anchor.fm/saltyazisiz JOHN LENNON – SON RÖPORTAJ 23 Aralık 2010, Rolling Stone Dergisi https://www.rollingstone.com/feature/john-lennon-the-last-interview-179443/ “Double Fantasy” beş yıldır yaptığın ilk kayıt ve şarkından alıntı yaparak söylersek, “John & Yoko’nun Balladı”. İkinizin de geri dönmesi çok güzel. Ama toplumdan koptuğum ilüzyonu bir şaka. Sadece sizlerden biri gibiydim; dokuzdan beşe çalışıyordum- ekmek yapıyordum ve bebek bezi değişip bebekle ilgileniyordum. İnsanlar sorup duruyor: “Neden yeraltına kaçtın, neden saklandın? Ama hayır saklanmıyordum. Singapur’a, Güney Afrika’ya, Hong Kong’a, Bermuda’ya gittim. Kanlı evrende her yere gittim. Ve sıradan şeyler yaptım, sinemaya gittim. Ama o yıllar boyunca pek de şarkı yazmıyordun? Lanet olası bir tek şey yazmadım… Biliyorsun, bizim için bebek sahibi olmak çok büyük olaydı, insanlar bunun için ne kadar çok uğraştığımızı, kaç kere düşük yaptığımızı ve Yoko için ölüme yakın tablolar yaşadığımızı unutabilirler …. Sonunda bir ölüdoğana sahip olduğumuzu ve uyuşturucuyla ilgili problemlerimiz, bizim kendimizden kaynaklı ve de arkadaşlarımız sayesinde kişisel ve toplumsal pek çok problemimiz olduğunu… Ama her neyse… Kendimizi stresli durumların içine soktuk fakat 10 yıldır sahip olmak için çabaladığımız çocuğu yapmayı başardık ve Tanrım, bunu mahvetmeyecektik. 1 yıl hiçbir yere kıpırdamadık. Ve televizyondaki gri saçlı bayanla yoga yaptım. Gerçekten kazanamazsın. İnsanlar seni yazmadığın ve kayıt yapmadığın için eleştirdi ama bazen, bundan önceki 3 albümünün – “Some Time in New York City”, “Walls and Bridges” ve “Rock ‘N’ Roll”un, evrensel olarak övgü toplamadığını bazen unutuyorlar… Özellikle de “Attica State,” “Sunday Bloody Sunday” ve “Woman Is the Nigger of the World” gibi şarkıları içeren propaganda albümün Some Time in New York City’i… Evet, o herkesi gerçekten üzen albümdü. Yoko, ona “Bertolt Brecht” diyor, ama beni 4 yıl önce Richard Foreman prodüksiyonu olan “Üç Kuruşluk Opera”ya götürene kadar onun kim olduğunu, her zamanki gibi, bilmiyordum ve sonra albümü o çerçevede gördüm. Albümdeki sesin koşturması her zaman beni rahatsız etmişti ama bunu bilinçli olarak yapıyordum, bir gazete gibi; basım hatalarının olduğu, zamanın ve gerçeklerin tam olarak doğru verilmediği ve Cuma gününe yetişmesi gereken bir gazete yaklaşımıyla. Pek çok ama pek çok kez eleştiriye uğradım… ve en başından beri: “From Me to You” “Beatles standardının altında” bulundu, bunu unutmayın. Bu, New Musical Express’deki (NME) yorumdu. Belki “Please Please Me” kadar iyi değildi ama bilmiyorum, “altında” demek? Bunu hiç unutmayacağım. Ve biliyorsun Plastic Ono albümlerimiz için olan yorumlar da ne kadar kötüydü. Bizi lime lime ettiler! “Hoşgörülü, basite indirgenmiş nağme” - ana fikir buydu. Çünkü görüyorsunuz, o albümler bizim hakkımızdaydı, Ziggy Stardust veya Tommy hakkında değildi… Ve “Mind Games”, nefret ettiler. Ama sadece ben değilim. Mick’e bakın mesela. Mick 20 yıldır iyi iş çıkardı peki ona bir nefes aldıracaklar mı? Hiç “Ona bakın, o bir numara, 37 yaşında ve çok güzel bir şarkısı var “Emotional Rescue”, orada” diyecekler mi? Ben çok beğendim, bir sürü insan da beğendi. anchor.fm/saltyazisiz Ve Tanrı Bruce Springsteen’e, onun artık Tanrı olmadığına