T.C. ERC İYES ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ

MEDYA VE GENÇL İK: 15-24 YA Ş ARASI GENÇLER İN TELEV İZYON D İZİLER İNİ İZLEME PRAT İKLER İNDEK İ DÖNÜ ŞÜM

Tezi Hazırlayan VAH İT İLHAN

Tezi Yöneten DOÇ. DR. M. B İLAL ARIK

Gazetecilik Anabilim Dalı Doktora Tezi

Temmuz 2010 KAYSER İ

T.C. ERC İYES ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ

MEDYA VE GENÇL İK: 15-24 YA Ş ARASI GENÇLER İN TELEV İZYON D İZİLER İNİ İZLEME PRAT İKLER İNDEK İ DÖNÜ ŞÜM

Tezi Hazırlayan VAH İT İLHAN

Tezi Yöneten DOÇ. DR. M. B İLAL ARIK

Gazetecilik Anabilim Dalı Doktora Tezi

Temmuz 2010 KAYSER İ

I

ÖNSÖZ

“Medya ve Gençlik: 15-24 Ya ş Arası Gençlerin Televizyon Dizilerini İzleme Pratiklerindeki Dönü şüm” adlı bu doktora tezi, izleyiciyi sorunsalla ştıran, izleme pratiklerinin önemine vurgu yapan ve okuma/anlamlandırma süreçlerini ele ştirel yakla şımlar çerçevesinde ele alan bir çalı şmadır. Son yıllarda izlenme oranları bakımından di ğer tüm türlerin önüne geçen televizyon dizilerine kayıtsız kalınmamı ş, bu kapsamda kimlik olu şumunun en önemli evresinde sayılan gençlerin izleme pratikleri irdelenmi ştir. İzleyici kavramının tartı şıldı ğı çalı şmada gençlerin gündelik hayat pratiklerinin ve sosyo-ekonomik ortamlarının televizyon dizilerini izleme pratiklerindeki belirleyicili ği vurgulanmı ştır. İzleyiciyi tanımlamanın sorunlu ve izleme pratiklerinin de insan do ğası gibi oldukça karma şık oldu ğu bir kez daha idrak edilmi ştir. Çalı şma kapsamında ortaya konulan ampirik çalı şmada her ne kadar izleme pratikleri ele alınsa da birçok insan hikayesiyle kar şıla şılmı ştır. Birebir görü şmelere dayalı olarak ortaya konulan ara ştırmada mülakat yapmaya ikna etme noktasında beni çok fazla zorlamayan katılımcıların hepsine şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca tezin hazırlanmasında her türlü özveriyi ve özeni gösteren ve beni yüreklendiren danı şmanım Doç. Dr. Bilal Arık’a, akademik hayata girmeme vesile olan Prof. Dr. İlhan Yerlikaya’ya ve de ğerli hocam Prof. Dr. Hamza Çakır’a te şekkürü bir borç biliyorum. Bunun yanında konuyu belirlemede ve bu sancılı süreci a şmamda en büyük deste ği sunan akademinin gülen yüzü Prof. Dr. Bülent Çaplı’ya ve her fırsatta sorunlarımı dinleyip, bunları çözmekte en büyük destekçim olan Doç. Dr. Sevilay Çelenk’e çok şey borçluyum. Çalı şmanın ortaya çıkma sürecinde sabrı ve yüre ğiyle hep yanımda olan sevgili e şim Vahide İlhan’a ve maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen aileme te şekkür ediyorum. Bu süreçte akademik anlamda ufak dokunu şlarıyla önümü görmemi sa ğlayan Çetin Çetinkaya’ya ve yabancı metinleri çevirmede eme ğini hiçbir zaman esirgemeyen Ferhat Demirkıran karde şime ve metnin tashihinde yardımcı olan Çilem Tu ğba Akda ğ’ya te şekkür etmek istiyorum. Onların deste ğiyle bu çalı şma ortaya çıktı. Alana katkıda bulunup, bazı çalı şmalar için ön ayak olaca ğını dü şündü ğüm bu çalı şmadaki tüm hatalar bana aittir. Sonraki çalı şmaları ortaya koyacaklar için ise bu hataları düzeltmek dü şmektedir. Vahit İlhan Kayseri-2010 II

MEDYA VE GENÇL İK: 15-24 YA Ş ARASI GENÇLER İN TELEV İZYON DİZİLER İNİ İZLEME PRAT İKLER İNDEK İ DÖNÜ ŞÜM Vahit İLHAN ÖZET Etki alanını giderek geni şleten televizyon, insan ya şamının hemen her alanına ve anına farklı mecralarla nüfuz etmektedir. Televizyonda en çok izlenen ve farklı şekillerde takip edilen tür ise televizyon dizileridir. Temelde bir izleyici ara ştırması olan bu çalı şmada, genç izleyiciler ve televizyon dizileri arasındaki ba ğ Kültürel Çalı şmalar gelene ği çerçevesinde ele alınmı ştır. Tez çalı şmasında hem kuramsal anlamda izleyici sorunsalla ştırılmı ş hem de alımlama analizinin uygulandı ğı ampirik bir çalı şma ortaya konulmu ştur. Televizyona ili şkin çalı şmalar daha çok ‘endüstri ve metin’ üzerinde yo ğunla şmı ş görünürken, izleyicinin genel olarak televizyonu ve televizyon dizilerini nasıl alımladıkları konusundaki çalı şmaların azlı ğı bu ara ştırmanın önemini artırmaktadır. Çalı şma kapsamında izleyicinin yorumlayıcı etkinli ği ve izleme ba ğlamlarına yönelik bir yöntem benimsenmektedir. Yapılan alan çalı şmasında, aktif olarak de ğerlendirilen 15-24 arası genç izleyicilerin televizyon dizilerini nasıl izledi ği/yorumladı ğı/alımladı ğı ara ştırılmı ştır. Bu kapsamda ortaya konulan çalı şma ile geleneksel anaakım yakla şımlarınca ileri sürülen çe şitli izleme/okuma tipolojileriyle yetinilmeyip, izleme süreçleri incelenmi ş ve izleme deneyimlerindeki çe şitliliklerin nasıl ve niçin olu ştu ğu ayrıntılı bir biçimde yorumlanmı ştır. Günümüz izleyici ara ştırmalarında alana hakim olan ‘kullanımlar ve doyumlar’ yakla şımının izleyicinin gereksinimleri ve bu gereksinimlerin doyumu üzerine kurdu ğu ilkeler ön plana çıkarken, yapılan alımlama çalı şmasıyla ortaya konulmu ştur ki; izleme pratikleri ve izleyicinin ya şam dünyasının ba ğlamları böyle bir ortama olanak vermedikçe bu süreci doyum ilkesiyle açıklamak yeterli olmamaktadır. Bu kapsamda televizyon izleme pratiklerini irdeleyen alımlama çalı şmalarının, süreci anlamakta daha etkin oldu ğu dile getirilmektedir. Ayrıca gündelik hayat pratikleri ve sosyo-ekonomik ortamları gençlerin televizyon dizilerini izleme pratiklerini belirlemektedir. Televizyon dizilerine yönelik algılarını belirleyen en önemli etkenlerin ba şında ise ev ve aile ortamı, ya ş, meslek, eğitim ve çevre faktörü ve toplumsal cinsiyet örüntüleri gelmektedir.

Anahtar Sözcükler: Kültürel Çalı şmalar Gelene ği, Alımlama, Televizyon İzleme Pratikleri, Televizyon Dizileri, Gençlik. III

MEDIA AND YOUTH : PRACTICES OF WATCHING TELEVISION SERIES OF THE YOUNGS BETWEEN THE AGES 15 AND 24 Vahit İLHAN ABSTRACT Television, expanding its sphere of influence, penetrating into every fields and moments of human life with various channels. The most monitored and followed in different ways type is the television series. In this study, basically a audience research, the nexus between the young audience and the television series are approached in the framework of the tradition of Cultural Studies. In this thesis study, both the audience are problematized in the sense of theoritical meaning and an empirical study in which reception analysis is applied, is presented. Whereas the studies related to television seems to have focused more on ‘industry and text’, the rareness of the studies on the subject that how the audience generally perceive the television and television series increases the importance of this study. A method directed to the interpretative activity and watching context of the audience is adopted within the scope of the study. In the field study made, how the young audience between the ages 15 and 24 watch/interpret/perceive the television series. With this study made in this scope, not only contented with the various watching/reading typologies submitted by the traditional main flow approaches, the watching processes were also examined and how and why the diversity in the experience of watching process arise is interpreted in details. While gratification principle come to the forefront in the approach based on the requirements of the audience and satisfaction of these requirements by ‘uses and gratifications’ which is dominant in the field in the researches of modern day audience, with the reception study made, it is presented that it is not sufficient to explain this process with gratification principle unless watching practices and the context of the life- world of the audience allows so. In this scope, it is mentioned that reception studies scrutinizing the practices of watching TV are more efficient in understanding the process. Besides, daily life practices and socio-economic environments of the youngs define their watching practices of television series. The most important factors defining their perceptions towards television series are home and family environment, age, occupation, education and vicinity factor and gender patterns. Key Words: Cultural Studies, reception, practices of watching TV, television series, Youth. IV

İÇİNDEK İLER

ÖNSÖZ ...... I ÖZET ………… ...... II ABSTRACT …………………………………...... III İÇİNDEK İLER ...... IV GİRİŞ ……………………………………...... 1

I. BÖLÜM MEDYA ÇALI ŞMALARI VE İZLEY İCİ

1.1. TAR İHSEL SÜREÇ İÇER İSİNDE İZLEY İCİ ODAKLI İLET İŞİ M ARA ŞTIRMALARI VE TEMEL YAKLA ŞIMLAR……………...... 12 1.1.1. İzleyici Ara ştırmalarının Geli şiminde Temel Yakla şımlar ve Farklı Paradigmalar……………………………………………...... 12 1.1.1.1 İki Gelenek Arasındaki Farkların Olu şumu; Ele ştirel ve Yönetsel Ara ştırma Ayrımı……………………………… ...... 15 1.1.1.2. İki Yakla şım Arasındaki Temel Farklılıklar………… ...... 19 1.1.2. İzleyici Ara ştırmalarına Yön Veren Ba şlıca İleti şim Çalı şmaları (Anaakım Yakla şımlarınca Geli ştirilen Temel Kuramlar)…...... 23 1.1.2.1. Anaakım İzleyici Ara ştırmalarının Geli şiminin İlk Evresi; Etkiler Yakla şımı…………………………………...... 25 1.1.2.2. Erken Dönem…………...... 27 1.1.2.3. İzleyici Ara ştırmalarında İzleyiciyi Konumlandırma Noktasındaki Karma şa ……………...... 33 1.1.2.4. Yeni E ğilimler: İzleyici Ara ştırmalarındaki Dönemeç...... 37 1.2. TELEV İZYON İZLEY İCİSİ……………...... 45 1.2.1. İzleyici Aktif mi Pasif mi? ………… ...... 48 1.2.2. İzleyici Tek mi Kitle mi? ………………...... 52 1.2.3. İzleyici Tüketici mi Kamu mu? (Toplum mu Pazar mı?)…...... 55

V

II. BÖLÜM KÜLTÜREL ÇALI ŞMALAR GELENE Ğİ ÇERÇEVES İNDE TELEV İZYON VE İZLEY İCİ

2.1. KÜLTÜREL ÇALI ŞMALAR GELENE Ğİ VE MEDYA ÇALI ŞMALARI.....64 2.1.1. Televizyon İncelemeleri ve Aktif İzleyici Yakla şımı… ...... 64 2.1.2. Ça ğda ş Kültürel Çalı şmalar Merkezi………...... 67 2.1.3. Kültür, İdeoloji ve Medya……………… ...... 72 2.1.4. Televizyon Anlatısında Söylem ve İzleyicinin Üstlendi ği Yorumlama Süreçleri...... 75 2.1.4.1. Çokanlamlılık ve İzlerkitle: İdeoloji, Dil, Söylem ve Anlam...... 80 2.1.4.1.1. Çokvurgululuk ve Ayrıdillilik: Valentin Nikolayeviç Volosinov/Mikhail Bakhtin……...... 80 2.1.4.1.2. Anlamlandırma ve Temsil: Roland Barthes ...... 85 2.1.4.2. Anlatı ve Alımlama… ...... 88 2.1.5. Televizyon İzleyicisinin Etkinli ği……………...... 90 2.1.6. Televizyon ve İzleyici ...... 97 2.1.6.1. Televizyon Anlatısı…………… ...... 97 2.1.6.2. Anlamlandırma ve Alımlama...... 100

III. BÖLÜM POPÜLER B İR TÜR OLARAK TELEV İZYON D İZİLER İ VE İZLERK İTLE OLARAK GENÇLER

3.1. TELEV İZYONDA TÜRLER VE DRAMAT İK ANLATILAR… ...... 105 3.2. TELEV İZYON D İZİLER İ: ANLATI YAPILARI VE ÖZELL İKLER İ...... 108 3.2.1. Seriyaller (Pembe Diziler)…………………………...... 111 3.2.2. Seriler (Diziler)…………………………………………...... 115 3.3. TÜRK İYE’DEK İ TELEV İZYON D İZİLER İ VE İZLERK İTLE...... 118 3.4. İZLERK İTLE OLARAK GENÇLER VE ÖRNEK ÇALI ŞMALAR…...... 123

VI

IV. BÖLÜM İZLEY İCİ ARA ŞTIRMASI : TELEV İZYON D İZİLER İNİ İZLEME PRAT İKLER İNDEK İ DÖNÜ ŞÜM

4.1. ARA ŞTIRMANIN TASARIMI VE YÖNTEM İ……… ...... 126 4.1.1. Ara ştırma Soruları/Hipotezler…………………...... 132 4.1.2. Veri Toplama Teknikleri (Görü şme Süreci ve Ba ğlamı) ...... 134 4.1.3. Ara ştırmada Örneklem Seçimi……… ...... 137 4.1.4. Çalı şmanın Sınırları………………………...... 139 4.1.5. Katılımcılar……………………………...... 140 4.2. ANAL İZ ( İZLEY İCİ YANITLARININ YORUMLANMASI) ...... 141 4.2.1. Gündelik Hayat Rutinleri ve Medya………...... 142 4.2.1.1.Televizyon-Aile İli şkisi (Ev Ortamı Ba ğlamı ve İzleme Alı şkanlıkları): 15-24 Ya ş Kategorileri ...... 142 4.2.2. İzleyici Alı şkanlıkları ve Televizyon Dizileri………… ...... 181 4.2.2.1. Televizyon Dizileri İzleme Pratikleri ve Nedenleri: 15-24 Ya ş Kategorileri ………...... 181 4.2.3. 15-24 Ya ş Arası Gençlerin Televizyon Dizilerini İzleme Pratikleri Üzerine Genel De ğerlendirme …...... 246

SONUÇ ………………………… ...... 253 KAYNAKÇA …………………………………...... 260 EK’LER ……………………………………………… ...... 275 EK-1 İzleyici Ara ştırma Soruları……………………...... 275 EK-2 Görü şme Listesi………………………………………...... 278 EK-3 Dizi Tablosu………………………………...... 280 ÖZGEÇM İŞ ……………………………………………...... 282

1

GİRİŞ

Medya; her türden sözlü, yazılı, basılı, görsel metin ve imgeleri içeren çok geni ş ileti şim araçlarını kapsayan bir kavramdır. Bu kavramın içine gazeteler, dergiler, kitaplar, bro şürler gibi basılı, televizyon, sinema gibi görsel-işitsel ve radyo gibi i şitsel kitle ileti şim araçları girmektedir. Günümüzde bu kavrama yeni ileti şim teknolojileri olarak sınıflandırılan cep telefonu, sayısal televizyon ve internet gibi yenileri de eklenmi ştir. İçinde bulundu ğumuz modern zamanlarda medya yine tartı şmaların odak noktasında yer almaktadır. Bu ortamda televizyon, giderek etki alanını geni şletmesi ve insan ya şamının hemen her alanına ve anına farklı mecralarla nüfuz etmesi sayesinde birey/toplum üzerindeki etkisi noktasındaki tartı şmalarda ba şrolü oynamaktadır. Tartı şılan asıl nokta ise günümüzde medyanın, özellikle televizyonun, yeniden üreten, şekillendiren, yöneten, kontrol eden ve hatta yargılayıp, infaz eden bir iktidar aracına dönü şmü ş olmasıdır. Ancak bu dü şüncenin aksine ve alanda yaygın olarak kabul gören geleneksel anaakım yakla şımına göre bir medya olarak televizyon ideolojisi olayları ve anlamları oldu ğu gibi aktarması üzerine kuruludur; özellikle İngiltere’deki pratikler ise bu ideolojiyi hiç de desteklememektedir. Aslında ba şlangıçta Birmingham’da yapılan kitle ileti şim ara ştırmaları da ABD’de oldukça yaygınla şmı ş olan kitle ileti şim ara ştırmalarının etkisinde geli şmi ştir. Ancak bir süre sonra Amerika’daki ampirik ara ştırma gelene ği yerine, medyayı ba şat bir ekonomik ve ideolojik güç olarak gören ve bunun toplumdaki di ğer iktidar yapılarıyla ili şkisini sorgulayan bir yakla şım ortaya çıkmı ştır. Kültürel Çalı şmalar gelene ği adı altında çalı şmalar ortaya koyan bu yakla şım çerçevesinde, anaakım çalı şmalarının aksine ele ştirel bakı şıyla kitle ileti şim araçları, izleyici ve arada ya şanan mesaj alı şveri şi çok farklı şekilde ele alınmı ştır. Bu farklılıktan yola çıkılarak ortaya konulan çalı şmanın kuramsal çerçevesi ise ele ştirel yakla şımlar tarafından belirlenmi ştir. ‘Durdu ğunuz nokta bakı ş açınızı belirler’ mantı ğından hareketle ve kuramsal açıdan bir ‘grand theory’ ortaya konulamayan alan 2

içinde bir anlamda taraf seçilerek Kültürel Çalı şmalar gelene ği çerçevesinde konular ele alınmı ştır.

Yapılan görgül çalı şma teorik olarak Kültürel Çalı şmalar gelene ği zemininden hareketle ortaya konulmakta, çalı şma kapsamında alımlama (reception) analizi uygulanmaktadır. Kültürel Çalı şmalar yakla şımı çerçevesinde yapılan alımlama çözümlemeleri, medya tüketiminin heterojen pratiklerinde iktidar ili şkilerinin nasıl örgütlendi ğine bakmakta; medya tüketimini anlam ve haz üzerine kültürel mücadele alanı olarak ele almaktadırlar. Bu bakı ş açısından çıkan, televizyon yapıtı ve tüketimine (özellikle melodram dizisi ve günlük meseleler) ve ba şka kültürel metinlere (özellikle gazeteler, dergiler ve popüler romanlar) ili şkin görünü şte sonsuz bir çalı şmalar selidir. Bu çalı şmaların pek ço ğu için asıl amaç, izleyicilerin hakim mesajlara ne ölçüde ‘direnme’ kapasitesine sahip olduklarını belirlemektir (Smith 2005, 216). Kültürel Çalı şmalarda gazetecilik metinlerinin yanında medya metni olarak nitelendirilen ve e ğlendirme amacı ta şıyan popüler televizyon dizileri ve çe şitli programlar da analiz kapsamına alınmaktadır. Bu kapsamda medya aracılı ğıyla çe şitli sınıflandırma şemaları olu şturulmakta ve okurda/izleyicide belirli bir bilinç ba ğlantıları ve uyarımlar olu şturulmaya çalı şılmaktadır. Gledhill (1997) medya endüstrisinin incelenmesini, üretim ve da ğıtım, ürün ya da metin ve alımlama olarak üç a şamaya ayırmı ştır. Gledhill’in birbiriyle ili şkili üç a şamasında üretim ve da ğıtım aya ğında stüdyolar, televizyon şirketleri, yapımcılar, yönetmenler, starlar, reklamcılık sektörü; ürün ve metin aya ğında ise türler ve program biçimleri, alıntı yapıları, oyunculuk, yıldızlar ve son olarak alımlama a şamasında ise sinemaya gitme, televizyon izleyicisi, izleyici olarak aile, mutfak televizyonu, sinema ekranına bakı ş, televizyon ekranına şöyle bir göz atma, ilanlar, ele ştiriler, di ğer de ğerlendirmeler yer almaktadır. Televizyona ili şkin akademik çalı şmalar daha çok ilk iki düzey ‘endüstri ve metin’ üzerinde yo ğunla şmı ş görünmektedir. İzleyicinin genel olarak televizyonu ve televizyon dizilerini nasıl alımladıkları konusundaki çalı şmaların azlı ğı ise bu ara ştırmanın önemini artıran unsurlardandır.

Günümüzde iki tür izleyici ara ştırması gerçekle ştirilmektedir. İlk olarak, ileti şim kurumları herhangi bir zaman diliminde kimin izleyici oldu ğunu bilmek istemektedirler ve bu kapsamda çe şitli veri toplama teknikleriyle bilgi toplamaktadırlar. Ancak izleyiciyi istatistiksel olarak bilinebilir kılma prati ği yani ticaret ve devlet kuramlarının 3

ihtiyaç duydu ğu niceliksel bilgi, izleyicinin gündelik pratikleri tarafından sürekli kırılmaktadır. İnsanlar televizyon izlemeyi günlük prati ğin parçası olarak kendi ya şamlarına karma şık biçimlerde dahil ederler. İzleyiciler, yo ğun bir biçimde bazı programlara odaklanabilir, di ğer programlar sırasında ise ba şka bir faaliyetle me şgul olabilirler. Televizyonun açık olması onun hep izlendi ği ve dikkatin bütününü yakaladı ğı anlamına gelmemektedir. Bir sektörde çalı şan insanların yüzde yirmisinin, belirli bir televizyon dizisini dün ak şam izledi ği bilinebilir; ancak bu, gerçekte onların televizyon izleme ba ğlamları veya insanların programdan çıkardıkları anlam konusunda pek az şey söyler. Morley ve Ann Gray’in belirtti ği gibi ileti şim ara ştırmalarındaki etkiler gelene ği öznenin kültürel yetkinli ğini yadsımaktadır (akt. Stevenson 2008, 130- 135). Bu çerçevede neyin izleme olarak sayılabileceğine karar vermenin güçle şti ği bir ortamda ikinci kitle ileti şim paradigması olarak yorumlayıcı yakla şımlar benimsenmektedir. Ticari örgütlerin bu araçsal kaygılarına kar şı izleyicinin ya şam dünyasının ba ğlamlarını ele almak ara ştırmanın konusunu olu şturmaktadır. Tez çalı şması kapsamında izleyicinin yorumlayıcı etkinli ği ve izleme ba ğlamlarını ortaya koymak için nitel yöntemlerle hareket edilmektedir. Bu çerçevede yapılacak olan izleyici ara ştırmasının, hem alana hem de medya endüstrisine önemli veriler aktaraca ğı öngörülmektedir. Aktif izleyici kavramının anaakım yakla şımlarından farklı olarak ele alındı ğı bu çalı şma ile televizyon programlarının alımlanı şı çerçevesinde ya şanan kuramsal ve metodolojik tartı şmalara da katkı sa ğlanacaktır.

Son yıllarda izleyici odaklı ara ştırmalar arasında ‘alımlama’ çalı şmaları önemli bir yer tutmaktadır. 1985 yılının ortalarından itibaren ileti şim çalı şmalarında ilgi izleyici ve medya metinlerinin alımlanmasına kaymı ştır. Medya çalı şmalarında, izleyiciyi merkeze alan yeni yönelimler; televizyon izleme ve izlediklerini anlamlandırma sürecinin ne kadar karma şık oldu ğu ve kültürden kültüre, aileden aileye, cinsiyete ba ğlı olarak da ki şiden ki şiye de ğişti ğini ortaya koymu şlardır. Stuart Hall ve arkada şları, izleyicinin televizyon metinlerini farklı tiplerde (egemen, karşıt ve tartı şmacı) okuyabileceklerini bulgularlarken, böylece izleyicinin ileti şim sürecindeki önemini ortaya koymu şlardır. Kültürel Çalı şmalar gelene ği etrafındaki bu ara ştırmacılar, izleyicinin televizyon mesajlarını farklı şekillerde yorumlayabilecekleri dü şüncesinden hareketle çe şitli ara ştırmalar yapmı şlardır. Bu çalı şmalarda nicel veri toplama teknikleri yerine nitel ara ştırmalar ön plana çıkmı ş, izlemede toplumsal cinsiyet örüntülerinin önemli oldu ğu 4

ve ev içi kullanım alanlarının belirleyicili ği vurgulanmı ştır. David Morley’in 1980 yılındaki Nationwide Audience ve 1986 yılındaki Family Television adlı çalı şmaları, Janice Radway’in 1984 yılındaki Reading Romance, Ian Ang’in 1985 yılındaki Watching Dallas ve James Lull’un 1980’li yıllarda yaptı ğı etnografik ara ştırmalar bu alandaki öncü ara ştırmalardır. Bu çalı şmalar alımlama analizleri çalı şmaları içerisinde de ğerlendirilmektedirler. Bu kapsamda ortaya konulacak alımlama çalı şmasında, geleneksel anaakım yakla şımlarınca ele alınan nicel bilgiler ve çe şitli izleme/okuma tipolojileriyle yetinilmeyip, izleme süreçlerinin incelendi ği ve izleme deneyimlerindeki çe şitliliklerin nasıl ve niçin olu ştu ğu ayrıntılı bir biçimde yorumlanmaya çalı şılacaktır. Bu yakla şım çerçevesinde çalı şmanın genel e ğilimi ortaya konulacak; izleyici çalı şması kapsamında televizyon dizileri ve bir altkültür olarak gençlik ele alınarak, bu ikisi arasındaki ba ğ irdelenecektir. Televizyon izleme pratiklerinin öneminin vurgulanaca ğı çalı şmada 15-24 ya ş arası gençlerin televizyon dizilerini izleme pratiklerindeki dönü şümü ortaya koymak ara ştırmanın temel amacını olu şturmaktadır. Burada amaç, anlamın ili şkisel karakterini toplumsal pratikler bağlamında anlamaya çalı şmak; anlamın televizyon dizilerine nasıl yansıtıldı ğını anlamaktan öte izleyicinin bir müzakere biçimi olarak anlamı nasıl in şa etti ğinin kavranılmasıdır. Televizyonun en önemli ayırt edici ve tanımlayıcı özelli ği öykü anlatıcı konumunda olmasıdır ve bunu belirli bir öyküleme anlatım tekni ği kullanarak yapmaktadır. Televizyon program türlerinin hepsinde oldu ğu gibi televizyon dizilerinin de kendilerine has öykü anlatma biçimleri vardır. Bu kapsamda televizyon dizileri öykü anlatırken; karakterler, zaman ve mekan gibi araçları kullanırlar. Di ğer yandan anlatı yapılarından hareketle televizyon drama türleri arasında formatlar hızlı bir şekilde de ğişmi şe u ğramı ştır ve bu de ğişimin getirdi ği karma şıklı ğın giderilmesi için çalı şma kapsamında kurmaca anlatılar, seriler ve seriyaller olarak iki format üzerinden sınıflandırılmı şlardır.

Televizyon, Kültürel Çalı şmalar’ın öncülü ğünde insanların istekleri do ğrultusunda anlamlandırdıkları kültürel bir kaynak olarak görülmektedir. ‘Aktif izleyici’ teorisinin olu şmasına kaynaklık eden bu yakla şım sayesinde, 80’lerde ve 90’larda, medya metinlerinin dizilerde, romanlarda, haberlerde ve eğlence programlarında anlam olu şturma sürecini açıklamaya yönelik birçok çalı şma yapılmı ştır. Bu çalı şmaların öncüllerini ise David Morley ve Ien Ang’in yaptı ğı ara ştırmalar olu şturmaktadır. David Morley, Hall’ün kodlama ve kodaçımı makalesine dayanarak televizyon izleyicisinin 5

yorumlayıcı kapasitesi ve izleme ba ğlamlarına ili şkin kı şkırtıcı bir analiz sunmu ştur. Metnin görü şlerinin, izleyicinin kültürel varsayımlarıyla nasıl ili şkilendi ğini anlamak isteyen Morley, metnin izleyiciye hitap şeklini açı ğa çıkarmaya çalı şmı ştır. Morley’in argümanının merkezinde; izleyicinin kültürel olarak kodlanmı ş okuma stratejileriyle metnin ye ğlenen anlama direnebildi ği yer almaktadır. Ancak bu, izleyicinin metinden her türlü anlamı çıkarabilmesi anlamına gelmemektedir (Stevenson 2008, 135). Morley’in televizyon izlemenin sosyolojik ve semiyotik do ğası üzerine yaptı ğı gözlemler, medya ara ştırmalarında önemli perspektifler açmı ştır. Morley’ın Family Television’daki vurgusu, insanların televizyon programlarını klinik laboratuar ortamlarında izlemedikleri yönündedir. Ing Ang’ın alımlamayı biçimlendiren zihinsel çerçevelerin gücü ve okuma eyleminin geçti ği toplumsal ko şulların önemini ortaya koyan çalı şması ise pembe dizi izleyicisini çözümleme noktasında önemli veriler sunmu ştur. Ien Ang’ın 1982’de yaptı ğı ve 1985 yılında Watching Dallas ismiyle yayınlanan çalı şmasında Dallas izleyicileri tarafından yazılan mektuplar üzerine yaptı ğı analiz, izleyicilerin programı izlemekten aldıkları hazzı nasıl anlattıklarını sergilemi ştir. Ang, izlemenin medyanın formuna ve toplumsal ba ğlama göre farklılık gösteren bir toplumsal pratik oldu ğunu vurgulamı ştır. Sinemaya gitmek, televizyonu açmak, eve bir video getirmek, belli bir filmi, programı veya videoyu izlemeden önce belirli anlamları olan farklı toplumsal pratiklerdir. Bu kapsamda televizyon oturma odası e şyasının bir parçası olmu ş ve izleyicinin dikkatini çekmek için ev halkı ve di ğer ev içi aktivitelerle rekabet eder hale gelmi ştir (Gledhill 1997, 337-386). John Ellis (1982) gerçek zamanı kullanan televizyonun bize, evinde oturan aileye seslendi ğini belirtmektedir. Televizyon, gündelik hayatın do ğal akışını ve rutinini kurmaktadır. Roger Silverstone’un (2006) da vurguladı ğı gibi televizyon evcil bir araçtır ve esas olarak evde aileyle izlenmektedir. Televizyon, aile ve ev kültürümüzün bir parçasıdır. Erol Mutlu (1999) da televizyonun kullanımı ve izlenmesinin, televizüel dünyanın anlamlandırılmasının ailenin dolayımıyla gerçekle şti ğini, yani bireysel izleyicinin televizyonla ili şkisinde, anlam kurma sürecinin aile tarafından dolayımlandı ğını vurgulamaktadır. İş te bu çalı şmaların önemini ortaya koyan noktalar yapılan ara ştırmanın teorik ve ampirik bölümünün tasarlanması için ön ayak olan yakla şımları olu şturmaktadır. Ancak bu çalı şmaların yöntem olarak sonradan kendi yazarlarının da kabul etti ği bazı eksikleri bulunmaktadır. Yapılacak alımlama çalı şmasında bu eksiklikler göz önünde bulundurularak hareket edilecektir. Morley, Nationwide 6

çalı şmasında ‘bireysel okumaların en önemli belirleyicisinin, bireyin daha önceden edindi ği kültürel de ğerler ve pratikler’ oldu ğunu ileri sürmü ştür. Bu çalı şmada ise buna ek olarak izleme pratiklerinin ve ortamının da anlamlandırma sürecine katkıda bulundu ğu ileri sürülmektedir. Bununla birlikte; izleyicinin hangi ortamda ve medyayı nasıl kullandı ğının anlamlandırma sürecinde belirleyici oldu ğu savı yer almaktadır. Çalı şmanın alımlama sürecinde ise; gündelik hayat rutinleri ve sosyal ya şam tarzlarının, gençlerin televizyon izleme alı şkanlıklarını belirledi ği ve bu çerçevenin gençlerin televizyon dizilerini izleme pratiklerini de kapsadı ğı varsayımından hareket edilmektedir. Di ğer yandan Kullanımlar ve Doyumlar yakla şımının öne sürdü ğü gibi ihtiyaçlar ve gereksinimlerin dizilerin izlenmesinde etkili oldu ğu ön kabulüne ra ğmen gençlerin içinde bulundukları televizyon izleme ortamı ve ya şam ko şullarının bu süreçte daha etkili oldu ğu iddia edilmektedir.

Yeni yakla şımlar televizyon metinlerinin ‘karma şık ikili do ğası’ üzerinde yo ğunla şarak; televizyon metinlerini daha iyi anlayabilmek için metinlerin üretildi ği ve tüketildi ği toplumsal, ideolojik, kültürel ve ekonomik ko şullarla, her bir metnin metinsel özelliklerini bir bütün halinde gözden geçirip incelemek gerekti ğini ileri sürmektedirler. Bundan daha da önemlisi ve öncelikli olanı Ergül’ün (2000) belirtti ği gibi televizyonun gündelik ya şam kültürünü yeniden üreten yapısının anla şılması gerekti ğidir. Postman’a (2004) göre televizyon ı şık hızıyla yayılan bir araç, şimdiki zamanı merkezine alan bir araçtır; “Televizyonla ilgili en önemli saptama, insanların onu izlemeleridir; adına televizyon denilmesinin nedeni de budur. Ve insanların izledikleri, izlemekten ho şlandıkları şey hareketli resimlerdir; kısa süreli ve durmadan de ğişen milyonlarca resim. Görsel ilginin gerekliliklerini kar şılamak, yani gösterinin de ğerlerini kar şılamak amacıyla fikirlerin içeri ğinin geri plana atılması zorunlulu ğu bu aracın do ğasından gelmektedir.” Televizyonun bu kadar izlenmesinin başlıca nedenlerinden biri de; yine çok ilkel bir insan davranı şı olarak hareketli olan şeyin insanların dikkatini çekmesinden kaynaklanmaktadır. Bu izlekte televizyondaki hareketlilik ve hızlı de ğişim de insanların ilgisini çekmekte ve bu sayede televizyon kar şısındaki insanı kendine ba ğlamakta güçlük çekmemektedir. Bu yönüyle izleyicinin televizyon kar şısındaki en büyük özgürlü ğünün onu açıp kapamasından ibaret oldu ğu söylemenin temellerini bu ‘hareketlilik-dikkat çekicilik’ kavramlarında aramak do ğru olacaktır. Bu hareketlili ğin yanında e ğlenceli tarafı da onu kapatmanızı engelleyen etkenlerin ba şında gelmektedir. 7

Di ğer yandan ak şam yeme ğinden sonra herhangi bir sosyal etkinlik olmaması halinde ortaya konulacak olan tek etkinlik; televizyon kar şısına geçip bize sunulan dünyayı seyre dalmak olacaktır. Bazen de bu kar şı konulamaz seyirlik durumu o zaman diliminde yapılacak daha faydalı i şlere mani olmaktadır. Bununla birlikte, asolan kaçı ştır. Faydalı olanı yapmak yerine faydasız bir seyre kapılmaktır. En büyük tezat ise hareketsiz olarak televizyon kar şısında kalmayı tercih eden izleyicinin, hareketsiz dura ğan görüntüye tahammül edememesidir. Bu tür özellikleri sayesinde televizyonun cazibesine kapılmakta hiç zorlanmayan izleyiciyi yine ekranlara kilitleyen program türlerinin ba şında ise televizyon dizileri gelmektedir.

Televizyon dizileri konusunda yapılan çalı şmalar, izleyicilerin hem belirli bir diziye gösterdikleri tepkiler hem de televizyonun daha genelde izlenmesi ba ğlamında yapılan ara ştırmalar üzerinde yo ğunla şmaktadır. Aslında dikkatle bakıldı ğında, pembe dizilerin yıllarca kıyıda kö şede kalıp pek dikkat çekmedikleri görülmektedir. Bir zamanlar aynı karakterlerin hep aynı bunalımları geçirdi ği bu diziler yalnızca, i şleri arasında vakit bulabilen ‘ev kadınları’ tarafından seyredilmekteydi. Özellikle pembe dizi, küçümseyici bir terim olarak kullanılmaktaydı. Görünürde, pembe dizilerin kamuoyunun, hatta kitle ileti şim kuramcılarının dikkatini çekecek pek fazla bir yanı da bulunmamaktaydı. Bununla birlikte, günümüzde bazı algıların yıkıldı ğı ve pembe dizilerin her yönüyle de ğişti ğini söylemek mümkündür. Pembe dizilerin artık daha geni ş kitlelere seslendi ği açıktır. Kitle ileti şim ara ştırmaları dahilinde 1980’lerde pembe diziler daha ciddiye alınmaya ba şlanmı ştır. Nedeni ise, ortaya çıkan iki e ğilimin ‘popüler televizyon biçimlerine artan ilgi ve çok sayıda kadın tarafından izlenen programların göz ardı edilmemesi gerekti ği şeklinde özellikle feminizmden etkilenen bilincin’ birbirine yakla şmaya yüz tutmu ş olmasıdır. Bu sayede televizyon konusunda yapılan kurumsal çalı şmalarda, haberlerden ve günlük i ş programlarından daha öteye bakılmaya ve di ğer oyun tarzları, televizyon dizileri ile yarı şma programlarına daha çok ilgi gösterilmeye ba şlanmı ştır. Melodram konusunda yapılan çalı şmalar küçümsenmekten kurtulmu ş ve me şru bir ara ştırma konusuna dönü şmü ştür. Bu de ğişen ortam içinde, pembe dizilerin verdi ği keyfi kabul etme ve onların aslında de ğersiz olmadı ğını, öyle gösterilmek için yapıldı ğını tartı şma olana ğı do ğmu ştur (Geraghty 1991, 8).

8

Televizyon dizileri 80’li yıllarda dünya çapında hemen hemen herkesin ilgi gösterdi ği bir tür haline gelirken, ülkemizde de özel televizyonların yayın hayatına girdi ği 90’lı yıllarla birlikte aynı ilgi yo ğunlu ğuyla kar şılanmı ştır. Televizyon dizileri özellikle 1995 yılından itibaren özel televizyon kurulu şlarının ana yayın ku şaklarının önemli bir parçası olurken, 2000’li yıllarla birlikte prime time ku şağına demir atıp gitmeyen formatlar haline gelmi şlerdir. Bugün Türkiye’de ulusal yayın yapan televizyon kanallarında haftada yakla şık 62 televizyon dizisi yayınlanmakta; bu yapımların 7’sini yabancı diziler, 55’ini ise yerli yapımlar olu şturmaktadır. Bu sayıya tematik kanallarda yayınlanan yabancı dizilerin de eklenmesi halinde rakamın 151’e çıktı ğı belirlenmektedir. 2010 yılının Türkiyesi’nde yayın yapan ve en çok izlenen ulusal kanalların tüm hafta boyunca prime time ku şaklarını televizyon dizileri olu şturmaktadır. Haftanın birkaç günü haricinde en çok izlenen programlar her zaman televizyon dizileridir. Böylesine yayın hayatını kaplayan bir türe kayıtsız kalmak elbette mümkün de ğildir. Ayrıca izleyicileri ekrana kilitleyen bu yapımlar, medya endüstrisi tarafından uygulanan farklı yöntemlerle insanların gündelik hayatlarında kendilerine yer bulmakta hiç zorlanmamaktadırlar. Tabloid gazeteler, magazin programları ve internet siteleri hergün dizi karakterlerinin ekran dı şındaki ya şamlarını man şet yaparak ve belli ba şlı öykülerin nasıl sonuçlanaca ğı konusunda çılgınca spekülasyonlara girerek, bu ilgiyi hep taze tutmakta ve kurulan ba ğın devam etmesi sa ğlamaktadır. Dallas ve Hanedan gibi dizilerin öncülü ğünde kurulan bu yapı artık günümüzde dünya çapında en fazla izleyiciye ula şan Heroes, Lost, 24 gibi, ülkemizde de Ezel, Kurtlar Vadisi ve A şkı Memnu gibi diziler öncülü ğünde devam etmektedir. Geli şmi ş ülkelerin medya endüstrisinin televizyon dizileri üzerine uyguladıkları yöntemler ülkemizde de yerel dinamiklerle desteklenerek kendine önemli bir alan açmı ştır. Özellikle yerli diziler yabancı dizilere oranla izleyici tarafından çok daha yo ğun bir ilgiyle takip edilmektedirler. Bunun en büyük göstergesi ise prime time ku şaklarında neredeyse hiç yabancı dizinin yer almaması ve en fazla izlenen dizilerin her zaman yerli diziler olmasıdır. Aslında yerli dizi üretimi ülkemizde 1997’den sonra hız kazanmı ştır. Bu televizyon dizileri, Ye şilçam filmleriyle Batı tarzı seriyallerin karı şımıdır. Bu türden televizyona ait popüler metinlerde sadece kadına ya da erke ğe yönelik toplumun genel geçer kurallarına uyumlanmanın paternleri de ğil, ayrıca vazgeçme ve isyan modelleri de sunulmaktadır ve bu da kitlenin ilgisini çekecek şekilde yapılmaktadır. Seriyallerde de kin, nefret, a şk gibi duygular yo ğun şekilde i şlenmektedir. Şimdilerdeyse şiddet ve 9

intikam üzerine kurulu öykücüklerde bu televizyon dizilerine dahil edilmektedir. Kadınların geleneksel rollerinde de ğişiklikler olsa da aile her şeyin üstündedir ve bu yapının korunması için her şey göze alınmalıdır. Popüler öykülerde maçoluk ve feodallik özlemleri söz konusudur. A şk motifiyse gerçekten uzak ve modern ili şkilere uymayan tarzdadır. Yine dizilerin takıldı ğı anlatım tuzaklarından birisi de melodramlarda söz konusu olan iyi ve kötü arasında o bitip tükenmeyen kavga ve kli şele şmi ş ki şiliklerle ilgili olanıdır. İzleyici kitlesini, ailecek ekrana ba ğlayan bu dizilerin genel mantı ğı her sınıftan, kültürden ve ya ştan insanı ekran ba şında tutmaktır (Pi şkin 2008, 43). Bu özellikleri sayesinde bunu ba şarmaktadır da ancak de ğişen yayıncılık anlayı şı ve her geçen gün de ğişen izleyici do ğası, hem medya endüstrisini hem de bu konuda ara ştırma yapanları zorda bırakmaktadır. Örne ğin özel televizyonların hayatımıza dahil oldu ğu 90’lı yıllar Türkiye’sinde yapılan her yapım akılda kalıcıydı, heyecan vericiydi, iz bırakıyordu; 2000’li yıllara gelindi ğinde ise popüler kültürün etkisi ve görsel malzemenin yeni ileti şim teknolojileri aracılı ğıyla her an her yerde ula şılabilir olu şu sayesinde her şey ucuzladı, sıradanla ştı; ‘katı olan her şey buharla ştı’…Bir çocu ğun hemencecik oyuncaklarından sıkılması; farklı ve daha renkli oyuncak arayı şına girmesi gibi izleyiciler de ekrandaki yapımlardan çabucak sıkılmaya ba şladılar. Dima ğda iz bırakan yapımlar devri kapandı; her şey çok çabuk unutulur oldu. Bırakın geçen yılı, geçen ay yayından kaldırılan bir televizyon dizisinin bile esamesi okunmuyor artık. Her şeyin çabucak tüketildi ği bu ortamdan ekrandaki televizyon dizileri de kendine dü şen payı almaktadır. Artık dev yapımlar olsa da, yıldızlar ba şrolünde oynasa da bir televizyon dizisinin yıllarca sürmesi pek de mümkün görülmemektedir. Yapımcılar maliyeti yüksek, büyük çaplı prodüksiyonlardan korkar olmu şlar; ‘reyting’in kılıcı tepelerinde sallandı ğı müddetçe de böyle olacak gibi görülmektedir. 90’lı yıllardan günümüze kadar gelen süreçte de ğişen neydi de böylesi bir ortam olu ştu? Aslında bu soruya cevap aramak oldukça güç; çok de ğişkenli ve etkile şimli bir ortamda her şey de ğişti ve birbirini inanılmaz oranda etkiledi; yayıncı kurulu şların yöneticileri, izleyiciler, yapımcılar, oyuncular, görsel algı, teknik cihazlar ama her şey. Böylesine de ğişime açık bir dünyada olguların da de ğişmesi muhtemeldir; elbette güzellik, ihtiras, merak, zenginlik gibi temel olgular ise her zaman revaçta. Ancak özellikle izleyici için bu olguları arayı ş biçimleri de ğişmektedir. Eskiye oranla ekranlardaki yıldızların hayatlarına duyulan hayranlık azalmı ş, zenginlik algısı farklıla şmı ş ve elle gösterilen güzellerin sayısı artmı ştır. Bu temel olgular da artık 10

sıradanla şmaya ba şlamı ş; izleyiciye eskisi kadar haz vermez olmu şlardır. Böyle bir ortamda izleyici-dizi ili şkisinin seyrini ortaya koymak da eskiye oranla oldukça güçle şmi ştir.

De ğişmeyen tek şeyin de ğişimin kendisinin oldu ğu bu ortamda, genç izleyicilerin televizyon dizilerini izleme pratikleri de de ğişmektedir ve bu çalı şmayla mevcut de ğişimin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Ayrıca Türkiye’de özellikle gençlerin kitle ileti şim araçlarını kullanımına yönelik yapılan akademik çalı şmalar oldukça sınırlı sayıdadır. Bu kapsamda Esra Sadi (2007), “Ergenlerin Kimlik Olu şturma Sürecine Televizyon Programlarının Etkileri (Denizli İli Tavas İlçesi Örne ği)” isimli yüksek lisans tezinde en çok izlenen televizyon programların gençlerin kimlik olu şumu sürecindeki etkilerini ara ştırmı ştır. İbrahim Toruk’un (2008) “Üniversite Gençli ğinin Medya Kullanma Alı şkanlıkları Üzerine Bir Analiz” isimli çalı şmasında ise e ğitim ça ğında bulunan üniversite ö ğrencilerinin genel olarak medya izleme alı şkanlıkları ortaya konmu ştur. Ya şar Erjem ve Mustafa Ça ğlayandereli’nin “Televizyon ve Gençlik: Yerli Dizilerin Gençlerin Model Alma Davranı şı Üzerindeki Etkisi” isimli ara ştırmanın konusunu ise yerli dizilerin gençlerin model alma davranı şı üzerindeki etkileri olu şturmu ştur. Nesrin Kula Demir’in (2007) “Elazı ğ’da Kurtlar Vadisi Dizisinin Alımlanması” makalesinde ise Kurtlar Vadisi dizisinin genç izleyiciler tarafından çok izlenmesinin ardındaki nedenler ara ştırılmı ştır. Bununla birlikte; gençlerin televizyon ve televizyon dizilerini izleme pratiklerine yönelik çalı şmaların yok denecek kadar az olması bu çalı şmanın önemini artırmaktadır.

