkeler ateşgedelerinde, ve evlerinde ışıklandırma sisteminde kullandıkları üç avize, üç mum veya şamdanla sembolize edilmektedir.14 Bu üç maddenin karşıtı ise dojmat (kötü düşünce), djuvaht (kötü söz) ve dujuvereşt (kötü eylem)’dir. Kişi doğuştan bu eylemlere eğilimli olarak dünyaya gelse de bunlardan uzak durmalıdır. Çünkü kişinin seçeceği taraf öteki dünyasını belirleyecek en önemli unsurdur.15 İyiler ve kötüler, İslamiyette Sırat köprüsü olarak bilinen Zerdüştlükte Cinvat olarak karşımıza çıkan köprüde belirlenmektedir. Zerdüşt, bu köprüden kendisinin de geçeceğini söylemiştir. Kişinin ölene kadar yaptığı iyi kötü her şey Hayat Kitabı’na yazılmaktadır. Kişi ölünce ruhu Hayat Kitabı’nı saklayanın karşısına çıkmaktadır. İyi olgular çoksa Şarkılar Evine-Cennete; kötü olgular çoksa da Yalan Evine-Cehenneme gitmektedir.16 Ahlaki yapı ölü gömmede de kendini göstermektedir. Ölü beden kirli kabul edilmektedir. Zerdüşt inancına göre hava, su, toprak ve ateş

12 Avesta, Zerdüştlük ve Avesta, 9; Eliade 2003, 376; Tezcan 2007, 168; Alıcı 2012, 552; Alıcı 2012 a, 195; Kızıl 2013, 120; Rezakhani 2014, 1; Fidan 2018, 438; https://www.dunyadinleri.com/mazdaizm.html (17.04.2021); https://iranicaonline.org/articles/gathas-i-texts%20 (18.03.2021) 13 Rawlinson 1883, 92; Jackson 1986, 55-56; Eliade 2003, 378, 380; Sayım 2004, 95,98; Sular 2018, 30-32; http://zoroastrianism.com/Tenets/deen33i.html (16.03.2021) 14 Avesta, Dini Sistem, 12; Visperad 7-23; Yasna 4,6,7,8,14-16,22; Yasna 60; Vendidad, Fargard 5, 21; Rawlinson 1883, 90-91,99; Sykes 1915, 119; Lawrence 1918, 417; Jackson 1986, 57; Skjaervo 2005, 31; Azizi 2009, 67; Alıcı 2012, 561; Hintz 2013, 30; Çetinkaya 2015, 788; Kızıl 2015, 103-104; Sular 2018, 32; Rahmonberganovna 2020, 83; https://www.theosophical.org/publications/quest-magazine/1231-zoroastrianism-history-beliefs-and-practices (18.03.2021) 15 Rawlinson 1883, 91; Can 1968, 283; Alıcı 2012, 561; Durmuş 2018, 64; Sular 2018, 32. 16 Avesta, Dünyanın Kurtarıcı Öğretisi, 15; Yasna 45, 7; Sykes 1915,116- 117; Schure 1989, 858,860; Tümer-Küçük 1993, 109-110; Challaye 1998, 100; Sehimmel 1999, 93; Erbaş 2000, 272-273; Sarıkçıoğlu 2002, 77; Eliade 2003, 383- 384; Çakmak 2004, 62; Azizi 2009, 77-78; Yıkmaz 2017, 155; Sular 2018, 102; http://www.heritageinstitute.com/zoroastrianism/death/index.htm#chinvat (22.03.2021) ; https://www.theosophical.org/publications/quest-magazine/1231-zoroastrianism-history-beliefs-and-practices (22.03.2021); https://www.reonline.org.uk/subject-knowledge/zoroastrianism/ (23.03.2021) 71

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI kutsaldır. Bu ögelere verilen değer neticesinde ölü beden akarsuya bırakılamaz, toprağa gömülemez ve yakılamaz. Çünkü ölü beden kirlidir ve kutsalları kirletemez. Bu sebeple dakhmalar yapılmıştır.17 Zerdüştlüğün kutsal kitabı olan Avesta’da kişinin dini yaşamına ek olarak maddi ve manevi hayatı da kurallarla belirlenmiştir. Avesta içeriği itibariyle kişinin günlük hayatına yön vermektedir. Ahlak, maddi ve manevî hayat, Mazda inanışı, ritüeller, dünya ve ahiret, kıyamet, ölüm sonrası hayat, efsaneler, hukuk kuralları, evlilik, temizlik ve arınma ritüelleri, dualar, din adamlarının görevleri gibi konular ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. 18 Bir Zerdüşti’nin öfke, kıskançlık, açgözlülük, tembellik, kibir, az bilgi, sapkınlık, zina, kötü üslup, küçük ve haksız kavgalar, tartışmalar, şiddet, kötülük ve intikamdan kaçınması gerekmektedir.19 Kişi üzüntüsünü kontrol etmeyi bilmelidir. Olumsuzluk çağrıştıran her ifade yasaklanmıştır, bunların yerine olumlu ifadeler kullanılmıştır. Heredotos’a göre, Persliler ata binmek, yay kullanmak ve doğruyu söylemek konularına çok önem vermişlerdir. Nitekim Zerdüşti ailenin çocuğuna bırakabileceği en güzel miras dürüst bir eğitim, kaliteli ve güzel ahlâktır. Zerdüştlükte aileye çok önem verilmektedir. Evliliğin amacı, insan neslinin devamını sağlamaktır. Aile birimi toplumu oluşturur ve toplumun refahı ailelerin barışına ve sağlığına bağlıdır. Zerdüştlükte ideal toplumu oluşturmak hedeflenmiştir. İdeal toplumsa ahlaklı insanların ahlaklı eylemler yaptığı toplumla oluşturulabilir.20 Anahtar kelimeler: Zerdüştlük, Ahura Mazda, Avesta, Ahlak, Ateş, Su, Toprak

Giriş Zerdüşt inancını bilmeyenler için Zerdüştler ateşe duydukları bağlılıktan dolayı ateşe tapan kişiler olarak görülmüşlerdir. Zerdüştlerin kutsal kabul ettiği dört temel öğe vardır. Bunlar ateş, su, hava ve topraktır. Nitekim Zerdüştler için ateş, Tanrıları Ahura Mazda’nın oğludur ve ateşe de kutsiyet atfetmişlerdir. Ahlaki olarak değerlendirirsek, ateş ya da ışık bilginin sembolüdür. Bir Zerdüşt her zaman bilgili olmalıdır. Ateşin ve ışığın olmadığı yer cehaletle eşleştirilmiştir. Bu sebeple Zerdüştler yanan mumu ve ateşi söndüremez. Ateşin cennetten tutuşturulduğuna inanmaktadırlar.21

Yöntem Çalışmamızda araştırmanın amacına yönelik olarak literatür taraması yapılacaktır. Literatür taramasında antik kaynaklardan, ana kaynaklardan, yardımcı kaynaklardan, Zerdüştlerin kutsal kitap olarak kabul ettikleri Avesta’dan, makalelerden ve tezlerden yararlanılacaktır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Çalışma kapsamında elde ettiğimiz verilerde herhangi bir farklılık bulunmamaktadır. Zerdüşt inancının merkezinde ahlak vardır. Bir Zerdüştinin en temel görevi topluma faydalı olacak iyi işler yapmak, her zaman ahlaklı olmaktır.22

17 Avesta, Ölüm ve Sessizlik Kuleleri, 17; Rawlinson 1883, 98,102; Gündüz 2003, 279-284; Sular 2017, 184-185, 187, 194-195;Sular 2018, 36,52, 210, 240-245; http://www.iranicaonline.org/articles/burial-iii (22.03.2021 ) 18 Avesta; Yıldırım 2011, 149-152; Sular 2018, 42; 19 Vendidad, Fargard 4, 2; Jackson 1986, 58; http://zoroastrianism.com/Tenets/deen33i.html (16.03.2021) 20 Heredotos I, 136; Rawlinson 1883, 91-92;Challaye 1998, 99; Fidan 2018, 449; Kılıç 2018, 184; Sular 2018, 34-35; Wiesehöfer 2020, 59. 21 Heredotos I, 131-132; Yasna, sunuş,2; Yasna1, 2,4; Yasna 7; Sykes 1915, 114-115;Can 1968, 277; Isani 1972, 390; Azizi 2009, 80. 22 Rawlinson 1883, 92; Jackson 1986, 55-56; Sykes 1915, 119;Moore 1912, 221; Sehimmel 1999, 94; Erbaş 2000, 273- 278; Sarıkçıoğlu 2002, 75-76; Sayım 2004, 95,98; Sular 2018, 30-32; Rahmonberganovna 2020,84; Wiesehöfer 2020, 59; http://zoroastrianism.com/Tenets/deen33i.html (16.03.2021); https://www.bbc.co.uk/religion/religions/zoroastrian/beliefs/dualism.shtml#:~:text=Moral%20dualism&text=God's%20 gift%20to%20man%20was,and%20everlasting%20happiness%20in%20Heaven (16.03.2021) 72

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sonuç ve Öneriler Zerdüştlük her ne kadar bilim çevresinin ve modern kaynakların ilgisini çeken bir konu olsa da basmakalıp düşüncelere maruz kalmaktadır. Üzerine düşünülmeden ve yeterince araştırılmadan keskin ifadeler kullanılmaktadır. Zerdüştlük bir dinden çok bir öğreti ve felsefi düşüncedir. Bu din diğer dinler gibi net kuralları olan, ibadetlerin ve duaların her detayına kadar incelikle belirlendiği bir din değildir. Din, Ahura Mazda’ya inanmayı, yalandan kötü düşüncelerden kaçınmayı ve her daim topluma faydalı işler yapmayı vurgulamaktadır. Bu sebeplerle çalışma, önceki bilimsel çalışmalardan ayrılmaktadır. Sosyal bilimler alanında yapılan çalışmaların tamamen deneyselliğe oturtulmamasından kaynaklanan sınırlı bilgiler çalışmamız için de geçerlidir.

Kaynakça ALICI (2012), “Genel Hatlarıyla Mecusilik ve Zerdüşt’ün Modern Takipçileri”, Ortadoğu Yıllığı, 7/7, Sakarya, s.549-578. ALICI b (2012), Kadîm İran’da Din: Monoteizm’den Düalizm’e Mecusi Tanrı Anlayışı, Ayışığı Kitaplığı, İstanbul. AZİZİ (2009), Zerdüştiliğin Kutsal Kitabı Avesta Üzerine Bir Araştırma, Ankara Üniversitesi Doktora Tezi, Ankara CAN (1968), “Zerdüştçülük, Zerdüşt ve Hukuk (Avesta)”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.25,S.1, Ankara, s. 273-288. CHALLAYE (1998), Dinler Tarihi, Çev: Samih Tiryakioglu, Varlık Yayınlan, İstanbul. ÇAKMAK (2004), Mutezile Ekolunun Oluşumda Eski İran Dinlerinin Etkileri, Erciyes Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, Kayseri. ÇETİNKAYA (2015), Doğu’dan Batı’ya Düşüncenin Serüveni Aklî Düşünce Ve Felsefenin Doğu’dan Doğuşu: Babil-Keldanî-Çin-Hint-İran-İbranî Gelenekleri, İnsan Yayınları, İstanbul. DARMESTETER (2012), Avesta Zerdüştilerin Kutsal Metinleri, ÇEV: Fahriye Adsay&İbrahim Bingöl, Avesta Yayınları, İstanbul. DURMUŞ (2018), Perslerde İnanç Kültürü ve Mitolojik Unsurlar, Kafkas Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, Kars. ELİADE (2003), Dinsel İnançlar Ve Düşünceler Tarihi, Kabalcı Yayınevi, İstanbul. ERBAŞ (2000), “Zerdüştilik'te Din Anlayışı”, Dinler Tarihi Araştırmaları-II ( Sempozyum: 20-21 Kasım 1998 ), Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi, Ankara, s.269- 278. FİDAN (2018), “Avesta, Antik Pers Kitabeleri, Orta Farsça Edebiyatı”, Tarih Araştırmaları Dergisi, S.37, C. 63, Ankara, s.433-460. GÜNDÜZ (2003), “Mecusilik Maddesi”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.28, Ankara, S.279-284. HEREDOTOS (1973), Heredot Tarihi, Çev: Azra Erhat, Remzi Kitabevi, İstanbul. HİNTZ ( 2013), Change And Contınuıty In The Zoroastrıan Tradıtıon, SOAS, London. ISANİ (1972), “Zoroastrianism and the Fire Symbolism in Moby-Dick”, American Literature, Vol. 44, No. 3, Durham, s.385-397 JACKSON (1986), “The Moral and Ethical Teachings of the Ancient Zoroastrian Religion “, International Journal of Ethics, 7/1, s. 55-62. KILIÇ (2015), “Pers Eğitim Sistemi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XXX / 1, İzmir, s.181-198. KIZIL (2013), “Mitra’dan “Mithras’ın Sırları”na Mitraizm’in Kuruluş Serüveni”, Ekev Akademi Dergisi, Sayı: 55, s.113-136. MOORE (1912), “Zoroastrianism”, Cambridge University Press on behalf of the Harvard Divinity School, Vol. 5, No. 2, İngiltere, s. 180-226. RAHMONBERGANOVNA, (2020), “Zoroastrıan Teachıngs and Rıtuals”, International Journal of Innovations in Engineering Research and Technology, İndia, s.83-85. RAWLİNSON, (1883) The Relıgıons Of The Ancıent World, Charles Scrıbner's Sons, New York. 73

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

REZAKHANI (2014), “Mazdakism, Manichaeism, and Zoroastrianism: In Search of Orthodoxy and Heterodxy in Late Antique Iran”, Iranian Studies, Routledge, Londra, s. 1-16. SARIKÇIOĞLU (2002), Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, 2.Basım, Fakülte Kitabevi, Isparta. SAYIM (2004), “Zerdüştîlik’de Kozmogoni ve Yaratılış”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.16, Kayseri, s.91-101. SCHURE (1989),İnsanlığı Aydınlatan Büyük İnisiyeler, Çev: Ergün Arıqdal, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul. SEHİMMEL (1999), Dinler Tarihine Giriş, Kırkambar Yayınları, İstanbul. SULAR (2017), “Geçmişten Günümüze İran Zerdüştîlerinde Defin Şekilleri”, Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.6, S.1, Bitlis, s. 181-204. SULAR (2018), Günümüzde İran Zerdüştîleri, Ankara Üniversitesi Doktora Tezi, Ankara. SYKES (1915), A History of Persia, Macmillan, London. TEZCAN (2007), “Eski İranlılarda Xvarena Anlayışı ve Bunun Türklerdeki Kut ile Münasebeti”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 22 (2) , İzmir, s.167-193. TÜMER- KÜÇÜK (1993),Dinler Tarihi, 4.Baskı, Ocak Yayınları, Ankara. WIESEHEÖFER, Josef(2020) Erken Pers - Antik Bir Dünya İmparatorluğunun Tarihi, Çev: Nilgün Ersoy, Totem yayınları, İstanbul. YILDIRIM, Nimet (2011), “Zerdüşt’ün Kutsal Kitabı Avesta”, Şarkiyat Mecmuası, İstanbul, s.147-170. YIKMAZ (2017), “Ruhun Yeniden Dirilmesi Unsuru Üzerinden Zerdüştlük–Yahudilik Etkileşimi”, Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi İlahiyet Fakültesi Dergisi, S.11, Çanakkale, s. 149-158.

ELEKTRONİK KAYNAKLAR http://zoroastrianism.com/Tenets/deen33i.html (16.03.2021) https://www.bbc.co.uk/religion/religions/zoroastrian/beliefs/dualism.shtml#:~:text=Moral%20dualis m&text=God's%20gift%20to%20man%20was,and%20everlasting%20happiness%20in%20Heaven (16.03.2021) https://www.dunyadinleri.com/mazdaizm.html (17.04.2021) https://iranicaonline.org/articles/gathas-i-texts%20 (18.03.2021) https://www.theosophical.org/publications/quest-magazine/1231-zoroastrianism-history-beliefs- and-practices (18.03.2021) http://www.heritageinstitute.com/zoroastrianism/death/index.htm#chinvat (22.03.2021) https://www.theosophical.org/publications/quest-magazine/1231-zoroastrianism-history-beliefs- and-practices (22.03.2021) https://www.reonline.org.uk/subject-knowledge/zoroastrianism/ (23.03.2021) http://www.iranicaonline.org/articles/burial-iii (22.03.2021 )

74

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İŞ KAZALARININ ÖNLENMESİNDE YÖNETİM VE ORGANİZASYONUN ROLÜ

Gökhan FİDAN İzmir Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü İş Sağlığı ve Güvenliği Anabilim Dalı, [email protected]

Prof.Dr.Akil Birkan SELÇUK İzmir Bakırçay Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği A.B.D. [email protected]

Özet Ülkemizde ve dünyada sanayileşme ile birlikte teknolojinin gelişmesi ve yoğun makineleşme, çalışanların yaşam haklarının ve vücut bütünlüklerinin işletme tehlikelerine karşı korunması ihtiyacını doğurmuştur. Bu süreçte artış gösteren iş kazaları ve meslek hastalıklarının azaltılmasına yönelik olarak yeni ve etkili önlemlerin alınması zorunluluğu, iş sağlığı ve güvenliği yönelik düzenlemelerin hayata geçirilmesinin yolunu açmıştır. Çağdaş hukukun en temel alanlarından birini iş sağlığı ve güvenliği hukuku oluşturmasına rağmen ülkemizin güncelliğini yitirmeyen konularından biri maalesef iş kazalarıdır. Araştırma kapsamında iş güvenliği ve iş kazalarının önlenmesini kültür haline getirmiş örnek uygulamalar ile tedbir almanın tazminat ödemekten daha ekonomik olduğu bilincine sahip kuruluşlar, OHSAS 18001 iş sağlığı ve güvenliği yönetim sistemi kapsamında incelenerek iş güvenliğinin bilimsel yönleri ele alınmaktadır. İş güvenliğinin bir kültür olması ayrıca iş güvenliğinin bir organizasyon içinde etkili olması iş sağlığı ve güvenliği ile yönetim ve organizasyon biliminin birleştirilerek incelenmesi yönleriyle çalışmanın özgün bir çalışma olduğu söylenebilir. Bu çalışmada iş kazalarının ülkemiz için sıradan bir durum olduğu, iş kazalarının sıradanlaşması nedeniyle yeterli önlem ve tedbirlerin alınmaması sonucu iş kazaları ve buna bağlı ölümlerin sıkça yaşandığı görülmüştür. Yaşanan her türlü olumsuzluk sonucunda iş güvenliği uzmanlarının tek sorumlu olarak görüldüğü ve adli makamlar önünde yargılandığı sonucuna ulaşılmıştır. İş kazalarının önlenmesinde tek kişiye işi bırakmak yerine yönetim ve kuruluş olarak bir hareket edilmeli, iş kazalarının sıradan olduğu görüşü ortadan kaldırılmalı ve profesyonel olarak çalışma hayatına yönelik yaklaşım geliştirilmelidir. Anahtar kelimeler: İş Kazası, İş Sağlığı ve Güvenliği, Yönetim ve Organizasyon, İşveren, OHSAS 18001

Giriş İş kazaları yönetim ve organizasyon ile önlenebilir mi? Bu çalışmanın amacı kaza ve olayların önlenmesine yönelik usul, esas ve sorumlulukları belirlemek OHSAS 18001 kapsamında iş kazalarını önleme sisteminin planlanması, uygulanması ve koordine edilmesine ilişkin temel esasları belirlemektir. Ayrıca işveren ve çalışanın eğitim gerekliliklerini incelemek çalışma faaliyetleri esnasında meydana gelebilecek iş kazalarına karşı risk değerlendirmesini yapmak değerlendirme sonucunda alınması gereken emniyet tedbirlerini belirlemektir. Yapılan risk değerlendirmesi ve alınacak tedbirler ile kaynakların iş güvenliği kapsamında daha verimli kullanılmasının sağlanması ve bu işlemin doğal sonucu olarak yönetim ve organizasyonu güçlendirerek işçi ve işvereninin nasıl korunacağı ele alınacaktır. Ayrıca iş sağlığı ve güvenliği yönetim sistemlerinin işletme içerisinde muntazam olarak uygulanmasının işletmeler için daha etkin iş güvenliği sağlayacağı ele alınacaktır. Bu sebeple iş sağlığı ve güvenliği yönetim sistemleri ile bu sistemlerin oluşturulmasında temel olarak görülen yönetim sistemleri standartları incelenerek bu yönetim sistemlerinin bütünleştirilmesi ile ilgili literatürde yer alan bilgiler incelenerek yorumlanacaktır. 75

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Yöntem Bu çalışmada iş güvenliği ve iş kazalarının tanımı yapılacak, iş kazalarına ayrıntılı olarak değinilerek Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yayımladığı istatistiklerden faydalanılacak ve iş kazalarının yoğun yaşandığı yerler analiz edilecek ayrıca iş kazalarının toplumsal ve ekonomik sonuçları işlenerek gerek ülkemiz açısından gerekse de dünyada iş kazalarının ekonomik ve sosyal sonuçları vurgulanarak, yönetim ve organizasyon bilimsel açıdan incelenecek olup iş güvenliği ile bir arada derlenecektir. İş güvenliği ve yönetim organizasyon sistemini bir arada birbirine bağlı olarak kurmuş, kurum bazında ülkemizde faaliyet gösteren ve iş kazalarını önleme konusunda emsal olan çalışmada belirtilen kurumların iş güvenliği konusunda kurmuş olduğu ve uyguladığı organizasyonlar incelenerek iş kazaları önlemleri değerlendirilecek olup nasıl önlem alındığı belirtilecektir. Çalışmanın sonuçları tartışmalı olarak değerlendirilecek, konuyla ilgili edinilen deneyimler ışığında ileride yapılacak çalışmalara yönelik önerilerde bulunularak iş kazalarına bakış açısı değiştirilecek ve ülkemiz için sıradan bir olay olmaktan çıkarılarak farkındalık oluşturulacaktır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma İş sağlığı ve güvenliği ana bilim dalı, işletme ana bilim dalı, yönetim ve organizasyon ana bilim dalında yaklaşık 1200 adet çalışma incelenmiş genel olarak iş kazaları, iş kazaları cinsleri, iş kazalarının kurum ve işyerlerine göre dağılımı, iş güvenliği uzmanının ve işverenin hukuki sorumlulukları ile cezai sorumlulukları incelenerek çözüm bulmaya çalışıldığı görülmüştür. Hazırlanacak çalışmamda iş kazaları oluşumunun iş yerlerinde en temel sebebe yani organizasyonel boyuta inilecek iş kazalarını önlemede iş güvenliği uzmanının tek başına önleyici olamayacağı bunun işveren, iş güvenliği uzmanı, işçi koordinesinde bir organizasyon ile çözüme kavuşacağı incelenecektir. Farklı bilim dalları olan iş sağlı ve güvenliği ile yönetim ve organizasyon ortak bir çatı altında birleştirilerek iş kazalarını yönetimsel ve organizasyonel olarak çözüm yolları aranacak ve bu bilim dallarını kendisine örnek alan ve iş kazalarının önlenmesi konusunda ülkemize örnek kurumlar incelenecek olup iş güvenliğine farklı bir pencereden bakılacaktır.

Sonuç ve Öneriler Bu çalışmada iş kazalarının ülkemiz için sıradan bir durum olduğu tespit edilmiştir. İş kazalarının sıradanlaşması nedeniyle yeterli önlem ve tedbirlerin alınmaması sonucu iş kazaları ve buna bağlı ölümlerin sıkça yaşandığı görülmüştür. Yaşanan her türlü olumsuzluk sonucunda iş güvenliği uzmanlarının tek sorumlu olarak görüldüğü ve adli makamlar önünde yargılandığı sonucuna ulaşılmıştır. Çalışma, iş kazalarının önlenmesi kapsamında farkındalık oluşturularak, iş kazalarının ve ölümlerin önüne geçilmesi, işçi güvenliğinin sağlanması, işveren ve iş güvenliği uzmanının korunması ile iş kazaları sonucu oluşan psikolojik, sosyal ve mali sorunların önüne geçilmesinin önemini ortaya koymaktadır. İş kazalarının önlenmesinde tek kişiye işi bırakmak yerine yönetim ve kuruluş olarak bir hareket edilmeli, iş kazalarının sıradan olduğu görüşü ortadan kaldırılmalı ve profesyonel olarak çalışma hayatına yönelik yaklaşım geliştirilmelidir.

Kaynakça 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu (2012), T.C. Resmi Gazete (28339,52). Toksöz, R. A. (2011). OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sisteminin ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi ile İlişkileri ve Bir Örnek Uygulama. Dokuz eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İzmir. Akbulut, B. (2018). İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin Yükümlülüğü Bulunan Kişiler ve Bu Kişilerin İş Kazası ve Meslek Hastalığından Kaynaklanan Cezai Sorumlulukları. Terazi Hukuk Dergisi, 14-30. Şimşek, M. ve Çelik, A. (2018). Yönetim ve Organizasyon. Eğitim Kitabevi, Konya. 76

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

MİHRÎ HATUN DÎVÂNINDA SEVGİLİYE HİTAP

Salih KOCA Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]

Özet Bu çalışmadaki amacımız klasik Türk şiirinin kadın şairlerinden olan Mihrî Hatun’un gözünden sevgiliye nasıl hitap edildiğinin tespit edilmesidir. Çalışmanın kapsamı, Mihrî Hatun’un divanında yer alan gazeller ile sınırlandırılmıştır. Divanda yer alan 210 gazel okunarak bu gazellerde sevgiliye nasıl hitap edildiği tespit edilmiştir. Anahtar kelimeler: Mihri Hâtun, sevgili, şiir, hitap

Giriş Mihrî Hatun 15. yüzyılda Amasya’da yaşamıştır. Babası Kadı Hasan Amasyevî, dedesi Halvetî olan Pir İlyas’tır. (Erünsal, 2005: 37). Mihrî Hatun, gençliğinde hoş sohbet, güzel görünüşe sahip, iffetli, irade sahibi bir kişi olmuştur (Alıcı, 2009: 4). Mihrî Hatun’un önemi, elde divanı bulunan klasik Türk edebiyatının ilk kadın şairi olmasıdır. Şair, şiirlerinde sade bir dil kullanmayı tercih etmiş ve bu durum dikkatlerin üzerine çevrilmesinde kısmen de olsa etkili olmuştur. Samimi, içten ve doğal bir üslupla şiirler yazan şairin bu üslubu ondan bahseden kaynakların ihtiyatlı davranmalarına neden olmuştur (Batıislam, 2012: 61). Mihrî Hatun, aşkını açıkça dillendirmekten çekinmemiştir. Şiirlerini kabiliyetini göstermek amacıyla değil içinden gelen duyguyu ifade etmek amacıyla yazmıştır (Kaya, 2010: 5). Mihrî Hâtun’un Gazellerinde Geçen Sevgiliye Hitap Unsurları Begüm N’ola begüm keremünden bizümle yâr olsan (93/1). (Beyim ihsanından, büyüklüğünden bizimle sevgili olsan ne olur; güzellerin içinde ne var bir ihtiyar sen olsan.) Bî-vefâ Bî-vefâ yâre gönül virdüm ü bilmezlik ile (115/3) (Başım, seni bilmeden vefasız sevgiliye gönül vererek kendi elimle ateşlere attım.) Cânan Benden çevirür yüzini cânân ne kolaysuz (55/1) (Canan yüzünü benden ne kolay çevirir; meyil etmeyen kuluna sultan ne kolaydır.)

Cân-ı cihânum Gülzâr-ı hadünsüz bana ey cân-ı cihânum (59/2) (Ey cihanımın canı bana sensiz sınırsız gül bahçesi; sevinçli gül, cennet bahçeleri gerekmez.) Dilber Gel gel ey dilber ki sensin tende cânı kendümün (91/1) (Ey dilber! Gel ki sen tende kendi canımsın, akıp giden ruhum senin ile neşelenir.)

Dil-rübâ Yalınuz bir ben miyem sen dil-rübâya mübtelâ (50/4) (Sen gönül çalana bir ben mi bağlandım, can u gönülden cihan halkı seninle dosttur.) Dost/Dostum Cân zaîf oldı firâkundan meded kıl dostum (7/3). (Dostum! Ayrılığından canım güçsüzleşti, gel lütuf et hasta gönlüme ilaç ol ey tabip.) 77

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Efendüm

Her ne gelse hoş gelür bana efendümden benüm (100/7) (Mihri, sen sevgilinin cefasının elinden şikâyet etme; efendimden bana her ne gelirse hoş gelir.) Enisüm Enîsüm gam olupdur gussa hâne (165/2) (Dostum! Aşkın ile can yoldaşı olduğumdan beri dert evim gam olmuştur.) Güzeller güzeli Bir eyü güzeller güzeli gönlümi aldı (181/1). (Bir iyi güzeller güzeli gönlümü aldı; göz göre göre benim başımı kavgalara saldı.) Güzeller şahı Görelü kûyunda cânum sen güzeller şâhını (130/5) (Sen güzeller şahını canımın sokağında göreli Rıdvan’a meylim kalmadı tüm delikanlılardan, gılmandan vazgeçtim.) Habîb Gördügince yüz çevürür yüzime bakmaz habîb (7/1) (Ben garip ne ettim ne yaptıysam günahımı bilmiyorum; arkadaşım, dostum yüzüme bakmaz, görünce yüzünü çevirir.) Han Meylüm sanadur hânum kurbân yoluna cânum (79/4) (Hanım! Meylim sanadır, canım yoluna kurban; sözümün gerçeği bu gerisi ancak yalan.) İki gözüm Sürinürem yoluna bunca zamân iki gözüm (114/2) (İki gözüm! Bunca zamandır yolunda sürünüyorum; bu da aşüftelerimdendir demedin.) Kâfir Cân virürüm sana behey kâfir (29/1) (Behey kâfir! Sana canımı veririm; bir bakış kıl bana behey kâfir.) Kıble gâhım Ehl-i islâma yazukdur kıble-gâhum gitme gel (97/5) (Kıblegâhım! Aşk ehli kaşının kavisi olmadan secde etmediğini bilirsin; İslam ehline yazıktır gitme gel.)

Mâhum Zulmet-i gamda koma Mihrî’yi mâhum gitme gel (97/6) (Mahım! Gönül ve can güneş cemalinle parlamışken Mihri’yi gamın zulmüyle bırakma, gitme gel.) Pâdişahum Pâdüşahum seyr iderken bâg-u hüsnün gûşesün (68/4) (Padişahım! Güzellik bahçesinin köşesini seyrederken bu dervişin gönlüne çenenin elmasını göster.)

Rûh-u Revânum Âşıklarun inletme gel ey rûh-ı revânum (137/4) (Ey akıcı ruhum! Gel âşıklarını inletme; seni sevenin bari yüzüne karşı gül.) Serv-i revânum Göz yaşınu kaddün görüp ey serv-i revânum (58/2) (Ey servi revanım! Gözyaşını boyun görüp yüz suyuyla sen serviye revan etmemek olmaz.)

Sevdügüm Gel akıtma gözlerümün kanlu yaşın sevdügüm (4/2) (Sevdiğim! Gel gözlerimin kanlı yaşını akıtma; sonunda ocağına su koyar bu sana hayır etmez.) Şahum 78

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Gitmege az eylemişsin âh şâhum gitme gel (97/1) (Ah şahım, gitmeyi istemişsin gitme gel; korkarım ki ahım sana tesir edecek gitme gel.) Şâh-ı cihânum Gördi çeşmüm yine bir şâh-ı cihânı ne güzel (98/1) (Gözüm, yine bir cihanın şahını gördü ne güzel; canım yine bir zamanı güzelini sevdi ne güzel.) Tabîb-i cânum Lutf eyle kıl ilâc bugün ey tabîb-i cân (8/4) (Ey can tabibi! Bugün lütuf edip ilaç hazırla; gönül ayrılığınla hastadır, gel deva ol.) Yâr/Yarüm Terk eyledüm ey yâr senün ârı yolunda (145/3) (Ey yar! Senin temiz, saf yolunu terk ettim; bugün aşkınla cihanın rüsvasıyım bil işte.) Sonuç İncelediğimiz divanın kadın şairlerden Mihrî Hâtun’a ait oluşu kadınların sevgili tasavvurunu gözler önüne serme noktasında önemlidir. İncelenen gazellerde dikkati çeken bir nokta sevgilinin fiziksel gücünün şiirlere yansımış olmasıdır. Bunun dışında, bir kadın şair gözünden sevgiliye bakıldığında klasik Türk şiirinin etkisini görmemiz kaçınılmazdır. Sevgili, kadın olsun erkek olsun âşığa varlığıyla da yokluğuyla da cevr ü cefa çektiren kişidir. Sevgili, Mihri Hatun için beydir, şahtır, padişahtır, arkadaştır, dosttur, tabiptir, gönül çelicidir, parlayan aydır, güzellerden daha güzeldir; bunun yanında vefasız ve acımasızdır; yeri geldiğinde kâfirdir. Gazellerde en çok geçen hitap kelimesi 65 gazel ile dost/dostumdur. Bunu 54 gazel ile yâr, 48 gazel ile dilber takip eder. Cânan 32, kâfir 13, bî-vefâ 11, sevdügüm 11, begüm 10, mâhum 7, dil-rûbâ 6, serv-i revânum, efendüm 5; habîbüm 4; iki gözüm 3; enisüm, rûh-ı revânum, şâhum 2; cân-ı cihânum, güzeller güzeli, han, kıble gâhum, pâdişahum, şâh-ı cihânum, tabîbüm 1’er gazelde geçer.

Kaynakça Erünsal, İ. E. (2005). Mihrî Hatun, TDV İslâm Ansiklopedisi, (Cilt 30, s. 37-38 ss). İstanbul.

Alıcı, L. (2019) ‘XVI. Asır Divan Şairlerinden Mihrî Hâtûn ve Redd-i Matla‘ Gazelleri, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 2, 1-18.

Batıislam, D. (2012). Mihrî Hatun’un İki Mürâca’ası. Prof. Dr. Mine Mengi Adına Türkoloji Sempozyumu (20-22 Ekim 2011. (60-68 ss.). Adana.

Kaya, G. (2010). Mihrî Hâtun Divânının Tahlili. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Elazığ.

Arslan, M. (2018). Mihrî Hâtun Divânı. [T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü]. Erişim Adresi https://ekitap.ktb.gov.tr/Eklenti/58679,mihri-hatun- divanipdf.pdf?0.

79

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KADININ VAROLUŞ SORUNSALINDAKİ SUÇ ORTAKLIĞINDA MARTİN HEİDEGGER VE SİMONE DE BEAUVOİR’I BİRLİKTE OKUMAK

Nur Banu ÇAĞATAY Hitit Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Siyaset ve Sosyal Bilimler Bilim Dalı Tezli Lisansüstü Eğitim Programı’nın 2021 yılı mezun öğrencisi [email protected]

Derya ASİLTÜRK Hitit Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Siyaset ve Sosyal Bilimler Bilim Dalı Tezsiz Yüksek Lisans Öğrencisi

Özet Simone de Beauvoir The Second Sex (İkinci Cinsiyet) adlı eserinde kadınların, tutsak olma durumlarını çoğu kez kendilerinin de pekiştirdiğini savunur. Kadın, kendisinin özgür olmasını engelleyen bu konumda aslında bir suç ortağı olmaktadır. Fakat Beauvoir’ın bu savunusunu tek başına okumak, kadının bu suç ortaklığı konumuna nasıl aktif olarak yer aldığını ve burada neden kaldığını yeterince açıklayamamaktadır. Bu makalenin amacı, Beauvoir’ın suç ortaklığına dair açıklamalarını, Heidegger’in Varlık felsefesi ile birlikte okuyarak serimlemektir. Böylelikle, kadının kendi özgür olamama durumunda; pasif konumda aktif eylem içerisinde olduğunun tespiti yapılabilecektir. Bu tespit ise bizlere, aslında kadının seçim imkânına sahip olduğunu ve varoluşunun sorumluluğunu alması gerektiğini gösterebilecektir. Bu sorumluluğu alabileceği yer ise kadına ait bir ‘Mitsein’ alanıdır. Bu alan içerisinde kadına ait dil oluşturulabilir ve bu dilin yarattığı bilinçle de kendi ikincil konumunun çözümlenmesi için eyleme geçilebilir. Ayrıca bu sentezlemenin, Beauvoir’ı Sartre’dan ziyade Heidegger ile birlikte okumanın da kadının varoluş sorunsalı için imkânlı olduğunu göstererek literatüre pozitif bir katkı sunabileceği düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Heidegger, Beauvoir, Suç ortaklığı, Mitsein, istekli özgürlük.

Giriş Bu makalenin konusu; kadının ikincil konumda oluşunun sebebinin, kendisinin gösterdiği rızadan kaynaklı olduğunu ileri süren ve bu doğrultuda kadını suç ortağı olarak kabul edilen fikri analiz etmektir. Amacı ise kadının varoluşuna engel olan bu rıza durumunu Heidegger ve Beauvoir’ın varoluş felsefesinde yer alan ortak kavramlarla açıklayarak, kadının bu alandan çıkması için ‘Mitsein’ alanında oluşturacağı dilin ve birliktelik ilişkisine dâhil olmasının yollarını tartışmaktır. Beauvoir’ın analizlerinin Heidegger’ci yönlerine eğilmenin, kadının varoluşu için kendi sorumluluğunu almasına dair fikrin açıklanmasına yardımcı olacağı düşünülmektedir. Alternatif bir suç ortaklığı yorumunu yapabilmek, pasif rolünde gözüken kadının, nasıl bir aktif eylem içerisinde olduğunun altını kazmaya yardımcı olacaktır (Kruks, 1987, s. 115). Heidegger ve Beauvoir’ın birlikte okunarak bir çalışma oluşturulması gayreti, literatürde bu konuda eksiklikler olduğunun düşünülmesinden dolayıdır. Literatürde genellikle, Beauvoir’ın Sartre ile birlikte okunması tercih edilmiş ve Sartre ile olan ilişkisine Heidegger ile olabilecek ilişkisinden daha olumlu bakılmıştır (Donavan, 2014, s. 223). Son yıllarda ve artan bir şekilde, bilim insanları, Heidegger ve Beauvoir’ı birlikte okuma yönünde bir eğilim göstermeye başlamışlardır. Çünkü Beauvoir’ı yalnızca Sartre ve Hegel üzerinden okumanın, onun felsefesi için yeterli ışık tutabildiğine dair inançları değişime uğramıştır (James, 2006, s. 152).

YÖNTEM Makalede, Schleiermacher’in hermeneutik anlayışı doğrultusunda gramatik ve psikolojik okuma yapılmıştır. Bu okuma şeklinde kelimelerin en derininde yatan anlamlara ulaşabilmek için eserde yer alan ilgili bölümlerdeki anlamları incelenir, ardından kavramların eserdeki anlam yansımalarına bakılır (Schleiermacher’den akt. Toprak, 2016, s. 44). Yine Schleiermacher’in anlayışından hareketle birden fazla eseri karşılıklı okuma yönteminden hareketle Heidegger’in kavramlarının, Beauvoir ile okunabileceğinin imkânı gösterilmeye çalışılmıştır. Hermeneutiğe yöntemden başka, Varlık’ın anlama çabası olarak bakan ve aslında Varlık’ın her an hermeneutik yaptığını söyleyen Heideggerci anlayış (Heidegger, 2002, s. 315-317)

80

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI izleğinde de, kadının kendi hermeneutiğini yapabilmesinin koşullarını sunulmuştur. Neticede hermeneutik ile yazılmaya çalışılan bu makale; tanımlama, açıklama, kompoze etme ve anlamlandırma çabası içerisinde olunmuştur.

Sonuç ve Öneriler Makalenin sonucunda; (i) Heidegger’in Varlık felsefesindeki Dasein’ın unsurlarının kadın cinsi için de okunabileceği ve bu unsurların, kadının varoluşu için alması gereken sorumluluklara rehber olabileceği, (ii) Beauvoir’ın felsefesinde yer alan kadın analizlerini, Hegel ve Sartre yerine Heidegger’in kavramları ile birlikte okumanın da mümkün olabileceği, (iii) Heidegger ve Beauvoir’ın, ‘Mitsein’ ve ‘sorumluluk’ kavramlarıyla, kadının dâhil olma sorumluluğunu aldığı ve feminist düşünce ile oluşturduğu alanda ‘suç ortağı’ olmaktan kurtulabileceği görülmüştür.

Kaynakça De Beauvoir, S. (2015). Second Sex, Trans. Howard Madison Parshley, New York: Vintage. Donovan, J. (2014). Feminist Teori, Çev. Aksu Bora, Meltem Ağduk Gevrek ve Fevziye Sayılan, İstanbul: İletişim yayınları. Gothlin, E. (2006). Reading Simone de Beauvoir with Martin Heidegger, in The Cambridge Companion to Simone de Beauvoir, Ed. Claudia Card, (pp. 45- 65), Cambridge: Cambridge University Press. Heidegger, M. (2002). Dilin Doğası, Çev. Hüsamettin Arslan, İnsan Bilimlerine Prolegomena, (ss. 28-64), İstanbul: Paradigma Yayınları. James, S. (2006). Complicity and Slavery in The Second Sex, in The Cambridge Companion to Simone de Beauvoir, Ed. Claudia Card, (pp.149-167), Cambridge : Cambridge University Press. Kruks, S. (1987). Simone de Bauvoirand The Limits of Freedom, Social Text (17), 111- 122. Toprak, M. (2016). Hermeneutik ve Edebiyat, İstanbul: Dergah Yayınları.

81

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

BABİL’İN DÜŞÜ: İMPARATORLUKTAN CUMHURİYETE GEÇİŞ SÜRECİNDE DÖNEMİN AYDINININ YAPAY DİLLERE BAKIŞ AÇISI

Ümit BAŞKAYA Hitit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]

Özet Modern dönem öncesi Hıristiyan düşününde hatırı sayılır bir yer işgal etmiş olan Lingua Sacra (Kutsal Dil) arayışı, 19. yüzyılın son çeyreğinde Alman din adamı Johann Martin Schleyer’in Volapük ismini verdiği yapay dili icat etmesi ile birlikte yeni bir amaca doğru evirilmiştir: Tüm insanların anlayıp konuşabileceği ortak bir dil oluşturmak. Schleyer’in Volapük’ü icadını izleyen yıllarda, hemen hepsi de evrensel dil olma iddiasını taşıyan pek çok yapay dil icat edilmiş olup bu yapay diller oldukça kısa bir süre içerisinde dünya çapında bir ilgiye mazhar olmuştur. Elbette bu ilgi, dönemin ruhu göz önüne alındığında rahatlıkla anlaşılabilecek bir durumdur. 19. yüzyıl sonlarında dünya, o güne değin hiç olmadığı kadar küçülmüş, iletişim ve seyahat imkânları katbekat artmıştır. Lakin dillerin farklı oluşu toplumlar arası iletişimin ve bilhassa ticaretin önünde büyük bir set olarak varlığını sürdürmüştür. İşte bütün bu yapay dil faaliyetlerinin altında yatan temel motivasyon da bu seti yıkma arzusu olmuştur. Nitekim yapay dillere Türkiye özelinde gösterilen ilgiyi de bu motivasyon üzerinden açıklamak pekâlâ mümkündür. Bu bağlamda söz konusu çalışma; yapay dillerin 19. yüzyılın son çeyreği ile 20. Yüzyılın ilk yarısını kapsayan dönemde Türkiye’de, devrin aydınları tarafından nasıl algılandığını ortaya koymayı ve buradan yola çıkarak bu dillerin toplumda nasıl karşılık bulduğunu dönemin sosyolojisi üzerinden değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Anahtar kelimeler: Esperanto, Volapük, Yapay Dil

Giriş: Yapay Dillerin Teşekkül Sürecine Toplu Bir Bakış Tarih boyunca dünyanın çeşitli bölgelerinde, çeşitli amaçlar doğrultusunda pek çok yapay dil tasarlanmıştır. Söz konusu yapay dilleri tasarlanma amaçları bakımından incelediğimizde, bu dilleri kabaca dört başlık altında sınıflandırmamız mümkündür: yarı dinsel/mistik amaçlar doğrultusunda tasarlanmış diller, felsefî/akademik diller, uluslararası yardımcı diller ve fantastik edebiyattaki varlıklara ait diller. Tarih boyunca tasarlanmış yapay dillere bütünlüklü bir bakış açısıyla baktığımızda tekil bireylerin gerçekleştirdiği dil üretimi faaliyetlerinin, çok büyük oranda dil üreticisinin dil üretimine dönük şahsi istencinden kaynaklanmaktan ziyade kolektif bir arzunun yansıması olduğu görülmektedir. Bu sebeple dil üretiminin amacı bağlamında yapmış olduğumuz bu sınıflandırma, aynı zamanda yapay dillerin tarihsel gelişim sürecine de işaret etmektedir. Şöyle ki tarihte somut verileriyle tespit edebildiğimiz ilk yapay dil olan Lingua Ignota’dan itibaren, Yüksek Ortaçağ’dan 17. yüzyıla kadar olan dönemde, dil üretimi faaliyetleri dönemin ruhuna uygun olarak yarı dinsel/mistik amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. 17. yüzyıla gelindiğinde ise pozitif bilimlerin ve felsefenin yükselişi, yeni bilimsel/felsefi argümanları ifade etme gücü mevcut dillerden çok daha yüksek bir dile duyulan arzuyu beraberinde getirmiştir ve bu doğrultuda çalışmalar yapılmıştır. Ancak bu arzu, çeşitli sebeplerle sonuçsuz kalmıştır. 19. yüzyıl itibariyle meydana gelen çeşitli sosyo-ekonomik ve teknolojik gelişmeler, evrensel bir dil ihtiyacını ilk kez ciddi bir biçimde gündeme getirmiştir. 19. yüzyılın sonunda Volapük’ün ortaya çıkışı ve kısa bir sürede o güne değin hiçbir yapay dilin sahip olamadığı bir yaygınlık kazanması, yapay dil olgusunun adeta dünya çapında bir moda halini almasını sağlamıştır. Bu dönemde hemen hepsi uluslararası yardımcı dil olma iddiasını taşıyan çok sayıda yapay dil tasarlanmıştır. Özellikle Volapük’den sonra Doktor Zamenhof tarafından tasarlanan Esperanto, günümüze değin varlığını sürdüren bir yapay dil olması bakımından oldukça önemlidir. İngilizcenin 2. Dünya Savaşı sonrasında 82

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI gerçek anlamda uluslararası bir dil konumuna yükselmesine değin en önemli evrensel dil adaylarından birisi olan Esperanto, 20. yüzyılın ilk yarısında sadece yapay bir dil olmanın çok ötesine geçerek dünyanın her yerinde taraftarı bulunan bir ideoloji halini almıştır. 1950’li yıllardan itibaren yaşanan siyasi gelişmeler sonucu dünyanın iki kutuplu bir yapıya evrilmesi ve İngilizcenin hâkim evrensel dil konumuna yükselmesi ile birlikte yapay dillere duyulan ilgi de azalmıştır. Bu dönem itibariyle, özellikle J. R. R. Tolkien’in fantastik edebiyat sahasında ortaya koyduğu eserlerle birlikte, yapay dil üretimi fantastik edebiyat alanında yürütülen bir faaliyet halini almıştır.

Avrupa’da Yürütülen Yapay Dil Faaliyetlerinin Türkiye’deki Yansımaları İslam kültür dairesi içerisinde bir istisna olan Baleybelen dilini göz ardı ettiğimiz takdirde, Osmanlı toplumunda yapay dillere yönelik esas ilginin 19. yüzyıl sonlarında Volapük’ün tüm dünyada ilgiyle karşılanması ile başladığını söyleyebiliriz. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu durumun hayatta kalmak için dünyanın gelişmiş bölgelerini takip etmeyi zorunlu kılması nedeniyle devrin aydınlarının dünyada başlayan yapay dil modasını takip ettiği görülmektedir. Osmanlı döneminde Volapük ve Esperanto gibi yapay diller üzerine kaleme alınan eserlere ve makalelere baktığımızda, bu konuya ilgi gösteren aydınların bu dilleri bir kalkınma ve medenileşme aracı olarak gördüğü dikkat çeker ki bu durum dönem şartları itibariyle rahatlıkla anlaşılabilecek bir durumdur. Her şeyden önce bilimsel ve teknik konularda kaleme alınmış güncel eserleri takip etmek, birden çok batı dilini öğrenmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu durum hâlihazırda bu konularda geri kalmış olan bir toplum için oldukça büyük bir dezavantaj oluşturmaktadır. Şöyle ki Avrupalı meslektaşlarının bilimsel çalışmalara ayırdığı vakti, bir Türk çeviri yapmaya veya en azından literatürü takip etmeye ayırmaktadır. Söz konusu yapay dillere ilgi duyan aydınlara göre dil sorununun evrensel bir yapay dil aracılığıyla çözülmesi, bilimsel ve teknik konularda Osmanlı aydınının Avrupa ile rekabet etme gücünü arttıracaktır. Ayrıca bu konuda öncülük eden Osmanlı aydınlarına göre evrensel bir yapay dilin yaygınlık kazanması halinde ticaret ve diplomasi alanında da Türk insanı içinde bulunduğu dezavantajlı konumdan kurtulacak, başka toplumlarla daha rahat iletişime geçebilecektir. Osmanlı devrinde yapay dillere olan ilgi büyük oranda “geri kalmışlık meselesi” ile ilintili olmakla birlikte bu durum söz konusu yapay dillere yönelik ilgiyi tam olarak açıklamak için yeterli değildir. Özellikle 2. Meşrutiyet ile birlikte bu dillere olan ilgi, doğrudan etnik meseleler ile ilişkili bir hal almıştır. 2. Meşrutiyet ile birlikte özellikle azınlık milletlere mensup kişiler, Esperanto dilini yaymak amacıyla faaliyetlerde bulunmuşlar ve bu dili Osmanlı milletinin ortak dili yapmak istemişlerdir. Ayrıca işgal dönemi İstanbul’unda “Megalo İdea” ülküsü doğrultusunda kurulmuş olması kuvvetle muhtemel “Bizantio” isimli Esperantist bir dernek de kurulmuştur. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte söz konusu yapay diller ile ilgili yayınlarda ve bu dilleri yaymak amacıyla yapılan çalışmalarda bir durgunluk olduğu göze çarpmaktadır. Cumhuriyetin erken dönemlerinde Esperanto dilini yaymak amacıyla Mehmed Hulusi Bey isimli bir kişinin birtakım faaliyetlerde bulunduğu görülmektedir ki kendisi bu dili yaymak amacıyla 1947 yılında bir dernek kurmuştur. Ayrıca kendisinin ilk baskı tarihlerini tespit edemediğimiz bir sözlük ve bir de ders kitabı hazırladığı 1957 tarihinde basılan Türkiye Bibliyografyasından tespit edilmiştir.

Sonuç Çalışmamızın ana eksenini oluşturan 1875-1950 yılları arası dönem, Türk toplumunda her alanda olduğu gibi dil hususunda da köklü değişikliklerin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde cereyan eden dil tartışmaları, hiç şüphesiz sosyal, kültürel ve ekonomik meseleler ile doğrudan alakalıdır. Nitekim çalışmamızda ortaya koyduğumuz üzere yapay dillere yönelik ilgi ve yapay dillerle ilgili yürütülen faaliyetlerde benzer şekilde bu meseleler ile ilişkilidir. Bu açıdan yapay dil meselesini, salt dilbilimsel bir mesele olarak değil sosyolojik bir mesele olarak ele almak gerekmektedir. Çalışmamız Türkiye’de yapay dillerle ilgili yapılan çalışmaların genel bir panoramasını sunmakla birlikte yeni araştırmalarla 83

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI tamamlanabilecek pek çok eksikliği barındırmaktadır. Özellikle 2. Meşrutiyet döneminde ve işgal İstanbul’unda yürütülen faaliyetler kaynaklara tam olarak ulaşılamadığı için layıkıyla değerlendirilememiştir. İlgili dönem ile ilgili Yunanca yayınların incelenmesi ve arşivlerde yer alması kuvvetle muhtemel “Bizantio” dergisinin bütün sayılarına ulaşılması halinde mesele daha berrak bir şekilde ortaya konulabilecektir. Bu şekilde yapılacak yeni bir çalışma ilgili döneme dair literatüre önemli katkılar sağlayacaktır.

Kaynakça Akyıldız, A. (2011). “Tercüme Odası” maddesi. İslam Ansiklopedisi. İslam Ansiklopedisi internet sitesinden alındı. Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivleri (COA). Maârif Nezâreti Mektubî Kalemi Defterleri. 1038-23. H-26-12-1325. Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivleri (CCA). Muamelat Genel Müdürlüğü. 144-32-13. 29.08.1932. Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivleri (CCA). Muamelat Genel Müdürlüğü. 229-541-6. 17.06.1929. Çuluk, S. (2019). 20. Yüzyıl Başlarında ‘Lisan-ı Beynelmilel’ Çabaları Esperanto Dili Bir Umut Oldu Ama… #tarih, 63. 70-75. Demircan, Ö. (1988). Dünden Bugüne Türkiye’de Yabancı Dil. İstanbul: Remzi. Demir, G. (2018). Dilin Belirsizliği. İstanbul: Pinhan. Doktor Zamenhof’un Vefatı Lisan-ı Umumi: Esperanto’nun Hal ve İstikbali. (1917) Servet-i Fünun, 1350. Dural, H. (1965). Dünya Dili Esperanto. Ankara: Kardeş. Eco, U. (2004). Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı. Kemal Atakay (Çev.). İstanbul: Literatür. Enfel, D. (2015). Avrupa’da İlk Yapma Dil Volapük (Osmanlı ve Günümüz Türkçesi ile Metinler- Dizin ve Sözlükler). İstanbul: Kesit. Esperanto. (1931, Kânunuevvel 26). Akşam Gazetesi. Hamlin, C. (2011). Türkler Arasında. Hasan Yüksel (Çev.) İstanbul: Meydan. Hasan Hamid. (1901). Musahabe-i İlmiye- Esperanto (Farklı Dilleri Konuşan Kişiler Arasındaki İletişim Zorluklarını Ortak Bir Dil İle Aşılabileceği Düşüncesi İle Üretilen Bir Yapay Dil). Servet-i Fünun, 532. İloğlu, S. (1998). 19. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Ekonomik Alanda Gayrimüslimler. Yakın Doğu Üniversitesi Veritabanı üzerinden erişildi. Koç, M. (2005). Baleybelen Muhyî-i Gülşenî İlk Yapma Dil. İstanbul: Klasik. Koç, M. (2007, Eylül). Bilim Tarihinin İlk Yapma Dili Bâleybelen. 38. Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi’ne sunulan bildiri. https://www.ayk.gov.tr/wp- content/uploads/2015/01/KO%C3%87-Mustafa-B%C4%B0L%C4%B0M- TAR%C4%B0H%C4%B0N%C4%B0N-%C4%B0LK-YAPMA-D%C4%B0L%C4%B0- B%C3%82LEYBELEN.pdf Korzhenkov, A. (2010). The Life of Zamenhof. Ian M. Richmond (Çev.) New York: Mondial. Kurmuş, O. (2012). Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi. İstanbul: Yordam. Lisan-ı Umumi Ne Halde (Dünya’da Ortak Bir Dil Kullanımı). (1893). Servet-i Fünun, 117. Okay, M. (1969). Beşir Fuad İlk Türk Pozitivist ve Natüralisti. İstanbul: Hareket. Ömer Seyfettin (2017). Ashab-ı Kehfimiz. İstanbul: Ötüken. Pamuk, Ş. (2007). Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi 1500-1914.İstanbul: İletişim. Stamatiadis, A. (1933). Turkujo maddesi Enciklopedio de Esperanto. Self.gutenberg.org. Tokgöz, A. (1910). Esperanto Bir Lisan-ı Umuminin Faidesi. İstanbul: Ahmed İhsan ve Şürekası. Türkiye Cumhuriyeti Maarif Vekâleti Basma Yazı ve Resimleri Derleme Müdürlüğü. (1957). Türkiye Bibliyografyası 1939-1948 Cilt 1. İstanbul: Maarif Uşaklıgil, H. (1989). Kırk Yıl. İstanbul: İnkılâp. 84

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Wikipedia. (2020). Esperanto. Alınan yer https://en.wikipedia.org/wiki/Esperanto Yaguello, M. (2008). Hayali Diller (Söylenceler, Ütopyalar, Fantazmalar, Kuruntular ve Dilsel Kurgular). Necmettin Kâmil Sevil (Çev.) İstanbul: Yapı Kredi. Zürcher, E.J. (2005). İmparatorluktan Cumhuriyete Türkiye’de Etnik Çatışma. İstanbul: İletişim.

85

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ’NİN DIŞ POLİTİKA AKTİVİZMİ: ARTIK ABD MÜTTEFİKİ DEĞİL Mİ?

Zehra KARAYEL Hitit Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü [email protected]

Özet Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) bağımsızlık kazandığı 1971 yılından itibaren ABD ve Batılı müttefikler ile iyi ilişkilere sahiptir ve genel olarak güvenliğini bu ülkelerle yaptığı işbirliği ile sağlamaktadır. Genel olarak bu ülkelere paralel bir siyaset izleyen ve koalisyon içinde hareket eden BAE yönetimi, Arap Baharından itibaren Suudi Arabistan ile daha aktif bir siyaset izlemeye başlamış, 2015’ten itibaren de hem Amerikan hem de Suudi yönetiminden aykırı politikalar izlemeye başlamıştır. Ülkenin güç kapasitesinde dikkate değer bir değişim olmamasına rağmen BAE’nin bölgesel bir güç gibi hareket etmesinde Arap Baharıyla beraber ortaya çıkan yeni tehdit ve fırsatlar etkili olmuştur. İran’a karşı caydırıcı olmayan ABD politikaları, Rusya’nın İran’ın yanında Suriye’ye girmesi, bölgenin giderek çok kutuplu hale gelmesi ve ABD’nin hegemonyasının azalması BAE’nin dış politika önceliklerini yeniden belirlemesine ve İran karşıtı politikalar yerine devrim karşıtı isyanlarla mücadeleye öncelik vermesine neden olmuştur. Bu durum onu İran tehdidini önceleyen Suudi Arabistan ile Yemen’de uzantıları üzerinden karşı karşıya getirirken, Rus yayılmacılığı ile mücadele eden ABD ile de Suriye ve Libya politikası üzerinden karşı karşıya getirmiştir. Zira BAE, Suriye’ye doğrudan müdahalede bulunan Rusya ile bölgede işbirliği yapmak suretiyle çıkarlarını kollamaya başlamıştır. Kısa zamanda devrilmeyeceğini öngördüğü Esad’ı ABD’ye rağmen yeniden meşrulaştırmaya çalışan ve Libya’da ABD’nin desteklediği tarafla karşı karşıya gelen BAE, ABD ile ilişkilerini korumak için lobiciliğe önemli kaynak harcamış, İsrail ile de masaya oturarak uzun yıllar devam eden izolasyonunu kırmada önemli rol oynamıştır. ABD ile ilişkilerini korumayı büyük ölçüde başarmıştır. Önceliklerini belirleyen BAE, bölgede artan çok kutupluluğu kendi çıkarlarını maksimize etmek konusunda başarılı şekilde kullanmıştır. Anahtar kelimeler: BAE, Körfez, Bölgesel İttifaklar

Giriş BAE’nin eksen kayması yaşayıp yaşamadığı, dış politikasındaki değişimin niteliği ve nedenleri incelenmiştir. Sadık bir Amerikan müttefiki olan BAE’nin son dönem bölgedeki birçok alanda Rusya ile beraber hareket etmesine rağmen ABD ile ilişkilerini koruması ve küçük devlet kategorisine girmesine rağmen bölgesel devlet politikaları izleyebilmesinin ve bölgede gerçekleştirdiği müdahalelerinin nasıl mümkün olduğu tartışılmıştır.

Yöntem BAE dış politikasında vaka analizi yapılmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma BAE’nin dış politikasında yaşanan kırılmanın küresel ve bölgesel ölçekte artan çok kutupluluğun bir sonucu olduğu, BAE’nin bu süreçte birbiriyle çıkar çatışması yaşayan taraflarla ittifaklarını korumaya ve ilerletmeye gayret ettiği ve süreçten göreceli olarak daha karlı çıktığı ve daha fazla hareket kabiliyeti elde ettiği görülmüştür.

Sonuç ve Öneriler Biden yönetiminin bölgede yeniden hakimiyet gösterme çabası içine girmesi BAE’nin halihazırdaki hareket kabiliyetini kısıtlayacaktır. Ancak İsrail ile gerçekleştirdiği anlaşma ve ABD’de sahip olduğu lobi kabiliyeti ile ABD ile ilişkilerini koruyarak hareket kabiliyetini devam ettirmesi beklenmektedir. Bölgede gerçekleştirdiği müdahaleler ve özellikle (özellikle de Yemen) BAE’nin kaynaklarını zorlasa da BAE’nin Rusya ile iş birliği halinde Kuzey Afrika ve Afrika Burnu’ndaki çıkarlarını kısa vadede terk etmesi beklenmemektedir. Bunun yanında İsrail ile anlaşma imzalayan BAE’nin, İran ile ABD arasında gerçekleşebilecek nükleer konulu anlaşmayı engellemeye çalışması muhtemeldir. Bunun yanında Doğu Akdeniz’de Yunanistan, İsrail ve Günay Kıbrıs ile anlaşma yapan BAE’nin Türkiye’ye karşı tutumunun yakın zamanda değişmesi beklenmemektedir.

86

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İNŞAAT MALZEMESİ SATIŞI YAPILAN İŞYERLERİNİN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ AÇISINDAN İNCELENMESİ

Batuhan Resul KEKEÇ İstanbul Medeniyet Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü İş sağlığı ve Güvenliği Bölümü, [email protected]

Özet İnşaat sektörü her alanda, her şartta faaliyet gösterebilen ve sürekli gelişen bir sektördür. Bu sektörün devamlı aktif ve büyüyen yapısı bazı alanlarda denetlenmesini güçleştirmektedir. Bunlardan bir tanesi de sektörün can damarı olan ve beslenmesini sağlayan malzeme tedariki hattıdır. Bu tedarik hattında küçük yaralanmalı veya büyük yaralanmalı olmak üzere çeşitli kazalar yaşanmaktadır. Bu kolda faaliyet gösteren işyerlerinden genelde az tehlikeli iş yerleri, NACE (Nomenclature des Activités Économiques dans la Communauté Européenne) kodlarına göre az tehlikeli işyeri sınıfında sayıldığı için 2012 yılında yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği açısından yeterince denetleme yapılamamaktadır. Bu çalışmada bu gibi işletmelerde göz ardı edilen sakıncalı durumlar incelenmektedir. Bu incelemelerin neticesinde ortaya çıkan bulgular ve riskli durumlar paylaşılarak, riskli durumların ortadan kalkmasını sağlayacak çözüm önerileri sunulmaya çalışılmakta ve göz ardı edilen durumlara dikkat çekilmektedir. Ticaret Bakanlığı tarafından belirlenen ve ilgili işyerinin tehlike sınıfını ve faaliyet alanını belirten NACE kodlarının tekrar değerlendirilmesi ve düzenlenmesi gerekmektedir. Anahtar kelimeler: İnşaat Malzemeleri Satışı, İnşaat Malzemeleri Depoları, İnşaat Sektörü

Giriş İnşaat sektörü, ekonominin lider ve sürükleyici sektörlerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Bunun nedeni inşaat sektörü ile diğer ekonomik sektörler arasındaki yakın ilişkidir. (Balaban, 2017, s. 1) Bu sektörün canlı kalmasını sağlayan ve malzemelerin tedarik, taşınma, depolanma ve satış hizmeti verildiği işyerlerinin genel yapı bakımından kendi namı hesabına çalışan kişiler adına faaliyet göstermesi sonucunda gerekli iş sağlığı kurallarına uyulmaması ve gerekli denetimlerin yapılmaması sebebiyle oluşan riskler ve iş sağlığı ve güvenliği açısından yarattığı tehlikeli durumların incelenmesi ve mevcut risk etmenlerinin belirlenerek iş sağlığı ve işçi güvenliğinin sağlanması için gerekli önlemlerin alınmasıyla ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Bu risklerin tespit ve değerlendirilmesi maksadıyla risk değerlendirmesi çalışması yapılmaktadır. “2012 yılında çıkan 6331 sayılı kanun ve bu kanun dayanak gösterilerek hazırlanan İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirme Yönetmeliği’nde tehlike, risk ve risk değerlendirme kavramları tanımlanmıştır. Buna göre tehlike, işyerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek, çalışanı veya işyerini etkileyebilecek zarar veya hasar verme potansiyelini, risk ise tehlikeden kaynaklanacak kayıp, yaralanma ya da başka zararlı sonuç meydana gelme ihtimalini ifade etmektedir’ (Kaya vd., 2012, s. 11). İnsan hayatına verilen önem ve uygulanan önleme yöntemleri bu sektörlerde kalite ve güven açısından seçici bir unsur olarak görülmektedir.

Yöntem Bu çalışma İstanbul İli, Avcılar ve Esenyurt ilçelerinde muhtelif işletmeleri incelenmek ve araştırmaya konu işyerleri ve şahıslardan gerekli onaylar alınmak suretiyle çalışanlar ve işyeri sahipleriyle soru cevap yöntemi ve fotoğraflama yöntemleri kullanılarak birinci ağızlardan alınan bilgiler ve yapılan incelemeler neticesinde yapılmıştır.

87

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Araştırma Bulguları ve Tartışma Yapılan araştırmalar inşaat sektörü çalışanlarının iş kazası sonucu diğer sektör çalışanlarına göre iki kat daha fazla sakatlanma ve üç kat daha fazla ölüm riskinin bulunduğunu göstermiştir (Hacıbektaşoğlu, 2018:3). Fakat bu iş kazaları bu tip işyerlerinin genelde kurumsal firmalar yerine şahıs firması veya küçük esnaf adı verilen gerçek kişiler tarafından işletilmesi yüzünden iş kazası olarak kayda geçirilmemektedir. 46.73.07, 46.73.08, 46.73.09 NACE kodlu ve buna benzer alanlarda faaliyet gösteren NACE kodlu işyerleri az tehlikeli olarak görülmektedir. Bütün bu etmenler göz önünde bulundurulduğunda bu işyerlerinin az tehlikeli sınıfta değerlendirilmesinin ne derece doğru olduğu çalışmada ele alınmaktadır.

Sonuç ve Öneriler Az tehlikeli olarak kodlandırılan ve bu sektörde hizmet veren yerler aslında tehlikeli sayılabilecek derecede risk etmenleri içermektedir. Bu veriler ve bulgular sonrasında inşaat malzemesi temini ile alakalı işyerlerinde yeniden genel olarak bir risk değerlendirmesi yapılarak faaliyet kollarına göre kategorize edilip NACE kodları tekrardan düzenlenerek ve satılan ürünlerin niteliğine göre ayrıştırılarak gerekli önlemlerin alınması sağlanmalıdır. Bu ayrıştırma ve yeniden kodlama ile yaşanabilecek yaralanma, kaza ve ölümlerin önüne geçilerek işyerlerinde gerekli tedbirlerin alınması sağlanarak çalışan ve müşterilerin ve hatta çevredekilerin sağlığı ve güvenliği sağlanmalıdır. Bu sıralanan unsurlar uygulandığı takdirde inşaat malzemesi satılan ve depolanan yerlerdeki yaralanmalar ve iş kazaları büyük ölçüde önlenebilir.

Kaynakça T.C. İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği, (29.12.2012) Resmi Gazete Sayısı: 28512, http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=7.5.16925&MevzuatIliski=0&sourceXml Search. T.C Ticaret Bakanlığı Esnaf ve Sanatkar Meslek Kolları NACE Kodları Listesi 13.02.2019 tarihli ve 30685 sayılı Resmi Gazete ile yürürlüğe giren meslek kolları için oluşturulan liste, https://www.ticaret.gov.tr/esnaf-sanatkarlar/esnaf-ve-sanatkar-meslek-kollari/sektor-meslek- nace-listeleri. Kaya Çelenk, E., İri Ölmezoğlu, N. İ. ve Takaoğlu Başkan, Z. (2018). Risk Değerlendirmesi Ne Kadar Önemli? İşveren Bakış Açısı. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 7(4) , 10-18 Hacıbektaşoğlu, S. (2018). İnşaat Sektöründe Yaşanan İş Kazalarının Analizi ve Bu Kazalara Neden Olan Etkenlerin İncelenmesi. Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2(3), 159-177. DOI: 10.30692/sisad.452112. Balaban, O. (2011). İnşaat sektörü neyin lokomotifi?. Birikim, 270, 19-26.

88

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

BASEL SÖZLEŞMESİ KAPSAMINDA ATIKLAR

Neşet KICIK Hitit Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi [email protected]

Özet Çevre sorunları, temel olarak bakıldığında çoğunun insan faaliyetleri sonucunda meydana geldiği açıktır. Ayrıca insan oluşumu konusunda herkesin hemfikir olduğu ilk insanların avcı-toplayıcı olarak yaşamlarını sürdürdükleri bilinmektedir. Daha sonra insanlar çeşitli alanlarda gelişme göstererek teknolojik ve hayat standartlarında gelişmeler gösterdiği bilinmektedir (Harari,2015). İnsan tarihinde yaşanan bu gelişimler elbette insanın gelişimi konusunda oldukça olumlu sonuçları ortaya koyduğunu söylemek mümkündür. Fakat bu olumlu gelişmeleri acaba çevre içinde söyleyebilir miyiz? Kuşkusuz bu sorunun cevabı evet olmayacaktır. Özellikle sanayi devrimi sonrasında meydana gelen teknoloji devrimi ve sonrasında kapitalizmin gelişmesiyle birlikte hız kazanan metalaşma gibi unsurlar karşımıza bazı grupları çıkarmıştır. Bu gruplar içerisinde yer alan özellikle aşırı üretim sonrasında meydana gelen tüketici grubundan söz edebiliriz. Tüketicilerin veya başka bir ifade ile tüketici toplumunun artması aşırı üretimi de beraberinde getirmektedir. Aşırı üretim ise, kendisiyle birlikte fabrikalar gibi mekanizmaların işlevleri sonucunda çevreye daha fazla zararı getirmektedir. Görüldüğü gibi çevre sorunlarına ve çevre durumu açısından bakıldığında çevre aslında her yerde ve bir bağlantı içerisinde olduğunu görebiliriz. Ayrıca bu olumsuz gelişmeler çevreyi bölgesel olarak değil küresel olarak etkilediği aşikârdır ve meydana gelen iklim değişikliği küresel bir sorun haline gelmektedir. Çevre sorunlarının ve iklim değişikliğinin hem insan yaşamına hem de diğer canlı varlıklar üzerinde oldukça önemli etkileri vardır. Bu çerçevede doğrudan veya dolaylı olarak hem çevre sorunlarını hem iklim değişikliğini tetikleyen bir etken olarak hem de bu olumsuzlukların canlılar üzerinde olumsuz etkisinde rol oynayan bir etken olarak atıklar önemli bir paya sahiptir. Özellikle son yıllarda yaşanan aşırı üretim sonucunda meydana gelen atıklar (elektronik atıklar ile birlikte diğer tüm atık kategorileri) çevre açısından önemli bir etkiye sahip olmak ile birlikte devletlerinde dikkatini çektiği bir sorun haline gelmiştir. Bu bağlamda özellikle gelişmiş ülkelerin sınırları içerisinde yer alan atıklardan kurtulma istekleri sonucunda atıkların başka ülkelere gönderme çabası içerisinde olduğu görülmektedir. Bu da bizim karşımıza atık sömürgeciliği sorununu çıkarmaktadır (Kaya,2017,s.437). Ayrıca dünyanın çeşitli bölgelerinde meydana gelen (Japonya’nın Minamata kentindeki cıva felaketi gibi) atıklar ile ilgili olumsuz gelişmeler (Sapmaz-Veral,2019,s.7), Türkiye’deki Karadeniz sahillerindeki atık yüklü varillerin bulunması, Khian Sea adlı geminin Haiti kıyılarına saldığı atıkların meydana getirdiği olumsuzluklar (Topçu,2017,1696-1697) gibi felaket denilebilecek atık sorunları insanların ve dünyanın gündemine oturarak tepkilere neden olmuştur. Bu tepkilerin en önemlilerinden birisi ABD meydana gelen Çevresel Adalet Hareketi olarak söylenebilir (Kaya,2017,s.441). Bu önemli gelişmelerin ardından artık atık ile ilgili bir düzenleme yapılması gerektiği düşünülmeye başlanmış ve Basel Sözleşmesinin oluşturulması için adımlar atılmıştır. Bunun ardından 1989 kabul edilerek 1992 Basel Sözleşmesi yürürlüğe girmiştir. Basel Sözleşmesine Türkiye’nin taraf olması ise, 22.05.1989 yılında imzalayarak 22.06.1994 yılında ise taraf olmuştur (www.onceliklikimyasallar.csb.gov). Sözleşmenin yer aldığı metine bakılacak olursa, atıkları sınıflandırmaya ayırarak hem tehlikeli olan atıklar hem de diğer atıkların sınır ötesi taşınımı ile ilgili bilgiler sözleşmenin içeriğinde yer almaktadır. Yine sözleşmenin amacı olarak atıkların çevreye olan zararlı etkileri ile ilgili bilgiler yer alırken neler yapılması gerektiği de ayrıntılı bir şekilde sözleşmenin ilerleyen maddelerinde yer almaktadır. Ayrıca Basel sözleşmesinden önce var olan olumsuz gelişmeler fark edileceği üzere atıkların yönetimi ile ilgili bir adım atılması gerekliliği gün yüzüne çıkarmıştır. Basel Sözleşmesinin nispeten yeni bir sözleşme olması nedeniyle eksiklikler ve

89

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI aksaklıklar olabileceği unutulmamalıdır. Fakat sözleşme öncesinde meydana gelen sorunların çözümü için büyük bir adım olduğu da bir gerçektir. Bu gelişmeler ve durumlar ışığında ortaya koymaya çalıştığımız çalışmada ilk olarak atık yönetimi ele almaya çalıştık. Özellikle atık konusu ele alınırken hem Avrupa Birliği Çevre Hukuku çerçevesinde atığın tanımı ve atığın yönetimi ile ilgili hususlara değinmekle birlikte kendi hukukumuz (1983 tarihinde kabul edilen 2872 sayılı Çevre Kanunu) içerisinde yer alan atık yönetimi konusuna değinilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte hem Avrupa Birliği Çevre Hukukunda hem de 2872 sayılı Çevre Kanununda e-atık ile ilgili düzenlemelere dikkat çekerek atık ve e-atık ile ilgili bilgilendirme amaçlanmıştır. Devamında Basel Sözleşmesinin ortaya çıkmasını hazırlayan etmenler olarak dünyadaki atık ve e-atık ile ilgili gelişmelere dikkat çekilerek atık ve e-atığın gelişme nedenleri ve dünyada bazı ülkelerdeki (Nijerya ve Hindistan gibi) atık çerçevesinde durumlar ele alınarak bu olumsuz durumlara nasıl önlemler alındığına dair bir tespitte bulunulmaya çalışılmıştır. Çalışmanın devamında ise, Basel Sözleşmesinin ortaya çıkmasında etkili olan durumlardan söz edilerek Basel Sözleşmesinin gelişim sürecine değinilmiştir. Ardından, Basel Sözleşmesinin ne olduğu ve içeriği ile ilgili bilgi verilerek ilgili sözleşmenin bilinmesi ve sözleşme ile ilgili bir çerçeve oluşturulmasına yardımcı olacak maddeleri değinilmiştir. Son olarak, çalışmamızda Basel Sözleşmesinin Türkiye açısından durumuna, Türkiye’nin sözleşmeye taraf olmasına ve Türkiye’de atık ile birlikte atık yönetimine değinilmiştir. Ayrıca çeşitli illerdeki alan araştırmalarından yararlanılarak bireysel olarak çevreyle ilgili bilgilerin yeterli düzeyde olup olmadığı konusuna dikkat çekilmiştir. Bununla birlikte Basel Sözleşmesi çerçevesinde Türkiye’de nasıl bir gelişme olduğuna ve Basel Sözleşmesine uyum kapsamında Türkiye’de atılan adımlara değinilerek ülkemiz açısından durum tespiti yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: Atık, E-Atık, Basel Sözleşmesi, Küresel İklim Değişikliği, Atık Yönetimi

Giriş Son yıllarda meydana gelen çevresel felaketlerin artması insanların çevreye olan ilgiyi arttırmaktadır. Bu olumsuz gelişimin tarihine bakıldığında ise çevresel sorunların hemen meydana gelmediği ve aşamalı bir gelişme gösterdiği açıktır. Özellikle sanayi devrimi bu süreci hızlandırmış olduğu görülse de sanayi devriminden öncede sonra da insan kaynaklı çevreye bir etkinin olduğu görülmektedir. Fakat fark şudur ki, sanayi devrimi gibi gelişmeler çevresel kirliliği hızlandırmıştır. Bu bağlamda akıllara gelen sorular elbette bir hayli fazladır. Bu sorulardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz. “Meydana gelen çevresel felaketlerin arkasında sadece küresel ısınma mı var? , İnsanların zararlı gaz haricinde çevreye verdiği zarar/zararlar nelerdir ve bu zararlar insanlıkla beraber bizi nasıl etkilemektedir? , Atıklar çevresel felaketlerin neresinde?” Bu sorular/sorunların elbette hepsi başlı başına bir araştırma konusu olmakla birlikte bizi çevreye etkisi olan bir unsur olarak karşımıza çıkan atıklar dikkat çekmektedir. Bu doğrultuda “ Basel Sözleşmesi nedir ve Türkiye bu sözleşmesinin neresinde ve konumu nedir?” sorusu bizim için dikkat çeken bir konuma gelmektedir. Ayrıca, çevresel felaketleri oluşturan sebep sadece zararlı gazların salınımı değildir. Aynı zamanda insan tüketimi sonucunda meydana gelen atıklalardır. Dolayısıyla atıkların kirlettiği toprak da büyük bir sömürüdür. Bu doğrultuda bu çalışmada, atıkların kontrolü ve bertarafı için yapılmış olan Basel Sözleşmesine dikkat çekerek Basel Sözleşmesi öncesinde neler oldu ve Basel Sözleşmesi ve sonrasında nasıl adımlar atıldığını göstererek ülkemiz çerçevesinde neler yapıldığını veya nelerde eksiklik olduğunu ile ilgili unsurlar ortaya konmaya çalışılmıştır.

Yöntem Bu çalışmada, literatür taraması yapılarak atık ile ilgili bilgi toplanarak bilgi verilmeye çalışılmış sonrasında dünyada atık çerçevesinde meydana gelen gelişmeler ele alınmıştır. Basel Sözleşmesi değerlendirilmiş ve sözleşme ile ilgili bilgi verilmiştir. Sonrasında Sivas ve Bursa illerinde yapılan anketlerden faydalanılarak insanların çevre konusunda bilgileri ve çevreye etkisi üzerinde durularak

90

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Basel Sözleşmesinin gelişimi ve işleyişi kapsamında Basel Sözleşmesi ve Türkiye ile ilgili değerlendirmeler yapılmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Sözleşme kapsamında ortaya çıkan aksaklıklar olduğu saptanmış ve bu aksaklıklar özellikle atık bertarafı gibi sorunlar ele alınarak dikkat çekilmiş ve devamında nasıl önlemler alınabileceği veya sorunların ne olduğu ortaya konulmuştur. Ayrıca araştırma sonucunda elde edilen bir başka sonuç ise, atıkların meydana getirdiği kirlilik torağa oldukça zarar vermektedir ve özellikle yapılan anketlerden anlaşıldığı üzere insanların çevre ile ilgili bilgilerinin yetersiz olduğu da saptanmıştır. Çevresel felaketlerin veya olumsuzlukların azaltılması için önlemler veya anlaşmalar yapılması gerekmektedir fakat asıl dikkate değer hareket bireysel olarak insanların çevre adına atması gereken adımlardır. İnsanların atması gereken bu adımları ise ancak eğitim ve bilinçlenme ile yapabiliriz.

Sonuç ve Öneriler 1989 yılında kabul edilen Basel Sözleşmesi öncesinde hukuksal bir boşluk olmasından kaynaklı olarak gelişmiş ülkelerin bazıları atıklarını sınır ötesi düzeyde değerlendirerek gelişmemiş veya az gelişmiş ülkelere göndermekteydi bunun sonucu olarak ortaya çıkan olumsuz gelişmeler hem çevreye hem de gelişmiş ülkelerin atıklarına maruz kalan ülkeler açısından oldukça olumsuz sonuçlar doğurmaktaydı. Bu doğrultuda ortaya çıkan Basel Sözleşmesi bu hukuksal boşluğu gidermeyi hedeflemiştir. Başarı olduğu görülmekle birlikte sözleşmenin nispeten yeni olması aksaklıkları da beraberinde getirdiği görülmektedir. Türkiye’de meydana gelen Karadeniz’deki atık dolu varillerin fark edilmesi Türkiye açısından Basel Sözleşmesi çerçevesinde bir başlangıç yaratmıştır. Fakat özellikle atık bertarafı ve Basel Sözleşmesi kapsamında gemi sökümü gibi huşular göz önünde bulundurulduğunda maalesef daha çok alınacak yol olduğu ortadadır. Bununla birlikte çeşitli çalışmalar da bize Türkiye’de çevre konusunda hem atık hem de çevresel farkındalık kapsamında bilgi yetersizliği olduğu görülmektedir. Sonuç olarak dünyada atıkların etkisini azaltmak için düzenlenen Basel Sözleşmesi oldukça iyi bir adım olarak değerlendirilebilir fakat sözleşmesinin sonuç vermesi için ülkelerin de istekli olması gerekmektedir. Ülkemiz ise başta atık bertarafı yerine atıklardan enerji üretmeye odaklanması atıkların daha az zararlı hale getirilmesi için önemlilik arz etmektedir. Hem Türkiye’de hem de dünyada özellikle büyüyen çevre sorunlarının önüne geçilmesi için eğitim birinci şart olduğu oldukça açıktır.

Kaynakça Atabey, E. (2020). Asfalt Kanserojen Ama Vazgeçmiyoruz… Neden? , Erişim Tarihi: 19 Aralık 2020 https://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/saglik/asfalt-kanserojen-ama-vazgecmiyoruz- neden Basel Sözleşmesi (1989). Erişim Tarihi: 02 Ocak 2021 https://webdosya.csb.gov.tr/db/kimyasallar/editordosya/Basel_Tr.pdf Bozkurt, Y. ve Bayansar, R. (2016). Yeni Toplumsal Hareketler Çerçevesinde Çevreci Hareket Ve Gezi Parkı Olayları, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları, 14(2), 276-293 Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı, (2018). Erişim Tarihi: 01 Ocak 2021 https://onceliklikimyasallar.csb.gov.tr/basel-sozlesmesi-i-5178 Gemi Geri Döşüm Sanayicileri Derneği, (t.y.). Erişim Tarihi: 13 Ocak 2021 https://www.gemisander.com/tarihce/ Güneş, A. M. (2011). Avrupa Birliği Çevre Hukuku, İstanbul: XII Levha Yayınları Haber3, (2006). Zehirli Variller Sonunda Gidiyor! , Erişim Tarihi: 19 Aralık 2020 https://www.haber3.com/guncel/zehirli-variller-sonunda-gidiyor-haberi-126464 Haberler, (2008). Otoban gemisi Hollanda’dan yola çıktı, Erişim tarihi: 13 Ocak 2021 https://www.haberler.com/otopan-gemisi-hollanda-dan-yola-cikti-haberi/ Hararı, Y. N. (2015). Hayvanlardan Tanrılara, SAPIENS, çev: E. Genç, İstanbul: Kolektif Yayınları 91

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Hayırsever Topçu, F. (2017). Uluslararası Düzeyde Elektrikli Ve Elektronik Atıkların (E-atık) Ticareti Ve Sorunlar, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 22, 1689-1705 İşinibilir Okyar, M. (2020). İstanbul'da Korkutan Görüntü! On Binlercesi İstila Etti! Ağırlıkları 1 Kiloya Ulaşıyor, Erişim Tarihi: 13 Aralık 2020 https://www.takvim.com.tr/video/yasam- videolari/istanbulda-korkutan-goruntu-on-binlercesi-istila-etti-agirliklari-1-kiloya-ulasiyor Kaya, Y. (2010). Çok Taraflı Çevre Anlaşmalarının Uygulanabilirliği: Basel Sözleşmesi, Türkiye Örneği, (Doktora Tezi), Bursa: Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kaya, Y. (2017). Tehlikeli Atıkların Sınırötesi Taşınımının ve Bertarafının Kontrolüne İlişkin Basel Sözleşmesi, Uluslararası Çevre Rejimleri, Ed. Gökhan Orhan, Semra Cerit Mazlum ve Yasemin Kaya, (Ss.437-474), Bursa: Dora Yayınları Mevzuat (2004). Atık Pil Ve Akümülatörlerin Kontrolü Yönetmeliği, Erişim Tarihi: 13 Ocak 2021 https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=7118&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5 Mevzuat (2010). ATIKLARIN YAKILMASINA İLİŞKİN YÖNETMELİK, Erişim Tarihi: 12 Ocak 2021 https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=14344&MevzuatTur=7&MevzuatTertip= 5 Mevzuat, (2012). Atık Elektrikli Ve Elektronik Eşyaların Kontrolü Yönetmeliği, Erişim Tarihi: 10 Ocak 2021 https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=16159&MevzuatTur=7&MevzuatTertip= 5 Mevzuat (2015).Maden Atıkları Yönetmeliği, Erişim Tarihi: 5 Ocak 2021 https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=20913&MevzuatTur=7&MevzuatTertip= 5 Mevzuat (2017). Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği, Erişim Tarihi: 14 Ocak 2021https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=24223&MevzuatTur=7&MevzuatTe rtip=5 Ntv, (T.Y.) NTV Arşiv, Zehirli Variller İtalya’ya Götürüldü, Erişim Tarihi: 19 Aralık 2020 http://arsiv.ntv.com.tr/news/132116.asp Özmen, A. ve Can, M. C. (2020). Alternatif Bir Yerel Yönetim Modeli: Cittaslow Hareketi, Sürdürülebilirlik Kent Bilim Fotoğrafları Tarih- Kültür-yönetim-çevre, Ed. Hakan Reyhan ve Ayşen Satır Reyhan, (Ss.221-247), Ankara: Palme Yayınları Resmi Gazete (2010). Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik, Erişim Tarihi: 19 Ocak 2021 https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2010/03/20100326-13.htm Resmi Gazete, (2015). Atık Yönetimi Yönetmeliği, Erişim Tarihi: 10 Ocak 2020 https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/04/20150402-2.htm Resmi Gazete (2015). Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği, Erişim Tarihi: 10 Ocak 2021 https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/06/20150606-5.htm Resmi Gazete (2017).Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, Erişim Tarihi: 7 Ocak 2021 https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/01/20170125-2.htm Sapmaz Varel, E. (2019). Uluslararası Tehlikeli Atık ve Kimyasal Politikalarında Güncel Gelişmeler, Ankara Üniversitesi Çevrebilimleri Dergisi, 7(1), 1-11 Salihoğlu, G. ve Kahraman A. E. (2016). Türkiye’de Elektrikli Ve Elektronik Atık Üretimi: Bursa Örneği, Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dergisi, 21(2), 95-106 Star, (2018). Fas Tehlikeli Atıklarla İlgili ''Bamako Sözleşmesi'ni Kabul Etti, Erişim Tarihi: 5 Ocak 2021 https://www.star.com.tr/dunya/fas-tehlikeli-atiklarla-ilgili-bamako-sozlesmesini-kabul- etti-haber-1368848/ Şentürk, İ. (2019). Elektrikli Ve Elektronik Eşya Atıklarının Geri Dönüşümü Konusunda Halkın Bilinçlilik Düzeyinin Ölçülmesi: Sivas İli Örneği, Uluslararası Toplum Araştırmaları, 11(18), 956-978 92

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Taşer A. ve Erdoğan, B. Z. (2009). Türkiye'de Tehlikeli Atıklara İlişkin Mevcut Durumun Analizi, Dumlupınar üniversitesi sosyal bilimler dergisi, (25), 41-48 TBB, (t.y.). Türkiye Belediyeler Birliği, Cittaslow, Erişim Tarihi: 03 Ocak 2021 https://www.tbb.gov.tr/dis-iliskiler/uluslararasi-iliskiler/cittaslow Yüksel, O. (2014). Balık Tutuyor Ama Satamıyorlar Erişim Tarihi: 14 Ocak 2021 http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/balik-tutuyor-ama- satamiyorlar#:~:text=M%2FV%20Ulla%20gemisi%20%C4%B0skenderun,%C3%87evre%20Baka nl%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20da%20gemiyi%20m%C3%BCh%C3%BCrledi.

93

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

DİŞ FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN DİŞ ANATOMİSİ VE MORFOLOJİSİ DERSİNDEKİ BAŞARI DURUMLARI İLE UYKU KALİTESİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

Başak İNAN Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi [email protected]

Özet Amaç: Yoğun teorik ve pratik uygulamaları bulunan Diş Hekimliği Fakültesi müfredatında öğrencilerinin başarılı olabilmeleri için uykularından fedakârlık etmeleri olasıdır. Yeterince uykusunu alamamış bireylerde dikkat eksikliği ve yorgunluk gözlenebilmektedir. Bu çalışmada diş anatomisi ve morfolojisi dersine devam eden Diş hekimliği fakültesi öğrencilerinde uyku kalitesinin ders notu başarısı üzerine olan etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışma Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde diş anatomisi ve morfolojisi dersini alan 1. sınıftaki 113 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin final sınavı öncesi Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ölçülmüş ve sınav sonuçları kaydedilmiştir. Öğrenciler PUKİ puanı sonuçlarına göre sınıf ortalamasının altı ve üstü olarak iki gruba ayrılmıştır. Ayrıca öğrenciler ders notlarına göre 60 puan üzerinden geçenler ve kalanlar olarak da iki gruba ayrılmıştır. İstatistiksel değerlendirmede Ki-Kare analizi kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılan öğrencilerde uyku kalitesi ortalaması 21 puan üzerinden 8,01 puan (kötü uyku ortalaması) olarak tespit edilmiştir. PUKİ analizine göre uyku kalitesi iyi olan öğrenciler 67 (%59,3), uyku kalitesi kötü olanlar öğrenciler 46 (%40,7) kişidir. Sınava giren öğrencilerin de 67’si (%59,3) sınavdan geçer not almıştır. Uyku kalitesi kötü olan öğrencilerin 32’si (%69,6), iyi olan öğrencilerin 35’i (%52,2) geçer not almıştır ve gruplar arasında anlamlı bir fark vardır (p = 0,049). Sonuç: Uyku kalitesi sınıf ortalamasından daha kötü olan öğrenciler sınavda daha başarılı sonuçlar sergilemişlerdir. Öğrencilerin sınav stresi sebebiyle uykularından feragat ederek ders çalışmış olmaları sınav başarı durumlarını olumlu etkilemiş olabilir. Anahtar kelimeler: Uyku kalitesi, başarı durumu, diş hekimliği fakültesi, Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi

Giriş Uyku, periyodik olarak meydana gelen, kişinin dış dünya ile geçici olarak iletişimini kestiği, komadan farklı olarak çeşitli uyaranlarla uyarılabileceği bilinçsizlik hali ve vücudu yaşama hazırlayan aktif bir yenilenme sürecidir (Önler, 2008, s.114-121). Uyku eksikliği performans kaybına neden olmaktadır ve bu durum çeşitli bilişsel ve davranışsal düzeylerde gözlenebilmektedir. Uykunun uyanıklık durumundaki performans düşüklüğünü iyileştirdiği (Krueger ve ark., 2016, s.46-54; Van Dongen ve ark., 2003, s.117-126; Van Dongen ve ark., 2011, s.2414-2422) ve uykuyla öğrenme ve hafızanın daha işlevsel hale geldiği yönünde çalışmalar mevcuttur (Mignot, 2008, s.106). Uyku hijyeni uykuyu kolaylaştıran davranışlar ve uykuya olumsuz etkisi olan davranışlardan kaçınma olarak tanımlanabilmektedir. Uyku hijyeni, uyku kalitesini etkileyen önemli bir etmendir ve çeşitli çalışmalarda üniversite öğrencilerinin kötü uyku hijyenine sahip olduğu tespit edilmiştir (Lee ve ark., 2015, s.225-229; s.445-449). Diş hekimliğinin mesleki derslerinden biri olan diş anatomisi ve morfolojisi dersi teorik ve pratik derslerin bir arada olduğu, Latince terim sayısının fazla, şekil ile kavram ilişkisinin yoğun olarak gösterildiği kapsamlı bir derstir. Bu ders 1. sınıf öğrencilerinin farklı bir dilde yeni kelimelerle karşılaşması ve şekil-kavram arasında bağlam kurmaları nedeniyle yüksek odaklanma gerektirmektedir.

94

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sağlıklı yaşam tarzının göstergelerinden birisi olan uykunun yeterli ve kaliteli olduğunun değerlendirilmesinde mevcut durumun belirlenmesi, incelenmesi ve değerlendirilmesi yararlı olacaktır. Bu doğrultuda sübjektif uyku kalitesi, uyku latansı, uyku süresi, habitüel uyku etkinliği, uyku bozuklukları, uyku ilacı kullanımı ve gündüz işlevlerinde bozulmanın değerlendirildiği yedi ana başlıkta sorulan sorular ile uyku kalitesini ölçmek için Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ölçeği kullanılmaktadır. Ölçeğe katılanların, sorulan 21 soruyu son bir ay içindeki uyku alışkanlıklarını dikkate alarak yanıtlamaları istenir. Katılımcıların cevaplarına göre, yedi ana başlıktan her birisi önce kendi içinde değerlendirilir ve alınan cevaplara 0-3 arası puan verilir. Son olarak 7 komponentin de puanları toplanarak PUKİ’nin genel puanı elde edilir. PUKİ puanı 5 ve üzerinde ise kötü uyku kalitesi, 1-4 arası ise iyi uyku kalitesi olarak sınıflandırılır (Eyüpoğlu, 2017; Buysse ve ark.,1989, s.193-213). Ayrıca PUKİ ortalama puanının artışı uyku kalitesinin kötüleştiği; PUKİ ortalama puanının azalması uyku kalitesinin iyileştiği yönünde yorumlanmaktadır (Karagozoglu ve ark., 2008, s.298-307). İleride topluma sağlık hizmeti verecek olan diş hekimi adaylarının hastalarla doğrudan etkileşimde olacakları için ruhsal ve fiziksel olarak sağlıklı olmaları ve sağlıklı olma hallerini korumaları meslek hayatlarında hata yapmalarını önleme açısından önemlidir. Mevcut literatürde diş hekimliği öğrencilerinin uyku kalitesi ile ders notu başarısı arasındaki ilişki inceleyen bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu çalışmada diş anatomisi ve morfolojisi dersine devam eden öğrencilerin uyku kalitesinin ders notu başarısı üzerine etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.

Yöntem Bu araştırma, Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde 2017-2018 ders yılında diş anatomisi ve morfolojisi dersine devam eden öğrencilerin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya diş anatomisi ve morfolojisi dersine devam eden, çalışmaya katılmayı kabul eden, ilaç kullanmayan ve tanısı konulmuş bir hastalığı bulunmayan öğrenciler dahil edilmiştir. Uyku kalitesini ölçmek için PUKİ ölçeği kullanılmıştır. PUKİ puanları final sınavından 1 gün önce 15 dakikalık zaman diliminde doldurulmuştur. Diş Anatomisi ve Morfolojisi dersi Diş hekimliği 1. sınıfında mesleki alan dersi olması ve haftalık ders saatinin fazla olması nedeniyle seçilmiş olup öğrencilerin final sınav sonuçları öğrenci işlerinden alınmıştır. Çalışmaya katılan öğrenciler PUKİ puanı sonuçlarına göre sınıf ortalamasının altı ve üstü olarak iki gruba ayrılmıştır. Ayrıca, ders notu puanına göre de 100 tam puan üzerinden 60 puan ve üzeri not alan öğrenciler geçenler ve kalanlar olarak da gruplanmıştır. İstatistiksel değerlendirmede Ki-Kare analizi kullanılmıştır. Analizlerin uygulanmasında SPSS 21.0 (IBM SPSS Statistics for Windows, Version 21.0) programından yararlanılmıştır. İstatistiksel önemlilik için p <0,05 değeri kriter kabul edilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Çalışmaya 73 kız ve 45 erkek öğrenci olmak üzere toplam 118 öğrenci katılmıştır. Katılımcılardan 2 öğrencinin uyku ilacı, 3 öğrencinin ise tanısı konulmuş kronik hastalığı bulunması nedeniyle çalışmaya dahil edilmemiştir. Çalışmaya dahil edilen 113 öğrencinin PUKİ puanı ortalaması 21 puan üzerinden 8,01 puan olup öğrenciler kötü uyku kalitesine sahiptir. Ortalama uyku puanının altında iyi uyku kalitesine sahip öğrencilerin 5,8, kötü uyku kalitesine sahip olanların 11,3 ortalama PUKİ puanı mevcuttur. Öğrencilerin %59,3 (n=67)’ünün ortalama PUKİ puanının altında iyi uykuya sahip olduğu ve sınava giren öğrencilerin %59,3 (n=67)’ünün geçer not aldığı tespit edilmiştir (Tablo 1). Uyku kalitesi sınıf ortalamasından daha kötü olan öğrencilerin %69,6 (n=32)’sı geçer not alırken, uyku kalitesi sınıf ortalamasından daha iyi olan öğrencilerin %52,2 (n=35)’si geçer not almıştır.

Tablo 1: Çalışmaya katılan öğrencilerin PUKİ puanı ve başarı durumu dağılımı [n, (%)] Geçenler Kalanlar Toplam

95

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sınıf ortalamasının altında PUKİ 35 (52,2) 32 (47,8) 67 (59,3) puanına sahip öğrenciler Sınıf ortalamasının üstünde PUKİ 32 (69,6) 14 (30,4) 46 (40,7) puanına sahip öğrenciler Toplam 67 (59,3) 46 (40,7) 113 (100) Uyku kalitesi ile sınavı geçme durumu bakımından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık mevcuttu (p = 0.049). Karatay ve ark. (2016, s.16-22), hemşirelerde yaptıkları çalışmalarında uyku kalitesi ile akademik başarı arasında doğru orantı olduğunu belirtmişlerdir. Bizim çalışmamızda ise uyku kalitesi sınıf ortalamasından daha kötü olan öğrenciler daha yüksek oranda başarı sergilemiştir. Öğrencilerin başarılı olma kaygısıyla uykularından feragat ederek ders çalışmalarının, sınav başarısını olumlu yönde etkilemiş olabileceği düşünülmektedir. Öte yandan sınava az bir zaman kaldığında bilgi eksikliği olan öğrencilerin bu eksikliği kapatmak için sınav dönemlerinde daha yüksek tempoda çalışmış olabilirler. Mayda ve ark. (2012, s.8-11) yaptıkları çalışmada sağlık mesleklerinde yürütülen eğitim programlarının yoğun ve yorucu olmasına bağlı olarak öğrencilerin çalışma tempolarının ağırlaşması uyku kalitelerini olumsuz yönde etkilediğini bildirmiştir. İleride yapılacak çalışmalarda sınavı geçme kaygısı olmayan öğrencilerde PUKİ ölçeğinin uygulanması ve sonrasında habersiz bir sınav yapılarak öğrencilerin uyku kalitesi ile başarı durumlarının değerlendirilmesi daha objektif bir yaklaşım sunabilir.

Sonuç ve Öneriler Diş hekimliği fakültesi öğrencilerinde uyku kalitesi ile sınav başarısı arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla yapılan bu çalışma sonucunda, uyku kalitesi sınıf ortalamasından daha kötü olan öğrencilerin sınav başarı oranının daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu bulgular doğrultusunda üniversite öğrencilerinin uyku kalitesini arttırmak amacıyla uyku kalitesinin gündelik hayatını nasıl etkilediğine dair farkındalığın arttırılması, uyku hijyeni ve daha etkili ders çalışma ile ilgili öğrencilere yönelik seminer ve konferanslar düzenlenmesi, sağlık problemleri, uyku kalitesi ve okul başarısı arasında ilişkiyi inceleyen araştırmaların tekrar edilmesi, araştırmanın daha geniş örneklemlerle tekrarlanarak araştırma evreninin temsil gücünün arttırılması ve öğretim üyelerinin yoğun müfredatı göz önünde bulundurarak öğrencilerde stres oluşturulmamasının eğitim başarısını arttıracağı düşünülmektedir.

Kaynakça Buysse, D. J., Reynolds III, C. F., Monk, T. H., Berman, S. R., & Kupfer, D. J. (1989). The Pittsburgh Sleep Quality Index: a new instrument for psychiatric practice and research. Psychiatry research, 28(2), 193-213. Eyüpoğlu, A. (2017). Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi araştırma görevlisi doktorlarının uyku kalitelerinin ve uyku kalitelerine etki edebilecek faktörlerin değerlendirilmesi. Karagozoglu, S., & Bingöl, N. (2008). Sleep quality and job satisfaction of Turkish nurses. Nursing outlook, 56(6), 298-307. Karatay, G., Baş, N. G., Aldemir, H., Miyase, A. K. A. Y., Bayır, M., & Onaylı, E. (2016). Hemşirelik bölümü öğrencilerinin uyku alışkanlıkları ve etkileyen etmenlerin incelenmesi. Sağlık Bilimleri ve Meslekleri Dergisi, 3(1), 16-22. Krueger, J. M., Frank, M. G., Wisor, J. P., & Roy, S. (2016). Sleep function: Toward elucidating an enigma. Sleep medicine reviews, 28, 46-54. Lee, S. A., Han, S. H., No, Y. J., Jo, K. D., Kwon, J. H., Kim, J. Y., & Shin, D. J. (2015). Sleep hygiene and its association with mood and quality of life in people with epilepsy. Epilepsy & Behavior, 52, 225-229.

96

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Lee, S. A., Paek, J. H., & Han, S. H. (2015). Sleep hygiene and its association with daytime sleepiness, depressive symptoms, and quality of life in patients with mild obstructive sleep apnea. Journal of the neurological sciences, 359(1-2), 445-449. Mayda, A., Kasap, H., Yıldırım, C., Yılmaz, M., Derdiyok, Ç., Ertan, D., ... & Kasırga, F. (2012). 4- 5-6. sınıf tıp fakültesi öğrencilerinde uyku bozukluğu sıklığı. Düzce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 2(2), 8-11. Mignot, E. (2008). Why we sleep: the temporal organization of recovery. PLoS Biol, 6(4), e106. Önler, E. (2008). Cerrahi birimlerde yatan hastalarda uyku kalitesi. Florence Nightingale Hemşirelik Dergisi, 16(62), 114-121. Van Dongen, H., Maislin, G., Mullington, J. M., & Dinges, D. F. (2003). The cumulative cost of additional wakefulness: dose-response effects on neurobehavioral functions and sleep physiology from chronic sleep restriction and total sleep deprivation. Sleep, 26(2), 117-126. Van Dongen, H., Belenky, G., & M Krueger, J. (2011). A local, bottom-up perspective on sleep deprivation and neurobehavioral performance. Current topics in medicinal chemistry, 11(19), 2414-2422.

97

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ULUSLARARASI HALK SAĞLIĞI VE GÜVENLİK: COVİD-19 BAĞLAMINDA BİR DEĞERLENDİRME

Özlem ATAK Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik, [email protected]

Özet Tarih boyunca farklılaşarak devamlılığını sürdüren güvenlik kavramı bazen aynı dönem içerisinde bile farklı yorumlanması ve hissedilmesi sebebiyle net bir tanımdan bahsedilmeyecek bir kavram olarak varlığını sürdürmektedir. Güvenlik kavramının bizi korku, endişe, risk, tehdit gibi kavramlara götürmesi ve bu kavramların geçmiş zamandan beri günümüze değin farklı anlamlar yüklenerek, her birey için aynı şekilde hissedilmemesi nedeniyle güvenlik tanımı öznelliğini devam ettirmektedir. Güvenlik kavramı, zamanın getirisi olarak ve tehditlerin, endişelerin, korkuların artması neticesinde kendini geliştirip derinleştirerek hemen hemen her alanda bir güvenlik boyutu araştırma ve güvenlik çalışmalarına yer verme ihtiyacı ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda ortaya çıkan toplumsal güvenlik kavramı, kimlik ve bireye karşı olabilecek her tehdidi incelemeye çabalayarak yeni alanlarda da gelişim ve ilerlemeye devam etmiştir. Bununla beraber toplumsal güvenlik anlayışı içerisinde var olan, geçmişten günümüze her bireyi mutlaka ilgilendiren ve kaçınılmaz bir güvenlik tehdidi olan halk sağlığı güvenliği karşımıza çıkmaktadır. Bu halk sağlığı güvenliği kapsamında bireylerin daha sağlıklı bir yaşam sürmelerini amaç edinilmiş ve bu doğrultuda birçok çalışmalara adım atılmıştır. Halk sağlığını, bulaşıcı hastalıkların kontrolünü sağlamak, hastalıkların erken tanısını tespit etmek, bireylere hijyen konusunda eğitim verilmesi ile ilgili toplum çalışmalarını düzenlemek, iyi bir yaşam kalitesine ulaşmak için toplumsal mekanizmalar ortaya çıkarmak gibi hastalıkları önlemeyi ve ömür süresini uzatma, sağlık yeterliğini geliştirme çalışmalarıyla bireyin doğuştan sahip olduğu sağlık ve amaçladığı uzun ömürlülüğü sağlamak için bu çalışmaları örgütleyen bilim ve sanattır (Tunçel, 2010, ss.42-43) diye açıklayan Dünya Sağlık Örgütü, halk sağlığı güvenliği kapsamında uluslararası bir örgüt olarak bu alandaki çalışmalara bir örnektir. Covid-19 salgınıyla beraber bu tehdit daha çok hissedilmiştir. Bu tehdidin daha çok hissedilmesi beraberinde bireyden dünya güvenliğine kadar birçok alanda ortaya çıkan güvenlik meselelerinin tartışılmasına sebep olmuştur. Geçmişte de yaşanılan bu tür salgın hastalıkların büyük can kayıplarına sebep olması açısından halk sağlığı alanında güvenlik kavramının araştırılıp incelenmesi ve bu alanlarda çalışmaların artırılması daha önemli hale gelmiştir. Bir salgının ne boyutta bir tehdit olabileceği ve uluslararası boyutta ne gibi etkiler doğurabileceği araştırılarak hem ulusal hem de uluslararası sağlık kuruluşlarının bu hastalıklardaki etkileri gözetilmektedir. Öyle ki Dünya Sağlık Örgütü’nün bu gibi salgın hastalıklarda ne boyutta bir etki ve başarı gösterdiği konusu da sorgulanıp tartışma meselesi olmaya başlamıştır. Bu bağlamda Covid-19 salgını birey ve dünya açısından yarattığı etki alanları ve güvenliğin bu alanlarda aldığı tedbirlerin başarılılığı önemli ölçüde merak konusu olmuştur. Covid-19 bağlamında devletlerin aldığı güvenlik önlemlerinin başarı sorgulaması her ülkenin siyasi yapısı, işleyişi ve hukuki boyutlarının farklı olması nedeniyle tartışmalara sebep olmuştur. Fakat ülkelerce yayımlanan vaka sayılarının ve tedbirlerin sonucunda başarılı kabul edilen devletlerin, uyguladığı güvenlik tedbirlerinin incelenmesi sonucunda bazı ortak uygulamalar karışımıza çıkmaktadır. Bu uygulamaların da gerçekten çoğu ülke için uygulanabilirliğinin olduğu ve gerçekten başarılı sonuçlar elde edilme ihtimalinin olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada öncelikle güvenlik kavramı ve bu güvenlik kavramının genişleyip derinleşerek ortaya çıkardığı halk sağlığı güvenliği boyutu ele alınacaktır. Bu bağlamda toplumda ortaya çıkan bir sağlık sorununun güvenlik alanında ne derece bir öneme sahip olduğu, tedbir ve önlemlerin neler olabileceği gibi konular açıklanmaya çalışılacaktır. Tüm bu halk sağlığı güvenliği konusu kapsamında da 2019 Aralık ayında başlayan ve günümüzde hala devamlılığını sürdüren Covid-19 salgın hastalığı üzerinden bir değerlendirme yapılacaktır. Salgın insanların, toplumların, devletlerin, bölgelerin ve geniş anlamda uluslararası alanın güvenliğini doğrudan ve dolaylı yollarla etkilemekte, küresel bağlamda ekonomiden eğitime kadar pek çok alan üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Bu bağlamda güvenlik anlamında daha fazla önem vermemiz gereken alanlarda değişiklikler olmalı ve halk sağlığı bu alanların başında gelmelidir. Öyle ki bir yıllık sürede bir salgın hastalığın etki etmediği alan yok denecek kadar az olduğunu gördük. Bu çalışmada bunlara vurgu yapılacaktır.

98

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Kaynakça Ağır, B.S. (2013). Güvenlik Çalışmaları Alanında Kopenhag Okulu’nun Toplumsal Güvenlı̇ k Kavramsallaştırması Çerçevesinde Bir Etnik Çatışma Örneğı̇ Olarak Kosova Sorunu, (Doktora Tezi), Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ak, T. (2018). Toplumsal Güvenlik Bağlamında İç Güvenlik Yaklaşımı, Akademik Hassasiyetler, 5(10), 85. Arslan, İ. ve Karagül, S. (2020). Küresel Bir Tehdit (COVID-19 Salgını) ve Değişime Yolculuk, Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 10, 22. BBC, (2021). Covid: Pandemiyle Mücadelede Neden Bazı Ülkeler Başarılı, Bazıları İse Başarısız Oldu?, Erişim Tarihi: 19 Ocak 2021. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-55699746 Cinel, E. A. (2020). Covid-19’un Küresel Makroekonomik Etkileri ve Beklentiler, Politik Ekonomik Kuram, 4(1), 131. Civaner, M. M. (2015). Halk Sağlığı Disiplininin Ahlaki Değerleri Ve İlkeleri, Türk Halk Sağlığı Dergisi, 13(2), 162. CNN Türk, (2020). Koronavirüs salgınının psikososyal etkileri, Erişim Tarihi: 28 Ocak 2021. https://www.cnnturk.com/saglik/koronavirus-salgininin-psikososyal-etkileri COVİD-19 Data Portal Turkey, Dünya’da Durum, Erişim Tarihi: 28 Aralık 2020. https://covid19.tubitak.gov.tr/dunyada-durum Çıtak, E. (2017). Güvenlik ve İstihbarat, İstanbul: Yeniyüzyıl Yayınları. Dedeoğlu, B. (2020). Güvenlik ve Strateji, İstanbul: Yeniyüzyıl Yayınları. Evcil, F. Y. ve İnce, F. (2020). Covid-19’un Türkiye’deki İlk Üç Haftası, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11(2), 237-241. Gazete Duvar, (2020). Covid-19’un kanser etkisi: Raporlar aksadı, tanısı geciken hastalar oldu, Erişim Tarihi: 28 Ocak 2021. https://www.gazeteduvar.com.tr/saglik/2020/05/29/covid-19un-kanser-etkisi-raporlar-aksadi- tanisi-geciken-hastalar-oldu Google, (2020). Vaka Sayısı, Erişim Tarihi: 29 Aralık 2020. https://www.google.com.tr/search?hl=tr&sxsrf=ALeKk02ncVwElnb4kbcsJfFmv8taqFPaZw%3A161110179 9929&ei=Z3YHYNmWOKeMrwTDmJ2QDw&q=covid-19+vaka+say%C4%B1s%C4%B1&oq=covid- 19+vaka+say%C4%B1s%C4%B1&gs_lcp=CgZwc3ktYWIQAzICCAAyBggAEAcQHjIICAAQBxAKEB4y BggAEAcQHjIGCAAQBxAeMgYIABAHEB4yBggAEAcQHjIICAAQBxAKEB4yCAgAEAcQChAeMgY IABAHEB46BAgAEEc6BAgAEA1Q0mBYhWpgwm5oAHADeACAAaUBiAGEBpIBAzAuNZgBAKAB AaoBB2d3cy13aXrIAQjAAQE&sclient=psy- ab&ved=0ahUKEwiZ5uzznanuAhUnxosKHUNMB_IQ4dUDCA0&uact=5 Gündüz, F. (2020). Türkiye’nin Yenı̇ Koronavirüs (Kovı̇ d-19) Salgını İle Sınavı: Güvenlı̇ Gelecek İnşası Çalışmaları ve Kamuoyu Algısı, Avrasya Uluslararası Araştırmaları Dergisi, 8(23), 450. Hisaroğlu, F. (2019). Toplumsal Güvenlik, Güvenlik Yazıları, Erişim Tarihi: 28 Ocak 2021. https://trguvenlikportali.com/wp-content/uploads/2019/11/ToplumsalGuvenlik_FulyaHisarlioglu_v.1.pdf ILO, (2020). ILO’dan COVID-19 Krizi Karşısında Ülkelerin Aldığı Sosyal Koruma Tedbirleri Raporu, Erişim Tarihi: 28 Aralık 2020. https://www.ilo.org/ankara/areas-of-work/covid-19/WCMS_741448/lang-- tr/index.htm Miş, N. (2011). COVID-19 Güvensizleştirme Teorisi ve Siyasal Olanın Güvensizleştirilmesi, Akademik İncelemeler Dergisi, 6(2), 247. Polis Akademisi, (2020). Kovı̇ d-19 Salgını ve Sonrası Uluslararası Siyasette Süreklilik ve Değişimler, Erişim Tarihi: 28 Aralık 2020. https://www.pa.edu.tr/Upload/editor/files/Kovid_13_05_2020.pdf SAM ve Antalya Diplomasi Forumu (2020). Covid-19 Sonrası Dünya: İşbirliği mi Rekabet mi?, Erişim Tarihi: 21 Aralık 2020. http://sam.gov.tr/pdf/sam-yayinlari/COVID19-Sonras%C4%B1-Dunya.pdf Samancı, M. (2020). Küresel Bir Salgın: Covid-19, Samsun Sağlık Bilimleri Dergisi, 5(1), 7. Smith, M.E. (2020). Uluslararası Güvenlik, Ankara: TED Matbaacılık. ThinkTeck, COVID-19 ile Mücadelede Örnek Ülkeler, Erişim Tarihi: 29 Aralık 2020. https://thinktech.stm.com.tr/uploads/raporlar/pdf/642020135824738_stm_blog_covid_19_ile_mucadelede_or nek_ulkeler.pdf Tunçal, M. (2010). Halk Sağlığının Korunmasında Yapılan İletişim Faaliyetlerinin Rolü Üzerine Bir Araştırma, (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

99

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Üzümcü, H. (2015). Üniversite Öğrencilerinde Dini İnancın Toplumsal Güvenlik ve Olaylarla Olan İlişkisinin İncelenmesi (Cumhuriyet Üniversitesi Örneği), (Yüksek Lisans Tezi), Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Varol, G. ve Tokuç, B. (2020). Halk Sağlığı Boyutuyla Türkiye’de Covıd-19 Pandemisinin Değerlendirilmesi, Namık Kemal Tıp Dergisi, 8(3), 578-580. Yenal, S. (2015). COVID-19 Salgınının Uluslararası Güvenlik Açısından Değerlendirilmesi, Türkiye Halk Sağlığı Dergisi, 13(2), 162. YeniDönem, (2020). Koronayla Mücadelede En Başarılı Ülkeler Belli Oldu! İşte Türkiye'nin Sırası, Erişim Tarihi: 5 Ocak 2021. https://www.yenidonem.com.tr/haber/koronayla-mucadelede-en-basarili-ulkeler-belli- oldu-iste-turkiye-nin-sirasi-98972.html

100

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ELEKTRİK ÜRETİM, İLETİM VE DAĞITIM SEKTÖRLERİNDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

Muhammed ERYILMAZ Bakırçay Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü İş Sağlığı ve Güvenliği, [email protected]

Prof.Dr.Akil Birkan SELÇUK İzmir Bakırçay Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği A.B.D. [email protected]

Özet Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliğinin önemi son zamanlarda anlaşılmaya başlanmıştır. Fakat iş sağlığı ve güvenliği sistematik bir şekilde uygulanamamaktadır. Uygulanamamasının en önemli sebebi kuralların tam anlamıyla işçiler ve işverenler tarafından anlaşılamamasıdır. Bu sebepten iş kazaları meydana gelebilmektedir. Uzman personeller tarafından gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin çalışan ve işverenlere verilmesi, bu eğitimlerin yeterli olup olmadığının devlet tarafından denetlenmesi gerekmektedir. Devletin iş sağlığı ve güvenliğini her aşamada zorunlu hale getirmesi, kesinlikle bu hususta tolerans göstermemesi gereklidir. İş sağlığı ve güvenliği kurallarına uymayanlara kanunlar çerçevesinde yaptırımların uygulanması şarttır. Bu yaptırımlardan kesinlikle işverenler muaf tutulmamalıdır. Araştırmada Türkiye’de elektrik üretim, iletim ve dağıtım konusunda oluşturulmuş iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı ve uygulamaları incelenmiştir. Türkiye’de bu konudaki çalışmaların uygulanış yeterliliği, uygulama sıkıntılarının sebepleri ve iş güvenliği kurallarının ihlali sonucunda oluşan risk, kaza ve kayıplar incelenmiştir. Şirketlerin yaşadıkları iş kazalarının sebepleri, analizler ve yaşadıkları sıkıntıların çözülebilmesi için alınması gereken tedbirler belirlenmiştir. İş kazaları, ülkemizde çok yüksek orandadır. Elektrik üretim, iletim ve dağıtım sektörleri de bu yüksek orandaki kazaların arasında yerini almaktadır. Diğer sektörlerle karşılaştırıldığı zaman bu sektörde ölüm oranı çok yüksektir. Bu yüksek ölüm oranlarını düşürmek mümkündür. Bu çalışmada, elektrik üretim, iletim ve dağıtım sektörlerinde meydana gelen ölümlü iş kazalarının Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu, bu sayının azaltılabilmesi için işveren ve çalışanlara düzenli olarak iş sağlığı ve güvenliği eğitiminin uygulamalı olarak verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar kelimeler: İş Kazası, İş Sağlığı ve Güvenliği, Elektrik Üretim, İletim ve Dağıtım

Giriş Elektrik üretim, iletim ve dağıtım sektörlerinde iş kazaları önlenebilir mi? Elektrik üretim, iletim ve dağıtım sektörlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği kurallarına eksiksiz uyulabilir mi? Bu üç sektörde İş Sağlığı ve Güvenliği açısından ciddi risk taşımaktadır. Elektrik akımına maruz kalındığı zaman ciddi yaralanmalar hatta ölümle sonuçlanabilecek riskler vardır. Bu çalışmada elektrik üretim, iletim ve dağıtım sektörlerin de İş Sağlığı ve Güvenliği mevzuatının ve uygulamaların incelenmesi ve irdelenmesi amaçlanmıştır. Günümüzde, elektrik üretim, iletim ve dağıtım sistemleri ciddi öneme sahiptir. Aktif olarak kullandığımız teknolojik sistemlerin elektrik enerjisine bağlı olarak çalışması, ölüm oranlarının gün geçtikçe artması, kazaların maddi olarak çok ciddi zararlar vermesinden dolayı elektrik üretim, iletim ve dağıtım sektörlerinde meydana gelen kazaların detaylı şekilde analiz edilmesi gerekmektedir. Bu sebepten 2003 ve 2018 yılları arasında bu sektörlerde meydana gelen iş kazaları, ramak kalalar analiz edilmiştir (Ceylan, 2012: 99).

Yöntem

101

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Bu çalışmada iş kazaları, iş veren, elektrik üretim, iletim ve dağıtım sektörleri, iş güvenliği ile ilgili gerekli yönetmelikler hakkında literatür taraması yapılmıştır. Konuyla ilgili yapılan araştırmada iş sağlığı, iş güvenliği ve iş kazaları üzerinde ayrıntılı şekilde durulmuş, gerekli istatistiksel verilerle konu başlıkları pekiştirilmiştir. Elektrik üretim, iletim ve dağıtım sektörlerinde meydana gelen iş kazaları istatistiksel olarak incelenmiş, kazaların hangi sebepten meydana geldiği, kazaları önlemek için hangi tedbirlerin alınması gerektiği üzerinde detaylı şekilde durulmuştur. Elektrik üretim sektöründe güneş enerjisi santrali ayrıntılı olarak ele alınarak, işçi ve işverenden kaynaklı meydana gelmiş olan iş kazalarına değinilmiştir. Bu iş kazalarının önlenmesi için neler yapılması gerektiği, hangi tedbirler alınmadığı için kazalar ve ramak kala olayların meydana geldiği incelenmiş, gerekli görsellerle pekiştirilmiştir. Elektrik üretim, iletim ve dağıtım sektörleri bilimsel bir şekilde açıklanarak iş sağlıyla entegre edilmiştir (Aktaş ve Alioğlu, 2012: 281- 298).

Araştırma Bulguları ve Tartışma Bu çalışmada 2003 ve 2018 yıları arasında elektrik üretim, iletim ve dağıtım sektörlerinde meydana gelen iş kazaları analiz edilmiştir. Analiz edilen verilerin irdelenebilmesi için bazı kıyaslamalar kullanılmıştır. Kazazedelerin iş sağlığı ve güvenliği eğitimi alıp almadığının yıllara göre kıyaslanması, kazazedelerin eğitim durumlarına göre kazaların meydana geldiği yılların kıyaslanması, iş kazaları sonrasında vücutta meydana gelen hasarların yıllara göre kıyaslanması verilerin irdelenmesi açısından yardımcı olmuştur. Bu konuda 1500 adet makale ve tez çalışması incelenmiştir.

Sonuç ve Öneriler İş kazaları gerekli veriler incelendiği zaman göz ardı edilemeyecek kadar çok yüksek oranda olduğu söylenebilir. Elektrik üretim, iletim ve dağıtım sektörleri de bu yüksek orandaki kazalardan payını almaktadır. Diğer sektörlerle karşılaştırıldığı zaman bu sektörde ölüm oranı çok yüksektir. İş kazalarını azaltmak mümkündür. İş kazalarını azaltmaktaki en önemli tedbir gerekli eğitimlerin işveren ve işçilere verilmesidir. Türkiye genelinde meydana gelen iş kazalarının tümü kayıt altına alınarak, hangi sebepten hangi kazaların meydana geldiği analiz edilmelidir (Ceylan, 2012: 108).

Kaynakça Ceylan, H. (2012). Türkiye’ deki Elektrik İletim Tesislerinde Meydana Gelen İş Kazalarının Analizi. Ejovoc (Electronic Journal of Vocational Colleges), 2(1), 98- 109.

Aktaş, E. ve Alioğlu, O. (2012). Türkiye’ de Enerji Sektörü Analizi: Marmara Bölgesi Termik Santraller Örneği. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 21(1), 281- 298

102

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ÖZAL DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASININ SOSYAL İNŞACILIK IŞIĞINDA İNCELENMESİ: BALKAN SİYASETİ

Oğuzhan AKSOY Hitit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik Bölümü, [email protected]

Özet Bu çalışmanın amacı Özal Dönemi Türk dış politikasının Sosyal İnşacı yaklaşımlar bağlamında incelemektir. Özal 1983’te göreve geldikten sonra Türk dış işlerinde önemli değişimler yaşanmıştır. Genel anlamda bu ilişkiler, sosyal etkileşimler, kimlikler, kültürler ve normlar üzerinden şekillenmiştir. Çalışma ana hatlarıyla iki bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde Sosyal İnşacı yaklaşımın metodolojik ve ontolojik çerçevesi çizilecek, teorinin tarihsel gelişimi ve temel argümanları incelenecektir. Burada yaklaşımın analiz düzeyleri ayrı bir başlık altında ele alınacaktır. İkinci bölümde ise Özal dönemi dış politika yapımı Sosyal İnşacılık bağlamında ele alınacaktır. Bu bölümde Özal’ın göreve geliş süreci, dış politika yapımında kullandığı sosyal inşacı yaklaşımlar ele alınacaktır. Öte yandan makalenin son bölümünde Balkan siyaseti sosyal inşacı nosyonlar bağlamında tartışılacaktır. Literatürde Sosyal İnşacı yaklaşım teorik olarak incelense de, örnek olay ile uygulanabilirliği noktasına eksikler bulunmaktadır. Bu makalenin ana hedefi, literatürdeki bu boşluğun azaltılmasına yardımcı olmaktır. Anahtar kelimeler: Sosyal İnşacılık, Özal Dönemi, Türk dış politikası

Giriş Sosyal İnşacılık ya da diğer ismiyle Sosyal Konstrüktivizim, temel anlamda Uluslararası ilişkilerde devletlerin sosyal kimliklerine vurgu yapan bir teoridir. Ontolojik anlamda uluslararası ilişkiler alanının sosyal yönüne vurgu yapan ve kimlik, değer ya da söylem gibi kavramların inşa edilerek yeni bir ilişki düzeyi ortaya koyduğunu belirten Sosyal İnşacılık, pozitivist ve post-pozitivist teoriler arasında yerini almıştır. Sosyal İnşacı teorinin kurucularından Wendt, Anarşi Devletler Ne Anlıyorsa Odur’da hegemonya, egemenlik, anarşi, işbirlikleri, güvenlik ikilemlerinin sadece maddi çıktılar ile değerlendirilemeyeceğini, bu kavramların sosyal olarak etkileşimde olduğunu ve dahası bu kavramların inşa edildiğini vurgulamaktadır. (Wendt, 2013, s.7) Bu sebeple ontolojik anlamda ele alınırsa teorinin bütüncül (holistik) bir anlayışa sahip olduğu söylenebilir. Öte yandan teori bireyin kolektif bilincinin alanda inceleme konusu olması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu açıdan bakıldığında realizmin anarşik, çatışmacı ve devleti ön plana çıkaran anlayışına eleştiride bulunmaktadır. Realizm temelli insan doğasının kötü olduğu varsayımı, sabit ve verili bir kaynak olarak ele alınmaktadır. Fakat teoriye göre böylesi bir varsayım sosyal inşa süzgecinden geçirilmelidir. Bu açıdan ele alındığında ampirik anlamda Sosyal İnşacılık, alanın sosyal boyutuna vurgu yapmaktadır.(Küçük, 2017, s.375) Öte yandan Sosyal İnşacılık uluslararası ilişkileri açıklamada objektif ve değişmez bir kurallar bütünü olamayacağını ve ilişkiler ele alınırken zamanın ruhunun da gözetilmesi gerektiğini savunmaktadır. Başka bir deyişle gerçeklik, zaman ve mekana göre değişim gösterebilmektedir. Bu çalışmanın asıl amacı Turgut Özal Dönemi Türk dış politikasının ilişki biçimini Sosyal İnşacılık açısından analiz etmektir. Bu noktada konuyu daha ayrıntılı hale getirmek adına Balkan siyaseti ele alınacaktır. Bir Türk dış politikası geleneği olarak Batıcılık ve statükoculuk üzerine yoğunlaşan Türkiye, Özal dönemiyle birlikte hem kurumsal hem de söylemsel anlamda değişime uğramış ve yeni politikasında ortak kültür ve değerleri ön plana çıkarmıştır. Özellikle Türk-İslam sentezi ve Neo-Osmanlıcı faaliyetler ile birlikte Türk kimliği ve Müslüman kimlikleri üzerinden bir 103

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI dış politika inşa eden Özal, bölgesel anlamda bu anlayışları söylemler yoluyla da geliştirmiştir. Bu duruma verilecek en önemli örneklerden birisi de Balkan siyasetidir. Nitekim Özal, liberal fakat muhafazakar kimliği ve Yeni-Osmanlıcı düşünceleri ile birlikte genelde Türk dış politikasını, özelde ise Balkan politikasını dönüştürmüş/inşa etmiştir.

Yöntem Çalışmada genel hatlarıyla nitel araştırma yöntemleriyle hazırlanmıştır. Gözlem ve doküman analizi gibi metotlar tümevarım yöntemi ile incelenmiştir. Nitekim çalışmanın ilk bölümünde kavramsal çerçeve çizilmiş ve bir ön kabul olarak Sosyal İnşacı yaklaşım benimsenmiştir. Sonrasında ise bu nosyonlar, örnek olay (case study) ile uygulanabilirlik bağlamında ele alınmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Sosyal İnşacılık temel olarak dış politikayı açıklamak üzerine kurulmuş bir teori değildir. Fakat spesifik hamlelerin açıklanmasında bir lens görevi yapmaktadır. Nitekim devletlerin kimlikleri, dış politikalarını inşa etmelerinde önemli bir etkendir. Ekşi’ye (2018) göre Sosyal İnşacılığın dış politika tezi “kimlik değişirse dış politika değişir” anlayışına dayanmaktadır. (Ekşi, s. 71). Öte yandan Sosyal İnşacı yaklaşım kültürü de dış politika yapımında bir araç olarak görmektedir. Kolektif bir bilinci oluşturabilen kültür, geçmişle olan bağın hatırlatılmasında ve geleceğe yönelik ilişkilerin geliştirilmesinde önemli bir kavramdır. Ana argüman; kendinden olan ve ortak bir bilince sahip olunan aktör ile ilişkilerin inşa edilebileceği üzerinedir. Değiştirilmesi zor olan ve uzun yıllar sürdürülebilir bir kavram olan kültür, güçlü ilişkilerin kurulmasında önemli bir dayanak noktasıdır. Fakat zaman ve mekana göre değişim gösterebilecek olan kültür, Sosyal İnşacı yaklaşımda verili bir kaynak olarak ele alınmamaktadır. Sosyal İnşacı yaklaşımın bu özellikleri, 80’li yıllarda iktidara gelen Turgut Özal tarafından kullanılmaya çalışılmıştır. Realist okul bağlamında ele alındığında Sosyal İnşacı yaklaşım retoriği, dış politika hamlelerini açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Fakat tarihten günümüze gelen süreçte ortak kimlikler ve değerler üzerinden inşa edilen ilişkiler, politika yapımında saf çıkarcı bir anlayışın alternatiflerinin de olabileceğinin gözler önüne sermektedir. Bu ilişkilerin başarılı/başarısız olarak değerlendirilmesi bir yana, yaklaşımın teorik olarak uygulanabilirlik seviyesine yükselmesi bile bu konudaki çalışmaların ve tartışmaların önünü açmaktadır.

Sonuç ve Öneriler Geleneksel uluslararası ilişkiler teorileri maddeci bir rasyonalizm anlayışı sürdürerek ilişki süreçlerindeki sosyal etkileşimleri göz ardı etmişlerdir. Özellikle neoliberalizm-neorealizm temelli çerçevesi ile çizilen bu anlayış güç, savaş, çatışma, barış ve devlet gibi anlayışları sabit verili kabul etmiştir. Fakat bu anlayış Soğuk Savaş sonrası dönemi okuyamamış, bir başka deyişle yetersiz kalmıştır. Böyle bir durumda ise aktörlerin kolektif bilinçlerini, sosyal etkileşimlerini, kültürel normlarını ve kimliklerini de hesaba katan ve bütüncül bir ontolojik yaklaşım sergileyen Sosyal İnşacı yaklaşım gelişimini sürdürmüştür. Entelektüel kökenlerini sosyoloji ve felsefeden alan bu yaklaşım, neo-neo ve pozitivizm-postpozitivizm tartışmaları ışığında bir meta teori olarak ortaya çıkmıştır. Sosyal İnşacı yaklaşım bir uluslararası siyaset konusu değildir. Fakat spesifik örneklerde varsayımları ampirik anlamda test edilebilir hale gelmiştir. Teorik anlamda Özal’ın Türkiye’yi farklı bir havaya büründürdüğü açıktır. Fakat bu politikaların hepsinin başarılı olup olmadığı ise tartışmalı bir konudur. Özal, fırsatçı anlayışı ile Türk Cumhuriyetlerdeki “unutulmuş kardeşleri” hatırlasa da, aceleci tutumu bölgedeki hedeflerin tam olarak gerçekleştirilememesine sebep olmuştur. Nitekim uzun bir süredir Sovyet baskısı altında yaşayan ve sonunda bağımsızlıklarını kazanmış olan Türk Cumhuriyetler, Özal’ın bu bölgede “büyük ağabey” olma çabasını hoş karşılamamıştır. Popülist söylemler ve aceleci bir tavır ile yürütülen bu politikalar, genel manada istenileni verememiştir. Teoride mantıklı ve yapıcı görünen bu ve bunun gibi durumlar, pratikte belirli sorunlara yol açmıştır. Dış politikada verilen kararların doğru ya da 104

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI yanlış çıktıları, uygulandıkları dönemin çok sonrasında ortaya çıkmaktadır. Özellikle bu dönemde Özal’ın dini cemaatlere sağladığı imtiyazlar, kendi muhafazakar kimliğini geliştirse de, uzun vadede farklı sorunlara neden olmuştur. Sonuç olarak kimliğin değişmesi, dış politikanın da değişmesi anlamına gelmektedir. Fakat bu kimlik, zamanın ruhu da göz önüne alınarak gözetilmeli ve çağın getirileri hesaba katılmalıdır. Her ne kadar devletler arasında sosyal kimliklerin ve normların politika belirlemede önemli katkıları olsa da, güç ve çıkar kavramları da unutulmamalı ve vizyoner bir sentez ile birlikte ele alınarak uygulanmalıdır.

Kaynakça ARI, Tayyar, Uluslararası İlişkilere Giriş, İstanbul: Alfa Yayınları, 1996. Ataman, M. (2003). Özalist dış politika: Aktif ve rasyonel bir anlayış. Bilgi Dergisi, 5(2), 49-64. Daban, C. (2017). AYDIN Mustafa, Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler, (der.) Baskın Oran, Türk Dış Politikası 1980- 2001, Cilt II, İletişim Yayınları, İstanbul, 2006 BALCI, Ali, Türkiye Dış Politikası: İlkeler, Aktörler ve Uygulamalar, İstanbul: Etkileşim Yayınları, 2013 Çakmak, Haydar (2013).Turgut Özal dönemi Dış Politika Felsefesi ve Uygulamaları, İstanbul: Doğu Kitapevi Çalış, Şaban (2004). Hayalet Bilimi ve Hayali Kimlikler, Neo-Osmanlılık, Özal ve Balkanlar. Konya: Çizgi Kitabevi. Ekici, K. D. (2018). Sosyal konstrüktivizme göre Turgut Özal dönemi Türk dış politikası (1983- 1993). Kiraz, S. (2014). Sosyal İnşacılık Yaklaşımı. Uluslararası İlişkiler Teorileri Temel Kavramlar. Ankara: Kripto. Ed.: Mehmet Şahin, Osman Şen., 209–225. Kiraz, Sami. Türk Dış Politikasında Çok Yönlülük Denemeleri Bağlamında Karadeniz İşbirliği Örgütü ve D-8’in Karşılaştırmalı Olarak Analizi, Journal of Turkish Studies, 2018. (TR DİZİN), 13(14), 125-140, Küçük, Mustafa, “Uluslararası İlişkilerde Sosyal İnşacılık”, R. Gözen, Uluslararası İlişkiler Teorileri, İstanbul: İletişim, 2014, 325-377. M. Griffiths vd., Uluslararası İlişkilerde Temel Düşünürler ve Teoriler, Ankara: Nobel, 2011, 151- 160. ORAN, Baskın, “Türk Dış Politikasının Teori ve Pratiği”, Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar Cilt I 1919-1980, İstanbul: İletişim Yayınları (18. Baskı), 2013. Şanlı, B. (2020). Soğuk Savaş sonrası Türkiye'nin Balkanlar politikası: Sırbistan ile ilişkilerde siyasetin ve söylemin dönüşümü (Master's thesis, İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü) TUNCER, Hüner, İki Darbe Arasında Türk Dış Politikası (1971-1980), İstanbul: Kaynak Yayınları, 2014 TURGUT ÖZAL DÖNEMİ TÜRKİYE DIŞ POLİTİKASI. Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 17(33), 77-96. Uzgel, İ., & Yaramış, V. (2010). Özal’dan Davutoğlu’na Türkiye’de yeni Osmanlıcı arayışlar. Yearnings for Neo-Ottomanism in Turkey from Özal to Davutoğlu]. Doğudan, 16, 36-49. Veysel, K. U. R. T. (2018). ÖZAL’IN DIŞ POLİTİKASI: ULUSLARARASI SİYASET, DEĞİŞİM VE SÜREKLİLİK. Muhafazakar Düşünce Dergisi, 15(55), 157-171. Wendt Alexander, “Ortak Kimlik Oluşumu ve Uluslararası Devlet”, Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler, İstanbul: Uİ Kütüphanesi, 2013, 679-707. Wendt, Alexander E. (2013). “Anarşi Devletler Ne Anlıyorsa Odur: Güç Politikalarının Sosyal İnşası”. Ş. Gökçe Gezer (çev.). Uluslararası İlişkiler, Cilt 10, Sayı 39 105

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

YILMAZ, A. N., & Kılıçoğlu, G. (2017). Balkanlar’da YTB ve TİKA’nın Türk Kamu Diplomasisi Kurumları Olarak Faaliyetleri ve Türkiye’nin Bölgedeki Yumuşak Gücüne Etkileri. Finans Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (FESA), 2(2), 115-131.

106

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KORONA VİRÜS DÖNEMİNDE ALT İŞVERENLERİN YÖNETİMİ

Yasemin DELİBALTA İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, İş Sağlığı ve Güvenliği Ana Bilim Dalı, Türkiye [email protected]

Özet Bir yılı aşkın süredir tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hala varlığını sürdüren pandemi sürecini en iyi şekilde yönetebilmek için işverenlere, çalışanlara, alt işveren ve alt işveren çalışanlarına büyük sorumluluk ve görevler düşmektedir. İşverenler kendi çalışanları ile birlikte alt işveren çalışanları için de gerekli önlemleri almak, aldırmak ve bu çalışmaları yönetmek zorundadır. Bu çalışmanın amacı pandemi sürecini en iyi şekilde yönetebilmek ve en başarılı şekilde atlatabilmek için Sağlık Bakanlığı’nın sıkı tuttuğu önlemleri hem asıl işveren ve çalışanları hem de alt işveren ve alt işveren çalışanları bazında devam ettirmek, yönetmek ve kontrol etmektir. Bu nedenle işyerlerinde tüm çalışma alanlarındaki çalışanlar bu önlemleri uygulamalıdır. Bu çalışmada Asıl İşveren Alt İşveren yönetmeliği esas alınarak alt işverenlerin değişen şart ve koşullara göre pandemi döneminde yapılması gereken çalışmalara katılmaları ve uygulamaları, Acil Eylem Planları ve risk analiz raporları vb. güncel rehber ve çalışmaları revize etmeleri ve tüm alt işveren çalışanlarının bilgilendirilmesini sağlayarak bu çalışmalara dâhil etmeleri konusunda önemli hususlar ve durumlar vurgulanmıştır. Anahtar kelimeler: Asıl İşveren Alt İşveren İlişkisinin 4857 Sayılı İş Kanunu, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, İşyerlerinde Acil Durumlar Hakkında Yönetmelik, İŞ Sağlığı ve Güvenliği Kurulları Hakkında Yönetmelik.

Giriş Pandemi sürecinde asıl gaye çalışanların karşılaşabileceği durumlar, problemler, özellikle iş sağlığı ve güvenliği çerçevesinde genel uyarı ve tavsiyelerin çalışma hayatında yer alan tüm paydaşlara aktarılması ve farkındalığın arttırılması, iş sağlığı ve güvenliği açısından risk oluşturmayacak şekilde sağlıklı çalışma ortamlarının oluşturulması ve korunması olmuştur. Söz konusu iş sağlığı ve güvenliği ise, pandemi döneminde de bir işyerinde bulunan herkes sorumludur. Bu nedenle asıl işveren işyerinde işin yürütülmesi ile ilgili olarak meydana gelen tehlikelerden, sağlığa zarar verebilecek şartlardan korunmak ve daha iyi bir iş ortamı oluşturmak için yapılan sistemli ve bilimsel çalışmalara alt işveren ve çalışanlarını da dâhil etmek zorundadır.

Yöntem Burada belirtilen hususlar, işyerlerinde yeni korona virüs salgını ile mücadele kapsamında yürütülecek faaliyetlere ilişkindir. İşyerlerinde pandemi döneminde sorumlulukların dağıtılması amacıyla Enfeksiyonel Hastalıklar Faaliyet Planlama Ekibi (Enfeksiyon kontrol komiteleri) şeklinde bir koordinasyon ekibi oluşturulmalıdır. Enfeksiyonel Hastalıklar Faaliyet Planlama Ekibi, pandemik enfeksiyon hastalığı olan korona virüsün vaka ve güncel durumun takibinden sorumlu olup, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu çalışmalarını rehber alarak bu çerçevede revizyon işlemlerini takip etmeli ve her daim duyuru ve bilgilendirmelerini yapmalıdır. Enfeksiyonel Hastalıklar Faaliyet Planlama Ekibi, Bakanlığın belirlediği rehber ve ilgili sağlık kuruluşlarının yönlendirmeleri doğrultusunda hareket etmekle yükümlüdür. İşyerinin; faaliyet konusu, çalışan sayısı, çalışma ortamı, vardiyalı çalışmalar, kullanılan yöntemler gibi özeliklerine uygun olacak şekilde ilave tedbirlerin aldırılması ve yetkili kurumlar tarafından yapılan duyuruların işyeri özelinde de güncellenerek duyurulması önemlidir. Tüm bu tedbir ve uygulamalar çalışma hayatı içindeki tüm işveren, alt işveren çalışanları için çalışma faaliyetlerinin devam ettirilmesinde en önemli yol gösterici araç olmuştur. Enfeksiyonel Hastalıklar 107

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Faaliyet Planlama Ekibi üyeleri, tüm işletme içerisinden işveren veya işveren vekili, insan kaynakları müdürü veya insan kaynakları uzmanı, iş yeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personeli ile çalışan temsilcisi ve mümkünse ilk yardım eğitimi almış veya tecrübesi olan kişilerden oluşturulmalıdır. Ekip içerisinden yönetim ile devamlı haberleşme sağlayabilecek bir koordinatör belirlenmelidir. Ekip içerisinden belirlenen koordinatör tarafından uygun bir platform üzerinde (whatsapp) ekip üyeleri ile hızlı iletişim ağı kurulmalıdır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Uygulama rehberine uyulup uyulmadığı Enfeksiyonel Hastalıklar Faaliyet Planlama Ekibinin yönlendirmeleri doğrultusunda bölüm yöneticileri ve ISG birimi denetiminde gerçekleştirilecektir. Uymayanlar uyarılacak, tekrarı halinde disiplin prosedürüne göre işlem yapılabilecektir.

