TALİM ve TERBİYE DAİRESİ YAYINLARI, 9 _________ SÖZLÜK SERİSİ, 1___________ SOSYOLOJİ SÖZLÜĞÜ HİLMİ ZİYA ÜLKEN DEVLET KİTAPLARI MÎLLÎ EĞİTİM BASIMEVİ — İSTANBUL 1969 JWiHS Eğitini Bakanlığı Talim ve Terbice Kurulunun 2/V11/19C8 tarih ve- 173 sayılı karariyle bastırılması uygun fçörülmüş, Yayımlar vc Basıiı. Eğitim iMal/fnıcIeri Genel Müdürlüğünün 27/XI/1968 tarih, 20176 sayıU: emirleriyle 4000 adet basılmıştır. NSÖZ Bir Sosyoloji Sözlüğü yapmayı, bu dersi İstanbul Edebiyat Fakültesinde oku­ turken, düşünüyordum. Ardarda başka işler bu düşüncemi gerçekleştirmeyi gecik­ tirdi. Ancak 1967 de hazırlamaya başladım. Bunun için Armand CuviUier'nin por- tekizceden çevirdiği ve ilâveler yaptığı Emilio Willems’in Dictionnaire de Sociolo- gie’siiü esas aldım. Fakat bu kitaptaki maddelerin bir türk, hatta Avrupa Sos­ yoloji Söküğü için yetmez olduğunu, çalıştıkça, fark ettim. Bu eksiği H.P. Fairc- hild’ın Dictionary of Sociology si, Thomas Souavet’nin Vocabulaire des Sciences Economiques’i, her maddesi ayrı bir yazar tarafından yazılmış Alfred Vierkandt’ın Handwôrterbuch der Soziologie’si, Encyclopedia of Social Sciences’ın bazı mad­ deleri ile tamamlamaya çalıştım. Fakat sosyoloji, fizik ve tabiat ihmleri gibi tanı üniverselleşmiş bir ilim olmadığı, her milletin ve her medeniyet çevresinin ken­ dine vergi sosyal terimleri bulunduğu için İslâm ve Türk dünyasına ait terimler­ de kendi kaynaklarımıza veya onlara ait Batı kaynaklarına baş vurdum. Bu kay­ naklan burada saymaya kalkacak değilim. Yalnız başhcalarından 1. H. Uzunçar- şıhoğlu’nun “İlmiye Tarihi”ni, Belin’in "Türkiye İktisat Tarihi”ni, Gökalp’ııı ‘Türk Medeniyeti Tarihi”ni, Circi Zeydan’ın "Islam Medeniyeti Tarihi”ni, Louis Gardet’nin La Cité Musulmane’ını, v.s. zikredeceğim. Bu maddelerden bazıları pek dağımk yerlerden toplanmıştır. Bu arada Ahmet Vefik Paşanın Lehcei Osmanî’si, Grande Larousse gibi umumî sözlükleri de katmalıyım. Bununla beraber, yine bütün ihtiyaçları karşılayan bir Sosyoloji Sözlüğü vücude getirdiğim iddiasında değilim. Çünkü, sosyolojinin dallan pek çoktur ve onlann bütününü kuşatan bir eser mey­ dana getirmek ancak sosyal ilimlere ait terimleri bir araya getiren bir ansiklo­ pedi yapmakla mümkün olabilir. Halbuki bu ilimlerden her biri sosyoloji dışında ihtisas dallan olarak bağımsızlıklarını saklamaktadırlar. Sosyolojinin onlarla mü­ nasebeti yalnız bu ilimlerin konularını birer sosyal kurum olarak aldığımız nis- bettedir. Öyle ise sosyal ilimlerden her birine ait bütün terimleri kuşatan bir Sos­ yoloji Sözlüğü yapmak zaten söz konusu olamazdı. Özel sosyal ilimlerle sosyo­ lojinin sınınnı çizmek ve terimleri hangi sınıra kadar almak gerektiğini tayin etrnek oldukça güç bir iştir. Bu güçlük bazı lüzumlu terimlerin Sözlük dışında bı­ rakılmasına sebep olmuş olabilir. Bu alanda ilk teşebbüs olduğu için, zamanla unutulanlan da içine alan yenileri yapılabilir. Sosyoloji Sözlüğü herhangi dilden çevrilmiş bir eser olmadığı ve o dUdeki terimlerin alfabetik sırasına göre yapılmadığı, t£im tersine bir çoğu yeniden ko­ nan veya az çok düzeltilen türkce terimlerin sırasına göre tertib edildiği için, eserin meydana gelmesinde büyük güçlükle karşılaştım. Buna bir de yaşayan ne­ siller arasmda bir kaç türlü ilim dilinin olduğu güçlüğünü