Bu çerçevede de ğerlendirilecek olan çalı şmanın ilk bölümünde tarihsel süreç içerisinde izleyici odaklı ileti şim ara ştırmaları ve temel yakla şımlar, izleyici ara ştırmalarına yön veren ba şlıca ileti şim çalı şmaları ve yeni e ğilimler ele alınarak ve izleyicinin aktif mi pasif mi, tek mi kitle mi, tüketici mi kamu mu olduğuna bir türlü karar verilemeyen do ğasına yönelik tartı şmalara yer verilmektedir. İkinci bölümde Kültürel Çalı şmalar gelene ği çerçevesinde ele alınan televizyon ve izleyici, televizyon anlatısı, anlamlandırma ve alımlama konularına de ğinilmektedir. Üçüncü bölümde televizyon dizilerinin anlatı yapıları ve özellikleri ve izlerkitle olarak gençler üzerine yo ğunla şılmaktadır. Çalı şmanın son bölümünde ise öncesinde kuramsal zemininin hazırlandı ğı ampirik bir çalı şma yapılarak; izleyici olarak belirlenen gençlerin 11

televizyon dizilerini izleme pratikleri analiz edilmektedir. Yapılan ara ştırma her şeyden önce ‘kalitatif’ tekniklere dayanılarak yürütülmü ş ve derinlemesine görü şmeler esas alınmı ştır. Yapılan alan çalı şmasında, aktif olarak de ğerlendirilen 15-24 arası genç izleyicilerin televizyon dizilerini nasıl izledi ği/yorumladı ğı/alımladı ğı ara ştırılmı ştır. Bu kapsamda, sosyo-ekonomik ve kültürel durumlarına göre 15-24 ya ş arasındaki her ya ş grubundan 5’er ki şi olmak üzere toplam 50 ki şiye sorulan sorular 5 ba şlık altında toplanmaktadır. İlk ba şlıkta sosyal ortamını belirlemeye yönelik, ikinci ba şlıkta gündelik hayat rutinlerine yönelik, üçüncü ba şlıkta izleme alı şkanlıklarına yönelik, dördüncü ba şlıkta dizilere yönelik ve be şinci ba şlıkta ise izleme nedenlerine yönelik sorularla izleyici alı şkanlıkları ve dizi izleme nedenleri anlamlandırılmaya çalı şılmaktadır. Bu amaçla eleştirel iletişim çalışmaları içinde şekillenen, niteliksel bir araştırma yöntemi olarak alımlama analizi uygulanarak, mesajın izler-kitle ile buluşma anı, süreci ve ortamı ön plana çıkarılmaktadır. Bunun yanında televizyon izleme alı şkanlı ğının gündelik hayat pratikleriyle do ğrudan ba ğlantılı oldu ğu dü şünülerek bu çalı şma ortaya konulmaktadır. 12

I. BÖLÜM MEDYA ÇALI ŞMALARI VE İZLEY İCİ

1.1. TAR İHSEL SÜREÇ İÇER İSİNDE İZLEY İCİ ODAKLI İLET İŞİ M ARA ŞTIRMALARI VE TEMEL YAKLA ŞIMLAR

1.1.1. İzleyici Ara ştırmalarının Geli şiminde Temel Yakla şımlar ve Farklı Paradigmalar

Kitle ileti şim kuramları kapsamında televizyon teorileri öncelikle medya ele ştirisi çerçevesinde Amerika ve İngiltere’de olu şmu ş ve biçimlenmi ştir. Ancak bu tespit televizyon programlarını çe şitli türlerine ili şkin yapılan ele ştiriler için de ğil, televizyonun medya olarak bütününü de ğerlendirmeye alan teoriler için geçerlidir. Bunun farklı örneklerini farklı alanlarda ve farklı ülkelerde görmek mümkündür. Ancak bütün bir medyum olarak televizyon hakkında geli ştirilen teorilerin birden ortaya çıkmadı ğını, yapılan bazı önemli çalı şmaların metodolojik ve epistemolojik olarak bu teorilere ardalan hazırladı ğını belirtmek gerekmektedir. Çalı şma kapsamında değerlendirilen ara ştırmaların, ileti şim ve medya çalı şmaları içerisinde II. Dünya Sava şı sonrasından itibaren etkisi giderek artan, oldukça önemli bir konuma sahip oldu ğu söylenebilir. Medya çalı şmaları içerisinde tarihsel bir de ğerlendirmeyle bu literatür, Frankfurt Okulu dü şünürlerinin yakla şımından ba şlayarak, anaakım ileti şim ara ştırmalarına, yapısalcılık ve göstergebilimden beslenen medya çalı şmalarına ve Kültürel Çalı şmalara kadar uzanan bir kapsama sahiptir. Çalı şmada, tarihsel nitelikli kategorile ştirmenin yanında analitik bir kategorile ştirme çabasına da girilmektedir. Bu çerçevede medya çalı şmalarının kendi içindeki tartı şmalar kapsamında epistemolojik ve metodolojik sorunlara de ğinilmesi hedeflenmektedir. 13

Literatürde kitle ileti şim kuramları, ileti şim ara ştırmaları, medya çalı şmaları vb. gibi çe şitli isimlendirmelerle anlamını olu şturmaya çalı şan bu alan, farklı kavramlarla da olsa birbirinin benzeri referanslarla ku şatılmı ştır. Kimileri, kitle toplumu problemati ği, Ele ştirel Teori, davranı şçılık, yapısal i şlevselcilik, simgesel etkile şimcilik, modernle şme ve ba ğımlılık kuramları, kültürel çalı şmalar, ekonomi politik vb. adlandırmalara a ğırlık vermektedir. Ayrıca bazı yazımlarda yer bulup bazılarında çerçevenin dı şında bırakılan Chicago Okulu, Frankfurt Okulu, Columbia Okulu, Birmingham Okulu ve benzerlerinden de söz edilmektedir. Ama hemen hepsinde Lazarsfeld, Katz, Lasswell, Bereller, Schramm, Klapper, De Fleur, Adorno ve Horkheimer, Blummer, McQuail, Carey, Hardt, Williams, Hall, Halloran, Curran, Garnham, Murdock ve Golding’den birkaçının ismine rastlamamak mümkün de ğildir (Kejanlıo ğlu 1998, 183). Benzer biçimde ileti şim alanındaki her çalı şma ileti şim ara ştırmalarının genel kabul gören evrelerinden bahseder.

Kitle ileti şimin akademik bir ara ştırma alanı olarak kurumsalla şması ve yaygınla şması sürecinin kaçınılmaz yönlerinden biri de, alanda yapılan ara ştırmaların tarihsel analizlerini yapma çabası olmu ştur. Bu tarihsel analizlerin hepsi, bir biçimde kitle ileti şim ara ştırmalarını sınıflandırma giri şimini de içinde bulundurmu ştur. Kejanlıo ğlu’na göre bu tarih yazımlarının hemen hepsi sorunlu bir ara ştırma alanından söz etmektedir. Alanın kaynama içinde oldu ğunu, dı şlayıcı oldu ğunu, bir türlü kendine yeter bir disiplin olamadı ğını belirten Kejanlıo ğlu, bu durumu bir sorun olarak görmekten öte böylesine flu bir ortamın olu şmasının nedenlerini toplumbilimlerinde yatan bunalımda aramak gerekti ğini vurgular (2000, 29). Aynı zamanda Kejanlıo ğlu (1998), literatürde farklı çalı şmaların birbirinin benzeri referanslarla ku şatıldı ğından da bahsetmektedir (183). İleti şim ve medya konusundaki kuramsal çalı şmaların ortak bir çizgi izlemedikleri gözlenirken, bu noktada ABD’den görgücü gelenek, Almanya’dan Frankfurt Okulu, Fransa’dan yapısalcı yakla şım ve İngiltere’den kültürel çalı şmaların farklı disiplinlerden gelen kuramların kesi şmesi ile olu ştu ğu belirlenmektedir. ( İnal 1996, 30). Bununla birlikte, ekonomi politik, Frankfurt Okulu, Marksist sosyoloji, ba ğımlılık teorisi, Kültürel Çalı şmalar ve kıta Avrupası felsefesi gibi çe şitli kaynakları bir araya toplayan ele ştirel yakla şımlar arasında da kuramsal açıdan önemli sayılabilecek farklılıklar bulunmaktadır (Slack; Allor 1994, 268).

14

Kitle ileti şimi ara ştırmaya konu oldu ğundan beri çe şitli yöntembilimsel yakla şımlar geli ştirilmi ş ve bunlara dayanan ara ştırmalar yapılmı ştır. Televizyon ele ştirisinde de, tıpkı kitle ileti şim alanının bütünündeki gibi, ana akım (main stream) etkisindeki ampirik ara ştırmaların yapıldı ğı ve kitle ileti şim modellerinin geli ştirildi ği birinci dönemle neo-Marksist bir yakla şımı benimseyen ele ştirel dü şüncenin ön plana çıktı ğı ikinci dönem olmak üzere iki temel dönem ayırt edilmektedir (Çelenk 2005, 36). Bunlardan ilki günümüzde kitle ileti şimi alanında dünyada egemen ara ştırma yöntemi; yapısal i şlevsel yakla şıma (structural functionalism) ba ğlı olarak geli şmi ş olan pozitivist ampirik gelenektir. İleti şimde, özellikle alan ara ştırmalarının hepsinde, yöntembilimsel hareket noktası yapısal i şlevsellik olmu ştur. Yakla şımın gönderici, mesaj, alıcı ve geri besleme ba ğlamlarında ele aldı ğı temel kuramsal konular ve sorunlar ‘etki’ üzerine kurulmu ştur. Paul Lazarsfeld etki ara ştırmaları gelene ğini ba şlatan ve egemen paradigma olması yolunda geli ştirdi ği yöntembilimsel tekniklerle, kendi ara ştırmaları ve destek verdi ği ara ştırmalarla önemli katkılarda bulunmu ştur (Erdo ğan; Kelo ğlu İş ler; Durmu ş 2005, 2). Bu yakla şım geleneksel, tutucu, anaakım, ço ğulcu yakla şımlar gibi de ğişik isimlerle adlandırılıp gruplandırılır. Liberal dünya görü şünün belirledi ği bu yakla şımlara göre liberal/ço ğulcu toplum ideali esastır. Ço ğulcu/liberal toplum de ğerlerini korumak üzere medya i şlevsel olarak kullanılır. Toplumsal de ğerlerin denetimi söz konusu oldu ğu için do ğrusal/çizgisel mesaj akı şı onaylanır. Medyanın etkileriyle ilgili olarak grup ili şkileri öne çıkartılır ve kantitatif ara ştırma yöntemleriyle bu etkiler ölçülür. İkincisi ise Marksist bir toplum ele ştirisinden beslenen, yapısalcılık içinde dönü şerek Kültürel Çalı şmalar gelene ğine kadar uzanan ve Frankfurt Okulu ile ekonomi-politik yakla şımı da içinde barındıran ‘ele ştirel yakla şımlar’ olarak belirlenen kuramsal e ğilimlerdir. Bu yakla şımlar ise öncelikle toplumsal de ğerleri sorgulayarak i şe ba şlar ve liberal/ço ğulcu toplum idealini mutlak hedef olarak kabul etmez. Teknolojinin ve mesajların belirlenimci kullanımına kar şıdır. Kültürel farklılıkların önemsenmesi ve bu farklılıkların ortaya çıkartılması için disiplinlerarası bir metodoloji arayı şındadır (İnal 1995, 60; Türko ğlu 2007, 102).

15

1.1.1.1 İki Gelenek Arasındaki Farkların Olu şumu; Ele ştirel ve Yönetsel Ara ştırma Ayrımı

İleti şim çalı şmaları alanı, ileti şimin bilim olarak kabul edildi ği 20. yüzyılın ilk yarısında ABD ve Avrupa’da birbirine paralel biçimde ancak farklı kanallardan ilerleyerek geli şmi ştir. ABD’de ileti şim olgusu daha çok kitle ileti şimi ve araçlarının etkisi kapsamında ele alınırken, Avrupa’da ileti şim kültür ba ğlamında kavramla ştırılmaya çalı şılmı ştır. İlk kez bu farklı yakla şımlar; Lazarsfeld’in pozitivist sosyolojisi ile Frankfurt Okulu’nun eleştirel gelene ği II. Dünya Sava şı sırasında büyük bir projeyle bir araya gelmi ştir. Bu çalı şma, 1937’de Rockefeller Foundation, Princeton Üniversitesi’ne radyonun Amerikan toplumu üzerindeki etkilerini incelemek için 67 bin dolar ba ğışta bulunarak Profesör Hadley Cantril ba şkanlı ğında Office of Radio Research kurmasıyla ba şlamı ştır. Avrupa’dan Amerika’ya göç eden Frankfurt Okulu üyelerinden Adorno, Lazarsfeld’in kitle ileti şim araçlarının çözümlenmesi ile ilgilenen sürekli kuramların ilklerinden biri olan Princeton Office of Radio Research çerçevesinde radyodaki müzik programlarının kültürel etkileri konusunda yapılacak bir ara ştırma projesinde birlikte çalı şma önerisini kabul eder. Lazarsfeld bu i şbirli ği içinde ‘Avrupa kuramı ile Amerika deneycili ği arasında bir yakınla şmayı geli ştirmeyi’ ummaktadır. Ele ştirel ara ştırmanın bürokratik ara ştırmayı canlandırmasını beklemektedir ancak bu umut bo şa çıkacaktır. İş birli ği daha 1939’da sona erer. İki anlayı şın kar şıtlı ğının a şılmaz oldu ğu görülür. Adorno, orta ğının önerdi ği ve ona göre ara ştırma konusunu ABD’de yürürlükte olan ticari radyo sisteminin sınırları içinde hapseden ve bu sistemin kendisinin kültürel ve toplumbilimsel sonuçlarının, toplumsal ve ekonomik önvarsayımlarının incelenmesine engel olu şturan soru katalo ğuna uymayı kabul etmez. Tek sözcükle, bu katalog kimi, nasıl ve nedeni gölgede bırakmaktadır. Daha sonra, kültürü ölçmek gereklili ği ile kar şı kar şıya kaldı ğında Adorno, “Bu kültürün onu ölçme yetisine sahip bir anlayı şı dı şlayan durumun ta kendisi olması gerekti ğini gördüm” diyecektir (akt. Mattelart; Mattelart 2003, 60).

İleti şim ara ştırmalarının tarihsel sürecinin ele alındı ğı temel çalı şmalardan birini ortaya koyan Hanno Hardt (2005), Lazarsfeld ile Adorno ve Horkheimer’ın sorunlu işbirli ğinden bahsederek, onların kültür ve medya fenomenlerine yakla şımları arasındaki temel farklılıklara dikkat çeker. ABD’deki kitle ileti şimi ara ştırmasının 16

Lazarsfeld’in önderli ğinde, kültür endüstrisinin ticari çıkarlarına ve hükümetin siyasal ilgilerine ba ğlı etkili bir giri şim haline geldi ğini belirten Hardt, kısıtlı olarak de ğerlendirdi ği dü şünsel ko şullar altında Adorno ve Horkheimer tarafından önerilen ele ştirel ara ştırma tipine yer olmadı ğını belirtmektedir (30-37). Adorno ve Horkheimer’in Aydınlanmanın Diyalekti ği’nde medya tarafından ebedile ştirilen Amerikan toplumunun siyasal de ğerlerine dolaysız bir saldırıda bulundu ğunu kaydeden Hardt, Ele ştirel Teori gelene ğindeki ele ştirel ara ştırmanın geleneksel toplumsal ara ştırmanın teorik temeline meydan okumaya çalı şırken, ele ştirel-yönetimsel ara ştırmanın metodolojik dü şüncelerin ve kitle kültürü fenomenlerinin tehdidi altında oldu ğunu belirtmektedir (2005, 39-40). Frankfurt Okulu’yla birlikte ele ştirel ara ştırmalar deyiminin ortaya konuldu ğunu belirten Mutlu (2004) da, Frankfurt Okulu üyelerinin özellikle Amerikan toplumbilimindeki şekliyle pozitivizmin en şiddetli ele ştiricileri olduklarını dile getirmektedir (194). Diğer yandan İnal, pozitivist ara ştırmalara kayan medya çalı şmalarının Frankfurt Okulu’nun bütünsel ele ştirel bakı ş açısından fazla etkilenmedi ğini, aksine Frankfurt Okulu’nun önde gelen ara ştırmacılarının bu akımdan etkilendi ği belirtmektedir (1996, 34).

Kejanlıo ğlu (1996) ise, spekülatif Avrupa gelene ğine dayalı kitle toplumu problemati ğinden etkilenen Frankfurt Okulu’nun ileti şim çalı şmalarındaki iki kutbun ele ştirel yakasında yer aldı ğını belirtmektedir. Lazarsfeld tarafından tanımlanan ve bugünkü tartı şmalarda hala etkisini sürdüren yönetsel-ele ştirel ara ştırma ayrımının, Columbia Okulu-Frankfurt Okulu ayrımına dayandı ğını dile getirmektedir. Frankfurt Okulu’nun, ‘ileti şime ekonomi politik yakla şım’ ve ‘ İngiliz Kültürel Çalı şmalar gelene ği’ gibi yakla şımlarla birlikte ele ştirel yakla şımlar içinde yer aldı ğını kaydetmektedir (1521). Korkmaz Alemdar ve İrfan Erdo ğan (1998) 1950’lerin sonu ile 1960’lardaki pozitivist-deneyci okul ve Marksist yakla şımları birle ştirme çabalarının özellikle 1970’lerin ikinci yarısından sonra ileti şim alanına da yansıdı ğını belirtmektedirler. Adorno ile Lazarsfeld’in yönetsel çalı şma noktasındaki anla şmazlıklarından bahsederek, sorunun politik ve epistemolojik oldu ğunu, deneysel okul ile ele ştirel okul arasındaki görü ş ayrılıklarının sınıflandırmanın kolay olmadı ğını dile getirmektedirler (324). 17

Ele ştirel Kuram’ın ça ğda ş toplumlardaki kültür, ideolojik ve kitle ileti şim araçlarının işlevlerine ili şkin çözümlemelerini, bu kuramın en de ğerli kalıtları olarak gören Douglas Kellner (2005) da, Frankfurt Okulu’nun ilk ele ştirel ileti şim ara ştırmaları modelini sunmakla kalmadı ğını; aynı zamanda kitle ileti şimi ve kültür temalarını ele ştirel toplumsal kuramla birle ştirme yönündeki ilk çabaların bazılarını da etkilediklerini belirtmektedir. Adorno ve Horkheimer’in açtı ğı yolu izleyen Fromm, Marcuse ve Habermas gibi di ğer Okul üyelerinin de kendi ele ştirel toplumsal kuramlarında kültür endüstrilerine temel bir rol atfetti ği vurgulanmaktadır (236-237). Kellner, Frankfurt Okulu’nun toplumsalla şmanın mahiyetindeki de ğişmelere ili şkin çözümlemesini izleyen Marcuse’nin de hakim toplumsalla şma etkeni olarak ailenin çökü şünü ve kitle ileti şim araçlarının yükseli şine dikkat çekti ğine de ğinmektedir. Sonuç; bireysel özerkli ğin çökü şü ve zihinle içgüdülerin kitle ileti şim tarafından manipülasyonudur. Okul üyelerinden Habermas’ın kültür endüstrilerinin do ğuşunu ve liberal demokraside kamusal alanın çökü şünü çözümledi ğini belirten Kellner, ele ştirel kuramcıların Yeni Sol ku şağı derinden etkiledi ğini belirtmektedir. Ayrıca Kellner, Ele ştirel Kuram’ın ele ştirel ileti şim ara ştırmaları üzerindeki etkisinin ço ğunlukla dolaylı oldu ğunu belirtmektedir (238-239). Frankfurt Okulu’nun tarihsel sürecini ele alan Fred Inglis (2005) de, çok farklı bir üslupla dü şündükleri için Frankfurt Okulu temsilcilerini medya kuramı bakımından hak ettikleri yere konumlandırmanın oldukça zor oldu ğu de ğerlendirmesinde bulunmaktadır (221-224).

Kitle ileti şim ara ştırmalarına ili şkin tarih yazımında Beybin Kejanlıo ğlu (2000), iki evre arasındaki ba ğlantının ya da ayrımın, Lazarsfeld ile Adorno özelinde ki şiselle ştirildi ğini, bunun, aynı zamanda, bütün kitle ileti şim ara ştırması alanına yayılan ‘ele ştirel’ ile ‘anadamar’ dikotomisinin de nirengi noktası haline geldi ğini belirtmektedir (33). Kejanlıo ğlu (1996), günümüzdeki yönde şme tartı şmalarında görülen ampirik ara ştırma ile kuram ayrımına dayalı yönetsel-ele ştirel yakla şımlar ayrımının, aslında Lazarsfeld ve Adorno’yla özde şle ştirilen bir yanlı ş kategorile ştirmeden kaynaklandı ğını ifade etmektedir (1525). Kejanlıo ğlu, Lazarsfeld’in ele ştirel ve yönetsel ara ştırma ayrımından hareketle, Frankfurt Okulu ya da Ele ştirel Teori’nin ileti şim alanının bir parçası olmaktan ibaret olarak anlaşılmasını, asıl gönderme yapılan metinin Kültür Endüstrisi olmasını, farklı u ğraklardan geçen, çe şitli mekanlara yayılmı ş olan ve birçok teorisyeni bünyesinde barındıran Frankfurt 18

Okulu’nun birkaç metine ve bir ki şiye (Adorno) indirgenmesini ele ştirmektedir (2000, 34). Kejanlıo ğlu, Okul üyelerinin Almanya ve ABD’de ampirik ara ştırmalar da yaptı ğını, ancak asıl sorunun özgül bir zamanda ve özgül bir yerde kar şıla şan Lazarsfeld ile Adorno ve Horkheimer’ın, kitle ileti şim literatüründeki kategorilere sı ğdırılmaya çalı şılmalarında ve bu kategorilerin sürekli yeniden üretilmesinde yattı ğını belirtmektedir (1998, 190).

Ele ştirel ileti şim ara ştırmalarının ele alındı ğı Slack ve Allor’un (1994) makalesinde de, ele ştirel ileti şim ara ştırmalarını tanımlama çabalarında yapılan en ciddi hataların Paul Lazarsfeld’in bu ara ştırmayla ilgili tanımlamasına güvenilmesinden ve tüm ele ştirel ara ştırmalarının kayna ğı olarak Frankfurt Okulu’nun gösterilmesinden kaynaklandı ğına dikkat çekilmektedir. Frankfurt Okulu’nun ‘ele ştirel teori’ terimini toplum ya şamını incelemeye yönelik yakla şımını tanımlamak için kullandı ğını ifade eden Slack ve Allor, Lazarsfeld ile Adorno’nun ortak projesini de ğerlendirildi ği makalede, ele ştirel yakla şımın Lazarsfeld’in iki pozisyon arasındaki tümüyle politik ve epistemolojik olan farklılıkları anlamada ba şarısız oldu ğunu dile getirmektedir. Ayrıca çalı şmada ele ştirel teorisyenlerin yönetsel çalı şmalara tamamen kar şı gibi görülmesinin yanlı şlı ğına vurgu yapılarak, temelde problemin metodolojik de ğil epistemolojik oldu ğu belirtilmektedir. 1 Slack ve Allor’a göre mesele, hem politik ve ekonomik varsayımları sorgulamayı kapsayan bir politik analiz hem de teori ve ara ştırma pratikleri arasındaki ili şki üzerinde duran geli şmi ş bir epistemolojik pozisyon sorununu içermektedir (263-265). Ele ştirel yakla şımlarla ele ştirel olmayan yakla şımlar arasındaki farklılıkları şematize etmenin oldukça basitle ştirilmi ş ve ba şarısız bir ayrı ştırma oldu ğunu belirten Slack ve Allor, kategorile ştirmenin ancak ele ştirel okulun sadece belli görünümlerinin belli yanlarının alınması ile mümkün olabilece ğini kaydetmektedirler (266-267).

1 Buradaki sorunun genelde dile getirilenin aksine metodolojik de ğil epistemolojik oldu ğunu belirtmek gerekmektedir. Ele ştirel ve yönetsel ara ştırma arasındaki ayrımın felsefi temelini, ele ştirel yakla şımın insanın özgürle şimiyle ilgilenmesi ve bu özgürle şimin ileti şimsel rasyonalitenin yaygınla şmasıyla olanaklı hale gelece ği dü şüncesi olu şturmaktadır (Köker 1998, 82). Ele ştirel ara ştırma, anaakım ileti şim ara ştırmasının davranı şçı yöneliminin tersine, medya, ileti şim ve toplumsal iktidar arasındaki ili şkiyi incelemektedir. Her ikisinde de iktidar sorgulaması vardır ama önemli bir farkla; ele ştirel ara ştırmacılar sınıflı bir toplumda medyanın rolünü sorgularken, anaakım ara ştırmacılar belirli bir çıkar grubunun iktidarını olu şturma ve devam ettirmesi noktasında medyanın işlevlerine odaklanır. Yani asıl farklılık, her birinin iktidar ve medya hakkındaki sorularının temelinde yatan toplum projesi ve bundan kaynaklanan iktidar anlayı şlarıdır (Fejes 2005, 295-296).

19

İleti şim ara ştırmalarının kökenleri ve geli şme sürecini ele alan Kurt Lang (2005) ise, Adorno ve Horkheimer’ın ABD’ye göç etmesinin, ABD ara ştırması olan ampirik yakla şımla, ele ştirel bir Avrupa gelene ğinin çapraz geli şimiyle sonuçlandı ğını, bu ara ştırmacıların ölçülebilir etkilerden çok, medya içeri ğinde yansıyan de ğerler ve ideolojik imgelerle ilgilendiklerini dile getirmektedir. Lang, ele ştirel bakı ş açısını savunanların medya içeri ğindeki örtük mesajlar ve uzun-dönemli uzantıları ele almalarına dikkat çekmektedir (38). Hardt ise, sonraki çalı şmalarda kısmen yer bulan Ele ştirel Teori’nin geleneksel felsefenin bilim ve do ğayla öncelikle ilgilenmesinin yerine, tarih ve kültüre önem verilmesi yolundaki giri şimleri ve epistemoloji ile siyaset arasındaki ili şkinin keskin bir şekilde farkında olmasının böylesi bir analiz için tayin edici nitelikte oldu ğunu belirtmektedir (2005, 46).

1.1.1.2. İki Yakla şım Arasındaki Temel Farklılıklar

1970’lerin sonunda medya çalı şmalarını geleneksel ve ele ştirel olarak ikiye ayırarak ele alma e ğilimi temelde Marksist bakı ş açısından yola çıkarak, liberal ço ğulcu toplumları ele ştiren ve dönü ştürmeye çalı şan bir görü şe dayanmaktaydı. Dolayısıyla geleneksel yakla şımların ortak paydasını, varolan ekonomik ve siyasal yapıyı verili kabul etmeleri olu şturuyordu. Ele ştirel görü şler ise aralarında ciddi farklılıklar ta şısalar da temelde kapitalist ekonomiyi ve siyasal liberalizmi evrensel do ğrular olarak de ğerlendirmemekteydiler (akt. İnal 1995, 61). Temelde ele ştirel yakla şımları anaakım ileti şim ara ştırmalarından ayıran şey, nedensellik sorununu yeniden tanımlamaları ve toplumsal gücün/iktidarın gerçekle ştirilmesinde temel olan bilginin kontrol yöntemleri ile ilgili kaygılarıdır (Slack; Allor 1994, 263). Aslında her iki yakla şımın ortak noktası iktidarı sorunsalla ştırmasıdır; ancak iktidarın ele alını ş biçiminde iki yakla şım farklıla şmaktadır. Ele ştirel yakla şımlarda sınıflı bir toplumun sürüp gitmesinde medyanın oynadı ğı rol sorgulanırken, ana akımda ise belirli bir otorite olarak politikacıların veya çıkar gruplarının iktidarı oluşturma ve sürdürmede medyanın oynadı ğı rol üzerinde durulmaktadır (Fejes 2005; 296).

İktidarın sorunsalla ştırılma ve kavranı ş şeklinde oldu ğu gibi ideolojinin ele alını ş biçiminde de iki yakla şım arasında farklılıklar bulunmaktadır. Ele ştirel çalı şmaların farklı isimlerle yapılmı ş olan sınıflandırmalara bakıldı ğında, medya çalı şmaları 20

içerisinde benimsenen ideoloji kavrayı şlarının belki de en belirgin özelli ğinin, epistemolojik ve metodolojik olarak Marksist gelenekle kurulan ili şki oldu ğu görülmektedir. Bu ili şki, do ğrudan gelene ğin kuramsal mirasını devralmak ve onu medya çalı şmalarına yansıtmak şeklinde olabildi ği gibi, gelene ğin içinden çıkmı ş temel kavramı ve önermeleri sorgulamak şeklinde de olabilmektedir. Bu durumun ortaya çıkması, toplumbilimler içerisindeki ideoloji tartışmalarının a ğırlıklı olarak Marksizm çerçevesinde yürütülmesinden kaynaklanmaktadır. Di ğer yandan, anaakım medya çalı şmalarında da çe şitli ideoloji yakla şımları bulunmaktadır ve bu türden çalı şmalar pek çok durumda liberal ideolojinin netle şmi ş hali olarak de ğerlendirilebilmektedir. Ancak anaakım medya çalı şmalarında kavram ve kavrayı ş olarak ideolojinin kendisi sorunla ştırılmamaktadır (Çam 2008; 11). Ele ştirel yakla şımlar ideoloji sorununu ele alı şları ve tanımlamaları açısından birbirlerinden ayrılırken, bunun uzantısı olarak izleyiciye ili şkin yorumlar ve medya metinlerine yakla şımları açısından da farklıla şmaktadırlar.

Di ğer yandan Slack ve Allor’a göre, ele ştirel yakla şımlar ba ğımsız bir alan de ğil daha çok ileti şim çalı şmalarına alternatif yakla şımlar geli ştirme alanıdır. Uluslararası ileti şim, yeni ileti şim teknolojilerinin toplumsal etkileri, ileti şim ekonomi-politi ği, kitle ileti şim sosyolojisi ve kültür çalı şmaları gibi farklı ara ştırma alanlarında, ara ştırmacılar toplumsal iktidarın i şleyi şinde ileti şimin rolü üzerinde duran yakla şımları birbiriyle ili şkilendirmek ve eklemlemek çabasına koyuldular. Birçok durumda açıkça olmasa da, bu yakla şımlar liberal/ço ğulcu toplum teorisine kar şıt olarak geli ştiler (1994, 263).

Bu kar şıtlı ğın yanı sıra farklılık gibi görünen bazı durumlarda iki yakla şımın benzer yanları da bulunmaktadır. 1930-60 arası yapılan çok sayıda alan ara ştırması ve deneysel çalı şmanın beraberinde getirdi ği sonuç medyanın etkisinin, dolayısı ile güç/iktidarının varsayıldı ğı kadar çok olmadı ğı yönündeydi. Klapper (1975) o döneme dek bu araçlara atfedilen güçlü etkinin varolmadı ğını ve medya için ancak peki ştirici bir etkiden sözedilebilece ğini vurgulamı ştır. Nicel yöntembilimsel bir anlayı şla toplanan veriler sonucunda medyanın kısa dönemli do ğrudan etkilerinin olmadı ğı tezine ula şılmı ştır. Geleneksel yakla şımları benimseyen ara ştırmacıların çalı şmalarının sonunda ula şılan bu nokta, Curran ve arkada şlarının (1982) belirtti ği gibi ele ştirel yakla şımların iddiaları ile çok da çeli şir gözükmemektedir. Medyanın etkisinin ancak peki ştirici bir etki oldu ğu, 21

di ğer bir deyi şle toplumda var olan de ğer, tutum ve inançları peki ştirdi ği yani yeniden üretti ği tezi, medyanın statükoyu yeniden üretti ği tezi ile çeli şmemektedir (akt. İnal 1995, 61). Bu anlamda izleyicinin pasif konumunu, ilk etki ara ştırmalarının ardından Frankfurt Okulu’nun medyanın ideolojik olarak yapılanmı ş mesajlarını tüketen pasif alıcılara vurgu yapıldı ğı ve medyaya göreli bir gücün atfedildi ği çalı şmalarında da görebilmek mümkündür. Kitle toplumu kuramcıları da aynı varsayımdan hareket ederek, medya içeriklerinin toplumdaki mevcut sosyal yapının devamını sa ğladı ğını ve bireylerin de bu kadere boyun e ğdiklerini belirtmekteydiler (Çaplı 2002, 176). Mutlu da tutucu kitle toplumu kuramcılarının ve radikal olarak de ğerlendirdi ği Frankfurt Okulu’nun farklı kaynaklardan beslenmelerine ra ğmen, kuramsal geli ştirimleriyle ortaya koydukları kültür endüstrisi modeli bakımından oldukça benzer bir noktaya ula ştıkları belirtilmektedir. Her iki yakla şımın, ele ştirilerine televizyon öncesi kitle ileti şim araçlarının de ğerlendirmesiyle koyuldu ğunu ancak ele ştirilerin televizyon için de geçerli oldu ğu vurgulanmaktadır. Buna göre; televizyonun üretimi yüksek kültürü tehdit eden veya varolan düzenin devamını sa ğlayan yapay bir içeriktir. İzleyici ise bu içerik kar şısında çaresizdir, pasiftir. Kültür endüstrilerinin içeri ği bu pasif izleyiciyi manipüle etmektedir (2008, 26).

Televizyon çalı şmaları alanında hakim konuma gelen ele ştirel teoriyi besleyen önemli kaynaklardan birisi de Frankfurt Okulu bünyesinde gerçekle ştirilen ara ştırma projeleri ve üretilmi ş eserlerdir (Çelenk 2005, 40-51). Alemdar ve Erdo ğan, 1930’lar ve II. Dünya Sava şı’nın pasif izleyici/kitleler anlayı şında kapitalist ve fa şist düzeni ele ştiren Frankfurt Okulu’nun alana farklı bir yorum getirdiklerinden bahsederler. Ayrıca, Alman fa şizminden kaçan, Frankfurt Okulu temsilcilerinin kitlelerin uyutulması ve uyu şturulması ve kapitalist çıkarlar için biçimlendirilmesi üzerinde durduklarına de ğinirler (1998: 50). Çelenk (2005) ise Frankfurt Okulu yakla şımının geleneksel Marksist anlayı ştan çe şitli boyutlarıyla farklıla şan neo-Marksist bir kültür ele ştirisine ba ğlı oldu ğu de ğerlendirmesinde bulunmaktadır. Kitle kültürünün kayna ğını halk de ğil endüstriyel bir dayatma süreci olarak gören Frankfurt Okulu’nun toplumbilimine en önemli katkılarından birinin, psikanaliz ve Marksizm arasında bütünleyici bir ba ğ kurma olana ğının ara ştırılması oldu ğu belirtilmektedir. 22

Hardt’a göre 1940’lar ile alanın bilimsel statüsü sa ğlamla şmı ş; bilimsel-ampirik bir alan olarak tanımlanan ileti şim ara ştırmaları, ileti şimin kültürel ve tarihsel rolü yerine, toplumbilimsel bir açıklamayı amaç edinmeye ba şlamı ştır. Böylece Frankfurt Okulu dü şünürlerinin ele ştirel perspektiflerinin var oldu ğu ancak alan içinde yeterince sesinin yükselemedi ği bir tür yönetimsel ara ştırmalar dönemi ortaya çıkmı ştır (2005, 15-31). Ayrıca Hardt, yönetimsel ara ştırmaların baskınlı ğının Kültürel Çalı şmaların 1970’lerde yükselişiyle kırılmaya ba şladı ğını vurgular. Hardt’tan farklı bir kritere dayanan Katz ise, Lazarsfeld’ten itibaren ileti şim çalı şmalarını iki ana kategoriye ayırmı ştır. Buna göre; ileti şim çalı şmaları ya kullanımlar ve doyumlar, anlam, açımlama konuları gibi izleyicinin ‘seçicili ği’ üzerinde durmakta ya da enformasyon akı şı ve toplumsal şebekeler gibi ileti şimin ‘ki şilerarası ili şkiler’ boyutunu ve buradaki etkisini incelemektedir (akt. Kejanlıo ğlu 2000, 36). Böylece Katz’ın kurgusunda ele ştirel yakla şımların politik duru şları ve mücadelelerinin bir tür ‘konu’ ayrımı içerisinde eritilerek göz ardı edildi ği, ileti şim alanının da medya etkilerinin ara ştırılması ile sınırlandırıldı ğı görülmektedir.

1970’ler ileti şim çalı şmaları alanında bir dönüm noktası olmu ş, tam da bu yıllarda, alanda paradigmatik bulanım olarak adlandırılabilecek bir durgunluk ya şanmaya ba şlanmı ştır. Durgunlu ğun nedeni, bir ölçüde etkiler ve kullanımlar ve doyumlar yakla şımlarının ileti şim konusunun karma şıklı ğıyla ba şa çıkabilecek bir epistemolojik ve metodolojik geli şmi şlikten yoksun olmaları ve bu zayıf kuramsal zemin üzerinde birbirini yineleyen çok sayıda ara ştırma üretilmesine kar şın yeni sorunlar üretememeleridir (Mutlu 1996, 1535). Anaakım medya çalı şmaların hakim oldu ğu bir ortamda çok keskin olmasa da ileti şim ara ştırmalarında çe şitli kırılmalar ya şanmı ş; Stuart Hall’ün deyimiyle ideoloji yeniden ke şfedilmi ş, medya çalı şmalarında bunalım sonucu baskın paradigmaya kar şı ele ştirel seçenekler ortaya çıkmı ştır. 1970’lerde ele ştirel ileti şim çalı şmalarının alana müdahalesi daha belirgin hale gelmiştir. Hall 1960’ların sonu ve 1970’ler ile birlikte, medyanın etkileri üzerinde yo ğunla şan ve yönetsel ara ştırmalara dayanan davranı şsalcı anaakım ileti şim çalı şmalarının kar şısında alternatif ele ştirel bir paradigmanın ortaya çıktı ğını belirtmektedir (2005, 77-78). İleti şim çalı şmaları alanı 1970 sonlarıyla birlikte, bu alana disipliner bir konum kazandırmak için çaba harcayan etkiler ile kullanımlar ve doyumlar genel yakla şımları ve türevlerinin ortaya koydu ğu bilimselci ve davranı şçı gelene ğin gözden dü şer 23

olmasının olu şturdu ğu durgunluk ortamında, bir bütün olarak toplumsal bilimlerdeki kuramsal yakla şım bollu ğundan payını almı ştır. Etnometodoloji, simgesel etkile şimcili ğin çe şitli biçimleri ve yeni Marksizm gibi yan yakla şımların yanı sıra, göstergebilim, yapısalcılık, hermeneutik ve ele ştirel kuram gibi esas olarak Kıta Avrupa’sına ait kuramların yeniden canlanarak toplum bilimlerine müdahale etmesi ileti şim çalı şmalarında da yankı bulmu ştur. Ancak Mutlu’ya göre bu alanda anaakım ileti şim çalı şmalarına kar şı en etkili seçenek Kültürel Çalı şmalar yakla şımı olmu ştur (1996, 1535). Hardt, Kültürel Çalı şmalar yakla şımının yükseli şinde Lukacs’dan Goldmann’a, Benjamin ve Frankfurt Okulu’nun çalı şmalarına kadar uzanan Batı Marksizminin yazılarının etkisinden bahsetmektedir. Frankfurt Okulu’nun ele ştirel yakla şımının ABD’deki ileti şim ve medya bilginleri arasında mütevazi ve eklektik bir yankı buldu ğunu söyleyen Hardt, daha sonra İngiliz Kültürel Çalı şmalarının gösterdi ği ba şarının, ileti şim ve medya sorunlarına kültürel bir yakla şımın, alanın literatüründe tutarlı ve kabul gören bir izlek olarak kaldı ğını anımsatıcı bir rol oynadı ğını belirtmektedir (2005, 52-61).

1.1.2. İzleyici Ara ştırmalarına Yön Veren Ba şlıca İleti şim Çalı şmaları (Anaakım Yakla şımlarınca Geli ştirilen Temel Kuramlar)

Kitle ileti şim ara ştırmaları gelene ği hangi konuyu ele alırsa alsın veya hangi sonuçlara ula şırsa ula şsın esas olarak her zaman etki sorunsalına odaklanmı ştır. Kitle ileti şim araçları üzerine yapılan ilk ara ştırmalardan itibaren, bu araçlarla iletilen mesajların izleyici üzerindeki etkisi incelenegelmi ştir. Ara ştırmaların temel sorunsalı izleyiciler olmu ş; mesajı alanların, yani izleyicilerin konumları her zaman önem ta şımı ş ve di ğer ara ştırma alanlarından daha fazla ilgi çekmi ştir. Medya hakkındaki ara ştırmaları bir gereklilik olarak ortaya koyan neden ise; medyanın zihinleri ve kamu davranı şını zaptetme ve yönlendirme konusundaki tahmine dayalı gücüdür (Fejes 2005, 295). En uzun ve en kapsamlı gelenek olarak kitle ileti şim ara ştırmaları içerisinde yer alan izleyici çalı şmaları aynı zamanda modern toplumlarda medyayı anlama noktasında merkezi bir öneme sahiptir. Medyanın rolünü anlamak için, izleyicinin dü şüncelerini ve kitle ileti şim araçlarıyla etkile şimindeki de ğişimini ortaya koyan bazı teorik modellere ihtiyaç vardır. Bu çerçevede farklı ileti şim modelleri, aynı toplumsal olguları farklı biçimde okumaktadır. Bu okuma, anlamlandırma sürecinin içinde yeraldı ğı tarihsel ve 24

toplumsal ko şullardan etkilenerek, bu ko şulların belirleyicili ği altında farklı görme biçimleri geli ştirecektir. Bu bölüm kapsamında; modellerin geli ştirildi ği temel kuramsal yakla şımlar e şli ğinde izleyici çalı şmalarına yön veren ara ştırma ve çözümlemelere yer verilerek, genelde kitle ileti şim ara ştırma alanlarından izleyici ara ştırmaları irdelenecek özelde ise geni ş bir içeri ğe sahip olan izleyici kavramı günümüzün en yayın kullanıma sahip medyası olan televizyon izleyicisi noktasında sınırlandırılacaktır.

Kitle ileti şim aracı ile bu aracı izleyen, okuyan-dinleyen bireyler arasındaki ili şkiyi ele alan ara ştırmaları, izleyici ara ştırmaları olarak adlandırabiliriz. İzleyici ara ştırmalarından bazıları, özellikle de ileti şim kurumları tarafından yapılan ara ştırmalar izlerkitlenin büyüklü ğü, izleyicilerin kimlerden meydana geldi ği; okuyucu, dinleyici ve izleyicilerin kitle ileti şim araçlarına, programlara ili şkin tercihleri, dürtüleri ve nihayet kitle ileti şim araçları çıktılarına izleyenlerin tepkileri gibi konular üzerinde durur. Kitle ileti şim kurumları tarafından yaptırılan ara ştırmalar genelde izleyicilerin ilgisini çekme ve reklam karını artırma gereksiniminden kaynaklanmaktadır. Di ğer taraftan izleyici çalı şmaları, aynı zamanda kitle ileti şiminin izleyiciler üzerinde ne gibi etkileri oldu ğunu ara ştırmaktadır. Etki süreci ara ştırılırken, bu araçların yalnızca bireysel düzeyde de ğil ayrıca geni ş toplumsal veya kültürel de ğişim düzeyindeki etkileri ara ştırılır (Yumlu 1994, 62-63). Gerek bireysel, gerekse daha geniş toplumsal veya kültürel düzeyde olsun, etkilenme düzeyi iki ayrı kategoride ele alınabilir;

• Bilgi, tutum, davranı ş, de ğer ve gerçekli ğin tanımlanması, • İzleyiciler arasındaki ili şkiler dizgesi üzerine olası etkiler.

İki ayrı etki biçimi olarak incelenen kitle ileti şimi etkileri, dolaysız olabilece ği gibi di ğer bazı faktörlerin söz konusu etkileri de ğiştirebilmesi de mümkündür. Örne ğin, izleyicilerin gereksinimleri, izleyicinin içinde bulundu ğu durum ve izleyicinin toplumsal nitelikleri gibi di ğer faktörler kitle ileti şiminden etkilenmeyi farklıla ştırır. Kitle ileti şim araçlarının izlerkitleyi tanımlayan ve bu araçların çe şitli düzeylerde etkilerini ara ştıran izleyici çalı şmaları bu nedenlerle belirli bir ileti şim biçimine (sinema, müzik, televizyon, basın vs.) ve ileti şim ürününe (haber, film, drama programları vs.) yönelir veya genel olarak belirli bir ileti şim aracının tüm çıktılarını 25

inceler (akt. Yumlu 1994, 63). Ancak tarihsel süreç içerisinde izleyici ara ştırmalarının etkiler yakla şımı kapsamında daha dar bir çerçevede izleyiciyi ele aldı ğını ve davranı şçı etkiler yakla şımı çerçevesinde farklı çalı şmaların olu ştu ğunu görüyoruz. Bu yüzden izleyici çalı şmalarını belirleyen ilk çalı şmalar ve yakla şımları ortaya koymakla i şe ba şlamak gerekmektedir. İlk dönemdeki ileti şim ara ştırmaları, medyanın izleyiciyi do ğrudan etkiledi ği varsayımından hareket ederken, akademik alanda izleyici tanımı, güçlü medya metinlerinin etkisi altında kalan pasif kitleleri tanımlamak için kullanılmaktaydı. Medyanın etkili oldu ğu varsayımının dayandırıldı ğı temel nokta ise, medyanın çok yaygın olması ve günlük ya şamın her a şamasında yer almasından ileri geliyordu (Çaplı 2002, 176).

1.1.2.1. Anaakım İzleyici Ara ştırmalarının Geli şiminin İlk Evresi: Etkiler Yakla şımı

Etki ara ştırmaları anaakım ileti şim ara ştırmalarının üzerinde en çok zaman ve para harcadıkları ara ştırmalar olmu şlardır. Etki, izleyicide ileti şim sürecindeki ö ğeler tarafından olu şturulan gözlenebilir ve ölçülebilir de ğişim olarak tanımlanmaktadır. Ara ştırma konusu ileti şimin alıcılar üzerindeki etkisi olan ve birçok ara ştırma e ğilimini içinde toplayan bir ileti şim ara ştırmalar bütünü olarak de ğerlendirilen etkiler yakla şımı, ara ştırma sorunsalı gere ği tek yönlü, do ğrusal ileti şim modellerini temel alan ve dolayısıyla alıcı kategorisini görece pasif bir kategori olarak kavramla ştıran, ancak giderek izlerkitleyi daha aktif konuma yerle ştiren ve daha geli şkin modellerle i şleyen yakla şımlara da kaynaklık eden bir yakla şımdır (Mutlu 2004, 99).

İleti şim çalı şmalarının uzunca bir dönemine hakim olan geleneksel anaakım yakla şımın ba şlıca oda ğı medya etkileri olmu ştur. Bazı ileti şim ara ştırmacıları dahil birçoklarının zihninde, ileti şim ara ştırmasının yönelmesi gereken temel önemdeki sorun medyanın izleyici üzerindeki etkisidir (Fejes 2005, 295). Jensen de, genel olarak medya çalı şmalarının nedeni olarak vurguladı ğı ‘etki’ sorunsalının çıkı ş noktası olarak ‘medya insanlara ve topluma ne yapar?’ sorusu oldu ğuna i şaret ederken (2002: 138), özel olarak televizyona atfedilen bu gücün yönlendirdi ği ‘etki ara ştırmaları’ için de temel soru ‘televizyonun onu izleyen insanlar üzerindeki etkisi nedir?’ olmu ştur. Özellikle bu temel soru, 1950’ler ve 60’lar boyunca iki tema çerçevesinde ortaya konulmu ştur; 26

televizyondaki şiddet görüntüleri insanları şiddete yönlendiriyor mu ve insanların siyasal tutumları üzerinde televizyonun etkisi nedir? Böylelikle etki ara ştırmaları okulu olarak bilinen çalı şmalar ba şlamı ştır (Lewis 2005, 344).

Bu çalı şmaların odaklandıkları temel sorular medya içeriklerinde yer alan şiddetin özellikle çocuk izleyiciler üzerindeki etkisini ölçmek olmu ştur. Bunun dı şında kalan ara ştırmaların büyük ço ğunlu ğunda ise medyanın seçim kampanyaları sırasında oy verme davranı şı üzerine olan etkileri sorgulanmı ştır. Medya ara ştırmalarının öncüleri, medyanın çok etkili oldu ğu ve güdüleme amaçlı olarak kullanılabilece ği varsayımından hareketle tüm dikkatlerini medyanın bireylerin siyasi tutum ve davranı şları üzerindeki etkilerine odaklamı şlardır (Çaplı 2002, 177). Görgül ara ştırma gelene ği içinde bu tür çalı şmalar ‘kitle ileti şim araçlarının’ kısa dönemli do ğrudan etkileri üzerine odaklanmı ş ve ampirist gelenekten ve sosyal psikolojiden yararlanarak belirli bir paradigma olu şturmu ştur ( İnal 1995, 61). 2

İleti şim ara ştırmalarında özellikle 1940 ile 60’lı yıllar arasındaki döneme a ğırlıklı olarak hakim olan bu e ğilim, kitlesel olarak dola şıma giren mesajların tecimsel amaçlı olması nedeniyle kültürel bakımdan olumsuz etkiler olabilece ği varsayımından temellenmi ş ve bu olumsuz etkilerin ölçülmesinin ve bunları denetlenebilir hale getirebilecek toplumsal politikaların geli ştirilmesinin gerekli oldu ğu iddiasıyla karakterize olmu ştur. Tabi ki akademik etki ara ştırmalarının ortaya çıkması bir tek bu nedene indirgenemez (Mutlu 1999, 88). McQuail, ileti şim çalı şmalarında etki ara ştırmaları tarihini ele alırken;

• 1900’lerde ba şlayan öncü çalı şmalardan 1940’lara kadar olan güçlü etkiler dönemi, • Akademik medya çalı şmalarının ba şladı ğı 1930’lu yıllar ile 1970 arasında bu araçların dü şünüldü ğü kadar etkili olmadı ğını vurgulayan ampirik ara ştırmalar dönemi,

2 Raymond Williams, televizyonun etkilerine dair kabul gören bu ara ştırmalarda, ister şiddet isterse oy verme gibi farklı bir konuda olsun, alanı ve yönetimi belirleme e ğilimi gösteren belirli bir kültürel model oldu ğunu belirtir. Genelde televizyona ili şkin olarak, di ğer etkilerle kar şıla ştırıldı ğında ne gibi bir etkiye sahip oldu ğunun soruldu ğunu söyleyen Williams, tüm etkiler –televizyon, okul, basın, i ş- birlikte hareket ettikleri bilinmesine ra ğmen, ayrıymı ş gibi varsayılmasını da ele ştirir (2003, 104). 27

• 1960’lar sonrası güçlü medya anlayı şının yeniden dönü şüyle ba şlandı ğı 1960’larda uzun vadeli etkiler dönemi, • 1980’lerde birlikte ortaya konulan anlam in şası ve sosyal yapının etkisinin ön plana çıktı ğı çalı şmaların hakim oldu ğu tartı şmalı medya etkileri dönemi olarak dört safhaya ayırmı ştır (1983, 48-49; akt. Jensen 2002, 139). Ku şkusuz dönemlerin bu şekilde belirlenmesi normatif bir yakla şımın gere ğidir yoksa bu dönemleri keskin hatlarla birbirinden ayıran çalı şmalar söz konusu de ğildir.