Sonuç ve Öneriler İşverenin iş sağlığı ve güvenliği konusunda “gerekli olan her türlü önlemi alma” yükümlülüğü olduğundan sadece Bilim Kurulu tarafından tavsiye edilen önlemleri değil, iş sırasında gerekli olduğu anlaşılan ve bilinen her türlü önlemi alması gerekir. Hatta bulaş risklerinin devam etme olasılığına karşın pandemi dönemi bitse ve yasal kısıtlamalar tamamen ortadan kalksa bile, Bilim Kurulunun “tamamen normal hayata geçilmiştir” duyurusuna kadar önlemlerin uygulamaya devam edilmesi, kuşkusuz en doğru çalışma ve yönetim şekli olacaktır. İşte bu yüzden işyerinde faaliyetlerin ve çalışma planlarının, çalışanların (alt işverenler de dâhil) Korona Virüs ve bulaş etkisini engelleyecek şekilde düzenlenmesi yapılmalıdır.

Kaynakça 4857 Sayılı İş Kanunu, Resmi Gazete Tarihi: 10.06.2003, Resmi Gazete Sayısı: 25134. Arslanoğlu, M. A. (2005). İş Kanununda Esneklik Temelli Üçlü Sözleşmesel İlişkiler. Legal Yayınları. Aydınlı, İ. (2008). Türk İş Hukukunda Alt İşveren İlişkisi ve Muvazaa Sorunu. Seçkin Yayınları. Canbolat, T. (1992). Türk İş Hukukunda Asıl İşveren – Alt İşveren İlişkileri. İstanbul. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, Resmi Gazete tarihi 30/6/2012, Resmi Gazete Sayısı: 28339. İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları Hakkında Yönetmelik, Resmi Gazete Tarihi: 18.01.2013 Resmi Gazete Sayısı: 28532. İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği, Resmi Gazete Tarihi: 29.12.2012, Resmi Gazete Sayısı: 28512. İşyerlerinde Acil Durumlar Hakkında Yönetmelik, Resmi Gazete Tarihi: 18.06.2013 Resmi Gazete Sayısı: 28681. Çalışanların İş sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik, Resmi Gazete Tarihi: 15.05.2013, Resmi Gazete Sayısı: 28648. https://covid19.saglik.gov.tr/Eklenti/39605/0/covid19rehberitemaslitakibievdehastaizlemivefilyasyo npdf.pdf (Erişim tarihi: Ocak 2021). Gübre Fabrikaları Acil Durum Planları Rehberleri (2020). https://covid19.saglik.gov.tr (Erişim tarihi: Nisan 2020).

108

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

MİLLİ SAVUNMA SANAYİNİN TÜRK DIŞ POLİTİKASINA ETKİSİ

Ahmet YETEN Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik [email protected]

Özet Bu çalışma ile dış politikada kullanılan ekonomi, diplomasi gibi araçların yanı sıra askeri operasyonların desteklendiği ve yüksek bütçeli yatırımların yapıldığı, bir ülkenin bir nevi bağımsızlığını temsil eden ‘’savunma sanayiinin’’ dış politika üzerindeki etkisi üzerinde durulacaktır. Öte yandan Türk Milli Savunma Sanayii’nin Türk dış politikası üzerindeki etkilerine değinilecek ve bu etkinin Türk diplomasisine hangi şekilde yansıdığı ele alınacaktır. Ayrıca savunma sanayiinin yerli ya da yabancı olmasının olumlu ve olumsuz yönlerinden bahsedilerek savunma sanayiindeki milliliğin dış politikaya etkisi anlatılacaktır. Anahtar kelimeler: Türk Dış Politikası, Milli Savunma Sanayii, Askeri Araçlar

Giriş Uluslararası arenada yer alan devletlerin ulusal güvenliklerini koruma altına alabilmeleri, iç ve dış güvenli tehditlerini önleyebilmeleri, gerçek bir egemen ülke olarak bağımsızlıklarını her alana yansıtabilmeleri ve güvenlik tehdidi gördüğü zamanlarda sahaya sürebileceği modern silah sistemleriyle donatılmış olan orduya sahip olmaları gerekmektedir. Öyleyse Türk dış politikasını belirleyen unsurlardan biri ordudur. Türk dış politikası üzerine yapılan çalışmalarda ordunun önemi çokça kez vurgulanmış, iç ve dış pek çok politikada etkisi dile getirilmiştir (Koçer, 2002, S.125). Özellikle devletlerin donatılmış orduya sahip olabilmelerinin birinci adımı savunma sanayii ve üretimidir. Milli imkân ve kabiliyetler çerçevesinde oluşturulan, teknolojik gelişmeleri takip edebilen ve kendi kendine yetebilen bağımsız bir milli savunma sanayiinin varlığı ve gelişimi o ülkenin dış politikasının en önemli araçları olarak sayılan ekonomi, diplomasi ve ordu açısından önemli bir yere sahiptir. Yukarıda zikredilen güçlü ekonomi, güçlü diplomasi ve güçlü ordu tanımları ancak aktif olarak işleyen bir savunma sanayii ile güçlenerek dış politikada kendine yer bulabilecektir. Aktif işleyen savunma sanayii düşüncesi bütün ülkeler için geçerli olmamakla birlikte özellikle Türkiye perspektifinde ele alınması daha doğru olmaktadır. Türkiye örneği üzerinden düşünüldüğünde dış politikada başarı elde edilmesinin birinci şartı hedeflerin sağlam adımlar ile atılıyor olmasıdır. Bu adımları destekleyecek nitelikte ekonomi, diplomasi ve modern bir orduya sahip olunmasının yanı sıra bu modernizasyon ile sistemi üretebilecek savunma sanayiinin de olması büyük bir öneme sahiptir. Öte yandan tüm bu araçların bağımsız olarak yürütülmesi dış politikadaki başarının bir diğer ayağıdır. Dışa bağımlı ne bir ekonomi ne de bir savunma sanayii istenilen sonuçları vermeyecektir. Anlaşılacağı üzere sadece askeri araçlara sahip olmak yetmemektedir. Bununla birlikte bu araçların bağımsız milli bir savunma sanayiinde üretiliyor olması oldukça önemlidir. Bu tür ihtiyaçlar konusunda dışa bağımlı olan ülkeler tabiri caizse dış politikada ülke çıkarları doğrultusundan ziyade araçları temin ettiği ülkenin istek ve çıkarları doğrultusunda hareket etmek zorundadır. Ancak bağımsız kurum ve kuruluşlara sahip olan ülkeler kendi kararlarını vererek çıkarlarını ön planda tutabilmektedir. Günümüz uluslararası arenasında yer alan pek çok devletin, süper güç, küresel güç ya da bölgesel güç olarak adlandırılan devletler tarafından üretilen yeni ve modern silah sistemlerine sahip olmaları başta ekonomi olmak üzere pek çok açıdan zor olarak görülmektedir. Ayrıca bu silah sistemlerini edinmeleri halinde bu sistemleri etkili ve bağımsız bir şekilde kullanmaları neredeyse imkânsızdır. Bu durum uluslararası arenada yer alan ve savunma sanayiinde belli bir kapasiteye ulaşamamış hemen hemen bütün devletler açısından geçerli olduğu gibi, jeopolitik konum olarak 109

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI kritik bir noktada bulunan, terör ile uzun yıllar mücadele vermiş, güvenlik göz önüne alındığında risk ve tehditlerle iç içe bulunan Türkiye açısından da şüphesiz geçerlidir. Türkiye Uzun yıllar ihtiyaç duyduğu silah sistemlerini elde etmede zorlanmış ve bu zorlanmanın etkisiyle diplomasi yönünde tavizler vermiş ve hatta yaptırımlar ile karşılaşmıştır. Uzun yıllar genel politika olarak yerli savunma sanayii yerine dış kaynaktan sistem temininde bulunan Türkiye bu durumun gerek diplomasi gerekse ekonomi ve askeri yönden sıkıntılarını yaşayarak sakıncalarını görmüş ve milli savunma sanayiinin kurulması sürecini başlatmıştır. Bugün gelinen noktada Türk devlet yetkilileri savunma sanayisi adına oldukça büyük bir gelişim ve başarı gösterdiklerini ifade etmektedir. Ancak burada göz önüne alınılması gereken hususlardan birincisi Türkiye’nin yöneticiler tarafından hedeflenen yerlilik oranına ulaşabilmiş olup olmadığıdır. Süper güç, küresel güç ya da bölgesel güç olarak adlandırılan ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye'nin bu konuda yolunun uzun olduğu görülmektedir. İkinci bir husus ise Türkiye’nin savunma sanayisindeki bu atılımların neden ihtiyaç duyulduğu ile birlikte hedefe ulaşılmasının ne gibi durumları beraberinde getireceği göz önüne alınmalıdır. Türkiye yapmış olduğu girişimler ile gerek bölgesinde gerekse küresel anlamda diğer ülkelerin dikkatini çekmektedir. En yakın örnek olarak Yunanistan’ın, Türkiye’nin savunma sanayisindeki atılımlarını kendi ulusal güvenliğine tehdit olarak görmesi Türkiye’nin bu atılımlar doğrultusunda karşılaşacağı uluslararası eleştirileri açıklamaktadır. Türkiye’nin Yunanistan örneğinde olduğu gibi eleştirel yönde tepkilere Suriye, Ermenistan gibi ülkeler tarafından karşı karşıya kalmayacağı söylenemez.

Yöntem Çalışmanın hazırlanması aşamasında arşiv taraması (gazete ve dergi araştırması) yapılarak özellikle Cumhuriyet sonrasından günümüz tarihine kadarki Türk dış politikasındaki adımların hayata geçirilmesindeki savunma sanayii gelişimlerinin etkisi araştırılmıştır. Ayrıca savunma sanayii ve savunma sanayiinin dış politika aracı olarak kullanılmasının önemi ve etkilerine değinen devlet yetkililerinin, düşünce kuruluşları ve akademisyenlerin bilgilerine ve görüşlerine başvurulacaktır. Bununla birlikte, yerli ve yabancı yazarlar tarafından konu üzerine yazılmış yazılı materyaller ile birlikte yine konu üzerine gerçekleştirilen sempozyum ve konferanslardan faydalanılarak çalışmanın dış politika analizi haline getirilmesi sağlanacaktır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Yapılan araştırmalar ve çalışmalar esnasında ortaya çıkan tabloda savunma sanayinin millileşmesi ve gelişiminin Türk dış politikası üzerinde oldukça ciddi bir etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki Türk Savunma Sanayindeki söz konusu gelişim ve değişim süreci beraberinde ordunun yani TSK’nın gelişimine katkı sağlamak ile birlikte TSK’nın güç ve etkinlik düzeyinin artmasını sağlamıştır. Bu artış ile birlikte Türk dış politikasının önemli ölçüde bir gelişim ve değişim süreci geçirmesine ve yeni bir süreç içerisine girmesine neden olmuştur. Türkiye'nin ulusal güvenliğinin sağlanmasına ve dolayısıyla dış politik tavır ve eylemlerinin başarı düzeyinin arttırılmasına büyük bir katkı yapmıştır. Özellikle Türk Savunma Sanayi tarafından üretilen silah ve mühimmatların ön plana çıktığı Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtları neticesinde elde edilen kazanım ve avantajlar, milli savunma sanayinde yaşanmakta olan gelişim eğiliminin Türkiye'nin ulusal güvenliğinin sağlanmasına ve bu doğrultuda dış politik tavır ve eylemlerinin başarı düzeyinin arttırılmasına büyük bir katkı yaptığını göstermektedir. Savunma sanayinin güçlü olmasının öneminin bir diğer göstergesi ise ülke hem kapasitesini görmekte hem ülkenin kısa ve uzun vadeli stratejilerinin belirlenmesinde hem de iç ve dış siyasetteki hedefleri belirlenebilmektedir.

Sonuç ve Öneriler Bu araştırmadaki ana bulgular göstermektedir ki, bölgesel ve küresel bir güç olarak uluslararası sistemde yer almak isteyen Türkiye için savunma sanayiinin öneminin belirleyiciliği ile birlikte savunma sanayindeki gelişme ve bu gelişmenin dış politikaya bir araç olarak yansımasının Türkiye’nin uluslararası sistemdeki pek çok konu üzerinde daha pro-aktif bir biçimde rol almasında 110

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI etkili olacağıdır. Dünyada önemli bir aktör olmanın yolunun politik güçten geçtiğini kabul etmek ile beraber politik gücün mutlak bir şekilde askeri güçle desteklenmesi gerektiği, bölgesel veya küresel anlamda dünya siyasetine yön vermenin en önemli yolunun da savunma sanayinde dışa bağımlılıktan kurtulmak olduğu düşüncesinin Türk dış politikası açısından temel taşı olduğudur. Bununla birlikte, öngörülen bir başka sonuç ise ekonomi ve diplomasi gibi dış politikada kullanılan araçların uluslararası sistemin yapısına tek başlarına cevap vermediği ve ancak modern olarak donatılmış ve sahada kullanılan askeri araçlar yani ordu ile desteklendiğinde etkili olacağı düşüncesi öngörülmektedir.

Kaynakça BAYKAR, (2019). Vizyon, Erişim Tarihi: 22 Nisan 2020. https://www.baykarsavunma.com/vizyon.html Bulucu, H. (2018). Türk Savunma Sanayi’nin Türk Dış Politikasına Etkisi, Erişim Tarihi: 22 Nisan 2020. Https://Www.Nisantasi.Edu.Tr/Haberdetay/Turk-Savunma-Sanayinin-Turk-Dis-Politikasina- Etkisi.Html Erboğa, A. (2020). Türkiye’nin Savunma Sanayii Stratejisi (Sempozyum) Erişim Tarihi: 22 Nisan 2020. Https://Www.Youtube.Com/Watch?V=UGXID3NRNI4&Feature=Youtu.Be Erenel, F. (2019). Türkiye'nin Dış Politikada Sesi Daha Güçlü Çıkıyor, Erişim Tarihi: 22 Nisan 2020. Https://Www.Aa.Com.Tr/Tr/Turkiye/Turkiyenin-Dis-Politikada-Sesi-Daha-Guclu-Cikiyor/1518265 İnat, K. (2020). Türk Dış Politikası Açısından 2019’un Mirası Ve 2020 Gündemi, Erişim Tarihi: 22 Nisan 2020. Https://Www.Setav.Org/Turk-Dis-Politikasi-Acisindan-2019un-Mirasi-Ve-2020- Gundemi/ Koçer, G. (2002). 1990’lı Yıllarda Askerî Yapı Ve Türk Dış Politikası, ODTÜ Gelişme Dergisi, 29 (1-2), 2002, 123-158 Konukbay, A. (2016). Savunma Sanayiinde Açık Yenilik: Ankara’da Savunma Sanayiinde Faaliyet Gösteren Kobi’ler Üzerinde Bir Uygulama Ve Model Önerisi, (Doktora Tezi), Ankara: Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü Köseoğlu, A.M. (2010). Milli Savunma Sanayiinde Yeniden Yapılanma Ve Sosyal Politikalara Etkisi, (Doktora Tezi), İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü PINAR, L. (2018). Türkiye'nin Savunma Sanayi Alanındaki Gelişiminin Türk Dış Politikasına Olan Etkisi, İnsan Ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 7 (4), 2356-2369 T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı, (2017), Hakkımızda, Erişim Tarihi: 22 Nisan 2020. Https://Www.Ssb.Gov.Tr/Website/Contentlist.Aspx?Pageıd=39&Langıd=1 Takvim Gazetesi. (2017). Dış Politikada Yeni Anahtar Savunma Sanayi, Erişim Tarihi: 22 Nisan 2020. Https://Www.Takvim.Com.Tr/Guncel/2017/04/27/Dis-Politikada-Yeni-Anahtar-Savunma- Sanayi Yeşiltaş, M. (2019) Operasyona Doğru Türkiye’nin Savunma Kapasitesi, Kriter Dergi, Ocak 2019 / Yıl 3, Sayı 31 Yorulmaz, N. (2020). Bağımsız Dış Politika İçin Bağımsız Savunma Sanayii Şart, Erişim Tarihi: 22 Nisan 2020. Https://Www.Youtube.Com/Watch?V=Uwrgwdmcalo Yunanistan Blue Sky Televizyonu, (2020). Yunan Spiker: Yunanistan Türklerden Utanmalı! Yunan Spiker Türk Savunma Sanayi Erişim Tarihi: 22 Nisan 2020. Https://Www.Youtube.Com/Watch?V=Dz9beadxmsk&T=10s Yücel, İ.H. (1997). Bilim-Teknoloji Politikaları Ve 21.Yüzyılın Toplumu, “Savunma Sanayii Ve Önemi”, Devlet Planlama Teşkilatı, 1997

111

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KOLOREKTAL KANSERDE İMMÜNOTERAPİ

Suzan Kübra ŞAHİN Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik, [email protected]

Nur Sena SUSAMCI Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik ,[email protected]

Özet Kanser kontrolsüz şekilde bölünen hücrelerin yol açtığı bir hastalıktır. Birçok tedavi şekli vardır. Bu tedavi şekillerinin avantajları olduğu kadar dezavantajları da vardır. Kanserin meydana gelmesinde genetik faktörler ve çevresel faktörler etkilidir. Kanserden ölümlerin %80’inden sorumlu olan kanser türü gastrointestinal sistem kaynaklıdır ve kolorektal kanserdeki tümör sık rastlanan bir tümördür. Kolorektal kanserin erken evrede tanı sağ kalım oranı %40 - %90 arasında etkilemektedir. Kolorektal kanser taraması 50 yaş üzerindeki insanlara her yıl, ailede kolorektal kanser geçmişi olanlara ise daha erken yaşlarda yapılmalıdır. Kolorektal kanser tedavisinde birden fazla yöntem kullanılır. Bu kanserde ilk tedavi cerrahidir. Daha sonra radyoterapi ve kemoterapi uygulanır. Bu tedavi yöntemleriyle birlikte immünoterapiler olarak kanser aşıları, hücresel tedavi ve monoklonal terapiler kullanılarak sağ kalım oranının arttırılması hedeflenmektedir. Anahtar kelimeler: Kanser, Kolorektal Kanser, İmmünoterapi

Giriş Kalın bağırsaklar, ince bağırsakların son bölümü olan ileum ile kalın bağırsakların ilk bölümü caecum arasında bulunan ileocecalis kapaktan başlayarak anüse kadar uzanır. Kalın bağırsaklar yaklaşık 1,5- 1,8 m uzunluğunda ve 6-8 cm çapındadır. Kalın bağırsağın çapı anüse yaklaştıkça daralır. Kalın bağırsaklar ince bağırsakların etrafını sarmış ve abdominopelvik boşluğa yerleşmiştir. Kalın bağırsağın dış yüzü ince bağırsağın dış yüzünden farklıdır. Kalın bağırsak boğumlardan oluşan bir yapıya sahiptir (1). Kalın bağırsağın; daha çok su ve elektrolitlerin geri emiliminde, dışkının su miktarını, ince bağırsaklarda emilemeyen maddeleri konsantre edip dışarıya atmak, hiçbir sindirim enziminin etkili olmadığı selülozu parçalamak gibi görevleri bulunur (2). Kalın bağırsak kanserinin görülme sıklığı ülkeye ve yaşanan bölgeye göre değişir. Kalın bağırsak kanserleri sigara ve alkol kullananlarda, az lifli gıda (sebze, meyve) alanlarda, diyabet, obezite sorunu olanlarda ve hareketsiz bir yaşam tarzına sahip kişilerde daha sıktır. Çok genç yaşlarda da görülmekle birlikte hastalığın sıklığı yaşla birlikte artar. Anne, baba veya kardeşlerde kalın bağırsak kanseri olan kişilerde kanser gelişme riski artar. Özellikle kanserli kişiler 50 yaşın altında ise risk daha da artmıştır. Benzer şekilde FAP, HNPCC gibi birtakım hastalıklarda kalın bağırsak kanserine genetik eğilim vardır. Kalın bağırsak kanseri erken evrede yakalandığında tedavisi mümkün olan hastalıklardan biridir. Bunun için kanser erken evrede ya da daha iyisi hiç oluşmadan (prekanseröz aşamada) tespit edilmelidir. Bu nedenle hiçbir şikâyeti olmasa da 50 yaşından itibaren sağlıklı insanların belli aralıklarla tarama testlerine girmesi gereklidir. Bu amaçla dışkıda kan testi, sigmoidoskopi, kolonoskopi ve kalın bağırsak filmi gibi tetkikler kullanılır. (1,2,3,)

Yöntem Çalışma yapılırken çeşitli internet sitelerinde literatür taraması yapılarak kolorektal kanserde immünoterapi yönteminin anlaşılması üzerinde yoğunlaşılmıştır. 112

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Araştırma Bulguları ve Tartışma Türkiye’de ve Dünya’da bulunan kolorektal kanser yüzdeleri ve buna bağlı olarak hangi tip tedavi şekli uygulanıp uygulanmayacağı tartışıldı. Kolorektal kanserde uygulanan immünoterapi yöntemi üzerinde durulmuştur. Bu konu hakkında bilgilendirici bir sunum yapılacak.

Sonuç ve Öneriler Sonuç olarak kolorektal kanser tedavisinde radyoterapi ve kemoterapiye ek olarak immünoterapatik ilaçlar kullanılmaktadır. Verilebilecek öneriler ise 50 yaş üzeri insanların erken teşhis için her yıl kolorektal kanser taraması yapılması gerekmektedir.

Kaynakça İnternet (t.y.). https://www.saglikocagim.net/kaln-bagrsak-anatomisi-ve-bagrsak/ sayfasından 04.05.2021 tarihinde alınmıştır. İnternet (t.y.). https://www.bagirsak.gen.tr/kalin-ve-ince-bagirsagin-gorevleri.html sayfasından 04.05.2021 tarihinde alınmıştır. Acı Badem Web ve Yayın Kurulu (28 Ağustos 2019). https://www.acibadem.com.tr/ilgi-alani/kalin- bagirsak-kanseri/#tedavi-yontemleri sayfasından 04.05.2021 tarihinde alınmıştır.

113

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMDE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİN ÖNEMİ

Şuayip AYRANCI Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İnsan Kaynakları Yönetimi, [email protected]

Mustafa COŞAR Hitit Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği, [email protected]

Özet Ülkelerin kalkınmasında teknoloji ve insan kaynakları en önemli unsurlar arasındadır. Ülkemiz son yıllarda bazı atılımlar yapmış olsa da sanayi alanında istenilen hedeflere pek ulaşamamıştır. Bu hedeflere ulaşabilmek için mevcut sanayi gücüne bilim, teknoloji ve kalifiye insan kaynağını ilave etmek gerekir. Bu kalifiye insan kaynağı sanayinin ihtiyaçlarına uygun bir şekilde gelecek vizyonu ve hedefi dikkate alınarak eğitilmelidir. Ülkemizin sahip olduğu genç nüfus işgücü kapsamında önemli bir kaynaktır. Ülkemizin sanayi gücünün gelişmesi için bu kaynağın doğru şekilde kullanımı ve yönlendirilmesi çok büyük önem taşımaktadır. Ayrıca bu iş gücünün uygun politika ve desteklerle istihdam edilebilirliğinin sağlanması gerekir. Bu durum insan kaynakları yönetiminin ve eğitiminin ön plana çıkmasını sağlamıştır. Eğitim kapsamındaki nüfusun da birer insan kaynağı olduğu gerçeğinden yola çıkarak mesleki ve teknik eğitimde insan kaynakları yönetiminin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Özellikle geleceği düşünerek hareket etmek gerekliliği insan kaynağının planlanmasını ve mevcut kaynağın geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. Mesleki ve teknik eğitimde eğitim planlamasının yanı sıra insan kaynakları planlamasının yapılması ve geliştirme ilkelerinin uygulanması çok önemli hale gelmiştir. Son yıllarda istihdam konusunda yapılan araştırmalarda eğitim ve iş gücü ilişkisi kendini göstermektedir. Mesleki ve teknik eğitimde ortaya çıkan ihtiyaçlar ve sorunlar sanayi ortamına yansımış ve istihdam noktasında problemler oluşmuştur. İnsan kaynakları yönetimi mesleki ve teknik eğitimde uygulandığında sorunların ortadan kalkacağı, iş gücünün doğru bir şekilde planlanması ve yönlendirilmesiyle verimliliğin artacağı ve sanayinin ihtiyacı olan iş gücüne nitelikli birey yetiştirilmesinin sağlanacağı düşünülmektedir. Bu çalışmada, mesleki ve teknik eğitimde insan kaynakları yönetiminin planlama ve geliştirme etkinliklerinin neler olduğu ve bu etkinliklerin eksik ve artı yönleri ortaya konularak bir değerlendirme yapılmıştır. Buna göre Türkiye’deki mesleki ve teknik eğitimin sorunlarının çözülmesinin ülkemizin kalkınmasında önemli bir rol alması için yapısal olarak geliştirilmesi, iyileştirilmesi ve yeniden planlanmasının gerekli olduğu söylenebilir. Bu ise, insan kaynakları yönetim süreçlerinin etkin şekilde benimsenmesi ve uygulanmasıyla gerçekleşebilir. Anahtar kelimeler: İnsan Kaynakları, Mesleki Eğitim, İşgücü Planlama, İstihdam

Giriş Türkiye, Avrupa’nın en genç nüfusa sahip ülkesidir. Türkiye'nin gelecekteki hedeflerine ulaşabilmesi için, genç nüfusun ekonomik olarak değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır (Kalkınma Bakanlığı, 2018:1). İnsan kaynakları yönetimi, bir organizasyondaki resmi sistemlerin tasarımı olarak görülebilir. Organizasyonel hedeflere ulaşmak için insan yeteneklerinin etkili ve verimli kullanılmasını sağlamak gerekir (Omebe, 2014: 26). Bunun için ise insan gücünün iş hayatındaki arz talep durumuna göre planlanması önem arz etmektedir. Mesleki eğitim insanı iş hayatına hazırlayan, bilgi ve tecrübelerini arttıran kişinin kendini geliştirme sürecidir (Şahinkesen, 1992: 691). İnsan gücü planlamasının iki amacı vardır, biri bireyleri, diğeri toplumu içerir. Kişisel amaç bireylerin işgücü piyasasında ve toplumda sahip olması gereken tutum, davranış, bilgi, beceri ve yetenekler 114

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI kazandıklarından emin olur. Sosyal amaç ise, eldeki insan kaynağıdır. Sosyal faydalar sunmanın en iyi yolunu sağlar (Adem, 2015: 146). İnsan gücü planlamasının faydaları aşağıdaki gibi ifade edilir (Kellevezir, 2017: 123); ● Sosyal refahı artırmak ● İşsizliği azaltmak ● Sosyal içermeyi genişletmek ● Normal ekonomik işleyişi sağlamak ● İşverenlerin işgücü talebine memnuniyeti ● Azalan suç oranı ● Kişisel yaşam memnuniyeti Genel olarak insan kaynaklarını planlama hedefleri ekonominin tüm kesimlerinin ihtiyaçlarını karşılayacaktır. Planlama yapılırken insan gücü analizine dikkat edilmelidir. Analizin amacı aşağıdaki gibidir (Adem, 2015: 155): ● Nitelikli ve yüksek nitelikli işgücü için gereksinimleri belirlemek, insan gücünün yetersizliklerinin nedenlerini araştırmak ● Vasıfsız ve eğitimli işgücünün fazlalığının sayısal olarak belirlenmesi ve nedenlerinin araştırılması ● Ekonomik büyüme hedeflerinin belirlenmesi ve dikkate alınmasıyla işgücü talebinin belirlenmesidir Dünyada kültürel, ekonomik ve sosyal değişmeler insanların eğitim anlayışlarında ve eğitimden beklentilerinde değişimlere sebep olmuştur. Bu değişimler eğitim sisteminin bu beklentileri yerine getirecek şekilde planlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu beklentiler, kendini mesleki ve teknik eğitim alanında daha çok göstermektedir. Bu çalışmada T.C. Kalkınma Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu "On Birinci Kalkınma Planı Mesleki Eğitimde Niteliğinin Arttırılması" çalışma grubu raporu ile elde edilen bulguların eğitim ve istihdam ilişkisi açısından insan kaynakları planlaması perspektifinde değerlendirilerek, Türkiye'de uygulanan mesleki eğitim modelinde insan kaynakları yönetiminin gerekliliği ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Yöntem Konu ile ilgili temel kavramlara değinildikten sonra T.C. Kalkınma Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu "On Birinci Kalkınma Planı Mesleki Eğitimde Niteliğinin Arttırılması" çalışma grubu raporu ile elde edilen bulgular eğitim ve istihdam ilişkisi açısından insan kaynakları planlaması perspektifinde değerlendirilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Mesleki ve Teknik Eğitime ilişkin temel verilere bakıldığında Türkiye’de 2017 yılı itibariyle mesleki ve teknik eğitimin verildiği okul sayısı 3.581, eğitim gören öğrenci sayısı 1,6 milyon, 54 mesleki alan ve bu alanlara bağlı 200 alt dal bulunmaktadır. Mesleki ve teknik eğitimin 2017 yılında ortaöğretim kurumlarında eğitim gören öğrenciler içerisindeki payı yüzde 42 olduğu görülmektedir (MTEGM, 2017). Mesleki veya teknik lise mezunları için işgücüne katılma oranı yüzde 66.2, istihdam oranı yüzde 58.1, işsizlik oranı ise yüzde 12.2 olarak beyan edilmektedir (TÜİK, 2017). Diğer eğitim durumları incelendiğinde mesleki veya teknik lise mezunlarının oranları ile birbirlerine yakın değerde oranlara sahip oldukları, toplam işsizlik oranında % 1.7 ile %7 arasında bir fark olduğu görülmektedir. Bu sonuçlara bakıldığında mesleki eğitimden mezun bireylerin diğer eğitim durumlarına göre mezun olanlardan daha rahat istihdam edildiğini söylemek pek doğru olmaz (TÜİK, 2017). Herhangi bir işte çalışmayan ve iş arayan meslek lisesi mezunlarının yüzde 77’si yüksek beceri gerektirmeyen meslek alanlarını tercih etmektedirler. Bu mezunların yüzde 48.9’u hizmet, yüzde 26.4’ü satış elemanı ve yüzde 22.5’i büro hizmetlerinde çalışmak için iş aradığını ifade etmişlerdir. Mesleki ve teknik eğitim alan öğrencilerde karşılaşılan en büyük sorun eğitim aldıkları alanlarda çalışmak istememeleri olarak 115

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI ortaya çıkmıştır (TÜİK, 2017). Buna rağmen meslek lisesi mezunları diğer eğitim durumlarından mezun olanlara göre sanayi sektöründe daha yüksek oranda istihdam edildiği tespit edilmiştir. 2016 yılı verilerine göre sanayi sektöründeki çalışan meslek lisesi mezunlarının oranı yüzde 27’dir. Genel lise mezunların da ise bu oran yüzde 18’ de kalmıştır. Meslek lisesi mezunlarının sanayi sektöründeki toplam istihdam payı yüzde 14.4, genel lise mezunların da ise bu oran yüzde 9.1 olarak bulunmuştur. Hanehalkı İşgücü Anketi’nde mesleki ve teknik lise mezunlarının yüzde 5’i işveren iken bu oran genel lise mezunlarında yüzde 7.5’dir. Mesleki ve teknik lise mezunlarını girişimcilik kapsamında değerlendirdiğinde bu oran girişimcilik becerilerinin nispi olarak zayıf olduğunu göstermektedir (TEPAV, 2016).

Sonuç ve Öneriler Bir ülkenin kalkınabilmesi için ilk başta insan kaynağının ve sanayi gücünün olması gerekir. Sanayi gücünün oluşabilmesi için de insan kaynağının nitelikli, bilgili ve girişimci bir ruha sahip bireyler olarak yetiştirilmesi gereklidir. Değişen ve gelişen dünya ile rekabet edebilmek için insan kaynaklarının doğru planlanması ve doğru yönlendirilmesi önem arz etmektedir. İnsan kaynakları yönetim süreçlerini ve konularını ülkemizin mevcut insan kaynağının potansiyeli ile ilişkilendirdiğimizde bu durumun ülkemiz açısından faydalı olacağı düşünülmektedir. Endüstri 4.0’ın tanımladığı ve istediği işgücü dönüşümünü sağlamak için bu kapsamda işgücünün yetiştirilmesi ve planlanması gerekir. İnsan gücünü yetiştirmek ise eğitim ile gerçekleşir. Bu durum mesleki ve teknik eğitimin önemini bir kez daha göstermektedir. Türkiye'nin teknik, sosyal ve ekonomik olarak ilerlemesi mesleki eğitim ve öğretimin geliştirilmesini, genişletilmesini, iyileştirilmesini ve bu bağlamda eğitim ve insan kaynakları planlamasını gerekli kılmaktadır. Türkiye’deki mesleki ve teknik eğitimin sorunlarının çözülmesinin ülkemizin kalkınmasında önemli bir rol alması için yapısal olarak geliştirilmesi, iyileştirilmesi ve yeniden planlanması gereklidir. Bu ise insan kaynakları yönetim süreçlerinin etkin şekilde benimsenmesi ve uygulanmasıyla gerçekleşebilir.

Kaynakça Adem, M. (2015). İnsan gücü Planlaması. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 42(1), 146-155. Kellevezir, I. (2017). İşgücü Piyasası ve Eğitim Planlaması İlişkisi: Amerika Birleşik Devletleri Örneği. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (38), 122-132. Omebe, A. (2014). Human Resource Management In Education: Issuesand Challenges. British Journal of Education, 2(7), 26-31. Şahinkesen, A. (1992). Eğitimde İkili Sistem (Okul-İşyeri İşbirliğine Dayalı Sistem). Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. Ankara, 25(2), 691. Kalkınma Bakanlığı (2018). Mesleki ve Teknik Eğitim Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2014-2018). MEB (2017). Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü Faaliyet Raporu. TEPAV (2017). Mesleki Eğitimde Probleme Dayalı Eğitim Modeli: İhtiyaç Analizi ve Pilot Uygulama Sonuçları Raporu. TÜİK (2017). Hanehalkı İşgücü İstatistikleri.

116

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ŞÜCÂEDDİN VELİ VELÂYETNAMESİ’NDE GEÇEN ŞEKİL DEĞİŞTİRME UNSURLARI

Gül Aynur ÇOTULAY Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı, [email protected]

Özet İslamiyet’in Anadolu’da yayılım göstermesiyle birlikte ortaya ‘veli’ denilen keramet ehli şahsiyetler çıkmıştır. Bu keramet ehli şahsiyetler hem İslamiyet’in yayılmasına destek olurken hem de göstermiş oldukları kerametler sayesinde Anadolu halkının gönlünde yer edinmişlerdir. Özellikle Alevi-Bektaşi kültüründe bu veli şahsiyetlerin hayatlarını ve kerametlerini anlatan velayetname türü ortaya çıkmıştır. Velilerin, gösterdikleri kerametlerden birisi don değiştirme (Şekil değiştirme) kerametidir. Veliler, veliliklerini kanıtlamak ve içerisinde bulundukları durumlardan kurtulmak gibi durumlarda şekil değiştirmişlerdir. Çalışmamızda Anadolu’nun önemli bir velisi olan Şeyh Şücâeddin’in Velayetnamesi’nde tespit ettiğimiz şekil değiştirme unsurlarına yer vereceğiz. Çalışmamızda elde ettiğimiz bilgiler fişleme yöntemi kullanarak oluşturulmuştur. Anahtar kelimeler: Şeyh Şücâeddin Veli, şekil değiştirme, keramet

Giriş Dünyada varlık gösteren bütün canlılar hayatlarını devam ettirmek gayesiyle şekil değiştirmişlerdir. Bu şekil değiştirme biz insanlarında dikkatini çekmiştir. İnsanoğlu da bir kaplan gibi pençelere sahip olmak istemiş, bir kuş gibi göklerde uçmak istemiştir (Yeşil,2015:53). Bu şekil değiştirme kavramı masallarımızdan, efsanelerimize, sözlü anlatılarımızda karşımıza farklı şekillerde çıkmaktadır. Bazen kahramanın kötülük yapanları cezalandırmak için onları başka bir şekle dönüştürdüğü anlatılarımızda karşımıza çıkan bir olgudur (Ergun,1997). Şekil değiştirme kavramının halk edebiyatımızdaki karşılığı; dona bürünme, dona girme şeklinde ifade edilmektedir (Sakaoğlu&Türkan,2019:179). Türk edebiyatının önemli bir türü olan velilerin hayatlarını ve olağanüstü özelliklerini anlatan velayetname türü, içerisinde birçok şekil değiştirme unsuru barındırmaktadır. Keramet, kişide görülen olağanüstü bir durumdur. Bu durum kişiye Allah tarafından verilmekle birlikte, daha çok ermiş kişilerde, velilerde rastlanılan bir hadisedir (Gökbel,2019). Veliler, bağlı bulundukları tarikatın esaslarını yaymak, içerisinde bulundukları durumlardan kurtulmak gibi durumlarda şekil değiştirmişlerdir. Temelleri Şamanizm’den kalan şamanın şekil değiştirmesine bağlı olan bu olay özellikle köklerinin Alevi-Bektaşi geleneğine dayanması bakımından önem arz etmektedir. Bu nedenle Alevi-Bektaşi geleneği çevresinde yazılmış bulunan Şeyh Şücâeddin Veli’nin Velayetnamesinde tespit ettiğimiz şekil değiştirme unsurlarına değinmeye çalışacağız. İlk olarak Şeyh Şüâeddin Veli’nin Velayetnamesi hakkında bilgi verilecek olup daha sonra velayetnamede tespit edilen şekil değiştirme unsurları başlıklar halinde aktarılacaktır.

1. Şeyh Şücâeddin Veli Velayetnamesi Kim tarafından yazıldığı belli olmayan Şeyh Şücâeddin Velayetnamesi’nin 14.asrın sonları ile 15. Asrın başlarında yazıldığı tahmin edilmektedir (Köprülü,1972:177). Velayetnamede, Şüc’aeddin Veli’nin yaşamı, çeşitli kerametleri ve yaşadığı devir hakkında bazı bilgilere ulaşmak mümkündür (Yıldız,2006:50). Velayetnameden anlaşıldığına göre Şücâeddin bütün yaz boyunca sürekli dolaşan kışları ise tekkesinde geçiren bir dervişdir (Ocak,2018:42). Velayetnamesi manzum-mensur şekilde oluşturulmuştur (Köksal,2018). Adının birçok Alevi-Bektaşi şiirlerinde geçtiği görülmekle birlikte bu kültüre mensup bir evliya sayılmaktadır (Ocak, 2018: 42).

117

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

2.Şücâeddin Veli Velayetnamesi’nde Geçen Şekil Değiştirme Unsurları 2.1.İnsanın Hayvan Şekline Dönüşmesi  Erenler bir yorgun geyik gördüler. Geyik yorgunluktan dilini çıkartmış nefes alıyordu. Erenler, söylediler: -O geyik nasılda yorulmuş, acep arslan mı kovaladı yoksa pars mı kovaladı? Geyiği yakaladılar. Ayaklarından tutup bağladılar ki boğazlayalar. Geyik silkinip ellerinden kaçtı. Erenler, geyiği tekrar kovaladılar. Bir de baktılar ki o geyik değilmiş erenlerden birisiymiş, geyik donuna bürünmüş (Say,2010:108-110). Anadolu’da geyik motifi, özellikle Hitit toplumunun kendilerine has mitolojik bir ögesidir. Alevi ezgilerinde de sıkça görülen bir motiftir ve kutsal bir imge olarak varlığını sürdürmektedir (Coşkun,2019:25).  Acem erenlerinden ihtiyar bir er vardı. Adı Baba Mecnun idi. Kırk abdalıyla Şücâeddin Veli’nin yanına geldi. Erenler hepsi cem olmuş otururlardı, sohbetler ederlerdi. Baba Mecnun otururken bir anda bir keçi olup bağırdı. Sultan Şücâeddin işaret etti. -Şunun önüne bir tas su koyun, dedi. Önüne bir tas su koydular. Baba Mecnun geri insan şekline büründü (Say,2010:110).  Şücâeddin Veli kayboldu, kimse onu göremedi. Sultan o an şahin şeklinde geldi. Halk gördü, Şücâeddin bir şahin olmuş uçar (Say,2010:149). Türk mitolojisinde kuş motifi, şamanın büründüğü en önemli motiflerden birisi olması açısından kutsal kabul edilmektedir (İnan,2017). 2.2. Nesnenin Başka Bir Nesne Şekline Dönüşmesi  Şücâeddin Veli’nin cömert bir aşçısı vardı. Elinde bulunan bütün pirinçle pilav pişiriyordu. Pilavın yağını eritirken yağı yere döktü. Yağ kalmadığı için çaresiz bir şekilde Sultan Şücâeddin’in yanına vardı. Durumu anlattı. Sultan Şücâeddin: Varın pınardan ne kadar yağınız döküldüyse o kadar su alın getirin, dedi. Suyu getirip pilavın üzerine döktüler, o su yağ oldu (Say,2010:110).  Sultan Şücâeddin, yerden bir avuç toprak aldı. Elindeki toprağı sıktı, toprak altın akçe oldu (Say,2010:115). 2.3. Nesnenin Hayvan Şekline Dönüşmesi  Sultan Şücâeddin’in elinde bir bükülmüş fitil vardı. Fitili getirip ortaya koydu. Fitil, iki başlı bir ejderha oldu (Say,2010:121). Türkler, büyük olasılıkla ejderha motifini Çinlilerden almış olmaktadırlar (Roux,2012:67). Ejderha, Türk masallarında bolca karşılaşılan bir motif olarak karşımıza çıkmaktadır (Ögel,2014). Sonuç Alevi- Bektaşi geleneğinde velilerin yeri ve önemi hem halk hem de kültürümüz açısından önem taşımaktadır. Öyle ki halk, Allah tarafından olağanüstülükler bahşedilen bu veli şahsiyetleri çok sevmiş onların vefatlarından sonra yaptırılan türbe ve mekânlara kutsallık atfederek buraları ziyaret etmişlerdir. Halkın sevdiği bu veli zatlar, bağlı bulundukları tarikatların gelenek ve adaplarını yaymışlardır. Bu veli zatlar, Allah tarafından kendilerine verilen kerametler ile anılmakta ve tanınmaktadır. Velilerin gösterdikleri kerametlerden biri de şekil değiştirme kerametidir. Bu keramet sayesinde, halkın velilere olan bağlılıkları ve güvenleri daha da artmıştır. Şeyh Şücâeddin Veli de Anadolu’nun önemli velilerinden birisidir. Velayetnamesinden elde ettiğimiz sonuca göre hem kendisi şekil değiştirmekte hem de bazı nesnelerin şekil değiştirmesini sağlamaktadır. Üç başlık halinde ulaştığımız şekil değiştirme unsurlarına rastladık ve bunları başlıklar halinde çalışmamıza aktardık. Çok fazla şekil değiştirme unsuru olmamasına rağmen edebiyatımız ve kültürümüz açısından önem arz eden geyik şekline bürünme, ejderha şekline bürünme ve şahin şekline bürünme değişimleri olduğu sonucuna vardık.

118

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Kaynakça Coşkun, İ.(2019).Abdal Musa ile Seyyid Ali Sultan Velayetnamelerindeki Bazı Keramet Motiflerinin Tarihi Arka Planı. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya. Ergun, Metin (1997). Türk Dünyası Efsanelerinde Değişme Motifi. Ankara: TDK Yayınları Gökbel, Ahmet (2019). Ansiklopedik Alevi Bektaşi Terimleri Sözlüğü. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları. İnan, Abdülkadir (2017). Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. Köksal, M. F. (2018). Sultan Şücâeddin Velayetnamesi. Ankara: Alevilik Araştırmaları Dergisi Yayınları. Köprülü, O.(1972). Velayet-name-i Sultan Şücâeddin. İstanbul: Türkiyat Mecmuası Edebiyat Fakültesi Basımevi. Ocak, Ahmet Yaşar (2018). Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri. İstanbul: İletişim Yayınları. Ögel, Bahaeddin (2014). Türk Mitolojisi II. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. Paul Roux, J. (2012).Eski Türk Mitolojisi. Ankara: Bilge Su Yayıncılık. Sakaoğlu, S. ve Türkan, K. (2019). Efsanelerden Masallara Uzanan Taş Kesikme Motifinin Azerbaycan ve Anadolu Masallarına Yansımaları. Türkbilig. 38(177-197). Say, Y. (2010). Kalenderî, Alevi ve Bektaşi Kültünde Önemli Bir Alp-Eren Gazi: Şucâeddin Veli Velayetnamesi. Ankara: Sistem Ofset Matbaacılık. Yıldız, A. (2006). Şücaaddin Baba Velayetnamesi. TKHBV Araştırma Dergisi. 37(49-98). Yılmaz, Yeşil (2015). Türk Sözlü Anlatılarında Şekil Değiştirme. Ankara: Kalem Kitap Yayınları.

119

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

YENİ GÜVENLİK ANLAYIŞI ÇERÇEVESİNDE ÇEVRE GÜVENLİĞİ

Burak BAĞCI Hitit Üniversitesi Lisansüstü Enstitüsü Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik Tezli Yüksek Lisans, [email protected]

Özet Güvenlik hem insanların hem de diğer canlı türlerinin doğmalarından sonra en önemli ihtiyaçlarından birisidir. Güvenlik ihtiyacı Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde doğumdan sonra gelen en önemli ihtiyaçlardandır. Güvenlik ihtiyacı önceleri sadece devletlerin ihtiyacı sayılarak insanlar ikinci plana itilmiştir. Devletlerin güvenlik ihtiyacını karşılamak içinse geleneksel güvenlik anlayışı geliştirilmiştir. Geleneksel güvenlik anlayışı devletlerin sahip oldukları toprak parçasının güven içinde olması anlamına gelmekle birlikte devletler halihazırdaki bu geleneksel güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla silahlı çatışmalara girmektedirler. Geleneksel güvenlik anlayışında devletin daimî olarak ayakta kalması amacıyla üretilmiş tüm politikalar yüksek politika (high politics), yüksek politika haricinde kalan tüm politikalarsa düşük politika (low politics) sayılmaktadır. Geleneksel güvenlik ihtiyacı küreselleşmeyle birlikte devletlerin sorunlarını çözememeye başlamış ve yerini yeni güvenlik anlayışlarına bırakmıştır. Yeni güvenlik anlayışı içinde yer alan ve devletlere göre askeri, ekonomik vb. politikalara göre ikinci planda bırakılan çevre sorunları kendilerini hem yerel, ulusal, bölgesel hem de uluslararası alanda ve küresel çapta daha çok hissettirmeye başlamışlardır. Buradan hareketle çevresel sorunlar uluslararası alana ve küresel sorunlar arasına girmiş ve devletler bir araya gelerek çevresel sorunların önlenebilmesi amacıyla birtakım sözleşmeler, anlaşmalar, bildiriler yaparak çevresel güvenliği oluşturmuşlardır. Anahtar kelimeler: Çevre, Çevre güvenliği, Ekolojik güvenlik

Giriş Geleneksel olarak uluslararası alanda güvenlik konusu üzerine çalışan birçok yazar güvenliği yerine getirilmesi ya da sağlanması gereken bir ihtiyaç olarak görmüş ve bu konu üzerinde hem fikir olmuşlardır. Güvenlik gerçek anlamda sağlanması gereken bir ihtiyaç ve olgudur çünkü güvenlik Abraham Maslow’un oluşturduğu ihtiyaçlar hiyerarşisinde yeme, içme, barınma gibi birçok temel ihtiyacın yerine getirilmesiyle bu ihtiyaçlar hakkında doyuma ulaşılarak ikinci sırada yerine getirilmesi gereken bir ihtiyaçtır (Açıkgöz, 2019, s.7). Güvenlik ihtiyacı kısaca insanların kendilerini ekonomik, sosyal, siyasal açıdan güvende hissetmeleri olarak tanımlanabilir (Kaypak, 2012, s.4). Soğuk Savaş sonrasında devletler arasında artan karşılıklı bağımlılık ve küreselleşmeye bağlı olarak uluslararası alanda benimsenen ve hala daha etkileri devam eden, geleneksel güvenlik yaklaşımları yetersiz kalmaya başlamıştır. Güvenliğin sadece askeri tehditlerin ortadan kaldırılması, güvenlik politikasının amacının da sadece savaşların önlenmesi ve bertaraf edilmesi demek olmadığı güvenliğin aynı zamanda insanların mutluluk ve refahının sağlanması ve artırılması demek olduğunu savunan yeni güvenlik anlayışları kabul görmeye başlamıştır (Bilgin, 2010, s.72). Yeni güvenlik anlayışları devlet güvenliğini de geri plana itmez ve insan güvenliğini merkeze alır. Yeni güvenlik anlayışlarına göre insanın güvenliğinin sağlanması için öncelikle devletin güvenliğinin sağlanması gerekir. İşte bu yüzden devlet güvenliğinin sağlanması anlamına gelen ulusal güvenlik kavramı geliştirilmiştir (Bilgin, 2010, s.77). 1980li yıllarda uluslararası alana hâkim olan realist görüş uluslararası güvenliğin gündeminde Richard Ullman tarafından ifade edildiği gibi uluslararası alanda savaşın yanı sıra depremlerin başını çektiği doğal felaketlerinde etkili olduğu, Barry Buzan’ın da uluslararası alanda ileri sürdüğü gibi uluslararası alanda etkili olan güvenliğin beş temel boyutuna (siyasi, askeri, ekonomik, çevresel ve sosyal) yeni kavram ve konularla karşılaşmıştır (Erdem, 2016, 158). 1991 yılında Sovyetler Birliğinin 120

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan siyasi sorunlar, uluslararası alanda faaliyet gösteren terör örgütleri, küresel ısınma ve küresel ısınmaya bağlı olarak ortaya çıkan iklim değişikliğinin etkileri tüm dünyada görülmeye başlanmış olmakla beraber ozon tabakasının delinmesiyle birlikte çevresel sorunlar baş göstermeye başlamıştır (Vural, 2018, s.24). Çevre sorunlarının baş göstermeye başlamasıyla birlikte çevre ve çevresel konular üzerine bir tanım yaklaşımlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Çevre kavramını insansal olmayan (insanın etkisinin olmadığı) dünya olarak tanımlanabiliriz (Açıkgöz, 2019, s.28). Çevre’nin tanımlanmasından sonra çevre hakkı tanımlanmıştır. Buna göre çevre hakkı 1972’de gerçekleştirilen Stockholm Konferansında ilk kez bir hak olarak kabul edilen çevre hakkı, çevrenin herkesin ortak bir varlığı olduğu zeminine oturmakta olup herkesin eşit derecede (eşitlik) bu hakka sahip olduğunu ifade etmektedir (Sençermen, 2013, s.11). Çevre ve çevre hakkı genel olarak çevre kirliliğine ve çevre sorunlarına bağlıdır. Buradan hareketle başlıca çevre sorunları küresel ısınma ve küresel ısınmaya bağlı olarak meydana gelen doğal felaketlerin çevresel sorunlara neden olduğunu görmekteyiz ayrıca küreselleşmenin artmasıyla ülkelerarasında ve uluslararasında artan etkileşimle birlikte çevre sorunları da tüm devletlerin, ulusların ve insanların ortak sorunu olmuş, sanayileşme sürecinde meydana gelen atıklar ve kirlilikle birlikte dünya nüfusunun artmasıyla nüfusun büyük bir bölümünün artık kentlerde yaşamasıyla yeşil alanların azalması ve şehirleşmenin beraberinde getirdiği diğer sorunlar çevresel sorunların başlıca nedenlerini oluşturmaktadır (Erdem, 2016, s.267). Meydana gelen bu çevre sorunlarından sonra Soğuk Savaş sonrasında çevre konusundaki olumsuzluklar kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamış ve çevresel güvenlik söylemleri uluslararası alanda tartışılmakla bir güvenlik meselesi haline gelmiştir (Sençerman, 2013, s.19). Geleneksel güvenlik anlayışının uluslararası alanda hâkim olduğu dönemlerde çevresel güvenlik sorunları düşük politika olarak görülmüş ancak yeni güvenlik anlayışının uluslararası alanda yaygınlaşmasıyla birlikte çevresel güvenlik sorunları yüksek politika olarak görüşülür hale gelmiştir (Vural, 2018, s.30). Çevresel güvenlik sorunlarının yüksek politika olarak görülmesinde Gorbaçov’un insanlarla çevre arasındaki ilişkinin artık hem insanları hem de devletleri tehdit eden boyutlara ulaştığını dile getirmesi ve tehlikenin artık füzelerden ya da silahlardan değil de küresel ısınma, iklim değişikliği ve bunları kapsayan çevresel güvenlik sorunlarından geleceğini ileri sürmesi çevresel güvenlik sorunları yüksek politika olarak görülmeye başlanmıştır (Sençerman, 2013, s.19). Çevresel güvenlik sorunlarının yüksek politika olarak sayılması sonucunda çevresel güvenlik kavramı ve politikaları ortaya çıkmıştır. Çevresel güvenliğin ilk tanımlarından birisi; askeri faaliyetler sonucunda zarar gören çevrenin iyileştirilmesi, sosyal ve çevresel sorunlardan dolayı meydan gelebilecek çatışmaların engellenmesidir (Vural, 2018, s.31). Çevresel güvenlik kavramı sorunların ve bunalımların devletlerin varlığına, sürekliliğine ve güvenliğine sorun oluşturduğu anlayışına dayanmaktadır. Çevresel güvenlik sorunlarını ve tehditlerini oluşturan etkenlere hava, su, toprak kirliliği, küresel ısınmaya bağlı olarak iklim değişikliği, sera gazlarının artışı ve ozon tabakasının delinmesi gibi etkenler gösterilebilir. Çevresel güvenliğin konusuysa bireylerin ve vatandaşların güvenlik ihtiyaçlarından tutunda her bireye ya da vatandaşa insana yakışır şekilde yaşayabileceği refah seviyesinin sağlanmasına kadar her seviyede ki güvenlik ihtiyacını kapsamaktadır. Çevresel güvenliğin sağlanması sürecinde ilk yapılması gereken ekosistemlerde dengeyi bozan etkenlerin ve etmenlerin tespit edilmesi ikinci olarak yapılması gerekende tespit edilen bu sebeplerin ortadan kaldırılması olmalıdır (Açıkgöz, 2018, s.30-31). Çevresel güvenliğin amacı çevrede meydana gelen ya da gelebilecek tehdit ve tehlikelerden korunmak ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmaktır. Günümüzde çevresel sorunlar tüm canlı türlerini derinden etkileyen bir hal almış olmakla beraber bu etkilemeye örnek olarak 2011 yılında Japonya da yaşanan deprem sonrası meydana gelen tsunami ve tsunaminin etkisiyle Fukushima reaktöründe meydana gelen sızıntıyı verebiliriz (Özkan, 2016, s.136- 137).

121

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Yöntem Çevre güvenliği konusunda elde edilen bilgiler tümdengelim yöntemi kullanılarak elde edilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Çevre güvenliğine geleneksel güvenlik anlayışında da rastlanılmaktadır. Ancak Soğuk Savaş döneminde çevre güvenliğinin de uluslararası alana eklemlenmesi sonucunda yine Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında ortaya çıkan yeni güvenlik anlayışı çerçevesinde çevre güvenliği tartışmaları yapılmaya başlanmıştır.

Sonuç ve Öneriler Çevresel güvenlik anlayışı devletler, ülkeler ya da toplumlar açısından bakıldığında askeri, politik, ekonomik politikalara nazaran daha çok göz ardı edilmektedir. Göz ardı edilen çevresel güvenlik günümüzde yaşanan çevresel sorunların önlenmesi, ortadan kaldırılmasında oldukça önemli olan bir kavramken bu derecede göz ardı edilmesi devletlerin ele aldıkları politikalar devletler, ülkeler ya da toplumların kendi açılarından önemine göre değişmektedir. Çevresel güvenlik anlayışının uluslararası literatüre girmesinden bu yana gerek uluslararasında bulunan devletler, ülkeler ya da toplumlar tarafından gerekse de uluslararası alanda bulunan diğer aktörler tarafından daha çok dile getirilmesiyle önceki dönemlere göre çevresel güvenlik anlayışı üzerine daha çok politika üretilmeye başlanmıştır. Çünkü halihazırda sahip olduğumuz çevre her ne kadarda kirlenmiş olsa da biz öncelikle insanlar daha sonra da tüm canlılar için bir değerdir. Bu değer hem şu anda yaşamına devam eden tüm insanlar ve canlılar için hem de gelecekte yaşayacak olan nesiller için bir yaşam kaynağını ve yaşamın temelini oluşturmaktadır. Diğer yandan da biz özellikle insanlar yaşam kaynağımızı ve yaşamımızın temelini oluşturan çevre için tehdit oluşturmaktadır. Çünkü artan nüfusun beslenebilmesi amacıyla daha çok üretim yapabilmek için sanayi devrimini gerçekleştirilmiş ve ham madde ihtiyacının karşılanabilmesi amacıyla doğal kaynaklar hiç olmadığı kadar yağmalamaya başlanmıştır. Bunun sonucu olarak da hem çevre hem doğal kaynaklar hem de üretim sonucunda ortaya çıkan karbon salınımından dolayı küresel ısınma ve iklim değişikliği ortaya çıkmıştır. Çevresel güvenlik anlayışı tükenmeye başlayan doğal kaynaklar yerine alternatif olarak kullanılabilecek yeni kaynaklar önererek hem yeni teknolojilerin ortaya çıkmasına ve üretilmesine olanak sağlamış hem de tükenmeye yüz tutan doğal kaynakların vaktinden önce tükenmesinin önüne bir set çekmiştir. Çevresel güvenliğin uluslararası konjonktür de daha fazla konuşulmaya başlanmasında hem iklim değişikliği aktivistleri arasında yer alan Greta Thunberg gibi kişilerin kişisel çabaları hem de yeşil teori gibi uluslararası düşünce akımlarının çabasıyla etkili olmuştur. Çevresel güvenlik anlayışının uluslararası güvenlik içinde yer almasında meydana gelen çevresel sorunların uluslararası alanda meydana getirdiği bozulma gerek insanlarda gerekse de ülkelerde fakirliğe, çatışmalara ve savaşlara yol açmıştır. Bunun önlenebilmesi amacıyla çevre güvenliğinin sağlanabilmesi amacıyla uluslararası alanda ülkelerinde katılımıyla sözleşmeler, antlaşmalar, kurum ve kuruluşlar oluşturulmuştur. Çevresel güvenliğin gerçekleştirilebilmesi amacıyla yapılan sözleşme ve antlaşmalar ülkeler tarafından bağlayıcı nitelikte olduğundan hala kullanılmaktadır. Çevresel güvenlik konusu geldiği bu konum itibariyle uluslararası güvenliğin önemli konularından birisini oluşturmaktadır. Çevresel güvenlik anlayışı devletlerin ileri sürdüğü gibi yeri ve zamanı gelince politika üretilebilecek bir anlayış olmamakla birlikte özele genelden doğru her bireyin her devletin ya da toplumun çevresel sorunların sonuçlarının daha kötü sonuçlar doğurmadan önce müdahale edilmesi gereken bir güvenlik anlayışıdır. Günümüzde yaşanan karşılıklı bağımlılığın artan boyutuyla birlikte çevresel güvenlik anlayışıyla diğer politikalar arasında hiç olmadığı kadar ilişki kurulmuş ve iş birliği sağlanmıştır.

122

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Kaynakça Açıkgöz, A. (2019). Çevresel Güvenlik Politikalarında Sivil Toplum Kuruluşların Etkisi: Greenpeace ve Uluslararası Doğayı Koruma Birliği Örnekleri (Doktora Tezi), İstanbul: İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Erişim Tarihi: 1 Ocak 2021, http://acikerisim.gelisim.edu.tr/xmlui/handle/11363/2200#sthash.fgeYbejg.dpbs Bilgin, P. (2008). Güvenlik Sektörü Yönetişimi: Türkiye ve Avrupa, DCAF- TESEV Güvenlik Sektörü Çalışmaları Dizisi. Erişim Tarihi: 1 Ocak 2021, https://www.tesev.org.tr/wp- content/uploads/rapor_Guvenlik_Sektoru_Yonetisimi_Turkiye_Ve_Avrupa.pdf Erdem, E. İ. (2016). İnsani Güvenlik Kavramı Bağlamında Çevre Güvenliği, Akademik Bakış Dergisi, 10 (19), 255-281. Erişim Tarihi: 1 Ocak 2021, https://dergipark.org.tr/en/download/article- file/313713 Kaypak, Ş. (2012). Güvenlikte Yeni Bir Boyut; Çevresel Güvenlik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8 (8), s. 1-22. Erişim Tarihi: 1 Ocak 2021, https://openaccess.mku.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12483/1835 Özkan, A. (2016). Güvenlik Paradigmasında Sınıraşan Bir Çevre Sorunsalı: Nükleer Zarar, Alternatif Politika Dergisi, 8 (1), 128-159. Erişim Tarihi: 1 Ocak 2020, http://alternatifpolitika.com/makale/guvenlik-paradigmasinda-sinirasan-bir-cevre-sorunsali-nukleer- zarar Sençerman, Ö. (2013). Çevresel Güvenlik: Postkoloniyel Dönemde Alman Doğu Afrikası İçin Çatışma Çözümleme Örnekleri (Yüksek Lisans Tezi), Aydın: Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Erişim Tarihi: 1 Ocak 2021, http://adudspace.adu.edu.tr:8080/xmlui/handle/11607/653 Vural, Ç. (2018). Çevresel Güvenliğin Gelişimi, Ankara Üniversitesi Çevrebilimleri Dergisi, 6 (1), 20-38. Erişim Tarihi: 1 Ocak 2021, https://dergipark.org.tr/tr/pub/aucevrebilim/issue/40097/476997

123

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İNSAN-DOĞA İLİŞKİSİ VE KÜRESEL ISINMA BAĞLAMINDA TÜRKİYE’DE YOKSULLUK

Furkan PAZARCI Hitit Üniversitesi Sosyal bilimler enstitüsü Siyaset ve sosyal bilimler, [email protected]

Özet İnsan fizyolojik, biyolojik ve psikolojik özellikleri itibari ile doğal dünya ile sürekli bir bağ içerisinde bulunmaktadır. İnsanın doğa ile iç içe olmasının ana gerekçesi varoluşsal nedenlerinin neredeyse tamamının doğada bulunmasından kaynaklıdır. Bu anlamda insan doğal yaşam alanında hayat bulan ve gelişimini doğal yaşam standartlarına göre şekillendiren bir varlıktır. İnsanlık, tarihi boyunca doğa ile iç içe yaşamış ve eski çağlarda doğaya karşı tahripkâr ve yok edici bir zihniyeti olmamıştır. Sanayi devrimi ile birlikte insanlık önemli bir dönüşüme uğramıştır (Görmez. 2003, s. 17). Bu dönüşüm doğaya karşı tahripkâr bir bakış açısı ve durmaksızın büyümeyi ön gören bir dönüşümdür. Kitlesel üretim sisteminin gelişmesi sonucunda sürekli bir tüketim toplumuna ihtiyaç duyulmuştur (Altunoğlu, 2017, s. 150-153). Aydınlanma yüzyılı ile birlikte ortaya çıkan reform ve Rönesans kavramları Batı toplumunu önemli bir gelişime sevk etmiş ve ortaya çıkan yeni ekonomi ve siyaset anlayışı ile günlük yaşamın seyri önemli derecede değişmiştir (Çiğdem, 1997, s. 31). Bu dönemde teknolojik olarak çok önemli gelişmeler yaşanmış ve birçok alternatif doğal enerji kaynağı keşfedilmiştir. Bu enerji kaynakları karşılığı ödenmeyen doğadan bedelsiz elde edilen maddeler olarak görülmüştür. Doğadan temin edilen kaynaklar sıfır maliyetle ve tamamen sömürüye dayalı bir yaklaşımla elde edildiği için insanlık için çok önemli bir sömürü unsuru haline gelmiştir. Kısaca bu dönemle birlikte tıpkı bazı toplumsal sınıflar gibi doğa da köleleştirilmiştir. Kaynakların elde edilmesi ve teknolojinin ilerlemesiyle alternatif enerji kaynaklarının keşfedilmesi ile birlikte doğal sömürü/doğaya tahakküm daha cazip gelmeye başlamıştır. Küresel şirketlerin pazarlama stratejileri yeni tüketim grupları ve yeni sektörlerin doğmasına neden olmuştur. Bundan kaynaklı olarak tüketim ve kişisel ihtiyaçlar hızla arış göstermiştir. Yeni üretim ve tüketim ilişkileri ekosistemi yoğun bir tahribe ve kirliliğe maruz bırakmıştır. Batı kökenli gelişen yeni ekonomik sistemler toplumsal eşitsizliği derinleştirmekte ve ekonomik büyümelere karşılık her geçen yıl yoksulluk artmaktadır (Bahro, 1990, s. 194-195). Bu bildiride; küresel kapitalist üretim ilişkileri ve tüketim anlayışının getirmiş olduğu küresel iklim krizine ve toplumsal eşitsizliğe sosyo-ekonomik çözümler aranacaktır. Küreselleşmenin derinleştirmiş olduğu serbest piyasa mekanizması ve kapitalist hegemonyaya karşı yerelleşmenin tercih edilmesi, ekolojik krizlerin önüne geçilmesi açısından önemli bir etmendir. Çünkü yerel toplumlar/yerel üreticiler geleneksel üretim anlayışı ile güvenilir gıdaya ulaşım noktasında biraz daha avantajlı durumdadır. Bu üretim anlayışı kapitalist sistem gibi maksimum kar elde etme çabası içerisinde değildir ve sınırsız büyüme gayesi de bulunmamaktadır. Sınırsız büyüme ve hızlı bir küresel kültürün doğmasındaki içsel etkenlerin nedenleri üzerine durulacaktır. Ayrıca insan tarafından gerçekleştirilen tüm faaliyetler beşeri midir? Yoksa insan da doğanın bir uzantısı olarak kabul edilebilir? Soruları üzerine değerlendirmelere yer verilecektir. Bu çalışmada iklim krizinin vermiş olduğu olumsuz koşullar göz önünde bulundurularak refaha etkisi ele alınacaktır. Ayrıca “toplumların” doğa ile etkileşimi ele alınarak kültürlerin doğa üzerine etkilerine yer verilecektir. Bu anlamda çevre felaketleri noktasında suçlu; insanlık mı? Yoksa kültürler mi? Sorusuna cevap aranacaktır. Bildirimizin temel tartışma konusu olan insan ve doğa ilişkisi bağlamında küresel çevre felaketlerinin yoksulluk üzerine etkileri araştırmanın ana öbeğinde yer bulacaktır. Bu bağlamda iklim krizleri kaynaklı olarak Türkiye’de oluşan olumsuz koşullar nedir? Sorusu üzerine incelemeler yapılacaktır.

124

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Anahtar kelimeler: küresel iklim krizi, ekoloji, yoksulluk, şirketler hegemonyası, gıda emperyalizmi, yerelleşme

Giriş Giriş ve araştırmanın amaç kısmında çalışmanın hangi soruya cevap aradığı, hangi araştırma sorusu ya da sorularından yola çıkıldığı ve bu çalışmanın niçin gerekli olduğuna ilişkin okuyucuda net fikir oluşumunu sağlayacak açıklıkta bilgiler verilmelidir.

Yöntem Çalışmanın yöntem kısmında, Çalışmanın türü, tasarımı, var ise modeli ve hipotezleri, örnekleme süreci, veri toplama tekniği açıkça ifade edilmelidir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Verilerin analizi ya da kavramsal çalışmalarda ulaşılan bulgular, kavramsal / kuramsal çerçeve ile ilişkilendirilerek tartışılmalı ve benzerlik ve farklılıklar ile bunların sebeplerine ilişkin değerlendirmeler yapılmalıdır.

Sonuç ve Öneriler Araştırma bulgularına bağlı olarak, kavramsal / kuramsal çerçeve ile ilişkilendirilmiş ve ilgili yazına katkı sunacağı düşünülen önemli konulara yer verilmelidir. Çalışmanın yararlarına değinildikten sonra, uygulayıcı ve/veya araştırmacılara öneriler yazılmalıdır.

Kaynakça Altunoğlu, M. (2017) Bir Sosyal Hareket Olarak Tinsel Ekoloji: Çevre Sorunlarına Maneviyatçı Çözüm, Yeşil ve Siyaset, Edt. İmga, O. ve Olgun, H., Ankara: Liberte Yayınları. Atvur, S. (2018).İklim Değişikliği ve Eşitsizlik Kesişiminde Küresel Sistem, İktisat ve Toplum, 91 (), 57-63. Bahro, R. (1990). Kızıldan Yeşile, çev: A. Tükel, İstanbul: Metis Yayınları. Çiğdem, A. (1997). Toplum, Doğa ve Eko-Politik Hareketler, Birikim, (98), 31-38. Deniz, G. (2018). İslam Düşüncesi, İlkeler ve Kazanımlar, Yakın Doğu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 4 (2), 235-272. Erkol, A. (2018). İslam Kozmoloji Öğretisinde Allah - Tabiat ve İnsan İlişkisi Bağlamında Doğa ve Doğanın Korunması, Marife Dini Araştırma Dergisi, 18 (2), 571-587. Gökalp, Z. (1976). Türk Töresi, Ankara: Güneş Matbaacılık. Görmez, K. (2003). Çevre Sorunları ve Türkiye, Ankara: Gazi Kitabevi.

Güder, M. (2019). Küresel Tüketim Olgusunun Kültürel Ve İdeolojik Eleştirisi, Aydın İktisat Fakültesi Dergisi, 4 (2), 1-19. Gülcan, E. ve Özkan, A. (2006). Obezite, Dumlupınar Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, (010), 185-194. IPCC, (2014). İklim Değişikliği 2014: Sentez Raporu. Çalışma Grupları I, II ve III'ün Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin Beşinci Değerlendirme Raporuna Katkısı [Çekirdek Yazma Ekibi, RK Pachauri ve LA Meyer (ed.)]. IPCC, Cenevre, İsviçre, 151 https://www.ipcc.ch/report/ar5/syr/ (29.4.2020). IPCC, (2019). Global warming of 1.5°C An IPCC Special Report on the impacts of global warming of 1.5°C above pre-industrial levels and related global greenhouse gas emission pathways, in the context of strengthening the global response to the threat of climate change, sustainable development, and efforts to eradicate poverty. İyikan, N. (2013). Almanca Kaynaklara Göre Aral Gölü (Kumu) Sorununda Rusya Faktörü, Gazi Akademik Bakış, 6 (12), 223-241. 125

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Mutlu, A., İrdem, İ. ve Üre, B. (2015). Ekolojik Mültecilik, Memleket Siyaset Yönetim, 10 (23), 79- 118. Oxfam, (2020) https://www.oxfam.org/en/what-we-do/issues/extreme-inequality-and-essential- services erişim tarihi (29.4.2020). Öztürk, S. (2014). Yeni Köy Sosyolojisi Tartışmaları, İstanbul: Doğu Kitabevi. Petrini, C. (2017). Terra Madre, İstanbul: Yeni İnsan Yayınları. Reyhan, H. (2012). Gıda Emperyalizmi, Ankara: Alter Yayınlıcık. Shiva, V. (2018). Yeryüzü Demokrasisi Adalet Barış ve Sürdürülebilirlik, İstanbul: Bgst Yayınları. Sönmez, S. ve Kaplan, M. (1997). Toprak Tuzluluğunun Bitki Gelişimi Üzerine Etkileri, Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 10 (1), 323-335. Taşcı, H. (2017). Küresel Isınmanın Tarımsal İhracata Etkisi, Econder International Academic Journal, 1 (2), 83-95.

126

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

TÜRKÇEDEKİ FARAZİ KÖKLER ÜZERİNE BİR TASNİF DENEMESİ

Bayram GÜNEŞ Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı, [email protected]

Özet Türkçe, biçimlenme şekli bakımından eklemeli diller kategorisinde yer almaktadır. Diğer eklemeli dillerde olduğu gibi Türkçede de -istisnalar hariç- çoğunlukla kökler değişmez. Köklerin yapılarında çoğunlukla değişim olmaması, kökler üzerine yapılan araştırmalar ve köklerden türeyen sözcüklerin incelenmesine kolaylık sağlamaktadır. Köklerin doğuşu ve türeyişi araştırmacıların tartışma konularından biri olduğu gibi, köklerin birbirleriyle olan ilişkileri ve temelde ortak bir köke dayandırılmaları konusu da merak edilen konuların başında gelmektedir. Tartışmaların yoğunlaştığı bir başka alan ise köklerin birbirleriyle olan ilişkileridir. Özellikle etimoloji çalışmalarında, kaynaklarda doğrudan yer almasa da bazı köklerin temelde farklı bir ortak köke dayandığı ileri sürülmektedir. Bu tür kökler çalışmalarda, yıldızlı/farazi (asterisk) kökler olarak adlandırılmaktadır. Özkan (2003a)’a göre “Türkçede farazi (yıldızlı/hipotetik) ortak fiil köklerinden türemiş; köken ve anlam bilimi açısından birbiriyle ilgili pek çok kelimenin varlığı bilinmektedir.” Bu çalışmada, yapılan etimolojik çalışmalardan da yararlanılarak farazi kökler üzerine bir tasnif denemesi yapılmıştır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi tekniğiyle yapılmıştır. Literatür tarandıktan sonra yapılan çalışma sonucunda farazi köklerle ilgili tasnifimizi “Tek Ünlüden İbaret Farazi Kökler, Bir Ünsüz ve Bir Ünlüden İbaret Farazi Kökler, Bir Ünlü ve Bir Ünsüzden İbaret Farazi Kökler, Bir Ünsüz, Bir Ünlü, Bir Ünsüzden İbaret Farazi Kökler” şeklinde dört başlık altında toplanmıştır. Köken bilimi çalışmalarıyla bu tasnifin ve örneklerin daha da geliştirilmesi mümkündür. Çalışma sürecinde dikkat çeken hususlardan bir diğeri de köklerle ilgili pek çok çalışma bulunmasına rağmen Farazi köklerle ilgili yeteri kadar çalışmanın yapılmamış olmasıdır. Çalışmanın bu alanda yapılacak çalışmalara katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Konuya dair yapılacak tasnifi güçleştiren nedenlerin başında bilgi eksikliği nedeniyle ortak kökün tespitinin zor ve karmaşık olması gelmektedir. Ancak yine de yapılan etimolojik çalışmalardan hareketle farazi kökler üzerine bir sınıflandırmanın mümkün olduğu görülmektedir. Sınıflandırmada farazi köklerle birlikte bu köklerden türetilmiş olduğu düşünülen örneklere de yer verilmiştir. Anahtar kelimeler: Farazi kökler 1, Etimoloji 2, Sözcükler 3

Giriş Sözcüklerin biçimlenme yolları dillerin sınıflandırılmasında en önemli verilerin başında gelmektedir. Biçimlenme şekli bakımından eklemeli diller kategorisinde yer alan Türkçe, diğer eklemeli dillerde olduğu gibi kök ve eklerin biçimbilimsel değişimleri açısından dikkat çeken dillerden biridir. Eklemeli dillerin tipik özelliği -istisnalar hariç- çoğunlukla köklerin değişmemesidir. Köklerin yapılarında çoğunlukla değişim olmaması, kökler üzerine yapılan araştırmalar ve köklerden türeyen sözcüklerin takibi konusunda kolaylık sağladığı ifade edilebilir.

Yöntem Bu çalışma, etimolojik çalışmalardan hareketle ileri sürülen farazi kökler üzerine bir tasnif denemesidir. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi yöntemi kullanılmıştır. Doküman incelemesinde araştırılması hedeflenen olgular hakkında bilgi içeren yazılı metinlerin incelenmesi söz konusudur (Yıldırım & Şimşek, 2008: 187). Çalışma yapılırken öncelikle kökler üzerine yapılan çalışmalarda işaret edilen farazi kökler, veri toplama sürecinde literatür taraması taraması tekniğiyle tespit edilmiştir. Literatür taraması konuya ilişkin yapılan çalışmaları incelemeyi ve araştırmada yeni fikirler geliştirmeye yardımcı olur (Büyüköztürk, Kılıç Çakmak, Akgün, 127

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Karadeniz , & Demirel, 2014: 45). Sınıflandırma etimolojik çalışmalarda elde edilen verilerle farazi köklerin yapısal özellikleri doğrultusunda gerçekleşmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma: Çalışmanın tam metninde farazi köklerin tamamı dört başlık altında incelenmiştir. Araştırma bulgularından hareketle tasnif şu şekilde gerçekleşmiştir: 1. Tek Ünlüden İbaret Farazi Kökler: *a-: Bu fiil Eski Türkçede “ayırmak” anlamına gelmektedir. Bu kökten türemiş sözcükler “ayrılmak, uzaklaşmak, farklı olmak” anlam alanı çerçevesinde şekillenmiştir. aç- “açmak, kapalı durumdaki kapının serbest kanadını bulunduğu yerden ayırmak”, ad- “ayrılmak”, adak “ayak, sürekli olarak birbirinden ayrılan organ”, adaş- “yolunu şaşırmak, asıl yoldan ayrılmak” adın “başka, diğerlerinden ayrılmış”, adınç “günahtan arınma”, adım “adım, iki ayağın birbirinden ayrılmış hâli ve aradaki mesafe” (Hacıeminoğlu, 2008: 114). * e-: “Seslenmek” anlamına gelmektedir. Bu kökten türeyen sözcüklerin de aynı anlam alanına dâhil olduğu görülmektedir. En “ses”, en- “çalgıyı çalmak” etin “ses” (musîkideki ses), ezgi “ses” (Hacıeminoğlu, 2008: 121). 2. Bir Ünsüz ve Bir Ünlüden İbaret Farazi Kökler: * ba-: “Bağlamak” anlamına gelen bu fiilden türeyen sözcükler ve anlamları şu şekildedir: Bag “bağ”, bak “bağlı, başkasına bağlı, tâbi”, bar- “varmak”, ban- “bağlanmak, kuşak bağlamak” barış- “küsüşmek yüzünden kopmuş bulunan dostluk bağının yeniden kurulması” (Hacıeminoğlu, 2008: 124). * ya-: “ya-“ ortak kökünden türeyen sözcükler “ateş” anlam alanına uygun bir şekilde biçimlenmiştir. Yıldız, yıldırım, ışık, ışın, alev, yalım, yalın, alaz/yalaz (Özkan, 2013a: 171). 3. Bir Ünlü ve Bir Ünsüzden İbaret Farazi Kökler: * am-: Bu fiilden türeyen sözcüklerin “sakin olmak” anlamına göre biçimlendiği görülmektedir. Amır- “sakin olmak”, amrıl- “yatıştırmak, sakinleştirmek”, amrıltur- “yatıştırmak, teskin etmek” ( Sertkaya, 2018: 215). * or-: “Biçmek” anlamına gelen bu fiilden türeyen sözcüklerin anlam ve yapı bakımından orak “biçme aleti” ve oran “kesim, tutam” şeklinde biçimlendiği görülmüştür (Nişanyan, 2018). 4. Bir Ünsüz, Bir Ünlü, Bir Ünsüzden İbaret Farazi Kökler: * bük-: “Boğulmak, iki büklüm olmak” anlamına gelmektedir. Bür- “büzmek”, büz- “büzmek” (Nişanyan, 2018). * bar-: “Gitmek” anlamı ile birlikte Moğolca barı- "konut edinmek" anlamına gelen bu fiil, Eski Türkçede bark "konut” anlamında da kullanılmıştır. Bu fiilden türeyen sözcükler de benzer anlamları ifade etmektedir. Barın-, barındır-, barınıl-… (Nişanyan, 2018).

Sonuç ve Öneriler Bilinmeyen devirlerinde oluşan, en küçük anlamlı birim olarak nitelendirilen köklerin gelişim ve değişimlerini incelemek; eklemeli diller kategorisinde yer alan Türkçenin biçimlenme aşamalarını tespit etmeye imkân vermektedir. Her ne kadar bilgi eksikliği nedeniyle farazi kökler üzerine yapılabilecek çalışmalar çeşitli zorluklar içerse de, köken ve anlam bilimi açısından ortak kökten türemiş sözcükleri belirlemek dilin gelişimsel süreci takip etme adına oldukça önemli bir adım olacağı kanaatindeyiz. Köken bilimi çalışmalarıyla farazi köklere yönelik tasniflerin ve örneklerin daha da geliştirilmesi mümkündür. Çalışmanın bu alanda yapılacak çalışmalara katkı sağlayacağı inancındayız.

Kaynakça Büyüköztürk, Ş., Kılıç Çakmak, E., Akgün , Ö. E., Karadeniz , Ş., & Demirel , F. (2014). Bilimsel Araştırma Yöntemleri (18 b.). Ankara: Pegem Akademi. Caferoğlu, A. (1968). Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü. İstanbul: Türk Dil Kurumu Yayınları. 128

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Ediskun, H. (1999). Türk Dilbilgisi. İstanbul: Remzi Kitabevi. Ergin, M. (2009). Türk Dil Bilgisi. İstanbul: Bayrak Yayınları. Hacıeminoğlu, N. (2008). Karahanlı Türkçesi Grameri. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. İmer, K. (1976). Türkiye Türkçesinde Kökler. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. İmer, K. (2011). Dilbilim Sözlüğü. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları. Korkmaz, Z. (2009). Türkiye Türkçesi Grameri. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Nişanyan, S. (2018). Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi. İstanbul: Liber Plus Yayınları. Özkan, F. (2003a). Yıldırım, Yıldız, Alev, Alaz / Yalaz, Işın ve Işık Kelimeleri Nereden Geliyor. Bilig, 27, 157-178. Özkan, F. (2003b). Türkçe ‘Pür’ ve Türevleri. Bilig, 26, 27-36. Sertkaya, O. F. (2018). Kelime Dağarcığımızdan Etimoloji Araştırmaları. Ankara: Akçağ Yayınları. Türk, V. (2006). Türkçede Ö-, Ög, Ögür, Ögren-(T-) Kelimeleri. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları (HÜTAD), 4, 5-16. Vardar, B. (2002). Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Multilingual Yabancı Dil Yayınları. Yıldırım, A., & Şimşek, H. (2008). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri (7. baskı b.). Ankara: Seçkin Yayıncılık.

129

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

OKUL YÖNETİCİLERİNİN DAĞITIMCI LİDERLİK UYGULAMA BECERİLERİ ÜZERİNE NİCEL BİR ARAŞTIRMA

Mehmet ÇOMAK Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Yönetimi Bilim Dalı, [email protected]

Özet Bu araştırmanın temel amacı Konya ili Çumra ve Bozkır ilçelerinde görev yapan öğretmenlerin algılarına göre, okul yöneticilerinin dağıtımcı liderlik uygulama düzeyini belirlemek ve farklı değişkenler (yaş, cinsiyet, mesleki kıdem) açısından incelemektir. Araştırmanın evrenini Konya ili, Çumra ve Bozkır ilçeleri sınırları içerisinde bulunan resmi ilkokullar ve ortaokullarda görev yapan 1335 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise bu okullardan çalışmaya katılan ve seçkisiz olarak belirlenen 216 öğretmen oluşturmuştur. Bu araştırma, tarama modelinde betimsel bir çalışma niteliği göstermektedir. Araştırmaya yönelik veriler, Hulpia, Devos ve Rosseel (2009) tarafından geliştirilen ve Baloğlu (2012) tarafından yapılan bir araştırmaya veri toplamak amacıyla Türkçeye çevrilen “Dağıtımcı Liderlik Envanteri” ile toplanmıştır. Araştırma kapsamında toplanan veriler SPSS paket programı ile analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen verilerin analiz edilmesi sonucu, okul yöneticilerinin dağıtımcı liderlik davranışlarını yüksek düzeyde uyguladıkları tespit edilmiştir. Yine araştırmaya katılan öğretmenlerin algılarına göre, okul yöneticilerinin dağıtımcı liderlik davranışlarını uygulama düzeyi yaş ve mesleki kıdem değişkenleri açısından anlamlı bir şekilde farklılaşırken; cinsiyet değişkeni açısından anlamlı bir şekilde farklılaşmamıştır. Anahtar kelimeler: Liderlik, Dağıtımcı liderlik, Okul Yöneticisi

Giriş Bu çalışmanın amacı öğretmen algılarına göre, okul yöneticilerinin dağıtımcı liderlik davranışları uygulama düzeyini belirlemek ve farklı değişkenler açısından incelemektir. Araştırma kapsamında aşağıda ifade edilen sorulara yanıt aranacaktır.  Okul yöneticilerinin dağıtımcı liderlik uygulama becerileri hakkındaki öğretmen görüşleri nelerdir?  Okul yöneticilerinin dağıtımcı liderlik uygulama becerileri hakkındaki öğretmen görüşleri yaş, cinsiyet ve mesleki kıdeme göre değişme göstermekte midir? Çalışma sonucunda okul yöneticilerinin dağıtımcı liderlik uygulama becerilerinin ne düzeyde olduğu belirlenmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlar bu alanda çalışan eğitim yöneticileri ve okul örgütlerine mesleki yaşamlarında ışık tutacaktır. Ayrıca araştırma sonuçları okul yöneticilerine eğitim örgütleri içinde sergiledikleri liderlik stillerini gözden geçirmeleri ve değiştirmeleri konusunda fikir verecektir. Onlara yeni bakış açıları sunacaktır.

Yöntem Okul yöneticilerinin dağıtımcı liderlik uygulama becerilerinin incelendiği bu araştırma, tarama modelinde betimsel bir çalışma niteliği göstermektedir. Nicel araştırma yöntemlerinden biri olan tarama modeli, geçmişte veya şu anda varlığını devam ettiren bir durumu olduğu gibi herhangi bir değişiklik yapmadan betimlemeyi amaçlayan araştırma modelidir (Karasar, 2009: 77). Araştırmanın evrenini Konya ili Çumra ve Bozkır ilçeleri sınırları içerisinde bulunan resmi ilkokullar ve ortaokullar oluşturmuştur. Araştırmaya konu edilen ilçelerde toplam 1335 öğretmen görev yapmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise bu okullardan çalışmaya katılan ve seçkisiz olarak belirlenen 216 öğretmen oluşturmuştur. Araştırma örneklemini belirlemek amacıyla, seçkisiz örnekleme yöntemlerinden basit seçkisiz örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Basit seçkisiz örnekleme yönteminde; evrendeki tüm birimler, eşit ve bağımsız bir şekilde örnekleme seçilme şansına sahiptir

130

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

(Büyüköztürk vd., 2013). Araştırmaya konu olan veriler, Baloğlu (2012) tarafından Türkçeye çevrilen ve Türk kültürüne uyarlanan “Dağıtımcı Liderlik Envanteri” ile toplanmıştır. Ülkemizde görülen Covid-19 salgını nedeniyle araştırmaya katılan öğretmenlere birebir anket uygulanmamış; çalışma kapsamında hazırlanan online veri toplama araçları, Çumra ve Bozkır ilçelerinde görev yapan okul müdürlerine internet tabanlı dijital iletişim araçları yoluyla gönderilmiştir. Öğretmenlere ulaşan ve doldurularak geri gönderilen 216 anket değerlendirmeye alınmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Liderliğe yönelik araştırmaların gün geçtikçe artması ile özellikle 21. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren geleneksel liderlik yaklaşımlarına alternatif, çağdaş liderlik yaklaşımları ortaya çıkmıştır. Araştırmacıların son yıllarda adından daha fazla söz etmeye başladığı çağdaş liderlik yaklaşımlarından biri de dağıtımcı liderliktir. Bu liderlik yaklaşımı, geleneksel odak liderliğe alternatif çoklu liderliği ön plana çıkarmaktadır. Spillane (2005)’e göre liderlik uygulamaları, bağımsız ama yaptıkları iş bakımından birbirlerine bağlı olan iki veya daha fazla lider arasında dağıtılabilir. Elmore (2000)‘a göre dağıtılmış liderliğin temelinde rehberlik ve yönlendirme vardır ve liderlik örgüt içerisinde yer alan farklı özelliklere sahip bireyler arasında dağıtılmalıdır. Dağıtımcı liderliğe yönelik tanımlamaların temelinde genel olarak liderliğin dağıtılması vardır ve bu dağıtım, araştırmacıların bakış açısına göre değişik şekillerde ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada araştırmacılar tarafından ifade edilen dağıtımcı liderliğin okul yöneticileri tarafından uygulanma düzeyi bulgulara göre değerlendirilmiştir. Araştırmaya katılan öğretmenlerin algılarına göre okul yöneticilerinin dağıtımcı liderlik uygulama düzeyi en düşük puan 1; en yüksek puan 5 dikkate alındığında ortalama, 3,59 olarak belirlenmiştir. Elde edilen bu bulguya göre okul yöneticileri dağıtımcı liderlik davranışlarını yüksek düzeyde uygulamaktadır. Öğretmenlerin algılarına göre okul yöneticileri, dağıtımcı liderlik boyutlarından takım çalışması davranışını daha fazla gösterirken, destek verme davranışını daha düşük bir düzeyde gösterdikleri saptanmıştır. Ayrıca okul yöneticilerinin dağıtımcı liderlik boyutları içinde yer alan davranışları gösterme düzeyleri birbirine yakındır. Bu bulgu, okul yöneticilerinin dağıtımcı liderlik açısından öğretmenleri takım halinde çalışmaya yönlendirdiğini ve onlara destek olduğunu göstermektedir. Dağıtımcı liderlik boyutlarından destek verme denetim ve takım çalışması davranışlarına yönelik öğretmen algılarının yaşa göre anlamlı bir şekilde farklılaştığı gözlenmiştir. Diğer bir ifade ile öğretmenlerin dağıtımcı liderlik algıları yaşa göre değişkenlik göstermektedir. Bu bulguya bakarak farklı yaş gruplarında yer öğretmenlerin dağıtımcı liderlik konusunda benzer görüşlere sahip olmadıkları anlaşılmaktadır. Böyle bir sonuca ulaşılmasında öğretmen görev yaptığı okulun sosyal ve ekonomik şartları etkili olabilir. Dağıtımcı liderlik boyutlarından destek verme denetim ve takım çalışması davranışlarına yönelik öğretmen algılarının cinsiyete göre anlamlı bir şekilde farklılaşmadığı görülmüştür. Yine bulgulara göre erkek öğretmenlerin dağıtımcı liderlik davranışları ile ilgili algıları kadın öğretmenlere göre daha yüksek bulunmuştur. Dağıtımcı liderlik boyutlarından destek verme denetim ve takım çalışması davranışlarına yönelik öğretmen algılarının mesleki kıdem değişkenine göre anlamlı bir şekilde farklılaştığı görülmektedir. Bu sonuca bakarak öğretmen mesleki kıdeme bağlı olarak dağıtımcı liderlik algılarının benzer olmadığı söylenebilir. Elde edilen bulgulara bakarak mesleki kıdem arttıkça öğretmenlerin dağıtımcı liderlik davranışlarını daha yüksek düzeyde algıladıkları görülmüştür. Bu sonucun ortaya çıkmasında öğretmenlerin kıdemi arttıkça okula olan örgütsel bağlılıklarının artması etkili olabilir. Yine bu durum, mesleğe yeni başlayan öğretmenlerin genellikle dezavantajlı bölgelerde görevlendirilmesinden dolayı liderlik davranışlarını yeteri kadar fark etmemiş olmalarına bağlanabilir.

131

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sonuç ve Öneriler Araştırmada okul yöneticilerinin eğitim kurumlarında, dağıtımcı liderlik davranışlarına yer verdiği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca dağıtımcı liderlik davranışları değişkenlere bağlı olarak farklılık göstermektedir. Cinsiyet değişkeni açısından kadın öğretmenlerin dağıtımcı liderlik algılarının erkek öğretmenlere göre düşük olmasının nedenleri araştırmacılar tarafından incelenmelidir. Araştırmadan elde edilen bu sonuçlar dağıtımcı liderlik üzerine çalışma yapan akademisyenlere ve liderlik araştırmacılarına fikir verecektir. Çalışma sonuçları okul yöneticilerine dağıtımcı liderlik davranışlarını ne derece sergiledikleri konusunda fikir verecektir. Böylece uyguladıkları liderlik stillerini gözden geçirme fırsatı elde edeceklerdir.

Kaynakça Baloğlu, N. (2012), Değerler Temelli Liderlik ile Dağıtımcı Liderlik Arasındaki İlişkiler: Okul Müdürünün Davranışını Değerlendirmeye Dönük Nedensel bir Araştırma, Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 12(2), 1367-1378. Büyüköztürk, Ş., vd. (2013). Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Pegem Akademi, Ankara. Elmore, R. F. (2000), Building a New Structure for School Leadership, The Albert Shanker Institute, https://files.eric.ed.gov/fulltext/ED546618.pdf, Erişi okul yöneticileri m tarihi: 20.04.2021. Hulpia, H., Devos, G., & Rosseel, Y. (2009), Development and Validation of Scores on the Distributed Leadership İnventory, Educational and Psychological Measurement, 69(6), 1013- 1034. Karasar, N. (2009), Bilimsel Araştırma Yöntemi, Nobel Yayıncılık, Ankara. Spillane, J. P. (2005a), Distributed Leadership, In The Educational Forum, 69(2), 143-1

132

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ÖZEL EĞİTİM OKULU ÖĞRETMENLERİNİN ÖRGÜT KÜLTÜRÜ ALGILARI ÜZERİNE NİCEL BİR ARAŞTIRMA

Menduh ARSLAN Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Yönetimi Bilim Dalı, [email protected]

Özet Bu çalışmada ‘‘Özel Eğitim Kurumlarındaki Öğretmenlerin Örgüt Kültürü Algıları belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırma tarama modelinde tasarlanmıştır. Araştırmanın ulaşılabilir evrenini 2020- 2021 eğitim öğretim yılında Kırşehir il merkezi ve ilçelerinde resmi ve özel, özel eğitim okul ve kurumlarında görev yapan 200 özel eğitim öğretmeninden oluşmaktadır. Araştırmada evrenden örneklem alma yoluna gidilmemiş ve araştırmanın ulaşılabilir evreninde bulunan öğretmenlerin tamamına ulaşılmaya çalışılmıştır. Araştırmanın katılımcı sayısı 188 birim olarak gerçekleşmiştir. Veriler İpek (1999) tarafından geliştirilen ‘‘Örgütsel Kültür Ölçeği’’ ile toplanmıştır. Araştırma verileri değişken türü ve test varsayımları dikkate alınarak analiz edilmiştir. Çözümlemede SPSS 25 paket programı kullanılmıştır. Örgüt Kültürü alt boyutlarından Rol Kültürü, Güç Kültürü, Başarı Kültürü ve Destek Kültürü puanları bakımından öğretmen görüşleri arasında cinsiyet, yaş, eğitim durumları, kurumdaki çalışma yılı değişkenleri bakımından anlamlı bir farklılık olmadığı tespit edilmiştir. Destek Kültürü puanlarında Mesleki Kıdem değişkenine göre anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Buna göre görev süresi 0-5 yıl olan öğretmenlerin Destek Kültürü puan ortalamaları ile görev süresi 6-10 yıl ve 16 yıl ve üzeri olan öğretmenlerin görüşleri arasındaki puan farkının anlamlı olduğu tespit edilmiştir. Araştırma kapsamında elde edilen bulgular ilgili literatür temelinde tartışılmış ve bulgulara dayalı olarak geliştirilen bazı öneriler de sunulmuştur. Anahtar kelimeler: Örgüt, Örgüt kültürü, Özel eğitim,

Giriş Bu çalışmanın amacı özel eğitim okulu öğretmenlerinin örgüt kültürüne ilişkin algılarını farklı değişkenler açısından incelemektir. Araştırma kapsamında aşağıda ifade edilen sorulara yanıt aranacaktır.  Özel eğitim okulu öğretmenlerinin örgüt kültürüne ilişkin görüşleri nelerdir?  Özel eğitim okulu öğretmenlerinin örgüt kültürüne ilişkin görüşleri yaş, cinsiyet ve mesleki kıdeme göre değişme göstermekte midir? Çalışma sonucunda özel eğitim okullarında görev yapan öğretmenlerin örgüt kültürüne ilişkin algılarının çeşitli değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığı belirlenmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlar bu alanda çalışan özel eğitim öğretmenlerine ve okul yöneticilerine yol gösterecektir. Ayrıca araştırma sonuçları özel eğitim okulu öğretmenlerinin kendilerini geliştirmelerine ve olumlu okul iklimi geliştirmelerine yardımcı olacaktır.

Yöntem Özel eğitim okulu öğretmenlerinin örgüt kültürü algılarını belirlemeye yönelik bu araştırma ilişkisel tarama modelinde tasarlanmıştır. Tarama modelinde olaylar ve olgular yaşanılan ortamda olduğu gibi belirlenmeye çalışılır (Karasar, 2012, 77). İlişkisel tarama modelleri, iki ve daha çok sayıdaki değişken arasında değişimin birlikte olup olmadığı ve bu ilişkinin yönünü belirlemeyi hedeflemektedir. Korelâsyon türü ilişkisel taramada ise değişkenlerdeki değişimin beraber olup olmadığı ve bu değişimin nasıl olduğunu öğrenmek için çaba gösterilir (Karasar, 2012).Araştırma ulaşılabilir evreni 2020-2021 eğitim öğretim yılında Kırşehir il merkezi ve ilçelerindeki resmi ve özel, özel eğitim kurumlarında görev yapan 200 özel eğitim öğretmeninden oluşturmaktadır. Araştırmanın katılımcısı olan özel eğitim öğretmenleri Rehberlik ve Araştırma Merkezi, Özel Eğitim Okulları ve Rehabilitasyon Merkezlerinde öğretmen olarak görev yapmaktadır. Katılımcılar araştırmaya gönüllülük esasına göre katılmışlardır. Araştırmada katılımcı sayısı, 133

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI yani örneklem 188 birim olarak gerçekleşmiştir. Katılımcıların 105’i kadın, 83’ü ise erkeklerden oluşmuştur. Eğitim durumlarına bakıldığında 166 kişinin lisans 22 kişinin ise yüksek lisans mezunudur. Katılımcılardan 54 kişinin 0-5 yıl, 37 kişinin 6-10 yıl, 39 kişinin 11-15 yıl ve 58 kişinin 16 yıl ve üzerinde kıdeme sahip oldukları belirlenmiştir. Ayrıca katılımcıların kendi kurumlarında çalışma yıllarına bakıldığında 140 kişinin 1- 5 yıl, 35 kişinin 6-10 yıl, 7 kişinin 11-15 yıl ve 6 kişinin 16 yıl ve üzerinde aynı kurumda çalıştıkları tespit edilmiştir. Araştırmanın veri toplama aracı Örgütsel Kültür Ölçeğidir. Pheysey’in (1993) örgütsel kültür sınıflaması esas alınarak, İpek (1999) tarafından geliştirilmiş olan Örgütsel Kültür Ölçeği güç kültürü, rol kültürü, başarı kültürü ve destek kültürü olmak üzere dört boyuttan oluşmaktadır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Öğretmenlerin örgüt kültürü algıları yaşa göre incelendiğinde; 20-25 yaş arasındaki öğretmenlerin örgüt kültürü alt boyutlarından (푥̅=3,99) ile en yüksek ortalamaya sahip olan destek kültürüdür. Yaşa göre rol kültürü, güç kültürü, başarı kültürü ve destek kültürü ortalamaları arasındaki farkın anlamlı olmadığı görülmüştür. Öğretmenlerin yaş farklılıklarına rağmen destek kültürünün her yaş grubunda yüksek olduğu gözlenmiştir. Kırşehir ilindeki özel eğitim okullarında görev yapan özel eğitim öğretmenlerinin örgüt kültürü alt boyutları cinsiyete göre incelendiğinde; Cinsiyet faktöründe erkek öğretmenlerde en yüksek ortalamaya sahip boyut 3,61 ile destek kültürüdür. Kadın Öğretmenlerin en yüksek ortalamaya sahip olduğu boyut erkek öğretmenler ile benzer şekilde 3,67 ile destek kültürü boyutudur. Yapılan bağımsız örneklem t testi sonuçlarında cinsiyete göre örgüt kültürü alt boyutları ortalamaları arasındaki farkın anlamlı olmadığı görülmüştür. Mesleki kıdeme göre örgüt kültürü alt boyutlarından rol, güç ve başarı kültüründe anlamlı farklılık olmadığı tespit edilmiştir. Buna karşı mesleki kıdeme göre destek kültürü ortalamaları arasındaki farkın anlamlı olduğu görülmüştür. Bu farklılığın görev süresi 0-5 yıl arasında olan öğretmenlerin ortalamaları ile görev süresi 6-10 yıl olan öğretmenler arasında ve 0-5 yıl olan öğretmenler ile 16 yıl ve üzeri görev süresi olan öğretmenler arası farkın anlamlı olduğu tespit edilmiştir.

Sonuç ve Öneriler Özel eğitim kurumu öğretmenlerinin örgüt kültürü algılarında genel olarak Destek Kültürü boyutu en yüksek düzeyde çıkmıştır. Bu durum özel araştırma kapsamındaki özel eğitim kurumlarında informal ilişkilerin ön planda olduğunu işaret etmektedir. Bu durumun okullarda olumlu bir örgüt iklimi oluşturulması açısından önemli olduğu ve daha da geliştirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Özel eğitim kurumu öğretmenlerinin örgüt kültürü algılarında kurumda mesleki kıdeme göre destek kültürü ortalamaları arasındaki farkın anlamlı olduğu görülmüştür. Bu farklılığın görev süresi 0-5 yıl arasında olan öğretmenlerin ortalamaları ile görev süresi 6-10 yıl olan öğretmenler ve 0-5 yıl olan öğretmenler ile 16 yıl ve üzeri görev süresi olan öğretmenler arası farkın anlamlı olduğu tespit edilmiştir. Öğretmenlerin mesleki kıdeme göre okul kültürü algılarının farklılık göstermesi, göreve yeni başlayan öğretmenlerle çalışma yılları daha uzun olan öğretmenlerin örgüt kültürü algılarında zamanla farklılıklar oluşuğunu göstermektedir. Bu araştırmadan elde edilen sonuçlar özel eğitim öğretmenlerine, okul yöneticilerine, akademisyenlere ve bu alandaki araştırmacılara örgüt kültürü hakkında bilgiler verecektir. Özel eğitim kurumu öğretmenlerinin örgüt kültürü algılarında genel olarak Destek Kültürü boyutu en yüksek düzeyde çıkmıştır. Bu durum özel araştırma kapsamındaki özel eğitim kurumlarında informal ilişkilerin ön planda olduğunu işaret etmektedir. Bu durumun okullarda olumlu bir örgüt iklimi oluşturulması açısından önemli olduğu ve daha da geliştirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Özel eğitim okullarında görev yapan öğretmenlerle ilgili bu araştırma daha büyük örneklem üzerinde ve Türkiye genelinde yapılabilir.

134

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Kaynakça Akçamete, G. (2002). Türkiye’de Özel Eğitim Öğretmeni Yetiştirme ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri. 11. Ulusal Özel Eğitim Kongresi, 11-13. Akdoğan, F. E. (2009). Zihin engelliler öğretmenlerinin öz yeterlik algıları ve stres düzeyleri arasındaki ilişki (Master's thesis, Anadolu Üniversitesi). Aladağ, Ö. (2007),Örgüt kültürü ile motivasyon arasındaki ilişkinin araştırılması (Eskişehir Sarar A.Ş. örneği). Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya. Alganer, C.U.(2000),Örgütlerin Kuruluş Dönemlerinde Örgüt Kültürü Oluşturmaları Sırasında Karşılaştıkları, Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Aral, N, ve Gürsoy, F. (2007). Özel eğitim gerektiren çocuklar ve özel eğitime giriş. Morpa. Arslan, H, Kuru, Mahmut; SATICI, Aytaç. İlköğretim ve ortaöğretim okullarındaki örgüt kültürünün karşılaştırılması. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi Dergisi, (2005), 11. 4: 449-472. Aslan, D. (2008). Liselerde örgüt kültürü (Sincan örneği) (Doctoral dissertation, DEÜ Eğitim Bilimleri Enstitüsü). Ataman, A. (2003). Özel Gereksinimi Olan Çocuklar ve Özel Eğitim. A. Ataman (Editör), Özel Eğitime Giriş. Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık Berberoğlu, G.N, (1990),Örgüt Kültürü ve Yönetsel Etkinliğe Katkısı. AÜ İİBF Dergisi, 8, 153- 161. Bılegt, E,(2011),Örgüt kültürü ile çalışan motivasyonu arasındaki ilişki ve bir araştırma. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Bozkurt, G,(1999),İnsan ve kültür, Remzi Kitapevi, Ankara. Bursalı oğlu, Z.(2016),Eğitim Yönetiminde Teori ve Uygulama, Pegem. Akademi, 13.Baskı, Ankara. Bursalıoğlu, Z, (2000b),Okul yönetiminde yeni yapı ve davranış, Pegem A Yayıncılık, Ankara. Bursalıoğlu, Z. (2000a). Eğitimde yönetimi anlamak sistemi çözümlemek. Ankara: Can, H, 1999,Organizasyon ve yönetim, Siyasal Kitabevi, Ankara. Çetiner, M. N. (2019). İlkokullardaki Örgüt Kültürü ile Örgütsel Güven Arasındaki İlişkinin İncelenmesi (Master's thesis, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü). Doğan, S,(1997),“İnsan Kaynakları Potansiyelini Arttırmada İşletmeleri Etkinliğe Götüren Yol: Örgüt Kültürü”, Amme İdaresi Dergisi, 30 (4), 28-37. Eren, E,(2001),Yönetim ve organizasyon. İstanbul: Beta Yayın Dağıtım. Ergün, M,(2007),Sınıfta motivasyon. Karip, E. (ed.). Sınıf Yönetimi. Ankara, Pegem A Yayıncılık, 131–147.

135

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KADIN OLMAK: HELEN SENDROMU

Aslı Uğur AYDIN Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Organizasyon ABD [email protected]

Leyla ERAT Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Organizasyon ABD [email protected]

Özet Kadınların iş yaşamına atılmalarıyla birlikte çeşitli kariyer engellerine takıldıkları bilinmektedir. Bu engeller zamanla sendroma dönüşmekle birlikte, bu sendromların yaşanmasına kadınların kendileri (kişilik özellikleriyle bağlantılı olarak), hemcinsleri ya da erkekler neden olabilmektedir. Kadınların; özellikle güzelliklerinden dolayı erkeklerin başına bir bela olmak için yaratıldıkları düşüncesinin benimsenmesi Helen sendromunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu çalışmada kadınların iş yaşamlarında karşılaştıkları sendromlar arasında yer alan Helen sendromunun kavramsal açıdan incelenmesinin yanı sıra, bu sendroma yakalanılmasını önlemek ya da yakalanılsa bile iyileştirilmesine yönelik çözüm önerileri geliştirmek amaçlanmaktadır. Bu önerilerden en önemlisi, şeffaflık anlayışının benimsenmesidir. Anahtar kelimeler: Kariyer Engelleri, Sendrom, Helen Sendromu, Şeffaflık

Giriş Kadınlar iş yaşamları boyunca özellikle erkek işgörenlerden dolayı sürekli kariyer engellerine takılmaktadır. Söz konusu kariyer engelleri de zamanla çeşitli sendromlara dönüşmektedir. Bu sendromlar arasında çalışmanın ana konusunu oluşturan Helen sendromu da yer almaktadır. Helen sendromu, erkeklerde görülen ve kadınları hedef alan bir sendrom olarak literatüre geçmiştir. Kadınların her zaman başlarına bela olmak için var oldukları düşünce yapısına bürünen erkeklerde sıklıkla rastlanmaktadır. Erkekler gerek iş gerek sosyal yaşamda kadınları, hep beraberinde bir sorun getirecek varlıklar olarak görmektedirler. Bu çalışmada genel olarak; kadınların hem sosyal hem de iş yaşamlarında, erkeklerin bakış açılarından dolayı karşılaştıkları engelleri irdeleyebilmek ve Helen sendromunun onlar üzerinde ne gibi bir etki yarattığının anlaşılmasını sağlamak amaçlanmaktadır. Bu nedenle literatür taraması yaparak nitel bir çalışma yapılmıştır. Ayrıca, erkeklerin Helen sendromundan nasıl kurtulabilecekleri, iyileştirebilecekleri ve bu doğrultuda kadınların neler yapmaları gerektiğine dair bazı öneriler de yer almaktadır.

Geçmişten Günümüze Kadın Olmak Her millet için kadınlara tanınan haklar, verilen değer ve önem farklılık göstermektedir. Türk milleti için kadınlar, özellikle tarihi olaylara sağladıkları faydalar bakımından, herkes açısından büyük önem taşımaktadır. Türk kadınlarının devlet yönetimine sağladığı katkılar yadsınamaz boyutta olduğundan, tarih boyunca kadınlara hep ayrı bir önem verilmiştir. Kadınlara verilen önem dönem dönem farklılıklar göstermiştir. Örneğin; göçebelik dönemlerinde kadınlara ve erkeklere eşit değer ve önem verilmekteydi. Bu dönemlerde kadın ve erkekler eşit statüde aynı işleri yapmaktaydılar. Kadınlar kılıç kullanabilme, ok atabilme, ata binebilme vb. özelliklere de sahipti. Eski Türklerde kadınlar ve erkekler eşit haklara ve devlet yönetiminde söz hakkına da sahiptirler (Bilsam, 2020). 136

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Örneğin, Köktürk Alfabesi ile yazılmış ilk defa Türk isminin geçtiği Orhun Kitabeleri’nde, kadınların hem devlet yönetiminde hem de aile yaşantısında önemli bir konuma sahip olduğu görülmektedir (Köksel, 2011: 340). İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle birlikte kadınların yaşam alanlarının genişlemeye başlamasıyla beraber kadınlar, iş hayatlarında da bir yer edinmişlerdir (Özer, 2013: 131). Bununla birlikte kadınlara yönelik yapılan, günümüzde de hala geçerli olan, en köklü değişiklikler ise Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle birlikte Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yapılmıştır. Hukukta lâikliğin benimsenmesi ile kadınlara eğitim, çalışma yaşamı, siyaset vb. konularda eşitlik ilkesi uygulanmıştır (Bilsam, 2020). Erkeklerin daha üstün, güçlü ve yönetebilen özelliklere sahip olduğu düşüncesi, kadınların, ikincil, zayıf ve yönetilebilen özelliklere sahip olduğu düşüncelerini de beraberinde getirmektedir. Bu durum, kadın ve erkek ayrımcılığının farklı kategorize edilmeleri sonucunda ortaya çıkmaktadır. Oysa ki bu farklılıkların ve kadınların ikincil canlı oldukları düşüncesinin ortadan kaldırılması, onun yerine erkeklerden sadece fizyolojik olarak (doğurganlık gibi) farklı oldukları düşüncesinin aşılanması gerekmektedir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, kadın ve erkekler yaradılışları gereği birbirlerini tamamlamak amacıyla varlıklarını sürdürmektedirler. Bu durum, erkekleri kadınlardan üstün hale getirmez, aksine her ikisinin de yaşamlarını devam ettirmeleri birbirlerine bağlıdır (Yeşilorman, 2001: 271). Kadınların yaşamları boyunca etkin bir rol oynamaları noktasında doğdukları coğrafya da büyük önem taşımaktadır. Köy, kasaba gibi daha az olanağın olduğu, sosyal baskının çok olduğu yerleşim yerlerinde kadınların birçoğu eşit hak ve özgürlüklere sahip olamamaktadır. Gelenekçi ve çoğu zaman ataerkil bir yapıda yaşam sürülmesi, kadınlar açısından eşit hak ve özgürlüklerin olmaması anlamına gelmektedir. Buna rağmen kent, şehir merkezi gibi sosyal statü anlamında yükselmelerin daha fazla olduğu, eşit hakların tanındığı yerleşim yerlerinde doğup büyüyen kadınlar köyde yaşayan kadınlara göre daha fazla avantaja sahip olabilmektedirler. Yani, hayat şartları ve standartları yükseldikçe kadınların kendilerini fark ettirebilmeleri o kadar kolaylaşmaktadır (Yeşilorman, 2011: 275-276). Kadınlar yıllar boyunca ev işi yapmış, çocuk bakmış ya da tarlalarda çalışmış ancak bunlar bir iş/meslek olarak görülmemiştir. Kadınların çalışma hakları, tanınan temel haklar arasında yerini almıştır. Kadınların iş yaşamında haklarının korunması ve iş yaşamına kolaylıkla uyum sağlayabilmeleri adına günümüze kadar kadınlara birçok hak tanınmıştır. Bunlar arasındaki en önemli hak “Eşlerden hiçbiri iş veya meslek seçimi konusunda diğerinin iznini almak zorunda değildir” ibaresi olduğu söylenebilir. Bu hak ile birlikte iş hayatına atılmak istediklerinde eşlerinden izin almalarına gerek kalmayacak ve iş kadını olabileceklerdir. Buna ek olarak, anne olan kadınlar için doğum izni, süt izni, analık izni gibi birçok hakkın da tanınmış olması kadınların iş hayatındaki durumlarını daha da kolaylaştırmaktadır. Burada önemli olan kadının iş yükünün azaltılması gerektiğidir. Ayrıca bakım evleri ya da kreşlerin iş yerlerinin içerisinde ya da iş yerlerine yakın konumlarda olmaları, aynı zamanda anne olan işgörenler adına kolaylık sağlanacağına yönelik öneriler de sunulmaktadır. İş yaşamında kadınlara kolaylık sağlayacak hak ve önerilerin tamamı kadınların geleneksel ve ekonomik rolleri arasında sıkışmalarını önleme konusunda katkı sağlamaya yönelik uygulamalardır. Bunun nedeni ise kadınların yaşamları süresince, bu iki rolü (evde anne, iş yaşamında işgören) arasında hep sıkışıp kalmış olmaları ve çoğunlukla geleneksel rollerini tercih ederek iş yaşamlarına son vermelerine (Yeşilorman, 2001: 274), engel olacak faktörleri oluşturmaktır. Kadınların iş yaşamına dâhil olmamaları konusunda farklı nedenler bulunmaktadır. Bu nedenler Grafik 1’de gösterilmektedir.

137

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Grafik 1: Kadınların İşgücüne Dahil Olmama Nedenleri (2019) 160000 136176 140000 İş bulma ümidi olmayanlar 120000 Mevsimlik çalışanlar 100000 Ev işleriyle meşgul olanlar 80000 Eğitimi devam edenler 60000 Emekliler

40000 27509 31555 Çalışamaz halde olanlar 14950 17059 20000 Diğer 3148 833 0

Kaynak: TÜİK, 2021 Kadınlar açısından incelendiğinde; grafikte en yüksek oranı iş-aile rolü arasından evi tercih edenler oluştururken, çalışamaz halde olanlar ve öğrenciliği devam edenler takip etmektedir. Kadınların, kendi istekleri ile işgücüne dâhil olmama nedenleri yanı sıra, sadece kadın oldukları için bile işten çıkarılan ya da işe kabul edilmeyen işgörenler de bulunmaktadır. Bu nedenler şu şekilde sıralanmaktadır (Alparslan vd., 2015);  Yeni alımlarda çocuklu kadınların tercih edilmemeleri,  İşten çıkarmalarda öncelikli olarak yarı zamanlı çalışan kadınların tercih edilmeleri,  Seyahat edilmesi gerekli işlerde kadınların hiç tercih edilmemeleri ya da bekar kadınların tercih edilmeleri,  Hamile kadınların işten çıkarılmaları vb. Bu nedenler incelendiğinde; kadınlardan öncelikle anne/eş olma rollerine bürünmeleri istenmektedir. Çünkü kadınların hem iş yaşamlarına hem de aile yaşamlarına aynı oranda özen gösteremeyecekleri ve bir tercih yapmaları gerektiği, bu tercihinde de her zaman aile yaşamı olduğu düşüncesi hüküm sürmektedir.

Grafik 2: Erkeklerin İşgücüne Dahil Olmama Nedenleri (2019) 50 000 44449 45 000 İş bulma ümidi olmayanlar 40 000 Mevsimlik çalışanlar 35 000 Ev işleriyle meşgul olanlar 30 000 25143 25 000 Eğitimi devam edenler 20 000 15371 Emekliler 15 000 Çalışamaz halde olanlar 10 000 6172 4 427 Diğer 5 000 422 0

Kaynak: TÜİK, 2021 Erkekler açısından incelendiğinde; grafikte en yüksek oranda emekliler ve eğitimi hala devam edenler olduğu görülmektedir. Grafik 1 ve Grafik 2 incelendiğinde; erkeklerin ev işlerini tercih etmedikleri, kadınların ise büyük çoğunlukla aile yaşamlarını iş yaşamlarına tercih ettikleri görülmektedir. Bunun en büyük nedeni, ev işlerinin kadınların asli göreviymiş gibi düşünce yapılarından kaynaklanması olarak açıklanabilir. Ayrıca bu veriler gösteriyor ki kadınların iş yaşamında yer bulabilmeleri için öncelikle ev işlerinin kadının asli görevi olduğu düşüncesinin oluşmasına engel olunması gerekmektedir.

138

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Tablo 1: İşgücüne Katılım Yüzdeleri İşgücüne Katılım Yüzdeleri

1990 1995 2000 2005 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 Kadın 34,2 30,9 26,9 23,3 27,6 28,8 29,5 30,8 30,3 31,5 32,5 33,6 34,2 Erkek 79,7 77,8 73,7 70,6 70,8 71,7 71 71,5 71,3 71,6 72 72,5 72,7 Kaynak: OECD, 2020 Tablo incelendiğinde 1990-2005 yılları arasında kadın çalışan oranlarında %10,9’luk, erkek çalışan oranlarında ise %9,1’lik bir düşüş gerçekleştiği görülmektedir. 2010-2018 yılları arasında kadın çalışan oranlarında %6,6’lık, erkek çalışan oranlarında ise %1,9’luk bir artış gerçekleştiği görülmektedir. Ayrıca, kadın çalışan yüzdelerinde erkek çalışanlara göre artış olduğu da görülmektedir. İŞKUR (2006) 1990-2005 yılları arasındaki bu düşüşün ve dalgalanmaların nedenini kayıt dışı istihdamdan kaynaklandığını belirtmektedir. Buna ek olarak istihdam oranlarının düşük ya da dalgalı olmasını eğitim seviyesinin düşüklüğüne ve buna bağlı olarak da kalifiye işgücü talebinin fazlalığına bağlamaktadır. Çünkü tek bir alanda eğitim almış ya da uzmanlaşmış olmak çoğu zaman kişiler için yetersiz kalmaktadır. Değişen işgücü piyasasına bağlı olarak, kısa zamanda uyum sağlayabilen ve çok fonksiyonlu işgörenler tercih sebebi olmaktadır. Artık günümüz koşullarında sürekli istihdamın sağlanması yaşam boyu eğitim ile mümkün olabilmektedir. Bu durum eğitimin, istihdam oranını artırdığı ve yeni iş kollarına adapte olmayı kolaylaştırdığı şeklinde yorumlanabilir. İstihdamda meydana gelen değişiklik ve gelişmeler de eğitim çeşitliliğine yön verebilmektedir (İŞKUR, 2006). Kadın yöneticilerin yıllara göre istihdam oranları aşağıdaki tabloda gösterilmektedir. Tablo 2: Kadın Yöneticilerin Payı YILLARA GÖRE İSTİHDAM ORANLARI

2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 2019 Kadın Yönetici 11,3 12,5 14,9 13,8 13,6 15,5 15,4 15,2 Payı Kadın Sandalye 9,7 11,0 9,6 8,5 8,7 10,4 12,6 13,4 15,3 18,1 Payı Kaynak: OECD, 2020 Tablo incelendiğinde 2011-2018 yılları arasında kadın yönetici oranlarında %3,9’luk bir artış gerçekleştiği görülmektedir. Bu durum, kadınların çalışma hayatında daha çok aktif rol oynadıklarını göstermektedir. Kadınlar her ne kadar üst yönetim kademelerinde kendilerine bir yer edinseler de karşılaştıkları sorunları aşma konusunda çoğu zaman yetersiz kalmaktadırlar. O pozisyona gelinceye kadar, özellikle toplumsal ön yargılardan kaynaklanan, geldikleri konuma sadece güzel ya da kadın oldukları görüşü gibi, birçok sorunla baş etmeleri gerekmektedirler (Karakaya ve Reyhanoğlu, 2020: 50). Ön yargıların ötesinde toplumun kadına yüklemiş olduğu roller arasında sıkışıp kalmak ve tercih olarak geleneksel değerlerin öne çıktığı meslek dışı rolleri tercih etmeleri, sorunlarla baş etme yolları yerine kolayı tercih etmelerinden kaynaklanmaktadır. Helen Sendromu (Helen Syndrome) Helen Sendromu’nun Hikâyesi (Ortaya Çıkışı) ve Helen Sendromu Birçok kültür mitinde, kadınların erkeklerin başlarına bela oldukları rivayet edilmektedir. Bunun en büyük örneği olan ve çalışmanın ana konusunu da oluşturan rivayet, Truvalı Helen (Helene) olarak bilinen Sparta Kraliçesi Helen’e dayanmaktadır. Helen’in Truva Savaşı’na neden olduğuna dair yaygın bir inanış vardır. Efsaneye göre Helen; Tanrı Zeus ile fani olan Sparta Kraliçesi Leda’nın kızlarıdır. Güzelliği dillere destan olan Helen, Kral Agamemnon’un kardeşi Menalus ile evlenmek zorunda bırakılmıştır. Çünkü Helen

139

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI güzelliğinin farkında olduğundan hiçbir erkeği kendisine layık görmemektedir. Ancak, gönlünü Truvalı Paris’e kaptırmış ve birlikte Truva’ya kaçmışlardır. Böylece Truva Savaşı’na neden olmuştur. Güzelliklerinin lanetini yaşayarak erkeklerin başlarına bela getirecekleri inancının benimsenmesiyle kötü olarak anılan bu kadınlar (Truvalı Helen, Anne Boleyn, Cleopatra gibi), tarihin akışında önemli olaylara neden olduklarından dolayı dikkatleri üzerlerinde toplamışlardır. Bu durum zamanla, iş yaşamına entegre edilerek çalışma ortamında bir kadının olması halinde, erkeklerin yaşamlarının olumsuz etkileneceği düşüncesinin benimsenmesine yol açmış ve dolayısıyla da Helen sendromunun ortaya çıkmasına neden olmuştur (Gündüz, 2017a: 85; Gündüz, 2017b: 48). Bir örgütte önemli bir pozisyona (orta ve/veya üst kademe yöneticilik gibi) ulaşan kadın güzelliğiyle dikkat çekiyorsa, erkekler tarafından güzelliğinin bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde kullanılarak bu pozisyona geldiği düşüncesi Helen Sendromu olarak tanımlanmaktadır (Gündüz, 2017b: 48-49). Her ne kadar erkeklerin yaşadıkları bir sendrom olarak görülse de kadınların da hem cinslerine karşı aynı düşünceleri benimseyerek belirli pozisyona gelmiş kadınların güzelliklerinden dolayı yükseldikleri fikrine kapıldıkları söylenebilmektedir (Gündüz, 2018: 154). Business Insider (2019) sitesinde yer alan bir habere göre; yapılan çeşitli araştırmalar başarının kısmen yüzeysel olduğuna ve çekici olmanın iş yaşamında daha başarılı konumlara gelme adına bir etken olduğuna değinilmektedir. Bakımlı ve yakışıklı/güzel insanların her zaman daha çok dikkat çekecekleri için özellikle tercih edildiklerinden bahsedilmekte ve bu durum ise güzellik primi (beauty premium) olarak adlandırılmaktadır. Bunlara ek olarak;  Araştırmalar, yaşamın geleneksel olarak çekici insanlar için daha iyi işlediğini göstermekte,  Çekici insanlar daha fazla maaş olmakta,  Çekici insanlar daha fazla tercih edilmekte,  Çekici insanlar daha fazla sosyal beceriye sahip olmaktadır.  Çekici insanlar işverenler tarafından daha yetenekli kabul edilmekte,  Çekici insanlar daha özgüvenli olarak görülmekte,  Çekici insanların kamu görevine seçilme olasılıkları daha yüksek olarak görülmekte,  Çekici insanlar iş görüşmeleri için daha sık aranmakta,  Makyaj yapan kadınlar daha yetenekli ve güvenilir görülmekte,  Çekici kadınların, alışveriş yaptıklarında indirim alma oranları daha yüksektir.  Çekici kadınlar daha yüksek not ortalamasına sahip olabilmektedirler. Jäckle vd. (2019) Amerika Birleşik Devleti (ABD) Temsilciler Meclisi seçimlerinde seçmen tercihlerini inceledikleri çalışmalarında; görünüşün seçim sonucu üzerinde etkili olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Çekicilik, oy oranlarını olumlu yönde etkilemektedir. Adayların sandıkta daha iyi performans göstermeleri için görünüşlerinin iyi olması gerekmektedir. Helen sendromu ile ilgili yapılan çalışmaların kısıtlı olmasından dolayı, nedenlerinin ya da sonuçlarının ortaya konduğu bir çalışmaya rastlanmamıştır. Literatür taraması sonucunda Helen sendromuna doğrudan ya da dolaylı olarak neden olan unsurlar; kadınlara yönelik negatif basmakalıp yargılar, bambu perde23 unsuru, toplumsal cinsiyet kalıp yargıları, cinsiyetçi yaklaşımlar vb. şekilde ayrışmaktadır (Tan, 2008; Gündüz, 2017b; Gündüz, 2018; Akkaya, 2020). Genel anlamda cinsiyet, kişilerin doğumlarından itibaren kadın veya erkek olarak ayrıştırılan, genetik, fizyolojik ve/veya biyolojik farklılıkları ayırma adına kullanılmaktadır. Ancak iş yaşamında bu farklılıklar başka yönde yorumlanmaktadır. İş yaşamlarında, erkek işgörenlerin kadın işgörenlere göre daha avantajlı bireyler oldukları görüşü kabul edilmektedir (ILO Türkiye Ofisi, 2018: 18). Bu nedenle toplumsal cinsiyet algısı ortaya çıkmaktadır. Toplumsal cinsiyet algısı, bireyleri insan olarak değerlendirmeden, onlara bir “cinsiyet elbisesi” biçmeye çalışmaktadır (Korkmaz ve Başer, 2019: 72). Kadınlar, toplumsal cinsiyet algısından dolayı gülmemeli, yüksek sesle konuşmamalı ya da güzelliklerini ön plana çıkarmamalı şeklinde çeşitli rol ve yargı kalıplarına maruz bırakılmaktadırlar. Bu durum, eril bir kültürün sonucu olarak ortaya çıkmakla birlikte, iş yaşamına da aynı oranda entegre olmuş durumdadır. İş yaşamında bu tarz bir yapının benimsenmesi, kadınların görünmez kadın sendromu yaşamalarına neden olmaktadır. Bunun da en büyük sebeplerinden biri toplumsal cinsiyet algısıdır (Gündüz, 2017a: 82). Erkeklerin bakış açıları ve önyargıları kadar kadınların da kendilerine karşı bakış açıları bu kalıplaşmış yargılar için etkili bir rol oynamaktadır. Burada önemli olan, kadınların toplum tarafından

23 Kadınların hem sosyal hem de ekonomik yaşamdan ayrıştırılmaları durumu. 140

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI kendilerine atfedilen bu yargılardan kurtulmaları ve iş yaşamında daha aktif rol oynamalarıdır (Tahtalıoğlu, 2016: 99). Ayrıca, bu kalıp yargılar nedeni ile kadınların eğitim olanakları bakımından erkeklerden daha öz önceliğe sahip olmaları da toplumsal bir unsur olarak görülmektedir (Karatepe ve Arıbaş, 2017: 16). Genel olarak, kadınların mesleksel yetkinliklerini sorgulamalarına ilişkin olumsuz tutum ve davranışlar, örgütlerde fazlasıyla bulunmakta ve kadınların yeteneklerini ve örgüte bağlılıklarını kanıtlama adına daha fazla çalışmaya mecbur bırakmaktadır. Helen sendromuna maruz kalan kadın işgörenler, zamanla iş yapış tarzlarını değiştirebilmekte, risk almayı ya da emek harcamayı bırakabilmekte, karar almada tereddütler yaşayabilmekte, görünür olmaktan kaçınabilmekte, sessizliği tercih edebilmekte, kendilerini başarısız hissedebilmekte, terfilerde önleri kesilebilmekte ya da kalıplaşmış önyargılara boyun eğmeye başlayabilmektedirler (Jackson, 2001; Öğüt, 2006; Tahtalıoğlu, 2016; Korkmaz ve Başer, 2019; Akkaya, 2020). Kadın işgörenlerin pasif ve dikkat çekmeyen davranışlar sergilemelerine neden olmaktadır. Helen sendromuna bağlı olarak çeşitli sendromlar yaşamaya başlamaktadırlar (örneğin görünmez kadın sendromu). Helen sendromu zamanla kadınların bilinçaltına işleyebileceğinden, kadınların kendilerini suçlu hissederek görünmez olmaya itilmelerine ve böylece pasif bir yaşam sürmelerine neden olabilmektedir. Mevcut araştırmaların çoğu, kadınları erkeklere göre dezavantajlı kılan ve dolayısıyla, kariyer gelişimlerini sınırlayan kadınlara yönelik “bilinçsiz önyargıya” işaret etmektedir. Erkeklerin ve kadınların örgütlerde bu tür önyargıları fark etmesi ve düzeltmesi önem taşımaktadır. Bununla birlikte, kadınların kendileri için olumlu sonuçlar elde etmek için nasıl algılandıklarına, nasıl ortaya çıktıklarına ve eylemlerini nasıl yönettiklerine proaktif olarak odaklanarak sahiplenmeleri gerekmektedir (Nayak, 2020).

Sonuç ve Öneriler Kadın işgörenlerin çalışma hayatına atılmaları yeni yeni bir boyut kazanırken, maruz kaldıkları kariyer engelleri de beraberinde çeşitlenmektedir. Bu engeller, kadınların kendi kişisel özelliklerinden dolayı meydana gelebileceği gibi, hemcinsleri, erkek işgören ya da yöneticiler aracılığı ile de gerçekleşebilmektedir. Bu çalışma, erkek işgörenlerde görülen ancak, kadın işgörenleri ilgilendiren bir sendrom olan Helen sendromunun açıklanması amacıyla nitel bir çalışma olarak gerçekleştirilmiştir. Erkekler tüm hayatları boyunca kadınları hep bir baş belası olarak görmeyi ve bulundukları pozisyon(lar)a güzelliklerini kullanarak geldikleri düşüncesini sürdürmeleri sonucunda, Helen sendromuna yakalanmaktadırlar. Kadınların iş yaşamlarında tutunabilmeleri adına öncelikle, özellikle erkeklerin, sosyal anlamdaki kalıplaşmış ön yargılardan kurtulmaları gerekmektedir. Kadınları bir “bela” olarak gören ya da kadınların bulundukları pozisyona sadece “güzellikleri” ile geldiği düşüncesinde olan erkeklerin, öncelikle bu düşünceden uzaklaşmaları ve hak ettikleri için geldikleri düşüncesine adapte olmaları gerekmektedir. Erkeklerin kadınların güzellikleriyle her şeyi elde ettikleri düşüncesinden uzaklaşarak, onların da kendileri kadar performans sergileyebilecek kapasite ve yetenekte olabileceklerini görmeleri ve bu fikre adapte olmaları gerekmektedir. Her ne kadar bir propaganda afişi olarak algılanabilecek bir ifade olsa da “İş yaşamında kadınların da erkeklerle eşit haklara sahip oldukları, hatta çoğunlukla kadınların erkek işgörenlere göre daha fazla performans sergilemek zorunda kaldıklarının bilinmesi” de kadınların iş yaşamlarında yer bulmaları adına önem taşımaktadır. Çünkü bu durum sadece sözde varlığını göstermektedir. Kadın ve erkek işgörenlerin eşit haklara sahip oldukları düşüncesi kolaylıkla benimsenen bir durum değildir. Ancak benimsendiği takdirde, kadın işgörenler iş yaşamında görünen ve sesleri duyulan kadınlar haline gelecek, erkek işgörenlerle aynı performansı gösterecek ve kendilerine iş yaşamında bir yer bulabileceklerdir. Bunlara ek olarak örgüt yapısında olması gereken bazı unsurlar da bulunmaktadır. Bu unsurlar (Alparslan vd., 2015: 77; Geçkil ve Tikici, 2015; Bakan vd., 2017);  Örgüt iklimi ve kültürü gereği şeffaflık anlayışının benimsenmesi gerekmektedir.  Örgütsel adaletin benimsenmesi gerekmektedir.  İşgörenlerin eşit oranda yönetime katılımları sağlanmalıdır.  Personel değerlendirmelerin düzenli olarak yapılması gerekmektedir. 141

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

 İş yaşamında işgörenler arasında dengeli bir yapı meydana gelene kadar pozitif ayrımcılığın uygulanması gerekmektedir. Şeffaflığı baz alan bir örgüt ikliminin varlığı, çalışanların örgütsel adalet algılarını arttırabileceğinden bu durum da Helen sendromunun azalmasına katkı sağlayacaktır. Özellikle terfilerin şeffaf bir anlayışla yapılması, kadın ya da erkek işgörenlerin hangi kriterlerle bir üst kademeye geçirildikleri açıkça ve adaletli bir şekilde yapılması, Helen sendromunu azaltacaktır. Aksi halde, terfilerin şeffaflık anlayışı ile yapılmadığı durumlarda, şüphe tohumları ekilerek güven duygusunu ortadan kaldıracak ve Helen sendromuna yakalanılmasına neden olacaktır. Helen sendromu ile ilgili literatür incelendiğinde; bu sendromla alakalı geliştirilmiş herhangi bir ölçeğe rastlanılamamıştır. Sayısal verilerin elde edilmesi ve rakamların net olarak hesaplanması adına ölçekler akademik anlamdaki çalışmalara büyük katkı sağladığından, kavramın daha anlaşılabilir ve ölçülebilir bir boyuta taşınması adına bir ölçek geliştirilmesi, iş yaşamındaki kadınların problemlerine çözüm önerisi üretebilme, özellikle kariyer engellerine maruz kalan kadın işgörenler adına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Kaynakça Akkaya, B. (2020). Görünmez Kadın Sendromu. İçinde: Sendromların Eğitim ve Yönetime Yansımaları. Editör: Necati Cemaloğlu. Ankara: Pegem Akademi. 103-122. Alparslan, A. M., Bozkurt, Ö. Ç. ve Özgöz, A. (2015). İşletmelerde Cinsiyet Ayrımcılığı ve Kadın Çalışanların Sorunları. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2(1), 66-81. Bakan, İ., Güler, B. ve Kara, E. (2017). Örgütsel Demokrasinin Örgütsel Adalet ve Örgütsel Destek Algıları Üzerine Etkileri: Otel Çalışanlarına Yönelik Bir Araştırma. Suleyman Demirel University Journal of Faculty of Economics & Administrative Sciences, 22(4). Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (BİLSAM), https://www.bilsam.org/index.asp?do=article&article_id=6 Erişim Tarihi: 19.03.2021. Business Insider (2019). https://www.businessinsider.com/beautiful-people-make-more-money- 2014-11#attractive-teachers-can-better-teach-students-both-in-grade-schools-and-in-college-9 Erişim Tarihi: 07.05.2021. Geçkil, T. ve Tikici, M. (2015). Örgütsel Demokrasi Ölçeği Geliştirme Çalışması. Amme İdaresi Dergisi, 48(4), 41-78. Gündüz, Ş. (2017a). Kariyer Basamaklarında Kadının Düşmanı Olarak Kendisi: Süper Anne Sendromu, Görünmez Kadın Sendromu ve Külkedisi Sendromu. Karadeniz, 9(35), 78-88. Gündüz, Ş. (2017b). İş Yerinde Yaşanan Sendromlar. İstanbul: Beta Yayınevi. Gündüz, Ş. (2018). İş Yaşamında Erkekte Ortaya Çıkan Ancak Kadını Tehdit Eden Sendromlar. Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, (37), 145-157. ILO Türkiye Ofisi, (2018). Çalışma Yaşamında Cinsiyet Eşitliği Rehberi. İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (Organisation for Economic Co-operation and Development) OECD, (2020). https://stats.oecd.org/index.aspx?queryid=54741, https://stats.oecd.org/index.aspx?queryid=96330 Erişim Tarihi: 07.12.2020. İŞKUR, (2006). 2006-2008 Stratejik İş Planı İzleme Komisyonunun Raporu, Ocak-Şubat-Mart- Nisan-Mayıs-Haziran-Temmuz-Ağustos-Eylül Dönemleri. Jäckle, S., Metz, T., Wenzelburger, G., & König, P. D. (2020). A Catwalk to Congress? Appearance- Based Effects in the elections to the US House of Representatives 2016. American Politics Research, 48(4), 427-441. Jackson J. C. (2001). Women Middle Managers’ Perception of the Glass Ceiling. Women in Management Review, 16(1). 30-41. Karatepe, S. ve Arıbaş, N. N. (2017). İş Hayatında Kadın Yöneticilere İlişkin Cinsiyet Ayrımcılığı: Türkiye İçin Bir Değerlendirme. Yasama Dergisi, (31), 7-23.

142

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Korkmaz, A. ve Başer, M. (2019). Toplumsal Cinsiyet Rolleri Bağlamında Ataerkillik ve İktidar İlişkileri. STED/Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi, 28(1), 71-76. Köksel, B. (2011). Orhon Yazıtları'nda Kadın. Humanities Sciences, 6(2), 331-341. Nayak, C. (2020). https://chitranayak.com/the-invisible-woman-syndrome-five-tips-to-become- visible/ Erişim Tarihi: 19.03.2021. Öğüt, A. (2006). Türkiye’de Kadın Girişimciliğin ve Yöneticiliğin Önündeki Güçlükler: Cam Tavan Sendromu. Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, 55, 56-78. Özer, S. (2013). Kadına Seçme ve Seçilme Hakkı Verilmesinin Türk Kamuoyundaki Yankıları. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 29(85), 131-168. Yeşilorman, M. (2001). Toplumsal Eşitlikte Kör Nokta: Kadın Eşitsizliğine Genel Bir Bakış. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11(2), 269-280. Tahtalıoğlu, H. (2016). Türkiye’de Yükseköğretim Kurumlarında Cam Tavan Sendromunun Kadınlar Üzerindeki Etkileri. Niğde Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 9(2), 89- 105. Tan, J. (2008). Breaking the “Bamboo Curtain” and the “Glass Ceiling”: The Experience of Women Entrepreneurs in High-Tech Industries in an Emerging Market. Journal of Business Ethics, 80(3), 547-564. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), (2020). https://www.tuik.gov.tr/ Erişim Tarihi: 08.12.2020.

143

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

BİREYLERİN ÖZ YETERLİLİKLERİNİ ABARTMA EĞİLİMİ: DUNNING KRUGER SENDROMU

“Dünyanın sorunu; akıllılar hep kuşku içindeyken, aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.” Bertrand Russel Leyla ERAT Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Organizasyon ABD [email protected]

Aslı Uğur AYDIN Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Organizasyon ABD [email protected] Özet Bireylerin, kendilerini değerlendirmeleri üzerine yapılan araştırmalardan biri olan Kruger ve Dunning (1999)’in çalışması, alanda önemli bir yere sahiptir. Araştırmada; yeterlilik düzeyi düşük olan bireylerin, bu durumlarını fark etmekte güçlük çekmeleri ve dolayısıyla da yeterlilik noktasından yoksun oldukları alanda abartılı sayılabilecek düzeyde özgüven sahibi olmaları ele alınmıştır. Ayrıca araştırmada yüksek düzeyde yeterliliğe sahip bireylerin, kendi iyi yaptıkları bir şeyi herkesin de iyi yapabileceğini düşündükleri için kendi beceri düzeylerini düşük gördükleri de tespit edilmiştir (Kruger ve Dunning, 1999). Bu çalışma ile birçok toplumda etkili olan öz yeterlilikler konusundaki abartılı cesaretin sonucunda bireyin yaşadığı Dunning Kruger sendromunun kavramsal açıdan incelenmesi, sendromun belirtileri ve bu belirtilere yönelik çözüm önerilerinin aktarılması amaçlanmaktadır. Anahtar kelimeler: Öz Yeterlilik, Sendrom, Dunning Kruger Sendromu

Giriş Dunning Kruger sendromu; yetkinlik bakımından yetersiz olan bireylerin potansiyel olarak, eksik oldukları becerilerini zaman içerisinde geliştirmek ve iyileştirmek için ihtiyaç duydukları beceriler olmadığına inanmalarıdır. Vasıfsız insanlar, vardıkları yanlış sonuçları anlamayarak kendilerini vasıflı bir kişi olarak gösterme çabasında olabilirler (Dunning ve Kruger, 1999). Bu çıkarım, abartılı öz yeterlilik inançlarına sahip olmanın sonuçlarıyla örtüşmektedir. Bandura (1997) 'ya göre öz yeterlilik; bir bireyin verilen hedeflere ulaşmak için gereken eylem yollarını organize etme ve uygulama kapasitesine duyduğu inanç olarak tanımlanmaktadır (Salanova vd., 2012). Öz yeterlilik inançları; insanların kendilerine ve verilen görevlere ilişkin düşünme, davranış ve hislerini etkilemekte (Salanova vd., 2012) ve bireylerin belirli yetenek ve davranışlara ilişkin öz algılarına dayandığından gelecekteki öğrenmelerini de etkilemektedir (Mahmood, 2016). Bu çalışma genel olarak, öz yeterlilik düzeyi düşük olan bireylerde yüksek öz yeterlilik görüşü ve yüksek öz yeterlilik düzeyine sahip bireylerde de kendini daha aşağı görme durumu olarak bilinen Dunning Kruger sendromunun bireylerde ne gibi bir etki yarattığının anlaşılmasını amaçlamaktadır. Bu nedenle literatür taranarak nitel bir çalışma yapılmıştır. Ayrıca, sendroma yakalanan bireylerin nasıl iyileştirebilecekleri ve bu doğrultuda neler yapmaları gerektiğine dair bazı öneriler de yer almaktadır.

144

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Öz Yeterlilik Öz yeterlilik kavramının ortaya çıkışı, Albert Bandura tarafından geliştirilen sosyal-bilişsel teoriye ve bu teorinin temel yapı taşlarından biri olan karşılıklı belirleyicilik ilkesine dayanmaktadır. Karşılıklı belirleyicilik ilkesine göre; kişisel faktörler, ortam ve kişinin davranışları karşılıklı olarak birbirini etkiler ve bireyin bir sonraki davranışını belirler (Bandura, 1986). Öz yeterlilik, karşılıklı belirleyicilik ilkesinin işleyişinde kilit rol oynayan bireysel faktörlerden biridir (Bandura, 1997). Luszczynska vd. (2005) öz yeterliliği, bireylerin kendi davranışları üzerinde kontrol kurma yeteneklerine duydukları inanç olarak tanımlamışlardır. Bandura (1989) 'ya göre bireyler; günlük yaşamlarını etkileyebilecek olayları kontrol edebilmek için olayların meydana gelmesini tahmin etmeye çalışırlar. Dolayısıyla bireyler, verilen hedeflere karşı beklentiler geliştirmektedirler (Verhaeren, 2012). Bireylerin çevreleri üzerindeki kontrolü değerlendirdikleri inançlar arasında yer alan öz yeterlilik inançları; insan faaliyetinin en etkili belirleyicisi olma eğilimindedir (Niu, 2010; Carter vd., 2016). Abartılmış öz yeterlilik inançlarının olumsuz etkileri, Powers (1991)’ın algısal kontrol teorisine dayanarak açıklanabilmektedir. Algısal kontrol teorisine göre; bireyler hedef gelişimini düzenleyebilmek için bir tutarsızlık azaltma stratejisi uygulamaktadırlar (Powers, 1991). Vancouver vd. (2002) yüksek öz yeterlilik inançlarının, bir bireyin hedef durumu algısını önyargılı hale getirebileceğini ve bireyin hedefe zaten ulaştığına inanmasına neden olabileceğini ileri sürmektedirler. Bu durum, yüksek öz yeterlilik inançlarından dolayı bireylerin zaten gereğinden fazla ilerleme kaydettiklerini hissedebilecekleri ve bunun da bireyin hedefe ulaşmak için girdi ve kaynaklarını azaltmasına neden olabileceği anlamına gelmektedir (Fakehy, 2013). Benzer şekilde Woodman (2010), öz yeterlilik ve kendine güvendeki azalmanın girdilerde, kaynaklarda, performansta ve bunların etkisi ile sonuçta artışa yol açtığını tespit etmişlerdir.