karar verdiklerinde yardım etti. Ben kendisini görmedim, ama hakkında çok iyi şeyler duydum. Şu an hayranları mutlu. Onlara kafasının iyi olmasından ve kadınların ve arabaların ve her şeyin peşinde olduğundan bahsetti ve bu, onların sevdiği bölüm. Ama kendi başarısıyla yüzleşme, yaşlanma ve tekrar tekrar üretme noktasına geldiğinde ona arkalarını dönecekler, umarım bunu kaldırabilir. Tek yapması gereken bana veya Mick’e bakmak. Yani bu böyle, yukarı ve aşağı, yukarı ve aşağı gidip durur, tabii ki öyle olacak, ama BIZ NEYIZ, MAKİNELER Mİ? Çocuktan ne istiyorlar? Sahnede kendisini öldürmesini mi? Yoko ve benim sahnede sevişmemizi veya birbirimizi öldürmemizi mi? Ama “From Me to You” şarkısını Beatles standardı-"altı” olarak eleştirdiklerinde, işte o zaman ilk olarak fark ettim ki, hep yukarıda tutmalısın; çarka bindiğin ve sürekli dönmen gereken bir çeşit sistem var. Çarkı izlemek. Nedir o çark? Bütün evren bir çark öyle değil mi? Çark dönüp duruyor. Bu esas olarak benim çarkım ama biliyorsun, kendimi izlemek başka herkesi izlemek gibi. Ve çocuğumla da kendimi izliyorum. Çocukla ilgili şöyle bir şey var… Halen çok zor. Dünya üzerindeki en mükemmel baba değilim. En iyisini yapmaya çalışıyorum. Ama ben hırçın bir adamım ve stresli oluyorum. Bir iyiyim bir kötüyüm ve bununla da uğraşmak zorunda- ondan almak ve sonra vermek, tekrar almak ve vermek. Bu, onu sonraki hayatında ne kadar etkileyecek bilmiyorum, ama ben orda oldum. Hepimiz benciliz, ancak sözde sanatçılar tamamen bencil: Kendimden ziyade - ben, benim inişlerim çıkışlarım ve küçük dumanlı problemlerim içinde- Yoko’yu veya Sean’ı ya da kediyi veya bir başkasını aklıma yerleştirmek bir baskı. Tabii ki, bir ödülü ve keyfi var, ama yine de… O zaman kendi doğal, bencil içgüdülerine karşı savaşıyorsun. Evet, uyuşturucu almak veya kötü yemek yemek veya egzersiz yapmamakla aynı. Bir çocuğa vermek o kadar zor, doğal değil sonuçta. Belki hepimizin yetiştirilme şekli bu, ama bir başkasını düşünmek, gerçekten düşünmek çok zor, kendi çocuğunu bile. Ama onun için “Beautiful Boy” gibi bir şarkı düşünüyorsun. Evet, ama o kolay… Bu bir tablo. Gaugin kahrolası Tahiti’de hapsolmuştu, kızı için büyük bir tablo yapıyordu – eğer izlediğim filmi doğruysa, öyle değil mi? Yani kahrolası Tahiti’de onun için bir tablo yapıyor, kızı Danimarka’da ölüyor, babasını 20 yıl hiç görmüyor, babası hasta ve Tahiti’de aklını yitiriyor – ölüyor ve tablosu yanıp kül oluyor, yani şaheserini kahrolası hayatında hiç kimse asla görmemiş oluyor. Ve ben hep böyle şeyleri düşünürüm. Evet, sonuçta çocuk hakkında bir şarkı yazarım ama bu kahrolası şarkıyı yaparken ayırdığım vakti onunla top oynayarak geçirmek benim için daha iyi olurdu. Benim için en zor şey oyun oynamak… Başka her şeyi yapabilirim. Oynayamaz mısın? Oynamak, hayır, yapamam. Dener ve birşeyler icat ederim. Çizim yapabilirim, onunla televizyon izleyebilirim. Bunda mükemmelimdir, yerimden kımıldamadığım sürece her tür zırvayı seyredebilirim, onunla konuşabilir ve ona okuyabilirim, onu kahve içmeye çıkarabilir, onunla dışarı çıkabilirim ve bunun gibi şeyler. Bu garip, çünkü çizimlerin ve yazdığın birçok şarkı gerçekten eğlenceli. anchor.fm/saltyazisiz Bu benden çok Paul’dan geldi. Peki “Good Morning Good Morning”? Bu