1.1.2.2. Erken Dönem

İleti şim çalı şmaları alanının temeli ABD’de, 1920 ve 1930’larda, farklı disiplin ve ilgi alanlarının ileti şimi konu alan ara ştırmalarıyla atılmı ştır. Bu alan özellikle ba şlangıç yıllarında disiplinlerarası bir niteli ğe sahiptir. Siyaset bilimi alanında propaganda ve kamuoyu üzerine, sosyo-psikolojik alanında propaganda ve ikna etme süreçleri üzerine ve toplumbilim alanında yapılan ara ştırmalar alanı tanımlayan çalı şmalardır (Mutlu 1996, 1533). 1930’ların sonuna kadar süren ara ştırmalarda, ileti şim araçları görü ş ve inançları biçimlendiren, ya şam alı şkanlıklarını de ğiştirebilen, davranı şların yönlendirilmesinde etkin olan, hatta siyasal sistemleri belirleyen önemli bir güç olarak de ğerlendirilmekteydi. Bu görü şler bilimsel ara ştırmalardan çok, basın, sinema ve radyonun toplumun geni ş kesimlerinde izleyicilerin ilgisini çekmesinin ampirik gözlemleni şine dayanıyordu (McQuail 1983, 48). Bu dönemde kitle ileti şim ara ştırmaları büyük oranda ileti modeli etrafında şekillenmi ş ve temel sorunsalı mesajların bir kaynaktan di ğerine iletilmesi sürecini incelemek ve medya mesajlarının izleyiciler üzerindeki etkilerini ara ştırmak olmu ştur. Etki sorunsalı ba ğlamında ilk olarak mutlak etki yakla şımına ardından da Paul Lazarsfeld’in öncülük etti ği anaakım ampirik kitle ileti şimi ara ştırmaları gelene ği ve kısmı ve dolaylı etki görü şünün yükseli şine de ğinilecektir. Özellikle televizyonu ele aldı ğımızda; 1940-1970 arası kitle ileti şim araçlarının dü şünüldü ğü kadar etkili olmadı ğını vurgulayan ampirik ara ştırmalar dönemi olarak de ğerlendirilmesine ra ğmen, tam da bu dönemde ortaya konulan erken dönem televizyon ara ştırmalarında örtük biçimde; televizyonun en azından mesaj aktarma düzeyinde güçlü bir araç olduğu belirtilmektedir (Çelenk 2005, 37).

28

Medya izleyicisi ile ilgili çalı şmaların tarihi iki farklı perspektif arasında sıkı şmı ş görülebilir; metnin izleyici üzerindeki gücü ve mesajın potansiyel etkilerinden izleyiciyi korumak. İlk yakla şımın geleneksel etki çalı şmaları açısından en açık temsili hipodermik i ğne modelinde görülmektedir. Bu yakla şıma göre göndericinin gönderdi ği mesaj alıcı konumundaki bireylerin davranı şını etkiler. Buna göre gönderilen mesajlar alıcılar üzerinde deri altına enjeksiyon yapan bir şırınga ya da sihirli bir mermi gibi do ğrudan ve anında bir etkide bulunuldu ğu dü şünülmektedir. Bu yakla şım klasik sa ğ görü ş açısından geleneksel de ğerleri bozan bir yapı olarak de ğerlendirilmi ş, solda ise izleyiciyi sessiz bırakan politik bir yakla şım içerisinde tüketici de ğerlerini yücelten ve yanlı ş bilinç a şılayan bir yapı olarak de ğerlendirilmi ştir. Morley’e göre hipodermik i ğne modelinin modern ve daha da geli ştirilmi ş versiyonu Frankfurt Okulu üyeleri tarafından ortaya konulmu ştur. Kitle toplumu ele ştirisini ortaya koyan bu yakla şım daha sonra ‘Ele ştirel Teori’ diye anılacak ve bu modelde oldu ğu gibi kitle ileti şim araçlarının toplumların bilinçlerine egemen ideolojiyi enjekte etti ği yakla şımı ortaya konulacaktır (Morley 2008). Katz (1987), bütün kitle ileti şimi ara ştırmalarını ‘etki’ ara ştırması olarak de ğerlendirmekte, bundan uzakla şan her türlü çalı şmayı kitle toplumu savlarına (Ele ştirel Teori’ye) dönü ş olarak nitelemektedir.

Kitle ileti şimin güçlü etkiler modeli için deneysel kanıtlama çalı şmaları 1940’ların sonunda Hovland ve arkada şları, 1950’lerin ba şında ABD Ordu Enformasyon ve E ğitim Bölümü, daha sonra da Yale Üniversitesi’nin Tavır De ğişikli ği Merkezi (Attitude Change Center) tarafından yapılmı ştır. Bu çalı şmalar aslında Amerikan ordusunun II. Dünya Sava şı’nda kar şıla ştı ğı sorunlara çözüm getirmek amacındaydı. Hovland ve arkada şları tavır de ğişikli ğine yol açacak iletici, iletiler ve izleyicilerin özellikleri ile ilgili deneyler yapmı şlardır. ‘Tartı şmalı Bir Konuda Kanaat De ğiştiriminde Tek Yanlı Sunuma Kar şı İki Yanlı Sunumun Etkisi’ isimli yapılan incelemede; ileti şimde bulunan bildirimcinin savundu ğu görü şe ba ştan kar şı olanların iki yanlı sunuma dayanan bir eğitim ve propagandadan daha rahat ve büyük ölçüde etkilendikleri ortaya konulmu ştur (Türko ğlu 2007, 110).

Bu dönemde medya çalı şmaları kitle ileti şim araçlarının kısa dönemli do ğrudan etkileri üzerine odaklanmı ş ve ampirist gelenekten ve genellikle sosyal psikolojiden alınan kavramlardan beslenerek bir rotaya oturmu ştur. Curran ve arkada şlarının (1982) 29

belirtti ği gibi bu çalı şmaların odaklandıkları temel sorular medya içeriklerinde yer alan şiddetin çocuk izleyiciler 3 üzerindeki etkisini ölçmek olmu ştur. Pek ço ğu laboratuar ara ştırması olan ve deneysel yönteme dayanan bu çalı şmalar medyanın etkilerini taklit, özde şle şme, tetikleme ve bo şalım (catharsis) sa ğlama gibi farklı etki biçimlerini tanımlayan kavramlarla açıklamaya çalı şmı şlardır. Bunun dı şında kalan ara ştırmaların büyük ço ğunlu ğunda ise medyanın seçim kampanyaları sırasında oy verme davranı şı üzerine olan etkileri sorgulanmı ştır (akt. İnal 1995, 61). Bu dönemde izleyici grupları etnisite, sınıf ve cinsiyet ve dinsel ya da kültürel aidiyet gibi etkile şimsel belirlenmeler dikkate alınmaksızın çocuklar ve yeti şkinler gibi çok genel kategoriler altındaki totolojik bir tümlük olarak analiz edilmi şlerdir (Çelenk 2005, 37).

1940’lı ve 50’li yıllarda Amerika’da alanla ilgili yeni geli şmeler ya şanmı ş; Amerikalı ara ştırmacılar Herta Herzog, Robert Metron, Paul Lazarsfeld ve sonrasında Elihu Katz’la birlikte nicel ve pozitivist metodoloji kapsamında ampirik izleyici ara ştırmaları ortaya konulmu ştur. Sonraki yirmi yıl boyunca izleyicilerin tam anlamıyla kültür endüstrisine kar şı pasif konumda olmadıkları ileri sürülmü ştür. Bu sürecin yapı ta şlarını olu şturan Merton’un Mass Persuasion ve Katz ve Lazarsfeld’in Personal Influence çalı şmaları, iki a şamalı akı ş modeliyle ortaya konulan e şik bekçileri ve kanaat önderleri kavramlarıyla sonraki dönemin belirleyicileri olmu şlardır (Morley 2008).

İzleyiciyi pasif olarak gören bu anlayı ş, zaman içerisinde de ğişerek yerini izleyiciyi daha aktif gören tartı şmalara bırakmı ştır. Bu yakla şım, kuramsal olarak ilk kez Lazarsfeld ve Katz’ın 1940 yılında geli ştirdikleri iki a şamalı ileti şim modeli çalı şmasında kullanılmı ştır. Lazarsfeld ve Katz söz konusu çalı şmalarında, medyanın neden her zaman beklenildi ği kadar do ğrudan etkisinin olmadı ğını, kanaat önderi

3 Medyanın izleyicisi üzerindeki etkisine yönelik olarak izleyici ara ştırmaları alanında yapılan ilk yapıta şı diyebilece ğimiz çalı şma; Jensen’in ilk sa ğlam (etkin) ve kapsamlı medya çalı şması olarak de ğerlendirdi ği Payne Vakfı (Payne Fund) tarafından Amerika’da ortaya konulan; filmlerin çocuklar üzerindeki etkilerini konu alan bir dizi ara ştırmadan ibarettir. (Jensen 2002, 157-158). 1929-1932 yılları arasında 13 çalı şmadan olu şan ve The Payne Fund tarafından desteklenen ara ştırmalar serisi, 1933 yılında basılmı ştır. Her çalı şma üç ara ştırma kategorisinden -filmlerin içerikleri, izleyici ve çocuklar üzerindeki etkileri- olu şmu ştur. Bu çalı şmalar hala günümüzde çocuklar üzerine yapılan birçok çalı şmaya kaynaklık etmektedir (Jowett; Jarvie; Fuller 2007). Payne Fund’un medya ve şiddet sorunu konusunda uzun bir gelene ği kurumsalla ştıran ara ştırmaları, Lasswell’in postülasından uzakla şarak iletilerin alıcılar üzerindeki do ğrudan etkisine ili şkin davranı şçı kuramı yeniden gözden geçirmi ş ve ya ş, cinsiyet, toplumsal çevre, geçmi ş ya şantılar ve ebeveynlerin etkisi gibi, iletilerin alımlanmasında rol oynayan de ğişik etkenlere dikkat çekmi ştir (akt. Mattelart; Mattelart 2003, 32-33).

30

de ğişkenini ortaya atarak açıklamaya çalı şmı şlardır. O dönemde çok yo ğun olarak ele ştirilen ve tartı şılan bu çalı şmanın belki de en önemli tarafı, ilk kez akademik olarak izleyicinin daha aktif bir konumda oldu ğunu göstermesidir. Her ne kadar izleyicinin aktif konumunu abartıp medyanın o kadar etkili olmadı ğı imasını ta şısa da bu çalı şma ile birlikte, o güne kadar sayısal ve istatiksel bir varlık olarak kabullenilen izleyici, ilk kez ya şayan ve refleksleri olan sosyal yapılar olarak tanımlanmaktaydı. Böylece, sadece kuramsal olarak medyanın sahip oldu ğu varsayılan gücü azaltılmakla kalmayıp, izleyici, sosyal ya şamın me şru bir özelli ği olarak görülmeye ba şlanıyordu (Çaplı 2002, 178).

1940 ve 1948 ba şkanlık seçimlerini konu alan, Lazarsfeld, Berelson ve Gaudet’nin incelemeleri kitle ileti şim araçlarının sınırlı veya peki ştirici etkileri modelinin temelini olu şturmu ştur. Lazarsfeld ve arkada şları seçim kampanyaları sırasında kitle ileti şim araçlarının seçmenler üzerinde do ğrudan etkiler olu şturdu ğunu belirlemekte ba şarısızlı ğa u ğradı ğını gözlemliyor; böylece kitle ileti şimin etki-tepki modeline göre çalı ştı ğına ili şkin o zamanki yaygın sayıtlıları zayıflatıyordu. Etkilenme daha çok var olan kanıların peki ştirilmesi olarak gözleniyor ve çok az olan de ğişimin ise kitle ileti şim araçlarından de ğil, ki şisel ileti şim kaynaklarından (kanaat önderlerinden) etkilenme biçiminde gerçekle şti ği iddia ediliyordu. Etkinin iki a şamalı akı ş modelinin klasik cümlesi ortaya konuluyordu: “Fikirler ço ğu kez radyo ve basından kanaat önderlerine, buradan da nüfusun daha az etkin kesimine akar.” (akt. McQuail; Windahl 1993, 83). Bu önermeyi çok sayıda farklı ba ğlamda sınamak üzere şekillendirilmi ş bir ba şka çalı şmanın yayımlanmasından birkaç yıl sonra ki şilerarası etkinin kitle ileti şim etkisinden daha güçlü oldu ğu görü şü daha da yaygınla şmı ştır. Böylece, do ğrudan etki ve hipodermik i ğne gibi tezler bir anlamda rafa kalkmı ştır. Sonuç olarak, kanaat önderleri ve ki şisel etki rolüne ili şkin çok etkili bir dizi kuram ortaya çıkmı ştır (Türko ğlu 2007, 111; McQuail; Windahl 1993, 83-84). Bu kuramlar daha sonra Gitlin’in vurguladı ğı gibi, ileti şim kuram ve ara ştırmalarının egemen/baskın paradigması, anaakım çalı şmaları olarak tanımlanmaya ba şlamı ştır (1978). Bu model izleyicilerin yaptıkları tercihlerde kitle ileti şim araçlarından aldıkları mesajın de ğil, içinde yer aldıkları grubun yöneliminin etkisinde kaldıklarını belirtir. Mesaj etkisi konusunda yapılan çalı şmaların sonuçlarının birbirleriyle tutarsız olması ve somut olarak ortaya yeni bir şey koyamaması sonucunda bu ara ştırmalar gözden dü şmeye 31

ba şlamı ş ve yerini izleyicinin konumuna göre dizayn edilen ara ştırmalara bırakmı ştır (Yaylagül 2006, 50).

Di ğer yandan II. Dünya Sava şı sonrasında ilgi gören ve yaygınlık kazanan modernle şme yakla şımı, dü şünceleri geleneksel medya çalı şmalarının kökeninde yatan pek çok ara ştırmacıyı derinden etkilemi ştir. Bu isimler arasında Lasswell, Scramm, Lerner, Pye ve Pool’u sayabiliriz. Modernle şme okulunun temel dayana ğını medyanın varsayılan güçlü do ğrudan etkisi olu şturuyordu. Ele ştirel medya çalı şmaları ise toplumsal olanı tarihsel bir perspektifle kavrarken, Batı de ğerlerini medya aracılı ğıyla azgeli şmi ş ülkelere yaymayı savunan görü şlere kar şı, kültürel emperyalizm, tek yönlü enformasyon akı şı gibi kavramlarla kar şı çıktılar ( İnal 1995, 61). Chicago Okulu ara ştırmacılarından Harold Lasswell’in yaptı ğı ileti şim tanımı ise, ileti modeli etrafında şekillenmi ş kitle ileti şim ara ştırmalarının kavramsal çerçevesini ortaya koyması açısından klasikle şmi ştir. Kim, kime, neyi hangi kanalla ve hangi etki ile söyler? Laswell 1948’de, kendisini ünlü yapan ve ku şkusuz çok açık olan bu formülle, daha önce ancak monografik nitelikte bir dizi incelemeyi gerçekle ştiren davranı şçı çözümleme gelene ğine kavramsal bir çerçeve kazandırmı ştır. Bu formül ara ştırma alanlarına dönü ştürüldü ğünde su sonuç çıkar: “denetim çözümlemesi-içerik çözümlemesi- medyanın ya da desteklerinin çözümlenmesi-izleyicilerin çözümlenmesi-etkilerin çözümlenmesi”. Uygulamada, bu programın iki noktası ayrıcalıklı olmu ştur; etkilerin çözümlenmesi ve bunlarla yakından ili şkili olarak, ara ştırmacının halka yakla şımını yönlendirebilecek ö ğeleri sa ğlayan içerik çözümlemesi. Bu ara ştırma tekni ği, ileti şimcilerin görünür içeri ğinin ‘nesnel, sistematik ve niceliksel betimlemesini’ hedeflemektedir. Medyanın alıcılar üzerindeki etkileriyle ilgilenilmesi, bilgilerinde, davranı şlarında tutumlarında, duygularında, kanaatlerinde ve eylemlerinde gerçekle şen de ğişimlerin uygulama amacıyla sürekli de ğerlendirilmesi, ara ştırmaları ısmarlayan yönetimin bir bilgilendirme kampanyasının, i şletmelerin bir reklam ya da halkla ili şkiler kampanyasının ve sava şa girme ba ğlamında da ordunun propaganda eylemlerinin etkilili ğinin sayısalla ştırılmasına önem vererek açıkça dile getirdikleri sonuç elde etme isteklerine ba ğımlıdır (Mattelart ; Mattelart 2003, 31-32).

Televizyon, kitlesel kullanıma girdiği 1940’ların sonu ve 50’li yıllarla birlikte kitle ileti şim ara ştırmalarının içinde yer almaya ba şlamı ş, erken dönem olarak isimlendirilen 32

bu süreçte televizyon incelemeleri izleyici ara ştırmaları ile karakterize olmu ştur. (Lewis 2005, 344). Bugün birçok yönüyle ele alınan televizyon ara ştırmaları, 1940’lardan 70’lere kadarki dönemde izlerkitle çalı şmalarından olu şuyordu. Anaakım izleyici ara ştırmaları, en genel hatlarıyla davranı şçı çözümleme gelene ğini ve bu gelene ğin 1940’larda ini şe geçmesinin tamamlanmasından sonra, 1950’li ve 60’lı yıllar boyunca çe şitli kitle ileti şim modellerinin geli ştirilmesiyle karakterize olmu ştur. İleti şim ve televizyon çalı şmalarına yön veren anaakım etkisindeki çalı şmalar, sonuçları bakımından televizyon ve toplum ili şkisine dair totolojik bir ili şkiselli ğin peki şmesine de katkıda bulunmu şlardır. Erken dönem televizyon ara ştırmalarında da örtük bir biçimde ortaya konulan şey, televizyonun en azından mesaj aktarma düzeyinde güçlü bir araç oldu ğu anlayı şıdır. Televizyona yüklenen bu güçlü etkinin belirledi ği etki ara ştırmalarında, izleyici davranı şlarında televizyon izleme alı şkanlıkları ile paralellikler gösterebilecek etkilerin de ğerlendirilmesine odaklanmak söz konusudur. Bununla birlikte bu incelemelerde izleyiciler, kültürel, sınıfsal ya da entelektüel özellikler etrafında farklıla şmalar sergileyen gruplar olarak de ğil, televizyona aynı biçimde maruz kalan ve çok temel sosyo-demografik özellikler bazında tanımlanan geni ş ve homojen gruplar olarak de ğerlendirilmektedirler (Çelenk 2005, 36-37). 4 Davranı şçı etki ara ştırmaları, ileti şim çalı şmaları alanında sorulan soruları ve metodolojiyi belirleyen baskın bir gelenek haline gelmekle birlikte, bu alanın sorunsalla ştırdı ğı konuların karma şıklı ğıyla ba şa çıkabilecek bir kuramsal yeterlili ğe ula şamadı. Bu yetersizlik bir yandan etki yakla şımının içinde daha incelikli kavramsal ve metodolojik formülle ştirmelere yol açarken, di ğer yandan da, ara ştırma sorunsalını etki yakla şımının tam kar şısına kaydırmayı tasarlayan kullanımlar ve doyumlar yakla şımını gündeme getirdi. Bu yakla şım ileti şim çalı şmalarındaki sorunun oda ğını mesajdan alıp izlerkitleye kaydırıyordu (Mutlu 1996, 1533).

4 Televizyon veya kitle ileti şim araçlarından herhangi birinin ne oldu ğu sorusunun genellikle bu araçların etkisinin ne oldu ğu sorusuna dönü şmesini sorunlu bulan Mutman ise, bunun altındaki nedenlerin; kamuoyunun inceleme ve ara ştırma sonuçlarına dayanmayan genel kanısının ve medya ara ştırmaları tarihinin tortula şmı ş dü şüncelerinin oldu ğunu belirtir. Medyanın her zaman bir araç olarak kuruldu ğunu ve bu araçsal statünün hiçbir zaman sorguya çekilmedi ğinden yakınan Mutman, medyaya ili şkin soruların hep medyanın kullanım de ğerine ili şkin sorulara dönü ştü ğünü vurgular (1995, 26). 33

1.1.2.3. İzleyici Ara ştırmalarında İzleyiciyi Konumlandırma Noktasındaki Karma şa

Amerika’da Elihu Katz’ın, İngiltere’de Jay Blumler, James Halloran ve Leicester Kitle İleti şim Ara ştırmalar Merkezi’nin 1960-70 arası çalı şmalarıyla katkıda bulundu ğu ‘kullanımlar ve doyumlar’ yakla şımı ön plana çıkmı ştır. Bu yakla şımla birlikte izleyici pasif izleyici anlayı şı yerine aktif izleyici konumunda de ğerlendirilmi ş, Halloran (1970) medya alanındaki çalı şmaların ‘medyanın insanlara ne yaptı ğı’ sorusu üzerinde odaklandıklarını, oysa asıl sorulması gerekenin ‘insanların medya ile ne yaptıkları’ oldu ğunu belirtmi ştir (Morley, 2008). Böylece iktidarın televizyon ekranlarından alınıp, televizyonu belli gereksinimlerini tatmin etmek amacıyla kullandı ğı dü şünülen izleyiciye verilmesi söz konusudur (Lewis 2005, 351).

İzleyicilerin kitle ileti şim araçlarını etkin bir şekilde kullandı ğını iddia eden ‘kullanımlar ve doyumlar’ yakla şımı i şlevselci perspektiften bakarak izleyicilerin televizyonu neden izledikleri sorusuna cevap aramaktadır. Bu soruya verilen cevapta, izleyicilerin televizyonu bazı ihtiyaçlarını tatmin etmek yani bir fayda sa ğlamak amacıyla kullandıkları ifade edilmektedir. Bu yaklaşıma göre, insanlar gereksinimlerini doyuma ula ştırmaya çalı şırlar. Doyum için kullandıkları araçlardan bazıları da kitle ileti şim araçlarıdır. İnsanlar bu araçlar ve araçların ürünleri arasında gereksinimlerini kar şılamak için seçme yaparlar. Bu amaçlı etkinlikler sonucu gereksinimler giderilir, gerginlikler azaltılır. Bu yakla şımın önde gelen isimlerinden McQuail ve arkada şlarının yaptıkları çalımsalar sonucunda televizyonun ‘faal’ izleyicilerinin araç sayesinde kar şıladıkları ihtiyaçları a şağıdaki şekilde sınıflanmı ştır:

1. Oyalanma, kaçı ş; günlük hayatın sıkıntılarından uzakla şma, e ğlenme, katharsis sa ğlama. 2. Ki şisel ili şkiler yani; televizyon dolayımıyla ba şkalarıyla ili şki kurmak, yalnızlık duygusunun hafiflemesi. 3. Ki şisel kimlik; Program içeri ğiyle izleyicinin kendi ya şamı arasında ba ğ kurması, olası sorunlarla ilgili bilgi edinme ve varolan de ğerlerin peki ştirilmesi. 4. Gözetim altına alma, dünya olaylarından haberdar olma, bilgilenme. (Mutlu 1999, 81-85; Tekinalp; Uzun 2004, 121-124; Yumlu 1994, 104-105). 34

Bu yakla şıma yapılan en temel ele ştiriler; ‘kullanımlar ve doyumlar’ yakla şımının etkiler yakla şımının basitçe ters çevrilmi ş bir versiyonu oldu ğu yönündedir. Böyle bir çizgisel modele dayandı ğı için etki modelinin dü ştü ğü hataya dü şerek, her şeye egemen bir izleyici portresi çizmesi ele ştirilmi ştir (Oskay 1992, 137-156). Kullanımlar ve doyumlar yakla şımıyla çok sayıda ampirik ara ştırma yapan ara ştırmacılar, iyimser bir yakla şımla kitle ileti şim araçlarında yer alan içeri ğin izleyiciler tarafından belirlendi ğini söylemektedirler. Oysa, kitle ileti şim araçlarına bireylerin do ğrudan katılımı birçok ara ştırmacı tarafından olanaksız olarak tanımlanmaktadır. Kullanımlar ve doyumlar yakla şımı etki ara ştırmaları gelene ğine bir kar şıt-seçenek olarak önerilmekle birlikte, varolan metodolojik sorunları çözemedi ği gibi, yeni sorunların da ortaya çıkmasına neden olmu ştur. Bu ara ştırma programında, izlerkitle üyelerinin mesajları kullanımları, psikolojik ve toplumsal olarak belirlenen gereksinimlere indirgenmi ştir. Mutlu’ya göre kullanımlar ve doyumlar yakla şımının temel sorunlarından biri bu gereksinimleri tanımlayan etkenler arasında bulunması gereken ileti şim araçları mesajlarının varlı ğını göz ardı etmesi oldu. Mutlu, “Bu yakla şım, etki ara ştırmalarının izlerkitleyi mesaj kar şısında zayıf ve umarsız, pasif görme e ğiliminin kar şıtıydı ve bu kez ileti şim araçları tümüyle etkisiz bir konuma getiriliyordu. Ayrıca mesajların izlerkitle gereksinimlerinin birer i şlevine indirgemesi, bu kez karma şık bir göstergeler yapısına sahip olan mesajların bu karma şıklı ğını göz ardı etmesi anlamına geliyordu. Bu tür bir indirgemecilik, kullanımlar ve doyumlar yakla şımını etki ara ştırmalarının yetersiz ve karma şık yapısına benzer bir duruma sürükledi.” diyerek yakla şımı ele ştirmektedir (1996, 1534).

Görüldü ğü gibi bu yakla şım ilk dönem etki ara ştırmalarının aksine izleyici ve tüketicileri pasif konumdan çıkararak onlara belirli bir düzeyde aktiflik atfetmektedir. Bu aynı zamanda televizyon izleyicilerinin, kültürel direnme noktaları bakımından güçsüz ve dı ş dünyaya ili şkin yorum olu şturmada televizyon güdümlü ve edilgen bireyler olarak de ğerlendirilmelerine de bir tepkiydi. Di ğer yandan kullanımlar ve doyumlar yakla şımının etki çalı şmalarından temel farkı, izleyiciyi televizyondan akan içeriklerle dolacak olan bo ş bir kap olarak görmekten uzakla şarak, bu kabı neyle dolduraca ğı ve onunla ne yapaca ğı konusunda tercih sahibi bir izleyici tarifine dayanmasından kaynaklanmaktadır. Etki noktasındaki bu yön de ğişikli ği, televizyondan izleyiciye do ğru kaydırılan bu güçlülük nosyonu, ele ştirileri de beraberinde getirmi ştir. 35

Lewis, bu yön de ğişikli ğinin televizyonun e ğlence ve enformasyon gibi belirli gereksinimleri tatmin etti ğinin kabulü anlamına gelmekle birlikte, izleyicinin televizyonu bütünüyle kontrol altına tutabilece ğine ili şkin yanlı ş bir kanaati de uyandırmı ş oldu ğunu ifade etmektedir (akt. Çelenk 2005, 38). Etki ara ştırmalarına eklenen bu halkanın gözden kaçırdı ğı nokta ise genellikle izleyicinin kontrolü elinde tutan esas güç olmaması ve izleyiciyi de ğerlendirirken içinde bulunulan sosyolojik ve kültürel perspektifleri ihmal etmesidir.

Kullanımlar ve doyumlar yakla şımının temelinde yatan dü şünce, ‘kaçı ş’ kavramıdır. Kitle ileti şim ara ştırmalarının önde gelen isimlerinden, Merton ve Lazarsfeld’in bu araçların etkilerine yönelik olarak ortaya attıkları ‘uyu şturma etkisi’ kavramı, izleyici kitlesinin toplumsal sorunlara tepki vermek ve müdahale etmek yerine, uyu şmu ş ve tepkisiz olması anlamına gelmektedir. Burada da suç kitle ileti şim araçlarına atılmaktadır. Özellikle Marksist kuramcılar, kitle ileti şim araçlarını insanları kaçı şa yönelterek pasifle ştirdikleri için ele ştirmi şlerdir. Televizyonun etkilerinden bir ba şkası ise, di ğer ileti şim araçlarıyla etkile şime girmesiyle ortaya çıkan ‘törel ürkü’ (moral panic)’dir. Belli toplumsal gerilim dönemlerinde, belli bir grup ya da sorun medya tarafından odak haline getirilir, bu da dikkatin onun üzerinde toplanmasına neden olur. Medyanın bu tutumu, hükümet, polis ve mahkemelerin, o meseleye yönelik yeni uygulamalar geli ştirmesine sebep olur (Mutlu 1999, 90-92).

Etkiler ara ştırma okulu, metodolojik bir çıkmaza girmi ş olmakla birlikte, buradan çıkı ş için kullanımlar ve doyumlara yönelmeyenler de oldu. Lewis’e göre birçok bakımdan kullanımlar ve doyumların gerçekle ştirdi ği de ğişme etkiler modelinin ciddi bir yeniden de ğerlendirili şini önledi. Bazıları etkiler yakla şımını içerden dönü ştürmeye giri şmek amacıyla bu e ğilime direnerek, televizyonun etkisinin çözümlenmesini ele ştirip ilerlettiler. Bu alandaki en verimli çalı şma ekme kuramı olarak bilinen bir yakla şımın geli ştirilmesini içeriyordu (2005, 356). Ekme (cultivation) kuramı izleyici ara ştırmaları açısından önemli bir geçi ş noktasını temsil etmektedir. Etkiler modelinin televizyonu konu alan daha olgun, daha geli şkin bir versiyonu olan bu çözümleme modeli, televizyon izlemenin ara ştırmacının çok az denetleyebildi ği ya da hiç denetleyemedi ği uzun dönemli bir etkinlik oldu ğu öne sürmektedir (Mutlu 2004, 316). Televizyonun ister siyasal, ister di ğer alanlardaki etkilerinin kısa dönemli tutum ve davranı şlarla 36

sınırlandırılması ve bunun sonucu ortaya çıkan paradigmatik kısırlık, özellikle televizyonun uzun dönemli etkilerini sorunsalla ştıran bu gibi ara ştırmalarla belirli bir ölçüde de olsa giderilmi ştir (Mutlu 1999, 96).

Gerbner’in ortaya koydu ğu bu yakla şım çerçevesinde birlikte televizyon izlemenin izleyicilerin gündelik ya şam hakkındaki dü şüncelerini etkileyip etkilemedi ği sorgulanmıştır. Gerbner, televizyonu modern toplumları şekillendiren bir güç olarak görmektedir. Ekme ara ştırması da etki gelene ği içerisinde yer almaktadır. Ekme kuramcılarına göre, televizyonun etkisi uzun dönemlidir. Bu etki azar azar, dolaylı fakat zamanla birikerek gerçekle şir. Çok fazla televizyon izlemenin gerçek hayattan çok televizyon programlarındaki dünyayla tutarlı tutumları ektiği dü şünülür. Televizyon bir hikaye anlatısı olarak sembolik dünyamıza hakimdir ve kafamızın içindeki imajları o belirler (Yaylagül 2006, 64-65). Gerbner’a göre televizyonda en çok gösterilen şey, izleyiciler açısından da oldukça ilgi çekici olan şiddet sahneleridir. Bu yakla şıma göre televizyondaki görüntüler şiddete de ğil, insanların toplumdaki şiddet konusundaki inançlarını biçimlendirmede etkili olmakta, bireysel bulguların yanı sıra, asıl sonucu televizyonun en etkili toplumsalla şma etkenlerinden biri oldu ğudur. Bu yakla şıma göre ekrandaki dünya izleyiciler üzerindeki uzun-dönem etkisini izleyicilerin ki şisel durumları ve deneyimlerini göz önüne alarak de ğerlendirme iddiasındadır.

Etkiler yakla şımı içinde yer alan ara ştırmalarda, Gerbner’in yakla şımında oldu ğu gibi televizyon izleyicileri, ileti şim araçları kar şısında etkiye tamamen açık ve pasif olarak konumlandırılmı şlardır. Dolayısıyla, izlerkitle televizyon metinlerinde ne deniyorsa, onu anlamaktadır. Ba şka türlü bir yorumlama/okuma dü şünülmemektedir. Kullanımlar ve doyumlar yakla şımında oldu ğu gibi izleyici ve televizyon programı arasındaki ili şkiyi tam tersi bir açıdan sorunsalla ştıran yakla şımlarda ise, televizyon içeri ği izleyicinin be ğenisine sunulan bir mal olarak görülmekte ve izleyicilerin ihtiyaçlarına uygun olarak tasarlandı ğı dü şünülmektedir (Mutlu 1999, 88-99). Bu çözümleme televizyonun ça ğda ş toplumlarda güçlü bir ideolojik etken oldu ğunu ortaya koymu ştur. Televizyonun etkilerinin, kendi sınırlı alanlarında genelde ciddi ve özenli olan sosyolojik ve psikolojik ara ştırmalarına; 1960’larda tümüyle geli şmi ş bir belirleyici araç olarak teknoloji teorisiyle, önemli ölçüde ula şılmı ştı. Görüldü ğü gibi sosyolojik ve psikolojik ara ştırmalarda fazlaca saklı ideoloji vardı, ancak yeni teori, yalnızca bir 37

onama, böylece bu sıfatla ileti şim yolunun kutlanması için de ğil, aynı zamanda, onunla ve kullanımlarıyla ilgili di ğer sorunların ortadan kaldırılma u ğra şısı oldu ğu için, açıkça ideolojikti (Williams 2003, 105)

1.1.2.4. Yeni E ğilimler: İzleyici Ara ştırmalarındaki Dönemeç

1970’ler ileti şim çalı şmaları alanında bir dönüm noktası ya şanmı ş ve alanda paradigmatik bunalım olarak adlandırılabilecek bir durgunluk dönemine girilmi ştir. Durgunlu ğun nedeni, bir ölçüde ‘etkiler’ ve ‘kullanımlar ve doyumlar’ çalı şmalarının ileti şim konusunun karma şıklı ğıyla ba şa çıkabilecek geli şkinlikten yoksun olmaları ve bu çok zayıf kuramsal zemin üzerinde birbirini yineleyen çok sayıda ara ştırma üretmelerine ra ğmen yeni çözümler üretememeleriydi (Mutlu 2006, 40). Bu dönemlerde yapılan saha ara ştırmalarını ve çözümlemelerini etki ara ştırmaları kapsamında de ğerlendiren Lewis bu ara ştırmaları iki sözcükle özetler; ‘sonuçsuzluk veya kafa karı ştırıcılık’ (2005, 344). Sorun temel etkiler sorusunda de ğil, metodolojik ve epistemolojiktir; sorunun özgül formülle ştirimlerinde ve bu soruyu sınama ve yanıtlamada kullanılan araçlardadır. Televizyon izlemenin etkisi karma şık toplumsal süreçlerle ilgilidir. Etki gelene ği içindeki çalı şmaların televizyonun etkilerine ili şkin genel geçer bir bulguya ula şamamı ş olmaları şaşırtıcı de ğildir. Çünkü uyaran-tepki modeli insanların televizyonla ili şkilerini kavramamıza elvermeyecek kadar yalın, basit ve indirgemecidir (Mutlu 1999, 92).

Aslında önceki dönemler ve günümüz için de geçerli olan bu sorunun temelinde pozitivist ve davranı şçı bilim yakla şımı yer almaktadır. Son yıllarda pozitivist ve davranı şçı perspektiften ele ştirel ve sosyolojik olana do ğru bir de ğişim gözlenmektedir. Bu geli şime neden olarak geçmi şin ampirik etki ara ştırmaları gelene ği olarak da adlandırılan geleneksel ara ştırmalarındaki sınırlılıklar gösterilebilir. Lewis’in televizyon ölçe ğinde yaptı ğı ele ştirinin temelinde Yumlu’nun da dile getirdi ği geleneksel ara ştırmaların kitle ileti şimini açıklamadaki yetersizli ği sorunu yatmaktadır 5 (1994, 55); bu sorunun ele ştirel bakı şın ortaya çıkı şına neden oldu ğu da artık genel kabul

5 İleti şim çalı şmaları, egemen paradigma olarak ampirist yakla şımlar neticesinde derinli ği olan nitel bir kuramsal çerçeve geli ştirmek yerine, birbirinin tekrarı olan ve özünde yeni bir şey ortaya koymayan nicel bir veri toplama ve yı ğılma alanı olmu ştur. Bu durum Anglo-Sakson pozitivist bilim felsefesinin ve Amerikan pragmatizminin alana egemen olmasının neticesidir (Yaylagül 2006, 18). 38

görmektedir. Medya etkileri üzerindeki davranı şçı oda ğın Amerikan ara ştırmalarında uzun süre egemen olmasına ra ğmen, bu dönemde ileti şim ara ştırma ve incelemelerine ili şkin yeni bir çizgi ortaya çıkmı ştır. Ele ştirel ileti şim perspektifi olarak adlandırılan bu yeni yakla şım medya, toplum ve birey ili şkileri hakkındaki tartı şma ve ara ştırma ba ğlamını kesin bir şekilde de ğiştirmeye çalı şmaktadır. Ele ştirel ara ştırma, anaakım ileti şim ara ştırmasının davranı şçı yöneliminin tersine, medya, ileti şim ve toplumsal iktidar arasındaki ili şkiyi incelemeye bakmaktadır (Fejes 2005, 296).

Geleneksel davranı şçı yakla şımın tersine, bu yeni ara ştırma perspektifini besleyen kaynakların büyük bölümü İngiltere’deki ve Kıta Avrupası’ndaki ara ştırmacılardan olu şmaktadır. Sosyoloji, ekonomi, göstergebilim, siyasal felsefe, edebiyat çalı şmaları, psikoloji ve tarih gibi çok çe şitli ara ştırma alanlarından esinlenen ele ştirel ara ştırmacılar, Batılı kapitalist dünyanın sınıfsal olarak katmanla şarak ayrı şmı ş toplumlarının ayakta kalmalarında medyanın oynadı ğı rolü incelemeye çalı şırlar. Bu ele ştirel yakla şımlar bir arada ele alındıklarında geleneksel Amerikan ileti şim ara ştırmaları kar şısında kökten bir yenilik getirmektedir. İki ara ştırma akımı arasındaki ba şlıca farklılıklar, ara ştırmanın mahiyeti ve amaçları hakkındaki varsayımlardan metotlara, orandan da akademik söylemin barındırdı ğı kavramlara dek uzanmaktadır. Tarihsel olarak davranı şçı ara ştırma gelene ği temelde medyanın etkileriyle ilgilenmi ştir. Ele ştirel yakla şımlar ise ya medya iletilerinin denetlenmesi ve üretilmesi üzerine ya da sınıf egemenli ğine dayalı bir toplumu destekleyen özgül bir ideolojiyi medyanın nasıl geli ştirdi ğini inceleme ba ğlamında bu iletilerin içerikleri üzerine odaklanmaktadır (Fejes 2005, 296-298).

Ele ştirel yakla şımlar oldukça çe şitli teorik ilgileri ve yakla şımları ku şatsa da bu perspektifin içinde yer alan üç temel ara ştırma yakla şımını tanımlamak mümkündür. Bunlardan ilki olan yapısal yakla şım, dilbilim, antropoloji, göstergebilim ve psikanalizde bulunan dü şüncelerden esinlenir. Ba şlıca amacı medyadaki anlamlandırma ve temsil sistemi ve süreçlerini incelemek olmu ştur. Ampirik yapısalcı ara ştırma filmler, televizyon programları, reklamlar ve bunlara benzer medya metinlerinin analizi üzerinde odaklanmaktadır. İkinci temel ele ştirel yakla şım olan ekonomi politik yakla şımı, medya üretiminin ekonomik yapısı ve süreçleri üzerinde odaklanır. Bu 39

yakla şım makro düzeyde sorunları ele aldı ğı ara ştırma ortamında izleyici aya ğını ihmal etmekle ele ştirilmektedir. Ele ştirel yakla şımların üçüncüsü olan kültürel çalı şmalar ise medya iletileri üzerinde odaklanması bakımından yapısal yakla şıma benzerlik ta şımaktadır. Yalnız, yapısalcı yakla şımın bu tür iletilere atfetti ği özerkli ğin tersine, kültürel yakla şım medya içeri ğinin ve etkisinin, medya iletilerinin üretildikleri ve alımlandıkları toplumsal çevre tarafından biçimlendirildi ğini varsaymaktadır (akt, Fejes 2005, 296-297). Kısaca de ğindi ğimiz bu yakla şımlarda izleyici çalı şmaları noktasında yeni e ğilimleri ortaya koyan ‘Kültürel Çalı şmalar’dan yo ğunlukta bahsedilecektir. Di ğer yakla şımlar ileti şim çalı şmalarına önemli katkılar sa ğlamı ş olsalar da izleyici noktasındaki en belirgin ve en etkili yakla şımın ve ara ştırma örneklerinin Kültürel Çalı şmalar gelene ği içinde olu ştu ğunu görüyoruz. Ayrıca anaakım izleyici ara ştırmalarından farklı olarak dikkat çeken ve kendine alanda oldukça a ğırlıklı bir yer bulan alımlama analizinin de bu yakla şım içinden çıkması bu konudaki e ğilimimizi belirlemektedir.

1970’lerde ortaya çıkan ve izlerkitlenin televizyonla olan ilişkisini, alı şılagelen teknikler ve sorunlarla de ğil, izlerkitlenin gündelik ya şamları, ya şam alanları ve pratikleri içinde etnografik yöntemlerle inceleyen ara ştırma e ğiliminin, en azından sonuçları itibariyle izleyici ara ştırmalarında bir dönemeç olu şturdu ğunu söyleyebiliriz (Mutlu 1999, 99). 1980 yıllar boyunca izleyici ara ştırmalarında önceki etki çalı şmalarıyla ba ğını kopartan bu yeni geli şmeyle; ev halkına ba ğlı olarak televizyon alımlamasının aile ba ğlamının önemine odaklanan çalı şmalar ortaya konulmuştur. Bu çalı şmalarda etnografik yöntemler ön plana çıkmı ş, izlemede toplumsal cinsiyet örüntülerinin önemli oldu ğu ve ev içi kullanım alanlarının belirleyicili ği noktasında yakla şımlar ortaya konulmu ştur. Bu konudaki ba şlıca çalı şmalar Morley’in Family Television ve Everday Life ve tarihi bir yakla şım olarak Lynn Spigel’in Make Room For TV’sidir. Bu çalı şmalar alımlama analizleri çalı şmaları içerisinde de ğerlendirilebilirler (Morley 2008). 1985 yılının ortalarından itibaren ileti şim çalı şmalarının ba şlıca ara ştırmalarını izleyici ve medya metinlerinin alımlaması olu şturmu ştur.

İzleyici deneyimi çalı şmasına alternatif bir yakla şım olarak alımlama analizi, kullanım ve doyumlar yakla şımına dahil olan ara ştırmalardan farklı olarak kitle ileti şim araçları çalı şmaları gelene ğinden kaynaklanmaktadır. İzleyici çalı şmaları alanındaki en yeni 40

ara ştırma geleneklerinden biri olarak alımlama analizi, ele ştirel kuram, göstergebilim, söylem analizi ve kitle ileti şim araçlarının kullanımı hakkındaki etnografik ara ştırmaların etkisinde geli şmi ştir (McQuail; Windahl 1993, 182). Alımlama analizi etnografik çözümleme yönteminin küçük bir ölçe ğidir ve 1980’lerden ba şlayarak İngiltere’de Birmingham İngiliz Kültürel Çalı şmaları gelene ği içinde kültürel alanda gerçekle ştirilen farklı sistematik çalı şmalar ile ivme kazanmı ştır. Yeni izleyici ara ştırmalarını tanımlayan yakla şımların temelini olu şturan Kültürel Çalı şmalar yakla şımının en önemli ismi Stuart Hall’dır. İngiliz Kültürel Çalı şmaları içinde Hall’un (1980) geli ştirdi ği ‘Kodlama ve Kodaçımı’ modeli izleyici ara ştırmaları alanındaki yeni eğilimi belirleyen yol gösterici bir metin olmu ştur. Hall, bu model ile ‘kullanımlar ve doyumlar’ yakla şımı içindeki çıkmazları a şmaya çalı şır. Model, televizyon mesajları ve bu mesajların kullanımını, birbirleriyle etkile şim içindeki iki ayrı evreden olu şan - kodlama ve kodaçımı olarak- bütünsel bir süreçte ele alır (McQuail; Windahl 1993, 183). Hall ve arkada şlarının bu model içinde odaklandıkları sorun ise ‘anlam/anlamlandırma’ olmu ştur.

Alımlama analizinin ilk örnekleri arasında Hall tarafından formüle edilen ele ştirel kuramın türlü varyasyonları yer almaktadır. Bu model, herhangi bir kitle ileti şim aracı mesajın kaynaklarından alımlanması ve yorumlanmasına do ğru giderken geçirdi ği de ğişim evrelerini ön plana çıkartır (McQuail; Windahl 1993, 183). Hall, geleneksel medya çalı şmalarının dayandı ğı gönderici/mesaj/alıcı’dan olu şan do ğrusal modelin ileti şim sürecindeki karma şık yapılanmayı göz ardı etti ğini belirterek ele ştirmekte ve süreci üretim, dola şım, tüketim ve yeniden üretim olarak birbirinden ayrı ama eklemlenmi ş kertelerden olu şan yeni bir yakla şım ortaya koymaktadır. Bu açıdan mesajın söylemsel yapısı ileti şim süreci içinde önemli bir yere sahiptir ve gerek kodlama gerek kodaçımlama süreçleri, göreli bir özerkli ğe sahip olsalar da belirlenmi ş kerteler olarak ele alınmalıdır. Medya metinlerinin üretim sürecinin de söylemsel bir yönü bulunmaktadır. Bu süreç, varolan anlamlar ve dü şünceler ile çerçevelenmektedir (İnal 1995, 66-67).

Hall ba şlangıçta Ferdinand de Saussure’ün etkisiyle yapısalcı bir yakla şım içinden, söylemlerin bir mesajın anlamını yapıla ştıran hakim anlamları oldu ğunu öne sürer. 41

Buna göre ideolojik anlam herhangi bir metnin 6 önerdi ği sonsuz sayıda okuması olmamasına dayanmaktadır. Dolayısıyla her metnin sınırlı sayıda okuma olana ğı vardır ve böylelikle okur (izleyici) bu sınırlı anlamlar arasından seçim yapabilir. Ancak Hall, kodlama ve kodaçımlamada daha önceki yapısalcı konumundan vazgeçer ve medya mesajlarının izleyici tarafından kar şıt ve tartı şmacı bir şekilde okunabilece ğini belirtir. Böylelikle medya metinlerinin sınırlı anlamları yerine çokanlamlılı ğı kavramını ortaya koyar. Medya mesajlarının üretiminde temel ayrım kodlama ve kodaçımlama arasındadır. (Mutlu 1999, 99-100).