Dunnıng Kruger Sendromu (Dunnıng Kruger Syndrome) Kruger ve Dunning (1999) belirli bir alanda zayıf performans gösteren veya beceri eksikliği olan kişilerin genellikle yeteneklerini (öz yeterlilik) ve performanslarını abartma eğiliminde oldukları sonucuna ulaşmışlardır. Bireyler; üstbiliş, üstbellek (metamemory), üst anlama ve kendini izleme becerilerinden yoksun oldukları için yeteneklerini tanımada ve performans seviyelerini değerlendirmede beceriksiz veya yetersizdirler (Folk, 2016). Ayrıca belirli beceri ve yetenekler açısından yetersiz olan bu bireyler, doğru yargıyı tanıma becerilerinden de yoksun oldukları için doğru yargılarda bulunamazlar. Kruger ve Dunning (1999) tarafından yürütülen çalışmada, en düşük performans gösteren katılımcılar genellikle becerilerini ve yeterliliklerini abartmış veya şişirmişlerdir. Ayrıca beceri ve yetenek açısından yetersiz olan bireylerin, başkalarının yeterliliğini veya uzmanlığını fark etme olasılıkları daha düşüktür (Kruger ve Dunning, 1999). Öte yandan, iyi performans gösteren katılımcılar ise yeteneklerini ve performanslarını hafife alma eğilimindedirler. Bireyin benlik algısı, çevresinden aldığı geri bildirimler ve bu geri bildirimleri yorumlamasıyla doğru orantılı olarak gelişebilmektedir. Kendini tanıma, bireyin kendisi hakkında oluşturduğu algılar sonucunda oluşan bilgilerin toplamı olarak ifade edilebilir. İnsanlar yaşamları boyunca kararlarının çoğunu; yetenekleri, bilgileri, uzmanlıkları, becerileri, kişilikleri ve ahlaki karakterlerinin izlenimlerine dayandırırlar (Dunning, 2004). Bu durum, bireylerin kendileri hakkındaki yargılarının nesnel olmaktan çok öznel olduğunu göstermektedir. Nesnellikten yoksun olmaları nedeniyle bireylerin kendileri hakkındaki izlenimleri yanıltıcı olabilir. Bu durum, bireyin kendisi hakkındaki düşüncelerinin çarpıtılabileceğini göstermektedir. Bu bağlamda yapılan çalışma incelediğinde; öz yeterlilik düzeyi düşük olan bireylerde olduğu gibi, öz yeterlilik düzeyi yüksek bireylerde de benlik algısında bir bozulma gözlemlenmektedir (Kruger ve Dunning, 1999). Kruger ve Dunning (1999) 'e göre, bir konuda başarı ve tatmin duygusu yaşamak için benimsedikleri stratejilerde yetersiz kalan bireyler, iki yönlü bir ikilem yaşamakta; sadece yanlış çıkarımlar ve talihsiz kararlar almakta değil, kendi yetersizliklerinden dolayı durumlarını fark etmekte de güçlük çekmektedirler.

145

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sonuç ve Öneriler Dunning Kruger sendromu; insanların özellikle çok az veya hiç deneyimleri olmayan alanlarda bilgi veya yeteneklerini abartmasına neden olan bir tür bilişsel önyargıdır. Psikolojide "bilişsel önyargı" terimi, çoğumuzun genellikle farkında olmadan sahip olduğu temelsiz inançları ifade eder. Abartılı öz yeterlilik inançlarına sahip olmak veya Dunning Kruger sendromuna yakalanmak bir takım olumsuz sonuçlara yol açabilmektedir. Örneğin; Stone (1994), yüksek öz yeterlilik inançlarına sahip olmanın bireyin yeteneklerine aşırı güvene yol açtığını bulmuştur. Güçlü bir öz yeterlilik, özellikle şişirildiğinde -Dunning Kruger sendromu yaşandığında-, bireyin performans düzeyine ilişkin önyargılı bir görüşe yol açabilmektedir (Verhaeren, 2012). Vancouver vd. (2001) ise çalışmalarında, yüksek öz yeterlilik inançlarından kaynaklanan aşırı güvenin, bireyin gevşemesine ve gelecekteki çabasını, konsantrasyonunu ve performansını azaltmasına neden olduğunu tespit etmişlerdir. Öz yeterlilik inançları yüksek/şişirilmiş bireyler, verilen görevlere yönelik çabalar ve kaynaklar açısından girdilerini azaltabilmektedirler (Vancouver ve Kendall, 2006). Öz yeterlilik inançları yüksek veya şişirilmiş olan bu çalışanlar, kendilerine aşırı güven duyabileceklerinden becerilerini geliştirmek ve kişisel gelişim faaliyetlerine katılmakla ilgilenmeyebilirler. Ayrıca, bu çalışanların sahip olabileceği aşırı güven, görevlerini daha basit bir şekilde görmelerine ve gerçekleştirdikleri görevlere daha az önem vermelerine neden olabilmektedir (Powers, 1991; Fakehy, 2013). Dunning Kruger sendromu bireyin yeteneklerine aşırı güven ile sonuçlandığından, sendromu yaşayan bu çalışanların risk alma olasılıkları daha yüksektir (Stone, 1994; Vancouver vd., 2001; Vancouver ve Kendall, 2006; Verhaeren, 2012). Bu çalışanlar, gerekli donanıma sahip olmasalar bile, zor bir sorun yaşandığında bu sorunu gidermek ile baş etmeye çalışırlar. Gereksiz risklerin bu şekilde alınması, sorunları çözülmesi zor bir çıkmaza sürükleyebilir. Dahası, belirli beceri ve yeteneklerde yetersiz olan çalışanların, üst düzey yönetici pozisyonuna geldiklerinde başkalarının yetkinliğini veya uzmanlığını fark etme olasılıkları daha düşük olduğundan (Kruger ve Dunning, 1999), personellerinin eksikliklerini fark edemeyebilirler. Ayrıca bu pozisyonlara gelen bireylerin, çalışanlara geri bildirim ve eğitim sağlama gibi faaliyetlerde bulunma olasılığı daha düşük olmaktadır (Steelman ve Wolfeld, 2018). Dunning Kruger sendromunun üstesinden gelebilmek için çeşitli yöntemlerden söz etmek mümkündür. Bu yöntemlerden bazılarına aşağıda değinilmiştir (Healthline, 2021):  Birey, hızlı kararlar aldığında kendisini daha güvende hissetme eğilimindedir. Bu eğilimden kaçınma noktasında, hızlı karar almadan önce araştırma yapmak için zaman ayrılmalıdır.  Birey, karşılaştığı her soru veya soruna aynı mantığı uygulamamalıdır. Bu noktada farklı bir bakış açısı geliştirmelidir.  Birey, eleştiriye açık olmalıdır. Özellikle iş ortamında getirilen eleştiriyi ciddiye almalıdır. Ayrıca eleştiriyi nasıl iyileştirebileceğine dair kanıt veya örnekler isteyerek, katılmadığı iddiaları araştırmalıdır.  Birey, kendisi ile ilgili uzun süredir devam eden görüşleri sorgulamalıdır. Dunning Kruger sendromu, bireylerin hangi alanda iyi olduklarını değerlendirirken eleştirel olmaları gerektiğini öne sürmektedir. Caremans (2016)’a göre, Dunning Kruger sendromunun en belirgin olduğu alanlardan biri de, iş görüşmeleridir. Adaylar ile görüşen yöneticiler, adayın abartılmış öz yeterliliğinden etkilenebilir ve pozisyon için adayın yeteneklerinin uygun olduğuna ikna olabilirler (aday ile görüşen yönetici Halo Etkisi’nin kurbanı olabilir). Bu durum; adaylar işe alındıktan sonra genellikle olumsuz sonuçlara yol açabilmektedir. Adayın sadece öz yeterliliğinin düşük olduğu ortaya çıkmamakta, aynı zamanda öz yeterliliğini yüksek gören aday bu konuda yapılabilecek eğitim tekliflerini de reddedebilmektedir. İşletmeler bu olumsuz etkiyi en aza indirebilmek için performans değerlendirme konusunda birçok ölçülebilir standart kullanmalıdır. Bireyin beceri boşluğunun farkında olması, muhtemelen eğitim ve gelişimdeki en önemli adımdır. Çünkü becerilerinde eksiklikleri olduğuna inanmayan bireyler, öğrenmek ve/veya gelişmek 146

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI için zaman ve çaba harcama eğiliminde değildirler. Gelecekteki araştırmalar; yüksek/şişirilmiş öz yeterlilik inançlarına sahip veya Dunning Kruger sendromlu bireylerin, becerilerini geliştirmek ile ilgili kişisel gelişim faaliyetleri ve eğitimlerle ilgilenip ilgilenmedikleri veya bunlara katılmayı planlayıp planlamadıkları sorulabilir. Ek olarak, bireylerin öz yeterlilikleri hem öz bildirim hem de yetenek temelli ölçeklerle değerlendirilebilir ve sonuçlar arasında genel bir fark olup olmadığını görmek için karşılaştırma yapılabilir.

Kaynakça Bandura, A. (1989). Human agency in social cognitive theory. American Psychologist, 44, 1175– 1184. Bandura, A. (1997). Self-efficacy: The exercise of control. New York: Freeman. Bandura, A. (1986). Social foundations of thought and action: A social cognitive theory. Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall. Caremans, G. (2016). 4 strategies to overcome the Dunning-Kruger Effect (Erişim Tarihi: 07.05.2021). https://www.linkedin.com/pulse/4-strategies-overcome-dunning-kruger-effect- gregory-caremans?trk=public_profile_article_view Carter, W. R., Nesbit, P. L., Badham, R. J., Parker, S. K. & Sung, L. K. (2016). The effects of employee engagement and self-efficacy on job performance: A longitudinal field study. The International Journal of Human Resource Management, 29(17), 2483–2502. Dunning, D., Heath, C. & Suls, J. (2004). Flawed self-assessment: Implications for health, education, and the workplace. Psychological Science in the Public Interest, 5, 69-106. Fakehy, M. Y. (2013). Exploring the Possible Negative Effects of Self-efficacy Upon Performance (Doctoral dissertation, Bangor University (Sport, Health and Exercise Sciences)). Folk, A. (2016). Academic self-efficacy, information literacy, and undergraduate course-related research: Expanding gross’s imposed query model. Journal of Library Administration, 56 (5), 540–558. Healthline, (2021). The Dunning-Kruger effect explained. (Erişim Tarihi: 07.05.2021). https://www.healthline.com/health/dunning-kruger-effect#about Kruger, J. & Dunning, D. (1999). Unskilled and unaware of it: How difficulties in recognizing one’s own incompetence lead to inflated self-assessments. Journal of Personality and Social Psychology, 77(6), 1121–1134. Luszczynska, A., Gutie´Rrez-Don˜A, B. & Schwarzer, R. (2005). General self-efficacy in various domains of human functioning: Evidence from five countries. International Journal of Psychology, 40(2), 80– 89 Mahmood, K. (2016). Do people overestimate their information literacy skills? A systematic review of empirical evidence on the Dunning-Kruger effect. Communications in Information Literacy, 10(2), 199–213. Niu, H. J. (2010). Investigating the effects of self-efficacy on foodservice industry employees’ career commitment. International Journal of Hospitality Management, 29(4), 743–750. Powers, W. T. (1991). Commentary on Bandura’s ‘human agency’. American Psychologist, 46, 151– 153. Salanova, M., Lorente, L. & Martínez, I. M. (2012). The dark and bright sides of self-efficacy in predicting learning, innovative and risky performances. The Spanish Journal of Psychology, 15 (3), 1123–1132. Steelman, L. A. & Wolfeld, L. (2018). The manager as coach: The role of feedback orientation. Journal of Business and Psychology, 33(1), 41–53. Stone, D. N. (1994). Overconfidence in initial self-efficacy judgements: Effects on decision processes and performance. Organizational Behavior and Human Decision Processes, 59, 452–474. Vancouver, J. B. & Kendall, L. N. (2006). When self-efficacy negatively relates to motivation and performance in a learning context. Journal of Applied Psychology, 91(5), 1146–1153. 147

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Vancouver, J. B., Thompson, C. M. & Williams, A. A. (2001). The changing signs in the relationships among self-efficacy, personal goals, and performance. Journal of Applied Psychology, 86(4), 605–620. Vancouver, J. B., Thompson, C. M., Tischner, E. C. & Putka, D. J. (2002). Two studies examining the negative effect of self-efficacy on performance. Journal of Applied Psychology, 87(3), 506– 516. Verhaeren, T. (2012). Is a strong sense of self-efficacy always beneficial? Bulletin of the Transilvania University of Brasov, 5(54), 193–200. Woodman, T., Akehurst, S., Hardy, L. & Beattie, S. (2010). Self-confidence and performance: A little self-doubt helps. Psychology of Sport and Exercise, 11(6), 467–470.

148

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

MEHMET İZZET EFENDİ, YENİ ESERLERİM (İNCELEME-TRANSKRİPSİYONLU METİN)

Ayşe Nur ASLAN Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı,[email protected]

Özet Geçmişten günümüze gelen eserler zaman içerisinde dilin değişime uğramasıyla anlama açısından oldukça zorlaşmıştır. Tarihi kültürümüze kaynaklık eden bu eserlerin tekrardan edebiyatımıza kazandırılması Latin harflerine çevrilme yoluyla gerçekleşmiştir. Bu sayede eserlerin günümüz Türkçesine aktarılması ve anlaşılması kolaylaşmıştır. Latin harflerine aktarma son dönemlerde önem kazanmış ve eserlerin çevrilmesine ilgi oldukça artmıştır. Bu çalışmada Mehmet İzzet Efendi’nin Yeni Eserlerim isimli yapıtı incelenmiş ve metin transkripsiyon yöntemiyle çevrilmiştir. Hicri 1304 (Miladi,1886) yılında istinsah edilmiştir. Eserde 182 başlık bulunmaktadır. Bu başlıkların her biri birer mektubu temsil etmektedir. 19.yüzyılda kaleme alınmış eserde Arapça ve Farsça ibareler dikkat çekmektedir. Müellif eserin mukaddime bölümünde zikrettiği "Hayru’l-kelam ma kalle ve delle (Sözlerin en güzeli az olsa da maksadı ifade edendir.)" ifadesiyle meramını kısa ve öz bir şekilde anlatacağını bildirmiştir. Eserin başlangıç bölümlerinde kitabetle ilgili veciz ifadeler kullanmış ve kitabetin ne denli önemli olduğunu göstermiştir. Nitekim "El-kitabetü kutbü’l edebi ve sema’ül hikmeti (Yazmak edebiyatın temeli ve hikmetin zirvesidir.)" diyerek yazmanın edebiyattaki yerine vurgu yapmış ve kitabetin diğer bütün sanatlardan farklı olduğunu her sanat için bir zekaya ihtiyaç duyulurken yalnız kitabet için iki türlü zekaya ihtiyaç olduğunu ifade etmiştir. Kitabetin önce manayı kalpte toplamak daha sonra harfleri kalemde toplamak olduğunu ve hiç şüphesiz kişinin yazısından aklının seviyesini ortaya çıkardığını ilk mektupta söylemiştir. Eserin başlangıç kısmında kitabete değinen müellif hemen sonrasında öğrenmeyi, bir genci süsleyen, konuştuğunda onu güzelleştiren bir haslet olarak belirtmiştir. Yine insanı güzelleştiren asıl şeyin ilim olduğunu söylemiştir. Kitabet ve ilimle ilgili mektuplardan sonra eserin büyük çoğunluğunu oluşturan ve yaşamış olduğu sıkıntılara çözüm arayan Mehmed İzzet Efendi’nin arzuhallerini anlattığı mektuplar gelmektedir. Bu mektuplarda hak ettiği maaşların verilmediğini, maaşlarında kesintiye gidildiğini bu kesintinin de zaruri ihtiyaçları karşılayamayacak derecede yetersiz olduğunu ifade eder. Maaş yetersizliğinden dolayı ailesinin geçim sıkıntısına düştüğünü, sokakta kaldıklarını ve tüm bu yaşananları edebi bir tarzda dile getirmiştir. Ehliyet, liyakat ve tecrübe sahibi biri olmasına rağmen kendisinden daha liyakatsiz insanların hak etmedikleri mertebelere gelmesini eleştirmiştir. Bunca yıl devlet kademesinde özveriyle yaptığı hizmetlere vefalı bir karşılık beklemiş ve yaşadığı sıkıntıların giderilmesi için defaatle arzuhaller yazmıştır. Bu arzuhallere cevap alamayınca son çare olarak sıkıntılarına çözüm bulunabilmesi için dönemin padişahı olan 2.Abdülhamid Han’a durumunu arz etmiştir. 182 mektup içerisinde dikkat çeken bir diğer nokta ise sevgiliye yazılmış mektuplardır. Bu mektuplarda Klasik Türk Edebiyatı’ndaki mazmunları görmek mümkündür. Sevgiliyi sürekli düşündüğünü, sevgilinin bir gamzesine bütün gönlünü verdiğini, içinde bulunduğu durumu mübtela olduğu bir dert olarak gördüğünü ve derdinin şifasının olmadığını bu derde tabiblerin bile derman olamadığını üzgün bir şekilde dile getirir. Sevgiliye yazdığı mektupları neticelendirirken ona sitem eder. Sevgisine karşılık bulamadığını ve sevgilinin bu sevgiye icabet etmesini ister. Müellif eserine son verirken Kasas Suresi 77.ayette "Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara ihsanda bulun", ayeti celilesiyle padişahın taleplerini karşılama lütfunda bulunmasını istemiştir. Lütfun gecikmesinin cömertliğin bir parçası olmadığını ve padişaha yakışanın da talep edilen ihtiyaçların biran evvel karşılanması noktasında gerekli emirlerin verilmesini istemiştir. Bunu da padişahı metheden ona dualar ve güzel dileklerde bulunduğu Farsça bir manzumeyle neticelendirmiştir. 149

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sonuç olarak bu çalışmada Mehmed İzzet Efendi’nin Yeni Eserlerim isimli kitabı transkripsiyon yöntemiyle çevrilmiştir. Dönemin siyasal, kültürel izleri eserde edebi bir dille anlatılmıştır. O dönemde kullanılan Arapça ve Farsça kelime, deyim, atasözü, manzum metinler bu eserde de görülmektedir. Yeni Eserlerim Latin harflerine çevirilerek edebiyatımıza yeniden kazandırılmıştır. Anahtar kelimeler: Mektup, Mehmed İzzet Efendi, Yeni Eserlerim

Kaynakça Efendi, M. İ. (1304). Yeni Eserlerim. İstanbul: Alem Matbaası.

150

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

DİŞ HEKİMLİĞİ ÖĞRENCİLERİNDE POSTÜR VE AĞRININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Görkem AÇAR Biruni Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Fakültesi/ Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü [email protected]

K. Can SEĞMEN İstanbul Medipol Üniversitesi /Diş Hekimliği Fakültesi/Diş Hekimliği Bölümü [email protected]

Özet Çalışmamızın amacı, diş hekimliği öğrencilerinde postür ve ağrının değerlendirilmesidir. Örneklem evrenimizi diş hekimliği okuyan öğrenciler oluşturmuştur. Çalışma diş hekimliği okuyan 100 genç yetişkin birey üzerinde yürütülmüştür. Çalışmamızda yaşam alışkanlıklarının değerlendirmesi olarak online anket ve antropometrik ölçümlere dayalı yapılan bir çalışmadır. Çalışmamızda Sosyodemografik Bilgi Formu, APECS Postür Analizi Programı ve ağrı için Görsel Analog Skalası (GAS) kullanılmıştır. Çalışmamız sonucunda genç yetişkin bireylerde uzun süre oturmaktan kaynaklı postür problemler anlamlı bulunmuştur. Ayrıca ağrı düzeylerinde postür problemlerine bağlı olarak anlamlı bir artış bulunmuştur. Anahtar kelimeler: Postür, Ağrı, Duruş Bozukluğu

Giriş “Postür” terimi, vücudumuzun uzaydaki konumu anlamına gelmektedir. Vücudumuzun uzaydaki konumunu gösterir ve dinamik hareketler ve durgunluk sırasında vücudu dengede tutma amacına sahiptir. Türlerin evrimi ile bağlantılı nörofizyolojik ve biyomekanik faktörler de dahil olmak üzere duruşa çeşitli faktörler katkıda bulunmaktadır (1). Postür otomatik ve bilinçsiz bir pozisyondur (2) ve vücudun yerçekimi kuvvetine tepkisini temsil eder. Ağrı; gerçek veya potansiyel doku hasarı ile ilişkili veya buna benzeyen hoş olmayan bir duyusal ve duygusal deneyimdir (3). Uzun süre aynı pozisyonda kalmak ağrı seviyesinde artışa ve postür bozukluklarına yol açabilmektedir. Ayrıca yapılan birçok çalışmada ağrı, kişilerin verimlerini ve kapasitelerini düşürdüğü bulunmuştur. Çalışmamızdaki ana amacımız, diş hekimliği öğrencilerinde postür problemleri olan bireylerde ağrı düzeylerini incelemektir. Diğer bir amacımız uzun süre oturan diş hekimi öğrencilerinin postür bozukluğu ile bağlantısını incelemektir.

Yöntem Örneklem evrenimizi diş hekimliği okuyan öğrenciler oluşturmuştur. Çalışma diş hekimliği okuyan 100 genç yetişkin birey üzerinde yürütülmüştür. PASS 2019 programıyla yapılan power analizi sonucu %95 güvenirlik seviyesinde 100 genç yetişkin bireyin çalışmaya dahil edilmesi gerektiği hesaplanmıştır. Çalışmamız tanımlayıcı kesitsel çalışmadır. Çalışmamızda yaşam alışkanlıklarının değerlendirilmesi için online anket çalışması ve antropometrik ölçümler yapılmıştır. Çalışmamızda dahil edilme kriterleri olarak; diş hekimliği öğrencisi olmak ve 18 yaşından büyük olmasıdır. Dışlanma kriterleri olarak; Herhangi bir ortopedik, nörolojik, romatolojik ve psikiyatrik hastalığın olması ve son 3 ay içinde cerrahi geçirmesidir. Veri toplama yöntemi olarak; üniversitelerde diş hekimliği bölümünde öğrenim gören üniversite öğrencileri aranacak veya mail atılacak ve gönüllü katılımları sorgulanacaktır. Gönüllü katılan bireylere online anket ve postür analizi uygulanacaktır. Bireylerin yaş, kilo, boy, oturma sürelerini içeren Sosyodemografik Bilgi Formuna kaydedilmiştir. Postür değerlendirmesi için APECS postür analizi programı kullanılmıştır. Ağrı için istirahatte ve aktivite sırasında ağrı şiddeti Görsel Analog Skalası (GAS) ve ağrının lokalizasyonu görsel vücut şeması ile değerlendirilmiştir. Verilerin istatistiksel analizi SPSS 24.0 (Statistical Package for Social 151

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sciences) programı kullanılarak yapılmıştır. Tüm analizler p≤0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Diş hekimliği okuyan üniversite öğrencilerinde, APECS postür analizi programı sonucunda 21 bireyde herhangi bir postür problemine rastlanmadığı, 73 bireyde kifoz postür problemine ve 6 bireyde lordoz postür problemi bulunmuştur. Uzun süre oturan bireylerde duruş bozukluğu olduğu anlamlı bulunmuştur. Duruş bozukluğuna sahip bireylerin ağrı düzeylerinde anlamlı bir artış olduğu bulunmuştur. Duruş bozukluğuna sahip bireylerin ağrı lokalizasyonlarında bel, boyun, ve diz ağrısı duruş bozukluğu olmayan bireylere göre daha fazla bulunmuştur. GAS skoruna göre boyun bölgesindeki ağrı en fazla bulunmuştur.

Sonuç ve Öneriler Diş hekimliği okuyan bireylerde uzun süre masa başında aynı pozisyonda çalışmaları postür problemlerine neden olmaktadır. Postür problemlerinden kaynaklı ağrı düzeylerinde anlamlı bir artış bulunmaktadır. Bu nedenle verimlerinin azaldığı düşünülmektedir. Diş hekimliği okuyan öğrencilere uzun süreli çalışmalarda aynı pozisyonda kalmamaları tavsiye edilmektedir. Ayrıca vücut farkındalığı eğitimi, postür düzeltici ortezler ve postüral egzersizler veya fiziksel aktiviteler tavsiye edilmektedir. Yapılan bu çalışmanın bu alanda çalışan diş hekimi öğrencilerine ve klinisyenlere ışık tutması beklenmektedir.

Kaynakça 1- Scoppa F. (2000), Posturology: from nonlinear dynamics to transdisciplinarity. Otoneurologia. 15:28–48. 2- Oravitan M. (2009), Posturology-fundamental concepts and practical applications. Analele UVT-Seria EFS. 11:61–9. 3- International Association for the Study of Pain. (2017, 14 Aralık). Erişim adresi https://www.iasp-pain.org/Education/Content.aspx?ItemNumber=1698#Pain

152

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ARAP BAHARI’NDAN BUGÜNE İSRAİL’İN SURİYE POLİTİKASI

Ahmet Cem ÇELİK Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölümü, [email protected]

Özet Çalışmanın amacı, Arap Baharı ve sonrasında İsrail’in Suriye’ye yönelik politikasını incelemektir. Bunu yapabilmek için süreç takibi metodu izlenmiştir. İsrail’in Suriye ile ilişkileri, geçmişten günümüze bir perspektif çizerek ele alınmış ve Arap Baharı sonrası ilişkilerle kıyaslanmıştır. Esad rejimini devirmenin İsrail’in bir önceliği olmadığı hatta çıkarlarına uygun düşmediği ortaya konmuş, iki ülke ilişkilerinin geçmiş seyri ışığında bunun sebepleri irdelenmiştir. Bulgular, İsrail’in zayıflamış bir Esad rejimini, kuzey sınırındaki bir belirsizliğe veya popülist Sünni bir iktidara tercih ettiği yönündedir. Anahtar kelimeler: İsrail, Suriye, Arap Baharı, Orta Doğu, Dış Politika

Giriş İsrail ve Suriye, 73 yıllık ilişkilere sahip iki komşu Orta Doğu ülkesidir. İsrail Suriye ilişkileri harp ilanıyla başlamıştır ve iki ülke arasındaki bu harp hali hâlâ devam etmektedir (Hof, 2009). Buna rağmen ilişkiler zaman içinde çeşitli inişlere ve çıkışlara, hatta barış girişimlerine tanık olmuştur. Bu barış girişimleri, Arap Baharı’nın başladığı 2011 yılına kadar kesintiyle de olsa devam etmiştir. Arap Baharı isyanlarının Suriye’ye sıçramasıyla birlikte İsrail’in azılı düşmanı Esad rejimi büyük ölçüde zayıflamış, zayıf devlet durumuna gelmiştir (Eiran, 2013). 2011’den günümüze bu 10 yıllık zaman dilimi içinde, İsrail’in nasıl bir tavır takındığı irdelenmesi gereken bir konudur. Çünkü, ABD Dışişleri Eski Bakanı Henry Kissinger’ın ifade ettiği gibi, Arap coğrafyasında Mısır’sız savaş, Suriye’siz barış olmaz (Daoudy, 2008). İsrail, Üçüncü ve Dördüncü Arap İsrail Savaşları sırasında Suriye’de iktidarı elinde bulunduran Baas Partisi’nin artık gitmesini mi istemektedir? Yoksa, Baas rejimi yıkılırsa, yerine gelebilecek İslamcı bir iktidarın İsrail’e karşı daha hasmane bir tutum içine girmesinden mi endişelenmektedir? (Berti, 2013) Ya da, Esad rejimi sonrası oluşabilecek güç boşluğunun yaratabileceği istikrarsızlıktan mı çekinmektedir? Bu çalışma, İsrail Suriye ilişkilerini tarihsel süreçten itibaren ele alarak, bu sorulara bütüncül bir yaklaşımla cevap bulma imkanı sunar.

Yöntem Çalışma betimleyici (descriptive) bir çalışmadır. Çalışmada genel olarak süreç izleme metodu kullanılmıştır. Analitik bir yaklaşım geliştirerek çeşitli süreçlerdeki olayları birbiriyle kıyaslanmaya çalışılmıştır. Veri toplama tekniği, literatür değerlendirmesi, içerik analizi ve süreç analizinden oluşur.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Elde edilen veriler ışığında, Suriye’nin İsrail’in en büyük jeopolitik rakibi olduğu bir gerçektir. Gerek Arap İsrail Savaşları sırasında doğrudan, gerek Lübnan İç Savaşı sırasında dolaylı (Proxy war) olarak karşı karşıya gelmişlerdir. Hukuki olarak Suriye’ye ait olan Golan Tepeleri İsrail tarafından işgal altında tutulduğu için ilişkilerde normalleşmeye gidilememiştir. Öte yandan İsrail’in Arap Baharı sonrası politikası, Suriye’yi yaklaşık 60 yıldır yöneten Baas rejimini devirmek istemediğini göstermektedir. İsrail, tanıdığı şeytanı tanımadığı şeytana tercih etmiştir (Byman, 2011). Esad rejiminin iç sorunlarla meşgul olması fakat bir şekilde ayakta kalması İsrail’in çıkarınadır. Çünkü Esad sonrası Suriye’nin akıbeti belirsizdir. Baas rejimi Filistin meselesini bir barış şartı olarak öne sürmekten uzun süredir vazgeçmiş, kendi kazanımlarına odaklanmıştır. Belli başlı tavizler karşılığında Baas rejimi ile uzlaşmak mümkündür. Oysa ki Esad sonrası Suriye’de iktidara 153

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI gelebilecek İslamcı bir rejim, İsrail’i ilelebet düşman olarak algılayacaktır (Ayoob, 2012). İsrail için en büyük tehdit olan İran her ne kadar Suriye’de nüfuzunu arttırmış olsa da, Suriye İç Savaşı İran’ın başını çektiği direniş bloğunun (resistence block) Hamas ile arasını açmıştır (Kaye et al., 2011).

Sonuç ve Öneriler Sonuç olarak, bu çalışma İsrail Suriye ilişkileri en başından itibaren ele alıp, Arap Baharı gibi bölge ülkelerini doğrudan ve dolaylı yolla etkileyen bir gelişmenin, İsrail’in Suriye politikasına nasıl etki ettiğini incelemektedir. İki ülke ilişkilerinin hem dünü hem de bugünü hakkında fikir sahibi olma imkanı sunar. Arap Baharı, halen daha devam eden bir süreçtir ve Suriye İç Savaşı da bunun bir parçasıdır. İç savaşın sona ermesi ya da Suriye’nin toprak bütünlüğünün bozulması gibi gelişmeler bu çalışmanın üstüne eklemeler yapmayı gerektirebilir.

Kaynakça Ayoob, Mohammed. (2012). The Arab Spring: Its Geostrategic Significance. Institute for Social Policy and Understanding, (pp. 6-7). https://www.ispu.org/wp-content/uploads/2012/09/2012_The- Arab-Spring-Policy-Brief.pdf Berti, Benedetta. (2013). Israel and the Arab Spring: Understanding Attitudes and Responses to the "New Middle East". In Lorenzo Vidino (ed.), The West and the Muslim Brotherhood After the Arab Spring, (pp.130-146). Al Mesbar Studies and Research Center and Foreign Policy Research Institute. https://www.files.ethz.ch/isn/162622/201303.west_and_the_muslim_brotherhood_after_the_arab_s pring.pdf Byman, Daniel. (2011). Israel's Pessimistic View of the Arab Spring. The Washington Quarterly, 34(3), (pp.123-136). http://dx.doi.org/10.1080/0163660X.2011.588139 Daoudy, Marwa. (2008). A Missed Chance for Peace: Israel And Syria's Negotiations Over the Golan Heights. Journal of International Affairs, 61(2), (pp.215-234). http://www.jstor.org/stable/24358120 Eiran, Ehud. (2013). Israel and Weak Neighboring States: Lessons from the Israeli Experience in Lebanon. In N. Goren & J. Yudkevich (Eds.), Israel and the Arab Spring: Opportunities in Change, (pp. 59-68). Mitvim and the Friedrich-Ebert Foundation. https://www.fes.org.il/shop/israelarabspring Hof, Fredric C. (2009). Mapping Peace between Syria and Israel. US Institute of Peace. http://www.jstor.org/stable/resrep12497 Kaye, D. D., Wehrey, F., & Doran, M. S. (2011). Arab Spring, Persian Winter: Will Iran Emerge the Winner from the Arab Revolt. Foreign Affairs, 90(4), (pp.183-88). http://www.jstor.org/stable/2303962

154

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KATILIM SİGORTACILIĞI UYGULAMALARI

Emine AKSOY İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Finans ve Bankacılık Bölümü [email protected]

Dr. Öğr. Üyesi Recep ÇAKAR İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Finans ve Bankacılık Bölümü [email protected]

Özet Sigorta sistemi insanların kendilerini güvende hissetmeleri için oldukça faydalıdır. Geçmişten günümüze kadar giderek kendini yenilemiş ve günümüzde insanların kendilerini ve sevdiklerini güvende hissetmeleri için olmazsa olmaz hale gelmiştir. Bu çalışmada sigortanın İslami açıdan değerlendirilmesi yapılmış İslami literatürde Tekafül olarak bilinen Katılım Sigortacılığının tanımı yapılmıştır. Anahtar kelimeler: Tekafül, Sigorta, Katılım Sigortacılığı.

Giriş Sigorta, bir kişinin veya kurumun ileride karşılaşma ihtimali olan zarar ve kayıplarının tazminini sağlamak için bir sigorta şirketiyle yaptıkları sözleşmelerdir. Sigorta sözleşmesi gereği sigorta yaptıran taraf, sigorta şirketine belli bir prim ödemek zorundadır. Sigortalıların ödedikleri primlerin sonucu olarak hasarın meydana gelmesi durumunda sigortalıların zararlarını tazmin etmektedir. Sigortacılık sistemi, günümüzde reel sektör içinde çok önemli bir unsurdur. Karşılaşılabilecek risklere karşı sigorta yaptıran için bir garanti oluşturan, yatırım yapmak isteyenler yani girişimciler için de olanak sağlamaktadır. Sigortacılık sistemi her ne kadar sağladığı faydalar yönüyle önemi olsa da geleneksel sigorta sözleşmelerinin içinde faiz ve kumar gibi İslam dinince yasak kılınmış, İslam’a aykırı çok fazla yönü vardır. Bu da Müslümanları İslam dinine uygun olabilecek ve yeni sigorta modelleri geliştirme arayışına itmiştir. İslam ülkelerinde “tekâfül” adı verilen sigorta benzeri yeni bir model geliştirilmiş ve birçok İslam ülkesinde uygulanmaya başlanmıştır. Tekâfül uygulaması ülkemizde de 2017 yılında çıkarılan bir yönetmelikle uygulamaya konulmuştur (Alkış, 2019: 2).

Yöntem Sigorta, İslam toplumlarında ilk olarak akile kurumu, hilf ve vela kurumlarıyla ortaya çıktığı bilinmektedir. Günümüzde katılım sigortacılığı, İslami sigortacılık ve faizsiz sigortacılık olarak bilinen sigorta uygulamaları da ilk olarak Sudan’da 1979’da başlamıştır. Türkiye’de ise ilk uygulamaları 2010 yılında başlayan katılım sigortacılığı 2017 yılında bir mevzuata kavuşmuş 2021 yılı itibariyle sektörden %4 pay alır hale gelmiştir. Çalışmada betimleme yöntemi ile katılım sigortacılığı uygulamaları değerlendirilmiştir. Sigortanın bazı yönleriyle kumara benzediği, yarış ve bahis niteliği taşıdığı ve belirsizlik taşıdığı İslami açıdan sigortanın meşruiyetine ilişkin ileri sürülen itirazların başında yer almakla birlikte, faiz ve garar yasağı akdin kabul edilebilir olup olmadığı noktasında belirleyici rol üstlenmiştir (Demirci, 2019: 27). İslam, belirsiz olan alış-verişi reddetmiştir. Literatürde sonu bilinmeden bireyin hayatını ya da malını tehlikeye atması şeklinde tanımlanan “garar” akdin haksız kazanca sebep olacak ölçüde kapalılık taşıması olarak tanımlanan bir fıkıh terimidir (Yıldırım, 2014: 51). Sigorta sözleşmesine ilişkin bir diğer eleştiri de, sigorta sözleşmenin faiz içermesinden ileri gelmektedir. İslam hukukunda faizin yasak olmasının amacı risksiz kazancın yasaklanması, garar

155

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI yasağının amacı ise kazancı sadece risk üzerine inşa etme gibi bir sonuca ulaşılmasının önüne geçilmesi hedeflenmiştir (Altıntaş, 2016: 124).

Araştırma Bulguları Tekafül kelimesi Arapça'da “karşılıklı ya da birlikte sorumluluk, karşılıklı anlaşma, birlikte teminat, gibi anlamlara gelmektedir. Bu tanıma göre tekâfül, belirli bir grup ya da katılımcıların bir araya gelerek birbirlerine yardımcı oldukları yardımlaşma anlaşmalarıdır (Ünlü, 2018: 150). Bu anlaşma ile katılımcılar arasında toplanan katkı payları riskle karşılaşılan bireyler tarafından kullanılmaktadır. Bir zararla karşılaşan katılımcıların, anlaşmada söylendiği şekilde, o hasar ve zararını temin edebilecek düzeyde fondan belli bir tutarda maddi yardım ve para talep edebilmektedir. Böylece katılımcılar zarara maruz kalmış olan bireye destek sağlamak amacıyla güçlerini birleştirerek karşılıklı yardımlaşma sağlamış olmaktadırlar (Arzova ve Şahin, 2020: 233).

Uygulama Modelleri ve İşlevleri a) Mudarebe Yönetim Modeli: Şirketin, risk fonunun yönetimi ile sigortayla alakalı diğer teknik ve yasal işlemleri sonucunda karşılık olarak aldığı yönetim bedelinin, emek-sermaye ortaklığı bünyesinde kâr paylaşımı esasına göre belirlendiği yönetim modeline Mudarebe Yönetim Modeli denir (Dilek, 2019: 46). b) Vekalet Yönetim Modeli: Sigorta şirketinin risk fonunun yönetilmesiyle sigorta ile alakalı diğer yasal ve teknik işlemleri yapması sonucunda vekâlet ücreti aldığı yönetim modeline Vekalet Yönetim Modeli denir (Özcan, 22017: 358). c)Vekâlet/Mudarebe Karması (Hibrit) Model: Vekalet yönetim modeli ve mudarebe yönetim modelinin birlikte uygulandığı karma yönteme vekalet/mudarebe karması (hibrit) model denir (Bildirici Çalık, 2020: 51).

Sonuç Sigorta bireylere garanti ve koruma sağlamaktadır. Fakat geleneksel sigorta sisteminin bünyesinde bulundurduğu özelliklerden bazıları İslami kurallara aykırılık teşkil etmektedir. İslami bir takım hassasiyetlere sahip olan bireyler geleneksel sigortacılığın yerine getirdiği güven hissini ve korumayı İslami usullere göre yerine getiren Tekafül sistemini tercih etmektedir.

Kaynakça Alkış, A. (2019). İslam Hukukunda Katılım Sigortacılığı. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 9(1), 1-21. Altıntaş, K. (2016). Katılım Bankacılığı Çerçevesinde Alternatif Bir Sigorta Sistemi: Tekafül Sigorta Sisteminin Türkiye’de Uygulanabilirliği. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 16 (2) , 115-142. Arzova, S. B. ve Şahin, B. Ş. (2020). Tarımsal Üretimde Tekafül Sigortacılığı ve Bir Model Önerisi. Öneri Dergisi, 15(53), 229-253. Bildirici Çalık, E. (2020). Tekafül Sigorta Sisteminde Artan Bakiyenin Kullanım Şekillerinin Değerlendirilmesi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 5 (10), 47-58. Demirci, S. (2019). Sigortacılıkta Yeni Bir Yaklaşım: Katılım Sigortacılığı. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 10 (1) , 25-39. Dilek, İ. (2019). Türkiye’de Tekafül (Katılım Sigortacılığı) ve Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme. Bankacılık ve Sigortacılık Araştırmaları Dergisi , (13) , 44-57. Özcan, S. (2017). Tekafül (Katılım Sigortacılığı) Muhasebesi. Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, 19 (2) , 351-377. Ünlü, U. (2018). Tekafül Sigortası Kapsamında Sigortalılarca Ödenen Primlerin İadesi. Mali Çözüm Dergisi, 28, 149-155. 156

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Yıldırım, İ. (2014). Tekafül (İslami) Sigortacılık Sisteminin Dünyadaki Gelişimi ve Türkiye’de Uygulanabilirliği. Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 6(2), 49-58.

157

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

TÜRKİYE’NİN KİMYASAL ÜRÜN GRUPLARINDAKİ UZMANLAŞMASI VE REKABET GÜCÜ

Öznur YILDIZ Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü [email protected]

Özet Bu çalışmanın amacı Türkiye’nin kimyasal ürün grubundaki ihracat uzmanlaşmasını ve rekabet gücünü belirlemektir. Bunun için SITC Rev. 3 (Standard International Trade Classification Revision 3) sınıflandırmasındaki, 3 dijit altındaki kimyasal ürün grubunu oluşturan 33 ürün grubu baz alınmış ve 2010-2019 ihracat ve ithalat verileri Amerikan Doları cinsinden Comtrade (https://comtrade.un.org) ve Dünya Bankası (World Integrated Trade Solution- WITS) (https://wits.worldbank.org/) veri tabanından çekilmiştir. Karşılaştırmalı Üstünlükler yönteminin kullanıldığı bu çalışmada Net İhracat İndeksi (Net Export Index- NEI) ve İhracat İthalat Oranı İndeksi (Export Import Ratio Index- EII) ile analizler yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: Kimyasal Ürün Grubu, Karşılaştırmalı Üstünlük, Rekabet Gücü, Uzmanlaşma

Giriş Çeşitli alanlarda kullanılan kimyasal ürünler, küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan birçok olumsuz etkilerin ortadan kaldırılmasında etkili bir araçtır. İlaçlar, temizlik, eczacılık, gıda ve kozmetik ürünleri gibi alt gruptan oluşan kimyasal ürün grubunda, Türkiye’nin kendi ekonomisi içindeki ve dünya ekonomisindeki payı, uzmanlaşması ve rekabet gücü hesaplanarak gerekli politika önerileri sunulmaya çalışılmıştır.

Yöntem STIC Rev. 3 sınıflandırmasındaki kimyasal ürün grubunu oluşturan 33 ürünün 2010-2019 yıllarını kapsayan dönemde ihracat ve ithalat verileri Comtrade ve WITS sitelerinden Amerikan Doları cinsinden çekilmiştir. İndirilen veriler Karşılaştırmalı Üstünlükler İndeksi, Net İhracat İndeksi ve İhracat İthalat Oranı İndeksi formülleri ile analiz edilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma İhracat İthalat İndeksi oranına göre 3 ürün grubunun 7’sinde uzmanlaşma sağlanmışken, Net İhracat İndeksine göre ise sadece 3 ürün grubunda uzmanlaşma sağlanabildiği görülmektedir. Sabunlar (vs.), plastikten monofil (vs.), plastikten tüpler (vs.) ürün gruplarında kesin uzmanlaşma sağlandığı ortaya konmaktadır. Türkiye kimyasal ürün grubunun ihraç edilmesinde Karşılaştırmalı Üstünlükler (RCA) yöntemi ile hesaplanan tüm yıllar için karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olmadığı saptanmıştır. 2010 ve 2019 dönemlerinde RCA>1 koşuluna yaklaşım sağlansa dahi 2014 yılından sonra düşüşe geçtiği görülmektedir. Ortalama RCA değerleri incelendiğinde 10 yılın uygun ortalama değeri 0.91 olarak gerçekleşmiştir. Bu durum ise bizi RCA<1 koşulunu sağladığını yani rekabet dezavantajı olduğu bulgusuna ulaştırmıştır. Bu sonuca göre Türkiye küresel piyasada rekabet edebilecek bir uzmanlaşma sağlayamamaktadır. Türkiye’nin kendi ticari performansını ve bu ürün grubundaki uzmanlaşma düzeyini belirten Net İhracat İndeksi ve İhracat ve İthalat Oranı İndeksine göre, analize tabi tutulan tüm yıllarda da uzmanlaşma sağlayamadığı tespit edilmiştir. Karşılaştırmalı üstünlük için EII> 1 koşulu ilk yarı olan 2010-2014 dönemi için EII ortalaması 1’e eşit çıkması ile birlikte ihracat ve ithalatın dengede olduğu sonucunu verirken ikinci yarı olan 2015-2019 dönemi için EII ortalama değeri 0.79 çıkmasıyla birlikte ihracat performansının düştüğünü ve ithalat alanında yoğunlaşmaya gidildiğini, 2015-2019 dönemi için kimyasal ürün grubunda karşılaştırmalı dezavantaja sahip olduğu 158

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI bulgusuna ulaşılmıştır. 2010-2019 arası tüm yıllarda EII ortalaması alındığında ise bu ortalama 0.90’dir, EII>1 koşulunu sağlayamamaktadır. Bu nedenle Türkiye İhracat İthalat Oranı İndeksi sonucuna göre belirtilen dönemde ihracat rekabet avantajına sahip olmadığı sonucuna varılmıştır. Karşılaştırmalı üstünlük için NEI> 0 koşulu ilk yarıyı oluşturan 2010-2014 dönemi için -0.52 sonucuna ulaşılması Türkiye’nin ilk yarı için ithalat bazlı kimyasal ürünlerde uzmanlaşmaya giderek ihracat avantajını kaybedip ihracat dezavantajına sahip olduğunu gösterir. İkinci yarı olan 2015-2019 dönemi için EII ortalama değeri -0.51 sonucu ile yine kimyasal ürün grubunda ithalatta uzmanlaşmaya giderek ihracat avantajını yakalayamamıştır, yine ilk yarıda olduğu gibi kimyasal ürün grubunda ihracat dezavantajına sahiptir. 2010-2019 arası tüm yıllarda NEI ortalaması alındığında bu ortalama -0.51’dir ve bu ortalama ile NEI>0 koşulunun sağlanamadığı saptanmıştır. Türkiye’nin Net İhracat İndeksi sonucuna göre belirtilen dönem olan 2010-2019 yılları için kimyasal ürün grubu sektöründe ihracat rekabet avantajı sağlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Sonuç ve Öneriler Türkiye bu sektörde hem kendi ticari performansını gösteren Net İhracat İndeksi sonucuna göre hem de dış ticarete ilişkin ekonomik performansı rekabet gücü ve uzmanlaşma düzeyinde ölçen İhracat İthalat Oranı İndeksi sonucuna göre dezavantajlı konumdadır. Bu sonuçlar ışığında Türkiye dünya ortalamasının altında uzmanlaşmayla birlikte kendi ticari performansında da uzmanlaşma sağlayamamıştır. Türkiye kimyasal ürün sektörünü AR-GE bazlı ve ekonomik alanda desteklemesi halinde önce kendi ticari performansında daha sonra küresel piyasada uzmanlaşmaya giderek rekabet gücünü artırabilir ve kimyasal ürün grubunda avantaj sağlayarak uzmanlaşmaya gidebileceği öngörülmektedir.

Kaynakça Comtrade. https://comtrade.un.org (E.T: 10.04.2021). Kösekahyaoğlu, L. & Sarıçoban, K. (2017). Ticaret Sonrası Verlilerle Rekabet Gücünün Ölçülmesinde Kullanılan İndeksler Üzerine Bir Literatür Taraması. The Journal of Academic Social Science 5(47). 424-444. World Integrated Trade Solution. https://wits.worldbank.org/ (E.T: 15.04.2021).

159

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

BİR TERÖRİST EYLEM TARZI OLARAK İNTİHAR SALDIRILARI: TÜRKİYE’YE YÖNELİK SALDIRI ÖRNEKLERİ (1996- 2016)

Çiğdem ÇETİN Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik [email protected]

Özet Günümüz dünyasında intihar saldırıları DEAŞ ile bağdaştırılsa da bu eylem türünün tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Ülke yönetiminin veya içinde bulunduğu toplumun ilgisini çekmek ve onları bir nevi uyandırmak için yapılan eylem türlerinin belki de en kanlısı intihar saldırılarıdır. Çalışmanın birinci kısmında terörizmin tarihsel ve kavramsal çerçevesine değinilecek, terörizm olgusu açıklanacaktır. Terörizmin eylem ve saldırı türlerinden biri olan intihar eylemlerinin önemi incelenecektir. İkinci bölümünde bir politik şiddet türü olarak intihar saldırıları izah edilecektir. Çalışmada sunulacak olan, Türkiye’de terör örgütlerinin düzenlediği intihar saldırılarının tablolaştırılması, bu saldırıların yol açtığı kayıpların boyutunun anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Son olarak çalışma, örgüt mensubu olan kişilerin neden bu eylem türüne başvurdukları terör örgütleri (DEAŞ, El- Kaide, DHKP-C, PKK) ve direnişçiler (Hizbullah, Çeçenler... vs. )bağlamında inceleyecektir. Anahtar Kelimeler: İntihar Eylemi, Saldırı, Terörizm, Örgüt

Giriş İntihar saldırısı eylemini gerçekleştiren kişilerin bu yolda ilerleyişine ve motivasyonuna yanıt aranacaktır. Eylemci, şehir efsanelerinde söylendiği gibi çeşitli maddelerin etkisiyle mi eyleme gitmektedir? Yoksa eylemi gerçekleştiren kişinin kaybedecek bir şeyi olmadığı için dünyaya son bir seslenişi midir? Çalışmada örnek verilen örgütlerin motivasyonu anlatılmaya çalışılacaktır. Yöntem olarak çalışmaya, gazete haberlerinin geriye dönük taraması ve eylemlerin yoğunlaştığı bölgelerin araştırılmasıyla başlanmıştır. Sadece gazete haberlerini yazmanın ötesinde dikkat çeken örgütler mümkün olduğunca araştırılmıştır. İntihar eylem öncesi ve eylemin gerçekleştiği an ile ilgili videolar izlenmiş, araştırılan örgüt bilgileriyle karşılaştırma yapılmıştır. İlk bölümde terörün tanımı, terör örgütlerinin yapılarının incelenmesi ve terör örgütlerinin stratejilerinin belirlenmesi konularına değinilmiştir. Çalışmanın ana teması İntihar Eylemciliği olduğu için dikkat edilmesi gereken husus, bireysel intihar türleri ile örgüt motivasyonlu intihar eylemlerinin farklarının olduğudur. Bireysel olarak gerçekleştirilen eylemleri terör örgütlerinin üstlendiğini görülmektedir fakat eyleme karar verme, topluluğu katletmeye karar verme noktasında örgütün direktif ve eğitimleri göz ardı edilmemelidir. Çalışmanın ilk bölümünün son alt başlığında terör örgütlerinin eylem türlerine değinilecektir. Çalışmanın ikinci ana başlığında intihar eylemlerinin tarihi anlatılacak ve insanlığın bu eylem türüne ne sebeplerle maruz kaldığı çözümlenmeye çalışılacaktır. İntihar eylemlerini düzenleyen örgüt mensuplarının ne ile karşı karşıya olduklarını bildikleri halde ölüme yürüdükleri bilinmez bir konudur. İnsanların “Ben kimim?” sorusunun yanıtını örgüt propagandası veriyorsa bu durumda kimlik arayışının aidiyetle sonuçlandığı söylenebilir. Aklı başında, sağlığı yerinde, hiçbir kimyasal etmen etkisinde kalmamış biri neden bu eylem türünü tercih etmektedir? Örgüt faaliyetlerini yürütmek, istihbarat toplamak, önemli kişilere suikast düzenlemek gibi eylem türlerinin yanı sıra intihar eyleminin eklenmesi ciddi bir husustur. Tanımadığı topluluklardan ziyade eylemi gerçekleştirecek olan kişinin kendi hayatını hiçe sayması psikolojik ve sosyolojik açılardan incelenmesi gerekmektedir. Sakin ya da çatışmanın uyuduğu coğrafyalarda bu insanlara ulaşım bir nebze mümkün iken; çatışmanın yoğun olduğu savaş bölgelerinde fiziksel hasarı onarabilecek 160

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI doktorların bile eylemcilere ulaşması zorken terapi yapmak isteyen uzmanların bu insanlarla muhatap olması neredeyse imkansızdır. Ki eylemcilerin motivasyonlarını çözümleyebilsinler… İntihar eylemlerinde motive edici faktörler bulunmaktadır. Amerikalı Siyaset Bilimci Robert A. Pape’in 2005 yılında yayımladığı Dyingwithoutkilling: Self immolationsisimli makalesine çalışmasında yer veren Bilal Sevinç’in aktarımı kısaca açıklanacaktır.  Bir Kariyer Olarak Şehitlik Olgusu:Yaşadığı hayatı boş ve amaçsız gören kişi örgüte bağlı ya da değil inancı neyi gerektiriyorsa eylemler vasıtasıyla yaratıcısına bir an önce ulaşmak isteyebilir. Hayat amacını bu yönde algılayıp harekete geçebilir.  Finansal Faktörler: Kişinin bakmakla yükümlü olduğu ailesi ya da hasta bir yakını olması durumunda, eylemi tetikleyen örgütün geride kalanlarla ilgileneceği güvencini taşırdığı anda kişi eyleme geçebilir.  Kahramanlık Olgusu: Gerçek hayatta başarılı olamamış insanlar geride imza bırakma misyonuyla intihar eylemine başvurabilirler.  Kin ve İntikam: Filistin nezdinde örnek verilecek olunursa, İsrail askerlerinin uyguladığı kaba kuvvet ve katliamcı tutumunu, Filistin halkı bir intikam meselesine dönüştürmüş ve intihar eylemleri ağırlıklı saldırılar düzenlemişlerdir.  Kendini İspatlama Çabası  Korku Tehdit ve Yıldırma  Ümitsizlik, Adaletsizlik ve Aşağılanma Duygusu Büyük Selçuklu Dönemi Alamut Kalesi’nin Hasan Sabbah suikast hareketinin çıkış noktasıydı. Dünya tarihi açısından intihar saldırıları incelenirken araştırmacıların temellendirdiği yer Hasan Sabbah ve direnişçilerinin faaliyetleri olmuştur. Kurallar bakımından katı bir usul vardı. (I) Lidere İtaat (Gerard Chaliand, 2016, s. 462) (II) Hedefin Belirlenmesi İçin Stratejik Düşünme (Gerard Chaliand, 2016, s. 462) (III) Eylemlerin Özenle Hazırlanması (Gerard Chaliand, 2016, s. 462) (IV) Dumanlı Zihinler (Gerard Chaliand, 2016, s. 462) Son maddede yer alan “Dumanlı Zihinler” söz öbeği Türkçenin anlam çeşitliliğinden ötürü yasaklı madde kullanımı şeklinde yorumlansa da Haşhaşiler ile ilgili yapılan araştırmalarda bu tanımın doğru şekli ortaya çıkmıştır. Dinî söylem veya vecizelerle, ayetlerin ya da hadislerin tekrarlanması insan zihninde trans hali meydana getirebilmektedir. Bu sadece İslami söylemlerde değil diğer inanışlarda da rastlanan bir durumdur. Kafiyeli sözlerin peş peşe söylenmesi, şiir havasında propaganda yapılması kişilerin güdülenmesini kolaylaştırmaktadır. İyi şekilde yapılmış müzik veya sanatın iyileştirici gücü olduğu kadar, tınısı olumsuz duygular uyandıran müzik veya sanat da hastalıklı ruh halinin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Reşat Açıkgöz makalesinde modern anlamda intihar saldırılarını yapan ilk örgütün Sri Lanka’daki Tamil Kaplanları olduğunu söylemiştir. Marksist kökenli Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları (LTTE), Mayıs 2009’da Sri Lanka hükümetinin yaptığı operasyonlarla kökten bitirildiği söylenmiştir. İntihar saldırılarıyla sesini duyuran bir diğer örgüt ise, Güney Lübnan’da faaliyet gösteren Şii kökenli ve Allah’ın taraftarları veya Allah’ın partisi anlamına gelen Hizbullah’tır. Bu örgüt, intihar eylemlerinin ilkini İsrail’e, ikincisini ise Amerika’ya karşı düzenlemiştir(Açıkgöz, İntihar Saldırıları: Terör mü Özgürlük Arayışı mı?, 2013, s. 308). Bugünkü anlamda intihar eylemlerinin 1980 sonrası dönemde Güney Lübnan'da Hizbullah tarafından uygulanmaya başlandığı görülmektedir (Aydınalp, 2009, s. 130). Finansal anlamda düşük maliyetli olması ve tek seferde büyük çaplı insan ölümüne neden olduğu için tercih edilmiştir. Çeçenistan bağlamında ise durum 2000’li yıllardan sonra intihar saldırısı yöntemi ağırlık kazanmıştır. 1990-91’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Çeçenler bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir(Açıkgöz, İntihar Saldırıları: Terör mü Özgürlük Arayışı mı?, 2013, s. 309).

161

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Chicago Üniversitesinin 2015 tarihli intihar eylemleri veri tabanına göre Türkiye Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilen intihar eylemleri (David Lester, 2018, s. 279): El Kaide Tarih Yer Ölü ve Yaralı 15/11/2003 İstanbul/Sinagog 28 Ölü, 300 Yaralı 20/11/2003 İstanbul/İngiltere 31 Ölü, 450 Yaralı Konsolosluğu 03/03/2004 İstanbul 4 Ölü, 7 Yaralı

DHKP-C Tarih Yer Ölü ve Yaralı 03/01/2001 İstanbul 2 Ölü, 7 Yaralı 10/09/2001 İstanbul 4 Ölü, 21 Yaralı 20/05/2003 Ankara 1Ölü 24/04/2004 İstanbul 4 Ölü, 15 Yaralı 11/09/2012 İstanbul 2 Ölü, 7 Yaralı 01/02/2013 Ankara 2 Ölü, 3 Yaralı

IŞİD Tarih Yer Ölü ve Yaralı 06/01/2015 İstanbul 2 Ölü, 1 Yaralı 20/07/2015 Şanlıurfa/ Suruç 34 Ölü, 104 Yaralı 10/10/2015 Ankara 102 Ölü, 508 Yaralı PKK Tarih Yer Ölü ve Yaralı 30/06/1996 Tunceli 9 Ölü, 30 Yaralı 25/10/1996 Adana 5 Ölü, 12 Yaralı 29/10/1996 Sivas 6 Ölü, 10 Yaralı 17/11/1998 Hakkari 1 Ölü, 5 Yaralı 01/12/1998 Diyarbakır/ Lice 1 Ölü, 10 Yaralı 24/12/1998 Van 2 Ölü, 24 Yaralı 04/03/1999 Batman 1 Ölü, 4 Yaralı 20/03/1999 Van 1 Ölü, 3 Yaralı 27/03/1999 İstanbul 1 Ölü, 10 Yaralı 04/04/1999 Tunceli 1 Ölü 05/04/1999 Bingöl 1 Ölü, 12 Yaralı 08/04/1999 Hakkari 1 Ölü, 9 Yaralı 05/07/1999 Adana 17 Yaralı 07/07/1999 Batman/İluh - 28/08/1999 Tunceli - 09/03/2006 Van 3 Ölü, 19 Yaralı 22/05/2007 Ankara 9 Ölü, 121 Yaralı 04/06/2007 Tunceli 8 Ölü, 10 Yaralı 31/10/2010 İstanbul 32 Yaralı 25/05/2012 Kayseri 1 Ölü, 17 Yaralı 05/08/2012 Hakkari 8 Ölü Araçlı İntihar saldırıları, intihar eylemciliğinin bir diğer türüdür. Araçlı bombalı saldırılar ve araçlı intihar saldırıları farklı eylem türleridir. İsimlerinden de anlaşılacağı gibi araçlı bombalı saldırılar, park edilmiş bir araca önceden yerleştirilen patlayıcıların infilak etmesiyle meydana gelmektedir. Araçlı intihar saldırılarında ise yine bir araç ve yerleştirilmiş patlayıcı düzeneğine ek aracı hedefe götüren bir sürücü yani intihar eylemcisi vardır. Yukarıdaki verilere ek olarak Türkiye Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilen Araçlı İntihar saldırılarının bilançosu şu aşağıdaki gibidir. Veriler Necdet Özçelik’in PKK ve Bombalı Araç Saldırıları isimli SETA’da yayımlanan makalesinden

162

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI alınmıştır. Özçelik, verilerin saldırı sonrasındaki 24 saatte kayıtlara geçen veriler olduğunu belirtmiştir. PKK/Araçlı İntihar TARİH YER ÖLÜ VE Saldırısı YARALILAR 2 Ağustos 2015 Ağrı/Doğubeyazıt 2 Şehit 24 Yaralı (Güvenlik Personeli) 24 Mart 2016 Diyarbakır/Lice Mermer 3 Şehit 24 Yaralı Jandarma Karakolu (Güvenlik Personeli) 25 Mayıs 2016 Mardin/Midyat Anıtlı 3 Şehit 1 Yaralı Jandarma Karakolu (Güvenlik Personeli) 8 Haziran 2016 Mardin/Midyat Midyat 3 Şehit (Güvenlik Emniyet Müdürlüğü Personeli) 3 Ölü 52 Yaralı (Sivil Vatandaş) 10 Haziran 2016 Şırnak/Merkez Askerî Kontrol Noktası - 27 Temmuz 2016 Hakkari/Merkez Depin Yol 3 Şehit 11 Yaralı Kontrol Noktası (Güvenlik Personeli) 3 Yaralı (Sivil Vatandaş) 18 Ağustos 2016 Elazığ/Merkez İl Emniyet 3 Şehit 85 Yaralı Müdürlüğü (Güvenlik Personeli) 132 Yaralı (Sivil Vatandaş) 25 Ağustos 2016 Şırnak/Cizre Çevik Kuvvet 11 Şehit 75 Yaralı Şube Müdürlüğü (Güvenlik Personeli) 3 Yaralı (Sivil Vatandaş) 17 Şubat 2016 Ankara/Çankaya Merasim 28 Şehit 61Yaralı Sokak Askeri Servis (Güvenlik Personeli9 Araçları 13 Mart 2016 Ankara/Çankaya/Kızılay 27 Ölü 75 Yaralı Güven Park (Çevik Kuvvet (Sivil Vatandaş) Olarak Değerlendirilmektedir) 7 Haziran 2016 İstanbul/Beyazıt/Vezneciler 7 Şehit (Güvenlik Caddesi Polis Servis Aracı Personeli) 4 Ölü 36 Yaralı (Sivil Vatandaş)

Sonuç İntihar eylemleri günümüzde etkinliğini kaybetmiş görünse de ne zaman ve ne şekilde ortaya çıkacağı bilinememektedir. Teknolojinin gelişmesi bireylerin takibini kolaylaştırsa da her bireye suçlu gözüyle bakmak devletleri ve güvenlik kuvvetlerini tedirgin etmektedir. Belirli bir eylemci ya da terörist görünüşü olmadığı için devlet ve güvenlik kuvvetleri açısından işi zorlaştırmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinde ya da komşusunda sınır karışıklığı olan ülkelerde insanları takip etmek güçtür. Sınırlardan genelde kaçak geçiş yapıldığı için, ülkeye gelen kişinin oradaki vatandaşlara ya da yönetime ne duygular beslediği bilinmemektedir. Tabi diğer yandan mahallesinde yabancıların olduğunu görenlerin de tedirginliği olağan karşılanabileceği gibi gelen yabancının ilk etapta alışamaması ve acemi tavırları da hoş görülmelidir. İntihar saldırıları konusu bağlamında, eylem sadece düşman örgütlerce yapılmamaktadır. Eylemi yapanların güdülenmelerini ve ölümden sonraki inançlarını anlamak onları intihardan belki geri döndürmeyecektir. Fakat eylemcileri anlamak ve analiz etmek bakımından veriler oraya 163

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI koyacaktır. Her toplumun kültür ve eğitim dinamikleri farklı olduğu gibi her bir örgüt ya da bireyin de güdülenmeleri farklıdır. İntihar saldırısında bulunacak eylemcinin son noktaya nasıl gittiği bir şekilde anlaşılsa da, kişiyi düğmeye basmaya iten şeyi asla bilinememektedir. İntihar saldırısı yapacakken pişman olup teslim olan ya da saldırı sırasında yaralanan kişilerin psikolojik analizleri yapıldığında nedenler ortaya çıkabilir. Sonuç olarak düğmeye basan kişinin son anda neyi nasıl düşündüğü asla bilinememektedir.

Kaynakça Açıkgöz, R. ( 2016). İntihar Saldırıları ve Terörizm İlişkisi Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme (Filistin Örneği). Mukaddime. 7/2. ss. 321-340. Açıkgöz, R. (2013). İntihar Saldırıları: Terör mü Özgürlük Arayışı mı? Akademik İncelemeler Dergisi. 2/ 6. ss. 303-330. Arslan, H. (2017). Kamu Güvenliğinin Önemli Bir Tehdidi Olarak İntihar Bombacılığı Fenomeni ve Mücadele Yöntemleri. Güvenlik Çalışmaları Dergisi. 1/19. ss. 47-69. Aydınalp, H. (2009). İntihar Eylemlerinde Dinin Anlamı ve Sınırları. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 37/2. ss. 129-146. David Lester, E. Y. (Kasım 2018). İntihar Bombacılarının Profilini Çıkarma. E. Y. David Lester içinde, Adlî Psikoloji (s. 259-283). İstanbul: Nobel Kitabevi. Gerard Chaliand, A. B. (Kasım 2016). Antik Çağdan IŞİD'e Terörizmin Tarihi. İstanbul: Mimoza Matbaacılık Nora Kitap. Graham Evans, J. N. (2007). Terörizm. Uluslararası İlişkiler Sözlüğü . İstanbul : Gökkubbe Yayınları. Gus Martin, Ç. İ.-B. (Mart 2017). Terörizm Kavramlar ve Kuramlar. Ankara: Liberte Yayın Grubu Adres Yayınları. Gülşen, H. (2019). İntihar Saldırıları Üzerine Bir İnceleme: Çeçen İntihar Eylemleri. Güvenlik Stratejileri Dergisi. 30/15. ss. 353-377. Güngör, U. (2019). Terörizm Stratejisi mi? Terörizmin Stratejileri mi? Gazi Akademik Bakış. 24/12 . ss. 1-17. Martin, G. (2013). Understanding Terrorism: Challenges, Perspectives. London: Sage Publications. Merve Deniz Pak Güre, D. H. (2016). İntihar Bombacılarının Motivasyonu. I. Avrasya Pozitif Psikoloji Kongresi (s. 210). İstanbul: Üsküdar Üniversitesi. Özçelik, N. (2016). PKK ve Bombalı Araç Saldırları. SETA (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı). 170/1. ss. 7-22. Özgözgü, S. (2016). Kurumsal İmaj, Örgüt Kültürü ve Örgütsel Özdeşleşme İlişkisi. Kastamonu Eğitim Dergisi. 25/2. ss. 581-596. Sevinç, B. (2012). İntihar Bombacıları ve Ölümün Rasyonelleştirilmesi. Uluslararası Terörizm ve Güvenlik Dergisi. 3/1. ss. 67-86. Şen, O. (2017). 21. Yüzyılın Başlangıcında Terörizmle Stratejik Mücadele. İstanbul: Melisa Matbaacılık. Terörle Mücadele Kanunu. (1991, 4 12). 1 20, 2021 tarihinde Mevzuat Metin: https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.3713.pdf adresinden alındı The American Conservative Dergisi. (2005, Temmuz 18). İntihar Terörizminin Mantığı. Aralık 27, 2020 tarihinde Açık Radyo: https://acikradyo.com.tr/arsiv-icerigi/intihar-terorizminin-mantigi adresinden alındı Türk Dil Kurumu. (tarih yok). 1 17, 2021 tarihinde Türk Dil Kurumu Sözlükleri: https://sozluk.gov.tr/ adresinden alındı Volkan, V. (2010). İntihar Bombacıları. Ortadoğu Akamemik Dergisi. 2/4. ss. 1-8.

164

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

MADIMAK (Polygonum Cognatum) YAPRAKLARININ KURUMA KİNETİĞİNİN VE TOZ ÜRÜN ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ

Tuğçe KANIK Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Gıda Mühendisliği ABD, [email protected]

Merve Gizem KÜLCÜ Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Gıda Mühendisliği ABD, [email protected]

Hülya ÇAKMAK Hitit Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, [email protected]

Özet Madımak (Polygonum cognatum), Polygonaceae (Kuzukulağıgiller) ailesinden gövdesi toprak üstüne yatık, pembe çiçekli, çok yıllık otsu yabani bir bitkidir. Madımak subtropik iklimden tropik iklime kadar çok çeşitli iklimlerde yetişebilir ve kuraklığa dayanıklı bir bitkidir. Ülkemizde ayrıca ‘Madımalak, Kayışkıran, Kuşekmeği veya Çobanekmeği’ yöresel adlarıyla tanınan bu bitki, genellikle 700-3000 m rakımda Orta Anadolu’da yabani olarak yetişmektedir. Madımak, Çorum, Amasya, Tokat ve Sivas’ta, madımak salatası, madımak aşı, cacığı, mıhlaması, çorbası, yahnisi, böreği, gözlemesi, bükmesi yapılarak veya taze olarak sıkça tüketilmektedir. Madımak içerdiği organik asitler sebebiyle hafif ekşi bir tada sahip olup, Türkiye Ulusal Gıda Kompozisyon Veri Tabanına (TÜRKOMP) göre 100 g yenebilir kısımda; 77.94 g su, 6.78 g karbonhidrat, 2.06 g protein, 0.65 g yağ ve orta düzeyde vitamin (A, C) ve yüksek düzeyde mineral (448 mg K, 275 mg Ca, 78 mg Mg ve 43 mg P vb.) içermektedir. Madımağın idrar arttırıcı etkisi olup, geleneksel tıpta böbrek taşlarına ve şeker hastalığına karşı kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda kanser hücrelerine karşı sitotoksik ve antiproliferatif etki gösterdiği belirtilmektedir. Madımağın etanollü ekstraktlarının aynı konsantrasyondaki sentetik bir antioksidan olan bütillenmiş hidroksi toluene benzer antioksidan özellik gösterdiği yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur. Madımağın etanollü veya sulu ekstraktları yüksek miktarda fenolik madde içermekle beraber, sadece etanollü ekstraklarının Staphylococcus aureus ve Bacillus subtilis’e karşı antimikrobiyal etki gösterdiği bulunmuştur. Ayrıca diüretik ve antidiyabetik aktiviteye sahip olduğu, sinir sisteminin sağlıklı çalışması ve yaşlılığa bağlı beyin hasarlarının engellenmesi için elzem olan asetilkolinesteraz (AChE) ve bütirilkolinesterazın (BChE) enzimlerine karşı düşük inhibisyon etkisi gösterdiği bildirilmiştir. Önceleri geleneksel olarak tarım veya tarım dışı alanlardan toplanarak evlerde tüketilen madımak, şehirleşmenin artmasına bağlı olarak konserve halinde satılan ticari bir ürün haline gelmiştir. Bu çalışmada taze olarak Çorum’daki yerel pazardan temin edilen madımak yapraklarının üç farklı sıcaklıkta (60-70-80°C) kuruma kinetiği incelenmiş olup, kuru ürünün toz ürün özellikleri (nem, yığın yoğunluğu, sıkıştırılmış yoğunluk, Carr İndeksi, Hausner oranı, porozite ve renk değerleri) belirlenmiştir. Örnekler 60˚C, 70˚C ve 80˚C’ye ayarlanmış ve 1.2 m/s hava hızıyla çalışan çift fanlı fırında ince tabaka kurutma yöntemiyle kurutulmuştur. 60˚C, 70˚C ve 80˚C’de % 6 nemin altına kurutulan örneklerin kuruma süreleri sırasıyla; 9.5 saat, 7 saat ve 5.5 saat olarak bulunmuştur. Ayrıca örneklerin kuruma hızı eğrileri incelendiğinde, tüm sıcaklıklarda örneklerin azalan kuruma hızı bölgesinde olduğu sabit kuruma hızı bölgesinin ise gözlemlenmediği belirlenmiştir.

165

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Toz madımağın nem değerleri ortalama % 4.55 ile 5.78 arasında olup, en düşük nem değerinin 80˚C’de kurutulan örnekte olduğu saptanmıştır. Örneklerin yığın yoğunlukları ortalama 0.24-0.26 g/ml, sıkıştırılmış yoğunlukları ise 0.30-0.33 g/ml arasında bulunmuştur. Madımağın tüm kurutma sıcaklıklarında, Carr İndeks değerleri ortalama % 18.10-20.20 arasında belirlenmiş ve akabilirlik özelliği ‘İyi’ olarak sınıflandırılmıştır. Yapışkanlık değeri (Hausner oranı) ise; ortalama 1.22-1.25 arasında bulunmuş ve ‘Orta derecede akabilen toz’ (düşük-orta yapışkanlık) olarak sınıflandırılmıştır. Toz madımağın porozite değerleri incelendiğinde ise, en yüksek poroziteye 70˚C’de kurutulan örneğin sahip olduğu görülmüştür. Taze madımak örneğinin renk değerleri incelendiğinde; parlaklık değeri 44.43±1.18, yeşillik değeri -5.74±0.42 ve sarılık değeri 14.47±0.95 bulunmuştur. Kuru madımak örneklerinde ise; parlaklık değerinin 57.72-58.50, yeşillik değerinin -5.81/-4.71 ve sarılık değerinin 19.11-21.70 arasında değiştiği gözlemlenmiştir. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlara göre; farklı sıcaklıklarda kurutulmuş ve toz haline getirilmiş madımağın toz ürün özelliklerinin iyi olması ve içerdiği biyoaktif bileşenler sebebiyle hazır çorba karışımları da dâhil olmak üzere birçok farklı gıda ürününde lezzet ve renk verme amacıyla kullanılma potansiyeli olduğu görülmektedir. Anahtar kelimeler: Madımak, kurutma, toz ürün özellikleri, renk

166

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

FEMVERTİSİNG BAĞLAMINDA TÜRKİYE’DE YAPILAN REKLAMLARDA KADIN İMGESİNE BİR BAKIŞ

Amine Feyzanur AYDAR Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Ana Bilim Dalı, [email protected]

Mert SUSUR Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Ana Bilim Dalı, [email protected]

Çağla TOKGÖZ Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Ana Bilim Dalı, [email protected]

Özet Geçmişten günümüzde kadının basma kalıp yargılar çerçevesinde ele alınması ve maruz kalmış olduğu cinsiyet eşitsizlikleri gündemi meşgul eden toplumsal bir sorun olarak nitelendirilmektedir. Reklamlarda kadının nesne olarak kullanılması, bir metaya indirgenmesi ve erkeklerden daha aşağıda bir konumda gösterilmesi bu bağlamda birtakım eylemlere sebebiyet vermiştir. İlk olarak Dove markasının öncülüğünü yapmış olduğu femvertising akımı sonrasında diğer markalar tarafından da benimsenmiş ve günümüzde neredeyse her marka bu akıma destek olduğunu gösteren reklam içerikleri yayınlamaktadır. Bu reklamcılık anlayışı feminist reklamcılık veya kadını güçlendiren reklamlar (femvertising) şeklinde tanımlanmaktadır. 1 Mart 2021 ve 10 Mart 2021 tarihleri arasında ülkemizde yayınlanan femvertising reklamlarında vurgulanmak istenen ana temaların saptanması ve kadına atfedilen rollerin incelenmesi çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Çalışmanın en büyük kısıtlılığını örnekleme dahil edilen reklamların 1 Mart 2021 ve 10 Mart 2021 tarihleri arasında Türkiye’de yayınlanmış olması oluşturmaktadır. Bu çalışmada 1 Mart 2021 ve 10 Mart 2021 tarihleri arasında 50 markanın femvertising akımı doğrultusunda ülkemizde YouTube platformu üzerinden yayınladığı 51 reklam içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Örneklemde yer alan reklamlar içerik analizi yöntemi bağlamında 8 farklı kategori üzerinden değerlendirilmiştir. Örneklemde yer alan 50 markanın 34’ü ürün sektöründe, 16 marka ise hizmet sektöründe faaliyet göstermektedir. Örneklemdeki markaların yayınlamış olduğu reklamlarda vurgulanan ana temalar incelendiğinde 18 reklamda kadın gücü, 12 reklamda toplumsal cinsiyet eşitsizliği, 8 reklamda cinsiyete dayalı mesleki eşitlik ve 7 reklamda kadının hayattaki yeri ve önemi vurgulanmıştır. Örneklemde yer alan 50 markaya ait 51 reklamın 25’inde toplumlarda erkeğe atfedilen birçok özellik kadınlara atfedilerek toplumsal ve mesleki eşitsizliğin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Toplumsal ve mesleki cinsiyet eşitsizliği temalarını vurgulamaya çalışan reklamlarda kadın imgesi çalışan kadın olarak tasvir edilmiş ve kadın erkek eşitliği izleyicilere aktarılmak istenmiştir. Anahtar kelimeler: Femvertising, Reklam, Toplumsal Cinsiyet, Kadın

Giriş Ataerkil toplum değerlerinin baskın olduğu günümüz koşullarında kadına atfedilen ideal kadın özellikleri bulunmaktadır. Bu özelliklerden bazıları iyi bir eş, iyi bir anne veya iyi bir ev hanımı olmak şeklinde ifade edilebilir. Kadın kavramı yaş, eğitim, sınıf gibi özelliklere bakılmaksızın “ev” kavramı ile ilişki kurularak tanımlanmaktadır (Aktaş,2013: 55). Kadınların belli bir kalıba bağlı kalmasını isteyen toplum yapıları, kadınların gerçek benlik bilincinin oluşmasının önüne geçmektedir (Blesio, 167

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

2014). Dolayısıyla kadınlar, toplumda kendi kimliklerini tanımlamakta güçlük çekmektedir. İçinde bulunduğumuz kültür yapısında kimlik, sadece biyolojik bir ayrım olarak değil toplumun belirlediği roller aracılığıyla da belirlenmektedir. Toplum içinde belirlenen bu roller erkeği üstün ve değerli kılarken kadını, hayatın her yerinde belli bir kalıba yerleştirmeyi amaçlamaktadır (Özcan ve Kaya, 2017: 177). Bu bağlamda ‘kadın’ kavramı belli bir kalıbın imgesel halini almaktadır. Günümüzde bir markanın ilgi çekmesini sağlayabilmek ve hedef kitlesini istenilen yönde etkileyebilmesi için reklamlarda kadın imgeleri kullanılmaktadır. Kadın imgesi, reklamlarda kadınların reklamın hedef kitlesi olmaları ve reklamı izleyenleri etkileyerek ikna etmeleri amacıyla kullanılmaktadır (Dumanlı, 2011: 134). Kadınlar genellikle fiziksel çekicilikleri ve cinsiyetleri ile algılandığı için seks objesi olarak da görülmektedir. Kadınların, reklamlarda ürünlerle hiçbir ilişkisi olmadığı halde gösterilmelerinin sebebi vücutlarını göstererek reklama olan ilgiyi arttırmaktır. Bu nedenle kadınların, nesneleştirilmesi kadınların bir kişi olarak kim olduklarından ziyade bedenlerinin niteliklerine göre salt bir metaya indirgenmelerine neden olmaktadır (Gulati, 2014: 79). Bu bağlamda son yıllarda bu gidişata dur demeyi amaçlayan ve kadının da erkek ile eşit bir konumda olduğunu vurgulayan bir reklamcılık türü olan femvertising (Female Empowerment Advertising) ortaya atılmıştır (Aydınlıoğlu, 2021: 260). Rodrıǵuez Pérez ve Gutierrez (2017: 337), femvertising kavramını kadını güçlendiren, feminizmi, kadın hareketlerini, kadın liderliğini ve eşitliğini vurgulayan kadın odaklı reklamlar olarak ele almaktadır. Femvertising, günümüzde birçok reklamveren tarafından sıklıkla kullanılan bir reklam çeşidi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşanan gelişmeler sonucunda toplumların bilinçlenmesi, kadın odaklı reklamlara yönelik oluşan ilginin her geçen gün artmasına neden olmaktadır. Femvertising akımı, feminizm ve stereotipleşmemiş mesajlara sahip reklam içeriklerin yaratılmasının kadınlar için olumlu ve güçlendirici etkileri olduğunu savunmakta aynı zamanda reklamcılık sektöründe nesneleşmeyi sona erdirmeyi, kadınların değerinin fiziksel görünümle ilgili olmadığını göstererek kadınların neler yapabileceklerini keşfetmelerini sağlamayı amaçlamaktadır (İnceoğlu ve Onaylı-Şengül, 2018: 22). Bu durumun farkında olan markalar, kadınların reklamcılık ve pazarlama anlatılarının baş kahramanı olmalarını sağlamıştır. Belirli bir bilinç düzeyine ulaşan toplumlar, kadınları reklam anlatılarının baş kahraman olarak niteleyen markalara karşı olumlu tutumlar sergileyerek femvertising akımının popülerleşmesine ve gelişmesine katkı sağlamaktadır. Femvertising kavramının bu gelişimiyle markalar, reklam anlatılarında kadınların güçlü bir kimliğe sahip olduğunu ve vermek istedikleri mesajları ön plana çıkartmaya başlamıştır (Baki, 2019: 45). Femvertising kavramının gün geçtikçe popülerleşmesi ve kuruluşlar tarafından sıklıkla kullanılması bağlamında femvertising çalışmalarında bulunan markaların vurgulamaya çalıştıkları ana konular içerik analizi yöntemi ile çeşitli açılardan ele alınacaktır.

Yöntem Çalışma kapsamında 1 Mart 2021 ve 10 Mart 2021 tarihleri arasında markaların yayınlamış olduğu kadını güçlendiren reklamlar, nitel bir araştırma yöntemi olan içerik analizi yöntemi ile ele alınmıştır. İçerik analizi, basılı ya da görsel materyallerin sistemli bir şekilde taranıp, belirli kategorilere ayrılarak tematik olarak analiz edilmesi olarak tanımlanmaktadır (Aktaş ve Uzuner Yurt, 2015:84). Belirlenen tarih aralığında 50 markanın YouTube platformu üzerinden yayınlamış olduğu 51 reklamın ele alındığı araştırmada, içerik analizi yöntemi kapsamında 8 kategori belirlenmiştir. Bu kategoriler; Marka, Ürün/ Hizmet, Hashtag, Tema, Mekân, Kadının Rolü, Kadına Atfedilen Eril Özellikler ve Dış Ses Cinsiyeti olarak belirlenmiştir. Örnekleme dahil edilen reklamların 1 Mart 2021 ve 10 Mart 2021 tarihleri arasında Türkiye’de yayınlanmış reklamlar olması çalışmanın kısıtlılığını oluşturmaktadır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Çalışmanın bulgular kısmında 1 Mart 2021- 10 Mart 2021 tarihleri arasında 50 markanın YouTube üzerinden yayınlamış olduğu 51 reklam incelenmiştir. Örneklemde bulunan markaların 16’sı hizmet 168

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI sektöründe faaliyet gösterirken 34 marka ise ürün sektöründe faaliyet göstermektedir. Yapılan içerik analizi sonucunda markaların femvertising kavramına yönelik reklamlarında çoğunlukla reklam içeriğine uygun hashtagler kullanıldığı görülmektedir. Markaların yayınlamış olduğu reklamlarda femvertising bağlamında vurgulanan temalar incelendiğinde 18 reklamda kadın gücü, 12 reklamda toplumsal cinsiyet eşitsizliği, 8 reklamda cinsiyete dayalı mesleki eşitlik ve 7 reklamda kadının hayattaki yeri ve önemi vurgulanmıştır. Toplumsal ve mesleki cinsiyet eşitsizliği temalarını vurgulanmaya çalışan reklamlarda kadın imgesi çalışan kadın olarak tasvir edilirken kadın erkek eşitliği de izleyicilere aktarılmak istenmiştir. Toplumda erkeğe atfedilen birçok özellik reklamlarda kadınlara atfedilerek toplumsal ve mesleki eşitsizliğin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda kadına atfedilen eril özellikler kategorisi 25 reklamda kullanılırken 26 reklamdaysa kullanılmadığı bulgusuna ulaşılmıştır. Bu çalışma da sesin cinsiyeti konusu farklı konularla birlikte reklamın belirleyici bir unsuru olarak ele alınmaktadır. Yapılan analiz sonucunda incelenen reklamların 26’sında kadın, 17’sinde erkek, 1’inde kadın-erkek dış sesinin kullanıldığı, 7’sinde ise dış ses kullanılmadığı görülmektedir.

Sonuç ve Öneriler İçinde bulunduğumuz çağda yaşanan gelişmeler ve toplumların bilinçlenmesi kuruluşları güncel tartışmalar arasında önemli bir yer tutan kadın kavramına yönelik harekete geçmeye mecbur bırakmıştır. Markaların farklı ürün/hizmet sektörlerinde hizmet vermesi femvertising kavramına yönelik reklamların kuruluşlar tarafından önemsendiğini ortaya koymaktadır. Günümüzde farklı sektörlerde faaliyet gösteren birçok marka kullandığı temalarla toplumsal kadın imgesinin ve reklamlarda kullanılan kadın stereotip yargıların yıkılmasına yönelik reklam faaliyetlerde bulunmaktadır. Markaların bu tutumu femvertising kavramının gelişimine katkı sağlayarak birçok sektör ve kuruluş tarafından kullanılmasının ve popülerleşmesinin yolunu açmıştır. Kadınlar artık reklamlarda nesne ya da vücutlarının çekiciliği haricinde reklam anlatılarının baş kahramanı olarak da yer almaktadır. Reklamlarda kadının nesne olarak kullanılarak stereotip yargılara sabitlenmesine karşılık olarak kadını güçlendiren reklamlarda kadınlar girişimci, güçlü ve çalışan olarak tasvir edilmektedir. Bu bağlamda kadın ve erkek eşitliği vurgulanarak kadınların da erkeklerin yapabildiği işleri yapabileceği vurgulanmaya çalışılmaktadır. Kuruluşlar, kadınları reklam anlatılarının baş kahramanı olarak temsil ederek toplumda kadının yeri ve önemi konusunda farkındalık yaratmaktadır. Toplumların kadını ev, ev hanımı ve anne gibi stereotip yargılara indirgemesine rağmen feminist reklamlarda kadınlar çalışma ortamlarında ya da ev dışı ortamlarda gösterilmektedir. Kuruluşlar, toplumsal kadın stereotiplerine ve kadın erkek eşitsizliğine odaklanırken kadını kalıplarından çıkararak güçlü bir kimliğe sahip olduklarının farkına varmalarını sağlamaktadır. Reklamveren kuruluşlar hem reklam içeriğinde hem de dış seste kadını ön plana çıkartarak reklam anlatılarındaki geleneksel baskın erkek hegemonyasını kırmayı amaçlamaktadır. Kuruluşların, femvertising akımını kullanırken kar elde etmekten ziyade toplumda farkındalık yaratmayı amaçlamaları gerekmektedir. Örneklemde bulunan 50 markanın 11’i hem markayı hem de kadın temasını ön plana çıkaran hashtagler paylaşması markaların kadına verdiği desteği vurgularken aynı zamanda markayı ön plana çıkararak tüketicilerin satın alma kararlarını etkileme amacı taşımaktadır. Günümüzde toplumların gelişmesi ve bilinçlenmesi bağlamında markalar kadınları güçlendiren reklamları kullanarak tüketiciler gözünde imaj ve itibarlarını güçlendirmektedir. Aynı zamanda femvertising kavramı, femvertising akımını destekleyen markalara yönelik tüketicilerde bir sempati oluşmasına da katkıda bulunmaktadır. Femvertising kavramı son yıllarda literatürde oldukça popüler bir kavram olarak karşımıza çıkmaktayken ilerleyen yıllarda popülerliğini daha da arttıracağı düşünülmektedir. Gelecekte yapılacak olan çalışmalarda kadını güçlendiren reklamlara yönelik tüketici kanadında oluşan yansımaları incelenebilir.

169

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Kaynakça Aktaş, E. & Uzuner Yurt, S. (2015). Türkçe Eğitimi Alanındaki Makale Özetlerine Yönelik Bir İçerik Analizi. Journal Of Turkish Studies, (10), 73-96. Aktaş, G. (2013). Feminist Söylemler Bağlamında Kadın Kimliği: Erkek Egemen Bir Toplumda Kadın Olmak, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 30(1) 53-72. Aydınlıoğlu, Ö. (2021). Televizyon Reklamlarındaki Kadın Stereotiplerine Bir Başkaldırı Olarak Feminist Reklamcılık: Bir Alımlama Analizi. Ispec 3. Uluslararası Sosyal ve Beşerî Bilimler Kongresi. Baki, L. (2019). Toplumsal Cinsiyet ve Feminizm Bağlamında "Femvertising": Kadın İmgesi Üzerine Bir Araştırma. Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü: İstanbul Blesio, E. (2014). The Woman: The Role Of Women İn Today's Society, The World Community Of Indian Culture & Traditional Disciplines. Dumanlı, D. (2011). Reklamlarda Toplumsal Cinsiyet Kavramı ve Kadın İmgesinin Kullanımı; Bir İçerik Analizi, Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, (2), Ss.134-135 Gulati, M. (2014) Analysis Of Projection Of Women İn Advertisements On Society, Global Journal Of Commerce & Management Perspectıve, 3(5):78-81. İnceoğlu, İ. & Onaylı-Şengül, G. (2018). Bir Femvertising Örneği Olarak Nike Bizi Böyle Bilin Reklam Filmine Eleştirel Bakış. Uluslararası Halkla İlişkiler ve Reklam Çalışmaları Dergisi, 1 (2), 20-36. Özcan, M. S. & Kaya, E. E. (2017). Türk Toplumsal Hayatında Kadının Varlığının Tarihsel Eksende Sorgulanması, Turkish Studies,12(12) 175-188. Rodrıǵuez Pérez, M. P. & Gutiérrez, M. (2017). Femvertising: Female Empowering Strategies in Recent Spanish Commercials. En Revista De Investigaciones Feministas, 8(2), 337-351.

170

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

BOŞANMA SÜRECİNDEKİ ÇİFTLER VE ÇOCUKLARINA YÖNELİK SOSYAL HİZMET MÜDAHALELERİ

Selin HOPANCI Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Adli Bilimler Bölümü, [email protected]

Sümeyye SARI Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Adli Bilimler Bölümü, [email protected]

Özet Toplumun en küçük yapı taşı ailedir. Aileyi ayakta tutan en önemli kavramlar ise duygu paylaşımı ve yaşanan olaylar karşısındaki dayanışmanın varlığıdır. Aile kurumu insanların soyunun devamını sağlamaktadır. Bu sebeple aile, insanlığın nesilden nesile kültür ve mirasın aktarılmasında en önemli etkendir. Kırdan kente göç, kadınların ekonomik özgürlüğünü kazanması, teknolojinin gelişmesi, eğitim faaliyetlerinin çoğaltılması, çevresel ve coğrafi şartlar, bulaşıcı hastalıklar, savaşlar gibi etkenler insan yaşamının dönüm noktaları haline gelmiştir. Bu dönüm noktaları, bireylerin hayata karşı davranış ve tutumlarını, hayat tarzlarını da etkilemiştir. Böylece kişilerin aile kurarken üzerinde durdukları konular da evliliğe giden süreç ve evlilik süresini değiştirmektedir. Bununla beraber aile kurmak kadar boşanma zeminini hazırlayan süreç de zamanla birçok değişime uğramıştır. Özellikle boşanmayla sonuçlanan durumlarda çiftler ayrılsa bile evlilik süresinde paylaşılan değerler kişi üzerinde kendini göstermeye devam eder. Eşlerin çocukları var ise ebeveynlerin hayat boyu iletişimleri devam edecektir. Yıpratıcı bir süreç olan boşanma sürecinde yaşanan zorluklar, bu çalışmanın problemini oluşturmaktadır. Bu araştırma ile boşanma sürecindeki ebeveynler ve çocuklarının yaşadığı problemler ile bu problemleri ortadan kaldırmak için çözüm odaklı uygulamaları ortaya koymak amaçlanmıştır. Boşanma konusu ile ilgili birçok araştırma yapılmış olmasına karşın bu alandaki araştırmalar genellikle çiftlerin neden boşandıkları konusu üzerinde durmuştur. Bu araştırmada ise boşanma aşamasında ya da boşanmış olan çiftlerin ve çocuklarının faydalanabilecekleri hizmetler ortaya konularak alana, uygulama açısından fayda sağlamak hedeflenmiştir. Bu araştırma, boşanma sürecindeki kişilerin gereksinimlerine uygun müdahale yöntemlerini ortaya koymak için önemlidir. Çalışmada alan yazın taraması yöntemi izlenmiş ve Çorum Sosyal Hizmet Merkezi’ne Sosyal Ekonomik Destek müracaatında bulunan boşanma aşamasında ve boşanmış ebeveyn ve çocuklarıyla da yapılan mülakatlar esnasındaki gözlemler sunulmuştur. Ailelerin; psiko-sosyal, ekonomik ve adli yönden ne şekilde desteklenebilecekleri ve bu destek mekanizmalarına nasıl ulaşacakları ortaya konmuştur. Anahtar kelimeler: Boşanma, Sosyal Hizmet, Ebeveyn, Çocuk, Aile Danışmanlığı, Adli Bilimler

Giriş Boşanma, günümüzde hızlı bir artış gösteren önemli problemlerden biridir. Aile kurumunun sarsılması olarak açıklanan boşanmanın temel sebepleri şu şekildedir: Ruhsal hastalıklar, öldürmeye teşebbüs, psikolojik ve fiziksel şiddet, aile içi cinsel taciz, ebeveyn olamama, aile içinde kötü muamele, şiddetli geçimsizlik, aldatma, ekonomik feraha ulaşamama ve diğer sebepler olarak sıralanabilir (Aile Yapısı Araştırması, 2011). Zorunlu eğitimle birlikte kız çocuklarının okula başlama oranın yükselmesi ve bu durumla birlikte okulu bitirme yaşlarının da yükselmesiyle beraber evlilik yaşının gecikmesi, kadınların iş hayatına adım atmasıyla ekonomik olarak özgürleşmesi, daha özgür hissetmesi, her türlü problemde 171

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI başvuracak sistemlerin artması (CİMER, 183, KADES), devletin sağladığı imkânlara duyulan güven vb. sebeplerin boşanmaların artmasına neden olduğu görülmektedir.

Yöntem Aile danışmanlığı; her aileye özel olarak, ailenin değerleri ve hassasiyetleri göz önünde bulundurularak, her ailenin farklı bir yaşam stiline sahip olduğunun farkında olarak, ailenin ihtiyaçları doğrultusunda sunulan bir hizmettir. Eşlerin aile içi iletişim, birbirleriyle olan ilişkileri gibi temel konularda yaşadıkları sorunlarla baş etmelerine destek olmak, sorun çözme yeteneklerini artırmak amacıyla Aile Danışmanlığı hizmeti verilmektedir. Boşanma sürecinde olan çiftler için de bu süreci daha sağlıklı şekilde yürütebilmeleri amacıyla Boşanma Süreci Danışmanlığı; boşanma öncesi, boşanma esnası ve boşanma sonrası danışmanlık hizmeti şeklinde 3 aşamada verilmektedir. Aile bireyleri için de bireysel danışmanlık hizmeti sunulmaktadır. Bu danışmanlık hizmeti, talep odaklıdır. Aile Danışmanlığı hizmeti:  Aile değerlerini koruma, iletişim becerileri kazandırma ve aile içi çatışmaları çözme becerisi geliştirme,  Sorun çözme ve stresle başa çıkma becerilerini geliştirme,  Eşlerin aileleriyle karşılıklı ilişkilerini düzenleme,  Çocukların davranış problemleriyle başa çıkmada aileye destek olma,  Boşanma sonrası bireyin yeni konumuna uyumunu kolaylaştırma, tek ebeveyn olmanın getirdiği sorunların çözümüne destek olma,  Ebeveyn-çocuk ilişkilerini yeniden düzenlemeye odaklanmıştır.

Ebeveynleri boşanmaya iten temel sebep şiddet ise mağdur taraf ve çocukların acilen koruma altına alınması ve şiddet uygulayan tarafa yönelik tedavilere ve rehabilitasyon uygulamalarına devam edilmesi gerekmektedir. Boşanmanın ardından ise bireylerin yeni hayat düzenine uyumunun sağlanması, ekonomik sıkıntıların giderilmesi amacıyla İŞKUR kaydının oluşturulması, mesleki kurslara kayıt oluşturulması, sosyal yardım veren devlet kurumlarına başvuruların yapılması, ruhsal bunalımların atlatılabilmesi için rehberlik ve yönlendirmeler gerçekleştirilir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Boşanma üzerine yapılan araştırmalarda daha çok boşanma nedenleri üstünde durulduğu fark edilmiş bu nedenle bu çalışmada boşanmanın yarattığı sonuçlar ve destek mekanizmaları incelenmiştir. Kişinin yaşadığı stresli olayın, kişinin dayanma gücünü aşmasıyla ruhsal travma ortaya çıkmaktadır. Ruhsal travma, bedensel travmadan farklıdır. Travma, daima geçmişe yöneliktir. Travmatik vakalar sondan başa doğru çözülmez. Sebepten sonuca doğru çözülür. Anne ile baba arasında yaşanan çatışma ve anlaşmazlıklar, öncelikle ebeveynde ardından çocukta travma oluşturur. Çocuktaki travma, yetişkinlerdekinden farklılık gösterir. Travmatik hafıza, amneziktir, unutkanlıklar içerir. Bu nedenle çocuğun farklı zamanlardaki ifadelerinin çelişkiler göstermesi, çocuğun yalan söylediği anlamına gelmez. Ebeveynlerin duyarsız davranışları sonucu çocukta travma sonrası kişilik bozukluğu meydana gelebilmektedir. Travma; kişide şok, çaresizlik ve korku yaratır. Çocuklar da bu durumlarla karşı karşıya kaldıklarında şu tepkileri verebilmektedir: Depresyon, kendisine obje muamelesinde bulunmak, çıldırma korkusu, intihar girişimi. Çocuk, boşanma sürecinden kendini suçlayabilir. Travmaya verilen tepkilerden hiçbiri ideal değildir. Çocuk ile terapötik (tedavi edici görüşme) sağlanmalıdır. Çocuğun yaşadığı ilk travmanın görüşme esnasında ortaya çıkarılmasının ardından ilk semptomları hatırlaması, dile dökmesi ve dışsallaştırması gereklidir. Çocuğu iyi dinlemek ve nasihat vermemek gerekir. Meslek elemanının, kendi duygularını ve görüşlerini, görüşmenin dışında bırakması gereklidir. İyi bir dinleyici olmak, çocuğun kendini açması için ilk anahtardır. ‘Neden

172

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI ben?’ ve ‘Bu yaşananlardan ötürü ben suçluyum’ hislerinden çocuğu arındırmaya yönelik terapi gerçekleştirilir.

Sonuç ve Öneriler Çiftler, boşanma kararına giden yolda birbirlerini psikolojik, sosyal ve ekonomik yönden yıpratmaktadır. Çiftler, tepkilerini dış dünyaya daha çok belli ederken bu durumdan sessiz şekilde etkilenense çiftlerin çocukları olmaktadır. Yaşı itibariyle hayattaki en yakını anne-babası olan çocuğun, bu iki taraf arasında kalması, çocuğun iç dünyasında güvensizlik sorunu yaratmaktadır. Boşanma davası esnasındaysa çocuğun velayeti iki taraf arasında sorun olmaktadır. Yapılan mülakatlarda; babaların anneleri ‘nafaka talep etmesi halinde çocuğun velayetini kendisinin isteyeceği’ yönünde tehdit ettikleri anlaşılmaktadır. Yasal haklarından ve mevzuattan haberdar olmayan, mesleği ve maaşı olmaması nedeniyle çocuğunun velayetinin babaya verilebileceği endişesi taşıyan annelerin, velayeti tehlikeye atmamak adına nafaka talep etmedikleri, çocuklarının giderlerini de kendilerinin üstlendiği gözlemlenmektedir. Nafaka istenmemesinin bir nedeni de davanın anlaşmalıdan çekişmeliye dönmemesi ve uzamasının istenmemesidir. Boşanma süreci devam eden çiftlere kendi illerinde bulunan Baro’ya giderek adli yardım isteminde bulunabilecekleri, üstlerine kayıtlı herhangi bir mal varlığının bulunmaması halinde kendilerine ücretsiz avukat tahsis edileceği ve boşanma sürecinin çok daha profesyonel şekilde yürütüleceği, anlaşmaya varılamayan konularda da mevzuatın lehlerine olan kısımlarından çok daha iyi şekilde deliller sunulabileceği ailelere anlatılmaktadır. Ailenin geçmişinde birden fazla kez boşanma girişimi bulunmaktaysa içinde bulunulan sürecin de geçici bir durum olabileceği gözden kaçırılmamalıdır. Kadınlar aile içi şiddeti affedebilmekte ancak Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi tarafından daha önceden şiddete uğramış kadının hakkında gerekli denetimler sağlanmaktadır. Belirli aralıklarla, şiddet mağduru kadınlar, tekrar rahatsız edilip edilmediklerine dair sosyal araştırmaya tabi tutulmaktadır. Can güvenliği tehlike altında bulunan kadınlar ve 18 yaşından küçük kızları ile 14 yaşından küçük oğulları, Kadın Konukevi’nde ücretsiz şekilde konaklayabilmektedir. Kadınların can güvenliğinden ötürü Kadın Konukevi’nin adresi gizli tutulmakta ve 24 saat güvenliği sağlanmaktadır. Aynı ilde risk altında olma durumu devam eden kişilerin de başka ile nakilleri sağlanabilmektedir. Kadın Konuk Evi’nde kalınan süre boyunca devlet tarafından günlük harçlık, sabah-öğlen-akşam yemekleri ve kıyafet ihtiyaçları karşılanmaktadır. Türk vatandaşlarından kimsesi olmayan kadınlar da Kadın Konukevi’nde kalabilirken, yabancı uyruklu vatandaşların Kadın Konukevi’nde kalabilmesi için kimsesiz değil şiddet mağduru olması zorunludur. Bunun nedeni de birçok kimsesiz yabancı uyruklu kadının ülkemize sığınmış olmasıdır. Yabancı uyruklu kişilerin nüfus sisteminde aile kayıt örneklerinin, anne ve baba yabancı kimlik numaralarının bulunmaması nedeniyle gerekli soy bağı araştırması da yapılamamakta, paydaş kurumlar olan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ile Emniyet Genel Müdürlüğü’nden bilgi talep edilmektedir. Kadın Konukevi’nden çıkan kadın için düzenini kurabilmesi adına tek seferlik maddi yardım da yapılmaktadır. Çocuğu olan kadın içinse 18 yaşından küçük çocuğu adına sosyal ekonomik destek isimli yardım sağlanmaktadır. Sosyal Ekonomik Destek, çocuğun korunmaya muhtaç statüye girmemesi adına genellikle anneye verilmektedir. Ocak-Haziran 2021 tarihleri arasında geçerli olmak üzere okula gitmeyen çocuk için 787 TL, ilköğretime devam eden çocuk için 1181 TL, ortaöğretime devam eden çocuk için 1259 TL sosyal ekonomik destek sağlanmaktadır. Zorunlu olmayan haller dışında ailedeki tek çocuk adına yardım yapılmaktadır. Ancak zorunlu haller altında en fazla 2 çocuğa sosyal ekonomik destek bağlanabilmektedir. SED, geçici(tek seferlik), kısa süreli (1 yıl) ve uzun süreli (2 yıl) olmak üzere 3 çeşittir. Kısa süreli SED’in ardından destek, uzun süreli olarak devam eder(SED Yönetmeliği, 2015). Eşinden boşanan, boşanma aşamasında olan, çalışmak için bir iş bulamamış kadınların çocukların ihtiyaçları için müracaat ettiği yardım SED’dir. Ancak maddi yardım, travma geçiren aile için yeterli olmamaktadır. Bunun yanında 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu göz önünde bulundurularak çocuğun korunmaya muhtaç statüye girmemesi adına çocuk hakkında 5)1-a. Maddesi uyarınca Danışmanlık Tedbiri kararı çıkarılabilmektedir. Meslek elemanı, aileyi tanıtmak için yazdığı sosyal inceleme raporunda çocuğun 173

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI ve ailesinin durumunu ayrıntılı şekilde inceler, bağlı olduğu ilin çocuk mahkemesine sosyal inceleme raporunu göndererek tedbir kararının çıkarılmasını ister. Çocuğun hem anne hem baba tarafından bakılmadığı durumlar devlet koruması altına alınması için aynı yasanın 5)1-c. Maddesi uyarınca Bakım tedbiri, tıbbi ihtiyaçlarının giderilmediği durumlarda Sağlık Tedbiri, eğitime devamının sağlanmadığı durumlarda Eğitim Tedbiri kararı istenir. Mahkemenin kabul ederek resmi yazıyla bilgilendirmesinin ardından tedbir kararları uygulanmaya başlanır. Çocuğun devlet koruması altına alınmasından önce ailesine çocuk yetiştirme konularında bilinçli bir şekilde yol kat edebilmesinin denenmesi amacıyla Danışmanlık Tedbiri uygulanır. Çocuk ile her hafta görüşme sağlanır. Çocuğun ve yanında bulunduğu ebeveyninin Danışmanlık Tedbiri ile psiko-sosyal durumu takip edilirken; boşanmadan etkilenen yetişkinler kendi talepleri üzerine Aile Danışmanlığı hizmetinden faydalanarak sorunların üstesinden gelmelerine katkı sağlanmaktadır.

Kaynakça 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu (2005, 3 Temmuz). Erişim adresi: https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5395.pdf 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun (2012, 8 Mart). Erişim adresi: https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6284.pdf Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (2011). Aile Yapısı Araştırması. Erişim adresi: https://ailevecalisma.gov.tr/uploads/athgm/uploads/pages/indirilebilir-yayinlar/65-aile- yapisi-arastirmasi-2011.pdf Gönültaş, B. ve Yücel, D. (2017). Adli Sosyal Hizmet. Ankara: Nobel Yayınevi. Sosyal Ekonomik Destek Yönetmeliği (2015, 3 Mart). Erişim adresi: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/03/20150303-3.htm

174

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İSKİLİP KAYADİBİ HACI ALİ ÇEŞMESİ RESTİTÜSYON RAPORU

Öznur ACAR Hitit Üniversitesi İskilip Meslek Yüksekolu Mimarlık ve Şehir Planlama, [email protected]

Özet Çorum/İskilip tarihi dokusunu önemli ölçüde koruyan küçük bir Anadolu şehridir. Şehirde geçmişten günümüze kalan çok sayıda mimari miras varlığını sürdürmektedir. Kale, cami, türbe, hamam, çeşme, ev vb. çok sayıda miras yapısı şehrin zengin tarihinin önemli kanıtıdır. Tarih boyunca bu yapılar birçok onarım ve değişiklik geçirerek günümüze ulaşmıştır. Bu değişiklikler sırasında bazı miras yapıları hatalı onarımlarla özgün biçimlerini kaybetmiştir. İskilip/Kaleboğazı Mahallesi, Kayadibi mevkiinde bulunan Hacı Ali çeşmesi (1863) özgün durumunu büyük ölçüde kaybetmiş çeşmelerden birisidir. Çeşme 1960 ve 1977 tarihlerinde iki onarımdan geçmiştir. Bu onarımlar sırasında hatalı müdahaleler ile özgün malzeme, çeşmenin yapısı bozulmuştur. Bu çalışma ile çeşmenin özgün biçimini ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Amacımız Çeşmenin ilk yapıldığı döneme ait durumunu gösteren mimari yapısını ortaya çıkararak gelecekteki onarımlar için bir kaynak olmasıdır. Anahtar kelimeler: İskilip, Çeşme, Restitüsyon, Onarım

Giriş Çevresinde ele geçen arkeolojik buluntulara göre Hitit dönemine kadar inen bir tarihe (MÖ.1650- 1200 ) sahip olan İskilip yöresi Hititler’den sonra Orta Anadolu’da devlet kuran Frigler’in (MÖ.750- 330), daha sonra Galatlar’ın (MÖ.300-200) hâkimiyetine girmiştir. Anadolu’daki Roma İmparatorluğu ve aynı devletin devamı olan Bizanslıların (MÖ.200-MS.1074) uzun süren hâkimiyeti Selçuklu Türklerinin gelişiyle bitmiştir. Danişmentliler tarafından fethedilen İskilip Selçukluların (1074-1299) idaresine girdikten sonra Türk kimliğini kazanmıştır (Kılcı, 2009; Bayburtluoğlu, 1995). İskilip’teki en yoğun yerleşim Osmanlı devrinde olmuş şehir oldukça geniş bir alana yayılmıştır. İskilip yetiştirdiği şeyhülislam Ebussuud Efendi sayesinde bu dönemde devletin önem verdiği bir şehir olmuştur. Osmanlı döneminde şehrin gelişmesi zengin vakıflar sayesinde olmuştur(Sabuncuoğlu, 2008). Devlet kademesinde önemli görevlerde bulunan İlmiye sınıfına mensup İskilipli Alimler şehrin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. İskilip eserleri arasında üzerinde durulması gereken su tesisi olan Hacı Ali Ağa isminde bir hayır sahibinin yaptırdığı çeşmelerdir. Şehirde Hacı Ali vakfı tarafından yapılan çeşme sayısı 16 adettir. Çeşmelerin yapım tarihi de birbirine yakındır (19. yüzyıl ortaları ve sonları). Bu çeşmelerden birisi de Kayadibi Hacı Ali Çeşmesidir. Çeşme günümüze çok sayıda onarım ile özgün durumunu büyük ölçüde kaybederek ulaşmıştır. Tarihi değeri kalmamıştır. Bu çalışmada çeşmenin benzer yapılarla karşılaştırılması ve çeşme ile ilgili kaynaklardan özgün ya da belli bir dönemine ilişkin restitüsyonu tespit edilecektir.

Yöntem Restitüsyon çalışması çeşmenin benzer yapılarla karşılaştırılması ve bulunabiliyorsa çeşitli belgelerden gelen bilgiler ışığında, özgün ya da belli bir dönemine ilişkin bilgileri içerecek rapora verilen isimdir (Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1999). Bu çalışmada Kaledibi Hacı Ali çeşmesi malzeme, plan ve teknik özelliklerinin dışında geçmiş döneme ait durumunu gösteren kaynaklar araştırılmıştır. Bu amaçla çeşme ile ilgili yazılmış eski yayın ve yayınlanmış eski fotoğraflardan yararlanılmıştır. Ayrıca çeşmenin aynı dönemde yapılmış ve özgünlüğünü büyük ölçüde koruyan şehirdeki benzer çeşme örnekleriyle karşılaştırılmıştır. Bu araştırmalar sonucunda çeşmenin özgün durumuna ait malzeme, plan ve teknik özellikleri ortaya çıkartılmıştır 175

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Araştırma Bulguları ve Tartışma Kayadibi Hacı Ali Çeşmesi, Kayadibi Mahallesinde tek kemerli, oldukça değişikliğe uğramış bir çeşmedir. Yazıtındaki tarihe göre 1863 tarihinde Hacı Ali Ağa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir 1977 yılından Belediyenin yaptığı onarımlar, yenilenmiş olarak günümüzde işlevini sürdürür. Kemer taşla örülmüş çeşme, tek kemerli gruba girer. Çeşmenin bugünkü durumu, gerek ayna taşı ve gerekse yan kanatlar, betonla sıvalıdır. Çeşmenin üstünde kullanım amacı belli olmayan bir hacim yer alır. Yazıt saçağın üstüne, ortaya yerleştirilmiştir. Su teknesi ön yüzü aşarak, sola doğru uzanır. İki farklı düzlemde yer alan teğetli sivri kemer ve alınlığın üstten sınırladığı musluklardan; soldaki ‘terkos’, sağındaki İskilip’in `Hacı Ali ‘suyunu akıtır. Üstte de ayrıca iki lüle vardır. Çeşme kendinden depolu olduğu için depoda bulunan fazla su bu lülelerden akmaktadır. Musluklu panonun üstünde öne çıkma yaparak uzanan saçak, profili bir şeritle sonuçlanır. Diğer Hacı Ali Çeşmelerdeki gibi taşlar ince işlenmemiştir (İlter, 1992; Kılcı, 2007). Çeşme ile aynı dönemde yapılmış benzer örnekleri incelendiğinde çeşmenin üstünde bulunan kitabenin çeşmenin kemer ile saçak bölümü arasında duvar içerisinde gömülü olduğu ve çeşmenin boyunun daha uzun olduğu anlaşılmaktadır. İskilip’teki diğer çeşmelerde kitabenin yerinin burası olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca çeşmenin yan tarafında çeşmeden ayrı olarak bulunan duvarın çeşmenin bir parçası olduğu anlaşılmaktadır. Yani sonraki onarımlarda çeşmenin boyutu küçültülmüştür. Çeşmenin ön ve yan duvarlarında çimento sıvalı olan bölümden özgün malzeme anlaşılamamaktadır. Yetki ve iznimiz olmadığı için bu kısımlarda raspa (söküm) ve arkeolojik inceleme yapamadığımız için özgün malzemeyi tespit edemedik. Fakat benzer örnekleri incelendiğinde ön cephenin kesme taş, yan cephenin ise kesme veya moloz taştan yapıldığı düşünülebilir. Ayrıca çeşmenin sonradan çimento ile yapılmış teknesinin özgün durumunda daha küçük ve taştan tek parça olduğu söylenebilir.

Sonuç ve Öneriler Küçük bir Anadolu kenti olan İskilip, zengin tarihi dokusunu halen korumaktadır. Tarih boyunca mimari eserler korunamayıp yıkılmış ya da özgün biçimlerini kaybetmişlerdir. Bu çalışma ile İskilip’in Kale Boğazı mahallesinde bulunan Hacı Ali çeşmesinin özgün durumunu ortaya koyan tespitler yapılmıştır. Bu çalışma ile çeşmenin ilerideki restorasyonu sırasında özgün biçimini gösterecek bulgular oraya konulmuştur. Böylece çeşmenin restorasyonu sırasında muhtes (sonradan eklenen) bölümlerin kaldırılması ve yapının özgün haline dönüştürülmesi için bir kaynak oluşturulmuştur. Taşınmaz kültür varlıklarının korunup gelecek kuşaklara aktarılması sadece onların yaşamlarına devam etmeleri anlamına gelmez. Aynı zamanda onların tarihsel kimliklerine ve özgün biçimlerine sadık kalarak korumak da son derece önemlidir (Koşan, 2020).

Kaynakça Bayburtluoğlu, Z. (1995). “Caca Oğlu Nureddin’in Vakfiyesinde Adı Geçen Yapılar”. Vakıflar Dergisi, (25), 5-8. İlter, F. (1992). Bir Anadolu Kenti İskilip, TTK. Yayını, Ankara, Kılcı, A. (2007). İskilip’te Suyun Hikayesi Tarihi Sular, Çeşmeler ve Diğer Tesisler. Ankara: İskilip Kültür ve Eğitim Vakfı Yayını, 22 Kılcı, A. (2009). Selçuklu Devrinde İskilip Şehri. Selçuklu Şehirleri ve Medeniyeti Sempozyumu, Konya, s. 323-336. Koşan, D. (2020). Taşınmaz Kültür Varlıklarında Önleyici Koruma Önerisi: Erken Müdahale Sistemi, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 13, Sayı 1, s. 130-143 DOI No: https://doi.org/10.17218/hititsosbil.67576 Kültür ve Turizm Bakanlığı (1999), Erişim Adresi: https://teftis.ktb.gov.tr/TR-267647/660-nolu-ilke- karari-tasinmaz-kultur-varliklarinin-grup-.html

176

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sabuncuoğlu, M. İ. (2008). Çorum Tarihine Ait Derlemeler. Çorum: Çorum Belediyesi Kültür Yayını,

177

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

URARTU DİNİ: TANRISAL ÜÇLÜ

Mustafa KARABAĞ Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi [email protected]

Özet Urartu Devleti ilkçağda, Anadolu’nun doğusunda kurulmuş ve yaklaşık 200 yıl varlıklarını devam ettirmişlerdir. Doğu Anadolu’nun zorlu şartlarına uyum sağlamayı başarmışlar ve hâkimiyet sahalarını genişletmişlerdir. Urartu Devleti sınırları içerisinde kalan toplulukların dinlerini benimseme politikası gütmüş ve böylelikle çok tanrılı bir inanma sistemi ortaya çıkmıştır. Bu çalışmanın amacı, Urartuların yaygın olarak tapınma gören tanrılarını belirleyerek özelde Urartu dininin anlaşılmasına, genelde ise ilkçağ Anadolu’nda ortaya çıkan inanç sistemlerinin daha iyi anlaşılabilmesine katkı sağlamaktır. Anahtar Kelimeler: Urartular, Din, Haldi, Tapınak

Giriş Tarihöncesi birçok toplulukta olduğu gibi Urartular’da da çok tanrılı din anlayışı görülmektedir. Urartu araştırmalarında ele geçirilen tablet sayısının azlığından dolayı Urartu dini hakkındaki bilgileri çivi yazılı belgeler ile kabartma ve resim sanatından öğrenebilmekteyiz. Urartu dini komşu ülkelerin dinlerine de sıkı sıkıya bağlı olmuştur. Urartu dininin birçok ögeyi bünyesinde barındırması sonucunda çok tanrılı bir din anlayışı ortaya çıkmıştır. Urartular geniş coğrafyalara yayılmış ve sınırları içerisinde yaşayan her toplumun inandığı tanrıları da içine alan bir devlet panteonu kurmayı başarmışlardır. Son yıllarda yapılan arkeolojik çalışmalar sayesinde Urartu Krallığı tüm dünyaca tanınmıştır. Özellikle Türk arkeologlar tarafından yapılan kazı çalışmaları sonucunda Urartu Krallığı hakkında birçok bilgiye ulaşılmıştır. Çalışmamızda, yapılan arkeolojik çalışmalardan esinlenerek oluşturulmuş eserlerden eserler çerçevesinde Urartu inanç sisteminde öne çıkan üç tanrıyı incelemeye çalışacağız.

Tanrısal Üçlü Urartu inanç dünyasında Tanrı Haldi merkezi rol oynamaktadır. Yılın belirli günlerinde adına törenler düzenlenirdi. Yapılan savaşlarda galip gelmek için kendisine yakarılırdı. Savaşta alınan yenilgi durumunda Tanrı Haldi’nin kendilerine kızdığı ve bu yüzden savaşı kendilerine kaybettirdiğine inanırlardı. (Eyüboğlu, 2007, s. 331) Tanrı Haldi Kral İšpuini zamanında Urartu tanrılar panteonunun başında yer almış ve Muşaşir’deki tapınakta önemli bir tapınak merkezi haline gelmiştir. (Salvini, 2015, s. 196) Urartularda kral, Tanrı Haldi’nin başrahibidir ve hemen hemen bütün faaliyetleri Tanrı Haldi’nin yardımı ile yaptığına inanmışlardır. Savaş, barış ve imar faaliyetleri buna örnek olarak gösterilebilir. Tanrı Haldi kurucu tanrı sayılmakta ve devletin tanrısal kuvvetini elinde bulundurmaktadır. Tanrı Haldi’ye adaklar sunulur, kurbanlar kesilir ve çeşitli madenlerden yapılmış zengin eşyalar verilirdi. Urartu panteonunda Haldi savaş ve zafer tanrısı idi. (Yılmaz, 1997, s. 31-34) Haldi silahı elinde olarak ordunun önünde yürür, düşmanları yener ve Urartu kralı önünde onları diz çöktürürdü. Urartu kralları kendilerine iktidarı ve meşruiyeti verenin Tanrı Haldi olduğuna inanırlardı. Dolayısıyla kralların yaptığı her faaliyet, Tanrı Haldi’nin emri ile gerçekleşirdi. Urartuların yaşadığı her şehirde Haldi adına tapınım yerleri kurulmuş ve hemen hemen her kentte adına steller adanmıştır. (Salvini, 2015, s. 198) Tanrı Teişeba Urartu panteonunda ikinci sırada yer alırdı. Bu tanrının ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğunu Mehr Kapı yazıtında isminin Haldi’den sonra geçmesinden anlamaktayız. Tanrı Teişeba Hurri kökenli olup, Mehr Kapı yazıtına göre Haldi’den sonra adına kurban kesilen en büyük tanrıdır. Urartular Tanrı Haldi için şehirler kurdukları gibi Teişeba içinde şehirler kurmuşlardır. Buna 178

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

örnek olarak II. Rusa’nın yaptırdığı Teişebai URU şehrini gösterebiliriz. (Ünsal, 2013, s. 184-188) Tanrı Teişeba savaşçı özellikleri ile de ön plana çıkmaktadır. Bunu Eridia kentinin kapısında savaşçı tanrı olarak resmedilişinden anlamaktayız. (Piotrovsky, 1965, s. 43) Savaş sırasında kaçan düşman askerlerini şimşekleri ile yaktığına inanılır ve simgesi de üç ışınlı şimşek demetiydi. (Sevin, 2003, s. 219) Bütün bu özelliklerinden sonra karşımıza gök ve savaş tanrısı olarak çıkan Teişeba, M.Ö. 3. binden beri yakın doğuda kutsal olarak kabul edilmektedir. Urartu panteonunda üçüncü sırayı alan tanrı, güneş tanrısı olarak kabul edilen ve kanatlı güneş kursu ile betimlenen Şiuini’dir. Urartu kazı çalışmaları sırasında ele geçen birçok eserde Şiuini’nin kanatlı güneş kursu ile resmedildiği görülmüştür. Tanrı Şiuini’nin Hurriler’deki güneş tanrısı Şimigi ile birbirine benzedikleri veya aynı tanrı oldukları düşünülmektedir. (Ünsal, 2013, s. 184-188) Urartu tanrılar panteonunda üçüncü sırada yer almasına rağmen kazı çalışmaları sırasında “Güneş Tanrısının Kenti” şeklinde bir ifadeye şimdiye kadar rastlanılmamıştır. (Salvini, 2015, s. 199)

Sonuç Urartular tanrılarını insan olarak algılamışlar ve onları kutsal hayvanları ile betimlemişlerdir. Tanrıların tabiat güçlerini yönettiklerine inanmışlardır. Urartularda yönetici kesim ve halk kesimi dine düşkünlerdi. Tanrılara derecelerine göre kurbanlar sunulur, şekilleri aynı ancak büyüklükleri farklı olan tapınaklar yatırılırdı. Devlet panteonunda ilk sırada gelen Tanrı Haldi adına hemen hemen her şehirde tapınak inşa edilmiştir. Yukarıda saymış olduğumuz bu üç tanrı Urartu dininde tanrısal üçlüyü oluşturmaktadır. Yazıtlara baktığımız zaman üçü birlikte geçer. Birbirine bağlı olan bu tanrıların birbirlerini tamamladığı anlaşılmaktadır.

Kaynakça Eyüboğlu, İsmet Zeki, Tanrı Yaratan Toprak Anadolu, Derin Yayınları, İstanbul 2007. Salvini, Mirjo, Urartu Tarihi ve Kültürü, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2015. Sevin, Veli, Anadolu Arkeolojisi, Der Yayınevi, İstanbul 2003. Ünsal, Veli, Eski Anadolu’da Teokratik Devlet Düzeni Hitit ve Urartu, Berikan Yayınevi, Ankara 2013. Yılmaz, Gülay, Urartu Dini İnanç ve Adetleri, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Master Tezi, Ankara 1997. Piotrovsky, B.B., “Urartu Dini”, DTCF Dergisi, Cilt 23, Sayı 1.2, 1965, s. 43.

179

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ENERJİ GÜVENLİĞİ POLİTİKALARI VE STRATEJİLERİ: YENİ YAKLAŞIMLAR IŞIĞINDA BİR DEĞERLENDİRME

Seda DÜNDAR Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Siyaset ve Sosyal Bilimler, [email protected]

Özet Güvenlik tanım konusunda üzerinde henüz uzlaşılamamış bir kavramdır. Üzerinde uzlaşıya varılamamış olmasının temel sebebi güvenliğin çok yönlü bir kavram olmasından kaynaklanmaktadır. Genel anlamda güvenliği tehditlerden uzak ve huzur içinde bulunuyor olma durumu olarak tanımlamak mümkündür. Enerji konusu güvenlik alanına dâhil edilmiş ve uğruna savaş verilebilecek kadar hassas bir meseledir. Enerji güvenliği devletlerin kesintisiz bir şekilde uygun fiyatlarla enerji ihtiyacının karşılanmasıdır. Enerjinin güvenlik çemberine alınmasının sebebi enerji kaynaklarına yönelik çeşitli tehditlerin bulunmasıdır. Devletler enerji güvenliklerine yönelik bir tehditle karşı karşıya kalmamak adına çeşitli strateji ve politikalar geliştirmektedirler. Her devletin kendi durumuna ve özelliklerine uygun bir enerji politikası bulunmaktadır. Her devlet enerji politikalarını oluştururken öncelikli olarak kendi çıkarlarını temele alarak politika üretmektedir. Bu yüzden enerji güvenliğinin üzerinde mutabakata varılmış bir tanımı bulunmamaktadır. Geleneksel enerji kaynağı olarak kabul edilen petrol ve kömür çevresel sürdürülebilirliği zedelemektedir. Bu anlamda çevresel sürdürülebilirlik için petrol ve kömür ciddi anlamda tehdit oluşturmaktadır. Bu tehditlerin bertaraf edilmesi ancak kömür ve petrol yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması ile mümkün hale gelebilmektedir. Anahtar kelimeler: Enerji Güvenliği, Enerji Politikası, Yenilenebilir Enerji

Giriş Enerji, devletlerin, bireylerin ve toplumların yaşamını devam ettirebilmesi açısından önem taşımaktadır. Enerji yaşam ölçütünün yanında refah açısından da güzel bir yaşam alanı sunmaktadır. Sanayi devriminden sonra nüfusun da artmasıyla birlikte enerjiye olan talep oldukça artmıştır. Makineleşmenin bir sonucu olarak enerji kullanımı artmıştır. Bütün bu süreçlerin sonunda enerji korunması gereken bir kavram olarak değerlendirilmiştir. Güvenlik çemberinin alanına enerji konusu da dâhil edilmiştir. Uluslararası Çevre Ajansı enerji güvenliğini kesintiye uğramaksızın uygun fiyatlarla enerji ihtiyacının giderilmesi olarak tanımlamıştır. Enerjinin güvenlik alanına dâhil olması enerjiye yönelik yapılan tehditlerden kaynaklanmaktadır. Enerji güvenliği ve iklim değişikliği aslında yıllardır bir paradoks içerisindedir. Özellikle geleneksel enerji kaynaklarının kullanımı küresel ısınmayı önemli ölçüde tetiklemektedir ancak günümüzde de etkisini şiddetli bir biçimde gösteren küresel iklim değişikliği de enerji kaynaklarının üzerinde bir tehdit yaratmaktadır. Kömür ve petrol gibi enerji kaynaklarının kullanımı çevresel konular üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır ancak bu kaynaklar yine doğanın insanlığa sunduğu vazgeçilmez unsurlardır. Geleneksel enerji kaynakları arasında sayılan kömür ve petrol gibi atmosfere en çok zarar veren ve temiz enerji olarak kabul edilmeyen enerji kaynakları aslında doğanın öz evladıdır. Bu çalışmada enerji güvenliğinin ne ifade ettiği konusu irdelenecektir. Aynı zamanda enerji güvenliğinin anlaşılması için öncelikle enerji kaynaklarının çeşitliliğinden bahsedilecektir. Enerji güvenliğinin tarihsel arka planı değerlendirilerek geleneksel enerji güvenliği anlayışında yaşanan dönüşümden bahsedilecektir. Enerji güvenliğine yönelik en önemli tehdit ve riskler belirtilecektir. Özellikle küresel ısınma enerji güvenliği için bir tehdit oluşturmakta mıdır sorusuna cevap aranacaktır.

180

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Bu çalışmanın amacı devletlerin yenilenebilir enerji kaynaklarına geçmesinin sebeplerinin neler olduğunu göstermektir. Yenilenebilir enerjinin payının ulusal sınırlar içerisinde artırılması durumunda ülkeleri bekleyen koşulların neler olduğu araştırılacaktır.

Yöntem Bu çalışma literatür taraması yoluyla yapılmıştır. Ülkelerin enerji güvenliği politikalarını üretirken hangi unsurlara dikkat ettikleri konusu çeşitli kaynaklardan araştırılmıştır. Çalışmada enerji güvenliği ve iklim değişikliği ilişkisi kurulmuştur. Enerji güvenliği tehditlerine yer verilerek tehditlerin ortadan kaldırılması veya en aza indirgenmesi için yapılabilecek çalışmalar tartışılmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Enerji, toplumların varlığını devam ettirebilmesi açısından vazgeçilemez bir gerekliliktir. Aynı zamanda yaşam devamlılığı için de temel kaynaktır (Eminoğlu ve Erkan, 2019, s. 317). Bu açıdan enerji geçmişten günümüze temel ihtiyaçların en önemlileri arasında yerini almıştır. Artan küresel nüfusla birlikte ülkelerin enerjiye olan talepleri de gün geçtikçe artış göstermiştir. Enerjiye olan talep özellikle Sanayi devriminden sonra günümüze kadar artarak devam etmiştir. Bu noktada nüfus önemli bir rol üstlenmektedir. Enerji kaynakları dünya üzerinde homojen bir şekilde dağılım göstermemektedir. Bu yüzden enerji konusunda ülkeler enerjiyi ihraç eden ülkeler ve ithal eden ülkeler olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. (Dağdemir ve Yıldırım, 2018, s. 59). Enerji güvenliği kavramı bazı düşünürlere göre dünyada mevcut olan enerjinin bir gün tükenebileceği ihtimali göz önüne alınarak kullanılması olarak tanımlanmıştır. Yapılan bu tanımlama mevcut olan enerji kaynaklarının tasarruflu bir şekilde tüketilmesini ifade etmektedir. Başka bir tanıma göre enerji güvenliği kavramı ekonomiye hizmet eden kaynaklar olarak ifade edilmiştir. Enerjinin payı ülke ekonomilerinde hatırı sayılır rakamları temsil etmektedir. Bu yüzden enerji güvenliği tanımlanırken, bazı tanımlamalar kavrama ekonomi ekseninden bakmayı tercih etmiştir (Gençtürk, 2012, s. 12). Enerji kaynakları kullanılış amaçlarına göre iki grup altında değerlendirilmektedir. Birinci grubu tükenen yani yenilenemeyen enerji kaynakları oluşturmaktadır. İkinci grubu ise tükenmeyen yani yenilenebilir enerji kaynakları oluşturmaktadır. Yenilenemeyen enerji kaynakları da fosil kaynaklı ve çekirdek kaynaklı olmak üzere kendi içerisinde iki başlık altında incelenmektedir. Fosil kaynaklı enerjilere kömür, petrol ve doğalgaz örnek olarak verilebilir. Uranyum ve toryum gibi enerjiler de çekirdek kaynaklı enerjiler olarak değerlendirilebilir. Yenilenebilir enerji kaynaklarına ise rüzgâr, güneş, dalganın oluşturduğu gel-git hareketleri, jeotermal, biokütle, hidrolik ve hidrojen örnek olarak verilebilir (Koç, Yağlı, Koç ve Uğurlu, 2018, s. 87). Ulusal refah açısından devletler her zaman enerjiye kesintisiz bir şekilde ulaşmayı hedeflemişlerdir. Kesintisiz enerji olgusu aynı zamanda ulusal güvenliği sağlamak yolunda birincil faktörü temsil etmektedir. Enerjinin bu kadar vazgeçilmez olması, yaşam kaynağı olması, beraberinde enerji kaynaklarını korumayı da getirmektedir. Ülkeler ellerinde bulunan enerjiyi korumak ve pazarlamak adına ülkelerinin ihtiyaçlarına göre bazı politikalar oluşturmaktadır. Uluslararası alanda her ülke kendi menfaatini gözeterek tehdit ve risklere karşı enerji güvenliğine dair politikalar üretmektedir. (Karabulut, 2016, 34-35). Enerji güvenliği alanında çeşitli sorunlar bulunmaktadır. Enerji güvenliği alanındaki sorunların çözümü için küresel anlamda iş birliği yoluyla birlikte hareket edilmelidir. Çevreye olan hassasiyet bir derece daha arttırılarak en azından fosil enerji kaynaklı kirlenmeleri engellemek mümkündür (Özev, 2017, s. 13). Enerji politikaları ve jeopolitik birbirleri ile etkileşim içinde olan kavramlardır. Enerji kaynaklarının dünya üzerindeki adaletsiz dağılımından dolayı her ülke kendi jeopolitiğine uygun politikalar üretmektedir. Enerji güvenliğini yönelik çeşitli tehditler ve riskler bulunmaktadır. Tehditler ve riskler dönemsel olarak değişkenlik göstermektedir. Ülkelerin enerji güvenliği alanları çeşitli sebeplerle diğer devletlerin ihlaline maruz kalabilmektedir. Devletler çeşitli kanallarla veya yollarla bu saldırıları hayata geçirebilmektedir. Devletler saldırıya uğramamak adına en hassas şekilde enerji alanlarını

181

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI koruma altına almak zorundadırlar. Kritik alt yapılar yoluyla devletler düzenlerinin sağlayıp refah içerisinde bir yaşam sürdürmektedirler (Erkal, 2018, s. 67-68). Enerji ile ilgili alanların tehdit altında kalarak refahının bozulması bir devletin enerji güvenliği alanına saldırı olarak görülmektedir. Genel olarak enerji güvenliğine yönelik tehdit ve riskleri küresel çapta etki yaratan ekonomik krizler, devletlerin uluslararası siyasi problemleri, ithalatçı devletlerin yaşadığı iç karışıklıklar, çevresel anlamda yaşanan problemler, terör gruplarının yaptığı sabotajlar, fosil kaynaklı enerjilerin tükenme ihtimali, yenilenebilir enerji kaynakları üzerinde istikrarın sağlanamaması ve kritik yapılara yönelik gerçekleştirilen siber saldırılar şeklinde sıralamak mümkündür (Çıtak, 2020, s. 127). Sürdürülebilir bir çevre için sürdürülebilir enerji kaynaklarına ihtiyaç duyulmaktadır. Sürdürülebilir enerji kaynakları ile ifade edilen kapsam yenilebilir enerji kaynaklarıdır. Yenilenebilir enerji kaynakları temiz bir çevreyi gelecek nesillere miras bırakabilmemiz açısından oldukça önemlidir. Küresel ısınmanın temelinde yatan sebep çok basit bir şekilde havanın kirlenmesinden kaynaklanmaktadır. Fosil kaynaklı olan enerji türlerinin kullanılması sonucunda atmosfere yoğun bir şekilde karbon salınımı gerçekleştirilmektedir. Atmosferde biriken gazlar havayı kirleterek ısınmasına neden olmaktadır. Küresel anlamda fosil yakıtlara bağımlılığın başlangıcını Sanayi devrimi oluşturmaktadır. Bu anlamda karbon içermeyen enerji kullanımı atmosferdeki hava kirliliğinin önüne geçilmesi açısından son derece önemlidir (Selçuk, 2009, s. 31). Devletler genel anlamda enerji güvenliklerine yönelik tüm tehdit ve risklere karşı mücadele edebilme amacıyla kendi yapılarına uygun şekilde politika ve strateji oluşturmaktadırlar (Çıtak, 2020, s. 127). Enerji Güvenliğinin tarafları oluşturulan politikalar açısından önemli bir yere sahiptir. Enerji güvenliğinin taraflarını ithalatçı ülkeler, ihracatçı ülkeler, transit ülkeler, petrol ve gaz şirketleri ve politika oluşturucular olarak sıralamak mümkündür. Enerji güvenliğine her devletin bakış açısının farklı olması beraberinde politika çeşitliliğini de getirmektedir. Devletler enerji politikalarını oluştururken mevcut durumlarını göz önünde bulundurmaktadırlar. Örneğin enerjiyi alıyor musunuz yoksa satıyor musunuz, ülkenizin enerjiye bağımlılık durumunun ne ölçüde olduğu konuları politika oluştururken göz önünde bulundurulan konuları oluşturmaktadır (Çıtak, 2016, s. 88). Geleneksel enerji güvenliği anlayışı genel anlamda enerji kaynaklarının korunması ve muhafaza edilmesini ifade etmektedir. Aynı zamanda geleneksel enerji güvenliği anlayışı ülkeler arasında ticaret zemini üzerine kurulmuştur. Geleneksel güvenlik anlayışının 1973 yılında gerçekleşen Petrol Krizi ile birlikte bir dönüşüm yaşaması söz konusu olmuştur. Bu dönüşüm çerçevesinde enerji güvenliği stratejine yönelik yapılan değerlendirmelerin çerçevesi de genişlemiştir (Çıtak, 2020, s. 126).

Sonuç ve Öneriler Kömür ve petrol gibi atmosfere karbon salınımı yapan enerji kaynakları enerji güvenliği açısından en büyük tehdidi yaratmaktadır. Bu bakımdan enerji güvenliğine yönelik çeşitli tehditler bulunmakla birlikte, kendisine yönelik en büyük tehdidi aslında fosil kaynaklı enerji türleri yaratmaktadır. Yani bir tarafta fayda mevcutken bir tarafta da zararlar oluşmaktadır. Bu konu enerji güvenliği ve küresel ısınma arasında bir paradoks yaratmaktadır. Doğanın sunduğu vazgeçilmez kaynaklar insanlığın elinde dönüşüme uğrayarak yine doğa için tahribat oluşturmaktadır. Doğanın evlatları doğaya zarar olarak bırakılmaktadır. Yaşadığımız doğayı gelecek nesillere sağlam bir şekilde bırakabilmek için öncelikli olarak iklim değişikliğinin önüne geçmeliyiz. İklim değişikliğinin temel sebebi küresel ısınmadır. Küresel ısınmanın temelinde yatan sorun ise havanın kirlenmesiyle meydana gelmektedir. Petrol ve kömür gibi enerji kaynakları yakıldıktan sonra atmosfere karbon gazı salgılamaktadır. Salınan gazlar havanın sıcaklığını her geçen gün arttırmaktadır. Sürdürülebilir bir çevre için sürdürülebilir enerji kaynaklarına ihtiyaç duyulmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları temiz bir içeriğe sahiptir. Devletler tek tek değil, iş birliği yoluna giderek teknoloji transferi yoluyla küresel çapta yenilebilir enerji kaynaklarının payını arttırmalıdırlar. Yenilenebilir enerji kaynaklarının ülke içerisindeki etkinliğini arttırmak için nüfus yoğunluğunun az olması gerekmektedir fakat bu sorun gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere 182

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI teknoloji transferi veya ekonomik olarak yardımları ile aşılabilmektedir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı küresel olarak arttığı zaman enerjinin kesintiye uğraması gibi bir tehditle karşı karşıya kalınmayacaktır. Enerji güvenliğinin çevresel tehditler boyutu en aza indirgenmiş olacaktır. Aynı zamanda devletlerin enerji bağımlılığı da en az seviyeye inecektir. Kısacası, devletler sadece kendi ulusları için politika ve strateji geliştirmenin yanında küresel anlamda birlikte olarak yenilenebilir enerji kullanımının arttırılması hususunda ortak politikalar geliştirebilir.

Kaynakça Çıtak, E. (2016). Bölgesel Güvenlik Denkleminde Türkiye-Azerbaycan Enerji İlişkisinin Önemi. Bölgesel Çalışmalar Dergisi, 1 (1), 117-139. Çıtak, E. (2020). Değişen Enerji Güvenliği Stratejileri ve Türkiye İncelemesi. Uluslararası Göbeklitepe Sosyal ve Beşeri Bilimler Kongresi, 123-131. Emı̇ noğlu, A. ve Erkan, A. (2019). Dış Politikada Enerjinin Materyalleşmesi ve Rusya Federasyonu. Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 17 (4), 316-333. Erkal, H. Y. (2018). Enerji Güvenliğine Yönelik Tehditler ve Enerji Politikalarındaki Değişim. Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2 (2), 63-78. Karabulut, B. (2016). Enerji Güvenliğine Küresel Ölçekte Bir Bakış. Savunma Bilimleri Dergisi, 1 (15) , 31-54. Kaypak, Ş. (2012). Güvenlikte Yeni Bir Boyut; Çevresel Güvenlik. Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8 (8), 1-22. Koç, A., Yağlı, H., Koç, Y. ve Uğurlu, İ. (2018). Dünyada ve Türkiye’de Enerji Görünümünün Genel Değerlendirilmesi. Mühendis ve Makina, 59 (692) , 86-114. Özev, M. H. (2017). Küresel Denklemde Türkiye’nin Enerji Güvenliği. İstanbul: Seta Yayınları, 5- 109. Selçuk, Ş. I (2009). Küresel Isınma, Türkiye’nin Enerji Güvenliği ve Geleceğe Yönelik Enerji Politikaları. (Yüksek Lisans Tezi), Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yıldırım, C. Ve Dağdemir, Ö. (2018). Türkiye’de Ekonomik Büyüme ve Elektrik Tüketim İlişkisi. Sakarya İktisat Dergisi, 7 (4), 57-76.