seninkilerden biri. Harika bir şarkı – işten sonra eve gitmek istemeyen ve söyleyecek bir şeyi olmayan ama bunu sorun etmemiş, amaçsızca şehirde dolanan yaşlıca bir adam. 0oo sadece bir alıştırmaydı. “Pepper” albümü için şarkı yazacak ancak bir hafta kadar zamanım vardı. “Good Morning Good Morning”, o zaman Kellogg’un mısır gevreği reklamıydı- işte bir şarkı için ne kadar çaresizdim. “Lennon Remembers”’ı okuduğumda fark ettim ki, sürekli şarkı yazmanın ne kadar zor olduğundan veya bunun benim için ne kadar ıstıraplı olduğundan şikayet ediyordum – yazdığım her şarkının tam anlamıyla bir işkence olduğundan. Çoğu bir işkence miydi peki? Kesinlikle. Her zaman orda hiçbir şeyin olmadığını, rezalet olduğunu, iyi olmadığını, birşey çıkmadığını, çıkanın bir çöp olduğunu falan düşünürüm…Hatta bir şey çıksa bile “Bu da ne saçmalık böyle?” diye düşünürüm. Bu bir bakıma kulağa biraz kabız gibi geliyor. Sadece aptalca. Bu zordu. Tanrım, o zaman kötü bir haldeydim … “Tanrıların sana verdiği 10 kadar şarkı dışında ve bu, başka da hiçbir yerden çıkmıyor.” diye düşünürüm. “Double Fantasy” albümü için yazdığın şarkılar daha mı kolay geldi? Aslında değil. Bunların çıkması 5 yılımı aldı. 5 yıl boyunca kabızlık ve sonra 3 hafta ishal! Yazmak 3 haftalık bir sürede oldu. Yoko’nun bana bir keresinde anlattığı bir Zen hikayesi vardı, ben de bunu “Lennon Remembers” veya “Playboy”da anlatmış olabilirim: “Kral, bir tablo yapması için elçisini bir ressama gönderir, o da ressama parasını öder ve ressam der ki: "Tamam, geri gel". Böylece bir yıl geçer ve elçi geri gelir ve "Kral tablosunu bekliyor" der. Ressam da, "Ah, bekle" der ve bir çırpıda hemen onun önünde resmi yapar ve "İşte burada” der . Elçi, "Bu nedir? Kral bu pislik için sana 20.000 dolar ödedi ve sen beş dakika içinde mi yaptın?” der. Ressam cevap verir "Evet, ama bunu düşünmek için 10 yılımı harcadım." İşte, Double Fantasy şarkılarını o 5 yıl olmadan yazmamın hiçbir yolu yoktu. Aklıma gelen hiçbir rock’n roll yıldızı karısıyla veya bir başkasıyla albüm yapmadı ve albüm kaydının yüzde 50’sini ona ayırmadı, bu ilginç geliyor. anchor.fm/saltyazisiz Bu şekilde ilk kez yapıyoruz. Daha önce, bir tarafında benim, diğer tarafında Yoko’nun olduğu “Canlı, 1969 Toronto’da Barış” gibi birlikte albüm kayıtları yaptık. Ancak “Double Fantasy” bir diyalog ve bir anlamda, John & Yoko olarak kendimizi yeniden canlandırdık; eski-Beatle John olarak veya Plastic Ono Band Yoko olarak değil. Sadece ikimiziz ve şöyle düşünüyorduk, albüm satmasaydı bu, insanların John & Yoko’yu tanımamak istemesi olacaktı veya Yoko’lu John’u istememesi ya da belki sadece Yoko’yu istemesi, herneyse. Ama eğer ikimizi birlikte istemeselerdi, bunu umursamayacaktık. Kariyerim boyunca, uzun süreli olarak sadece iki insanla çalışmayı seçtim: Paul McCartney ve Yoko Ono - David Bowie veya Elton John da olabilirdi mesela ama bunlar tek gecelik ilişki olurdu. Paul’i orjinal gruba, the Quarrymen’e ben getirdim, o da George’u getirdi ve George da Ringo’yu. Ve bir sanatçı ve çalışabileceğim biri olarak ilgimi çeken ikinci insan da Yoko Ono’ydu. Bu kötü bir seçim değildi. Şu anda
Details
-
File Typepdf
-
Upload Time-
-
Content LanguagesEnglish
-
Upload UserAnonymous/Not logged-in
-
File Pages8 Page
-
File Size-