Alımlama yakla şımının özünde anlamın alıcı tarafından atfedilmesi ve olu şturulmasını belirlemek vardır. Kitle ileti şim mesajları ço ğunlukla polisemiktir yani birden çok anlamı vardır ve mesajlar yorumlanabilir. Ayrıca alımlama analizi kullanımlar ve doyumlar yakla şımından farklı olarak çok daha büyük ve daha özerk, birbirinden kopuk yorumlayıcı toplulukların varlı ğını önemser. Kullanımlar ve doyumlar yakla şımından ba şlıca farklılıkları ise; mesaja daha merkezi bir konum vermesi, toplumsal sistemi göz önüne alması, etnografik, yorumlayıcı ve niteliksel yöntemi tercih etmesi, herhangi bir nedensel akıl yürütmenin olmamasıdır (McQuail; Windahl 1993, 182-183). Bu yakla şım çerçevesinde kullanılan nitel ampirik yöntemler derinlemesine görü şmeleri ve izleyicilerin televizyon kullanımlarını gözlemlemeyi içermektedir. Bu nedenle de yapılan ara ştırmalar antropolojik bir terimle etnografik olarak nitelenmektedir. Böylelikle bu ara ştırmalar izlerkitle etnografisi, etnografik izleyici ara ştırmaları gibi nitelendirmelerle de anılmaktadır (Mutlu 1999, 101).

Kültürel Çalı şmalar içindeki ara ştırmalar, kültürel metinler olarak gördükleri medya çıktılarının anlamlandırma sürecini sorgularken özellikle pek çok alan ara ştırması, bu sürecin özgüllü ğünü ve karı şıklı ğını ortaya koyar. David Morley’in 1980 yılındaki Nationwide Audience ve 1986 yılındaki Family Television adlı çalı şmaları, Janice

6 Hall’ün içinde bulundu ğu Kültürel Çalı şmalar gelene ği çerçevesinde tüm ileti şim mesajlarını (televizyon programları gibi) genel itibariyle ‘metin’ olarak isimlendirilmekte ve de ğerlendirilmektedir. Alı şılagelmi ş terminolojide metin kavramı sadece yazılı anlatımlar için kullanılırken, burada görsel malzeme de bu şekilde ifade edilmektedir. Metin kendi içinde açılımlara olanak veren bir kavram olarak öncelikle etkin bir edim olan okuma kavramını içerir. Okuma, ‘bakma ve izleme’ gibi dı şsal bir edim de ğildir, katılımı hatta üretimi, yeniden üretimi içerir. Metin kavramının alı şılagelen farklı biçimde kullanılması sayesinde bu yeniden üretim de bir metindir ve bu biçimiyle çözümleme konusu olabilir. Okuma, metin ile okurun bulu ştu ğu kertedir ve anlam bu süreçte üretilir. Dolayısıyla izleme ya da seyretme yerine bu yakla şımda sıklıkla okuma kavramı kullanılır (Mutlu 1999, 100). 42

Radway’in 1984 yılındaki Reading Romance , Ian Ang’in 1985 yılındaki Watching Dallas ve James Lull’un 1988 yılında yaptı ğı etnografik ara ştırmalar bu alandaki öncü ara ştırmalardır. Genel olarak medya çalı şmalarında, izleyiciyi merkeze alan yeni yönelimler sonucu; televizyon izleme ve izlediklerini anlamlandırma sürecinin ne kadar karma şık oldu ğu ve kültürden kültüre, aileden aileye, cinsiyete ba ğlı olarak da ki şiden ki şiye de ğişti ği ortaya çıkmı ştır. Hall ve arkada şları, izleyicinin televizyon metinlerini farklı tiplerde (egemen, kar şıt ve tartı şmacı) okuyabileceklerini bulgularlarken, böylece izleyicinin ileti şim sürecindeki önemi ve a ğırlı ğı da tartı şmaya açılmı ştır. Tüm bu ara ştırmalar, birey olarak (ideolojik ba ğlamda özne olarak) gördü ğü izleyiciyi kendi tarihsel-toplumsal ko şulları içinde de ğerlendirerek, bu ko şullar içinde kurulan medya metinlerinin yorumlanması sürecinde izleme ‘anının’ önemine de dikkat çekmektedirler (Özsoy 2004; Mutlu 1996, 1536; Yaylagül 2006; Aydın 2007, 119- 131).

Bu model çerçevesinde bazı kurallar olu şmu ştur; anlamların çoklu ğu, yorumlayıcı toplulukların varlı ğı, anlamı belirlemede alıcının önceli ği gibi…Yakla şımın formüle edildi ği dönemde, olası yorumların çe şidine ve da ğıtımına karar verme kültürel analizciye bırakılmı ştır. Alımlama analizi bir yerde alıcılara kendi seslerini duyurmak üzere bir yol ve bir ses vermek üzere geli ştirilmi ştir (McQuail; Windahl 1993, 185). İzleyiciler televizyon programlarına anlam aramak, anlam çıkarmak, anlam üretmek için bakarlar. Ne var ki izleyiciler kullandıkları kodaçımlama sürecinin bilincinde de ğildirler çünkü bir programdan anlam çıkarmak gündelik; izleyicilerin televizyon izlerken sürekli olarak yaptıkları bir şeydir. İzleyiciler bu sürecin ayrımında olmasalar bile, Jensen ve Rosengren’in belirtti ği (2005) gibi bu yakla şım, televizyon izleyicilerine ili şkin daha önceki çalı şmalardan, izlerkitle mensuplarını televizyon mesajlarını kullanma ve yorumlamalarında etkin ve seçici görmek bakımından farklıla şmaktadır. Kodaçımlama süreci toplumsal bir ba ğlamda gerçekle şir. İnsanın bir televizyon programını nasıl okudu ğu, yorumladı ğı veya anlamlandırdı ğı, bu programın izlendi ği veya üzerine konu şuldu ğu toplumsal konum veya duruma ba ğlıdır. Bu gelenek içinde ilklerden olan David Morley’in çalı şmaları, televizyon izlemeyle ilgili ara ştırmaların bu aracın kullanıldı ğı do ğal ortamlarda; esas olarak evlerde yürütülmesi gerekti ği öncülünden yola çıkması bakımından çok önem ta şımaktadır (Mutlu 1999, 101). Bu 43

perspektif kapsamında yapılan ara ştırmalar çe şitlidir ancak şimdiye kadar ba şlıca üç tür geli şime yol açmı ştır;

• Belirli okuyucu grupları veya fun gruplarının deneyimlerinin ara ştırıldı ğı alan. İzlerkitlenin akademik dü şünce içinde yeniden ve farklı bir yakla şımla ele alınmasını tetikleyen en önemli çalı şmalardan bir olan Radway’in (1984) romantik kitaplar okuyan kadınlar üzerine yaptı ğı ara ştırma buna örnek verilebilir. • İkincisi, etnografik yöntemler uygulanarak, kitle ileti şim araçlarının ev ortamında kullanılması veya do ğrudan do ğruya aile üzerinde duran ara ştırmalardır. David Morley’in Stuart Hall’ün geli ştirdi ği kodlama/kodaçımlama modelinin izinden giderek ortaya koydu ğu 1980 yılında güncel olayları konu alan Nationwide 7 çalı şması ve sonraki çalı şması Family Television (1986), Sonia Livingstone ve Peter K. Lunt’ın halkın katıldı ğı tartı şma programlarının alımlanması üzerine yaptıkları Aktif bir Topluluk ve Ele ştirel Bir İzleyici (1992) çalı şması, James Lull’un 1988 yılında yaptı ğı etnografik ara ştırmalar bu alandaki önemli ara ştırmalardır. • Üçüncüsü, aynı popüler program içeri ğinin farklı şekillerde kültürlerarası alımlanmasını ele alan çok sayıda ara ştırmalar tarafından temsil edilmektedir. Bunlardan ilki olan Liebes ve Katz’ın Dallas dizisinin farklı kültür ve uluslara mensup izlerkitle üzerindeki cazibesini ölçen ara ştırmaları, televizyonun göndergesel okunması kavramını daha da geli ştirmektedir (McQuail; Windahl 1993, 187; Mutlu 1999, 101-114).

Bu yakla şım sahipleri anaakım izleyici ara ştırmalarından ele ştirel olmakla ayrılırlar. Kültürel Çalı şmalar gelene ğinin alımlama çalı şmalarına yaptı ğı katkılarla birlikte, etki modelinin açıklamaya giri şmedi ği sosyal çevre, kültürün anlam üretimindeki rolü, ideoloji ve egemen ideolojinin bir ta şıyıcısı olarak kodlanmı ş mesaj kavramlarıyla beraber, alımlama çalı şmaları çok daha kapsayıcı ve açıklayıcı bir ara ştırma alanı olmu ştur. İzleyicinin bilinmeyen kitle olmaktan çıkarak, aktif izleyicilere dönü şmesi ve

7 Her ne kadar Morley tarafından ortaya konulan bu yapıt, kendisi de dahil ara ştırmaların do ğal olarak izleyicinin izleme anının yakalandı ğı ev ortamında yapılmadı ğı için ele ştirilse de, alımlama çalı şmalarına öncülük eden çalı şmalardandır. 44

bu dü şünceyle yola çıkan çalı şmalar, ileti şim alanı açısından da yeni açılımlar gerçekle ştirmi ştir. Edebiyat, sosyoloji ve felsefe gibi di ğer alanlardan faydalanarak yapılacak disiplinlerarası ara ştırmalar ve tartı şmalar ileti şim alanında çalı şan akademisyenlerin ufkunu açmaktadır (Aydın 2007, 130). Alımlama analizi yakla şımı niteliksel açıdan ara ştırmacıları zengin bulgulara götürmektedir ancak Jensen ve Rosengren (1990) şu noktaya dikkat çekerler; bulgular kolayca tekrarlanamaz ve tipik olarak üzerinde durulan küçük bir birey gruplarının ötesinde ender olarak gerçekle ştirilebilir. Ayrıca yakla şımı kullanım ve doyumlar ara ştırmasına alternatif olarak de ğil, tamamlayıcı olarak görme e ğilimi ta şımaktadırlar (akt. McQuail; Windahl 1993, 187).

Alımlama analizi, izleyicilerin güçlenmesine katkıda bulunarak, herhangi bir tepki veya etkinin kazanılmasında alıcının özerk bir rolü olduğunu ve izleyicinin alternatif veya aykırı okumalar sayesinde manipülasyona kar şı koyabilme potansiyelinin oldu ğunu öne sürer. Çok kanallı ve seçenekli bir çevrede kitle ileti şim araçlarının sahipleri hedef izleyicileri hakkında daha kapsamlı ve daha derin bilgi sahibi olma gereksinimini daha da çok duyarlar ve kitle ileti şim araçları pazar ara ştırmaları ile geleneksel izleyicinin esas bile şkeni olan reyting ara ştırmalarına daha az ba ğlanırlar (McQuail; Windahl 1993, 187-188). Bu yakla şım, uyarıcı-tepki ve etkili metin ya da mesaj modelinin izleyici ara ştırmaları gelene ğini reddetmektedir. İzleyiciler pasif olmadıkları gibi bütün izleyiciler e şit de de ğildir. Bazıları di ğerlerine göre daha tecrübeli ya da daha aktiftirler. Böylece bu yakla şım çerçevesinde aktif ve pasif tartı şmaları arasında ilerleyen izleyicinin serüveni, izleyicinin aktif oldu ğu görü şünün a ğır bastı ğı yeni bir sürece do ğru yol almaktadır.

Aslında izleyiciyle televizyon arasında zihinsel biri ili şki vardır. İli şkinin bu niteli ği insanın televizyon kar şısındaki konumunu ‘mutlak egemen’ ve ‘hakim’ olarak görmeyip, yeniden tanımlamasını gerektirir; bu yeniden-tanımlama televizyonu anlama çabasıyla ko şut gidecek bir süreçtir. Bu nedenle televizyon, yapısı ve etkileri bakımından basitçe sınırlandırılabilecek bir ara ştırma konusu de ğildir. Ara ştırma konusu böylesine çok katmanlı, boyutlu ve karma şık olunca, televizyonu konu alan yakla şımların kapsayıcı ve bütünlükçü olmaları, üstelik kendi yanlılıklarını kuramsal belirlenimcilikten kurtularak gidermeleri çok zordur. Televizyon üzerine dü şünmek bu 45

açıdan ele ştirelli ği olmazsa olmaz bir ko şul olarak benimsemeyi gerektirmektedir (Mutlu 1999, 226; Mutlu 2008, 18).

1.2. TELEV İZYON İZLEY İCİSİ

Gündelik hayatta televizyon ya şam tarzını biçimleyen ve toplumsal algıları belirleyen en önemli araçlardan biridir. Her ne kadar yeni ileti şim teknolojilerinin gündelik hayattaki kullanımları üst seviyede ilerlese de; televizyon görüntülerinin içeri ğinin di ğer medya araçlarına nazaran daha sürekli ve sıkça tekrar edilerek toplumsal algıya aktarılması, büyük oranda önemini korudu ğunu göstermektedir. Ayrıca yeni medya araçlarının etkinli ğine ra ğmen televizyonun gündelik ya şantının ayrılmaz bir parçası olmayı sürdürdü ğü gerçe ği de geçerlili ğini korumaktadır. Ancak televizyonun sadece bir teknoloji de ğil, aynı zamanda toplumsal, kültürel ve endüstriyel bir biçim (Mutlu 2008, 21) oldu ğunun kabullenili şiyle birlikte, ele alınan bu aygıtın derin ve çok boyutlu yönlerinin ortaya konulması hiç de kolay olmamaktadır. Aynı kabullenme süreci bir anlamda izleyici çalı şmalarında da ya şanmaktadır. İzleyici, kitle ileti şim ara ştırmaları tarihinde en önemli unsur olarak ara ştırmaların merkezinde yer alırken, süreç içerisinde ele alını şı da birçok bakımdan farklılık göstermektedir. Kitle ileti şim ara ştırmaları, ba şlangıçtan günümüze de ğin kitle ileti şim araçlarıyla iletilen mesajların hedef üzerinde olu şturdu ğu etkiyi incelemektedir. Bu nedenle mesaj alanların, yani izleyicilerin konumu her zaman önem ta şımı ş ve ileti şimin di ğer ö ğelerinden daha fazla ilgi çekmi ştir. Ba şlangıçta izleyici farklıla şmamı ş bir kitle, ikna etme ve enformasyon için pasif bir hedef veya kitle ileti şim araçları ürünleri tüketicilerinin pazarı olarak algılanmı ştır. Ancak etkiler üzerine yapılan çalı şmalarda ya şanan dönemeçle birlikte izleyicilerin gerçek toplumsal gruplardan meydana geldi ği ve izleyicilerin etkilerin iletildiği ki şilerarası ili şki a ğları aracılı ğıyla tanımlandı ğı ortaya konmu ştur (McQuail; Windahl 1993: 165). Ku şkusuz, televizyonun izlenme şeklindeki pasif durum, yani izleyicinin televizyonla etkile şim içerisinde olmaması bu kavramların bu şekilde algılanmasına neden olmaktadır. Ya şamdaki olaylara kar şı, izleyici farklı konumlarda ve farklı ba ğlamlarda bulunmaktadır. Sosyal hayatta stadyumda canlı izlenen bir maç ile ekran kar şısında izlenen maç arasında; izleyicilerin rolleri, araç ve izleme ba ğlamına göre farklılıklar gözlenecektir. Farklıla şma, belli bir aracın kendi izleyicisini belirleme biçiminde, izleyicinin o araca yönelik reaksiyonu biçiminde da meydana gelmektedir. 46

Örnek olarak canlı yayınlanan ve banttan yayınlanan programlar arasındaki farklılık gösterilebilir (Hart 1992). İzleyiciyle televizyon arasındaki etkile şim gerçek hayattaki etkile şimle bir olmamakla birlikte farklı boyutları ortaya konulabilecektir. Bu kapsamda medya ve toplum arasındaki etkile şimle ili şkili olan bu çok boyutluluk en genel haliyle Şekil 1.1’de özetlenmektedir.

Bilgi uçurumu Yeti ştirme Kurumsalla şma

Hazların kazanımı Mücadeleler Hazların Ya şam aranılması biçemi Gündem Çerçeveleme belirleme

Yeniliklerin Toplumsalla şma yayılımı Tüketim Anımsama

MEDYA TOPLUM

Kodaçımı Medya Toplumsal kullanımının eylemdeki ba ğlamı medya

Şekil 1.1: İzleyici ara ştırmaları gelenekleri tarafından tanımlanan medya aracılı ğıyla ortaya konulan ileti şimin a şamaları (Jensen 2002, 139).

Aynı zamanda izlemek (watching) ve seyretmek (viewing) gibi sözcüklerde de benzer sorunla kar şıla şılmakta; bu sözcüklerin pasif bir anlam içerdi ği belirlenmektedir. Bu kapsamda televizyona aktif olarak katılımı kapsayan bir sözcük bulunmamaktadır. Bu durum yalnızca kavramların olu şturdu ğu bir sorun değil, aynı zamanda televizyonun ele alını ş biçimindeki tarihsel önyargılardan da kaynaklanmaktadır. İleti şim alanında genel kabul gören ba şat modellerin ileti şim sürecinde ortaya koydu ğu do ğrusal süreçle birlikte televizyonun izleyiciler üzerinde etkili oldu ğu bakı ş açısı bahsedilen kavramların aynı şekilde algılanmasına ve olu şmasına neden olmu ştur. İzleyici kavramı etimolojik olarak ele alındı ğı zaman sorunlu bir yapıda oldu ğu farkedilir. Etimolojik olarak izleyici (audience) sözcü ğü yalnızca duyma sürecine i şaret etmektedir. Benzer şekilde seyirci (viewer) sözcü ğü de yalnızca tek bir kanala sürekli odaklanmaya kar şılık gelmektedir. Ancak kitle ileti şim araçları ve özellikle televizyon çerçevesinde bu kavramları ele aldı ğımızda yetersiz kaldı ğı görülmektedir çünkü insanlar bu araçlar kar şısında birden 47

fazla duyuyu aynı anda kullanmaktadırlar (Hart 1992). Bununla birlikte izleyicinin; basitçe herhangi bir medya kanalının içerik türlerini okuyan, dinleyen ve seyredenlere kar şılık geldi ğine yönelik anlayı ş üzerinde genel bir uzla şı vardır (McQuail 1997, 1).

Asıl sorun izleyici kavramının gerçekli ğine dair tanımlamalardadır. Bu tanımlar hem farklıla şmakta hem de sıkça de ğişmektedir. Sosyal ve kültürel de ğişimler izleyici pratiklerini şekillendirmekte; teknoloji ve toplumdaki bir dizi de ğişiklik de izleyici do ğasını de ğiştirmektedir (McQuail 1997, 4; Livingstone 2003, 4). İzleyiciler kültürel etki, anlamlandırma ve enformasyon gereksinimi gibi sosyal ba ğlamların ürünleridir ve aynı zamanda medya provizyonunun özel e şantiyonuna kar şılık gelmektedir. Ço ğunlukta ikisi birliktedir ve medya kullanımı; zamanı kullanma, ya şam tarzı ve gündelik rutinlerin birer yansımasıdır. İzleyiciyi tanımlarken farklı ve birbiriyle çakı şan anlamlara; mekana, belirli bir ya ş grubuna, cinsiyete, siyasi yönelimler veya gelir kategorilerine göre karakterize olan insana, araca ya da kanala ba ğlılı ğa; iletinin içeri ğine ve zamana yönelebiliriz. Böylesi bir durum tanımlanması ise açıklanması basit gibi gözüken izleyici kavramının içinde birçok belirsizli ği ta şıdı ğını için aslında ne kadar zor oldu ğunu göstermektedir (McQuail 1997, 1-2). Ien Ang, izleyiciyi tanımlamanın oldukça problemli oldu ğunu, tam olarak izleyicinin kim ya da ne oldu ğu sorusuna, kesin ve net bir yanıt vermenin zorlu ğundan bahsetmektedir. Ang, televizyon izleme deneyimini, statik de ğil dinamik, davranı şsal de ğil aynı zamanda deneysel özellikler içermesi nedeniyle, karma şık bir kültürel faaliyet olarak nitelendirmekte ve bu nedenle kesinlikle basit ve nesnel olarak açıklanabilecek davranı ş kalıplarına sokulmasının mümkün olmadı ğını belirtmektedir (akt. Çaplı 2002, 152-153).

İzleyici kavramının, sosyo-kültürel bir özne olarak görülmesi, bu öznelerin de farklıla şmı ş bir birim olarak kabul edilmesi ve farklı televizyon izleme türleri göstermesiyle birlikte bu kavrama nasıl yakla şılaca ğı yönünde farklı epistemolojik ve metodolojik problemler ortaya çıkmı ştır. İzleyici kavramı ve izleme olgusu noktasında ya şanan tarihsel geli şmelere ve yapılan çözümlemelere ra ğmen alanda ya şanan kafa karı şıklı ğı halen güncelli ğini korumaktadır. Görgül ara ştırmalarla ortaya konulan sayıltılara ra ğmen açıklanmakta güçlük çekilen ve yetersiz kalınan televizyon-izleyici ili şkisi, çok de ğişkenli yapısı sayesinde karma şık ve zor bir u ğra ş oldu ğunu kanıtlamış haldedir. Bu kavramı sorunsalla ştırmak paradigmatik olarak durulan yere göre 48

de ğişmektedir. İzleyici ara ştırmalarının tarihsel serüveni içerisinde ‘izleyici’ hep farklı yorumlar ve konumlandırmalara sahne olmu ştur. Bu konudaki karma şıklık sadece izleyiciye mahsus de ğil aynı zamanda izleyici olgusunu ele alan ara ştırmacıları da kapsamaktadır. Bu yüzden tarihsel süreç içerisindeki de ğerlendirmeler genel itibariyle eksik ve sorunlu görülmektedir. Aslında bu mu ğlak durum; tarihsel süreç içinde izleyicinin de medya metinlerinin de de ğişmesiyle birlikte ortaya çıkan ve her an yenilenen olgularla ilgidir.

Bu konudaki kafa karı şıklı ğının temel nedenlerinden biri de izleyicinin nasıl ele alınaca ğı sorunudur. İzleyici tartı şmalarında da ikili kar şıtlıklar kaçınılmaz olarak kar şımıza çıkmaktadır. İzleyici birey midir yoksa kitle midir? Tüketici mi yoksa kamu mudur? İzleyiciler denildi ğinde genel olarak toplum mu yoksa pazar mı kastedilmektedir? Aktif midir yoksa pasif midir? Aslında bu tür bir sınıflandırma; net bir cevabı olmayan, “tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar” sorusundaki çözümlemenin zorlu ğunu akla getirmektedir. Tavuk ile yumurta arasındaki ili şki, kendili ğinden, mantıksal olarak sonsuza do ğru geri çekilebilecek, kar şılıklı bir içermenin döngüsel ili şkisidir. E ğer tavuklar olmasaydı yumurtalara da olmazdı ve tam tersine, yumurtalar olmasaydı tavukların olmayaca ğı gibi…(Sartori 2004, 127) Sosyal olguları açıklamakta ço ğu zaman ya şanan dilemmaların in şacı yakla şımın radikal çözümlemeleriyle bir anlamda giderilmi ş olsa da, ya şanan sorunları anlamlandırmak ve çözümlemek her zaman sorunlu ve ideolojiktir. Bu kapsamda çeli şkiler yuma ğı içinde kaybolan ‘izleyici’ kavramının farklı yorumları ve içerdi ği anlam noktasında ya şanan temel tartı şmalar ele alınacaktır.

1.2.1. İzleyici Aktif mi Pasif mi?

Mesajı alımlayan izleyicilerin aktif ya da pasif olu şu, ileti şim ara ştırmaların en tartı şmalı konularından biri olmu ştur. Televizyon-izleyici ili şkisini açıklamaya çalı şan ara ştırmalar genel olarak iki temel noktadan hareket etmektedirler. Medya etkileri ve tutumları veya davranı ş de ğişiklikleri ile ilgili olarak birçok ara ştırmacı kitle medyasının güçlü etkileri sayesinde izleyiciyi homojen, savunmasız ve kolay maniple edilebilir olarak de ğerlendirmi ştir. Ancak belirli bir kesim ise bu görünüme kar şı çıkarak, aktif, becerikli ve yetkin bir izleyici anlayı şını tartı şmaya açmı ştır. Birinci 49

gruptaki ara ştırmacılar televizyonun aktif bir etkileme aracı oldu ğundan hareketle, izleyiciyi etkiye maruz kalan edilgen alıcılar durumuna indirger ve televizyonun izleyiciler üzerindeki etkisini izleyicinin direni şini dikkate almadan incelerler. Amerika merkezli ileti şim ara ştırmalarında kitle ileti şim araçlarının etkisi altında kalan edilgen izleyici yakla şımı 1970’li yıllara kadar bu alanda büyük bir egemenlik kurmu ştur. Ancak 70’lerden sonra izleyici odaklı ara ştırmalar yapılmaya ba şlanmı ş; böylece dilbilim, göstergebilim, kodlama, kodaçımlama, okuma gibi açılımlarla izleyicinin bir mesajı anlamlandırma yetene ği ön plana çıkarılmı ştır (Tekinalp; Uzun 2004, 124-125). Bu dönemde ileti şimin etkilerine yönelik yeni bir yönelim arayı şı ba şlamı ştır. Yeni anlayı ş, i şlevsel ileti şim ara ştırmaları olarak nitelenmektedir. Kullanımlar ve doyumlar adı verilen bu yakla şımla, klasik paradigmanın çizgisel modelinin dı şına çıkılarak, medya içeri ğini deneyimlemede izleyicinin aktif oldu ğu kabul edilmi ştir. Kullanımlar ve doyumlar yakla şımı, ileti şim araçlarının izleyici üzerindeki etkisinin, bu araçlardan yayılan içeri ğin pasif beyinlerin ele geçirilmesi olarak anla şılamayaca ğı; insanların aslında mesajları sindirdi ği, seçti ği ve reddetti ği bulgusunun sonucunda olu şturulmu ştur. Bu yakla şımın en önemli gerçe ği, izleyiciyi pasiflikten çıkarıp aktif seçicili ğe yöneltmesidir İleti şimi kaynaktan alıcıya mesaj aktarım süreci olarak gören, klasik mesaj aktarımı nosyonlarından yola çıkan kullanımlar ve doyumlar yakla şımının da dahil oldu ğu ileti şim ara ştırmaları, mesajın alıcısı olan izleyicileri, iç bütünlü ğü olan bir kitle olarak verili kabul etmektedir. Ancak özel okumaların ne derecede kültürel yapılardan destek aldı ğı ve hangi toplumsal grupların dolayımından geçti ği ara ştırılmamı ştır (Yavuz 2005, 8-9). İzleyicinin içine girdi ği toplumsal etkile şimler yoluyla anlam olu şturabilen, bu anlamları referans kabul ederek tutum geli ştiren izleyiciyi anlamaya yönelik, klasik etki ara ştırmalarının dı şında yeni yakla şımlar ise ele ştirel çalı şmalar kapsamında özellikle Kültürel Çalı şmalar gelene ği kapsamında gerçekle şmi ştir.

Aktif izleyici kavramı; metinsel anlamın basit alıcıları gibi gösterilen izleyicileri, anlamı in şa eden okuyucular olarak tanımlamaktadır. Bu kapsamda aktif izleyici, medya iletilerinin tercih edilen anlamlarına direnebilen ve bu metinlerde çokluanlamlar bularak, bunları istedi ği gibi alımlayabilen ki şidir. Bu paradigma, izleyiciyi sadece anlamları ve popüler medya mesajlarını pasif bir şekilde anlamlandıran izleyici anlayı şını ortaya koyan ileti şim ara ştırmalarına tepki olarak ortaya çıkmı ştır. 50

'Hipodermik model' gibi bilinen önceki yakla şımlar, metinlerin anlamlarının izleyiciler tarafından herhangi bir de ğişime u ğratılmadan, do ğrudan okuyucuların kafasına enjekte edilen anlamlar gibi gösteriliyordu. Genel olarak aktif izleyici paradigması, ilgiyi anlamların ve genel izleyicilerin sayısının yerine özel izleyiciye kaydırmı ştır. Aktif izleyici paradigması teorik yapısını kodlama-kodaçımı modeli ve hermeneutic (yorumlama) teorisinden beslenerek olu şturmu ştur. Daha sonraki David Morley ve Ien Ang tarafından 1980'lerde ortaya konulan ampirik çalı şmalar; içinde okumanın yer aldı ğı kültürel ba ğlamın, metnin çe şitlilik gösteren anlayı şlarına yönelik çerçeveyi ve de kültürel kaynakları ortaya çıkardı ğını ileri sürmü şlerdir. Bu yakla şım kapsamında anlam kendili ğinden metin içinde yer almaz, ancak metin ve izleyicinin etkile şimiyle ortaya çıkmaktadır. Bu kapsamda Kültürel Çalı şmalar gelene ği içinde aktif izleyici nosyonunu destekleyen izleyici üzerine yapılmı ş birçok sayıltı yer almaktadır;

• İzleyici yapılandırılmı ş bir metnin ürünleri olarak de ğil, aktif ve anlamın üreticisi olarak tasarlanmı ştır. • Metinle sınırlandırılmı ş olan ‘anlamlandırma’, aile vurgusu ve izlemenin kültürel ba ğlamları ile yeniden yapılandırılmı ştır. • İzleyicilerin hem anlam in şası hem de gündelik hayat alı şkanlıkları gibi ba ğlamlar eşli ğinde metinleri okudu ğunun anla şılması gerekir. • İzleyiciler kolaylıkla kurgu ve gerçeklik arasındaki ayrımı yapabilir, aktif olarak kodlanan anlam sınırlarıyla oynarlar. • Gündelik hayat rutinleri içinde anlamın in şa süreci ve metinlerde yer alması kültürden kültüre, aynı kültürel topluluk içindeki toplumsal cinsiyet ve sınıf açısında da de ğişmektedir (Barker 2004, 1-2).

Ang’in izleyicilerin televizyon okumaları noktasında çı ğır açan Watching Dallas çalı şması, Kültürel Çalı şmalar gelene ğindeki aktif izleyici anlayı şının olu şmasındaki kö şe ta şlarından biri olmu ştur. Tartı şmadaki temel argümanının merkezinde, metnin yapısına indirgenemeyen bir dizi tepkinin üretimine Dallas izleyicilerinin aktif olarak katılmakta oldu ğu yatmaktadır (Barker 2004, 6). Yine aynı şekilde Morley’in Hall tarafından ortaya konulan kodlama-kodaçımlama modelinden yola çıkarak gerçekle ştirdi ği Nationwide ve Family Television isimli izleyici çalı şmaları da 51

medyanın bir mesaj ta şıdı ğını ancak izleyicilerin aktif bir şekilde bu mesajları maniple edebildiklerini ortaya koymu ştur. Bu noktada vurgulanması gereken şey ise; izleyicilerin pasif olmadı ğı ancak bütün izleyicilerin de e şit olmadı ğıdır. Bazıları di ğerlerine göre daha tecrübeli ya da daha aktiftirler. Kültürel Çalı şmalar içindeki ço ğulcu kesim tarafından ortaya konulan bu kuram, bazı yönlerden de ele ştirilmektedir. Budd, Entman ve Steinman, “ İzleyiciyi yücelten ve ona iktidar ve direni ş atfeden iyimser görü şlere bakılacak olursa, insanların saatlerce televizyon seyretmelerinden; görüntüleri, reklamları ve de ğerleri tüketmelerinden endi şelenmek yersizdir; onlar nasıl olsa ele ştirel olarak bunların üstesinden geleceklerdir” diye yazmaktadırlar. Di ğer ele ştiriler ise aktif izleyicili ğin siyasal bir direni ş olu şturamayaca ğı, hakim metinlerin kar şıt okumalarının dahi aslında bir edilgenli ği imledi ği ileri sürülmü ştür. Alternatif okumaların gerçekten siyasal bir direni ş olarak ortaya çıkabilmesi için toplumsal olarak örgütlenebilmenin gerekti ği vurgulanmaktadır (akt. Kılıçbay 2005, 139).

Di ğer yandan izleyiciye atfedilen ‘aktiflik’ ya da ‘pasiflik’ nitelikleri ele alını ş şekli bakımında da farklılık göstermektedir. Bu kapsamda bazı gerçek sosyal grupların, payla şılan bir hedefin seçimi veya ona ula şma yollarına katılmada e ğilimi olmasına ra ğmen, tanımda; kitle olarak izleyici pasiftir çünkü kolektif hareket edemez. Medya seçimi, dikkat ve tepki gibi bireysel hareketler, hayatın geri kalanı ve benzerleriyle ba ğlantılı olarak; motivasyon, dikkat, katılım, zevk, ele ştirel veya yaratıcı tepki derecesi açısından daha fazla veya az aktif olabilir. Aktif medya kullanımını pasif izleyicilikten daha iyi olarak görmeye yönelik her zaman bir e ğilim olmu ştur. Ço ğu zaman; izleyicinin bahsedilen şekilde ne kadar aktif olursa, o ölçüde iknaya, etkiye veya manipülasyona dirençli ve dayanıklı olaca ğı varsayılmaktadır. Prensip olarak, aktif izleyicilerin medya kurumlarına daha fazla geri bildirim vermektedir ve gönderici ve alıcı arasındaki ili şki daha etkile şimlidir. Bununla birlikte yeni medya teknolojilerinin, etkile şim için daha fazla potansiyele sahip oldu ğu dü şünülmektedir. Bireyler yeni medya teknolojileri neticesinde kendi medya diyetlerini olu şturmada ne kadar yetenekli ve serbest olurlarsa, o kadar sosyal kategori anlamında açık bir tanımı olmayan fakat kültürel lezzetlerin, ilgilerin ve ihtiyaç duyulan bilgilerin bir arada tuttu ğu tarzda izleyici türleri ortaya çıkacaktır. Medya kullanım pratikleri basit bir şekilde çe şitli ve de ğişen ya şam stillerinin bir parçası olacaktır (McQuail 1997, 22-23).

52

1.2.2. İzleyici Tek mi Kitle mi?

Televizyon izleyicisinin nasıl bir izleyici oldu ğu sorusu izleyici odaklı çözümlemelerin temelini olu ştururken amaç bilinmeyen izleyiciyi bilinir kılmaktır. Ba şlangıcından beri ara ştırmaları harekete geçiren izleyicinin görünmezli ği sorunu; kitle ileti şim araçlarını kullanan veya i şletenlerin görülmez kamularının kim, ne zaman ve kaç ki şi oldu ğunu bilme gereksinimi her daim güncelli ğini korumu ştur. Ancak yayıncılıkta yalnızca izleyicinin hacmi de ğil, ayrıca mesaj almanın niteli ği de öngörülememektedir; çünkü izleme alı şkanlı ğı oldukça farklılık göstermekte ve sık sık kanal değiştirmeyle belirlenen kalıpların kırılması söz konusu olmaktadır. İzleyicilerin farklı ya şam alanları ve izleme pratikleri vardır ve çok de ğişkenli bu yapı içerisinde belirlenimci bir yakla şım ortaya koymak güçtür (Mcqaul; Windahl 1993, 189; Hart 1992). İzleme ediminin nasıl gerçekle şti ği, gerçekle şirken televizyon tüketiminin genelinde ne kadar belirleyici oldu ğu sorusu, konu etrafından şekillenen yaklaşımların oda ğını olu şturmaktadır. Televizyon izleyicisi bireysel bir izleyici midir yoksa kitle ileti şim sistemleri tarafından kurulmu ş bir kitlenin bir üyesi midir? Çelenk bu sorunun aslında ilk bölümün ikinciyi onaylayan yapısı nedeniyle bir ölçüde geçersiz olduğunu ifade etmektedir. Bu iki farklı izleyici tanımının aynı gerçekli ğe i şaret etti ğini belirtir (2005, 97-98). Bu çerçevede kitle derken neyin kastedildi ği; kitleyi topluluk ve grup gibi benzeri kavramlardan ayıran yönlerini ortaya koymak gerekmektedir.

İzleyiciyi kitle olarak tasarlamak, medya izleyicileri hakkında en genel dü şünme biçimidir. Bu modele göre, izleyici geni ş insan toplulu ğunun bir araya getirilmi ş, zaman ve mekana da ğılmı ş, ba ğımsız hareket eden ve di ğer üyeler hakkında çok az ya da hiç bilgiye sahip olmayan insanlar olarak görülmektedir. İzleyiciler, kitle ileti şim araçlarını ortak izleme karakterlerine göre tanımlanan varlıklar olarak kabul edilmektedir (Koçak 2001, 41). Bu da Blumler’in sosyal teorisindeki kitle tanımına benzer bir tanımdır. Chicago Okulu üyelerinden Herbert Blumer (1939); içinde izleyicinin modern toplumların ko şulları tarafından mümkün hale getirilen yeni bir bütünlük formu olarak örneklendirilebilen açık bir çerçeve ortaya koymu ştur. Bu fenomene ‘kitle’ demi ştir ve - ba şta; grup, kalabalık ve halk olmak üzere- daha eski sosyal formlardan ayırmı ştır (akt. McQuail 1997, 6). Küçük grupta bütün üyeler, belirli sosyal ve fiziki sınırlar dahilinde birbirlerini tanır ve etkile şime girerler. Ortak üyeliklerinin farkındadırlar ve de benzer 53

de ğerleri payla şırlar. Grup ili şkilerinin yapısı açıktır ve zaman içerisinde devam etmektedir. Kalabalık, sınırlı olmasına ra ğmen daha geni ş bir birimdir. Geçicidir ve nadiren aynı kompozisyonla yeniden kurulur. Payla şılan bir kimlik duygusuna ve haleti ruhiyeye sahip olabilir fakat temel olarak de ğişken ve mantıksızdır; dürtüye dayanarak hareket eder. Kitle ise, modern, endüstriyel, kentsel toplumların yeni ko şullarının, özellikle de çapının büyüklü ğü, anonimli ği ve köksüzlü ğünün bir ürünü olarak görülmektedir. Genellikle, birbirinin ismini bilmeyen fakat kendi dikkatleriyle, kendi ki şisel çevre veya kontrollerinin dı şındaki bazı ilgilerde birle şen, alakasız bireylerin çok geni ş bir yekünüdür. Böyle bir kitle konsepti, ticari gazetelere veya sinemaya çekilen izleyicilerin bazı temel özelliklerini yakalamı ş gibi görünmektedir. Kitle geni ştir ve büyüktür ama oldukça savruktur. Üyeleri birbirlerini bilmez bilemez; olu şumu de ğişken ve öz kimlik hissinden yoksundur. Da ğınık olması ve heterojenli ğinden dolayı normlar veya kurallar tarafından yönetilmez, kendisi için hareket etmez, dı şarıdan etkilenir. Kendi iç ili şkileri gibi izleyici ile kitle ileti şim araçları arasındaki ili şkilerde ki şisel de ğildir. İzleyici yapımcılara ve kitle ileti şim araçları mesajı gönderenlere kolay bir şekilde kar şılık veremezler. Alakalı ileti şimsel ili şki genelde hesapla ilgili ve her iki tarafta da gerçek bir ba ğlılık veya ilgi olmaksızın, ahlakla ilgisi olmayan şekildedir. Genellikle, daha güçlü, uzman veya prestijli medya kayna ğıyla izleyici üyesi arasında büyük sosyal bir mesafe vardır (McQuail 1997, 6-7).

Bu kitle izleyicisi görü şü, kitle üretimi ko şullarının tipik özelliklerinin vurgulaması ve haber ve e ğlencenin da ğıtılmasından daha az bir gerçeklik tanımıdır. Daha önceki yorumcular tarafından kullanıldı ğında, terimin genelde; daha komün ve tatmin edici bir ya şam biçiminin aksine bireyselli ğin Batı de ğerlerini ve modern endüstriyel toplumun karamsar bir görü şünü yansıtan a şağılayıcı bir ça ğrı şımı vardı. İzleyiciye kimliksizle ştirilmi ş, mantıksız, manipülasyon ve kültürel veya ahlaki standartlarda genel bir çökü şün yansıtıldı ğı kitle denmektedir. Daha sonraki ele ştirilerde vurgulandı ğı gibi gerçek sorun kitlelerin var olması de ğil insanlara kitleymi ş gibi davranılma eğilimidir (akt. McQuail 1997, 7). Aslında izleyiciyi kitle olarak dü şünmenin, medya endüstrisi için yapılan ve bizzat medya kurumlarının kendi yaptı ğı ara ştırmalar göz önüne alındı ğında, izleyici ara ştırmalarındaki ba şat model oldu ğu görülmektedir.

54

Televizyon kurumları ve programları tarafından belirlenmi ş olan izleyici aynı zamanda sosyal ve ekonomik statüler bakımından kendine özgü gruplardan olu şmaktadır. Bu gruplar sınıf, ırk, toplumsal cinsiyet, ya ş ve yöreye göre şekillenen sosyal çe şitlilikler gösterirler. Bu özellikler izleyicilerin televizyona getirdi ği belirli anlamları belirlemeye yardımcı olurlar. Bu yüzden izleyicilerin ikili bir fonksiyonu vardır. Programlar izleyiciyi çeken özel hazlar ve sorunlar kapsamında izleyiciyi şekillendirirler ancak izleyiciler aynı zamanda programları kendine özgü anlam ve tutumlarla yorumlayarak şekillendirirler (Hart 1992). İnsanlar uygun bir arzı harekete geçirebilir veya medya insanları önermeyi tercih etti ği şeylere çekebilir. İlkini ele alırsak; medyayı ulusal bir toplumun, yerel toplulu ğun veya önceden var olan bir sosyal grubun genel ihtiyaçlarına cevap veriyor şeklinde dü şünebiliriz. Belirli birey grupları – örne ğin; siyasi olarak aktif olanlar veya i ş adamları veya gençler veya spor takipçileri gibi – tarafından aktif olarak ifade edilen özel tercihlerine de cevap verirler. Alternatif olarak; e ğer izleyicilerin aslında medya tarafından olu şturuldu ğunu dü şünürsek, genellikle (film, radyo veya televizyon vb.) teknolojilerle ortaya çıkarıldıklarını veya yeni bir dergi veya radyo istasyonu gibi ek kanallar tarafından çekildi ğini görebiliriz (McQuail 1997, 25).

İzleyiciler; yeni bir içerik formatı, türü, büyüleyici bir sunum belki de yo ğun pazarlama ve reklâm sonucunda da olu şabilir. Medya devamlı olarak; içerik türleri, yazarlar, oyuncular, özel ürünler (örne ğin filmler, kitaplar veya ‘show’lar) için yeni izleyiciler geli ştirme ve elde tutma arayı şı içerisindedir. Bunu yaparken ba şka türlü bir spontane talebin ne olabilece ğini önceden tahmin edebilirler veya henüz yüzeye çıkmamı ş potansiyel ihtiyaç veya ilgileri belirleyebilirler. Modern medya yöneticilerinin yapmaya çalı ştı ğı şey budur. Medya izleyicisi olu şumu ve de ğişiminin kesintisiz akımı içerisinde, ba şlangıçta yapılan keskin ayrımı algılamak veya bunu göstermek kolay de ğildir. Zamanla, daha önceden var olan sosyal gruplara yönelik medya tedarikinin ve sunulan kapsama yönelik sosyal kategorilerin medya takviyesinin birbirinden ayrılması güç hale gelmi ştir. Medya tarafından ortaya çıkarılan ihtiyaçlar spontane olanlarla ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmi ştir. Bununla beraber alıcı ve gönderici tarafından ortaya çıkarılmı ş olan talep arasındaki teorik ayrım, daha önceden ortaya konulmu ş olan farklı izleyici versiyonlarının detaylarını ortaya koymada faydalı bir şeydir (McQuail 1997, 26). Yayıncılar belirli gruplara yönelik programlar üretebilir ve onları programlayabilirler, öyle ki kendine mal etti ği izleyiciler mevcuttur. Bu mümkündür çünkü zamanlarının ve 55

paralarının ço ğunu izleyiciyi ke şfetmek için kullanmaktadırlar. Böyle ara ştırmalar ya ş, cinsiyet ve sosyal sınıf farklılıkları gibi alt gruplar üzerine yapılabilir. Çünkü izleyiciler bu yolla sınıflandırılabilir ve yayıncılar buna göre farklı gruplara göre programlar ortaya koyabilirler. Ancak izleyici değerlendirmelerinde televizyon yayıncıları temel bir sorunla kar şı kar şıyadır; izleyici sayısını kestirebilirler ama nitelik olarak izleyiciyi bilemedikleri için belirli oranda bir hayal kırıklığı ya şanmaktadır (Hart 1992).

1960’lardan bu yana özellikle televizyon yayıncılı ğının tanımlanmayan, belirsiz ve isimsiz bir kitleye yayın yaptı ğı dü şünülürse, kitlenin, belli bir programın izleyicisine dönü ştürülmesi birçok açıdan yarar sa ğlamaktadır. Buradaki kasıt, elbette hedefkitle mantı ğıyla, reklam verenlerin ya da dizi senaristlerinin i şinin kolayla ştırılması de ğildir. Ticari örgütlerin daha araçsal kaygılarına kar şı, medya izleyicilerinin ya şam dünyası ba ğlamlarını ele almak ve medya ürünlerinin nasıl ve kimler tarafından tüketildi ğinin bilinmesi genel olarak toplumbilimi özel olarak da ileti şim alanı açısından önemlidir. Ien Ang’in ifade etti ği gibi, medya alanında daha tutarlı çalı şmalar yapabilmek için sık sık sözü edilen izleyicilerin, homojen bir bütün oldu ğu dü şüncesinden vazgeçip, ‘izleyicinin sonsuz sayıda deneyim ve pratikten oluşan bir evren’ oldu ğunu kabul etmek gerekmektedir (akt. Aydın 2007, 120). İzleyici tanımları için yeni olasılıklar vardır ve yeni türde izleyiciler ortaya çıkmaktadır. İzleyiciler artık daha küçük fakat daha fazla sayıda ve daha az sabit ve tahmin edilebilir üyelerdirler. Medya; ‘kendi’ özel izleyicisini belirlemede ve elinde tutmada gittikçe zorlanmaktadır (McQuail 1997, 22-23).

1.2.3. İzleyici Tüketici mi Kamu mu? (Toplum mu Pazar mı?)