183

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

PEDİATRİK REHABİLİTASYON ALANINDA ÇALIŞAN FİZYOTERAPİSTLERDE POSTÜR VE AĞRININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Görkem AÇAR Biruni Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Fakültesi/Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü [email protected]

Dilek Nur GÜÇYETMEZ Biruni Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Fakültesi/Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü [email protected]

Özet Çalışmamızın amacı, pediatrik rehabilitasyon alanında çalışan fizyoterapistlerde postür ve ağrının değerlendirilmesidir. Örneklem evrenimizi pediatrik rehabilitasyon alanında çalışan fizyoterapistler oluşturmuştur. Çalışma pediatrik rehabilitasyon alanında çalışan 50 fizyoterapistte yürütülmüştür. Çalışmamızda yaşam alışkanlıklarının değerlendirmesi olarak online anket ve antropometrik ölçümlere dayalı yapılan bir çalışmadır. Çalışmamızda Sosyodemografik Bilgi Formu, APECS Postür Analizi Programı ve ağrı için Görsel Analog Skalası (GAS) kullanılmıştır. Çalışmamızda fizyoterapistler 3 yıl altı (1. Grup: 25 kişi) ve 3 yıl üstü (2. Grup: 25 kişi) deneyimlerine göre 2 gruba bölünmüştür. Çalışmamız sonucunda pediatrik rehabilitasyon alanında 3 yıl üstü çalışan fizyoterapistlerde postural problemlerin arttığı anlamlı bulunmuştur. Ayrıca GAS skoru 2. Grupta fazla bulunmuştur. Anahtar kelimeler: Postür, Ağrı, Fizyoterapist

Giriş Postür; vücut kısımlarının pozisyonu veya dizilimi, farklı vücut kısımlarının göreceli düzeni olarak tanımlanmaktadır (1). Postür, statik postür ve dinamik postür olmak üzere iki alt grupta incelenmektedir. Oturma, ayakta durma, yatma sırasındaki postüre statik postür, vücudun hareket halinde ki postürüne ise dinamik postür denir (1). Doğru postür; en az enerjinin harcandığı, kemikler, eklemler ve ligamentlerde en az hasarın olduğu ve ağırlık merkezinin vücut destek yüzeyi içinden geçtiği postürdür. Doğru postür için kasların yeteri kadar fleksibil, eklem hareket açıklıklarının normal, postural kasların güçlü, omurganın her iki tarafındaki kasların dengeli, postürün farkında olunmasını sağlayan bilinç düzeyi olması gerekmektedir (1). Postürü, genetik, ırk, cinsiyet, vücut tipi, kullanılan ayakkabı, mevsimler, psikolojik durum, dominant ekstremite, meslek, uyku, egzersiz düzeni, beslenme, kişinin boyu, alt ekstemiteler arasındaki uzunluk farkı gibi birçok etkileyen faktör bulunmaktadır (2). Dik postür ve dengenin sürdürülmesi için bilinçli efor harcamak gerekmemektedir. Vizüel, vestibüler ve somatosensoriyel sistemlerden bilgilerle birlikte serebellumdan gelen veriler kortikal seviyeye ulaşırlar, kortikal sistem bu verileri değerlendirerek postural kontrol için uygun koordineli motor aktiviteleri yapmaya yönelik bilgileri seçer (3). Ağrı; gerçek veya potansiyel doku hasarı ile ilişkili veya buna benzeyen hoş olmayan bir duyusal ve duygusal deneyimdir (4). Son zamanlarda birçok alanda fizyoterapistlere olan ihtiyaç gün geçtikçe artmaktadır. Bu alanlardan birisi de pediatridir. Bu alanda çalışan fizyoterapistlere önemli sorumluluklar düşmektedir. Bu çalışmamızın asıl amacı; fizyoterapistlerin tedavi esnasında ki duruşlarını değerlendirmek ve ağrı düzeylerini inceleyip gerekli iyileştirmeleri sunmaktır.

Yöntem Örneklem evrenimizi pediatrik rehabilitasyon alanında çalışan fizyoterapistler oluşturmuştur. Çalışma pediatrik rehabilitasyon alanında çalışan 50 fizyoterapistte yürütülmüştür. PASS 2019 programıyla yapılan power analizi sonucu %90 güvenirlik seviyesinde 50 fizyoterapistin çalışmaya dahil edilmesi gerektiği hesaplanmıştır. Çalışmamız tanımlayıcı kesitsel çalışmadır. Çalışmamızda 184

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI yaşam alışkanlıklarının değerlendirilmesi için online anket çalışması ve antropometrik ölçümler yapılmıştır. Çalışmamızda dahil edilme kriterleri olarak; pediatrik rehabilitasyon alanında çalışan fizyoterapist olmak ve 18 yaşından büyük olmasıdır. Dışlanma kriterleri olarak; Herhangi bir ortopedik, nörolojik, romatolojik ve psikiyatrik hastalığın olması ve son 3 ay içinde cerrahi geçirmesidir. Veri toplama yöntemi olarak; pediatrik rehabilitasyonda çalışan fizyoterapistler aranacak veya mail atılacak ve gönüllü katılımları sorgulanacaktır. Gönüllü katılan bireylere online anket ve postür analizi uygulanacaktır. Bireylerin yaş, kilo, boy, oturma sürelerini içeren Sosyodemografik Bilgi Formuna kaydedilmiştir. Postür değerlendirmesi için APECS postür analizi programı kullanılmıştır. Ağrı için istirahatte ve aktivite sırasında ağrı şiddeti Görsel Analog Skalası (GAS) ve ağrının lokalizasyonu görsel vücut şeması ile değerlendirilmiştir. Verilerin istatistiksel analizi SPSS 24.0 (Statistical Package for Social Sciences) programı kullanılarak yapılmıştır. Tüm analizler p≤0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma APECS postür analizi sonucuna göre 1. Grup lehine anlamlı fark bulunmuştur. Ağrı lokalizasyonu sonucunda 2. Grupta bel, boyun ve diz ağrısı 1. Gruba göre daha fazla bulunmuştur. GAS skoruna göre bel bölgesindeki ağrı en fazla bulunmuştur. p≤0,05

Sonuç ve Öneriler Pediatrik rehabilitasyon alanında çalışan fizyoterapistlerde, uzun süre çalışanlar arasında postural problemlerin meydana gelmesi beklenmektedir. 3 yıldan fazla ve az olmak üzere pediatrik rehabilitasyon alanında çalışan fizyoterapistlerde özellikle bel, boyun ve diz ağrısı şiddeti farkı olduğu görülmüştür. Bunun için postür egzersizleri, iyi ergonomi, vücut farkındalığı eğitimi, fiziksel aktivite ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi tavsiye edilmektedir. Çalışmamızın pediatrik rehabilitasyon alanında çalışan fizyoterapistlerde meydana gelebilecek deformiteler ve ağrı konusunda gelecekte yapılacak çalışmalara ışık tutmasını beklemekteyiz.

Kaynakça 1. Öken Ö. Beyazova M, Kutsal YG, (2011), Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon. Ankara: Güneş Kitabevi; 243-57. 2.Molikova R, Bezdickova M, Langova K, Holibka V, David O, Michalikova Z, (2006), The relationship between morphological indicators of human body and posture. Biomed Pap Med Fac Univ Palacky Olomouc Czech Repub 150(2):261-5. 3. Köseoğlu F. Postür. Beyazova M, Gökçe-Kutsal Y. (2000). Fiziksel Tip ve Rehabilitasyon. Güneş Kitabevi. Ankara, l77-188. 4. International Association for the Study of Pain. (2017, 14 Aralık). Erişim adresi https://www.iasp- pain.org/Education/Content.aspx?ItemNumber=1698#Pain

185

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

CAN SIKINTISI, GELİŞMELERİ KAÇIRMA KORKUSU VE SOSYOTELİZM İLİŞKİSİ

Pınar SEPETÇİ Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ÇEKO, [email protected]

Arş. Gör. Dr. Seyhan ÖZDEMİR Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme, [email protected]

Özet Çalışmanın amacı, can sıkıntısı, fomo ve sosyotelizm değişkenleri arasındaki ilişki araştırılmıştır. Araştırmanın verileri 342 üniversite öğrencisinden elde edilmiştir. Araştırmada çevrimiçi anket tekniği kullanılmış olup, hazırlanan anket formu kolayda örnekleme yöntemi kullanılarak uygulanmıştır. Toplanan verilerin analizinde, betimleyici istatistikler ve korelasyon analizleri kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda, can sıkıntısı, fomo ve sosyotelizm değişkenleri arasında pozitif yönlü anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Anahtar kelimeler: Can sıkıntısı, Gelişmeleri kaçırma korkusu, Sosyotelizm, Üniversite öğrencileri

Giriş İçinde bulunduğumuz yüzyıl teknolojik gelişmelerle beraber insanların hem özel hayatlarını hem de iş hayatlarını etkilemiştir. Bu teknolojik gelişmelerden özellikle mobil cihazların hayatımıza girmesiyle birlikte, daha önceden birçok cihazla yaptığımız işlemleri artık tek bir cihaz üzerinden yapmak mümkün hale gelmiştir. Akıllı telefonlar vasıtasıyla kolaylıkla internete bağlanabilen bireyler, çeşitli uygulama programlarını kullanıp müzik dinleme, çalışma, sosyalleşme, iletişim kurma ihtiyaçlarını tek bir cihaz üzerinden gidermektedir. Mobil cihazların iletişimi kolaylaştırması ve ulaşılabilir olması yanı sıra birçok işlemlerimizi de mobil cihazlar üzerinden yaptığımızdan dolayı bu cihazlara bağlılığımız artmaktadır. Mobil cihazlar ile sosyalleşmede, gerçek dünyada ihtiyaç duyulan iletişim becerilerine gerek kalmadan insanlar kendilerini sosyal medyada daha iyi tanıtabilmekte, özgüvenlerini daha yüksek tutabilmektedir. Bundan dolayı insanlarda mobil cihaz ve sosyal medya bağımlılığı oluşuyor. Bu bağımlılığımız bizi gerçek dünyadan alıkoymakta sanala yöneltmekte ve bizim gerçek hayatla yüzleşmemize engel olmaktadır. 21.yy. ile yeni teknolojiler doğduğu gibi bu teknolojilere dayalı yeni hastalıklar/sorunlar/takıntılar da doğmuştur. Bu hastalıkların bireyler de doğmasında etkili olan en önemli unsur ise “can sıkıntısı”dır. Bireyler sıkıldıkları her an kendilerini akıllı telefona yöneltmekte, sosyal medya da daha fazla zaman harcamakta ve bunun sonucu olarak başkalarının ne yaptıkları ile de ilgilenmektedir. Bireylerin başkalarının ne yaptıkları ile sürekli ilgilenmesi, an ve an olayları takip etmesi de teknolojik bir hastalık olan “Gelişmeleri Kaçırma Korkusu” (FoMO)’yu doğurmuştur. Daha çok akıllı telefonları ile Dijital bağımlılıkla ortaya çıkan hastalıklarından bir diğeri ise Sosyotelizm (Phubbing)’dir. Sosyatelizm (Phubbing) kavramı da yeni yeni çalışılmaya başlanılmıştır. Bu teknolojik hastalıklar özellikle genç kesimler de görülmektedir. Can sıkıntısı: Can sıkıntısı, günlük hayatta sık kullanılan kavramlardan biridir. Can sıkıntısı, “Yapılacak bir iş olmaması ve hiçbir şeyle oyalanma imkânı bulunmaması sebebiyle duyulan tedirginlik, bunalım” şeklinde tanımlanmaktadır (TDK, 2017). Başka bir ifade ile can sıkıntısı, rahatsızlık verici bir duygu durumudur ve bir etkinliğe ilişkin uyarıcının ya da o etkinliğe yüklenen anlamın eksikliği ile ortaya çıkmaktadır (Soylu ve Siyez, 2014). FoMO; bireyin, başkalarının kendisinden daha tatmin edici deneyimler yaşadığı düşüncesine sahip olması dolayısıyla, sürekli bağlantıda (online) kalarak sanal çevresinin ne yaptığını takip etmek konusunda güçlü bir istek 186

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI duyması (Alt, 2017) olarak da ifade edilmektedir. Sosyotelizm (Phubbing), bireylerin diğer bireylerle aynı ortamda iletişim hâlindeyken dikkatlerini bireye değil de akıllı telefona vermesi, karşısındakini dinlemek yerine akıllı telefonla ilgilenmesi ve algılarını kişilerarası iletişimden kaçırması olarak adlandırılmaktadır. Akıllı telefonların bilgisayar özelliği gösteriyor olmaları ve internete erişim imkânının varlığı sosyotelizmin çok boyutlu bir yapısının olduğunu düşündürmektedir. Bu boyutlar akıllı telefonu ve internet bağımlılığının yanı sıra sosyal medya, oyun ve uygulama bağımlılıklarıdır. Dikkatli şekilde irdelendiğinde tüm bu bağımlılıkların iç içe geçmiş karmaşık bir yapısı olduğu görülmektedir. Sosyotelizmin yaygın olduğuna ve etkilerinin düşünülenden yıkıcı olabileceğine dikkat çekilmektedir (Karadağ, vd., 2016). Bu çalışmanın amacı, bireylerdeki “can sıkıntısı” sorunun sosyotelizm ile Fomo davranışı arasındaki ilişkisi ortaya konulacaktır. Can sıkıntısı ve FoMo'nun sorunlu akıllı telefon kullanımıyla ilişkili olduğu bulunmuştur (Wolniewicz, Rozgonjuk ve Elhai, 2020) Sosyotelizm ve FoMO günümüzde her bireyin yaşadığı ama fark etmediği bir durum haline gelmiştir.

Yöntem Araştırmanın evrenini üniversite öğrencileri oluşmaktadır. Örneklemini ise Isparta’da bulunan üniversite öğrencilerinden 342 kişi oluşturmaktadır. Bu çalışmada örnekleme yöntemi olarak kolayda örneklem tekniği seçilmiştir. Veriler, çevrimiçi bir anketi tamamlayan 342 akıllı telefon kullanıcısından toplanmıştır. Araştırmaya katılanların %22.8’i erkek ve %77.2’si kadındır. Katılımcıların yaş ortalaması ise 21.63±4.94 olarak bulunmuştur. Katılımcıların %29.5’i birinci sınıf, %32.5’i ikinci sınıf, %16.4’ü üçüncü sınıf ve %21.6’si ise dördüncü sınıf öğrencisidir. Bu çalışmada veri toplama amacıyla 3 farklı ölçekten faydalanılmıştır. Bunlar; Gelişmeleri Kaçırma Korkusu (Przybylsk vd., 2013), Can sıkıntısı (Struk vd., 2017) ve Sosyotelizm (Karadağ vd., 2016) ölçeklerinden faydalanılmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Araştırmada kullanılan değişkenlerin ortalama değerleri, standart sapmaları ve pearson korelasyon değerlerine yönelik bulguları Tablo 1’de verilmiştir. Veriler normal dağılım göstermektedir. Tablo 1: Tanımlayıcı İstatistikler ve Değişkenler Arası İlişkiler Değişkenler 퐱̅ SS 1 2 3 1. Can Sıkıntısı 3.65 1.36 1 2. FoMO 2.78 .77 .431** 1 3. Sosyotelizm 2.69 .74 .351** .387** 1 (p<0,01 için **). Tablo 1’de değişkenlere ait aritmetik ortalama değerlerine de yer verilmiştir. Tabloya göre öğrencilerin can sıkıntısı 7’li likert (3.65), FoMO 5’li likert (2.78) ile sosyotelizm 5’li likert (2.69) ortalamaya sahiptir. Genel olarak bakıldığı zaman değişkenlerin ortalamasının ortalama değerinde üzerinde olduğu görülmektedir. Tablo 1’den de anlaşılacağı üzere can sıkıntısı, FoMO ve sosyotelizm değişkenler arasında pozitif yönlü ve orta kuvvet seviyesinde, p<0,01 anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Bu çalışmanın sonuçları daha önce yapılan (Balta vd., 2020; Al-Saggaf, 2020) çalışmaların sonuçlarıyla paralellik göstermektedir. Soru bazında ortalamalar bakıldığında ise can sıkıntısı sorularından “Yapmak zorunda olduğum çoğu şey tekrardan ibaret ve monotondur.”(ortama=4.82), FoMO sorularından “Planlanmış bir toplantıyı kaçırmak canımı sıkar.” (ortama=4.37) ve Sosyotelizm sorularında ise “Sabah uyandığımda ilk önce telefonumdaki mesajlarımı kontrol ederim” (ortama=3.86) olarak bulunmuştur. Fark analizlerine bakıldığında cinsiyet ve sınıf değişkenleri ile boyutlar arasında istatistiksel olarak bir fark bulunamamıştır. Ankette kullanılan diğer sorulara ilişkin analizler ise şunlardır. Günde ortalama kaç kez akıllı telefonunuzu kontrol edersiniz? sorusuna katılımcıların %30.7’si 10 ile 20 kez kontrol ettiklerini bildirmişlerdir. Günde akıllı telefonla kaç saat ilgileniyorsunuz? sorusuna öğrencilerin %46.5’i 3 ile 4 saat arasında telefonla ilgilendikleri bulunmuştur. Kendinizi akıllı telefon 187

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI bağımlısı olarak değerlendiriyor musunuz? sorusuna katılımcıların %36.5’i belki bağımlı, %15.2’si bağımlıyım olarak görürken, %34.5’i ise bağımlı olmadıkları olarak gördükleri yapılan analizlerde bulunmuştur. Bu sonuçlar ise Karadağ ve diğerlerinin(2016) yapmış olduğu sonuçlarla benzerlik göstermektedir.

Sonuç ve Öneriler Bu çalışmada, can sıkıntısı, fomo ve sosyotelizm değişkenleri arasındaki ilişki araştırılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre değişkenler arasında pozitif ve orta yönde ilişki bulunmuştur. Özellikle pandemi döneminde öğrencilerin uzaktan eğitime başlaması ve eve kapanması can sıkıntısını da beraberinde getirmektedir. Canı sıkılan bireyler sosyal medyada daha fazla zaman geçirmek istemekte, günlerinin yarısını akıllı telefonlarında harcamaktadır. Anket sonuçlarına da bakıldığında bu açıkça görülmektedir. Öğrenciler(katılımcılar) sabah ilk uyandıklarında öncelik olarak akıllı telefonlarına yönelmekte ve kontrol etmektedirler. Bireyler başkalarının ne yaptığı ile ilgilenmekte, sürekli başkalarını takip etme halinde de bulunmaktadırlar. Öğrenciler birbiri ile sohbet etmek, tanışmak yerine kendilerini her fırsatta telefona yöneltmektedirler. Bu sorun iletişim bozukluğunu beraberinde getirmektedir. Bireyler sadece sanal ortamda sosyalleşmeye önem vererek normal hayattan uzak bir aleme takılı kalmaktadırlar. Özellikle telefonların bilgisayar gibi işlev görmesi, sosyal medya uygulamalarının daha dikkat çekici olması ve bireylerin sosyal medyada yer edinme çabası içinde olup, daha tanınır kişi olmak istemesi bireyleri akıllı telefon kullanımına daha da itmektedir. Sosyal medya uygulamalarından ise özellikle Instagram, FaceBook, WhatsApp, Twitter, TikTok gibi uygulamalar genç kesim tarafından daha çok tercih edilmekte ve kullanılmaktadır. Katılımcılar akıllı telefon kullanmadığı durumlarda kendilerini yalnız, eksik ve oldukça mutsuz hissetmektedirler. Yani bu davranışlar bireyleri psikolojik olarak da oldukça etkilemektedir. Bunun yanı sıra ders esnasında öğrenciler sürekli telefonlarını kontrol ettiği, akıllarının bazen telefonda olduğu da gözlemlenmiştir. Bu gibi takıntılar phubbing, fomo gibi rahatsızlıkların bireyler de var olduğunu göstermektedir. Bireyler bu hastalıkların olumsuz sonuçlarını bilmelerine rağmen hala bu davranışı göstermiş oldukları anket sonuçlarında net bir şekilde görülmüştür. Yapılan anket çalışması ile bireyler kendilerine phubbing ve fomo davranışı gösterip göstermediklerini sorgulamışlardır. Büyük bir katılımcı ise bu davranışları göstermektedir. Pandemi devam ettiği sürece bu davranışların daha da artacağı da düşünülmektedir. Üç değişkeni ele alan çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu yüzden çalışmanın ulusal alan yazına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Gelecek araştırmalarda ise farklı değişkenler (yalnızlık, depresyon, kaygı, stres gibi) eklenerek çalışmalar yürütülebilir.

Kaynakça Al-Saggaf, Y. (2020). Phubbing, Fear of Missing out and Boredom. Journal of Technology in Behavioral Science, 1-6. Alt, D. (2017). Students’ social media engagement and fear of missing out (FoMO) in a diverse classroom. Journal of Computing in Higher Education, 29(2), 388-410. Balta, S., Emirtekin, E., Kircaburun, K., & Griffiths, M. D. (2020). Neuroticism, trait fear of missing out, and phubbing: The mediating role of state fear of missing out and problematic Instagram use. International Journal of Mental Health and Addiction, 18(3), 628-639. Karadağ, E., Tosuntaş, Ş. B., Erzen, E., Duru, P., Bostan, N., Mızrak-Şahin, B., ... & Babadağ, B. (2016). Sanal dünyanın kronolojik bağımlılığı: Sosyotelizm (phubbing). Addicta: The Turkish Journal on Addiction, 3(2), 223-269. Przybylski, A. K., Murayama, K., DeHaan, C. R., & Gladwell, V. (2013). Motivational, emotional, and behavioral correlates of fear of missing out. Computers in human behavior, 29(4), 1841- 1848. Soylu, Y., & Siyez, D. (2014). Boş zaman can sıkıntısı ölçeği’nin Türkçe’ye uyarlanması. Ege Eğitim Dergisi, 15(1), 80-95. 188

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Struk, A. A., Carriere, J. S., Cheyne, J. A., & Danckert, J. (2017). A short Boredom Proneness Scale: development and psychometric properties. Assessment, 24(3), 346-359. Wolniewicz, C. A., Rozgonjuk, D., & Elhai, J. D. (2020). Boredom proneness and fear of missing out mediate relations between depression and anxiety with problematic smartphone use. Human Behavior and Emerging Technologies, 2(1), 61-70.

189

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ESKİÇAĞ HUKUKUNDA SUÇLARA VERİLEN CEZALARIN KARŞILAŞTIRILMASI

Büşra DÖLCÜ Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü, [email protected]

Prof. Dr. Ebru GÖKMEŞE Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, [email protected]

Özet Adli Bilimler alanının önemli disiplinlerinden biri olan hukuk kavramı, kanunların belirli devirlerde sosyal hayatı düzenlemesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Her toplumun kendine özgü bir yaşam biçimi ve bir düşünce sistemi olduğu için her uygarlığın da kendine özgü bir hukuk anlayışı oluşmuştur. Yazılı hukuk oluşmadan önce sözlü hukukun mevcut olduğu bilinmektedir ve sözlü hukuk yazılı hukukun ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Nüfusun çoğalması ve çeşitlenmesi, ekonomik faaliyetlerin gelişmesi de yazılı hukukun ortaya çıkmasındaki etmenlerdendir. Sümerlerin yazıyı keşfetmesinden sonra oluşan yazılı hukuk geleneği Anadolu’da yaşayan toplumları da etkilemiştir. Mezopotamya ve Anadolu’da yaşayan insanlar tarafından oluşturulan kanunlar kıyaslandığında benzer düşüncelerin var olduğu görülmekte, bu ise her iki toplumun da birbirini etkilediğini göstermektedir. Kanunlarda görülen bazı farklılıkların ise bu coğrafyalarda yaşayan insanların farklı kökenlere dayanmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Eskiçağ Uygarlıkları, Adli Bilimler, Suç ve Ceza

Giriş İnsanların bir araya gelerek aile ve toplum kurmalarıyla birlikte toplum düzenini sağlamak ve insanların haklarını korunmak amacıyla toplumu bağlayıcı bazı kuralların oluşturulduğu bilinmektedir. Böylece ilk olarak tecrübe edilerek ortaya çıkan ve bir arada yaşayan insanların tamamı tarafından kabul görülen kurallar meydana gelmiştir (Florioti ve Demirci, 2013). Başlarda örfi biçimde olan bu kurallar Sümerlerin M.Ö. 3200 yıllarında yazıyı icat etmelerinden sonra yazılı hale getirilmiştir. Sümerler tarafından başlatılan yazılı hukuk geleneği tarih boyunca diğer toplumlar tarafından da benimsenmiş ve günümüz yazılı hukuk metodunun temeli atılmıştır. (Kılıç ve Erdem, 2015). Ele geçen çivi yazılı belgelere göre, örf ve adetlere dayanan hukukun Sümerlerden beri geliştiği görülmüştür. İsin kralı Lipit-İştar’a ait olan Sümerce kanunlar o dönemlerde hukuk ve adalet kavramlarının var olduğunu göstermektedir. Mezopotamya’da başlayan bu kanunlar zinciri güneyde Sümer, kuzeyde Akad yani Samiler ve Hammurabi Kanunları ile Babil’de devam etmiştir. Hammurabi Kanunlarından sonra ise bu kanunlar zincirinin bir halkası olan Hitit Kanunlarını görmekteyiz. Eski Mezopotamya’nın en önemli hukuk belgelerinden biri de Orta Asur Devri’ne ait olan Asur Kanunlarıdır. Asur Kanunların bir önsözü veya bir son sözü bulunmamaktadır. Kanunların konuları genellikle kadınlarla ilgili suçlar ve kadınların mülkiyet hakları hakkındadır. Kanunlar geleneksel Sümer ve Babil kanun maddeleri tarzındadır. Eski Babil Kanunları, Sümer Kanunlarını örnek alarak düzenlenmiştir. Asur Kanunlarında ise kendinden önceki kanunlara ilave yapıldığı görülmektedir (Tosun ve Yalvaç, 2002). Genel olarak Eskiçağ hukuk metinlerinde kanunlar toplumsal ihtiyaçlara göre belirlenmiştir.

Mezopotamya ve Anadolu Kanunlarında Suçlara Verilen Cezalar Eskiçağ uygarlıklarında genellikle göze göz, dişe diş hükümler yani zarara uğrayanın suçluya kendisine gelenden daha çok zarar vermesi yer almaktadır. Hitit kanunları bu açıdan farklılık 190

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI göstermektedir. Hitit kanunlarında birçok suçun karşılığında tazminat ödenirdi, ölüm ve bedeni sakatlama cezaları oldukça sınırlıydı (Dinçol, 1990). Hitit kanunları tazminata dayalı, yumuşak bir yapıya sahiptirler ve eskiçağlarda yaşamış diğer uygarlıkların kanunlarına göre daha insancıldır (Doğan, 2007). Hırsızlık suçlarında Sümer kanunları sessiz kalırken, Lipit-İştar kanununda hırsızlık yaparken yakalanan bir kişiye 10 şeqel gümüş ödeme cezası verilmektedir. Hitit kanunlarında ise hayvan, eşya ve tarladan ürün çalma ile ilgili hükümler bulunmakta bu hükümler çalınan malın niteliğine göre değişiklikler göstermektedir. Hitit kanunlarının 57. maddesinde; iyi cins bir öküz çalınırsa ve bu öküz sütten kesilmiş bir öküz ise cins bir öküz değildir ancak iki yaşında bir öküz ise iyi cins bir öküzdür. Şimdi on beş öküz versin ve böylece suçu evinden uzaklaştırsın olarak iyi bir cinsin nasıl olduğunun tanımlandığını ve iyi bir cins öküz çalındığında verilen cezayı görmekteyiz (Tutkaoğlu, 2016). Asur Kanunlarında kadına karşı işlenmiş suçlara ve kadın haklarına ait hükümler bulunmaktadır. Bu hükümlerin Hammurabi kanunlarının etkisi altında kaldığı görülmektedir (Bilgiç, 1963). Hammurabi Kanunlarında kadın haklarını koruyan hükümler olduğu gibi kadınların işledikleri suçlara karşı verilecek olan cezaların yer aldığı hükümler de bulunmaktadır. Örneğin, Hammurabi Kanunları 153. maddede; Bir kadın ikinci bir erkek için kocasını öldürtürse o kadın kazığa oturtulacaktır hükmü yer almaktadır. Böylece aile içi cinayetler önlenmeye çalışılmıştır (Arslantaş ve Septioğlu, 2016). Anadolu ve Eski Mezopotamya’da yaşayan insanlar suyun bütün kötülükleri ortaya çıkaracağını ve temizleyeceğini düşünerek nehirlerin hakemliğine başvurmuşlardır. Bir suç tespiti ve cezalandırma yöntemi olarak ‘suya atılma’ yöntemine başvurmuşlardır. Ele geçen yazılı kaynaklardan yargılama işleminin şu şekilde yapıldığı görülmektedir; kişiye nehre atılmadan bir gün önce dualar okutulur ardından kişinin eline kutsal su dökülürdü daha sonra üzerine atılan suçlar art arda sıralanarak kişi nehre atılırdı. Suçlanan kişinin suçunun ispatı ya da suçsuzluğunun kanıtı bu noktadan sonra nehrin insafına bırakılmıştır. Eğer kişi suçsuzsa suyun onu yukarı atacağına, suçluysa suyun dibini boylayacağına inanılmıştır. Yargılama tapınak gözetiminde yapılarak hâkimler tarafından izlenirdi. (Florioti ve Demirci, 2013). Hititçe bir fermanda bir suçlunun masumiyetini ispat etmesi için önce yemine başvurulduğu eğer yemin de yetersiz kalırsa Hammurabi ve Asur Kanunlarında olduğu gibi suçlunun suya atıldığından bahsedilmiştir (Alp, 1947). Değerli eşyaları korumakla görevli olan emanetçilere verilen cezalar ile ilgili ilk düzenlemelere Eshnunna Kanunlarında rastlanmaktadır. Kanunun 36. maddesinde; Bir kişinin malını bir emanetçiye saklamaya verdiğinde mal, ev delinmeden, kapı eşiği zorlanmadan, pencere sökülmeden yok olursa malını emanetçi ödeyecektir hükmü yer almaktadır. Hammurabi Kanunlarının 124. maddesinde ise; Eğer bir kişi başka bir kişiye gümüş, altın veya herhangi bir şeyi saklayıp koruması için şahitler önünde verirse ve alan adam aldığını inkâr ederse, bu adam hakkındaki suçlama ispat edilecek ve o adam inkâr ettiği malın iki katını ödeyecektir şeklinde hüküm yer almaktadır. Eski Mezopotamya toplumlarında çocuğun sağlıklı büyümesi için sütanne mesleğinin ön plana çıktığı görülmektedir. Eshnunna Kanunlarının 32. maddesinde ve Hammurabi Kanunlarının 194. maddesinde suçun şekli ve verilecek ceza şöyle ifade edilmiştir; Eğer bir aile evladını sütanneye verir ve o evlat sütannenin elinde ölürse, sütanne de babasının ve annesinin haberi olmadan ikinci bir çocuğu alıp birincinin yerine koyarsa babasının ve annesinin haberi olmadan ikinci bir çocuğu emzirdiği için memelerini keseceklerdir. Burada ölen çocuğun yerine başka bir çocuğu koyarak sütannenin gelirini devam ettirmek istemesi suç sayılarak memelerinin kesilmesi ile gelir kapısının kapanması amaçlanmaktadır (Kılıç ve Erdem, 2015). Eskiçağlarda ilk ilaçların bitkiler veya bitkisel kökenli maddeler olduğu bilinmektedir. Büyücüler ve Afsuncular zehirleyici etkisi bulunan bitkileri tanıdıkları için hasta insanları tedavi eden kimseler olarak karşımıza çıkmaktadır. Mezopotamya uygarlıkları döneminde 250 civarında bitkinin bilindiği görülmektedir. Bu döneme ait tabletlerdeki reçetelerde Haşhaş, Kekik, Meşe Mazısı, Nane, Rezene, Safran ve Eğir kökü gibi günümüzde dahi ilaç sektöründe kullanılan bitkilere rastlanmaktadır (Başol, 2014). Bu bitkilerin zararlı etkileri kullanılarak da kara büyü gibi büyüler yapılmaya başlanmıştır. Mezopotamya’da kara büyüler gündelik yaşamın bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır ve zararlı etkileri sebebiyle yasaklanmıştır. Büyücüler kanunen cezaya tabi tutulmuştur. Asur kanunlarının 47. Maddesine göre bir insan büyü yaparsa ve büyü elinde 191

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI yakalanıp, büyü yaptığı ispat edilirse ölüm cezasına çarptırılmaktadır. Ur-Nammu kanunlarının 10. maddesinde bir kişi büyücülükle itham edilirse Nehir Tanrısı’nın yargılamasına bırakılmaktadır. Aynı şekilde Hammurabi kanunlarının 2. maddesinde de büyücülere suya atma cezasının uygulandığı görülmektedir (Mandacı, 2016).

Sonuç Eskiçağ uygarlıklarında ceza hukukunda Sümer ve Hitit medeniyetlerinde benzer hükümlerin yer alması hukukun devamlılığına işaret etmektedir. Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarının birbirleriyle hem ticari hem kültürel alışverişleri hukuk kurallarını da etkilemiştir. Anadolu’da görülen suya atma cezasının Sümer, Babil ve Asur’da da görülmesi bu durumu kanıtlamaktadır. Kanunların, insanlar tarafından oluşturulduğu ve insanların her göç, ticari seyahat gibi kültürel alışverişlerden etkilendikleri için birbirinden bağımsız olmaları imkansızdır. Özellikle Anadolu ve Mezopotamya gibi birbirine yakın coğrafyalarda hukuk her zaman birbirini takip etmiş ve tamamen olmasa da günümüze kadar izler bırakmıştır. Eskiçağ hukukunu Adli Bilimler açısından incelediğimizde ise yargı kararlarında dinsel ve hukuksal kavramların iç içe geçtiği görülmektedir. Örneğin, suya atılma cezasında suçu delillerle ispatlamak yerine suçlu tanrının insafına bırakılmaktadır.

Kaynakça Alp, S., (1947), Hitit Kanunları Hakkında, Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi, 5(5). Arslantaş, Y., ve SEPTİOĞLU, R. K., (2016), Çivi Yazılı Hukuki Belgelere Göre Mezopotamya’da Kadın, Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Dergisi, 12(1), 1-41. Başol, S., (2014), Hititlerde Büyü ve Büyü Malzemeleri. Doktora Tezi. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Denizli. Bilgiç, E., (2018), Eski Mezopotamya Kavimlerinde Kanun Anlayışı ve An’anesi. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 21, (104-119). Demirci, G, (2013), Çivi Yazılı Kanun Metinlerinde İlginç Bir Suç Tespit ve Cezalandırma Yöntemi: Suya Atılma, Tarih Araştırmaları Dergisi, 32(54), 1-16. Dinçol, A. M., (1990), Hitit Yasalarının Ana Çizgileri ve Eski Önasya Hukuku ile Etkileşimi, Anadolu Araştırmaları, (12), 83-100. Doğan, E., (2007), Hitit Hukuku, Güncel Yayıncılık. Kılıç, Y., ve Erdem, F., (2015), Eski Mezopotamya Hukuku’nda Mesleki Suçlara Verilen Cezalar, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 2(7), 1-30. Mandacı, E., (2016), Arkeolojik ve Yazılı Kaynaklar Işığında Eski Mezopotamya Toplumlarında Büyü ve Büyücülük, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (16), 218. Tosun, M., ve Yalvaç, K., (2002), Sümer, Babil, Assur Kanunları ve Ammi-Şaduqa Fermanı. Tutkaoğlu, U., (2016), Eski Mezopotamya ve Eski Anadolu Kanunlarının Etkileşimi ve Mukayesesi. Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

192

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

CENGİZ AYTMATOV’UN DEVE GÖZÜ HİKÂYESİNDE YER ALAN HAYVAN METAFORLARI

Esra GÜZEL Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, [email protected]

Özet Kırgız edebiyatçısı Cengiz Aytmatov 1928 ve 2008 yılları arasında yaşamını sürdürmüş döneminin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel ögelerini eserlerinde kimi zaman açıkça kimi zaman metaforlar aracılığıyla aktarmıştır. Kırgız halk edebiyatına hakim olan yazarın eserlerinde Manas Destanı’na ve Türk mitolojisine ait unsurlar çokça yer almaktadır. Bahsi geçen unsurlar Deve Gözü hikayesinin de temalarını oluşturmaktadır. Bu çalışmada eser içerisindeki unsurlar tespit edilerek yazarın neye çağrışım yapmak istediği açıklanmaya çalışılmaktadır. Eserde yer alan hayvan metaforları teker teker ele alınıp metin bağlamında incelenmiştir. Anahtar kelimeler: Cengiz Aytmatov, deve gözü, hayvan metaforu.

Giriş Deve Gözü hikayesinde ana kahramanımız olan Kemal’in Anarkay bozkırında başına gelenler anlatılır. Tarih öğretmeni Aldiyarov’un bozkırı anlatışından etkilenen genç ve tecrübesiz delikanlı, Sovyetler Birliği’nin kolhozlaşma faaliyetlerine başlamasıyla pullukçu olma ümidiyle Anarkay’a doğru yola çıkmış ve işlerin hiçte hayal ettiği gibi gitmemesiyle büyük hayal kırıklığına uğramıştır. Abakir adlı kişi ona türlü türlü eziyetler ederek hikaye boyunca ana kahramanımızla bir çatışma halinde olacaktır.

Yöntem Bu hikayede yer alan hayvan motifleri deve gözü, kurt, ceylan, kartal, at ve koyun sürüsüdür. Eserde hayvan motiflerine dair yapılan alıntılar ilgili paragrafın sonunda yer alan parantez içerisinde sayfa numarası ile ifade edilmiştir. Deve gözü: Hem hikayeye ad olmuş hem de hikaye içerisinde yer almaktadır. Devenin yaşadığı yer çöldür. Çölün iklimi kurak, yer şekli bakımından kumlu bir coğrafyadır. Bu zorlu yaşam şartlarına uygun olarak yaratılan devenin sıcaktan, kuraklıktan, kumdan ve kum fırtınalarından etkilenmeyen vücut yapısı ve göz şekli vardır. Bu olumsuz şartlara rağmen develer uzun süren yolculuklara dayanıklıdır. Bu sebeple deve metaforu burada mücadeleyi yani Kemal’i sembolize eder. “Develerin 3 sıra göz kapakları bulunur. Kum fırtınalarında gözlerini tamamen kapatabilirler. Develer adeta koruyucu ve şeffaf olan mucizevi göz kapakları sayesinde önlerini görürken gözlerini de korurlar. Çapraz şekilde dizilmiş olan kirpikleri kapandığında göze tek bir toz tanesi bile kaçmayacak şekilde yaratılmıştır.” (Özdemir, 2019). Birbirleriyle iç içe geçen devenin kirpikleri gözün şiddetli kum fırtınalarına karşı korunmasını sağlar. Hikayemizde ise devenin gözü Kemal’in su aldığı kaynakla benzerlik kurulur. Kaynağın bir adı yoktur o adı Kemal koyar ve yanındaki perçemli kızı da buna inandırır. Hikayenin ana kahramanı hikayenin adıyla özdeşleşerek, Anarkay’ın zorlu şartlarına karşı kendini geliştirir ve orada kalmayı başarır. Devenin gözü nasıl günlük yaşantısına uyum sağlamasına uygun olarak yaratıldıysa Kemal’de mücadele ederek o uyumu yakalar. Aynı zamanda hikayenin içerisinde deve göçü de temsil etmektedir. “Yukarılardan çanlarını çala çala, nereden gelip nereye gittikleri belli olmayan deve kervanları geçiyordu.” (12) Kurt: Bu hikayede kullanım amacına göre kurt, yalnızlığı simgelemektedir. Kurdun uluması ise pişmanlığın boyutunu aktarmak amaçlı kullanılmıştır. “Bu Abakir denen herif, Kalipa’yı terketmekle asıl mutluluğu da terketmiş olduğunu anlayacak olsa, Kalipa değil o ağlardı, kara kışta aç kalmış bir kurt gibi ulurdu.” (54) 193

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Ceylan: İnsanların tabiata zarar vermesi ve ekosistemin bozuluşu ceylanlar üzerinden aktarılmıştır. Kemal’in gece gördüğü iki ceylan üzerinden çevreye verilen zarara ve doğanın dengesinin bozulmasına sitem edilmiştir. “Ay doğmuş, epeyce yükselmişti. Birden, sürülmüş tarlanın ötesinden, iki karaltının ürkek adımlarla yaklaştığını gördüm. Bozkır ceylanlarıydı bunlar. Nereye gidiyorlardı? Kuşkusuz kaynağa, su içmeye. Ceylanlar tarlanın kenarına gelince durdular. Tuhaf şekilde kabartılmış, demir ve mazot kokan bu toprağa girmekten korkuyorlardı. Orada, ayın gümüş ışınlarıyla parlayan heykeller gibi, uzun süre hiç kımıldamadan kaldılar. Erkeğinin boynuzları vardı, dişisinin boyu biraz daha kısaydı. İkisinin de gözleri pırıl pırıl parlıyordu gecenin karanlığında. Dişi ceylan erkeğine iyice sokulmuş, tıpkı onun gibi ince boynunu dikmiş, kulaklarını kabartmış, şaşkın şaşkın bakıyordu. Ve herhalde korkular içinde kendi kendilerine soruyorlardı: “Ne olmuş bu bozkıra? Her zaman yürüdüğümüz yol nereye gitmiş? Hangi güç bu toprağın altını üstüne getirmiş?" Ceylanlar sürülmüş tarladan geçmeyi göze alamadılar, geriye dönerek usulca uzaklaştılar. Kısa tüylü çevik vücutları, ayın hüzünlü ışıklarıyla parlıyordu.” (45) Kartal: Bulunduğu konum itibariyle zirveyi, gücü ve kanatlarıyla koruyucu ruhu temsil etmektedir. “Üzerimde, gökyüzünde, bir kartalın, geniş güçlü kanatlarını açarak süzüle süzüle döndüğünü gördüm.” (41) At: Kahramanların veya askerlerin yardımcısı olarak hem gerçek hayatta hem de Türk mitolojisinde önemli bir yere sahip atlar savaşın ve gücün metaforudur. “Toynakları tozu dumana katan atlar göğüs göğüse geliyor, kalkanlar, kılıçlar birbirine çarparak şakırdıyor, o engin ova naralarla, at kişnemeleriyle doluyordu.” (12) Koyun sürüsü: Hikayede dekor olarak kullanılan koyun sürüsü bereketin ve yerleşik hayata geçişin ifade ediliş şeklidir. “Sonra savaş durdu, bahar geldi, bütün Anarkay düzlüğü beyaz çadırlarla doldu. Obaların üzerinde boz renkli tezek kokuları yükselmeye, koyun, yılkı sürüleri yayılmaya, otlamaya başladı.” (12)

Sonuç ve Öneriler Kırgız edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Cengiz Aytmatov yazdığı eserler aracılığıyla ortak Türk tarihini ve kültürünü okuyucularına aktarmıştır. Bu çalışmada çıkış noktası mitoloji olan ve eser içerisinde mesaj niteliği taşıyan deve, kurt, ceylan, kartal, at ve koyun sürüsü olmak üzere hayvan metaforları ele alınıp incelenmiştir. Aytmatov, Deve Gözü hikayesinde kullandığı metaforların ilhamını Türk mitolojisinden bilhassa yaşadığı coğrafyanın ürünü olan Manas Destanı’ndan almıştır. Deve Gözü’nde yer alan hayvan metaforları Türk mitolojisinde önemli bir yere sahiptir. Kurt motifi Türklerin bu hayvanın soyundan geldiğine veya kendilerine yol gösterdiğine inanarak kutsallık atfettiği bir semboldür. Hikayede ceylan motifinin dişi ve erkek olarak yer alması ise türeyişle ilgili unsurdur (Uzun, 2007).Kartal motifi Şaman inancında Göktanrı’nın, koruyucu ruhunun ve adaletinin, Göktürk ve Uygur devirlerinde hükümdar veya beylerin simgesidir. Şaman inancında at Şaman’ın gökyüzüne çıkan bineği ve kurban hayvanı, Göktürklerde cenazelerde ve hükümdarların tahta çıkışlarında ayinlerin düzenlendiği, Türk beylerinin dostu olan, sahibi öldüğünde yanında gömülen Türkler için hem günlük hayatta hem de destanlarda, kahramanlık hikayelerinde çok önemli bir yere sahiptir. Hikayeye ad olan deve ise alpliğin, gücün, kuvvetin ve kudretin metaforudur (Özkartal, 2012). Halk kültürüne ve edebiyatına büyük değer veren yazar eserlerinde yer alan fikirleriyle bir millet için kültürün birleştirici ve bütünleştirici rolüne vurgu yapmak amacıyla mitolojik ögelere yer vermiştir. Yazar lirik ve coşkulu anlatım tarzıyla eser içerisinde uzun uzun tasvirlere yer verir. Anarkay betimlenirken doğa ve doğadaki unsurlar şiirsel bir üslupla ve simgelerden faydalanılarak aktarılmaktadır. Bu destansı anlatım tarzının içerisinde motifleri aktarması hikayeyi zenginleştirmiştir. Kemal’in Anarkay’a gitmesine sebep olanlardan en etkilisi Tarih öğretmeni Aldiyarov’dur. Kemal’in kendi tarihini ve kültürünü öğrenme merakı, atalarından kalan topraklara sahip çıkması ve bu uğurda sistemde çalışması ile Cengiz Aytmatov gençlere örnek teşkil edecek bir karakter ortaya koymaktadır. 194

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Kaynakça Aytmatov, Cengiz (2020). Deve Gözü (Çev. Refik Özdek) İstanbul: Ötüken Neşriyat. Özkartal, Mehmet (2012). “Türk Destanlarında Hayvan Sembolizmine Genel Bir Bakış (Dede Korkut Kitabı’ndan Örnekler), Millî Folklor, Yıl 24, S. 94, s. 58-71. Uzun, Gülsine (2007). “Cengiz Aytmatov Eserlerinde Yaratılış ve Türeyiş Sembolizmi”, Türkoloji Araştırmaları, S. 212, s. 723-735. İnternet Kaynakları Özdemir, Dilek (2019). “Develerin Bilmediğimiz Özellikleri” https://www.turktoyu.com/develerin- bilmedigimiz-ozellikleri, (Erişim Tarihi: 4 Mayıs 2021)

195

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

AN INTERSECTIONAL READING OF DISABLED FEMALE BODY: A CRITICAL APPROACH TO SYLVIA PLATH’S THE BELL JAR

Esen Yağmur DURSUN Çanakkale Onsekiz Mart University Faculty of Arts and Sciences English Language and Literature, [email protected]

Abstract Intersectionality was coined in the late 1980s by Kimberlé Williams Crenshaw and the term focuses on anti-discrimination and social movement policies. The concept of intersectionality tries to understand how the forms of oppression and discrimination intersect. Since it provides ideological management and direction of societies, it would be quite possible to talk about the existence of exploiting and exploited identities. Yet, individuals of a particular society have complex identities and that makes it impossible to identify a person with only one fixed signifying identity. Identity- based arguments are a field that focuses on identity for the purpose of achieving social justice, and it has brought additional new fields to the arguments that class-oriented arguments defend on segregation and injustice. To examine these areas within the framework of the exploiter and the exploited, it may be considered as a necessity to place class-based arguments together with identity- based theories in society. In this framework, Sylvia Plath's success with The Bell Jar is not just the voice of people who are marginalized, but also a very strong argument of everyone susceptible to alienation. This research paper focuses on Sylvia Plath's fiction in which the intersectional units are elaborated concerning the identity and class-based arguments. Keywords: Sylvia Plath, Intersectionality, Stigma, Gender

Introduction Plath focuses on the emotional states of individuals who are more segregated and excluded in society. In The Bell Jar, she deals with the negative effects of the capitalist order on women, the unconscious reactions of women to the order, and their inner and mental states in the process by enriching them dynamically and reflexively of her protagonist’s experiences. She also emphasizes in a literary way that people with disabilities experience emotions only one click more intensely than the normal, proper, and ideal mainstream people. Another issue of the paper is to investigate the inequality between the social identities of individuals and soft power suppression that contradicts itself. Yet, the protagonist Esther, an individual of 1950’s American society, has a complex identity which makes it impossible to identify her with only one fixed signifying identity. In addition, The Bell Jar presents that no one can have the same social status and identity as any other individual which clears out the idea that the degrees of exploitation, victimization and discrimination of people are also different from each other. For this reason, the relationship of individuals with intersectional units, which is not fixed but fluid, constitutes one of the topics argued by this paper.

Method The paper deals with the realities of women identity in a male-dominated world through the characters in 1950’s the USA, and it discusses the capacity of society to produce intersectional stigma in which the basis, cause, and consequences of individuals' mental illnesses are pointed out through the quotations from the book.

Discussion In the mid- 20th Century in America, women were trying to survive in a male-dominated business world and earn their independence to actualize their existence. Esther was also struggling 196

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI with these issues and for this reason, she opposes the social norms of the era in multiple situations as a woman. The book begins with Esther’s winning a scholarship and going to New York as a guest editor. For Plath, Esther's main goal is to reject all the norms of her constructed identity dictated by the patriarchal order. She briefly addresses her ever-lasting hatred towards patriarchal values through these words: The trouble was, I hated the idea of serving men in any way. I wanted to dictate my own thrilling letters” (Plath, 1972, p.93). In here, she does not contain the males in her life but the whole idea of serving the normative structure of the genders. Considering that society classifies the genders just as economic groups, it would be said that men and women are forced into a hierarchical structure in which the hegemonic power of men suppresses traditional women identity. Plath also stigmatically criticized the fertilizer role of women in a part a woman gives birth: "You oughtn't to see this," Will muttered in my ear. "You'll never want to have a baby if you do. They oughtn't to let women watch. It'll be the end of the human race" (Plath, 1972, p.80). Women are showed here as mechanism for the continuity of society which may not be correct to apply this to all the females in the society. Furthermore, Esther's not only a fixed woman who rejects the norms, but her shared identity with other individuals in the society shows that people need more than one category to define themselves. Moreover, race, gender, social class, and sexuality are not only categorized to define distinct groups in society that are independent of each other, but they also include the political existence and position of individuals, their financial status, and degrees of connection with the intersectional stigma. ‘Intersectional stigma’ is a rational concept used to address the integral characterization of multiple stigmatized identities within a person or group of people and their association with cause-and-effect relationships on bodily and mental health (Turan et al., 2019, p.1). This situation mentioned above is a part of the normalization process of the system in which society favors the powerful. It might be said that "The Bell Jar" is a fair example of society's favoring mentally healthy individuals in powerful positions by addressing the problems experienced by individuals with mental illnesses due to intersectional stigma and the consequences of these problems. Besides, Sylvia Plath does not only talk about the “the bell jar” that her character Esther lives in, but also evaluates that America in the 1950s is in a bell jar. She tells how the whole society is affected by all the discriminatory concepts of intersectional stigmas. Esther is a woman who does not want to compromise on equality and question the normative roles imposed on her. “[A]fterwards you went about numb as a slave in some private, totalitarian state” (Plath, 1972, p.105). It is possible to deduce from this sentence that it is slavery for her to conform to any totalitarian regime that causes both class and identity-based inequalities. Based on this, the events that lead Esther to end up in the mental clinic are not an individual- defamiliarization illness or manic-depressive tendencies, but the presence of an overthinker girl who is not sufficient to internalize negativities in society. “The silence depressed me. It wasn't the silence of silence. It was my own silence.” (Plath, 1972, p.25). It is not correct to customize this situation with the intersectional stigma alone. Taken in the context of The West and the Rest, anyone who cannot follow or are forced not to follow the patterns of ‘properness’ are in the Rest. The hierarchy within The Rest is restricted and classified with class and identity-based arguments by the powerful West. Esther says at the very beginning of the book that she was very thrilled by Rosenbergs’ execution. This sentence foreshadows that in the following chapters, electroshock therapy that is applied to her in order to improve the character's mental health will affect her. Drawing from sub- texts in the book, the book shows that Esther identifies her electroshock treatment with Rosenbergs, who were executed inhumanely, and feels better in the bell jar by being closer to death through her numbness and that is she states that it helped her to free her bondage of bell jar which represents the social norms, boundaries, and roles. Perhaps this is why Esther talks about the execution, which is considered one of the greatest crimes of her time. Plath claims that in capitalist order and class/identity-based world forces people to live in a bell jar like a little bubble and to the person bell jar everywhere is the same just like the people who are marginalized in the society.

197

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Conclusion In The Bell Jar, Plath points out the identity-based gender subject and mental disorders in a capitalist order which forces individuals to perform in a fixed way. The book is read as a small reflection of the hegemony in the society, as the hierarchies between characters are adorned with the hierarchy between individuals in the society. The experiences Ester represented in Plath's fiction help to detect new conditions of subordination in 1950’s America and the rest of the world and harbor the multi- layered victimization of secondary groups such as gender, sex, race, orientation, and disabilities from a broader perspective. It is also quite appropriate to present identity-based arguments in integrity with class and social injustices. For this reason, what the character dares to say is also a diagnosis of society. The existence of these problems in society may not be explained solely by an identity or a class-based approach. These theories and arguments need to be intertwined in practice and academia. This would enable researchers and readers to explore the interpretations of the common points of social and economic divisions in present and the past and to perceive the degree of victimization and experiences of individuals residing at the intersection of two or more categories, considering gender, race, disease, orientations, and class.

References Artazcoz, L., Benach, J., Borrell, C., & Cortès, I. (2004). Unemployment and mental health: Understanding the interactions among gender, family roles, and social class. American Journal of Public Health, 94(1), 82-88. doi:10.2105/ajph.94.1.82 Baldwin, K. A. (2004). The radical imaginary of the bell jar. Novel: A Forum on Fiction, 38(1), 21-40. doi:10.1215/ddnov.038010021 Bağlama, S. H. (2020). Intersectionality in Zadie Smith's Fiction: Race, Gender and Class. In 1363993078 997763625 S. H. BAĞLAMA & 1363993079 997763625 M. SARIOĞLAN (Eds.), In Critical Studies in Social Sciences and Humanities (pp. 21-38). Livre De Lyon. Bonds, D. S. (1990). The separative self in SYLVIA Plath'sthe bell jar. Women's Studies, 18(1), 49-64. doi:10.1080/00497878.1990.9978819 Cho, S., Crenshaw, K. W., & McCall, L. (2013). Toward a field of intersectionality studies: Theory, applications, and praxis. Signs: Journal of Women in Culture and Society, 38(4), 785-810. doi:10.1086/669608 Cole, E. R. (2009). Intersectionality and research in psychology. American Psychologist, 64(3), 170-180. doi:10.1037/a0014564 Fraser, N. (2007). Unruly practices: Power, discourse and gender in contemporary social theory. Cambridge: Polity. Fraser, N. (2013). The Fortunes of Feminism. London: VERSO BOOKS. Link, B. G., & Phelan, J. C. (2001). Conceptualizing stigma. Annual Review of Sociology, 27(1), 363-385. doi:10.1146/annurev.soc.27.1.363 Oexle, N., & Corrigan, P. W. (2018). Understanding mental illness stigma toward persons with multiple stigmatized conditions: Implications of intersectionality theory. Psychiatric Services, 69(5), 587-589. doi:10.1176/appi.ps.201700312 Plath, S. (1972). The Bell Jar. Faber Faber. Turan, J. M., Elafros, M. A., Logie, C. H., Banik, S., Turan, B., Crockett, K. B., . . . Murray, S. M. (2019). Challenges and opportunities in examining and addressing intersectional stigma and health. BMC Medicine, 17(1). doi:10.1186/s12916-018-1246-9

198

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KÜRESEL BİR TEHDİT OLARAK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

Beyzanur ŞINIK Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ve Güvenlik Anabilim Dalı, [email protected]

Uluslararası İlişkiler ’in gündemini en çok meşgul eden konu olan güvenliğe dair ortaya çıkan yeni tehditler, zaman içerisinde farklı seviyelerde de olsa devletlerin gündemlerinde yer almışlardır. 1970’lerden itibaren uluslararası gündemde kendine yer bulan iklim değişikliği, hem o dönemin bilim otoritelerinin hem de kamuoyu baskısı sayesinde devletlerin de gündemlerinde yer bulmaya başlamıştır. Bu çalışmada tümdengelim yöntemi kullanılarak, ilk olarak iklim değişikliği tanımı yapılacak ve etkilerinden bahsedilecektir. İlerleyen bölümlerde ise iklim değişikliğinin nasıl bir ‘güvenlik tehdidi’ haline geldiği ve bu tehdide karşı devletlerin aldığı önlemler kronolojik sıra içerisinde aktarılacaktır. Ve son olarak da elde edilen veriler ışığında konunun Uluslararası İlişkiler ve güvenlik ekseninde değerlendirilmesi yapılacaktır. İklim değişikliği en genel tanımlama ile; atmosferin doğal sera etkisinin insanlar tarafından bozulmasıyla oluşmaktadır. İnsan yaşamının temel olanaklarını sağlayan sera etkisi, içerisinde bulunan metan, karbondioksit ve azot monoksit oranlarının artması ile insan hayatı için bir tehlike haline gelmektedir. Fosil yakıtların (kömür, petrol, doğalgaz) kullanımının artması, ormancılık, endüstriyel ve tarımsal faaliyetler sera gazı etkisinin artmasına neden olmaktadır. Sera gazı üretiminde ilk ikide yer alan ülkeler ABD ve Çin’dir (Ediger,2017,s.34). İklim değişikliği, terörizm gibi somut verilerle toplum tarafından fark edilemediği için nispeten daha önemsiz görülebilmektedir. Ancak iklim değişikliğinin yarattığı olumsuz etkiler milyonlarca insanın sağlığını etkilemektedir. Bu etkileri doğrudan ve dolaylı etkiler olarak ayırmak mümkündür. Doğrudan iklim değişikliğine bağlı olarak artış gösteren olaylar arasında salgın hastalıklar, seller, fırtınalar, kasırgalar ve ekstrem hava olayları söylenebilir. Dolaylı yollardan iklim değişikliğinin insan sağlığına etkisi su, yiyecek ve hayvan yoluyla bulaşan hastalıklardır. İklimin değişimi virüs ve mikropların taşınmasını kolaylaştırmakta ve onlara daha uzun yaşam süresi vermektedir. Gıdaların raf ömrünü kısaltan iklim değişikliği aynı zamanda sıcaklığa bağlı olarak gıdalardaki bozulmalar ile gıda zehirlenmelerine neden olmaktadır (Çelik ve ark.,2008,s.15). İklim değişikliğinin neden olduğu sorunları doğal kaynaklara ve topluma etkileri olmak üzere iki başlık altında incelemek mümkündür. Tatlı su kaynaklarında azalma, deniz ekosistemlerinin bozulması iklim değişikliğinin doğal kaynaklara etkilerindendir. Gıda güvenliğinde yaşanan sorunlar neticesinde açlık ve yoksulluğun artması, kentsel alanlardaki artış ve sera gazı salınımın artması, salgın hastalıkların yayılması toplum yaşamına etkileri olarak gösterilebilir (Vural,2018, s.61). İklim değişikliği, devletler nezdinde hak ettiği ilgiyi ancak Soğuk Savaş sonrasında görmüştür. Soğuk Savaş’ın bitmesi ve iki kutuplu dünya düzeninde yaşanan gevşeme ile birlikte düşmana karşı savunma yapma ihtiyacı giderek azalmıştır. 1990 sonrasında güvenliğin artık sadece askeri ve ekonomik alan ile sınırlı kalmaması gerektiği savunulmuştur. Bu bağlamda ortaya çıkan yeni güvenlik anlayışı, düşmanın belirsiz olduğunu ve bu nedenle diğer devletlerin güvenlikleri ile de ilgilenilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Güvenlik sadece askeri alanla değil aynı zamanda iklim, teknoloji, çevre, ekonomi, toplum gibi alanlarla da ilgilenmelidir (Kaypak,2008, s.5). Özellikle 1986 yılında yaşanan Çernobil Nükleer Santrali patlaması, dikkatleri bir anda çevrenin insan sağlığına etkilerine çekmiştir. Patlama sonrası ortaya çıkan radyoaktif elementlerin rüzgâr ile taşınarak Ukrayna, Rusya, İskandinavya ve Avrupa’ya taşındığı açıklanmıştır. Birçok genetik deformasyona neden olduğu ve kanser riskini arttırdığı da bilinmektedir. Bu olay, devletlerin yalnızca askeri güvenlik ile halklarını koruyamayacaklarını göstermiştir ve çevre de artık güvenlik şemsiyesi altında ele alınması gereken bir konu haline gelmiştir.

199

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Çevrenin bir güvenlik konusu olarak değerlendirilmesi, 1985 yılında Kopenhag Üniversitesi’nde Barry Buzan, Ole Waever ve Jeep de Wilde öncülüğünde kurulan ‘Barış ve Çatışma Araştırma Merkezi’ ile çalışmalarına başlayan ekolün, askeri güvenlik konusunun dışında diğer güvenlik alanları üzerinde de çalışmalarını sürdürmeleri ile olmuştur. Kopenhag Okulu’nun uluslararası ilişkiler literatürüne şüphesiz en önemli katkısı ‘güvenlikleştirme’ kavramıdır. Bir konuyu ‘güvenlik’ konusu olarak adlandırmanın onu bir güvenlik problemi haline getirilmesini ifade etmektedir (Bakan ve Şahin,2018,s.146). ‘Güvenlikleştirme Teorisi’ bir yandan askeri nitelikte olmayan güvenlik unsurlarını analizlerine dâhil ederken, diğer yandan da bu güvenlik tehdit ve unsurlarını sınırlandırmaya çalışmıştır. Teoriye göre, güvenlikleştirme söylem-edim ile oluşturulan bir sosyal olgudur. Herhangi bir konu söylem-edim ile güvenlik konusu olarak belirtildiğinde o konu hakkında olağanüstü önlemler alınması ve bertaraf edilmesi için meşruluk sağlanmış olur (Conker, 2020,s.157). Ekolün önemli temsilcilerinde Barry Buzan, güvenliği; ekonomik güvenlik, çevresel güvenlik, siyasal güvenlik, askeri güvenlik ve toplumsal güvenlik olmak üzere beş başlık altında incelemiştir(Ergül,2008,s.175). Buzan (akt. Kurnaz, 2018,s,319), bu güvenlik alanlarına yöneltilen her bir tehdit diğer güvenlik alanlarını da farklı derecelerde etkilemektedir. Bu tehditlerin, ulus- devletin bekasına ve ideolojisine olabileceği gibi, devletin vatandaşlarına ve temel ihtiyaçlarını da yönelebileceği vurgulanmaktadır. İklim değişikliğinin güvenliğe etkisi konusunda hâkim iki yaklaşımdan söz edilebilir. İlk yaklaşım, iklim değişikliğinin bir güvenlik sorunu olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylemektedir. Geleneksel bir tehdit olarak iklim değişikliği çatışmaları başlatan ya da yoğunluğunu arttıran bir neden olarak görülmektedir. İnsani tehdit olarak ise gıda, toplumsal, siyasi güvenlik alanlarına bir tehdittir. İkinci yaklaşım ise, iklim değişikliğinin bir güvenlik meselesi olmadığını savunmaktadır. İklim değişikliği gibi konuların güvenlik sorunu haline getirilmesi, gerçekten güvenlik için önemli olan konuların güvenlik kapsamına dâhil edilmesini engellediğini söylemektedir. İkinci yaklaşım ile birinci yaklaşımda insan güvenliği ortak bir mesele olarak ele alınmaktadır (Yılmaz ve Navruz, 2019, s.265). 5-16 Haziran 1972 tarihinde Stockholm İnsan Çevresi Konferansı toplanmıştır. Ancak iklim değişikliği konusunda ilk uluslararası adım 1979 yılında Dünya Meteoroloji Örgütü’nün düzenlediği Birinci Dünya İklim Konferansı’dır. Dünya genelinde konunun önemi fark edip önlemler alma gereksinimi duyan ilk ülke de toplam salınımın %30’unu yapan ABD olmuştur. 1983 yılında BM Genel Kurul kararı ile Dünya ve Çevre Kalkınma Komisyonu kurulmuştur. 1985 yılında ABD’ye Kanada ve İskandinav ülkelerinin desteği ile Ozon Tabakasının Korunması Sözleşmesi (Viyana Sözleşmesi) imzalanmıştır. 1988 yılında, UNEP ve Dünya Meteoroloji Örgütü işbirliği ile ‘Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’ toplanmıştır. Panel ayrıca BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’(BMİDÇS) nin hazırlanmasında etkili olmuştur (Duru,2001, s.9). 1992 yılında ‘Yeryüzü Zirvesi’ olarak da bilinen Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda imzaya açılan sözleşmeye 189 ülke taraf olmuştur. 11 Aralık 1997 tarihinde Kyoto’da toplanılmış ve Kyoto Protokolü kabul edilmiştir. 26 Ağustos-4 Eylül 2002’de Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde BM Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi gerçekleştirildi. Bu zirve aynı zamanda 21. yüzyılın ilk küresel zirvesidir. Rio Zirvesi sonrası değerlendirme niteliğindedir. Bu zirve sonucunda da 2005 yılında Kyoto Protokolü yürürlüğe girmiştir. . Bu protokol çerçevesinde, 37 gelişmiş ülke ve AB sera gazı emisyonunu 2012 yılına kadar 1990 yılı seviyesinden ortalama %5,2 oranında azaltma sözü vermişlerdir. 2005 yılında yürürlüğe giren protokol 163 ülkeyi bir araya getirmiştir. Protokolde taraf gelişmekte olan ülkelere ortak bir emisyon bağlayıcılığı yoktur. Taraf olan gelişmiş ülkeler için ise, emisyon salınımı hacmini en az maliyetle gerçekleştirmeleri için esnek olanaklar sağlamaktadır. Bu olanaklar serbest piyasaya uygun olup her ülkenin kendi içinde emisyon salınımını azaltmasına yardımcı öneriler sunmaktadır. Bu önerilere Esneklik Mekanizmaları adı verilmiştir. Bu mekanizmalar; ortak uygulama mekanizması, temiz kalkınma mekanizması ve emisyon ticareti. Protokolde taraf gelişmekte olan ülkelere ortak bir emisyon bağlayıcılığı yoktur (Duru,2001,s.17). AB’de, 2008 yılında ‘İklim Değişikliği ve Uluslararası Güvenlik’ bildirisini paylaşmıştır. Bu bildiride, iklim değişikliğinin AB 200

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI politikalarında merkez konu olması gerektiğini, tehditlerin yalnızca bireyleri etkilemeyip aynı zamanda AB çıkarlarını da etkileyen bir olgu olduğu belirtilmiştir. NATO’da 2010 yılında kabul edilen bir karar ile ittifak üyelerinin etkilendiği doğal afetler ve iklim değişikliği karşısında üyelere savunma sağlanacağını belirtmiştir. 12 Aralık 2015 tarihinde BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne taraf olan devletler tarafından Paris İklim Anlaşması imzalanmıştır. Anlaşmaya göre, atmosfer ısısının 2 derece olması hatta mümkünse 1,5 dereceye kadar çekilmesi hedeflenmiştir, en temel amaç budur. Yasal olarak bağlayıcı bir belgedir ve tüm ülkeler için aynı yükümlülükleri taşır.BM kararları uyarınca Çin ve Hindistan gelişmekte olan ülkeler olarak kabul edilmektedir ve emisyonları azaltmak zorunda değildirler. Bunu büyük ölçüde Paris Anlaşması’nın bir parçası olarak yapmayı kabul etmişlerdir. Bu nedenle Paris Anlaşması Kyoto Protokolü’nden daha kapsayıcı ve evrensel bir anlaşmadır. ABD 2019 yılında anlaşmadan çekilme prosedürünü başlatmıştır. Başkan Trump, ABD’nin Obama döneminde vaat ettiği 2025 yılına kadar sera emisyonlarının 2005 seviyesinin %26 seviyesine düşürülmesini, sanayi ve enerji sektörüne ekstra yük getirdiğini söylemektedir (Kaya,2020,s.182). Ancak 2021 Başkanlık seçimini kazanan Joe Biden, ilk iş olarak Trump döneminde çıktıkları bu sözleşmeye tekrar girmiştir. İran, Irak, Angola, Eritre, Libya, Yemen ve Güney Sudan da anlaşmayı onaylamayan devletlerdir Görüldüğü gibi, iklim değişikliği konusunda önemli adımlar atılmış olmasına rağmen bu konu hakkında ciddi görüş ayrılıkları da mevcuttur. Bu görüş ayrılıkları, çözüm bulma sürecini de sıkıntıya sokmaktadır. Burada devletlere düşen, ilkim değişikliğinin uzun soluklu bir problem olduğunu kabul etmek ve işbirliği içerisinde halklarının güvenliklerini sağlamaktadır. Devletlerin ekonomik gelişim kaygıları ile çevresel önlemler almayı reddetmelerine önüne geçilmelidir. Bahsedilen anlaşma ve sözleşmelere taraf olmayan devletlere farklı sınırlamaların uygulanması, dünya kamuoyu tarafından taraf olmayan devletlere tepki gösterilmesi gerekmektedir. Anarşik sistemde devletlerin üzerinde bir karar alıcı olmaması, yapılan anlaşmaların devamlılığını ve uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Ancak, her ne kadar savaşlardan ve çatışmalardan daha çok insan hayatını etkileyen küresel bir sorun olarak iklim değişikliğinin yıllar içinde hak ettiği değeri gördüğü belirtilse dahi yapılan çalışmalar ve alınan sonuçlar hala sorunun çözümünde çok başlarda olduğumuzu göstermektedir.

Kaynakça Bakan, S., & Şahin, S. (2018). Uluslararası Güvenlik Yaklaşımlarının Tarihsel Dönüşümü Ve Yeni Tehditler. The Journal Of International Lingual, Social And Educational Sciences, 135-152. Conker, A. (2020). İklim Değişikliğinin Güvenlikleştirilmesine Suriye İç Savaşı Bağlamında Eleştirel Bir Bakış. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 155-170. Çelik, S., Bacanlı, H., & Görgeç, H. (2008). Küresel Đklim Değisikliği Ve İnsan Sağlığına Etkileri. Telekomünikasyon Sube Müdürlüğü. Duru, B. (2001). Viyana'dan Kyoto'ya İklim Değişikliği Serüveni. Mülkiye, 301-333. Ediger, V. Ş. (2017). Enerji Jeopolitiğinin Uluslararası İklim Değişikliği Girişimleri Üzerindeki Etkisi. Uluslararası İlişkiler Dergisi, 45-70. Kaya, H. E. (2020). Kyoto’dan Paris’e Küresel İklim Politikaları. Meriç Uluslararası Sosyal Ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, 165-191. Kaypak, Ş. (2008). Güvenlikte Yeni Bir Boyut; Çevresel Güvenlik. Ekonomik Ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 1-22. Kurnaz, İ. (2018). Uluslararası İlişkilerde Güvenliğin Yeniden Düşünülmesi Ve Kuramsallaştırılması. 5. Uluslararası Sosyal Beşeri Ve İdari Bilimler Sempozyumu (S. 313- 327). İstanbul: Yıldız Teknik Üniversitesi Yayınları. Vural, Ç. (2018). Küresel İklim Değişikliği Ve Güvenlik. Güvenlik Bilimleri Dergisi, 57-85. Yılmaz, F. H., & Navruz, M. (2019). Küresel İklim Değişikliği, İklim Mültecileri Ve Güvenlik. Assam Uluslararası Hakemli Dergi 13. Uluslararası Kamu Yönetimi Sempozyumu Bildirileri

201

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Özel Sayısı (S. 256-271). İstanbul: Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği.

202

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRKLERDE ORTA ASYA BOZKIR KÜLTÜRÜNDEKİ İKTİSADİ HAYATTA ATIN YERİ VE ÖNEMİNE YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME

Selin GÖRÜR Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü, [email protected]

Özet Bu çalışmada, Bozkır kültüründeki iktisadi hayatta atın yeri ve öneminin incelemesi ele alınmaktadır. Araştırmada Türk toplumlarından “Hunlar, Uygurlar ve Göktürkler” irdelemesi yapılmış olup, İslamiyet öncesi Orta Asya bozkır kültüründe iktisadi hayatta atın Türk yaşamındaki etkisinin ortaya konması amaçlanmıştır. Çalışmada Nitel araştırma yöntemleri kullanılarak, literatür taraması yapılmış olup, ikincil veri kaynaklarından yararlanılmıştır. Bu çalışmayla, Türk Toplumların (Hunlar, Uygurlar ve Göktürkler) Orta Asya Bozkır kültüründeki iktisadi hayatın da atın yeri ve önemi yönelik bir değerlendirmesi ile Türklerde atın önemine yönelik bir takım tarihi bulgulara ulaşılmıştır. Bugüne kadar literatürde, konu ile ilgili olarak, özellikle Türk kültüründe At ‘a yönelik çalışmalar yapıldığı görülmekteyse de, bu çalışmayla daha çok Atın (Hunlar, Uygurlar ve Göktürkler) iktisadi alana yönelik bir değerlendirmesi yapılmaktadır. Konu ile ilgili yapılacak bilimsel çalışmalarda literatüre katkı sağlayacak belirlemelerde ve değerlendirmelerde bulunulmuştur. Sonuç olarak; Hunlar, Uygurlar ve Göktürklerin ‘in, hayatlarında atın iktisadi faaliyetlerinde mühim bir yere sahip olduğunu görülmektedir. Anahtar Kelimeler: Orta Asya, Bozkır, Bozkır Kültürü, İktisadi Hayat, At

Giriş Türkler, insanlık tarihinde kadim bir millet özelliği taşımaktadır, çünkü tarih boyunca farklı coğrafyada hakimiyet sağlamışlardır. Coğrafi çevre, insanın yaşam tarzının ve geçim yollarının bulunduğu coğrafya göre şekillenmesini sağlamaktadır. 14.yy düşünürü olan İbn-i Haldun “coğrafya kaderdir” sözüyle de coğrafyanın insanın üzerinde önemine değinmektedir. İslamiyet öncesi Türk toplukların Orta Asya’da yaşamlarını sürdürdükleri görülmektedir. İslamiyet öncesi ilk Türklerin Orta Asya’da bulundukları lokasyon, Altay-Ural Dağları arası ile Hazar Denizinin kuzey ve kuzeydoğu bozkırları yerleşim yeri oluşturmaktadır (Taşağıl, 2019:45). Bölge step ve yarı kurak iklime bağlı olarak hava şartları sıcak ve nemli bir özelliğe sahiptir. Orta Asya’da geniş bozkırlar ve çöllerin yer aldığı geniş düzlükler ile dağların arasında kalan büyük çukur sahalar ve göller yer almaktadır (Ceylan, 2015:11). Bozkır kelimesi, Divan-ı Lugat‟it Türk‟te, toprağı düz ve sert olan yer anlamında “tatırlıg yer” olarak tanımlama yapılmaktadır (Mandaloğlu, 2014:76). TDK (2021) ‘ya göre bozkır; “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü” olarak ifade edilmektedir.” Bozkır ikliminin çeşitli bakımlarından eski Türk yaşayışına, düşünce tarzı, inancı ve dünya görüşüne, örfü ve geleneklerine, kısacası kültürüne tesirler yapmıştır (Kafesoğlu, 2019:206). İnsan hayatında coğrafya etkili bir unsur oluşturmaktadır (Onay, 2015:220). Orta Asya ‘da bozkır iklimin bulunması nedeniyle bozkır kültürü bulunmaktadır. Bu durum aynı zamanda Orta Asya lokasyonunda Türklerin iktisadi anlayışının, coğrafi özelliklerine göre farklı ve kendine has bir özellikle oluşmasını sağlamıştır. Toplumların yaşadığı coğrafi ortamlarının özelliklerine göre hayat şartları şekillenmektedir. Türkler 3500 yıllık hayatı bozkır koşullarına bağlı olarak kendine has bir kültür tipine muasır olmuşlardır (Kafesoğlu, 2019:206). Eski Türk kültürünün bulunduğu coğrafyaya bağlı olarak giyim, beslenme, şehir, ticaret, tarım, maliye, endüstri ve el sanatları gibi iktisadi özellikleri kendine has bir gelişim göstermiştir. Toplumsal kültürün oluşumuna zemin hazırlamaktadır. 203

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Bozkır coğrafyasında yaşayan Türklerin etrafı düşman ve sert iklim şartları ile tabii ve coğrafi açıdan elverişsizlikler bulunmaktadır (Koçak,2012:125). Bozkır sahası Türk toplumların İslamiyet öncesi döneminde iktisadi yapıların temelini oluşmasında etkili olmuştur. (İlgen, 2005:818). At bozkırda yaşayan Türklerin hayatında oldukça önemlidir (Durmuş, 2017:19). Bu çalışma kapsamında, “İslamiyet öncesi Orta Asya bozkır kültüründeki iktisadi hayatta atın toplumların (Hunlar, Uygurlar ve Göktürkler) yaşamındaki yeri ve etkisi nedir? Adlı soruya yönelik bir değerlendirme yapılmaktadır.

Yöntem Araştırmada literatür taraması yöntemi kullanılmıştır. Konu ile ilgili yapılmış çalışmaların derlemesi bu çalışmada sunulmuştur.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Asya Hun, Uygur ve Göktürk devletleri iktisadi hayatının merkezinde at yetiştiriciliği bulunmaktadır. M.Ö. 5. yy. ‘da yaşamış olan Herodot, Türklerin yetiştirmiş olduğu atlar hakkında olumlu yorumlar yapmış olduğu görülmektedir (Taşağıl, 2019:31). Bu durum Türklerin yetiştirmiş olduğu atların ünlerinin duyulmasında etkili olmuştur. At iktisadi alanında ehemmiyetli bir yere sahiptir. At vasıtasıyla Hunlar, Uygurlar ve Göktürkler ürettiklerini değiştirme, geliştirme ve hatta sosyal alışveriş imkanının oluşmasını sağlamaktadır. Deer (1954:160) çalışmasında, Türklerin at olmadan istenildiği gibi süratli yer değiştirme yapma kabiliyetine sahip olamayacakların belirtmektedir. Bu durum uzak yerlere kısa zamanda ulaşmayı sağlamaktadır. Türklerin atın etinden ve sütünden yararlandıkları görülmektedir. Bu toplumlarda kurulan devletlerin varlığını devam ettirmesi ve iktisadi açıdan güçlü olması sağlamak amacıyla yetiştirilen hayvanlar ve dolayısıyla at sayısıyla doğrudan etkili olduğu ifade edilmektedir (Onay,2015:215). Atı iyi bir şekilde kullandıklarından dolayı geniş coğrafyalarda hâkimiyet kurmuşlardır. Türkler atın evcilleşmesinde etkili olmuşlardır ve at ticaretinden önemli bir gelir elde sağladıkları belirtilmektedir (Kılıç ve Albayrak, 2012:709). At, ekonomi getirisi olan ticaret yoluyla ya da savaşlar ve akınlar yoluyla Türklerin geçimleri sağlamasına yardımcı olmaktadır (Güzel, 2013:58). Komşu ülke olan Çin’e at satımı ile ekonomilerinde eksik olan ürün, gıda, giyim, ipek gibi ihtiyaçlarını almayı sağlamaktadır (Güzel, 2013: 59). Kıtlık zamanlarında da ekonomileri oldukça etkilenmektedir. Bu yüzden bazı dönemlerde ve üretemedikleri ürünler için ticaret yapma gereksinimi oluşturmaktadır at satımı yaparak bu duruma çözüm oluşturmaktadırlar (Taşağıl, 2019:31). Bozkır hayatındaki besin kaynağı olarak ifade edilen et türü olarak at ve koyun eti oluşturmaktadır. Atlı göçebe kültürün hâkim olduğu bu dönemde Türklerin ilk besinleri un ve yoğurt gibi buğday ve sütten üretilen ürünler ile binek için de kullandıkları at ve koyun gibi hayvanların etleri ve düşük alkol barındıran “kımız (kısrak sütünden hazırlanan bir fermente içecek)” adlı bir içecekten bahsedilmektedir (Belek, 2015:115). At eti tüketimine yönelik Uygur hakanı Arslan Han’a elçi olarak giden Çinli Wang-yen tö, Uygurların çokça et yediklerini, zenginlerin ve orta hallilerin farklı türde hayvanların etini yediklerini; zengin olanların kişilerin at etini, orta hallilerin de koyun, kaz ve ördek etini yediklerini ifade edilmiştir (Kılıç ve Albayrak, 2012:710).

Sonuç Hunlar, Uygurlar ve Göktürklerin bulundukları coğrafya içinde At hayvanı toplumların yaşamlarında, vaz geçilemeyecek stratejik unsur olarak görülmektedir. İktisadi hayat içerisinde ulaşım, beslenme vb. (ve benzeri) alanlarda etkisini göstermektedir. Özellikle diplomaside ve ticaret faaliyetlerde at sayısı bakımından üstünlük sağlayan tarafların kazanç sağladığı görülmektedir. Sonuç itibariyle; Hunlar, Uygurlar ve Göktürklerin ‘in, iktisadi hayatlarında atın mühim bir yere sahip olduğunu görülmektedir.

204

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Kaynakça Belek, K., (2015). “Eski Türklerde At ve At Kültürü,” Gazi Türkiyat, Sayı:16, ss. 111-128 Ceylan, A., (2015). “Taştaki Türkleri Okumak,” Düşünce Dünyasında Türkiz Siyaset ve Kültür Dergisi, Sayı:34, ss.9-53 Deer, J. (1954). “İstep Kültürü”, A.Ü. Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Dergisi, 6(1), ss.159- 176. Durmuş, İ.,(2017). “Bozkır Kültür Çevresinde At, Göçer- Ev ve Demir,” Asya Araştırma Dergisi, Sayı :1, Cilt :1, ss.19-32 Güzel, H.,(2013). “Eski Uygur Belgelerinde İktisat Terimleri,” Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İlgen, A., (2005). “Bozkır Göçebelerinde Sosyo- Ekonomik Yapı,” Sosyal Siyaset Konferansı Dergisi, Sayı:49, Kafesoğlu, İ.,(2019). “Türk Milli Kültürü,” Ötüken Yayıncılık, İstanbul Kılıç, S. ve ALBAYRAK, A,(2012). “İslamiyet Öncesi Türklerde Yiyecek ve İçecekler,” International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 7(2), ss. 702-716 Koçak, K.,(2012). “Bozkır Kültüründe Alp Karakterinin Ortaya Çıkışında Türk Geleneklerin Etkisi,” NEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 1, ss.125-135 Mandaloğlu, M.,(2014). “Bozkır Türklerinde Ekonominin Hayvancılık ve Tarıma Dayalı Olarak Değerlendirilmesi,” İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 3(1), ss.75-91 Onay, İ.,(2015). “İslam Öncesi Türk Kültüründe Avcılığın Temelleri ve İktisadi,” Askeri, Dini Değeri, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8(41),ss.516-524 Onay, İ.,(2015). “Bozkır Kültüründe At Yetiştiriciliği ve Çin ile Olan İktisadi, Siyasi İlişkilerdeki Yeri,” International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 10(13), ss.215-234 Taşağıl, A.,(2019). “Kök Tengeri’nin Çocukları Avrasya’nın Bozkırlarında İslam Öncesi Türk Tarihi,” Bilge Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul Türk Dil Kurumu Sözlüğü, (2021). https://sozluk.gov.tr/

205

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

AFET YÖNETİMİNDE AFET LOJİSTİĞİNİN YERİ VE ÖNEMİ

Eda ÖZKAN TÜREMİŞ Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dış Ticaret ve Tedarik Zinciri [email protected]

Özet Tarih boyunca dünyanın dört bir yanında çeşitli afetler meydana gelmiş bölgeye ve afet türlerine bağlı olarak çalışmalar yapılmıştır. Günümüzde ise gelişen teknoloji ile birlikte afet lojistiği çok daha etkin kullanılmaktadır. Bununla birlikte afet lojistiği ayrı bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Afet lojistiği çerçevesinde en kısa sürede en fazla kişinin hayata tutunması, en uygun rotanın belirlenmesi, talep edilen malzemelerin doğru yere doğru zamanda minimum maliyetle dağıtımı gibi durumlar yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı afet lojistiği alanındaki çalışmaları inceleyerek afet lojistiğinin önemini vurgulamak ve ülkemizde ki afet lojistiği alanında çalışan kurumların faaliyetlerini incelemektir. Anahtar kelimeler: Lojistik, Afet, Afet Yönetimi

Giriş Afetler çeşitli doğa olaylarının sebep olduğu yıkım ile birlikte insanların mal veya canlarına zarar veren olaylar bütündür. Afet durumlarına ilişkin süreçlerin etkin yönetimi için lojistik çalışmalarından yararlanılması şarttır. Bir afet durumda afetlerin vermiş olduğu kayıp ve zararları asgariye indirmek, kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu hızlıca çözmek afet lojistiğinin başlıca görevlerindendir. Afet esnası ve sonrası süreçlerinde de afet lojistiğinin imkânları kullanılarak uçak, kamyon, tren, gemi gibi taşıma türleri vasıtasıyla afet zararının en aza indirmek amacıyla yerine göre hızlı çözümler üretilerek bölgede oluşan kargaşa ortamı hafifletilir. Günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte bölgesel lojistik depoları kurularak afetlere en kısa zamanda en hızlı çözüm üretilmektedir. Olası afet bölgelerinde afet yaşanmadan önce alınan önemler arasında lojistik depoları bulunmaktadır. Böylelikle afet sırasında daha sistemli çalışmalar yapılabilmektedir. Her bir afet, afet lojistiğine ihtiyaç duyduğu ve işletme lojistiğine göre ek çalışmalar gerektiren bir operasyon olduğu için böyle bir çalışma yapılması gereklidir.

Yöntem Kalitatif bir çalışma olan bu incelemede afet yönetiminin büyük bir kısmını oluşturan afet lojistiğinin yeri ve önemi üzerinde çalışılmıştır. Bu çalışmada afetlerde fiilen yardımda bulunan AFAD bünyesindeki kuruluşlarının raporlarından faydalanılmıştır. Araştırmada genel tanımlar için kapsamlı kaynaklardan yararlanılmış ve afet sonrasında yapılan çalışmalardan elde edilen bilgiler değerlendirilerek yorumlanmıştır.

Bulgular Geçmişten bu yana insanlara, topluma ve doğaya verdikleri fiziksel, sosyal ve ekonomik zararlar nedeni ile afetler ile sürekli mücadele edilmektedir. Bu mücadelede toplumlar, birçok kurum ve kuruluşlar, afetlerin sebeplerini belirlemek, afet tehlikelerini ve risklerini saptamak, sebep olduğu hasar ve kayıpları azaltmak ve iyileştirmek için ulusal ve uluslararası işbirliği içinde çalışmaktadırlar (Şen ve Esmer, 2017, s.232). Son yıllarda gerek ülkemizde gerekse dünyada meydana gelen afetlerin ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik açıdan yol açtığı olumsuz sonuçlar giderek artmaktadır. Bu durum afet yönetim faaliyetlerindeki süreçlerin etkin, planlı ve koordineli bir şekilde yerine getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bakımdan afet yönetiminde lojistik süreçler önem kazanmıştır (Ersoy ve Börühan, 2013, s.75). Afet lojistiği, zarar görmüş insanların ihtiyaçlarını giderebilmek 206

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI amacıyla malların, eşyaların ve ilgili bilginin ilk üretim noktasından son tüketim noktasına kadar verimli ve maliyet etkin bir şekilde akışı, depolanması, planlanması, uygulanması ve kontrolü olarak tarif edilmektedir (Önsüz ve Atalay, 2015, s.1). Afet yönetimi de modern yönetim ilkeleriyle uyumlu olmalıdır; planlama, örgütleme, yönetme ve kontrol etme faaliyetlerinden oluşmalıdır. Temelde bir stratejik planı, örgüt yapısı, yönetim fonksiyonları ve kontrol faaliyetleri olmalıdır. Bunun yanı sıra afetlerin genelde beklenmeyen bir anda ortaya çıkması ve yıkıcı etkilerinin olması sebebiyle hazırlık, müdahale ve iyileşme safhalarının ayrı bir boyut olarak ele alınması gerekmektedir (Tanyaş vd., 2013, s.257 ). Afet durumlarında tedarik ve lojistik faaliyetlerinin performansını olumsuz etkileyen bir unsur mağdurların doğru ve gerçek zamanlı ihtiyaç taleplerinin tam olarak bilinmemesidir. Afet bölgesinde iletişim altyapısının yıkımı, haberleşme kesintisi ve çöken altyapı nedeniyle ulaşımda sıkıntılar doğar. Ulaşım ve iletişim sorunları lojistik faaliyetleri için önemli olan arz ve talep bilgi akışını engeller. İş dünyasında hizmet, ürün, kaynak ve malzeme talebi bizzat son tüketiciden zincir silsilesi ile tedarikçi ve üreticilere gelmektedir. Ancak, afet durumlarında mağdurların ihtiyaçlarının doğru ve zamanlı tespiti ciddi bir sorundur (Çınar ve Mutlu, 2020, s.53). Türkiye’nin deprem başta olmak üzere afetselliği yüksek bir ülke olması sebebiyle afet sonrasında ortaya çıkacak geçici barınma ihtiyacının en kısa zamanda giderilmesi doğrultusunda en temel barınma ve yaşam malzemelerinin ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması önem arz etmektedir. Bu doğrultuda 2014 yılında, tüm Türkiye çapında nüfus ve afetsellik gibi faktörler göz önüne alınarak 25 ilimizde AFAD bölgesel lojistik merkezi kurulmuştur. AFAD bölgesel lojistik merkezleri afet sonrası geçici barınma ihtiyacının en kısa sürede giderilmesi için temel barınma malzemelerinin çoğunlukla deniz konteynerlerinde tavan vinci yardımıyla çok kısa sürede sevk edilebilmesi amacıyla hazır olarak stoklandığı merkezlerdir. Bunların yanı sıra lojistik merkez bulunmayan illerimize de ilin afetselliği ve nüfus gibi kriterleri göz önünde bulundurularak 10 veya 20 deniz konteynerinden oluşan lojistik destek depolar kurulmasına karar verilmiş ve bu doğrultuda 2018 yılında 30 ilimizde lojistik destek deposu kurulmuştur. AFAD bölgesel lojistik merkezleri ve lojistik destek depolarında çadır, yatak, battaniye, yastık- çarşaf seti ve mutfak seti stoklanmaktadır. Malzemeler, saklamaya, sağlıklı koşullara ve insan sağlığına uygun ham maddelerden üretilmektedir (AFAD, 2020, s.42). 2018 yılında oluşturulan lojistik destek depolara ek olarak 2019 yılında lojistik destek depo bulunmayan 25 ilde daha lojistik depo daha kurularak lojistik destek depo sayısı 55’e çıkarılmıştır. Ayrıca; 2019 yılında, afetzedelerin muhtemel afetlerde ihtiyaç duyacağı malzemelerin tedariki kapsamında 10 bin aile mutfak seti ile 60 bin yastık- çarşaf seti, 60 bin yatak ve 60 bin battaniye temin edilerek lojistik depolara dağıtımı gerçekleştirilmiştir (AFAD, 2020, s.44). Denizli’de 20 Mart 2019 günü saat 09:34’te merkez üssü Acıpayam ilçesi olan 5.5 büyüklüğünde ve 11 kilometre derinlikte bir deprem meydana gelmiştir. Depremden toplamda 63 kişi doğrudan etkilenmiş olup 3 kişi hastanelerde tedavi görmüştür. Afyonkarahisar ve İzmir İl AFAD Müdürlükleri ile 112 ekiplerinden 22 personel, 12 araç ve Emniyet Genel Müdürlüğünden 1 helikopterle arama kurtarma çalışmaları yürütülmüştür. Hasar tespit çalışmaları çerçevesinde Acıpayam merkez ve mahallelerinde birçok yıkık, ağır hasarlı, orta hasarlı ve az hasarlı yapı tespit edilmiştir. AFAD lojistik depolarından sevk edilen çadırlardan 1.640 tanesi kurulmuş olup toplam 3.072 battaniye, 1.358 yatak ve 360 nevresim takımı dağıtımı gerçekleştirilmiştir (AFAD, 2020, s.64).

Sonuç ve Öneriler Temel amacı insan kurtarmak ve kriz sürecini maddi ve manevi en az hasarla atlatmak olan afet operasyonlarında afet lojistiği önem taşımaktadır. Ve afet bölgesinde yapılan kurtarma çalışmaların ayrılmaz parçasından biridir. Kurtarma çalışmalarını yürütürken afet lojistiğinden etkin bir şekilde yararlanılmaktadır. Günümüzde afet lojistiği üzerinde yeni çalışmalar yürütülmektedir. Yeni teknolojiler ve gelişen dünya ile birlikte afetlerde daha koordinasyonlu olunması sağlanmaktadır. Bu koordinasyon ile birlikte depoya gelen malzemelerin kabulü ve dağıtılması kolaylaşacaktır. Kaynak planlaması sayesinde lojistik depolar etkin düzeye çıkarılmış olacaktır. Bu plan neticesinde kaynaklar

207

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI lojistik depolarında öncelikli ihtiyaçlara göre düzenleme yapılması sayesinde depoda bulunan malzemelerin kullanılmaz hale gelmesinin önüne geçecektir. AFAD gibi kurumlar olası afet planlamasını yaparken çalışmalarına afet lojistiği alanında yoğunlaştırmaktadırlar. Ülkemizde mevcut bir afet yönetim planı bulunmaktadır. Afet durumunda bu tür planların uygulanması kriz sürecini doğru bir şekilde atlatmamızı sağlamaktadır. Afet lojistiği de bu planların bir parçasıdır. Diğer işletme lojistiklerine göre afet lojistiğinin yeri ve görevi bağlamında çok daha fazla belirsizliğin olması ve süreçteki aksaklıkların, hataların insan hayatına mal olması söz konusu olduğu için daha insani bir önem arz etmektedir. Lojistik sektörü işletme sektörlerinin en önemli parçası olarak gözükse de afet durumlarında da insan hayatlarına dokunmaktadır. Bu çalışmada afet lojistiğinde ortaya konmuş çalışmaların analizi yapılmış olup ilgili literatüre katkıda bulunulması ve gelecekte bu konuda çalışma yapacak olan araştırmacılara yol gösterici olması amaçlanarak hangi kurumların bu konuya daha fazla eğildiği ortaya konulmuştur. Bu anlamda ilgili kurum ve kuruluşların afet lojistiği konusunda daha duyarlı ve farkındalık sahibi olması gerekmekte ayrıca afet yönetiminde lojistik faaliyetlerinin önemini kavrayıp gerekli gayretlerin gösterilmesi önerilir.

Kaynakça 1- Cinar, S., & Mutlu, H. M. (2020). Afet Lojistik Sorunları ve Temel Başarı Etkenleri: Bir Literatür Çalışması. İşletme ve İktisat Çalışmaları Dergisi, 8(2), 50-69. 2- ERSOY, P., & BÖRÜHAN, G. (2013). Lojistik süreçler açısından afet lojistiğinin önemi. Finans Politik ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, 50(579), 75-86. 3- Gülhan, Ş. E. N., & ESMER, S. AFET LOJİSTİĞİ: BİR LİTERATÜR TARAMASI. The International New Issues in Social Sciences, 5(5), 231-250. 4- Önsüz, M., & Atalay, B. (2015). Afet lojistiği. Osmangazi Tıp Dergisi, 37(3), 1-6. 5- Tanyaş, M., Günalay, Y., Aksoy, L., & Küçük, B. (2013). Afet Lojistik Yönetiminde Rize İline Yönelik Yeni Model Önerisi. Bildiriler Kitabı, 256. 6- Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (2020), Afet Yönetimi Kapsamında 2019 Yılına Bakış ve Doğa Kaynaklı Olay İstatistikleri, URL Adresi: https://www.afad.gov.tr/kurumlar/afad.gov.tr/e_Kutuphane/Kurumsal- Raporlar/Afet_Istatistikleri_2020_web.pdf Erişim Tarihi: 8 Mayıs 2021

208

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

15-18 YAŞ ARASI AMATÖR SPORCULARIN FİZİKSEL UYGUNLUK PARAMETRELERİNİN YAŞA VE CİNSİYETE GÖRE KARŞILAŞTIRILMASI

Fatih ATLI Hitit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Beden Eğitimi ve Spor (YL) (TEZLİ), [email protected]

Nisanur ATLI Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu Fizyoterapi ve Rehabilitasyon, [email protected]

Özet Dünyanın neredeyse her ülkesinde en popüler spor olarak kabul edilen futbol uzun yıllar boyunca erkek sporu olarak anılmış, ancak 1902 tarihinden sonra kadın sporcuların oynamasına izin verilmiştir. Bu görüşün altında yatan en temel neden ise futbolun üst düzey dayanıklılık, kuvvet, esneklik, sürat, çabukluk, strateji gibi sportif performans ve kontrol gerektiren bir takım ve temas sporu olmasıdır (Günay ve ark, 1994). Ancak günümüzde hem erkekler hem de kadınlar için ayrı ligleri bulunan futbol branşında alt yapı çalışmaları her iki cinsiyet için ağırlık kazanmaya başlamıştır. Bu çalışma 15-18 yaş arası kız ve erkek amatör futbolcuların esneklik, kas dayanaklılığı ve kuvvet, çeviklik, sürat ve koordinasyon gibi fiziksel uygunluk parametrelerinin cinsiyete ve yaşa göre karşılaştırılmasını amaçlamaktadır. Çalışmaya gönüllü olarak katılım sağlayan 15 kız ve 15 erkek sporcunun vücut kompoziyonu, esnekliği, kas dayanıklılığı ve kuvveti, çevikliği ve sürati ile koordinasyonu ölçülmüştür. Kız ve erkek sporcuların verileri Mann Whitney U testi ile karşılaştırılmıştır. Elde edilen bulgularda erkek sporcuların durarak atlama ve corioca test ortalamasının kızlara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu saptanmıştır. Öte yandan kız futbolcuların esneklik testlerinden yan esneme ve yan adım 10 m test ortalamaları erkek sporculara ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu. Yaş gruplarına göre yapılan çoklu karşılaştırmada çeviklik ve sürat 15 -17 yaş, koordinasyon 15-16 yaş, esneklik 15- 18 yaş gruplarında farklılık göstermiştir. Elde edilen bulgular amatör futbolcuların fiziksel uygunluklarında cinsiyete bağlı olarak farklılıklar olduğunu göstermektedir. Bu veriler ışığında 15- 18 yaş arası amatör kız ve erkek futbolcuların antremanlarının farklılıklar içermesi gerektiği düşünülmekte, kızlarda antrenman programı hazırlanırken kassal kuvvet ve koordinasyon parametrelerini geliştirecek antrenman drilleri ve uygulamalarına ağırlık verilmesi, diğer yandan erkeklerde ise esnekliği arttırmaya yönelik çalışmalar yapılarak sakatlıkların önlenmesine yönelik programlama yapılması gerektiği düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Futbol, Esneklik, Koordinasyon, Sürat, Kassal Kuvvet, Cinsiyet

Giriş “Gerçek” futbol, erkeklerin futbolu olarak kabul edilmektedir, zira futbol 19. yüzyıl başlarında erkeklerin “icadı” olarak başlamış ve günümüzde de çoğunlukla erkekler arasında oynanmakta ve erkekler tarafından yönetilmektedir (Harris, 2005). 20. yüzyılın yaklaşık üçte ikilik bir bölümünde farklı coğrafyalarda kadınların futbol oynamasının resmi olarak yasaklanması spor tarihi sayfalarında kadınların futbolla ilişkisini doğrudan belirleyen faktörler olarak yerini almıştır. Her spor branşı gibi futbol branşında da kadınların oynayabileceğine yönelik engel olmadığı için (Pfister, 2015), kadınlar çeşitli dirençlere ve yasaklamalara rağmen 19. yüzyılın sonları, 20. yüzyılın başları itibariyle futbola oyuncu olarak dahil olmaya başlamışlardır. Özellikle İngiltere’de savaş döneminde cephane fabrikalarında çalışmaya başlayan işçi sınıfı kadınlarının uzun çalışma saatlerinden ayırdıkları zamanda sportif aktivitelere katılması ile kadınlar arasında futbol popüler bir spor haline gelmiştir 209

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

(Hargreaves, 1994). İlk kadın Futbol ligi Fransa Ligi 1902’den günümüze tüm statüleri temel alarak futbolun önde gelen FIFA, UEFA, Olimpiyat turnuvalarında ve ilgili federasyonlarda yer almakta, günümüzde Avrupa’da 1.2 milyon kadın futbolcu ile yirmi binden fazla takımın kayıtlı olduğunu bildirilmiştir (Öztürk ve Koca, 2015). Futbol da üst düzey dayanıklılık, kuvvet, esneklik, sürat, çabukluk, strateji gibi sportif performans ve kontrol gerektiren bir takım ve temas sporudur (Günay ve ark, 1994). Bu alanda yapılan çalışmalar kadın futbol oyuncularının daha fazla vücut yağ yüzdesi, daha az kas kütlesi ve verim düzeyi düşük kardiyovasküler sistem nedeni ile fiziksel performanslarının erkek oyunculardan düşük olduğu bildirilmektedir (Say ve ark, 2020). Müsabaka sırasında ölçüm yapılan bir çalışmada erkek futbol oyuncularının koşu mesafesinin kadın futbolculardan daha yüksek olduğu ifade edilse de (Di Salvo ve ark, 2007), yapılan farklı bir çalışmada kadın ve erkek futbol oyuncularının 10m ve 30m sürat koşusunda aynı performansı sergiledikleri görülmektedir (Mohr ve ark, 2003). Bu çalışmalar kadın ve erkek futbolcularda sürat koşusu ve koşu mesafesi parametrelerine odaklandığı görülmekte, diğer fiziksel uygunluk parametrelerini içermemekle birlikte çelişkili sonuçlar sunmaktadır. Bu çalışmanın amacı 15-18 yaş arası kız ve erkek amatör futbolcuları esneklik, kas dayanaklılığı ve kuvvet, çeviklik, sürat ve koordinasyon gibi fiziksel uygunluk parametreleri açısından cinsiyet ve yaşa göre karşılaştırmaktır.

Yöntem Amatör olarak futbol oynayan yaş ortalaması 16,70±11,12 (15-18) olan 15 kız ve 15 erkek sporcu çalışmaya dahil edildi. Katılımcıların sağlık ile ilişkili fiziksel uygunluk düzeyleri; vücut kompozisyonu boy, kilo, bel çevresi, kol ve bacak uzunluğu ile esneklik düz esneme, yan esneme, yan adım 10 m ile, kassal kuvvet durarak uzun atlama ile ölçüldü. Performans ile ilişkili fiziksel uygunluk düzeyleri ise; çeviklik ve sürat 100m koşusu ile, koordinasyon T, corıoca, slalom ve zigzag testleri ile ölçüldü. Araştırmamızda veri toplama araçlarından elde ettiğimiz verilerin istatistiksel analizleri SPSS Versiyon 22 0 SPSS Inc Chicago, IL, USA) paket programı kullanılarak gerçekleştirildi. Tanımlayıcı istatistikler sürekli değişkenlerde normal dağılan veriler için ortalama standart sapma olarak raporlandı Kategorik verilerin tanımlayıcı istatistikleri sayı ve yüzde olarak sunuldu. İstatistiksel test seçimi için verilerin normallik dağılımı Kolmogorov Smirnov ve Shapiro Wilk testleri ile değerlendirildi. Normal dağılım sergilemediği için cinsiyete göre test sonuçları karşılaştırmalarında parametrik olmayan Mann Whitney U testi kullanıldı. Yaş gruplarına göre fiziksel uygunluk testi karşılaştırmalarında Kruskal Wallis varyans analizi kullanıldı. Varyans analizi sonrasında farklılığın hangi gruplardan kaynaklandığını belirlemek amacıyla post hoc ikişerli karşılaştırma testi kullanıldı. İstatistiki anlamlılık düzeyi için p< 0,05 olarak kabul edildi.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Cinsiyete göre veriler karşılaştırıldığında kassal kuvvetin ölçüldüğü durarak uzun atlamada erkeklerin ortalamaları kızlara göre p=0,007 düzeyinde, koordinasyon testlerinden Cordico testinde erkeklerin ortalamaları kızlara göre p=0,008 düzeyinde anlamlı olarak yüksek bulundu. Esneklik testlerinde ise kızların yan esneme ve yan adım 10 m test ortalamaları erkeklere göre her iki testte de p=0,001 düzeyinde anlamlı olarak yüksek bulundu. Yaş gruplarına göre yapılan çoklu karşılaştırmada çeviklik ve sürat testi olan 100 m koşu testi ortalamalarında p=0,021 düzeyinde anlamlı bulunmuş olup post hoc testine göre 15-17 yaş arası farklılıklar p=0,017 düzeyinde anlamlı olarak daha yüksekti. Koordinasyon testlerinden slalom testi ortalamalarında anlamlı fark bulunmuş olup ( p=0,049) post hoc testine göre 15-16 yaş arası farklılık p=0,048 düzeyinde anlamlı yüksek bulundu. Zig zag testinde anlamlı fark bulunmuş olup (p= 0,029) post hoc testine göre 16-15 yaş arası farklılıklar p=0,035 düzeyinde anlamlı yüksek bulundu. Esneklikte yan esneme ve yan adım 10 m de anlamlı fark bulunmuş olup yan esneme testi ortalamaları post hoc testine göre 17-18 ve 16-18 yaş aralığında p=0,033 ve p=0,030 düzeyinde anlamlı olarak yüksekti. Yan adım post hoc testine göre 15-18 yaş aralığında p=0,018, 16-18 yaş aralığında p=0,002 ve 17-18 yaş aralığında ise p=0,012 düzeyinde 210

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI anlamlı fark bulundu. Çalışmadan elde edilen bulgular ışığında çeviklik ve sürat parametrelerinin kız ve erkeklerde aynı olduğu görülürken erkeklerin kassal kuvvet ve koordinasyonda, kızların ise esneklikte daha yüksek performans sergilediği görülmektedir. Little ve arkadaşları yaptıkları çalışmada kızların olgunlaştıkça performansla ilgili fiziksel uygunluklarının arttığını, ancak esnekliğin olgunlaşmaya bağlı olarak artmadığını göstermiştir. Aynı çalışmada düzenli spor yapan 16-17 yaş grubu kızlarda vücut kompozisyonu değerleri ile performansla ilgili fiziksel uygunluk değerlerinin spora dayalı olarak geliştiği ve yüksek seviyelere çıkarılabildiğini sonucuna varılmıştır (Little ve ark, 1997).

Sonuç ve Öneriler Çalışmadan elde edilen bulguların ışığında kadınların da futbolda erkekler kadar başarılı olabilecekleri görülmekte, ancak cinsiyete bağlı olarak bazı fiziksel uygunluk parametrelerinin erkek ve kızlarda değişkenlik gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle gelişim çağında olan amatör futbolcuların antreman programları düzenlenirken cinsiyete bağlı ortaya çıkan bu farklılığın değerlendirilerek kız ve erkek oyunculara göre farklı şekilde planlanması önerilmektedir. Kızlarda antrenman programı hazırlanırken kassal kuvvet ve koordinasyon parametrelerini geliştirecek antrenman drilleri ve uygulamalarına ağırlık verilmesi, diğer yandan erkeklerde ise esnekliği arttırmaya yönelik çalışmalar yapılarak sakatlıkların önlenmesine yönelik programlama yapılması gerektiği düşünülmektedir. Uluslararası düzeyde nitelikli kadın futbolcuların yetiştirilebilmesi için düzenlecek antreman programlarının geliştirilebilmesi için bu alanda uzun süreli ve geniş ölçekli çalışmalar yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Kaynakça Di Salvo, V., Baron, R., Tschan, H., Montero, F. C., Bachl, N., ve Pigozzi, F. (2007). Performance characteristics according to playing position in elite soccer. International journal of sports medicine, 28(03), 222-227. Günay, M. (1994). Futbolcuları Bazı Fizyolojik Parametrelerinin Oynadıkları Mevkilere Göre Karşılaştırılması. Günay, M. (1994). Futbolculardaki Kuvvet, Esneklik–Çabukluk ve Anaerobik Gücün Boy, Vücut Ağırlığı ve Bazı Antropometrik Parametreler İle İlişkisi. Hargreaves, J. (1994). Sporting females (p. 114). London: Routledge. Harris, J. (2005). The image problem in women’s football. Journal of Sport and Social Issues, 29(2), 184-197. Say, S., Aktaş, S., Güven, F., Kocaoğlu, Y., Kaplan, T., ve Erkmen, N. (2020). Kadın Futbol Oyuncularında Farklı Saha Ölçüleri ile Oynanan 4'e 4 dar Alan Oyunları Sırasında Teknik Aksiyonların İncelenmesi. Journal of Physical Education & Sports Science/Beden Egitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 14(2). Little, N. G., Day, J. A., ve Steinke, L. (1997). Relationship of physical performance to maturation in perimenarchal girls. American Journal of Human Biology, 9(2), 163-171. Mohr, M., Krustrup, P., ve Bangsbo, J. (2003). Match performance of high-standard soccer players with special reference to development of fatigue. Journal of sports sciences, 21(7), 519-528. Öztürk, P., ve Koca, C. (2015). Futbolun "Ötekisi" Kadınlar, Fotoğrafın "Ötekisi" Fotoromanı Yazıyor. Moment Dergi, 2(2), 157-183. Pfister, G. (2015). Assessing the sociology of sport: On women and football. International review for the sociology of sport, 50(4-5), 563-569.

211

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E TÜRKİYE’DE MÜLKİ İDARE AMİRLİĞİ

Melisa ÇETİN Ondokuz Mayıs Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Kamu Yönetimi, [email protected]

Özet Devlet geleneği içerisinde zamanla isimleri, unvanları, yetki ve sorumlulukları değişmekle birlikte Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte mülki idare amirleri kilit görevler üstlenmişlerdir. Bu çalışmada Türkiye’de mülki idare amirliğinin Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçirdiği tarihsel süreç konu edilecektir. Amaç geçmişten bugüne devlet teşkilatı içerisinde önemli görevlerde bulunan mülki idare amirliği meslek mensuplarının zaman içerisinde değişen konumlarını ortaya koymaktır. Sonuç bölümünde ise mülki idare amirliğinin Osmanlı’dan günümüze geçirdiği değişim hakkında genel bir değerlendirme yapılacaktır. Bunun için literatür taraması yönteminden yararlanılacaktır. Anahtar kelimeler: Mülki İdare Amirliği, Mülki İdare Sistemi, Türkiye

Giriş Mülki idare amirliği mesleği Osmanlı’dan günümüze altı yüz yılı aşan bir geleneğin ürünüdür. Osmanlı klasik dönemde beylerbeyi, sancak beyi ve subaşı şeklinde karşımıza çıkan mülki idare amirleri Tanzimat ile birlikte vali, mutasarrıf ve kaymakam olarak adlandırılacaktır. Osmanlı devlet yapısı içerisinde yüzyıllar boyu devam ettirilen bu sistem günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Bu çalışmada Türkiye’de mülki idare amirliği mesleğinin tarihsel süreci konu edilecektir. Amaç süreç içerisinde mülki idare amirlerinin değişen görev ve yetkilerini ortaya koymaktır. Çalışmada mülki idare amirliğinin anlatılması amaçlandığından taşra yönetimi ve bununla ilgili kanunlara ayrıntılı şekilde değinilmeyecek, mesleği düzenleyen temel yasalar hakkında genel bir bilgi verilecek, mülki idare amirlerinin atanma şekilleri, görev ve yetkilerinden kısaca bahsedilecektir. Çalışma üç bölümden oluşacaktır. Birinci bölümde mülki idare ve mülki idare amirliği kavramları kısaca açıklanacak, ikinci bölümde Osmanlı dönemi mülki idare amirlerinden bahsedilecek, üçüncü bölümde ise Cumhuriyet döneminde mülki idare amirliği mesleğini düzenleyen kanunlar açıklanarak mülki idare amirlerinden vali, vali yardımcısı, kaymakam, mülkiye müfettişi ve hukuk işleri müdürü hakkında bilgi verilecektir. Sonuç bölümünde ise mülki idare amirlerinin tarihsel süreç içerisinde değişen yetki, görev ve sorumlulukları hakkında genel bir değerlendirme yapılacaktır.

Yöntem Bu çalışmada literatür taraması yönteminden yararlanılacaktır. Kitaplar, makaleler, kanunlar ve tezlerden faydalanılacaktır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Mülki idare amirliği mesleği “taşra kamu yönetimini merkezi idare adına yetki genişliği esasına dayanarak yöneten meslek grubu” şeklinde tanımlanabilir (Başa ve Yıldız, 2011: 37). Cumhuriyet dönemi mülki idare sistemi büyük ölçüde Osmanlı dönemi taşra örgütlenmesinin günümüze uyarlanması sonucu doğmuştur. Mülki idare amirleri Osmanlı döneminde karşımıza beylerbeyi, sancakbeyi, subaşı, mutasarrıf şeklinde çıkmaktadır. Günümüzde ise kaymakam ve valiler mülki idare sisteminin baş aktörleri konumundadır. Ancak mülki idare amiri denilince sadece vali ve kaymakamlar akla gelmemelidir. Değişik kanunlarda sayılan merkez teşkilatı ve iller teşkilatı içerisinde çalışan meslek mensupları (müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdürler, genel müdür yardımcıları, şube müdürleri, daire başkanları, mülkiye müfettişi, hukuk müşavirleri, vali yardımcısı, hukuk işleri müdürleri), kaymakam adayları da mülki idare amirliği hizmetleri sınıfı içerisinde yer almaktadır (Sönmez, 2014: 246-247). 212

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sonuç ve Öneriler Osmanlı’dan günümüze mülki idare amirlerinin devlet geleneği içeresindeki rolü değişmekle birlikte hala sistem içerisinde önemli aktörler olarak yer almaktadır. Her ne kadar taşra geleneği içerisinde isimleri değişse de devlet yönetimi içerisinde tartışmalı bir konu olmaya devam etmektedirler. Kanunlar, yönetmelikler ve kanun hükmünde kararnameler ile birlikte devletin merkez teşkilatında yaşanan değişimler taşra teşkilatını da etkilemiştir. Yeni düzenlemelerle beraber Türk kamu yönetiminde yaşanan değişimleri mülki idare amirliği meslek sınıfı üzerinde de görmek mümkündür (Sönmez, 2014: 250). Hükümetler için mevzuatı bilen, yönetim bilgisine sahip hazır yetişmiş idareciler olması bakımından mülki idare amirleri taşrada ve İçişleri Bakanlığı’nın değişik kademelerinde hizmet vermeye devam etmektedir. Bir yandan yeni kurumların ve hizmetlerin ortaya çıkması sonucu sahip oldukları yetki ve sorumluluklar çeşitlenmekte diğer yandan da yapılan yeni düzenlemelerle birlikte eski statülerini kaybetme noktasına gelmektedirler (Güven, 2019: 185).

Kaynakça Başa, Ş. ve Yıldız M. (2011). Birinci Sınıf Mülki İdare Amirliği Düzenlemesi Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme. YDÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 2 (4). 34-64. Güven, B. (2019). Mülki İdare Amirliği Sistemi: Adıyaman Üzerine Ampirik Araştırma. Diyalektolog Ulusal Sosyal Bilimler Dergisi. 20. 2019. 185-226. Sönmez, M. (2014). Mülki İdare Sistemini Etkileyen Faktörler, Türk İdare Dergisi. 479. 243-278.

213

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KOVİD-19 PANDEMİ DÖNEMİNDE UZAKTAN EĞİTİM GÖREN LİSE ÖĞRENCİLERİNDE FİZİKSEL AKTİVİTE İLE ÖĞRENME ARASINDAKİ ETKİNİN İNCELENMESİ

Görkem AÇAR Biruni Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Fakültesi/Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü [email protected]

Ozan DEMİRCİ Biruni Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Fakültesi/Ergoterapi Bölümü [email protected]

Özet Çalışmamızın amacı, Kovid-19 pandemi döneminde uzaktan eğitim gören lise öğrencilerinde, fiziksel aktivite ve öğrenme arasındaki etkiyi incelemektir. Örneklem evrenimizi 14-18 yaş arası lise okuyan uzaktan eğitim gören öğrenciler oluşturmuştur. Çalışma lise okuyan 100 öğrenci üzerinde yürütülmüştür. Çalışmamız yaşam alışkanlıklarının değerlendirmesi olarak online ankete dayalı yapılan bir çalışmadır. Çalışmamızda Sosyodemografik Bilgi Formu, Uluslar arası Fiziksel Aktivite Kısa Formu ve Özerk Öğrenme Ölçeği kullanılmıştır. Çalışmamız sonucunda uzaktan eğitim gören lise öğrencilerinde fiziksel aktivitenin anlamlı azaldığı ve buna bağlı olarak özerk öğrenme becerilerinin etkilendiği bulunmuştur. Anahtar kelimeler: Kovid-19, Fiziksel Aktivite, Öğrenme

Giriş Koronavirüs ailesinden SARS CoV-2 virüsünün sebep olduğu salgın, 11 Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel pandemi olarak ilan edilmiştir ve ilk vakalar 2019 Aralık da görüldüğü için Kovid-19 olarak tanımlanmaktadır (1). Salgın hastalıktan dolayı tüm dünya genelinde uzaktan eğitim tek çare haline gelmektedir. Uzaktan eğitim, yaşamlarını farklı yerlerde sürdüren öğretmenler ve öğrenciler arasında aktif iletişim kurma imkânı oluşturmakla beraber öğretmen ve öğrencilere uzun süre bilgisayar başında inaktif bırakmaktadır. Günümüze kadar yapılan çalışmalar kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları ile uzun süreli bilgisayar kullanımı arasında bir bağlantı olduğunu göstermiştir (2). Günlük yaşam sırasında iskelet kasları kullanılarak yapılan ve bireyin enerji harcamasına yol açan tüm hareketler fiziksel aktivite olarak tanımlanmaktadır. Düzenli olarak yapılan fiziksel aktivite hem bireysel hem de toplumsal düzeyde genel sağlık durumunu olumlu etkilemektedir. Fiziksel aktivite kas iskelet sistemi üzerindeki etkileri ile bedensel sağlığımızı, bireylerin kendilerini iyi hissetme ve mutlu olmaları ile ruhsal ve sosyal sağlımızı, kronik hastalıklardan korunma ve aktif yaşlanma ile gelecekteki yaşantımızı olumlu yönde etkilemektedir (3). Özerk öğrenme, öğrencinin hedef oluşturma, planlama ve uygulama sorumluluğunu kendi isteğiyle üstlendiği bir süreçtir. Uzun süreler boyunca uzaktan eğitim alan lise öğrencilerinin fiziksel aktivitelerinde azalma meydana geleceğini, fiziksel aktivite düzeyindeki düşüşün özerk öğrenme becerilerini zayıflatacağını düşünmekteyiz.

Yöntem Örneklem evrenimizi lise okuyan uzaktan eğitim gören öğrenciler oluşturmuştur. Çalışma lise okuyan 100 öğrenci üzerinde yürütülmüştür. PASS 2019 programıyla yapılan power analizi sonucu %95 güvenirlik seviyesinde 100 öğrencinin çalışmaya dahil edilmesi gerektiği hesaplanmıştır. Çalışmamız tanımlayıcı kesitsel çalışmadır. Çalışmamızda yaşam alışkanlıklarının değerlendirilmesi için online anket yapılmıştır. Çalışmamızda dahil edilme kriterleri; lise öğrencisi olmak, uzaktan eğitim görmek ve eğitimlerine aktif bir biçimde katılmasıdır. Dışlanma kriterleri; herhangi bir ortopedik, nörolojik, romatolojik ve psikiyatrik hastalığın olmasıdır. Veri toplama yöntemi olarak; liselerde öğrenim gören lise öğrencileri aranacak veya mail atılacak ve gönüllü katılımları sorgulanmıştır. Gönüllü katılan 214

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI bireylere online anket uygulanmıştır. Bireylerin yaş, kilo, boy, uzaktan eğitim sürelerini içeren Sosyodemografik Bilgi Formuna kaydedilmiştir. Fiziksel aktivite seviyeleri Uluslar arası Fiziksel Aktivite Kısa Formu değerlendirilmiştir. Öğrenme sürecini kendi kararlarıyla aktif olarak kendilerinin organize ettiği; öğrenme beceri düzeyleri, Özerk Öğrenme Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Verilerin istatistiksel analizi SPSS 24.0 (Statistical Package for Social Sciences) programı kullanılarak yapılmıştır. Tüm analizler p≤0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Uzaktan eğitim gören lise öğrencilerinde fiziksel aktivitelerinde anlamlı düşüş bulunmaktadır. Lise öğrencilerinde uzaktan eğitim fiziksel aktiviteyi düşürmektedir. Fiziksel aktivite düzeyleri daha düşük olan öğrencilerin, öğrenme becerilerini bağımsız bir şekilde kullanma konusunda akranlarından daha düşük seviyede oldukları görülmektedir. Lise öğrencilerine uygulanabilecek fiziksel aktivite eğitimi ile özerk öğrenme becerilerinin geliştirilebileceği ve ileride doğabilecek kas- iskelet sistemi sorunlarının önüne geçilebileceği düşünülmektedir.

Sonuç ve Öneriler Uzaktan eğitim gören lise öğrencilerinin fiziksel aktivitelerinde düşüş ve buna bağlı olarak özerk öğrenme becerilerindeki zayıflık anlamlı bulunmuştur. İleri zamanlarda lise öğrencilerinde kas- iskelet sistemi rahatsızlıkları ve postüral problemler çıkabileceği düşünülmektedir. Lise uygulanabilecek fiziksel aktivite ve egzersizlerin bunların önüne geçebileceğini düşünmekteyiz.

Kaynakça 1. C. Huang, Y. Wang, X. Li, L. Ren, J. Zhao, Y.Hu, et al.(2020), Clinical features of patients infected with 2019 novel coronavirus in Wuhan China. Lancet 2. E. Binboğa Yel, O. Korhan. (2015), Eğitsel Amaçlı Masaüstü/Dizüstü/Tablet Bilgisayar Kullanımında Öğrencilerin Kas-İskelet Hareketleri Ve Olası Kas İskelet Rahatsızlıkları. Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Bilimleri ve Tasarım Dergisi. 3. Demirel, H. (2014). Türkiye fiziksel aktivite rehberi: yetişkinlerde fiziksel aktivite T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu.

215

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İLLÜSTRASYON ÇALIŞMALARININ SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİNDE SAĞLADIĞI KOLAYLIKLAR

Neslihan AKDOĞAN Hitit Üniversitesi İskilip Meslek Yüksekokulu Grafik Tasarım [email protected]

Giriş Görsel bir anlatım dili olan İllüstrasyon; sözel bir kavramı veya karşı tarafa iletilecek bir mesajı görselleştirerek anlatan bir resimleme tekniğidir. Günümüzde hemen hemen bütün mecralarda karşımıza çıkan bu teknik tarih sayfalarına bakıldığında ilk olarak antik mağara duvarlarında görülmektedir. Geçmişten bu yana insanlık sürekli bir şeyleri anlatma ve gelecek yüzyıllara aktarma gereksinimi hissetmiştir. Bunu da ilk olarak çizerek gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda İllüstrasyon geçmişten günümüze devam eden süreçte içinde bulunduğumuz çağın en önemli iletişim aracı haline gelmiştir. Grafik tasarımın temel taşlarından birisi olan İllüstrasyon günümüzde tıp alanında, kamu kurum ve kuruluşlarında, plastik sanatlarda, reklam, yayın vb. gibi birçok alanda kullanılan bir araç haline gelmiştir. Bu alanların insanlara vermek istediği mesajları iletmede en önemli materyal hiç kuşku yok ki İllüstrasyon tekniğidir. Sosyal sorumluluk projeleri toplumu bilgilendirmeyi amaçlayan, kar elde etmekten çok toplumsal bütünleşmeyi sağlayan veya bunu sağlamayı amaçlayan projelerdir. Toplumun bilinçlenmesi konusunda gerçekleştirilen sosyal sorumluluk projelerinde en çok başvurulan elemanlardan birisidir İllüstrasyon. Peki ya illüstrasyonun sosyal sorumluluk projelerindeki yararı nedir? İllüstrasyon’ un sosyal sorumluluk projelerindeki yararı ele alınan bir konunun içerdiği ana mesajı görsel bir anlatım diliyle insanlara akılda kalıcı, etkileyici yönleriyle iletmekte ve bunu geniş kitlelere ulaştırmaktadır. Bir projenin başarılı olması yapılan bütün çalışmaların kullanıcılara ne denli başarılı olarak ulaştığı ile doğrudan orantılıdır. İşte böyle projelerde başarının anahtarı kelimelerin, cümlelerin sayfalarca yazılıp çizilmesi yerine bir görsel aracılığı ile kullanıcılara ulaştırılması en kalıcı yoldur. İllüstrasyon tekniği bizlere bu kolaylığı sağlamaktadır.

Yöntem Projenin küçük bir alandan büyük bir mecraya taşınmasına olanak sağlayan İllüstrasyon başka kurum ve kuruluşları sosyal sorumluluk projelerine teşvik ederek, etkileşime geçmeyi sağlamaktadır. Dünyada ve ülkemizde işsizlik, yoksulluk, salgın hastalıklar, trafik, göç, çarpık kentleşme, israf, çevre kirliliği, çocuk istismarı, kadına şiddet vb. gibi pek çok toplumsal sorunlar yaşanmaktadır. Birçok kurum ve kuruluş ise bu konularda farkındalık yaratmayı, çözüm aramayı hedeflemektedir. Örnek olarak şu an içine bulunduğumuz dönemde yaşamakta olduğumuz covid-19 salgın hastalığı insanları eve kapatırken, hastalığın zararları, korunma yolları ile ilgili erişilebilecek afişler, TV kanallarında ve sosyal medyada tanıtı niteliğindeki görseller İllüstrasyon çizimleriyle insanlarla paylaşılmakta ve insanların bu konuda bilinçli hareket etmesine olanak sağlamaktadır. İllüstrasyonun sosyal problemlerin dünya üzerinde duyurulmasına, paylaşılmasına ve ortadan kaldırılmasına sağladığı faydaya verilebilecek en güzel örneklerden birisi İspanya da Arrels Foundation tarafından başlatılan “Homeless Fonts” projesidir. İspanya’ daki evsizlere destek olmak amacıyla sokakta yaşayan evsiz insanların el yazılarından ilham alınarak ortaya çıkan, evsizlerin sorunlarını anlattığı ve yardım istediği yazı kartlarından oluşturulan yazı fontlarının tüm dünyadan insanların işlerinde kullanabileceği ve marka olarak satın alabileceği bir materyale dönüştürülerek gelir sağlamak amaçlı bir projedir. Bu sosyal sorumluluk projesinden gelen tüm gelir 1400 evsiz insana ev olabilecek ihtiyaçlarını karşılayabilecek yardım olarak kullanılacak. Bu ve bunun benzeri birçok örnek İllüstrasyonun ulaşılması en zor alanlara bile kolaylıkla erişim sağlayabildiğinin bir gerçeğidir. 216

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Araştırma Bulguları ve Tartışma Araştırma 3 ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde illüstrasyon sanatının genel bir tanımı verilmektedir. Ele alınan konunun detaylarına girilerek kökeninin ne olduğu, nereden geldiği gözlenmektedir. Tarihi gelişim sürecinde illüstrasyon sanatının geçirdiği evreler ele alınarak, gelişen tekniklere, türlerine değinilmektedir. İkinci bölümde ‘illüstrasyon çalışmalarının türü, tasarımı nedir? ‘ sorularının yanıtları verilmiştir . Projenin gelişmesi için çalışmalara, yönteminin açıklamalarına ve tanımlarına yer verilmiştir. İllüstrasyonun kullanış biçimlerini örnekleyen sosyal sorumluluk örneklerine ikinci bölümde yer verilmektedir. Son olarak ta üçüncü ana bölümünde projenin sonuçlanması, açığa kavuşturulması, verilmek istenen mesajı en yalın haliyle alıcıya aktarılmasıdır.

Sonuç ve Öneriler Bu araştırma İllüstrasyonun insanlık tarihinden bu yana süregelen zamanda en önemli iletişim araçlarından birisi olan sözlü iletişimin görsellerle basit ve anlaşılır bir şekilde karşıya ulaştırmada en önemli araçlardan birisi olduğunu vurgulamaktır. İllüstrasyonun hayata karışması gerçeği, detay kaybettirmeden problemi imgesel, çizgisel resmetmesiyle insanların dikkatini çekebilecek bir yapıya büründürmesidir. Gerek normal hayatımızın herhangi bir zamanında gerekse bütün insanlığın ihtiyacı olduğunda ortak bir dil olarak kullanılabilen İllüstrasyon tekniği hem bir mesajı basit yolla anlatmayı hem de insanlığı gerektiğinde ortak bir bütünlükte toplamayı başarmaktadır. Sosyal Sorumluluk projelerini sanatla harmanlayarak estetik biçiminde ortaya çıkaran illüstrasyon, bu projelerinin en önemli unsurudur. Anahtar kelimeler: İllüstrasyon, Sosyal Sorumluluk, Proje

Kaynakça

ACARTÜRK, G. (2019, 06 27). İLLÜSTRASYONDA GÖRSEL GÖSTERGELERİN ANLATILMASI VE MESAJ: GÜRBÜZ DOĞAN EKŞİOĞLU. earsiv: http://earsiv.odu.edu.tr:8080/jspui/bitstream/11489/1160/1/10279482.pdf adresinden alındı ÇELİKER, M., & YILMAZ, S. (2017). TIBBİ İLLÜSTRASYONUN TIP BİLİMİNE KATKISI. İDİL DERGİSİ, 1-12. Grafik Tasarım, P. (2014, 08 26). SOSYAL SORUMLULUK PROJESİ: HOMELESS FONTS. DİJİTAL AJANSLAR: https://www.dijitalajanslar.com/sosyal-sorumluluk-projesi-homeless-fonts/ adresinden alındı

217

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

SİBER UZAY VE GÜVENLİK İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA SİBER GÜVENLİĞİN BOYUTLARI

Mehmet Alperen ÖNAL Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik Disiplinlerarası Tezli Yüksek Lisans, [email protected]

Özet Günümüzde teknolojinin hızla ilerlemesinin bir neticesi olarak siber güvenlik ya da siber uzayı güvenlikleştirme diyebileceğimiz bir ihtiyaç zorunlu hale gelmiştir. Bu ihtiyacın zorunlu hale gelmesinin sebeplerinden birisi ise siber uzayın yapısının tıpkı uluslararası ilişkiler gibi anarşik olmasıdır. Anarşik yani denetleme ve icra mekanizmasının eksik olduğu bir yapıda suç işlenmesinin caydırıcı etkenlerinin olmaması normal görülmektedir. Bu anarşik yapının; insanları, devletleri ve diğer tüzel varlıkları tehdit etmemesi ve bu varlıklara maddi/manevi zarar vermesini önlemek amacıyla siber güvenlik olarak bildiğimiz kavram türemiştir. Bu çalışmada siber güvenlik kavramının temelini oluşturan siber uzayın kavramsal ve tarihsel bir analizi yapılmaya çalışılarak siber güvenliğe giden sürecin daha kolay anlaşılması hedeflenmiştir. Sonrasında ise öncesinde belirtilen şartlar doğrultusunda siber güvenliğin açıklayıcı bir analizi yapılmaya çalışılmıştır. Anahtar kelimeler: Siber Uzay, Güvenlik, Siber Güvenlik, Uluslararası Hukuk, Anarşi, Soyutluk.

Giriş Siber kelime itibari ile bilgisayar ve bilgisayar ağlarını içeren bir kavram olarak tanımlanmaktadır. Siber alan ise bilgisayarlar arasında iletişim kurmak amacıyla kullanılan yazılım ve donanımların kullandığı soyut alanı ifade etmektedir (Aslay, 2017, s. 25). Aynı zamanda siber alan; kara, deniz, denizaltı ve ötesi, hava ve uzay ile birlikte faaliyet gösterilen tüm sanal ortamları da içerisine dahil etmektedir (Yener, 2013, s. 10). Siber alan kavramı, yapısı itibari ile soyut bir kavramdır. Siber uzay ise tüm coğrafyalara yayılmış, ek olarak içerisine uzayı da dahil eden bilişim sistemleri ve bu bilişim sistemlerini birbirine bağlayan bağımsız ağlar olarak tanımlanan bir çeşit sayısal ortam veyahut bu sayısal ortamların tamamına verilen isimden oluşmaktadır (T.C. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, 2013). Bilişim sistemleri ve siber ortam olarak kastedilen şey ise; iletişim ve bilgi sistemlerinin aracılığı ile sağlanan her çeşit hizmet ve verinin tamamı ile bunları birbirine bağlayan yani tüm dünya ve uzaya bağlayan ortam olarak tanımlanabilmektedir (T.C. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, 2013). Siber uzayın, ikinci dünya savaşından sonra askeri teknolojiler ve devletlerin tekelinde bir kullanımın ötesinde gündelik hayata da dahil olmasının sonucu olarak etkileri giderek artmaktadır. Özellikle bu artış son otuz, kırk yıl içerisinde gelişmiştir. Siber uzay kavramı, müdahale etmek ve denetleyebilmek açısından çok fazla karmaşık olmasına rağmen, siber uzaya dahil olmak açısından bir o kadar da özgür olan doğası sayesinde siyasal ve sosyal yaşama katılımı önemli derecede artırmaktadır. Siber uzay artık siyaset, ekonomi, kültürel ve sosyal alanları tamamıyla etkileyen bir olgu olarak insan hayatında yerini almaktadır. Bu bağlamda katılımın en önemli faktörünü ise bilgi paylaşımı ve haberleşmenin kolaylaşması oluşturmaktadır. (Mehmetcik, 2018.) Siber güvenlik kavramının ise ilk olarak 1990’lı yıllarda ağa bağlı bilgisayarların güvenlik problemlerini ifade etmek amacıyla bilgisayar mühendisleri tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Burada temel olarak güvenlik problemini meydana getiren unsur ise ağa bağlı bilgisayarlardaki bilgilere erişimin mümkün hale gelmesidir. Bu bağlamda siber alanın güvenli olabilmesi için ağ güvenliğinin sağlanması ve bunun akabinde bilgi güvenliğinin sağlanması amaçlanmaktadır. Temel

218

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI olarak kabul edilen ön koşul ise bilgisayarda mevcut olan bilgilere sadece izin verilen kimselerin erişebilmesi ile gizliliğin sağlanmış olmasıdır Siber psikoloji; insanların ve toplumların, birbiri arasındaki etkileşiminin psikolojik boyutları ile ilgilenmektedir. Siber uzayda yaşanan gelişmelerin ve değişimlerin günlük hayata yansıması ile birlikte yeni bir kendine özgünlük ve tanımdan bahsetmektedir. Burada bu psikolojik süreçlerin oluşmasındaki en önemli faktör internettir. Telefonlardan, banka işlemlerine kadar birçok internet öncesi yöntemlerle gerçekleştirilen işlemler artık internet sayesinde siber uzayı kullanarak gerçekleştirilmektedir. (Derin, 2019, s. 31-35) Siber güvenlik alanında çeşitli tehdit unsurları bulunmaktadır. Burada karşılaşılan asıl soru ise tehdidin neye karşı olduğudur. Bu tehdidin çeşitli birimlere yönelik olduğunu ifade etmek amacıyla; devlete, bireye, siyasi veya apolitik toplumsal tüzel yapılara mı diye bir soru cevaplanmak gerekir ise, cevap tamamına karşı oluşan tehditleri içerecektir. Burada asıl unsur tehdidin oluşum şeklidir. İster devlete karşı, ister bireye, isterse siyasi ya da apolitik bir toplumsal tüzel yapıya karşı olsun, tehdidin gerçekleşmesi hep aynı yöntemler ile olmaktadır. Tam olarak burada ise hackerlik kavramı ile karşılaşılmaktadır. Hacker kelimesinin anlam itibari ile günümüze gelene dek pek çok anlam değişikliğine uğradığı bilinmektedir. Ancak internet teknolojisinin gelişmesi ve yaygınlaşması ile birlikte ve “hack24” leme olaylarının artması ile birlikte günümüzdeki anlamına kavuştuğu gözlemlenmektedir. Siber saldırıları yapanların yanı sıra bu saldırılara karşı mücadele edenlere de “hacker” denmektedir. Siber saldırılar ise amaç olarak çok çeşitli sebeplerden ötürü yapılabilir; eğlence amaçlı, inşa edilmiş sistemin güvenliğini test etmek amaçlı, istihbarat bilgileri elde etmek amaçlı, para çalmak ve haksız kazanç elde etmek amaçlı, siyasal propaganda ve protesto amacıyla vb. gibi amaçlar doğrultusunda yapılabilmektedir (Eriş, 2011, s. 23-27). Kırıcıları birbirinden ayırmak için bazı kavramlar kullanılmaktadır. Bunlar; siyah şapkalı, beyaz şapkalı, gri şapkalı hackerler olarak gruplandırılmaktadır. Beyaz şapkalı hackerler, kırma işlemini bir nevi amme hizmeti olarak, saldırıları engellemek amacıyla yapmaktadırlar. Siyah şapkalı hackerler, tam anlamı ile bugün insanlarda karşılığını bulan hacker sözüne uymaktadırlar. Yani etik kurallar dışında ve kötü amaçlar doğrultusunda kırma işlemini gerçekleştirmektedirler. Gri şapkalı hackerler ise siyah ve beyaz şapkalıların arasında denebilecek bir grubu oluşturmaktadırlar. Bunların belirli bir etik kuralları olmamasına rağmen genellikle pragmatist amaçlar doğrultusunda kırma işlemi yapmak yerine daha çok eğlence, sistem açıklarını sistem sahibine bildirme vb. sebeplerden ötürü kırma işlemini gerçekleştirmektedirler (Kara, 2013, s. 9-14).

Yöntem Çalışma nitel araştırma yöntemleri ve tümevarım esası benimsenerek yapılmış bir sosyal bilim çalışmasıdır. Çalışmanın oluşmasına katkıda bulunan verilerin elde edilme sürecinde çalışma ile aynı yöntemleri paylaşmış daha profesyonel çalışmalardan ağırlıklı olarak faydalanılmıştır. Ek olarak birincil kaynaklarında belirlenen yöntemler doğrultusunda çalışmaya veri üretebilmesi açısından kullanılması da söz konusu olabilmektedir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Siber güvenlik çalışmada da bahsedildiği detayları ile güncel ve sürekli büyüyen bir güvenlik alanı olarak uluslararası ilişkiler teorilerinde aktör olarak tanımlanan tüm unsurların karşısına çıkmaktadır. Bu bağlamda ise insan hayatını dolaylı yoldan etkilemekte ve dönüşüme uğratmaktadır. Siber güvenliğin sağlanması güncel olarak halen devam eden bir tartışma olarak gözlemlenmektedir. Bu durumun sağlanmasına yönelik girişimlerin ise tam anlamı siber alanı güvenlikleştirebildiği söylenememektedir. Bu bağlam doğrultusunda bakıldığında ise siber alanın güvenlikleştirilmesine

24 Hack’lemek burada kırmak anlamının yanı sıra zarar vermek ya da kırıcılığı önlemek anlamında da kullanılmıştır. 219

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI yönelik girişimlerin uzun yıllar devam edeceği hatta yeni tür tehditlerin dahi meydana çıkabileceği düşünülmektedir.

Sonuç ve Öneriler İkinci Dünya Savaşı sonrasında siber alanda yaşanan gelişmelerin, devletlerin güvenlik algılarını önemli ölçüde değiştirdiği görülmektedir. Fakat soğuk savaş içerisinde siber alanda yaşanan gelişmelerin insan hayatının standardını doğrudan geliştirmekten ziyade daha çok askeri teknolojilerin ilerlemesine katkı yapmak amacı ile meydana getirildiği görülmektedir. Soğuk savaşın bitmesi ve iki kutuplu dünya düzeninin sona ermesi ile birlikte ise siber alan, bireylerinde doğrudan içerisine dahil olduğu bir alan olarak görülmektedir. Bireylerin siber alana dahil olması ve siber alanda yürütülen faaliyetlerin kaynağının tespit edilmesinin zor olması ise devletlerin herhangi bir yaptırım ve uluslararası baskıdan uzak bir şekilde siber alanı kullanarak dış politika çıkarlarını maksimize etmelerine olanak sağlamıştır. Burada devletlerin siber alanı bazı durumlarda dış politika çıktılarını gerçekleştirmek uğruna kullanmalarının sebebi ise siber alanın anonim ve anarşik bir yapıya sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Estonya ve Gürcistan örneğinde de gözlemlendiği üzere, örneğin Estonya’ya yönelik “DDos” saldırılarının yurt dışı kaynaklı olduğu ve bant genişliğine müdahale ederek sistemi çökertmeye yönelik yapılan girişimlerin Rusya sınırları içerisinde “IP” konumuna sahip olduğu tespit edilmiştir (Ayçiçeği, 2012). Fakat bu saldırıların kaynağının siber alanın anonim olmasından ötürü Rusya Federasyonu’nun bizzat devlet kontrolündeki “IP” adreslerinden mi yoksa Rusya Federasyonu içerisinde bireylere hizmet vermek amacıyla sahiplendirilmiş “IP” adreslerinden mi gerçekleştirildiği tespit edilememiştir. Estonya her ne kadar bu yönde Rusya Federasyonu’nu suçlamış olsa da hatta dünya kamuoyu nezdinde özellikle eski batı bloğu olarak tanımlanan ülkeleri de bu iddiaları doğrultusunda yanına çekmiş olsa da ortada net bir kanıtın olmaması sebebiyle Rusya Federasyonu bu saldırıları kabul etmemiştir. Bu durumda ise siber alanın, anonim kimliklere erişim imkanının kolay olması ve faaliyet gösteren kaynağın tespit edilememesinden kaynaklı olarak konvansiyonel savaşlara önemli ölçüde katkı yapabilme ihtimalinin olduğu gözlemlenmektedir. Bu gözlemler açısından değerlendirildiğinde ise siber alan önemli bir güvenlik açığını da beraberinde getirmektedir (Akyeşilmen, 2018). Siber alan, bu bağlamlar doğrultusunda devletlerin kamu faaliyetleri başta olmak üzere tüm faaliyetlerini hızlandırmak ve faaliyetlerin kalitesini artırmak açısından önemli bir yatırım alanını oluşturmaktadır. Fakat bu yatırım alanının herhangi bir devletin çıkarının bir başka devletin çıkarı ile kesişmesi durumunda ciddi bir güvenlik problemine dönüşebildiği gözlemlenmektedir. Bu güvenlik probleminin temelinde ise; devletin kurumlarına ve vatandaşlarına siber saldırılar ile dolaylı yoldan zarar veren kaynağın tespit edilmemesi ve devletin asli görevi olan güvenliği sağlama faaliyetlerinin zarar görmesi bulunmaktadır. Ayrıca siber saldırı yürüten kaynağın tespit edilememesi ve konunun uluslararası arenada kanıtlanamaması ise yaptırım ve tazminat hakkına zemin hazırlamayarak kesin bir ifade ile imaj zedelenmesine yol açamamaktadır. Bütün bu aşamalar göz önünde bulundurulduğunda ise siber güvenlik ismi verilen ve güvenlikleştirmenin henüz tam olarak gerçekleşemediği yeni bir güvenlik alt alanı ile karşılaşılmaktadır.