katmahyım. Yeni te­ rimleri kullananlar eskileri bilmiyorlar, nitekim aksi de doğru. Halbuki bu kitap bir nesle hitap etmiyor. Güçlük, birkaç neslin kullandığı iki veya üç terimi ayn ay n yerlerde zikr ederek bunlardan biri veya ikisi üzerinde açıkleima yapma za- I I ÖNSÖZ ruretini doğurdu. Türk ilim dili bugünkü eşanlamlı veya iki üç cepheli şeklin bulanıklığından kurtularak tam oturmuş hale gelinceye kadar böyle bir Sözlü­ ğün nesiller arasında farkı silmeye yarayacak gibi hazırlanması gerekiyordu. Bun­ dan dolayı Sözlük’deki eşanlamları tekrar saymamalıdır. Bir felsefe Sözlüğünün uğrayacağı güçlük yanında bunun daha hafif olduğu düşüncesiyle iyimser olma­ ya çalışıyorum. 25 Haziran 1969 Hilmi Ziya Ülken SOSYOLOJİ SÖZLÜĞÜ Aba (Manteau du derviche): Osm. A ’bâ. Dervişlerin elbise üs­ tüne giydikleri kalın kumaştan ve geniş kollu giyim. 2) Pey­ gamber neslinden gelen ve 8 veya 12 göbek süren bir soy. Alevîlere göre bunlar İslâmlığın “İmam” larıdır. Alevî olmayan tarikatlarda da “ abâ” büyük rol oynar: “ Aba var post var meydanda er yok -Ho- rasan erlerinden bir haber yok.” Abdal: Çoğl. Abdalan. Anadolu Selçuklularının son zamanında Hora­ san’dan gelen dervişlerden Kalender’Ier, Baha’lar, Ahi’ler, Erenler, Alperenler gibi Abdal’lar da görülüyor. Kelime, dünyadan elini çek­ miş derviş anlamında iken, dinle ilgisiz olarak sarsak ve az akıllı anlamında kullanılmıştır. 2) Abâdile: Afganistan’ın kuzeyinde Ak- tele (Bizans kaynaklarına göre Eftalit) denen Türklere verilen bir isimdir. Abla (Aba) : Her zümrede eski Türkler daha yaşlı göbekten olan ka­ dınlara abla veya aba derlerdi. Anadolu’da ve bugün kullanılan bü­ yük kız kardeş anlamı sonra sınırlanmıştır. Acemi oğlan (novice): Yetiştirilmek için ocağa yeni alınan er adayı; hassa ordusuna hazırlanan aday. Yeniçeri olmak için hazırlanan ya­ bancı çocukları. Acı (douleur): Fizik etkilerden doğduğu gibi toplum etkilerinden de doğar. Her iki görünüşünde psikolojik bir olay ise de toplum etküerinden doğan pek çok şekillerinde doğrudan doğruya sosyolo­ jiyi ilgilendirir. Açıklama (explication): Toplum olayları arasındaki sebeplik ilişiğinin araştırılması ve toplum olaylarının bir tabiat olayı gibi incelenmesinde kullanılan metod. Aug. Comte ve Spencer’den beri tabiatçı sosyoloji görüşünde kullanılan başlıca metoddur. Açılış (ouverture): Bir tören veya ayine başlama şekilleri. Dinî hayatta olduğu gibi lâik hayatta, toplumun bütün kurumlarında baş­ lama törenleri ayrı ayrı usullerle yapılır, hepsinin özel karakteri olan şekilleri vardır. Açış ve açıhş onların ortak adı olabilir, Sosyoloji Sözlüğü — X Açık maaşı (appointement de disponibilité): Osm. ma- zuliyet maaşı. Memurlann görevden uzaklaştıkları veya uzaklaştırıl­ dıkları zaman belirli bir süre yeni bir göreve tayin edilinceye kadar aldıkları maaş. Yeni göreve tayin edilince veya emekli olunca bu maaş kesilir. Açık pazar (marché ouvert): Kabileler, kavimler veya müLetler- arası değişimlere açık olan pazar. Özel olarak serbest değişim siste­ mindeki İktisadî bünyede pazara verilen isim. Bk. Pazar, Ortak Pazar. Açık saçıklık (tenue hors des moeurs): Osm. telebbüsü biedebâne. Kadmlann örf ve âdetlere aykın derecede açık giyinme­ leri hali. Bu giyim tar2am ayarlayan, âdetlerle moda arasındaki