Yayıncılı ğın erken dönemi yorumlandıkça, şüphesiz radyo ve televizyon izleyicisinin hızlı bir şekilde yazılım ve donanım tüketicisi haline geldi ği görülmektedir. İlk bakı şta yaygın olarak kullanılan ‘medya pazarı’, izleyici fenomenini tanımlamak için daha çok anlam yüklü terimler sunuyor gibi gözükmektedir. Medya daha büyük bir i ş haline geldikçe, pazar terimi daha da popülerlik kazanmı ştır. Pazar konsepti medya ekonomisinin incelenmesi için medya endüstrisine yönelik olarak i şe yarar ve pragmatik bir konsept olsa da problematik olabilir. Gönderici ile alıcıyı, üretici ile tüketici arasında ileti şim ili şkisinden çok nakdi i şlem olarak, normatif veya sosyal bir ili şkiden çok ‘hesabi’ bir ili şkiyle birbirine ba ğlar. Pazar dü şüncesinde, etkili ileti şim ve izleyici 56

deneyim kalitesi ikinci önceliklidir. Daha geni ş kamu alanına yönelik izleyici deneyiminin önemi de azaltılır. İzleyicinin pazar olarak görüldü ğü görü ş, kaçınılmaz olarak ‘medya’nın (özellikle de sahipleri ve yöneticileri) görü şüdür. İzleyiciler arasındaki insanlar kendilerinin bir pazara ait olduklarından bihaberdir ve izleyici konusunda pazar söylemi dolaylı olarak manipülatiftir (McQuail 1997, 9). Medya kurumlarının, kendi çıkar ve hedeflerine göre farklı izleyici tanımları yapmaları; bu izleyici tanımlarına ba ğlı olarak gereksinim ve istek tanımını da de ğiştirmektedir. Her kurumun izleyici istek ve gereksinimlerini kendi çıkarları do ğrultusunda tanımlaması manidardır ancak daha da önemlisi, izleyici denildiğinde toplum mu yoksa pazar mı kastedilmektedir? Bu noktada iki farklı yayıncılık anlayı şının izleyici konumlandırmasından bahsetmek gerekir; kamu hizmeti yayın kurumları toplumu hedef alıp izleyicileri vatanda şlar olarak görürken, ticari yayıncılar pazardan söz etmekte ve izleyicileri tüketiciler olarak görmektedirler (Çaplı, 2002: 150). Kamu hizmeti kurulu şunun izleyiciyle ili şkisi esas olarak ekonomik kar arayı şı tarafından de ğil izleyiciye istedi ğini verme ticari ilkesine ters dü şen yaygın bir kültürel sorumluluk ve toplumsal sorumluluk dü şüncesi tarafından şekillenir. Sonuç olarak, burada izleyicinin farklı konumlandırılması söz konusudur. Kamu hizmeti kurulu şlarının ilgisinin ana oda ğı pazar olarak izleyici de ğil halk olarak izleyicidir (McQuail 1987, 219-220). Bu farklı yayın anlayı şlarının yanı sıra Ellis’in (1982) izleyici ve izleyen noktasında yaptı ğı ayrıma de ğinmek yerinde olacaktır. Bu kapsamda Ellis, yayıncılık kurulu şlarının ‘izleyenlerle’ (viewers) de ğil ‘izleyicilerle’ (audience) ilgili oldu ğunu vurgulamaktadır. Ellis, izleyenlerin bireyler oldu ğu, aile içi ve grup sosyal ba ğlamlarında televizyonu kullanan insanlardan olu ştu ğunu belirtir. Bu çerçevede izleyenler görevli ki şileri arayan veya yayıncılara yada gazetelere yazan ve dü şüncelerini ifade eden çok az sayıdaki insanlardır. İzleyiciler ise (audiences), bu sinir bozucu özelliklere sahip de ğillerdir. Ellis, izleyicilerin istatistiki ara ştırmalar tarafından yaratılan kocaman yı ğınlar oldu ğunu kaydeder. Sesleri ve en temel özellikleri yoktur. İzleyiciler televizyonu kullanmazlar, onu izler ve tüketirler (1982, 49). Halk olarak izleyiciler, tüketicileri de ğil demokratik hak ve görevlerini daha iyi yerine getirebilmelerini sa ğlamak için de ğiştirilmesi, bilgilendirilmesi, e ğitilmesi ve e ğlendirilmesi - kısacası, 'hizmet edilmesi' – gereken vatanda şları kapsar. Bu ba ğlamda, yayıncılık ticari televizyonunun tüketici hedonizmini hiçbir şekilde kullanmamalıdır (Ang 1991, 29). Ancak yayıncı kurulu şlar tam da bunun aksini ortaya koyarlar ve izleyenlerin de ğil izleyicilerin pe şindedirler. 57

Halk olarak izleyiciler ve pazar olarak izleyiciler paradigmalarını nispeten çeli şkili bulan Ang, izleyicilerin kendilerini pazarlara ait olarak dü şünmedi ğini, aksine di ğerleri tarafından pazar kategorilerinin içine yerle ştirildi ği ya da hedef grubun parçası olarak tanımlandı ğını belirtir. İzleyiciler ister tüketiciler olarak isterse vatandaşlar olarak tanımlansın, hem ticari hem de kamu hizmeti kurulu şları, akıllarındaki belli amaç ve çıkarlarla, izleyicileri fethetme mücadelesini bırakamazlar. (Ang 1991, 32). Ticari sistem içinde, izleyiciyi fethetme mecburiyeti, izleyiciyi izleyici üyelerinin ikili bir mantık içinde potansiyel tüketiciler olarak tanımlandıkları bir pazar olarak konumlandırmadan kaynaklanır; sadece televizyon programlarında de ğil, ayrıca bu programlar aracılı ğıyla reklamı yapılan ürünler içinde aynı şey geçerlidir (McQuail 1987, 220). Ancak reklâmcılar tarafından tanımlanan ve aranan izleyici, ne gerçek medya ileti şimcileri (gazeteciler, film yapımcıları, yazarlar vb.) tarafından algılananla ne de siyasetle, halkın görü şünde, medya etkisinde veya ‘izleyici ilgisinde’ dü şünülenle aynıdır. Medya endüstrisi yöneticileri sırayla izleyici ile ilgili olarak bu üçünden farklı olan bir görü şü ele alabilirler. Onlar için izleyici; birçok alttürü olan tüketici pazarının özel bir çe şididir (McQuail 1997, 143). İzleyici hakkında en kapsamlı dola şıma giren bilgi biçimi, büyük ölçekli ileti şim kurumları tarafından toplanmaktadır. Bu sayede medya şirketleri bir programla ya da metinsel stratejiyle belli izleyici kesitlerini hedef alarak; herhangi bir zamanda kimin izleyici oldu ğunu bilmek istemektedir. Yayıncıların ya da televizyon endüstrisinin izleyicilere ula şmak zorunda oldukları dü şünüldü ğünde, izleyicinin belirlenemez bir konumda olması, yayıncılar arasında büyük bir sorun yaratmaktadır. Ang, televizyon izleme deneyiminin statik de ğil dinamik bir yapı içerisinde, deneysel özellikler içerdi ğini vurgulayarak, izleyici davranı şlarını kalıplara sokmanın mümkün olmadı ğını vurgulamaktadır. Televizyon izleme iste ğinin sona ermesi ve televizyon izleyicisinin olmaması gibi bir durum hayal ürünü gibi gelse de, televizyon ve izleyici arasında böylesine problemli bir ili şki oldu ğunun bilinmesi, izleyici faaliyet ve alı şkanlıklarını anlayabilmek açısından önemlidir. Bu nedenle televizyon endüstrisi, ekranın karşısına oturan izleyiciyi garantileyebilmek için her gün çaba göstermekte ve büyük miktarlarda para harcamaktadır (akt. Çaplı 2002, 154).

İzleyicinin analitik olarak şeyle ştirilmesi, yayıncıların kar şılarındaki bilinmeyenin kesin sayısını ö ğrenme iste ğinin ortaya çıkmasıyla birlikte ba şlamı ştır. ‘ İzleyicini bil’ şeklinde ifade edilebilecek bu kurumsal gereksinim, ticari yayıncılar için izleyiciyi 58

reklamcıya sunabilmek gibi bir ekonomik anlam ta şımaktadır. Bu nedenle de ‘izleyici ölçümleri’ üretilen ürün ve hizmetler bakımından doğru ve en geni ş kitleye en kısa zamanda ve en ucuz biçimde ula şmak amacında olan reklam veren açısından büyük önem te şkil etmektedir. İzleyicilerinin kim oldu ğunu bilmek ticari yayıncılar için, izleyiciyi reklamcıya sunabilmek adına ekonomik bir anlam ta şımaktadır. Yayıncılar kendi ba şarılarını ölçmek adına ekran kar şısındaki insan sayısını bilmek istemi şler ve bu yakla şımla, izleyici ileti şim alanında analitik bir kategori haline gelmi ştir. Elde edilen izleyici bilgileri, program planlamasında ve yayın politikalarında belirleyici unsur olarak kullanılmaya ba şlanmı ştır. Hedef izleyicileri belirlemek ve bu izleyici gruplarının temel özelliklerini bilmek, program üretiminin ilk a şamasını olu şturmu ştur. Bilimsel yöntemlerle, izleyici hakkında ampirik verilerin elde edilmesi, izleyici sayısını arttırarak en çok izlenen televizyon olmak amacıyla kullanılmış, izleyici ölçümlerinde yüksek oranlar elde etmenin, izleyicinin be ğenisiyle do ğru orantılı oldu ğu varsayılmı ştır. Dolayısıyla, endüstri tüm i şleyi şini bu veriler üzerine kurmu ş ve bu şekilde izleyiciyi tanımladı ğını sanmı ştır (Çaplı 2002, 159-160). Günümüzde, daha çok izlenen programların reklam gelirlerinin de daha fazla olaca ğı dü şüncesiyle şekillenen bir yapı yayıncılara ve reklam verenlere ticari açıdan do ğru gelmektedir. Televizyon endüstrisi insanları programların izleme noktasında belirli kümeler içinde toplanan özde ş birimler olarak tanımlamaktadır. İzleyiciler televizyon mesajlarının nesnesi olarak amaçlanmı ş ve bu mesajları algılama kapasitesine sahip bir topluluktan ibarettir. Kitle ileti şim araçlarının finansman ihtiyacının kar şılandı ğı kaynakların en önemlilerinin ba şında reklam gelirlerinin geliyor olması, bu durumun günümüzde medya planlamasının biçimlenmesini de belirlemektedir. Serbest rekabetçi pazar ekonomisinin benimsendi ği bütün ülkelerde, üretici ile tüketici arasında reklamlar yolu ile bir köprü olu şturan medyanın etkilili ği, en önemli sorunlardan biri olarak kar şımıza çıkmaktadır. Bu nedenle de izleyici ölçümleri, özellikle reklam verenler açısından önemli bir ölçüt olu şturmaktadır.

Televizyon endüstrisinin en çok önem verdi ği reyting hesaplamalarında her bir izleyici yüzdelik dilimleri olu şturan unsurlardır. Programların nasıl izlendi ği, bunların izleyici üzerindeki etkileri bu ticari kurulu şlar tarafından önemsenmemektedir. Endüstrinin temel kaygısı reyting oranlarını yükseltmek için politikalar geli ştirmektir. Reyting oranların yüksek olu şu, televizyon endüstrisinin ekonomik açıdan asıl müşterileri olan 59

hizmet ve mal kar şılı ğında ücret ödeyen reklam-verenler için önemlidir. Bu noktada süreci en iyi analiz edenlerden biri de Dallas Smythe’tir. Smythe’e göre televizyon endüstrisinin dola şıma soktu ğu esas mal, televizyon yapım ürünleri de ğil izleyicilerdir. Televizyon endüstrisi asıl olarak izleyicileri reklamcılara pazarlamaktadırlar. Bu anlamda izleyiciler televizyon izlerken bir yanda da reklamcılar için mesai yapmaktadırlar. Yapılan mesainin kar şılı ğı ise izleyiciler için televizyon programlarının sa ğladı ğı haz, korku, keyif, gülmek, e ğlenmek, oyalanma, kaçma, ö ğrenme vb. psikolojik durumlardır. Yani izleyici, programları izlerken aynı zamanda televizyon endüstrisinin üretimine de katkıda bulunmaktadır 8 (akt. Mutlu 1999, 88). Televizyon insanların zamanının satın alınmasıdır; bu anlamda televizyon seyredenken gerçekten de bir i ş yapılmaktadır. Reklamcıların a ğzından dü şmeyen izleyiciler ve hedef-kitle kavramları şimdi televizyon sektöründe de önemli merkezler haline gelmi şlerdir. Temsil ölçütleri artık siyasal de ğil, gitgide ekonomik hale gelmektedir. İzleyici kitlesi arasından seçilen örneklemler üzerinde yapılan ara ştırmalarla de ğişik alı şkanlıkları ve de ğerleri temsil eden tüketici gruplarının belirlenmesi toplumun bu kategorilere göre üretilmesi demektir (Mutman 1995, 57-58).

Reklamcı, izleyici ba şına para ödedi ği için malı alacak izleyiciyi, yani potansiyel tüketiciyi ister; öte yandan aynı zamanda programın maliyetini de kar şıladı ğından izleyicilerin sayısının yüksek olması da i şine gelir. Medya şirketi ise, izleyicilerin miktarı ve de ğeri hakkında bilgi sahibi olmalıdır ki, iyi fiyat biçebilsin. Tüm bunlar basitçe izleyen de ğil izleyici üretmenin, yani do ğru izleyici bulmanın gereklili ğine i şaret eder. İzleyicilerin sayısının yüksekli ği televizyon şirketinin işine gelir, ama reklamcının de ğil. Reklamcılar alım gücü yüksek, yani kendileri için meta de ğeri ta şıyan izleyicileri isterler ve televizyoncunun isteyece ği fiyatı dü şük tutmak için ara ştırmanın dizaynının

8 Reklamları sorgulayan Postman, resimli reklamlarla birlikte iddiaların yerine görüntünün konuldu ğunu; böylece tüketim kararlarının temeline duygusal ça ğrıların oturtuldu ğunu belirtir. Rasyonalite ile reklam arasındaki mesafenin çok açık oldu ğunu vurgulayan Postman, artık bir reklamcının iddiasının do ğrulu ğu ya da yanlışlı ğının sorun bile olmadı ğını dile getirmektedir. Postman; “Elbette bir televizyon reklamını sevmek ya da sevmemek mümkündür ama çürütmek mümkün de ğildir. Aslında televizyon reklamı tüketilecek ürünlerin niteli ğiyle ilgili hiçbir şey anlatmaz. Reklamın içeri ği, ürünleri tüketenlerin niteli ğine odaklanır. Satılan ürünlerle ilgili hiçbir şey bulunmaz, ama o ürünleri satın alabileceklerin korkuları, fantezileri ve rüyalarıyla ilgili her şey yansıtılır. Televizyon reklamlarıyla ürünlerin de ğerli bulunması de ğil, tüketicilerin kendilerini de ğerli hissetmeleri amaçlanmaktadır; yani şu anda i şletmecilik işi sahte bir terapiye dönü şmü ş durumdadır. Tüketici, psikodramalarla yatı ştırılan bir hastadır” demektedir (Postman 2004, 144-145).

60

da buna uygun olması i şlerine gelir. Böylece izleme oranı anketlerine duyulan talepte bir çatlak do ğar. İzleyicilerin niteli ğini ölçme konusunda çıkarlar ortaktır, ölçüm için aranan aslında meta de ğeri ta şıyan gruptur. Yani televizyon ekonomik mantı ğa bula şıktır. Bir ba şka son derece önemli sonuç ise, bu ara ştırmaların temsil etti ği grubunun eninde sonunda ortalama tüketim standardını tutturan orta sınıf izleyiciler olaca ğıdır. Bu meta-izleyiciler u ğruna pek çok ba şka grup dı şlanmaktan kurtulamamaktadır. Medyada güçsüz ve azınlıkta kalan grupların daha az temsil edilmesi olgusu böylece ekonomik bir mantık tarafından da belirlenmektedir (Mutman 1995, 58-59).

Di ğer yandan medyada serbest piyasa kurallarının geçerli olması gerekti ğini savunanlar, izlenme oranlarının, izleyici isteklerinin somut göstergesi oldu ğunu ve böylece izleyicilerin programlar üzerinde belirleyici rol oynadıklarını ileri sürmektedirler. Bu kapsamda reklam verenler ‘izleyici’yi hedeflemeye ve mesajlarını en üst düzeye çıkarmaya çalı ştıkları için, günün veya gecenin belli saatlerinde televizyon izleyen izleyicilerin sayısını hesaplamak onlar için önemli bir gerekliliktir. Ve reyting-temelli bir ba ğlam içinde programların izleyicilere uygun şekilde yapılma e ğilimi vardır. Di ğer bir deyi şle, yapımcılar kimin ne izledi ğini izleyicilerden ö ğrenirler ve ardından, ‘yeni’ olarak geçmek için yeterince benzer fakat böyle bir potansiyel izleyiciyi kaybedecek kadar farklı olmayan programlar yaparlar (Mullan 1997, 16). Ancak bu yakla şım, izleyicinin kendi tercihini ve isteklerini daha önceden kanallara iletmedikleri, sadece kendilerine sunulan programlar arasından tercih yaptıkları gerçe ğini göz ardı etti ği için ele ştirilmektedir (Çaplı 2002, 151). Ancak izleyiciler ve program yapımcıları arasındaki ili şkinin izleyici ölçümleri yoluyla kurulması, izleyici ölçümlerinin çok güçlü bir endüstri haline gelmesine sebep olmu ştur. Reyting ise bu güçlü endüstrinin bir ürünü olarak izleyici ve endüstri arasında sembolik bir ili şki kurulmasını sa ğlamı ştır. Reytinglerin 9, 1920’lerden itibaren ABD’de kabul gören bir yaklaşım olması izleyicinin

9 Reytingler izleyiciyi ölçmekle ilgili belli kurallara dayanan hesaplamaların sonuçlarının sayısal özetlerinin ve istatistiklerinin toplamıdır. Amerikan örne ğinde izleyicilerin iki özelli ği ölçmenin ana hedefleridir: boyutu ve kompozisyonu. Boyut belli bir ak şamda belli bir saatte belli bir kanal ya da programa odaklanan insan sayısına kar şılık gelir, kompozisyon ise ya ş, yer, gelir ve cinsiyet gibi demografik de ğişkenler açısından tanımlanan izleyen insanların türlerine kar şılık gelir. Ölçümler hem toplam potansiyel izleyici hem de ölçme anındaki gerçek izleyicilerle ilgili yapılır. Bu iki temel figür türüne yol açar: reytingler ve paylar. Teknik olarak reyting, belli bir çalı şma alanı içinde belirli bir 61

de ölçülebilir bir meta olarak görülmesine sebep olmu ştur. Bununla beraber, izleyicinin bir kerede ve tamamen tanımlanabilir dura ğan bir nitelikte olmadı ğı, sürekli olarak de ğişen özellikler gösteren ve her seferinde yeniden tanımlanması gereken dinamik bir öğe oldu ğu ortaya çıkmı ştır (Çaplı 2002, 162). Yani özneler tarafından olu şturulan bir nesne olarak 'televizyon izleyicileri' dura ğan, özellikleri bir kez ve sonsuza dek tarif edilmi ş ta ş gibi bir nesne de ğil aksine sürekli de ğişen, dinamik bir nesnedir. Reytinglerin devam eden asla bitmeyen bir pratik oldu ğu gerçe ği bu kayganlı ğı gösterir; hatta ‘televizyon izleyicilerinin’ en gerçekçi, nesnel özellikleri, boyutu ve kompozisyonu, bile sabit olarak dü şünülemez ve yeniden ve yeniden in şa edilmek zorundadır. Reytingler çok fani ürünlerdir ve hemen her an modaları geçebilir (Ang 1991, 60-62). Reytingler, bir taraftan yöneticilere metinle ştirmenin ne kadar ba şarılı oldu ğunu bilme imkanı tanır fakat di ğer taraftan, onları tam bir cehalet içinde, ya da en azından ba şarı ya da ba şarısızlıklarının kesin içerikleri hakkında büyük bir şüphe içinde bırakır. Yani, reytingler kimin hangi programı izledi ği hakkında bazı genel bilgiler vermesine ra ğmen, insanlara bu programları izleten şeyin ne oldu ğu gibi daha spesifik sorular hakkında hiçbir ipucu vermezler, bu yüzden reytingleri gelecekteki ba şarı ya da ba şarısızlıkları tahmin etmek için kullanmak çok zordur (Pekurny 1982). Gerçek ve algılanan reytinglerin televizyon endüstrisinin operasyonları için bütün bu önemi daima sert kültürel ele ştirilerle birlikte yer alır. Reytinglerin olumsuz etkileri hakkındaki en genel varsayımlardan biri; onların televizyon programcılı ğının kalitesi üzerindeki muhtemel zararlı etkileridir.

Özetleyecek olursak, ‘televizyon izleyicisinin’ izleyici ölçütünün tutarsız objektifikasyonu televizyon izleyicilerinin ‘izleyici üyeleri’ olarak sıralanmasını gerektirir. Fakat gerçek program ya da istasyonu izleyen bir demografik grup içindeki bütün insanların ya da bütün ‘televizyon hane halklarının’ (yani, bir ya da daha fazla televizyona sahip olan hane halkları, genellikle aileler) tahmini yüzdesi olarak tanımlanır. Di ğer taraftan, pay ise, televizyona sahip olan ve belli bir zamanda belli bir program ya da kanala odaklanan tüm hane halklarının yüzdesini ifade eder. Reyting ve paylar endüstri söyleminde standart bir dilin parçalarıdırlar (Ang 1991, 46). Beville de, reytinglerin rolünün kapsamı hakkındaki kabul edilen genel anlayı şı şöyle ifade eder: “Onlar programlar için ödenecek ücreti ve oyuncuların alaca ğı parayı belirler. Bir programın içindeki ya da etrafındaki 60 saniyelik ya da 30 saniyelik ya da daha küçük birimler için reklamcıların ödeyece ği oranları idare ederler. Reytingler istasyonların izleyicilerini ve pazardaki sıralamalarını belirler ve çok büyük oranda yayıncı istasyonların karlılıklarını ve satı şa konulduklarında de ğerlerini belirtir. Önemli a ğ ve kanal yetkililerinin maa şları ve ek tazminatları da reyting ba şarıları tarafından idare edilir. Reyting sonuçları temel olarak televizyon ve radyo yayın kurulu şlarının üst yönetimlerinin ve program ve haber yöneticilerinin terfi mi alacaklarını yoksa i şten mi çıkarılacaklarını belirler” (Beville 1985, 104).

62

televizyon izleyicileri sadece izleyici üyelerinden fazla bir şeydir; televizyon izleyicileri olarak onların kimlikleri izleyici grubunun birer parçası olmaktan çok daha karma şıktır. Di ğer bir deyi şle, insanlar televizyon izlediklerinde tabi ki izleyici üyeleri pozisyonunu işgal ederler fakat aynı zamanda ebeveyn, ele ştirmen, hayran, demokrat, a şçı ya da anlamları reyting söylemi tarafından kurulan sembolik dünyadan sıyrılacak belli kültürel pozisyonlar gibi sayısız ba şka pozisyonu da kaplarlar. Sonuç olarak reytingler söylemi ve onun tarafından çizilen izleyici gerçekleri kaçınılmaz şekilde her zaman gerçek izleyicilerin ne oldu ğu ile zorlama bir ili şkinin yerini alır. Kalıp asla uymaz. Bununla birlikte izleyici ölçümleri tarafından sa ğlanan bilgiler yanlı şlanamaz ve yeterli olarak görüldü ğü sürece gerçek izleyicilerin somut deneyimleri ve pratikleri endüstri için anlamsızdır. Bu yüzden de, izleyici ölçümü krizdedir ve bu yakla şım devam etti ği müddetçe krizde olmaya devam edecektir (Ang 1991, 66-67). Fakat, şurası da unutulmamalı ki, televizyon kurulu şları -program müdürleri, yapımcıları, reklam verenler ve pazar ara ştırma kurulu şları dahil- gerçek izleyicilerin sosyal dünyasının dinamik karma şıklı ğı konusundaki hesaplanan cehaletlerini bırakma konusunda isteksizdirler (Mullan 1997, 17). Bunun yanında medya içeri ğinin üretimini kontrol eden kitle ileti şimciler ço ğunlukla ba şka her hangi bir giri şimcinin yaptı ğı gibi sadece ürünler sunduklarını ve reytingler ve satı şlar aracılı ğıyla tüketicilerin (izleyicilerin) ne istedi ğini bildiklerini iddia ederek hikaye ve format seçimlerini haklı çıkarmaya çalı şırlar. İş adamları gibi, ileti şimciler de onların izleyici istekleri için kanal olduklarını iddia ederek kararlarını haklı çıkarırlar. Yine de ço ğu ara ştırma izleyici girdilerinin dolaylı ve mu ğlak kaldı ğını göstermektedir. Di ğer bir deyi şle, izleyiciler medya içeri ğine yaygın şekilde ba ğlıdır fakat içeri ği belirlemede çok az do ğrudan ve sistematik role sahiptir (Ball-Rokeach; Cantor 1986, 14-19).

Nitel ara ştırmaların da gösterdi ği gibi, izleyiciler ‘nesnelle ştirilmi ş bir kategori’ye dönü ştürülemez ya da öyle yorumlanamazlar ve onların davranı şları ba şlangıçta dü şünüldü ğü kadar tahmin edilebilir de ğillerdir. Televizyon izlemek genel olarak di ğer birçok gündelik rutin tarafından müdahale edilen ve ço ğu o sırada izlenen programla ilgisi olmayan konu şmaların e şlik etti ği yo ğun bir aktivitedir. İzleme tarzları bir zevk ve alı şkanlık meselesidir. Di ğer ara ştırmalar, izleyicinin geçici olarak ve amaçlamadan izlemeye ba ğlandı ğında, ‘televizyonla ilgilenmenin’ sosyal hayatın daha geni ş modellerine dönü ştürüldü ğü bir yola i şaret etmektedir. Barwise ve Ehrenberg benzer 63

şekilde; genellikle ne izledi ğimizle birazcık ilgili oldu ğumuzu fakat bunun ço ğunlukla çok derine inmedi ğini belirtmektedir. İzlemenin bu rahat, kısmen ilgisiz modeli programlamanın şeffaf a şinalı ğı tarafından daha da kolayla ştırılır; benzer ve tahmin edilebilir konular, aynı yüzler, aynı yerler ve tekrarlar içine dalıp çıkabilece ğimiz uzun bir programlama sırası olu şturur. Di ğer yandan niteliksel ara ştırmalar televizyon izlemenin genellikle aile içinde gerçekle şti ğini göstermektedir. David Morley’nin belirtti ği gibi, - izleyici ölçüm sektörünün meyilli oldu ğu gibi – aile içinde ya şayan insanlar hakkında konu şurken program seçimlerini yapan bireysel izleyiciye serbest ve mükemmel bir pazarda rasyonel bir tüketiciymi ş gibi davranmamızı beklemek anlamsızdır (akt. Mullan 1997, 17).

Sonuç olarak izleyici ‘orada bir yerde’ varmı ş gibi davranabiliriz (…ve genel olarak yapılıyor da) ama büyük oranda kendimizi kandırıyor olabiliriz. Konsepti sorgulama sebepleri hem teorik hem de pragmatiktir. Kitle ileti şim ara ştırmalarının ilk zamanlarında izleyici kavramı, düz bir bilgi aktarım sürecinin sonundaki mesaj alıcılarını simgelemekteydi. Bunlar genelde haberler ve e ğlence için ödeme yapan medya izleyicisini veya reklam ve etkiye yönelik hedefi olu şturmaktaydı. Bu versiyonun yerini, kademeli olarak daha fazla veya az aktif olan, etkiye dirençli ve özel sosyal ve kültürel içeri ğe ba ğlı olarak kendi ilgileri tarafından yönlendirilen medya alıcısı almı ştır. İzleyicinin gerilemesiyle ilgili konu şmaların pragmatik sebepleri arasında tabi ki medya ve kanalların ço ğalması da yer almaktadır. Medya kaynaklarına yönelik dikkat birçok istikamete do ğru öyle ayrılmı ş ve bölünmü ştür ki medyaya yönelik olarak tek bir veya kitle izleyicisinden bahsetmek veya popülasyonun tamamına potansiyel medya kullanıcıları olarak gönderme yapmak imkansızdır. Kitle izleyicisinin fiziksel olarak bölünmesinin tek sebebi medya pazarının ço ğalması veya bollu ğu de ğil aynı zamanda ‘izleyici’nin anlamlarının da çoğalmasıdır (McQuail 1997, 142-143). 64

II. BÖLÜM KÜLTÜREL ÇALI ŞMALAR GELENE Ğİ ÇERÇEVES İNDE TELEV İZYON VE İZLEY İCİ

2.1. KÜLTÜREL ÇALI ŞMALAR GELENE Ğİ VE MEDYA ÇALI ŞMALARI

2.1.1. Televizyon İncelemeleri ve Aktif İzleyici Yakla şımı

Bir ara ştırma konusu olarak televizyon, birçok farklı yaklaşım tarafından ele alınmı ş, de ğişik yönleri üzerine kavramsal haritalar ortaya konulmu ştur. İleti şim alanının çıkmazlarından biri olarak temel bilimlerde oldu ğu gibi bir ‘grand theory’ ortaya konulamadı ğı için; televizyonu da tek bir birle ştirici kurama yerle ştirmek olanaksızdır. Televizyona ili şkin kuramsal yakla şımlar bu durumda ister istemez eklektik olmak zorundadırlar. Mutlu, ileti şim çalı şmalarının çok gev şek bir dokuya sahip olsa da tek bir çatı altında toplanamayacak bir duruma geldi ğini ve bu görüntünün, di ğer toplumbilim alanlarındaki çok olumlu etkilerine kar şın, bütünlüklü ve sınırları tanımlanmı ş bir ileti şim çalı şmaları alanının içini bo şaltan, yoksulla ştıran dahası belki de bu alanı yok etmeye yönelik bir e ğilimi içinde barındırdı ğını vurgular (1996, 1530). John Corner da, televizyona dair genel geçer ve kapsamlı bir kuramın mümkün olamayaca ğını belirterek, konunun çerçevesini çizen en genel hatlı kuramları ortaya koymu ştur. Teorik yakla şımları sınıflandıran Corner, televizyonun sosyal, kültürel ve politik olarak nasıl konumlandı ğından yola çıkmı ştır. Televizyona ili şkin kuramsal yakla şımları sınıflandırmaya çalı şan Corner, bu yakla şımları dört genel ba şlık altında toplamı ştır: Temsil kuramları (representation), araç kuramları (medium), kurum kuramları (institution) ve süreç kuramları (process). Temsil kuramları, geleneksel kitle ileti şim ara ştırmalarının televizyon programlarının simgesel, metinsel karma şıklı ğını göz ardı etme e ğilimine kar şı özellikle 1970 ba şlarından itibaren ivme kazanan ara ştırmaları kapsayan bir çerçeve olu şturmaktadırlar. Bu kuramların geli şmesinde asıl dönüm 65

noktası ise sosyal bilimlerde yapısalcı/göstergebilimsel yakla şımların etkin bir şekilde ortaya çıkmasıdır (akt. Mutlu 1999a, 223). Araç kuramları ise televizyonun toplumsal etkisinin daha çok bir teknoloji olarak genel özellikleriyle ilgili oldu ğunu ileri sürmekte; özgül programların veya program türlerinin bu etki konusunda hiçbir önemi olmadı ğını belirtmektedirler. Kurum kuramlarına göre, televizyonun ne simgesel (temsil) ne de kültürel/teknolojik (araç) boyutu özsel önem ta şımaktadır. Öncellenmesi gereken asıl konu örgütün devletin etkinlikleriyle veya piyasa yapılarıyla olan ba ğıdır. Süreç kuramları ise di ğer kuramlardan farklı olarak do ğrudan do ğruya izleyici ile televizyon arasındaki ili şkiye, etkile şim ve kar şılıklı ba ğımlılık konularına yönelik kavramla ştırmaları içermektedir. Corner’a göre di ğer kuramsal yakla şımlar arasındaki ili şki bu yakla şım türü aracılı ğıyla kurulabilir. Televizyonun metnini konu alan temsil kuramları, televizyonun teknolojik boyutunu ele alan araç kuramları ve televizyon endüstrisinin i şleyi şini ele alan kurum kuramları, ancak televizyonun bir bütün olarak izleyiciyle olan ili şkini ele alan ve sorgulayan bir kuramsal yakla şım çerçevesinde biraraya gelebilir (akt. Mutlu 1999a, 224-225). Bu kapsamda şimdi ele alınacak olan bölümde çalı şmanın teorik aradalanı temsil kuramları etrafında şekillenecek, ancak televizyon-izleyici ili şkisi bir bütün olarak de ğerlendirilerek yeni ili şki biçimlerine yönelik arayı şlara yer verilecektir.

Televizyonu kitle ileti şim aracı yapan izleyicidir ve aynı zamanda televizyon programları da kendi kitle izleyicisini olu şturmu ştur (Wieten 2000, 113). 20. yüzyılın en büyük fenomeni haline gelen televizyon ise kitle ileti şim araçlarının en yaygını ve en etkilisi olmu ştur. Kitle ileti şim araçları, 19. yüzyıl kitle toplumunun bir sonucudur; fakat bu tarihten itibaren bu araçlar, özellikle de televizyon, sadece bir aktarıcı ya da toplumsal de ğişimin bir ‘etkileneni’ olarak de ğil, aynı zamanda bir ‘olu şturucusu’ olarak da sistem içerisinde aktif i şlev yüklenmi şlerdir. Modern dünyanın en güçlü ‘anlam üretim merkezi’ olan televizyon, ele aldı ğı herhangi bir olguya kendi gerçekli ğini dayatma konusunda son derece ba şarılıdır. Modern toplumların en önemli sosyalizasyon aracı olan televizyonun, çalı şma kapsamında, gerçe ği yansıttı ğı de ğil, kendi yapısal özellikleri do ğrultusunda yeniden üretti ği gerçekli ğin aktarımını sa ğladı ğı 66

görü şünden hareket edilmektedir. Gerçeklik 10 tanımlarının içinde mücadele edecekleri alanın sınırlarını belirleyen medya, medyanın bir iktidar aygıtı gibi hareket etti ğini ve öncelikle kendi üzerinde söz sahibi olan güçlere hizmet etti ğini, dolayısıyla medyada yer alan tüm programların, belli bir ideolojik ortaklıkları oldu ğunu ileri sürmek yanlı ş olmayacaktır (Arık 2007, 14-16). Kısaca dilin, gerçekli ği aktarıcı de ğil, kurucu bir rolü bulunmaktadır. ‘Dil, Özne ve İdeoloji’ 11 kümesinin ilk ideoloji ekseni aracılı ğıyla ele alınan medya çalı şmalarının benimsedi ği temsil anlayı şının yansıtmacı de ğil, in şaya dayalı oldu ğuna da i şaret etmektedir. Dolayısıyla öznellik motifli ideoloji kavrayı şına sahip medya çalı şmalarında yer verilen temsil kavramı, yansıtma yerine in şaya dayalı olarak kavranmaktadır. Bu kapsamda tartı şılan sorun, bir olay veya ki şinin medyada do ğru bir şekilde mi ya da yanlı ş bir şekilde mi temsil edildi ği de ğil, medyanın bir ki şiyi ya da olayı belirli bir tarzda temsil etme, tanımlama ve anlamlandırma gücüdür. Çalı şma kapsamında bu bakı ş açısıyla de ğerlendirilen televizyon çok yönlü yapısıyla ele alınmayıp; televizyon-izleyici ili şkisinin izleyici aya ğı masaya yatırılacaktır. Bu kapsamda da izleyici/okuyucuyu pasif varlıklar de ğil, aksine aktif ve üretken ‘bireyler’ olarak de ğerlendirilecektir.

İleti şim alanında izleyici odaklı ara ştırmalar arasında ‘alımlama’ çalı şmaları önemli bir yer kaplamaktadır. İzleyicinin aktif bir süreç içinde oldu ğunu öngören ara ştırmacılar, bu izleyicilerin televizyonu kendi ihtiyaçları ve istekleri do ğrultusunda kullandıklarını dü şünmektedirler. Kültürel Çalı şmalar gelene ği etrafındaki ara ştırmacılar ise, izleyicinin televizyon mesajlarını farklı şekillerde yorumlayabilecekleri dü şüncesiyle çe şitli ara ştırmalar yapmı şlardır. Bu noktadan hareketle, medya mesajları birer metin olarak de ğerlendirilir ve izleyicinin farklı okumalar yapabilece ği dü şünülür. Örne ğin Stuart Hall’un modelinde, anlamlı bir söylem olan televizyon metni, bir de ğiş toku ş

10 Ba şka bir deyi şle, medya ele ştirel dü şünü şü engelleyen gerçeklik tanımlamaları üretmektedir. Stuart Hall, Gramsci’den ve Althusser’den yararlanarak medyadaki ideolojik mesajların ço ğunlukla gerçekli ğin yanlı ş bir imgesini olu şturarak i şledi ğini vurgulamı ştır. Aslında bu konular, dünyanın olma biçiminin basitçe normal bir parçası olarak, gerçek gibi do ğalla ştırılmaktadır (Smith 2005, 213).

11 Kitle ileti şim araçları üzerine Marksizm içinde geli ştirilen ve tartı şılan üç perspektif (Yapısalcı, Ekonomik Politik ve Kültürel Çalı şmalar) medyanın gücünün ideolojik oldu ğu konusunda birle şirler ancak ideoloji kavramsalla ştırmaları farklıdır. Yapısalcı analizde ‘eklemlenme’, ekonomi politik perspektifte belirlenimci ideoloji anlayı şı, kültürel çalı şmalarda ise rızanın biçimlendiricisi olarak medya hegemonya kavramı çerçevesinde ele alınır. Yapısalcılı ğın en bilinen mirası olan; ‘dü şünce gerçekli ği yansıtmaz, onu kullanır ve yeniden üretir’ biçimindeki argüman tartı şılan bu üç yakla şıma ve fikir alı şveri şi bakımından aralarındaki etkilemi şime damgasını vurur.

67

sürecinin sonunda gerçekle şir. Mesajın tartı şmalı biçimi, ileti şimsel de ğiş toku şta, görece özerk olmasa da ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Kodlama ve kodaçımlama dakikaları belirli zamanlardır (Aydın 2007, 124). Önceki bölümde, izleyicinin sorunsalla ştırıldı ğı ileti şim çalı şmalarının incelenmi şti şimdi ise özellikle alımlama (reception) çalı şmaları olarak adlandırılan çalı şmalar ve Kültürel Çalı şmalar gelene ğinin alana ve televizyon çalı şmalarına katkıları ele alınacaktır.

2.1.2. Ça ğda ş Kültürel Çalı şmalar Merkezi

Kültürel Çalı şmalar adını Birmingham Üniversitesi’nde ‘kültürel biçimler, görenekler ve kurumlar ve onların toplumla ve toplumsal de ğişmeyle ili şkileri’ konusunda doktora çalı şmaları merkezi olan, Centre Contemporary Cultural Studies (CCCS)’den alır. Bu entelektüel proje, İngiltere’de Birmingham Üniversitesi bünyesinde Ça ğda ş Kültürel Çalı şmalar Merkezi (CCCS) (1964-1988) ismi altında yürürlü ğe konmu ştur. 1964 yılında kurulan Kültürel Çalı şmalar Merkezi öncelikle lisansüstü merkezi olarak Richard Hoggart (1964– 1968) ve daha sonra Stuart Hall (1968– 1979) direktörlü ğünde faaliyet göstermi ştir (Barker, 2004: 21). Bu merkezin ilk yöneticisi olan Richard Hoggart, 1968’de UNESCO’nun genel müdür yardımcısı olunca, Jamaika kökenli Stuart Hall 1979’a de ğin onun yerini almı ştır. Merkez, New Left (Yeni Sol)’un ata ğa geçmesine denk dü şen bu dönemde en parlak ça ğını ya şamı ştır (Mattelart; Mattelart 2003, 84). Hall’ün 12 direktörlü ğü döneminde merkezin kimli ği olu şmu ş ve Kültürel Çalı şmalar gelene ğinden bahsedilmeye ba şlanmı ştır (Barker 2004, 21).

Kültürel Çalı şmalar, 60’lı yılların ortasında kültür ve medya alanında benzer yakla şımlara sahip olan bir grup akademisyenin birlikte ya da birbirlerinden habersiz meydana getirdi ği bir sosyal bilim ekolü olmu ştur (Arık 2004, 83). Birmingham Merkezi’nin temel dü şüncesi Richard Hoggart’ın, Raymond Williams’ın ve tarihçi E.P. Thompson’un yapıtlarında görülmektedir. (Mattelart 2003, 84) Kültürel Çalı şmalar

12 Stuart Hall, en çok Birmingham Kültürel Çalı şmalar Merkezi’nin kurucu üyesi olmasıyla tanınmaktadır. Hall’un kitle ileti şim ara ştırmasına yaptı ğı özgül katkı, ideolojik olarak kodlanmı ş kültürel biçimlerle, izleyicilerin kod açımı stratejilerini ba ğlantılandırmak olmu ştur. Bunu sürdürürken, e şzamanlı olarak medya göstergeleri ve iletilerinin de ğişen siyasal ba ğlamlarını dikkate almı ştır. Benzer biçimde ideoloji izle ğine odaklanmasına ra ğmen, Glasgow Grubu ile kıyaslandı ğında Hall, daha geli şkin bir analiz düzeyi sunar (Stevenson 2008, 66).

68

Merkezi ilk olarak Hoggart and Raymond Williams döneminde ya şanan kültür ve kültürleri sınıflandırmanın önemine odaklanırlar. Bu kapsamda edebiyat ele ştirisi ve sosyoloji karı şımıyla şekillenmi ş kültüre olan yakla şımlarında baskın olarak yapısalcılık etkileri görülmü ş ve bu yakla şıma özellikle Marksizm eklemlenmi ştir. Burada belirleyici entelektüel kaynakları Barthes, Althusser ve en önemlisi Gramsci olmu ştur. Ara ştırmalarının önemli konularını kitle ileti şim, gençlik alt kültürleri, e ğitim, toplumsal cinsiyet, ırkçılık ve otoriter devlet anlayı şı olu şturmu ştur. Kültürel Çalı şmaları merkezinin kültür üzerine çalı şmaları, global ölçekte kendine yer edinmi ştir. Ayrıca, teorik paradigması noktasında postyapısalcılı ğın etkisi yapısal Marksizmi gölgede bırakmı ştır. 1988 yılında Ça ğda ş Kültürel Çalı şmalar Merkezi, bir lisansüstü ara ştırma merkezi olarak çalı şmalarını durdurmu ş ve lisans e ğitimi veren bir bölüme dönü ştürülmü ştür. 1990’da kapanıncaya kadar da üniversitede bir departman olarak yer almı ştır (Barker 2004, 21). Ancak süreç sonunda Kültürel Çalı şmalar gelene ği do ğmu ş ve bu çerçevede günümüze kadar devam eden ve medya çalı şmalarına yön veren köklü ve etkin bir yakla şım ortaya konmu ştur.

Cultural Studies and Its Theoritical Legacies adlı makalede alanın kurulu şunu gözden geçiren Hall, Kültürel Çalı şmalar’ın büyük bir anlatı olarak ortaya çıkmadı ğını, tek bir kökeni olmayan söylemsel bir formasyon oldu ğunu belirtmektedir. Somut bir proje olmaktan çok bir biçimlenmeler seti oldu ğunu, bu biçimlenmelerin dura ğan olmayan bir yön ta şıdı ğını kaydeden Hall, bir akı ştan söz etmektedir. Bu akı ş kapsamında Kültürel Çalı şmaların ortaya koydu ğu ve hedefledi ği konular şunlardır: Yeni ortaya çıkan toplumsal durumlara yeni sorular formüle etme, Marksizmle hesapla şma ve ortaya çıkan krizlerin sorgulanması (Hall 2007, 262-263). Kültürel Çalı şmaların odak noktasında kültür, medya metinleri ve iktidarın ba ğlamsal olarak ara ştırılması ve ili şkilerin de ğişiminin irdelenmesi yer almakta ve iktidar ili şkilerinin yerelle ştirilmesi, analiz edilmesi, de ğiştirilmesi ve yeni ba ğlamlar olu şturulması istenmektedir. Kültürel Çalı şmalar medyaya, iktidar ve egemenlik yapılarını eklemleyerek, çözümlemeyi amaçlamaktadır. Merkez tarafından yapılan çalı şmalar ise üç temel konu üzerinden ele alınmaktadır:

• Kitle ileti şim araçlarının metinsel incelemeleri ve bunların hegemonya ve ideolojiyi yeniden üretmeye yönelik i şleyi şi. 69

• Gündelik ya şamın, özellikle alt kültürlerin etnografik incelemeleri (iktidarın, eşitsizli ğin ya şam tarzı ve modayı nasıl şekillendirdi ğini ortaya çıkarmak gibi…) • Thatcherizm ve ırkçı milliyetçilik çalı şmaları gibi siyasal ideolojiler ile ilgili çalı şmalar (bunların kültürel kodlarının ortaya çıkarılması ve geni ş bir kamusal çekim olu şturabilmelerinin nedenleri) vs. Bunlar, kabaca politikanın, iktidarın ve eşitsizli ğin ya şam tarzı ve modayı nasıl şekillendirdi ğini ortaya çıkarmaya çabalamaktır (Smith 2005, 213).

Kültürel Çalı şmalar temelde ba ğımlılık biçimleri ve kültürel pratiklerin kapitalist üretim tarzı içinde temellendi ğini dü şünmeyi reddeder ve kültürel tüketime bunaltıcı derecede odaklanır. Kültürel Çalı şmalar ele ştirel yaklaşımlar olarak kabul edilmektedir. Ele ştirel yakla şımların ortak paydası kapitalist ekonomik düzene ve liberal siyasal sisteme yönelttikleri ele ştirilerdir ve bu nedenle ele ştirel olarak adlandırılırlar. Marksist bir toplum ele ştirisinden hareketle, yapısalcılık içinde dönü şen Kültürel Çalı şmalar tarihi reddeden ve tüm toplumsal hayatı söylemlere indirgeyen postyapısalcılık ve postmodernizme uzanan bir çizgide çalı şmaktadır (Da ğta ş 1999, 335-336). Marksist kuramdan beslenen Kültürel Çalı şmalar gelene ği aynı zamanda bu kuramın temel sayıltılarına en a ğır ele ştirileri getiren bir yakla şım halini almı ştır 13 . Di ğer yandan yapısalcılıktan beslenmi ş ve bu yakla şımında temel varsayımlarını bozan-kıran bir yakla şım halini almı ştır. Bu yüzden kuramsal olarak belirli bir tabana oturtmak hiç de kolay de ğildir. Bu anlamda bir anla şılmazlık halesi içerisinde yer alan Kültürel Çalı şmalar gelene ği, determinist anlayı şını kendinden uzak tutan çalı şmalar ortaya koymu ş, ancak ana akım çalı şmalarına getirdi ği ele ştirilerle olu şan ortam yüzünden determinist bir yakla şıma kaydı ğı ele ştirilerine de maruz kalmı ştır (Mutlu 1999a, 226).

Kültürel Çalı şmalar anlamın in şasıyla yani belli anlatım formları içinde ve onlar aracılı ğıyla nasıl üretildi ği ve günlük hayat pratikleri yoluyla sürekli olarak nasıl

13 Marksizm tarihsel politik projesinin gerçekle şmedi ği anla şıldı ğında Yeni Sol, Marksizmi sorusalla ştırmı ştır. Kültürel Çalı şmalar da Yeni Sol’da oldu ğu gibi iktidar meselesini bir sorun olarak ortaya koymu ş ancak büyük bir teori ortaya koymaktan kaçınmı ştır. Kültürel Çalı şmaların Marksizmi bir sorun olarak görmesi ekonomik indirgemecilikten, alt yapı-üst yapı kavramla ştırmasından kaynaklanır. Marksizmin bu indirgemecili ği kültür, ideoloji, dil, anlamlandırma gibi alanları sembolik düzeyi ele alamamasıyla ili şkilidir. Ekonomizm ele ştirisi ideolojinin ‘yanlı ş bilinç’ olarak ele alınmasına yönelik ele ştiriyle bir arada yürüyecektir (Hall 2007, 264).

70

müzakere edildi ği ve yapıbozuma u ğratıldı ğıyla ilgilenir. Yanlı ş bilinç kavramını sorunsalla ştırır ve mutlak do ğru tanımlarına yaslanan mücadele biçimlerini reddeder. Ancak Kültürel Çalı şmaların geli şim gösterdi ği üç alana yönelik ele ştiriler de yer almaktadır. İlk olarak özellikle medya metinlerinin yapısını çözümlemekle ve bunların tahakküm sistemlerini sürdürmedeki rolünü ortaya koymakla ilgilenmi ştir. Ekonomi politik yakla şımlarıyla bilinen Golding ve Murdock 14 (1997) bu yakla şımın kitle ileti şim araçlarının ba şat bir ideolojinin aktarma kayı şı gibi i şlev gördü ğü tasarımını kesinlikle reddetti ği ve farklı bakma ve konu şma biçimleri önererek çarpı şan söylemlerin görünürlük ve me şruluk için mücadele ettikleri bir alan ya da uzam olarak bir ileti şim sistemi modeli geli ştirdi ği noktasında ele ştirirler. İkinci olarak metnin tüketicileri; izleyiciler noktasındaki etkin izleyici nosyonunun ortaya konulmasının klasik etki modelinin pasif izleyici 15 modeline kar şı önemli bir kazanç olarak görülmektedir ancak tüketici tercihini kutlayan liberal görü şün tuza ğına dü şme riski barındırdı ğı için ele ştirilmi ştir. Bu durumun mevcut tahakküm ili şkilerini sürdürme ve destekleme yolunda medyanın ideolojik i şleyi şini ara ştırmayı amaçlayan Kültürel Çalı şmalar gelene ğinin yakla şımıyla çeli şti ği ileri sürülmektedir. Son olarak kültürel endüstrilerin i şleyi şine yönelik bir ilgi olmasına kar şın Kültürel Çalı şmaların bunların fiilen nasıl i şledikleri ve ekonomik örgütlenmelerinin nasıl oldu ğu konusunda fazla bir şey söylememekle ele ştirilmektedir (85-94). Aslında merkez; o döneme kadar ileti şim alanında meydana gelmi ş kemikle şmi ş (ekonomi politikçi ve araçcı) yakla şımları; yeni bir bakı ş açısıyla yorumlayarak, farklı disiplinlerden gelen kuram ve kavramları bir potada eritmi ştir (Arık 2004, 83). Ayrıca Kültürel Çalı şmalar, sürekli de ğişen tarihsel ve

14 Hall’e göre alt yapı-üst yapı sorunu Marksizmin kendisine içkin bir sorundur. Hegel’in tarih anlayı şı Marx’ın kapitalizm ele ştirisine uygulandı ğında döngüsel bir süreç ortaya çıkar ve insanın etkin mi edilgen mi oldu ğu sorunu belirir. Belirlenim sorunu söz konusudur. İnsanın hem somut hem de soyut bir yönü oldu ğuna göre anlamlar üzerine yapılacak bir analizin zararsız oldu ğunu söylemek yanlı ştır. Bu nedenle ekonomi politik ve kültürel çalı şmalar birbirini tamamlayabilir (Hall 2007, 265).