Kaynakça Akyeşilmen, N. (2018). Siber Güvenlik ve Siber Politika, Ankara: Orion Kitabevi. Aslay, F. (2017). Siber Saldırı Yöntemleri ve Türkiye’nin Siber Güvenlik Mevcut Durum Analizi, International Journal of Multidisciplinary Studies and Innovative Technologies, 1 (1), s. 24.28. Ayçiçeği, A. (2012). Bilgi Teknolojilerinde Gelişim ve Sektördeki Uzmanlık Alanları, Bilişimde Kariyer Dergisi, 2, s. 6-39. Bıçakcı, S. (2012). Yeni Savaş ve Siber Güvenlik Arasında NATO’nun Yeniden Doğuşu, Uluslararası İlişkiler Dergisi, 9 (34), s. 205-226. Çakır, H. (2005). Bir İletişim Dili Olarak İnternet, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19 (2), s. 71-96). 220

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Çelik, S. (2018). Siber Uzay ve Siber Güvenliğe Multidisipliner Bir Yaklaşım, Academic Review of Humanities and Social Sciences, 1 (2), s. 110-119). Darıcılı, A. B. (2016). Rusya Federasyonu Kaynaklı Olduğu İddia Edilen Saldırıların Analizi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 7 (2), s. 1-16. Derin, G. (2019). Siber Psikoloji ve Temel Alanları, 2. Türk Adli Bilimler Dergisi, s. 31-44. Eriş, U. (2011). Türkiye’de Kırıcı (Hacker) Kültürü, Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 2 (2), s. 21-44. Güntay, V. (2019). 21. Yüzyıl Paradoksu Olarak Siber Uzay ve Uluslararası Hukuk, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Dergisi, 1 (2), s. 87-109. Gürkaynak, M. ve İren, A. A. (2011). Reel Dünyada Sanal Açmaz: Siber Alanda Uluslararası İlişkiler, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 16 (2), s. 263-279. Kara, M. (2013). Siber Saldırılar- Siber Savaşlar ve Etkileri, (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Keleştemur, S. A. (2018). Siber İstihbaratın Kamu Güvenliği İçin Rolü ve Önemi, (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: Gedik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Mehmetcik, H. (2018). Küresel Çalışmalar, Uluslararası İlişkilerde Siber Uzay, Siber Güvenlik ve Siber Savaş: Geçmiş, Günümüz ve Gelecek, Erişim Tarihi 21 Aralık 2020. https://kureselcalismalar.com/uluslararasi-iliskilerde-siber-uzay-siber-guvenlik-ve-siber-savas- gecmis-gunumuz-ve-gelecek/#article-footnote-1 Oğurlu, E. (2010). Ağustos 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı Çerçevesinde Avrupa Birliği’nin Güney Kafkasya Politikası, TİKA Avrasya Etüdleri, 38/2010-2, s. 99-127 Polat, D. Ş. (2020). NATO’nun Yeni Operasyon Alanı: Siber Uzay, Güvenlik Bilimleri /Dergisi, UGK Özel Sayısı, s.137-158. TASAM, Ermiş, U. (2018). Bir Güvenlik Sorunu Olarak Siber Uzay, Erişim Tarihi: 24 Aralık 2020. https://tasam.org/tr-TR/Icerik/50249/bir_guvenlik_sorunu_olarak_siber_uzay T.C. Milli İstihbarat Teşkilatı, Resmi İnternet Adresi. Erişim Tarihi: 16 Ocak 2021. https://www.mit.gov.tr/tarihce/giris.html T.C. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, (2013). Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve 2013-2014 Eylem Planı, Erişim Tarihi: 21 Aralık 2020. https://www.btk.gov.tr/uploads/pages/2-1-strateji-eylem-plani-2013-2014-5a3412cf8f45a.pdf Yayla, M. (2014). Siber Savaş ve Siber Ortamdaki Kötü Niyetli Hareketlerden Farkı, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 4 (2), s. 181-200. Yenal S. ve Akdemir N. (2020). Uluslararası İlişkilerde Yeni Bir Kuvvet Çarpanı: Siber Savaşlar Üzerine Bir Vaka Analizi, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11 (1), s. 414-450. Yener, Y. (2015). 8. Yılında Estonya Saldırılarına Çok Boyutlu Bir Bakış, Siber Bülten, Erişim Tarihi: 26 Ocak 2021. https://siberbulten.com/siber-saldirilar-2/8-yilinda-estonya-saldirilarina-cok-boyutlu-bir-bakis/ Yener, Z. (2013). Siber Uzay Güvenliği: Ulusal Güvenlik ve Uluslararası Güvenliğe Etkileri, (Yüksek Lisans Tezi), Bursa: Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

221

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KİLİSE BABALARI KAVRAMI VE KAPPADOKİALI KİLİSE BABASI AZİZ BASILIUS

Emine UZUN Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı [email protected]

Doç. Dr. Mustafa ARSLAN Selçuk Üniversitesi, Ali Akkanat Turizm Fakültesi Turizm Rehberliği Bölümü [email protected]

Özet Hristiyanlık, Grek kültürüne mensup kimselerin II. yüzyılda Hristiyanlığı kabul etmesiyle birlikte felsefeyle tanışmıştır. Kilise Babaları ya da bir diğer söyleyişle Kilise Pederleri, Hıristiyanlık tarihine ve teolojisine önemli katkılarda bulunmuş, inancı sapkınlıklara karşı korumuş ve ilk yüzyıllarda Hristiyan öğretisini muhafaza etmiş olan ilahiyatçılar veya episkoposlardır. Kilise Babaları bütün Hristiyan alemi ve mezhepleri tarafından saygı duyulan ve örnek alınan kimselerdir. Onların yazıları Hristiyanlık dininde kural olarak kabul edilmektedir. Bu isim kendilerine resmen verilmiş bir unvan olmayıp kullanıla kullanıla literatüre yerleşmiş bir tanımlama olmuştur. Kilise Babaları yaşadıkları dönemler ve kiliseye olan katkılarına göre farklı gruplara ayrılmaktadır. İlk grup olan Havarisel Babalar, İsa’nın 12 havarisinin görgü tanığı ya da öğrencisi olmuş kişilerdir. Arkalarında birinci yüzyılda kurulmuş pek çok kilise cemaatine, kiliseyi yanlış öğreti ve uygulamalardan koruyacak ve yüreklendirecek mektuplar bırakmışlardır. Bu grubun ardından gelen ikinci nesil ise Apolojist Babalar olarak adlandırılırlar. Apolojist, inancı savunan demektir. Apolojist Babalar zaman zaman şehir meydanlarında dönemlerinin en meşhur düşünürleri ile hitabet müsabakalarına girmişler, bazıları kendi hitabet okullarını açmışlar ve hatta Roma İmparatorları ve Roma senatosu önünde Hristiyan inancını savunan konuşmalar yapmışlardır. Kappadokialı bir Kilise Babası olan Büyük Basilius, IV. yüzyılda birinci ve ikinci ekümenlik konsilleri arasındaki dönemde yaşamış; Anadolu topraklarında Ariusçuluk ve Makedoniusçuluk olarak bilinen öğretilere karşı yazılı olarak ya da meydanlarda düzenlenen hitabet müsabakaları ile mücadele etmiştir. İlk eğitimini Caesarea’da alan Basilius, daha sonra Constantinopolis ve Atina’da eğitimine devam etmiştir. Burada retorik, dilbilgisi, felsefe, geometri, astronomi ve tıp alanında iyi bir eğitim almıştır. Karadeniz bölgesinde bir manastıra yerleşen Basilius, burada keşişlerin birlikte geçirdikleri yaşamı düzenlemeye dair kuralların yer aldığı ve yönetim ilkelerini belirlediği bir eser yazmıştır. Bunun sonucunda da doğu manastırlarının sisteminin kurucusu kabul edilmiştir. Çok daha önceleri Eustathius’un Anadolu’ya getirmiş olduğu keşişlik hayatına senobitik yani cemaat halinde yaşamayı da eklemiştir. 362 yılında, Antakya episkoposu Meletius tarafından diyakos atanan Basilius, Nenizli Gregor ile beraber Kappadokia Bölgesinde hızla yayılan Ariusculara karşı teslis inancını hararetle savunmuştur. 364’te manastır yaşamını bırakan Basilius, Kayseri piskoposu olan Eusebius tarafından Arianizm’e karşı koymak için davet edilmiştir. 370 yılında Eusebius’un ölümü üzerine Antakya piskoposu Meletius tarafından Kayseri piskoposu yapılmıştır. Ariusçuluk karşıtlığında ve klasik öğreti geleneğinin Hristiyanlıkta kullanılması için uğraşmış Platon’a büyük hayranlık duymuş hatta heretik kabul edilen Origenes’ten ciddi şekilde faydalanmıştır. Tamamen laik bir eğitim almış olan Büyük Basilius, Amboroise ile birlikte Hristiyanlığın Yahudi kökenlerini yani Eski Ahit’i kopararak yerine tıpkı Origenes gibi Grek felsefesini aşılamaya devam etmiştir. Özellikle IV. yüzyılda kilise doktrinin oluşmasında etkili olmuştur. Kappadokialı diğer kilise babaları ile birlikte özellikle teslisin unsurlarının oluşması aşamasında Nikaia Konsili’nde geçiştirilen Kutsal Ruh kavramını ele almıştır. 381 senesinde toplanan Constantinopolis Konsili’nin zeminini oluşturmuştur. Constantinopolis’de açıkça Kutsal Ruh’un da 222

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI tapınılmaya layık olduğu beyan edilmiş, böylelikle teslis fikrini ifade eden bir ilahiyat formülü yaratılmıştır. Basilius daha sonra kabul edilecek olan teslis akidesinin ortaya koyan ilk kişi olmuştur. Anahtar Kelimeler: Aziz Basilius, Hristiyanlık, Kilise Babaları

Kaynakça Baş, B, (2000). Monoteist Bir Hristiyanlık Yorumu: Aryüsçülük Mezhebi, Divan İlmi Araştırmalar, Bilim ve Sanat Vakfı, 19, 167-200. Connor, C. (2004). Bizans’ın Kadınları, (çev. B. Cezar). İstanbul: YKY. Defarrari, R.J.(1926). Saint Basil the Letters, Vol. I, London: Alpha Edition. Genç, Ö,(2011). Kappadokia’nın Önemli Azizlerinden Biri: Doğu Manastırcılığının Kurucusu Aziz Basil, I. Uluslararası Nevşehir Sempozyumu, Nevşehir. Gilson, E. (2007). Ortaçağda Felsefe Patristik Başlangıçtan XIV. Yüzyılın Sonlarına Kadar, (çev. A. Meral). İstanbul: Kabalcı. Grant, M. (2000). Roma’dan Bizans’a İS Beşinci Yüzyıl, (çev. Z.Z. İlkgelen). İstanbul: Homer. Gregory, T.E.(2016). Bizans Tarihi, (çev. E. Ermert). İstanbul: YKY. St. Basil: (2003) New Catholic Encylopedia içinde (2.baskı.Cilt.2,s.135-139). USA: New Catholic Encylopedia Göregen, M. (2017). Kappadokialı Bir Hristiyan Teologu: Nazianoslu Gregor ve Hristiyanlığın Şekillenmesinde Etkisi, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi,1, 612-626. Hargis, J.W. (1999). Against the Christians: the Rise of Early Anti-Christian Polemic, Patristicstudies Volume 1, New York: Peter Lang. Jones, A..H.M. (1971). The Cities Of The Eastern Roman Provinces, Oxford :At The Clarendon Press, Lietzmann, M.H. (2016). Eski Kilise Tarihi, c.IV (çev. Mehmet Aydın). İstanbul: Literatürk. Maloney, E.R. (1901). St. Basil The Great To Students On Greek Literature, American Book Company. Madrigal, M. (2017), Kilise Babaları, İstanbul: Kitab-ı Mukaddes Şirketi. Mango,C. (2016). Bizans Yeni Roma İmparatorluğu,(çev. G.Ç, Güven), İstanbul : YKY . Marx, K. Engels, F. (2008). Din Üzerine, İstanbul: Sol. McGrath, A.(1997). Christian Teology An Introduction, Oxford Universty, Blackwell Publishers. Mitchell, S.(1993). Anatolia, Land,Men and Gods in Asia Minor, vol.II, Oxford.

Mitchell,S.(2016) Geç Roma İmparatorluğu Tarihi MS 284-641, (çev. T. Kaçar), Ankara: TTK. Schaff, P.(1906). History of The Christian Church Nicene and post-Nicene Christianity, vol. III, New York: Printing and Bookbinding Company. Socrates The Ecclesiastical History. Edward Walford, Henri de Valois (Ed) Bohn. Sozomen The Ecclesiastical History of Sozomen: Comprising a History Of The Church From A.D. 324 to A.D.440, (trans. E.Walford), London. Texier, C.(2002). Küçük Asya Coğrafyası,Tarihi ve Arkeolojisi c. III, (çev. A. Suat), Ankara: Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı. Yalduz, A.(2003).Konsillerin Hristiyanlık Tarihindeki Yeri ve Nikaia Konsili, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,2, 257-296. Erken Kilise Tarihi, Konferans Notları, Erişim adresi:www.İnciltürk.com. İznik Konsili, Erişim adresi, islamansiklopedisi.org.tr

223

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

COVID-19 AND THYROID DISEASES

Bekir Alp BİLGE Hitit University, Medical School [email protected]

Abstract COVID-19 has been an epidemic that has affected the whole world since 2020. The groups that are in the risk group for this disease (those who may require ventilation) are; elders, individuals with chronic diseases, pregnant women, and those who use immunosuppressive drugs. However,the general guideline published by the WHO does not contain information on whether those who previously suffered from thyroid diseases or who did not have thyroid disease before the infection developed thyroid disease after the infection. This study will examine previous studies to understand if there is an association between COVID-19 and the thyroid gland. Keywords: COVID-19, Thyroid Gland, Thyroid Diseases

Introduction This study will investigate whether there is a link between COVID-19 and thyroid gland and thyroid diseases, and the answers to these questions will not only enable us to understand whether individuals with thyroid diseases are in the risk group against COVID-19 but also to give an idea of how to approach these patients for physicians.

Method This study examined the publications and studies previously prepared on this subject, conducted a literature review, and created this summary.

Research Findings and Discussion In the early days of the COVID-19 pandemic, we did not have much data on this subject, and the data we had about SARS, another coronavirus that caused an epidemic, gained importance. In a group of prospectively recruited 61 SARS survivors (with no pre-existing endocrine conditions) a reversible hypophysitis or direct hypothalamic effect caused by the virus was suggested. But these effects disappeared after the patients recovered (Dworakowska & Grossman, 2020, p.471-474). Also, serum fT3 and fT4 levels and TSH were decreased in SARS patients. The degree of decrease in fT3 correlated with disease severity. Also, follicular epithelial damage was observed in the thyroid gland in autopsies (Dworakowska & Grossman, 2020, p.471-474). After a while, publications about COVID-19 and the thyroid relationship began to emerge. In the report of the European Thyroid Association (ETA) on April 2020, it was stated that thyroid patients are not in the risk group against COVID-19. Additionally, it was stated that patients who received corticosteroid therapy due to subacute thyroiditis or Graves' Ophthalmopathy, or any other disease were in the high-risk group (ETA,2020). A study published in September 2020, found that corticosteroid treatment in COVID- 19 patients was associated with a longer length of hospital stay and higher mortality. Which is some thyroid patients, especially those taking corticosteroids as their medications, therefore, these patients were stated to be in the risk group (Hariyanto, T. I., & Kurniawan, 2020, p.1429–1430). A large study published in November 2020, it was stated that most of the COVID-19 patients had eutrioid. COVID- 19 patients had lower TSH and fT4 compared to normal. However, it was observed that these values returned to baseline after the infection healed. In this study, thyroiditis/thyrotoxicosis associated with COVID-19 was not observed. The following were cited as possible causes of low TSH and fT4 levels; Proinflammatory cytokines suppress TSH,and the ACE2 receptor to which the virus binds is abundant in the thyroid gland (Khoo, Tan, Clarke et al.,2021, p.803–811).

224

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

In a study published in January 2021, a decreasing trend of fT3 with increasing COVID-19 severity was found. Patients with low fT3 had more adverse COVID-19-related outcomes (Lui, Lee, Chow, et al.,2021, p. 926–935). According to a study published in July 2020, autoimmune thyroid diseases are not linked to increased risks of COVID-19. They also found that antithyroid drug (ATD) associated with neutropenia may support the progression of COVID-19. If flu-like symptoms are seen in the first months of treatment, discontinuation of ATDs and emergency neutrophil measurement is recommended (Boelaert, Visser, Taylor et al.,2020, p. 33–39). If patients who are already diagnosed with thyroid diseases and who are being treated but can't go to the hospital because of the epidemic, they should continue the treatments. And they have to make sure they have enough supply of medication. The usual advice to increase the dosage of levothyroxine during pregnancy should be adhered to (Boelaert, Visser, Taylor et al.,2020, p. 33–39). According to a publication published in March 2021, COVID-19 can cause some thyroid gland disorders that are usually reversible, including subclinical or atypical thyroiditis. In addition, individuals with preexisting thyroid disease are no different from normal individuals in transmitting COVID-19 to others or having the disease more severe (Lisco, Tillo, Jirillo, et al.,2021, p. 1–14). Although in the mentioned studies, it has been stated that thyroid hormone levels returned to normal after coronavirus infection, to date, Hashimoto's disease has been observed in one patient after coronavirus infection (Tee, Harjanto & Rosario ,2020).

Abbreviations ACE2 = angiotensin-converting enzyme 2 fT4= free thyroxine TSH = thyrotropin Conclusion and Suggestions There are studies that some drugs such as corticosteroid drugs used in the treatment of thyroid diseases can aggravate COVID-19 infection. Apart from this, we do not think that thyroid diseases exacerbate COVID-19 infection. These patients, like other patient groups, should be treated under normal conditions. Although there are various studies on the damage caused by COVID-19 to the thyroid gland, more research is needed on this subject. It has been observed that COVID-19 helps to eutrioid, which is, disruption of thyroid hormone levels without pathology in the thyroid gland. However, hormone levels return to normal after recovery. In summary, any research on this subject will be beneficial.

References Boelaert, K., Visser, W. E., Taylor, P. N., Moran, C., Léger, J., & Persani, L. (2020). ENDOCRINOLOGY IN THE TIME OF COVID-19: Management of hyperthyroidism and hypothyroidism. European journal of endocrinology, 183(1), G33–G39. https://doi.org/10.1530/EJE- 20-0445 COVID-19: Information for Patients with Thyroid Diseases. (2020, April 9). Retrieved from https://www.eurothyroid.com/news/covid-19-thyroid-diseases.html Dworakowska, D., & Grossman, A. B. (2020). Thyroid disease in the time of COVID-19. Endocrine, 68(3), 471–474. https://doi.org/10.1007/s12020-020-02364-8 Hariyanto, T. I., & Kurniawan, A. (2020). Thyroid disease is associated with severe coronavirus disease 2019 (COVID-19) infection. Diabetes & metabolic syndrome, 14(5), 1429–1430. https://doi.org/10.1016/j.dsx.2020.07.044 Khoo, B., Tan, T., Clarke, S. A., Mills, E. G., Patel, B., Modi, M., Phylactou, M., Eng, P. C., Thurston, L., Alexander, E. C., Meeran, K., Comninos, A. N., Abbara, A., & Dhillo, W. S. (2021). Thyroid Function Before, During, and After COVID-19. The Journal of clinical endocrinology and metabolism, 106(2), e803–e811. https://doi.org/10.1210/clinem/dgaa830 Lisco, G., De Tullio, A., Jirillo, E., Giagulli, V. A., De Pergola, G., Guastamacchia, E., & Triggiani, V. (2021). Thyroid and COVID-19: a review on pathophysiological, clinical, and organizational

225

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI aspects. Journal of endocrinological investigation, 1–14. Advance online publication. https://doi.org/10.1007/s40618-021-01554-z Lui, D., Lee, C. H., Chow, W. S., Lee, A., Tam, A. R., Fong, C., Law, C. Y., Leung, E., To, K., Tan, K., Woo, Y. C., Lam, C. W., Hung, I., & Lam, K. (2021). Thyroid Dysfunction in Relation to Immune Profile, Disease Status, and Outcome in 191 Patients with COVID-19. The Journal of clinical endocrinology and metabolism, 106(2), e926–e935. https://doi.org/10.1210/clinem/dgaa813 Tee, L. Y., Harjanto, S., & Rosario, B. H. (2020). COVID-19 complicated by Hashimoto's thyroiditis. Singapore medical journal, 10.11622/smedj.2020106. Advance online publication. https://doi.org/10.11622/smedj.2020106

226

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

MEKÂNLA HATIRLAMAK: DİYARBAKIR'DA TOPLUMSAL HAFIZA OLARAK ŞEHİR VE KENTSEL DEĞİŞME

Zehra SOYVURAL Dicle Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü [email protected]

Vedat KOÇAL Arş. Gör., Dicle Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü [email protected]

Özet Bu çalışma, coğrafyanın ve mekânın toplumsal hafızanın bir taşıyıcısı ve görünümü olması özelliği bağlamında, Diyarbakır’da gözlenen fiziksel dönüşümlerin, geçmişten günümüze yaşanmış ve halen yaşanmakta olan sosyo-ekonomik dönemsel değişimlerle kronolojik olası ilişkiselliklerini, kentle ekonomi ve toplum arasındaki yapısal bağıntıya odaklanan NeoMarksist kent sosyolojisi kuramının teorik ışığında incelemek amacıyla hazırlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Toplumsal Hafıza, Mekân, Kent, Diyarbakır, Kentsel Değişme

Giriş Yazılık ve sözlü kaynaklar, kültür ve sanat gibi, coğrafya da, geçmişten gelen deneyim birikimini çağrıştıran unsurları ve görünümleri ile, toplumsal hafızanın önemli bir taşıyıcısıdır. Bu bakımdan, kentte gözlenen mekânsal değişimler, aynı zamanda yerel toplumun tarihsel evrimini yansıtan belgelikler olarak, sosyo-ekonomik, kültürel, sosyolojik, politik ve benzeri nitelikteki değişimlerinin izlerini dışa vurur. Böylece, kentin geçmişi, değişimi ve mevcut görünümü, aynı zamanda toplumun da geçmişi, değişimi ve mevcut hâlidir (Aytaç, 2012; 207). Antik çağın, başta ipek ve baharat yolları olmak üzere Asya’dan Avrupa’ya ilerleyen kavimler arası karasal ticaret yolları üstünde bulunmuş olan Diyarbakır, kervansaraylar, hanlar, kapalıçarşılar, saraylar ve kozmopolit nitelikli ibadethaneler gibi İlk ve Orta çağların sosyo-ekonomik özelliklerini yansıtan bir mimarî mirası barındırmaya devam etmektedir (Koçal, 2014). Modern çağa gelindiğinde ise, özellikle Osmanlı’nın son döneminde başlayıp Cumhuriyet’le devam eden modernleşme süreci de, meydanlar, bulvarlar, Valilikler, kışlalar, cezaevleri, okullar, bürokratik kurumlar, sinemalar ve tiyatrolar gibi ulus-devlete özgü kamusal, toplumsal ve kültürel yapılar da, eski şehrin surları dışına taşmış olan görece daha yeni olup bu nedenle “Yenişehir” olarak adlandırılmış olan alanda yerleşik alanda varlıklarını korumaktadır. Bununla birlikte, özellikle 1970’lerin başından itibaren baş gösterip 1990’ların ikinci yarısında bölgeye yayılan çatışma sürecinde doruğuna ulaşan yığınsal ve hızlı göç (Koçal, 2015) sonucunda kırsal toplumun kentte merkezîleşip kolektif bir toplumsal kimlik üretip kent kimliğini de aynı yönde değişime uğratışının simgesel izlerini taşıyan mekânsal adlandırmalar, yerel yönetimlerin kimliği merkeze alan imar uygulamaları gibi etkenler de, Diyarbakır’ı giderek bölgesel etno-kültürel kimlikle bütünleştiren, kimliğe odaklanmış bir kolektif duygusal anlatının sembolik merkezi haline getirmiştir (Koçal, 2016a; 2016b). Böylece, Diyarbakır, tarih, kimlik, göç, kentleşme gibi etkenlerin belirleyici etkileri altında, uzak geçmişten günümüze, geleneksel, modern ve çağdaş unsurların bir araya geldiği bir kentsel kimliğin öznesi olmaktadır (Koçal, 2018b). Günümüze gelindiğinde, büyük alışveriş merkezleri, ticaret merkezi niteliğinde caddeler ve binalar, sanayi bölgeleri, kapitalist toplumsal tabakalanma kapsamında mekânsal sınıfsal ayrışmayı (Koçal, 2019) temsil eden seçkinleştirilmiş konut alanları ve kentsel yoksulluğu barındıran gecekondu mahalleleri gibi neoliberal ekonomik rejimi yansıtan yeni kentleşme modeli (Kayan ve Koçal, 2020) ve kentsel büyüme eğilimi, küreselleşme çağına özgü sosyo-ekonomik yapıları temsil etmektedir.

227

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sonuçta, Diyarbakır kent merkezi, İlkçağ’dan günümüze kadar, hem küresel ekonomik rejimin ve ilişkilerin, hem de bu çerçevede bölgesel ve yerel toplumun dönemsel sosyo-ekonomik dönüşümünün izlerinin mekân üstünde gözlemlenebilmesine imkân veren bir tarihsel mimarî birikimi barındırmaktadır (Koçal, 2018a). Bu çalışma, Diyarbakır’a dair kent kimliği algısını, mekânın dönemsel koşullara özgü tarihsel evrimi örneğinde ve mekân-ekonomi ilişkisine odaklanan Harveyyan coğrafya ve kent analizinin teorik ve metodolojik ışığında incelemek amacıyla hazırlanmıştır.

Yöntem Çalışmanın teorik ve metodolojik çerçevesi, Neo-Marksist kent sosyolojisi kapsamında David Harvey’in mekânın ekonomik rejimle ilişkisi ve onu temsiline odaklanan paradigması etrafında oluşturulmuş, saha araştırmasının ise birincil veri kaynakları anlamında gözlem ve yapılandırılmış sorularla yüz yüze görüşme (mülâkat) biçiminde, ikincil veri kaynakları anlamında da Koçal’ın (2014; 2015, 2016a; 2016b; 2018; 2019; Kayan ve Koçal, 2020) saha araştırmaları başta olmak üzere alana dair literatür taraması yoluyla gerçekleştirilmesi planlanmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Çalışmada, Diyarbakır’da kentsel kimlik algısının kuşaklar arasında farklılık gösterdiği, bu kapsamda, küreselleşme çağının belirleyici olduğu, küreselleşme öncesinde, yaklaşım 1980’den önce doğmuş kuşaklar genellikle etno-kültürel kimlik duygusuna ve kolektif politik tercihe dayalı, yerel toplumun ortak tarihsel geçmişine atıfla oluşturulmuş bir kent kimliği algısına sahip iken, 2000’lere yakın yıllarda doğan genç kuşakların ise, dünya sistemi ile doğrudan bağlar kurmuş, dolayısıyla etno- kültürel anlamda daha az yerel olan, özellikle 20.yüzyılın ikinci yarısında oluşmuş politik ve tarihsel nitelikli kolektif algıların, yerlerini küresel coğrafyadaki örneklerle benzeşen coğrafî ve folklorik sembolik unsurlara bıraktığı bir kentsel kimlik algısı oluşturmaya başladıkları gözlenmiştir.

Sonuç ve Öneriler Kent tarihi, kent ekonomisi, kent sosyolojisi gibi herhangi bir kentin günümüzdeki varlığının temel özelliklerinin anlaşılabilmesi için incelenmesi gereken unsurlarından biri de, kentin kimliğidir. Kent kimliğinin içinde bulunulan dönemdeki varlık biçimi, geçmişten günümüze gösterdiği dönüşümlerin tarihsel birikiminin sonucudur. Dolayısıyla, kent kimliği, öncelikle kentsel mekânın geçirdiği dönüşümler üzerinden gözlemlenebilir ve kayıt altına alınabilir. Diyarbakır’da da, günümüzde, fiziksel bakımdan metropolleşme ve kültürel açıdan da dünya kenti haline gelme düzeyine varmış olan kent kimliği, içerisinde, mekânı biçimlendirmiş olan etkenlerin birikimini ve sonuçlarını barındırmaktadır. Bu unsurlar bir arada gözlemlendiğinde, antik ve medeniyetler arası-kozmopolit bir Mezopotamya şehrinden, demografik bakımdan merkezîleşmiş ve etno-kültürel kimlik bakımından homojenleşmiş bir yerel toplumun, küreselleşme ile bağlar kurarak inşa ettiği bir metropolleşme düzeyini ve dünya kentine evrimi sonucunu vermektedir.

Kaynakça Aytaç, Ö. (2012) “ Kent Mekanlarının Sosyo-Kültürel Coğrafyası”, Kent Sosyolojisi, (Ed.) Ankara: Hece Yayınları. Aytaç, Ö. (2017). “Kent, Metropol ve Değişen Yer/Mekân İmajları”, Mukaddime, 8(1), 1-23 Kayan, A., Koçal, A. V. (2020). ““Küreselleşme Sürecinde Diyarbakır'da Neoliberal Kentleşme: Yerel Kapitalistleşme Sürecinde Kentsel Değişme", Feyzullah Ünal ve Ahmet Kayan (Editörler), Kent Çalışmaları ve Kente Yeni Yaklaşımlar, (ss. 1-20), Ankara: Gazi Kitabevi. Koçal, A. V. (2014). “Kentsel Tarihin Turizm Potansiyeli Bakımından Değerlendirilmesi Bağlamında Çok Kültürlü Geçmiş ve Medeniyetler arası İletişim İlişkisi: Mardin ve Diyarbakır Örnekleri”, III. Disiplinlerarası Turizm Araştırmaları Kongresi Bildiri Kitabı, (s.12-22), Adnan Menderes Üniversitesi, Kuşadası, 3-6 Nisan. 228

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Koçal, A. V. (2015). “Bir Siyasal Değişme Etkeni Olarak Göç: Kürt Kimliğinin Siyasal Evriminde Göç Dinamiği Örneği- Nedenler ve Sonuçlar”, İdealkent Kent Araştırmaları Dergisi, Göç Özel Sayısı-II, s. 214-241. Koçal, A. V. (2016a). “Küreselleşme Sürecinde Toplumsal ve Siyasal Değişmenin Kentsel Temelleri ve Simgelenişi: Türkiye’de Kürt Kimliği ve Diyarbakır İlişkisi Örneği”, II. Uluslararası Kent Araştırmaları Kongresi Bildiri Kitabı, (s. 625-639), İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul, 11- 13 Mayıs. Koçal, A. V. (2016b). “Küreselleşme Sürecinde Toplumsal ve Siyasal Değişmenin Temelleri ve Simgelenişi: Türkiye’de Kürt Kimliği ve Diyarbakır İlişkisi Örneği”, Dicle Üniversitesi İİBF. Dergisi, 6(11), 57-176. Koçal, A. V. (2018a). “Kültürün Mekânsal Temsili ve Tarihsel Aktarımı İşlevi Bağlamında Mimarînin Rolü: Diyarbakır’da Çok Kültürlü Medeniyet Mirası Örneği”, İbrahim Özcoşar vd. (Editörler), Diyarbakır: Mekân, Toplum, Ekonomi, (s. 83-104), İstanbul: Ensar Neşriyat. Koçal, A. V. (2018b ). “Diyarbakır’da Kentsel Kimliğin İnşası: Göç, Kimlik, Bellek ve Modernleşme”, II. Uluslararası Ekonomi, Siyaset ve Yönetim Sempozyumu (ISEPA ’18) Bildiri Kitabı, (s. 60-75), Diyarbakır: Dicle Üniversitesi, 10-13 Ekim. Koçal, A. V. (2020). “Diyarbakır’da Toplumsal Değişmenin Mekânsal Yansıması: Kapitalist Kentleşme Sürecinde Sınıfsal Ayrışma”, Dünya Şehircilik Günü 42. Kolokyumu Bildiri Kitabı, Göç, Mekân, Siyaset (s. 176-189), Şehir Plancıları Odası, İzmir, 7-9 Eylül.

229

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KIRMIZI ODA DİZİSİ İZLEYİCİLERİNİN PSİKOLOJİK YARDIM ALMA TUTUMUNUN VE SOSYAL DAMGALANMA ALGILARININ İNCELENMESİ

Gurur Cansu PAMUKÇU Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet, [email protected]

Hacer KURT Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet, [email protected]

Ferhat DEMİR Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet, [email protected]

Ahmet Sadık ALTINAY Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet, [email protected]

Melisa UYARLI Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet, [email protected]

Özet Bu araştırmanın amacı; Kırmızı Oda dizisini izleyen bireylerin profesyonel yardım alma tutumlarını ve sosyal damgalanma algılarını cinsiyet, yaş, medeni durum, eğitim durumu, aylık gelir, sosyo- ekonomik düzey ve en uzun süre yaşanılan yer değişkenleri açısından incelemektir. Araştırma kapsamında veri toplama aracı olarak; Psikoterapi Hakkında Düşünceler Ölçeği, Psikolojik Yardım Alma Nedeniyle Sosyal Damgalanma Ölçeği ve Psikolojik Yardım Almaya İlişkin Tutum Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmada Kırmızı Oda dizisi izleyen kadınların erkeklere göre psikolojik yardım alma tutumunda daha olumlu bir yaklaşıma sahip olduğu, psikoterapi hakkında düşüncelerin yaşı büyük olan katılımcılarda daha olumlu olduğu, evli olan insanların bekar olan insanlara kıyasla psikoterapi hakkında düşüncelerinin daha olumsuz olduğu, eğitim düzeyi arttıkça psikoterapi hakkında düşüncelerin olumlu hale geldiği ve psikolojik yardım alma nedeniyle sosyal damgalanma endişesinin azaldığı, bireylerin aylık gelir miktarı arttıkça psikoterapiye gitme nedeniyle duyulan imaj korkusu azaldığı sonuçları elde edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Cinsiyet, eğitim durumu, Kırmızı Oda dizisi, psikolojik yardım alma tutumu, yaş.

Giriş Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sağlık “Sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik hali” anlamına gelmektedir (Dünya Sağlık Örgütü, 1946). Bireyin sosyal ve ruhsal yönden iyilik halinde bulunabilmesi de tüm bunlarla uyum içerisinde olmasına bağlıdır. Eğer bu uyum gerçekleşmezse ruhsal sağlık sorunları meydana gelmektedir. Bu gerçekleştiğinde ruh sağlığı ve psikiyatri alanı devreye girmektedir. 230

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Ruh sağlığı, bireylerin potansiyellerinin farkına vararak, yaşamın getirdiği stresle başa çıkabildikleri ve yaşadıkları toplumlara faydalı olabilmelerine yardımcı olan bir esenlik ve iyi olma hali olarak tanımlanmaktadır (Dünya Sağlık Örgütü, 2014). Psikiyatri ise, toplumun ruh sağlığının korunması ve ruh hastalıklarının önlenmesi, ruhsal bozukluğu olanların tanısı, tedavi edilmesi, rehabilitasyonu ve ruh sağlığının geliştirilmesiyle ilgilenen bir hekimlik dalıdır (Oral ve Tuncay, 2012). Bireyler stresle veya sorunlarıyla baş etme sürecinde zaman zaman kendi kendine yetebilirken, zaman zaman da başkalarından yardım almaya ihtiyaç duymaktadırlar (Carnevale, 2001). Başkalarından yardım almak durumunda genellikle şu sıra izlenmektedir: bireyler öncelikle problemlerini fark ederler, problemin yaşamları üzerindeki etkilerini görürler ve bu durum için desteğe ihtiyaç duyduklarını anlarlar, kimden ve nereden yardım alınacaklarına karar vermeye çalışırlar ve ulaştıkları kaynaktan yardım almayı ve sorunlarını anlatmayı kabul ederler (Rickwood, Deane, Wilson ve Ciarrochi, 2005). Psikolojik yardım aramaya dönük davranışları etkileyen unsurlar oldukça çeşitlidir. Yardım arama tutumu; yardım arayan bireyin kişisel özelliklerine, sorunu algılayışına ve yardım aradığı kaynağa bağlıdır. Bunun yanı sıra, cinsiyet, kültürel özellikler, yaş, sosyal sınıf, inanç, eğitim, sosyoekonomik durum, medeni durum, dışlanacağı, damgalanacağı düşüncesi, daha önce ruhsal bir sıkıntı geçirmiş olmak, sağlık durumu ve sosyal destek gibi birçok faktörün bireylerin yardım arama tutum ve davranışını etkilediği bilinmektedir (Arslantaş, Dereboy, Aştı ve Pektekin, 2011). Günümüzde ruhsal rahatsızlığa sahip bir bireyin hastalığına bir çare bulmasını engelleyen etmenlerden birisi de ruhsal hastalıklara olan toplumun olumsuz tepki ve tutumudur. Hatalı, yanlış ve saptırılan bilgiler ruhsal hastalıklara karşı toplumun ön yargılı ve kalıp düşüncelerden etkilenmesini ve ruhsal hastalıkların erken tanı konularak daha fazla ilerlemeden ve ağırlaşmadan tedavisinin yapılabilmesini olanaklı kılmamaktadır. Toplumda ayrımcılığa tabi olma, damgalanma endişesi, psikiyatri servislerini kullanma konusunda çekince yaratmakta ve bu nedenle psikiyatri başvurusu hastalığa sahip birey tarafından sürekli ötelenmekte, olması gerekenden çok daha geç yapılmaktadır. Toplumun ön yargısından etkilenen birey kendisini damgalayarak hastalığını reddetmekte ve bu hastalığın belirtilerini yadsıyarak psikiyatri servislerini kullanma ve ruhsal destek alarak tedavi olmaktan, herhangi bir çare arayışından uzaklaşmaktadır. Psikolojik yardım alma hususunda yaşanan sosyal damgalanma psikolojik yardım alma tutumunu önemli ölçüde etkilemektedir. Kişi deli damgası yemekten korkmakta ve yaşadığı sorunları saklamaktadır. Bu araştırma da bireylerin ne kadar sosyal damgalanma yaşamaktan korktuklarını ve psikolojik yardım alma konusunda ılımlı olup olmadıklarını anlamak için yapılmıştır.

Yöntem Bu araştırmada kuramsal çerçeve olarak Albert Bandura’nın Sosyal Bilişsel Teorisi kullanılmıştır. Kırmızı oda dizisi izleyicilerinin psikolojik yardım alma tutumu ve kırmızı oda dizisinin psikolojik yardım alma tutumu ile ilişki incelenmiştir. Belirlenen bu amaç doğrultusunda araştırmada Nicel araştırma yöntemlerinden tarama modeli kullanılmıştır. SPSS paket programıyla analiz edilen verilerde; Independent-Samples T Testi ve One-Way Anova Testi uygulanmıştır. Çalışmada veri toplama aracı olarak: - Psikoterapi hakkında düşünceler ölçeği - Psikolojik Yardım Almaya İlişkin Tutum Ölçeği - Psikolojik Yardım Alma Nedeniyle Sosyal Damgalanma Ölçeği kullanılmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Araştırma bulgularına Kırmızı Oda dizisi izleyicilerinden 200 katılımcının cinsiyet, yaş, medeni durum, eğitim durumu, aylık gelir, sosyo-ekonomik düzey ve en uzun süre yaşanılan yer değişkenleri 231

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI kullanılarak ölçeklere verdiği yanıtların analiz edilmesi sonucunda ulaşılmıştır. Katılımcıların 142’si kadın 58’i erkek olmak üzere, %60’ının 18-24 yaş aralığında, %66.5’inin evli, %60’ının lisans derecesinden eğitim gördüğü ve %76’sının orta sosyoekonomik düzeydeki kişilerde yoğunlaştığı görülmektedir. Psikoterapi hakkında düşünceler ölçeği ile Psikolojik yardım almaya ilişkin tutum ölçeği arasındaki iki değişkenin korelasyon değeri -,333 olup zıt yönlü, zayıf düzeyde anlamlı bir ilişkisi vardır. Korelasyon sonucunda; psikoterapi hakkında düşünceleri olumsuz olan kaygı düzeyi yüksek katılımcıların psikolojik yardım almaya ilişkin olumsuz tutum sergiledikleri anlaşılmaktadır. Psikoterapi hakkındaki düşüncelerin, katılımcılar üzerinde psikolojik yardım almaya ilişkin tutumlarını yordadığı, iki değişken arasında zıt yönlü anlamlı bir ilişki olduğunu göstermiştir (CI %95 [-.45,-.0204]). Psikolojik yardım alma nedeniyle sosyal damgalanma ölçeği ile Psikolojik yardım almaya ilişkin tutum ölçeği arasındaki iki değişkenin korelasyon değeri -,150 olup zıt yönlü, zayıf düzeyde anlamlı bir ilişkisi vardır. Korelasyon sonucu; psikolojik yardım alma nedeniyle sosyal damgalanmaya maruz kalacağını düşünen kişilerin psikolojik yardım almaya ilişkin tutumlarının olumsuz olduğu, çevresi tarafından damgalanmanın psikoterapi alma konusunda caydırıcı bir etken olduğu, katılımcıların düşüncelerini negatif yönde anlamlı ilişkisinin olduğunu göstermiştir (CI %95 [-.282,-.012]). Araştırmadan elde edilen bulgulara göre; Kırmızı Oda dizisini izleyen kadınların psikolojik yardım almaya daha olumlu olarak baktığı ayrıca psikolojik yardım alma tutumunun erkeklere oranla kadınlarda daha olumlu olduğu ortaya çıkmıştır. Bu sonuç, literatürdeki araştırma sonuçlarını desteklemektedir (Aydın (2017); Çankaya, Erkan, Özbay ve Terzi (2011); Dilek (2010); Erkan ve ark., (2012); Karadağ (2019); Serim ve Cihangir Çankaya (2015); Topkaya (2014); Topkaya ve Meydan (2013); Vogel, Wester, Wei ve Boysen, (2005)). Ancak, Şimşek (2017); Turğut ve Yaşar (2019); Zhang ve Dixon (2003) tarafından yapılan çalışmalara bakıldığında ise cinsiyet değişkeninde istatiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre; yaş ve medeni durum değişkenleri psikolojik yardım alma tutumu ve Kırmızı Oda dizisinin psikolojik yardım alma üzerinde etkisi üzerinde anlamlı bir farklılık oluşturmamaktadır. Yaş ve medeni durum değişkenleri yalnızca Psikoterapi hakkında düşünceler üzerinde anlamlı bir farklılık bulunduğu, buna göre; psikoterapi hakkında düşüncelerin yaşı büyük olan katılımcılarda ve bekar katılımcılarda daha olumlu olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre; yaş ve medeni durum değişkenleri psikolojik yardım alma tutumu ve Kırmızı Oda dizisinin psikolojik yardım alma üzerinde etkisi üzerinde anlamlı bir farklılık oluşturmamaktadır. Yaş ve medeni durum değişkenleri yalnızca psikoterapi hakkında düşünceler ve psikolojik yardım alma nedeniyle sosyal damgalanma üzerinde anlamlı bir farklılık bulunduğu, buna göre; psikoterapi hakkında düşüncelerin eğitim düzeyi yükseldikçe olumlulaştığı, psikolojik yardım alma nedeniyle sosyal damgalanma endişesinin eğitim düzeyi yükseldikçe düştüğü sonucuna ulaşılmıştır. Aylık gelir ile yalnızca Psikoterapi Hakkında Düşünceler Ölçeği’nin imaj sorunu alt ölçeği üzerinde anlamlı bir farklılık bulunduğu, buna göre; aylık gelir miktarı arttıkça psikoterapiye gitme nedeniyle duyulan imaj korkusu azaldığı sonucuna ulaşılmıştır.

Sonuç ve Öneriler Araştırma; Kırmızı Oda dizisini izleyen kadınların psikolojik yardım alma tutumlarının erkeklere göre daha olumlu olduğunu ve kadınların psikolojik yardım almaya daha eğilimli olduğunu bize gösterirken; yaş, medeni durum, eğitim, aylık gelir durumu, sosyoekonomik düzey ve yaşanılan yer değişkelerinin bunlar üzerinde anlamlı bir fark yaratmadığını; yaş, medeni durum ve aylık gelir değişkenlerinin kişilerin psikoterapi hakkında düşünceleri üzerinde anlamlı bir fark olduğunu; eğitim durumu değişkeni üzerinde kişilerin psikoterapi hakkında düşünceleri ve psikolojik yardım alma nedeniyle sosyal damgalanma endişeleri üzerinde anlamlı bir fark oluşturduğunu; sosyoekonomik

232

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI düzey ve en uzun süre yaşanılan yer değişkeninin bunların hiçbiri üzerinde anlamlı bir fark oluşturmadığını göstermiştir. Araştırma sonuçlarına göre kadınların erkeklere göre psikolojik yardım aramaya daha olumlu bakması ile psikolojik yardım arama tutumun üzerinde hem cinsiyetin hem de toplumsal cinsiyet rolünün önemli olduğu görülmektedir. Bu nedenle insanlara psikolojik danışma hizmetleri planlanırken toplumsal cinsiyet rolleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu sonuç da araştırmanın kuramı olan Sosyal Bilişsel Teori’yi desteklemektedir. Araştırmanın sonucuna göre psikolojik yardım alma niyetini ilişkisinin ölçülmesinde demografik ve bireysel faktörlerin üzerinde daha fazla durulması gerektiği söylenebilir. Ayrıca dizinin eş zamanlı olarak katılımcılara izletilmesi ve hemen akabinde psikolojik destek almaya yönelik beklentilerini ölçen nicel yöntemler kullanmak araştırmanın daha doğru ve etkili sonuçlar ortaya koymada doğruluk ve güvenirliliğini arttıracaktır.

Kaynakça Arslantaş, H., Dereboy, İ.F., Aştı, N., Pektekin, Ç.(2011). Yetişkinlerde profesyonel psikolojik yardım arama tutumu ve bunu etkileyen faktörler. Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi,12(1), 17-23. Aydın, M. (2017). Lisans öğrencilerinin psikolojik yardım aramaya gönüllülüklerinin incelenmesi. Yıldız Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1 (1), 76-94. Carnevale, J. P. (2001). Danışmanlık incileri (Çev. Albayrak-Kaymak, D.). (1.Baskı). Anahtar Kitaplar Yayınevi. Çankaya, Z., Erkan, S., Terzi, Ş., ve Özbay, Y., (2011). Üniversite öğrencilerinin profosyonel yardım alma tutumları cinsiyet rolleri ve kendini saklama düzeyleri. Pegem Eğitim ve Öğretim Dergisi, 1(4). 65-67. Dilek, C. (2010). Üniversite Öğrencilerinin Psikolojik Yardım Almaya İlişki Tutumlarının Bazı Değişkenlere Göre İncelenmesi. (Yayımlanmamış Yüksek lisans tezi). Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Dünya Sağlık Örgütü. (1946). Constitution of the World Health Orgazation. https://apps.who.int/gb/bd/pdf_files/BD_49th-en.pdf#page=7 Dünya Sağlık Örgütü. (1994). Lexicon of psychiatric and mental health terms. Second edition. World Health Organization, Geneva, 63. Dünya Sağlık Örgütü. (2014). Mental health atlas. https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/178879/9789241565011_eng.pdf?sequence=1 Erkan, S., Özbay, Y., Çankaya, A.C., ve Terzi, Ş. (2012). Üniversite öğrencilerinin psikolojik yardım aramaya gönüllülük düzeylerinin yordanması. Educational Sciences: Theory & Practice, 12 (1), 25- 42. Karadağ, C. (2019). İlkokul Öğretmenlerinin Depresyon Düzeyleri ile Psikolojik Yardım Alma Tutumları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. (Yayımlanmamış Yüksek lisans tezi). Yakın Doğu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Lefkoşa. Oral, M. ve Tuncay, T. (2012). Ruh sağlığı alanında sosyal hizmet uzmanlarının rol ve sorumlulukları. Toplum ve Sosyal Hizmet, 23(2), 93-114. Rickwood, D., Deane, F. P., Wilson, J. C. ve Ciarroci, J. (2005). Youngpeople’shelp-seeking formental health problems. Australian e-Journalfor the Advancement of Mental Health, 4(3), 1-34. Serim, F. Ve Cihangir Çankaya, Z. (2015). Yetişkinlerin psikolojik yardım arama tutumlarının yordanması. Ege Eğitim Dergisi, (16)1, 178-198. Şimşek, P. (2017). Yetişkinlerin psikolojik yardım alma tutumlarının incelenmesi: Mardin ili örneği. ABMYO Dergisi, 45, 105-126. Topkaya, N. (2014). Psikolojik yardım alma niyetini yordamada demografik, bireysel ve çevresel faktörler. Türk Psikoloji Dergisi, 29(74), 1.

233

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Topkaya, N. (2014). Psikolojik yardım almaya ilişkin tutumu yordamada cinsiyet, psikolojik yardım alma nedeniyle kendini damgalama ve sosyal damgalanma. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 14(2), 1-17. http://doi.org/10.7822/omuefd.33.2.3 Topkaya, N. ve Meydan, B. (2013). Üniversite öğrencilerinin problem yaşadıkları alanlar, yardım kaynakları ve psikolojik yardım alma niyetleri. Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 3(1), 25-37. Turğut, M , Yaşar, O . (2019). Psikolojik Yardım Alma Tutumu ve Spor . Iğdır Üniversitesi Spor Bilimleri Dergisi , 2 (1) , 1-15 . Vogel, D. L., Wester, S. R., Wei, M. ve Boysen, G. A. (2005). The role of outcome expectations and attitudes on decisions to seek Professional help. Journal of Counseling Psychology, 52(4), 459-470. Walrave, M., Ponnet, K., Van Ouytsel, J., Van Gool, E., Heirman, W., & Verbeek, A. (2015). Whether or not to engage in sexting: Explaining adolescent sexting behaviour by applying the prototype willingness model. Telematics and Informatics, 32(4), 796-808. Yüksel, E. G., ve Taşkın, E. O. (2005). Türkiye’de hekimler ve tıp fakültesi öğrencilerinin ruhsal hastalıklara yönelik tutum ve bilgileri. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 6(1), 13-21. Zhang, N. ve Dixon, D. N. (2003). Acculturation and attitudes of asian international students toward seeking psychological help. Journal Of Multicultural Counseling And Development, 31, 205-222.

234

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

MARY SHELLEY’S FRANKENSTEIN: DESIRE FOR RECOGNITION

Gülşah KAZANCI Çanakkale Onsekiz Mart University Faculty of Arts and Sciences English Language and Literature, gulsahkazanci[at]outlook.com

Abstract In Frankenstein; or, The Modern Prometheus (1818), Mary Shelley provides a snapshot of ethnic characteristics and class in the 19th century Britain and reveals the characterisation of the narratives of colonial discourse through the depiction of the Creature. The discursive formation of the Eurocentric ideology is mostly unveiled through Victor Frankenstein’s monster, and his existential crisis might actually function to articulate his internalisation of the narratives of empire. Consequently, the Creature is subjected to the process of racial discrimination and encounters meaninglessness, powerlessness and aimlessness in the colonial centre. In order to construct “normalised” identity and to maintain his political existence as well as his social, cultural and physiological existence; he attempts to simulate the ideological, intellectual and sociocultural tendencies assigned by the “centre” as the “proper” and to actualise himself through the dream for self-fulfilment and acknowledgement of the coloniser. Considering these arguments, this study aims to examine the process of discrimination and xenophobia through close reading of Frankenstein; or, The Modern Prometheus and to analyse the basic escape mechanisms performed by the marginalised Creature for the annihilation of being the “other” in the white mainstream society. Within this context, the arguments of Homi Bhabha and Edward Said respecting mimicry and orientalism is used in order to reinforce the theoretical structure of the study. Keywords: Frankenstein, colonial discourse, orientalism, mimicry, alienation.

Introduction In Frankenstein; or, The Modern Prometheus (1818), Mary Shelley pens a fiction about Victor Frankenstein, a scientist who creates his creature in an experiment. Frankenstein provides a snapshot of ethnic characteristics and class representation in nineteenth-century Britain and reveals the characterisation of the narratives of the colonial discourse through the depiction of the Creature. The discursive formation of the Eurocentric ideology is mostly unveiled through Victor Frankenstein’s monster, and his existential crisis might actually function to articulate his internalisation of the narratives of the empire. Consequently, the Creature is subjected to the process of racial discrimination and encounters meaninglessness, powerlessness and aimlessness in the colonial centre. In order to construct a “normalised” identity and to maintain his political as well as social, cultural and physiological existence, he attempts to mimic/perform the ideological, intellectual and sociocultural tendencies assigned by the “centre” as the “proper” and to actualise himself through the dream for self-fulfilment and the acknowledgment of the coloniser. Within this context, the arguments of Homi Bhabha and Edward Said regarding mimicry and orientalism is used in order to reinforce the theoretical structure of the study.

Methodology and Discussion Orientalist Discourse in Frankenstein Orientalism is the acceptance of Western sovereignty and the stereotypicalisation of Eastern societies. Edward Said, in his book Orientalism, claims that there are three linked interpretations of orientalism. The first one is the academic study, and he says that “[a]nyone who teaches, writes about, or researches the Orient […] is an Orientalist” (Said, 1978, p. 2). The second type is the general meaning, which considers orientalism as a thought-based style upon an existential and epistemological dichotomy between the Orient and the Occident. The last one is its historical and 235

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI material meaning, which deals with the Orient and rules over it (Said, 1978, pp. 2-3). According to the arguments of orientalism, the culture of the centre is “proper, normal and superior”; however, the culture of the periphery is associated with “inferiority and abnormality”. Considering these arguments, the depiction of the East or the “inferior” subjects is “savage-like” and associated with being “uncivilised”. In this part of the paper, the focus is on the Creature and his depiction in the novel is examined and argued. Firstly, in the novel, there are characters that have no names along with the Creature, and those characters’ race are Turkic and Arabic. Giving no name for those people who are the representatives of “inferior” culture functions as the otherisation and dehumanisation process of them as an extension of colonial and orientalist discourse. Secondly, one of the most striking points can be the physical depiction of the Creature which refers to his “ugliness”. As mentioned in the novel by Shelley (1993): “[h]is yellow skin scarcely covered the work of muscles and arteries beneath; his hair was of a lustrous black, and flowing” (p. 51). The words such as “black lips” and “yellow skin” are used for describing the physical appearance of the Creature. Within the context of orientalism, one can say that these words are associated with the Orient, and colonial discourse codifies these features as “abnormal”. The expressions such as “strong” and “muscles” refer to the bodily power, which is associated with menial work as opposed to the depiction of West’s intellectuality. Considering these examples, the depiction of the Creature is similar to the West’s narratives of minorities and can be explained with orientalism. Thirdly, as opposed to the Creature, Victor Frankenstein –the symbol of the Eurocentric ideology in the novel– is associated with the intellectual subjects and depicted as a man of science which can be seen in the sentence of Frankenstein: “I often worked harder than the common sailors during the day, and devoted my nights to the study of mathematics, the theory of medicine, and those branches of physical science” (Shelley, 1993, p. 5). Considering the arguments of orientalism, the man from the centre is “clever” to use his brain as an occupation and “proper” (Bağlama, 2020).

Mimicry in Frankenstein In The Location of Culture (1994), Homi Bhabha introduces his theories, which helps to explain the behaviours of the colonial subjects. The first concept is mimicry that appears when the colonised people imitates and simulates the cultural, ideological, linguistic, intellectual and sociocultural tendencies ascribed by the “centre” as the “proper” and “normal” to “become a recognizable Other” (Bhabha, p. 86), and for the acknowledgment of the coloniser and the dream of self-fulfilment to actualise themselves, which are the key motivations that form mimicry. The second theory of Bhabha is hybridity that occurs in the contact zone produced by the colonial power and it is more like a cross cultural exchange. By having a hybrid culture, one can find himself within the third space that is the combination of culture of the coloniser and the colonised. As a result of encountering third space, new identities can be created that may end up with a divided personality, the state of inbetweenness because the colonial subject belong neither to the Orient nor to the Occident. In the last term, ambivalence, Bhabha explains that the subjects who exist in the West have split realities, and they may come across with both “good” and “bad” terms about their beings. As an outcome for that, reproduction of binary oppositions that used for describing the colonial subject can cause distress and changed behaviours on the subject to fit in the mainstream white society (Lee, 2016, p. 59). The Monster struggles with existential crisis because the given circumstances are insufficient for him to actualise himself, and he tries to survive his inferiority complex and maintain his political existence. His learning French in order to communicate to DeLacey family can be a clear example for mimicry. He tries to imitate the language, so he can be one of “them” and can be acknowledged. The Creature’s thought towards language can be seen in these lines: “I ought not to make the attempt until I had first become master of their language; which knowledge might enable me to make them overlook the deformity of my figure” (Shelley, 1993, p. 117). In order to become acknowledged in terms of language, he thinks that he has to learn their language, and also one can see that he 236

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI internalises the assumptions of marginalisation dictated by the colonial discourse. Moreover, he believes that he is deformed and otherises himself because of his inferiority complex and existential crisis. At last, he decides to talk with the blind-man because he assumes that he is now westernised. After his failure for recognition, the Creature thinks that only way to fulfil himself is to have someone like him, a companion, in order not to feel his loneliness. Then, he finds Victor, tries to convince him to create a female just like him in order to feel more powerful and maintain his species nature, and the Creature promises that he would live in the middle of nowhere when he is with someone. Within this context, one can see no matter how he tries, he would never be acknowledged by the society and one can understand that how the Creature is alienated from himself and humanity.

Conclusion In this paper, a close reading of Shelley’s Frankenstein (1818) was done in order to analyse it with some political and sociocultural theories. This novel reveals the narratives of the colonial discourse and the ethnic and class-centred characteristics of nineteenth-century Britain. Frankenstein’s monster deals with his meaningless life and is subjected to the discrimination of the “normal” society. This otherisation process, as one of the narratives of colonial discourse – orientalism–, is discussed, and the codifications ascribed by the West towards the “other” are exemplified while analysing the depiction of the Creature. In order to be acknowledged by the “superior” centre, he tries to copy the “proper” tendencies of the mainstream society. These behaviours are explained with the arguments of Bhabha, and mimicry and hybridity are exemplified from the novel.

References Bağlama, Sercan H. “Homi Bhabha.” 14IDE307 Postcolonial Literature, Fall 2019, Çanakkale Onsekiz Mart University, Çanakkale. Lecture. Bağlama, Sercan H. Resurrection of the "Spectre": A Marxist Analysis of Race, Class and Alienation in Post-War British Novel. Peter Lang, 2018. Behrendt, Stephen C., Mellor, Anne K. Approaches to teaching Shelley's Frankenstein. New York: Modern Language Association of America, 1990, p. 93-98. Bhabha, Homi K. The Location of Culture. Routledge Classics, 2004. Brännström, Carina. An Analysis of the Theme of Alienation in Mary Shelley’s Frankenstein. 2006. http://urn.kb.se/resolve?urn=urn:nbn:se:ltu:diva-43036. Bondy, J. David. Frankenstein’s Monster and the Politics of the Black Body. 2000. University of Windsor, MA dissertation. Fromm, Erich. Marx’s Concept of Man. Frederick Ungar Publishing: New York. 1961. Islam, Sheikh Z. Echo of Social Alienation: A Marxist Analysis of Mary Shelley’s Frankenstein. 2018. Khulna University, BA dissertation. Lee, Emily S. "Postcolonial Ambivalence and Phenomenological Ambiguity: Towards Recognizing Asian American Women’s Agency." Critical Philosophy of Race, vol. 4 no. 1, 2016, p. 56-73. Marx, Karl. Economic and Philosophic Manuscripts of 1844. Wilder Publications, 2018. Marx, Karl. Karl Marx Selected Writings. edited by Lawrence H. Simon, Hackett Publishing Company, 1994. Said, Edward. Orientalism. Pantheon Books, 1978. Shelley, Mary. Frankenstein; or, The Modern Prometheus. Wordsworth Classics, 1993.

237

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İHTİYAÇLARIN MANİPÜLASYONU: TEORİK BİR BAKIŞ

Gürkan ULUSOY Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme ABD, Doktora, [email protected]

Özet Ekonomik bir aktör olarak insanlar, yaşamlarını sürdürebilmek için ihtiyaçlarını gidermek, tüketmek durumundadır. Literatürde ihtiyaçlar ve tüketim konusunda benzer yaklaşımlar olsa da ihtiyaçlar; teknoloji, kitle iletişim araçları, reklam, medya ve yeni ekonomi modelinin etkisi altında dönüşmektedir. Hızla değişen ve dönüşen ihtiyaç kavramını anlamak dinamik ve bütünsel bir bakışla mümkün olabilmektedir. Artan ihtiyaçlar, gelişen üretim imkânları, toplumsal yapıdaki değişimler ihtiyaç ve arzu kavramlarında paradigma değişimine yol açmıştır. Bu çalışma, tüketimi ve ihtiyaçların manipülasyonu başlıklarını kavramsal çerçeveden değerlendirmeyi amaçlamaktadır. İhtiyaçların manipülasyonuna ve tüketim alışkanlıklarının değişmesine ilişkin kavramların literatür özetine yer verilmiştir. Reklam, medya etkinliği, yeni tüketicinin inşası ve ihtiyaçların manipüle edilmesi bağlamında tüketim alışkanlıklarında meydana gelen değişimler teorik olarak ele alınmış ve çalışmanın amacı doğrultusunda açıklanmıştır. Anahtar kelimeler: Tüketim, İhtiyaç, Manipülasyon.

Giriş Tüketmek, kavramsal olarak ‘yok etme’ faaliyetidir. Bireyler ihtiyaçlarını gidermek için üretilmiş soyut ve somut malları yok ederler ve tatmin duygusunu sağlarlar. İlk çağlarda insanlar yalnızca kendi ihtiyaçlarını gidermeyi amaçlamaktadır. Günümüzde sayısı ve önemi artan ihtiyaçlarını karşılayabilmek için önce üretmek, ekonomik karşılık elde etmek ve bunu da ihtiyaçlarının giderilmesinde kullanmak durumundadır. Üretim ve tüketim zincirinin devam edebilmesi daha çok tüketim ile daha çok tüketim ise ihtiyaçların sürekli olarak artması, yeni ihtiyaçlar türetilmesi, mevcut ihtiyaçların manipüle edilmesi ile mümkün olabilmektedir. Gelişen teknoloji, artan ihtiyaçlar, kitle iletişim araçları, medya, reklamlar ve tüketici kimliği ihtiyaçların manipüle edilmesinde kilit öneme sahip faktörlerdendir. Bu çalışma, tüketim ve ihtiyaçların manipülasyonu kavramını teorik açıdan ele almayı amaçlamaktadır. İhtiyaç kavramı ve tüketim alışkanlıklarının zaman içerisindeki değişimi, bu değişimin sebepleri ve yöntemlerine ilişkin soru ve sorunların cevaplarını açıklamaktadır. Literatürde bu alanda yapılan çalışmaların odak noktalarına değinilmiş ve temel sonuçları verilmiştir.

Literatür Taraması Bakırtaş ve Demirhan (2015) yaptıkları çalışmada istek ve ihtiyaçlar paradoksunu ekonomik ve metafizik bir yaklaşım ile ele almışlardır. Çalışmada tüketici beklentileri süreci klasik toplum, modern toplum ve post modern toplum üçgeninde incelemişlerdir. Özellikle teknolojide yaşanan ilerlemelerin ürün sayısı ve türünü artırdığı, bu durumun ise bir malın veya ihtiyaç olduğu noktasında çelişkiler meydana getirdiği ifade edilmiştir. Dikici (2017) yaptığı çalışmada tüketim algısındaki değişimleri konu edinmiştir. Araştırma kapsamında değişen tüketim algısında kitle iletişim araçları ve reklamların etkisini değerlendiren çalışmadan elde edilen sonuçlara göre, kitle iletişimi tüketim etkinliklerini dönüştürmüştür. Bu yönüyle ihtiyaçların değişmesindeki en kilit kavramlar medya ve reklam, günümüz tüketicisi üzerinde otoriteye dönüşmüştür. Akkoç (2019) çalışmasında tüketim anlayışında yaşanan değişimi toplumsal değerler üzerinden açıklamıştır. Bu kapsamda özellikle 20. yüzyılın başından itibaren değişim üretim biçimlerinin tüketim biçimlerini ve alışkanlıklarını da değiştirdiği, ihtiyaç kavramının farklılaşarak tüketim alışkanlığının başta ABD ve Avrupa’da artış trendine girdiği sonucunu elde etmiştir. Tüketimde ihtiyaçların temini esasına dayanan insani ilişkiler ve toplumsal değerler yerine maddi ilişkilerin 238

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI belirleyici olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Demirel ve Aslan (2020), yaptıkları çalışmada ihtiyaç kavramının anlamında meydana gelen değişimi tüketim kültürü perspektifinde ele almış ve gelişen teknolojiyi geleneksel yaklaşımların dönüştürülmesi noktasında bir baskı unsuru olarak değerlendirmiştir. Bu yönüyle ihtiyaç kavramındaki değişimin tüketicilerin zihninde yeniden anlamlandırıldığı sonucuna varılmıştır.

Teorik Çerçeve Tüketim Kavramı Tüketim kavramı kimi kaynaklarda bireylerin yeme, içme, giyinme, barınma ihtiyaçlarını karşılamak olarak değerlendirilmektedir. Bu yaklaşım yetersizdir, dar kapsamlıdır (İslamoğlu ve Altunışık, 2013, s.3). Çünkü tüketim, bedel ödenmesi esasına dayanmaktadır. Dolayısıyla tüketimin gerçekleşebilmesi için malların üretilmesi gerekmektedir (Altunışık, vd., 2014, s. 111). Bu nedenle üretim ve tüketim ‘soyut çiftler’e benzetilmektedir (Williams, 2005, s. 95). Tüketim, “Üretilen ve yapılan şeylerin kullanılıp harcanması, yoğaltım” olarak tanımlanmaktadır (TDK, 2021). İktisat, tüketimi, ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla malların kullanılması şeklinde tanımlamaktadır. İktisat ihtiyaçların sınırsız olduğunu kabul etmiş ancak nedeniyle ilgilenmemiş, tatmin edilmediğinde acı ve hüzün vereceğini öngörmüştür (Bulmuş, 1994, s. 3-4). Tüketim, günümüzde doğal ihtiyaçlarla doğal olmayan ihtiyaçların birbirine karışması neticesinde anlam değişikliğine uğramaktadır. İnsan için bugün bahsedilen tüketim kavramı geçmişteki tüketim biçiminden farklıdır ve sınırsız olduğu söylenen ihtiyaçlar artık sorgulanmaya başlanmıştır (Baudillard, 2012, s. 68). Tüketim kavramı dinamik bir süreçtir ve ihtiyaçların giderilmesindeki yaklaşım paradigma değişimine uğramıştır.

Manipülasyon Kavramı Manipülasyon kavramı genel itibariyle; yönlendirme, seçme, ekleme ve çıkarma yoluyla bilgileri değiştirme ve varlıkları yapıcı açıklayıcı ve yararlı bir biçimde kullanma şeklinde tanımlanmaktadır (Dalğar ve Pekin, 2011, s. 25). Manipülasyon, ekonomi, psikoloji, reklam, medya ilişkileri gibi pek çok alan ile birlikte anılmaktadır. (Fırat, 2008, s.22). Birey ya da grupların bilinçsiz hareket eden bir yığının davranış kalıbını görerek, sürü psikolojisi ile davranışlarını kontrol edemez hale getirilmesi manipülasyon olarak adlandırılmaktadır. Etkileme ve yönlendirme sonucu insanlar, davranış değişikliği göstererek başkalarının istediğini yapmaya zorlanırlar. Manipülasyon; davranışları değiştirmeyi amaçlayan psikolojik ve sosyal etki türüdür (Yılmaz, 2018, s. 449). Kişinin başkasını etkilemesi, bilinçli olarak yönlendirmesi ve kendi iradesi dışında davranmaya zorlaması halidir (Chapaux-Morelli ve Couderc, 2017, s. 9). İhtiyaçların manipüle edilmesi tüketicileri sıradan aksiyonların dışında davranmaya yönlendirmektedir. Bu durumun bireyler nezdinde benimsetilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda reklamlar ve medya, yeni tüketici kimliğinin oluşturulması ve manipüle edilmesinde kritik öneme sahiptir.

Reklamlar ve Medyanın Etkinliği Reklamların en temel görevi, ürünler hakkında bilgi vermek, tanıtmak, unutulmamasını, hatırlanmasını sağlamak olarak ifade edilebilir. Günümüzde reklamların en temel amacı yönlendirme yapmaya dayalıdır (Güllüoğlu, 2005, s. 3). Reklamlar vasıtasıyla, tüketiciler kendileri için kimlik oluşturabilmek, kendilerini toplum içerisinde bir profil oluşturabilmek için, ihtiyaçları olmayan ürünleri satın almaları noktasında yönlendirilebilmektedir. Bir ürün ya da hizmet için hazırlanan reklamlar nedeni ile tüketiciye empoze edilen tüketim ihtiyacının oldukça şiddetli bir hale gelebilmektedir (Köse, 2006, s. 46). Dolayısı ile reklamlar ve tüketim altyapısı, daima bir eksiklik unsuru üzerine kurulmuştur. Gelirler yükselmekte, ömür uzamaktadır. Bu nedenle ihtiyaç duyulan şey yeni ihtiyaçların türetilmesidir. Bu nedenle insanlara sürekli olarak yeni ihtiyaçlar empoze edilmektedir (Gorz, 1986, s. 129).

239

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Yeni Tüketicinin İnşası Tüketim davranışının teşvik edilmesinde en önemli unsurlardan biri de kimlik inşasıdır (Lodziak, 2003, s. 78). Tüketim bilincindeki en önemli unsurun özel mülkiyet ilişkisidir. Böylece insanlar tükettikleri ürün ya da hizmetleri kendileri için ayrılan, kendine mahsus olarak görebilmektedir. (Bauman, 1999: 39). Veblen, Bordieu ve Simmel, bireyler ve toplumlar için kimlik, statü ve rolleri tüketimin göstergeleri olarak görebilmektedir. Baudillard ise Featherstone tüketimi yaşam tarzı ve bireyin kimliğinin göstergeleri olarak kullanıldıklarını ifade etmektedirler (Yanıklar, 2006, s. 27).

İhtiyaçların Manipülasyonu Kapalı toplumlarda insanlar kendi gereksinimleri için üretmişlerdir. Günümüzün açık ekonomisinde, bir diğer söylemle kapitalizme dayalı ekonomik düzende, üreticiler sadece kendi toplumlarının istek ve ihtiyaçları için değil, farklı insanlar ve toplumlar için üretilen ürünleri kullanmakta ve başkaları için üretim yapmaktadır (Yırtıcı, 2005, s. 39). Emek kavramı tüketim açısından önemli bir kavramdır. Bireyler kendi emeklerini kullanarak üretmiş oldukları çıktıyla diğerinin emeğinin çıktısı olan soyut ve somut ürünleri satın alabilmektedir. Üretimin sürdürülebilir olması ancak tüketimin sürdürülebilir olması ile hatta sürekli olarak artışı ile mümkündür (Yırtıcı, 2005, s.99). Böylece her geçen gün daha fazla motive edilen, güdülenen tüketici üretim-tüketim sarmalına girmiş olacaktır (Bocock, 2005, 35). Yüksek getirisi olan işlerde çalışanların yüksek statü veya rollere sahip olması nedeniyle ‘yüksek meslek’ adı verilmektedir (Banman, 1999: 53-54). Bu mesleklerin icracılarına duyulan hayranlık reklamcıları bu noktaya yönlendirmiştir. Bireyler hangi katmanın üyesi olurlarsa olsunlar, daima bir üst katmana yükselmek istemektedir ve bunu tüketim yoluyla gerçekleştirebilmektedir (Yiğitbaşı, 1989, s. 53). Kimlik değerini zenginleştirebilmek isteyen bireyler eylemlerinde üç temel unsura odaklanmaktadır. Bunlar referans grupları, bir gruba dâhil olma ve bunların destekleyicisi konumunda bulunan narsist özellikler yatmaktadır (Karakoç, 2002, s. 106). Lebow tüketimin bir yaşam tarzı haline getirilmesi ve malların satın alınması ve kullanılması döngüsünü bir ayin haline getirilmesi gerekliliğinden bahsetmiştir. Tüketim ile manevi tatmin hedeflenmektedir. Bir şeylerin artan hızla tüketilmesine, bitirilmesine, yıpratılmasına, yenisiyle değişimine ihtiyaç olduğunu kuvvetli bir biçimde vurgulamaktadır (Durning, 1998, s. 5).

Sonuç ve Öneriler İnsanlar, üretim ve tüketim zincirinin en temel parçası olması sebebiyle günümüz ekosisteminin kalbinde yer almaktadır. Tüketim işlevinin sürdürülebilir olması, üretimin devamlılığından ve yeni ihtiyaçların belirmesi, tüketiciler tarafından benimsenmesinin başarısına doğrudan bağlıdır. Dolayısı ile tüketim ve daha çok tüketim için daha fazla ihtiyaç, daha fazla üretim kilit faktördür. Daha fazla ihtiyaç ya da ihtiyaç olmayan şeylerin de tüketicilerce benimsenmesi ancak ihtiyaçların manipüle edilmesi ile mümkündür. İhtiyaçların manipülasyonu ise toplumsal değerlerden, teknolojiden, kitle iletişim araçlarının fonksiyonundan, medya ve reklamın gücünden, tüketici birey kimliğinden, roller ve statülerin gücünden doğrudan etkilenmektedir. Dolayısı ile günümüz pazarlamacıları ürünlerinin başarısı için bu alana daha fazla odaklanmaktadır. Teknolojide yaşanan gelişmeler ve internet teknolojisinin hayatın her alana uygulanabilirliği, özellikle ana akım medyadaki rol modeller ve sosyal medyanın hayatımızın içerisinde büyük bir yer tutması, bireyleri kendi hayatını başkalarınınki ile özdeşleştirme amacına yöneltmiştir. Televizyon dizilerinde ya da reklamlarda gördükleri kişilerin sahip olduğu hayatlara sahip oldukları ürünler ile erişebileceği düşüncesi tüketicilerin düşünce yapısını ve zihinlerin derinden etkilemiştir. Ünlü bir kişinin sahip olduğu marka ürüne sahip olmak toplumsal yaşamda kendisine bir statü kazandırabilecek, farklı bir kişi olarak algılanmasını sağlayabilecektir. Bu durum tüketicilerin zihinlerinde rol model ve statü kavramlarının etkisi altında gelişmektedir. Pazarlamanın başarısı için, tüketim halkasının katlanarak büyümesi için söz konusu durum artarak devam etmeli, yeni tüketiciler kazanılmalı, aslında hiçbir işlevi olmayan yeni ihtiyaçlar geliştirilmeli ve benimsetilmelidir. Bu yönüyle ihtiyaçların manipüle edilmesi bir anlamda ekonomik sosyalizasyon süreci olarak 240

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI yorumlanabilir ve geçerli ekonomik düzenin devam edebilmesi için tüketicilerin zihninde bir otorite olarak ifade edilebilir. Sürekli daha fazla ihtiyaç, aynı ürünlerin periyodik olarak piyasaya sunulan alternatiflerine sahip olma isteği, işletmelerin ve pazarlamanın başarısını oluştursa da özellikle orta ve uzun vadede insanlığın geleceği için tehdit unsurudur. Daha fazla tüketim daha fazla üretim demektir ve bu durum kaynakların daha büyük bir hızla yok olmasına, daha fazla enerji sarfiyatına, daha yüksek karbon salınımına ve doğal dengenin bozulmasına zemin hazırlamaktadır. Bu çalışma, tüketim ve ihtiyaçların manipülasyonu kavramını teorik çerçeveden ele almayı amaçlamaktadır ve gelecekte yapılacak çalışmalara kavramsal olarak fayda sunabilir.

Kaynakça Akkoç, A., (2019). Tüketim Toplumunun Toplumsal Değerler Üzerindeki Etkisi, Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 22(2), ss. 1-25. Altunışık, R., Özdemir, Ş. ve Torlak, Ö. (2002). Modern Pazarlama. İstanbul: Değişim Yayınları. Bakırtaş, D., ve Demirhan, H. (2015). İhtiyaç ve İstek Paradoksu: İktisadi ve Metafizik Bir Yaklaşım, Siyaset Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 3(3), ss. 71-87. Baudrillard, J. (2016): Tüketim Toplumu. Hazal Deliceçaylı ve Ferda Keskin (Çev.)., İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Bauman, Z., (1999). Çalışım, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, Sarmal Yayınevi, İstanbul. Bocock. R., (2005). Tüketim, (Çev: İrem Kutluk), Dost Kitabevi, Ankara, 2005. Chapaux-Morelli, P. ve Couderc, P. (2017). İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon: Narsist Bir Partnerle Yüzleşmek. İletişim Yayınları 1595, Psykhe 5, ISBN-13: 978-975-05-0888-2, 9., Baskı 2017, İstanbul Dalğar, H. ve Pekin, S. (2011), Kurumsal Yönetim İle Finansal Tablo Manipülasyonu Arasındaki İlişki: İMKB Kurumsal Yönetim Endeksi’nde Yer Alan Şirketlerde Bir Araştırma, Mali Çözüm Dergisi. Demirel, Ç. ve Aslan, E. Ş., (2020). Tüketim Kültürü Perspektifinde İhtiyacın Değişen Anlamı: Marka 2.0’ın İhtiyacın Yeniden Anlamlandırılmasındaki Rolü Üzerine Bir Araştırma, Bilişim Teknolojileri Online Dergisi, 10(9), ss. 52-86. Dikici, E., (2017). Tüketim Algısındaki Değişim: Kitle İletişim Araçları ve Tüketim İlişkisi, Journal of Social Sciences and Humanities, 1(1), ss. 58-85. Durning A., (1998). Ne Kadarı Yeterli?, Tübitak-Tema Vakfı Yayını, Ankara. Fırat, N. S., (2008). Savaş Fotoğraflarının Kullanımı Bağlamında Propaganda Ve Manipülasyon, Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul. Gorz, A. (1986). Elveda Proletertjn, Alfa Yayınları, İstanbul. Güllüoglu, Ö., (2007). Çocukların Tüketim Alışkanlıklarının Belirlenmesinde Televizyon Reklamlarının Rolü", 2. Ulusal İletişim Öğrencileri Sempozyumu, www.iletsem.anadolu.edu.tr/ bildiriler/pdf/12,pdf, Erişim Tarihi: 27.03.2007. İslamoğlu, A. H., ve Altunışık, R. (2013). Tüketici Davranışları, Beta Basım Yayım. İstanbul. Karakoç, E., (2002). Sosyal Bir Değer Olarak Tüketim, Selçuk İletişim Dergisi, 2(3), ss. 104-109. Lodzıak, C., (2003). Kapitalizm ve Kültür, İhtiyaçların Manipülasyonu, Çitlembik Yayınevi, İstanbul. Üstün, B., ve Tural, O. (2008). Tüketim Alışkanlıklarındaki Değişimler Ve Bu Değişimlerin Alışveriş Mekânlarına Etkisinin Eskişehir Örneğinde İrdelenmesi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8(2), ss. 259-282. Williams, R., (2005). Anahtar Sözcükler, İletişim Yayıncılık, İstanbul. Yırtıcı, H., (2005). Çağdaş Kapitalizmin Merkantalist Örgütlenmesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul. Yılmaz, H., (2018). İnsan İlişkilerinde Manipülasyon Ölçeği, Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, 7(4), ss. 449-467. 241

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Yiğitbaşı, Ş. (1989). Mikro İktisat, S. Üniversitesi Yayınları, Konya.

242

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

TÜRKİYE’DEKİ GRAFİK SANAT EĞİTİMİ İLE AMERİKA’DAKİ GRAFİK SANAT EĞİTİMİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

Amile ERDOĞMUŞ Hitit Üniversitesi, İskilip MYO, Grafik Tasarımı Bölümü [email protected]

Özet Türkiye’deki eğitim sistemine göre Amerika’daki eğitim sistemi daha gelişmiş olarak görüyoruz. Türkiye de eğitim sistemini geliştirmek için üzerinde çalışmalar yapılması gerekmektedir. Bu aşamada grafik tasarım için önemli olan, yakın tarihteki teknolojik gelişmelere bakarak veriler ışığında ilerlemektedir. Daha sonra grafik tasarımın geleceği hakkında tahminlerde bulunmuştur. Tahminlerde bulunduktan sonra grafik tasarımını ilerletmek ve Amerika’daki eğitim sistemine yakınlaştırmak gerekmektedir. Türkiye de birkaç üniversitede Amerika’ya yakın eğitim görülse de yetersizdir. Türkiye geneline uygulamak faydalı olucaktır. Literatür tarama yöntemi ile Türkiye’ye göre Amerika eğitiminin daha ön plan da olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Grafik Tasarımı, Türkiye Eğitim Sistemi, Amerika Eğitim Sistemi

Giriş Grafik ve tasarımın tarihi, MÖ 14,000'lerde yapılmış mağara resimlerine ve İÖ 4.yy'da yazının başlamasına dayandırılabilir. Sonraları daha çok el yazması dini içerikli kitaplar ilk yayınlar olacaktır. Johann Gutenberg'in Avrupa'da 1450'lerde hareketli matbaanın icadı ile kitaplar yaygınlaşmaya başlamıştır. O dönemlerde entelektüel düşünce, din etrafında olduğundan ilk basılıp dağıtılmaya başlanan kitaplar dinsel kitaplardır. Basılı yayınlar için harf ve metin dizimi erken dönem grafik tasarım pratikleridir. Asıl çıkış noktası ise; sanayileşme ve modern yaşama geçiş ile, özellikle de fotoğrafın keşfi ile ortaya çıkan İzlenimcilik ve Post-İzlenimcilik akımlarının sonrasında başlamıştır. Çünkü resim sanatı farklı bir yöne ilerlemeye başlamış ve grafik, afiş, ürün katalogları vb. öne çıkmaya başlamıştır. Gazetenin ortaya çıkmasıyla reklam ve tanıtım öne çıkmıştır. Örneğin; ürün katalogları ilk önceleri fotoğraflarla değil gravür baskılar ile yapılmaktaydı. İşlerin tanıtımını ve duyurusunu yapan afişler de kendi içerisinde ayrı bir alan haline geliyordu. Bu alanlarda ilk çalışanlar da grafiker, grafik sanatçısı veya tasarımcı değil ressamlardı. Bu yüzden resimsel özellikleri önde, tipografik özellikleri geri planda kalıyordu. Fakat baskı tekniklerinin ilerlemesi, fotoğrafın geliştirilmesi ve tipografinin önem kazanması ile özellikle afiş tasarımı ve dolayısıyla grafik sanatlar resimden ayrı, tasarımın birer dalı olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye'de İbrahim Müteferrika ilk defa 14 Aralık 1727'de Müteferrika Matbaası kurulmuştur. Burada basılan kitaplar dünya kitap tarihine ve Osmanlı kültürü tarihine dair önemli bilgiler vermektedir. Bu matbaada 1729-1742 tarihleri arasında 16 kitap basılmıştır. 1729'da "Vankulu Lugati" Arapça harflerle ilk basılan kitaptır. Katip Çelebi'nin 1732'de basılan "Cihannuma"sı içinde harita ve çizimler vardır. J. B Holderman'ın "Grammaire Turque" kitabı 1730'da Osmanlı'da Latin alfabesini kullanan ilk baskı olmuştur. 1732 yılında basılan "Tarih-i Hind-i garbi" (Amerika'nın keşfi), Amerika hakkında Müslüman bir yazar tarafından yazılan ilk kitaptır, 13 tahta baskı içerir. 1891-1896 arasında William Morris tasarladığı kitaplarla zamanına göre çok başarılı grafik tasarım işler üretmiştir. William Morris'in isleri, grafik tasarım için bir pazar olduğunu göstermiştir. Bu dönemler tasarımın sanattan ayrılmaya başladığı dönemlerdir. Ayrıca Münch pre-refaeritler ortaya çıkmıştır. Bu pre-refaeritler; resimleri idealize edilmiş, hayali, gerçek dışı kadın ve erkek tipolojisi, duygunun ve aşkın yüceliğine yönelik resimlerdir. Bu resimlerde anlatım yalınlaşmış, detaylar kaybolmuştur. İzleyenin baktığında hemen anlayabilmesi amaçlanmıştır. Münch'ün resimleri de grafik tasarım alanında yapılan ön hazırlık çalışmaları olarak kabul edilmektedir.

243

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Birinci Dünya savaşı sonrasında 19.yy'ın sanat ve tasarım görüşlerine tepki olarak yeni düşünceler oluşmaya başlamıştır. 1919'da Almanya'nın Weimar şehrinde kurulan Bauhaus okulu sanat ve tasarım alanında birçok yeniliğin öncüsü olmuştur. Günümüzde Grafik tasarım büyük ölçüde bilgisayar programları aracılığı ile yapılmaktadır.

Yöntem Bu çalışma da literatür tarama yöntemi kullanılarak gerekli kaynaklar incelenmiş veriler değerlendirilmiştir.

Araştırma Bulgular Ve Tartışma Türkiye Cumhuriyeti yükseköğrenim alanında oldukça yavaş seyreden bir gelişimden sonra son zamanda Özel üniversitelerin de kurulmasıyla arka arkaya hamleler yapmaktadır. Günümüzdeki eğitim ve psikoloji alanındaki gelişmelerde bireyin neler yapabildiğinden çok neler yapabileceği yaklaşımı öne çıkmaya başlamıştır. Bugüne kadar zekâ unsurları olarak kabul edilen problem çözme, mantıksal düşünme ve eleştirel becerilerin standardize edilmiş zeka testleri ile derecelendirildiği bir eğitim ortamı ağır basmaktadır. Meslek yüksekokullarına bağlı Grafik tasarım bölümlerine girebilmek için Öğrenci Seçme Sınavında eşit ağırlıklı ( EA ) puan (ÖSS) almak gerekir. Güzel sanatlar fakültelerinin ‘Grafik Tasarım’ ve ‘Grafik Tasarımı bölümleri özel yetenek sınavı sonuçlarına göre öğrenci almaktadır. ABD sanat eğitiminin önemini topluma, ülkemize göre daha yaygın olarak kabullendirmiş bir ülke olarak nitelendirilir. Sanat eğitimi sayesinde dünyada ve kendi toplumları içinde yaşayan farklı kültürleri tanıtmayı, onların kültür birikimlerini herkese anlatarak onlardan bütün toplumun yararlanmasını sağlamak bir eğitim politikasıdır. ABD’nin sürekli tüketen ve üreten bir toplum olmasından dolayı görsel iletişim dediğimiz grafik tasarım yoluyla kitlelere ulaşmakta, geniş olanaklarla teknolojiyi sınırsız kullanmaktadır. Hayal gücünün derinliklerine inen, insanı etkileyen, kitleleri sürükleyen tasarımlar ortaya çıkmaktadır. Dünyanın her yerinden milyonlarca öğrenci eğitimini burada sürdürebilmek için üniversitelerden kabul beklemektedir. Yurtdışında grafik tasarım alanında eğitim alacak öğrencilerin, ülkeleri ve üniversiteleri seçerken başvuru tarihlerini ve giriş için gerekli belgelerin neler olduğunu ayrıntılı bir şekilde öğrenmeleri gerekir. Bu aşamada üniversitelerle direk iletişime geçmenizde ve son başvuru tarihlerinden 4-6 ay önce hazırlıklara başlamanızda fayda var. Genel olarak diploma, not ortalaması, referans mektupları ve okula başvuru için yazacağınız niyet mektubunun yanında yurtdışı programlara kayıt olabilmenin temel şartlarından biri de IELTS ve TOEFL test sonuçlarıdır. Aynı zamanda yurtdışında grafik tasarım eğitimi veren çoğu okulda yetenek sınavı yerine portfolyo sunmanız istenir. Anadolu Üniversitesi grafik tasarımı bölümünün A.B.D’ nin San Diego State Üniversitesi ile karşılıklı öğrenci ve öğretim elemanı değişimine dayalı bir işbirliği vardır. Bu durum da Anadolu Üniversitesinin programlarını daha güncel ve A.B.D’ ye yakın olmasını sağlamıştır.

Sonuç ve Öneriler Günümüzde bilgi ve teknolojilerin çok hızlı bir şekilde ilerlemesine bağlı olarak buluşlar ve yeni teknolojiler arasındaki zaman farkı çok kısalmıştır ve daha da kısalacaktır. İnsanlar, teknolojinin sunduğu kolaylıkları kullanarak hayatlarını kolaylaştırmakta ve bu süreçte izlemeye ve bakmaya daha fazla vakit ayırmaktadır. Farklı ekran boyutlarının olması ve ekranlarda giderek çeşitlenmeler gözlemlenmektedir. • Bilgi teknolojilerinin gelişim ve kullanım hızına bağlı olarak grafik tasarımcıların daha fazla hareketli tasarımlara (motion design) odaklanması gerekmektedir. • Geçmişe oranla kendilerini daha hızlı güncellemek zorundadırlar. • Değişken, etkileşimli ve hareketli alanlarda görsel çözümler üretmek gibi problemlerle daha fazla karşılaşacaktır. 244

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

• Giyilebilir teknolojilerin gelişmesiyle tasarımcılar için tasarlanacak yeni mecralar ve ara yüz tasarım alanları oluşacaktır: Lensler için geliştirilecek ara yüz tasarımları buna verilebilecek örneklerdendir. • Grafik tasarımcılar başkaları için tasarlarken teknolojik gelişmeler ile kendileri için de tasarımlar yaparak (kimlik oluşturarak), kendilerini bir marka olarak daha çok sunacaklardır. • Günümüzün teknik işlerini yapan tasarımcı – operatörler kendilerine yeni alanlar bulmak zorunda kalacaktır. • Büyük markalar kendi altlarında, gelecek ürünler üzerine çalışmalar yapan birimlerine daha fazla ağırlık vererek, kaliteli tasarımcıları bünyelerinde daha fazla barındıracaklardır. • Bir grup uzman tasarımcı, yapay zekaların görsel hocaları olacaktır fakat tasarım Bugünün ve geleceğin grafik tasarımı Mustafa Akmant. Fikret Uçar 20 mantığının zamanla yapay zekâ tarafından öğrenilmesiyle buna duyulan ihtiyaç azalabilir. • Bir tasarımcının bir konuda uzman olması beklenirken her zaman farklı alanlarda da kendisini derinlemesine beslemesi gerekmektedir. • Tasarımcıların “Temel tasarım bilgisine sahip, bunları içselleştirmiş olmaları” değeri tekrar fark edilecek ve diğer alanlarda olduğu gibi tasarım alanında da etik sorgulamalar hız kazanacaktır.

Kaynakça  https://www.gen3.com.tr/tasarim/grafik-tasarim-tarihi.html. 28.04.2021 tarihinde esinlenilmiştir.  Ertosun, A. (2006). Türkiye’deki Grafik Sanat Eğitimi İle Amerika’daki Grafik Sanat Eğitiminin Karşılaştırılması. Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İzmir.  Ozluoglu, L. (2017). Yurtdışında Grafik Tasarımı Eğitimi.https://www.hotcourses- turkey.com/study-abroad-info/subject-guides/yurtdisinda-grafik-tasarimi- egitimi/#:~:text=Giri%C5%9F%20Ko%C5%9Fullar%C4%B1&text=Genel%20olarak%20diplo ma%2C%20not%20ortalamas%C4%B1,IELTS%20ve%20TOEFL%20test%20sonu%C3%A7la r%C4%B1d%C4%B1r.28.04.2021 tarihinde yararlanılmıştır.

245

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İNŞAAT SEKTÖRÜNDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

Ferhat KAYA İstanbul Medeniyet Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü İş Sağlığı Güvenliği, [email protected]

Prof. Dr. Emine CAN İstanbul Medeniyet Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Fizik Mühendisliği, [email protected]

Özet İnşaat sektörü, üretim alanlarını etkileyen, ülke kalkınmasına ve ekonomisine önemli katkıda bulunan bir iş koludur. İnşaat sektörü son yüzyılda gelişen teknoloji ile birlikte önemli değişiklikler geçirmiştir. Eskiden çok daha uzun zaman alan işler, makinaların ve özel inşaat malzemelerinin kullanılmaya başlaması ile birlikte çok daha kısa sürer olmuş ve insanoğlunun belki de bundan 150 yıl önce hayal bile edemeyeceği büyüklükte binalar, barajlar, havaalanları, gökdelenler ve sanayii tesisleri, kısa zaman dilimlerinde, yapılmaya başlanmıştır. Teknoloji de yaşanan gelişmeler elbette inşaat sektöründe kullanılan malzemelerin de çeşitlenmesine yol açmıştır. Isı izolasyonunun yapıldığı, depreme, rüzgara, fırtınalara karşı çok daha dayanıklı yapılar inşa edilmeye başlanmıştır. İnşaat sektöründe ve inşaat sektörünün beslediği diğer yan sektörlerde pek çok insan çalışmaktadır. Bunların çok büyük bir kısmı vasıfsız sıradan işçilerdir; ancak vasıflı işçilerin sayısı da azımsanamayacak kadar çoktur. İnşaat işkolunun faaliyet alanları maden ocakları hariç olmak üzere, yerüstü veya yeraltında, su üstü veya su altında yapılan bina, set, baraj, yol, demiryolu, havai hat, tünel, metro, köprü, çelik yapı ve montajı, iskele, liman, gemi inşaatı, dalgakıran, kanalizasyon, lağım, kuyu, kanal, duvar ve benzeri inşaat, tamirat tadilat ve yıkım işlerini; toprak kazı, yarma ve doldurma işlerini; elektrik, sıhhi tesisat ve kalorifer tesisatı işlerini; dülgerlik, marangozluk, sıva, badana ve boya işlerini; bu işlerde kullanılan sabit ve hareketli makina ve tesislerin kullanılmasını kapsamaktadır. Hızla büyüyen inşaat sektörü içinde çalışan sayısının da hızla artması iş güvenliği ve sağlığıyla ilgili problemlerinde artmasına neden olmaktadır. İnşaat sektörü tüm sektörler içinde iş kazası ve kaza sonucu meydana gelen ölüm sayıları bakımından birinci sıradadır. Bu durum çalışma şartları açısından en riskli sektör olmasından kaynaklanmaktadır. Son yıllarda alınan önlemlerle kaza ve kaza sonucu oluşan ölümlerde büyük oranlardaki azalmaların da yeterli olmadığı açıktır. İnşaat sektörü, dünyanın hemen her yerinde en çok ölümlü iş kazasının görüldüğü sektörlerden biridir. ABD’de işgücünün %5’i inşaat sektöründe çalışırken, görülen iş kazası sonucu ölümlerin %15’i inşaat sektörüne aittir. Japonya’da ise işgücünün %10’u inşaat sektöründe çalışmakta, oysa görülen ölümlerin %42’si inşaat sektöründe görülmektedir. İstatistiklerin de gösterdiği gibi, en yüksek ölüm oranları, inşaat sektörüne aittir. İnşaat sektöründe görülen iş kazası sonucu ölümlerin %30’u düşmelerden, %26’sı taşıma (yüksekten düşen nesneler) sırasındaki kazalardan, %19’u ise makinaların arasına sıkışmaktan ve çarpmalardan ve %18’ise elektrik çarpması gibi tehlikelere sunuk kalmaktan kaynaklanmaktadır (Kozak, T., 2007). Bununla birlikte, inşaat sektöründe meydana gelebilecek kazaların ve zararlı sonuçlarının en aza indirgenmesi için gerekli tedbirlerin alınması önem arz etmektedir. Son yıllarda Türkiye’de inşaat sektöründe işçi sağlığı ve güvenliği konusu ön plana çıkmaktadır. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme isteği ve bu konudaki uyum çalışmaları ve inşaat sektörünün uluslararası platformda birçok projede yer alması işçi sağlığı ve güvenliği konusundaki çalışmaları olumlu yönde etkilemektedir. Her yıl birçok çalışan, çalışma alanlarında meydana gelen kazalar sonucunda ölmekte, yaralanmakta veya hastalanmaktadır. Ayrıca işçi sağlığı ve güvenliği konusunda yeterli düzeye ulaşamayan 246

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ülkelerin ekonomileri de dolaylı olarak zarar görmektedir. Bu nedenle, iş kazası ve meslek hastalıklarının azaltılması konusunda toplumsal bilinçlenme büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada, Türkiye’de inşaat sektöründe işçi sağlığı ve güvenliğinin durumu, yapı sektörünün kendine özgü çalışma koşulları incelenmiş olup, bu sektördeki kaza nedenleri ve alınabilecek önlemler sunulmuştur. Anahtar kelimeler: İnşaat mühendisliği, İş sağlığı güvenliği, İş kazası

Giriş İnşaat sektörü, 20. yüzyılda gerek Türkiye’de gerekse dünyada ekonominin dinamik bir bileşeni olarak yerini almış, 21. yüzyıla gelindiğinde ise tartışmasız olarak ekonominin lokomotif sektörü konumuna yerleşmiştir. İnşaat sektörünün, bahsi geçen dönemlerde ekonomideki payının büyümesinde hiç kuşku yok ki teknolojik ilerlemelerin etkisi oldukça fazladır. Teknolojik gelişmelerin 20. yüzyılın ikinci yarısındaki gelişimi, mühendislik disiplinleri arasında özellikle makine ve elektronik 2 sanayinde ön plana çıkmıştır. Teknolojik gelişmeler arasında bu iki ana sanayi tipinin yanı sıra birçok başlığın ele alınması mümkündür. Ancak özellikle makine sanayindeki ilerlemeler bu dönemde inşaat sektörü açısından oldukça önemlidir. 19. yüzyılda yaşanan sanayi devrimi ile birlikte üretimdeki verimliliği hiçbir dönemde olmadığı kadar arttıran makineleşme, günümüzde inşaat sektörü için vazgeçilemez bir noktaya gelmiştir. İnşaat projelerinin hemen hemen tüm aşamalarında kullanılan makineler ile günümüzde üretim ve verimlilik açısından geçmiş dönemlerde hayal bile edilemeyecek seviyede üretim kapasitelerine ulaşmak mümkün olmuştur. Ne var ki makineler üretimde bu denli pozitif girdiler sağlarken aynı zamanda işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından da ek tehlike ve riskleri de beraberinde getirmiştir. Sektörde işçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden yapılan araştırmalar ve istatistikler dikkatli bir biçimde incelenecek olursa yapı makineleri kaynaklı kazaların ne denli ciddi sonuçlara yol açtığı daha rahat gözlenebilecektir. Yapı makineleri kaynaklı iş kazaları, sonuçları itibari ile sektördeki diğer iş kazaları ile karşılaştırıldığında ölümle ya da sürekli iş göremezlikle sonuçlanan kazalar bakımından üst sıralarda yer almaktadır. Proje yönetim safhalarında, yapı makinelerinin verimlilikte sağladığı avantajların yanı sıra işçi sağlığı ve iş güvenliği bakımından getirdiği risklere bağlı dezavantajları da değerlendirilmelidir.

Yöntem Bu çalışmada, Türkiye ve İnşaat sektöründeki iş kazalarının sebep-sonuç ilişkileri ve iş güvenliği konusu incelenmiştir. Gerek ülke genelinde gerek inşaat sektörümüzde meydana gelen iş kazalarının, sayısal durumu ve analizleri bu tez çalışmasında gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. İnşaat sektöründe 1990 – 1999 yılları arasında meydana gelen iş kazalarından oluşan, 1000 dosya Sosyal Sigortalar Kurumu arşivlerinden elde edilmiş ve incelenmiştir. Bu veriler doğrultusunda ülke ve sektör genelinde iş güvenliğinin durumu belirtilmiştir. İncelenen iş kazaları farklı kriterlere göre, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği açısından incelenmiştir. Bunun yanında konuyla ilgili yasalar, mevzuatlar ve hükümler ile görüşler ışığında iş güvenliğinin geliştirilmesine görüşler ve öneriler belirtilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma İnşaat sektörü, üretim alanlarını etkileyen, ülke kalkınmasına ve ekonomisine önemli katkıda bulunan bir iş koludur. Bununla birlikte, inşaat sektöründe meydana gelebilecek kazaların ve zararlı sonuçlarının en aza indirgenmesi için gerekli tedbirlerin alınması önem arz etmektedir. Son yıllarda Türkiye’de inşaat sektöründe işçi sağlığı ve güvenliği konusu ön plana çıkmaktadır. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme isteği ve bu konudaki uyum çalışmaları ve inşaat sektörünün uluslararası platformda birçok projede yer alması işçi sağlığı ve güvenliği konusundaki çalışmaları olumlu yönde etkilemektedir. Her yıl birçok çalışan, çalışma alanlarında meydana gelen kazalar sonucunda ölmekte, yaralanmakta veya hastalanmaktadır. Ayrıca işçi sağlığı ve güvenliği konusunda yeterli düzeye ulaşamayan ülkelerin ekonomileri de dolaylı olarak zarar görmektedir. Bu nedenle, iş kazası ve meslek hastalıklarının azaltılması konusunda toplumsal bilinçlenme büyük önem taşımaktadır. Bu 247

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

çalışmada, Türkiye’de inşaat sektöründe işçi sağlığı ve güvenliğinin durumu, yapı sektörünün kendine özgü çalışma koşulları incelenmiş olup, bu sektördeki kaza nedenleri ve alınabilecek önlemler sunulmuştur.

Sonuç ve Öneriler Bu çalışmadan aşağıdaki sonuçlar çıkarılmıştır; 1) Türkiye’de diğer sektör grupları ile kıyaslandığında inşaat iş kolu, 2009 yılı başı itibariyle iş kazalarının oluşması bakımından %8 oranla üçüncü sırada, ölümle sonuçlanan iş kazaları bakımından % 34 oranla birinci sırada yer almaktadır (Sosyal Güvenlik Kurumu). 2) İnşaat sahalarında en sık rastlanan iş kazası sonucu ölümlerin 2009 yılı başı itibariyle % 12’si kişilerin yüksekten düşmesinden, % 18’i düşen cisimlerin çarpıp devirmesinden, % 33’ü bir veya birden fazla cismin sıkıştırması gibi olaylar sonucu meydana gelmektedir (İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü). İş kazalarının azaltılması için aşağıda birtakım öneriler anlatılmıştır. 1) İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri bütün iş yerlerini ve tüm çalışanları kapsamalıdır. 2) İş yerlerinde kurulan İş Sağlığı ve Güvenliği birimleri göstermelik olmamalı, yasal olarak düzenlenip, yaptırım gücüne sahip olmalıdır, ayrıca özlük hakları yönünden işverene bağımlı olmamalıdır. 3) Çalışan odaklı bir iş sahası meydana getirmek için tüm işçi ve işverenin, yetkili kurum ve kuruluşlarca iş güvenliği konusunda bilinçlendirilmesi çalışmaları yapılmalıdır. 4) Kayıt dışı işçi çalıştırılmamasına özen gösterilmelidir. Bu konuda gerekli merciler denetimlerini özenle yerine getirmelidir. 5) Yaptığı işin bilincinde, iş sağlığı ve güvenliği konusunda bilgi sahibi işçiler çalıştırmak için belli aralıklarla meslek içi eğitimler verilmeli ve iş güvenliği konusunda çalışmalar yapılmalıdır.

Kaynakça

1. Kozak, T., “TS18001 (OHSAS 18001) İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi: İnşaat Sektöründe Bir İşletmede Uygulama Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Mustafa Kemal Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İnşaat Mühendisliği Ana Bilim Dalı, Hatay, 2007 2. Sosyal Güvenlik Kurumu. Sosyal Güvenlik İstatistikleri (2006, 2007, 2008, 2009). Erişim adresi: http://www.ssk.gov.tr 3. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü. Erişim adresi: https://www.csgb.gov.tr/isggm

248

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

BEĞENİLME ARZUSUNUN YORDAYICILARI: LÜKS TÜKETİM EĞİLİMİ VE OLUMSUZ DEĞERLENDİRİLME KORKUSU

İlknur DUĞAN Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü, [email protected]

Gül Nihal KILIÇ Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü [email protected]

Merve DEMİR Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü, [email protected]

Özet Modern dünyanın değişmesiyle birlikte tüketim de değişmiştir ve bu değişim lüks tüketime sebep olmuştur. Sosyal medyanın özellikle pandemi süreci ile birlikte hayatımızdaki etkisinin artması ile beraber bireyler diğerleri tarafından beğenilmek ve onlar tarafından olumlu olarak değerlendirilmek istemektedirler. Beğenilme hissini elde etmek, insanlar için temel ve güçlü bir ihtiyaçtır ve diğerleri tarafından beğenilmemek iyi oluş, ruh sağlığı, sosyal uyum ve akademik performansla ilişkilidir. Bu araştırmanın temel amacı beğenilme arzusunun lüks tüketim ve olumsuz değerlendirilme korkusu üzerindeki ilişkisini incelemektir ve cinsiyetler arasında önemli farklılıkların olup olmadığının tespit edilmesidir. Bu kapsamda, araştırmaya Türkiye’nin çeşitli illerindeki üniversitelerde öğrenim gören 267’si (%65,9) kadın, 137’si (%33,8) erkek ve 1’i (0,3) diğer 405 öğrenci gönüllü olarak katılmıştır. Katılımcıların yaş aralığı 18-38, yaş ortalaması 21,52’dir (ss= 2,82). Çalışmada verileri toplamak amacıyla Beğenilme Arzusu Ölçeği, Lüks Tüketim Eğilimi Ölçeği, Olumsuz Değerlendirilme Korkusu Ölçeği ve kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS 25 programı kullanılmıştır. Buna göre beğenilme arzusu ve lüks tüketim eğilimi (r = ,38 ; p < .05); olumsuz değerlendirilme korkusu ve lüks tüketim eğilimi ((r = .15 ; p < .05); beğenilme arzusu ve olumsuz değerlendirilme korkusu (r = .66 ; p < .05) aralarında anlamlı ve pozitif ilişki bulunmaktadır. Hem lüks tüketim (β=,29) hem de olumsuz değerlendirilme kaygısı (β =,61) beğenilme arzusunu anlamlı olarak yordamaktadır (F(2,402)=211,13, p<,05). Bu iki değişken beğenilme arzusundaki varyansın %51’ini açıklamaktadır. Sadece olumsuz değerlendirilme korkusu kadınlar ve erkekler arasında anlamlı olarak farklılaşmaktadır (t=3,58, p <,05). Buna göre kadınların ortalama puanları erkeklerinkinden anlamlı olarak daha yüksektir. Bulgular ilgili literatür temelinde tartışılmış ve ileride yapılacak olan çalışmalar için önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: lüks tüketim eğilimi, olumsuz değerlendirilme korkusu, beğenilme arzusu.

Giriş Albert Ellis’in Akılcı Duygusal Davranışçı yaklaşımına göre bireyin irrasyonel düşünceleri kaygıya neden olabilir. Kişinin irrasyonel düşünceleri “lüks tüketim içinde olmazsam dışlanırım, olumsuz değerlendirilirim, beğenilmem” şeklinde olursa kişi olumsuz değerlendirilmemek ve beğenilmek uğruna lüks tüketimde bulunabilir. Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde üçüncü basamak “ait olma ve sevgi ihtiyacı”dır. İlk iki basamağı tamamlayan bireyler beğenilme arzusuyla kendini çevresine kabul ettirmek için lüks tüketim sergileyebilirler

249

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Bedeninin ve cildinin kusursuz olması beklenen kadınlar beğenilme arzusuyla ya da olumsuz değerlendirilme korkusuyla estetik ve kozmetik sektöründe lüks harcamalar yapabilirler. Toplumda erkeklerdeki kaslı görüntünün onları daha güçlü yansıttığı inancı nedeniyle erkeklerin de tüm çabalarını ve zamanlarını kas, vücut geliştirmeyle geçirmekte ve bu yönde harcamalar yapmaktadırlar (Uğurlu, 2015). Bu nedenlerle araştırmamızın kadınlar ve erkekler için beklenen kalıp yargıların fark edilmesi ve yıkılması bakımından önem sağlayacağını düşünmekteyiz. Kişinin olumsuz değerlendirilme korkusu strese, sosyal anksiyeteye, nevrotik bozukluklara sebep olmaktadır (Şahin,2019); tüketimin gittikçe artması alışveriş bağımlılığından kompulsif davranışa kadar varabilir (Solomon, 2003 akt. Özdemir ve Yaman, 2007); beğenilme arzusu ise yeme bozuklukları, narsizm gibi birçok psikolojik soruna neden olabilir. Bu açıdan bireylere farkındalık kazandırılıp onlara psikolojik destek sağlanabilir. Literatürde lüks tüketim eğilimi, olumsuz değerlendirilme korkusu ve beğenilme arzusu kavramlarının bir arada incelendiği bir çalışmaya rastlanamamıştır. Bu nedenle, bu araştırmanın alandaki önemli bir boşluğu dolduracağı düşünülmektedir. Bu araştırmanın temel amacı, lüks tüketim ve olumsuz değerlendirilme korkusunun beğenilme arzusu üzerindeki etkisini incelemektir ve cinsiyetler arasında önemli farklılıkların olup olmadığının tespit edilmesidir. Araştırmanın ilk hipotezi lüks tüketim eğilimi, beğenilme arzusu ve olumsuz değerlendirilme korkusu arasında ilişki beklenmektedir şeklindedir. İkinci hipoteze göre lüks tüketim eğilimi, beğenilme arzusu ve olumsuz değerlendirilme korkusu arasında cinsiyetlere göre anlamlı bir farklılık beklenmektedir.

Yöntem Bu kapsamda, araştırmaya Türkiye’nin çeşitli illerindeki üniversitelerde öğrenim gören 267’si (%65,9) kadın, 137’si (%33,8) erkek ve 1’i (0,3) diğer 405 öğrenci gönüllü olarak katılmıştır. Katılımcıların yaş aralığı 18-38, yaş ortalaması 21,52’dir (ss= 2,82). Çalışmada verileri toplamak amacıyla Beğenilme Arzusu Ölçeği, Lüks Tüketim Eğilimi Ölçeği, Olumsuz Değerlendirilme Korkusu Ölçeği ve kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS 25 programı kullanılmıştır. Bu çalışma ilişkisel tarama modelinde betimsel bir araştırmadı. Bu tür araştırmalarda geçmişte ya da günümüzde olan bir durum olduğu gibi incelenir (Karasar, 2002: 77). İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinden dolayı verilen çevrim içi formlar aracılığıyla toplanmıştır. Araştırmanın linki sosyal medya hesapları (whatsapp, instagram, twitter, Google classroom) üzerinden katılımcılara ulaştırılmıştır.

Araştırma Bulguları Ve Tartışma Buna göre beğenilme arzusu ve lüks tüketim eğilimi (r = ,38 ; p < .05); olumsuz değerlendirilme korkusu ve lüks tüketim eğilimi (r = .15 ; p < .05); beğenilme arzusu ve olumsuz değerlendirilme korkusu (r = .66 ; p < .05) arasında anlamlı ve pozitif ilişki bulunmaktadır. Sadece olumsuz değerlendirilme korkusu kadınlar ve erkekler arasında anlamlı olarak farklılaşmaktadır (t=3,58, p <,05). Buna göre kadınların ortalama puanları erkeklerinkinden anlamlı olarak daha yüksektir. Hem lüks tüketim (β=,29) hem de olumsuz değerlendirilme kaygısı (β =,61) beğenilme arzusunu anlamlı olarak yordamaktadır (F(2,402)=211,13, p<,05). Bu iki değişken beğenilme arzusundaki varyansın %51’ini açıklamaktadır. Üniversitede öğrenim gören öğrencilerin olumsuz değerlendirilme korkularının ve lüks tüketim eğilimlerinin beğenilme arzularını etkilemelerine neden olarak öğrencilerin, ancak lüks ürünler tüketince başkaları tarafından ve kendileri tarafından beğenileceklerini düşünmeleri olabilir. Bununla birlikte bireyler beğenilme arzularını kontrol altına alarak lüks tüketimlerini ve olumsuz değerlendirilme korkularını baskılayabilirler. Bu çalışmada beğenilme arzusu cinsiyetlere göre anlamlı olarak farklılaşmaktadır. Sarıgül’ün (2019) çalışmasında da beğenilme arzusu cinsiyetlere göre anlamlı olarak farklılaşmamaktadır. Buna göre yapılan çalışma literatürde yakın zamanda saptanan mevcut bulguları destekler niteliktedir. Kadınların zarif görünme ve dikkatleri üzerine çekme istekleri toplumsal izlenim oluşturma 250

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI süreçlerini etkilemektedir (Uğurlu, 2015). Aksine bu çalışmada beğenilme arzusunun cinsiyetler açısından önemli bir değişken olmadığı saptanmıştır. Bu farklılaşmanın sebebi, bireylerin aldıkları eğitimler sayesinde farkındalık kazanmış olmaları olabilirler. Yapılan çalışmada olumsuz değerlendirilme korkusu cinsiyetlere göre anlamlı olarak farklılaşmaktadır (t= 3,58, p<.05). Bulgular dahilinde kadınlar erkeklere göre olumsuz değerlendirilmekten daha fazla korkmaktadırlar. Köse ve arkadaşlarının (2016) çalışmasında olumsuz değerlendirilme korkusu cinsiyetlere göre anlamlı olarak farklılaşmamaktadır. Bu çalışmada literatürün aksi bir sonuç bulunmasının sebebi olarak günümüzde kadınların sosyal ortamlara daha sık girmeye başlamaları sonucu olumsuz değerlendirme korkularının artmış olması gösterilebilir. Çalışmada lüks tüketim eğilimi de cinsiyetlere anlamlı olarak farklılık göstermemiştir. Literatürde lüks tüketim eğilimini cinsiyetlere göre inceleyen bir çalışmaya rastlanmamıştır. Özdemir ve Yaman’ın (2007) yaptığı bir çalışmada, kadın tüketiciler erkek tüketicilere oranla indirimli ürünlere daha duyarlı olduklarını ifade etmişlerdir.

Sonuç Ve Öneriler Bu çalışma 18-38 yaş arasındaki 405 üniversite öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. İleride bu alanda çalışma yapmak isteyenler farklı yaş gruplarını ele alarak örneklem grubunu genişletebilir. Bu çalışmanın kadın ve erkek katılımcılarının sayıları arasında fark bulunmaktadır. Kadın ve erkek sayısı dengelenerek araştırma tekrarlanabilir ve sonuç yeniden gözden geçirilebilir.

Kaynakça Köse, E., Bayköse, N., Bal Turan, E. ve Yerlisu-Lapa, T. (2016). Düzenli Egzersiz Yapan Bireylerde Olumsuz Değerlendirilme Korkusunun Vücut Algılarını Belirlemedeki Rolü. Mediterranean Journal of Humanities, 6(2), 351-360. Özdemir, Ş., ve Yaman, F. (2007). Hedonik Alışverişin Cinsiyete Göre Farklılaşması Üzerine Bir Araştırma. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 2(2), 81-91. Sarıgül, U. (2019). Psikoloji Öğrencilerinin Akıllı Telefon Bağımlılığı Düzeyleri İle Beğenilme Arzusu ve Yalnızlık Düzeyleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi: İzmir Örneği (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Çağ Üniversitesi. Şahin, D. (2019). Ergenlerde Sosyal Medyaya Yönelik Tutumların Yalnızlık Depresyon ve Beğenilme Arzusuyla İlişkisi (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Yakın Doğu Üniversitesi. Uğurlu, Ö. (2015). Kadının Benlik Sunumunun Güncel Bir Aracı Olarak Sosyal Ağlar Bir Tasarım Unsuru: Kusursuzlaştırma. Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8(1), 231-247.

251

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ENERJİ SANTRALLERİ ÇALIŞANLARININ İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KÜLTÜR DÜZEYLERİNİN ARAŞTIRILMASI

Berna GÜR Hitit Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Mülkiyet Koruma ve Güvenlik Bölümü, [email protected]

Şenol YAVUZ Hitit Üniversitesi Osmancık Ömer Derindere Meslek Yüksekokulu Mülkiyet Koruma ve Güvenlik Bölümü, [email protected]

Serkan KARSLI Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü İş Sağlığı ve Güvenliği Anabilim Dalı, [email protected]

Özet Enerji ülkelerin ekonomik güçlülüğünün göstergelerinden biridir. Son yıllarda dünyada olduğu gibi ülkemizde de enerjide dışa bağımlılığın azaltılması önem verilen konular arasındadır. Bu anlamda var olan enerji santrallerinin verimini artırma çalışmalarının yanında her geçen gün yeni enerji santralleri sayısı da artmaktadır. Çalışmamıza konu olan enerji santralleri potansiyel olarak birçok iş kazası ve meslek hastalığına sebep olabilecek unsurlar barındırmaktadır. İş Sağlığı ve Güvenliği çalışmalarının amaçları, çalışanlarda iş sağlığı ve güvenliği bilinci oluşturmak, çalışanları iş kazaları ve meslek hastalıklarından korumak, daha sağlıklı bir ortamda çalışmalarını ve işletme güvenliğini sağlamaktır. Bu çalışmada enerji santrallerinde çalışanların iş sağlığı ve güvenliği güvenlik kültür düzeylerini ölçmek üzere yapılmıştır. Bu amaçla enerji santrallerinde elektriksel test hizmeti veren 6 personel ile yarı odaklanmış görüşme yapılmış ve verilen cevaplar incelenmiştir. Anahtar kelimeler: Enerji, İş Sağlığı ve Güvenliği, İş Kazası,

Giriş Günümüzde teknolojinin hızlı ilerlemesi, sanayileşme ve makineleşme beraberinde enerji taleplerinde artışı da getirmektedir. Enerji sisteminde gerçekleşen olumsuz bir durum ülkeleri ve güvenlikleri olumsuz anlamda etkilemektedir. Enerji santralleri maden ve inşaat sektöründe olduğu gibi tehlike türü olarak çok tehlikeli iş kolları grubunda yer almaktadır. Enerji santrallerinin kurulumundan işin devamına kadar tehlikeler sürekli vardır. Enerji santrallerinde elektrik çarpması, yüksekten düşme, ezilme, yangın, patlama, ekipmanların devrilmesi, çalışanların işitme kaybı gibi potansiyel riskler mevcuttur. Bu gibi risklerin fazla oluşu enerji santrallerinde güvenlik kültür düzeyinin artırılmasına yönelik çalışmaların önemini artırmaktadır Verilen bilgiler göz önünde bulundurularak bu çalışmayla enerji santralleri çalışanlarının güvenlik kültür düzeylerinin araştırılması amaçlanmıştır.

Yöntem Enerji santralleri, çalışanlarının güvenlik kültür düzeylerini açığa çıkarmayı amaçlayan bu araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden olgu bilim deseniyle ve görüşme veri toplama aracı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. 252

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Araştırma Bulguları ve Tartışma Çalışanların bir kısmının eğitim alarak işe başladığını ifade ederken, diğerlerinin hiç eğitim almadığını ifade etmesi dikkat çekmektedir. Farklı cevapların sebebi kişilerin farklı enerji santrallerinde görev yapması, işverenlerinin, İSG profesyonellerinin faklı olması ve bu yüzden benimsenen İSG politikalarının farklı olması olabilir. Çalışanlar merkez ile enerji santrali arasında uzun mesafe olmasından dolayı araçla gidiş geliş sırasında yaşanacak trafik kazalarında iş kazası sayılması gerektiğini ifade ediyorlar. İşe gidiş geliş esnasındaki yaşanan iş kazası ile iş arasında illiyet bağı veya servis aracıyla gidip gelme sırasındaki kazaların iş kazası sayıldığı kanun ile belirtilmiştir. Tecrübe yılına bağlı olarak bazı çalışanların İSG uygulamalarına karşı olumsuz yönde duruş sergilemesine rağmen yöneticilerin önemli sorumlulukları yerine getirdiği verilen cevaplardan anlaşılmaktadır. İSG yönetim politikası benimsemiş yöneticilerin çalışanlara İSG kültürü ve bilincini kazandırma konusunda daha etkili olduğu, bazı çalışanların çalışma yılı artışına bağlı olarak sağlık ve güvenlik önlemlerine daha da önem verdiklerini ortaya koymaktadır.

Sonuç ve Öneriler Enerji santrallerinde tehlikelerin çok ve risk şiddetlerinin yüksek olmasından dolayı herhangi bir durumda ölümcül iş kazası yaşanma ihtimali de yüksektir. Tespit edilen tehlike ve risklere karşı önlem almak işçi sağlığı ve tesis güvenliği açısından oldukça önemlidir. Çalışanlara 6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliği kapsamındaki kendi haklarını İSG eğitim esnasında kişilere hakları detaylı şekilde anlatılması gerektiği ve böylece kişilerin kendini daha güvende hissetmeleri sağlanması gerektiği çalışmada saptanmıştır. Aynı zamanda İSG yönetim politikası benimsemiş yöneticilerin çalışanlara İSG kültürü ve bilincini kazandırma konusunda daha etkili olduğu, bazı çalışanların çalışma yılı artışına bağlı olarak sağlık ve güvenlik önlemlerine daha da önem verdikleri bilgisi de bu çalışmada desteklenmiştir. Çalışmada ifade edilen kazalar, iş kazalarının tehlikeli hareket ve tehlikeli durum olan %98’lik bölümünü oluşturmaktadır. İfade edilen tüm nedenler %100 önlenebilir durumlardır. Alınacak önlemler, uygulanacak tedbirler, verilecek eğitimler ve İSG kültürünün çalışma koşullarına adaptasyonuyla iş kazası sayısı en aza indirilebileceği düşünülmektedir. Ayrıca Pandemi sürecinin de, iş sağlığı ve güvenliğini olumlu yönde etkilendiği verilen cevaplarla tespit edilmiştir.

Kaynakça Aktay, N. Omay, U. (2014) “İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitiminin İş Güvenliği Kültürüne Etkisi” İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, Yüksek Lisans Tezi. Türkiye. Dursun, Y. (2013). İş Güvenliği Kültürünün Çalışanların Güvenli Davranışları Üzerine Etkisi. SGD- Sosyal Güvenlik Dergisi, 3 (2), 0-0. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/sgd/issue/28022/297524 Gül, M., Ak, M. F.,(2018). A comparative outline for quantifying risk ratings in occupational health and safety risk assessment. Journal of Cleaner Production 196, 653-664. Gür, B., Sezik, Y . (2020). Mermer Fabrikalarında Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Açısından Çalışma Koşullarının Belirlenmesi: Çorum İl Örneği. Ohs Academy, 3 (1), 47-52. Doı: 10.38213/ohsacademy.664963 İncekara, Ç. (2020). Enerji Sektöründe Faaliyet Gösteren Bir İşletmede İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Dergisi, 4 (1) , 152-177. DOI: 10.31200/makuubd.678400 İncekara, N.G., (2008), Yüksek ve Orta Gerilim İletiminde İş Sağlığı ve Güvenliği Sorunları ve Çözüm Önerileri, T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanlık Tezi, Ankara. 253

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Karagöl, E. T., Kavaz, İ. (2017). Dünyada ve Türkiye’de yenilenebilir enerji. Analiz. Seta, 197, 18-2 Kaya, K, Koç, E. (2015). Enerji Üretim Santralleri Maliyet Analizi. Mühendis ve Makina, 56 (660), 61-68. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/muhendismakina/issue/54192/733604 Kayabaşı, R. (2018). Enerji Nakil Hatlarında Çalışanların Yüksekte Çalışmalarından Kaynaklı Risklerin Analizi. Mesleki Bilimler Dergisi (MBD), 7 (2), 356-369. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/mbd/issue/40281/416004 Koç, C. (2018). A Study on Operation Problems of Hydropower Plants Integrated with Irrigation Schemes Operated in Turkey. International Journal of Green Energy, Volume 15, Issue 2, 129-135, Koç, C. (2020). Mini-hidroelektrik Santrallerin Çevresel ve Sosyal Etkileri Üzerine Bir Çalışma. Avrupa Bilim ve Teknoloji Dergisi, (20), 35-41 Pekmezci, Z., Yönten Balaban, A. (2020) “Nükleer Enerji Santrallerine Yönelik Yerel Halkın Bakışı Sinop İli Örneği”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı,Yüksek Lisans Tezi, Samsun. Samantra, C., Datta, S., Mahapatra, S.S., (2017). Analysis of occupational health hazards and associated risks in fuzzy environment: a case research in an Indian underground coal mine. Int. J. Inj. Contr. Saf. Promot. 24 (3), 311e327. Şimşek H. Ve Yıldırım A. (2008). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayıncılık. Pp.427 Şimşek, S, Ağseren, S, Şimşek, H. (2020). İş Sağlığı ve İş Güvenliği Uygulamalarında Sensör Kullanımının İncelenmesi. İstanbul Aydın Üniversitesi Dergisi, 12 (1), 41-53. Retrieved from https://dergipark.org.tr/en/pub/iaud/issue/50939/664654 Yavuz, Ş, Gür, B . (2019). Ön Lisans ve Lisans Öğrencilerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Bilinci Düzeylerinin İncelenmesi. International Journal of Labour Life and Social Policy, 2 (1) , 19-29. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/ijllsp/issue/50585/624685

254

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

YABAN ROMANI ÇERÇEVESİNDE TÜRK AYDINI İle ANADOLU HALKI ARASINDAKİ UÇURUM

Rabia DAŞ Hitit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, [email protected]

Özet Türk edebiyatının en önemli klasikleri arasında yer alan “Yaban” popülerliğini hiçbir zaman yitirmemiştir. Günümüz Türkiye’sinde de değerini yitirmeyen eser de aydın ile halk arasındaki kopukluğu gözler önüne sermek mümkündür. Bu çalışmada, Yakup Kadri’nin Yaban romanı üzerinden aydın ile halk arasındaki uçurumun nedenlerinin tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Çalışmanın amacı doğrultusunda Anadolu halkının yaşam koşulları, Türk aydınının Anadolu halkı gözünde entelektüel tavırları ve aydınların gözünde Anadolu halkının ilkel şartlarda yaşam mücadelesi incelenmiş, ilk olarak dönemin toplumsal sorunları ele alınmıştır. Anadolu halkının ve Türk aydınının kendi benliklerine yabancılaşmaları, aynı zamanda kendi içinde kimlik çatışması yaşamalarının nedenleri sorgulanarak kopukluğun sebep olduğu yabancılaşma tartışılmış ve değerlendirilmiştir. Bu çalışmada böyle bir amaç için Yakup Kadri’nin Yaban romanının seçilmesinin sebebi, halk-aydın arasındaki ilişkiyi ve kopukluğu dönemine en iyi yansıtan eserler arasında yer almasıdır. Çalışma sonucunda İstanbul’da yaşayan aydınlar ile Anadolu’da yaşayan köylülerin benimsemiş oldukları değerlerin farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Anahtar kelimeler: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaban, Anadolu

Giriş Türkiye’nin gelmiş geçmiş en çok okunan romanları arasında başı çeken eser ana teması ile Türkiye’nin en temel toplumsal sorunlarından birine işaret etmektedir. Bu nedenle romanın yıllar önce yazılmasına rağmen hala önemini koruduğunu, her yıl yeniden basım yapıyor olması ile bunu kanıtlamaktadır. Romanın bu kadar ilgi çekici olmasının sebebi ise işlenen sorunun günümüzde de hala aşılamadığı gerçeğidir. Bu çalışmada Yaban romanı üzerinden Türk aydını ile Anadolu halkı arasındaki kopukluğun nedenleri incelenmiştir.

Yöntem Araştırma kapsamında, literatür taramasına dayanan ve nitel bir araştırma olarak kurgulanan bu çalışmada hem birincil hem de konuya ilişkin ikincil kaynaklardan istifade edilmektedir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Türk aydınının yaşam koşulları entelektüel tavırları Anadolu halkına yabancı gelmiştir. İki kesim arasındaki uçurumun sebebi ise dönemin ağır koşulları ve iletişimsizlik olmuştur. Yaban romanı çerçevesinde Türk aydını halkın cehaletine son verecek bilinçsizce hareket eden halkı aydınlatacak münevverler olarak görülmektedir. Çalışma kapsamında fikir çatışması yaşayan aydın ile halk arasındaki kopukluğun giderilmediği ve bunun sorumlusunun Anadolu halkını kendi yaşam mücadelesinde tek başına bırakan Türk aydını olarak görülmektedir.

Sonuç ve Öneriler Çalışmamızda Anadolu halkı ile Türk aydını arasındaki uçurumun köylülerin kendilerini bilinçlendirmek için çabalayan Türk aydınını “Yaban” olarak görmeleri sonucunda kopukluk giderilememiştir. Ancak Türk aydını Türk milletini fikirleriyle aydınlatma, ulus bilincini aşılama ve milletlerinin geleceği için ilgisiz tavırlarını bıraktırıp eğitmek ve bilgilendirme çabası dönemin aydın-

255

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI halk ilişkisine çözüm arayışları son bulmamalıdır. Sonuç olarak, toplumu bilinçlendirme sorumluluğu aydınlara bırakılmıştır.

Kaynakça Dündar, F. (2014), “Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban Adlı Romanındaki Ulus İnşa Etme Amacı 1”, Akademik Bakış Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi, 43(1): 1-14. Karaosmanoğlu, Y.K.(2008). Yaban. İstanbul: İletişim. Kısacık, T. (2015), “Yakup Kadri’nin Yaban Romanının Yapı Ve Tema İncelemesi”, Yakın Doğu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Lefkoşa. Moran, B. (2001). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1: Yaban’da Teknik ve İdeoloji, İstanbul: İletişim. Oruç, O. (2017), “Yaban’da Yabancılaşma ve Aidiyet Sorunu”, İnternational Journal Of Longuages, Education and Teaching, 4(5): 788-800. Acar, S.(2014), “Yakup Kadri’nin Yaban Romanında Aydın-Halk Kopukluğu”, Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 1(2), 189-195. Şahin, V.(2007), “Roman Tekniği Bakımından Yaban”, e-Journal of New World Sciences Academy Social Sciences, 2(3): 179-196. Varel, A. (2018, Nisan). Yakup Kadri’nin Yaban ve Ankara romanlarında kadrocu tezlerin izleri. YDÜ SOSBİLDER, 11(1), 2-30.

256

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

SANAL ORTAMDA KİŞİSEL VERİLERİMİZİ KORUYOR MUYUZ?

Furkan AKTAY Fahrettin Kerim Gökay Anadolu Lisesi, [email protected]

Hatice YILDIZ AYAYDIN Esenyurt Bilim ve Sanat Merkezi, Sosyal Bilgiler Öğretmeni [email protected]

Özet Araştırmanın konusu çağımızın en büyük problemlerinden birisi olarak görülebilecek düzeyde ve önlemler alınmazsa ciddi etkileri oluşturabilecek boyutta kitlesel etkiye sahip veri güvenliğidir. Bu araştırma ile bireylerin sanal ortamda kişisel verilerini koruma durumları, kişisel koruma konusundaki bilgi birikimleri ve farkındalıklarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada tarama modellerinden betimsel tarama yöntemi kullanılmıştır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından geliştirilen anket kullanılmıştır. Anketten elde edilen veriler betimsel istatistikler kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda katılımcıların kişisel verilerini yeterince korumadıkları, yeterli güvenlik önlemlerini almadıkları bununla birlikte kişisel bilgilerin kötü niyetli insanların eline geçmesi konusunda endişeli oldukları tespit edilmiştir. Katılımcıların çoğunun kayıt gerekliliği bulunan platformları kullanmadan önce kullanıcı sözleşmelerini incelemediği ve kullanıcı sözleşmelerini okumadığı tespit edilmiştir. Araştırmada katılımcıların önemli bir kısmının internet üzerinden indirme ve alışveriş yapma hususunda kaynağın güvenirliğine yeterince dikkat etmediği, şifre seçimi yaparken uzmanların tavsiyelerini dikkate almadığı ve şifrelerini değiştirmediği tespit edilmiştir. Araştırmada çocuğu olan katılımcıların yarısından fazlasının çocuklarının kullandıkları site ve uygulamaları takip ettiğini bununla birlikte önemli bir kısmının, çocuğunun kullandığı site ve uygulamaları takip etmediği tespit edilmiştir. Ayrıca katılımcıların yarısı çocuklarının kişisel verileri koruma konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığını düşünmektedir. Araştırmada elde edilen sonuçlar değerlendirildiğinde toplumda kişisel verilerin güvenliği ile ilgili yeterli bilgi ve farkındalığın olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu bağlamda küçük yaşlardan başlanarak kişisel verilerin önemi ile ilgili eğitimler gerçekleştirilmelidir. Anahtar kelimeler: Siber güvenlik, Veri güvenliği, Sanal ortam

Giriş Toplumlar gündelik yaşamlarının kendileri üzerinde oluşturduğu olumsuz sorunlara karşı çözüm üretebilmek için yeni teknik ve teknolojiler geliştirmişlerdir. Toplumların içerisine girdiği değişim süreci, ihtiyaçları bakımından geliştirilmiş ve bu gelişimin sonucunda toplumları büyük ölçüde değişime sokmuştur. Gelişimler ve getirdiği dönüşümler, insanları gündelik hayatlarında dahi teknolojik gelişmelere ayak uydurma zorunluluğu içerisinde bırakmaktadır (Beşli, 2007). Toplulukların teknoloji bakımından gelişimleri, birbirleri arasındaki iletişimlerinin artmasına; düşünce, kültür ve gelişimlerini birbirleri ile paylaşmalarına etki etmiştir. Birbirleriyle sürekli alışveriş halinde olan topluluklar bütünleşme sürecine girmişlerdir. Dünya tarihi incelendiğinde yeni fikirlerin, kavramların veya icatların dünya düzenini değiştirdiği gözlemlenebilir. Değişim ve dönüşüm evrelerinden geçen yeni dünyada önem kazanan bir diğer konu da kişisel veriler konusudur (Özkan, 2020). Günümüzde bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımının artması kişisel verilerin korunması konusunun önemini gözler önüne sermiştir. Nitekim bu yüzyılda özellikle bilgi ve iletişim teknolojileri alanında çok hızlı bir gelişme gözlemlenmiştir (Kılınç, 2012). Bu hızlı gelişme, kullanıcıların veri güvenliği konusunda yeterli bilgiye sahip olamadan sanal ortamda bulunmasına yol açmıştır. Bilişim teknolojilerinin yaygı kullanımının etkisi sonucunda; bu ortamdan bilgisayar ve internet vasıtasıyla faydalanmak isteyen 257

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI kullanıcılar, bilgi ve bilgisayar güvenliği konusunda pek çeşitli saldırı ve tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır (Canbek ve Sağıroğlu, 2008). Günümüz itibarıyla belirli ya da belirlenebilir bir şahsa ait kişisel verilere ulaşmak mümkün. Ticari bir boyutu olması kişilerin para kazanmak için başka şahısların sanal ortam üzerindeki kişisel verilerine ulaşma eğilimi içerisinde olmasına sebebiyet vermektedir. Bu durum toplumlar ve kişiler için potansiyel bir tehlike oluşturmaktadır (Beşli, 2007). Sanal ortamda bulundurulan verilerin güvenliği, risk ve tehditlerdeki değişimlerin sonucunda gün geçtikçe karmaşık bir hal almaktadır. Aynı zamanda, sanal ortam üzerinde sosyal ağlar ve e-ticaret kullanımının büyük ölçüde artması ile kişisel verilerin güvenliği konusunda endişeler oluşmaktadır (Henkoğlu, 2017). Sanal ortamların hayatımızın merkezinde bulunduğu bu dönemde her türlü kişisel veriler teknolojik cihazlarda saklanmaktadır. Banka bilgileri, özel konuşmalar ve hatta günlük yaptığımız aktiviteler teknolojik cihazlar aracılığı ile anbean kaydedilip depolanmaktadır. Aynı zamanda istendiği zaman kişiler ile paylaşılabilmektedir. Sanal ortamların günbegün vazgeçilmez bir duruma gelmesi ve kullanımının bilinçsiz bir şekilde yaygınlaşması ile birlikte siber saldırı sayıları ciddi bir şekilde artmıştır. Bununla birlikte sanal ortamlarda bilgi güvenliğinin sağlanması zorlaşmıştır (Çetin, 2014). İnsanın kendisini, malını ve şerefini koruma hakkı mevcuttur. Sanal ortamdaki verilerini koruma hakkı da aynı doğrultuda kendisine verilmiş bir haktır. Bu verilerin kendi bilgisi ve rızası dahilinde olmadan paylaşılması ile risk içerisinde olması, kişinin maddi ya da manevi zarara uğraması mümkündür. Bu doğrultuda kişilerin sanal ortamda bulundurduğu kişisel verilerinin kötü amaçlı kullanımının ortaya çıkarabileceği etkiler, kişinin yaşamını etkileyecek boyutlara ulaşabilir. Kişisel verilerin korunmaması ve bu konuda bilinçli olunmaması gibi durumlarda kişilerin hayat şartlarını etkileyebilecek boyutlarda durumlarla karşılaşması mümkündür (Avcıoğlu, 2018). Bu alanda yapılan araştırmalarda veri güvenliğinin ve kişisel verileri korumanın ne derece önemli olduğu tespit edilmiştir.

Yöntem Araştırmanın nicel araştırma yaklaşımına göre yürütülmüştür. Araştırmada genel tarama modellerinden betimsel tarama modeli kullanılmıştır. “Betimsel tarama, geniş gruplar üzerinde yürütülen, gruptaki bireylerin bir olgu ve olayla ilgili görüşlerinin, tutumlarının alındığı, olgu ve olayların betimlenmeye çalışıldığı araştırmalardır” (Karakaya, 2012:59). Araştırmada evren olarak Küçükçekmece ilçesi alınmıştır. Araştırmanın örneklemi ise Küçükçekmece İlçesinde A Mahallesi olarak belirlenmiştir. Araştırmacı tarafından geliştirilen “Kişisel Verilerimi Ne Derecede Koruyorum” anketi veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Veri toplama aracının geliştirilmesinde uzmanların görüşlerinden faydalanılmıştır. Veri toplama aracı ilk olarak 30 kişiye uygulanarak soruların doğru anlaşılıp anlaşılmadığı tespit edilmiştir. İlk uygulama sonrasında sorular tekrar gözden geçirilerek düzenlenmiştir. Verilerin toplanması mahallede yüz yüze gerçekleştirilen uygulamanın yanında online yöntemler kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin bir istatistik programı aracılığıyla betimsel istatistikleri yapılmıştır. Verilerin yüzde ve frekans hesaplamaları yapıldıktan sonra betimlemeler yapılmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Araştırmada, katılımcıların büyük bir kısmının (%58) veri güvenliklerini yeterince sağlayabildiklerini düşünmedikleri sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuçla ilişkili olarak Çetin (2014) yaptığı araştırmada bireylerin veri güvenlikleri konusunda endişeli olduklarını tespit etmiştir. Bu kapsamda kişilerin veri güvenlikleri konusunda endişeye sahip oldukları ve yeterli bilgiye sahip olmadıkları görülmektedir. Aynı zamanda kişilerin bir kısmının bu konuyla alakalı olarak umursamaz bir tavır sergiledikleri görülmüştür. Araştırmada, katılımcıların büyük bir kısmının (%63) kayıt gerekliliği bulunan platformları kullanmadan önce kullanıcı sözleşmelerini incelemediği ve kullanıcı sözleşmesini okumadıkları sonucuna varılmıştır. Bu sonuçla ilişkili olarak Kılınç (2012) yaptığı araştırmada bireylerin veri 258

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI koruma konusunda bilinçlendirilmesi gerektiğini tespit etmiştir. Kişiler kayıt olurken umursamadıkları ve okumaya tenezzül etmedikleri kullanıcı sözleşmeleri yüzünden mağduriyet yaşayabilmektedir. Bilinçlendirmenin önemi burada açık ve net şekilde belli olmaktadır. Araştırmada, katılımcıların çoğu kişisel verilerinin kötü niyetli kişilerin eline geçmesi konusunda endişeli oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Bunun sebebi kişilerin kendisini koruyan kanunlar hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması ve bilinçlendirilmemiş olmasıdır. Bu sonuca benzer olarak, Henkoğlu (2017) yaptığı araştırmada kişilerin sanal ortamlarda kişisel verilerini paylaşırken daha hassas davranmaları gerektiğini ortaya koymuştur. Araştırmada, katılımcıların yarıdan fazlası (% 67) kişilerin internet üzerinden indirme işlemi gerçekleştirirken kaynağın güvenilirliğini kontrol ettiği bununla birlikte azımsanmayacak düzeyde (% 30) katılımcının kaynağın güvenirliğini kontrol etmediği tespit edilmiştir. Yine araştırmada katılımcıların % 58’inin alışveriş yaptığı site veya uygulamaların güvenlik sertifikalarını kontrol ettiği % 40’ının ise kontrol etmediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuçlar katılımcıların önemli bir kısmının internet kaynaklarının güvenirliğini kontrol etmediğini göstermektedir. Bu durum kişisel verilerin korunması ve siber güvenlik konularında bireylerin yeterli düzeyde bilinçli olmadığını göstermektedir. Bu araştırmada, katılımcıların %84’ünün doğru ve güvenli şifre seçimi yaptığını tespit edilmiştir. Bununla birlikte katılımcıların %55’i şifre seçimi yaparken uzmanların tavsiyelerini göz önünde bulundurmaktadır. Ayrıca katılımcıların %41’inin şifrelerini değiştirmediğini tespit edilmiştir. Bu sonuçlar bireylerin güvenli şifre kullanımı konusunda yeterli düzeyde bilgi sahibi olmadıklarını göstermektedir. Araştırmaya katılan ve çocuğu olan katılımcıların yarısından fazlası çocuklarının kullandıkları site ve uygulamaları takip ettiğini bununla birlikte önemli bir kısmı çocuğunun kullandığı site ve uygulamaları takip etmediğini belirtmiştir. Ayrıca çocuğu olan katılımcıların yarısı çocuklarının kişisel verileri koruma konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığını düşünmektedir. Bu sonuçlar kişisel verilerin korunması ile ilgili ebeveynlerin yanında çocuklarında yeterli düzeyde bilgi sahibi olmadığını göstermektedir.

Sonuç ve Öneriler Araştırma sonucunda katılımcıların kişisel verilerini yeterince korumadıkları, yeterli güvenlik önlemlerini almadıkları bununla birlikte kişisel bilgilerin kötü niyetli insanların eline geçmesi konusunda endişeli oldukları tespit edilmiştir. Katılımcıların çoğunun kayıt gerekliliği bulunan platformları kullanmadan önce kullanıcı sözleşmelerini incelemediği ve kullanıcı sözleşmelerini okumadığı tespit edilmiştir. Araştırmada katılımcıların önemli bir kısmının internet üzerinden indirme ve alışveriş yapma hususunda kaynağın güvenirliğine yeterince dikkat etmediği, şifre seçimi yaparken uzmanların tavsiyelerini dikkate almadığı ve şifrelerini değiştirmediği tespit edilmiştir. Araştırmada çocuğu olan katılımcıların yarısından fazlasının çocuklarının kullandıkları site ve uygulamaları takip ettiğini bununla birlikte önemli bir kısmının, çocuğunun kullandığı site ve uygulamaları takip etmediği tespit edilmiştir. Ayrıca katılımcıların yarısı çocuklarının kişisel verileri koruma konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığını düşünmektedir. Araştırmada elde edilen sonuçlar değerlendirildiğinde toplumda kişisel verilerin güvenliği ile ilgili yeterli bilgi ve farkındalığın olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu araştırma kapsamında elde edilen sonuçlar doğrultusunda şu öneriler getirilmiştir; Kişisel verilerin korunması ve sanal güvenlikle ilgili kamu spotları ve bilgilendirici yayınların yapılabilir. Bireyler küçük yaşlardan başlanarak kişisel bilgilerin korunması ile ilgili bilgilendirilebilir. Topluma kişisel verilerin neden önemli olduğu ve nasıl korunması gerektiği ile ilgili yaygın eğitimler yapılabilir. Eğitim-öğretim programlarına siber güvenlik ile ilgili ders veya konular eklenebilir. Araştırma daha fazla katılımcının ve farklı yaş gruplarının yer alacağı şekilde tekrarlanabilir.