ça­ tışmadır. Moda âdetlerin kabul edemeyeceği açık giyim kuşamlar yarattığı zaman iki sosyal kurum çatışma haline girer. Âdetler mo­ dayı kötüler. Fakat modanm mukavemet edilmez gücü bu> yeni gi­ yim kuşamın yayılmasma sebep olur. Genel olarak âdetlere az bağlı tabakalarda moda çabuk yayıhr, mukavemet edenler de bir süre son­ ra ona uyarlar. Ancak moda geçici olduğu halde âdetler, ona göre, çok dayanıklıdır ve güç değişir. Açık saçıklığın aşın şekillerine ka­ nun da karışır. Her devirde bazı hukukî yasaklar giyim kuşamı sı- mrlamıştır. Osmanh devrinde İstanbul kadınlannın giyim kuşamının sımrlanışma dair kadı kararlan vardır (Ahmet Refik, 10 n c ı v e 11 n c i asırda I c t a n b ul, iki kitap). Açlık (faim) ; Biyolojik bir olay ise de toplam şartlarının yetmezliği, eşitsizlik, savaş ve kıtlık gibi sebeplerden doğduğu zaman bir top­ lum olayı halini alır. Ad tabusu (tabou nominal); Bazı kutsal varhklann adlarmı söy­ leme yasağı. Bu âdet, tabu olan şeylere dokunma, onları kullanma veya tüketme yasağı kadar şiddetlidir. Anadolu’da bazı alevî köy­ lerinde “tavuşan” demek yasaktır. Adak: Bir düeğin tannsal güc tarafından yerine getrihnesini sağla­ mak için bir yatır veya eren türbesine adanan şey. Bu, bir kurban veya yiyecek, türbeye dikilecek mum, v.b. olabUir. İstanbul halkı en çok Ejrüp Sultan türbesine, Tezveren Dede’ye adarlar. Adaylık (candidature): Osm. namzetlik. Herhangi bir toplum gö­ revini yapmaya istekli olan kimsenin bu göreve alınması için kendini ileri sürmesi. Bu durumda olan “ aday” dır. ÖğrencUik,' öğretmenlik, çıraklık, bütün devlet görevleri ve başhca milletvekilliği (député) ve senatörlük için adaylık konabilir. Adaylar türlü şekillerde bir sınav (imtihan) dan geçerek istedikleri işe girerler. Bk. MUletvekUi. 3 Ad-vennek (dénomination): Osm. tesmiye. Eski Türklerde doğuş tan verilmiş olan ad asıl ad sayılmazdı. Bu ancak delikanlının bir yiğitlik gösterdikten sonra kendisine . toplumun verdiği ad olurdu. Bunun nasıl kazanüdığmı Dede Korkut kitabmm birçok hikâyeleri, mes. Derse Han ve Boğaç gösteriyor. Adet (coutume): Halkça alışılmış ve yaygm toplum kurumu: “ tö­ re” . Belirli bir toplum için yapılması gerekli davramş tipi. Bu kelime örf’le birlikte ve eşanlamlı olarak kullanılır: örf ve âdetler gibi. Âdetleri koruyan yaptırıcı güder kanun kuvvetinde olabilir ve böy­ le bir durumda âdet kanunun yerini alabilir. Buradan Töre: “ âdet hukuku” (droit coutumier) doğar. Yaptırıcı gücü daha az toplum davranışları Âdet cinsinden ise de onlara, geçiciliklerinin derecesine göre görenek (u s a g e ), öyle sayılma (convention), mada denir. Adetler bilgisi (Science des moeurs); L. Lévy - Brühl’ün üeri sürdüğü ve Almanya’da başka bir şekilde Cassirer, v.b. larm sa­ vunduğu görüş. Normatif ahlâk görüşü yerine Lévy-Brühl top­ luma ait âdet olaylarının ilim metodu ile incelenmesinden başka bir şey olmayan bu Âdetler bilgisini koymak istiyordu. Adı çıkmış: Çoğu kere iyi ünlülük için değil, kötü ünlülük için kullam- lır. Bir adam veya kadının kötü ahlâkmdan dolayı “ adı çıktığı” söy­ lenir. Adillik (Justice): Asimda bir hukuk terimi ise de, hukuk sosyoloji­
Details
-
File Typepdf
-
Upload Time-
-
Content LanguagesEnglish
-
Upload UserAnonymous/Not logged-in
-
File Pages431 Page
-
File Size-