15 “Ko şullar rastlantısal, herhangi bir belirlenimden ba ğımsız olarak kar şımıza çıkmazlar. Herhangi bir somutlu ğun, olgunun gerçekle şebilmesi için geri planda ona yol açan bir ilkeyi, soyutlu ğu, bir özü, yapısal bir şeyi görebildi ğimiz anda daha yapısalcı bir yakla şım içinde oluruz” diyen Hall, yapısalcılık ve tarihsicilik (historicism) arasında o güne kadar bulu şturulamayan şeyi bulu şturmaya çalı şmaktadır; “Tarihsici bir yakla şım hümanisttir, öznenin etkinlik derecesi arttırılmı ştır. Yapısalcı yakla şım ise anti hümanisttir, insanı merkezi yerinden etmi ş, tarihin öznesi olmaktan çıkarmı ş, daha çok yapının ortaya koydu ğu ili şkiler sisteminin bir parçasına dönü ştürmü ştür. Genelde tarihsicilik ve yapısalcılık uzla şmaz gibi görünür ancak her şeyi yapısal ili şkilere gömerseniz şeylerin nasıl dönü ştü ğünü açıklamakta güçlük çekersiniz. Süreklili ğin pe şine dü ştü ğünüzde tarihsici olmak gerekir. İnsan ne sistem tarafından yönetilen edilgen bir faildir ne de tamamen etken bir faildir. Tam da Marks’ın söyledi ği gibi belirleyendir ancak verili ko şullar altında” (Hall 2007, 267).

71

siyasal ko şullara uyum sa ğladı ğı için her zaman göz önünde bulundurulan bir alan olmu ş ve ço ğu zaman tartı şma, anla şmazlık ve müdahale ile şekillendirilmi ştir. Sonraki dönemlerde bu yakla şım üzerinde Gramsci, Foucault, Lacan, Derrida vs. gibi isimlerin etkileri gözlenirken; yakla şım postkolonyal kuram, queer kuramı ve feminist kuramla birlikte Marksizmden ço ğul e şitsizlik kaynakları ve parçalı yerel mücadeleler ile nitelenen bir toplum kavrayı şına yönelmi ş ve sonuç olarak iktidar sistemleriyle ço ğul ili şkileri bakımından metinsellik anlam, ideoloji ve kimlik sorunlarını sorgulayan dinamik ve karma şık bir alan halini almı ştır.

Kültürel Çalı şmaları en genel haliyle, kültürel formları ve pratikleri toplumdaki iktidar ili şkileri ba ğlamında kavramayı amaçlayan disiplinlerarası bir gelenek olarak tanımlamak mümkündür. Bu noktada Kültürel Çalı şmalar gelene ğini karakterize eden iki önemli unsurdan bahsedilebilir. Bunlardan ilki; kültürel alanın politize edilmesi ve kültürün do ğrudan toplumsal iktidar ili şkileri ba ğlamında kavranması ve kavramsalla ştırılmasıdır. İkincisi ise bütünlüklü bir disipliner çerçeve kurmaktan kaçınılması; bunun yerine karma şık yapısı itibariyle kültürün yine farklı kuramsal ve yöntemsel konumlardan etkin bir ili şki kurarak kültüre dair farklı çözümlemeler yapma iste ğidir. Bu ba ğlamda Kültürel Çalı şmalarını tanımlayan önemli bir özellik radikal ba ğlamsallıktır. Kültürel Çalı şmalar gelene ğinde, hiçbir kuramsal tavrın mutlak do ğrulu ğu söz konusu de ğildir. Farklı stratejiler farklı ba ğlamlarda do ğrudur (akt. Suner 2000, 56-57). Bu çerçevede Kültürel Çalı şmalar, kuram ve metotların büyük, geni ş ve ayrılmaz parçası de ğildir. (Storey 2000, 8).

Ça ğda ş Kültürel Çalı şmalar Merkezi, Hall döneminde, II. Dünya Sava şı sonrasında popüler kültürün ve alt kültürün geli şimi ve bu süreçte medyanın rolünün ara ştırılmasını önemsemi ş ve ara ştırmalarının odak noktasına farklı kültürleri, alt kültürleri, ideoloji kuramını ve medya metinlerinin analizini koymu ştur. Kültürel Çalı şmalar kapsamında yerel görünümler ve olaylar, sosyo-kültürel karakteristikleri ile (ırk, sınıf, etnik v.b) ilintilendirilerek, irdelenmi ştir. Bu çerçevede sınıfsal sosyo-ekonomik kategorinin yerini ırk, etnik kimlikler ve cinsiyet gibi di ğer toplumsal marjinalle şme biçimleri almı ştır. Sonraları Kültürel Çalı şmaların ara ştırma konuları üretim ve tüketime yönelmi ş; üretim ve tüketim, kuramsal olarak e ş de ğerde görülmü ştür. 90’lı yıllardan itibaren Kültürel Çalı şmalar, ‘kimlik’, ‘sosyal cinsiyet’ ve geç postmodern dönemde ekonominin dı şında 72

sosyal ve kültürel ya şamı da belirleyici olarak şekillendiren ‘küreselle şme’ ara ştırmalarına yönelmi ştir. 2000’li yıllardan itibaren ise, Kültürel Çalı şmaların ulusal kimliklerin çökü şü, kültürler arası ileti şim ve kültür analizinde ekonomi politi ğin rolünün belirlenmesine ili şkin tartı şmalara yöneldi ği gözlenmektedir (akt. Alver 2009, 27-60).

2.1.3. Kültür, İdeoloji ve Medya

1960’lı yılların ba şında çalı şmalarına ba şlayan ve ileti şim çalı şmaları alanında önemli bir yer edinen Kültürel Çalı şmalar gelene ği; ara ştırma ilgileri ve kuramsal etkileri açısından disiplinlerarasıdır. Bu dönemde yaptı ğı çalı şmalarla yakla şımın olu şmasına büyük katkı sa ğlayan Stuart Hall’ün de içinde bulundu ğu birçok ara ştırmacı ideoloji kavramına yönelerek medya metinlerine yönelik çözümlemeler yapmı şlardır. Medya metinlerinin üretim ve tüketim süreçlerinin, ideoloji merkezli çalı şılması İngiliz Kültürel Çalı şmalar ile ba şlamı ştır. İngiliz Kültürel Çalı şmalar gelene ğinin medya metinlerine yakla şımını, do ğal olarak medyaya ili şkin bakı ş açıları belirler. Kültürel Çalı şmalar gelene ği medyayı, toplumda hakim ideoloji ve de ğerleri yeniden üreten bir kurum olarak görür. Bu yakla şım medya metinlerinin ideolojik analizinin gerçekle şmesini sa ğlamı ştır (Da ğta ş 1999, 335). İdeoloji, Glasgow Grubu’nun kitle ileti şimi üzerine çalı şmalarında en a ğır basan konudur. (Stevenson 2008, 61). Hall aradaki ba ğlantıyı şu şekilde ifade eder;

“Anlamlar, tümüyle toplumsal ilişki ve yapılarda içerilmektedirler. Belirli kültürel ve siyasal pratikler aracılı ğıyla, çe şitli toplumsal konumlara eklemlenebildikleri ve toplumsal özneleri olu şturdukları ve yeniden olu şturdukları ölçüde toplumsal olarak i şlev görürler ve i şlerler. Halihazırda ve daima pasif izleyiciler olarak seslenilebilecek sabit, şaşkın toplumsal özneler yoktur. Anlam, iktidar ili şkilerinin oyun alanı dı şında kavramsalla ştırılamaz. Söylem bu ili şkiler içinde iktidar eklemlenir ve bu da bölgesel bir alan olarak ileti şimle toplumsal olu şumların içinde i şleyen toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal ili şkiler arasındaki ili şkiyi kavramsalla ştırmaya çalı şmanın tümüyle ve köktenci biçimde farklı bir yoludur. Bu kuramsal dönü ş, ‘medya ideolojiktir’ sloganıyla özetlenebilir” (2002, 117-118).

Bu yakla şım kapsamında; medyanın, ideolojik yeniden üretimde kritik bir rol oynadı ğı, ele ştirel dü şünü şü engelleyen gerçeklik tanımlamaları üretti ği, sorunsalla ştırılabilecek 73

konuları do ğalla ştırdı ğı (i şçiler ve yönetim arasındaki çatı şmanın yalnız bir sanayi tartı şması olarak sunulması, şeylerin do ğal düzeninin bir parçası olarak gösterilmesi, çatı şmanın gerisindeki kapitalist düzeni ve yapısal güçleri sorgulamaması vs.) ileri sürülmektedir. Kültürel Çalı şmalar medya metinlerini ayırmak ve i şledikleri örtük yolları ortaya koymak için Saussure, Barthes ve Levi-Strauss gibi kuramcılardan yararlanmı ştır. Barthes’tan alınan anlam ve yananlam ayrımında bir metin bir şeyi harfi harfine anlatabilir ( örne ğin bir grev oluyor) fakat metinle birlikte anlamın göze çarpmayan ek katmanını da ta şır (aç gözlü i şçiler ulusal istikrarı tehdit ediyor). İdeolojinin gücü, açıkça siyasal mesajların kaba tekrarından çok, bu incelikte i şler (örne ğin, bir gazete okuyucusu şöyle söyler, “Grevler kapitalizme zararlıdır. Durdurulmalıdır”) (Smith 2005, 213-214). İdeoloji kavramının yakla şım içinde konumlandırılmasında özellikle Althusser ve Gramsci gibi isimler daha belirleyicidir. Kültürel Çalı şmalar gelene ği dayanak noktası olarak ilk dönemlerde Althusser’in yapısalcı Marksist ideoloji görü şüne dayanırken, daha sonra Gramsci’nin hegemonya kavramsalla ştırmasına ba şvurur. Klasik Marksizmin indirgemeci, determinist bakı şına kar şı çıkılarak, Althusser ve yapısalcılıktan gelen fikirler birle ştirilerek, kültürün görece özerkli ği ve ideolojik çerçevelerin popüler bilincin şekillenmesindeki önemi üzerinde durulmu ştur (Yaylagül 2006, 112).

Di ğer yandan kültür üzerine yapılan çalı şmalar ile Kültürel Çalı şmalar gelene ği arasında farklılık vardır; bu kapsamda yapılmı ş olan çalışmalar kurumsalla şmı ş bir şekilde gelenek içine oturmu ştur (Barker 2004, 21). Williams, Thompson ve Hoggart’ın çalı şmalarıyla ba şlayan İngiliz Kültürel Çalı şmalar gelene ği ekonomik indirgemecili ğe kar şı bir tavır içinde yeralırlar. Bütün bu pratikler insanların tarihi yapma etkinli ğinin bir ürünüdür. Özellikle fikri güçlerle maddi güçleri alt yapı-üst yapı ili şkisi içinde formüle eden anlayı şa kar şıdır. Kültür hem verili tarihsel ko şullar içinde farklı toplumsal gruplar, sınıflar içinde ortaya çıkan araçlar, de ğerler, yanıtlar hem de bu anlayı şların içine gömülü oldu ğu gelenekler ve pratikler olarak tanımlanır. Temel ilgi kültürün iktidar ve direni şin i şledi ği bir alan olarak ara ştırılmasına yönelmektir. Üst kültür kadar popüler kültür incelemesini de onaylar. 20. yüzyılın ilk yarısında kültür incelemelerinde elitist bir bakı ş açısı hakimdi; İngiliz Kültürel Çalı şmalar gelene ğinin öncüleri Richard Hoggart ve Raymond Williams, popüler kültürü i şçi sınıfı deneyimini bu incelemelere katmak gerekti ğini savundular. Hoggart i şçi sınıfı kültürünü akademik 74

gündeme ta şımı ş, kapalı okuma gibi yazın ele ştirisi yöntemlerini popüler kültür materyaline uygulamı ştır. Williams da bütün bir ya şam tarzı olarak kültür kavramla ştırmasını geni şletir, kültürün hegemonya ve ideoloji kavramları kullanılarak kavranması gerekti ğini savunur. Bu kapsamda kültür özerktir ama aynı zamanda toplumsal ve ekonomik temellere gev şek bir biçimde ba ğlıdır 16 (Smith 2005, 215). Kültürel çalı şmalardaki temel ilgi, kültürün iktidar ve direni şin i şledi ği bir alan olarak ara ştırılmasına yöneliktir.

Kültürel Çalı şmalardaki kültür kavramı, estetik anlamdan çok siyasal anlamıyla tanımlanmaktadır. Bu çerçevede çalı şmaların konusu, dü şünsel ve ruhsal geli şim süreci olarak ifade edilen kültür de ğil; gündelik ya şamın konusu (text) ve uygulaması (practice) olarak anla şılan kültürdür. Bu kültür anlayı şının yanı sıra popüler kültür incelemelerinin de kültürel çalı şma tasarımının merkezinde oldu ğu kesindir. Kültürel Çalı şmalar siyasal açıdan ele aldı ğı kültürü, bir çatı şma ve mücadele alanı olarak görür. Bu çalı şmalara göre kültür, ayrıca günlük ya şamdaki toplumsal ili şkilerin üretimi ve yeniden üretimi sürecinde anahtar bir rol oynar (Storey 2000, 9-10). Bu çerçevede kültür insanların sembolik temsil pratikleri yoluyla anlam in şa etmeye çalı ştıkları bir ya şam düzeni olarak görülmektedir. Çok geni ş anlamda, e ğer ekonomik alandan bahsediyorsak, o zaman insanların malları nasıl ürettikleri, de ğişime soktukları ve tükettiklerinden; siyasi alan üzerine konu şuyorsak, iktidarın toplumlarda hangi pratiklerle yo ğunla ştı ğı, yayıldı ğı ve kullanıldı ğından; kültürden bahsediyorsak insanların, hem bireysel hem de kolektif olarak birbirleriyle ileti şim kurarak ya şamlarını nasıl anlamlı kıldıklarından bahsediyoruz demektir. Kültür konu şan dil ve gündelik ya şam gibi anlam üretiminin bütün alanlarında dı şavurulmakta ve bu anlamlandırma süreçleri hep birlikte kültürü olu şturmaktadır. En genel ifadeyle toplumsal

16 Kültürel Çalı şmalar öncelikle kültür kavramını iki çok önemli dü şünsel sınırlamadan kurtararak, kültüre ili şkin incelemeler alanının çevresini geni şletti. İlkin, bu yakla şım be ğenisi geli şmi ş, e ğitimli bir toplum kesimine ait, kendi kuralları olan ve hakkında yorum yaptı ğı toplumun üstünde ve ötesinde bir alan şeklindeki kültür kavramına kar şı çıkarak, Raymond Williams’ın ‘tüm bir ya şam biçimi’ şeklindeki kültür tanımını esas alıp, kültüre daha insanbilimci bir yakla şımı benimsemi ştir. Bu kavramla ştırmaya göre, kültür artık salt kültürlere ait, toplumsal ve ekonomik dünyadan ba ğımsız soyut bir alan de ğil, gündelik ya şamın simge ve pratiklerine gömülü bir şeydi. İkinci olarak indirgeyici bir Marksizm’den kopu ştur; kültürü ve onun çok yakın akrabası olan ideolojiyi bir toplumun ekonomik sisteminin bir ürünü ya da i şlevi olarak gören dogmatik Marksist anlayı şın neden oldu ğu yalınla ştırıcı ve yansımacı yanılsama giderilerek, kültürün özgül ve görece özerk yapısının altı çizildi (Mutlu 2005, 43-45; Mattelart; Mattelart 2003, 85).

75

anlamlandırmadır. Sözlü, yazılı ve ikonik göstergeler kullanarak gerçek maddi dünyada zaten mevcut olan şeyleri kodlayan ya da onları yansıtan bir süreç de ğil, tam da bu anlamlandırma sürecinde anlam üreterek ve anlamların de ğişimine olanak sa ğlayarak katılan bir süreçtir. Hall bu tarz bir temsil yaklaşımını in şacı temsil yakla şımı olarak adlandırır. Hall’e göre, toplum ve insan bilimlerinde, özellikle Kültürel Çalı şmalar ve kültür sosyolojisinde kültürel dönü ş olarak adlandırılmaya ba şlanan şey, kültürün tanımında anlamın önemini vurgulama e ğilimidir. Bu ba ğlamda kültür; roman, resim ya da televizyon programları ve çizgi filmler gibi şeylerin bir dizisi de ğil, bir süreç ve pratikler dizisidir (Çelenk 2005, 64-81). Televizyonun anlam üretimi kadar kendini yeniden üretmesi de tam da kendisini kültür olarak kuran şeydir. Televizyon, kültürün yansıtıldı ğı bir ortam de ğil kültür olarak adlandırılan payla şılan anlamların ya da toplumsal katmanı di ğerlerinden ayırt eden ortak ya şam pratiklerinin kuruldu ğu, dola şıma sokuldu ğu sonra da televizyonun temsil sistemi içinde yeniden üretime geri döndü ğü yerdir.

2.1.4. Televizyon Anlatısında Söylem ve İzleyicinin Üstlendi ği Yorumlama Süreçleri

I. ve II. Dünya Sava şı arası, ileti şim ara ştırmaları kitle ileti şim araçlarının izleyiciler üzerindeki etkileri üzerine yo ğunla şırken; bu anlayı ş 1950 ve 1960’larda ileti şim araçların sınırlı etkisine ve izleyicilerin ‘medya ile ne yaptı ğı’ sorununa yönelmi ş; 1970’ler ise ileti şim çalı şmalarında medyanın i şleyi şinin mesajın biçimlendirilmesi açısından sonuçlarının irdelendi ği bir dönem olmu ştur. Yapısalcı, ekonomi politik ve kültürel çalı şmaların, ele ştirel medya analizlerinin örneklerini verdi ği bu dönemde, ele ştirel çözümlemeler hız kazanmı ş; medyanın dili ve söylemine ili şkin çözümlemeler, araçsalcı dil anlayı şının dı şına çıkılarak, ‘toplumsal iktidarın medya anlatı yapısı içinde nasıl kuruldu ğuna’ yönelmi ştir. Liberal ço ğulcu yakla şımların tarafsızlık ve nesnellik ilkeleriyle örülmü ş, medya ve siyaseti birbirinin kar şısında ve dı şında gören yakla şımın yerine medyayı siyasal, askeri ve ekonomik seçkinlerin söylemlerinin yeniden kuruldu ğu bir yer olarak gören ele ştirel yakla şım, ele ştirel dilbilim ve ele ştirel söylem çözümlemesi ile geli şerek, temsil sorunu üzerinde yo ğunla şmı ştır. Bu dönemde geli şen ele ştirel yakla şımların kuramsal temellerinin, yapısalcı dilbilim, göstergebilim, 76

postyapısalcı kuramlar ile Volo şinov ve Bakhtin gibi Rus biçimcilerinin çalı şmalarının izlerini ta şıdı ğı görülmektedir ( İnal 1996, 45).

Kitle ileti şim ara ştırmalarında belirli bir kırılma noktasını dil konusunun devreye girmesi ile birlikte görmek mümkündür. Dil kavramıyla, sadece konu ştu ğumuz, yazdı ğımız do ğal dil de ğil; görsel ve i şitsel yayıncılık formatını içeren ve bir anlamlandırma sürecinin parçalarını olu şturan her türlü ifade yapısı anla şılmalıdır. Dilin bir araç olup olmadı ğı sorusu gündeme geldi ğinde ise ideolojik bir çerçeveye girilir. Egemen paradigmaya göre dil, medyada tamamen bir araç biçiminde de ğerlendirilmi ştir. Elbette bu bakı ş açısından medyanın etkisinin ne oldu ğu da etki paradigmasının içinde ele alınmı ştır. Ancak medya sadece gerçekli ği aktaran ya da yansıtan, çarpıtan, bozan, kayna ğını gerçeklikten alan bir araç olarak de ğerlendirilmemelidir; medya bunun ötesinde gerçekli ğin kurulmasına do ğrudan müdahale eden bir yapıdır. Bu konuda ele ştirel yakla şımlar ise siyasal ve kültürel yapılar içinde dilin kullanım biçimleri ve söylemsel pratikler ba ğlamında sürekli yeniden kurulan özneye dikkat çekmektedir. Ayrıca anlatı ve temsile ili şkin bir tartı şmaya da girilmesi gerekmektedir. Medyanın anlam üretim sürecinde üstlendi ği kurucu rol ve toplum içinde medyanın etkili bir anlamlandırma faili olmasına ili şkin tartı şmalarda öznellik motifli ideoloji kavrayı şına sahip medya çalı şmalarının ortaya koydu ğu belki de en önemli sav, var olan toplumsal gerçeklik ve bu gerçekli ğin medya tarafından aktarılması türündeki ikircili ğin a şılması gerekti ğidir. Burada medya var olan toplumsal gerçekli ği şu veya bu şekilde aktarmasından de ğil, toplumsal gerçekli ğin kurulmasında aktif bir rol oynamasından ötürü önemli hale gelmektedir. Bu tür medya çalı şmaları, gerçeklik ve ideoloji ili şkisini tartı şırken, var olan toplumsal gerçekli ğin medyada ne şekilde yansıtıldı ğına bakmak yerine, gerçekli ğin anlamlandırılmasında medyanın üstlendi ği kurucu role bakmak gerekti ğini vurgulamaktadır (Çam 2008, 214- 215).

Bu noktada ileti şim çalı şmaları kapsamında yapılan analizlerde temel olarak iki farklı yakla şımın belirdi ği görülmektedir ( İnal 1994). Bunlardan ilki ileti şim sürecini, kitle toplumu kuramları çerçevesinde bir ‘kitle ileti şimi’ kavramsallaştırması içinde ele alan yakla şımlardır. Bu yakla şımlar genellikle ileti şim kurumlarına a ğırlık verir, medya tüketicilerini soyut ve homojen bir genelleme ile de ğerlendirir ve böylece bireyler 77

arasındaki kültürel ve ekonomik yapılar göz ardı edilir. Bu konudaki di ğer bir yakla şım ise siyasal ve kültürel yapılar içinde dilin kullanım biçimleri ve söylemsel pratikler ba ğlamında sürekli yeniden kurulan özneye dikkat çeker ve analizlere dura ğan olmayan bir bakı ş getirir. Kitle ileti şim kavramsalla ştırmasından uzakla ştıran yakla şım, dil ve söylemsel pratikler içinde sürekli olu şmakta olan bir özne anlayı şına götürecek bir ileti şim anlayı şıdır. İleti şim dendi ğinde, kurum ve ki şiler gibi ta şıyıcı aracıların ötesinde kültüre, dile ve ideolojiye ili şkin tartı şmalar daha net olarak görülür. Bireyler anlam üretim sürecinin birer parçası olup, söylemsel pratikler içinde, bir yandan ya şadıkları kültürel ve siyasal yapı içinde biçimlenmekte di ğer yandan bu yapıya da izlerini bırakmaktadırlar. Çalı şmanın kapsamını belirleyen sıradan izleme, dinleme ve okuma pratikleri ve hazları diye bilinen izleyiciyi gözlemlemenin bu yolu, sosyoloji ve medya çalı şmalarına getirilen yorumlayıcı yakla şımlar tarafından geli ştirilmi ştir. Ticari örgütlerin daha araçsal kaygılarına kar şı bu çalışmalar, medya izleyicilerinin ya şam dünyası ba ğlamlarını ele almaya çalı şmı şlardır. Bu izleyici ara ştırmalarında dikkatler, sunulan yorumlara ve toplumsal alımlama ili şkilerine odaklanmı ştır (Stevenson 2008, 131). Ayrıca televizyonun anlatı yapısını kavramak açısından, dilbilim kökenli farklı kuram ve kavramların metinlerinin ve alımlanma süreçlerinin analizine getirdi ği katkıları vurgulamak gerekmektedir. Televizyondan izlenen görüntüler, hangi adlandırma altında olursa olsunlar, belli bir seçme, kurgulama, yorumlama i şleminden geçirilmektedir. Toplumda halihazırda kodlanmı ş bulunan gerçeklik televizyonda teknolojik olarak aktarılabilirlik özelli ğine bürünmekte ve izleyici için uygun bir kültürel metin haline gelmektedir (Türko ğlu 2007, 265).

Televizyonun dil ve anlamı kültüre ba ğladı ğı yer, ikonla ştırma düzeyinde karma şık etkile şimlerle gerçekle şir. Ba şka bir deyi şle televizyonun anlam üretimi kadar kendini yeniden üretmesi de tam da kendisini kültür olarak kuran şeydir. Televizyon, kültürün yansıtıldı ğı bir ortam de ğil kültür olarak adlandırılan payla şılan anlamların ya da bir toplumsal katmanı di ğerlerinden ayırt eden ortak ya şam pratiklerinin kuruldu ğu, dola şıma sokuldu ğu sonra da televizyon temsil sistemi içinde yeniden üretime geri döndü ğü yerdir. Televizyon, bir temsil aracı ba şka bir deyi şle bir temsil sistemidir. Bu temsil sistemi içerisinde seçme ve seçilen tanımı görünür kılarak belirgin hale getirme çabası ise, hem kurmacaya dayalı (televizyon dizileri vb.) hem de kurmacaya dayalı olmayan (haberler, belgeseller vb.) medya metinlerinde bir olaya, ki şiye ve duruma 78

ili şkin gerçe ğin medya aracılı ğıyla kuruldu ğunu göstermektedir. Sonuçta medya temsillerinin bu şekilde de ğerlendirilmesi, bir olayın, ki şinin veya durumun medyada ne şekilde yansıtıldı ğını ifade etmekten öte, bir olayın, ki şinin ya da durumun medyada nasıl anlamlandırıldı ğı, nasıl tanımladı ğı, farklı hangi anlamlar dı şlanarak, bastırılarak veya marjinalle ştirilerek bazı tanıma ula şıldı ğı meselelerini ifade etmektedir. Öznellik motifli ideoloji kavrayı şına sahip medya çalı şmalarında yer verilen temsil kavramı, yansıtma yerine in şaya dayalı olarak kavranmaktadır (Çam 2008, 199). Temsil kavramı Hall’ün kullandı ğı biçimiyle anlamı in şa eden ve ileten bir sürece, yani anlamlandırma sürecine i şaret etmektedir. Bu anlamda temsil; sözlü, yazılı veya ikonik göstergeler kullanarak gerçek maddi dünyada zaten varolan şeyleri kodlayan ya da onları yansıtan bir süreç de ğil, tam da bu anlamlandırma sürecine anlam üreterek ve anlamların de ğişimine olanak sa ğlayarak katılan bir süreçtir. Hall, bu temsil yaklaşımını in şacı temsil yakla şımı olarak adlandırmaktadır (akt. Çelenk 2005, 81-83).

Hall, dil, kültür ve temsil süreçleri arasındaki ili şkiyi açıklarken temsilin ortak bir tanımının, dilin dünya hakkında anlamlı bir şey söylemek ya da dünyayı ba şkalarına manidar biçimde sunmak amacıyla kullanılması oldu ğunu belirterek, temsilin dil ve anlamı kültüre ba ğladı ğını ifade eder. Hall’e göre dil, bu anlamda bir anlamlandırma prati ğidir ve genel anlamda her temsil sisteminin dil aracılı ğıyla temsilin ilkelerine göre çalı ştı ğı dü şünülebilir (akt. Çelenk 2005, 82). Medya temsilinin ideolojik açıdan tek ve sabit bir anlamın temsilcisi olmadı ğını, aynı temsilin farklı kesimler için farklı anlamlar ifade edebilece ği çe şitli çalı şmalarla ortaya konulmu ştur. Bu kapsamda hegemonik motifli ideoloji kavrayı şına sahip medya çalı şmalarını temasal çerçevesi içinde, Bakhtin Grubu yazarların dil ve edebiyat incelemelerinden ödünç alınarak medya çalı şmaları alanına ta şınan çokvurgululuk (multiaccentuality), çokanlamlılık (polysemy) ve çokdillilik (heteroglossia) gibi temaların ön planda yer aldı ğı görülmektedir (Çam 2008, 252).

Dil ve söylem üzerine yapılan öncü çalı şmalar olarak Barthes, Bakhtin, Volosinov, Kristeva gibi dilbilimcilerin isimlerini sayabiliriz; genellikle edebi metinler üzerine odaklanarak öncü metinlerin önemini vurgulamı şlardır. Bu dilbilimsel birikimin medya metinlerine ta şınmasında Kültürel Çalı şmaların önemli bir rolü vardır. Yapısalcı ve post yapısalcı yakla şımlar çerçevesinde geli şen kuramlar, dil, ideoloji ve iktidar/güç 79

sorununun ele alını şında dönemlerine damgasını vuran ve kendilerinden sonra gelen kuramcıları önemli ölçüde etkileyen kavramları tartı şmaya açmı şlardır. Yapısalcı dil anlayı şı ba şlangıcından beri mutlak bir nesnellik anlayı şının reddini de içinde ta şımaktadır. Post yapısalcı gelenek içinde ise özne sorunu ve anlamlandırma pratikleri ele alınma biçimleri ile ara ştırmacının konumunu da içine katan olu şum halindeki özne anlayı şını getirir ki bu, bilimsel nesnellik anlayı şının reddi anlamına gelmektedir. Fransız yapısalcı gelenek İngiltere’deki medya çalı şmalarını oldukça güçlü bir biçimde etkilemi ştir. (akt. İnal 1996, 42).

1970’lerde Kültürel Çalı şmalar metinleri ‘anlamlandırma sorunu, i şaretin kavramsalla ştırılma biçimleri ve ideolojinin i şleme biçimlerini bir araya getirerek farklı kuramsal çerçeveler içinde’ bütünle ştirerek ele alan çalı şmalar yapmı şlardır ( İnal 2003, 13). Bu kapsamda Kültürel Çalı şmalar farklı kuramlardan gelen kavramların oluşturdu ğu bir çerçeveden yararlanarak televizyon anlatısı ve izleyici üzerine yeni yakla şımlar ortaya koymu ştur. Volosinov ve Bakthin’in i şaretin çokvurgulu oldu ğu konusunda yazdıkları, Barthes’in dil içinde gerçekli ğin ve ideolojinin nasıl kuruldu ğuna ili şkin tartı şmaları, Althusser’in medyanın devletin ideolojik aygıtı oldu ğu yönündeki önermesi, Gramsci’nin hegemonyanın kültürel pratikler dolayımı ile kuruldu ğu yönündeki vurgusu, post yapısalcı kuramcıların özneyi bir anlamlandırma süreci olarak ele alı şı ve söylemsel pratikler içindeki özne üzerindeki vurgusu, Kültürel Çalı şmaların medya metinleri; bu metinlerin üretim ve alımlanma süreçlerine ili şkin kuramını biçimlendiren önemli yakla şım ve kavramları olu şturmu ştur ( İnal 1996, 43). Bu kavramlar özellikle televizyon anlatısında izleyicinin üstlendi ği yorumlama süreçlerini ve izlerkitle olgusunun kavranı şında belirli bir kırılmayı ortaya koyan ideoloji, dil, söylem ve anlam üzerine yapılan öncü ara ştırmalar e şli ğinde ele alınacaktır. İzlenebilecek birçok izleyici ara ştırması yakla şımı olsa da, bu çalı şma kapsamında Kültürel Çalı şmalar gelene ği çerçevesinde televizyon izleyicisinin yorumlayıcı kapasitesi ve izleme ba ğlamlarına ili şkin bir anlamda alana yeni bir soluk getiren kurtarıcı analizlere yer verilecektir. Bu kapsamda bizi kodlama kodaçımlama modelinde geli ştirilen üçlü okuma biçimine adım adım götüren ve bu modelde hayat bulan yakla şımların ayrıntısına girilecektir.

80

2.1.4.1. Çokanlamlılık ve İzlerkitle: İdeoloji, Dil, Söylem ve Anlam

2.1.4.1.1. Çokvurgululuk ve Ayrıdillilik: Valentin Nikolayeviç Volosinov / Mikhail Bakhtin

Bakhtin Grubu olarak adlandırılan ve öncülü ğünü Mikhail Bakhtin ile Valentin Nikolayeviç Volosinov’un yaptı ğı topluluk 1980 sonrasında Kültürel Çalı şmalara izlerini bırakmı şlardır. Medya metinleri ve bu metinlerin okunma süreçlerine ili şkin tartı şmaları, kavramları ile etkilemi ş olan bu iki dilbilimcinin ileti şim kuramları içinde ayrı bir önemi bulunmaktadır. ( İnal 1996, 50) Hegemonik motifli ideoloji kavrayı şını benimsemi ş medya çalı şmaları Volosinov’un ortaya attı ğı ideolojik göstergenin çokvurgululu ğu kavramına referansla, medya metinlerinde çok sayıdaki vurgunun kesi şmesinin söz konusu oldu ğunu belirtir. Bu tespit temelde medya metinlerine ili şkin anlamın tek ve sabit bir gönderge içinde hapsedilemeyece ğini i şaret etmektedir (Çam 2008, 253).

Yapısalcı ve sonrası dil tartı şmalarının önemli bir parçası olan Saussure, dil ve söz ayrımını ortaya koyarak tartı şmaları farklı bir zemine kaydırmı ştır. Saussure’a göre, dili sözden ayırmak demek toplumsal olguyu bireysel olgudan ayırmak demektir. Dil ortak olan, toplumsal olan; söz ise bireyin söylediklerinin toplamıdır. Dil temel olgudur, söz ise ikincildir ve az çok rastlantısal niteliktedir. İkinci ayrımı ise e şsüremli ve artsüremli analiz ayrımıdır. E şsüremli, durumlarla ve dizgeyle; artsüremli ise dilin evrimi ve de ğişimiyle ilgilidir. Dilde artsüremli ne varsa onu oluşturanın söz oldu ğunu söylemi ştir. Dilbilimcinin e şsüremliyle ilgilenmesi gerekti ğini söyleyen Saussure, dil olgusunu toplumsal ve psikolojik boyutlar getirmi ş ama yeterli açıklama yapmamı ştır. Dili önceden var olan anlamların bir ta şıyıcısı olarak görmemek gerekti ğine ili şkin bir yakla şım içinde olan Saussure, söz söylemeyi bireysel bir şey olarak görüp, reddetmi ştir (Hodge; Kress 2001, 13-18; Saussure, 1976). Toplumdaki iktidar/güç ili şkilerinin dilde nasıl ta şındı ğı üzerinde durmayan Saussure materyalist dilbilimciler tarafından ele ştirilmi ştir. Saussure dilbiliminin temelinde yatan sürekli mübadele metaforunun yetersiz oldu ğu Marksizm ve psikanaliz incelemeleri sonucunda görülmü ştür (Coward; Ellis 1985, 47).

81

Dil, ideoloji ve anlam arasındaki ili şkileri açıklamaya çalı şan ilk isimlerden Valentin Nikolayeviç Volosinov ise, Saussure’un önceliklerine kar şı çıkarak, anlamın sadece dil sisteminin bir ürünü olmayıp kullanım pratiklerinde toplumsal sistemle dilin kesi şti ği durumların ürünü oldu ğunu vurgulamı ştır. Aynı dil sistemine ait herhangi bir i şaretin kullanıldı ğı özgül durumlarda farklı vurgular ta şıyabilece ğini belirtmi ştir. Dil dizgesi ile sözü ayırmasını ele ştiren Volosinov, sözün bireysel olamayaca ğını söylemi ştir. Ayrıca işaretin, göstergenin ve sözün her zaman ideolojik oldu ğunu vurgulayan Volosinov, dil sistemlerini çokvurgulu olarak ele almı ştır. Görünürde ortak olan kodun, farklı sınıfların ve grupların konumuna göre kırılmaya u ğrayaca ğını, bu bakı ş açısından ideolojiyi, yukarıdan empoze edilen, tek biçimli anlamlar ve metinler dizgesi olarak görmenin olanaksız hale geldi ğine de ğinir (Hodge; Kress 2001, 18). Bu çokvurgululuk içinde, alternatif ve direngen söylemsel yorumlar söz konusu olabilir. Ancak yönetici sınıf, göstergeyi tek vurgulu yapmak için mücadele vermektedir. Buradaki çatı şma, mücadele, söylem içinde egemen olma mücadelesidir. Volosinov’un i şaretin çokvurgululu ğuna ili şkin söyledikleri, Kültürel Çalı şmalar yakla şımı içinde ideoloji sorunun ele alını şında etkili olmu ştur.

Volosinov’un iddiaları içinde en önemli vurgulardan biri; dil ve ideoloji sorununun iki farklı yakla şım ile de ğil ancak bir bütün olarak kavranması gerekti ğine ili şkin görü şleridir. Görü şleri, medya metinlerinin dilini kavrayan analiz yöntemlerinin geli ştirilmesi konusunda ı şık tutmu ştur ( İnal 1999a). Volosinov’un dil ve ideoloji konusundaki dü şünceleri de son derece yalındır. Volosinov, ideoloji sorunu ile anlamlandırma ve dil sorununun örtü ştü ğünü vurgular. Diyalog tek bir anlamın sabitlenmedi ği, anlam ço ğullu ğunun oldu ğu yerdir. Dil her zaman ideolojiktir, ideolojik olmayan, yani nötr bir dil yoktur. Volosinov, dili çokvurgulu görür, bu vurguların ardında iktidar ili şkileri vardır. Dil ço ğu zaman iktidar ili şkilerinin sürmesi için kullanılır. Dildeki farklı vurgular farklı iktidar ili şkilerini yansıtır. Varolan iktidar yapısına, hegemonik ili şkilere kar şı çıkmak, yine dil içinde bir mücadeleyi gerektirir. Anlam üzerine giri şilen mücadele toplumsal mücadelenin bir parçasıdır. Bu çerçevede Volosinov ve Bakhtin, Gramsci ile hegemonyanın nasıl tesis edildi ği konusunda örtü şür. Bununla birlikte iktidarı ele alma biçimleri birbirinden farklıdır.

82

Volosinov’a göre herhangi bir ideolojik ürün yalnızca do ğal ya da toplumsal bir gerçekli ğin bir parçası olmakla kalmaz, fazladan olarak üretim aracında, tüketim ürününde oldu ğu gibi bu fenomenlerin tersini kendi gerçekli ği dı şındaki ba şka bir gerçekli ği yansıtır ve saptırır. İdeolojik her şey gönderene sahiptir; kendi dı şındaki bir şeyleri temsil, tarif ya da ikame eder. Volosinov, göstergenin ideolojinin maddi gerçekli ğinden ayrı tutulamayaca ğını söyler. Gösterge olmaksızın ideoloji de yoktur. İdeolojik her şey göstergesel de ğere sahiptir. İdeolojik gerçeklik ekonomik temel üzerindeki dolaysız üstyapıdır. Göstergenin gerçekli ği tamamen toplumsal ileti şim tarafından belirlenir. Göstergenin varolu şu bu ileti şimin maddile şmesinden ba şka bir şey de ğildir. Sözcü ğün belirtme ve temsil etme gücü, göstergesel yapısının ayrıksılı ğı sözcü ğü ideolojinin incelenmesinde öncelikli bir konuma yükseltmede yeterli bir gerekçedir. Volosinov’un dil ve anlamlandırma sorunu üzerine dü şünceleri, post- yapısalcı yakla şımları ve sonrasında ele ştirel dilbilim ve ele ştirel söylem analizi konusunda çalı şan dilbilimcileri etkilemi ştir.

Bu çalı şmalarda iz bırakan bir ba şka isim ise Bakhtin’dir. Bakhtin, Volosinov’un devamı gibidir. Ayrıdillilik ve çokanlamlılık kavramları medya metinlerine ili şkin tartı şmalarda önemli kavramlardır. Diyalogun ba ğlamları sınırsız diyen Bakhtin ortaya koydu ğu ayrıdillilik kavramıyla, toplumsal konumların içerdi ği farklılıkların bir sonucu oldu ğu kadar, toplumsal kontrolün tekbiçimcilik yönünde i şlemesine kar şı bir direnci gösterir. Temel ele ştirisi evrensel akıl kavramı ve buna ba ğlı olarak tek sesli dünya görü şü anlayı şıdır. Egemen kesim tek bir söylemi do ğru olarak empoze etmeye, ancak alttaki sınıflar bu teksesli örtüyü yırtmaya çalı şır (Bakhtin 2001, 5).

Bakhtin, ötekinin teorisini yapar. Öteki olmadan özne olamaz, içimizdeki öteki ile girdi ğimiz etkile şim bizim egomuzun kayna ğıdır. Kendi kendimize konu şmadan hiçbir şeyi anlamlandıramayız. Bakhtin’in önemli temel kavramları ‘diyalog’, ‘diyalojik’ (dialogic) ve ‘karnaval’dır. Diyaloji, dünyanın çok dillili ğine atıfla öne sürülen bir kavramdır. Dilin özü diyalojik olmasıdır. Diyaloji kar şılıklı etkile şim üzerine kurulu anlamla ştırma dü şüncesidir. Dil konu şan özneden önce var olan bir yapıdır, ancak konu şma anında gerçeklik kazanır. Konu şma anı kar şılıklı etkile şim alanı olarak, hangi anlamların hangi anlamı etkileyece ğinin belirlendi ği andır. Diyaloji normal diyalogdaki gibi iki ki şi arasındaki söyle şi de ğildir, konu şan özneler arasındaki anlam ili şkisidir. 83

Karnaval ise, ya şamın merkezcil yapıya sahip oldu ğunun yadsınmasını ve çok seslilik üzerine bir anlayı şın öne sürülmesini mümkün kılar. Diyalojik fikri Bakhtin tarafından, simgesel olana yönelik Saussure’cü yakla şımları ele ştirmek için kullanılmı ştır. Bakhtin bu tür bir bakı ş açısını soyut nesnelcilik olarak tanımlamı ştır; çünkü bu yakla şım çalı şmaların anlamlarının zaman içinde ya da okuyucunun içinde yer aldı ğı belirli kültürel ba ğlama göre nasıl de ğişebildi ğini anlamada ba şarısızdır. Bakhtin’e göre yapısalcı kavrayı şlar, sadece okuyucuyu pasif olarak çerçeveleyen sabit ya da monolojik (monologic) bir anlam fikrini desteklemi şlerdir. Bakhtin, aynı zamanda, anlamın basitçe ki şisel zihinsel süreçlerin ürünü oldu ğunu iddia eden, kendisinin ‘bireyci öznelcilik’ olarak nitelendirdi ği tuzaktan kaçınmı ştır. Diyalojikle şme, bir metnin ba şka metinleri içine gömülü olmasıyla ilgilidir. Diyalojik sözcük, nesnesiyle do ğrudan bir ba ğ kurmaz. Bir gösteren birden çok gösterilene ba ğlanır. Dili kullanan öznenin i şaret nesnesiyle ilgili olarak güdülenmi ş bir ili şki kurar. Bakhtin’in i şareti kavramsalla ştırmasında nesne, toplumsal yapı ve özne vardır. Bakhtin, metnin toplumsal temsillerin ve çeli şkilerin ço ğullu ğuna dönü şmesini ister. Söylem, nesneye yönelik canlı itkide ya şamını sürdürür. Kendi kendiyle konu şma türü, ki şinin kendi benli ğiyle kurulan diyalojik bir ili şkiyle tanımlanır. Bakhtin’e göre, bir metni okudu ğumuzda metnin nesnel i şaretleri ve anlamları ile öznel ve bireye dair i şaretler ve anlamlar arasında bir kar şı kar şıya geli ş olur. İki i şaret kümesinin bir tür diyalog içinde birbirine karı ştı ğı ve yorumlama etkinli ğinde okuyucunun kar şı ifadesini ortaya koyan metnin oldu ğu bir sınır bölgesi söz konusudur. Anlam, sadece bir sayfa üzerindeki bir sözcükte var olan bir şey de ğil, ili şkisel ve metin ile okuyucu arasındaki kar şılıklı ili şkiye ba ğlı bir şeydir (Bakhtin 2001, 56). Anlama, bu çerçevede olu şur. Buysa konu şmacıyla dinleyici arasındaki ili şkinin çözümlenmesini, bunların kar şılıklı konumlarının aydınlatılmasını gerektirir. Kar şısındakinin, yani dinleyicisinin varlı ğını gözetmeyen, onunla ileti şim kurmayı öngörmeyen hiçbir konu şma yoktur.

Çokdillilik (heteroglossia) kavramıyla içsel ba ğı olan diyaloji ve diyalojik kavramları, hem sözel hem yazınsal düzlemde, anlama ve anlamlama sorunu ile ba ğlantılıdır. Bu, ileti şim süreci açısından ele alınırsa verici ile alıcıdan söz etmek gerekir. Her ileti şim süreci son kertede bir yanıtı gereksinir. Olumlu ya da olumsuz bir yanıt gelmedikçe, verici açısından iletişim i şlevi gerçekle şmemi ş demektir. Anlama süreci konu şmacının dinleyicisinin yanıtını alması durumunda gerçekle şir. Bakhtin, bu çerçevede, konu şmacı 84

ile dinleyici arasındaki kar şıla şma arenasının dinleyicinin öznel inanç sistemi olduğunu vurgular. (Bakhtin 2001, 58). Bakhtin ayrıca toplumsal/tarihsel ba ğlamların kelimelerin ve i şaretlerin anlamlarını biçimlendirmedeki rolünü de vurgulamı ştır. Bunların zaman içerisinde ve toplumsal sınıflar arasında de ğişebildi ğini öne sürmü ştür. Sonuç olarak, sözcükler ve i şaretler sıklıkla belirsiz olabilmekte ve çokvurgululuk ile nitelenebilmektedir. Çokvurgululuk, kültürün dinamik olmasını sa ğlamı ştır. Bakhtin, çokvurgululu ğun ampirik gerçekli ğine ra ğmen, egemen sınıfların sözcüklerin anlamlarını ideolojik olarak sabitlemeye yönelik bir çabalarının oldu ğunu öne sürer. Bu, tekdillilik (monoglossia) olarak bilinen bir bütünle şik dilin ve yorumun olu şmasını zorlayabilir. Öte yandan, sınıfsal tabakala şma gibi toplumsal ve tarihsel güçler de genellikle anlamı parçalamaya ve alternatif simgesel yapılar sa ğlamaya çalı şmı ştır. Çokdillilik (heteroglossia) kavramı ço ğul i şaret sistemleri ve belirli bir kavram etrafındaki ba ğlam-ba ğımlı okumalar fikrini ortaya koyar. Bakhtin, bu kavramla de ğişik ve farklı dil ve söylemlerin bir arada bulunup sürekli çatı şmasını kasteder (Bakhtin 2001, 79).

Özellikle Rus Biçimcilerinin 20. yüzyılın ilk yarısında verdikleri eserler, ça ğda ş araçsalcı dil anlayı şının dilin dünyayı veya gerçekli ği temsil eden bir araç oldu ğuna ili şkin kabullerinin ele ştirilmesinde önemli katkıları olmu ştur. Bakhtin dili, yeni anlamların üretildi ği ve anlamları sabitlemeye çalı şan merkezcil güçler ile gündelik hayatın dinamizmi içerisinde dili kullanı şımızı etkileyen merkezkaç güçler arasındaki katmanla şmı ş bir mücadele alanı olarak görmü ş; dile böyle bir yakla şım bütüncül, statik bir yapı ve gerçekli ğin aktarım aracı olarak dilin ele ştirilmesini desteklemi ştir ( İnal 1996, 50-51). Bu dü şünce medya dilinin de bir mücadele alanı olarak ele alınmasına ili şkin açılımlar da sa ğlamaktadır. Bu mücadele alanında anlamların kurulu şu, üretili şi, merkezcil ve merkezkaç güçler arasındaki gerilimin yanı sıra metinlerarası ili şkilerin incelenmesini de gerektirmektedir. Zira bir metnin, kendisini çevreleyen bir dil sistemine ili şkin bir boyutu varsa, metnin di ğer boyutu da diyalojik ili şkiler aracılı ğıyla yer aldı ğı metinlerarasılıktır. Metinde anlatılan her şey metnin içinde var oldu ğu dil sistemine tabi iken, ikinci boyutuyla metin, ‘belli bir alanın söylem ileti şiminde’ açı ğa vurulabilen bir tikelli ğe de sahiptir (Bakhtin 2001, 337-338). Tıpkı Bakhtin ve Volo şinov gibi Barthes da anlamın bir ba ğlıla şım içerisinde olu ştu ğunu ileri sürmü ştür. Volosinov ve Bakhtin yapısalcı dilbilimin temel kabullerini ele ştirerek i şaretin ideolojik 85

karakterini vurgularken, Roland Barthes, yapısalcı ilkelerin kabulünden yola çıkmı ş ancak o da i şaretin ideolojik yönünü farklı bir yakla şımla ele almı ştır ( İnal 1996, 54).