259

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Kaynakça Avcıoğlu, N. H. (2018). Türk hukukunda kişisel verilerin korunması hakkı. Yayınlanmamış Doktora Tezi. KTO Karatay Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Konya. Beşli, Z. (2007). Teknoloji ve toplum: Ortaöğretim öğrencilerinde teknoloji kullanımı ve etkileri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. İstanbul. Canbek, G., ve Sağıroğlu, Ş. (2008). Casus Yazılımlar: Bulaşma Yöntemleri Ve Önlemler. Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dergisi, 23(1). s. 165-180. Çetin, H. (2014). Kişisel veri güvenliği ve kullanıcıların farkındalık düzeylerinin incelenmesi. Akdeniz İİBF Dergisi, 14(29), 86-105. Henkoğlu, T. (2017). Kişisel Verileriniz Ne Kadar Güvende? Bilgi Güvenliği Kapsamında Bir Değerlendirme. Arşiv Dünyası, (18-19), 36-47. Karakaya, İ. (2012). Bilimsel araştırma yöntemleri. A. Tanrıöğen (Edt.) Bilimsel araştırma yöntemleri. Ankara: Anı Yayıncılık. Kılınç, D. (2012). Anayasal bir hak olarak kişisel verilerin korunması. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 61(3), 1089-1172. Özkan, O. (2020). Kişisel verilerin korunması. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ankara. Yılmaz, F. G. K., ve Ezin, Ç. Ç. (2017). Ebeveynlerin Bilgi Güvenliği Farkındalıklarının İncelenmesi. Eğitim Teknolojisi Kuram ve Uygulama, 7(2), 41-57.

260

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

SİGORTA ŞİRKETLERİ- BROKERLİK- SİGORTA ACENTELERİ

Şevval GÖKGÖZ Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Bankacılık ve Sigortacılık Bölümü [email protected]

Özet Sigorta, insanların yaşadıkları süre içerisinde gerçekleşebilecek sosyal, ekonomik ve fiziksel risklere karşı tercih ettikleri korunma yollarından birisidir. Sigorta şirketleri belli bir prim karşılığında sözü edilen riskleri üstlenerek, rizikonun gerçekleşmesi sonucunda ortaya çıkacak kayıpların parayla ölçülebilen zararlarını karşılayan kurumlardır. Sigortacılık sektörü herhangi bir mal üretimi yapılmayan hizmet sektörleri arasında yer almaktadır. Temelde tüketici odaklı olarak çalışan bu sektörün sağlıklı bir gelişime sahip olabilmesi için kullanmakta olduğu dağıtım kanallarının nitelikli, fonksiyonel ve değişen iş dünyasının trendleri ile paralel hareket eden özelliklere sahip olması gerekliliktir. Şirketler, brokerler ve acenteler bu sektörde bulunan en önemli aktörlerdir. Bu çalışmada sigorta şirketlerini, brokerleri ve sigorta acentelerini yakından tanınması hem kavram olarak hem de içerik olarak bu konular ile ilgili yeterli bilgiye sahip olunması amaçlanmıştır. Sigorta şirketlerinin tarihinde bahsedilip, sigortacılık sisteminin yapısal analizine değinilmiştir. Brokerler için kuruluş yapıları incelenmiş, fiziki teknik ve idari altyapıları hakkında bilgiler verilmiştir. Sigorta acentelerine ilişkin genel nitelikler ve faaliyet yönleri detaylı şekilde açıklanmıştır. Anahtar Kelimeler: Sigorta şirketleri, brokerler, sigorta acenteleri.

Giriş Ülkemiz sigortacılık sektöründe yer alan sigorta şirketleri, brokerler, sigorta acenteleri üzerine gerçekleştirilecek bilimsel araştırmalar, sektöre yol gösterici faydalar sağlayacaktır. Geçmiş dönemde literatürde ve akademik olmayan platformlarda mevcut sorunlara yönelik çok fazla araştırma ve çalışmaya rastlanmamıştır. TOBB bünyesinde 2016 yılında peşi sıra yapılmış olan iki çalışma öne çıkmış, bu çalışmalar sigorta sektöründe en yüksek oran ile üretime kaynak sağlayan sigorta acenteleri üzerine yoğunlaşmıştır. Bu doğrultuda, ülkemiz sigortacılık sektörünün en büyük üretim kaynağı olan sigorta acenteleri üzerine bir araştırma yapılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Türkiye’deki acente sayısının 15 binin üzerinde olması ve birbirinden farklı çok sayıda acente yapısının mevcut olması sebebiyle, nitelikli acenteyi daha az nitelikli olandan ayırmak kolay değildir. Şüphesiz ki nitelikli bir acente yapısı, müşteri ihtiyaçlarına cevap verebilecek yetkinlikte ve donanımda olmalıdır. Müşteri memnuniyeti ise güven duygusunun gelişmesine ve risk algısının yükselmesine etki etmesi anlamında önemlidir. (Kırkbeşoğlu, 2019a).

Yöntem Seçilen konu üzerinde araştırma yaparak, değişik kaynaklardan veri toplamak ve elde edilen verileri analiz ederek, araştırmada elde edilen bulguları yorumlanmıştır.

Araştırma Bulguları Ve Tartışma Bu bildiride temel amaç, evrensel ve ölçülebilir normlar üzerinden “sigorta şirketleri, brokerlik ve sigorta acenteleri” kavramlarını oluşturmak ve tanıtmaktır. Bu amaç doğrultusunda oluşturulan kavramlar belirli konu başlıkları altında birbirleriyle olan ilişkileri incelenip, farklılıkları belirtilerek açıklanmıştır. Bildirinin birinci bölümde, sigorta şirketlerinin başta tarihine değinilmiş daha sonra Türk sigorta sektörünün yapısal analizinden, kuruluş süreçlerinden, maliyetlerinden detaylı şekilde 261

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI bahsedilmiştir. İkinci bölümde, brokerlik tam anlamıyla tanıtılmıştır. Kuruluşu, faaliyetleri, teknik ve idari alt yapıları gibi belli başlı konular detaylı şekilde anlatılmıştır. Üçüncü ve son bölümünde ise, sigorta acenteleri kavram olarak açıklanmış daha sonra sektördeki acente tiplerine, acentelik yapacak kişilerin niteliklerine, acentelerin işleyişi gibi konulara detaylı şekilde değinilmiş ve bilgi verilmiştir.

Sonuç Ve Öneriler Ülkemizde sigorta sektörü, son yıllarda hızlı büyüme göstermesine rağmen istenen önemli rolü üstlenememiştir. Sigortanın geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması ile ilgili çalışmalar yapılmalı, sigorta şirketleri ve aracıların hizmet kalitesi yükseltilerek, tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ürünlerin pazara sunulma çalışmaları arttırılmalıdır. Türk sigorta sektöründe sigortalılara en fazla hizmet götüren aracı tipi olan brokerlik ve acentelerin yeterli derecede sigortacılık bilgi ve birikimine sahip olmaları sağlanmalı, acentelik faaliyetinde bulunmak isteyen kişi ve kurumlar için kriterler geliştirilerek, bu kriterlerin takipçisi olunmalıdır. Acenteler ise hem çatısı altında çalıştıkları sigorta şirketini iyi temsil edebilmek hem de sigorta sözleşmesi pazarladıkları sigortalılarına en iyi hizmeti verebilmek amacıyla gerekli eğitim ve donanıma sahip olmalı, sigortacılığı meslekleri olarak kabul ederek uzun vadeli bakış açısına sahip olmalıdırlar. Türk sigorta sektörünün hızlı büyüme göstermekte olduğu son yıllarda, bu tez çalışmasıyla, sektörün en fazla prim üretimini gerçekleştiren acentelerin ve brokerlerin mevcut durumu irdelenmiş, konuyla ilgili yeterli bilgi ve donanıma yer verilmiştir. Acentelerin sektörde faaliyet gösterirken mesleki eğitime sahip olmalarının yararlı olacağı, yapılan düzenlemelerle hangi şartlarla ve hangi eğitim düzeyleriyle acente sahibi olunacağı hakkında bilgi verilmiştir. Sigorta şirketlerinin ise en önemli aktörü olan acentelerin eğitim desteğiyle yönlendirmeleri olumlu sonuçlar doğuracaktır. Buradan hareketle önümüzdeki yıllarda büyüm hızı artacak olan sektörün baş rol oyuncularından acentelerin de gelişen piyasa şartlarına uyum sağlaması daha hızlı olacaktır.

Kaynakça Demirci, H. Ve Kocaman F. (2018). Sigorta Acentelerinde İç Kontrol Sistemi ve Sürdürülebilir Etkinliğinin Sağlanması, İstanbul Aydın Üniversitesi Dergisi, 10(2), 85-100. Eryılmaz, E. (2020). Sigorta Şirketi Kuruluş Süreci, Erişim tarihi: 2 Ocak 2021. http://isyeriacilisi.ersaneryilmaz.net/Sigorta-Acentas%C4%B1-Sigorta-%C5%9Eirketi- Kurulu%C5%9F-Ve-Gerekli-%C4%B0zinler/ ET, Economic Times, Erişim tarihi: 15 Kasım 2020. https://economictimes.indiatimes.com/definition/agent) HMB, (2018). Hazine ve Maliye Bakanlığı Sigorta Acenteleri İcra Komitesi, Erişim tarihi: 4 Aralık 2020. https://www.hmb.gov.tr/sigorta-acenteleri-icra-komitesi# Kırkbeşoğlu, E. (2019a). Türk Sigorta Sektörünün Yapısı, Sigortacılık Kırkbeşoğlu, E. (2019b). Türkiye'de Hayat Sigortası Ürünleri ve Güncel Gelişmeler: Hayat ve Hayat Dışı Sigortalar, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Yayınları. Kırkbeşoğlu, E., McNeill J. (2015). Sigortacılığa Giriş: Risk Yönetimi ve Sigortacılık, Ankara: Gazi Kitabevi. MBS, (2019). Mevzuat Bilgi Sistemi, Erişim tarihi: 3 Ocak 2021. https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=20786&MevzuatTur=7&MevzuatTertip =5 MBS, Mevzuat Bilgi Sistemi Sigorta Acenteleri Yönetmeliği, Erişim tarihi: 15 Aralık 2020. https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=19610&MevzuatTur=7&MevzuatTertip =5 Özbolat, M. (2017). Temel Sigortacılık, Ankara: İmaj Yayıncılık. SBM, Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi, Erişim tarihi: 26 Aralık 2020. https://sbm.org.tr/tr/sayfa/sbm-hakkinda63. 262

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sezgin Alp, Ö., Kırkbeşoğlu E. (2015). Sigorta Endeksi Getirisinin Doğrusal Olmayan Yapısı, (Cilt: 7, sayı: 13, ss. 245 – 260), İstanbul: Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu Finansal Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi. Sezgin Alp, Ö., Kırkbeşoğlu E. (2015). Sigorta Endeksi Getirisinin Doğrusal Olmayan Yapısı, (7(13), 245-260), İstanbul: Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu Finansal Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi. TOBB, (2019). Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Erişim tarihi: 15 Kasım 2020. https://www.tobb.org.tr/Sayfalar/Kurulus_Gorev_Organ.php TSB, (2017a). Türkiye Sigorta Birliği Sektör Raporu, Erişim tarihi: 21 Aralık 2020. https://www.tsb.org.tr/Document/Yayinlar/2017%20Y%C4%B1l%C4%B1%20Sekt%C3% B6r%20Raporu%20T%C3%BCrk%C3%A7e.pdf TSB, (2017b). Türkiye Sigorta Birliği Sigorta İstatistikleri, Erişim tarihi: 19 Kasım 2020. http://tsb.org.tr/resmiistatistikler.aspx?pageID=909 TSB, (2019). Türkiye Sigorta Birliği Web Sitesi, Erişim tarihi: 22 Kasım 2020. https://www.tsb.org.tr/sigortanintarihi.aspx?pageID=438 Uygulamaları, (ss. 1 -25), Erzurum: Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Ünal, E. (2019). Sigorta Acentelerinin Niteliksel Derecelendirilmesi, (Yüksek Lisans Tezi), Ankara: Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yanık, S. (2016). Sigorta Acentelerinde Yönetim ve Muhasebe Uygulamaları, İstanbul: Türkmen Kitabevi.

263

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

COVİD-19 PANDEMİSİNDE SOSYAL MEDYADA YAŞLILARA YÖNELİK TUTUMLAR: A.İ.Y. HABERİ

Emrecan KAYA Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Sosyal Hizmet ve Danışmanlık Bölümü [email protected]

Özet Covid-19 virüsünün 2019 yılında ortaya çıkması ve ardından 2020 yılında küresel olarak yayılmasıyla birlikte başlayan pandemi dönemi ülkemiz ve tüm dünyada çok zorlu geçmektedir. Asıl kaynağı halen bilinmeyen bu virüsün yarattığı pandemide birçok açıdan çeşitli alanlarda sorunlar ve ihtiyaçlar ortaya çıkmıştır. Bu sorun alanlarından biri de pandemide en çok etkilenen grup olan yaşlılarla ilgili önlem ve tedbirlerin yanlış algılanması olmuştur. Yaşlı bireylerin karşılaştığı güçlük ise toplum tarafından virüs için risk olarak algılanması ve dolayısıyla da ötekileştirilip, yalnızlaştırılmaları olmuştur. Bunun yanında, yaşlılar sadece daha büyük sağlık riskleri ile karşı karşıya kalmamakta, bu dönemde hayatlarını idame ettirmekte daha fazla zorlanmaktadırlar (United Nations). Bu bildiri de yaşlıların Covid-19 pandemisinde karşılaştığı ayrımcı tutumlar ele alınmıştır. Özellikle sosyal medyada yer alan paylaşımların içeriklerinde yaşlı bireylerin yer aldığı alaycı ve dışlayıcı tutumların arttığı görülmüştür. Bu duruma örnek olarak A.İ.Y. Haberi ele alınarak konuya ilişkin farkındalık yaratmak amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Yaşlılık, covid-19, pandemi, ayrımcılık

Giriş Yaşlılık, tanımını yapacak olursak yaşlılık en genel tanımı ile organizmanın giderek biyolojik olarak verimliliğini kaybetmesi (yitirmesi), çevresinde uyum sorunu çekmesi ve direnç mekanizmalarındaki kayıplar olarak tanımlanabilir. Bireylerin doğum ile başlayıp ölüm ile biten yaşam sürecinde doğal ve kaçınılmaz olan yaşamın son dönemini ifade eden bir dönemdir (Soysal, 2020). Yaşlanma, ilerleyen yaş ile birlikte organizmada meydana gelen fizyolojik değişikliklerin olduğu ve bazı kronik hastalıkların olasılığının arttığı bir dönemdir (Bilir, 2006.) Yaşlılık insan yaşamının kendine has fizyolojik, biyolojik, psikolojik ve sosyal özellikleri olan gelişimsel olarak son bir evresidir. Bu dönemde bireyler yaşlanma sürecinde geçirdikleri değişimlerle birlikte fiziksel çöküntüler yaşamaktadırlar. Modern toplumlarda yaş ve yaşa bağlı ayrımcı tutumların fazla olduğu görülmektedir. Yaş ve yaşlı ayrımcılığı gündelik yaşamda, medyada, istihdam alanlarında sıklıkla karşılaşılan bir durumdur (Müftüler, 2018). Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün 11 Mart 2020’de ilan ettiği ve halen devam etmekte olan Covid-19 pandemisi birçok alanda dünyayı etkilemiştir. Pandemi döneminde sağlık nedenlerinden dolayı yaşlı bireyleri de içeren birçok gruba belirli zaman ve mekanlarla ilgili kısıtlama getirilmiştir. Yaşlı bireyler pandemi döneminde yaşadığı fiziksel kısıtlamalarla birlikte toplumsal yaşamın içinde de ötekileştirilen, risk altında olmaktan çok tehdit olarak algılanan grup olmuştur (Kara, 2020). Günümüzde önemli miktarda kullanıcı bulunan çeşitli sosyal medya platformları da bu durumla ilgili birçok örneği barındırmıştır. Özellikle adölesan grubu bireylerin sosyal medya platformları aracılığıyla kimlik ve iş alanı oluşturma çabaları ve fenomen olma isteği, yaşlı bireylerin sosyal medya bu platformlarda onur kırıcı video paylaşımlarına konu olmasına aracılık etmiştir. Yaşlıların gündelik yaşamda ve hayatlarını idame ettirmesindeki güç koşulların yanı sıra, bir de duygusal ve sosyal olarak bu tutumlara maruz kalması pandeminin aynı zamanda dolaylı yoldan bireyler üzerindeki psikolojik etkilerine de işaret etmektedir. Bu süreçler yaşlı bireylerin bazı hoş olmayan tutum ve davranışlara maruz kalmasına ve etiketlenmelerine neden olmuştur. Bu duruma örneklerden biride çeşitli basın haberlerine konu olan ve dijital platformlarda ve sosyal medya sitelerinde yer edinen A.İ.Y. kişisidir.

Yöntem Bu bildiride yöntem olarak literatür incelemesi yoluyla, basına yansıyan haber örneği ele alınmıştır.

264

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Bulgular Fizyolojik, biyolojik ve sosyal olarak yaşlılık döneminin ayrımcılık, dışlayıcılık gibi güç yanları ile birçok alanda karşılaşan bireyler, özellikle pandemi dönemindeki kısıtlamalar ve tedbirlerle birlikte bu süreci daha izole geçirmek durumunda kalmışlardır. Bu sürecin sosyal medyada yanlış amaçlarla kullanılması ve önüne de geçilememesi durumu yaşlıların için sosyal ve psikolojik olarak kaçınılmaz bir yük haline gelmiştir. Özellikle Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal mecralar üzerinden yaşlıların üzerinden mizah içerikleri üretilmek istenmiş ve yaşa bağlı tutum ve kaygıları alay konusu olabilmiştir. Bunlardan biride 79 yaşındaki Ali İhsan Yavaşça (A.İ.Y.) olmuştur. Hastane dönüşünde otobüse binmek isteyen fakat kartı iptal edilen A.İ.Y. evine yürüyerek gitmek zorunda kalmıştı. Yolda onu gören bir genç kendisini polis olarak tanıtarak A.İ.Y.’yi kendisine ceza yazmakla tehdit etmiş ve bunları yaparken de A.İ.Y.’yi kamera ile videosunu çekmiştir. Sonrasında sosyal medya hesabında paylaştığı bu video kısa süre içerisinde yayılmıştı. A.İ.Y.’nin o anki görüntüleri önemli tepkilere neden olmuşsa da bu video paylaşımına benzer içerikler de artmaya başlamıştır. Resmi makamlara da ulaşan bu video, ülke gündeminde yer edinmiş ve videoyu çeken şâhsa kamuoyu nezdinde de çok büyük tepkiler gösterilmiştir. Daha sonra resmî kurumlar aracılığıyla A.İ.Y. evinde ziyaret edilerek kendisinden özür dilenmiştir (AA, 2020). Ayrıca duygudaşlık yeteneği gelişsin diye videoyu çeken şahsa da 15 gün ev hapsi cezası ve ayrıca pandemi biter bitmez huzurevi ziyareti gerçekleştirmesi kararı verildi.

Sonuç ve Öneriler Yaşlı bireylerin alay konusu olması, korku ve kaygılarının genç bireyler tarafından eğlence haline getirilmesi tepki çekmiştir. Bu durum yaşlı bireylere yönelen tutumların dışavurumu olarak da değerlendirilebilir aynı zamanda. Sonuç olarak bu zorlu koşulda yaşlı bireylerin genç kuşak tarafından maruz kaldıkları damgalamalar ile zaman zaman psikolojik şiddete ulaşan söylem ve eylemlerle birlikte yaşadıkları bir diğer önemli sorun, salgın nedeniyle alınmak zorunda olan tedbirlerin yaşlıların toplumun pek çok alanından dışlanmasına yol açmasıdır. Normal şartlarda yaşlılık döneminde aile üyeleri, akrabalar, komşular ve arkadaşlardan oluşan sosyal çevre ile sağlıklı bir iletişimin olması kişinin yaşam kalitesini arttırması ve toplumla bağını devam ettirmesi açısından son derece önemlidir(Soysal, 2020). Literatürde de ifade edildiği gibi yaşlı bireyler birçok alanda dışlanmaya ve ötekileştirilmeye maruz kalmaktadır. Bunların önüne geçmek için ilk olarak ailede edindiğimiz değerler, aldığımız eğitim, aile ve toplumun yaşlılara yönelik tutumlarının bizde bıraktığı hassasiyetin farkında olmaktır. Bu kapsamda ilk olarak ailede yaşlılığa yüklenen anlam, gösterilen tutum ve öğrenilen değer göz önüne alınmalı ve küçük yaşlarda bireylerimize hem okullarda hem de ailede duygudaşlık yeteneği kazandırılmalıdır. Dijital platformlarda, sosyal medya gibi mecraların kullanımında hakaret ve dışlayıcı içeriklerin kısıtlanmasına yönelik farkındalıklar oluşturulmalı. A.İ.Y. örneğinde gördüğümüz bu sorunların önüne nasıl geçmeli ve en asgari hasarı nasıl sağlayabiliriz şeklindeki sorulara politikalar ve uygulamalarla cevap verebilmeliyiz. Gelecek mevcut tutum ve davranışlar üzerinden inşa edileceği için, özellikle çocukluktan başlayarak ergen ve genç bireylerin dezavantajlı gruplara yönelik uygun davranış ve tutumları nasıl edineceği konusunda gerekli eğitim, danışmanlık ve farkındalık eğitimleri, seminerleri ve politika düzenlemelerinin sağlanması uygun olacaktır.

Kaynakça Anadolu Ajansı (2020). Sosyal Medyada Rencide Edilen Adama Destek Ziyareti. https://www.aa.com.tr/tr/yasam/sosyal-medyada-rencide-edilen-yasli-adama-destek-ziyareti-/1778177 (Erişim: 08.05.2021). Bilir, N. (2006). Yaşlılık Tanımı, Yaşlılık Kavramı, Epidemiyolojik Özellikler. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Ankara.http://www.thb.hacettepe.edu.tr/arsiv/2006/sayi_3/baslik1.pdf Kara, E . (2020). KOVİD-19 Pandemisindeki Dezavantajlı Gruplar ve Sosyal Hizmet İşgücünün İşlevi . Türkiye Sosyal Hizmet Araştırmaları Dergisi , COVID-19 Özel Sayısı , 28-34 . https://dergipark.org.tr/tr/pub/tushad/issue/54680/726487 Müftüler, H . (2018). Modern Toplumda Yaş ve Yaşlı Ayrımcılığı . Türkiye Sosyal Hizmet Araştırmaları Dergisi , Türkiye Sosyal Hizmet Araştırmaları Dergisi , 181-214. Soysal, Gözde . (2020). Koronavirüs Salgını ve Yaşlılık . Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi , Covıd-19 Özel Sayısı 2 , 290-301 . https://dergipark.org.tr/tr/pub/asead/issue/54658/736807

265

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

United Nations. (1999).Department of Economic and Social AffairsAgeing, https://www.un.org/development/desa/ageing/resources/international-year-of-older-persons- 1999/principles.html (Erişim: 09.05.2021).

266

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

FARABİ VE KİTAB MUSİKA’L KEBİR

Hüseyin IŞIKTEKİNER Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı [email protected]

Özet Güçlü bir zekaya sahip, sebatkar, Arapça dışında pek çok dile hakim olan, matematik alimi ve ikinci Aristo olarak şöhreti her yere yayılan, bilinen en büyük İslam filozofu Farabi, şöhretini müzik sanatındaki teorisyen alimlerin en büyüğü olarak da göstermiştir. Küçüklüğünde ud çalıp şarkı söylediği, sakalı çıkmaya başladığında ise ‘her şarkı sakal ile bıyık arasından söyleniyor bu da hiç hoş değil’ nükteli ifadesinden sonraki süreçte müzikten koparak kendisine, felsefe, mantık ve teorik bilimlerinde her ne varsa okumayı görev edindiği ve bilgiyi takip ettiği söylenen Farabi, sadece Türk- İslam aleminin büyük bir dehası değil, dünya bilim ve felsefesine katkılarıyla evrensel bir dehadır. Farabi’nin musiki ile ilgili olarak yazmış olduğu eserlerin elimize ulaşanları şunlardır: Kitab Musika’l-Kebir, Kitâbu’l-Îka‘at, Kitabu İhsa’el-İka‘at. Bununla birlikte Kitap İhsa’ul Ulum’da musikiye dair bir bölüm bulunmakta, kitabın konusu zamanının tüm ilimlerini kapsamaktadır. Yapılan bu çalışmada, Farabi’nin hayatını incelerken bir filozof olarak bilinen katkılarının dışında müzik tarihinde önemli bir yeri olan ve henüz Türkçe’ye çevrilmemiş kitabı “Kitab Musika El-Kebir” isimli eserini şekil olarak incelemek amaçlanmaktadır. Kitab Musika’l-Kebir isimli eserin şekil olarak incelendiği bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi ve çeviri tekniği kullanılmıştır. Bu çalışmayla Farabi’nin filozof kişiliğinin gölgesinde kalan müzisyen ve müzikolog yönü ile Türk-İslam sanatına kazandırdığı teorik ve uygulamalı müzik çalışmaları ortaya konulmuştur. Anahtar kelimeler: Farabi, Kitab Musika’l Kebir, Türk Dini Musikisi, Musiki, Müzikoloji

Giriş Orta Çağa gelene kadar "müzik" hakkında ifade edilen görüş ve düşünceler matematik çatısı altında yer almaktayken, Antik Yunan’da ‘Quadrivium’ denilen dört temel bilim olarak tanımlanan aritmetik, geometri, astronomi ve müzik olmak üzere dört başlık altında ele alınmıştır. İslam Medeniyetinde de bu anlayış kabul görmüş, örneğin İbni Sînâ, matematik bilimini nazarî bilimlerin alt bilimlerine dâhil etmiş, matematik bilimini de geometri, aritmetik, müzik ve astronomi diye dört bölüme ayırarak müzik ilmini matematik ilminin içerisinde değerlendirmiştir. Türk müzik tarihinde müzik teorisine dair ilk kapsamlı çalışmayı yapan Fârâbî’dir. İslam medeniyetinde ise Fârâbî’den önce müzik teorisi konusunda çalışma yapanlar İshak el-Mevsilî ve Kindî'dir. Farabi kendisinden önce gelen bu ilim adamları ve onlardan önceki Antik Yunan Filozoflarının da eksiklerini ve hatalarını bularak eleştirmiştir (Farabi, çev.2020).

Yöntem Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi ve çeviri tekniği kullanılacaktır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Farabi bu kitabında seslerin tabiatı, oluşumu, melodilerin çeşitleri, ölçüler, çeşitli müzik aletleri gibi müzik ile ilgili birçok konuyu izah ederek müziği bir ilim olarak ele almaktadır. Bu eserinde yazar, sesin fizik ve psikoloji bilimleri yönünden açıklamasını vermektedir. Burada eski müzik aletleri olan ud, Horasan tamburu, Bağdat tamburu, mizmar ve rebabın karakteristik özelliklerini vermekte, ayrıca Horasan tamburu ile Bağdat tamburunu karşılaştırmalı olarak 267

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI açıklamaktadır (Kolukırık, 2014). Farabi’nin bu kitabında müzik terimlerinin yanı sıra teorik düşünceler de büyük önem kazanmaktadır. Farabi, el-Kindi ve İbni-i Sina’nın müzik hakkındaki eserlerinden farklı olarak müziğin teorik problemlerine ve felsefi açıklamasına da özellikle değinmektedir. Farabi’nin bu eseri, Batı’da ve İslam dünyasında müzik teorisi ve müzik felsefesi üzerine yazılmış en kapsamlı ve sistematik eser olarak gösterilerek, başta İbn Sina olmak üzere daha sonraki asırlarda yazılan müzik teorisine dair eserleri etkilediği ve bu etkinin Abdulkadir el-Meragi’ye kadar uzandığı ifade edilmektedir (Turabi, 2019:256-257).

Sonuç ve Öneriler Sonuç olarak, bu çalışmayla Farabi’nin filozof kişiliğinin gölgesinde kalan müzisyen ve müzikolog yönü ile Türk-İslam sanatına kazandırdığı teorik ve uygulamalı müzik çalışmaları gösterilmektedir. Farabi’nin müzik nazariyatına ilişkin bu kitabı, başkasının yöntemini karıştırmadan kendine has bir yöntemle müzik için gerekli olan ilk sistematiği ortaya koyarak, o dönemden günümüze kadar uzanan müzik çalışmalarına temel bir kaynak olarak kültür mirasımızda yer almaktadır.

Kaynakça Farabi. (2016). Kitab Musika’l Kebir, Kahire Kolukırık, K. (2014). Bir İslam Filozofu Olan Farabi’nin Müzik Yönü, ERUIFD, 2 (19), 29-53. Turabi, A. H. (2019). el-Musika’l-Kebir. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Accessed, 11.

268

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

BİR YARGITAY KARARI KAPSAMINDA, TÜRK CEZA KANUNUNDA HAKARET VE KİŞİLERİN HUZUR VE SÜKÛNUNU BOZMA SUÇLARININ AYIRT EDİLMESİ SORUNU

Emre DİLEK Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, [email protected]

Ender Cihat ÖRNEK Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, [email protected]

Özet Bu çalışmanın amacı, Türk Ceza Kanununda düzenlenen ve kişilerin manevi değerlerini koruma altına alan iki ayrı suç tanımını, 2014 tarihli bir Yargıtay Kararı kapsamında değerlendirmektir. Bu karar kapsamında, iki suç tanımının somut olayda birbirinden ayırt edilmesinin ölçütleri ele alınmıştır. 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 123. maddesinde, “kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu”; 125. maddesinde ise, “hakaret suçu” düzenlenmiştir. Bu iki suç tanımı da, kişilerin manevi varlığını koruyan suç tanımlarıdır. Gerçekten de, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu, kişinin huzurlu ve sakin bir hayat sürmesini, bedensel ve ruhsal sağlığının korunmasını amaçlarken; hakaret suçu ise, kişilerin onur, şeref ve haysiyetini koruma altına almak istemiştir. Dolayısıyla suç işleyen failin kastı kişinin huzurunu bozmaksa, TCK, m.123; kişinin onur, şeref ve haysiyetini zedelemekse TCK, m.125 söz konusu olacaktır. Burada önem arz eden diğer bir husus, somut olayda failin kastının net olarak belirlenememesidir. İncelenen Yargıtay kararında da görüleceği üzere, hakaret suçunun işlendiği sabit olmadığı durumda, bu suçtan faile ceza verilmesi ceza hukukunun temek ilkelerine uygun düşmemektedir. Kanaatimizce şüpheden sanık yararlanır temel ilkesi gereği, hakaret suçunun unsurları tam oluşmamışsa ve ek delillerle desteklenemiyorsa “hakaret suçu” yerine şartları varsa “kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu”ndan hüküm kurulmalıdır. Anahtar kelimeler: Haysiyet, huzur, suç.

Giriş Bu çalışmanın temel amacı, bir Yargıtay kararı kapsamında “hakaret” ve “kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunun” kanuni tanımı ve somut olayda birbirinden ayırt edilmesine yönelik çözüm önerileri sunmaktır. Toplumsal düzenin sağlanması faile uygulanacak ceza ve güvenlik tedbirlerinin uygulanmasıyla mümkündür. Verilen cezayla hem failin fiilinin cezasız kalmaması ve mağdurun tatmin edilmesi sağlanırken; ayrıca topluma da bir mesaj verilmektedir. Bu mesaj, haksız fiiller cezasız kalmamakta, işleyenler bu cezaya maruz kalmaktadır şeklindedir (Ertuğrul, 2016:22). Faile işlediği suçun cezası verilirken sadece mağdurun tatmin ve toplumun düzeninin sağlanması hedeflenmemekte aynı zamanda temel ceza hukuku kurallarına da riayet edilmelidir. Fiille orantılı ceza verilmesi, anayasal kurallarla ifade edilmiştir (Any, m.38/1). Eğer failin o suçu işlediği sabit değilse, o suçtan ceza verilmemelidir, asgari hangi suçun şartları tamamlanmışsa o suçtan bir yaptırım uygulanması mümkündür (şüpheden sanık yararlanır ilkesi). Somut olayda hâkim veya mahkeme kişinin hakaret suçunu işlediğini net olarak ortaya koyamıyorsa huzur ve sükûnunu bozma suçundan bir hüküm kurabilmesi mümkündür. Çünkü kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu, hakaret suçuna göre daha genel bir suç tanımıdır (Aydın, 2013:888).

269

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Yöntem Bu çalışmada, bir veri temini ve değerlendirilmesi yapılmamıştır, bu çalışma bir araştırma bildirisidir ve derleme metoduyla yazılmıştır. Bu çalışmada, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 14.01.2021 tarihinde vermiş olduğu bir karar üzerinde öğretideki görüşler dikkate alınarak Türk Ceza Kanununda düzenlenen iki suç tanımının birbirinden ayırt edilmesinin sağlanması konusundan çözüm önerileri sunulmuştur.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Bu çalışmada, öğretide ileri sürülen görüşler, kanun metninin lafzı ve inceleme konusu Yargıtay kararı araç ve kaynak olarak kullanılmıştır. Çalışma konusu ile ilgili iki suç tanımının Türk Ceza Hukuku açısından incelenmesi yapılarak seçilen Yargıtay kararının özeti ve çözülmesi gereken hukuki problem tespit edilip öğretideki görüşlerden istifade edilerek bir değerlendirme yapılacaktır.

Türk Ceza Kanununda Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunda fail ise, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarının bilincinde olan herkestir (Centel, vd., 2011:238). Bu suçun mağduru; kendisine ısrarla telefon edilen, gürültü yapılan veya hukuka aykırı bir şekilde yapılan başka bir harekette bulunulan kişidir (Gülşen, 2012:8). Bu suç kapsamında fiil, madde metninde seçimlik hareketlerle ifade edilmiştir. Bunlar; “bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması” fiilleridir (Demirtaş, 2014:213). Bu suçun konusu ise, rahatsız olan kişinin vücut ve ruh sağlığıdır. Bu suçla korunan hukuki değer ise, kişinin huzur ve sükûnet içinde yaşama hakkıdır (Ekici-Şahin, 2013:26).

Türk Ceza Kanununda Hakaret Suçu Hakaret suçunda fiil, madde metninde üç seçimlik hareketle ifade edilmiştir. Bunlar; “somut bir fiil”, “olgu”, “sövmek” şeklindedir. Başka bir ifadeyle hakaret suçu ancak bu üç şekilde işlenebilecektir. Bu üç seçimlik hareketinde kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olması gerekir ki, hakaret suçu gerçekleşmiş olsun (Özen, 2017:406). Hakaret suçunun faili, bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına somut bir fiil, olgu veya sövmek suretiyle saldıran gerçek kişidir. Bu suçun mağduru ise, onur, şeref ve saygınlığına somut bir fiil, olgu veya sövmek suretiyle saldırılan kişidir (Soyaslan, 2014:306). Bu suçun konusu ise, kişinin onur, şeref ve saygınlığıdır. Çünkü Türk Ceza Hukukunda suçun konusu mağdura ait olan ve zarara uğrayan şeyi ifade etmektedir (Özgenç, 2020:219; Üzülmez ve Koca, 2020:116). Olay: Y, Z’ye kaba ve nezaket dışı söylemlerde bulunmuştur. Z’nin şikâyetçi olmasına müteakip yürütülen soruşturma ve kovuşturma sonucunda ilk derece mahkemesi, Y’nin kaba ve nezaketsiz konuşma şeklinin hakaret suçunu oluşturduğuna hükmetmiştir. Y’nin kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay, burada hakaret suçunu oluşmadığı daha genel bir suç tanımından hüküm kurulması gerektiğinden bahisle kararı bozmuştur (Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 14.01.2021 tarihli ve Esas: 2020/29971 ve Karar: 2021/1007 sayılı kararı - https://www.sinerjimevzuat.com.tr/, Erişim Tarihi: 10.05.2021).

Kararın Hukuki Değerlendirilmesi: Burada değerlendirilmesi gereken husus, kaba, nezaketsiz konuşmaların hakaret suçu niteliğinde olup olmadığının tespitidir. Yargıtay’ın verdiği karara katılarak, eğer bir söylemde kişiyi küçük düşürücü, şeref ve haysiyetini zedeleyici ifadeler yoksa bu fiilin hakaret sayılmadığını ifade etmek gerekir. Dolayısıyla karar metninde sözler açıkça ifade edilmese de, bu tarz konuşmaları hakaret kabul eden ilk derece mahkemesine katılmamakla birlikte, bunu hakaret kabul etmeyen Yargıtay’ın kararına katılmaktayız.

270

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sonuç ve Öneriler Çalışmanın konusu kararla ilgili Türk Ceza Hukuku açısından şu sonuçlara ulaşmak mümkündür: Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye yönelik olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Dolayısıyla söz konusu Yargıtay kararında ifade edildiği üzere hakaret suçunun sübut bulmadığı ve ek delillerle desteklenemediği bu somut olayda kaba ve nezaket dışı davranışlar, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunu oluşturduğu kanaatindeyiz. Çünkü hayatın olağan akışının ve insan tabiatının gereğidir ki, kaba ve nezaketsiz davranışlar kişinin huzur ve sakin bir hayat sürmesini bozmaktadır. Bu nedenle failin bu davranışlarını kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunun eylemleri olarak değerlendirmek gerekir.

Kaynakça Aydın, D. (2013). Türk Ceza Kanununda Hakaret Suçu. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, s.879-971. Centel, N., Zafer, H. Çakmut., Ö. (2011). Türk Ceza Hukukuna Giriş. 11. Baskı, İstanbul: Beta. Demirtaş, T. (2014). Ceza Hukuku Genel Hükümler. Ankara: Seçkin. Ekici Şahin, M. (2013). Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu (TCK m.123). Ceza Hukuku Dergisi, (23), s.21-52. Ertuğrul, H. (2016). Uluslararası Ceza Hukukunda Hükümlülerin Nakli. Ankara: Adalet. Gülşen, R. (2012). Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu (TCK m.123). Zirve Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1, s. 5-20. Koca, M., Üzülmez, İ. (2020). Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler (On Üçüncü Baskı). Ankara: Seçkin. Özen, M. (2017). Ceza Hukuku Özel Hükümler Dersleri. Ankara: Adalet. Özgenç, İ. (2020). Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler (On Altıncı. Baskı). Ankara: Seçkin. Soyaslan, D. (2014). Ceza Hukuku Özel Hükümler. Ankara: Yetkin. https://www.sinerjimevzuat.com.tr/, Erişim Tarihi: 10.05.2021.

271

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

POSTKOLONYAL BAKIŞ AÇISINDAN BÜYÜK GÜÇLERİN AFRİKA POLİTİKALARININ ANALİZİ

Mehmet Akif TEKER Hitit Üniversitesi, Lisansüstü Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik [email protected]

Özet Modern dünyada; sanayi devrimi sonrası yaşanan sömürge ve kolonyalizm döneminin etkileri hala sürmektedir. Azaltarak görmeye çalıştığımız bu etkiler, kolonyalizm döneminden en çok etkilenen bölge olan Afrika kıtasını da fazlasıyla etkilemekte ve kıta içinde eski kolonyalist devletlerin türlü şekillerdeki müdahalelerine sebebiyet vermektedir. Postkolonyalizm döneminde yaşanan müdahaleler ve bu müdahaleler sonucunda sömürülen toplumların hala kendilerine ait ulus kavramlarını oluşturamadıklarını görürüz. Kolonyal dönemde sömürgeci olan devletlerin bazıları günümüzde hala aynı kolonyal eylemelere devam etmekle birlikte kimi devletler bunu kolonyal sömürge bağlamında yapmayarak farklı kültürel ve edebi alanlarda kolonyal eylemler devam etmektedir. Çalışmada öncelik olarak tarihsel ve kavramsal bağlam çizilecektir. Sonrasında ise bu bağlamlar ile birlikte; Afrika kıtasında yaşanan ve diğer devletlerin de etkisi ve müdahalesi ile olan olaylar Postkolonyal bağlamda okunacaktır. Görülen şudur ki; Afrika kıtasında hala kolonyalist dönemden kalma etkiler devam etmektedir. Afrika kıtasının eski sömürge ülkeleri kendilerine baştan bir ulus kimliği inşa etmek için çabalar iken, postkolonyalist bağlamda yapılan eylemler ve bu eylemlerin sonuçları kıta ülkelerinde eğitim, kültür, sanat ve dil faaliyetleri de olmak üzere birçok ulus kimliği inşa yolunu işlemez hale getirmiştir. Afrika devletlerinin kolonyalist dönemin etkilerini üzerlerinden atmaya çalışsalar dahi hala dışarıdan müdahalelere açık oldukları görünmektedir. Nitekim bu müdahaleler postkolonyalist bağlamda gerçekleşmektedir. Postkolonyalist müdahaleler sonucu Afrika ülkelerinin kültür ve kimliklerinde yer alan sorunların uzun süre daha çözüme kavuşamayacağını düşünmek doğru olacaktır. Amacımız postkolonyal düzene ve postkolonyalizm kavramına farklı bir bakış açısı getirmektir. Anahtar kelimeler: Kolonyalizm, postkolonyalizm, sömürgecilik, oryantalizm.

Giriş Çalışmada; kolonyalizm sonrası dönemde büyük devletlerin eski kolonyal devletler olan Afrika devletlerinin üzerinde devam eden; ağırlıklı siyasi ve sosyal etkilerine ve hükümlerine verilen ve bu üstünlüğü nomral/meşru gören teori olan postkolonyalizm (Raja 2019) teorisine ve geçmişten günümüze etkilerine değinilecektir. Bu hükümlerin geçerliliğini ispatlayan diğer bir önemli problem olan eski kolonyal devletlerin kimlik arayışı da bahsedilecek konular arasındadır. Dünya üzerindeki birçok toplumun sömürgeci geçmişi vardır ve bu sömürgeci geçmişin gölgesinde yaşanan kültür etkisi dünya üzerinde hala etkisini göstermektedir. Devlet ve halkın dışında düşünüldüğü takdirde dahi sanat ve kültür üzerinde etkiler görülmektedir. Bu çalışma için öncelikle; kolonyalizm ve postkolonyalizm kavramlarının tarihsel ve kavramsal bağlamları araştırılmış ve ana tema öğrenildikten sonra bunun sonrasının ulusların inşa çabasına etkileri ve sonrasında Afrika kıtasının eski sömürgelerine edilen müdahalelerden örnekler verilmiştir. Son olarak ise bir spesifik iç savaş ve sonrasında bir ülkenin postkolonyal sisteme geçiş örneği verilmiştir. Çalışmanın amacı postkolonyal sisteme sahip ülkelere ve bu sistemin kurucularına dışarıdan bir bakış açısı getirmektir. 272

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Yöntem Çalışma esnasında öncelikle postkolonyalizm ve bağımlı konuları arasında kavramsal açıklamalar yapılmış, sonrasında ise postkolonyalizm dönemine gelinmesinin müessibi olan kolonyalizm dönemine değinilmiştir. Postkolonyalizmin hangi şartlar altında ortaya çıktığı anlatıldıktan sonra ise etkilediği alanlar tartışılmış ve örneklendirilmiştir. Son olarak da spesifik örnekler ile bu kavram ve devletler ilişkilendirilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Afrika ülkelerinin kolonyalizm sonrası uğradıkları modern dünyanın ekonomik ve kültürel şoku sonrası yapacak başka bir yol bulamamaları ve aydınlarının bile kolonyalist düzlemdeki bazı uygulamaları ve tahakkümleri tekrar istedikleri görülmüştür. Ekonomik buhran ile birlikte gelen eskiden tamamı ile kopma ve yabancılaşma bu isteğin en büyük sebebi olarak görülmektedir. Afrikalı aydınların ve fikir insanlarının bile ekonomik yardımları benimsemesi, edebiyat ve dil gibi ulus ve toplum inşasının en önemli öğelerinin bile kolonyalist devletlerin dili olarak benimsenmesi bu konuda görüşlerin en önemli dayanak noktasıdır. Afrika topluluklarının kendilerine ait dilleri ve kültürlü kullanılmayacak kadar tahrip edilmiştir. Kolonyal ve büyük devletlerin bu postkolonyal düzlemdeki tutumları ise; aslında kolonyal dönemdeki ekonomik kaygılar ile bağdaştırılabilir. Eski sömürge ülkelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarını işletmeleri ve bu kaynaklar için ülkelere müdahalelerinin iç savaşa kadar uzaması bu argümanın destekleridir. Afrika ülkelerinin kaynakları ve muhtaçlıklarını kullanan diğer devletlerin de ilk başta postkolonyal sömürgeci devletleri uzak tutmak için ortaya çıkması da bu postkolonyal sömürge durumun ne kadar yerleşmiş ve kalıcı olduğunu bizlere göstermektedir. Nijerya’da kolonyalizm dönemi sonrasında geçilen demokrasi, halkın isteklerine karşılık verememiş, ülkenin üç halkından birisi tamamı ile göz ardı edilerek mecliste temsil edilmemiştir. Bunun sonucunda ortaya çıkan iç savaş ise ülkenin eski koloni devleti Fransa tarafından finanse edilmiş ve aynı devlet tarafından sonlandırılmıştır (Strembelau 1977). Angola örneğinde ise; kolonyalizm sonrası demokrasiyle tanışan ülkede Sovyetler Birliği tarafından finanslanan silahlı örgütler ve Angola hükümeti arasında geçen iç savaş, Sovyet destekli gerillaların zaferi ile sonuçlanmış ve bunun sonucunda Angola; yıkılışına kadar Sovyetler Birliğinin güdümünde kalmıştır (African Affair 442-465. ) Sovyetler Birliğinin Fransa’dan boşalan Gine’yi sömürgeleştirme çabaları ya da Çin’in günümüzde Afrika’da birçok limanı kontrol etmeye başlaması ve Afrika devletleri üzerindeki etkiyi arttırmaya başlaması ise başta; Kongo, Zimbabwe ve Angola gibi ülkelerin kolonyalizm sonrası umudunu bağladığı sosyalist ülkelerin de Afrika için sadece başka sorunlar olduğunu ortaya koymaktadır. (Yüksel 2017)

Sonuç ve Öneriler Sonuç olarak; Afrika ülkelerinin kolonyalist sistemin dışına çıkmasının yakın dönemde mümkün olmayacağını düşünmek yanlış olmayacaktır. Kolonyalist devletler sonrasında bile farklı bir kolonyalist devletlerin bulunması ve Afrika üzerinde güç tahayyül etmeye çalışması bunun en önemli sebep ve sonucudur. Buna rağmen Afrika ülkelerinde kendi kimliklerini temelden yaratma günümüzde bile mümkün görülmemektedir. Bu görüş ile birlikte verilen bütün toplumsal ve siyasi zararlara rağmen postkolonyal kültüre uyum hala Afrika için en iyi çıkar yol gibi görünmektedir. Kongo ve Zimbabwe örneklerinde açık olarak görüldüğü üzere Afrika devletlerinin oturmuş bir devlet kültürüne sahip olmamaları en büyük sebeptir ve Rodezya gibi kısa süreli olsa da başarılı devletlerin sonrasında Zimbabwe’ye transisyon ve nelerin eksikliği ile devletin başarısız olduğu düşünülmelidir. (Nyakudya & Barnes, 2009).

273

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Kaynakça Ellert, H, Anderson D (2020) Brutal States of Affairs: Rise and Fall of Rhodesia, London: Weaver Press. Veracini, L (2007). Historylessness: Australia As A Settler Colonial Collective. Postcolonial Studies. 10 (3): 271–285. Kohn, M ( 2017). Social Dictionary, Stanford: Stanford University Press Raja, M (2019) What Is Postcolonialism. Postcolonial Space. (08) 9. Said, E (2000). Nationalism, Human Rights, and Interpretation. Reflections on Exile, and Other Essays. 418–19. Said, E (1978). Oryantalizm, New York City; Pantheon Books. Şahin, İ (2019) Postkolonyal Çalışmalar Işığında Afro Amerikan Edebiyatından Örnekler (1890- 1950), Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi. Camara, N. (2016) Frantz Fanon’un Perspektifinden Kwame Nkrumah’ın Ganasın’da Postkolonyal Devlet ve Liderlik . Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi. Blair R. (2001). Working on the Margins: Black Workers, White Farmers in Postcolonial Zimbabwe. Londra: Zed Books. Ohaeto, E. (1997). Chinua Achebe: A Biography. Oxford, Indiana University Press Taş, M, R (2017) Chinua Achebe’nin “No Longer At Ease” Adlı Romanında Sömürgecilik ve Eğitim İlişkisinin Sistem Yaklaşımı Açısından İncelenmesi. e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi / Journal of Oriental Scientific Research. 9.2 (18) 566-581 Avcu, İ (2019) Chinua Achebe’nin Afrika Üçlemesi: Parçalanma, Artık Huzur Yok, Tanrının Oku’nda Kültür ve Kimlik. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 23(1) 195-210 Achebe, C. (2019). Parçalanma, İthaki Yayınları, İstanbul. Wessels, H (2010). P. K. Van der Byl: African Statesman. Johannesburg: South Publishers Namaz, Y (2018) Ousmane Sembene Sinemasında Postkolonyal Söylemin Çok Katmanlı Analizi. Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksel, B, A (2017) Çin’in Afrika Enerji Poitikası: Angola, Sudan, Güney Sudan ve Nijerya Örneği. Yüksek Lisans Tezi. Kırıkkale Üniversitesi. Pearce, J (2012) Control, Politics And Identitiy In The Angolan Civil War. African Affairs. 111 (444) 442-465 Oxford University Press Ejibunu, H (2007) Nigeria’s Delta Crisis: Root Causes of Peacelesness. EPU Research Pepers 7 (7). 3-38. Strembelau J. (1977) The International Politics of the Nigerian Civil War, 1967-1970. Princeton: Princeton University Press Canisius Collage (2017). Situation in Sothern Rhodesia. Model United Nations 37th Annual Conference. Historic Security Council 1965. Mapara, J. (2009) Indigeneous Knowledge System In Zimbabwe: Juxtaposting Postcolonial Theory. Journal of Pan African Studies. (9) 1 139-155 Mtisi, J. Nyakudya, M., & Barnes, T. A. (2009). War in Rhodesia, 1965-1980. In B. Raftopoulos, & A. Mlambo (Eds.), Becoming Zimbabwe: A History from the Pre-colonial Period to 2008 (141-166). Robinson J. (17 Kasım 2017) When Zimbabwe Was The Bread Basket of Africa: Fascinating Pictures Show Flourishing But Divided Nation Before Robert Mugabe Took Control And Left It Impoverished. Dailymail News Uk. News BBC ( 21 Kasım 2007) Ex Rhodesia Leader Ian Smith Dies. BBC News.

274

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KARBON ORANININ ALAŞIMSIZ ÇELİK FİLMAŞİNLERDEN ELDE EDİLEN TEL ÜRÜNLERİN PERFORMANSINA ETKİSİ

Efkan ÇİÇEK Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya-Metalurji Fakültesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü, [email protected]

Muharrem YILMAZ Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü, [email protected]

Özet Bu çalışmada, alaşımsız çelik filmaşinlerden elde edilen tel numuneleri için servis performansını etkileyen faktörlerin ve bu faktörlerin etki derecelerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma kapsamında kuru tel çekme işlemine %0,70, %0,75 ve %0,86 karbon oranına sahip çelik filmaşinlerle çalışılmış ve farklı özelliklerde teller üretilmiştir. Filmaşinlerin inklüzyon oranları mekanik testlerden önce belirlendi. Hem filmaşin hem de nihai tel örneklerinin özelliklerini belirlemek için mekanik testlerden sonra performanslarını belirlemek için nihai tel örneklerine burulma testi yapıldı. Performans testinde, test sonucunu etkileyen parametrelerin etki derecesini daha kesin olarak belirlemek için bilgisayar modellemesinden yararlanılmıştır. Bu modelleme ile numune çapı, karbon içeriği, inklüzyon oranı ve inklüzyon büyüklüğü parametrelerinin performans üzerindeki etkileri belirlenmeye çalışılmıştır. Anahtar kelimeler: Modelleme, Çelik Tel, Burulma, Alaşımsız Çelik Filmaşin, Tel Çekme.

Giriş Tel çekme işlemi, istenen nihai çapa ve mekanik özelliklere sahip çelik tel elde etmek için en etkili yöntemlerden biri olarak kabul edilmektedir [1]. Çekme işlemi sırasında malzemeye plastik bir deformasyon uygulanır [2]. Tel çekme ile çelik tellerde bu deformasyon kaçınılmazdır. Bu deformasyon sırasında metal yüzeyinden başlayarak sertleşir, mukavemet ve mukavemet değerlerinde artış gözlenir. Tel ürünler kullanım sırasında çekme, basma, kayma, yorulma gibi çeşitli gerilmelere maruz kalırlar. Zhou ve ark. çelik tellerin kullanım yerine bağlı olarak belirli bir kayma direnci seviyesine sahip olması gerektiğini göstermişlerdir [3]. Pallarés-Santasmartas ve ark. alaşımlı çelik tellerin burulma yorgunluğunu incelemiştir. Bu çalışmalarda farklı kombinasyonlarda alaşım elementleri içeren malzemeler kullanmışlar, ancak bunun sonucunda Cr, Ni ve Mo alaşım elementleri içeren bir malzeme kullanarak bu malzemenin en yüksek yorulma dayanımına sahip olduğunu göstermiştir [4]. Bu durumu kontrol altında tutabilmek için tellerin tokluğunun kontrol edilmesi gerekir ve bu kontrol tellerin burulma testi ile sağlanır [5]. Çiçek ve Yılmaz, farklı karbon içeriğine sahip filmaşinlerin soğuk tel çekme işlemi ile üretilen numuneleri üzerine çalışmıştır. Bu tellerin performansını ölçmek için burulma testi uygulamışlar ve çarpıcı sonuçlarla karşılaşmıştır. Çalışmalarında numunelerin karbon içeriğinin artmasıyla mekanik özelliklerin arttığı ancak performanslarının düştüğü gözlemiştir [6]. Goes ve ark. numunelerini burulma testine maruz bırakmış ve kırık numunelerin kırılma davranışını inceleyerek malzemelerinde kırılmayı tetikleyen maksimum gerilmeleri miktarlarını hesaplamıştır [7]. Patil, tel burulma testinin tellerin performansını ölçmede etkili bir araç olabileceğini bize bildirmiştir[8]. Bu çalışmada performansı belirlemek amacıyla yapılan burulma testlerine etki eden parametrelerin etki derecesini belirlemek için bir bilgisayar modeli kullanılmıştır. Bu modelleme ile numune çapı, 275

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI karbon içeriği, inklüzyon oranı ve inklüzyon büyüklüğü parametrelerinin performans üzerindeki etkileri belirlenmeye çalışılmıştır.

Yöntem Deneylerde üç farklı karbon oranına sahip 5,50 mm çapında alaşımsız çelik tel çubuklar kullanılmıştır. Çalışmaya dâhil edilen filmaşinlerin kimyasal bileşimleri Tablo 1'de verilmiştir. Daha sonra, çelik filmaşinler birbirini izleyen 10 haddeden çekilerek kullanım çapı olarak kabul edilen 1.60 mm'lik bir çapa indirilmiştir. Ardından, nihai tellerin makine elemanına dönüştürüldükleri sürece tabi tutulacağı gerilme koşullarını temsil etmek için burulma testleri gerçekleştirilmiştir. Burulma testlerinden sonra, sonuçlara dayalı olarak bilgisayar modellemesi ile parametrelerin etkileri net bir şekilde gösterilmeye çalışılmıştır. Tablo 1. Numunelerin kimyasal kompozisyonları Numune C Mn Si P S Cu Cr N Ni V A 0,70 0,61 0,22 0,009 0,009 0,014 0,053 0,0053 0,018 0,002 B 0,75 0,58 0,21 0,008 0,016 0,009 0,049 0,0049 0,017 0,002 C 0,86 0,58 0,20 0,008 0,014 0,012 0,033 0,0062 0,014 0,001 Mekanik testlere geçmeden önce her numune üzerinde ayrı ayrı kalıntı analizi yapılmıştır. İnklüzyon oranları ve çapları Tablo 2'de sunulmuştur. Tablo 2. Numunelerin inklüzyon oranı ve inklüzyon çapı Çap % Karbon % İnklüzyon Ort. İnklüzyon Maks. İnklüzyon Numune (mm) Oranı Oranı Çapı (µm) Çapı (µm) A 5,50 0,70 0,111 22,75 48,20 B 5,50 0,75 0,230 55,39 162,30 C 5,50 0,86 0,126 23,04 88,41

Hem tel çekme öncesi hem de tel çekme sonrası elde edilen nihai tel ürünlerine kadar her numune için test sonuçları Tablo 3'te verilmiştir. Tüm numuneler ile birlikte testi etkileyebilecek parametreler çeşitlendirilerek daha net sonuçlar elde edilmesi amaçlanmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma İnklüzyonlar ve Mekanik Özellikler Tablo 2 incelendiğinde en yüksek inklüzyon oranına ve en büyük inklüzyon çapına sahip numunenin B numunesi olduğu görülmektedir. Bu büyüklükteki kalıntıların mekanik test sonuçlarını etkileyebileceği öngörülmüştür. Tablo 3. Tüm numunelerin deneysel sonuçları

Sadece deneysel sonuçlar yorumlandığında, burulma turlarının sayısında en etkili faktörün numune çapının olduğu sonucuna varılmıştır. Ancak kalıntı oranlarının ve boyutlarının birbirine yakın olması nedeniyle A ve C örneklerini karşılaştırdığımızda karbon oranının burulma sayıları üzerindeki etkisini görmekteyiz. B örneklerinde inklüzyon boyutlarının ve inklüzyon oranlarının bu örneklerde burulma direnci üzerinde belirgin bir etkiye sahip olduğu açıkça görülmektedir. Bu gözlemler ışığında burulma test cihazı ile yapılan çalışmalar neticesinde torsiyon tur sayısı üzerinde en fazla etkiye sahip olan parametreler sırasıyla numune çapı, karbon oranı ve inklüzyonlar olarak belirlenmiştir. Bu deneysel sonuçlar ışığında modellemeye başlandı. Modelleme için burulma testi sonucunu etkileyen parametreler belirlenmiştir. Bu parametrelerin bağımsız parametreler olması gerektiğinden numune çapı, % karbon içeriği,% inklüzyon miktarı, ortalama inklüzyon çapı ve maksimum

276

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI inklüzyon çapı olarak belirlenmiş ve gerekli veriler modelleme programına girilerek çalışma yapılmıştır.

Modelleme ile Torsiyon Testi Burulma testlerinde değişken parametrelerin etki değerlerini öğrenmek ve burulma turlarının sayısını matematiksel bir denklemle ifade etmek için regresyon analizi yöntemi kullanılmıştır. Bağımsız değişkenler olabilmesi için akma dayanımı ve sertlik testi sonuçları dikkate alınmamıştır. Regresyon analizi için Minitab programı kullanılmış ve programa girilen veriler Tablo 4'te verilmiştir.

Tablo 4. Regresyon analizinde kullanılan veriler % Torsiyon Çap % Karbon Ort. İnklüzyon Maks. İnklüzyon Numune İnklüzyon Tur (mm) Oranı Çapı (µm) Çapı (µm) Oranı Sayısı A 5,50 0,70 0,111 22,75 48,20 22 1,60 46 B1 5,50 0,75 0,230 55,39 162,30 20 1,60 44 B2 5,50 0,75 0,170 Ort. 38,80Maks. 94,33 21 % % Akma Torsiyon Çap1,60 İnklüzyon İnklüzyon Sertlik 45 Numune Karbon İnklüzyon Dayanımı Tur B3 (mm)5,50 0,75 0,047 Çapı 15,73Çapı 24,09(HV1) 19 Oranı Oranı (MPa) Sayısı 2,12 (µm) (µm) 40 AC 5,505,50 0,700,86 0,111 0,12622,75 23,0448,20 786 88,41318 2213 1,601,60 1725 466 4636 B1 5,50 0,75 0,230 55,39 162,30 789 317 20 1,60 1732 475 44 B2 5,50 0,75 0,170 38,80 94,33 795 320 21 1,60 1735 482 45 B3 5,50 0,75 0,047 15,73 24,09 795 320 19 2,12 1337 416 40 C 5,50 0,86 0,126 23,04 88,41 808 357 13 1,60 1777 504 36 Regresyon analizi sırasında A-1,60 mm ve B3-5,50 mm kodlu örneklerin verileri işlenmemiş ve bu değerler regresyon analizi ile elde edilerek doğrulanmaya çalışılmıştır. İlgili verileri kullanarak elde edilen aşamalı regresyon sonuçları Tablo 5'te verilmiştir. Tablo 5 incelenerek P değerlerinin anlamlılık değerleri belirlendi [9]. Bu bilgiler ve veriler ışığında Adım 3'te oluşturulan denklemin seçilmesi uygun görülmüştür. Çalışmalar sonucunda burulma dönüş sayısı Denklem (1) 'e göre hesaplanmıştır. Denklem 1 kullanılarak yapılan işlemler sonucunda yeni burulma sayıları hesaplanmıştır. Hesaplanan bu burulma tur sayıları Tablo 6'da gösterilmiştir. Tablo 5. Kademeli regresyon sonuçları Adım 1 2 3 Sabit 33,73 47,14 77,02 % İnklüzyon Oranı -344 12 18 T-Değeri -0,72 0,24 1,22 P-Değeri 0,525 0,798 0,337 Ortalama İnklüzyon Çapı 1,346 0,616 0,276 T-Değeri 0,91 5,04 3,50 P-Değeri 0,413 0,012 0,078 Maksimum İnklüzyon Çapı 0,027 -0,194 -0,098 277

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

T-Değeri 0,08 -5,37 -4,17 P-Değeri 0,958 0,019 0,05 Çap -5,934 -6,068 T-Değeri -24,21 -71,1 P-Değeri 0,002 0,007 % Karbon Oranı -36,0 T-Değeri -5,04 P-Değeri 0,037 S 15,0 1,23 0,408 R-Kare 18,02 99,58 99,97 R-Kare (ayar.) 0,00 99,02 99,89 Mallows Cp 5365,8 29,4 6,0 Torsiyon Tur Sayısı = 77,02 – 6,068 . (Çap) – 36,0 . ( % Karbon Oranı) + 18,0 . (% İnkl. Oranı) (1) + 0,276 . (Ort. İnkl. Çapı) – 0,098 . (Maks. İnkl. Çapı) Tablo 7 incelendiğinde, burulma test cihazı tarafından belirlenen torsiyon tur sayısı ile regresyon analizi ile elde edilen torsiyon turlarının sayısının karşılaştırmasını verilmiştir. Tablodan da görülebileceği gibi, deneysel çalışmaların sonuçları ile bilgisayar ortamından elde edilen sonuçlar yakın ilişki içindedir. Bu yakın ilişki, bilgisayar tarafından üretilen sonuçların deneysel sonuçlar olarak da kullanılabileceğini göstermektedir. Malzemenin çapını, içerdiği karbon oranını, ortalama, maksimum ve % kalıntı oranı gibi verilere sahip olduğumuzda burulma test cihazına ihtiyaç duymadan bilgisayar ortamında doğru sonuçlar elde edebileceğimiz sonucuna varılmıştır. Tablo 6. Regresyon analizi ile bulunan Torsiyon tur sayıları Çap Torsiyon Tur Numune (mm) Sayısı A 5,50 21,99 1,60 45,66 B1 5,50 20,16 1,60 43,83 B2 5,50 21,17 1,60 44,83 B3 5,50 19,47 2,12 39,98 C 5,50 12,64 1,60 36,31 Tablo 7. Torsiyon tur sayılarının karşılaştırılması Regresyon Analizi İle Çap Test Yöntemi İle Bulunan Numune Bulunan Torsiyon Tur (mm) Torsiyon Tur Sayıları Sayıları A 5,50 22 21,99 1,60 46 45,66

B1 5,50 20 20,16 1,60 44 43,83

B2 5,50 21 21,17 1,60 45 44,83

B3 5,50 19 19,47 2,12 40 39,98 C 5,50 13 12,64 1,60 36 36,31 278

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sonuç ve Öneriler Yapılan testlerde yapıdaki karbon içeriği arttıkça, sertlik, akma dayanımı artmış ve burulma tur sayıları azalmıştır. Burulma tur sayıları üzerinde etkisi olabilecek parametrelerin etkisi, bilgisayar modellemesi ile açıkça gösterilmiştir. Modelde çap parametresinin çok yüksek istatistiksel anlamlılık gösterdiği, % karbon parametresinin istatistiksel anlamlılık gösterdiği ve diğer parametrelerin anlamlı bir farklılık göstermediği görülmüştür. İnklüzyon oranı arttıkça burulma tur sayılarının azalması gerektiği düşünüldüğünde, bu bilginin bulunan denklem ile çakıştığı görülmektedir. Bu anlamda daha doğru sonuçlara ulaşmak için test ve örnek sayısının artırılması gerektiği düşünülmektedir. Daha fazla örnekle oluşturulan denklem geliştirilebilir ve gerçek sonuçlara yaklaşılabilir sonucuna ulaşılmıştır.

Kaynakça [1] Sawamiphakdi K., Lahoti G. D., GunasekaraJ. S., Kartik R., Development of Utility Programs for a Cold Drawing Process, Journal of Materials Processing and Technology, 80 (1998), 392-397. https://doi.org/10.1016/S0924-0136(98)00118-6 [2] Akpari A., Hasani G. H., Jam M. J., An Experimental Investigation of the Effect of Annealing Treatment on Strain Inhomogeneity in the Cross-Section of Drawn Copper Wires, Roznov pod Radhostem, Czech Republic, 2010. [3] Zhou L., Fang F., Wang L., Hu X., Xie Z., Jiang J.,Torsion performance of pearlitic steel wires: Effects of morphology and crystallinity of cementite, Materials Science & Engineering A, 743, (2019), 425-435, https://doi.org/10.1016/j.msea.2018.11.113 [4] Pallarés-Santasmartas L., Albizuri J., Avilés A., Saintier N., Merzeau J., Influence of mean shear stress on the torsional fatigue behaviour of 34CrNiMo6 steel, International Journal of Fatigue, 113, (2018), 54-68, https://doi.org/10.1016/j.ijfatigue.2018.04.008 [5] Guo N., Luan B., Liu Q., Influence of pre-torsion deformation on microstructures and properties of cold drawing pearlitic steel wires, Materials and Design, 50, (2013), 285-292, https://doi.org/10.1016/j.matdes.2013.02.047 [6] Çiçek E., Yılmaz M., Alaşımsız Çelik Filmaşinlerin Soğuk Tel Çekme İşlemi Sonrası Mekanik Özelliklerinin İncelenmesi, The Internatinonal Conference on Materials Science, Mechanical and Automotive Engineerings and Technology, (2019), 1351-1355. [7] Goes B., Martı́n-Meizoso A., Gil-Sevillano J., Lefever I.,Aernoudt E., Fragmentation of as-drawn pearlitic steel wires during torsion test, Engineering Fracture Mechanics, 60, (1998), 255-272, https://doi.org/10.1016/S0013-7944(98)00023-X [8] Patil N., Torsion Test: An Effective Tool To Evaluate Wire Ductility, Lamar University of Master Thesis, Beamont, Texas, 2006. [9] Kul S., İstatistik Sonuçlarının Yorumu: P Değeri ve Güven Aralığı Nedir?, Türk Toraks Derneği, (2014), 11-13 https://doi.org/10.5152/Pb.20

279

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ELEKTRONİK ATIKLARDAN DEĞERLİ METALLERİN GERİ KAZANILMASI VE EKONOMİK FAYDALARININ ANALİZ EDİLMESİ

Efkan ÇİÇEK Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya-Metalurji Fakültesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü, [email protected]

Özet Gelişen teknolojiyle birlikte başta tüketici elektroniği olmak üzere birçok sektör hızla büyümektedir. Bu sektörlerin büyümesi her geçen gün daha fazla tüketim olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla her tüketimden arda kalan atıklar da gün geçtikçe artmaktadır. Atıkların geri dönüşümleri yapılarak hammaddelerin korunması, atıkların zararlı etkilerinden korunarak çevresel etkilerinin bertaraf edilmesi açısından önem taşımaktadır. Ayrıca bu atıkları ekonomik yönden de değerlendirmek mümkündür. Ekonomik fırsatlar yönünden tüketici elektroniği atıkları büyük öneme sahiptir. Cep telefonu, televizyon, bilgisayar gibi ürünlerden arda kalan atıklar birçok değerli metali bünyelerinde barındırırlar. Bu metallerin geri kazanımının ekonomik açıdan oldukça büyük öneme sahiptir. Bu çalışmada, elektronik atıklardaki ekonomik olarak değerli olan metallerin geri kazanımına yönelik çalışılmalar yapılmıştır. Çalışma kapsamında altın ve gümüş içerdiği bilinen atıklarla çalışılmıştır. Farklı çözeltiler kullanarak altın ve gümüşü ayrı ayrı ve birlikte elde etme yolları denenmiş ve başarılı sonuçlar alınmıştır. Anahtar kelimeler: Atık, Elektronik Atık, Değerli Metal, Altın, Gümüş.

Giriş Gelişen teknolojiyle birlikte başta tüketici elektroniği olmak üzere birçok sektör giderek büyümektedir. Modernleşme yolunda ilerleyen teknoloji her geçen gün var olan ürünün son modelini tanıtmaktadır. Bu durumda kullanım dışı kalan ya da başka bir tabirle hurdaya ayrılan ürünlerin hem tüketiciye hem de ekonomiye bir katkısı olmamaktadır. Bu noktada genellikle ev elektroniği olarak adlandırılan cep telefonu, bilgisayar veya televizyon gibi görüntü ve ses sağlayıcı cihazların bünyelerinde değerli metaller daha fazla bulunmaktadır [1]. Elektronik atıkların en önemli bileşenlerden birisi baskılı devre kartları (PCB) olup değerli metal konsantrasyonlarının zengin değerli metaller taşıyan cevherlerden on kat daha fazla olduğu bilinmektedir. PCB’ler başta telefon, bilgisayar, televizyon olmak üzere birçok elektronik cihazla kullanılmakta ve dolayısıyla çok büyük bir atık potansiyeli taşımaktadır [2]. Büyük atık potansiyeli taşımaları ekonomik yönden de büyük katkı sağlamaları anlamına gelmektedir. Bu metallerin ekonomik katkıları düşünüldüğünde ise bu atıkların göz ardı edilemeyecek ölçüde değerleri vardır. Bu atıklardaki değerli metallerin geri kazanımı sayesinde ekonomik yönden büyük tasarruf sağlanmaktadır [3]. Elektronik atıklardaki değerli metallerin başında altın ve gümüş gelmektedir. Söz konusu bu metallerin geri kazanımı farklı yollarla yapılmakta olup bir dizi kimyasal işlem gerektirmektedir [4]. Ses veya görüntü alanında kullanılan birçok elektronik cihazda altın, gümüş gibi değerli metaller kullanılmaktadır. Bu metalleri belirli kimyasallar yardımıyla çözünmekte ve geri kazanımını sağlanmaktadır. Bu çalışmada, bilgisayarda ses ve görüntü taşıyıcı elektronik malzemeler başta olmak üzere ekran kartı, konnektörler, işlemci uçları gibi altın ve gümüş içeren elektronik eşyalarla çalışılmıştır. Çalışmalarda altın ve gümüş metallerinin geri kazanılması üzerinde durulmuş ve çözeltiler bu doğrultuda hazırlanmıştır. Her metali çözebilen bir karakteristik asit olduğu unutulmamalıdır. Örneğin gümüş, nitrik asitte çözünürken, altın nitrik asit ve hidroklorik asit karışımı olan kral suyu çözeltisinde çözündüğü bilinmektedir [5].

280

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Yöntem Çalışmayı deneysel olarak iki başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar, altın ve gümüş içerdiği bilinen numunelerden önce gümüşün geri kazanılması ardından altının geri kazanımı şeklindedir. Gümüş içeriğine sahip olduğu bilinen numunelere nitrik asit ile muamele yolu seçilmiştir. Altın geri kazanımı için kullanılacak çözelti, kral suyu olarak tabir edilen ve altının çözümlendirilmesi için bilinen en eski yöntem olan hacimce 3:1 oranında hidroklorik asit ve nitrik asit karışımının kullanılmasıdır [6]. Atık malzemesi olarak 50,08 gram bilgisayarın ses kartı, ekran kartı, ethernet ve yazıcı çıkışları kullanılmıştır. Bu malzemelerin altın ve gümüş gibi değerli metalleri içerdiği daha önce yapılan çalışmalardan bilinmektedir [4]. Söz konusu atıklara fiziksel bir öğütme işlemi yapılmamış olup çözelti ile muamele yöntemi yolundan gidilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma 50,08 gram altın ve gümüş kaplamalı malzemeler ile çalışma başlatıldı (Şekil 1). Çalışmanın ilk aşamasında ilgili malzemelerden gümüş geri kazanımı sağlanırken, sonraki aşamada altın geri kazanımı yapıldı. İlk aşamada gümüş kaplamasını eritmek ve altın kaplamasını gümüşten ayırmak için 100 ml saf suyun ve 50 ml Nitrik asit ile çözelti hazırlanarak malzemeler bu çözeltinin içerisine koyuldu. 20oC sıcaklıkta 1 saat süreyle çözeltide tutulan malzemelerde çözünme reaksiyonları gerçekleşti ve malzemeler üzerinden gümüş kaplamaların ayrılarak çözeltiye geçmesi sağlandı. Altın kaplamalar ise kaplanmış oldukları bakır üzerinden ayrıldı.

Şekil 1 – Çalışmada kullanılan malzemeler Çözelti filtre yardımı ile süzülerek altın kaplamaların çözeltiden ayrılması sağlandı. Yalnızca gümüş içeren çözelti elde edilmiş olup sonraki işlemlere bu çözelti ile devam edildi. Ardından nitrik asit çözeltisi bir behere alınarak, çözeltideki nitrik asitin uzaklaştırılması için beher ısıtıldı. Uzaklaştırılan nitrik asitten sonra bu çözeltiye 15 ml hidroklorik asit eklendi ve çözeltinin renginin maviden yeşile dönmesi sağlanmış oldu. Oluşan tepkime sona erdikten sonra gümüş çamuru beher içinde dibe çökmesi beklendi. Beher içerisindeki nitrik asit, hidroklorik asit ve saf su beher içerisinden enjektör yardımı ile alınarak beherde sadece gümüş çamurunun kalması sağlandı. Kalan gümüş çamuru birkaç kere saf su ile yıkanarak asitten arındırılması sağlandı. Sonraki adımda asitten temizlenen gümüş çamurunu metal haline getirmek için işlemlere devam edildi. Bu kapsamda beherin içerisine konulan gümüş çamurunun üzerine 20 ml sülfirik asit eklendi ve oluşan tepkime sonucunda gümüş çamuru saf gümüş olarak elde edilmesi sağlanmış oldu. Ardından geri kazanılmış gümüşün eldesi için beherde kurumaya bırakıldı. Şekil 2’de görüldüğü gibi kurutma işlemi bittikten sonra 50,08 gram altın ve gümüş kaplamalı üründen 1,14 gr gümüş elde edilmiş oldu.

281

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Şekil 2 – Geri kazanılmış gümüş miktarı Gümüş geri kazanımı adımından sonra diğer adım olan altın geri kazanımı adımına geçildi. Bunun için ilk adımda kullanılan ve gümüş kaplamalarından ayrılan çözelti kullanıldı. Bu çözelti için 3:1 oranında kral suyu hazırlandı. Bu aşama 15 mililitre hidroklorik asit ve 5 mililitre nitrik asit ile gerçekleştirildi ve malzemeler ilgili çözeltiye alındı. Oluşan tepkime sonucunda altının tamamen çözeltiye geçmesi sağlandı. Çözelti içindeki safsızlıklardan kurtulmak için filtre yardımı ile süzülerek kral suyu başka bir kaba alındı ve gümüş elde etmek için kullanılan yöntemde olduğu gibi nitrik asitin bir kısmı ısıtılarak buharlaştırıldı ardından çözeltinin içerisine 20 gram üre eklenerek tepkimeye girmesi sağlandı. Oluşan çözeltiye kalay klorür eklenmesi yapıldı. Çözeltinin rengi şeffaf olana kadar bu ekleme yapıldı ve karıştırma sağlandı. Çözelti şeffaf rengi aldıktan sonra altının parçacıklarının dibe çökmesi beklendi. Dibe çöken altın beherden alınarak kurutma işlemi yapıldı. Kurutulan altın içerisinde herhangi bir safsızlık kalmaması adına tekrar hidroklorik asidin içerisine konuldu ve çözelti bu safsızlıklardan arındırılmış oldu. Kurutma işlemi bittikten sonra 50,08 gram altın ve gümüş kaplamalı üründen 0,16 gram altın elde edildi (Şekil 3).

Şekil 3 – Geri kazanılmış altın miktarı Sonuç ve Öneriler Yapılan çalışma ses ve görüntü aktarımında kullanılan ses kartı, ekran kartı, ethernet ve yazıcı çıkışlarından elde edilen elektronik atıklardan altın ve gümüş gibi değerli metallerin geri kazanımı çerçevesinde ilerlemiştir. Deneysel çalışmalarda kullanılan yöntemler ve kimyasallar bu atıkların geri kazanılmasında spesifik malzemelerdir. Deney sonuçları incelendiğinde hem altının hem de gümüşün geri kazanılması başarılı bir şekilde gerçekleşmiştir. Söz konusu deneyler daha çeşitlendirilerek farklı analiz metotları geliştirilebilir. 282

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Söz konusu atıklara fiziksel bir öğütme ve ayıklama işlemi yapılmamış olmasının metal geri kazanım verimini düşürebileceği üzerinde durulmaktadır. Yine de atıklardan geri kazanılan değerli metal miktarları düşünüldüğünde ekonomik açıdan çalışmanın başarılı bir şekilde sonuçlandığı çıkarılmaktadır.

Kaynakça [1] Vats M.C., Singh S.K., Assessment of gold and silver in assorted mobile phone printed circuit boards (PCBs): Original article. [2] Li, J., Lu, H., Guo, J., Xu, Z., Zhou, Y., (2007), “Recycle Technology For Recovering Resources And Products From Waste Printed Circuit Boards”, Environmental Science and Technology, 41(6), 1995-2000. [3] Tripathi A., Kumar, M., Sau, D.C., Agrawal, A., Chakravarty, S., Mankhan T.R., (2012), “Leaching Of Gold From The Waste Mobile Phone Printed Circuit Boards (Pcbs) With Ammonium Thiosulphate”, International Journal of Metallurgical Engineering, 1(2), 17-21. [4] Cyganowski P., Garbera K., Les´niewicz A., Wolska J., Pohl P., Jermakowicz-Bartkowiak D., The recovery of gold from the aqua regia leachate of electronic parts using a core–shell type anion exchange resin. [5] Cui, J., Zhang, L., (2008), “Metallurgical Recovery of Metals From Electronic Waste: A Review”, Journals of Hazardous Materials, 158(2000), 228-256. [6] Erdem, B., (2006), İkincil Kaynaklardan Altın Geri Kazanım ve Rafinasyon Prosesinin Optimizasyonu, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 25-26, İstanbul.

283

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

SINIF ÖĞRETMENLERİNİN SAĞLIKLI BESLENME TUTUMLARI İLE BEDEN KİTLE İNDEKSLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

Elif KAYALI KARAKUŞ Hitit Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi/ Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı [email protected]

Güner ÇİÇEK Hitit Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi / Beden Eğitimi ve Spor Bölümü [email protected]

Özet Amaç: Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmenlerinin sağlıklı beslenmeye ilişkin tutumları ile beden kitle indeksleri (BKİ) arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu araştırmanın örneklemini Çorum ilinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda görev yapmakta olan 165 (121 erkek, 44 kadın) sınıf öğretmeni oluşturmaktadır. Yöntem: Verilerin elde edilmesinde araştırmacılar tarafından hazırlanan sosyodemografik bilgi formu ve Sağlıklı Beslenmeye İlişkin Tutum Ölçeği (SBİTÖ) kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 40,48±8,64 yıl ve BKİ ortalaması 25,75±3,32 olarak bulunmuştur. Erkeklerde BKİ 26,68±2,81 kg/m², kadınlarda ise BKİ 23,18±3,27 kg/m² olup erkeklerin BKİ değerinin kadınlardan yüksek olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların sağlıklı beslenmeye ilişkin tutumları incelediğinde “beslenme hakkında bilgi” alt boyutunun diğer alt boyutlara göre ortalamasının yüksek, toplam ölçek puanı ise 78,24±13,00 olduğu bulunmuştur. Tüm alt boyutlarda ve ölçek toplam puanında beslenme durumlarını “iyi” olarak tanımlayan katılımcıların ortalamalarının yüksek olduğu görülmüştür. Sınıf öğretmenlerinin BKİ ile “Olumlu Beslenme” arasında negatif anlamlı ilişki bulunmuştur. Sonuç olarak; sınıf öğretmenlerinin yaşları arttıkça BKİ değerlerinin arttığı, düzenli spor yapanların sağlıklı beslenmeye ilişkin tutumlarının yüksek olduğu ve BKİ değerleri arttıkça olumlu beslenme puanlarının düştüğü tespit edilmiştir. Anahtar kelimeler: Sağlıklı beslenme, Beden Kitle İndeksi, Öğretmen

Giriş Maslow tarafından sınıflandırılan insan ihtiyaçlarının en başında fizyolojik ihtiyaçlar yer alır. Beslenme, insan ihtiyaçlarının birinci basamağı olan fizyolojik ihtiyaçlar arasında yer almaktadır (Dölekoğlu ve Yurdakul, 2004). Beslenme; vücut sağlığının korunması ve geliştirilmesi amacıyla yapılan vücudun ihtiyaç duyduğu besin öğelerini zamanında ve yeterli olarak tüketme eylemidir (Kutluay, 2003). Sağlıklı beslenme ise yaş, cinsiyet, aktivite, hastalık gibi bireysel gereksinimler göz önünde bulundurularak ihtiyaç duyulan enerji ve besin öğesi miktarlarının her birinin yeterli oranlarda vücuda alınmasıdır (Baysal, 2009). Beslenme fiziksel bir bilim olmasının yanında ayrıca davranışsal bir bilimdir. Anne karnından başlayıp ölüme kadar olan süreçte insan yaşamını etkilemektedir. Sağlıklı bir hayat önce yeterli ve dengeli bir beslenmeyi ve bununla birlikte sağlıklı beslenme alışkanlıkları ister (Driskell, 2000, Kiefer, Rathmanner ve Kunze, 2005). Toplumların sağlıklı yaşaması ve ekonomik yönden büyüyebilmesi için onu meydana getiren bireyleri sağlıklı olması gerekir. Sağlığın temelini sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlığı kazanılması, tütün ve alkol tüketiminin engellenmesi oluşturur. Sağlığın geliştirilmesi için toplumdaki bireyler besin, besin güvenliği, beslenme ve sağlık konularında bilinçlendirilmeleri eğitim ile mümkündür (TÜBER,2015). BKİ, vücut ağırlığının (kilogram cinsinden) boy uzunluğunun (metre cinsinden) karesine bölünmesiyle elde edilen bir indekstir. Obezite ve şişmanlık riskini tanımlamakta kullanılır. BKİ 284

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI değeri 30 ve üzerine olanlar obez, 25-29,99 arasında olanlar fazla kilolu, 18.5-24.99 arasında olanlar normal ve ˂18.5 olanlar zayıf olarak değerlendirilir ( TÜBER, 2015). Bu çalışmada, sınıf öğretmenlerinin sağlıklı beslenmeye ilişkin tutumları ile beden kitle indeksleri (BKİ) arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır Yöntem Çalışma, Çorum ilinde 2021 Ocak ve Şubat ayları içerisinde online yapılmış kesitsel ve tanımlayıcı bir çalışmadır. Veri toplama aracı olarak “anket tekniği” kullanılmıştır. Örneklem seçiminde ise “basit tesadüfî örnekleme” metodu kullanılmıştır. Çalışmaya Milli Eğitim Bakanlığında görev yapmakta olan 121 erkek ve 44 kadın toplam 165 sınıf öğretmeni katılmıştır. Çalışmada araştırmacılar tarafından oluşturulan kişisel bilgi formu ve Tekkurşun Demir ve Cicioğlu (2019) tarafından geliştirilen“Sağlıklı Beslenmeye İlişkin Tutum Ölçeği (SBİTÖ)” kullanılmıştır. Ölçekteki olumlu maddelere ait derecelendirme “Kesinlikle Katılmıyorum”, “Katılmıyorum”, “Kararsızım”, “Katılıyorum”, “Kesinlikle Katılıyorum” şeklindedir. SBİTÖ 21 madde ve 4 faktörden oluşan bir yapıya sahiptir. Bu faktörler, Beslenme Hakkında Bilgi (BHB), Beslenmeye Yönelik Duygu (BYD), Olumlu Beslenme (OB) ve Kötü Beslenme (KB) olarak adlandırılmıştır. SBİTÖ’den katılımcıların alacağı 21 puan çok düşük, 23-42 puan düşük, 43-63 puan orta, 64-84 puan yüksek ve 85-110 puan ideal düzeyde yüksek sağlıklı beslenmeye ilişkin tutuma sahip olduğu şeklinde açıklanır. Beden kitle indeksleri (ağırlık(kg)/ boy(m²)) katılımcıların boy ve ağırlık beyanları üzerinden hesaplanmıştır. Verilerin analizi için SPSS 22 paket programı kullanılmıştır. Katılımcıların yaş, boy, vücut ağırlıkları gibi değişkenlere ait veriler betimsel olarak analiz edilmiştir. İstatistiksel değerler %95 güven aralığında ve p<0,05 ve p<0,01 anlamlılık düzeylerinde değerlendirmeye alınmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Araştırmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 40,48±8,64, BKİ ortalaması 25,75±3,32 olarak bulunmuştur. Çalışmaya katılanların %23,6’sı (n=39) bekar, %76,4’i (n=126) evli olduğu, %28,5’i (n=47) sigara, %7,9’u (n=13) alkol kullandığı görülmüştür. Katılımcıların %40’ı (n=66) düzenli olarak spor yapmaktadır. Katılımcıların beslenme durumunu nasıl tanımladıkları sorulduğunda %37’si (n=61) iyi ve %63’ü (n=104) orta olarak tanımlamışlardır. Yaş ile BKİ değişkeni arasında pozitif bir korelasyon vardır. Yaş arttıkça azalan fiziksel aktivitenin bu korelasyona sebep olduğu düşünülmektedir. Cinsiyete göre BKİ değerlerinin karşılaştırıldığında anlamlı olarak erkek katılımcıların BKİ değerleri daha yüksek çıkmıştır (p<0,05). Son zamanlarda yetişkinler üzerinde beslenme okuryazarlığının sağlıklı beslenmeye ilişkin tutumlar ve BKİ ile ilişkisinin incelendiği bir çalışmada da yaş arttıkça BKİ değerlerinin arttığı görülmüştür. Yine aynı çalışmada Erkeklerin BKİ ortalaması 26.11±3.80 kg/m2 iken kadınların 22.67±4.52 kg/m2 olarak bulunmuştur (Özönoğlu ve ark., 2021). Katılımcıların sağlıklı beslenmeye ilişkin tutumları incelediğinde “beslenme hakkında bilgi” alt boyutunun diğer alt boyutlara göre ortalamasının yüksek olduğu, toplam ölçek puanı ise 78,24±13,00 olarak bulunmuştur. Bu sonuç katılımcıların sağlıklı beslenmeye ilişkin tutumlarının yüksek olduğunu göstermektedir. Bireylerin cinsiyet ve sağlıklı beslenmeye ilişkin tutum alt boyutları karşılaştırıldığında anlamlı fark bulunmamıştır (p<0,05). Spor bilimleri öğrencilerinin sosyal medya bağımlılığı ve sağlıklı beslenme tutumlarının incelendiği bir çalışmada cinsiyet değişkeni ile beslenme tutumları arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır (Dinç, 2021). Çalışmamızda katılımcıların spor yapma durumu ve sağlıklı beslenmeye ilişkin tutum alt boyutları karşılaştırıldığında düzenli fiziksel aktivite yapan katılımcıların “Beslenmeye Yönelik Duygu” ile “Olumlu Beslenme” alt boyut puanları ve toplam puanları anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0,05). Yılmaz ve Karaca (2019) yaptıkları bir çalışmada spor yapan ve sedanter 527 üniversite öğrencisinin beslenme bilgi, tutum ve yaşam kalitelerini incelenmişler. Beslenme dersi alanların ve spor yapan kişilerin beslenme bilgisi ile beslenme tutumlarının, beslenme dersi almamış olanlara ve sedanterlere göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek olduğu belirlenmiştir. Çalışmamızda 285

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI katılımcılardan beslenme durumlarını “iyi” olarak tanımlayanların “Olumlu Beslenme” alt boyutunda ve toplam puanları anlamlı olarak yüksek bulunmuştur olup diğer alt boyutlarda anlamlı fark bulunamamıştır (p>0,05). Öğretmen adaylarının sağlıklı beslenme konusuna ilişkin tutumlarının farklı değişkenler açısından incelendiği bir çalışmada sağlıklı beslenmeye dikkat eden öğretmen adaylarının ORTO-15 Tutum ve Davranış Ölçeğinden aldıkları puan ortalamaları sağlıklı beslenmeye dikkat etmeyen öğretmen adaylarına göre daha düşük bulunmuştur (Acemioğlu ve Doğan, 2021). Çalışmamızda sınıf öğretmenlerinin BKİ ile “Olumlu Beslenme” arasında negatif anlamlı ilişki bulunmuş olup diğer alt boyutlar arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (p<0,05). Özünoğlu ve ark. (2021), BKİ değişkeni ile SBİTÖ toplam puan ortalamasını karşılaştırdığı bir çalışmada ikisi arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulamamıştır. Araştırma sonuçlarımızdan elde edilen bulgular daha önce yapılan literatür sonuçları ile benzerlik göstermektedir.

Sonuç ve Öneriler Araştırmada elde edilen bulgular doğrultusunda, öğretmenlerin SBİTÖ puan ortalaması yüksek puan grubunda oldukları çıkmış olup, beslenme bilgilerinin iyi olduğunu düşündükleri görülmüştür. BKİ ortalaması hafif şişman (25,75±3,32) grubunda olduğu göz önünde bulundurularak beslenme konusunda eğitim almalarının yararlı olacağı düşünülmektedir. BKİ değerinin tek başına obezite göstergesi olmayacağı da varsayıldığında konuyla ilgili daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğu söylenebilir.

Kaynakça Acemioğlu, R. ve Doğan, K., (2021). Fen Bilgisi Öğretmen Adaylarının Sağlıklı Beslenme Konusuna İlişkin Tutumlarının Farklı Değişkenler Açısından İncelenmesi. Gazi Eğitim Bilimleri Dergisi. Cilt.7; Sayı.1; 39-58 Baysal, A. (2009), Beslenme. Ankara, Hatipoğlu Yayınları, 4-6. Dinç.,A., (2021). Spor Bilimleri Öğrencilerinin Sosyal Medya Bağımlılığı ve Sağlıklı Beslenme Tutumlarının İncelenmesi. Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. Sayı 1, s812- 821. 10p Dölekoğlu, C.Ö. ve Yurdakul, O. (2004). Adana ilinde hane halkının beslenme düzeyleri ve etkili faktörlerin logit analizi ile belirlenmesi. Akdeniz İ.İ.B.F.Dergisi, 8, 62-86. Driskell, J.A.(2000). Sports Nutrition. CRC Press, 280, London. Karaca, S. ve Yılmaz, G., (2019). Spor Yapan ve Sedanter Üniversite Öğrencilerinin Beslenme Bilgi Tutum ve Yaşam Kalitelerinin İncelenmesi. Niğde Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi. Cilt 13, Sayı 3 Kiefer, I., Rathmanner, T. and Kunze, M .(2005). Eating and dieting differences in men and women. The Journal of Men’s Health and Gender, 2 (2), 194-201. Kutluay, M. T. (2003). Davranışlarımız ve Beslenme. 4. Uluslararası Beslenme ve Diyetetik Kongresi s.26-28 Antalya. Tekkurşun Demir, G., Cicioğlu, Hİ., (2019). Sağlıklı Beslenmeye İlişkin Tutum Ölçeği (SBİTÖ): Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Gaziantep Üniversitesi Spor Bilimleri Dergisi, 4(2), 256-274. Türkiye Beslenme Rehberi TÜBER (2015). T.C. Sağlık Bakanlığı Yayın No: 1031, Ankara 2016 Özenoğlu, A., Gün, B., Karadeniz, B., Koç, F., Bilgin, V., Bembeyaz, Z. ve Saha, B.S., Life Sciences (NWSALS), 4B0037, 2021; 16(1):1-18.

286

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İRAN ‘BEYAZ DEVRİM’İNİN ETKİLERİ: ŞAH VE MAT

İbrahim UÇAN Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi [email protected]

Özet 21. yüzyılın en önemli olaylarından biri, İran İslam Devrimi’dir. 1960-1979 yılları arasında çeşitli alanlarda reformlar olarak uygulanan ‘Beyaz Devrim’ sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan önemli bir yer tutmaktadır. Bu konu ile ilgili yapılan çalışmalarda, İran İslam Devrimi üzerinde çok büyük etkisi olan ‘Beyaz Devrim’ yeterince ele alınmamıştır. Bu çalışmada, ‘Beyaz Devrim’in İran İslam Devrimi’ne giden süreçteki etkileri ele alınacaktır. 1925 yılında tahta geçen Rıza Şah, İkinci Dünya Savaşı’na giden süreçte, İngiliz ve Ruslar’ın var olan imtiyazlarını kaldırmak için teşebbüste bulunmuş, Almanya’ya yakınlaşmış, bunun üzerine İngiltere ve Rusya’nın, İkinci Dünya Savaşı’nda İran’ı işgali ile karşı karşıya kalmıştır(Yılmaz, 2020, s. 34). İngiltere ve Rusya, İran’ı işgal ettikten sonra Rıza Şah’ı istifaya zorlayarak yerine oğlu Muhammed Rıza Şah’ı getirdiler(Abrahamıan, 2018, s. 130). Muhammed Rıza Şah döneminin en önemli olaylarından biri, 1960’lı yıllardan başlayıp 1979 İran İslam İnkılabı’na kadar sürecek olan, başlangıçta ‘Beyaz Devrim’ olarak isimlendirilen reformlardır. Bu reformlar, daha sonraları ise (Pehlevi,1966) ‘Şah’ın ve halkın devrimi’ olarak isimlendirilmiştir(s.3). Çevik’in 2015’te yaptığı bir araştırmaya göre yukarıdan aşağıya doğru yapılan bir reform olan ‘Beyaz Devrim’ kavramında Şah’a göre ‘Beyaz’ kelimesi, bu devrimi diğer ülkelerde yapılan başka devrimlerden ayırmak ve toplumda yapılacak değişikliklerin kansız bir şekilde olacağını vurgulamak için kullanılmıştır(s. 54). Bigdelo ve Ekberi’nin 2011’de yaptıkları bir çalışmaya göre ise Şah, 1969 yılında New York'ta Amerika başkanı Richard Nickson ile yaptığı bir görüşmede, Beyaz Devrim ile ‘İran Rönesans Devri’nin başladığını iddia etti. Beyaz Devrim, ona göre İran toplumunu ‘Ortaçağın kötü şartlarından’ çıkaran bir yoldu ve Rönesans ve uygarlık dönemine götürmeyi amaçlamaktaydı(s.9). 1960’lı yıllarda İran’da, hem İran’ın kendi şartları hem de dünya konjoktürünün etkisiyle ekonomik, kültürel ve siyasi reformlar yapılmasının farklı sebepleri vardı. 1960 yılı ABD seçimlerinde iş başına gelen John F. Kennedy, Batı Bloku’na bağlı İran gibi ülkelerde yeni kapitalist pazar oluşturma ve Sovyetler’in etkisiyle oluşabilecek komünist propagandanın önlenmesi için reformların yapılmasını gerekli gördü ve tavsiye etti(Şirhani ve Necad, 2014, s. 65-66). ‘‘Beyaz Devrim’in amacı Kızıl Devrim’i önlemekti. Ancak İslam Devrimi’ne zemin hazırladı.’’ (Abrahamıan, 2018, s. 183). Şah’ın bu reformları yapmasının ekonomik ve siyasi olmak üzere iki sebebi vardı. Şah, dış ülkelerden alınan krediler, yüksek enflasyon, bütçe kısıtlaması ve tarım mahsulatının kötü olması gibi ekonomik sebepler ile başkent Tahran’dan uzak olan yerel toprak aristokrasisinin gücünü azaltmak ve merkezi otoritesini güçlendirmek, kırsal kesimdeki vatandaşları rejime bağlamak gibi siyasi sebeplerden dolayı bu reformları planladı(Şirhani ve Necad, 2014, s.67- 68). “Beyaz Devrim aslında, Şah’ın İran'ı ‘dünyanın en gelişmiş ülkeleri’ seviyesine çıkarma planıydı”(Kabiri, 2019, s. 153). Beyaz Devrimin birinci aşamasında uygulanmaya konulan maddeler: • Toprak reformu • Devlet fabrikalarının özelleştirilmesi • Ormanların millileştirilmesi • İşçilerin fabrika kârlarında ortak olması • Eğitim ordusunun kurulması • Seçim kanununun gözden geçirilmesi ve kadınlara oy hakkı verilmesi… 1962’de başlayan ve 1978’e kadar 16 yıllık bir süreci kapsayan ıslahat programının ikinci aşamasında birkaç madde daha uygulanmaya konuldu. Bunlar :• Sağlık ordusunun kurulması • İmar ordusunun kurulması • Adalet evleri • Suların Millileşmesi • Milli Kalkınma • İdari ve Eğitim devrimi… 1977 yılında ıslahat programının son aşamasında 5 madde daha uygulanmaya konuldu. Bunlar: • Üretim ve sanayi birimlerinin mülkiyetinin geliştirilmesi • Mal ve servet birikimini önleme ve fiyat tespiti • Parasız eğitim • Çocukların okullarda parasız beslenmesi ve bakımı • Genel sağlık sigortası(Ahin, 2008, s. 33-34). 287

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Bu reformların en önemlileri, toprak reformu ve kadınlara oy hakkı verilmesiydi. Toprak reformu ile köylülerin toprak ağalarının tasallutundan kurtulmaları, ekip biçecekleri toprak alanları ile sermayelerini üretim araçlarına yatırarak tarımsal üretimi arttırmaları hedefleniyordu. Toprak reformu ile toprağı olan köylülerin şah rejimini desteklemeleri sağlanacak ve büyük toprak sahiplerinin gücü zayıflayacaktı. Yine önce kadınlara seçme hakkı verilmesi ve daha sonra 1967 yılında çıkarılan Aile Koruma Kanunu ile kadınlara evlilik, boşanma ve velayet ile ilgili haklar verilmesi ulemanın sert muhalefetini getirdi. Humeyni liderliğindeki ulema, bu kanunla laikleşmenin yayılacağını ve bunun da şeriate indirilen bir darbe olduğunu ileri sürerek Şah’a karşı çıktı(Garhwaite, 2019, s. 228-229). 1960’lı yıllarda ulemanın liderliğini yapan ve Şah rejimini destekleyen Ayetullah Burucerdi ve ardından Ayetullah Kaşani vefat edince mercii taklit olarak Ayetullah Humeyni seçildi. Yapılan reformlara en büyük muhalefeti Humeyni yaptı. Ona göre, yapılan reformlarla, İran’ın kültürel yapısı bozuluyor, Amerika, İran toplumunda daha fazla söz sahibi oluyor ve İran ekonomisi dışa bağımlı hale geliyordu(Tabriz, 2004, s.169). 15 Hordad 1342(5 Haziran 1963) tarihinde, dükkan sahipleri, ulema, memurlar, işçiler, öğrenciler, ücretli çalışanlar ve işsizler, Tahran, Şiraz, İsfahan, Meşhed ve Tebriz gibi büyük şehirlerde Milli Cephe ve Ayetullah Humeyni liderliğinde caddelere dökülerek Şah karşıtı büyük protestolar yaptılar. Üç gün süren olaylar sonunda yüzlerce belki de binlerce kişi öldü, protestolar Şah rejimi tarafından bastırıldı, Milli Cephe liderleri tutuklandı, Humeyni ise Türkiye’ye sürgüne gönderildi. Abrahamıan’ın ifadesiyle 15 Hordad olayları, 1979 yılında meydana gelen İran İslam Devrimi’nin ‘‘Kostümlü bir prova’’sıydı(Abrahamıan, 2017, s.522-524). Bu protestolar kolayca bastırıldı ve kitleler muhalefetin, çokça eleştirdiği Şah rejimine karşı seferber edilemedi. 1973 yılında petrol gelirleri 5 milyar dolardan 20 milyar dolara çıkmasına rağmen gelirler, Şah’ın çevresindeki küçük bir azınlığa rant olarak dağıtıldı(Khosrokhavar ve Roy, 2013, s. 19). 1960’lı yıllar boyunca köylerden kentlere büyük göçler olunca şehirlerde çarpık bir gecekondulaşma meydana geldi ve kentlerdeki sosyoekonomik yapıda büyük değişiklikler oldu. Şehirde çalışan bu alt gelirli kesim, gelirlerinin %70’ini konut kiralarına vermek zorunda kaldılar. 1970’lerde nüfusun yaklaşık %10’unu oluşturan varlıklı kesim, toplam gelirin %40’ını almaktaydı. Böylece fakir halk, büyük bir bocalama içerisinde yaşamını sürmeye çalıştı ve toplumsal sosyoekonomik eşitsizliğin artmasına paralel olarak ulema sınıfının etkisiyle rejime karşı büyük bir nefret duymaya başladı(Deniz ve Niray, 2010, s.14). Yine sanayi burjuvazisinin büyümesiyle, çarşı esnafı ve küçük tüccarlar zor durumda kaldı. Pepsi cola fabrikasının açılmasıyla limonata dükkanları kapandı, ev eşyalarını üreten fabrikaların açılmasıyla marangoz ve mobilyacılar iş yapamaz duruma geldiler, ayakkabı fabrikalarının kurulmasıyla ayakkabıcılar iş yapamadılar ve sadece şehirlerde değil, kasaba ve köylerde bile zanaatkarlar zor durumda kaldılar(Ahmad vd, 1992, s.189). Şah’ın yaptığı reformlar, ekonomik büyümeye katkı sağladı ama iki sebepten ötürü başarısızlığa uğradı. Birinci neden maaşlı orta sınıf ve kentli çalışan sınıfın desteğini alamaması, ikincisi ise Şah’ın var olan rejimin alt ve orta sınıftan ziyade üst sınıfın çıkarlarını korumasıdır. Bu anlamda yapılan reformlar üç türlü toplumsal gerilim ortaya çıkardı: 1-Aydınlar ve kentli işçi sınıfının tepkisinin nedeni, kendilerini temsil eden meslek odaları, bağımsız gazeteler, siyasi partiler ve sendikaların devlet tarafından ellerinden alındı. 2-Zenginliğin damlayarak yukarıdan aşağıya ineceğini öngören ‘damlama teorisi’ zenginler ile fakirler arasındaki uçurumu arttırdı. Servet, yukarıdan aşağıya bir türlü yansımadı. 3-Özellikle petrol gelirlerinin artmasına rağmen halkın beklentileri karşılanamadı (Abrahamıan, 2018, s.183-184). Bu reform programlarının faydaları vardı ama küçük ayrıcalıklı bir sınıfın işine yarıyor, büyük sanayi tesislerinin açılması ve yabancı sermayenin teşvik edilmesi geleneksel çarşı esnafını mahvediyor, zanaat sanayisini yok ediyordu. Bu nedenle sosyal alanda ve ekonomik ilerlemede önemli değişimler olsa da ‘Beyaz Devrim’, halkın rejime olan bağlılığını sağlayamıyordu(Cleveland, 2008, s.330). 1979 İran İslam Devrimi’ne kadar uygulanan reformlar, Şah’ın umduğu sonuçları vermedi ve onu tahtından etti. Bunun birçok sebebi vardı. Reformlar sonucunda, tarımsal üretim düştü, çiftçilerin milli ekonomiye olan katkısı çok büyük miktarda azaldı ve köylerden şehirlere iş bulmak için büyük

288

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI göçler oldu. Petrol gelirlerinin halk için değil de daha çok ordu ve saraya yakın kişilerin rant elde etmesi için kullanılması diğer bir sebebi oluşturdu. Yine bu reformlarla ulema sınıfının elindeki vakıf arazilerinin alınması, ulemanın Şah rejimine olan muhalefetini attıran başka bir sebepti. Beyaz Devrim, toplumsal-siyasi-dinî güçleri Şah rejimine muhalefette bir araya getirerek, İslam Devrimi’ne zemin hazırladı. Anahtar Kelimeler: Beyaz Devrim, Reform, İran İslam Devrimi.

Kaynakça Abrahamıan E. (2018). Modern İran tarihi, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Abrahamıan E. (2017). İran beyne do engelab, Tercome: A. Golmohamadi, M. E. Fettahi, Tahran: Neşre Ney. Ahin, T. (2008). İran İslam Cumhuriyetinde kamu yönetimi, (Doktora Tezi), Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ahmad, E., Halliday, F., Keddie, N. R., Moghadam, V., Muaddel, M. ve Skocpol, T. (1992). İran devrimi, din, anti-emperyalizm ve sol, İstanbul: Belge Yayınları. Bigdelo R. ve Muhammed A. E. (2011). Pehlevizm: İdeolojiye resmi dovlete Muhammed Reza Pehlevi der dehehaye 1340-1350, Faslnameye Goncineye Esnad, 84, 6-24. Cleveland, W. L. (2008). Modern Ortadoğu tarihi, İstanbul: Agora Kitaplığı. Çevik, E. (2015). Pehlevi dönemi kadın modernleşmesi (1921-1979), (Yüksek Lisans Tezi), Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Deniz, D. ve Niray, N.(2010). İran İslam Cumhuriyeti: Tarihi, siyaseti ve demokrasisi, Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Dergisi, 6(2), 1-32. Garthwaite, G. R. (2019). İran tarihi Pers İmparatorluğu’ndan günümüze…, İstanbul: İnkılap Kitapevi. Kabiri, S. (2019). İran modernleşmesi bağlamında sosyolojinin doğuşu ve gelişmesi, (Doktora Tezi), İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Khosrokhavar, F. ve Roy, O.(2013). İran: Bir devrimin tükenişi, İstanbul: Metis Yayınları. Pehlevi, M. R. (1966). Engelabe sefid, Tahran: Çaphaneye Banke Melli İran. Şirhani, A. ve Necad, M. R. (2014). Az engelabe sefid ta engelabe islami(Nakşe engelabe sefid der peydayeş engelabe islami İran, ba tekide ber caygahe İmam Humeyni), Pejuheşnameye Metin, 64, 63-86. Tabriz, A. A. (2004). Aydınların, dini liderler ve esnafın İran’ın yakın dönem toplumsal hareketlerindeki ve devrimlerindeki rollerinin incelenmesi, (Doktora Tezi), Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yılmaz, U. (2020). İran islam devrimi’ne giden süreç ve devrimin Türk basınına yansımaları, (Yüksek Lisans Tezi), Ağrı: Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

289

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

SURİYELİ SIĞINMACILARIN GÖÇ ETME NEDENLERİ VE TOPLUMSAL ÖNYARGILAR

Yusuf USLU Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, [email protected]

Özet İnsanların bir yerden başka bir yere hareketliliği olarak tanımlanan göç olgusunu tüm etkileriyle son yıllarda güçlü bir şekilde yaşayan Türkiye çok ciddi bir Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapmaktadır. Bu çalışmanın amacı Suriyeli sığınmacıların göç etme nedenlerini ortaya koyarak göç edenlere yönelik oluşan önyargıların bilimsel çözümlemesini yapmaktır. Bu çalışma, kapsamlı alanyazın ve resmi rapor taraması sonucu elde edilen veriler ışığında gerçekleştirilmiştir. İnsanların kendi iradeleri dışında meydana gelen yer değişikliği süreçleri zorunlu göç olarak ifade edilmektedir. Bu göç türünde insanlar devletleri tarafından göç ettirilmek zorunda bırakılmaktadır. Suriyeli sığınmacılar da benzer gerekçelerle ülkemize göç etmek zorunda bırakılmıştır. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de göçmenler, yaşadıkları psikolojik olumsuzlukların yanında içinde yer aldıkları toplumun önyargılarıyla da boğuşmak zorunda bırakılmışlardır. Bu çalışmada zorunlu olarak göç eden Suriyeli sığınmacıların durumu analiz edilmiş ve hem ev sahibi hem de göçmen toplumlar için insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşamaları için gereken şartlar ortaya konmaya çalışılmıştır. Anahtar kelimeler: Göç, Sığınmacı, Suriyeli

Giriş Göç, günümüz dünyasında var olan tüm toplumları doğrudan etkileyen, etkilemekle de kalmayıp şekillendiren bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yakın geçmişte Ortadoğuda başlayan ve Suriye’de devam eden ve kısa sürede iç savaşlara dönüşen çatışmalar, dünya genelinde son yılların karşılaştığı en ciddi göç hareketini doğurmuştur. Bu göç hareketinden ülke ve toplum olarak ciddi düzeyde etkilenen Türkiye’de göçmenlere ve özellikle Suriyeli sığınmacılara yönelik ciddi önyargılar oluşmuştur. Bu çalışmanın amacı Suriyeli sığınmacıların göç etme nedenlerini ortaya koymak ve göç edenlere yönelik dünyada ve özellikle de ülkemizde oluşan önyargılara bilimsel verilerle yanıt vermeye çalışmaktır.

Yöntem Bu çalışma, mevcut alanyazın, İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü istatistikleri ve göçmenlere yönelik yapılan medya yayınlarının kapsamlı taraması sonucu elde edilen veriler üzerinden gerçekleştirilmiştir. İlk bölümde göç kavramıyla ilgili temel bilgiler verilirken, ikinci bölümde Suriyeli sığınmacılarla ilgili genel istatistiki veriler ve birtakım açıklamalara yer verilerek sığınmacıların göç etme nedenleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Son bölümde ise sığınmacıların göç etme nedenlerinden bağımsız olarak sahip olunan toplumsal önyargılar açıklanarak mevcut durum gözler önüne serilmiş ve yapılması gereken öneriler sıralanmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Toplumsal bir olgu olarak bilinen göç kavramı çeşitli türleriyle düşünüldüğünde insanlığın tarihi kadar eski ve kadim bir kavramdır. Çeşitli doğal, ekonomik, sosyal veya siyasal faktörlerin kaçınılmaz bir sonucu olarak göç, olumsuz etkileri mümkün olduğunca en aza indirilmesi lazım gelen toplumsal ve hatta küresel bir sorun yumağı haline dönüşmüştür. Kimi durumlarda yüksek yaşam standartlarına ulaşma isteğinden beslenen göç, kimi durumlarda ise açlık, ayrımcılık, doğal afet, kıtlık, savaş gibi kişinin kendi iradesinin dışında zorunlu nedenlere dayalı olarak gerçekleşmektedir. Göç kavramının ve özellikle zorunlu göçün göç eden bireyler üzerindeki olumsuz ve yıkıcı etkilerinin yanında; tetiklediği toplumsal sorunlar düşünüldüğünde zorunlu göçlerin toplumsal boyutlarının da bireysel boyutları kadar travmatik olduğu görülmektedir. Zengin tarihsel-toplumsal birikimi, gelişen ekonomi ve demokrasisiyle Türkiye, sık sık istikrarsızlıkların yaşandığı Balkan, Kafkas ve Ortadoğu

290

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI coğrafyasının kavşak noktasında bulunan konumuyla tarih boyunca düzenli, düzensiz, zorunlu veya gönüllü göç dalgalarının tamamı için ya bir geçiş noktası ya da bir varış noktası olmuştur (Tamer ve Birvural,2018:9). Tunus’ta Kasım 2010’da, meyve sebze satıcılığı yapan işsiz bir üniversite mezunu gencin, satış arabasına polisin el koyması üzerine kendisini ateşe vermesi ile başlayan kitlesel protestolar bölge ülkelerinde domino etkisi yaratmış, antidemokratik siyasal usüllerle yönetilen Mısır, Libya, Suriye, Yemen gibi ülkelerde de protestolar öncelikle halkın genel ayaklanmasına, akabinde ise silahlı çatışmalara dönüşmüştür. Çatışmalar can ve mal güvenliğini ciddi boyutlarda tehlikeye atmaya başlayınca insanlar ülkelerini terk edip güvenli bölgelere doğru göç etmeye başlamıştır. 2011 yılında Suriye’de başlayan kitlesel protestolar da silahlı çatışmalara dönüşmüştür. Rejim ve muhalif gruplar arasındaki iç savaş, Suriye halkının önce kendi içinde yer değiştirmesini daha sonra da başta komşu ülkeler olmak üzere dünyanın diğer ülkelerine göç etmesini zorunlu kılmıştır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) verilerine göre Suriyeli sığınmacıların kayıtlı, kayıtsız ve ev sahibi ülkelerin yasal koruması altında yaşayan Suriyeliler dahil olmak üzere tahmini sayısı 7.245.754 kişidir. Bunların 5.663.876’sı kayıt altına alınabilmiştir. Suriye’deki savaş, yüz binlerce sivilin ölümüne, 1,5 milyon kişinin sakat kalarak engelli bir şekilde yaşamasına neden olmuştur. En az 6.1 milyon Suriyeli ülke içinde yerinden edilirken, 5.6 milyon kişi de ülke dışına kaçmak zorunda kalmıştır (Kaya, 2019:235). Bu büyük yıkım sonucunda çevre ülkeler gibi Türkiye’de ciddi bir göç dalgasına maruz kalmıştır. Bu bağlamda Göç İdaresinin yayınladığı istatistiklere göre; Türkiye’deki geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı 31 Mart 2021 tarihi itibarıyla toplam 3 milyon 665 bin 946 kişi olmuştur. Bu kişilerin 1 milyon 737 bin 502’sini (%47,4) 0-18 yaş arası çocuklar oluşturmuştur. 0-18 yaş arası çocukların ve kadınların toplam sayısı 2 milyon 596 bin 643 kişi (%70,8) olmuştur. Kadın ve çocukların oranı birlikte değerlendirildiğinde Suriyeli göçmenlerin üçte ikisinden fazlasının kadın ya da çocuk olduğu değerlendirilmektedir. Öte yandan ülkemizde bulunan Suriyelilerin yaş ortalaması kayıtlara göre 22,2 olarak hesaplanmıştır. Geçici koruma altına alınan kayıtlı Suriyelilerin Türk nüfusuna oranı 31 Aralık 2020 tarihindeki verilere göre ülke genelinde %4,38 dolaylarında hesaplanmıştır. Türkiye’ye göç eden Suriyeli nüfusun neredeyse tamamı (%98,5) Türkiye’de şehirlerde halkla beraber iç içe yaşamaktadır (https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/). Öte yandan Türkiye’ye göç eden Suriyeliler üzerine yapılan araştırmalardan elde edilen bulgular gelen insanların psikolojik olarak çökkün ve tükenmiş vaziyette olduklarını göstermektedir. Sağır (2014, s. 40-46)’ın, Kilis şehir merkezinde yaşayan 12-67 yaş arası 553 Suriyeli ile yaptığı araştırmasında katılımcılardan 192’si savaş sırasında saldırıya maruz kaldığını, 133’ü yakınının veya bir başkasının ölümüne şahit olduğunu, 132’si işkence gördüğünü, 112’si savaş sırasında bir kampta bulunduğunu, 61’i rehin alındığını, 46’sı intihar girişiminde bulunduğunu ve 18’i tecavüze uğradığını belirtmiştir. Bununla birlikte katılımcıların hepsinin klinik olarak önemli ölçüde depresif eğilime sahip oldukları ortaya çıkmıştır. Şiddet gören kadınların %95,7’si şiddet failinin silahlı bir kişi olduğunu belirtmiş ve %3,1’i silahlı bir kişi tarafından cinsel şiddete maruz kaldığını ifade etmiştir (Buz ve Dikmen,2021:232). Yalın-Sapmaz ve arkadaşlarının (2017, s. 2816) Türkiye’ye zorunlu sebeplerle göç etmiş 89 çocuk ve ergen ile yaptıkları araştırmada ise katılımcıların %49,4’ünde psikiyatrik bir rahatsızlık bulgusuna ulaşılmıştır. Katılımcılardan %29,2’sinde anksiyete bozukluğu, %13,5’inde depresif bozukluk, %9’unda travma ve buna bağlı bir bozukluk olduğu ortaya çıkmıştır (Buz ve Dikmen,2021:234). Bu ve buna benzer araştırmalar gösteriyor ki göç kararı turistik bir seyahate karar verilir gibi alınamamakta, sığınmacılar için can havliyle verilen yaşama tutunma güdüsünden kaynaklanan bir psikolojiyle aniden alınmaktadır. Öyle ki bu durum göç edilen ülkede çok ciddi psikolojik problemlerle boğuşmayı da beraberinde getirmektedir. Zorunlu göç sonucu şiddet gördükleri ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyeli mülteciler, şiddetten kaçarken maalesef yerleştiği ülkelerde de önyargı ve nefretten beslenen yeni bir çeşit şiddetin hedefi haline gelebilmektedir. Mültecilere yönelik oluşan algılar ev sahibi ülke ve toplumun sosyokültürel değerleri ve insan hakları bilincinin yoğunluğundan önemli ölçüde etkilenmektedir. Türkiye’ye göç eden mülteciler de bahsi geçen yapı içerisinde çeşitli düzey ve biçimlerde önyargı- 291

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

şiddete maruz kalmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’deki yayın organlarının çoğunda mülteci gruplar "olumsuzlayıcı" bir çerçeveyle sergilenmektedir. Medyada görülen bu yabancılaşma uygulaması farklı bir şiddet türü olarak kabul edilen siber şiddeti göstermesi açısından kayda değer bir husustur. Bir tür zorbalık olan bu husus; iletişim ve medya teknolojilerinin tüm imkanlarını kullanarak, muhatabına bilerek ve isteyerek bilinçli bir şekilde zarar verme davranışı olarak tanımlanmaktadır. Mülteciler grup olarak veya kadınlar özelinde; başta yazılı ve görsel medya olmak üzere sosyal medyada da çeşitli biçimlerde siber şiddete maruz kalmaktadır. Tüm Suriyelileri tek bir tip biçiminde değerlendirerek nefret objesi haline getiren çabalar, son zamanlarda gitgide artmaktadır. Ötekileştirici bir dille yapılan çağrılar, medyada sunulan haber ediliş biçimleri siber şiddetin farklı örneklerindendir. Örneğin yapılan bir araştırmaya göre; gazete haberlerinde Suriyeli sığınmacıların yaşadığı şiddet olayları şiddete karışan tarafın Suriyeli olması durumunda, haberin etnik kimliğe özellikle vurgu yaptığını göstermiştir (Kaya, 2019:240). Evrensel bir günah keçisi olarak görülen mülteciler; tüm dünyada göçmenlere karşı, olumsuz tavır almaya hazır kişi ve gruplardan etkilenmektedir. Bu tavırlar, koşullar elverişli hale getirildiğinde gündelik hayatın içinde ayrımcı tavırlardan zarar verici eylem ve davranışlara kadar ulaşabilmektedir. Ötekine atfedilen olumsuzluğun düzeyi tarihsel ve toplumsal bağlamlarına göre farklılıklar arz etse de sonuçlar benzerlik göstermektedir. Herhangi bir insan grubunun herhangi bir sebeple “öteki” olarak kodlanması, şeytanlaştırılması, onların haklarının gasp edilmesini kolaylaştırmaktadır. Sığınmacılara yönelik nefret tutumlarının güçlenmesi; onları ekonomik, psikolojik, cinsel ve başka açılardan sömürmek isteyenlere oldukça elverişli bir zemin hazırlamaktadır (Özipek ve Tanrıkulu, 2021:15). Bu bağlamda Charlie Hebdo dergisinin Ege kıyılarında boğularak ölen Aylan bebek (Aylan Kürdi) ile ilgili karikatürü sözde mizahın en kötü halinin, kırılgan grupları ötekileştirmek ve düşmanlaştırmak için gereken propagandanın ise başarılı halinin gösterilmesi açısından son derece çarpıcı bir örnektir. Bu karikatür kıyıya vuran cansız bedenine ait bir çizimle birlikte Aylan’ın büyüdüğünde tacizci olacağı mesajını vererek, ötekileştirmenin hiçbir ahlaki değer tanımadan gerçekleşebileceğini göstermiştir (Özipek ve Tanrıkulu, 2021:35).

Sonuç ve Öneriler Göç hareketliliği ekonomik, siyasal, sosyal ve doğal nedenlere bağlı olarak yaşanmaktadır. Eğer göç süreci insanların kendi iradeleri dışında meydana geliyorsa bu göç zorunlu göç olarak adlandırılmaktadır. Bu göç türünde kişiler devletler tarafından göç ettirilmek zorunda bırakılmaktadır. Bunun temel nedeni ise siyasi ve askeridir. Zorunlu göç süreci güvenlik, ekonomik, konut, sağlık, eğitim ve kültürel uyum gibi temel problemleri ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle zorunlu göç sürecinde sığınmacılara önyargılardan uzak ve insan merkezli bir anlayışla bakılmalı ve hayata geçirilecek politikalar insan faktörü gözetilerek özenle belirlenmelidir. Unutulmamalıdır ki zorunlu göç insanların kendi iradeleri ve istekleri ile yapılan bir yer değiştirme hareketi değildir (Tamer ve Birduval, 2018:17). Suriyeli sığınmacılarla ilgili önyargılardan beslenen algılar ne olursa olsun; onların durumunu ve ne kadarının kalıp ne kadarının ayrılacağını tıpkı yüzyıllar boyunca yaşanan diğer göç ve sığınma süreçlerinde olduğu gibi hayatın doğal akışında yaşananlar belirleyecektir. Bu anlamda sürecin sağlıklı biçimde yürütülmesi, sığınmacıların istatistiki bir rakam olarak görülmesinin ötesinde hak sahibi birer birey olduğu gerçeğinin ev sahibi toplum ve yönetimler tarafından içselleştirilerek kabul edilmesi ve bu durumun uygulanan politikalara yansıması ve bu sayede onlara insan onuruna yaraşır biçimde davranılmasına bağlı olarak sağlanacaktır (Özipek ve Tanrıkulu, 2021:22).

Kaynakça Buz, S. ve Dikmen, A. (2021). Zorunlu göçe maruz kalan bireylerin psikososyal iyilik hali. Toplum ve Sosyal Hizmet, 32(1), 227-250. Kaya, M.(2019). Türkiye’deki Suriyeli Mülteci Gruplara Yönelik Şiddet. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Akademik Dergisi, (4), 231-243.

292

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Özipek, B.B., Tanrıkulu, F. (2021). Geçmişten Günümüze Türkiye’de Göç ve Suriyeli Sığınmacılar: Algılar, Olgular ve Gerçekler. Nobel Yayınları: Ankara Tamer, M., & Birvural, A.(2018). Zorunlu Göçün Toplumlarda Oluşturduğu Problemler. Zorunlu Göçler ve Doğurduğu Sosyal Travmalar, s:9-20 Türkiye’deki Suriyeli Sayısı Mart 2021 https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi Erişim Tarihi:01/05/2021

293

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

UKRAYNA KRİZİ BAĞLAMINDA AB’NİN RUSYA POLİTİKASI

Selim YEŞİLTAŞ Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi/ Sosyal Bilimler Enstitüsü/ Uluslararası İlişkiler Bölümü, Doktora Öğrencisi e-mail: [email protected]

Özet Avrupa Birliği (AB) 1951’de altı ülke ile kurulmuş, derinleşme ve genişleme politikaları izleyerek bugünkü hali olan 27 üyeye ulaşmıştır (European Union, 2021). Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte Sovyetlerin en büyük hamisi olan Rusya’nın kendi iç sorunlarına yönelmesi ile AB, Doğu Avrupa’da da genişleme yoluna gitmiştir. Böylece bir yandan Rusya ile arasına tampon kurmak, bir yandan da bölgede oluşan güç boşluğunu fırsat görerek bölge ülkelerini batıyla bütünleştirmek istemiştir (Erkmen, t.y.:2). Bu minvalde yürüttüğü faaliyetleri 2004 yılında nihayete erdirerek Doğu Avrupa’dan sekiz ülkeyi birliğe üye yapmıştır. Bir sonraki genişleme olan 2007 genişlemesiyle Rusya’nın etki alanına tekrar girilmiş ve Romanya ve Bulgaristan da birliğe üye olmuşlardır (AB, 2021). Ancak AB’nin doğu yönünde genişleme isteği son bulmamış, Ukrayna’dan Kafkaslara kadar AB’nin uzanması girişimlerinde bulunulmuştur. Nitekim ilk durak olan Gürcistan görüşmeleri bu doğrultuda gerçekleşmiş ancak Rusya’nın sert müdahalesiyle AB bu defa genişleme sürecinde başarılı olamamıştır (Oğurlu, 2010:106). AB daha sonra Ukrayna ile ilişkileri bu yönde geliştirme çabalarına girmiş, Ukrayna’yı batıya kazandırmak için yoğun faaliyetlere girişmiştir. Ukrayna halkının da bu faaliyetlere olumlu cevap vermesi ancak dönemin Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in AB ile yapılması planlanan ortaklık anlaşmasını reddetmesi ülkeyi kaos ortamına sürüklemiştir (Diyarbakırlıoğlu, 2020:218- 220). 2013 yılından itibaren Ukrayna vatandaşları Rusya karşıtı gösterilere girişince, Rusya bölgede yaşayan Rusları gerekçe göstererek önce Kırım’ı işgal etmiş daha sonra Ukrayna’nın doğusunda günümüze kadar devam eden bir çatışmanın başlangıcına neden olmuştur. Günümüzde Rusya’nın ilhak ettiği Kırım dışında, Ukrayna topraklarında çatışmalar devam etmekle birlikte, Rusya’nın Ukrayna sınırına zaman zaman askeri yığınaklar yapması ve Karadeniz’de sık sık askeri tatbikatlara girişmesi AB’nin Rusya politikasının normalleşmesinin önünde en büyük engel olarak duruyor (Peter, 2021). Bu minvalde Ukrayna krizi bağlamında AB’nin Rusya politikası adlı çalışma ile AB’nin Rusya politikasının en önemli parametresi olan Ukrayna krizinin ilişkilerdeki yeri irdelenmektedir. Jeopolitik konum açısından önemli bir konumda bulunan Ukrayna Rusya için tarihsel bağlar kadar ekonomik ve güvenlik çıkarlarında Rusya tarafından öncelendiği bir ülke konumundadır. Bunun dışında Rusya’nın batı tarafından çevrelenme hissiyatının oluşması ülkenin doğal bir refleks olarak sert tedbirler almasına neden oluyor (Korkmaz, 2021). Bu durumda Rusya AB’den çok Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nden (NATO) şikayet etmesine karşın AB üyelerinin birçoğunun da NATO üyesi olduğunu unutmamak gerekiyor. Rusya bu doğrultuda tüm uluslararası aktörlerin yaptırım ve uyarılarına rağmen geri adım atmamış ve bölgede sıkıştırılmayı beka meselesi görerek gerekli gördüğü müdahaleleri yapmıştır ve de yapmaktadır (Eletek, 2021). Nitel araştırma yönteminin süreç takibi ile ele alındığı bu çalışma ile Rusya’nın hukuksuz eylemlerine rağmen neden AB ile güçlü bağlarının koparılmadığı ele alınmaktadır. Bu konuya verilecek en önemli cevap Rusya’nın AB için vazgeçilmez bir enerji partneri olduğu gerçekliğidir. Örneğin birçok Doğu Avrupa ülkesi doğalgazının yaklaşık tamamını Rusya’dan ithal etmektedir. Genel itibariyle temel enerji kaynaklarının üçte ikisini karşılayan Rusya böylece AB için vazgeçilmez olmakta ve bu enerji bağımlılığını sonuna kadar kullanmaktadır (Güneş ve Arslan, t.y., 39-42). Sonuç olarak Rusya Ukrayna krizi dışında da casus krizi, insan hakları gibi daha birçok alanda AB’nin çağrılarına uymamaktadır. Ancak AB Rusya’nın eylemlerine enerji bağımlılığından dolayı 294

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI ancak diplomatik cevaplar vererek süreci devam ettirmektedir. Dolayısıyla AB Rusya’ya olan bağımlılığını kesmedikçe bu asimetrik ilişki düzeyi devam edecektir. Anahtar kelimeler: Avrupa Birliği, Rusya, Ukrayna Krizi

Kaynakça European Union, (2021). The History of the European Union, Erişim Adresi: https://europa.eu/european-union/about-eu/history_en Erkmen M. (t.y.) Avrupa Birliği’nin Batı Balkanlar’da Genişleme Politikası, Erişim Adresi: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/871376 AB gov: Republic of Turkey Ministry of Foreign Affairs Directorate For EU Affairs, Enlargement of European Union, Erişim Adresi: https://www.ab.gov.tr/enlargement_109_en.html Oğurlu, E. (2010). 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı Çerçevesinde Avrupa Birliği’nin Güney Kafkasya Politikası, T.C. Türk ‹şbirliği ve Kalkınma ‹daresi Başkanlığı Türk ‹nternational Cooperation and Development Agency AVRASYA ETÜDLER‹ 38/2010-2 (99-127) Diyarbakırlıoğlu, K. (2020). Viktor F. Yanukoviç Dönemi Ukrayna’nın Avrupa Birliği İle İlişkilerini Belirleyen Dinamikler, International Journal of Social Inquiry Cilt / Volume 13 Sayı / Issue 1 2020 ss./pp. 209-234 Peter, L. (2021). BBC News, Rusya, Ukrayna sınırına neden askeri yığınak yapıyor?, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56746772 Korkmaz N. (2021). Batı’nın Rusya’yı Çevreleme Stratejisi ve ABD ile Avrupa Arasındaki Ayrılıklar, Erişim Adresi: https://www.ankasam.org/batinin-rusyayi-cevreleme-stratejisi-ve-abd-ile-avrupa- arasindaki-ayriliklar/ Eletek Ö. (2021). Savaş ve Diplomasi arasında Ukrayna-Rusya Krizi, Erişim Adresi: https://www.ankasam.org/26539/ Güneş M. ve Arslan T. (t.y.). Enerji Bağımlılığında Avrupa Birliği, Rusya, Türkiye Üçgeni ve Doğu Akdeniz Alanı, International Journal of Humanities and Education.

295

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

COVID-19 SALGIN SÜRECİNİN BİYOSOSYAL PERSPEKTİF DEĞERLENDİRİLMESİ

Sema İŞLER Hitit Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Adli Bilimler Ana Bilim Dalı [email protected]

Özet Çalışmada Çin’in Wuhan şehrinde 2019 yılının son ayında ortaya çıkan ve 2020 yılında tüm dünyaya yayılarak pek çok insanı sosyal ve psikolojik olarak derinden etkileyen COVID-19 pandemisinin insanların davranış kalıplarında yarattığı değişimler incelenmiştir. Bu bağlamda COVID-19 pandemisinin insanların davranış kalıplarında yarattığı etkileri ortaya koymaya yönelik araştırmaların bulguları ve sonuçları incelenerek derlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Antropoloji, COVID-19,Biyososyal, Davranış.

Giriş Çin’in Wuhan şehrinde 2019 yılının sonlarında ortaya çıkan COVID-19 hastalığı dünya çapında küresel bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Salgına bağlı ölüm oranlarının artması sonucu aşı üretimi ve evde kalma çağrılarıyla ulusal ve uluslararası bir mücadele başlatılmıştır. Salgın nedeniyle alınan önlemler, biyososyal bir varlık olan Homo Sapiens’in yaşamını derinden etkileyen çeşitli değişimleri de beraberinde getirmiştir. Salgın sürecinde insan yaşamında biyolojik, fiziksel, kültürel, psikolojik, ekonomik, sosyal ve politik dönüşümler gerçekleşmiştir. Pandemiler tarihi ele alındığında, tüm salgınların küreselleşme ve göçün etkisiyle farklı dönüşümlere sebep olduğu görülmektedir. 21. yüzyılda ortayaçıkan COVID-19 pandemisi, dünyayı etkisi altına alarak dijital bir çağın dönüşümünü başlatmıştır. Bu çalışmada, Homo Sapiens’in COVID-19 pandemisi nedeni ile küresel bir köy haline gelen Dünya’nın ekosistemini yeniden şekillendirmedeki rolünü ve insanınsosyal bağlamını anlama, bu bağlama bağlı olarak yaşantısının ve mevcut davranış kalıplarındaki değişiminin neden-sonuç ilişkileri kurularak açıklanması amaçlanmıştır.

Yöntem Çalışma ulusal ve uluslararası literatürde bulunan yayınların ve araştırmaların değerlendirilmesi ve derlenmesi yöntemi ile gerçekleştirilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Bu çalışma, COVID-19 hastalığının nasıl bir küresel sağlık sorunu haline dönüştüğünü ve alınan önlemlerin etkisi ile insan yaşamında var olan davranış kalıplarının bir anda nasıl değiştiğini, bu değişime bağlı olarak biyososyal bir varlık olan insanın nasıl etkilendiğini ortaya koymaktadır. COVID-19 pandemisi bugünümüzü etkilediği kadar yarınlarımızı da etkileyecektir ve bilim insanlarının da öngörüsü ile özetlemek gerekirse “hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır”.

Sonuç ve Öneriler Sonuç olarak, COVID-19 salgını diğer salgınlardan farklı olarak gelecek kuşaklardaki bireylerin mevcut davranış kalıplarını etkileyerek insanoğlu üzerinde fiziksel, psikolojik, biyolojik, eğitim ve sosyal olarak bir tehdit oluşturacağı muhakkaktır. Bu nedenle gelecek nesiller için hemen her alanda çok ciddi önlemlerin alınması ve toplumun her anlamda sağaltılması çok büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda özellikle disiplinler arası çalışmalar vasıtasıyla yapıcı işbirliklerinin gerekli olduğu düşünülmektedir.

296

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Kaynaklar Basile, A.J., Renner,M.W., Hidaka,B.H. & Sweazea,K.L. (2021). An Evolutionary Mismatch Narrative to Improve Lifestyle Medicine: A Patient Education Hypothesis. Evolution, Medicine and Public Health, 9(1), 157-163. Deng, C. X. (2020). The Global Battle Against SARS-CoV-2 and COVID-19. International Journal of Biological Sciences,16(10), 1676-1677. Darash, S,L. (2013).Governing Future Potential Biothreats Toward an Anthropology of Uncertainty,Current Anthropology,54(1),1-22. Higgins,R.,Martin,E.,Vesperi,M.D.,(2020). An Anthropology of the COVID-19 Pandemic.Anthropology Now,12(1),2-6. İşler, S.,(2020).Biyometrik Suçlu Profilleme. II. International Congress on Sports, Anthropology, Nutrition, Anatomy and Radiology. Bildiri Özeti, Kapadokya Üniversitesi,Nevşehir. İnternet (t.y.). Erişim adresi: https://tr.public-welfare.com Kırık, A,M., Özkoçak V.,(2020). Yeni Dünya Düzeni Bağlamında Sosyal Medya ve Yeni Koronavirüs(Covıd-19) Pandemisi. Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi,7(45),133-154. Lynteris, C.,Poleykett,B.,(2018). The Anthropology of Epidemic Control: Technologies and Materialities. Medical Anthropology, 37(6), 433-441. Murdock, G . (2020). “Pandeminin Etkisi Eşit Olmayan Bir Şekilde Hissedilmiştir” . TRT Akademi , 5 (10) , 846-857 . Erişim Adresi: https://dergipark.org.tr/tr/pub/trta/issue/56639/787217 Özkoçak,V., Koç,F., Gültekin,T. (2020).PandemilereAntropolojik Bakış:Koronavirüs(Covid-19) Örneği. International Balkan Universıty,15(2),1183-1195. Tugaç,Ç.,(2020).Kentsel Sürdürülebilirlik ve Kentsel Dirençlilik Perspektifinden Tarihteki Pandemiler ve Covıd-19 Pandemisi.Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,259-292.

297

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ÖĞRETMENLERDE COVID-19 SALGIN HASTALIK KORKUSU İLE MESLEKİ BENLİK SAYGISI ARASINDAKİ İLİŞKİLER1

Çağrı BALOĞLU Nişantaşı Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Psikoloji Bölümü, [email protected]

Özet Bu çalışmada öğretmenlerdeki COVID-19 salgın hastalık korkusu ile mesleki benlik saygısı arasındaki ilişkiler ele alınmıştır. Araştırmanın bu temel amacı çerçevesinde öğretmenlerdeki COVID-19 salgın hastalık korkusu ile mesleki benlik saygısı arasındaki ilişkiler öğretmenlerin cinsiyet, yaş, branş, mezuniyet durumu ve görev yapılan eğitim kademesi değişkenlerine göre incelenmiştir. Araştırma ilişkisel tarama modelinde tasarlanmıştır. Araştırmanın evrenini, 2020-2021 güz yarıyılında, Orta Anadolu’da bulunan bir ilde resmi ve özel devlet okullarının Temel Eğitim Kademesinde (Okulöncesi, İlkokul ve Ortaokullarda) görev yapan öğretmenler oluşturmuştur. Araştırma örneklemi kolayda örnekleme yoluyla belirlenen 387 katılımcıdan oluşmuştur. Veriler Ahorsu, Lin, Imani, Saffari, Griffiths ve Pakpour (2020) tarafından geliştirilen ve Türkçe uyarlaması Bakioğlu, Korkmaz ve Ercan (2020) tarafından yapılan Koronavirüs (COVID-19) Korkusu Ölçeği (2020) ve Arıcak tarafından geliştirilen (1999) Mesleki Benlik Saygısı Ölçeği yardımı ile toplanmıştır. Verilerin analizi SPSS paket programı yardımı ile yapılmıştır. Çözümlemede frekans, yüzde, minimum-maksimum değerler, ortalama ve standart sapma kullanılmıştır. Normallik testi sonuçlarına göre ikili puan ortalamalarının karşılaştırılmasında bağımsız gruplar t-testi çoklu puan ortalamalarının karşılaştırılmasında ise ANOVA testi kullanılmıştır. Veriler arasındaki ilişkiler Pearson korelasyon analizi ile tespit edilmiştir. Araştırma kapsamında yapılan ilk analiz sonuçları öğretmenlerde COVID-19 korkusu ile mesleki benlik saygısı arasında anlamlı ilişkilerin bulunduğunu göstermektedir. Araştırmada bulgulara dayalı bazı öneriler de geliştirilerek sunulmuştur. Anahtar kelimeler: Öğretmen 1, COVID-19 Korkusu 2, Mesleki Benlik Saygısı 3

Giriş Bulaşıcı bir hastalıkla karşı karşıya kalan insanlar genellikle bir psikolojik baskı altına da girmektedirler. COVID-19 salgın hastalığının ortaya çıktığı Çin'de, salgının ilk aşamasında yapılan bir kamuoyu araştırmasında katılımcıların yaklaşık üçte birinin orta ve yüksek şiddette kaygı duydukları tespit edilmiştir (Wang, Pan, Wan, Tan, Xu, Ho, ve Ho 2020: 1-25). Bu yönüyle COVID- 19 pandemisi yalnızca fiziksel sonuçları değil, insanlar üzerinde psikolojik sonuçları olan bir hastalıktır. COVID-19 salgını tüm dünyayı ve ülkemizi etkisi altına almıştır. Kuşkusuz bu salgından en fazla etkilenen kesim sağlık çalışanları olmuştur. Sağlık çalışanları kadar olmasa da eğitim çalışanları bu salgından olumsuz etkilenen diğer bir grubu oluşturmuştur. Türkiye’de Millî Eğitim Bakanlığı salgın sürecinde eğitim hizmetlerini devam ettirebilmek için büyük gayretler sarf etmiş ve çevrimiçi eğitim olarak adlandırılan uzaktan eğitim formülünü devreye konmuştur. Eğitim kurumlarında yüz yüze eğitim yapamayacak duruma gelen öğrenciler uzaktan eğitim almış ve salgının seğir durumuna göre de çeşitli çözüm arayışları içerisine girilmiştir. Kuşkusuz bu süreçte pek çok zorluk yaşayan öğretmenler COVID-19 salgınından sosyal ve psikolojik olarak da önemli ölçüde etkilenmişlerdir. Mesleki benlik saygısı, meslek sahiplerinin yaptığı işin önemini anlamaları, uzmanlıklarını

1 Bu çalışma Nişantaşı Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsünde Dr.Öğretim Üyesi Selçuk Aslan danışmanlığında Çağrı Baloğlu tarafından hazırlanan “Öğretmenlerde COVID-19 Salgın Hastalık Korkusu ile Mesleki Benlik Saygısı ve Özgecilik Arasındaki İlişkiler” konulu yüksek lisans tez çalışmasının bir bölümünden oluşmaktadır. 298

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI değerlendirmeleri ve çalışma ortamlarında kendilerini buna göre ayarlayabilmelerini sağlayan önemli bir kavramdır. Öğretmenler söz konusu olduğunda, birer rol modeli olan eğitimcilerin kendi rollerini en iyi şekilde gerçekleştirmek ve yeterliliklerini değerlendirmek için daha önemli görülmesi gereken bir konudur. Mesleki yeterliklerin bu şekilde algılanması, şüphesiz, öğretmenlerin eğitim ve öğretim süreçlerinde oynadıkları rollere ilişkin tamamlayıcı nitelikleri keşfetmelerini sağlayan, mesleki özsaygının özünü oluşturmaktadır. Mesleki benlik saygı algısı, öğretmen profesyonelliğin özünü oluşturduğu için çok önemli bir konudur (Tabassum ve Ali, 2012: 206). Bu çalışmada öğretmenlerde COVID-19 salgın hastalık korkusu ile mesleki benlik sayısı arasındaki ilişkiler ele alınmıştır. Sorunun geniş kapsamı içerisinde “Öğretmenlerdeki COVID-19 salgın hastalık korkusu ile mesleki benlik saygısı arasındaki ilişkiler katılımcıların; a) Cinsiyet b) Yaş c) Branş d) Mezuniyet durumu (ön lisans, lisans, lisansüstü) e) Görev yapılan eğitim kademesi (Okul Öncesi, İlkokul, Ortaokul)’a göre farkı olup olmadığının belirlenmeye çalışılmıştır. COVID-19 salgın hastalığı dünya genelinde yayıldıkça yeni sorunlar da ortaya çıkmaya devam etmektedir. Öğretmenler bu süreçte sadece okullarında virüsü kapma endişesi ile ailelerin güvenliğini de düşünme kaygısı ve korkusu da yaşamaktadırlar. Bu sorun durum öğretmenlerde oluşan COVID- 19 salgın hastalığı korkusunun mesleki ve sosyal psikolojik açıdan ele alınmasını gerekli kılmaktadır.