2.1.4.1.2. Anlamlandırma ve Temsil: Roland Barthes

Rus Biçimcilerinin ardından göstergeleri ideolojik bir fenomen olarak alan Barhthes’in özellikle ilk dönem çalı şmaları, metinlerin tarafsız olamayaca ğı ve gerçe ği yansıtamayaca ğına ili şkin savları destekler niteliktedir. Yapısalcı dilbilim ve göstergebilimsel yakla şım içerisinde yer alan Barthes’in özellikle ideoloji sorunu, gösterge kavramı, metinlerin yapıla şması, metinlerarasılık ve metnin okunma süreçlerinin önemi üzerindeki vurgusu medya analizleri üzerinde etkili olmu ştur. Özellikle ilk dönem çalı şmalarında metnin içerisinde ideolojinin nasıl kuruldu ğuna odaklanan Barthes, göstergelerin düzanlam-yananlam kar şıtlı ğını kurmu ş ve ideolojinin yananlam üzerinden i şledi ğini ileri sürmü ştür ( İnal 2003, 12-14). Dildeki katmanla şmaya, mücadeleye, çok vurgululu ğa ve diyaloga atıf yapan Bakhtin’in yanı sıra, Volo şinov’un göstergenin toplumsal duruma ayrılmaz bir şekilde ba ğlı oldu ğuna, dolayısıyla her göstergenin aslında ideolojik oldu ğuna ili şkin savları da medyanın gerçe ği yansıtamayaca ğına ili şkin iddiaları destekler niteliktedir; zira dil içerisinde yer alan her sözcük ideolojik bir gösterge olarak incelenecek bir mecra haline gelmektedir.

Roland Barthes’ın semiyoti ğinde temel ilgi anlamlandırma ve temsil süreçleri ve sistemleri üzerine olu şmu ştur. Barthes, nesneler ve pratiklere dair i şaret sistemleri ba ğlamındaki analizlerinde anlam üretiminin yapısal mekanizmasını ortaya çıkarmaya çalı şmı ştır. Anlam ve ima; buradaki konu, i şaretleme düzenleri ile ili şkilidir. Barthes, işaret sistemlerinin kendileri üzerinde kurulduklarını ve dolayısıyla pek çok tabakaya sahip olduklarını ileri sürer. Anlam, daha alt düzen sistemlerini ve az ya da çok işaretlerin gerçek anlamlarını ifade eder. Buna kar şılık, ima, bir çe şit üst dil ile ili şkilidir. İmalar, anlamların birincil düzeninden toplanarak bir araya getirilme eğilimindedir. İmalar ideolojiktir ve ba ğlantı kuran bir tema ile ‘belirtilen mesajın üstünü örtme’ e ğilimindedir (akt. İnal 1996, 54).

Barthes’in görü şleri yapısalcı ve postyapısalcı dil kuramları arasında bir köprü olu şturmu ştur. Ça ğda ş Söylenler’de (2003; orj. 1990) i şledi ği mitlerin, günlük gerçekli ği doldurdu ğunu ve dünyanın oldu ğu gibi kabul edilmesinin temel ideolojik 86

mekanizmasını olu şturdu ğunu vurgular. Burada ideolojinin nasıl i şledi ği ve metinlerde nasıl ortaya konuldu ğuyla ilgilenir. İdeolojik anlam kurulurken gösteren gösterge arasında bir sabitlenme sözkonusudur. Düzanlam/yananlam tartı şmasında ise Barthes, düzanlamda herkesin aynı şeyi anladı ğını, ideolojik olanın da bu oldu ğunu belirtir. Barthes’e göre yananlam düzanlama yaslanır. Bunun sonucu olarak düzanlam ve yananlam bir bütünlük içinde kar şımıza çıkar ve ideolojik olanı gözlerden siler ( İnal 1996, 55). Düzanlam ilk anlam olarak do ğalla şmı ş olarak belirir ve tam da ideoloji burada kurulmaktadır. Ancak Barthes daha sonra anlatıların nasıl yapıla ştı ğını anlattı ğı S/Z’de (1996) düzanlam/yananlam ayrımının geçersizli ğini kabul eder. Artık sorun metnin yapısı de ğil yapıla şmasıdır, mitler aracılı ğıyla kurulan ideoloji de ğil bu ideolojinin kurulma anıdır. Yazara göre gerçekçi metinde gösteren ve gösterilen arasında kurulan özde şlik, dünyanın kabul edilmi ş do ğal görünümünü, temsil etme yetene ğinin ön ko şuludur. Anlatının söylemi içinde kurulan bu özde şlik okuyucu için gerçe ğin ta kendisidir. Bu gösteren gerçe ği gösteriyor temsil ediyormu ş yanılmasıyla anlam sabitlenmekte; kapalı hale gelmektedir. Barthes’in i şaret etti ği bu sorun medya metinleri için ciddi sorunlara i şaret etmektedir ( İnal 1996, 57). Hartley’in belirtti ği gibi; “i şaretlerin sabit içsel anlamları yoktur fakat kullanım sırasında gerçekle şen anlam- potansiyelleri vardır”. Sözel anlatı sürekli olarak anlamı kapatma yönünde hareket eder, yorumun hafifçe açık kalan uçlarını sıkıca ba ğlamaya çalı şır ve toplumun resmini, fikir ayrılıklarının kurumsalla ştı ğı ancak kökensel çeli şkilerin yer almadı ğı bir şey olarak çizer (akt Hackett 1998, 56-58). Ancak burada anlamın sabitlenmesi fikri belirli bir anda ve ba ğlamda anlamın sabitlenmesi olarak de ğerlendirilmeli, bu sabitlenmenin mutlak ve ebedi bir sabitlenme olmadı ğını belirtmek gerekmektedir (Çam 2008, 199).

Ele ştirel kültürel çalı şmalar alanı içinde çoklu okuma stratejileri ve zevk hakkındaki fikirleriyle medya alımlama çalı şmalarını biçimlendirmede etkili olan Barthes, yakla şımıyla reklamcılık, haber programlama ve yazılı basın ara ştırmaları yapan Kültürel Çalı şmalarının entelektüel yapısı üzerinde önemli bir etkide bulunmu ştur. Barthes, ele ştirel medya kuramının ampirik ve semiyotik olarak zengin bir biçiminin in şasına yönelik önemli katkılar yapmı ştır. Di ğer yandan Barthes’ın Ça ğda ş Söylenler kitabı da, semiyoti ği ele ştirel kuram ile birle ştirerek yeni bir pencere açtı ğı için önemlidir. Bu çalı şma, Marksist kurama, taze kavramsal kan akı şı sa ğlamı ştır denilebilir. Ayrıca bu çalı şma, popüler kültür incelemesini akademik çevrelerde 87

me şrula ştırmı ştır. Barthes’ın ideoloji kavramı, iktidar ili şkileri üzerinde duran siyaset kuramı ile ileti şim çalı şmaları arasında köprü olu şturmu ştur. Siyaset kuramı içinde iktidarın farklı kavramsalla ştırma biçimleri ideoloji kavramının farklı tanımlarını beraberinde getirmi ştir. Marksist yakla şım içinde kalarak ideoloji sorununu ele alan ço ğu kuram ileti şim çalı şmalarını etkilemi ştir ( İnal 2003).

Di ğer yandan ele alınan dilbilimciler gibi siyaset bilimi kökenli kuramcıların da, medya içeriklerinin anlatı yapısına yönelik çözümlemelerde katkıda bulunan görü şleri önemlidir. Bu görü şler dilsel süreçler ile toplumsal güç/iktidarın kurulması arasındaki ili şkinin saptanması açısından önemlidir. Bu çabaların kökenleri Althusser ve Gramsci gibi neo-Marksist kuramcıların dü şüncelerine dayanmaktadır. ( İnal 1996, 58). Bu noktada özne kavramını da tartı şmaya dahil etmek gerekiyor. Ele alınan temel yakla şım Althusserci bir bakı ş açısıyla öznenin, dil ve söylem içinde kuruldu ğu noktasındadır. Öznenin farklı söylemler ve pratikler içinde konumlandı ğı dü şüncesi, ileti şim kuramcılarının ortaya attıkları bir görü ş de ğildir. Farklı disiplinlerden, farklı kuramsal birikimlerden kaynaklanan bu görü ş, ileti şim olgusunu toplumsal ve insani bilimlerin temel sorununa dönü ştürmü ştür ( İnal 1996, 189). Althusser, her şeyden önce ideoloji ile di ğer toplumsal pratikler arasındaki ili şkiyi, yeniden üretim kavramı aracılı ğıyla dü şünmeye çalı şır ve temel olarak ‘ İdeolojinin i şlevi nedir?’ sorusunu sorar. Toplumsal üretim ili şkileri herhangi bir toplumsal formasyonun ve herhangi bir üretim tarzının maddi varlı ğı için zorunludur. Ama bu üretim tarzının unsur veya etkenleri bizzat sürekli olarak üretilmeli ve yeniden üretilmelidir (Hall 2005b, 370).

Althusser vurguyu toplumsal fenomenler olarak fikirlerin nerede ortaya çıktı ğı, zihinsel olayların nerede kaydedildi ği veya gerçekle şti ği üzerine koyar. Bu, ku şkusuz esas olarak dildedir. Burada dil; anlam ve temsil alanı olan göstergesel alandadır. Aynı derecede önemli olarak, ideolojilerin kendilerini yerle ştirdikleri toplumsal eylem veya davranı ş ritüel ve pratiklerindedir. Dil ve davranı ş, ideolojinin maddi kaydının, işleyi şinin modalitesinin araçlarıdırlar. Bu ritüel ve pratikler, her zaman toplumsal aygıtlarla ba ğlı toplumsal alanlarda ortaya çıkar, gerçekle şir. Althusser’in bir ba şka önermesi de, ideolojinin ancak olu şturucu özne kategorisi sayesinde varoldu ğuna ili şkin iddiasıdır. Bu özne, birey kavramıyla karı ştırılmamalıdır. İdeolojik söylemler bizi söylemin özneleri olarak kurarlar (Hall 2005b, 372-375). Althusser’in, ideolojinin 88

insanlara özneler olarak seslendi ği ve ideolojinin seslenen söylem olarak i ş gördü ğüne ili şkin saptaması önemlidir. Aileden okula, medyadan dini kurumlara, tüm toplumsal kurumlar ideolojinin ta şıyıcılarıdır. Bu kurumlar özneler aracılı ğıyla varolurlar ve pratiklerinde hem özneleri hem de ideolojiyi üretirler. Lacan dolayımıyla Althusser’in Saussure, Freud ve Marks arasında bir köprü olu şturması medya çalı şmalarına katkısının en önemli yanıdır. Gramsci de Althusser gibi medya çalı şmalarını 1970 sonrasında önemli ölçüde etkilemi ş ve Kültürel Çalı şmalara damgasını vurmu ştur. Hegemonya kavramıyla medya çalı şmalarında yer edinen Gramsci, alımlama konusunda büyük katkılar sa ğlamı ştır. Bu kavram, medyanın ideolojik bir aygıt olarak kavranmasından çok, iktidar sahiplerinin ideolojilerinin kültürel pratiklerin dolayımı ile toplumsal rızaya dönü ştürüldü ğü bir araç olarak ele alınmasına dayanmaktadır ( İnal 1996, 60-62).

2.1.4.2. Anlatı ve Alımlama

Dil ve söylem üzerine yapılan öncü çalı şmaların medya metinlerine ta şınmasında Kültürel Çalı şmaların rolü büyüktür. Ele alınan kuramcılar, farklı yöntembilimsel öncelikler ve farklı kuramsal yakla şımlardan yola çıksalar da hatta farklı disiplinlerden gelseler de hepsi, medyanın profesyonel ideolojisinin varolan güç/iktidar yapısını peki ştirme yönünde i şledi ği konusunda görü ş birli ği içindedirler. Ele ştirel medya kuramcıları olarak bu akademisyenler, 1980 sonrasında post yapısalcı dil kuramcıları ile birle şerek kültürel süreçlerin önemi üzerinde yo ğunla şmı şlar ve medya metinleri ile bu metinlerin okunması süreçlerine ili şkin kuramsal yakla şımları bir araya getirmeye yönelik çalı şmalara yönelmi şlerdir ( İnal 1996, 10). Bu yakla şımda üretilen metinler ve bu metinlerin okunma süreçlerine ili şkin 1970 ve 80’lerde gerçekle ştirilen çalı şmalarla tutarlı bir kuramsal çizgi izlenmi ş, Marksist bakı ş açısını, dilbilimsel geli şmelerin ışığında tekrar ele alarak ideoloji, dil ve özne sorunu dinamik ve bütüncül bir yakla şımla tanımlanmı ştır. Medya çalı şmaları açısından Kültürel Çalı şmalar merkezinin asıl önemi, alımlama sorununu tartı şmaya açmak ve ileti şim araçlarında yer alan farklı türlerin okunma biçimlerini kodlama/metin/kodaçımlama modeli içinde sorgulamak olmu ştur ( İnal 1996, 43). Kültürel Çalı şmalara kadar geleneksel davranı şçı yakla şım çerçevesinde medya metinlerinin güçsüz etkilerinden sözedilmi ş, radikal Marksist kuramcılar ise medyanın güçlü etkisinin, varolan ideolojiyi yeniden üretmek oldu ğu 89

üzerinde durmu ştur. Bu yakla şımlardan farklı olarak Kültürel Çalı şmalar’da ise de ğişik okuma biçimleri üzerinde dü şünülmesi gerekti ği ve metnin söylemi ile okuma biçimi arasında birebir örtü şme olmadı ğı, bu açıdan alımlama analizlerinin önemi ve gereklili ği ortaya konulmu ştur.

İleti şim kuramlarında dilin öneminin belirginle şmesi, medyanın sadece bir aktarıcı gibi nötr, yansız bir araç oldu ğunun dü şünülmemesini; gerçekli ğin kurulmasında bizzat zihnin, dü şüncelerin ve dilin de etkili oldu ğunun farkedilmesini getirmi ştir. Artık toplumsal ve siyasal dünyada, yansız, nesnel ve mesafeli bir ileti şim olasılı ğı dü şünülememektedir (Hall 2005a, 119). Ele ştirel kitle ileti şim çalı şmalarıyla birlikte dilin dünyayı şeffaf bir biçimde temsil etti ği savı da geçersiz hale gelmi ştir. Buna göre dil, en geni ş anlamıyla dünyanın güvenli bir yansımasını sunmaz. Anlamlandırma, seçme ve birle ştirme gibi i şlemlere tabidir. Kodlama ve kodaçımlama, simetrik olmayıp asimetriktir. Asimetri iki katlıdır; yani televizyon metinleri bir dereceye kadar çokanlamlıdır. Metnin, daima olası birçok okuması mümkündür. Özellikle anlamlandırmanın yananlamsal kodları onlara çe şitli biçimlerde eklemlenen akıcı işaretlere sahiptir. Metin izleyicinin çoklu okumasına açık olmayacak biçimde yapılansa da okuma, kodlayıcının niyetiyle paralellik göstermeyebilir. Göstergeler tek anlam etrafında kapatılmamaktadır. Onlar, anlamların yarıştı ğı bir alanda kurulmaktadır (Yavuz 2007, 86-87). Popüler anlatıların –özellikle de televizyon ve anlatısının- hegemonya mücadelesi içinde sahip oldukları konumun hiçbir zaman okuyucunun çözümleme ve anlamlandırma pratiklerinden ba ğımsız olarak de ğerlendirilmemesi gerekti ğini söyleyen Hall, anlamın metin ile okuyucu arasındaki etkile şimin bir sonucu oldu ğunu vurgulamaktadır. Ayrıca anlam üretiminin kurumların ve iktidarın i şleyi şiyle de ili şkilendirilmesi gerekmektedir (Stevenson 2008, 133). Bu çalı şmalar beraberinde metinlerin tarafsızlı ğının olamayaca ğını, metinlerdeki taraflılı ğın ise partizan bir taraf tutma olarak de ğil, ‘yapısal bir yanlılık’ olarak kabul edilmesi gerekti ğine ili şkin ipuçları vermektedir. Çünkü bu metinler bir yandan endüstrinin iç dinamikleri di ğer yandan da bir mücadele alanı olan dil içerisinde üretilen yapıla şmı ş metinlerdir.

Ayrıca toplumlara göre medya yapılarının, kapsamlarının ve izleyicilerinin kültürel, siyasal ve ekonomik özelliklerinin farklılık gösterdi ği gözlenmektedir. Hem medyanın bir toplumdaki yapısal pozisyonunun hem de kültürel ba ğlamının tarihsel süreç içinde 90

toplumdan topluma de ğişiklik göstermesi beklenebilir . Bu noktada m edyanın sa ğladı ğı en açık ba ğlantı ise izleyiciye do ğru olandır. Tıpkı medyanın içinde içerik üretti ği belli organizasyonel gerçeklikleri payla ştı ğı gibi, medya izleyicileri de özel ve toplumsal oyunu anlamak ve içinde etkili şekilde yer almakla ilgili belli sosyal ve ki şisel realiteleri payla şır. Medya sistemi, izleyicisinin hayatının bütün bu unsurlarıyla anla şılması güç bir şekilde ilgilidir. Televizyonun içerik üretimi de, ortak anlamlandırma sistemlerinin uzla şımsal kodları ve anlatısal formüllerine uygun olarak şekillenir. Program yapılanması ve dönü şümü, hem o toplumun süreklilik gösteren anlatı gelenekleriyle hem de gündelik ya şamın ritim ve trendleriyle yakından ili şki içindedir (Çelenk 2005, 89). Medya üretiminin zamanı anlamlar ve fikirler ile tamamen ku şatılmı ş; üretimin rutinli ğiyle ilgili kullanım bilgisi, tarihsel olarak tanımlanmı ş teknik beceriler, profesyonel ideolojiler, kuramsal bilgi, tanım ve varsayımlar, izleyiciyle ilgili varsayımlar ve bu üretim yapısı aracılı ğıyla programın çerçevesi olu şturulmu ştur. Televizyonun üretim yapıları, televizyon iletişimini ortaya çıkarsa da, bir kapalı sistem olu şturamaz. Bununla birlikte konuları, davranı şları, olayları personeli, izleyicilerin imajını, gündemi belirler; di ğer kaynaklara dayanarak durum de ğerlendirmeleri yaparlar ve kendilerinin ayırt edici rol oynadıklarını daha geni ş sosyo-kültürel ve politik yapı içindeki di ğer da ğınık olu şumların altını çizerler. Böylece medya uzmanları, i şlenmemi ş sosyal olayın ileti şimde nasıl kodlanaca ğını belirler. Ancak ikinci zamanda anlamlar ve mesajlar anlamlı ileti şimdeyken, yani görsel ileti şim şeklini aldıkları zaman, dilin ve ileti şimin resmi kuralları baskındır; bu anda mesaj çokanlamlılı ğa açıktır (Storey 2000, 19-20). Bu bakı ş açısından hareketle, medya izleyicisi medya tarafından sunulan her şeyi pasif olarak kabul eden tüketiciler olarak de ğil medya ürünlerini kendi sosyal ve ki şisel hedefleri ba ğlamında tüketen sosyal grupların aktif bireyleri ve üyeleri olarak algılanmalıdır. Modern toplumlarda durum tam olarak böyledir (Ball-Rokeach; Cantor 1986, 14-19).

2.1.5. Televizyon İzleyicisinin Etkinli ği

Kitle ileti şim araçları ve ürettikleri temsil sistemleri toplumsal dünyayı anlamlandırımları, kavrayı şları belirlemedeki etkilili ği açısından analiz edilmektedir. Yani hegemonya, alt kültürlerin ve ba ğımlı sınıfların, egemen kültür tarafından belirlenen toplumsal bütünü ve kendilerini nasıl kavrayacaklarını gösteren pratikleri 91

tarif eder, bu pratikler vasıtasıyla kendilerini ve toplumsal bütünü kavrarlar. Yapısalcı nedensellik modelinde iktidarı hegemonya olarak sunmak medyanın gerçekli ği tanımlama gücünün bir yeniden tanımlanmasına kaçınılmaz olarak götürür. İleti şimin etkilili ği, gündelik ya şam prati ği içinde gömülü olan toplumsal anlam üzerindeki müzakere ve temsiller sistemlerinin kar şılıklı etkile şimlerinde izlenir. Egemen paradigmaya yönelik olarak epistemolojik ve politik olarak birçok ele ştiri yöneltilmi ştir. Bu kapsamda ele ştirel ara ştırmacılar kitle ileti şimcilerin sosyoloji konusunu, ileti şim ve geli şmeyi ve izleyici ara ştırmalarını yeniden tanımlamı şlardır. Özellikle izleyici ara ştırmaları noktasında en etkili tanıyı Kültürel Çalışmalar gelene ği ortaya koymu ştur. Kültürel Çalı şmalar medya mesajlarının etkisini, üzerinde ara ştırma yapılan bir sosyal grubun ya şam biçimi/anlayı şından ayrı olarak dü şünen çizgisel nedensellik modelini kırmaya kalkı şmaktadır. Bu yakla şımda, sınıf ve alt kültürel ya şam biçimleri, kitle ileti şim araçları mesajları ve bireysel bilinçlilik ve davranı ş arasındaki zorunlu dolayımlayıcı ya da aracı düzeyler olarak de ğerlendirilir ve incelenir. Medya mesajlarının semiyotik analizi ve alt kültürlerin etnografisi, belirli alt kültür alanlarında ya şayan toplumsal varlı ğın anlamı üzerine müzakereler ve medyadaki temsilleri arasındaki kar şılıklı ilişkiyi ara ştırmak için kullanılır (Slack; Allor 1994, 269-270). Kültürel Çalı şmalar, ‘genel hatlarıyla medyanın ideolojik rolü 17 olarak tanımlanabilecek noktaya dayanan bir çerçeve içinde ‘dolaysız tesir’ modellerinden kopmu ş, şeffaf anlam ta şıyıcıları olarak medya metinleri nosyonlarına meydan okumu ş ve medya metinlerinin dilsel ve ideolojik yapılanmasına çok daha fazla dikkat sarfetmi ştir. Pasif izleyici anlayı şının yerine daha aktif bir izleyici koyan yakla şım, medya mesajlarının nasıl kodlandı ğını, kodlanmı ş metin u ğra ğı ile izleyicinin de ğişiklik gösteren kod açımları arasındaki ili şkilere yo ğunla şmı ş ve son olarak medyanın ba şat ideolojik tanımlarının ve temsillerin dola şımında ve sa ğlamla ştırılmasında oynadı ğı rolün incelenmesiyle uğra şmı ştır (Hardt 2005, 54-56) .

17 Hall’a göre medyanın en önemli i şlevi, anlamın toplumsal in şasında üstlendi ği ideolojik i şlevdir; “Bu ideolojik i şlevi gözardı eden hiçbir ara ştırma medyanın toplumsal süreçte oynadı ğı rolü tam olarak ortaya koyamaz. Modern ileti şim araçları asla toplumsal yapılar ve pratikler alanı dı şında kavramsalla ştırılamazlar, çünkü giderek artan oranda bu alanın bir parçası haline gelmektedirler. Günümüzde ileti şim kurumları ve ili şkileri toplumsal alanı tanımlıyor ve in şa ediyor; siyasal alanın in şasına yardım ediyor; üretken ekonomik ili şkileri dolayımlıyorlar, modern endüstriyel sistemler içinde maddi bir güç haline geldiler, bizatihi teknolojik olarak tanımlanıyorlar, kültürel olana hükmediyorlar” (Hall 2002, 107).

92

Kültürel Çalı şmalar’ın en önemli kuramcılarından Stuart Hall, kitle ileti şim ara ştırmalarının geleneksel do ğrusal ileti şim süreci (gönderici-alıcı) modellerini ele ştirmektedir. 18 1973 yılına do ğru kaleme aldı ğı “Encoding-Decoding” adlı makalesinde, televizyonla ileti şim sürecini 4 ayrı a şamaya göre tasarlanmaktadır; kendi özellikleri ve kendi biçimleri ve varlık ko şulları olan ancak aralarında birbirine eklemlenmi ş ve kurumsal erk ili şkileriyle belirlenmi ş üretim-dola şım-da ğıtım/tüketim- yeniden üretim a şamaları. Hall’e göre, izleyiciler iletinin hem alıcısı hem de kayna ğıdır, çünkü üretim şemaları-kodlama a şaması-televizyon kurumunun izleyicisine ili şkin imgelerine ve mesleki kodlara uygun dü şmektedir (Mattelart; Mattelart 2003, 87). Merkezin bu çalı şma ekseninde üzerinde durulan bir di ğer özgün yakla şımı da medya metinlerinin analizlerinde kendini göstermektedir. Hall (1980), medya iletilerinin üretiminde kodlayıcılar ve kodaçıcılar arasında temel bir ayrım yapar. Anlam yapılarının kodlanması ile kodaçımını kolayla ştıran bilgi çerçeveleri, üretim ili şkileri ve teknik altyapı arasında keskin bir ayrım tespit eder. Medya metinlerinin kodlanması, kimi mesleki norm ve prosedürlere, kurumsal ili şkilere ve teknik donanıma ba ğlıdır (televizyon kameraları, kasetler, mikrofonlar, kayıt cihazları vs.). İleti simgesel olarak kodlandı ğında, izleyicinin uyguladı ğı okuma stratejilerine açık hale gelir. İzleyicilerin alımlaması, kültürel ve siyasal yönelimlere, daha geni ş iktidar çerçeveleriyle ili şkilerine ve kitlesel olarak üretilmi ş teknolojiye (televizyon, radyo, video, CD çalar vs.) eri şimlerine ba ğlıdır. Di ğer yandan simgesel olarak kodlanmı ş bir metin 3 temel şekilde okunabilir (Stevenson 2008, 77). Özellikle metin analizlerinde bir dönüm noktası olan ‘encoding-decoding’ modeli, metinlerin halk tarafından kimi zaman tartı şmacı, kimi zaman da kar şıt okunabilme olana ğına i şaret etmektedir (Arık 2004, 102). Medya iletilerinin üretimi ve tüketimini ‘yeniden üretim’ kavramı çerçevesinde ele alan Hall’ün çözümlemesi kapsamında 3’lü okuma biçimi şöyledir:

1. Egemen (Hakim): Do ğal, me şru, kaçınılmaz bir toplumsal düzenin ve bir meslek evreninin anlayı ş biçimi gibi görünen hegemonik bakı ş açılarına uygun

18 Hall, “Anlamın üretimi ve dönü ştürümü modern toplumlardaki kültürel ili şkilerin bir parçası ve bölümüdür; sa ğduyunun ve toplumsal dünyaya ili şkin gündelik bilginin nasıl yapılanaca ğını ve alan boyunca süreklilik gösteren iktidar oyununun –tahakküm kurma ve tabi olma oyununu- düzenler. Yapı, anlam ve iktidar oyunu dı şında i şleyen güçsüz ve sınırsız ileti şim şebekesi modeli artık terk edilmelidir” demektedir (2002, 120).

93

dü şer. Egemen ideolojik sistem ile uyumlu olan egemen okuma biçiminde izleyici, medya metninin egemen anlamını tamamen kabul etmektedir. 2. Kar şıt (Muhalif): Muhalif okuma biçiminde ise; izleyici, bir metnin egemen okuma biçimini anlamakta ancak benimsememektedir. Muhalif okuma, egemen yorumu ve bu yorumu üreten toplumsal de ğerleri ret etmektedir. Muhalif kod açıcı, tercih edilen okumanın farkındadır; ancak bunun yanlı ş oldu ğunu dü şünmektedir. Medya iletisi, alternatif bir çerçevede yorumlanmaktadır. İletiyi bir ba şka izafet çerçevesine, kar şıt bir dünya görü şüne göre (öre ğin ulusal çıkarı, sınıf çıkarına çevirerek) yorumlamaktadır. 3. Tartı şmacı (Müzakereci): Müzakereci okuma biçiminde izleyici, durumların ve olayların egemen tanımlamalarını, büyük ba ğlantılarla ulusal ve küresel problemlerle düzenlemekte ve kabul etmektedir. Ancak izleyici aynı zamanda muhalif olarak da hareket edebilmektedir; bazen egemen yorum, izleyicinin kendi sosyal deneyimine uyabilmektedir. İzleyici, metinle kar şılıklı etkile şiminde, kendi sosyal ve yerel anlam sistemi ile etkin ve üretken olarak bir anlam kurmaktadır. 19 İzleyici, egemen de ğerleri ve var olan yapıyı benimsemektedir ancak bu yapı içindeki belli bir grubun iyile ştirilmesi gerekti ğini savunmaktadır. Kısmen egemen anlamları ve de ğerleri benimseyen ancak ya şanan bir durumdan örne ğin; ait olunan grupla ilgili çıkarlardan genellikle payla şılan tanımlamalara kar şı çürütücü tezler çıkaran kar şıt mantıkların bir karması, kar şıtlık ve uyum ö ğelerinin bir karı şımıdır 20 (Hall 1980, 2006, 136-138; Mattelart; Mattelart 2003, 87-88; Hall 2005, 229-230).

Böylece, bütün insanların aynı metni aynı şekilde göremeyecekleri savunulmaktadır. Bu savın merkezinde, görsel ileti şim tartı şması ba ğlamında geli ştirilmi ş olan kodlama 21

19 Hall, modelinde okuma türleri ile okurun sosyal konumu arasında yakından ili şki oldu ğunu öngörmektedir. Orta sınıfa ya da üst sınıfa mensup olanların egemen okuma e ğilimine olduklarını ya da moderate tartı şmacı okuma türü geli ştirebileceklerini dü şünmektedir. İş çi sınıfının mensupları ise, daha çok kar şıt okuma türünü ye ğleyecekler ve egemen kodu ret edeceklerdir (akt. Alver 2009, 27-60).

20 Tartı şmacı ve kar şıt okuma, izleyiciye aktif bir rol vermekte, bu noktada postyapısalcıların aktif öznesi ile çakı şmaktadır. Ancak Hall, özneyi yapan tarihsel, toplumsal ko şulları dı şlamaz; bu ko şulları genelde kültürle özde şle ştirir, bu yönüyle de yapısalcılı ğa yakla şır.

21 Olaylar kendi ba şlarına anlam iletemezken; olayların ister gerçek ister kurmaca olsun anla şılabilir kılınması için sembolik biçimlere dönü ştürülmesi gerekmektedir. Bu i şleme ‘kodlama’ adı verilir. Kodlama olaylara anlamlar yükleyen göndergesel bir ba ğlama yerle ştirmek demektir. Sorunlu ya da 94

(encoding) ve kod açma (decoding) gerektiren bir ileti şim süreci modeli bulunmaktadır. Hall, iktidarın karma şık yapısının (1980-2006, 128) bu süreçte i şba şında oldu ğunu savunarak, klasik ileti şim modelini (gönderen/mesaj/alıcı) ele ştirel kuramın gereksinimlerine uyarlar. Toplumsal, ekonomik, ideolojik ve teknik nedenler medya üreticilerinin programlarını ve gündemlerini biçimlendirir, fakat bunlar sıradan bir dil ve ortak semboller stoku kullanan anla şılabilir bir mesaja dönü ştürülmelidir. Bu arada görü ş bildirenler mesajı anlamlandırmak zorundadır. Hall, kodlayıcılar ve kod açıcılar tarafından kurulan anlamlar arasında yanlı ş anlama olasılı ğını mümkün kılan simetri garantisi yoksunlu ğunun söz konusu olu ğunu savunur (Smith 2005, 214-215). Hall’ün ifadesiyle; “görsel i şaretin sözde anlam düzeyi kesin, oldukça karma şık kodlar ile sabitlenir. Fakat onun ima düzeyi sınırlanmı ş olsa bile, daha açıktır, daha etkin dönü şümlere ba ğlıdır; bu, onun çokanlamlı de ğerlerini istismar eder” (2006, 134). Hall’a göre şeylerin nasıl oldu ğu de ğil, şeylerin nasıl anlamlandırıldı ğı önemlidir; yani aynı olay farklı tarzlarda anlamlandırılabilir, farklı algılanır ve alımlanabilir. Hall, dilin gerçek dünyaya çok yönlü göndermeler yapmasının nasıl olanaklı oldu ğunun açıklanmasının önemli oldu ğunu ifade eder ve dilin çokanlamlı yapısı, aynı göstergeler dizisinin bu anlamlarda çe şitli şekillerde vurgulanabilece ği gerçe ği, çok büyük önem ta şımaktadır. Hall’a göre kültürel anlamlandırmanın toplumlarda aralıksız bir şekilde gerçekle ştirilmesini sa ğlayan unsur temelde, göstergelerin ve çe şitli kodlar ve alt-kodlar halinde düzenleni şlerinin do ğası ve kodların metinlerarasılı ğıdır.

Hall, iktidarın medya metinlerindeki konumlanmasını kompleks bir yapı içerisinde ele almakla birlikte, aynı zamanda izleyiciyi aktif ve anlam olu şturabilme yetisine sahip bir özne olarak kabul etmektedir. Anlam olu şturma yalnızca izleyici tarafından gerçekle ştirilmemekte, daha çok medya metni ile izleyici arasındaki ili şki sürecinde olu şmakta ve sosyal-kültürel tasarım ba şarımı olarak kavranmaktadır. Modelin ampirik sınamasını yapan David Morley’in 22 çalı şmaları da Hall’u do ğrular niteliktedir (Arık rahatsızlık olayları uyla şıma dayalı olarak ba şat ideolojilerin repertuarı içine yerle ştiren kodların seçimiyle olu şturulan ideolojik söylemler, kodlayıcılar tarafından bu amaçla (ba şat ideoloji içinde yeniden üretmek için) kasıtlı olarak seçilmezler, bunlar kodlayıcıların seçim yapmak zorunda oldukları anlamlar alanını olu ştururlar. Onlar için bile bu süreç bilinçdı şı hale gelmi ştir (Hall 2005, 228).

22 Chorlette Brundson ve David Morley’in, mali deste ği British Film Institue tarafından sa ğlanan bir ara ştırmanın sonucu olan Everyday Television Nationwide (1978) adlı yapıtları, izleyici çalı şmaları incelemelerinin üretiminde bir dönemeç olu şturur. Seçkin bir izleyiciye seslenen ve toplumun büyük sorunlarıyla, güncel olaylarıyla ilgili genel haber, siyasal magazin programlarının çözümlenmesinden 95

2004, 102). Kodlama-Kodaçımlama modeli ile medya metinlerinde ve söylemde, anlamın üretilmesinin ya da yeniden üretilmesinin temel tasarımını yapan Hall, kitle ileti şimini, çok sayıda ba ğımsız momentleri birle ştiren yapıların içindeki karma şık bir süreç olarak kabul etmektedir. Medyada anlam üretim sürecinin sınırlarının ötesinde medya örgütü, bütünsel olarak farklı formlarda anlam üretimine katılmaktadır. Kurumsalla ştırılmı ş medya üretim sürecinde anlam, söylemsel formda kodlanmakta ancak kapalı bir ideolojik sistem tasarlanmamaktadır; aksine üretim sürecinin pek çok çeli şkilerini içermektedir. Bu türde kodlanmı ş anlam yapısı, sonraki a şamada izleyicinin kodaçımlama prati ği için bir temel olu şturmaktadır. Hall’un Marx’ın Grundrisse ba şlıklı çalı şmasında, yalnızca üretimin tüketimi de ğil, tüketimin de üretimi belirlemesine ili şkin çözümlemelerinden yararlandı ğını söyleyen Winter, Hall’un bunu, kitle ileti şimi alanına uyarlamasını ise, ileti şim sürecinde her bile şenin, kodlama ve kodaçımlama olarak, bir eklemleme oldu ğu ve otomatik olarak sonraki a şamanın okunamayaca ğı özerk bir olay anlamına geldi ği biçiminde yorumladı ğını belirtmektedir (akt. Alver 2009, 27-60). Aslında bu tür etkile şimlere ra ğmen Hall tarafından sunulan model, Marksçı dü şünü şe hakim olma e ğilimindeki katı, mekanik ve soyut ideoloji öngörülerinden uzaktır. İlgi, mesajların olu şturulması ve okunmasında ve kar şıtlıkların olanaklılı ğına, ideolojik mesajların dilin ve görsel betimlemenin çok yönlü ve özerk semiyotik dil kodlarına çevrilme gereksinimine yöneliktir. Bu bakı ş açısından çıkan, televizyon yapıtı ve tüketimine (özellikle dramatik diziler ve günlük sorunlar) ve ba şka kültürel metinlere (özellikle gazeteler, dergiler ve popüler romanlar) ili şkin görünü şte sonsuz bir çalı şma ortamıdır. Bu çalı şmaların asıl amacı izleyicilerin egemen mesajlara ne ölçüde direnme kapasitesine sahip olduklarını belirlemektir (Smith 2005, 216).

Merkez, televizyona ve televizyon metinleri analizine di ğer kitle ileti şim araçlarına kıyasla a şırı önem vermi ştir. Bir iktidar aygıtı olan ve kitleleri hem ideolojik hem de ekonomik açıdan yönlendirme i şlevi bulunan bu devasa aygıt aynı zamanda Kültürel

sonra ilgi, yine ‘siyasal ileti şim’ olarak adlandırılan ancak daha geni ş toplumsal sınıf ve cinsiyet açısından daha karma bir kitleyi hedefleyen, örne ğin Nationwide gibi yayınlara yönelir. Bu popüler türlerin (durum komedileri, spor müsabakaları, e ğlence, vb.) sorgulamasının ba şlangıç noktasıdır. Everyday Television, bu kitle e ğlendirme programlarının yaygın toplumsal tabakalardan erkek ve kadınların ya şamsal ve ya şantısal çeli şkilerini nasıl ele alıp i şlediklerini ve popüler bir mantık yaratmaya katkıda bulunu ş biçimlerini ke şfetme iste ğini yansıtır. Bu ara ştırma çizgisinin merkezinde kadın/erkek, toplumsal sınıf, etnik gruplar türünde betimlemelerin incelenmesi vardır (Mattelart; Mattelart 2003, 88).

96

Çalı şmalar’ın öncülü ğünde insanların istekleri do ğrultusunda okudukları/ anlamlandırdıkları kültürel bir kaynak olarak da görülmektedir. Kültürel Çalı şmalar; anlamlandırma sürecinde bireyin etkinli ğini göz önünde bulundurarak, televizyonu, içinde birbirleriyle çeli şik ve kar şıt her türlü metnin bulundu ğu, kültürel bir mozaik olarak ele almakta ve televizyon metinlerini bu do ğrultuda okumaktadır. (Arık 2004, 102). Hall’un modeli, televizyon dü şünülerek formülüze edilmi ştir, ancak herhangi bir kitle ileti şim aracına da uygulanabilir. Bu model merkezin birçok ara ştırmasını televizyona yöneltmi ş (Mattelart 2003, 88) ve ‘aktif izleyici’ teorisinin olu şmasına kaynaklık etmi ştir. Casey, bu yakla şımın 80’lerde ve 90’larda, medya metinlerinin dizilerde, romanlarda, haberlerde ve e ğlence programlarında anlam olu şturma sürecini açıklamaya yönelik çalı şmalarına kaynaklık etti ğini, bu çalı şmaların hegemonik söylemin olu şmasında medyanın oynadı ğı rolü i şaret edip, aynı zamanda hakim söylemi izleyicilerin hangi noktalarda zaafa u ğratabildi ğini gözler önüne serdi ğini belirtmektedir (akt. Arık 2004, 96-97).

Aktif izleyici teorisi, ileti şim sürecinde izleyicilerin birçok anlama olanak veren farklı biçimlerle okuyabileceklerine vurgu yapmaktadır ancak Hall, farklı okumalara zemin hazırlayan çokanlamlılı ğın ‘ço ğulculukla’ kesinlikle karı ştırılmaması gerekti ğini vurgulamaktadır. Her kültür ve toplumda egemen söylemlerin belli anlamların öne çıkmasını ve bir ideolojik kapanmayı olu şturdu ğu söylense de, metinlerin okunması kesinlikle bu egemen anlamlandırmalar içindedir denilemez. Hall’a göre egemen söylemler içinde beliren anlamlandırmaların olu şturdu ğu kapanma sınırlı bir kapanmadır. Dolayısıyla egemen kod içinde üretilmi ş metinler bile kar şı çıkarak ya da tartı şarak okunabilir. Hall bu ayrım ile yapılandırılmamış bir okumanın mümkünlü ğü duygusunu veriyorsa da bunu oldukça istisnai bir durum olarak görmektedir. Hall ortaya attı ğı egemen, müzakereli ve kar şıt okuma biçimlerinin hipotetik durumlar oldu ğunu söyler. İnal’a göre önerilerinin önemi, ileti şim sürecini üretim ve tüketimin farklı biçimlerde eklemlendi ği bir yapı olarak ele almasından kaynaklanmaktadır. Böyle anla şıldı ğında farklı okuma biçimlerini farkı izleyicilerin sabit, de ğişmez özellikleri olarak ele almak yerine, her mesajın okunması sırasında olu şan bir yapı özelinde ele almamız daha yerinde olur (Hall 1980; İnal 1995, 67-68).

97

Medya mesajlarının çok-anlamlı olu şu nedeniyle aktif toplumsal aktörler olan alımlayıcılar tarafından, kodlandı ğından farklı biçimlerde okunmasının mümkün oldu ğu kabul edilmekle birlikte, bu çok anlamlılığın yapılandırılmı ş oldu ğu dü şünülmekte, böylelikle de alımlayıcının okuma biçimlerinin sınırlarının son kertede yine iktidar sahipleri tarafından biçimlendi ği savunulmaya devam etmektedir. Yani alımlayıcıların medyanın sembolik/görsel ve sözel metnini okumalarının sınırları da yapılandırılmı ştır; medya mesajları kar şısındaki özgürlükleri de, tıpkı medya profesyonellerinin hakim ideoloji kar şısındaki göreli özgürlükleri gibidir ( İnal 1995, 67-68; Alanku ş-Kural 1995, 83). Son tahlilde tek bir hegemonik güçten sözedilemeyece ği ve de söylemin üretim alanı sınırsız eklemlenmelerin alanı oldu ğu için, medyanın sadece egemen sınıflara/ideolojilerine ait bir hegemonya aracı oldu ğunu söylemek güçle şmektedir. Bunu tamamlamak üzere medyanın söylem/sembol yeniden üretim gücünü; ne onu iktidarlarını daim kılmak için kullanmak isteyenlerin, ne bizzat medya patronlarının/çalı şanlarının, ne de toplumsal iktidardan pay almak için ona muhtaç olanların bütünüyle denetleyemeyece ği belirtilmelidir (Alanku ş-Kural 1995, 84).

2.1.6. Televizyon ve İzleyici

2.1.6.1. Televizyon Anlatısı

Medyanın görsel göstergeleri kullanma biçimi görsel göstergelerin kullanıldı ğı di ğer biçimlerden farklıdır. Televizyon anlatısı 23 görsel göstergeleri kullanan di ğer kitle ileti şim araçlarından ve sanatlardan paradigmatik açıdan farklılıklar ta şısa da anlamlandırmanın olu ştu ğu an dikkate alındı ğında aralarında önemli bir benzerlik söz konusudur. Görsel göstergeleri kullanan tüm metinler anlamlandırma sürecinde söze dayanır. Bu açıdan resim ve foto ğrafın okunmasına ili şkin söylenilenler sinema ve televizyon için de geçerlidir. Televizyon anlatısı, di ğer anlatılar masal, roman, mit, sinema gibi geleneksel anlatı biçimleridir ancak televizyon, anlatı tarihi içinde ortaya çıkan tüm metinlerden bir şeyler almı ş ve bunlardan yeni bir anlatı biçimi çıkarmı ştır

23 Sarah Kozloff, teorik olarak her anlatının iki kısımdan olu ştu ğunu belirtir; öykü ve söylem. Öykü ‘kime ne oldu ğu’ ile söylem ise ‘hikayenin nasıl anlatıldı ğı‘ ile ilgilenir. Kozloff’a göre televizyonun özgüllü ğünü tanımak için, üçüncü bir şey eklemek gereklidir; yayın akı şı. Kozloff akı şın yayın kurulu şunun program akı şının daha geni ş söylemi içinde anlatının yerle ştirili şinin öykü ve söylemi nasıl etkiledi ği ile ilgili olarak önem ta şıdı ğını vurgular. (akt. Çelenk 2005, 70-71) 98

(İnal 1999b, 255-258). Browne’ye göre televizyonda ‘orada görülen her şeyin olu şturdu ğu’ bir mega-metin vardır. Mega metni belirli bir coğrafyadaki televizyonun izleyici eri şimine sundu ğu bütün televizyon kanalları ve burada sunulan bütün içeriklerin toplamı olarak de ğerlendirebiliriz. Tekil bir televizyon metninin di ğer kitle ileti şim araçlarının sundu ğu içeriklerden farklı olarak bu noktadaki özgünlü ğü; her zaman orada, ya şanılan mekanın bir kö şesinde ve eri şime hazır halde akıp duran bu toplamın içinde yer alıyor olmasıdır. Televizyon anlatısının, sürekli bir etkile şim ve di ğer metinleri ça ğırma olarak, düz anlamıyla da bir metinlerarasılık içinde kuruldu ğu söylenebilir (akt. Çelenk 2005, 72).

Televizyonun anlatı biçiminde; kaydedilen görüntüler ses ve müzik e şli ğinde olu şturdu ğu anlamlandırma biçimleri do ğrudan bir öyküyü anlatmaya yöneliktir. Öyküle ştirilen kurmaca (dü ş ürünü) olaylar olabilece ği gibi herhangi bir eylemin uzla şımları ile anlatılması da olabilir. Televizyon dramatik dizileri ile bir yandan dü şsel bir dünyayı izleyiciye ta şırken di ğer yandan belgesellerde ve haberlerde benimsedi ği uzla şımsal kurma biçimleri ile izleyiciye ya şadı ğı dünyaya ili şkin gerçeklik tanımlarını iletir. Ellis’in belirtti ği gibi, kurmaca metinler ve kurmaca olmayanlar arasında yapılacak kesin bir ayrım, kurmacayı dü şsel öykülerle e şitlerken, kurmaca olmayanı do ğrudan gerçe ğin ta kendisi olarak tarif eder (1984; İnal 1999b, 256). Kaplan da televizyonun en önemli ayırt edici ve tanımlayıcı özelli ğinin öykü anlatma (dolayısıyla mit üretme) oldu ğunu ileri sürmektedir. Televizyon bizi hem e ğlendirmekte hem de bilgilendirmektedir. Televizyon, bunu belli bir öyküleme anlatım tekni ği kullanarak yapmaktadır. Haberlerden seriyallere kadar televizyonun tüm türlerinin kendilerine özgü öykü anlatma biçimleri vardır (Kaplan 1993, 51). Öykü-anlatma olayı sadece televizyondaki dizi ve seriyaller gibi kurmacaya dayalı (fıctional) program türleri için de ğil; aynı zamanda haberler, haber programları, e ğlence, spor ve bilim programları vs. gibi sözde gerçek olaylara dayalı (factual) program türleri için de geçerlidir. Bu, elbette televizyonda yayınlanan tüm program türlerinde aynı öykü anlatma yöntemlerine ve tekniklerine ba şvuruldu ğu anlamına gelmemektedir. Farklı televizyon türleri, öykü anlatırken farklı estetik biçimler kullanmaktadır. Sözgeli şi diziler ve seriyaller öykü anlatırken; karakterler, zaman ve mekan gibi araçları kullanırlar. Haberler, haber prog- ramları ya da magazin programları da öykü anlatma teknikleri kullanılarak gerçekle ştirilir. Haber programları bizi ‘bilgilendirmektedir’; ama bu i şi öykü anlatma 99

yöntemlerini kullanarak yapmaktadır. (Kaplan 1993, 75). Ellis’e göre haber ve pembe dizinin anlatısal biçimleri arasında ciddi bir farklılık yoktur. Televizyonun bu anlatı biçimi kendisini belli bir izleyici kitlesine göre hazırlamı ştır, bu evinde rahatlamı ş gev şemi ş bir izleyicidir. Bu izleyiciye ili şkin olarak fazla hesaplamaksızın belli önermelerde bulunur ve onun için belli bir izleme hali varsayar (1999, 158).