Yöntem Araştırma ilişkisel tarama modelinde betimsel bir çalışmadır. “Tarama modelleri, geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekilde betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır (Karasar, 2012)”. “İlişkisel tarama modeli, iki ve daha çok sayıdaki değişken arasında birlikte değişimin varlığını belirlemeyi amaçlayan tarama yaklaşımına denir. İlişkisel tarama modelinde, değişkenlerin birlikte değişip değişmediği; değişme varsa bunun nasıl olduğu saptanmaya çalışılır (Karasar, 2011).” Araştırmanın evreni, 2020-2021 güz yarıyılında, Orta Anadolu’daki bir ilde bulunan 2’si özel 11 Anaokulu; 3’ü özel 32 İlkokul; 3’ü özel 26 Ortaokul olmak üzere toplam 69 eğitim kurumunda görevli bulunan 2500 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi kolayda örnekleme yöntemi ile belirlenen 386 öğretmenden oluşmaktadır. Araştırmada Veri Toplama Aracı olarak iki adet ölçek kullanılmıştır. Koronavirüs (COVID-19) Korkusu Ölçeği: Bireylerin COVID-19 kaynaklı korku düzeylerinin ölçülmesi için orijinal olarak Ahorsu, Lin, Imani, Saffari, Griffiths ve Pakpour, (2020) tarafından geliştirilmiştir ve Türkçe uyarlaması Bakioğlu, Korkmaz ve Ercan (2020) tarafından yapılmıştır. Ölçek beşli Likert tipinde, tek faktörlü yapıda ve yedi maddeden oluşmaktadır. 5 puanlık likert tipi bir derecelendirme sistemine sahiptir. Ölçekte ters madde bulunmamaktadır. Ölçeğin tüm maddelerinden alınan toplam puan bireyin yaşadığı Koronavirüs COVID-19 korkusu düzeyini yansıtmaktadır. Ölçekten alınabilecek puanlar 7 ile 35 arasında değişmektedir. Ölçekten alınan yüksek puan yüksek düzeyde Koronavirüs korkusu yaşamak anlamına gelmektedir. Ölçeğin Cronbach alfa iç tutarlılık katsayısı.88'dir. Mesleki Benlik Saygısı Ölçeği: Arıcak (1999), tarafından geliştirilmiştir. Ölçek, bir mesleği tercih etmiş, bir alanda mesleki eğitim gören ya da bir mesleği icra eden 17 yaş ve üstü bireylerin ilgili mesleğe olan saygı tutumlarını ölçmek amacıyla uygulanabilmektedir. Ölçek 30 maddeden oluşmaktadır. Bu 30 maddenin 14’ü olumlu, 16’sı ise olumsuz ifadeleri içermektedir. Ölçeğin kullanılmasında her maddeye verilen puan toplanmakta ve toplam puan elde edilmektedir. Ölçek puanları 30 ile 150 arasında bir değer vermektedir Ölçeğin güvenirliği iki şekilde test edilmiştir. Birincisi, ölçeğin iç tutarlılığının bir ölçüsü olan ve Likert tipi ölçekler için öncelikle kullanılan Cronbach α güvenirlik katsayısının hesaplanması, diğeri ise testin tekrarı yöntemiyle elde edilen güvenirlik katsayısıdır. 152 öğrenciye uygulanan ve madde analizi sonucunda 30 maddeye inen

299

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ölçeğin SPSS paket programında Cronbach α güvenirlik katsayısı hesaplanmış ve ölçeğin güvenirlik katsayısı. 93 olarak bulunmuştur. Ölçek uygulaması için gerekli izinler önceden alınmış, veriler online form yardımı ile öğretmenlere ulaştırılarak toplanmıştır. Ölçek uygulamasına başlarken ölçeklerin akademik amaçla kullanılacağı, yanıtlarının kimseyle paylaşılmayacağı titizlikle belirtilmiştir. Ölçekler sadece gönüllü olan öğretmenlere uygulanmıştır. Yönergelerde soruların nasıl cevaplandırılacağı hakkında bilgi verilmiştir. Bireylerin ölçekleri cevaplandırması ortalama 10-15 dakika sürmüştür. Toplanan veri seti sayısı 400 birim olarak gerçekleşmiş. Fakat bunlardan 387’si değerlendirmeye alınmıştır. Veriler ön kontrolden geçirilmiş, doğru cevap verilmeyen (çapraz yapma, sürekli aynı cevapları işaretleme şeklinde olan) formlar analize dahil edilmemiştir. Veriler SPSS programı ile çözümlenmiştir. Çözümlemede frekans, yüzde, minimum-maksimum değerler, ortalama ve standart sapma kullanılmıştır. Normallik testi sonuçlarına göre ikili puan ortalamalarının karşılaştırılmasında bağımsız gruplar t-testi çoklu puan ortalamalarının karşılaştırılmasında ise ANOVA testi kullanılmıştır. Veriler arasındaki ilişkiler Pearson korelasyon analizi ile belirlenmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Araştırma bulguları araştırmanın kavramsal çerçevesi ile ilişkilendirilerek açıklanmaya çalışılmıştır. Bu aşamada bulgular başka araştırmaların sonuçları ile ilişkilendirilerek yorumlanmaya çalışılmıştır. Araştırma kapsamında elde edilen bulgular 7. Hitit Öğrenci Kongresinde Sunulacaktır.

Sonuç ve Öneriler Araştırma sonuçları araştırma bulgularına bağlı ilgili alan yazına katkı sunacak şekilde sıralanmıştır. Araştırma sonuçlarında dayalı olarak geliştirilen öneriler ise uygulayıcı ve araştırmacılar için ayrı ayrı sıralanmıştır.

Kaynakça Ahorsu, D. K., Lin, C. Y., Imani, V., Saffari, M., Griffiths, M. D., & Pakpour, A. H. (2020). The fear of COVID-19 scale: development and initial validation. International journal of mental health and addiction, 1-9. Arıcak, O. T. (1999). Grupla psikolojik danışma yoluyla benlik ve mesleki benlik saygısının geliştirilmesi. Arıcak, T. (1999). Öğretmen adaylarının benlik saygısı ve mesleki benlik saygılarının geliştirilmesine yönelik bir grupla psikolojik danışma uygulaması. Bakioğlu, F., Korkmaz, O., & Ercan, H. (2020). Fear of COVID-19 and positivity: Mediating role of intolerance of uncertainty, depression, anxiety, and stress. International Journal of Mental Health and Addiction, 1-14. Karasar, N. (2011). Bilimsel araştırma yöntemi [Scientific research methodology]. Ankara: Nobel. Karasar, N. (2012). Bilimsel araştırma yöntemi: kavramlar, ilkeler, teknikler. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Tabassum, F., Ali, M. A. (2012). Professional self-esteem of secondary school teachers. Asian Social Science, 8(2), 206. Wang, C., Pan, R., Wan, X., Tan, Y., Xu, L., McIntyre, R. S., ... & Ho, C. (2020). A longitudinal study on the mental health of general population during the COVID-19 epidemic in China. Brain, behavior, and immunity, 87, 40-48.

300

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

GELENEKSEL TÜRK SPORLARINDA OKÇULUĞUN ÖNEMİ

Asım DOĞRU Hitit Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilimdalı [email protected]

Özet İnsanlığın doğuşuyla birlikte ortaya çıkan doğaya egemen olma ihtiyacı öncelikle tabiat güçlerine daha sonra ise insanların birbirlerine karşı gerçekleştirdiği mücadeleler halini almıştır. İnsanlar arasında yapılan bu mücadelelerden galip gelebilmek için insanlar çeşitli silah yapımı girişimlerinde bulunmuşlardır. İlkçağ insanlarının oluşturduğu en önemli silah ''ok'' olarak adlandırılmaktadır. İlk zamanlarda insanlar oku hayvanları avlamak için kullanırken zamanla düşman olarak gördüğü, mücadele içerisinde olduğu insanlara karşı kullanmıştır. İnsanoğlunun en eski silahlarından olan ok ve yay saldırılarda kullanıldığı gibi korumada da kullanılmıştır. Ancak ateşli silahların gelişimiyle birlikte ok ve yay silah olarak kullanımda ikinci planda kalmış bir spor faaliyeti haline gelmeye başlamıştır. Özellikle Bursa'nın fethiyle beraber okçuluk bir savaş kültürü olmaktan öteye geçmiş ve bir spor faaliyeti haline gelmiştir. Öncelikle Orhan Bey ''Atıcılar Sahası'' yaptırmış ardından Yıldırım Beyazıd Gelibolu'ya ok atma alanları yaptırmıştır daha sonra ise İstanbul'un fethiyle beraber Fatih Sultan Mehmet okçuluk alanları yaptırmıştır. Bu alanlara ''Ok Meydanı'' adını vermiştir. Bu çalışmanın amacı geleneksel Türk sporlarını incelemek ve kültürel mirasımız olan okçuluğun önemini ve faydalarını detaylı şekilde ortaya koymaktır. Anahtar Kelimeler: Geleneksel Türk Sporları, Ok ve Yay, Okçuluk, Okçuluk Sporu.

Giriş İnsanoğlu tarihinin ilk zamanlarından itibaren sürekli hayat mücadelesi içerisindedir. Hayat mücadelesi içerisinde olan insanlar birçok malzeme ve alet yapımı girişimlerinde bulunmuşlardır. Bu malzemelerin başında ok ve yay gelmektedir. Özellikle göçebe bir yaşam tarzı süren savaşçı toplumlarda ok ve yay önemli bir yer tutmuştur. Başlarda hayatta kalma ve savaş malzemesi olarak kullanılan ok ve yay daha sonraları eğlence ve spor haline dönüşmüştür. Böylelikle okçuluk zamanla kendisini bir sportif aktivite olarak göstermiştir. (Küçük, 2018) Okçuluğun tarihi, insanlık tarihinin çok eski zamanlarına kadar dayanmaktadır. Ok ve yayla ilgili ilk buluntular Geç Paleolitik Çağ'da (M.Ö 35000 - 10000) tarihlerinde karşımıza çıkmaktadır. Mağara devri insanları için ok ve yay hem savaşma aracı hem de av aracı idi. Kısaca okçuluk tarihi taş devrine kadar dayanmaktadır. Ancak her ne kadar ilk örneklerine taş devrinde rastlansa da günümüz okçuluğuna benzer ilk örneklerine 5000 yıl öncesinde Eski Mısırlılara ait resim ve kalıntılarda rastlanmıştır. (Aytaçoğlu, 2018) İlk Türk devletlerinden itibaren okçuluk, Türk kültür ve savaş tarihinin en önemli değerlerinin başında gelmektedir. İlk Türk kavimlerinden Osmanlı Devleti'ne miras olarak kalan okçuluğa çok fazla önem verilmiştir hatta iyi ok atanlar padişahlar tarafından ödüllendirilmiştir. Osmanlı Devleti yaptıkları fetihlerde askerlerinin oku kullanımına oldukça dikkat etmişler, oku iyi kullanan askerler yetiştirilmesine özen göstermişlerdir. Okçuluk Osmanlı Devleti'nde yoğun ilgi gören bir uğraş olmuştur. Padişahlar tarafından okçuluk üzerine birçok girişimlerde bulunulmuştur. Orhan Bey'in Bursa'yı fethiyle başlayan okçuluk faaliyetleri, Yıldırım Beyazıd ve Fatih Sultan Mehmet tarafından devam ettirilmiştir. (Atalay & Akbulut, 2013) Bu çalışmanın amacı geleneksel Türk sporları hakkında bilgi edinmek ve kültürel mirasımız olan okçuluk sporunu ele alıp bütün yönleriyle ortaya koymaktır.

301

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Yöntem Bu çalışmada geleneksel Türk sporları ve okçuluğun önemini açıklayabilmek için daha önce ele alınan akademik çalışmalardan, kitaplardan ve ilgili internet sitelerinden faydalanılmıştır. Araştırma Bulguları Ve Tartışma Okçuluk sporu temelinde güç, koordinasyon ve konsantrasyon bulunmaktadır. Diğer spor dallarında da olduğu gibi okçuluk sporunda da başarılı performans hırs düzeyi ile doğru orantılıdır. Okçuluk temel eğitimlerine 9-10 yaşlarında başlanmalıdır. Küçük yaşlarda başlanan okçuluk sporu bireylere birçok yönden gelişim sağlar özellikle zihinsel ve vücut formu açısından oldukça önemlidir. Her spor dalı gibi okçuluk sporu da kişinin sağlık ve yaşam kalitesini artırmaktadır. Okçuluk sporu, vücudun üst kısmının özellikle de omuzların kuvvet ve dayanıklılığını gerektiren statik bir spor dalıdır. Okçuluk becerisi ise belirlenen hedefe oku en doğru ve en yakın şekilde atmak olarak tanımlanır.

Sonuç Ve Öneriler İnsanlar yaşamları boyunca hayatta kalma mücadelesi vermiştir. Vermiş olduğu yaşam mücadelesinde çeşitli savaş girişimlerinde bulunmuşlardır. Bu savaşlarda üstün gelebilmek için etkili birçok malzeme kullanmışlardır. Bu malzemelerin başında ok ve yay gelmektedir. Ok ve yay, hem toplumların hayat mücadelesi vermesinde hem de toplamların geleceklerine yön vermesi açısından insanlık tarihi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Ancak zamanla ateşli silahlar gelişim göstermiş olup, ok ve yay sporsal bir faaliyet olarak devam ettirilmiştir. Okçuluk sporu bireylere; sosyal bir ortam, daha planlı ve düzenli bir hayat, sabırlı olmayı, belli bir amaç doğrultusunda hareket etmeyi, zorluklar karşısında galip gelmek gibi birçok şeyi öğretir. Bunların yanı sıra okçuluk sporu; doğru nefes alıp vermeye, kalp sağlığına, strese, vücut için önemli olan büyüme hormonunun salgılanmasına, omurga eğriliği tedavisinde daha birçok yönde olumlu etkiler sağlamaktadır. Kaynakça 1. ATALAY, N., TAMER, K., & DURMUŞ, O. (1997). Okçularda Tespit Edilen Postüral Deformitelerin Spor ile İlişkisinin İncelenmesi. Gazi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 2(1), 23-32. 2. ATALAY, Ö. G. A., & Akbulut, A. K. (2013). Türk spor kültürünün eşsiz örneği: Okçular tekkesi. Karadeniz Uluslararsı Bilimsel Dergi, 1(18), 144-154. 3. AYTAÇOĞLU, A. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE OKÇULUK. Kültür Evi Konuşmaları, 28. Ulukan, M. (2018). OKÇULARIN DİKKAT VE PERFORMANS DÜZEYLERİNİN ZEKA TÜRLERİ İLE İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİ (Master's thesis). 4. CANKURTARAN, Z. (2020). Okçuların Rekabet Ortamında Kullandıkları Zihinsel Antreman Becerilerinin Sıralama Atış Skorlarına Etkisi. Uluslararası Güncel Eğitim Araştırmaları Dergisi, 6(1), 13-29. 5. Çetin, A. (2011). Memlük Devletinde Okçuluk. Gazi Türkoloji Araştırmaları Dergisi, 1(9), 67-86. 6. ERTAN, H. OKÇULUKTA ENDİSLERİN KULLANILMASI BİR DERLEME ÇALIŞMASI. Gazi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 8(2), 11-18. 7. GÖKSU, E. OK VE YAYIN TÜRK DEVLET GELENEĞİ VE HAKİMİYET ANLAYIŞINDAKİ YERİ. 8. Gül, M., Uzun, R. N., & Cebi, M. (2018). TÜRK KÜLTÜRÜNDEKİ GELENEKSEL OYUNLAR VE SPORLARA YÜZEYSEL BİR BAKIŞ. Elektronic Turkish Studies, 13(26). 9. https://www.yee.org.tr/tr/yayin/kemankes-projesi 10. Işın, P. M. (2009). Türk okçuluk araştırmaları ve Paul E. Klopstep (1889-1991). Çevrimiçi tematik türkoloji dergisi, 234-241. 11. İmamoğlu, O., & Taşmektepligil, M. Y. (1997). Türk kültüründe spor. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 10(1), 145-150. 12. KÖSEOĞLU, F. N. Hellen Dünyasında Ok, Yay ve Okçuluk. MASROP E-Dergi, 7(8), 13-26. 13. Küçük, M. A. (2018). İslam öncesinden sonrasına Türk geleneğinde bir yaşam stili:''Okçuluk''. Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 4(1), 178-191. 14. METİN, T. (2014). SELÇUKLULARDA OKÇULUĞA GENEL BİR BAKIŞ. Tarih Okulu Dergisi, 2014(17). 302

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

15. Murat, K. U. L., TÜRKMEN, M., YILDIRIM, Ü., USTABULUT, M. Y., TÜRKER, Ü., & AKOVA, A. Üniversite Öğrencilerinde Geleneksel Okçuluk Eğitim Uygulamalarının Fiziksel Parametre Değişimlerine Etkisinin İncelenmesi. CBÜ Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 15(2), 88-102. 16. Özen, N. (2013). Türk kültür tarihinde spor ve Türklerin spora katkıları (Master's thesis, Batman Üniversitesi). 17. ÖZMENLİ, M. ORTAÇAĞ SAVAŞLARININ ETKİN SİLAHI: OK. In I. Uluslararası Türklerin Dünyası Sempozyumu (I. International World of Turks Symposium of Social Sciences) Antalya-11-14 Mayıs 2017 (p.25). 18. Şinasi, A. C. A. R., & Özveri, M. (2008). Yaycı Yusuf Beşe Terekesinin Düşündükleri. Osmanlı Bilimi Araştırmaları, 9(1), 119-136. 19. TURAN, S., & ÇİLLİ, M. (2016). Farklı Isınma Yöntemlerinin Olimpik Okçulukta Atış Performansına Etkisi. Online Türk Sağlık Bilimleri Dergisi, 1(1), 13-20. 20. TÜRKER, Ü. (2020). Olimpik Okçuluk ve Gelişim Psikolojisi Açısından İncelenmesi/ Olympic Archery and It's Investigation in terms of Developmental Psychology. Anatolia Sport Research, 1(1), 5-24. 21. VURAL, H. OSMANLI TÜRKÇESİ SÖZLÜKLERİNDE YER ALAN OKÇULUK TERİMLERİ. Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 115-123.

303

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KELİMENİN FESAHATİ VE REVÂNÎ DİVANI’NDAN ÖRNEKLER

Özlem ŞAMLI Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dil ve Edebiyatı Bölümü [email protected]

Özet Fesahat, kelimelerin telaffuzunun hoş olup kulağa akıcı halde gelmesi ve manasının da açık olmasıdır. Fesahat, birtakım âlimler tarafından ilk belagat kitaplarında belagatle aynı veyahut birbirlerine çok yakın bir kelime olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha sonradan belagatle ilgili yazılan eserlerde, bu iki kelimenin birbirinden ayrı olduğu üzerinde durulduğu ve aralarındaki farklılıkların yansıtılmaya çalışıldığı görülmektedir. Fesahat, belagat ilminin içerisinde olup onun öncelikli şartıdır. Nitekim fesahat bakımından kurallara uygun olan sözcük ya da söz dizimi belagate de uygundur. Belagat ve fesahat kurallarına uygun söz söylemek şairlerin derecesini gösteren bir unsur olmuştur. Şairler eserlerini meydana getirirken bu kurallara dikkat etmiş ve çeşitli kelime oyunlarına başvurarak şiirlerini icra etmiştir. Çalışmamızda belagatin şartlarından olan fesahat konusu üzerinde durulacak ve kelimenin fesahatindeki (tenâfür-i hurûf, kıyasa muhalefet, garabet gibi) kusurlardan söz edilecektir. Revânî’nin Divanı’ndan örnek beyitler verdiğimiz çalışmada öncelikle fesahat kavramı ve Revânî’nin hayatı hakkında bilgi verilecektir. Ardından divanda yer alan birtakım fesahat kusurları aktarılacaktır. Anahtar Kelimeler: Belâgat, Fesâhat, Kelimenin Fesâhati, Revânî Dîvânı.

Giriş Klasik Şiir sahasında yapılan akademik çalışmalara bakıldığında çalışmaların çoğunun metin neşri ile ilgili olduğu görülmektedir. Neşredilen divanlarda da belagat ve fesahatle ilgili çalışmaların yer almadığı gözler önüne serilmektedir. Belagat ilminde çok sayıda eser yazılmış olup eserlerde belagat ve fesahat ilmimin incelendiği çalışmaların az olması bizi böyle bir çalışma yapmaya sevk etmiş olup bu hususta çalışmamız belirlediğimiz şairin divanındaki fesahat kusurlarına ve bunların neler olduğuna cevap aramaktadır. Bu çalışmayla alandaki eksiklik giderilmeye çalışılmıştır.

Yöntem Çalışmamız belagatin öncelikli şartlarından olan fesahat konusunu içermektedir. Bilhassa fesahatle ilgili çalışmaların az olması ve diğer çalışmacılarımızı da divanlarda fesahat konusunu ele almalarını teşvik etmek amacıyla bu konu düşünülmüş olup çalışmamızın konusunu bulduktan sonra araştırma yapacağımız divanı seçmek noktasında ise Klasik Şiir’in en parlak dönemlerinden olan 16. yüzyıla yoğunlaşılmıştır. 16. yüzyıl şairlerinin divanlarını incelemeye karar verdikten sonra çalışmamızın konusunu teşkil eden fesahat kuralları bakımından birkaç divanı inceledik. Ardından fesahat kusurları bakımından incelediğimiz divanlar sonucunda konumuza uygunluğu itibariyle Revani Divanı'nı incelemeye karar verdik. Araştırma yapacağımız divanı tespit ettikten sonra çalışmaya koyulduk. Çalışmamızı oluştururken öncelikle belagat ve fesahatle ilgili yazılmış makalelerden, tezlerden faydalandık. Ele aldığımız eserde belagat ve fesahat kusurları diyebileceğimiz beyitleri sözlük ve belagat kitapları yardımıyla çözümlemeye çalıştık. Revânî’nin Divanı’ndan örnek beyitler verdiğimiz çalışmada öncelikle fesahat kavramı ve Revânî’nin hayatı, eserleri ve şairimizle ilgili yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdik. Ardından divanda yer alan birtakım fesahat kusurlarını aktarmaya çalıştık. Fesahat kusurları kapsamında bulduğumuz beyitleri günümüz Türkçesi’yle aktarmaya çalışıp beyitte geçen fesahat kusurlarını (tenâfür-i hurûf, kıyasa muhalefet, garabet gibi) detaylı bir şekilde ele aldık. Revânî Divanı’nda fesahat kusurlarıyla ilgili elde ettiğimiz bulguları ise sonuç kısmında ayrıca belirttik.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Araştırmamız kapsamında incelediğimiz Revânî Divanı’nda fesahat kusurlarına dikkat çekmeye çalıştık. Bu bağlamda yapılan önceki çalışmaları da göz önüne alarak aynı kelimelerden oluşan fesahat kusurlarını işlememeye dikkat ettik. Çalışmamız neticesinde Revânî Divanı’nda tenafür-i hurûf (telaffuz güçlüğü) olan bazı beyitler şöyledir:

304

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Yok durur zerrece gönlünde terahhum eseri Ne ‘aceb hâssavirmiş durur Allâh sana (G.13/3) (Gönlünde zerre kadar merhametin izi yoktur. Allah sana ne acayip özellik vermiş.) Merhamet etmek anlamına gelen “terahhum” kelimesindeki h harflerinin üst üste tekrar edilmesi anlatımı zorlaştırmıştır. Sâdelik uğruladuğıçün ruhından dil-berün Asdılar uğrı gibi âyîneyi bâzârdan(G.364/4/) (Dilberin ruhundan sadeliği gizlediğin için onu ayna pazarında hırsız gibi astılar.) Gizlediği için anlamına gelen “uğruladuğiçün” kelimesi aynı seslerin –ğ ve –u üst üste gelmesiyle telaffuzu zorlaştırmıştır. Çalışmamızda yer alan fesahat kusurlarından kıyasa muhalefete (kelimenin dil kurallarına uygun olmaması) dair bulgular ise şöyledir: Nola sovuklık ile geçse şitâ devrânı Hele sâkî mey-i nâbun ısıcakdur kanı (G.459/1) (Kış zamanları soğukluk ile geçse ne olur. Hele saki berrak şarabın hani sıcaktır.) Beyitte geçen sıcak kelimesi başında –ı türeyerek (ısıcak) şeklinde yazılmıştır. Bu durum da kıyasa muhalefeti meydana getirmiştir. Bir diğer fesahat kusuru garabetle (anlamı açık olmayan, çok sık kullanılmayan kelimeler) ilgili örnek şu şekildedir. Germ olup sohbetde büyüklenmesün ‘âşıklara Sâkiyâ biz bilürüz üskürecikden sâğarı (G.414/3) (Ey saki biz üskürecikten kadehi biliriz. O, ısınıp âşıklara büyüklenmesin.) Beyitte geçen “üskürecikden” kelimesi çok kullanılmayan bir kelime olduğu için burada garabet yapılmıştır. Revanî Divanı’nda fesahat kusurları bakımından ele aldığımız kelimeler daha önce fesahatle ilgili çalışmalarla herhangi bir benzerlik göstermemektedir. Ayrıca Revânî Divanı’nda kelimenin fesahatiyle ilgili bazı kelime kusurları olsa da Revânî şiirinde fesahat konusunda iyi olduğunu belirten beyitler de söylemiştir. Örnek verecek olursak beyit şu şekildedir: Yine meydân-ı fesâhatde Revânî kuluñuñ Feres-i tab’ı cihân halkına gösterdi eser (K.10/22) (Yine meydan fesahatte Revânî kuluna aittir. At gibi hızlı tabiata sahip Revânî cihanın halkına bunu gösterdi.)

Sonuç ve Öneriler Çalışmamız kelimenin fesahati olduğundan diğer konular üzerinde durulmamıştır. Kelimenin fesahati; tenafür-i huruf, kıyasa muhalefet ve garabet olarak üçe ayrılmış olup çalışmamızın ana konusunu teşkil etmiştir. 16. yüzyılın şairlerinden Revânî’nin Divanı fesahat kusurlarını incelemeye elverişli bulunması sebebiyle inceleme konumuz olmuştur. Ancak çalışmamızda geçen beyitlerin söz konusu divanın hacmi düşünüldüğünde makul karşılanması gerektiği kanaatindeyiz. Bir şairin divanında fesahat kusurlarına ne kadar az rastlanması o şairin başarı olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda fesahat bakımından Revânî’nin şiirleri oldukça başarılıdır. Fesahat kurallarından kelimede söyleyiş güçlüğüne (tenafür-i hurûfa) Revânî Divanı’nda sık sık rastlanmaktadır. Ardından en çok kıyasa muhalefet yer almaktadır. Kelimenin anlaşılma güçlüğü olarak bilinen garabet ise divanda yok denecek kadar azdır. Çalışmamızdan hareketle incelenen divanların, şerh yapılan şiirlerin belagat ve fesahat hususları da dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Bu hususta araştırmacı arkadaşları ilgiliyi konuya yönlendirebiliriz.

Kaynaklar Akay, Figen. (2018). İbn Sinan el-Hafâcî’ye Göre Fesahatin Sırrı, Uludağ Üniversitesi Dergisi, 27: 68-97. 305

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Avşar, Z. Revânî Divanı. Ankara: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/56143, 20.05.2020. Canım, Rıdvan. (1995). Edirneli Şairler, Ankara: Akçağ Yayınları. Çuhadar, Mustafa. “Fesahat”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 1995, C.12: 423-424. Erünsal, İsmail. (2014). Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü, “Revânî”. http://teis.yesevi.edu.tr/madde- detay/revani, 23.05.2020. Güneş, Bahadır. (2016). Belagat Terimlerinin Türkçe Karşılıkları: Fesahat Ve İlgili Terimlere Önerilen Karşılıklar, TAED, 56: 793-806. Karcı, Tülin. (2004). Revânî Divanı’nın Tahlili (Yüksek Lisans Tezi), Niğde: Ömer Halisdemir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Özdemir, Mehmet. (2019). Revânî’nin Gazellerinde Feleğin Kullanımı Üzerine Bir İnceleme, Türklük Bilim Araştırmaları, 46: 103-133. Özdemir, Meryem. (2019). Revânî Divanı (Yüksek Lisans Tezi), Niğde: Ömer Halisdemir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Saraç, Yekta. (2000). Klasik Edebiyat Bilgisi Belagat, İstanbul: Gökkube Yayınları. Şensoy, Sedat. (2007). Hatib el-Kazvînî’de Fesahat ve Belagat Kavramları, İslam Araştırmaları Dergisi, 17: 25-47. Tanyıldız, Ahmet. (2007). Kelimenin Fesahati ve Fasîh Divanı, Turkish Studies, 2: 731-739. Yıldız, Enes. (2018) Klasik Türk Edebiyatında Şehir Şiirleri ve Revânî’nin Yayımlanmış Divanı’nda Yer Almayan Medine Kasîdesi, International Journal of Language Academy, 6/2: 120-143.

306

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

VERGİ HARCAMALARI KAVRAMI VE ÜLKEMİZDEKİ GELİŞİMİ

Rabia KAPUCU Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye, [email protected]

Özet Devletlerin üstlendiği kamu hizmetlerinin zamanla artması sonucu kamu harcamaları da artmaktadır. Devlet ekonomik ve sosyal amaçları başta olmak üzere pek çok amaca yönelik kamu hizmetleri gerçekleştirmektedir. Kamu hizmetlerini gerçekleştirebilmek için finansman kaynağına ihtiyaç duymaktadır. Bu finansman ihtiyacının büyük bir bölümünü, egemenlik gücüne dayanarak vatandaşlarından ödeme gücü ve vergi ilkeleri doğrultusunda cebri şekilde elde ettiği gelirler olan vergi gelirleri karşılamaktadır. Ancak devlet yine ekonomik ve sosyal amaçlar doğrultusunda vergi kanunu kapsamında yer alan alacağı vergilerden vazgeçebilmektedir. Bu durum literatürde vergi harcamaları olarak nitelendirilmektedir. Bu çalışmada vergi kavramı doğrultusunda ortaya çıkan, devletin sosyal ve ekonomik amaçları ile uyguladığı politikalardan maliye politikası içerisinde yer alan vergi harcamaları kavramını ele alacağız. Çalışmamız vergi harcamaları kavramı ve ülkemizdeki gelişimi ile ilgili literatür çalışmalarından derleme yöntemi ile oluşturulmuştur. Çalışma da vergi harcamaları olgusunun kavramsal çerçevesi ele alınarak bu kavramın özellikleri gelişimi ve vergi harcama türleri yer alacaktır. Ülkemizde ki vergi harcamalarının gelişimi incelenmiştir. Vergi harcamalarının mevzuattaki yeri ve önemi ele alınarak sınıflandırılması ve vergi harcama maliyetlerinin hesaplanma yöntemlerine değinilecektir. Gelir dağılımında adaleti sağlamaya yönelik uygulanan bu maliye politikası aracının etkisinin ne yönde olduğu incelenecek ve vergi harcamalarının olumlu ya da olumsuz etkileri değerlendirilecektir. Anahtar kelimeler: Vergi, Vergi Harcamaları, Kamu Harcamaları.

Giriş Devletlerin kamusal mal ve hizmetlerin finansmanı için ihtiyaç duydukları temel kaynağın vergiler olduğu söylenebilmektedir. Devletler kamusal hizmetleri tahsis etmek için gelirlerinin yanı sıra pek çok harcama kalemi ile üstlendikleri devlet fonksiyonları için sosyal ve ekonomik hedefler başta olmak üzere pek çok hedef doğrultusunda para ve maliye politikaları ile ekonomiye müdahale etmektedir. Devletler üstlendikleri görevler doğrultusunda kamu harcamaları yapmaktadır. Çeşitli kalemleri içerisine alan kamu harcaması kavramı içerisinde vergi harcamaları büyük bir paya sahiptir. Vergi harcamaları kavramı da bu müdahaleler içerisinde maliye politikası aracı olan kamu harcamalarının bir kalemi olarak yer almaktadır. Vergi harcamaları devletin egemenlik gücüne dayanarak elde edeceği vergi gelirlerinin belirli ölçütler doğrultusunda tamamından ya da bir kısmından vazgeçmesi durumu olarak tanımlanabilmektedir (Kişioğlu, Özdemir ve Topçuoğlu, 2019, s.381-383). Vergi harcamaları kavramı ilk kez 1967 yılında Prof. Dr. Stanley S. Surrey tarafından literatüre kazandırılmış ancak resmi olarak ilk kez Amerika Birleşik Devletleri 1974 yılı Bütçe Kanunu içerisinde tanımlanmıştır. 1974 yılında ilk vergi harcamaları tanımlanan bütçe kanununda 65-80$ tutarında sınıflandırılarak yer almıştır (Kişioğlu, Özdemir ve Topçuoğlu, 2019, s.382). Ülkemizde ise ilk vergi harcama raporu 2001 yılında yayınlanmıştır. Yayınlanan bu raporda vergi harcama tahminleri bulunmamaktadır (Eriçok, 2019, s. 321-355). Vergi harcamaları kavramı genel olarak devletin çeşitli ekonomik ve sosyal amaçlarını gerçekleştirmek amacı ile vergi sisteminde yer alan indirim, istisna, muafiyet ve benzeri uygulamalarla almaktan vazgeçtiği kamu gelirleri olarak tanımlanabilmektedir (Pehlivan 2014, s. 163-165). Vergi harcaması tanımlarından bir diğeri ise bazı mükellef gruplarının vergi yükünü azaltmak amacıyla bu grupların amaçlanan ekonomik faaliyetleri 307

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI sürdürmelerini teşvik etmek için ve vergi yönetiminin karmaşıklığını, bürokratik süreçlerin azaltılmasını sağlayan vergi muafiyeti, indirim ve istisnalarının neden olduğu gelir kayıpları olarak tanımlanmaktadır. Vergi harcamaları uygulama olarak muafiyet, istisna ve indirim başlıklarından oluşmaktadır (Akdoğan, 2007, s. 170-175).

Yöntem Çalışma derleme yöntemi ile hazırlanmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Vergi harcamaları temel olarak ekonomik ve sosyal amaçlarla vatandaşların gelir dağılımında adaleti sağlamaya yönelik bir uygulamadır ancak belirli kişi ve gruplara uygulanması durumu yüksek gelir gruplarına uygulanması sonucunda amacının aksine gelir dağılımında adaletsizliği artıracak bir uygulamaya dönüşebilmektedir. Bu nedenle vergi indirim, muafiyet ve istisnalarının düşük gelirli gruplara uygulanmasının gelir dağılımının dengelenmesi konusunda yardımcı olabileceği düşünülmektedir.

Sonuç ve Öneriler Devletlerin kamusal mal ve hizmetlerin finansmanı için ihtiyaç duydukları kaynağın büyük kısmını vergi gelirleri oluşturmaktadır. Devlet aynı zamanda gelirlerinden bağımsız olarak pek çok harcama kalemi ile üstlendikleri devlet fonksiyonları sebebi ile sosyal ve ekonomik hedefler başta olmak üzere pek çok hedef doğrultusunda para ve maliye politikaları ile ekonomiye müdahale etmektedir. Vergi harcamaları kavramı da bu müdahaleler içerisinde maliye politikası aracı olarak yer almaktadır. Vergi harcamalarının varlığı devletin ekonomik ve sosyal amaçla teşvik ve sübvansiyon gibi uygulamalar yapmasının yerine, alınacak vergide indirim, muafiyet ya da istisna uygulayarak almaktan vazgeçmesi ve dolayısı ile bürokrasi ve benzeri uzun süreçlerin kısalmasını sağlamıştır.

Kaynakça Akdoğan, A. (2007). Kamu Maliyesi, Ankara: Gazi Kitabevi. Eriçok, R. E. (2019). Türkiye’de Vergi Harcamalarının Gelişimi: 2015-2021, İstanbul İktisat Dergisi, 69(2), 321-355. Karakuş Kılcı, K. (2019). Vergi Harcamalarının Gelir Dağılımı Üzerine Etkileri, (Yüksek Lisans Tezi), Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Ana Bilim Dalı. Kişioğlu, Ö. F. ve Özdemir, D. ve Topçuoğlu, Ö. (2019). Vergi Harcamalarının Vergi Gelirleri Açısından Etkinliği: 2006-2018 Döneminin Değerlendirilmesi, Maliye Dergisi, 176, 380-405. Pehlivan, O. (2014). Kamu Maliyesi, Trabzon: Celepler Matbaacılık.

308

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

DİL EKONOMİSİ

Öğr. Gör. Gönül AÇIKGÖZ Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enistitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]

Özet Toplumsal yapıyı ele veren dil içi dünya görüşünü yani toplumun duygularını, olayları algılayışlarını gösteren en önemli araç olarak dilir. Günümüzde teknolojinin gelişmesi, zamanın hızla akması vb. nedenlerden dolayı insanlar duygularını ifade ederken uzun cümleler yerine sözcüklerde ve seslerde eksiltime yönelmişler hatta emojileri kullanmayı tercih etmişlerdir. Bu çalışmada en az çaba yasası tanımlarına, özelliklerine yer verilerek litaretür tarama metodu kullanılarak dildeki ekonominin seslerde, sözcüklerde, yazışmalarda nasıl gerçekleştiği ve eksiltim yapmanın amacı ele alınarak, eksiltimin/ekonominin dil açısından olumlu ve olumsuzluğuna değilnimiştir. Anahtar kelimeler: Dil, eksiltim, teknoloji

Giriş İnsanların anlaşmasında, geleceğin ve tarihin oluşturulması muhafaza edilmesinde dil ve dildeki birliktelik önemlidir. İletişim vasıtası dil de kolay söyleyişin yanında çağın hızına göre eksiltiyi/ekonomiyi en az çaba kuralına bağlı olarak, bir kelimenin, bir kelime grubunun veya bir cümlenin herhangi bir öğesinin, herhangi bir anlam karışıklığına yol açmayacak şekilde, düşürülmesi, eksiltilmesi olarak ifade etmemiz mümkündür. Gümüşatam (2013) Türkçede eksiltimin eski kaynaklarda lafz, günümüzde eksiltim, eksilti, düşüm veya düşürme, ellips gibi adlarla anıldığını belirtmiştir. Uçar (2017) eksiltiyi “Sözlü veya yazılı iletişim sırasında dilin bazı birimlerinin, o dilin kendine özgü kurallarına bağlı kalarak derin yapıda bırakılması olayıdır.’’ şeklinde ifade etmiştir. Korkmaz ise şöyle tanım yapmıştır: “Konuşma sırasında zamandan ve emekden tasarruf ederek kolaylık sağlamak amacıyla ses düşmesi, ses benzeşmesi, ses ve hece kaynaşması gibi olaylara yol açan kural (Korkmaz, 2003:81). Doğan, dinleyiciyi zihinsel çabaya sokmama durumu olarak ifade etmiştir (1994: 195-205). Üstünova sıfır tekrar terimiyle eksiltiyi ifade ederken sağlıklı iletişim iletişim için eksiltinin kestirilebilir, tamamlanabilir olması gerektiğini ifade etmiştir (Üstünova, 2011: 124). Tüfekçioğlu (2010) İnsan konuşurken amacına ulaştırıcı çaba harcar, konuşurken gereksiz sözcükleri atar diyerek dilsel değişimlerin önemli bir nedeni dildeki ekonomik tutum olduğunu ifade etmiştir. (Tüfekçioğlu 2010: 23-32). İnternet yazışmalarında yapılan eksiltilerin yazım yanlışından ziyade dilin özel kullanımlarıyla ilişkili olduğunu belirtmiştir (Gümüşatam 2013: 1540-1550). Çakır ve Topçu çalışmalarında yüz ifadelerimizle ASCİL karakterlerini kullandığımızı belirtmişlerdir.  gülmek gülümsemek; ☹ üzülmek, ☹ çok üzülmek gibi smileyler internet dilindeki kısaltmalarla iletişimdeki hızdan tasarruf etmek için kullanıldığını belirtmişlerdir (Çakır, Topçu 2005: 71-96). Aydın, dilde tasarruf yapabilmek adına en az çaba ilkesinin her dilde doğal bir durum olduğunu belirtmiştir (Aydın 2011:2). Bu çalışmada dildeki ünlü daralması, ünlü kısalması, ünlü incelmesi, ünlü düşmesi, ünsüz düşmesi, aşınma, ünsüz düşmesi, hece yutumu, tekleşme gibi en az çaba yasasının etkilerini ses olaylarında, sözcüklerde ve anlamsal olarak cümlelerde nasıl oluştuğunu izah etmek amacıyla konu şu başlıklarla ele alınmıştır:

309

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Ünlü daralması: Sebrenikov, ünlülerin telaffuzu anındaki fizyolojik güç sarf edilmesinin gücün azalması ile açıklamanın mümkün olduğunu böylece ünlünün daralmasına veya zayıflamasına sebep olduğunu a>ı, o>u, ö>ü değişmelerinin gerçekleştiğini belirtmiştir. (Sebrenikov 2018:37-75). Ünlü kısalması: Uzun a sesi Türk yazı dillerinde sabit olmamıştır. Uzun a sesinin kısalmasının sebebi telaffuz anında fizyolojik enerjisinin azalmasıdır. (Sebrenikov, Gadjieva 2018: 25). Türk yazı dillerinde kısa e sesi Azerbaycan, Uygur ve Tofalar dillerinde söz başında kendini korumuş, Eski Uygurca ve Orhun yazıtlarının dilinde de varlığını göstermiştir. Bu e sesinin nispeten zor telaffuzu nedeniyle yarı açık e’ sesine döndüğünü, bu /e/ sesi daha daralarak /i/ sesine geçtiğini görürüz: kel ‘gelmek’ Az.: gel-, Uyg.: kel- Kmk.: ge’l, Özb.: ke’l, Kırg.: ke’l- Trkm.: ge’l. e>i dönüşümü Tatar, Başkurt, Hakas ve Çuvaş dillerinde karakteristiktir: el> Tat.: il, Başk.: il, Hak.: il. Uzun /ı/ sesi Yakutça ve Türkmencede gözlenirken (kîz’kız’) diğer lehçelerde kısalmıştır: kîz> Türk: kız, Az.: kız, Kmk.: kız, Kırg.: kız, Alt.: kıs Ünlü incelmesi: Söyleyiş kolaylığı sağlanmıştır. ı>i değişimi: pış>piş, îş>ış>iş ‘iş’ Ercilasun (2000:129), dilin bir sistem olduğunu belirterek ses türemesini gerçekleştirken bile yardımcı ses /y/’nin tercih edilme nedeninin en az çaba yasasına uyulduğunu belirtmiş; Baguoğlu (2007:78) ise göçüşme, orta hece düşümü gibi olayların temelinde daha az çaba harcayarak iletişim kurmanın kolaylaştırıldığını belirtmiştir. Ekonomi kanununa göre; “mümkün olduğu kadar az enerji ve madde sarfıyla, birim zamanda, mümkün olduğu kadar çok ve eksiksiz mesaj kodlayıp iletme bütün doğal ve yapay dillerin eğilimidir.” Örneğin sekkiz on söz grubunu seksen yapmıştır. (Efendioğlu, İşcan 2010: 121-143). Ünlü düşmesi: Eski Türkçe döneminden günümüze kadar Türk dilinin gelişim süreci içerisinde ünlü düşmesi olayı görülmektedir. Bunun temel sebebi dildeki ekonomi, en az çaba yasasıdır. Ön seste ünlü düşmesi: ısıcak>sıcak, Son seste ünlü düşmesi: kadıköyü>kadıköy İç seste ünlü düşmesi: çevir->çevire>çevre Aşınma: Aşınma da aslında iç seste bir ünlü düşmesi hadisesidir. Ör. şu imdi>şimdi Ünsüz düşmesi: Bu olayın da yine en önemli sebebi kolaya kaçma, daha az enerji harcama, en az çaba yasasıdır. Ön seste ünsüz düşmesi: yırak>ırak İç seste ünsüz düşmesi: sıcakcık>sıcacık Son seste ünsüz düşmesi: sub>suv>su Hece yutumu: pek iyi>peki Tekleşme: Ar. edebiyyat> edebiyat, Fr. collektif> kolektif vb. Eksiltim, sözcük cümle ve metinde ayrı amaçlarla gerçekleşir. Sözcük düzeyindeki eksiltimde öncelikli amaç söyleyişi kolaylaştırmak, cümle düzeyindeki eksiltimde bilgiyi kestirme yoldan verip sözcük tasarrufunda bulunmak, metin düzeyindeki eksiltimde ise öncelikli gaye metinsel tutarlılık ve bağdaşıklık ilişkisi sağlamaktır. (Gümüşatam:2013) Hirik, en az çaba yasası ile sıklık arasında doğru orantı bulunduğunu, bu sık kullanımın kelime boyutunda birtakım fonetik aşınmaların da ortaya çıkmasını sağladığını ifade etmiştir (Hirik, 2019 :684). En az çabayı anlam bakımından ele alan kelimedeki anlam genişlemesi yollarından birinin de eksiltme olduğunu belirten Erol’un çalışmasındaki örneğe değinelim: “kızıl: Tarama Sözlüğü’ndeki “1. altın (para) 2. bakır” anlamları da bir kanıttır. ‘Kıymeti yüz bin kızıl artıkturur/Hiçe dileyenin ussu yokturur’ (TS I 2538 (Mantıku’t-Tayr’dan)” (Erol, 2004:15) Hirik, “Çağın hız ihtiyacı ve insanların az çaba harcayarak çok şey anlatma eğilimine paralel olarak konuşurken ve özellikle dijital yazışma ortamlarını kullanırken kişilerin aynen kelimesini çeşitli şekillerde kullandığı görülmektedir.” ifadesini kullanarak aynen kelimesinin kullanım şekillerini onaylama bildirenler ve cevaplama bildirenler şeklinde şu örnekler ile vermiştir: “a. Bu hafta sonu mangal yapsak iyi olur. b. Aynen. (Bu hafta sonu mangal yapsak iyi olur.) Bu örnekte a kişinin öne sürdüğü önerme b kişisi tarafından onaylanmaktadır. a. Bu yaz tatile gidecek misiniz? b. Aynen. Bu 310

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

örnekte a’da yer alan cümlede kişi soru sormuştur. Ancak b kişisi cevabında yalnızca aynen kelimesini tercih etmiştir. Böylece “Evet. (Tatile gideceğiz.)” cümlesini aynen ile yüzey yapıda değiştirmiş ancak derin yapıda bu ifadeyi karşılayabilmiştir.” (Hirik, 2019 :689-690).

Araştırma Bulguları ve Tartışma Dil, kendi kurallarından vazgeçmeden değişim içinde olan çağın ihtiyaçlarına cevap verebilen en etkili iletişim aracıdır. Teknolojideki gelişmenin artması ile beraber insanlar arasındaki iletişimde az enerji ile hızlı iletişim kurabilme önem kazanmıştır. İnsanlar duygularını ifade ederken yazmak yerine emoji tercih etmekteler, cümlelerinde ise atasözlerini deyimleri, sözcükler yerine ekleri kullanmayı ya da sözcüklerdeki ekleri düşürmeyi, gereksiz tekrardan kaçınmayı, estetikten çok amacı ön planda tutmayı hedefleyerek dilde ekonomi ilkesini gerçekleştirmektedirler. Bazı araştırmacılar dildeki ekonominin dil için tehlike arz ettiğini belirtirken, bazı çalışmacılar ise dildeki değişimin birden oluşmayıp doğal süreç içinde gerçekleştiğini eksiltimin kusur olmadığını, tasarrufa rağmen iletilmek istenen mesajı verdiği müddetçe sorun arz etmeyeceğini belirtmişlerdir.

Sonuç ve Öneriler Dilciler kural koymaktan ziyade dilin doğal gelişimini işlevsel olarak ele alırken de söz varlığının zenginliğini, estetik sağlayan yönüne dikkat ederek iletişimde yanlış anlaşılmanın önlenmesini sağlayıcı açıklayıcı söz ya da cümle kullanmanın da kusur olmadığını kabul etmelidirler.

Kaynakça AYDIN, H. (2011). Dilde En Az Çek İlkesi Üzerine. IJSES Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Bilimler Dergisi 1, 1-6. BAGUOĞLU, T. (2007). Türkçenin Grameri. Ankara: TDK Yayınları. ÇAKIR, H. T. (2005). Bir İletişim Dili Olarak İnternet. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi(19), 71-96. DOĞAN, G. (1994). Ama Bağlacına Edimbilimsel Bir Bakış, Dilbilim Araştırmaları. Ankara: Hitit Yayınları. EFENDİOĞLU, S. İ. (2010). Türkçe Ses Bilgisi Öğretiminde Ses Olaylarının Sınıflandırılması. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi(17/43), 121-143. ERCİLASUN, A. B. (2000). Türkiye Türkçesinde Yardımcı Ses, Hasan Eren Armağanı. Ankara: TDK Yayınları. EROL-ASLAN, H. (2004). Eski Anadolu Türkçesinde Eksiltme Yoluyla Anlam Genişlemeleri,. TDAY- Belleten, 9-18. GÜMÜŞATAM, G. (2013). Eksiltim (Ellıpsıs) ve Türkçede Eksiltim Türleri. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Winter(8/1). HİRİK, E. (2019). Türkiye Türkçesinde Bir Değiştirme Örneği: “Aynen”. Samsun Ondokuz Mayıs Ünivseriseti XI. Uluslararası Dünya Dil Türkçe Sempozuyum Bildiri Kitabı (s. 683-694.). Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi. KORKMAZ, Z. (2003). Gramer Terimleri Sözlüğü. Ankara: TDK. SEREBRENNİKOV, A. B. (2018). Türk Yazı Dillerinin Karşılaştırmalı Tarihi Grameri . (Ç. T.-M. Öner, Çev.) Ankara: Türk Dili Kurumu Yayınları. TÜFEKÇİOĞLU, B. (2010). Dilsel Değişimlerin Dil Ekonomisi Bağlamında İnternet Ortamındaki Yazışmalara Yansımaları. JAAS, 23-32. UÇAR, F. M. (2017). Özbek Yazar Abdullah Kadiri’nin Romanlarında Eksiltili Yapılar. İnternational Joural of Longuages Education and Teac hing(Volume 5), 450-475. ÜSTÜNOVA, K. (2011). Eksilti ya da Sıfır Tekrar, Dil Yazıları . Ankara: Akçağ Yayınları.

311

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

THE EFFECTS OF EVERYDAY EXPRESSIONS IN COURSEBOOKS ON LANGUAGE ACQUISITION: A DESCRIPTIVE ANALYSIS OF EXPRESSIONS IN PEARSON COURSEBOOKS

Ozan YAVUZ Ufuk University Department of Foreign Languages and Cultures Applied English Translation Studies

Abstract Learners of English as a second language usually find it difficult to learn and practice everyday expressions and they may have difficulty in comprehending them. Most of the English language coursebooks include everyday expressions within their texts for language acquisition together with vocabulary and other skills like reading, writing, and speaking. In this sense, this study aims to examine and describe the practical use of everyday expressions found in a coursebook offered to a group of Turkish university students to see whether they can understand these expressions in their daily life, when they encounter. Designed as a qualitative study, it analysis a questionnaire made to students and describes the extent to which learners understand the everyday life English they have already learned. The findings shows that they mostly remember and understand the everyday expressions on the topics like basic social encounters, conversational encounters, personal and family matters. Keywords: everyday expressions, language acquisition, English coursebooks

Introduction The word ‘expression’ is described as ‘things that people say, write or do in order to show their feelings, opinions and ideas’ (‘Oxford Online’, 2021). Every language has its own expressions mostly depending on their cultures. These expressions are generally originated from traditions and conventions of the people living in these cultures. The most common ones are requests, inquiries, or responses. Considering everyday expressions or daily expressions, speakers of any language encounter many different situations like social, conversational, polite or impolite. They need to talk about personal or family matters as well. However, the speakers of second language learners may be unfamiliar with these expressions and they may have difficulty in comprehending them in English. Most of the English language coursebooks include everyday expressions within their texts for language acquisition together with vocabulary and other skills like reading, writing, and speaking. In this sense, this study aims to examine and describe the practical use of everyday expressions found in a coursebook offered to Turkish university students of a university to see whether they can understand these expressions in their daily life, when they encounter. In accordance with the aim and content, this study tries to find answers to the following questions; (1) To what extent do the English language learners who have been taught from a coursebook use and understand the everyday expressions? (2) Which kinds of everyday expressions (by their topics) do they mostly remember and comprehend their meaning? (3) Do these everyday expressions found in the coursebook contribute to the language acquisition of the students? The analysis of the study has been made in the light of these research questions.

Method This study has been designed with a qualitative method. The study is limited to the daily expressions within the text of coursebook Speakout (Elementary/Pre-intermediate/Intermediate) published by Pearson (Eales & Oakes, 2017; Clare and Wilson, 2017; Clare & Wilson, 2017) and frequently used as source books in universities. Daily expressions in these coursebooks have been listed, based on the topics in the McGrow- Hill’s Conversational American English dictionary (Spears, Birner & Kleinedler, 2011) and the appropriate ones from the list have been determined for the questionnaire. Everyday expressions have been grouped under ten different topics, and 40 students have been asked five randomly selected everyday expressions for each topic. The findings of the questionnaire have been analyzed in the frame of descriptive approach and the researcher observation has been used to evaluate the data obtained from the questionnaire.

312

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Findings and Discussions As a result, it has been found that most of the students are able to use these expressions in their daily lives when needed, while some of them are only able to use the expressions in small conversations. Also, they mostly remember and understand the everyday expressions on basic social encounters, conversational encounters, personal and family matters. These results have also shown that the coursebooks contribute to the language acquisition through everyday expressions.

Conclusion and Suggestions As this study is limited to Pearson’s three level coursebooks, many more studies can be conducted on the everyday expressions found in other coursebooks by different publications. Moreover, different results can be obtained in the direction of quantitative analysis through a more comprehensive questionnaire. It will be useful for students to focus on the everyday expressions to learn English as they contribute to language acquisition.

References Blum-Kulka, S., & Olshtain, E. (1984). Requests and apologies: A cross-cultural study of speech act realization patterns (CCSARP). Applied linguistics, 5(3), 196-213. Boers, F., Eyckmans, J., Kappel, J., Stengers, H., & Demecheleer, M. (2006). Formulaic expressions and perceived oral proficiency: Putting a lexical approach to the test. Language Teaching Research, 10(3), 245- 261 Carver T. K. and Fotinos, S. D. (1998). A Conversation Book 2-English in Everyday Life. Longman Clare, A. and Wilson, JJ. (2017) Speakout Pre-Intermediate Student’s Book. Pearson Clare, A. and Wilson, JJ. (2017) Speakout Intermediate Student’s Book. Pearson Dörnyei, Z. & Csizér, K. (2011). How to Design and Analyze Surveys in Second Language Acquisition Research, in Research Methods in Second Language Acquisition: A Practical Guide. (eds A. Mackey and S. M. Gass). John Wiley & Sons, Ltd, Chichester: UK Eales, F. and Oakes, S. (2017). Speakout Elementary Student’s Book. Pearson ‘Expression’. (May 6, 2021). Oxford Online Dictionary. Retrieved from https://www.oxfordlearnersdictionaries.com/definition/english/expression?q=expression Jiang, X. (2006). Suggestions: What should ESL students know? System, 34(1), 36- 54 Kirkpatrick, B. (2008). English for Social Interaction-Social Expressions. Learners Publishing Pte Otcu, B., & Zeyrek, D. (2008). Development of requests: A study on Turkish learners of English. In M. Putz & J. Aertesealer (Eds.), Developing contrastive pragmatics: Interlanguage and cross-cultural perspectives (pp.265-300). Berlin: New York Spears, R., Birner, B. and Kleinedler, S. (2011). McGrow-Hill’s Conversational American English. McGrow- Hill

313

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

GÜREŞ SPORCULARININ YENİ TİP KORONA VİRÜSE YAKALANMA KAYGISININ BELİRLENMESİ

Abdullah ÇIPLAK Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı [email protected]

Özlem DEMİRTAŞ Hitit Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Rekreasyon Bölümü ozlemdemirtashitü@gmail.com

Özet Araştırmanın amacı; Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezlerinde bulunan, güreş branşındaki sporcuların yeni tip korona virüse (Covid-19) yakalanma kaygı düzeyinin araştırılmasıdır. Araştırmanın örneklemini, 15-23 yaş arası aktif olarak güreş yapan 22’si kadın, 99’u erkek toplam 121 sporcu oluşturmaktadır. Araştırmada kişisel Bilgi Formu ve Tekkurşun, Demir ve arkadaşları (2020) tarafından geliştirilen Sporcular İçin Yeni Tip Korona virüse (Covid-19) Yakalanma Kaygısı Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmada, sporcuların cinsiyeti ile bireysel kaygı alt boyutu arasında anlamlı farklılıklar tespit edilmiştir. Ayrıca sporcuların, sportif performansları ve pandemi hakkında gündemi takip etme durumlarına göre verdikleri cevaplar ile kaygı düzeyleri arasında farklılıklar mevcuttur. Spor yaşı, güreş stili, millilik durumu, branşta elde ettiği başarılar değişkenlerine göre farklılaşma olmadığı rapor edilmiştir. Araştırmada güreş sporcularının Yeni Tip Korona virüse yakalanma kaygı düzeylerinin orta düzeyden daha yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Anahtar kelimeler: Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezleri, Güreş, Covid-19, Kaygı

Giriş Yeni tip korona virüs ile karşılaşan tüm dünya ülkelerinin hastalığa karşı aldığı tedbirlerin gecikmesi, tedbirlerin yetersizliği ve plansızlık üstelik bir de hastalığın kısa süre içerisinde oldukça fazla yayılma özelliğinin olması nedeniyle hastalığın pandemiye dönüştüğü görülmüştür. Dünya üzerindeki her insanın sağlığını tehdit ederek olumsuz etkileyen bu yeni virüs sadece sağlık alanında değil aynı zamanda ekonomik, politik, sosyal ve spor alanında da olumsuz etkisini göstermeyi başarmıştır (Üstün ve Özçiftçi, 2020). Dünyadaki (IOC, 2020), ve ülkemizdeki spor organizasyonlarının belirli ya da belirsiz bir tarihe ertelenmesi veya iptal edilmesi bu spor organizasyonlarına katılacak sporcuları fiziksel ve psikolojik performans yönünden negatif yönde etkileyeceği beklenmektedir (Türkmen ve Özsarı, 2020). Bu açıdan bakıldığında tüm bu sürecin kişilerin profesyonel spor hayatını olumsuz etkilediği düşünülmektedir. İşte tam bu noktada çalışmanın amacı, Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezlerinde bulunan, güreş branşındaki sporcuların yeni tip korona virüse (Covid-19) yakalanma kaygı düzeyinin araştırılmasıdır.

Yöntem Araştırmada, nicel araştırma modellerinden tarama yöntemi kullanılmıştır. Kişisel Bilgi Formu ve Tekkurşun, Demir ve arkadaşları (2020) tarafından geliştirilen Sporcular İçin Yeni Tip Korona virüse (Covid-19) Yakalanma Kaygısı Ölçeği kullanılmıştır. Demografik bilgi formu ve 16 madde ve 2 alt boyuttan oluşan ölçek, pandemi kurallarına riayet edilerek, sporculara yüz yüze uygulatılmıştır. Araştırmanın örneklemini ise Tabakalı Örneklem yöntemine göre belirlenen 22’si kadın, 99’u erkek toplam 121 sporcu oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri IBM SPSS 22 paket programı kullanılarak 314

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI analiz edilmiştir. Verilerin Skewness – Kurtosis (çarpıklık – basıklık) değerlerine bakılmış ve normal dağılıma uygun olduğu görülmüştür. Katılımcılardan elde edilen verilerin istatistiksel analizlerinde bağımsız örneklem T-Testi ve One-Way ANOVA testleri kullanılmıştır. Ölçeğin tamamına ilişkin hesaplanan Cronbach Alpha katsayısı .885’dir. Elde edilen bu değer araştırma için toplanan verilerin güvenilir olduğunu göstermektedir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Katılımcıların cinsiyetlerine göre ölçek puanları değerlendirildiğinde kadınlarda COVID – 19’a yakalanma bireysel kaygı puanının 38.09 ± 7.99, erkeklerde ise 33.81 ± 9.30 olduğu görülmüştür. Sosyalleşme kaygısı puanları ise kadınlarda 13.36 ± 3.60, erkeklerde 13.49 ± 5.10 olarak gözlemlenmiştir. Katılımcıların COVID-19 toplam kaygı puanlarına bakıldığında kadınlarda 51.45 ± 8.49, erkeklerde 47.30 ± 12.70 olduğu görülmektedir. Sporcuların Yeni Tip Korona virüs (Covid-19) kaygı puanlarının cinsiyete göre bireysel kaygı alt boyutunda istatistiki olarak anlamlı farklılık tespit edilirken (p<0,05), sosyalleşme kaygısı alt boyutunda ve toplam kaygı puanlarında istatistiki olarak anlamlı farklılık tespit edilmemiştir (p>0,05). Sporcuların pandemi kaynaklı “sportif performanslarının etkilenmesi” değişkenine göre “Evet” cevabını verenlerin (n=98) bireysel kaygı puanının 35.32 ± 9.57, “Hayır” cevabı ise (n=23) 31.48 ± 6.67 olduğu görülmüştür. Sosyalleşme kaygısı puanları ise evet cevabı; 13.96 ± 4.94, hayır cevabı; 11.39 ± 3.89 olarak gözlemlenmiştir. Katılımcıların COVID-19 toplam kaygı puanlarına bakıldığında evet cevabı; 49.27 ± 12.37, hayır cevabı 42.86 ± 9.60 olduğu görülmektedir. Yeni Tip Korona virüs (Covid-19) kaygısı puanlarına göre her iki alt boyutunda ve toplam kaygı puanlarında da istatistiki olarak anlamlı farklılık tespit edilmiştir (p<0,05). Sporcuların “gündemi takip etme” değişkenine göre “Evet” cevabını verenlerin (n=88) bireysel kaygı puanının 36.11 ± 9.45, “Hayır” cevabı ise (n=33) 30.52 ± 7.10 olduğu görülmüştür. Sosyalleşme kaygısı puanları ise evet cevabı; 14.50 ± 4.59, hayır cevabı; 10.73 ± 4.51 olarak gözlemlenmiştir. Katılımcıların COVID-19 toplam kaygı puanlarına bakıldığında evet cevabı; 50.61 ± 11.76, hayır cevabı 41.24 ± 10.45 olduğu görülmektedir. Yeni Tip Korona virüs (Covid-19) kaygısı puanlarına göre her iki alt boyutunda ve toplam kaygı puanlarında da istatistiki olarak anlamlı farklılık tespit edilmiştir (p<0,05). Spor yaşı, güreş stili, millilik durumu, branşta elde ettiği başarılar değişkenlerine göre ise Yeni Tip Korona virüs (Covid-19) kaygısı puanları arasında istatistiki olarak anlamlı farklılık tespit edilmemiştir (p>0,05). Katılımcıların iki alt boyut ve toplam ölçek puanların ortalaması 5 puan üzerinden değerlendirildiğinde bireysel kaygı alt boyutunda 3,1443, sosyalleşme kaygısı alt boyutunda 2,6942 toplam kaygı puan ortalamalarının ise 3,0036 olduğu görülmüştür. Yaptığımız çalışmaya paralel olarak Türktemiz ve ark. (2020), bireysel kaygı alt boyutunda, kadın sporcuların erkek sporculara oranla daha yüksek bir seviyede Yeni Tip Korona virüse yakalanma kaygısı puanına sahip olduğunu açıklamıştır. Çölgeçen ve Çölgeçen (2020) tarafından yapılan bir araştırmada korona virüs salgını nedeni ile gündemi takip eden insanların gündemi takip etmeyen insanlara nazaran kaygı düzeylerinin daha yüksek olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu bulgular ile bizim bulgularımızın eş değer olduğu görülmektedir. Türktemiz, Bayraktar, Çobanoğlu ve Nalbant, (2020), spor salonlarında egzersiz yapan bireyler üzerinde yaptığı bir araştırmada sporcuların eğitim düzeylerinin kaygıyı etkilemediğini, yine Batu (2020); Türktemiz ve ark. (2020), yaptığı bir çalışmada spor yaşının sporcular üzerinde herhangi bir kaygı yaratacak durum olmadığı açıklamıştır. Bu bulgular da bizim bulgularımızı destekler niteliktedir. Son olarak; Batu (2020); Gümüşgül, Ersoy, Gümüşgül, (2020), yaptığı çalışmalarda sporcularının Covid-19’ a yakalanma kaygı düzeylerinin orta düzeyden yüksek olduğunu belirtmiştir. Bu durum çalışmamızla paralellik taşımaktadır.

315

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sonuç ve Öneriler TOHM’de bulunan güreş branşındaki sporcuların Covid-19’a yakalanma kaygı düzeylerinin orta düzeyden yüksek olduğu saptanmıştır. TOHM’de bulunan güreş branşındaki  Kadın sporcuların bireysel kaygı alt boyutunda erkek sporculara göre,  Pandemi döneminde sportif performansının etkilendiği görüşünü belirten sporcuların pandemi döneminde sportif performansının etkilenmediği görüşünü belirten sporculara göre,  Gündemi takip eden sporcuların gündemi takip etmeyen sporculara göre Covid-19’ a yakalanma kaygı düzeylerinin yüksek olduğu saptanmıştır. TOHM’de bulunan güreş branşındaki sporcuların  Spor yaşı,  Güreş stili,  Millilik durumu,  Branşta elde ettiği başarılar değişkenlerine göre Covid-19’a yakalanma kaygı düzeylerinin farklılaşmadığı saptanmıştır. Öneri olarak; spor alanında farklı branşlar üzerinde nicel ve nitel araştırma yöntemlerinin bir arada kullanıldığı karma yöntem çalışmaları yapılarak kaygının altında yatan sebepler daha detaylı bir şekilde araştırılabilir.

Kaynakça Batu, B. (2020). Yüzme Sporcularının Yeni Tip Korona Virüse (Covid-19) Yakalanma Kaygısının İncelenmesi. (Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi). Kafkas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü: Kars. Çölgeçen, Y., Çölgeçen, H. (2020). Covid-19 pandemisine bağlı yaşanan kaygı düzeylerinin değerlendirilmesi: Türkiye örneği, Turkish Studies, 15(4), 261-275. https://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.44399 Gümüşgül, C., Ersoy, A., Gümüşgül, O. 2020). Amatör ve Profesyonel Sporcularin Yeni Tip Koronavirüse (Covid-19) Yakalanma Kaygılarinin İncelenmesi - Yönetsel Karar Boyutu. Sportif Bakış: Spor ve Eğitim Bilimleri Dergisi, 7(I1), 26-37. doi: 10.33468/sbsebd.129 IOC (2020). Uluslararası Olimpiyat Komitesi. (2020). Erişim adresi, www.olympic.org/tokyo2020 Tekkurşun Demir, G., Cicioğlu, H. İ., İlhan, E. L. (2020). Sporcuların Yeni Tip Koronavirüse (Covid-19) Yakalanma Kaygısı Ölçeği (SYTKYKÖ): Geçerlik ve güvenirlik çalışması. Journal of Human Sciences, 17(2), 458-468. Türkmen, M., Özsarı, A. (2020). Covid-19 Salgını ve Spor Sektörüne Etkileri. International Journal of Sport Culture and Science, 8(2) 55-67. Türktemiz, H., Bayraktar, I., Çobanoğlu, H. O., Nalbant, Ö. (2020). Spor Salonlarında Egzersiz Yapan Sporcuların Yeni Tip Koronavirüse (Covıd-19) Yakalanma Kaygılarının İncelenmesi Iıı. Internatıonal Conferenceon Covid-19 Studıes. Türkiye: Ankara www.covid19conference.org Üstün, Ç., Özçiftçi, S. (2020). COVID-19 Pandemisinin Sosyal Yaşam ve Etik Düzlem Üzerine Etkileri: Bir Değerlendirme Çalışması. Anadolu Kliniği Tıp Bilimleri Dergisi, 25(1) 142-153.

316

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

TÜRKİYE’DE S TİCARETİN GELİŞİMİ ÜZERİNE KAVRAMSAL BİR ÇALIŞMA

Şadi ARLI Hitit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü [email protected]

Özet Günümüzde iletişim teknolojisinin ve internetin hızla gelişmesiyle birlikte "yeni medya"nın bir ürünü olan sosyal ağlar, insanlar arasındaki kişisel ve ticari ilişkiler yoluyla oluşturulan yeni bir interaktif iletişim ortamını temsil etmektedir. Reklam ve halkla ilişkiler, pazarlama iletişimi karmasının iki önemli unsurudur. Satış, reklam, halkla ilişkiler, haber ve diğer faaliyetleri daha etkin bir şekilde yürütürler ve sektördeki pazarlama ve iletişim potansiyellerini önemli ölçüde artırırlar. Günümüz şartları,teknoloji gelişmesi ve sosyal meydanında yaygınlık kazanmasıyla birlikte ortaya çıkan insanların içerik üretip paylaşımlar yaparak e-ticaretin yanı sıra günümüz popülaritesi olarak instagram, facebook, tiktok, pinterest gibi uygulamalar üzerinden de bir ticaret sirkülasyonu başlamıştır.İnfluencer olarak bilinen bu işi yapan kişiler satın aldıkları ürünlerin olumlu ve olumsuz yönlerini tüketici ile buluşturarak fikir sahibi olmalarını satın almalarını ya da almamaları konusunda etki sahibi olmaktadır.S-ticaretten kısaca bahsetmek gerekirse sosyal medya aracılığı ile yapılan ürün satışı olarak nitelendirilebilir.S-ticaret sayesinde maliyetler önemli ölçüde azaltılmıştır ancak her alanın olduğu gibi bu platformda bazı riskler bulunmaktadır.Bu çalışmada s-ticaretin olumlu, olumsuz ve olası risklerinden bahsedilecektir. Anahtar Kelimeler: E-ticaret, sosyal medya, Sosyal ticaret (s-ticaret)

Giriş Şirketlerin web vasıtasıyla geliştirdikleri online satış, reklâmcılık, tanıtım, haber v.s. benzer biçimde yöntemler marketing iletişimi anlayışının da bu yeni döneme adapte olmasını ve kontakt mevzusunda daha bereketli uygulamaların da hayata geçmesini kolaylaştırmıştır. Zira web ve toplumsal medya anlayışı kullanıcı şirketlerin piyasadaki potansiyellerini artırmaktadır. Sosyal medya anlayışının web ortamında facebook, twitter ve blog v.s. benzer biçimde birçok kulanım alanı bulunmaktadır. Basit bir video paylaşımından daha kompleks hale gelen blog ve facebook kullanımlarına kadar artan bir kontakt sistemiyle toplumsal medya müstahsil ve kullanıcılarına birçok yenilik ve pozitif yanları bununla beraber getirmektedir (Sarı, 2010, 4).

Yöntem Yazılı ve elektronik ortamda konuyla ilgili makaleler ve kitaplar kullanılarak kapsamlı literatür araştırması yapılarak ön araştırma yapılmıştır. Araştırma Bulguları ve Tartışma Çalışmanın amacı sosyal medya olarak adlandırılan facebook, twitter ve blog v.s. gibi iletişim mecralarının neler olduğunu ve sosyal medya ile pazarlama iletişimi öğelerinden reklam, halka ilişkiler arasındaki ilişkileri teorik olarak ortaya koymaktır.S-ticaret sosyal medyanın sesini duyurması ile birlikte alışveriş süreci farklı bir boyut kazanmış geçmiş zamanlara nazaran AVM, butik, market v.b gibi fiziksel yol ile gerçekleştirilirken alışverişin dijitale dökülme yolculuğu olarak bilinebilir.

Sonuç ve Öneriler Sosyal medya uygulamaları kısa bir geçmişe sahip olsa da ölçeklerinden dolayı yaygın olarak kullanılmaktadır. İnternet teknolojilerinin hızla gelişmesi ve bunları kullanan kullanıcı sayısının her geçen gün artmasıyla birlikte yeni iletişim seçenekleri kaçınılmazdır (Sarı, 2010, 21). Reklam, 317

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI pazarlama, sosyal medya itibar yönetimi gibi çok hassas ve derinlemesine bilgi gerektiren kavramlar haline geldiler. Ayrıca teknolojinin izin verdiği kreatif çalışma sonrasında yapılan işlerin dijital analizi, tüm aksiyonların satışa dönüşmesi profesyonellerin yetiştirilmesi gereken en önemli noktalardan biridir (Kara, 2012, 150-152).İnternet teknolojisinin hızla gelişmesiyle birlikte geleneksel pazarlama iletişimi şirketleri Facebook ve Twitter gibi sosyal medyayı kullanmak zorunda kalmışlardır.Bu sosyal medya son yıllarda oldukça geniş bir kitleye ulaşmış ve bu tür katılımlar da iyi bir fırsat haline gelmiştir. İletişim ve pazarlama hedeflerinize ve stratejilerinize ulaşın. Pazarlama iletişim kanallarından biri olan sosyal ağların internet üzerinden tüketicilere doğrudan ulaşması, geleneksel medya ve reklamlardan daha az etkilenmesi halkla ilişkiler açısından hedef kitlelerin katılımıyla karşılıklı katılımın yaratılmasıdır. ve şirket bilgilerini uygulamak.İşletmeniz, ürünleriniz ve markalarınız ile ilgili pazarlama mesajlarını ve aktivitelerini interaktif ve etkili bir şekilde uygulayabileceğiniz yeni bir kanalınız var. Şirketler, kullanıcıları iyi analiz ederek, içerik ve sosyal medya tanıtımları oluşturarak hedef kitlelerini tanımlamalıdır.

Kaynakça Kara, T. ve Özgen, E. (2012). Sosyal Medya/Akademi. İstanbul: Beta Yayınları. Sarı, H. (2010). Sosyal Medya ve Uygulamalarının On-Line Halkla İlişkiler Açısından Değerlendirilmesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım, Yayınlanmamış Doktora Tez Çalışması.

318

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İNGİLİZ KAMU PERSONEL SİSTEMİ: ETKİNLİK VE GÜNCEL SORUNLAR

Damlanur TAT Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi [email protected]

Özet Westminster modeli olarak adlandırılan İngiliz kamu yönetim örgütlenmesinin merkezi yapıya ağırlık vermesi, kamu personel sistemini de aynı doğrultuda şekillendirmiştir. Bu modelin özelliklerini taşıyan modern anlamda kamu personel sisteminin ana hatları, 1854 Northcote- Trevelyan Raporu ile çizilmeye başlanmıştır. O tarihten beri; her dönem, dönemin ihtiyaçlarına göre personel sisteminde reformlar hayata geçirilmiş olsa da son dönemdeki reformların ortak özelliği kamu hizmetlerinin daha etkin ve verimli bir şekilde sunulması ve kamu çalışanlarının performanslarını artırmalarını sağlaması olmuştur. Bu çalışmada İngiltere’de kamu personel sisteminin, 1854’te oluşturulan Fordist personel rejiminden Post-Fordist personel rejimine geçişi ve sonrasında yaşanan dönüm noktaları üzerinden bugünkü yapı açıklanarak, belirtilen süreçte yapılan reformların etkinliğe nasıl etki ettiği araştıracaktır. Ayrıca; etkinliği sağlamanın kamu personel sistemlerinde tüm sorunları çözmediği bilindiğinden, çalışmada İngiliz kamu personel sisteminin güncel sorunlarının neler olduğunun incelenmesi amaçlanmaktadır. Anahtar kelimeler: İngiltere, Personel Sistemi, Reformlar, Etkinlik

Giriş Bu çalışma İngiliz Kamu Personel Sistemi’nin dönüşümü ışığında, sistemin bugünkü durumunda hangi sorunlarla karşı karşıya olduğu sorusuna cevap arayacaktır. Bu kapsamda sırasıyla; İngiltere’de modern anlamda kamu personel sisteminin ortaya çıkışı ve özellikleri, Post-Fordist personel rejimine geçiş, yeni reformlar, bu dönüşümün sayısal yansımaları, etkiniğin nasıl değiştiğinin araştırılması, güncel uygulamalar ve yeni sorunlar( Reform Sendromu ve Bloffocracy) konularına değinilecektir. Bu çalışma, dünyanın en verimli personel sistemine sahip ülkesi olarak nitelendirilen İngiltere’de personel sisteminin bugünkü sorunlarını ortaya koyması açısından önem taşımaktadır.

Yöntem Çalışmanın kapsamı İngiltere’de personel sisteminde yapılan reformlarıdır. Çalışma, araştırma tipi bakımından açıklayıcı, araştırma yöntemi açısından ise nitel araştırma yöntemi ile yürütülecektir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Çalışmada literatür taraması sonucunda İngiltere’de personel sisteminin yapısı değişmiştir. Bu değişim sürecinde kamu personel sayısının belli dönemlerde arttığı görülse de 2. Dünya Savaşı’ndan beri azalış eğiliminde olduğu görülmüştür. Ülkede devlet memurlarının ve diğer kamu sektörü çalışanlarının çalışan tüm nüfusa oranı da giderek azalmaktadır. Buna ek olarak İngiltere yönetimin etkinliği açısından 2020 yılı itibari ile en iyi ülkesidir. Buna karşın, kamu personel sisteminin bazı sorunları mevcuttur.

319

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sonuç ve Öneriler İngiliz kamu personel sistemi bugün iki önemli sorunla karşı karşıyadır. Bunlardan ilki; “Reform Sendromu”, ikincisi ise “Bloffocracy” olarak kavramsallaştırılmıştır. Çalışmanın son bölümünde bu yeni sorunlar/kavramlar tartışmaya açılacaktır. Çalışma bu sorun alanlarına yönelik ortaya atılan kavramların anlaşılmasına katkı sağlaması açısından önemlidir.

Kaynakça Albayrak, S. O. (2015). Türkiye’de Kamu Personel Rejiminde Kopuş ve Kariyer Uzmanlık Sistemi. Aslan, O. E. (2005). Kamu Personel Rejimi: Statü Hukukundan Esnekliğe. Ankara: TODAİE Ateş, S. (2008). İngiltere Personel Sistemi. Türk İdare Dergisi, 80(460), 133–147. AYDIN, A., & GÖK, S. (2016). İngiltere’De Kamu Personel Sisteminde Değişim: Geleneksel Westminster Modeli’nden Esnek Örgütlenme Modeline Doğru. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi. http://ezp.ulakbim.gov.tr/login?auth=shibboleth&url=http://search.ebscohost.com/login.aspx?direc t=true&db=ir00559a&AN=tuda.article.126002&lang=tr&site=eds-live&scope=site Diamond, P. (2011). Beyond the Westminster model. Diamond, 19(1). http://www.renewal.org.uk/articles/beyond-the-westminster-model/ D. Kaufmann, A. Kraay ve M. Mastruzzi (2003). Governance Matters III: Governance Indicators for 1996-2002 Eşki Uğuz, H. (2010). İngiliz Kamu Personel Yönetimine Genel Bir Bakış: Kamu Hizmetlerine Giriş, Performans Değerlendirme ve Disipline İlişkin Düzenlemeler. Sayıştay Dergisi, (78). https://jurix.com.tr/article/8772 Greenwood, J., Pyper, R., & Wilson, D. (2001). New Public Administration in Britain (3. bs). Routledge. https://www.amazon.co.uk/Public-Administration-Britain-John-Greenwood/dp/0415236800 Güler, B. A. (Ed.). (2009). Kamu Yönetimi Ülke İncelemeleri. Ankara: İmge Kitabevi. Hicks, S. (2005). Trends in Public Sector Employment. Labour Market Division, Office for National Statistics. Hood, C., & Logde, M. (2007). Civil Service Reform Sendrome - are we heading for a cure? Transformation, 58-59. Karasu, K. (2009). İngiltere’de Kamu Yönetimi. Içinde B. Ayman Güler (Ed.), Kamu Yönetimi Ülke İncelemeleri. Ankara: İmge Kitabevi. Kaufmann, D., Kraay, A., & Mastruzzi, M. (2010). The Worldwide Governance Indicators: Methodology and Analytical Issues (s. 31). Barberis, P. (1997) “An Era of Change”, The Civil Service in an Era of Change, (ed. Peter Barberis), Dartmouth, England, s.3. Smith, M. J. (1998). Reconceptualizing the British State: Theoretical and Empirical Challenges to Central Government. Public Administration, 76(1), 62. Stanley, M. (2018a). UK Civil Service - Civil Service Reform - Efficiency Programs. https://www.civilservant.org.uk/csr-efficiency_programs.html Stanley, M. (2018b). UK Civil Service - Civil Service Reform - Note 1., https://www.civilservant.org.uk/csr_detail-note1.html Stanley, M. (2018c). Civil Service - Numbers [Civil Service Numbers]. E, https://www.civilservant.org.uk/information-numbers.html Stanley, M. (2019). UK Civil Service - Civil Service Reform Syndrome. Erişim tarihi 05 Ocak 2019, https://www.civilservant.org.uk/csr-civil_service_reform_syndrome.html Tickner, F. J. (1952). “İngiltere’de Memurların Eğitimi”, çev. Cemal Mıhçıoğlu, s.261- 271 Unit, T. P. (2006). The UK Government’s Approach to Public Service Reform. London: The National School of Government. https://www.civilservant.org.uk/ https://www.ons.gov.uk/ ( UK Office for National Statistics, Public Sector Employment) https://www.gov.uk/government/ https://stats.oecd.org/Index.aspx?QueryId=78408#

320

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI http://info.worldbank.org/governance/WGI/#home http://www.civilserviceawards.com/ https://www.gov.uk/government/publications/a-brilliant-civil-service-vision-statement https://www.spectator.co.uk/2018/08/the-bluffocracy-how-britain-ended-up-being-run-by-eloquent- chancers/ https://www.civilservant.org.uk/library/2012_Civil-Service-Reform-Context.pdf https://www.civilservant.org.uk/csr_detail-homepage.html https://www.civilservant.org.uk/information-numbers.html

321

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ÇİNİLİ KÖŞK ODA ÇEŞMESİ'NİN TEZYİNATI

Lale YILDIR Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Geleneksel Türk Sanatları Anasanat Dalı [email protected]

Özet Çinili Köşk, Topkapı Sarayı'nın dış surları içinde yer almaktadır. 1472 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Mimar Atik Sinan'a yazlık saray olarak yaptırılmıştır. Sultan IV. Murad zamanında (1623- 1640) Çinili Köşk'ün içinde yenilikler yapıldığı dönem, park tarafındaki odalardan soldakinde, ayna taşında tavus kuşu kabartması işlenmiş bir çeşme yapılmış ve her iki tarafına manzum birer kitâbe yerleştirilmiştir. Bu çeşmedeki motif ve kompozisyonları "Geleneksel Türk sanatları" bakımından İslâm kültür ve inancıyla da irtibatlandırarak, değerlendirmeyi amaçlayan araştırmada çeşmenin niş içerisindeki tezyinatlı ön, yan ve üst cephelerinin yakın mesafeden fotoğrafları çekilerek detaylı çizimleri yapılmıştır. Bu çalışma sonucunda Çinili Köşk Oda Çeşmesi'nin taş tezyinatı dönemin üslûp ve beğenisi ile birlikte, kullanılan motifleri suya yüklenen kutsiyet açısından sembolik anlamlarıyla birlikte ortaya konulmuştur. Anahtar kelimeler: Çinili Köşk, Çeşme, Tezyinat

Giriş Su antik çağlardan beri birçok gelenekte kutsal sayılmıştır (Eliade, 2017). Yaratılışın özünü oluşturduğuna inanılan su her dinde ve kültürde hayatı, sonsuzluğu, yenilenmeyi, iyileşmeyi ve doğurganlığı simgelemektedir (Gürkan, 2009). Suya atfedilen bu kutsiyet (Taşpınar, 2017), İslâm inanç ve kültüründeki inanç çizgisiyle birlikte suya verilen önem kendisini doğal olarak su mimarisiyle ilgili eserlerde göstermiştir (Ertuğrul, 1993). Bu eserler tezyinat, hüsn-ü hat ve şiir gibi sanatların sergilendiği yapılar haline gelmiştir (Ayvazoğlu, 2012). Çeşme ve sebillerin taş yüzeyleri suyun kutsallığına işaret eden geleneksel Türk ve İslam kültürüne ait motif ve kompozisyonlarla tezyin edilmiştir. Bu çeşmelerin en seçkin örneklerinden bir tanesi de İstanbul Çinili Köşk içerisinde yer alan oda çeşmesidir. Topkapı Sarayı'nın en eski köşklerinden biri olan Çinili Köşk (Sırça Saray) Sur-u Sultani içinde yapılan ilk binalardandır (Raif Bey, 2010). Fatih Sultan Mehmet'in 1472'de Atik Sinan'a yaptırdığı sanılan Çinili Köşk dört eyvanlıdır ve denizi gören beş çıkmalı odası vardır (Evyapan, 1972). Park tarafındaki odalardan soldaki yeniden dekore edildiğinde sekiliğin yan raflarından biri, eşsiz bir duvar çeşmesi haline getirilmiştir (Eldem, 1969). Bir niş halinde olan bu çeşmenin iki yanında Asarî adlı bir şairin yazdığı on ikişer mısralık methiye bulunmaktadır. Ana taşındaki erik çiçekleri arasında büyük bir tavus kuşu bulunmaktadır (Öz, 1993). Bu selsebilin tezyini özelliklerini ortaya koymayı amaçlayan çalışmada, taş tezyinatının üzerindeki motif ve kompozisyonları yapıldığı dönemin üslûp ve beğenisini de göz önünde bulundurarak, İslâm inanışı ve kültürü ile geleneksel Türk sanatlarına dayanarak sembolik değerleriyle birlikte ortaya konmuştur.

Yöntem Çeşmenin çekimleri gün ışığında, tam karşıdan ve uygun mesafeden motif ve kompozisyonlardaki detayları tespit etmeye yönelik yapılmıştır. Çekimlerde flaş kullanılmamıştır. Daha sonra bu fotoğraflardaki ayrıntılar çizim için uygun büyüklüğe getirilerek, tasarımının detaylı çizimi elde edilen fotoğraflar üzerinden elle, klasik yöntemle yapılmıştır. Çizimi yapılan motif ve kompozisyonlar vasıtasıyla, bu eser yapıldığı dönemin üslûp ve beğeni özelliklerini de göz önünde bulundurarak, sembolik anlamlarıyla birlikte değerlendirilmiştir.

322

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Araştırma Bulguları Çinili Köşk'ün köşe odalarındaki bir niş içerisinde yer alan oda çeşmesinin 4 cephesi de tezyinatlıdır. Yanlardaki "talik" hatlı oniki beyitlik yazının alt kısmı kırmızı zemin üzerine rûmî motif ve kompozisyonla tezyin edilmiş, üst kısmı ise bitkisel motiflerle bezenmiştir. Ön yüzünde çeşme aynasını süsleyen kalem işi lale, karanfil ve bahar dalları arasındaki tavus kuşu betimi dönemin üslûp ve zevkini yansıtmaktadır. Gerek İslamiyetten önceki çeşitli dönemlerde gerekse İslamiyetten sonraki Türk sanatı devirlerinde, hayvanlar yaygın bir şekilde güç, kuvvet, kudret, hükümdarlık, taht sembolü olarak kullanılmışlardır (Çoruhlu, 2014). Tavus kuşu gösteriş, güzellik ve gururun sembolüdür. Kur'an-ı Kerîm'de mutmain olmak isteyen Hz. İbrahim'e kesmesi emredilen dört kuştan biridir. Özellikle tasavvufi eserlerde tavus kuşundan sıklıkla bahsedilir (Balaban, 2017). Müslümanlar bitki motifleriyle, hayvan tasvirleri âhenkli bir şekilde karıştırmak suretiyle bu ayrı üslûpları birleştirmişlerdir (Steward, 1994). Çinili Köşk'teki oda çeşmesi de bunun en güzel örneklerindendir. Eski harflerle yazılışında "Allah" kelimesindeki (lam, elif, he) "lale"nin yazılışında da bulunması ona kutsal bir değer atfedilmesine neden olmuştur (Yılmaz, 2013). Lalenin tek bir soğandan çiçeğe dönüşmesi ve tekrar vakti geldiğinde çiçekten soğana dönüşmesiyle "Vahdet-i Vücud"un sembolüdür, ayrıca bir saptan sadece tek bir çiçek olarak çıkması, uzun ve dik duruşu ile de Kur'an-ı Kerîm'deki "elif" harfini çağrıştırır. Tüm bu özelliklerden dolayı lale ile İslam inancı arasında sembolik bir bağ oluşmuştur (Ersoy, 2002). Camilerdeki taş tezyinat ve çini gibi yüzeylerde bol miktarda kullanılması lalenin bu sembolik anlamlarının sonucu olmalıdır. Karanfil de lale ve gülden sonra geleneksel Türk sanatlarında en çok kullanılan motiflerdendir. Bu çiçeklerin üsluba çekilmeye uygun olmaları da tasarımlarda tercih sebebidir (Ünver, 1977).

Sonuç ve Öneriler İstanbul Çinili Köşk park tarafındaki odalardan soldakinde niş içinde tasarlanmış oda çeşmesinin 4 yüzüne ait detaylı çizimler elle yapılmıştır. Çeşmenin yoğun tezyinatı ve altın yaldızla bezenmesi Türk-İslam kültüründe suya atfedilen kutsiyetin mimariye yansıması olarak değerlendirilebilir. Bu çeşmenin tezyinatında kullanılan motif ve kompozisyonların metafizik aleme, cennet imgesine, suyun kutsallığı, ölümsüzlüğü ve şifa gücüne dair sembolik ifadeleri vardır. Bu sembollerin kaynağı Türk-İslam kültür ve inanç sistemine dayanır. Çeşmenin tezyinatında kullanılan motif ve kompozisyonlar yapıldığı dönemin üslûp ve beğenisini yansıtmaktadır. Renk ve altın kullanımı açısından değerlendirildiğinde de yapıldığı dönemle uyum içerisindedir. Tavus kuşu dışında ağırlıklı olarak rûmîli ve bitkisel kompozisyonlar ve 1/2 simetrik tasarım uygulandığı görülmektedir. Çeşmede kullanılan bitki ve kompozisyonlar bilinçli bir tercihin sonucudur. Tezyinatta kutsiyet atfedilen figür ve çiçeklerin kullanım ve suyun varlığı oda içerisinde "cennet" imgesi yaratma amacına yöneliktir.

Kaynakça AYVAZOĞLU, B. (2012). İstanbul kültürü ve edebiyatı. A. E. Bilgili (Ed.), Şehir ve Kültür İstanbul içinde (s.11-59). Profil. BALABAN, T. (2017). Anadolu Türk efsanelerinde kuşlar ve uçmak. E. Gürsoy (Ed.). Kuş Kitabı içinde (s.161-162). Kitabevi. ÇORUHLU, Y. (2014). Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi. Kömen. ELDEM, H. S. (1969). Köşkler ve Kasırlar. C.I. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü Röleve Kürsüsü. ELİADE, M. (2017). İmgeler ve Simgeler (M. A. Kılıçbay, Çev.). (2. Basım). Doğu Batı (1980). ERSOY, A. (2002). Eyüp’teki mezar taşlarında servi ağacı kültü. Tarihi Kültürü ve Sanatıyla V. Eyüpsultan Sempozyumu Tebliğler Kitabı içinde (C.I, s.93-95). Eyüpsultan Belediyesi. 323

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ERTUĞRUL, Ö. (1993). Türk İslâm su mimarisinde Bozdoğan Maksemi Prof. Dr. Yılmaz Önge Armağan içinde, (s.279-291). Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi. EVYAPAN, A. G. (1972). Eski Türk Bahçeleri ve Özellikle Eski İstanbul Bahçeleri. ODTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü. GÜRKAN, S. L. (2009). Su-diğer dinlerde. DİA, C.37, s.440-442. ÖZ, T. (1993). Topkapı Sarayı'nda Fatih Sultan Mehmet II'ye Ait Eserler. Türk Tarih Kurumu. RAİF BEY, M. (2010). Bir Osmanlı Subayının Kaleminden Topkapı Sarayı ve Çevresi Topkapı Sarây-ı Hümâyûnu ve Parkının Târîhi. H. A. Aslantürk - A. Korkmaz (Haz.), Metamorfoz. STEWARD, D. (1994). Batılı Gözüyle İslâm Kültür ve Medeniyeti. M. Özyiğit (Çev.). Esra. TAŞPINAR, İ. (2017). Halk inançlarında su. Z Tematik Dergi, 2, 32-39. ÜNVER, S. (1977). Türk sanatında çiçekler ve buketler. Türkiyemiz, 22, 14-17. YILMAZ, M. (2013). Lale Devrinde İstanbul. Hükümdar.

324

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

COVID-19 PANDEMİSİNDE BİREYLERİN İNTERNETE İLİŞKİN METAFORİK ALGILARININ İNCELENMESİ

Ömer Faruk AKBULUT Necmettin Erbakan Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, [email protected]

Sezer ÇELİK Ufuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, [email protected]

Özet Bu araştırmanın amacı, bireylerin COVID-19 pandemisinde internete ilişkin sahip oldukları metaforik algıları incelemektir. Bu kapsamda araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden birisi olan olgubilim (fenomonolojik) desen kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 96’sı kadın (%69.1) ve 43’ü erkek (%30.9) olmak üzere toplam 139 birey oluşturmaktadır. Katılımcıların yaş ortalaması 22.5’tur. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan bir form kullanılmıştır. Bu kapsamda “İnternet benim için ……… gibidir, çünkü ………” ifadesinin yazılı olduğu bir form çevrimiçi ortamda uygulanmıştır. Araştırma kapsamında elde edilen veriler MAXQDA programına aktarılarak içerik analizi tekniği ile analiz edilmiştir. İlk olarak bireylerin COVID-19 pandemisi döneminde internete ilişkin sahip oldukları metaforlar incelenmiş daha sonra bu metaforlar konuları ve özellikleri kapsamında kategoriler içerisinde ele alınmıştır. Araştırmada, bireylerin COVID-19 pandemisi döneminde internete ilişkin 105 farklı metafora sahip oldukları görülmüştür. Bu metaforların sıklığına göre en fazla ihtiyaç, sigara, vazgeçilmez, su, çikolata, ansiklopedi, tuz, çekirdek, hobi, bataklık, kurtarıcı, bağımlılık, şeker, zorunluluk ve sakız olarak sıralanmaktadır. Bireylerin COVID-19 pandemisi döneminde internete ilişkin sahip oldukları metaforlar konuları ve özellikleri kapsamında 9 farklı kategoride yer almıştır. Bu kategoriler sıklığına göre bağımlılık yapıcı araç, ihtiyaç kaynağı, zarar verici, kolaylaştıcı araç, bilgi kaynağı, doyum sağlayan & eğlendiren araç, kontrol edilmesi gereken araç, değişkenlik gösteren araç ve farklı bir dünya olmak şeklinde sıralanmaktadır. Araştırmadan elde edilen bulgular alanyazın ışığında tartışılmış ve çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Anahtar kelimeler: İnternet, COVID-19, Pandemi

Giriş Son yıllarda bilim ve teknolojinin hızlı bir şekilde gelişmesiyle birlikte internet günlük yaşamımızın önemli bir parçası haline gelmiştir. Özellikle 2020 yılı ile birlikte bütün Dünya’yı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi bireylerin yaşamlarında interneti çok önemli bir konuma getirmiştir. Pandemiyle birlikte ülkelerin salgının yayılım hızını azaltmak için eğitim-öğretimin uzaktan eğitim ile gerçekleştirilmesi, sokağa çıkma kısıtlamaları ve esnek çalışma gibi çeşitli uygulamalar bireylerin ev ortamında internet ile daha fazla vakit geçirmelerine yol açmıştır. Yapılan araştırmalar, pandemi döneminde bireylerin internet kullanım oranlarının pandemi öncesine göre artış gösterdiğini desteklemektedir (Statista, 2021; We Are Social, 2021). Bu kapsamda araştırmada, bireylerin COVID-19 pandemisinde internete ilişkin sahip oldukları metaforik algıları incelemek amaçlanmıştır.

Yöntem Bireylerin COVID-19 pandemisinde internete ilişkin metaforik algılarının incelendiği bu araştırmada, nitel araştırma yöntemlerinden birisi olan olgubilim (fenomonolojik) desen kullanılmıştır. Bu 325

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI araştırma deseninde, bireylerin farkında olduğu ancak derinlemesine ve ayrıntılı bir anlayışa sahip olmadığı olgulara odaklanılmaktadır (Büyüköztürk et al., 2018). Bu kapsamda araştırmada “internet” bir olgu olarak belirlenmiş ve bireylerin bu olguya ilişkin algıları incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 96’sı kadın (%69.1) ve 43’ü erkek (%30.9) olmak üzere toplam 139 birey oluşturmaktadır. Katılımcıların yaş ortalaması 22.5’tur. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan bir form kullanılmıştır. Bu kapsamda “İnternet benim için ……… gibidir, çünkü ………” ifadesinin yazılı olduğu bir form çevrimiçi ortamda uygulanmıştır. Araştırma kapsamında elde edilen veriler MAXQDA programına aktarılarak içerik analizi tekniği ile analiz edilmiştir. İlk olarak bireylerin COVID-19 pandemisi döneminde internete ilişkin sahip oldukları metaforlar incelenmiş daha sonra bu metaforlar konuları ve özellikleri kapsamında kategoriler içerisinde ele alınmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Araştırmada, bireylerin COVID-19 pandemisi döneminde internete ilişkin 105 farklı metafora sahip oldukları görülmüştür. Bu metaforların sıklığına göre en fazla ihtiyaç, sigara, vazgeçilmez, su, çikolata, ansiklopedi, tuz, çekirdek, hobi, bataklık, kurtarıcı, bağımlılık, şeker, zorunluluk ve sakız olarak sıralanmaktadır. Bireylerin COVID-19 pandemisi döneminde internete ilişkin sahip oldukları metaforlar konuları ve özellikleri kapsamında 9 farklı kategoride yer almıştır. Bu kategoriler sıklığına göre bağımlılık yapıcı araç, ihtiyaç kaynağı, zarar verici, kolaylaştıcı araç, bilgi kaynağı, doyum sağlayan & eğlendiren araç, kontrol edilmesi gereken araç, değişkenlik gösteren araç ve farklı bir dünya olmak şeklinde sıralanmaktadır. Bireylerin COVID-19 pandemisi döneminde internete ilişkin metaforlarından bağımlılık yapıcı araç ve zarar verici kategorilerin önemli bir sıklıkta yer alması bu döneminde bireylerin internet bağımlılığını inceleyen araştırma sonuçlarını desteklemektedir. Yapılan farklı araştırmalar, pandemi döneminde internet bağımlılığı ve problemli internet kullanımı riskinin pandemi öncesi döneme göre arttığını göstermektedir (Baltacı et al., 2020, 2021; Duan et al., 2020). Sun ve arkadaşları (2020) tarafından Çin’de yapılan bir araştırmada, katılımcıların %46.8’inin COVID-19 pandemisi döneminde internet bağımlılık belirtilerinin artış gösterdiği ve %16.6’sının pandemi sürecinde daha fazla internette kaldıkları görülmüştür. Araştırmada, katılımcıların önemli bir kısmı interneti bir ihtiyaç kaynağı ve kolaylaştırıcı bir araç olarak algılamışlardır. Pandemi dönemiyle birlikte bireylerin birçok ihtiyacını ve sorumluluklarını internet üzerinden gerçekleştirmeleri interneti bir ihtiyaç kaynağı haline getirdiği söylenebilir. Örneğin, bir öğrenci bu süreçte internet aracılığıyla eğitimine devam etmekte, birçok çalışan internet aracılığıyla işiyle ilgili sorumluluklarını yerine getirmekte ve birçok kişi sosyal etkileşimlerini devam ettirmek adına interneti kullanmaktadırlar. Benzer şekilde katılımcılar interneti bir bilgi kaynağı olarak algılayarak bu süreçte bilgiye erişebilmek için interneti kullandıklarını ifade etmişlerdir. Özellikle COVID-19 pandemisi ile ilgili haberlerin internetten bu süreçte sıklıkla takip edilmesi, ödevlerin gerçekleştirilmesi için internetin daha fazla kullanılması gibi faktörler katılımcıların böyle bir algıya sahip olmalarına yol açtığı söylenebilir. Bunların dışında araştırmada; doyum sağlayan & eğlendiren araç, kontrol edilmesi gereken araç, değişkenlik gösteren araç ve farklı bir dünya gibi farklı kategorilerde ortaya çıkmıştır.

Sonuç ve Öneriler Bu araştırmada, bireylerin COVID-19 pandemisi döneminde internete ilişkin sahip oldukları metaforlar incelenmiştir. Araştırmada elde edilen metaforların alanyazında pandemi döneminde internet ile ilişkili yapılan araştırmaları destekleyebileceği düşünülmektedir. Katılımcıların önemli bir kısmının pandemi döneminde interneti zarar verici, bağımlılık yapıcı ve kontrol edilmesi gereken bir araç gibi problemli internet kullanımını betimleyebilecek metaforlar çerçevesinde açıklamaları bireylerin internet kullanımlarıyla ilgili ipuçları içermektedir. Bu araştırmanın, pandemi döneminde internetin bireylerin yaşamlarındaki rolüne ilişkin alanyazına katkı sunabileceği düşünülmektedir. Araştırmanın bulguları çerçevesinde çeşitli önerilerde bulunulabilir. Bu araştırmanın bir metafor araştırması olduğu göz önünde bulundurulduğunda farklı yöntemlerde yürütülecek araştırmalar ile 326

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI bireylerin pandemi döneminde internet ile olan etkileşimleri incelenebilir. Ayrıca bu araştırmada çalışma grubu spesifikleştirilmemiştir. Yapılacak farklı araştırmalarda daha özel grupların (üniversite öğrencileri, lise öğrencileri, ebeveynler, öğretmenler vb.) internete ilişkin sahip oldukları metaforlar incelenebilir. Son olarak bireylerin pandemi döneminde internete ilişkin sahip oldukları metaforların kategorileri ele alındığında problemli internet kullanımını işaret edebilecek kategorilerin frekanslarının yüksek olması problemli internet kullanımını önlemek için yapılacak çalışmaların önemini arttırdığı söylenebilir.

Kaynakça Baltacı, Ö., Akbulut, Ö. F., & Yılmaz, E. (2021). Problemli İnternet Kullanımında Güncel Bir Risk Faktörü: COVID-19 Pandemisi. Humanistic Perspective, 3(1), 97–121. https://doi.org/10.47793/hp.872503 Baltacı, Ö., Akbulut, Ö. F., & Zafer, R. (2020). COVID-19 pandemisinde problemli internet kullanımı: Bir nitel araştırma. Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 1(3), 126–140. Büyüköztürk, Ş., Kılıç Çakmak, E., Akgün, Ö. E., Karadeniz, Ş., & Demirel, F. (2018). Eğitimde bilimsel araştırma yöntemleri. Pegem. Duan, L., Shao, X., Wang, Y., Huang, Y., Miao, J., Yang, X., & Zhu, G. (2020). An investigation of mental health status of children and adolescents in china during the outbreak of COVID-19. Journal of Affective Disorders, 275, 112–118. Statista. (2021). Coronavirus: impact on online usage in the U.S. - Statistics & Facts. https://www.statista.com/topics/6241/coronavirus-impact-on-online-usage-in-the-us/ Sun, Y., Li, Y., Bao, Y., Meng, S., Sun, Y., Schumann, G., ..., & Shi, J. (2020). Brief report: increased addictive internet and substance use behavior during the COVID‐19 pandemic in China. The American Journal on Addictions, 29(4), 268–270. We Are Social. (2021). Digital 2021. https://wearesocial.com/blog/2021/01/digital-2021-the-latest- insights-into-the-state-of-digital

327

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

SANAL DÜNYADA İNŞA EDİLEN SANAL, DİJİTAL, KURGU, ONLİNE ÇEVRİMİÇİ VE SİMÜLASYON KİMLİKLER

Gül ARIĞ Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Bölümü YL, [email protected]

Özet İnsanlık, tarihsel süreç içinde kendine özgü özellikler taşıyan birtakım toplumsal aşamalardan geçmiştir. Tarım ve sanayi devrimleri, insanlık tarihinin dönüm noktaları olarak kabul edilmektedir. Günümüzde; insanlık tarihinin yaklaşık son üç yüz yılına karşılık gelen yeni bir dönemine girildiği varsayılmaktadır. Tarım ve sanayi devrimlerinden sonra yeni bir devrimin yaşanmakta olduğu öne sürülmektedir. Bu yeni dönem kendini kimi zaman post-endüstriyel/bilgi/enformasyon toplumu kimi zaman network ya da risk toplumu olarak tanımlamaktadır. İnternet çağıyla birlikte, internete ulaşımın sağlanabildiği toplumlarda yaşam tarzları ve gündelik hayat pratikleri üzerinde değişimler meydana gelmiştir. Televizyon, gazete, radyo, sinema gibi kitle iletişim araçları, kişinin görünür olmasına olanak vermezken, internet, kullanıcıyı edilgen konumdan çıkarıp etken ve görünür hale getirmiştir. Kullanıcı, internetin sunduğu katılımcılık ve kendi içeriğini üretebilme imkânı ile sosyal ağlar üzerinden bir görünürlük elde etmiştir. Nitekim çoğu zamanda kimliklerini bu ağlar üzerinden üretmeye başlamıştır. Yaşadığımız dijital çağda, bireyin kimlik gelişimini etkileyen birçok eleman çok katmanlı bir şekilde kimlik gelişiminde rol oynamaktadır; bu elemanların başında ise sanal gerçeklik kavramı gelmektedir. Bireyin kendini sanal dünyada ifade etme gereksinimi de “sanal kimlik” kavramını ortaya çıkarmıştır. Sosyal ilişkiler mekânı olan internet üzerinde sanal kimlik, yeni ve idealize edilen benliği temsil etmektedir. Anahtar Kelimeler: Dijital Çağ, İnternet, Sosyal Ağlar, Sanal Kimlik, Sanal Gerçeklik.

Giriş İletişim teknolojileri ve internet ağlarının ortaya çıkması hem geri kazanılan zaman ve mekan, hem de idealize edilmiş, yaşanılan değil, yaşanılmasının hayal edildiği farklı kimliklerin oluşumuna yol açmıştır (İsmayılzada, 2017: 227). Son zamanlarda sosyal medyada yoğun olarak paylaşılan öz çekim fotoğraflar, bireyin kimlik inşasında önemli bir araç haline gelmiştir (Özdemir,2015:112). Bireyler sosyal ağlarda farklı kimlikler ile yarattıkları kimlikleri diğer bireylere karşı sunma çabası içine girmektedir ve her birey kendi sosyal ağında bir kimlik tasarlayıp kendisini takip eden kitleye karşı sunmaktadır (Mutluer, 2019:1). Birey, sosyal medya üzerinden yaptığı her etkinlik ile yeni bir benlik oluşturmak istemektir (Özdemir,2015: 113). Bu tür bir benlik sunumu kullanıcılarına belirli işaretler ve sembolleri kullanarak kendilerini ifade etme imkânı da tanımıştır (Boz, 2012: 39). Buradan hareketle, sosyal medya aracılığıyla paylaşılan görsel, dilsel ve metinsel içerikler, toplum tarafından onaylanan “ideal” kimliklerin oluşturulmasına katkı sağlamaktadır (Özkök, 2019: 44).Özellikle “ben” merkezli ve gerçek üstü bir kimlik inşa etme çabaları sosyal ağların ortaya çıkardığı olgulardan biri olarak değerlendirilebilir (Ayan,2016: 9). Sanal alemde kurgulanmış kimliklerini sunan bireyler, kendine ilişkin izlenimlerini yönetirken tiyatral teknik ve taktiklere başvurmaktadırlar (Armağan, 2013:2).Bir bakıma sanal bir gerçeklik olarak ifade edilebilecek olan bu tutumla birey, inşa ettiği sanal kimliğiyle kamusal sahneye çıkar ve ortaya koyduğu kimlik doğrultusunda davranmaya çalışır (Babacan, 2015: 40). İnternet teknolojisiyle kimlik, bireylerin üzerine giydirilmiş bir şey olmaktan çıkarak, sanal ortamlarda yeniden inşa edilebilen bir stratejiye dönüşmüştür (Uğur ve Bilici, 1998: 494). Bireyin sosyal medyada yeniden inşa ettiği kimliklerde internetin rolü nedir? Birey sosyal medya aracılığıyla neden yeni bir benlik inşa sürecine girmektedir? Sosyal medaya da gündem değiştikçe neden sürekli popüler olan gündem ekseninde kimliğini tekrar tekrar değiştirme, yenileme hissine kapılmaktadır? soruları bağlamında her geçen gün sayıları hızla 328

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI artmakta olan ve sanal dünyada inşa edilen sanal, dijital, kurgu, online, çevrimiçi ve simülasyon kimlikler değerlendirilip, tartışılacaktır.

Yöntem Bu çalışmada, nitel araştırma yaklaşımı içerisinde yer alan etnometodoloji araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama sürecinde doküman/metin analizi yöntemi kullanılmıştır.

Araştırma Bulguları Ve Tartışma Kimlik problemi çok eksenli, çok unsurlu, karmaşık ve çatışmalı bir süreç olarak yaşanmaktadır. Sanal ortamların yarattığı yeni mekânlar ve yeni bireylerin etkileşimleri sonucu ortak paylaşılan yeni bilgiler, kazanılan yeni deneyimler ve öğrenilenler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Sosyal ağların çevrimiçi ve çevrimdışı olanakları kullanıcının aslında kendini nasıl sunmak istediği ve kendini nasıl görmek ile alakalıdır. Yaşamdaki gerçek sosyal maskeleri ile sanal dünyadaki kimliğini bağdaştırabiliriz. Kimlik oluşumlarının geçmişte toplumsal yapılanma şekillerine göre de etkilendiği bilinmektedir. Örneğin, kimlik geleneksel toplumlarda, kişinin dışında ve yaşadığı topluluğun aidiyetleriyle biçimlenmekte iken bu durum modern toplumlarda ise bireysel aklın ve bireyselliğin ön planda olduğu söylenebilir. Birey gerçek kimliğinin taşıdığı dezavantajları, sanal kimliğine birebir aynı olarak aktarmaktan kaçınır. Gerçekte maddi imkânı çok iyi olmayan bir birey, idealize edilmiş sanal kimliğinde kendini varlıklı bir birey gibi gösterebilir. Sosyal hayatta ve ikili ilişkilerde başarılı olamamış bir birey, sanal kimliğini oldukça aktif bir sosyal hayata sahip ve ikili ilişkilerde ise oldukça başarılı bir şekilde sunabilir. İnsanlar bugün binlerce kilometre uzakta yaşayan insanlarla kolay bir biçimde bağlantı kurabilmektedirler. Bu bağlantı kurma şekli birçok avantajı beraberinde getirdiği gibi, aynı zamanda kişilerin kültürel gelişimlerini ve sosyal davranış biçimlerini etkileyerek, kimlik inşası sürecine de katkıda bulunmuştur. Bilhassa gerçek üstü ve “ben” merkezli bir kimlik inşa etme çabaları sosyal ağların ortaya çıkardığı olgulardan biri olarak değerlendirilebilir. Sosyal medya, bir yandan olumlu olarak yaklaşılabilecek birçok argümanı içinde barındıran diğer taraftan da belirsizlik noktasında ve kimlik inşasında oldukça fazla kapının açılmasına neden olmaktadır. Sosyal medyada bireyin kendisini olduğundan başka göstererek başka bir “kıyafeti giydiğini” ve zaman içerisinde giydiği bu kıyafeti kendi ile özdeşleştirerek arzuladığı ve düşlediği kişilik ile gerçek olanın arasındaki uzaklığın gittikçe açıldığını söylemek mümkündür. Günümüz imkânlarının tüketim toplumu söz konusu olduğunda, sanal ortamda özellikle eğlence ve hazza yönelik görüntü oluşturmanın önemi de görüldüğü üzere daha yoğunlaşmaktadır. Kimlik sunumları, sanal ortamda görüngü, imaj, imge, benzetme, izlenim, hayal, tüketime yönelik, boş zamanı değerlendirme, rol yapma suretiyle daha tiyatral olarak kurgulanmaktadır. Birey merkezli hayatta kişiler her şeyi sormakta, sorgulamakta ve kendini gerçekleştirme istekleri içinde bir arayış içinde yer almaktadır. Kimlik kavramı, bu noktada yaşamın anlamını bireysel olarak inşa etme sürecini başlatmıştır. Modern toplumların değerler sistemine göre, artık “ben kimliği”, “biz kimliği” nin üstünde yer almıştır.

Sonuç Ve Öneriler Sonuç olarak; ait olunan ekonomik, sınıf, aile, etnik köken ve cinsiyet yoluyla insanlara kazandırılan kimlik, artık değişmiştir. Hem modern, hem post-modern kimlik değişken bir özellik taşıdığından, kimliklerini değiştirmek bireyler için kolaylaşmakta ve sıradan bir hal almaktadır. Kimlik bu süreçte her an değişebilir, yenilenebilir ve yeniden inşa edilebilir hale gelmektedir. İnsanın yeni arayışlar içine girmesi, seçenekler arasında sürekli kararsız kalması ve genel olarak benlik kaygısı yaşaması bugün her zamankinden daha fazla yaşamın normal akışı haline gelmiştir. Bireyin yaşadığı benlik kaygısı, stres ve kimlik krizi anormal ya da patolojik bir durum olmaktan artık çıkmıştır. Psikolojik yapıları gereği bireylerin hayatlarının başından itibaren bilinçli veya bilinçsiz olarak bir kimlik oluşturma sürecine girdikleri bilinmektedir. Hayatlarında gördükleri, etkilendikleri, kendilerine yakın buldukları birey, sosyal grup, karakter vb. varlıklardan etkilenen bireyler, bu 329

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI süreçte kimliklerini bu varlıkların etkilerine göre de yapılandırmaktadırlar. Bireylerin geçmiş zamanlarda yakın çevrelerinde bulunan insanlardan, sosyal gruplardan veya baskın karakterlerden etkilenerek, bunlara yönelik bir kimlik oluşturma uğraşı içine girdiğini söylemek mümkündür. Siber mekânlarda yeni bir kimlik oluşturmanın yanı sıra bireylerin oluşturmuş oldukları kimliklerin de internet kullanımı ve buradaki etkileşime göre farklı şekillere bürünebileceği bilinmektedir. Bireyin her zaman olumlu gördüğü kavramlara yönelik bir kimlik oluşturma çabası bu durumu desteklemektedir. Bireyin özgürce bir kimlik oluşturması olumlu bir durum gibi görülse de birey için zamanla kendine yabancılaşmaya neden olabilmesi açısından oldukça tehlikelidir.

Kaynakça Armağan, A. (2013). ‘Kimlik Yapılarında Değişim ve Sanallaşan Kimlik Sunumları: Öğrenciler Üzerine Bir Araştırma’, Akademik Bakış Dergisi. Sayı:37 (1-20) Ayan, G.(2016). ‘Tüketim Kültürü Bağlamında Kimlik İnşasının Sosyal Medyada Kullanımı: İnstagram Örneği’, Yüksek Lisans Tezi, Başkent Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı, Ankara. Babacan, M. E. (2015). “Gençliğin Sosyal Medya Kullanım Pratikleri ve Sosyal Sermaye İlişkisi”, T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı Gençlik Araştırmaları Dergisi. 3(2).37-65. Boz, N. (2012). Yeni İletişim Ortamlarında Dijital Kimlik ve Benlik Sunumu, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi. . İstanbul: Marmara Üniversitesi. İsmayılzada, L. (2017). SANAL DÜNYADA SANAL DÖNÜŞÜM. Yeni Medya Elektronik Dergisi,1(3), 227-236. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/ejnm/issue/34699/383566 (Elde Edilme Tarihi:15.11.2020) Mutluer. T.(2019). ‘Sosyal Medyada Benlik Sunumu: İnstagram Anneleri Örneği’ , Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gazetecilik Anabilim Dalı. Özdemir, Z.(2015).‘Sosyal Medyada Kimlik İnşasında Yeni Akım: Öz çekim Kullanımı’, Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi. 2(1) (112-131) Özkök, Ö. (2019). ‘Sosyal Medyada Sanal Kimlikler; Sosyal Medya Fenomenlerinin Benlik Sunumları Üzerine Bir Araştırma’, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Kültür Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, İletişim Sanatları Anabilim Dalı. Uğur, A., Bilici, M. (1998). Bilgi Toplumu, İnternet ve Demokrasi: Dijital Alemin Genleşen Kamusal Alanı. Yeni Türkiye, 19, ss.488-496.

330

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE SALGIN HASTALIKLAR ÜZERİNE ETKİLERİ

Nihal GÖKÇE AHBV Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı Kamu Yönetimi Doktora Programı [email protected]

Hilal USLU Hitit Üniversitesi Sungurlu Meslek Yüksekokulu Yönetim ve Organizasyon Bölümü Sağlık Kurumları İşletmeciliği Programı [email protected]

Sacide BIYIKLI Hitit Üniversitesi Sungurlu Meslek Yüksekokulu Yönetim ve Organizasyon Bölümü Sağlık Kurumları İşletmeciliği Programı [email protected]

Özet Bugün dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan biri de iklim değişikliği ve bunun sonucunda gerek yayılma hızı gerekse görülme sıklığı artan salgın hastalıklardır. Yeryüzündeki canlı yaşamını ciddi boyutlarda tehdit eden bu hastalıklar virüs ya da bakteri kaynaklı olup, insanın doğayı tahrip etmesi sonucunda yaban yaşamın içine daha fazla dahil olması ve iklim değişikliğinin de yarattığı koşullar nedeniyle bu hastalıkların bulaş riskinin artmaya başladığını gözlemlemekteyiz. Endemik, epidemik veyahut Covid-19 sürecinde olduğu üzere pandemik olarak görülen salgın hastalıkların seyrindeki artış insanoğluna, önlem alınmadığı takdirde bu kriz durumlarıyla karşılaşmaya devam edileceğinin sinyallerini vermektedir. Çalışmamızda; iklim değişikliği ve insanın yaban yaşama müdahalesi gibi nedenlerden ötürü salgın hastalıkların görülme ve yayılma hızının arttığı istatistiki verilerin de yardımıyla ortaya konularak, salgın hastalıkların görülme sıklığını ve etkilerini azaltmak için neler yapılabileceği konusu incelenmiş ve çözüm önerileri sunulmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: İklim değişikliği, salgın hastalıklar, pandemi, küresel ısınma, Covid-19

Giriş Gezegenimizin, evrende varlığını sürdürdüğü milyarlarca yıldan bu yana, doğal nedenlerden dolayı ikim değişiklikleri ve sonuçları ile karşılaştığı bilimsel çalışmalar ile ortaya konulmuştur. Ancak insanoğlunun gelişimi ve bu gelişime paralel olarak araç-gereç kullanımının başlamasıyla birlikte doğa üzerinde tahakkümü de başlamış, daha öncesinde hayatını sürdürmesi için zaruri olduğunu kavradığı ve hatta bazen de korktuğu doğa üzerinde hakimiyet kurmaya çabalamıştır. İnsan ve içinde yaşadığı çevrenin birbirinin tamamlayıcısı olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesine de neden olan bu anlayış zaman içerisinde insan ile doğayı karşı karşıya getirmiştir. Nitekim Endüstri Devrimi’nin başlangıç evrelerine tekabül eden 18. yüzyılın sonlarından itibaren, insanın doğal kaynakları kullanımının ihtiyaç anlayışının önüne geçmesi ve hatta bizatihi ihtiyaç kavramının anlamının zihinlerdeki tahayyülünü değiştirmesi bugün çözüm üretmeye çalıştığımız insan kaynaklı iklim değişikliği sürecinin zeminini oluşturmuştur.

331

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Endüstri Devrimi ile birlikte fosil yakıt kullanımının artması, doğal kaynakların tahribatının dramatik biçimde hızlanması, sanayileşmenin getirdiği refah düzeyindeki artış sonucu nüfus artışının ivme kazanması ve artan nüfusun gıda ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla sentetik gübre kullanımı ile hayvancılık faaliyetlerinin çoğalması gibi nedenlerden dolayı sera gazı emisyonlarında meydana gelen artış dünyanın ısınmasında etkili olmuş, nihayetinde küresel ısınma ve iklim değişikliği canlı yaşamını tehdit eder hale gelmiştir.

Yöntem Bu çalışmada iklim değişikliği, nüfus, doğal yaşamın tahribatı, emisyon gazı salınımları, salgın hastalıklar ve tüketim alışkanlıkları ile ilgili ayrıntılı literatür taraması yapılmıştır. Ayrıca Endüstri Devrimi, öncesi ve sonrası olmak üzere tüm bu konular ile ilgili resmi veriler incelenmiş ve araştırma sonuçlarına ulaşmak için bu veriler karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Gezegenimizde insan kaynaklı iklim değişikliğinin başlangıç noktası Sanayi Devrimi’dir. Sanayi Devrimi sonucu kırdan kente göçün hızlanması ve gelir düzeyinin artması beraberinde nüfus artışını da getirmiştir. Kentlerin göç hızına uyum sağlayamaması ve artan nüfusun yanı sıra teknolojinin gelişimi ve ulaşım imkanlarının çoğalması insan eli değmemiş topraklara ayak basılmasıyla sonuçlanmıştır. Ara konakçılarda barınan virüs ve bakteriler, yaban hayata erişimin kolaylaşması ile birlikte insana bulaşmış ve böylece salgın hastalıkların görülme sıklığında artış meydana gelmiştir. İnsanın günümüzde daha mobil hale gelmesi hastalıkların yayılma hızında görülen artışın temel nedenlerinden biridir.

Sonuç ve Öneriler Günümüzde iklim değişikliği ve etkileri ile ilgili literatür tartışmaları “sürdürülebilir kalkınma” üzerinden şekillenmiş olsa dahi “sürdürülebilir kalkınma” sorunun asıl kaynağı olan insanın doğaya tahakkümü anlayışını değiştirmeyi içermemekte, tam tersi bunun örtük kabulü altında bu tahakkümün yerine getirilmeye devam etmesi için çözüm önerileri sunmaktadır. Bugün yaşadığımız bu zorlu süreç bize aslında uzun yıllardır bilinç altında farkında olduğumuz, fakat alıştığımız yaşamdan vazgeçmek istemediğimiz için dillendirmeye çekindiğimiz bir gerçeği yani insanın tüketim alışkanlıkları ile ilgili anlayış değişikliğine gitmesi gerektiği ve insanın doğanın hakimi değil, onun bir parçası olduğu gerçeğini yüksek perdeden söylemeye başladı. Dinleyip dinlememe konusundaki seçim elbette bizlere aittir. Ancak bunun sonuçları ile yüzleşmenin ağırlığını artık hepimiz omuzlarımızda hissetmeye başlamalıyız ki zaten yeterince geç kaldığımız aşikardır.

Kaynakça Algedik, Ö., (Temmuz 2013). İklim Değişikliği Eylem Planı Değerlendirme Raporu, Tüketiciyi ve İklimi Koruma Derneği – Tüvik-Der Atatürk Bulvarı No:103/45 Kızılay/ANKARA www.tuvikder.org, ss.1-44. Avrupa Çevre Ajansı, (2017). Küresel Sürdürülebilirliğe Giden Yol, https://www.eea.europa.eu/tr/isaretler/isaretler-2012/makaleler/kuresel-surdurulebilirlige-giden-yol, 26.04.2021. co2.earth. Annual CO2 Growth Rates, https://www.co2.earth/co2-acceleration, 02.05.2021. Çoban, A. (Editör), (2015). Yerel Yönetim, Kent ve Ekoloji, İmge Kitabevi Yayınları, Ekim 2015, Ankara. ss.1-456. ÇŞBa, (2018). Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, https://iklim.csb.gov.tr/birlesmis-milletler-iklim-degisikligi-cerceve-sozlesmesi-i-4362, 12.04.2021. ÇŞBd, (2018). Türkiye ve Diğer Ülkelerin Sera Gazı Emisyonlarının Karşılaştırılması, https://iklim.csb.gov.tr/turkiye-ve-diger-ulkelerin-sera-gazi-emisyonlarinin-karsilastirilmasi-i-4410, 09.04.2021 332

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Giddens, Anthony. (2011). İklim Değişikliği Siyaseti, Phoenix Yayınevi, 2011 Ankara, ss. 1-352. Görmez, Kemal. (Mart 2020). Çevre Sorunları, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara, ss.1-172. Hunter, P. (2008), “Natural Solutions to Climate Change. Greenhouse Gases, High-energy Crops and the Future of the World” , EMBO Rep. 2008 508–511., Science and Society Analysis. Madra, Ömer. (2007). Niçin Daha Fazla Bekleyemeyiz: Küresel Isınma ve İklim Krizi, Agora Kitaplığı, İstanbul. ss.1-368. OECD (2020). Population, https://data.oecd.org/pop/population.htm, 08.04.2021. TÜİK, (Mart 2020). Sera Gazı Emisyon İstatistikleri, 1990-2018, https://tuikweb.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=33624, 11.04.2021 WMO, (2020). The State of the Global Climate 2020, The Big 3, https://public.wmo.int/en/our- mandate/climate/wmo-statement-state-of-global-climate, 02.04.2021. WMO, (Eylül 2019). Global Climate in 2015-2019: Climate change accelerates, https://public.wmo.int/en/media/press-release/global-climate-2015-2019-climate-change- accelerates, 18.04.2021. WMO Report, (2018) “WMO Statement on the State of the Global Climate in 2017” WMO-No. 1212,2018, Key climate indicators, s.1-40, https://library.wmo.int/doc_num.php?explnum_id=4453, 10.04.2021.

333

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

ERKEN DÖNEM TEFSİRLERDE TEHADDİ AYETLERİNİN ANLAŞILMASI

Merve Nur ÇAM Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tefsir Anabilim Dalı, [email protected]

Özet İ’câzü’l-Kur’ân ilminin, hicri 3. asırda Kur’ân’ın muciz olmadığına dair iddiaların yükselmesine bağlı olarak ortaya çıkmasıyla birlikte, tefsir ilminin müteahhir döneminde gerek tefsirlerde gerekse ulumu’l-Kur’ân eserlerinde tehaddi ayetlerinin, i’câzü’l-Kur’ân bağlamında değerlendirilerek genellikle Kur’ân’ın i’câz yönleri üzerinde durulduğu görülmektedir. Buradan hareket ederek erken dönemde tehaddi ayetlerinin anlaşılmasını konu edindiğimiz çalışmamızda Mukâtil b. Süleyman, Süfyân Sevrî, Yahya b. Sellâm, Abdürrezzâk b. Hemmâm ve Taberî’nin tefsirlerinde ilgili ayetlerin nasıl tefsir edildiğini inceledik. Çalışmamızda öncelikle kavramsal çerçeve belirtildikten sonra müfessirlerin vefat tarihlerinin kronolojisine göre söz konusu ayetlerin tefsirleri verilmiştir. Erken dönem tefsirlerde tehaddi ayetlerinin siyak-sibak ve nüzûl ortamının dikkate alınarak tefsir edildiği, Kur’ân’ın i’câz yönüne ilişkin bilgilere rastlanılmadığı görülmüştür. Anahtar kelimeler: Tefsir, İ’câzü’l-Kur’an, Tehaddi, Erken Dönem.

Giriş a-c-z fiilinden türemiş, if’âl kalıbından mastar olan / َع َج َزَ Lügatte aciz olmak anlamını taşıyan i’câz kelimesi, aciz bırakmak anlamına gelmektedir. Mucize kelimesi de aynı kökten türemiş, aciz bırakan anlamında ismi faildir. İ’câz ve Kur’ân kelimeleriyle oluşan i’câzü’l-Kur’ân terkibi bu bağlamda Kur’ân’ın insanları aciz bırakması demektir. Istılahî olarak, Kur’ân’ın gerek edebi üstünlüğü gerekse muhtevası bakımından insanları benzerini getirmekten aciz bırakmasıdır (Yavuz, 2000, s. 403). Kur’ân’ın, benzerinin getirilmesi hususunda meydan okunmasını ifade eden terim ise tehaddidir. Muarızlarından Kur’ân’ın benzerini getirmeleri yönünde meydan okumayı içeren ayetlere de tehaddi ayetleri denilir. Tehaddi ayetleri çoğunluğun kabulüne göre Tûr 52/33, Hûd 11/13, Yûnus 10/38 ve Bakara 2/23 ayetleridir. Kasas 28/49 ve İsrâ 17/88 ayetlerinin tehaddi içerip içermediği ihtilaflı olduğundan çalışmamızın kapsamına dahil edilmemiştir. İhtilaf olmakla birlikte yine müfessirlerin çoğunluğuna göre ayetlerin kronolojik sırası zikrettiğimiz gibidir. Söz konusu tehaddinin Tûr suresinde Kur’an’ın tamamı, Hûd suresinde 10, Yûnus suresinde 1 ve Bakara suresinde de tekraren 1 sure getirilmesi şeklinde çoktan aza doğru bir aşama izlediği düşünülmektedir (Salmazzem, 2015, s. 118,119). Tehaddi ayetlerinin öncesinde inkarcıların Kur’ân’ın Allah kelamı olmadığına ve Hz. Peygamber’in onu kendiliğinden uydurduğuna dair iddialarının zikredildiği ortak bir bağlam söz konusudur. Bu ayetler müteahhir tefsirlerde ve ulûmü’l-Kur’ân eserlerinde i’câzü’l-Kur’ân bağlamında ele alınmış ve genellikle Kur’ân’ın hangi yönüyle muciz olduğu üzerinde durulmuş, i’câz yönleri hakkında bilgiler verilmiştir. Peki bu ayetler erken dönem tefsirlerde nasıl açıklanmıştır? sorusundan hareketle ilk üç asır tefsirlerini ele aldık. Söz konusu dönemdeki Mukâtil b. Süleyman (ö.150), Süfyân Sevrî (ö. 161), Yahyâ b. Sellâm (ö. 200), Abdürrezzâk b. Hemmâm (ö.211) ve Taberî (ö.310) tefsirlerini inceledik. Tûr 52/33 ayetini Mukâtil, müşrikler Kur’ân’ı Hz. Peygamber’in uydurduğu iddialarında doğru iseler onlar da Kur’ân gibi bir söz uydursunlar, şeklinde açıklamaktadır. (Mukâtil b. Süleymân, 1423a, s. 147) Bu ayetler Süfyân, Yahyâ ve Abdürrezzâk’ın tefsirlerinde yer almamaktadır. Taberî ise müşriklerin iddiasına karşılık Hz. Peygamber ile aynı dile sahip olmalarına rağmen Kur’ân’ın benzerini getiremeyeceklerine vurgu yapar. (Taberî, 1420a, s. 481). Kur’ân’dan 10 sure benzerinin getirilmesi yönündeki tehaddiyi içeren Hûd 11/13 ayetini مختلقات kelimesini eş anlamlısı َمفتريات açıklarken Mukâtil ayette geçen uydurulmuş anlamındaki 334

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI kelimesi ile açıklamıştır. Ayrıca ayetin “Eğer doğru iseniz Allah’tan başka, çağırabildiklerinizi de çağırın” kısmını Allah’ın dûnundan ibadet ettiğiniz ilahlarınızdan yardım isteyin şeklinde açıklamıştır. Daha sonra müşriklerin, 10 sure getirmelerine yönelik tehaddiye karşılık veremediklerini bunun üzerine Allah’ın Yûnus ve Bakara surelerinde bir sure getirmelerine yönelik meydan okuduğunu zikretmiştir (Mukâtil b. Süleymân, 1423b, s. 274). Bu ayet Süfyân, Yahyâ ve Abdürrezzâk’ın tefsirlerinde yer almamaktadır. Taberî ise Kur’ân’ın benzerini getirmek hususundaki acziyetin Hz. Peygamber’in nübüvvetinin doğruluğuna ve getirdiklerinin hakikat olduğuna delil olmasından bahsetmiştir (Taberî, 1420b, s. 259). Yûnus 10/37 - “Bu Kur’ân Allah’tan başkası tarafından uydurulacak bir şey değildir…” ayetinin tefsirinde Mukâtil, Velid b. Muğire ve arkadaşlarının Kur’ân’ı Allah katından görmeyip Hz. Peygamber tarafından uydurulmuş olarak kabul etmelerini sebebi nüzûl olarak zikreder. Sonra 38. ayeti bu bağlamda değerlendirerek yine de uydurulmuş olduğunu iddia ediyorlarsa Kur’ân’ın benzeri 1 sure getirmeleri konusunda meydan okunduğunu anlatır. Bu ayette geçen “Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın” ifadesini Hûd 11/13 ayetteki gibi tefsir etmiştir. “Eğer doğru söyleyenler iseniz” kısmını ise diğerinden farklı olarak, ilahlarının azaptan onları koruyacağı hususunda emin olmaları şeklinde tefsir etmiştir. Zaten bir sonraki ayette de yalanladıkları azaptan bahsedilmektedir (Mukâtil b. Süleymân, 1423b, s. 238). Bu ayet Süfyân, Yahyâ ve Abdürrezzâk’ın tefsirlerinde yer almamaktadır. Taberî’ye gelince o, bu ayetteki Kur’ân’ın benzeri 1 sure getirilmesi tehaddisini, müşriklerin de Hz. Peygamber gibi Arap olması ve lisanlarının aynı olduğuna işaret ederek tefsir etmiştir. Ayetin “Eğer doğru söyleyenler iseniz” kısmı bağlamında da müşriklerin tehaddiye cevap verememelerinden dolayı bu iddialarında yalancı olduklarında şüphe olmadığından bahseder (Taberî, 1420b, s. 91, 92). Kur’ân’ın benzeri 1 sure getirilmesine ilişkin tehaddinin tekrar edildiği, tehaddinin son merhalesini oluşturan ve Medine’de nazil olan Bakara 2/23 ayetidir. Mukâtil, Yahudilerden bazılarının “Bu, vahiy kelamına benzemiyor, Kur’ân’dan yana şüphe içindeyiz” demeleri üzerine bu ayetin nazil olduğuna ilişkin sebebi nüzûl bilgisi vermektedir (Mukâtil b. Süleymân, 1423c, s. 93). Bu ayet Süfyân ve Yahyâ’nın tefsirlerinde yer almamaktadır. Abdürrezzâk ise Katâde’den gelen bir rivayeti nakleder. Buna göre ayet, içinde yalan ve batıl bulunmayan hak olan Kur’ân’ın benzeri 1 sure getirin demektir (San‘ânî, 1419, s. 260). Taberî de bu ayetle ilgili şu açıklamayı yapmaktadır: Bu ayet Mekke müşriklerine, münafıklara ve ehli kitabın kâfirlerine karşı Hz. Peygamber’e bir delil olarak indirilmiştir. Eğer bunda şüpheleri varsa bu delili çürütecek başka bir delil getirmeleri gerekir. Bu Kur’ân uydurulmuş değildir eğer öyle olsaydı bütün yaratıkların onun benzerini getirmekten aciz olmaları söz konusu olmazdı. Çünkü Hz. Peygamber de bir beşerdir. Taberî ayrıca Arapların belagat ve fesahat ehli olmalarına rağmen benzerini getiremediklerini dolayısıyla farklı dile mensup diğer insanların benzerini getirmekten daha aciz olduklarını ifade etmektedir (Taberî, 1420c, s. 373). Erken dönemdeki yaklaşıma ilişkin bilgi edinmek adına ilk üç asırda yer alan tefsirlerde tehaddi ayetlerini ele aldığımız çalışmamızda sonuç olarak; ilgili ayetlerin tefsirlerinin, Kur’ân’ın hangi muciz yönüyle benzerinin getirilemeyeceği gibi i’câz yönüne ilişkin bilgi içermediği görülmektedir. İnkarcıların Kur’ân’ı ve Hz. Peygamber’in nübüvvetini inkar etmeleri ve tasdik etmemeleri üzerine Kur’ân’ın meydan okuduğu gerçeği bağlamında tefsir edildiği görülmektedir. Dönemin özelliğine binaen bazı garib kelimelerin açıklanmasıyla veya sebebi nüzûl bilgisi ile yetinildiği görülmektedir. Bazı tefsirlerde ayetlerin yer almadığı görülmüştür. Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Bu tefsirlerin oluşturulduğu ortam ve şartlar düşünüldüğünde, tefsirlerin yazımı esnasında unutulmuş olabileceği gibi müfessirler, muhataplarının bu ayetleri anladığını düşünmesi veya açıklamaya ihtiyaç görmemesi gibi nedenlerle eserinde yer vermemiş olabilirler.

Kaynakça San‘ânî, A. b. H. (1419). Tefsiru Abdürrezzâk (C. 1). Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye. Taberî, E. C. M. b. C. b. Y. (1420a). Câmiʿu’l-Beyân fî Te’vili’l-Ḳurʾân (C. 24). Müessesetü’r-Risâle. Taberî, E. C. M. b. C. b. Y. (1420b). Câmiʿu’l-Beyân fî Te’vili’l-Ḳurʾân (C. 15). Müessesetü’r-Risâle. 335

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Taberî, E. C. M. b. C. b. Y. (1420c). Câmiʿu’l-Beyân fî Te’vili’l-Ḳurʾân (C. 1). Müessesetü’r-Risâle. Mukâtil b. Süleymân. (1423a). Tefsiru Mukâtil b. Süleymân (C. 4). Daru İhyai’t-Türasi. Mukâtil b. Süleymân. (1423b). Tefsiru Mukâtil b. Süleymân (C. 2). Daru İhyai’t-Türasi. Mukâtil b. Süleymân. (1423c). Tefsiru Mukâtil b. Süleymân (C. 1). Daru İhyai’t-Türasi. Salmazzem, M. (2015). “Tehaddî” Âyetlerinin Nüzûl Kronolojisine Dair Farklı Bir Yaklaşım. EKEV Akademi Dergisi, XIX(64), 115-134. Yusuf Şevki Yavuz. (2000). İ’câzü’l-Kur’ân. İçinde İslâm Ansiklopedisi (C. 21). TDV Yayınları.

336

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KUTADGU BİLİG’DE BİÇİMBİRİMSEL BENZETME

Pakize YAĞMUR Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, [email protected]

Özet Dilde durumları, olayları ve anlatımı güçlü kılmak için deyim, atasözü, ikilemeler, benzetme ve metaforlar kullanılmaktadır. Bu tip kullanımların çok olması o dilin ne kadar kullanışlı, işlek ve köklü bir dil olduğunun göstergesidir. Özellikle bir dilde kullanılan benzetmeli yapılar o dilin tarihinin eskilere dayandığını göstermektedir. Önceleri sadece şiire has bir söz sanatı olarak görülen benzetme günlük konuşma dilinde, edebî metinlerde ve dilin pek çok alanında kullanılmaktadır. Türkoloji çalışmalarında benzetme üzerine yapılan araştırmalar son yıllarda artmaya başlamıştır. Daha önce pek çok Türkolog tarafından bu konu üzerinde çalışmalar yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Benzetme konusu üzerine tarihî dönem eserleri esas alınarak yapılan çalışmaların az olduğu tespit edilmiştir. Bu sebeple çalışmada Orta Türkçe döneminin 11-13. yüzyıllarını oluşturan Karahanlı sahasından bir eser seçilmiştir. Karahanlı Türkçesi, Karahanlı devletinin İslamiyeti devlet dini kabul etmesinden sonra İslam medeniyetinin tesirinde ortaya çıkan ve Eski Türkçeyi takip eden bir yazı dilidir. Bu dönemde, 1069/1070 yıllarında Yusuf Has Hacib tarafından Karahanlı Türkçesi ile kaleme alınan ve İslami dönem Türk edebiyatının ilk eseri olan Kutadgu Bilig adlı eserde biçimbirimsel benzetme çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Benzetme bir dilde gerek isim, gerek fiil, gerekse edat cinsinden kelimelerle yapılabildiği gibi o dilin ekleri ve söz sanatları ile de yapılabilmektedir. Biçimbirimsel benzetme ise Türkçede benzetme kategorilerinden biridir. İsimlere benzetme amacıyla anlamlı biçimbirimlerin getirilmesiyle oluşur. Biçimbirim ya da fr. morphime; dilde tek başına anlam ifade etmeyen eklendiği sözcüğe anlam kazandıran en küçük dil birimidir. Karahanlılar döneminde yazılan Kutadgu Bilig’de benzetme ilgisi ile kurulu pek çok beyit bulunmaktadır. Çalışmada benzetme kategorilerinden biri olan biçimbirimsel benzetme konusuna yer verilerek biçimbirimsel benzetme yoluyla kurulan beyitler tespit edilip Türkoloji bilimine katkı sağlamak amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Kutadgu Bilig, Karahanlılar, Benzetme, Biçimbirimsel Benzetme.

Giriş Benzetme kategorilerinden biçimbirimsel benzetme konusu ile ilgili tarihî dönem eserleri esas alınarak yapılan çalışmaların az olduğu tespit edilmiştir. Bu sebeple çalışmada Orta Türkçe döneminin 11-13. yüzyıllarını oluşturan Karahanlı sahasından Kutadgu Bilig adlı eser seçilmiştir. Kutadgu Bilig’de biçimbirimsel benzetme araştırmamızın konusunu oluşturmaktadır.

Yöntem İncelenen bu çalışmada Reşit Rahmet Arat’ın Kutadgu Bilig adlı çalışması ana kaynak olarak kullanılmıştır. Çalışmada seçilen biçimbirimsel benzetme konusuyla alâkalı literatür taraması yapılmıştır. Gerekli kaynaklar temin edildikten sonra elde edilen veriler, elektronik veya yazılı fişleme yöntemi ile tasnif edilmiştir. Konu ile ilgili araştırmacıların yaptığı görüşlere yer verilmiştir. Çalışmada benzetme kategorilerinden biri olan biçimbirimsel benzetme konusuna yer verilerek Kutadgu Bilig’de biçimbirimsel benzetme ilgisi ile kurulan beyitler tespit edilip Türkoloji bilimine katkı sağlamak amaçlanmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Kutadgu Bilig manzum bir siyasetname olmasının yanı sıra aynı zamanda bir nasihatnamedir. Eserin nasihatname türünde oluşu ve didaktik bir tarzda yazılması ile söz daha etkili bir biçimde ifade 337

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI edilmek istenmiş ve bu sebeple benzetmelere daha sık başvurulmuş olabilir. Böylece didaktik olan bu eserde benzetme ilgisi ile kurulan nasihatler daha etkili bir biçimde somutlaştırılarak akılda yer edindirmek istenmiş olabilir.

Sonuç ve Öneriler Bir dilde benzetmeli kullanımlar ne kadar çoksa o dil o kadar köklü ve işlek demektir. Hem günlük dilde hem de şiir dilinde benzetmelerin kullanılmasının amacı anlatımı güçlendirmek ve okuyucuya yeni hayal pencereleri açmaktır. Bu yüzden köklü dillerde benzetmeli ifadelere sıkça rastlanmaktadır. İslami dönem Türk edebiyatının ilk eseri olan Kutadgu Bilig sadece Türk dilinin değil, Türk medeniyet tarihinin de en önemli eserlerinden biridir. Türk dili ve kültür tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Eserde benzetme kategorilerinden biri olan biçimbirimsel benzetme yoluyla kurulan beyitler tespit edilerek Türkoloji bilimine katkı sağlamak amaçlanmıştır. Sonuç olarak Kutadgu Bilig’de yer alan benzetme ilgisi ile kurulan bu yapılar bize Türkçenin tarihinin en eski devirlerinden birinde, XI. yüzyılda bile ne kadar köklü, işlek, zengin, gelişmiş edebî bir dil olduğunu göstermektedir.

Kaynakça Adalı, O. (1979). Türkiye Türkçesinde Biçimbirimler. Ankara : TDK Yayınları. Ağca, F. (2019, Ocak- Şubat). Kutadgu Bilig'de Geçen Benzetme Edatları ve Sanı'gibi' Edatı. Yeni Türkiye(105). Arat, R. R. (2018). Kutadgu Bilig. Ankara: Kabalcı Yayıncılık. Banguoğlu, T. (2007). Türkçenin Grameri. Ankara : TDK Yayınları. Çiftçi, S. (2016). Türkiye Türkçesinde Benzerlik İşlevi ile Kullanılan Ekler. Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi(9/2). Ercilasun, A. (2008). La Enklitiği ve Türkçede Bir "Pekiştirme Enklitiği" Teorisi. Dil Araştırmaları Dergisi(2), s. 35-56. Ergene, O. (2018). Türkiye Türkçesinde Benzerlik, Yakınlık, Yaklaşıklık, Denklik ve Özdeşlik İfadeleri. International Journal of Languages Education and Teaching(Volume 6). Ergin, M. (2008). Türk Dil Bilgisi. İstanbul: Bayrak Basım Yayım Tanıtım. Hacıeminoğlu, N. (1992). Türk Dilinde Edatlar. İstanbul: M.E.B. Hatipoğlu, V. (1969). Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü. Ankara: TDK Yayınları. Korkmaz, Z. (1959, Temmuz- Eylül-Aralık). Türk Dilinde +Ça Eki ve Bu Ek İle Yapılan İsim Teşkilleri. Ankara Üniversitesi Dil Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, XVII(3-4). Küçük, S. (2016). /+lAyI/, /+lAyU/, /+lAy/ ve /+lAyIn/ İsimden İsim Yapım Eki ve İşlevleri. The Journal of Academic Social Science Studies(47), 207-213. Tosun, İ. (2010). Türkiye Türkçesinde +cA ekinin Anlam Çeşitliliği. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature(Volume 5/4). Zülfikar, H. (2011). Terim Sorunları ve Terim Yapma Yolları (2.baskı b.). Ankara: TDK Yayınları.

338

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN RUSYASI İRAN

Cihan ÖTEN Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler, [email protected]

Özet Süveyş Kanalı’nda Mart 2021’de yaşanan gemi krizi, enerji konusunda deniz taşımacılığının önemini ortaya çıkarmıştır. Enerji taşımacılığı konusunda ön plana çıkan su yolu ise Hürmüz Boğazı’dır. Ancak Hürmüz Boğazı da çeşitli krizler ve bu krizler sonucunda çatışmalara sahne olacak bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyelin temel sebebi ise Karadeniz’in Rusya’sı gibi hareket eden İran olmuştur. Çalışmada Hürmüz Boğazı’nın önemi ortaya konulduktan sonra İran’ın çatışmaya neden olabilecek girişimlerinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Anahtar kelimeler: Hürmüz Boğazı, İran, Rusya

Giriş Çalışmada, “Hürmüz Boğazı’nın enerji taşınımındaki önemi nedir?”, “Hürmüz Boğazı neden çatışmalara sahne olma potansiyeline sahiptir?” ve “İran neden Rusya’ya benzetilmektedir?” sorularına cevap aranmaktadır. Bu doğrultuda, öncelikle Hürmüz Boğazı’nın coğrafî ve ekonomik öneminden bahsedilecektir. Daha sonra coğrafî sebeplerden kaynaklanan hukukî tartışmalara değinilecektir. Hukukî tartışmalarda çeşitli iddialarda bulunan İran’ın neden Rusya’ya benzetildiği açıklanmaya çalışılacaktır.

Yöntem Çalışma, deskriptif bir araştırma türüdür. Buna göre çalışma, olay durum analizi yöntemi ile yapılmıştır. Veri toplama tekniği olarak Literatür ve haber kaynakları taraması kullanılmıştır.

Hürmüz Boğazı’nın Önemi Süveyş Kanalı’nda Mart 2021’de meydana gelen gemi kazası, deniz ticaretinin ve özellikle de enerji taşınımının önemini ortaya koyan bir gelişme olmuştur. Süveyş Kanalı’nda gerçekleşen bu kaza sonrası ortaya çıkan kriz çabucak aşılsa da enerji tedariki, bu süreçte ciddi anlamda sekteye uğramıştır. 13 Milyon varil ham petrol taşıyan 10 tanker kanaldan geçiş yapamamış bu da enerji tedarikini geciktirmiştir (Seigle, 2021). Yaşanan bu kriz, enerjinin deniz yoluyla taşınmasında diğer etkili bölge Hürmüz Boğazı’nın önemini ortaya koyan bir gelişme olmuştur. Hürmüz Boğazı, Umman ile İran ve Umman Körfezi ile Basra Körfezi arasında yer almaktadır. Boğaz, Körfez ülkelerinin (Irak, Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri) açık denizlere ulaşımını sağlayan yegâne yerdir (Celalifer Ekinci, 2012). Bu ülkelerin enerji ihracında dünyanın en önde gelen ülkeleri olduğu düşünüldüğünde boğazın önemi ortaya çıkmaktadır. Dünya petrol ticaretinin %60’ı denizler üzerinden sağlanırken, %30’u da Hürmüz Boğazı’ndan sağlanmaktadır. (Hürmüz Boğazı ve Önemi, 2018). Bunun yanı sıra Tablo 1’de gösterilen veriler boğazın önemini daha net ortaya koymaktadır. Çünkü 2018 yılında Hürmüz Boğazı’nın enerji taşınımında en yakın takipçisi Süveyş Kanalı’ndan geçen günlük petrol miktarı 1.3 milyon varildir (Euronews, 2021). İki geçiş bölgesindeki geçiş miktarları karşılaştırıldığında Hürmüz Boğazı’nın önemi daha net bir şekilde anlaşılmaktadır. Boğaz, yalnızca petrol değil LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) taşınımında da ön plana çıkmaktadır. Dünya LNG ticaretinin dörtte birinden fazlası Hürmüz Boğazı’ndan gerçekleşmektedir (Kutlu, 2019). Çizelge 1. Hürmüz Boğazı’ndan Geçen Günlük Petrol Miktarı (Milyon Varil) (BBC, 2019) 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 16.8 16.6 16.9 17 18.5 17.2 17.4 Hürmüz Boğazı’nda Yaşanan Sorunlar ve İran’ın Rusya’laşması 339

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Hürmüz Boğazı, Süveyş Kanalı’nın yaşadığı gemi krizinden çok daha ciddi krizlerle karşı karşıya kalma potansiyeline sahiptir. Çünkü boğazın hukuki statüsünde çeşitli tartışmalar söz konusu ve İran’ın Rusya’nın Karadeniz’de gerçekleştirdiği gibi yayılmacı politikaları bulunmaktadır. Hürmüz Boğazı’nın hukuki statüsü uluslararası su olarak belirlense de bu konuda çokça tartışma yaşanmış ve bu tartışmalar hâlâ devam etmektedir. Hürmüz Boğazı, 20. Yüzyılın ortalarına kadar bütün gemilere sorunsuz bir şekilde açıktı. Ancak 1959’da İran ve 1972’de Umman karasularını 12 mile yükseltince boğaz karasuları haline gelmiş ve serbest geçiş mümkün olmamıştır. Umman Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olduktan sonra buradan zararsız geçişi onaylamış fakat İran, bu sözleşmeye taraf olmadığı için buradan geçişi kabul etmemekte ve Hürmüz Boğazı’nın kendi egemenlik hakları içinde olduğunu iddia etmektedir (Demir, 2015). İran’ın bu tavrı Hürmüz Boğazı’nda krizlerin çıkma olasılığını arttırmaktadır. İran, boğazın egemenlik hakkının kendinde olduğunu iddia ederek yaşadığı uluslararası sorunlarda boğazı bir diplomasi kozu olarak kullanmaktadır. Örneğin 2012 yılında ABD ve Avrupa ülkelerinin İran’a karşı yaptırım kararının alınmasından sonra İran, boğazı ticarete kapatacakları yönünde tehditte bulunmuştur (Celalifer Ekinci, 2012). Benzer bir tehdit, 2018 yılında da ortaya çıkmıştır. Bu dönemde de İran’a çeşitli yaptırımlar gündeme gelmiş ve İran yine bu yaptırımların gerçekleşmesi halinde boğazı kapatacağı yönünde tehditlerde bulunmuştur (Ahıshalı, 2018). İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatıp kapatamayacağı konusu çok farklı tartışma konusudur. Burada önemli nokta, boğaz kapatılırsa ortaya çıkan sonuçlar olacaktır. İran, petrol ihracatına bağımlı bir ülke olduğundan dolayı ilk olarak kendisi çeşitli sorunlar yaşayacaktır (Celalifer Ekinci, 2012). İkinci olarak ise çalışmanın ilk bölümünde de vurgulandığı gibi Hürmüz Boğazı, enerji taşınımı konusunda dünyanın en önemli su yoludur. Bu nedenle Boğaz’ın kapatılması enerji bağımlısı bütün ülkeleri doğrudan etkileyecek ve bu da belki çatışmaya kadar ulaşacak bir sonuç olacaktır. Bu sonuç yalnızca Batı ülkelerini değil, özellikle Asya ülkelerini de etkileyecektir. Çünkü boğazdan taşınan petrol ve LNG’nin %76’sı Çin, Hindistan ve Japonya gibi Asya ülkelerine taşınmaktadır (Kutlu, 2019). Bu yüzden İran’ın boğazı kapatma girişimi, çok taraflı bir çatışmaya neden olacak önemli bir adım olarak nitelendirilebilir. İran’ın boğazı kapatma girişimleri ve boğazda tek hak sahibi olarak davranması, Karadeniz’deki Rusya’nın faaliyetlerine birebir benzemektedir. Çünkü Rusya nasıl Karadeniz’i etki altına almaya çalışıyorsa aynısını İran da yapmaktadır. Rusya, 2008 yılında Güney Osetya Savaş’ında Osetya ve Abhazya’lıları desteklemiştir. Çünkü özellikle Gürcistan içerisinde özerk bölge olan Abhazya Karadeniz’e sınırı bulunan bir bölgedir. Bu bölge eğer Rusya kontrolünde olursa Rusya’nın Karadeniz bölgesindeki ağırlığı daha da artmış olacaktır (Yılmaz, 2010). Yine Rusya, 18 Mart 2014’te Kırım’ı ilhak etmiştir. Bu ilhaktaki temel amaç da Karadeniz’de etkinliğini arttırmaktır. Rusya bu girişimlerini enerji kaynaklarını kullanarak meşru hale getirmeye çalışmaktadır. Örneğin Rusya, siyasî kararlarını desteklemeyen ve bu girişimlerine karşı çıkan Bulgaristan gibi ülkelere doğalgazı normal fiyatından çok daha yüksek fiyatlara satmaktadır (Cohen, 2015). İşte Rusya, siyasî meselelerinde nasıl enerji kaynaklarını ön plana çıkarıyorsa İran da Hürmüz Boğazını siyasî meselelerinde etkin olabilmek adına kullanmaktadır.

Sonuç ve Öneriler Süveyş Kanalı’nda yaşanan gemi krizi sonrasında enerji taşınımının kısa süreli durması, dünya enerji piyasasından 13 milyon varil petrolün ithalatçılara daha geç bir şekilde ulaşmasına neden olmuştur. Bu kriz göstermiştir ki yaşanacak bu tarz krizler, uzun soluklu olmaları halinde dünya enerji piyasasını derinden etkileyeceklerdir. Bu yüzden geçiş yollarında istikrarın korunması oldukça önemli hale gelmiştir. Bu noktada Hürmüz Boğazı’nın önemi çok daha net bir şekilde anlaşılmıştır. Çünkü 2018 verilerine bakıldığında Hürmüz Boğazı’ndan günlük 17.4 milyon varil petrol taşınmıştır. Su yolu ticaretinde önemli diğer bölge olan Süveyş Kanalı’ndan ise aynı yılda 1.3 milyon varil petrol taşınmıştır. Bu veriler Hürmüz boğazının önemi ortaya çıkarmaktadır. İran, boğazın bu önemini kullanarak siyasî sorunlarını çözmeye çalışmaktadır. Tam da bu noktada Rusya ile bir benzerlik göstermektedir. Çünkü Rusya da özellikle enerji kaynaklarının sağladığı avantajlardan yararlanarak 340

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI siyasî sorunlarını çözmeye çalışmaktadır. Rusya’nın girişimleri, Karadeniz’de nasıl istikrarsız bir ortam meydana getiriyorsa İran’ın da girişimleri, Hürmüz Boğazı’ndaki istikrarı bozacak potansiyel taşımaktadır. Çünkü dünyadaki birçok ülke, boğazdan taşınan enerji kaynaklarına bağımlıdır. İran’ın siyasî sorunlarında boğazı kapatma tehditleri, bu bağımlılık düşünüldüğünde çatışmaya neden olabilecek mahiyettedir. Yani herhangi bir şekilde İran, Hürmüz Boğazı’nı kapatırsa ülkeler enerji tedariki konusunda ciddi sıkıntılar yaşayacak ve bu da çatışmalara neden olacaktır. Bu nedenle İran’ın tavırları ve Hürmüz Boğazı’ndaki istikrarının devamı, enerji tedarikinde oldukça önemlidir.

Kaynakça Ahıshalı, M. M. (2018, Temmuz 6). İran'ın 'Hürmüz Boğazı'nı kapatma' Tehdidi Yeni Değil. Anadolu Ajansı: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iranin-hurmuz-bogazini-kapatma-tehdidi-yeni-degil/1196497 adresinden alındı BBC. (2019, Mayıs 13). Hürmüz Boğazı: Dünyanın En Önemli Petrol Damarı. BBC NEWS: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-48252309 adresinden alındı Celalifer Ekinci, A. (2012). İran'ın Stratejik Kartı Olarak Hürmüz Boğazı'nın Önemi. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Akademik Ortadoğu Dergisi, 21-39. Cohen, A. (2015). Developing a Western Energy Strategy for the Black Sea Region and Beyond. Atlantic Council. Demir, A. (2015). İran'ın Basra Körfezi’ni Bloke İhtimali ve Hürmüz Boğazı'ndan Geçişlerin Uluslararası Hukuk Açısından Analizi. Savunma Bilimleri Dergisi, 107-140. Euronews. (2021, Mart 25). Süveyş Kanalı'nın Kapanması Petrol Ticareti İçin Ne Anlama Geliyor? Euronews: https://tr.euronews.com/2021/03/25/suveys-kanal-n-n-kapanmas-petrol-ticareti-icin-ne-anlama- geliyor adresinden alındı Hürmüz Boğazı ve Önemi. (2018, Aralık 8). Stratejik Ortak: https://www.stratejikortak.com/2018/12/hurmuz- bogazi-ve-onemi.html adresinden alındı Kutlu, Ö. (2019, Haziran 21). Hürmüz Boğazı'ndaki Gerginlik Enerjiye Sıçradı. Anadolu Ajansı: https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/hurmuz-bogazindaki-gerginlik-enerjiye-sicradi/1511822 adresinden alındı Seigle, C. (2021, Mart 25). Suez Canal Update: Focus on North-bound Crude Flows. Vortexa: https://www.vortexa.com/insight/suez-canal-update-focus-on-north-bound-crude-flows adresinden alındı Yılmaz, R. (2010). Bağımsızlık Sonrası Dönemde Rus-Gürcü İlişkileri ve Kırılma Noktaları. Avrasya Etüdleri , 21-42.

341

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

PISA BAŞARISINA ETKİ EDEN FAKTÖRLERİN ANALİZİ

Esra CAN İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat ABD Doktora, [email protected]

Güneş TAŞ İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat ABD Doktora, [email protected]

Özet Gelişmişlik düzeyi fark etmeksizin ülkelerin ekonomik performansını etkileyen faktörlerden biri sahip oldukları beşeri sermaye potansiyelidir. Bir ekonomide belli bir zaman diliminde mal ve hizmet üretiminin gerçekleştirilmesi için temel üretim faktörlerinden emeğin niteliği önem taşımaktadır. Emeğin vasfı ve niteliği geliştikçe ülkelerin vasıflı beşeri sermaye stoğu artacak ve bu da söz konusu ülkelerin ekonomik gelişmişlik seviyesine yansıyacaktır. Beşeri sermaye kalitesindeki artış ülkelerin sosyal ve ekonomik refah seviyesini olumlu etkileyecektir. Yaratıcı düşünce, ileri teknolojilerin geliştirilmesine ve ülkelerin sürdürülebilir ekonomik büyümesine katkı sağlayacaktır. Bu bağlamda beşeri sermayenin niteliğini etkileyen en önemli faktörlerden biri olan eğitim performansı önem taşımaktadır. Bu önem doğrultusunda çalışma, eğitim başarısını hangi faktörlerin etkilediği sorusuna yanıt aramaktadır. Eğitim, ülkelerin gelişmişlik düzeyi, sahip oldukları milli geliri, uygulanan politikalar ve sosyo-demografik özellikleri açısından farklılık arz etmektedir. Bu nedenle ülkelerin eğitim performansını ölçmek ve bu performansı etkileyen faktörleri belirlemek önem arz etmektedir. Ülkeden ülkeye ve hatta dönemden döneme değişen bu performansın ölçümünde bazı yöntemler kullanılmaktadır. Literatürde çoğunlukla kullanılan ölçüm yöntemi Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üç yıl arayla yayınlanan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA)’dır. PISA, 2000 yılından bu yana programa katılan ülkelerde 15 yaş grubu öğrencilerin Fen Bilimleri okuryazarlığı, Matematik okuryazarlığı, Okuma becerileri gibi çeşitli alanlarda başarı düzeylerini ölçmekte; öğrencilerin okul ve aile hayatı hakkında detaylı bilgi toplamaktadır. PISA, katılımcı ülkeleri eğitim performansı açısından karşılaştırma imkanı sunmaktadır. Bu çalışmanın amacı seçili ülkelerde PISA başarı sonuçlarını etkileyen faktörleri analiz etmektir. Ülkelerin eğitim başarılarına etki eden faktörlerin saptanabilmesi o ülkelerin başarı ölçütünün arttırılabilmesi doğrultusunda kilit rol oynamaktadır. Bu amaç doğrultusunda bu çalışmada veri kısıtı nedeniyle 11 ülke (Avusturalya, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Almanya, Macaristan, İrlanda, İtalya, Meksika, Portekiz, İsrail, Letonya) için 2006-2015 dönemini kapsayan panel veri seti oluşturularak analiz yapılmıştır. Kurulan hipotez şu şekildedir: Kamu eğitim harcamaları, İnsani Gelişme Endeksi, Öğretme saatleri ve kişi başına düşen gelir ülkelerin eğitim başarı düzeyi üzerinde etkilidir. Çalışmada kurulan model şu şekildedir: PISAort it = α0 + β1spendingit + β2humandevelopmentindex it+β3 pcGDPit+ β4 teachinghours it+ uit Modelde kullanılan bağımsız değişkenler kişi başına düşen gelir, öğretme saatleri, İnsani Gelişme Endeksi ve kamu eğitim harcamalarıdır. Bağımlı değişken olarak ele alınan PISA değeri, her üç başarı ölçütünün ortalaması alınarak hesaplanmıştır. Veriler ise OECD, Human Development Reports (HDI) ve World Bank (WB)’den elde edilmiştir. Modelde Hausman testi sonrası tesadüfi etkiler etkin tahmincidir. Modelde heteroskedasite ve birimlerarası korelasyona rastlanmamış ancak otokorelasyon tespit edilmiştir. Tesadüfi etkiler modelinde otokorelasyon varlığı durumunda AR(1) kalıntılı tesadüfi etkiler modeli tahmin edilmiştir. Yapılan analizler neticesinde kişi başına düşen gelirin ve öğretme saatlerinin PISA başarı sonuçları üzerinde anlamlı etkisinin olmadığı; buna karşılık 342

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

İnsani Gelişme Endeksi’nin ve kamu eğitim harcamalarının PISA başarı sonuçları üzerinde anlamlı etkisinin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kamu eğitim harcamalarında meydana gelen %1’lik artış PISA başarı skorunu 1.55 puan arttırmaktadır. İnsani gelişme endeksinde meydana gelen bir birimlik artış ise PISA başarı skorunu yaklaşık 384 puan arttırmaktadır. Literatürde yaygın kanı, nitelikli beşeri sermayenin ekonomik büyüme üzerinde etkisi olduğu yönündeyken; çalışmamızda kişi başına düşen gelirin eğitim başarısı üzerinde anlamlı etkisinin olmaması nedenselliğin tek yönlü olabileceğini göstermektedir. Kamu eğitim harcamaları ile PISA başarı sonuçları arasında anlamlı ve pozitif bir ilişkinin varlığıyla birlikte kamu eğitim harcamaları arttıkça PISA başarı sonuçlarının arttığı tespit edilmiştir. Kişi başına düşen gelirin ve öğretme saatlerinin PISA skoru üzerinde anlamlı etkisinin olmaması beklenmeyen bir sonuçtur. Öğretmenlerin bir yıl içinde öğrencilerle ‘öğretme saatleri’ olarak geçirdikleri sürenin PISA skoru üzerinde anlamlı etkisinin olmaması; öğretme saatlerinin PISA başarı sonucunu belirlemediği, öğrencilerin derslerde geçirdikleri sürenin değil bu sürenin niteliğinin daha önemli olması şeklinde yorumlanabilir. İnsani Gelişme Endeksi’nin ve kamu eğitim harcamalarının PISA skoru üzerinde anlamlı etkisi beklenen bir sonuçtur. Daha iyi bir eğitim politikası uygulamak ve eğitim başarısını daha iyi düzeylere taşımak isteyen ülkelerin kamu eğitim harcamalarını arttırmaları ve İnsani Gelişme Endeksi’nde yer alan unsurlara daha fazla önem vermeleri önerilmektedir. PISA başarı sonuçları birçok makroekonomik gösterge açısından önem taşımaktadır. Ülkelerin PISA skorundaki artış vasıflı beşeri sermaye stoğunu arttıracak ve temel üretim faktörlerinden nitelikli emek, ülkenin ekonomik performansı üzerinde pozitif etki sağlayabilecektir. Anahtar Kelimeler: Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA), Eğitim, Panel Veri Analizi.

Kaynakça Cheung Hoi Y., Chan Alex W.H., Understanding the relationships among PISA scores, economic growth and employment in different sectors. Research in Education. No.80. Çalcalı, Ö. (2019). Türkiye’de Kamu Eğitim Harcamalarının Gelişimi ve OECD Ülkeleri ile PISA Etkinlik Karşılaştırması. Çankırı Karatekin Üniversitesi İİBF Dergisi, 9 (2), 449-474. Doğrul Naci A., (2009). Ekonomik Büyümede Eğitim Harcamalarının Etkisi: Panel Veri Analizi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. Sayı:25-Aralık. Keleş Seda S., (2020). Seçilmiş OECD Ülkelerinde Eğitim Harcamaları ve 2018 PISA Performanslarının Karşılaştırılmalı Analizi. doı: 10.26650/mcd2020-772192. Maliye Çalışmaları Dergisi - Journal of Public Finance Studies 2020; 63: 57-75. Milli Eğitim Bakanlığı, (2021). PISA Nedir? (Erişim Tarihi: 10 Mayıs 2021). https://pisa.meb.gov.tr/www/pisa-nedir/icerik/4. OECD, (2021). Mathematics performance (PISA) (indicator). doi: 10.1787/04711c74-en (Erişim Tarihi: 4 Mayıs 2021) https://data.oecd.org/pisa/mathematics-performance-pisa.htm. OECD, (2021). Reading performance (PISA) (indicator). doi: 10.1787/79913c69-en (Erişim Tarihi: 4 Mayıs 2021) https://data.oecd.org/pisa/reading-performance-pisa.htm. OECD, (2021). Science performance (PISA) (indicator). doi: 10.1787/91952204-en (Erişim Tarihi: 4 Mayıs 2021) https://data.oecd.org/pisa/science-performance-pisa.htm. OECD, (2021). Teaching hours (indicator). doi: 10.1787/af23ce9b-en (Erişim Tarihi: 4 Mayıs 2021) https://data.oecd.org/teachers/teaching-hours.htm. United Nations Development Programme Human Development Reports. (Erişim Tarihi: 5 Mayıs 2021) http://hdr.undp.org/en/indicators/137506. World Bank, Expenditure on secondary education. (Erişim Tarihi: 4 Mayıs 2021) https://data.worldbank.org/indicator/SE.XPD.SECO.ZS?view=chart. World Bank, GDP per capita. (Erişim Tarihi: 4 Mayıs 2021) https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.PCAP.KD?view=chart.

343

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Yalçınkaya Ö., Kaya V., (2017). Eğitimin Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkileri: PISA Katılımcıları Üzerinde Bir Uygulama (1990-2014. DOI: 10.17233/sosyoekonomi.29934. Sosyoekonomi, Vol. 25(33), 11-35.

Analiz Sonuçları . xtregar PISAortalama spending Humandevelopmentindex teachinghours lpcGDP, re

RE GLS regression with AR(1) disturbances Number of obs = 44 Group variable: country Number of groups = 11

R-sq: Obs per group: within = 0.1722 min = 4 between = 0.7608 avg = 4.0 overall = 0.7198 max = 4

Wald chi2(5) = 33.93 corr(u_i, Xb) = 0 (assumed) Prob > chi2 = 0.0000

PISAortalama Coef. Std. Err. z P>|z| [95% Conf. Interval]

spending 1.562364 .436056 3.58 0.000 .7077098 2.417018 Humandevelopmentindex 399.9404 146.6717 2.73 0.006 112.4692 687.4116 teachinghours .0071094 .0320748 0.22 0.825 -.055756 .0699748 lpcGDP -1.265886 14.73558 -0.09 0.932 -30.1471 27.61533 _cons 89.35171 88.02125 1.02 0.310 -83.16677 261.8702

rho_ar .38297992 (estimated autocorrelation coefficient) sigma_u 13.395733 sigma_e 8.7840671 rho_fov .69930559 (fraction of variance due to u_i) theta .57895131

. xtregar PISAortalama spending Humandevelopmentindex, re

RE GLS regression with AR(1) disturbances Number of obs = 44 Group variable: country Number of groups = 11

R-sq: Obs per group: within = 0.1723 min = 4 between = 0.7579 avg = 4.0 overall = 0.7178 max = 4

Wald chi2(3) = 34.72 corr(u_i, Xb) = 0 (assumed) Prob > chi2 = 0.0000

PISAortalama Coef. Std. Err. z P>|z| [95% Conf. Interval]

spending 1.555926 .4121942 3.77 0.000 .7480399 2.363812 Humandevelopmentindex 383.9702 74.65109 5.14 0.000 237.6567 530.2837 _cons 95.47293 69.79409 1.37 0.171 -41.32097 232.2668

rho_ar .34033357 (estimated autocorrelation coefficient) sigma_u 13.790483 sigma_e 8.640046 rho_fov .71811726 (fraction of variance due to u_i) theta .61010912

344

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KORONAVİRÜS İNANÇ İLİŞKİSİ2

Ülkü Nur KUYUMCU Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi [email protected]

Nisanur ÖZYILMAZ Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakült [email protected]

Şuranur KUŞKAYA Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi [email protected]

Feyzanur ERBAŞ Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi [email protected]

Ayşenur BERK Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültes [email protected]

Ayşe KARACA Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi [email protected] Özet Bu çalışma, son bir yıldır bütün dünyayı etkisi altına alan Covid-19 hastalığı ile dini inanç arasındaki ilişkiyi tespit etmeyi amaçlamaktadır. Bu kapsamda Çorum Hitit Üniversitesi’nde öğrenim gören öğrencilerinin Covid-19 virüsünü ve bundan kaynaklı tıbbi, psikolojik, sosyal vb durumları inanç açısından nasıl değerlendirdiklerini tespit etmek amacıyla “Koronavirüs-inanç ilişkisi ölçeği” ile 142 öğrenciye anket uygulanmıştır. Çalışmamızda anketten elde edilen veriler istatistiki analiz programı SPPS kullanılarak nicel analiz yöntemi ile çözümlemeleri yapılmıştır. Katılımcıların vermiş olduğu cevaplara bakıldığında salgının açıklanma biçimi; nedensellik ilkesi çerçevesinde, bireylerin sosyal, kültürel ve ekonomik durumları doğrultusunda heterojenlik gösterdiği saptanmıştır. İnsan-din ilişkisinde salgın, doğal afetler gibi durumların etkisinin kaçınılmaz olduğu görüşü dile getirilmiştir. Dini bağlamda açıklamalar, nedensellik ilkesini destekler niteliktedir. Dinsel söylem, insan sağlığı ve dünya odaklı yaşam sürmeye karşılık salgın gibi felaketlerin ibret, ceza ve hikmet bağlamında değerlendirilebileceğini öne sürmektedir. Elde edilen bilgiler ışığında ankete katılanlar, virüsün insanlar tarafından laboratuvar ortamında üretildiğini düşünseler dahi değişmez ve yazılı bir kader anlayışına sahip oldukları, virüs insan yapımı da olsa Allah'tan gelen bir imtihan olduğu düşüncesini taşıdıkları görülmüştür. Farklı düşünce yapılarında olsalar da bireylerin yetiştikleri kültürün ve çevrelerinden edindikleri dini inancın salgın gibi durumları değerlendirmelerinde önemli rol oynadığı, aynı zamanda bireyin dini yaşantısının, eğitim düzeyinin ve yaşadığı çevrenin olaylara bakış açısını nasıl etkilediğini görmekteyiz. Anahtar kelimeler: Covid19, Dini yaşayış, Dindarlık, İnanç, İman, Kader, Tevekkül

22020-2021 Güz Döneminde Doç. Dr. İsmail BULUT’un verdiği Araştırma Yöntem ve Teknikleri Dersinde bir uygulama çalışması olarak yapılan araştırmanın verilerinden yararlanılarak hazırlanmıştır. 345

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Giriş Din, bireysel ve toplumsal açıdan etkin işlev gören, insanların iç dünyalarındaki ahenk ile davranışlarının şeklini ve yönünü belirlemedeki denge sağlayıcı rolü itibariyle, varoluşsal çözümleme ve hayatı anlamlandırma görevine/misyonuna sahip güçlü bir olgudur. Böyle olması nedeniyle bireye yansıyan önemli kırılma anlarında destek olmakta, karşılaştığı olumsuz durumlarda etkin bir başa çıkma görevi yapmaktadır. Günümüzde COVID-19 pek çok belirti ile görülen ve ölümcül olabilen yeni bir virüstür. Virüsün hızlıca yayılması, mutasyona uğrayarak her bireyde farklı etkiler göstermesi, insanlarda belirsizlik, korku ve izolasyon gibi durumlara sebebiyet vermektedir. Bütün bunlar yaşam ve gelecek kaygısı, ölüm korkusu gibi psikolojik rahatsızlıklara neden olmaktadır. Bireyler kendilerini anlamsızlık veya boşluk duygusu içerisinde hissetmektedir. Ancak, yaşanan olağanüstü bu durum fizyolojik ve psikolojik açılardan anlamlandırılmaya çalışılırken inanç açısından da ele alındığı da görülmektedir. Bu stresli ve zorlu sürecin daha az zararla atlatılmasında bireyler, baş etme mekanizmalarını kullanmakta ya da yeni baş etme yolları denemektedir. Bu nedenle virüs olgusuna yaklaşımda, hastalıktan korunmada ve maruz kalındığı takdirde tedavi sürecinde dini başa çıkma araçlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Covid-19 salgını yeni bir durum olsa da salgınlar insanlık tarihinin hemen her döneminde var olagelmiştir. Bu tür olağanüstü durumlara karşı teolojik açıdan açıklamalar yapılmaya çalışılmıştır. Müslüman teologlar, hastalık ve afetlere karşı genelde imtihan olgusu üzerinden yaklaşım sergilemişlerdir. Allah’ın evreni ve içindeki varlıkları yarattığı ve ona sünnetullah olarak adlandırılan temel ilkeler yerleştirdiği benimsenmiştir. Evrende gerçekleşen tüm olayların da bu adet üzere yürütüldüğü kabul edilmiştir. Kader meselesi ile de ilişki kurularak insanların maruz kaldığı afet ve salgın gibi durumlara iki temel yaklaşımın olduğu görülmektedir. Birinci yaklaşım, Tanrıyı merkeze yerleştiren ve bunun üzerinden yapılan değerlendirmelerde birey ve toplumların yaşadıkları durumları yazgıcı anlayış çerçevesinde doğrudan İlahi kudrete bağlamaktadır. İkinci yaklaşım ise bireylerin maruz kaldığı durumları insan özgürlüğü ve sorumluluğu üzerinden hareket ederek insan iradesine dayandırmaktadır. Literatürde hastalık, engellilik, kötülük gibi konular teoloji ve psikolojinin kesişim alanında yapılmış çalışmalar bulunmaktadır. Bu araştırmada disiplinler arası perspektifle çalışmaya katılan öğrencilerin hastalık-inanç ilişkisine teolojik yaklaşımları tespit edilmesi öngörülmektedir. Bu araştırmada, üniversite öğrencilerinin virüs ve etkilerini dini açısından nasıl değerlendirdiklerinin tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Sahip oldukları inanç açısından koronavirüse nasıl yaklaşım sergiledikleri, hastalığın neden olduğu zor durumlarda bireylerin verdiği tepkilere dini inancın olumlu/olumsuz etkilerinin ortaya konulması hedeflenmektedir.

Yöntem Nicel araştırma türünde kurgulanan bu araştırma, karşılaştırma ve korelasyon türünde tarama yapmaya imkân tanıyan ilişkisel tarama modeli kapsamında yürütülmüştür. İlişkisel araştırma, iki veya daha fazla değişken arasında ilişki olup olmadığını ve bunun ne tür bir ilişki olduğunu açıklayıp, değişkenlerle ilgili tahmin yürütebilmek için tasarlanan deneysel olmayan araştırma çalışmasıdır. Koronavirüs inanç ilişkisine yönelik betimleme yapmak amacıyla nicel araştırma metodunun tercih edildiği bu araştırmada araştırma deseni olarak anket çalışması benimsenmiştir. Veriler (yaşanılan süreç gereği), kolayda örneklem metodu benimsenerek online anket yöntemi ile toplanmıştır. Araştırmaya özgü geliştirilen “Koronavirüs-İnanç İlişkisi Ölçeği” uygulanmıştır. Çalışma grubu olarak Hitit Üniversitesinde kayıtlı olan öğrenciler belirlenmiştir. Ankete katılan 142 üniversite öğrencisinden elde edilen veriler nicel yöntem kullanılarak SPSS programı ile analiz edilmiştir.

Araştırma Bulguları Araştırmaya erkek katılım oranı %35 iken, kadın katılım oranı ise %65, İlahiyat Fakültesine gidenlerin sayısı çoğunluktadır. 346

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

- 73 kişiyle İmam Hatip Lisesinden mezun olanların sayısı diğer liselerden mezun olan kişilerin sayısından fazladır. -Anketimizde 73 kişiyle İmam Hatip Lisesinden mezun olanların sayısı diğer liselerden mezun olan kişilerin sayısından fazladır. -Anketimizde hayatlarının çoğunu il merkezi ve ilçede geçirenlerin oranı, diğer yerleşim birimlerini göre daha fazladır. -Anketimizde maddi durumu iyi olanların oranı %84 ile çoğunluktadır. -Anketimizde dinin gereklerini yerine getirmeye çalışanların sayısı 94 kişi sayısı ile diğerlerine göre daha fazladır. -Anketimizde 'İnanmanın yeterli olmadığını düşünüyor ve dinin gereklerini yerine getirmeye çalışıyorum' cevabını seçenlerin sayısı diğerlerine göre daha fazladır. -Anketimizde Covid19 hastalığı geçirenlerin oranı %86 ile, geçirmeyenlerin oranından daha fazladır. -Anketimize katılanların yakınlarından Covid19 hastalığı geçirenlerin oranı %79 ile geçirmeyenlerin oranından daha fazladır. -Anketimize katılanların yakınlarından hastalıktan ölmeyenlerin oranı %59 ile ölenlerin oranından daha fazladır. 128 kişi ile gerçekleştirilen “Koronavirüs’ün manevi yönümü güçlendirdiğini düşünüyorum” sorusuna 82 kadın, 46 erkek katılmıştır. Katılımcılar içinden %19’u kesinlikle katılıyorum cevabını vermişken, %31’i katılıyorum cevabını vermiştir. Aynı soruya katılmıyorum cevabı verenlerin oranı %14,8 iken kesinlikle katılmıyorum diyenlerin oranı %7,7’dir. Son olarak sorduğumuz soru karşısında kararsız kalan kişilerin oranı %27,5 olduğu görülmektedir. Maddeye en yüksek oranla katılıyorum diyen kişilerin sayı 39, kararsızım diyenlerin sayısı 34’tür. 128 kişi ile gerçekleştirilen ankette Koronavirüs Allah'a imanımı arttırdığını düşünüyorum sorusuna katılımcılar içerisinden %14,1 yani 17 kişi kesinlikle katılıyorum yanıtını vermiştir. Bu kişiler arasından %38'i ile 49 kişi katılıyorum cevabını vermiştir. Bu da katılanlar arasından %52,1 oranla 56 katılımcıyı kapsamaktadır. Korona virüs Allah'a imanımı artırdığını düşünüyorum sorusuna %21,1 oranında kararsızım cevabı verilmiş olup bu da 26 kişiye denk gelmektedir. Bu soruya 128 kişi içerisinden %18,3 oranında katılmıyorum cevabı gelmiştir. Yukarıda tabloda görüldüğü gibi aynı soruya %8,5 oranında kesinlikle katılmıyorum yanıtı verilmiştir. Bu da yüzdelik olarak baktığımızda %26,8 oranını karşılamaktadır. Oranlara bakıldığında katılmıyorum diyenlerin sayıyı 24 iken kesinlikle katılmıyorum diyen katılımcıların sayısı 12'dir. “Tedavide inancın etkili olduğunu düşünüyorum” maddesine katılımcılardan %40,1 gibi yüksek bir oranla katılıyorum, %23,2 oranıyla da kesinlikle katılıyorum cevabı alınmıştır. Aynı maddeye katılmıyorum diyenlerin oranı %14,1, kesinlikle katılmıyorum diyenlerin oranı ise %4,9’dur. Bununla birlikte kararsız olanların oranı ise %17,6 olarak tespit edilmiştir. Maddeye en yüksek oranla katılıyorum diyen üyeler 48 kişiyi, kesinlikle katılıyorum diyen üyeler ise 21 kişiyi kapsamaktadır. “Virüs Allah’ın insanlara verdiği bir beladır/cezadır.” maddesine katılımcılardan %28,2 gibi yüksek bir oranla kararsızım, %26,8 gibi yüksek bir oranla da katılmıyorum cevabı alınmıştır. Aynı maddeye katılıyorum diyenlerin oranı %19,7 ve kesinlikle katılanların oranı da %12,7 olup bu maddeye kesinlikle katılmayanların oranı ise yine %12,7’ye tekabül etmektedir. Maddeye en yüksek oranla kararsızım cevabını veren üyeler 37 kişiyi, katılmıyorum cevabını veren üyeler ise 34 kişiyi kapsamaktadır. “Koronavirüs’den ölenler eceli ile ölmüştür.” Maddesine katılımcılardan %31’i kesinlikle katılıyorum, %37,5 katılıyorum, %20,4’ü kararsızım, %6,3’ü katılmıyorum, %4.9kesinlikle katılmıyorum cevabı alınmıştır. Verilen cevapların yüzdelik dilimlerine baktığımızda en yüksek oran %37,5 ile katılıyorum ve %31 ile katılıyorum cevaplarıdır. “Hastalanmak kaderde vardır, daha önce yazılmıştır.” sorusuna katılımcılardan %22,5 oranla 17 kişi kesinlikle katılıyorum, %39,4 oranla 36 kişi de katılıyorum cevabını vermiştir. Genel olarak katılanlar arasında bu soruya katılanların oranı %61,9 ile 53 kişi olmaktadır.

347

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

“Virüs kıyametin alameti/habercisidir” maddesine katılımcılardan %43 gibi yüksek bir oranla kararsızım, %24,7 gibi bir oranla olumlu bir yanıt, %32,4 gibi bir oranla ise de olumsuz bir yanıt alınmıştır. Maddeye en yüksek oranla kararsızım cevabını verenlerin sayısı 54 kişiye tekabül etmektedir. “Koronavirüs'ün neden olabileceği sağlık sorunları nedeniyle gelecek hakkında endişe duyuyorum” maddesine katılımcılardan %39,4 gibi yüksek bir oranla 52 katılıyorum, %37,3 oranıyla da 43 kesinlikle katılıyorum cevabı alınmıştır. “Koronavirüs Allah’ın bir imtihanı, ibretidir” sorusuna 83 kişi cevap vermiştir. Bu 83 kişinin 50’si kadın, 33’ü erkektir.

Sonuç ve Öneriler Tarihin her döneminde salgın ve benzeri felaketler, toplumları sosyolojik ve psikolojik anlamda etkilemiştir. Covid19 gibi salgınların evrensel niteliğe sahip olması, oluşan kaygı ve panik düzeyini oldukça arttırmıştır. Salgın, insanların önceliklerini değiştirerek, bireysel ve toplumsal ilişkilerin dönüşümüne sebep olmuştur. Aynı zamanda küresel bir krize dönüşen bu ölümcül virüs, din, dil, ırk, sınıf, cinsiyet, yaş vb. ayırt etmeden, yüz binlerce insanın ölümüne neden olmuştur. Ülkemizin de dahil olduğu dünya genelinde hâkim olan korona virüs hastalığı başta sağlığımız olmak üzere yaşantımızın büyük oranda etkilemiştir. Korona virüsün ortaya çıktığı günden beri hemen hemen bütün din mensupları, kendi inanç ve ideolojileri kapsamında virüs salgınının sebebini bulmaya ve hikmetini anlamaya çalışmışlardır. Kimi insanlar bu virüsle beraber dini ilkelerine daha çok bağlanma gösterirken kimileri ise bunun bir ceza boyutundan olduğunu düşünüp dini ilkelerden uzaklaşmıştır. Bu da hadisenin nasıl yorumlanması gerektiği hususunda farklı yorumlamalara sebep olmuştur. Yapmış olduğumuz ankette bilhassa “Virüs-Din” ilişkisinde ortaya atılan ve karşımıza çıkması muhtemel olarak görülen bu ve benzeri sorunlar dile getirilmiştir ve bu sorunlar hakkında anket verileri de kullanılarak geniş yelpazede bir değerlendirme yapılmaya çalışılmıştır.

Kaynakça Albayrak, Ahmet vd. “Kanser Hastalarında Yaşam Kalitesini Etkileyen Din ve Maneviyat Üzerine Teorik Yaklaşımlar”. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 21/40 (2019), 349-376. Apaydin, Halil vd. “Hastalık Sürecinde Bireylerin Dinî Eğilimlerine Psikolojik Bir Yaklaşım”. Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 3 (13 Ocak 2015), 5-51. Atak, Mustafa. “Maneviyat Psikolojisi”. İstanbul: Kültür Elit Kitaplar. Ekinci, M. “İlahiyat Fakültesi Öğrencilerinin Ruhsal Hastalığa Yönelik İnançları”. Karacoşkun, M. Doğan. “Dinî İnanç-Dinî Davranış İlişkisine Sosyo-Psikolojik Yaklaşımlar”. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi 4/3 (01 Haziran 2004), 23-36. Said, Sami vd. “COVID-19 Sürecinde Gençlerde Hayatın Anlamına Yönelik Değişim ve Dönüşümler”. İlahiyat Akademi 12, 217-256. Yağlı, Nurdan. “Salgın Döneminde Yas ve Din İlişkisi Üzerine Psikososyal Bir Değerlendirme.” Electronic Turkish Studies 15/6 (2020).

348

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

TÜRKİYE EKONOMİSİNDE TURİZM GELİRLERİNİN SEYRİ (2012-2020)

Eda ÇİFCİ Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat, [email protected]

Özet Turizm, gelişmekte olan ülke ekonomileri için kültürel, sosyal ve ekonomik bağlamda değerlendirildiğinde önemli hizmet sektörlerinden birisi olarak ele alınmaktadır. Turizm gelirleri ihracat gibi ülkeye döviz girişi sağlayarak ödemeler bilançosu açıklarını gidermekteki rolü açısından önemli unsurlardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Birçok alanda ise istihdam alanları yaratmak açısından önemlidir. Turizm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından en önemli gelir kalemlerinden bir tanesidir. Turizm dünya ülkelerince bakıldığında birçok ülke ekonomisi üzerine önemli katkılar sağlayan faaliyet alanlarından bir tanesidir. Turizm faaliyetlerinden hareketle elde edilen gelir gelişmekte olan ülkeler açısından değerlendirildiğinde ihtiyaç duyulan dövizi sağlayan, istihdam olanakları üzerindeki olumlu etkisi ve refah düzeyi yüksek bir yaşam tarzını o ülkede yaşayan insanlara kazandıran bir özellik taşıması açısından da önem arz etmektedir. Turizm hizmet sektörü içerisinde yer almaktadır. Bu sektör tarafından üretilen mal ve hizmetler herhangi bir malın dışarıya satımı söz konusu olmadan ihracat yapıp ülkeye sıcak para yani döviz girdisini sağlamaktadır. Turizm sektörünün Milli gelir artışına bir ivme kazandırarak ülke ekonomilerinin kalkınması açısından yarattığı olumlu etkinin yanı sıra ödemeler bilançosu açıklarının giderilmesinde yarattığı olumlu izlenim turizm sektörünün Türkiye Ekonomisi içindeki yerinin gün geçtikçe artmasına ve buna yönelik politikaların oluşturulup hayata geçirilmesine neden olmaktadır. Çünkü Türkiye ekonomisinde turizm politikasının temel hedeflerinden birisi de dış ülkeler ile gerçekleşen alışveriş sonrasında meydana gelen dış ödemeler bilançosundaki açığın bir kısmının dış turizm gelirleri yardımıyla giderilmesi hedefini taşımaktadır. Turizm sektörü birçok ülke tarafından kalkınmanın bir aracı olarak görülmektedir. Bir hizmet sektörü olarak istihdam yaratma potansiyeli yüksek olan turizm sektörü istihdam olanaklarını arttırması açısından oldukça önemli bir paya sahiptir. Turizm ülkede yeni iş imkânları yaratılması suretiyle bölgelerarası gelişmişlik farkının minimum düzeylere indirilmesi yönünde etki yaparak bölgelerde dengeli kalkınmaya imkân vermektedir. Turizm yatırımları bir ülkenin daha az kalkınmış, geri kalmış bölgelerinde teşviklerle o bölgeye hız kazandırarak, bu yatırımların o bölgede yarattığı göçebeliği engelleme, yeni turistik alanların oluşması ve yeni iş imkânları ile çalışan kesimin gelirlerini arttırmanın yanı sıra, bölgenin gelir dağılımında da olumlu etkiler yarattığı söylenebilmektedir. Bir bölgede turistlik alanların artması turist sayılarındaki artışa neden olmakla birlikte devleti alt yapı hizmetlerini geliştirmeye yöneltmektedir. Turizmin uyarıcı etkisi sayesinde yeni alt yapı yatırımları gerçekleştirilmektedir. Bu sayede o bölgede yaşayan halk yüksek standartlı alt yapı hizmetlerine ve yüksek hayat standartlarına kavuşabilmektedir. Bir ülkenin sahip olduğu zenginliklerin yani turistik potansiyeli kullanılarak geri kalmış bölgelerin kalkınması minimum seviyelere indirgenerek bu yolla ülkede bulunan bölgelerarası dengesizlikleri gidermede turizminde bir katkısının olduğu söylenebilmektedir. Çok geniş ve zengin bir turizm potansiyeline sahip olan Türkiye, sahip olduğu bu değerleri en iyi şekilde değerlendirip kullanarak yapmış olduğu faaliyetler ile kalkınma planlarında bu şekilde turizme de yer vermiştir. Turizm sektörü ülke ekonomilerine kazandırmış olduğu birçok olumlu etki ile yabancı sermaye kazandırıcı ve istihdam yaratıcı özellikleriyle dış ticaret açığı, enflasyon ve işsizlik gibi makroekonomik sorunların çözümünde de ülke ekonomisine önemli katkılar sağlamasıyla sektörler içerisindeki payı gün geçtikçe artmaktadır.

349

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Bu çalışmadaki amaç Türkiye ekonomisindeki Türk turizminin yıllar itibariyle ekonomik anlamda nasıl bir gelişme gösterdiği rakamlarla, toplam turizm gelirlerinin 2012 ve 2020 yılları arasındaki seyrini izlemektir. Bundan dolayı aylara göre turizm gelirleri veri analiz yöntemi kullanılarak Türkiye ekonomisinde 9 yıllık bir dönem için tablo ve grafiklerle incelenmiştir. Anahtar kelimeler: Turizm, Turizm gelirleri, Türkiye

Kaynakça Torba, Ş. (2019). Turizm gelirleri ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki: Türkiye örneği (2003-2017), Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya. Yurdakul, F. & Özgencil, G. ( 2017). "Türkiye’deki Turizm Gelirinin Belirleyicileri ve Alternatif Turizm Gelirlerinin Önemi.” Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , 174. Dereli, D. D., & Akiş, E. (2019). "Türkiye’de Turizm Gelirleri ile İktisadi Büyüme Arasındaki İlişkinin Analizi (1970-2016).” Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 467. Özgencil, G. (2016). Turizm gelirleri ve çeşitli makro ekonomik büyüklükler arasındaki ilişkiler: Türkiye üzerine bir uygulama, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Girgin, E. (2019). Turizm gelirleri ve ekonomik büyüme ilişkisi: Türkiye örneği, Yüksek Lisans Tezi, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Aydın. Yenisu, E. (2018). "Türkiye’de Turizm Gelirleri ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: VAR Analizi." Ünye İİBF Dergisi, 16. Terzi, H. & Pata, U. K. (2016). "Türkiye’nin İktisadi Büyümesinde Turizm Sektörünün Katkısı.” Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 46. Kızılgöl, Ö. & Erbaykal E. (2008). "Türkiye’de Turizm Gelirleri İle Ekonomik Büyüme İlişkisi: Bir Nedensellik Analizi." Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 352. Pekmezci, A. & Bozkurt, K. (2016). "Döviz Kuru Ve Ekonomik Büyüme: Türk Turizm Sektörü İçin Bir Analiz. " Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 106. Şimşek, M. (2004). Turizm sektöründeki bütünleşmelerin turizm gelirleri üzerine etkileri: Bir delfi çalışması ve sonuçları, Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin. TÜİK( Türkiye İstatistik Kurumu). https://data.tuik.gov.tr/turizm&dil=1.

350

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

BAZI DİYATOME TAKSONLARININ FARMASÖTİK ÖZELLİKLERİ

Ahmet Faruk ÇINAR Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi [email protected]

Köksal PABUÇCU Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Eczacılık Meslek Bilimleri Bölümü

Özet Diyatomeler, dünya üzerinde çok geniş yayılış gösteren silisli alglerdir. Binlerce türü bulunan bu alg grubu, morfolojik açıdan da çok süslü frustul denilen silisli iskelet yapılarına sahiptir. Jeolojik devirlerde, özellikle Miyosen’de tortular halinde biriken diyatome toprağına, ‘Diyatomit, Diatomaceous Earth, Kieselgur, Terra Silica ya da Moskof Toprağı’ denilmektedir. Diyatome toprağı, sağlık alanında ve endüstride pek çok üründe kullanılmaktadır. Diyatome algleri, içerdikleri çeşitli pigment maddeleri, primer ve sekonder metabolitleri ile tıp ve eczacılıkta dikkat çeken önemli organizmalardır. Bu çalışmada, tıbbi açıdan değerli bazı diyatome (Chaetoceros sp, Navicula sp, Nitzschia palea, Phaeodactylum tricornutum, Pleurosigma elongatum ve Rhizosolenia alata ) taksonlarının farmasötik özellikleri, literatür ışığında incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Bacillariophyceae, Diyatome Farmasötiği, Biyoaktivite, Sekonder Metabolit

Giriş Chromista âleminde, Bacillariophyta filumu içerisinde yer alan diyatomeler (Guiry-Guiry, 2021), yeryüzünde tüm sucul ve nemli ortamlarda yayılış gösteren mikroalglerdir. Yeryüzünde geniş yayılış göstermeleri açısından diyatomeler, atmosferdeki oksijen emisyonlarına da önemli katkı sağlayan alg gruplarındandır ve küresel karbon fiksasyonunun %20’sini oluştururlar (Mann, 1999). Ayrıca morfolojik açıdan son derece süslü silis çeperlere sahiptirler (Pabuçcu, 2009). Doğada birçok bentik ve pelajik habitatta yayılış göserirler. Avksospor teşekkülü ile farklı bir yaşam döngüsüne sahiptirler. Genellikle eşeysiz ürerler. Bazıları çeşitli sucul organizmalar ve makroalglerle birlikte simbiyotik olarak yaşarlar (Altuner ve ark, 2002). Günümüzde diyatomeler; biyoyakıtlar, ilaç hammaddeleri ve nanoteknolojik maddelerin üretilmesi ve kontamine suyun biyolojik açıdan ıslahının yapılması gibi ticari ve endüstriyel pek çok uygulamada yer almaktadır. Diyatomeler, ekonomik potansiyelleri nedeniyle son yıllarda özellikle biyodizel açıdan dikkat çeken organizmalardan olmuştur (Pabuçcu, 2012). Hücre biyolojik ve moleküler uygulamaları, diyatomeler için son birkaç yıldır ayrıntılı olarak çalışılmaktadır ve bu çalışmalar, diyatome biyoteknolojisinin yeni uygulamaları için farklı bakış açılarına da ilham vermektedir. Diyatomeler gıda ürünleri, antibiyotikler ve farmasötik olarak faydalı hammaddeler üretirler. Bu durum onları, kozmetik kimyasallarından jet yakıtına kadar çeşitli sentetik maddeler ve gıda takviyeleri için değerli bir kaynak haline getirmektedir (Bozarth ve ark, 2009). Diyatomeler, tıp ve eczacılık alanlarında kullanılabilecek biyoaktiviteye sahip sekonder metabolizma ürünleri açısından da son derece değerli organizmalardır. Son yıllarda yapılan çalışmalar, bu alglerden bazı antimikrobiyal, antiviral, antioksidan, antikanser etkili bileşiklerin elde edilebildiğini göstermiştir (Venkatesan ve ark, 2007, Lee ve ark, 2006, Lakshmegowda ve ark, 2020, Andrianasolo ve ark, 2008). Bu araştırma, farmasötik özelliğe sahip bazı diyatomeleri ve onlardaki tıbbi etkileri incelemeyi amaçlamıştır.

351

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Yöntem Farmasötik etkiye sahip bazı diyatome taksonlarının (Chaetoceros sp, Navicula sp, Nitzschia palea, Phaeodactylum tricornutum, Pleurosigma elongatum ve Rhizosolenia alata ) değerlendirilmesi, literatür ışığında yapılmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Diyatomeler üzerine yapılan sınırlı sayıdaki araştırmada, farmasötik açıdan bazı taksonların farklı terapötik etkiye sahip olduğu gözlenmiştir. Bu araştırmada, tıbbi açıdan değerli bazı taksonların farmasötik özellikleri üzerinde durulmuş ve çalışma kapsamında (alfabetik sırasıyla) Chaetoceros sp, Navicula sp, Nitzschia palea, Phaeodactylum tricornutum, Pleurosigma elongatum ve Rhizosolenia alata taksonlarının farmasötik özellikleri değerlendirilmiştir.

Sonuç ve Öneriler Bazı diyatome taksonları üzerinde yapılan biyoaktivite çalışmaları, onların antibakteriyel, antikanser, antiviral, antioksidan etkinliğe sahip olduklarını göstermiştir. Diğer fotosentetik organizma ve alglerden farklı olarak, yüksek oranda silisyum içermeleri onları daha farklı özelliklere sahip kılmaktadır. Dolayısıyla diyatomeler, hem ilaç hem de gıda endüstrisinde büyük öneme sahip, ekonomik açıdan da değerli organizmalardır. Literatürde araştırılan ve farmasötik öneme sahip taksonlardan elde edilen biyoaktif sekonder metabolitlerin ve hücre çeperinde biriktirilen spesifik maddelerin gelecekte ilaç ve gıda endüstrisinde kullanımının daha da yaygınlaşacağı tahmin edilmektedir.

Kaynaklar: Altuner Z, Pabuçcu K, Türkekul İ, (2002), Tohumsuz Bitkiler Sistematiği 1 Cilt, Altan Yayınları, Ankara. Andrianasolo, E. H., Haramaty, L., Vardi, A., White, E., Lutz, R., & Falkowski, P. (2008). Apoptosis- inducing galactolipids from a cultured marine diatom, Phaeodactylum tricornutum. Journal of natural products, 71(7), 1197–1201. https://doi.org/10.1021/np800124k Bozarth, A., Maier, UG. & Zauner, S. Diatoms in biotechnology: modern tools and applications. Appl Microbiol Biotechnol 82, 195–201 (2009). Available at: https://doi.org/10.1007/s00253-008-1804-8. Erişim: 28 Mart 2021 G.M. Guiry in Guiry, M.D. & Guiry, G.M. (2021). AlgaeBase. World-wide electronic publication, National University of Ireland, Galway. http://www.algaebase.org; searched on 10 May 2021 Lee, JB., Hayashi, K., Hirata, M., Kuroda, E., Suzuki, E., Kubo, Y., Hayashi, T. (2006). Antiviral Sulfated Polysaccharide from Navicula directa, a Diatom Collected from Deep-Sea Water in Toyama Bay. Biological & Pharmaceutical Bulletin 29(10):2135-9. Lakshmegowda, S.B., Rajesh, S.K., Kandikattu, H.K. et al. (2020). In Vitro and In Vivo Studies on Hexane Fraction of Nitzschia palea, a Freshwater Diatom for Oxidative Damage Protective and Anti- inflammatory Response. Rev. Bras. Farmacogn. 30, 189–201. Mann, David G. 2010. Diatoms. Version 07 February (2010) (under construction). http://tolweb.org/Diatoms/21810/2010.02.07 in The Tree of Life Web Project, http://tolweb.org/. Pabuçcu, K, (2009), Mikrokültürü Yapılan Nitzschia palea’nın Taramalı Elektron Mikroskopta İncelenmesi, Anadolu Üniversitesi Bilim Teknoloji Dergisi, cilt.10, sa.1, ss.179-183. Pabuçcu, K, (2012), Alg Biyodizel, Biyoyakıt Dünyası, cilt.2, ss.26-29. R. Venkatesan , R. Karthikayen , R. Periyanayagi , V. Sasikala and T. Balasubramanian , (2007). Antibacterial Activity of the Marine Diatom, Rhizosolenia alata (Brightwell, 1858) Against Human Pathogens . Research Journal of Microbiology, 2: 98-100.

352

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

COVİD-19 PANDEMİSİNİN BİREYSEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ SINIRLANDIRMASI SÜRECİNİN LİBERALİZM PERSPEKTİFİNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

Gül ARIĞ Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Bölümü YL, [email protected]

Özet COVİD-19, 2019 yılı Aralık ayının başında ilk olarak Çin’in Wuhan bölgesinde görülmüştür. 30 Ocak 2020'de Dünya Sağlık Örgütü tarafından COVİD-19, küresel sağlık sorunu şeklinde duyurulmuştur. 11 Mart 2020 tarihinde ise pandemi, olarak ilan edilmiştir. COVİD-19 süreci dünyada toplumsal yapı unsurları üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Toplumsal ilişkiler, toplumsal yapı unsurları ile etkileşimler sonucu oluşur. Toplumsal ilişkiler, kurulan etkileşim ölçüsünde toplumsal yapıyı biçimlendirir. Bireylerin toplumla kurduğu toplumsal ilişkilerin boyutu yaşanan süreçle değişmiştir. Mikro düzeyde toplumun bir parçası olan birey ve gruplar arası etkileşimlerde olumsuz etkiler bırakmıştır. Makro düzeyde toplumsal sistemin bütünlüğünü ilgilendiren sonuçlar doğurmuştur. COVİD-19 pandemisi ile birlikte bireysel özgürlükleri zorunlu olarak sınırlandıran, izole eden birçok önlemler alınmıştır. Alınan önlemler bazı ülkelerde protestolarla karşılanmıştır. Bireysel özgürlük üzerine kurulan liberalizm, bireysel özgürlüğün yaşanabildiği toplumsal bir düzeni vaat ederek, bireyin biricikliğine, eşsizliğine, özgür gelişimine odaklanır. Özgürlüğün öznesi toplum, ulus, millet, cemiyet, sınıf, grup, cemaat vs. gibi topluluklar değildir. Özgürlük bireysel bir durum olup, liberalizm bireyci bir toplum düzenidir. Özgür bireylerden oluşan ve özgürlüğü güvence altına alan kurumlarla donatılmış olan “özgür toplum” bir liberal toplumdur. Liberalizm bireyi topluma göre önceler. COVİD-19 pandemisi nedenleri bireysel, sonuçları itibariyle hem bireysel hem de toplumsaldır. COVİD-19 salgınının toplumsal kaynakları “insan-birey”, “tedbirsizlik”, “bireysellik”, “bencillik”, “kuralsızlık”, ve “özgürlük”, tür. COVİD-19 pandemisinden öncede birey sınırsız özgürlüğe sahip miydi? Yaşanan pandemiden ötürü mü özgürlükleri sınırlandırıldı? Soruları bağlamında liberalizm ekseninde COVİD-19 süreci değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Liberalizm, Covid-19, Özgürlük, Bireysellik, Toplum.

Giriş Virüsün bireyden bireye damlacık yolu, doğrudan temas, öksürük gibi yollarla yüzeylere yayılabilecek solunum damlacıklarından bulaşıcılık özelliği ile geçebildiği bilinmektedir (“COVID- 19 Nedir ?”,2020 ). Covid-19 pandemisi birey ve toplum sağlığı dışında, ekonomi, aile, eğitim, kültür, siyaset, din, hukuk, gibi toplumu bir arada tutan toplumsal yapı unsurlarını tüm dünyada birçok yönden olumsuz etkilemiştir. COVİD-19 salgını sonucunda birçok devlet olağanüstü tedbirler almıştır. Birçok ülkede zorunlu haller dışında serbest dolaşıma yönelik bazı kısıtlamalar getirilmiştir. Keyfi davranarak sokağa çıkan kişilere para cezası verilmesi kararlaştırılmıştır. Okullara ara verilmiş, sınavlar ertelenmiş, uzaktan eğitim modeline geçiş süreci yaşanmıştır. Kamuya açık alanlarda toplanma yasağı getirilmiştir. Tüm sportif faaliyetler askıya alınmış, müsabakalar ertelenmiştir. Cenaze törenleri, dini ve medeni törenler ertelenmiştir. Toplu ibadet ve iftar davetleri salgın dolayısıyla yapılamamıştır. Tiyatro, müze, sinema, gece kulübü, havuz, spor salonu, kayak tesislerin kapatılması restoran ve kafelerin belirli saatler arasında açık kalmasına yönelik vb. düzenlemeler yapılmıştır. Tüm kurum ve kuruluşlarda ise salgın kuralları çerçevesinde yeni mesai saatleri ve kuralları ile hizmet vermeye devam etmişlerdir. Online hizmetlerin kapsamı genişletilmiştir. Covid- 19 salgınının ilk dönemlerinde ülkeler de birbirleriyle olan kara, deniz ve hava yolu sınırlarını kapatmış veya sınır geçişlerini kısıtlamışlardır. İçe dönük bir acil durum siyaseti gözetmişlerdir. Kontrollü sosyal hayat, sosyal mesafe, normal, yeni normal, normalleşme kavramları hayatımızı temizlik, maske ve mesafe kuralları ile yeniden şekillendirmiştir ( Yeni Koronavirüs (Covıd-19) 353

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Salgınının Ekonomik Ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun,2020; Cumhurbaşkanı Kararı: 2020a, 2020b, 2020c, 2020ç, 2020d, 2020e, 2020f; Koronavirüs Salgını Nedeniyle Verilecek Hibe Desteği Programı Ve Uygulama Esasları Hakkında Tebliğ. 2020; Cumhurbaşkanı Kararı: 2021a, 2021b, 2021c; Yiyecek Ve İçecek Hizmeti Faaliyetlerinde Bulunan İşletmelere Koronavirüs Salgını Nedeniyle Verilecek Ciro Kaybı Desteği Programı Ve Uygulama Esasları Hakkında Tebliğ, 2021; “Türkiye Covid-19 salgınında bir yılı geride bıraktı: Pandemide şimdiye kadar neler yaşandı?”,2021 ). Dünya genelinde bireysel özgürlüğü ve hareketliliği kısıtlayan, belli ölçülerde artan virüse yakalanan hasta ve ölüm oranları doğrultusunda tedbirler alan bir yönetim şeklinin ortaya çıktığı görülmektedir. Yapılan hukuki düzenlemeler kapsamında devletin birey karşısında etkinliği artmıştır. Nitekim alınan kararlar, medyada ve hukukçular tarafından hukuki olup olmadığı tartışılmıştır. COVİD-19 pandemisi ile dünyada alınan önlem ve tedbirlerin, bireysel hak ve özgürlükleri sınırlandırmasından hareketle, yaşanan süreç; Bireysel hakkın ve özgürlüğün özü nedir? ,Birey bu özgürlüğü istediği gibi kullanma hakkına sahip midir? ,Özgürlüklerin sınırsız ve ölçüsüz bir şekilde olduğu toplumda kişi haklarından, insana saygıdan söz edilebilir mi? Herkes kendisi için en iyiyi gerçekleştirme özgürlüğüne sahip midir? Soruları çerçevesinde liberalizm perspektifinden değerlendirilip, tartışılacaktır.

Yöntem Bu çalışmada, nitel araştırma yaklaşımı içerisinde yer alan fenomenoloji araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama sürecinde doküman/metin analizi yöntemi kullanılmıştır.

Araştırma Bulguları Ve Tartışma COVİD-19 pandemisi öncesinde içinde yaşadığımız dünya düzenini yöneten küreselleşme ve liberalizm, büyük bir dönüşüme ve değişime uğramıştır. Liberalizm “özgürlük” söylemi toplumda her bireye ulaşma noktasında kendi içinde sıkıntılar barındırmaktadır. Özgürlüğün sınırlarını çizebilir miyiz? Her birey kendi sınırları içinde başka bireylere zarar vermediği sürece, ontolojik olarak herkes özgürdür. Özgürlüğün sınırı başka insanların özgürlükleridir. Benim bireysel hak ve özgürlüğüm karşımdakinin hak ve özgürlüğüne zarar veriyorsa, engelliyorsa başkalarının hakkı ihlal edilmiş olur. Özgürlük, istediğimiz ölçüde, yer ve zamanda her istediğimizi, yapabilmemiz anlamına gelmez. Özgürlüklerin sınırsız olması da, herkesin özgürlüğünün eşit olup olmadığını sorgulamadan tartışmamız mümkün değildir. Herkesin özgürlüğünün eşit olduğu yer ile olmadığı yerde özgürlüğü savunmak aynı şey değildir. Toplumlarda var olan refah devleti veya sosyal devlet, pratikleride toplumda eşitsizliklerin olduğunun bir kanıtıdır. Refah devleti veya sosyal devlet, toplumsal bütünleşmenin, toplumsal eşitliğin, toplumsal adaletin ve toplumsal dengenin sağlanması bakımından eşit koşullarda yaşamadığı düşünülen dezavantajlı gruplara çeşitli ayrıcalıklar tanıyan pozitif bir devlet anlayışıdır. Dezavantajlı grupların eşitsizliklerini azaltacak politikalarla, insan onuruna uygun bir refah düzeyi sağlamak, sosyal dışlanmışlığın engellenmesini sağlamak yönünde yapılanların bütününü ifade etmektedir. Kötü yaşam koşullarına sahip bireylerin devlet tarafından desteklenmesi, pozitif ayrımcılık ekstra bir hak değildir. Bireysel hak ve özgürlüklerin odağında, toplumda eşitsizliklerin önüne geçmek için dezavantajlı bireyler gözetilerek, sosyal faydaların yeniden dağıtımı ile garanti altına alınmasıdır. Bakıma muhtaç ve temel ihtiyaçlarını karşılayamayan dezavantajlı kesim olarak tanımlanan yoksullar, yaşlılar, çocuklar, engelliler ve bazı noktalarda kadınlar toplumsal hayatta bir adım geride kalabilmektedirler. Sosyo-ekonomik olanakların insanlar arasında temel hak ve özgürlükler noktasında eşit dağıtılması, düzenleyici, yeniden dağıtıcı, girişimci ve müdahaleci sosyal devlet anlayışının temelidir.

Sonuç Ve Öneriler Sonuç olarak; birey toplum halinde yaşayan, medeni bir varlıktır. Birey toplumun bir parçası ve toplumsallaşma süreci daimdir. Toplumun huzur ve güven içinde yaşaması ve varlığını 354

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI sürdürebilmesi, bireylerin karşılıklı olarak birbirlerinin haklarına saygılı olmaları ile mümkündür. Karşılıklı saygı, bencillik etmeme, sorumluluk duygusuyla hareket etmek özgürlüğün temelini oluşturan unsurlardır. Toplumu bir arada tutan ve birçoğu yazılı olmayan ahlaki kurallar, görgü kuralları, örf ve adetler toplumda nasıl davranması gerektiğini ve davranmaması gerektiğini belirten beklenti ve kurallardır. Özgürlük başına buyruk olmak, sınır tanımamazlık demek değildir. Özgürlük, sınırları olan kurallara bağlı eylemleri içeren, herkesin uyduğu kurallar bütünüdür. Sınırsız özgürlük, toplumu anarşiye sürükleyen karmaşadır. İnsanın günlük hayatını sürdürmesini kolaylaştıran toplumsal normlar ve değerler, insanı/bireyi sınırlandırır ve şekillendirir.

Kaynakça Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik Ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun. (2020, 17 Nisan ). Resmi Gazete (Sayı: 31102). Erişim Adresi https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=7244&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5 Cumhurbaşkanı Kararı. (2020a, 30 Haziran ) . Resmi Gazete (Sayı: 31171). Erişim Adresi : https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/20.5.2706.pdf Cumhurbaşkanı Kararı. (2020b, 31 Temmuz ). Resmi Gazete (Sayı: 31202). Erişim Adresi : https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/20.5.2810.pdf Cumhurbaşkanı Kararı. (2020c, 31 Ağustos) . Resmi Gazete (Sayı: 31230). Erişim Adresi : https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/20.5.2915.pdf Cumhurbaşkanı Kararı. (2020ç, 21 Ekim ). Resmi Gazete (Sayı: 31281). Erişim Adresi : https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/20.5.3096.pdf Cumhurbaşkanı Kararı. (2020d, 27 Ekim). Resmi Gazete (Sayı: 31287). Erişim Adresi : https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/20.5.3134.pdf Cumhurbaşkanı Kararı. (2020e, 1 Aralık). Resmi Gazete (Sayı: 31321). Erişim Adresi : https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/20.5.3238.pdf Cumhurbaşkanı Kararı. (2020f, 23 Aralık). Resmi Gazete (Sayı: 31343). Erişim Adresi : https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/20.5.3316.pdf Koronavirüs Salgını Nedeniyle Verilecek Hibe Desteği Programı Ve Uygulama Esasları Hakkında Tebliğ. (2020, 24 Aralık). Resmi Gazete (Sayısı: 31344).Erişim Adresi : https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2020/12/20201224-13.htm Cumhurbaşkanı Kararı. (2021a, 6 Şubat) . Resmi Gazete (Sayı: 31387 ). Erişim Adresi : https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/20.5.3506.pdf Yiyecek Ve İçecek Hizmeti Faaliyetlerinde Bulunan İşletmelere Koronavirüs Salgını Nedeniyle Verilecek Ciro Kaybı Desteği Programı Ve Uygulama Esasları Hakkında Tebliğ. (2021, 17 Şubat) .Resmi Gazete (Sayısı: 31398 ) .Erişim Adresi: https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=38336&MevzuatTur=9&MevzuatTertip=5 Cumhurbaşkanı Kararı. (2021b, 19 Şubat) . Resmi Gazete (Sayı: 31400). Erişim Adresi : https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/20.5.3556.pdf Cumhurbaşkanı Kararı. (2021c, 23 Nisan) . Resmi Gazete ( Sayı: 31463 ). Erişim Adresi : https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/20.5.3910.pdf Türkiye Covid-19 salgınında bir yılı geride bıraktı: Pandemide şimdiye kadar neler yaşandı?. (2021, 11 Mart). Erişim Adresi : https://tr.euronews.com/2021/03/11/turkiye-covid-19-salg-n-nda-bir-y-l-geride-b-rakt-pandemide- simdiye-kadar-neler-yasand COVID-19 Nedir ?. (2020, 20 Temmuz). Erişim Adresi : https://covid19.saglik.gov.tr/TR- 66300/covid-19-nedir-.html

355

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

SUÇ TEORİLERİ KAPSAMINDA NEFRET SUÇU

Cansel AKYÜZ Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Suç Araştırmaları, [email protected]

Özet Nefret suçu bireyin ve bireylerin belirli bir gruba ait kalıp yargılara ve kalıp yargılarının sonucu ayrımcılığa sebep olan suç davranışlarıdır. Bu çalışmada suç teorileri kapsamında nefret suçu ele alınmıştır. Nefret suçu belirli bir suç teorisi yerine farklı suç teorileri birlikte ele alındığında daha kapsamlı açıklama elde edilmiştir. Anahtar kelimeler: nefret suçu, ayrımcılık, suç teorileri

Giriş ACPO (Association of Chief Police Officers) zamanın rehberliğine göre, nefret suçu “failin tanımlanabilir herhangi bir insan grubuna karşı önyargısının, kimin mağdur olduğunu belirlemede bir faktör olduğu” olarak tanımlanmıştır (ACPO, 2000). Nefret ve öfke birbiri ile karıştırılan kavramlardır (Iganski, 2008) . 1990 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde nefret suçu istatistik yasasında “ırk, din, cinsel yönelim veya etnik kökene dayalı önyargı” bulunan suçlara nefret suçu tanımı yapılmıştır (Iganski, 2008). Öfke “engellenmiş” bireyin duruma yönelik gelişen duygusudur. Nefret ise duyguyla ilişkili düşüncelerdir, bilişseldir (Allport, 1954/1979). Türk Ceza Kanunu’nda nefret suçuna yönelik bütüncül bir madde bulunmamaktadır. Çalışmada günümüzde yaygınlaşan “pandemi” haline gelen nefret suçunun neden oluşabileceğinin kavranması ve önleme çalışmalarına ışık tutmaktır.

Yöntem Çalışmada alan taraması yöntemi kullanılmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Suç teoriler incelendiğinde kendi grubu ve farklı bir grup algılayan bireyin diğer grubun üyesi olmaması nedeniyle bireylere karşı suç işlemesidir. Nefret suçu literatürde yer alan sosyal kontrol ve damgalama teorilerine uyum sağlamakta hatta teorilerin tersinin işlediğini göstermektedir. Sosyal kontrolün nefret suçuna neden olma ve artış gösterme etkisi aslında genel suç mekanizmasının tersini göstermektedir. Nefret suçu literatürde iki teorinin birleşimiyle açıklanabilmektedir. Sosyal öğrenme ve kültürel etkileşim modeli birlikte nefret suçunu açıklamada başarılıdır. Aynı zamanda gerilim ve kültürel etkileşim teorileri birlikte nefret suçunu aydınlatabilir.

Sonuç ve Öneriler Suç teorilerinin sonucunda nefret suçunun tek bir teoriyle açıklamanın yeterli olmayacağını birden çok etkileşimli teoriler ile varlığını ve önlemde de bütüncül olarak ele alınması gerektiğine ulaşılmıştır. Türkiye gibi homojen yapıya sahip olmayan toplumda bireylerin güvenliğinin sağlanması önemlidir. Bu yüzden Türkiye yasalarına göre henüz tam tanımı olmayan suçun netleştirilmesi ve önleme yoluna gidilmesi önemlidir.

Kaynakça Allport, G. W. (1979). The Nature of Prejudice. Reading, MA: Perseus Books. Association of Chief Police Officers (ACPO). (2000). Guide to Identifying and Combating Hate Crime, London: ACPO. Iganski, P. (2008). 'Hate crime'and the city. Policy Press.

356

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

12 – 13 YAŞ ERKEK YÜZME SPORCULARINDA 50 M SERBEST STİL PERFORMANSINDA ANTROPOMETRİK VE MOTORİK ÖZELLİKLER ETKİLİ MİDİR?

Furkan CAMİCİ Hitit Üniversitesi Lisans Üstü Eğitim Enstitüsü Spor Bilimleri Fakültesi, [email protected]

Esin Çağla ÇAĞLAR Hitit Üniversitesi Lisans Üstü Eğitim Enstitüsü Spor Bilimleri Fakültesi, [email protected]

Tuğrul ÖZKADI Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Spor Yönetimi, [email protected]

İsmet ALAGÖZ Çorum Gençlik Spor İl Müdürlüğü Spor Uzmanı, [email protected]

Giriş Antropometrik ve motorik değişkenler yüzme performansta önemli bir rol oynar. Bu çalışmanın amacı, 12 – 13 yaş erkek yüzme sporcularında serbest stil yüzme performansında etkili olabilecek antropometrik ve motorik değişkenleri belirlemektir. Çalışmaya 12-13 (n = 20) yaşları arasında toplam 20 erkek sporcu katıldı.

Yöntem Katılımcıların antropometrik özellikleri ve motorik beceri düzeyleri saha testleri kullanılarak ölçüldü. 2018 yılı resmi yarışmalarının sonucu olarak serbest stil yüzme performansları elde edilmiştir. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler ortalama ± standart sapma olarak verilmiştir. Değişkenlerin bağımlı değişken üzerindeki önemini ve açıklanabilirlik düzeyini belirlemek için tek yönlü regresyon analizi kullanılmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Tek değişkenli regresyon modellemesi sonucunda 12-13 yaş grubunda serbest stilde boy uzunluğu, kulaç uzunluğu, göğüs çevresi, el kavrama kuvveti, aerobik dayanıklılık ve yağsız vücut kütlesi ölçümlerinin yüzme bileşenlerinin performansı üzerine açıklayıcı değişken oldukları bulunmuştur (p <0.05). İlişki saptanan değişkenler arasında yapılan regresyon analizi sonuçlarına göre; boy uzunluğu değerindeki 6 santimetrelik bir artışın elli metre serbest stil değerinde 1.1 saniyelik bir azalmaya sebep olacağı görülmüştür. Düzeltilmiş R2 değerine göre elli metre serbest stil derecesinin %56.7’si boy uzunluğu ile açıklanmaktadır (p<0,001;). Kulaç uzunluğu değerindeki 6 santimetrelik bir artışın elli metre serbest stil değerinde 1.0 saniyelik bir azalmaya sebep olacağı görülmüştür. Düzeltilmiş R2 değerine göre elli metre serbest stil derecesinin %66.0’sı kulaç uzunluğu ile açıklanmaktadır (p<0,001). Göğüs çevresi değerindeki 4 santimetrelik bir artışın elli metre serbest stil değerinde 1.1 saniyelik bir azalmaya sebep olacağı görülmüştür. Düzeltilmiş R2 değerine göre elli metre serbest stil derecesinin %52.7’si göğüs çevresi ile açıklanmaktadır (p<0,001). El kavrama kuvveti değerindeki 5 kilogramlık bir artışın elli metre serbest stil değerinde 1.5 saniyelik bir azalmaya sebep olacağı 357

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI görülmüştür. Düzeltilmiş R2 değerine göre elli metre serbest stil derecesinin %55.8’i el kavrama kuvveti ile açıklanmaktadır (p<0,001). Aerobik dayanıklılık değerindeki 100 metrelik bir artışın elli metre serbest stil değerinde 1.3 saniyelik bir azalmaya sebep olacağı görülmüştür. Düzeltilmiş R2 değerine göre elli metre serbest stil derecesinin %86.5’i aerobik dayanıklılık ile açıklanmaktadır (p<0,001). Yağsız vücut kütlesi değerindeki 4 kilogramlık bir artışın elli metre serbest stil değerinde 1.1 saniyelik bir azalmaya sebep olacağı görülmüştür. Düzeltilmiş R2 değerine göre elli metre serbest stil derecesinin %51.6’sı yağsız vücut kütlesi ile açıklanmaktadır (p<0,001).

Sonuç ve Öneriler Yaş grubuna göre serbest stilde farklı performans bileşenlerinin etkili olduğu görülmektedir. Olgunlaşma seviyesi ile birlikte farklı antropometrik ve motorik becerilerin yüzme stillerinin performansında belirleyici unsurları olacağı düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Antropometrik, Motorik, Yüzme

358

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

14 – 15 YAŞ ERKEK YÜZME SPORCULARINDA 50 M SERBEST STİL PERFORMANSINDA ETKİLİ OLAN ANTROPOMETRİK VE MOTORİK ÖZELLİKLER

Esin Çağla ÇAĞLAR Hitit Üniversitesi Lisans Üstü Eğitim Enstitüsü Spor Bilimleri Fakültesi, [email protected]

Furkan CAMİCİ Hitit Üniversitesi Lisans Üstü Eğitim Enstitüsü Spor Bilimleri Fakültesi, [email protected]

Tuğrul ÖZKADI Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Spor Yönetimi, [email protected]

Giriş Antropometrik ve motorik becerilerin yaşla birlikte değiştiği bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı, yaşa göre değişen antropometrik ve motorik becerilerin performansa etkisini incelemektir. Çalışmaya 14-15 yaş arası (erkek: n= 20) 20 yüzücü sporcu katıldı.

Yöntem Katılımcıların antropometrik özellikleri ve motorik beceri düzeyleri saha testleri kullanılarak ölçüldü. Ayrıca sporcuların serbest stilde 50 metre skorları 2018 yılında resmi müsabakalar sonucunda en iyileri alınarak kaydedildi. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler ortalama ± standart sapma olarak verildi. Değişkenlerin bağımlı değişken üzerindeki önemini ve açıklanabilirlik düzeyini belirlemek için tek yönlü regresyon analizi kullanılmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Tek değişkenli regresyon modellemesi sonucunda; 14-15 yaş grubunda serbest stilin bileşenleri; ön kol çevresi, el kavrama kuvveti, abdominal kas dayanıklılığı, gövde boyun esnekliği, aerobik dayanıklılık ve çeviklik ölçümlerinin yüzme performansı üzerine açıklayıcı değişken oldukları bulunmuştur (p <0.05). İlişki saptanan değişkenler arasında yapılan regresyon analizi sonuçlarına göre; ön kol çevresi değerindeki 2 santimetrelik bir artışın elli metre serbest stil değerinde 1.2 saniyelik bir azalmaya sebep olacağı görülmüştür. Düzeltilmiş R2 değerine göre elli metre serbest stil derecesinin %54,3’ü ön kol çevresi ile açıklanmaktadır (p<0,001). El kavrama kuvveti değerindeki 10 kilogramlık bir artışın elli metre serbest stil değerinde 1.6 saniyelik bir azalmaya sebep olacağı görülmüştür. Düzeltilmiş R2 değerine göre elli metre serbest stil derecesinin %55,8’i el kavrama kuvveti ile açıklanmaktadır (p<0,001). Abdominal kas dayanıklılığı (bir dk mekik) değerindeki 5 adet artışın serbest stil değerinde 1.0 saniyelik bir azalmaya sebep olacağı görülmüştür. Düzeltilmiş R2 değerine göre elli metre serbest stil derecesinin %70,2’si abdominal kas dayanıklılığı ile açıklanmaktadır (p<0,001). Gövde boyun esneklik değerindeki 4 santimetrelik bir artışın elli metre serbest stil değerinde 1.2 saniyelik bir azalmaya sebep olacağı görülmüştür. Düzeltilmiş R2 değerine göre elli metre serbest stil derecesinin %75.3’ü gövde boyun esnekliği ile açıklanmaktadır (p<0,001). Aerobik dayanıklılık değerindeki 100 metrelik bir artışın elli metre serbest stil değerinde 1.0 saniyelik bir azalmaya sebep olacağı görülmüştür. Düzeltilmiş R2 değerine göre elli metre serbest stil derecesinin %93.3’ü aerobik dayanıklılık ile açıklanmaktadır (p<0,001). Çeviklik test değerindeki 1 359

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI saniyelik bir azalmanın elli metre serbest stil değerinde 1.0 saniyelik bir azalmaya sebep olacağı görülmüştür. Düzeltilmiş R2 değerine göre elli metre serbest stil derecesinin %51.7’si çeviklik ile açıklanmaktadır (p<0,001).

Sonuç ve Öneriler Sonuç olarak antropometrik ve motorik özelliklerin 50 m serbest stil yüzme performansı arasında ilişkilerin olduğu bildirilmiştir. Çıkan ilişkilere göre antrenörler çalışmalarında sporcuların performansını geliştirmek için antrenman programlarına uygun olan yöntemleri eklemeleri gelişim için önem arz etmektedir. Anahtar kelimeler: Antropometrik, Motorik, Yüzme

360

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

DANS TEMELLİ AKUATİK VE ZUMBA EGZERSİZİNİN SEDANTER KADINLARDA MOTORİK VE FİZYOLOJİK PARAMETRELERE GÖRE İNCELENMESİ

Esin Çağla ÇAĞLAR Hitit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Spor Bilimleri Fakültesi, [email protected]

Giriş Akuatik ve zumba egzersizlerinin sedanter kadınlarda motorik ve fizyolojik parametrelerin gelişimde etkili bir çalışma olduğu bilinmektedir. Bu çalışma Zumba ve Akuatik dans etkinliklerine katılan Sedanter kadınların, denge, esneklik, vücut ağırlığı (kg), vücut kitle indeksi (VKİ), vücut yağ yüzdesi (%), antropometrik ölçümlerlerinin (göğüs, basen, kalça ve bel çevresi) egzersizlere göre değişimlerini incelemeyi amaçlamaktadır.

Yöntem Araştırma grubunu haftanın üç günü düzenli bir şekilde Zumba ve Akuatik dans etkinliğine katılan 30 (%50) aquatik grubu, 30 (%50) zumba grubu olmak üzere toplam 60 denek katılmıştır. Araştırmaya katılan bireylerin hepsi sedanter kadınlardan seçilmiştir. Araştırmada bulunanların yaş 38,85±5,05 (25-45), boy uzunluğu 159,18±5,47 (149 – 173), vücut ağırlığı ortalamaları 71,26±11,04 (45,40 – 98,20)’ dir. Çalışama egzersiz öncesi ve sonrası testlerinin ölçümlerinin grup içi ve gruplar arası karşılaştırılması ile yapılmıştır. Verilerin analizinde sürekli değişkenlerin tanımlayıcı istatistikleri normal dağılan veriler için ortalama±standart sapma kullanılarak, normal dağılmayan veriler için ortanca (min – max) kullanılarak raporlanmıştır. İstatistiksel test seçimi için verilerin normal dağılımı Shapiro-Wilk testi ile değerlendirilmiştir. Sürekli değişkenler için bağımsız iki grup karşılaştırılmasında normal dağılım gösteren veriler için Student t Testi ve normal dağılım göstermeyen veriler için Man Whitney U testi kullanılmıştır. İstatistiki anlamlılık düzeyi için p<0.05 olarak kabul edilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Yapılan karşılaştırma sonucunda Aquatik grubunda vücut ağırlığı, bki, yağsız vücut kütlesi, esneklik, denge, yağ kütlesi, göğüs, basen, kalça, bel çevre uzunlukları, vücut yağ oranı ve kas yoğunluğu ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (Sırasıyla <0,001, <0,001, <0,001, <0,001, <0,001, <0,001, <0,001, <0,001, <0,001, <0,001, 0,004, 0,027).Zumba grubunda vücut ağırlığı, bki, yağsız vücut kütlesi, esneklik, denge, yağ kütlesi, göğüs, basen, kalça, bel çevre uzunlukları ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (Sırasıyla <0,001, <0,001, <0,001, <0,001, <0,001, <0,001, <0,001, <0,001, <0,001, <0,001). Zumba grubunda vücut yağ oranı ve kas yoğunluğu ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunamamıştır (Sırasıyla 0,902, 0,245). 2 farklı branş türünde gruplar arasında ön test ve son test karşılaştırmaları yapıldıktan sonra tüm branşlardaki deneklerin son test ölçümlerinden, ön test ölçümleri çıkartılarak yeni fark değişkenleri oluşturulmuştur. Daha sonra 2 farklı branş türü arasında bu fark değişimleri istatistiksel olarak karşılaştırılmış ve gruplar arasında; yağsız vücut kütlesi, esneklik, denge, yağ kütlesi, kas yoğunluğu ölçümlerinin ön test son test farkı arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (Sırasıyla: 0,006; <0,001; <0,001; 0,048; 0,017, Çizelge 4.3). Gruplar arasında; vücut ağırlığı, bki, göğüs, basen, kalça, bel çevre uzunlukları ve vücut yağ oranı ölçümleri ön test son test farkı arasında ise istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmamıştır (Sırasıyla; 0,410, 0,211, 0,941, 0,221, 0,941, 0,202, 0,176).

361

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Sonuç ve Öneriler Sonuç olarak akuatik ve zumba gruplarında istatistiksel karşılaştırılmalar sonucunda esneklik ve denge parametrelerinin akuatik dans grubunda; yağsız vücut kütlesi, yağ yüzdesinin ve kas yoğunluğunun zumba grubunda daha anlamlı gelişim gösterdiği bildirilmiştir. Bu sonuca göre motorik özelliklerin gelişiminde akuatik egzersiz modelinin daha etkili olduğu fizyolojik değişimlerde zumba egzersiz modelinin etkili olduğu görülmüştür. Anahtar kelimeler: Akuatik, Sedanter, Zumba.

362

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

DEVLETLERİN TOPLUM POLİTİKASI: PROXIMITY POLICY3

Sibel ELHAN Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Suç Araştırmaları, [email protected]

Giriş Toplumlar, bir arada yaşayan, bir arada üreten bireylerin oluşturduğu dinamik yapılardır. Bireyin toplumsal düzene adaptasyonu anlamına gelen sosyalizasyon süreci içinde, yönlendirmelerin yalnızca birey ya da grup eksenli olmadığı; otoritelerin de bu süreçte etkili olduğu görülmektedir. Toplumsal süreçlerde en etkili otorite olan devletler; yönetim organlarınca ve uygulayıcısı oldukları politikalar yoluyla toplum ile doğrudan ya da dolaylı olarak temas halindedirler. Sosyal sorunların çözümü ve kontrolünde kamu otoritesi etkili olabilmekte ve işbirlikçi kuruluşları da etkileyebilmektedir (Koçak ve Kavi, 2015, s.28). Toplum ve devlet işbirliğinin olduğu bu ortamda sosyal devlet kavramı ortaya çıkmıştır. Sosyal devlet anlayışı, vatandaşlarının tamamına eşit imkanlar sunan, sosyal ve ekonomik yaşamda eşitlik tanıyan ve her zaman vatandaşının “yanında” olan devlet anlayışını yansıtır (Yay, 2014). Devletlerin ‘sosyal devlet’ kavramı çerçevesinde ürettiği ‘sosyal politika’ ise; toplumun refahı ve sosyal yaşamda eşitliğin sağlanması için sosyo-ekonomik yaşamı düzenlemek, sınıf farkları ve bu farklılıklar sonucu meydana gelen dengesizlikleri ortadan kaldırma amacı güden politikalardır. Aynı zamanda sosyal politikalar, toplumsal yaşamın düzenlenmesi, bireyin topluma uyumu ve bireyin toplumsal kabülü konularına da odaklanmaktadır. Proximity Policy projesi de bu noktada uygulanan örnek sosyal devlet politikalarından oluşmuştur Bu doğrultuda; sosyo-ekonomik farklılıklar, toplumsal gruplar ve sınıflar arasındaki eşitsizlik, toplumda meydana gelen suçların oranları ve farklılaşan suç türlerine yönelik uygulamalar yapılmıştır (oikeusministerio.fi). Proximity Policy projesi; ırkçılık, toplumsal ve sınıfsal ayrımcılık ve diğer hoşgörüsüzlük biçimlerine karşı uygulamalar geliştiren bir projedir. Projenin, toplumda dezavantajlı gruplar olarak belirlenen, kırılgan oluşumların topluma adaptasyonunun sağlanması noktasında da uygulamaları vardır. Bireylerin ve grupların suça yönelik yaklaşımlarından yola çıkılarak, suç önlemeye yönelik uygulamalar geliştirilmektedir. Grup eğitimleri, bilinçlendirme çalışmaları, adaptasyon faaliyetleri bu uygulamalara örnek olarak gösterilebilmektedir (oikeusministerio.fi). Sosyal medyanın kitleler üzerindeki etkisinin de bir araç olarak kullanıldığı projede hedef kitleye yönelik faaliyetler yürütülmüştür. Okullar, etnik grupların faaliyet alanları projenin uygulandığı alanlardan bazılarıdır. Özellikle yerel yönetimlerce desteklenen Proximity Policy projesi; sivil toplum kuruluşları, kolluk kuvvetleri ve diğer devlet organlarınca da desteklenmektedir (oikeusministerio.fi). Çalışma, projenin tanıtımı ve toplumsal düzenin sağlanmasında sosyal politikaların etkisinin anlaşılması açısından önem taşımaktadır. Literatürde benzer bir araştırma olmaması da, çalışmanın önemini arttırmaktadır. Anahtar kelimeler: Proximity Policy, sosyal politika, ayrımcılık. Kaynakça Koçak, O , Kavi, E . (2015). Sosyal politika aktörü olarak sosyal girişimci belediyecilik. Hak İş Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 3(6). URL: https://dergipark.org.tr/tr/pub/hakisderg/issue/7580/99509 Yay, S. (2014). Tarihsel süreç içinde sosyal devlet. 21. Yüzyılda Eğitim Ve Toplum Eğitim Bilimleri Ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 3(9), 147-162. https://oikeusministerio.fi/en/equality-and-non-discrimination

3 Proximity Policy, 2015’te yayımlanan Best Practices and Comparative Study: Servicez, Structures, Strategies and Methodologies on Proximity Policing raporunda açıklanmıştır. Bildiri bu rapor üzerine kurulmuştur. 363

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

TEDARİK ZİNCİRİNDE BLOKZİNCİR UYGULAMALARI

Şeyma Nur DURAN Hitit Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Dış Ticaret ve Tedarik Zinciri Yönetimi [email protected]

Gazi Bilal YILDIZ Hitit Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Dış Ticaret ve Tedarik Zinciri Yönetimi [email protected]

Tedarik zinciri, mal ve hizmetlerin hammadde tedarikinden başlayıp son müşteriye ulaşana kadar ki elemanlar arasındaki işlemler bütününden oluşan, sürekliliği olan bir sistemdir. Zamanla artan müşteri sayıları, müşteri talepleri ve tedarik zinciri üyeleri ile değişen ilişkiler bu sistemi daha karmaşık hale getirmektedir. Gün geçtikçe büyüyen bu sistem karmaşıklığı beklenmedik sorunlara yol açmaktadır. Klasik tedarik zinciri yapısında zincir üyeleri arasındaki iletişim eksiklikleri, talep varyansının artmasına ve ürünün son tüketiciye yüksek kalite ve uygun fiyatta tedarik edilememesine neden olmaktadır. Bu çalışmanın temel amacı tedarik zinciri problemlerinden, kamçı etkisine blokzincir teknolojisi kullanılarak çözüm sunabilmektir. Kamçı etkisi, tedarik zincirindeki ilişkilerin yönetilmesindeki belirsizliklere bağlı olarak yaşanan bir problemdir. Tedarik zincirlerinde başta piyasa koşulları olmak üzere tedarik süreçleriyle ilgili bilginin aktarımı ve yönetilmesi sırasında ortaya çıkabilecek sorunlardan kaynaklanmaktadır. Kamçı etkisi, tedarik zinciri boyunca aksaklıkların ortaya çıkmasına ve bu aksaklıkların tedarik zincirindeki ilk elemandan son elemana kadar başta talep ve üretim olmak üzere bilginin bozulmasına yol açarak problem haline gelmesine sebep olmaktadır. Ürün bilgisinin zincir üyeleri arasında değiştirilmeden, doğrulanabilir bir şekilde ve mahremiyet göz önünde bulundurularak taşınabilmesine olanak sağlayan blokzincir sistemi ile tedarik zinciri problemlerinin birçoğunun çözüme ulaşabileceği değerlendirilmiştir. Blokzincir; bütün dijital olay ve ya işlemlerin, tüm katılımcılar tarafından saklandığı, merkezi olmayan (dağıtık) bir veri sistemidir. Yapısı gereği, veri tabanındaki bilgilerin değiştirilemiyor oluşu ve bir işleme ait bilgilerin herhangi bir düğüm tarafından işlem bilgisine gerek kalmaksızın doğrulanabilir olması dolayısıyla, güvenilirliği ve izlenebilirliği yüksek bir teknolojidir. Bu özelliklerinden dolayı blokzincir teknolojisi, tedarik zincirinde kamçı etkisiyle birlikte yaşanan bilgi yönetimi konusundaki aksaklıkları doğrulanabilirlik ve mahremiyeti koruyarak çözüm getirebilecektir. Çözüm önerileri tartışılırken blokzincir teknolojisinin avantajları üzerinde durulduğu kadar dezavantajları (%51 saldırıları, depolama, güvenlik, teknik kısıtlar vb.) da göz önüne alınmıştır. Teknolojik bir sistem olan blokzincirin en önemli dezavantajı olarak teknik kısıtlar dikkate alınmalıdır. Ne kadar dezavantaj olarak görülse de teknik kısıtlar sistemin kullanımına ve uygulanış yöntemlerine göre de değişiklik ve belirginlik göstermektedir. Ayrıca veri tabanındaki bilgilerin değiştirilemiyor oluşu güvenlik açısından avantaj sağlasa da, eklenen bilgilerin tekrar değiştirilmesinin çok zor olmasından dolayı dezavantaj olarak da sayılabilir. Blokzincir teknolojisinin bu özellikleri akıllı sözleşmeler, açık defter yöntemi ve IoT’lar ile bütünleşmiş bir şekilde kullanıldığında tedarik zinciri sisteminin gelecekte (bu teknolojilerle birlikte) daha da değer kazanacağı açıktır. Blokzincir teknolojisiyle daha yaygın olarak kullanılmaya başlanan akıllı sözleşmeler sayesinde tedarik zinciri üyeleri arasındaki bilgi aktarımının ve tarafların haklarının güvenli bir şekilde korunacağı değerlendirilmektedir. Blokzincir teknolojisi aynı zamanda açık defter yöntemini de kullanır. Bu sayede her türlü bilgiye tedarik zincirine üye işletmelerin yöneticileri ve orada çalışan bütün personelin erişim imkânı daha güvenilir ve şeffaf bir şekilde sağlanabilmektedir. Aynı şekilde nesnelerin interneti olarak bilinen IoT(Internet of Things)’lar da haberleşme protokolleri ile birbirlerine bağlanarak, bilgi aktarımını akıllı bir ağ oluşturarak sağlayan bir teknoloji sistemidir. Tedarik zinciri elemanları arasındaki iletişimi 364

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI kuvvetlendirerek yaşanan aksaklıklara çözüm sunabileceği değerlendirilmektedir. Bu çalışmada blokzincir, akıllı sözleşmeler, açık defter yöntemi ve IoT’ların açıklamaları ve klasik tedarik zincirine entegrasyonu derlenmiştir. Sonuç olarak blokzincir sistemi ve diğer teknolojilerin (akıllı sözleşmeler, açık defter yöntemi, IoT) tedarik zinciri problemlerine çözüm olarak kullanılması değerlendirilmiştir. Anahtar kelimeler: Blockchain, Tedarik zinciri, Kamçı etkisi, Akıllı sözleşmeler, Açık defter, IoT.

365

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

HAREKETLİ GRAFİĞİN GRAFİK TASARIM EĞİTİMİNDE KULLANIMI ÜZERİNE BİR İNCELEME

Şule BAYRAK Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Grafik Tezli Yüksek Lisans, [email protected]

Özet Sürekli değişim içinde olan, git gide hızlanan ve dijitalleşen dünyada eğitim alanında da değişimler yaşanmaktadır. Web 2 teknolojisiyle birlikte bilgiye erişimin son derece kolaylaşması ile birçok sektörde olduğu gibi eğitim alanında da kalıcı değişiklikler yaşanmaktadır. Mobil cihazların, sosyal medyanın yaygınlaşması ile birlikte insanlar eskiye nazaran çok daha fazla görsele maruz kalmaktadır. Billboardlarda kullanılan afişler bir zamanlar çok iyi bir pazarlama mekanları iken artık bu karmaşık görselliğin içerisinde sıradanlaşma yaşamaktadır. İnsanlar kimi zaman yoğun görsellik içerisinde renge, tipografiye karşı duyarsızlaşma yaşayabilse de hareket, insanoğlu var olduğundan beri dikkat çekici olma özelliğini korumaktadır. Hareketli grafikler bilgiyi dikkat çekici hale getirirken bir taraftan da bilginin akılda kalıcı olmasını sağlamaktadır. Grafik tasarım gibi çoğu dersin uygulamalı disipline ait olduğu bir alanda grafik sanat tarihi gibi teorik eğitimlerin hareketli grafik ile öğretilmesi görsel zekası yüksek olan grafik tasarım öğrencileri tarafından bilginin öğrenilmesini kolaylaştırıcı bir etken olacaktır. Hareketli grafik, statik bir metinden alınması gereken bilgiyi dikkat çekici ve akılda kalıcı bir forma sokacaktır. Bu inceleme hareketli grafiklerin, grafik tasarımı eğitiminde kullanılmasının faydalarını betimsel araştırma yöntemiyle incelenmekte ve bu konunun önemini tartışmaya açmayı hedeflemektedir. Anahtar kelimeler: Grafik Tasarım, Hareketli Grafik, Eğitim

Giriş Grafik tasarım logo, harita, kitap tasarımı, afiş, jenerik gibi birçok alanı kapsayan ve yayıncılık, sağlık, sinema, gazete gibi akla gelebilecek her iş kolunda kullanılan bir disiplindir. Bilgisayarın icadı ve kullanımının artması, Adobe After Effects, Cinema 4D gibi programların ortaya çıkışı ile hareketli grafik kullanımı ivme kazanmıştır. Hareket insanoğlu için her zaman dikkat çekici olmuştur. Hareketli grafik tasarımın da dikkat çekici olma özelliği ile reklamcılık, sağlık, eğitim gibi konularda kullanımı artış göstermiştir. Grafik tasarım eğitiminde de hareketli grafik teknolojisinden yararlanılarak eğitim verilmesi bilginin kalıcılığını sağlanması açısından avantaj sağlayacaktır.

Yöntem Hareketli grafik tasarımı konu edinmiş olan bu çalışmada doküman incelemesi ve betimsel araştırma yöntemi olarak tanımlanmakta olan nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Bu incelemede veri toplama yöntemi olarak, literatür tarama yöntemi kullanılmıştır. Zaman ve ulaşılabilirlik sorunu düşünülerek örneklem, çevrimiçi eğitim platformu olan “GCFLearnFree.org”un youtube kanalında yayınlanmakta olan grafik tasarıma giriş derslerinden 2 video ile sınırlı tutulmuştur. Bu 2 örnek çalışma amaçlı örnekleme yöntemine uygun şekilde seçilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Milyonlarca bilgi mobil cihazlar ile insanların yanı başında bulunmaktadır. Zaman ve mekan kavramını yok ederek bilgiye çok hızlı bir şekilde ulaşmayı sağlayan cep telefonu, tablet, internet gibi teknolojiler insan hayatına büyük kolaylıklar sağlamış, bilginin çok hızlı bir şekilde yayılımına yardımcı olmuştur. İnsanlar mobil cihazlar ve sosyal medya ile birlikte seyirci konumundan çıkıp bilgiyi aktaran ve bilgi kaynağı ile etkileşim kuran konumuna geçmiştir. Dünyanın bir ucundaki üniversiteden uzaktan eğitim alabilmeyi sağlayan bu teknolojiler olumlu yanlarının yanında birçok 366

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI bilgiye insanları maruz bırakarak karmaşaya da sebep olabilmektedir. İnsanların bilgisayar, cep telefonu, internet gibi teknolojilere erişiminin artması ve yaygınlaşması ile birlikte bilgiyi çabuk tüketilir hale gelmiştir. Bu tüketim içerisinde öğrencilerin dikkatini çekmek amacıyla geleceğin hareketli grafik üreticisi olacak kişilere eğitim verilirken hareketli grafik tasarımından yararlanılması faydalı olacaktır.

Sonuç ve Öneriler Mekan ve zaman kavramını yok ederken kişinin bilgiye erişimi için özdenetim kavramının önemi artmakta ve kişinin o bilgiye erişmeyi istemesi gerekmektedir. Bu da bilginin ilgi çekici olması gerekliliğini doğurmuştur. Hareketli grafiklerin kullanım alanı, görünürlüğü gün geçtikçe artmaktadır. Yoğunlaşan ve hızlanan yaşamda bilginin dikkat çekici ve akılda kalıcı olmasını sağlamak için göze, kulağa hitap eden hareketli grafiklerin çoğalması gerekmektedir. Uzaktan eğitimin öneminin artması ile hareketli grafikleri önemi daha da anlaşılmaktadır. Renk, yazı, ses gibi unsurlardan faydalanarak birden fazla duyu organına hitap etmekte ve böylece bilginin akılda kalıcı olması sağlanmaktadır. Görsel zekası yüksek grafik tasarım öğrencilerine bilgiyi hareketli grafiklerle iletmek en verimli yöntem olacaktır.

Kaynakça Alesi, S. M., & Trollip, S. R. (1985). Computer-Based Instruction Methods and Development. Prentice-Hall Yayınları. Alkan, C. (1998). Eğitim Teknolojisi ve Uzaktan Eğitimin Kavramsal Boyutları. Ankara: A.Ü. Eğitim Fakültesi Yayınları. Beegel, J. (2014). Infographics For Dummies. Büyükerşen, Y., & Özgü, T. (1980). Açıköğretim fakültesi ve Türk eğitim sisteminin sorunlarına çözüm imkanları. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. Dawson, A. (2011). Public Health Ethics: Key Concepts and Issues in Policy and Practice. New York: Cambridge University Press. Fidan, N., & Okan, K. (1975). Açık yükseköğretim sistemleri ve uzaktan eğitim. Ankara: Ayyıldız Matbaası. GCFLearnFree. (2016, Ağustos 10). Grafik Tasarım Başlangıç: Tipografi. Mayıs 1, 2021 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=sByzHoiYFX0&list=PLryroPLmitJJ4eAJMQ3nyBR1uisheiC1d &index=211&t=254s&ab_channel=GCFLearnFree.org adresinden alındı. GCFLearnFree. (2016, Ekim 5). Grafik Tasarıma Giriş: Renk. Mayıs 1, 2021 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=_2LLXnUdUIc&t=116s&ab_channel=GCFLearnFree.org adresinden alındı. İpek, İ. (2001). Bilgisayarla Öğretim Tasarım, Geliştirme ve Yöntemler. Ankara: Tıp Teknik Kitapçılık. Katz, J. E., & Rice, R. E. (2000). The Internet and Health Communication: Experiences and Expectations. London: Sage Publications, Inc. Kaya, Z. (2002). Uzaktan eğitim. Ankara: Pegem Yayıncılık. Krum, R. (2014). Cool infographics: effective communication with data visualization and design. Indiana: John Wiley & Sons, Inc. Martin, L. R., & DiMatteo, M. R. (2013). The Oxford Handbook of Health Communication, Behavior Change, and Treatment Adherence. New York: Oxford University Press. McCandless, D. (2000). Information is Beautiful. London: HarperCollins Publishers; William Collins. Özdil, İ. (1986). Uzaktan öğretimin evrensel çerçevesi ve Türk eğitim sisteminde uzaktan öğretimin yeri. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. Yau, N. (2013). Data Points: Visualization That Means Something.

367

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

KENT KÜLTÜRÜ VE OBEZİTE

Nihal GÖKÇE AHBV Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı Kamu Yönetimi Doktora Programı [email protected]

Merve UZUNER Hitit Üniversitesi Sungurlu Meslek Yüksekokulu Yönetim ve Organizasyon Bölümü Sağlık Kurumları İşletmeciliği Programı [email protected]

Büşra BALTACI Hitit Üniversitesi Sungurlu Meslek Yüksekokulu Yönetim ve Organizasyon Bölümü Sağlık Kurumları İşletmeciliği Programı [email protected]

Özet Yerleşik hayata geçilmesi ve kentlerin kurulması ile birlikte, dünya nüfusunun büyük bir bölümünü oluşturmaya başlayan kentli bireylerin yaşamı, söz konusu mekânların sunduğu sınırlamalar ve olanaklar arasında gidip-gelmeye başlamıştır. Özellikle Endüstri Devrimi ile birlikte, kırdan kente göç hızlanmış ve sanayi tesislerinin çevresi yerleşim alanları ile sarılmıştır. Kent olgusunun dönüşüme uğradığı bu dönemde nüfus artış hızının ivme kazanması beslenme alışkanlıklarının değişmesine ve aynı zamanda kentlerin sıkışık yerleşim alanları haline gelmesi ise, fiziksel aktivitelerin azalmasına neden olmuştur. Yalnızca yapıların çoğalarak, rekreasyon alanlarının azalması nedeniyle değil; taşıt yollarının iyileşerek artması sonucu bir yerden bir yere araçla ulaşımın kolaylaşması nedeniyle de bireylerin fiziksel aktivitelerinde azalmalar meydana gelmiştir. Yine televizyon, akıllı telefon, tablet, bilgisayar, internet gibi teknolojik araç gereçlerin hızla gelişimi ve bunun yanı sıra çalışma hayatının ve ekonomik düzenin “fast food” (hızlı ya da ayaküstü beslenme) kültürünü yaygınlaştırması ve reklamlar aracılığı ile tüketimin özendirilmesi sağlık sorunları arasında önemli bir yer tutan obezitenin tüm dünyada artmasına yol açmıştır. Bu çalışmada obezitenin artışı mekansal bir alanın yaşam biçimine dönüşmüş formu olan kent ve kent kültürü bağlamında ele alınmış, günümüz koşullarında bireylere ve ülkelere büyük maliyet yükleyen obeziteden kaçınmak için neler yapılması gerektiği konusunda çözüm önerileri tavsiye niteliğinde sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Kent, kentleşme, obezite, beslenme yetersizliği, fiziksel aktivite

Giriş Vücuttaki yağ miktarının gerekenin üzerinde olması hali olarak tanımlayabileceğimiz obezite, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için de önemli bir sağlık konusu haline gelmeye başlamıştır. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş süreci ile birlikte artmaya başlayan ve metropoliten kentlerin sayısının çoğalmasıyla daha da belirginleşen obezite, bugün geldiğimiz noktada, yaşamlarımızı bir nevi abluka altına alan modernizasyon olgusunun sorun alanlarından birini oluşturmaktadır. 20.yüzyılda televizyonun hayatlarımıza girmesi ve daha sonra gelen teknolojik gelişmeler neticesinde internetin yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmesi, 368

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI nihayetinde bireylerin bebeklik döneminden yaşamlarının sonuna kadar günlerini artan oranlarda bu ve benzeri araçların karşısında geçirmeye başlaması ile sonuçlanmaktadır. Aynı zamanda, teknolojik ilerlemelerin ulaşım araçlarının kullanımını ve daha konforlu yolların yapımını artırması insanların yakın mesafelere dahi araçla gitmeyi tercih etmesine neden olmuştur. Fiziksel aktivite yetersizliklerine neden olan söz konusu yaşam sürecinde, attığımız adımların sayı üzerinden teknolojik cihazlarla hesaplandığı bir döneme girilerek bu sorun giderilmeye çalışılmaktadır. İletişim araçları ile yaratılan ve tüm dünyayı etkisi altına alan bu modernite algısı, tüketim ve beslenme alışkanlıklarına da yansımış, ihtiyaçtan daha fazlasını hızlı bir biçimde tüketme alışkanlığı edinen ciddi bir tüketici kitlesi oluşturulmuştur. Gerek bu dönüşüm süreci gerekse kent formlarının söz konusu sorun alanlarını derinleştirmesi obezitenin insan ve iş yaşamını etkileyen ve sağlık sektörüne önemli maliyet yükleyen bir sağlık problemi olmasına yol açmıştır.

Yöntem Bu çalışmada nüfus ve nüfusun demografik özellikleri, beslenme ve tüketim alışkanlıkları, kır ve kentte fiziksel aktivite alışkanlıkları, kentleşme ve kırdan kente göç olguları ile ilgili ayrıntılı literatür taraması yapılmıştır. Konuyla ilgili kitap, makale, kurum ve kuruluşların veri tabanları, internet yazıları ve hazırlanan raporları kapsayan taramanın yapılmasının ardından, araştırma sonuçlarına ulaşmak için bu bilgi ve veriler karşılaştırmalı olarak analiz edilmiş ve elde edilen bulgular yorumlanmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Dünyada gelişmiş ülkeler başta olmak üzere hızlı kent yaşamının gelişmekte olan ülkelere de sirayet etmesiyle söz konusu kent kültürünün ortak bazı özellikleri sonucu fiziksel aktivite yetersizliği ve beslenme bozukluklarından kaynaklı obezite görülme sıklığında artış gözlenmektedir. Malthusçu bir yaklaşımla ele alacak olursak nüfusta görülen geometrik artış gıda sıkıntısının, çarpık kentleşmenin ve buna bağlı pek çok sorunun artacağının sinyallerini vermektedir. Teknolojinin yaşamı kolaylaştırma nosyonundan çıkarak, bağımlılık yaratan aygıtları yaratır hale gelmesi de yine obezitenin artışında önemli bir unsurdur. Teknolojinin ve düzensiz kentleşmenin yarattığı sorunları, kavramların kendisine dokunmadan çözmeye çalışmak geçici çözümlere neden olmaktadır.

Sonuç ve Öneriler Aydınlanma döneminden itibaren sorunlu birer yaşam alanı haline gelen kentler insanın doğal yaşamdan ve onun sağladığı aktif yaşamdan uzaklaşmasına, ülkelerin büyüme kavramı üzerinden tanımlanan iyilik ve refah halleri ise tüketim toplumunu körüklemeye neden olmuştur. Günümüzde, özellikle çok sıkışık hale gelen kentleri dönüştürmek kısa ve orta vadede mümkün gözükmese de, hala var olan yaşam alanlarını kent insanının ihtiyaç duyduğu rekreasyon alanlarına çevirmek mümkündür. Bunun yanı sıra beslenme alışkanlıklarını doğal yaşam ile daha uyumlu hale getirmek ve teknoloji kullanımı ile ilgili kavramları yeniden tanımlamak obezitenin görülme sıklığının ciddi oranda azalması ve dolayısıyla beraberinde getirdiği sorunların minimize edilmesi için önemli bir adım niteliğindedir.

Kaynakça Auge, M. (2017). Yok-Yerler, (çev. T. Ilgaz), Daimon Yayıncılık, İstanbul. Bouchard C. (1996), “Can obesity be prevented?”, Nutrition Reviews, Volume 54, Issue 4, April, s.125–130. Chaplin, S., Holding, E. (2002). Addressing the Post-urban, The Hieroglyphics of Space: reading and experiencing modern metropolis içinde, (Ed. Leach N.), Routledge, London, New York. s.185- 200. Demographia World Urban Areas, 17th Annual Edition (2021), Population of World Cities http://www.demographia.com/db-worldua.pdf, Erişim tarihi: 09.05.2021.

369

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

Field A.E., Barnoya J. ve Colditz G.A. (2003). Handbook of Obesity Treatment 1th edition”, Wadden TA, Stunkard AJ, The Guilford Press, (Ed. Thomas A.Wadden ve Albert J. Stunkard), s.3-18. Güler, Ç., Çobanoğlu, Z. (1994), Kentleşme ve Çevre Sağlığı, Çevre Sağlığı Temel Kaynak Dizisi, No:26, T.C. Sağlık Bakanlığı Yayınları, Ankara. Hacısalihoğlu, Y. (2000). Küreselleşme Mekansal Etkileri ve İstanbul, Akademik Düzey Yayınları, İstanbul. Kabalak T. (2013), “Endokrinoloji El Kitabı 4. Basım”, Kabalak T, Yılmaz C, Tüzün M, Çetinalp Ş., Güven Bilimsel Yayınları, İzmir, s.760-780. Smith, Anthony (2008). “Küresel Bir Kültüre Doğru mu?” (çev. Bülent Özçelik). Küresel Dönüşümler, Büyük Küreselleşme Tartışması, David Held-Anthony McGrew (der.) içinde. Phoenix Yayınları, Ankara, s.330-339. WHO (1997). “Obesity: Preventing and Managing the Global Epidemic: Report of a WHO Consultation on Obesity”, Geneva, Switzerland.

370

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI

BİYOLÜMİNESANS ÖZELLİK GÖSTEREN PSEUDOMONAS AERUGINOSA VE GONYAULAX POLYEDRA ALGLERİNİN BAZI FARMASÖTİK ÖZELLİKLERİ

Muhammed DEĞER Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi

Köksal PABUÇCU Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Eczacılık Meslek Bilimleri Bölümü [email protected]

Özet Algler, yeryüzündeki bütün sucul ve nemli ortamlarda geniş yayılım gösteren akuatik organizmalardır. On binlerce mikroalg türü tespit edilmiştir. Bu sayı her geçen gün artmaktadır (Guiry ve Guiry, 2021). Algler, tıpta, eczacılıkta ve endüstriyel pek çok üründe kullanılmaktadır. İçerdikleri metabolitler ve kendilerine özgü biliproteinler ile diğer organizmalardan farklı farmasötik özellikler göstermektedirler. Biyolüminesans özellik her alg grubunda görülmemektedir. Denizel alglerde görülen bu özellik, ışınım suretinde kendini göstermekte ve lüsiferinin oksitlenmesiyle gerçekleşmektedir (Anonim1). Bu çalışmada, tıbbi açıdan değerli ve biyolüminesans özellik gösteren iki alg türünün (Pseudomonas aeruginosa ve Gonyaulax polyedra) farmasötik özellikleri, literatür ışığında incelenmiştir. Anahtar kelimeler: Pseudomonas aeruginosa, Gonyaulax polyedra, Biyolüminesans, Alg, Farmasötik özellik

Giriş Algler, yeryüzünün en eski, kadim organizmalarıdır. Avustralya kıyılarında bulunan stramatolitlerde görülen fosil alglerin yaşı yaklaşık olarak 3.8 milyar yıldır. Bu kadim organizmalarda diğer organizmalardan ayrı olarak pek çok farmasötik özellik bulunmaktadır. İnsanoğlu, algleri binlerce yıldır besin ve farmasötik açıdan kullanmaktadır. Alglerde bulunan değerli maddeler, örneğin alginik asit ve türevleri, alginatlar, karragen ve agar gibi maddeler tıpta, sağlık ve gıda sektöründe sıklıkla kullanılmaktadır (Altuner ve ark, 2002) Asya Ülkelerinde ve Uzak Doğu’da geleneksel ilaçların yanı sıra, gıda diyetlerinde algler tercih edilmektedir. Algler, önemli bir biyoaktif doğal madde kaynağıdır. Onlardan izole edilen birçok metabolitin biyoaktif etkilere sahip olduğu, yapılan çalışmalarla gösterilmiştir. Algler, doğal antioksidan potansiyelleri nedeniyle fitoterapide büyük ilgi görmektedir (Kandale ve ark, 2011). Bu çalışmada, biyolüminesans özelliğe sahip Pseudomonas aeruginosa ve Gonyaulax polyedra’nın farmasötik özelliklerinin literatür ışığında araştırılması amaçlanmıştır.

Yöntem Çalışmada, biyolüminesans özellik gösteren iki alg türünün farmasötik özellikleri literatür ışığında değerlendirilmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma Biyolüminesans algler üzerine yapılan sınırlı sayıdaki araştırmada, farmasötik açıdan bazı türlerin farklı terapötik etkiye sahip olduğu gözlenmiştir. Araştırmamıza konu olan Pseudomonas aeruginosa, biyolüminesans özellik göstermektedir. Bu alg türünde, ışık yayılımının yaralarda pansuman etkinliği olup olmadığı, yapılan bir çalışma ile değerlendirilmiştir. Çalışmada bu hipotezin etkinliğini belirlemek için in-vitro statik difüzyon yöntemi uygulanmıştır. Planktonik P. aeruginosa kültüründe üssel (yani J tipi) büyüme görülmüş, bu inkübasyon sırasında canlı sayımlar ve biyolüminesans arasında önemli bir doğrusal korelasyon gözlenmiştir. Deney düzenek şartlarında doğrusal korelasyon görülmüş ve sistem, kesintisiz olarak izlenmiştir. Bir program yardımıyla organizmaları saymaya gerek kalmadan natalite ve mortalite oranları hızlı ve doğru olarak hesaplanmıştır. Yara bakım alanında, geleneksel veya yeni tipteki yara sargılarının antimikrobiyal etkililiğini inceleyebilmek için çok sayıda yöntem tanımlanmıştır. Bunlar,

371

7. Hitit Öğrenci Kongresi/ 26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI inhibisyon zonlarının ölçülmesi veya zamana bağlı olarak öldürme eğrilerinin oluşturulması gibi tekniklerdir. Burada biyolüminesans özellik gösteren bir alg olan P. aeruginosa'yı sargı bezlerine entegre etmenin mümkün olduğu gösterilmiştir (Thorn ve ark, 2007). Araştırılan ikinci alg, Gonyaulax polyedra’dır. Bu algin kültürlerindeki (hücre dışı) pH kayıtlarına dayanarak sirkadiyen saat ile metabolizma arasındaki ilişki araştırılmıştır. Işık-karanlık döngülerde, ortamın pH'sı aydınlık fazda yükseldiği ve karanlıkta ise düştüğü gözlenmiştir. Bu pH ritmi; ışık, fotosentez ve solunum yoğunluğuyla ilişkili olarak tespit edilmiştir. Diğer sirkadiyen çıkış ritimlerine benzer şekilde; pH ritmi, ortamdaki nitrat seviyelerine bağlıdır. Hem biyolüminesans hem de pH ritminin, hücre dışı değişiklikler ile de etkilenebileceği tahmin edilmiştir. Gonyaulax kültürlerinde hücre dışı pH, ışık koşullarına bağlıdır. L:D (Light: Dark) fazlarda, ışık fazı sırasında keskin pH artışı görülmüş ve hatta parlak ışıkta bu oran daha yüksek seviyelere ulaşmıştır (Eisensamer ve Roenneberg, 2004).

Sonuç ve Öneriler Biyolüminesans özellik gösteren Pseudomonas aeruginosa ve Gonyaulax polyedra üzerinde yapılan biyoaktivite çalışmalarında onların farklı farmasötik özellikler gösterdiği tespit edilmiştir. Bu özellikleri itibariyle incelenen alglerin; tıpta, eczacılık ve biyomedikal çalışmalarda değerli organizmalar oldukları görülmektedir. Literatürde araştırılan ve farmasötik öneme sahip türlerden elde edilen biyoaktif sekonder metabolitlerin ve tıbbi özelliklerin gelecekte yaygın bir şekilde kullanılacağı, benzer özellik gösteren alglerin de incelenerek değerlendirilebileceği tahmin edilmektedir.

Kaynakça Altuner Z, Pabuçcu K, Türkekul İ, 2002, Tohumsuz Bitkiler Sistematiği 1 Cilt, Altan Yayınları, Ankara. Anonim 1. Wikipedia, 2021, Biyolüminesans, https://tr.wikipedia.org/wiki/Biyol%C3%BCminesans Eisensamer B and Roenneberg T, 2004, Extracellular pH Is Under Circadian Control in Gonyaulax polyedra and Forms a Metabolic Feedback Loop, The Journal of Biological and Medical Rhythm Research, Volume 21, Issue 1, Pages 27-41. Guiry, M.D. & Guiry, G.M. 2021. AlgaeBase. World-wide electronic publication, National University of Ireland, Galway. http://www.algaebase.org; searched on 18 May 2021 Kandale A, Meena AK, Rao MM, Panda PP, Mangal AK, Reddy G and Babu R, 2011, Marine algae: An Introduction, Food value and Medicinal uses, Journal of Pharmacy Research, 4(1),219-221. Thorn R M S, Nelson S M, Greenman J, 2007, Use of a bioluminescent Pseudomonas aeruginosa strain within an in vitro microbiological system, as a model of wound infection, to assess the antimicrobial efficacy of wound dressings by monitoring light production, Antimicrob Agents Chemother, Sep;51(9):3217-24. doi: 10.1128/AAC.00302-07.

372

7. Hitit Öğrenci Kongresi/26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİLER KİTABI

GIDA BAĞIMLILIĞI VE AŞIRI YEME BOZUKLUĞU İLE İLİŞKİLİ OPRM1 GENİNİN İN SİLİKO ANALİZİ

Ayşenur ŞEN Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü [email protected]

Orçun AVŞAR Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü [email protected]

Özet OPRM1 geni, insanda opioid reseptörünü kodlamaktadır. Mu-tipi opioid reseptörü (MOR), endojen opioid peptidlerin ve β-endorfin ve enkefalinler gibi opioid analijezik ajanların ilk hedefidir. Ayrıca bu reseptör, dopamin sistemini modüle ederek nikotin, uyuşturucu, kokain ve alkol gibi kötü alışkanlıklara bağımlılıkta da önemli rol oynamaktadır. Bu çalışmada, mu (μ) opioid reseptör proteinini kodlayan ve gıda bağımlılığı ve aşırı yeme bozukluğu ile ilişkili olduğu düşünülen OPRM1 genindeki zararlı mutasyonların ve etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. μ opioid reseptör proteininin yapısını ve fonksiyonunu etkileme potansiyeline sahip zararlı missense SNP’ler çeşitli biyoinformatik yöntemlerle analiz edilmiştir. OPRM1 genindeki 23 missense SNP’ nin yüksek riskli zararlı etkili olduğu gösterilmiştir. Anahtar kelimeler: OPRM1, gıda bağımlılığı, aşırı yeme bozukluğu, in siliko analiz

Giriş Gıda bağımlılığı, lezzetli yiyeceklerin (yüksek miktarda tuz, şeker ve yağ içeren) aşırı tüketilmesiyle karakterize edilen hedonik yeme davranışıdır. Aşırı yeme bozukluğunun bağımsız teşhisi bulunmaktadır ve sık ve ısrarcı tıkanırcasına yeme epizodları ve kontrol kaybı ile karakterizedir. Bu çalışmada, mu (μ) opioid reseptör proteinini kodlayan ve gıda bağımlılığı ve aşırı yeme bozukluğu ile ilişkili olduğu düşünülen OPRM1 genindeki zararlı mutasyonların ve etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır.

Yöntem μ opioid reseptör proteininin yapısını ve fonksiyonunu etkileme potansiyeline sahip zararlı missense SNP’ler çeşitli biyoinformatik yöntemlerle- SIFT, Polyphen-2, PROVEAN, PhD-SNP, SNPs&GO- belirlenmiştir. Zararlı missense SNP’ lerin protein stabilitesine olan etkileri I-Mutant 3.0 algoritmik programı ile analiz edilmiştir. Zararlı missense SNP’ lerin etkilediği post-translasyonel modifikasyonlar (PTM’lar) MusiteDeep programı ile belirlenmiştir.

Araştırma Bulguları ve Tartışma

OPRM1 genindeki 23 missense SNP’nin zararlı etkili olduğu bulunmuştur: rs201829386, rs17174822, rs34074916, rs79844331, rs79910351, rs199649616, rs199666956, rs199668737, rs199749405, rs200054841, rs200251590, rs200811844, rs201429844, rs201709015, rs201847839, rs202022370, rs202211710, rs372936612, rs373741336, rs373795454, rs374499666, rs376950705, rs377409045. Ek olarak, rs199749405 168. pozisyondaki fosforilasyonu etkilemektedir. 373

7. Hitit Öğrenci Kongresi/26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİLER KİTABI

Sonuç ve Öneriler Bu çalışmada OPRM1 genindeki yüksek riskli zararlı missense SNP’ler belirlenmiştir. Bu yüksek riskli zararlı missense SNP’lerin gıda bağımlılığının ve aşırı yeme bozukluğunun patogenezinde risk faktörü olarak değerlendirilebileceği düşünülmektedir.

374

7. Hitit Öğrenci Kongresi/26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİLER KİTABI

COVİD-19’DA DİJİTAL

Muhammed TAŞGÖZ Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İnsan Kaynakları Yönetimi, [email protected]

Mustafa COŞAR Hitit Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği, [email protected]

Özet 2019 Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde görülen Covid-19 tüm dünyayı etkisi altına almış, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 11.03.2020 tarihi itibariyle pandemi olarak ilan edilmiş, aynı tarihte Türkiye’de ilk Covid-19 vakası görülmüştür. Bu durumda uluslar pandeminin yıkıcı ekonomik etkilerini azaltmak adına para politikalarıyla maliye politikalarını eş zamanlı olarak uygulamaya koymuşlardır. Bu tedbirler ülkelerin tedarik ve tüketim zincirinde aksaklıklara yol açmış, üretim kapasitelerinin düşmesine ve bazı sektörlerde üretimin tamamen durmasına neden olmuştur. Bunun sonucunda ülkeler pandeminin ortaya koyduğu negatif etkileri ortadan kaldırmak için farklı politikalar geliştirmiştir. Tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de pandeminin etkilerini önleyici sağlık önlemleri ile birlikte ekonomik önlemler alınmıştır ancak pandemi tüm sektörleri etkilemiş, sadece bankacılık sektörü diğer sektörlerden farklılaşarak gerek dijital kanalların kullanımı gerekse likidite sağlayan kurumlar olarak pandemi sürecinde sektörler arasında baş aktör olarak görev yapmıştır. İzleyen aşamada pandemi sürecinde hastalığın bulaşıcılığı temas yoluyla olduğundan temasın minimum seviyeye indirilmesi amacıyla tüm sektörlerde dijital dönüşüm gereklilik haline gelmiş ve dijitalleşme stratejik bir önem kazanmıştır. Bir başka deyişle salgın tüm sektörlerde dijital dönüşümün hızlanmasına neden olmuştur. Bankacılık sektörü dijitalleşme açısından faklı sektörlere nazaran pandemiye daha hazırlıklı bir sektör konumundadır. Covid-19 ile birlikte gelişen teknoloji ile artık her işin başına e-eğitim, e-ticaret, e-hizmet ve e-devlet gibi ’e’ ibaresi eklenmiş, birçok hizmet e-devlet sistemi üzerinden yapılır hale gelmiştir. Bu işlemler dışında banka ve bankacılık işlemleri de dijitalleşmiştir. Bu süreç daha öncesinde başlamasına rağmen pandemi döneminde şube, atm ve müşteri hizmetleri aradan çıkarılarak hesap açma, kredi kullanımı, vergi cezası ve harç ödeme gibi birçok işlem evden ya da iş yerinden yapılabilmektedir. Islak imzası olmaması halinde itiraz hakkı olmasına rağmen hiçbir bilgi ve verisi olmadığı halde T.C. kimlik numarası ile müşteri numarası alıp hesap açabilme yetkisi dahi mobil ve internet bankacılığı aracılığı ile yapılabilmektedir. Bu çalışmada Covid-19 dönemine ait verilerin incelenmesi sonucu endüstri 4.0’ında gelişimiyle dijital ve elektroniğin üst seviyede olduğu söylenebilir. Bu durumda mobil, bilgisayar, internet ve diğer alternatif dağıtım kanallarını kullanmayan, bunlara ilgi ya da ihtiyaç duymayan tüzel ya da gerçek kişilerin kalmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Anahtar kelimeler: Covid-19, Covid-19 İle Dijitalleşen İşlemler, Dijital Bankacılık

Giriş Covıd-19 salgınıyla mücadele kapsamında hastalığın yayılımını önlemek amacıyla iş yerlerinin, eğitim kurumlarının, kültür ve eğlence mekanlarının geçici olarak kapatılmasıyla evden çalışmaya teşvik gibi bir dizi önlemler alınmıştır. Hastalıktan kaynaklanan korkunun yanı sıra sosyal izolasyon, geleceğe ilişkin belirsizlik ile finansal sıkıntılar tüm dünyadaki insanların yaşadığı stres ile kaygıyı çoğaltmıştır. Covid-19 salgını gibi krizlerde toplumlar stres ve kaygıyı azaltmak ve depresyonu hafifletmek için teknolojiyi daha aktif kullanmaktadır. Teknoloji büyük insan gruplarının evden 375

7. Hitit Öğrenci Kongresi/26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİLER KİTABI

çalışmasını sağlarken bu süreçte sosyalleşmenin ana aracı olmuştur. Teknoloji ihtiyaç duyulan eğlenceyi sağlarken bilinçsiz bireyler sorunlu kullanım kalıpları geliştirme riski altındadır (Vurucu ve Arı, 2015: 151). Bu çalışmada teknoloji kullanımı riskleri tartışılarak, bu riskleri azaltmaya yardımcı olabilecek bazı öneriler sunulmuştur. Bankacılık işlemleri dijital çağa ayak uydurmadığı müddetçe rekabet ortamından uzaklaşacağı bir gerçektir. Bu işlemlerde kullanılması gereken teknoloji bilgi ve kaynağı ile birlikte sunulmalı, özellikle de güvenliği sağlanmalıdır. Siber saldırı ve dijital üzerinden dolandırıcılıklara, kişisel bilgi ve belgelere zarar verilmeden müdahale edebilmek için güvenlik sistemlerinin üst düzeyde olması ve güven unsuru oluşturulması gerekmektedir. Özellikle bankacılık sektöründe güvenin en ufak bir işlemle zedelenmesi ve bu durumların yaşanması durumunda müşteri kaybı ve buna bağlı rekabet etme koşullarının ortadan kalkacağı kar ve sürdürülebilirlik ilkesinden uzaklaşılacağı malumdur. Bu yüzden hem yapılan iş ve işlemlerin hem de güvenliğin üst düzey tutulması bankalara menfaat sağlayacak olmakla birlikte bu gelişmeleri mevcut tutan bankalar ayakta kalmayı başarabilecektir. Pandemi ile birlikte hız kazanan dijital kullanımına paralel olarak seyreden güvenlik tedbirleri ile birlikte çalışmaların yapılması şarttır. Bu durumun olumsuz durumlara yol açmaması gerekmektedir. Covid-19 hastalığının yeni bir hastalık olması ve öngörülemeyen bir durum olduğu açıktır. Bu yüzden ilgili alanda çalışmalar yeni başlamış sonuçlarının son durumunu henüz kesinleştirmek çok mümkün olmamaktadır. Çalışmaların sonuncunun ilerleyen dönemlerde daha net ve kesin bir şekilde ortaya konulacağı da kaçınılmazdır (Vurucu ve Arı, 2015: 157).

Yöntem Çalışmada dijitalleşme konusunda diğer sektörlere göre daha ileri düzeyde olan bankacılık sektörünün dijital hizmetleri kullanım verileri analiz edilmiş, analiz sonucunda pandeminin dijital bankacılık hizmetleri kullanımı üzerindeki etkisi açıklanmaya çalışılmıştır. Pandemi öncesi olan 2019 ve pandemi dönemi olan 2020 yılını içeren bir yıllık süreçteki dijital bankacılık hizmetlerine dair verilerden yararlanılmıştır. Çalışmada Türkiye’de pandeminin ortaya çıktığı 2020 yılı Mart ayından önceki döneme ait veriler ile sonraki döneme ait dijital bankacılık verileri incelenmiştir. Söz konusu dönemlere dair yaşanan artış ve azalışlar değerlendirilerek dönemsel farklılıklar üzerinden Covid- 19’un Türkiye’de dijital bankacılık ürün ve hizmetlerinin kullanımı üzerindeki etkisi açıklanmıştır.

Araştırma Bulguları ve Tartışma İnternet kanalıyla yapılan işlem adedi, aktif dijital bankacılık müşteri sayısı, aktif internet bankacılığı müşteri sayısı, internet bankacılığı üzerinden yapılan anlık kredi kullandırım adedi, aktif mobil bankacılık müşteri sayısı ve mobil bankacılık üzerinden yapılan anlık kredi kullandırım adedi şeklindeki veriler incelenmiştir.

Sonuç ve Öneriler Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi hem şahısları, hem işletmeleri hem de ülkeleri zor bir duruma sokmuştur. Pandeminin getirdiği belki de en alışılamaz durumlarından biri olan temastan kaçınma, bu durumu yaşayan her kesimin dijitalleşmesini veya dijitalleşmeye ayak uydurmasını zorunlu kılmıştır. Dijitalleşme konusunda ağır davranan gerek sektörler gerekse şahıslar pandemi döneminde kendilerini hızlı bir dijital dönüşüm içerisinde bulmuş, zorunlu da olsa dijitalleşme süreçlerini hızlandırmışlar. Türk bankacılık sektöründe faaliyet gösteren bankalara ait internet kanalıyla yapılan kartlı ödeme işlem sayısı, aktif dijital bankacılık müşteri sayısı, aktif internet bankacılığı müşteri sayısı, internet bankacılığı üzerinden yapılan kredi kullandırım adedi, aktif mobil bankacılık müşteri sayısı ve mobil bankacılık üzerinden yapılan kredi kullandırım adedine dair veriler analiz edilmiştir. Bu veriler arasında internetten yapılan kartlı ödeme işlem adedi verileri Bankalar arası Kart Merkezi’nden, geri kalan inceleme verileri Türkiye Bankalar Birliği’nden alınmıştır. Yapılan analiz sonucunda bankacılık sektörünün dijitalleştiği ancak banka müşterilerinin bu dijital kanalların kullanımını, hayatın doğal akışı şeklinde değil de zorunlu olduklarında 376

7. Hitit Öğrenci Kongresi/26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİLER KİTABI kullanacakları bir gereklilik gibi gördükleri söylenebilir. Bu nedenle bankaların müşterilerini dijital bankacılık kanallarına daha fazla yönlendirecek şekilde tanıtım ve bilgilendirme çalışmaları yapmaları gerektiği düşünülmektedir.

Kaynakça Akca, M., & Tepe Küçükoğlu, M. (2020). Covid-19 ve İş Yaşamına Etkileri: Evden Çalışma. Journal of International Management Educational and Economics Perspectives, 8(1), 71-81. Aliyeva, B. (2016). Bankacılık Sisteminde İnternetin Olumlu ve Olumsuz Yönleri. İnönü Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 5(1), 237-252. Beybur, M. & Çetinkaya, M. (2020). Covıd-19 Pandemisinin Türkiye’de Dijital Bankacılık Ürün ve Hizmetlerinin Kullanımı Üzerindeki Etkisi. Uluslararası Batı Karadeniz Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, 4(2), 148-163. Duran, M. S., & Acar, M. (2020). Bir Virüsün Dünyaya Ettikleri: Covi D-19 Pandemisinin Makroekonomik Etkileri. International Journal of Social and Economic Sciences, 10(1), 54-67. Erdoğan, M. G. (2020). Covid-19 Döneminde E-Ticaret ve Dijital Reklam Yatırımları. Selçuk İletişim, 13(3), 1296-1318. Erken Çelik, A., Güneş, H., Türk, M., Uslu, A., Usta, A., Karadag, H., ... & Tekin, B. F. (2020). Finansal Servis: Bankacılık ve Finans. Vurucu, M., & Arı, M. U. (2015). Güncel Gelişmeler Işığında Bankacılık Ürün ve Hizmetleri: Bireysel-Özel-Yatırım-KOBİ-Ticari-Kurumsal Bankacılık. Ankara: Seçkin Yayıncılık.

377

7. Hitit Öğrenci Kongresi/26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİLER KİTABI

SAM SELVON’S THE LONELY LONDONERS: DEFYING THE COLONIAL LANGUAGE

Cansu KIRICI Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı, [email protected]

Abstract Language can be conceded as the medium between individuals and themselves in life, and if one cannot express themselves with their own language but is restricted to express in the dominant’s language, it implies that their individuality has been annihilated. Unfortunately, this has been the predicament imposed by the hegemonic colonial powers on the colonised individuals; thus, many still struggle to find their genuine voices. Some authors, such as Ngugi Wa Thiong’o, defend expressing in their indigenous languages because they perceive language as the carrier of the cultures, and therefore, it is the embodiment of one nation’s place in the world. Whereas others, such as Chinua Achebe and Salman Rushdie, prefer to express themselves with the colonial language because they aspired to be (a) recognised internationally, which will assist them to address their issues to a broader audience, (b) to be able to deconstruct monocentric orientalist arguments, and (c) deformation of ‘English’ to ‘english’ will aid them the counter colonial past. To deform the colonial language, the authors have utilised abrogation, denial of the proper and standard usage; and appropriation, which is the alteration of the colonial language. To discern the discussions on using the colonial language, it is crucial to employ Sam Selvon, first-generation of the Windrush, who simultaneously employed abrogation and appropriation. In his ground-breaking novel The Lonely Londoners, Selvon focuses on the daily life experiences of the black working-class, who migrated from the Caribbean to Britain with The British Nationality Act in 1948, known as the Windrush Generation. In order to stress the alienation and exile felt by this marginalised generation, Selvon utilises a fragmented episodic narrative technique, that is stream of consciousness. Accordingly, with this technique, he has been able to debunk the stereotypes created by the orientalist colonial mind since he narrates multiple diverse characters in the novel. Furthermore, considering his achievement of linguistic aesthetics in his fiction, he is one of the pioneers who defy the hegemonic impositions of the colonial language because he does not accept to write his novel in the privilege standards of English but utilises deformed ‘english,’ which is abrogation. Selvon does not employ correct subject and verb conjunctions; for instance, “he do” and he does not use accurate verb tenses; for instance, “one evening when a girl was there the bell ring,” which can be an example of appropriation. Moreover, Selvon locates ‘English’ as not apt enough to express their natural notions, feelings, and desires; therefore, he combines slang words in his fiction; for example, “the boys,” “skin,” “the water.” Taking these into consideration, he can be received as one of the pioneers of postcolonial literature as he used many new techniques in his The Lonely Londoners. As a result, Sam Selvon is one of those who have employed ‘english’ in his works, and with this, he was able to be recognised internationally and acknowledged by a broader audience, was able to debunk the orientalist mindset on those belonging to Windrush generation, and was able to deform the privileged colonial language. Keywords: Sam Selvon; The Lonely Londoners; Postcolonial; Windrush Generation; Abrogation; Appropriation

Bibliography Achebe, C. (1990). Hopes and Impediments: Selected Essays. Anchor Books. Bağlama, S. H. (2018). Resurrection of the “Spectre”: A Marxist Analysis of Race, Class and Alienation in Post-war British Novel. Berlin: Peter Lang Publ.

378

7. Hitit Öğrenci Kongresi/26-30 Mayıs 2021 BİLDİRİLER KİTABI

Thiong’o N. wa. (1994). Decolonising the Mind: The Politics of Language in African Literature. Zimbabwe Publishing House. (Original work published 1986). Selvon, S. (2016). The Lonely Londoners: The Open University Publ. (Original work published 1956).

379