Ellis, televizyonun büyük ölçüde kurmaca olmayan bir içeri ğe sahip oldu ğunu; haberlerin, belgesellerin, tanıtımların, hava durumu haberlerinin televizyona özgün özellikler ta şıyan ve kurmaca olmayan metinler oldu ğunu, bu nedenle televizyon anlatısı üzerine geli ştirilecek herhangi bir modelin, kurmaca olamayan bu metinlere önemli bir oranda yer ayırmak zorunda oldu ğunu belirtir. Televizyona ili şkin herhangi bir anlatı modeli televizyonun kurumsal ve maddi doğasının üzerine kurulmalıdır. Televizyon anlatısının parçalanmı şlı ğı ve ço ğu durumda bu parçalar arasında bir ili şkinin olmaması yine dikkate alınmalıdır. Di ğer yandan televizyon anlatısı farklı tekrar ve sorunsalını sergileme biçimleri ile bu parçalanmı şlı ğa dayanır. Yine televizyonun, fazla yo ğun veya sürekli dikkat gerektirmeden izlenebilen tesadüfi, evcil biçimine dayanır. Televizyon anlatısının da ğınık bir biçimi vardır; anlatı yayılmı ştır ve ardı şık de ğildir. Karakteristik biçimi sonunda bir kapanmanın olmayışı, bunun yerine olayları farklı biçimlerde bir araya getirmesidir. Diziler de haber bültenleri gibi açık uçludur, sürekli olarak güncelle ştirme ve bu ana dönü ş içerirler. Tekrar, televizyon anlatısında dizi düzemlinde görülür; biçimler tekrarlanır, belli durumlar her hafta kar şımıza çıkar. Her seferinde bir yenilik vardır. Durum komedilerinin karakterleri her hafta yeni bir çeli şki ile kar şıla şırlar; belgeseller her seferinde yeni bir sorunu ortaya çıkarırlar; haberler yeni havadisler (yeni bir hükümet, başka bir deprem, yeni do ğan bir panda vs.) sunarlar (Ellis 1999, 146-147). Televizyon anlatısı, karakteristik olarak, dizi ve seriyallerde oldu ğu, temel bir problemati ği ya da çeli şkiyi çözmek yerine onun tekrar ederek küçük sekansal birimlerden olu şan, görece birbirinden ayrı parçalar boyunca yayılır (Çelenk 2005, 73). Televizyonun parçalanarak akan anlatısı içinde geleneksel anlatının denge, dengenin bozulması ve farklı bir biçimde yeniden kurulmasına dayanan yapısının dı şına çıkılır. Geleneksel anlatılarda oldu ğu gibi film türleri içinde sınıflanan anlatılarda olaylar belli biçimlerde çözülür ve yeni bir nihayi dengeye ula şılır. Buna kar şılık televizyon anlatısı sürer. Devam, sonlanmama televizyonun en belirleyici özelli ğidir ( İnal 1999b, 260). 100

Televizyon anlatısı türsel uzla şmaların ötesinde, türleri içine alarak birbirine benze ştirir. Türler arasındaki bu benze şme, hem paradigmatik boyutta (sonlanmama) hem de sentagmatik boyutta (parçalanma) ortaya çıkan bir yapıla şmadır. Televizyonun parçalanarak akan anlatısı, anlamlandırma biçimini ve temsilleri de şekillendirir. Parçalarla akan televizyon anlatısı farklı türleri ortak bir paydada birle ştirir; ba şkalarının ya şamını seyirlik hale getirir. Ya şam nasıl sürüyorsa anlatı da öyle sürer gider. Televizyonun izleme biçimi de anlatısı ile uyum içindedir. Elimizdeki uzaktan kumanda aleti ile metni biz de böler parçalarız. Reklamlar, tanıtımlar araya girer. Ertesi ak şamı veya bir hafta sonrasını bekleriz. Zaten olaylar o kadar a ğır aksak geli şir ki; herhangi bir diziye şöyle bir bakmak ne olup bitti ğini anlamamız için yeterlidir. Parçalara baktı ğımızda yakın çekimlerin a ğırlık ta şıması, detayların dekorun gerisinde kalması, söze dayanma, do ğrudan izleyiciye seslenme biçimleri ile kar şıla şırız. Parçalanarak akan bu anlatı televizyona özgü bir biçimdir. Televizyonun program türlerinin uzla şımlarının da ortak paydasını olu şturur. Televizyonda anlamlandırma biçimini temsiller şekillendirir. ( İnal 1999b, 261).

2.1.6.2. Anlamlandırma ve Alımlama

Kültürel Çalı şmalar, metinlerin anlamlarını açı ğa çıkarabilmek ya da metnin anlam üretme yollarını izah edebilmek için, pek çok akademik okulun sıkça yaptı ğı gibi tek bir yöntem kullanmaktansa, çok sayıda ele ştirel kuramı bir arada kullanmayı tercih etmi ştir. Kültürel Çalı şmalar, yüksek kültürle oldu ğu kadar medya kültürü metinleriyle de ba şa çıkabilmek için bilinen çalı şmaların ötesine geçmi ş; bunu da metinsel anlamların, de ğerlerin, sembollerin ve ideolojilerin çözümlenmesinde standart ele ştiriyi a şan pek çok farklı perspektifi birada kullanarak yapmı ştır. Bu nedenle İngiliz Kültürel Çalı şmalarının temel katkılarından biri, medya kültürünü ciddiye alması ve medya metinlerinin tüm etki ve anlamlarını açı ğa çıkarabilmek için zengin yöntem ve stratejiler geli ştirmi ş olmasıdır (Kellner 2003, 92-107). Kültürel Çalı şmalar gelene ğinde temel eğilimi yapısalcı Marksist bakı ş açısını dilbilimsel geli şmelerin ı şığı altında tekrar ele alarak ideoloji, dil ve özne sorununu dinamik ve bütüncül bir yakla şımla tanımlamak olmu ştur. Merkezin asıl önemi alımlama sorununu tartı şmaya açmak olmu ştur. Kültürel Çalı şmalar metinleri, ortak yapısal özelliklerini bulmaktan çok metnin yapıla şma 101

sürecini ortaya çıkarmak amacı ile ele alıp incelemenin üzerinde durmu ştur. Her birini di ğerlerinden ayıran farklılıklar, bunların olu ştu ğu ba ğlam ve metinlerarasılık üzerinedir. İzleyici alımlamasında; anlamın olu ştu ğu an ve ortam önemlidir. Ayrıca okumanın gerçekle şti ği ana e şlik eden içsel diyalog sürecinde gerçekle şen anlamlandırma de izleyicinin kültürel donanımı dolayımı ile kurulur ( İnal 1999b, 255- 258). Alımlama toplumsal bir pratiktir. Hall’e göre televizyon programı bir de ğiş toku ş sonucu gerçekle şir. İki taraf vardır: kodlayan-kodaçımlayan. Ancak izleyiciler kullandıkları kodaçımlama sürecinin bilincinde de ğildirler. Anlam bu modelin sorunla ştırdı ğı temel kavramdır. Anlam iki parçalıdır. Önemli olan da bu verileri anlam ile alınan anlamın örtü şdü ğü anları tespit etmek ve çözümlemektir. Kodlanan mesaj – izlerkitlenin bu mesajı alımlamaları onların kültürel ve siyasal e ğilimlerine, daha genel iktidar ba ğlamlarına ve kitlesel olarak üretilen teknolojiye (radyo, tv vb.) eri şebilmelerine dayanmaktadır (Mutlu 1999b, 100-101).

Kültürel Çalı şmalar, çe şitli yönlerden alımlama analiziyle kayna şmı ştır; Ang’in Dallas, (1985), Morley’in Family Television (1986) ve Radway’in Reading The Romances (1984) öncü çalı şmalarında oldu ğu gibi. Bu ba ğlamda alımlama analizi, nitel ampirik izleyici ara ştırmalarının çe şitli biçimlerini kapsar; alımlamayla ilgili sosyal-bilimsel ve be şeri perspektif de ğişik ölçülerde birle ştirilmeye çalı şılır. Alımlama analizi, izleyici- içerik ili şkisine dair hem nitel hem de ampirik nitelikte bir çözümleme geli ştirir. Derinlemesine görü şme ve gözlemlerle izleyici hakkında ampirik veriler elde ederken, bu verileri içeri ğe dair verilerle kar şıla ştıran nitel yöntemler kullanır. Amaç, alımlamayla ilgili süreçleri inceleyip, medya içeriğinin kullanım ve etkileriyle ilgili bir tavır geli ştirmektir (Jensen; Rosengren 2005, 62-63). Hall’un önceki bölümde de sıkça bahsetti ğimiz modeli televizyon programının izleyici ile olan ili şkisinde en azından üç analistik seçene ğin varolabilece ğini ortaya koyması bakımından televizyon izlerkitlesi ara ştırmada yeni bir yol açmaktadır. ‘Alımlama çözümlemesi’ olarak adlandırılan bu yeni ara ştırma pragmati ğinin ortaya attı ğı sorular şunlardır;

• İzlerkitle izledikleri programları nasıl anlamlandırmaktadır? • İzlerkitle gündelik ya şamlarında toplumsal anlam üretimi bakımından nasıl farklıla şmaktadır? 102

Bu soruları yanıtlamak için kullanılan nitel ampirik yöntemler derinlemesine görü şme ve izleyicilerin televizyon kullanımını gözlemlemeyi içermektedir (Mutlu 1999b, 101). Aslında izleyici ara ştırmalarında farklı kuramsal kökenlerine ve ardalanlarına ra ğmen birçok nitel çalı şma a şağıda sıralanan metodolojik sayıltıları benimsemektedirler:

• Nitel ara ştırmalar sınırlı ve hususidir; bu çözümleme istatistiki verileri incelemek yerine bireysel izleyiciye, çiftlere, ailelere veya alt kültürlere odaklanır. • Televizyon izleyicisi gündelik aktiviteleri ba ğlamında de ğerlendirilir, çünkü izleyici pratikleri ev içi pratikleri ve aile etkile şimi ile birbirine ba ğlantılıdır. • İzleyici aynı zamanda pasif seyirci de ğil aktif birer televizyon yorumcusudur; izleyicinin nasıl televizyonu yorumladı ğı ve sosyal etkile şim içindeki anlamı ortaya koydu ğuna odaklanılır. • Televizyon içeri ği birçok farklı okumaya imkan veren çokanlamlı metinlerden olu şur; kod çözümleme izleyicinin sosyal konumu ve görüşü çerçevesinde şekillenir. • Ara ştırmacılar tümevarım ve yorumlayıcı yöntemlerin önemini vurgular; focus grup, derinlemesine mülakat ve katılımcı gözlem gibi yöntemler kullanılır. • Sonuçlar ço ğu kez göreceli olarak küçük sayılarda görü şmecilere dayandırılır; sayısal veriler ve istatiksel tablolar yerine betimleyici/yorumlayıcı tipolojilere yer verilir ve sonuçlar sözlü olarak toplanır (Wieten 2000, 121).

Nitel çalı şmalar, genel olarak çıkı ş noktasını hem be şeri hem de sosyal bilim ara ştırmalarının sahip oldu ğu sınırlamalardan alır. Bu yakla şım bazı ele ştirilere maruz kalmı ş olsa da; nitel çalı şmalar bazen, medya metinlerinin epistemolojik konumu ve estetik niteli ğine ili şkin önemli kuramsal ve politik ba şlıklar ortaya koymaktadır. Öte yandan alımlama analizi, ampirik toplum bilimsel ara ştırmaların metodolojik öncüllerini sorgulamı ştır; bu ele ştiri en azından medya ara ştırmalarının do ğası ve amacına ili şkin 103

tartı şmalara katkıda bulunmu ştur. Daha geni ş kuramsal terimlerle, bu gelenek, simgesel etkile şimcilikten psikoanalize uzanan bir kuramsal çerçeveye sahiptir. Köklerinden biri alımlama esteti ği ve okuyucu tepkileri kuramındadır; di ğer köküyse, günümüzdeki alımlama analistlerinin katkıda bulundu ğu ‘kullanımlar ve doyumlar’ ara ştırmalarındadır (Jensen; Rosengren 2005, 62-63). Kullanımlar ve doyumlar, insanların ihtiyaçlarını kar şılamak için medyayı kullandı ğı ve bundan bir doyum sa ğladı ğı temel görü şünden yola çıkmaktadır. Medyanın insanlara ne yaptığı de ğil insanların medya ile ne yaptıklarına odaklanmak gerekti ği belirtilmektedir. Burada güç artık medyada de ğil onu kullanan izleyicidedir. Kaçırılan nokta ise izleyicinin kontrolü elinde tutan esas güç olmamasıdır. Aslında ‘kullanımlar ve doyumlar’ yakla şımı, alımlama çalı şmalarını etkileyen bir gelenek olmu ştur. Burada da, medya mesajlarını kendi yararına, kendisi için kullanan aktif izleyici dü şüncesi hakimdir. Bu çalı şmalar farklı ara ştırma geleneklerinden beslenmekle birlikte, ileti şim ara ştırmaları açısından ba şka bir ayrıcalı ğı daha ta şımaktadırlar. 24

Ancak Hall’ün, kullanımlar ve doyumlar yakla şımının ele ştirisinden yola çıkarak geli ştirdi ği ve Kültürel Çalı şmalarda medya ara ştırmalarında en önemli çıkı ş noktası

24 Ang, Kültürel Çalı şmalar’ın etkin izleyici nosyonuyla, basitçe geleneksel ‘kullanımlar ve doyumlar’ yakla şımındaki özgür, rasyonel ve güçlü tüketicileri kastetmedi ğini, izleyicilerin televizyon izlemeye etkin olarak katılmasını kültürel pratikler ve ili şkiler içinde de ğerlendirdi ğini belirtmektedir. Kültürel Çalı şmalar yakla şımından yapılan alımlama çözümlemeleri, medya tüketiminin heterojen pratiklerinde iktidar ili şkilerinin nasıl örgütlendi ğine bakmakta; medya tüketimini ‘anlam ve haz’ üzerine kültürel mücadele alanı olarak ele almaktadırlar. Örne ğin, Morley’in televizyon kullanımı ve televizyon programlarının yorumlanmasına ili şkin ara ştırmalarında (Nationwide Audience ve Family Television) kullanımlar ve doyumlardaki farklı ve çe şitli izleme/okuma tipolojileriyle yetinmemekte, deneyimlerdeki çe şitliliklerin nasıl ve niçin olu ştu ğunu da ayrıntılı bir biçimde yorumlamaya çalı şmaktadır. Morley de kendi çalı şmalarında yaptı ğı alımlama perspektifi ile kullanımlar ve doyumlar perspektifi arasında herhangi bir yapay benzerlik kurmanın yanıltıcı olaca ğını belirterek, şunları söylemektedir; “Kullanımlar ve doyumlar yakla şımında odak noktası tamamen bireylerin mesajlarla ne yaptı ğı üzerinedir. Alımlamada yapılan farklı tepkiler ve yorumlar sadece bireysel psikolojilerle ilgili de ğil. Bunlar toplum yapısı içine yerlermi ş kültürel farklılıklara dayanır; bireylerin mesajları yorumlamalarına rehberlik eden ve bu yorumlamaları sınırlayan kültürel öbekler. Verili bir mesajın potansiyel anlamlarını anlamak için, mesajın gönderildi ği izleyicilerin kültürel haritasına ihtiyaç vardır. Kültürel harita, mesajın toplumsal anlamlarının, metne yerle şik kodlarla, farklı izleyici kesimleri tarafından barındırılan kodlar arasındaki etkile şim aracılı ğıyla nasıl üretildi ğini göstermeye yardım edecektir.” (Morley 1992, 92-93). Genel açıdan bakıldı ğında da Kejanlıo ğlu, ele ştirel izleyici ara ştırmasında, izleyicilerin deneyim ve anlam dizgelerinin yer aldı ğı ve bir ölçüde onları biçimlerinden daha geni ş baskı ve ba ğlamlar, simgesel ve toplumsal olu şumların devreye sokuldu ğunu vurgular. Bu kapsamda ele ştirel izleyici ara ştırması; metinlerin ba şat ideolojik anlamlar ve de ğerleri eklemlenmesini, metnin özelliklerini ve bunların izleyici yorumlamalarını biçimlendirmedeki rolünü, toplumsal faillerin tarihsel, toplumsal ve kültürel ba ğlamlarını ele alarak, medya metinlerini ve alımlama momentlerini siyasal ve kültürel iktidar meselesine ba ğlar. Özet olarak ele ştirel yakla şımları di ğerlerinden ayıran temel ölçütler, basitçe konu ve teknik farklılıklarına ili şkin de ğil, ‘politik ve epistemolojiktir’ (1996, 1526).

104

olarak görülen ‘kodlama-kodaçımlama’ modeli ile ileti şim süreci analizlerine farklı bir boyut kazandırmaktadır. Hall, bireysel gereksinimlerini kar şılamak için medyaya yöneldi ği kabul edilen medya kullanıcısını etkin olarak tasarlayan kullanımlar ve doyumlar yakla şımının, medya metinlerinin, medya kullanıcısı üzerindeki etkilerini göz ardı etti ğini söylemektedir. Medya ara ştırmalarının izleyici açısından yalnızca çe şitli ödülleri tiple ştirmesi ile yetinmemesi gerekti ğini vurgulamakta ve daha geni ş bir bakı ş açısı ile ideoloji ele ştirisini de içermesi gerekti ğini belirtmektedir (Alver 2009, 27-60).

Hall (1980), kodlama/kodaçımlama modelinde, medyanın özellikle de televizyonun hangi ideolojik iktidarı uygulamaya çalı ştı ğını belirlemeyi amaçlamaktadır. Hall analizlerinde, özellikle televizyonun bölgeler, sınıflar ve kültürler arasında karma şık toplum yapısında di ğer toplumsal grupların ya şamına ili şkin enformasyon iletti ğini ve ortak kod ve yorum çerçevesi sundu ğunu belirtmektedir. Bu ortaklık, tamamen aynı olan anlam yapılarını de ğil, aksine gerçekli ğin tanımını, yorumunu ve açıklamasını içermektedir. Hall, modelinde, kitle ileti şimini, etkin bir gönderici ile edilgen bir alıcı arasında bir transmisyon süreci olarak görmemektedir. Bu modelde belirleyici olan bir medya söyleminin yakın ya da uzak olarak aynı zaman içinde medya kurumu ve izleyici tarafından üretildi ğinin kabul edilmesidir (Alver 2009, 27-60). Bu okuma, geldikleri sınıfa, ırka, etnik kimli ğe, ideolojiye ve benzeri de ğerlere ba ğlı olarak kendileri de oldukça farklı olan- izleyicilerin tercih etti ği okuma olabilir de olmayabilir de. Çünkü metnin kodlanı şıyla izleyicinin kod açması arasında bir ayrım vardır ve bütün medya kültürü ürünlerinin çoklu okuma olasılıkları da her zaman vardır (Kellner 2003, 92- 107). Ancak son kertede medyayı hakim ideoloji ve de ğerleri yeniden üreten bir kurum olarak gören bu bakı ş içinde medya ve metinleri özgün tarihsel, toplumsal ve kültürel ko şulları içinde de ğerlendirilir. Bu kapsamda izleyicilerin kendileri de, kültürlendikleri bu medya üretim sisteminin bir ürünüdürler. Yani izleyiciler bir tercih ve beklenti sahibidirler ve hangi tür metinlerin ba şat ve popüler metinler oldukları konusundaki deneyimlerinden yola çıkarak bir metni de ğerlendirmeyi ö ğrenirler. Örnek olarak Kellner, izleyicilerin melodram dizilerin ve durum komedilerinin temel anlatı yapısını okumasının televizyon türleri aracılı ğıyla gerçekle şti ğini belirtir (2003, 92-107). Bundan sonraki bölümde de bahsedilen okumanın nüvelerini belirleyebilmek için tür kavramından ba şlanarak, televizyondaki en popüler türlerden olan televizyon dizilerinin anlatı yapıları ve alımlamasıyla ilgili kuramsal yakla şımlar de ğerlendirilecektir. 105

III. BÖLÜM POPÜLER B İR TÜR OLARAK TELEV İZYON D İZİLER İ VE İZLERK İTLE OLARAK GENÇLER

3.1. TELEV İZYONDA TÜRLER VE DRAMAT İK ANLATILAR

Dünyada en çekici televizyon türü olarak dramatik yapımlar gösterilmektedir. Televizyonda dramatik yapımlar arasındaki en popüler türü ise televizyon dizileri olu şturmaktadır. Türkiye’de de özel televizyon yayıncılı ğına geçi şle birlikte program türlerinde önemli de ğişiklikler olmu ş ve program türlerinde sayıca bir çe şitlenme ya şanmı ştır. TRT yayıncılı ğında olduğu gibi, özel televizyon yayıncılı ğında da yerli ve yabancı televizyon dizileri, izleyicilerin yo ğun ilgi gösterdi ği formatlar arasında yer almı ştır. Farklı toplumsal kesimlerden farklı ya şantıların konu edildi ği bu anlatı türünde, belirli bir kültürel co ğrafyadaki toplumsal dönü şümün izlenebilmesine de olanak sa ğlamaktadır (Çelenk; Timisi 2000, 23). Bu bölümde, akademik alanda da çe şitli sorunlar etrafında çözümlenmelerine yönelik bir ilgi alanı olu şturan bir tür olarak televizyon dizilerinden bahsedilmeden önce tür kavramı ve dizi kavramına göz atılarak; ne tür üretim sistemlerinin ne tür izleyiciler üretti ğini ve izleyicinin kod açma yollarına dair bilgileri yeniden gözden geçirilecektir.

Sinema ve televizyonda türler 25 , endüstrinin ve izleyicinin beklentilerine ba ğlı olarak sürekli de ğişim halinde dinamik yapılardır. Dolayısıyla televizyon türleri, varolan türler

25 Televizyonda aslında genel olarak tür kavramı yerine format kavramının kullanıldı ğını belirten Mutlu, bunun nedenini ise format sözcü ğünün televizyonun seri program üretiminin ilkelerini yani program endüstrisinin yönünü vurgulaması olarak açıklar, “Format ve formül gibi kavramlar, genellikle popüler kültürün kopyacı ürünleri için rahatça kullanırken, örne ğin sinema gibi yerle şik sanatlar arasında yerini aldı ğı öne sürülen alanlarda, bu küçümsenen deyimlerin yerine daha sık olarak tür kavramı kullanılmaktadır” (2008, 39). Bu çerçevede çalı şma kapsamında daha geni ş ihtivaya sahip oldu ğu dü şünülen tür kavramı kullanılacak olsa da format kavramı da yer verilecektir.

106

ile endüstri ve izlerkitle arasındaki oyda şmaya dayanmaktadır (Feuer 1992, 104-120). Bu oyda şma sayesinde bazı türler popüler hale gelir ve böylece yayın hayatını devam ettirebilir. Türler, televizyondaki bir programı belirli bir kategori içinde sınıflamaya çalı şır. Televizyonda polisiye diziler, durum komedileri ve pembe diziler bu tanımlara örnek te şkil etmektedir. İzleyiciler bu izlencelerdeki unsurları yargılayamazlar. Yani tür aynı zamanda bir şeyin nasıl izlenece ğine ili şkin beklentileri de olu şturmaktadır. Ancak bu tarz bir sınıflandırma aynı zamanda Feuer’e göre eksiktir. Bunun nedeni, taksonomistler belirli bir tipin önceden varolan örneklerinden çıkıp kavramsal bir model in şa etmeye ve bunu di ğer örneklere uyarlamaya çalı şırlar. Böylelikle, tür ‘tamamlanmı ş’ oldu ğunda uygulamada i ş daha kolay olsa da televizyon anlatısı gibi sürekli akan ve de ğişen bir medya için bu kavramsalla ştırma sorunlu ve eksik kalmaktadır (1992, 106). Bu yüzden televizyonun kendinden önceki sanat ve ileti şim araçlarındaki türlerden farklı içerikler üretebilmesi televizyonun bazı olanakları ve sınırlamalarından kaynaklanmaktadır ki; bu durum zamane türlerini belirlemektedir. Bunları şöyle sıralayabiliriz;

 Bunlardan ilki televizyon izleyicisinin konumuyla ilgilidir. Televizyon izleyicisi küçük bir ekran kar şısındadır ve bu teknik sınırlılık televizyon izleme deneyiminin yakınlık duygusu etrafında şekillenmesine neden olmu ştur. Yakınlık duygusu, televizyonun ki şiye özel mahrem alanlarda izlenen bir araç olu şuyla daha da peki şmi ştir. Bu teknik özellik, televizyondaki insanlarla izleyiciler arasında daha yakın, daha içten bir ili şkinin kurulmasına olanak verir.  Di ğer yandan bu yakınlık duygusu, yine televizyonun özelli ği olan süreklilik ve zamana yayılma olanakları ile daha da güçlenir. Süreklilik, yakınlık ve içtenlik duygusunun daha derin şekilde geli şmesini sa ğlayarak, izleyicilere etkili bir yo ğunluk duygusu sa ğlar. Böylece izleyicilerle etkili bir ili şkinin kuruldu ğundan söz edilebilir.  Televizyonun önemli özelliklerinden biri de televizyon izleme deneyiminin oldukça özgür ve disiplinsiz olu şundan ileri gelen dikkati da ğınık ve her an da ğılmaya müsait izleyici kitlesidir. Bu bakımdan ilginin devamlılı ğını sa ğlamak için televizyonda belli yöntem ve anlatım teknikleri geli ştirilmesine yol açmı ştır. 107

 Son olarak, televizyondaki tüm programların genel bir televizyon yayını içinde yer alı şı, televizyon program stratejilerinin tek tek program türlerinin yapılarını da etkilemesine neden olmu ştur (Mutlu 2008, 49-50).

Yine Feuer de televizyonun kendine has özelliklerinden bahsederken, televizyonda birbiriyle karı şıp kesintiye u ğratılan üç durumundan bahseder. Bunlar televizyon programının kendisi, reklamlar ve izleyici grubundaki ailelerdir. Televizyon programlarını, standartla şmı ş olsalar da, sinemada oldu ğu gibi birbirinden ayrı metinler olarak dü şünmek zordur. Çünkü televizyon programları standartla şmı ş olsalar da hiçbir zaman bütünlük gösteren bir sistem içinde örgütlenmemi şlerdir. Aynı zamanda televizyondaki ‘akı ş’ özelli ği de programları birbirleriyle karı ştırmakta, programlar daima reklamlar ve promosyonlarla kesilmektedir. Bütün bunlara ek olarak izleyici de televizyonun ba şına oturup kendisi için program çe şitlemesi yapabilmektedir. Aslında Feuer’in belirtti ği gibi; tür kavramı televizyonda çözümleyici bir kategori olarak yararlı olsa da, bütüncül bir sistemden söz edilemeyece ği için bu kategorile ştirmede belirli sınırlılıklar ve sorunlar vardır (1992, 117-118). Türsel uzla şımların zaman içinde de ğişebildi ği gözlenirken; türler arasındaki sınırların net olmayı şı ve bu sınırların daha geçirgen oldu ğu belirlenmektedir.

Televizyon mecrasında tür kavramı noktasında ya şanan karma şıklı ğa ra ğmen Berger belli ba şlı program türlerini şöyle sıralamaktadır; reklamlar, haberler, belgeseller, durum komedileri, pembe diziler, talk showlar, söyle şiler, bilimsel programlar, yarı şmalar, spor programları, polisiyeler, bilim kurgular, nasıl-yapılır programları (yemek ve ev dekorasyonu) olarak sıralamı ş ve bunları da aktüalite, yarı şmalar, iknaya yönelik programlar ve dramalar olarak dört ba şlık altında toplamı ştır. Berger’in sınıflandırması belirli bir sınır çizse de bazı programların hangi kategoriye girdi ği belirsizdir. İnal da televizyon program türlerini sınıflandırmanın kolay bir i ş olmadı ğını belirterek, örnek olarak durum komedilerinin zaman içinde de ğişti ğini ve aynı tür içinde farklı alt türlerin ortaya çıktı ğını veya üretildikleri kültüre göre farklıla ştıklarını vurgulamaktadır (akt. İnal 1999b, 261-262). Televizyon programlarını sınıflandırırken ortaya çıkan çizgilerin birbirine karı ştı ğı bir ortamda konumuzun merkezinde yer alan dramatik yapımların kategorile ştirilmesi ve alt-türlerin belirlenmesinde de sorunların ya şanması kaçınılmazdır. Bu çerçevede televizyon dizilerini ele alırken nasıl bir kavramla ştırma 108

yapılaca ğı da bahsedilen karma şadan nasibini almaktadır ancak televizyon dizileri genel ba şlı ğı altında bu türün anlatı yapılarından yola çıkarak iki alt-tür üzerinde yo ğunla şılacaktır.

3.2. TELEV İZYON D İZİLER İ: ANLATI YAPILARI VE ÖZELL İKLER İ

Televizyonun popüler anlatı biçimleri arasında en çok dikkat çeken ve tartı şma konusu olan dramatik yapımlardır. Seriyaller televizyon drama türü içerisinde yer almakla birlikte televizyon drama çıktısının büyük ço ğunlu ğunu olu ştururlar. Drama dizileri ve seriyaller televizyonun en ayırt edici biçimidirler. Ara ştırmacılar televizyondaki dramatik yapımları zamanlama açısından sınıflandırırken üç ayrı tipin ortaya çıktı ğına işaret etmektedirler. Bunlar seriler, seriyaller ve süren seriyallerdir. Seriler her hafta ba şlayıp biten bir öykü içermektedir; durum komedileri, polis ve dedektif dizileri bunlara örnek olarak verilebilir. Seriyaller de daha çok televizyon için çekilmi ş, birkaç bölüm devam eden ve biten dizileri kapsamaktadır. Süren seriyaller ise pembe diziler, ba şlayan ve bitmeyen, ba şı unutulup en sonu beklenilmeyen bugün acaba ne olacak merakı ile izlenen anlatılardır ( İnal 1999b, 263). Anlatı yapılarından hareketle televizyon drama türleri arasında temel özellikleri bakımından farklılık gösteren seriler, seriyaller ve süren seriyallerin formatlarının hızlı bir şekilde de ğişime u ğraması bizi bu tür kurmaca anlatılarını dizi ve seriyal olarak iki format üzerinden de ğerlendirme yapmaya yöneltmi ştir. Bu kapsamda sonraki kısımlarda televizyon dizileri genel ba şlı ğı altında dizi ve seriyal alt türlerinin özelliklerinden ve farklılıklarından bahsedilerek konuya açıklık getirilecektir.

Günümüzde, görselli ğe dayanan bir kitle ileti şim aracı olarak özgün bir anlatı biçimi olu şturan televizyonun temel özelli ği bitimsiz ve metinsel kapanmanın olmayı şıdır. Bu özellik kısmen dizilerde özellikle seriyallerde de bulunmaktadır. Bu türe özgü tipik özellik olan bitimsiz, sonlanmayan metinlerin egemen anlatı biçimi haline gelip farklı türleri etkiledi ğinden söz etmek mümkündür. Genel e ğilimlere ba ğlı olarak türler gittikçe birbirlerine benzerken, yeni alt türler olu şmakta, varolan türler de zaman içinde de ğişmektedir ( İnal 1999b, 266). Bu genel e ğilim, dizi ve seriyal formatları arasında belirtilen niteliklerden kaynaklanan ayırt edici sınırları da 1970’lerden itibaren belirsizle ştirmeye ba şlamı ştır. Nedeni ise; birbirine benzeyen bu iki formatın her 109

birindeki olumsuz özellikleri giderip olumluları birle ştirme çabasından kaynaklanmaktadır. Melez denilebilecek bu formatta hem dizilerin hem de seriyallerin özelliklerini birle ştiren yapımcılar, dizi-seriyal türünün ortaya çıkmasına neden olmu şlardır. Bu yeni türde, hem bir bölüm içinde bir küçük olay anlatılıp, sorunu ortaya koyup çözüme ula ştırılmakta, hem de bir sonraki bölümlere de aktarılabilecek bir büyük öykü bulunmaktadır.

Dizi ve seriyal türlerinin arasında çok keskin çizgilerle ayrım yapmak güçle şmi ştir ancak iki formatın anlatı yapısı ve karakterler bakımından birbirinden farklı yönleri de bulunmaktadır (Mazdon 2005, 8). Bu iki alt-tür arasındaki çizgileri belirginle ştirmek adına dizi ve seriyal arasındaki temel farklıkları şöyle sıralayabiliriz;

 Diziler, aynı ana karakterler ve bazen sürekli bir mekan ortak paydasına dayanan ama birbirinden farklı olay dizilerinden olu şan dramatik anlatılar bütünüdür. Bu bütünü meydana getiren bölümler kendi içlerinde eksiksiz bir bütünlük olu ştururlar. Bir bölüm sona erdi ğinde, o bölümün olaylar dizisini harekete geçiren sorunlar çözülmü ş, sonraki bölüme kalan hiçbir pürüz kalmamı ştır. Böylelikle her bölümde yeni bir sorunla, yepyeni bir ba şlangıç yapılabilir. Seriyal ise tanımı gere ği bitimsizdir; reyting ve reklam almasına ba ğlı olarak aylarca, yıllarca devam edebilir. Seriyali olu şturan tek tek bölümlerde kesintisiz bir öykü anlatılır ve her bölüm bu öykünün en heyecanlı yerinde kesilir. Böylelikle seriyalin öyküsü her bölüm için en heyecanlı, en çok merak uyandıran noktaya salip olmalıdır. Seriyallerin öyküleri bir ana olay dizisinin yanı sıra, iç içe geçen çok sayıda yan olay dizilerinden olu şmaktadır (Mutlu 2008, 155). Her bölüm izleyenleri merak içinde bırakacak şekilde bitirilir: Dallas, Yalan Rüzgarı, Lost bunun tipik örnekleridir. Seriyallerin anlatı yapısı, içine dizileri de alacak şekilde geni şleyip ‘bitimsiz öyküler’ anlatmaları temelinde birle şmektedirler. Belki de bu iki türü birbirinden ayırmamıza yardım edecek tek şey yayınlanma sıklıkları ve izleme deneyimidir. Dizilerde bir sezon boyunca genellikle her hafta bir bölüm yayınlanır, izleyici için ‘o hafta neler oldu ğu önemlidir. Seriyallerde ise haftada birkaç bölüm halinde yıllarca süren öyküler anlatılır ve izleyici için önemli olan ‘bir sonraki bölümde neler olaca ğı’dır (Yörük 2005, 51). 110

 Yine dizilerde, süreklilik duygusunu merkezi karakterlerin dura ğanlık ve kararlılı ğına ve her hafta onların ba şından geçen olaylara dayandırır. Televizyon dizilerindeki oyuncular hafızadan ve tarihten yoksundur. Çünkü seriyallerin aksine diziler, iki farklı bölüm arasında ‘ölü bir zaman’ olu ştururlar. Seriyallerin aksine, dizilerdeki karekterler ‘bir sonraki bölüm ba şlayana dek katedilmemi ş bir varolu şun ardından ko şuşturmazlar.’ (Kaplan 1993, 57). Buna ba ğlı olarak her bölüm içinde güçlü bir ba şlangıç, geli şme ve sonuç bölümü yer alır. Seriyallerde; özellikle pembe dizilerde ise sonlanmama özelli ği kurmacanın ba şlangıç, geli şme ve son formülüne dayanan klasik yapısını bozar. Bu tarz bir yapının olu şturdu ğu haz ço ğunlukla soyut üç bölümlük hareketlerle tanımlanır; denge, dengenin bozulması ve dengenin yeniden kurulması (Gledhill 1997, 337- 386).  Televizyon dizileri belirli bir sorunu tekrar eder. Daha önemsiz bir ölçekte çözümler olabilir; örne ğin belirli olaylarda (kilit eylemler, kar şıla şmalar, konu şmalar vb.). Dizilerde her haftalık bölüm içinde, seriyallerde ise haftadan haftaya bu tür küçük çözümler gözlenir. Diziler belirli bir problemi veya durumu her hafta tekrarlarlar. Haber veya aktüalite programları gibi durum komedileri, cinayet dizileri ve hastane dizileri de her bölümün sonunda temel çeli şkili duruma geri döner ve bu şekilde dura ğanlık kazanırlar. Diziler boyunca hemen hemen hiç geli şme olmaz. Seriyal ise sonuca yönelen uzun ve yava ş bir anlatısal hareket izler. Ancak bu sonuç ço ğunlukla kısmi ve geçicidir veya tesadüfidir. Tesadüfi olaylar çözümlenir, ancak biçim, diziyi olu şturan temel problemin çözülmesine izin vermez. Diziler bu problemli durumun çözüme kavu şmaması üzerine kuruludur. Diziler sürekli olarak gerilimli durumu erteler. Bu biçim, olayları ve sonuçlarını verme açısından ki şiler-arası psikoloji üzerinde durur (Ellis 1999, 153-157).

Di ğer taraftan seriyalin televizyonda popüler bir drama formülü olması ba ğımlılık olu şturma özelli ğinden gelmektedir. Ne kadar uzun sürerse, ne kadar dikkat çekerse, ne kadar merak ettirirse o denli bir izleme alı şkanlı ğı olu şturur ve yayıncı kurulu ş açısından da o denli ba şarılı kabul edilir. İzleyiciyi seriyale ba ğlamının gizi, insanların meraklarını uyandıracak bir sorunun çözümünü her bölümden bir sonraki bölüme katılmasını sa ğlama alma tekni ği olan, izleyiciye ‘kanca atma’ ilkesinde yatmaktadır. 111

Bu durum seriyallerin anlatı yapılarının özünü olu şturmaktadır (Mutlu 2008, 155). Ancak seriyalin bu özelli ğinin olumsuz bir yönü de bulunmaktadır; bir bölümü herhangi bir nedenle seyredemeyen izleyici, öykünün akı şını yakalayamayaca ğı dü şüncesiyle seriyali izlemekten zamanla kopabilmektedir. 26 Dizilerde ise durum biraz farklıdır. Dizileri olu şturan bölümler her biri kendi içlerinde bütünlüklü mini televizyon filmleri oldu ğundan, dizi karakterleri ve tutumları de ğişmemesine ra ğmen bölümler arasında olay dizisi bakımından bir süreklilik, bir ili şki bulunmadı ğından izleyicide izleme alı şkanlı ğı uyandırma konusunda diziler seriyal kadar etkili de ğildir. Bununla birlikte diziler de daimi ana karakterlerinin ilginçli ği, sempatikli ği ve çekicili ği ile her bir bölümün olay örgüsünün ilginçli ğini bir araya getirerek ba ğımlılık olu şturma konusunda hiç de zorlanmazlar. Dizinin, seriyale göre ba ğımlılık sa ğlama bakımından belirli kısıtlıkları olsa da; özgün bir öykü olu şturabilme noktasında çe şitli üstünlükleri bulunmaktadır. Buradaki olumlu veya olumsuz gibi nitelendirmeler elbette yayıncı kurumlar ve üretim bandında yer alan ki şiler açısından de ğerlendirilmektedir. Günümüzde yerli ve yabancı yapımlarda bahsedilen iki formatın da yer aldı ğı ve devam etti ğini söyleyebiliriz. Ama ço ğunlukla televizyon dramaları bugün bu iki formatın birle şimiyle şekillenmektedir. Bu birle şik formatta her bölüm açılıp kapanan bir öyküyü anlattı ğı gibi, devam eden bir öyküyü de anlatmaktadır; böylelikle izleyicinin bir hatta birkaç bölümü kaçırmı ş olması, onu programdan tam olarak uzakla ştırmaz; üstelik devam eden öykü sayesinde de programa ba ğımlı bir izlerkitle olu şturabilir. Bu birle şim anlatı yapısı bakımından da ya şanan bir çok güçlü ğü gidermi ştir (Mutlu 2008, 156-157).

3.2.1. Seriyaller (Pembe Diziler)

Pembe dizileri kabul edilmi ş kategoriler olarak de ğerlendiren Feuer, bu türün yeni bir kavramla ştırmasının ortaya çıktı ğını belirterek, seriyal biçiminin pembe dizi tanımlayıcı terimi ile aynı şey olarak görüldü ğü kaydetmektedir (1992, 105). Gledhill ise, pembe dizileri tür olarak tanımlayan uzla şımlar olarak; format ve araç, konu, anlatı yapısı, karakter tipleri ve olay örgüsü gibi betimlemeler ortaya koymu ştur. Gledhill, pembe

26 Seriyalin bu zaafını gidermek için yayıncı kurulu şlar yayın gününden farklı bir günde seriyalin tekrarını yayınlamaktadırlar. Ayrıca kayıt cihazları veya internet aracılı ğıyla kaçırılan bölümlerin izlenmesi de izleyiciler için ba şka bir olanak sa ğlamaktadır. Bu tür imkanlar seriyalin izlenmesindeki olumsuz ortamı eskiye oranla biraz olsun da ğıtmasına ra ğmen çe şitli nedenlerden dolayı (internete ve kayıt cihazına ula şamama, zaman ayıramama vs.) seriyalin izlenmesindeki kopu şlar tam olarak engellenememektedir. 112

dizilerin anlatı özelliklerini şöyle özetlemektedir: “Ço ğunlukla otuz dakikalık bölümler halinde yayınlanır, konuları topluluk ve aile ya şamının ini ş çıkı şlarından olu şur, olaylar ev içleri ve çok ki şinin kar şıla ştı ğı kamusal mekanlarda geçer, birbirinin içine geçen öykülerden olu şur, farklı karakterlere ve kadınlara çokça yer verilir, aile ve topluluk üyeleri arasındaki kavga ve çatı şmalar ya şanır. Kıskançlıklar, ihanetler, kirli işler, sırlar ve sırların ortaya çıkması, öykülerin odaklandı ğı sorunlu durumlardır.” (orj. 1997; akt. İnal 1999b, 264).

Pembe dizilerde olaylar farklı önemlere sahiptir ve ard arda geldiklerinde dedikodulardan, tartı şmalardan, spekülayonlardan bir dalgalanma, bir med cezir olu ştururlar. Suçluluk, kıskançlık, merak ve merakını gidermeye çalı şma bu şekilde olu şturulur. Her biçimde olaylar beklenebilirdir. Pembe diziler için beklenilir olmanın ayrı bir hazzı vardır. Bu haz zaman zaman olayların önüne bile geçebilmektedir. 27 Spekülasyon çok fazladır ve sonuçlarına ili şkin birçok çıkarım yapılabilir (Ellis 1999, 151). Gledhill’e göre pembe dizilerdeki anlatılarda çok sayıda dul, bo şanmı ş ve ba ğımsız kadın karakterler merkeze yerle şir. Bu karakterler cinsiyet üzerine girilen tartı şmalarda önemli bir rol oynamaktadır. Ancak pembe dizilerde erkek karakterlerin önemi de gittikçe artmaktadır. Aynı zamanda pembe diziler anlatısal olarak, kadın izleyicilere yardıma ve ö ğüde muhtaç biçimde do ğrudan seslenmez, bunun yerine onları eşitlikçi biçimde anlatıya davet eder. Aslında gündelik hayatta haksızlı ğa u ğrayan ve eşitsiz bir ortamda ya şayan kadına bu durum belirli bir oranda haz verecektir. Di ğer yandan pembe dizilerdeki kurmaca dünyanın kahramanları ve ya şadıkları sorunlar izleyicilerle paralel bir zaman diliminde tıpkı izleyicilerin ya şamları ve hayal kırıklıkları gibi benzer a şamalardan geçer. Günlük sıradan ya şama odaklanma ile birlikte bu zamanlanamayan geli şme duygusu pembe dizinin kom şu bir dünya olarak i şlev görmesini sa ğlar. Anlatı orada, gündelik ya şamın kendisi gibi akıp gitmektedir (1997, 351-357).

Seriyallerde kullanılan anlatı zamanı, ‘gerçek zamana, metaforik düzlemde e şde ğerdir’. İzleyici, seriyal dramalardaki anlatının geçmi şini, şimdisini ve gelece ğini ya şamakta,

27 Kaplan’ın belirtti ği gibi aslında bir seriyalde, metinden alınan haz, öykü olaylarında nelerin anlatıldı ğından de ğil, öykü olaylarının nasıl anlatıldı ğından ve nasıl yapılandı ğından kaynaklanmaktadır (1993, 65).

113

tecrübe etmektedir (Kaplan 1993, 54). Bu kapsamda pembe diziler, ileri do ğru hareket ederler, anındalı ğının arkasında a ğır i şleyen bir tarih yatar; karakterler anımsarlar ve olaylar birikimseldir. Büyük ölçüde konu şmalardan, kar şılıklı sohbetlerden, spekülasyonlardan, kar şıla şmalardan ve çene çalmalardan olu şurlar (Ellis 1999, 156). Aslında geleneksel pembe dizilerinin anlatı yapısı e şsizdir; karakterleri daima sorunlarla uğra şırlar. Bir pembe dizinin ne ba şlangıcı ne de sonu vardır, kendi kendini tekrarlayan episodlardan ibarettir ve geç saatlere gelindi ğinde ancak bölüm sonlanır. Seriyalin anlatı yapısı izleyici ve karakterlerin uzun soluklu ili şkilerin geli şmesine izin verir, bir son hissiyatı uyandırmaz ve çözümsüz mücadeleler sunar. Çoklu yapılar 40 veya daha fazla karakterden olu şurken, şehvetli ya şamlarının merkezinde karma şık ili şkiler yuma ğı ve uzatılan konu şmalar yer alır. Bitimsiz yapısı yüzünden izleyici merakta kalır ve karakterlerle ilgili konu şmaktan kendilerini alamazlar. Bölüm sonunda kapanmanın olmayı şı bir sonraki bölümde yine izleyiciyi ekran ba şına iter ve yıllık en 260 episoda ve binlerce bitmeyen bir sona maruz kalır izleyici. Bunu yaparken ayrıca tüketim görünümü de yansıtır; mobilya, moda, mücevher, yiyecek ve içecek, e ğlence, tatil gibi tüketim unsurlarını göstermeyi hedeflerler 28 (Russell; Russell; Stern 2009, 9-10).

Liebes ve Livingstone, pembe dizi (soap opera) üzerine yaptıkları çalı şmada bu türleri inceleyerek farklı ülkelere ait şu üç tip formatı ortaya koymu şlardır;

1. Hanedan Dizileri (Dynastic): Bu türde merkezde güçlü bir ailenin hikayesi anlatılır ancak yan konularla aile mensubu olmayan ki şilerin hayatlarına da yer verilir. Bunlar birbirine paralel ya da ba ğlantılı olarak ilerler, çevre karakterlerle aileyi birleştiren olaylar ise romantik ili şkiler, evlenmeler ve rekabettir. 2. Topluluk-Cemaat Dizileri (Community): Birbirine e şit, çok sayıda orta ve i şçi sınıfı ailesi dizinin oda ğındadır. Farklı ku şaklardan aileler ve yalnız karakterlerden olu şur. Hep aynı kom şuyla ya şar ve bir toplulu ğa ba ğlıdırlar. 3. İkili İli şkileri Konu Alan Diziler (Dyadic): Bireysel ili şki merkezli; çok sayıda genç karaktere ve onların arasındaki ili şkilere yer verilmektedir. Yakınlık

28 Sahnelerde kullanılan e şyalar da ayrı bir reklam ortamı olu şturmaktadır. İzleyicisine göre sergilenen malzemeler sahnelerde bolca yer alırlar. Karakterlerin kullandı ğı e şyalar izleyici için rol model olu ştururlar. Bu şekilde izleyicilerin dü şünce yapısını ve olaylara bakı şını dahi de ğiştirebilecek, şekillendirecek bir ortam olu şturulur. Bunu yaparken dizilerden bahseden ve karakterlerine bolca yer veren gazeteler, dergiler ve web sitelerinden de yararlanılır (Russell; Russell; Stern 2009, 9-10).

114

ili şkilerinin yeniden ke şfetmek sürecinde karı şık grubu olu şturan belli bir sayı da gencin , birbirine ba ğlı ve yo ğun ya şanan ve dengeleri bozulan, geçmi şten gelece ğe romantik ili şkileri ve sürekli de ğişen akrabalık ili şkileri konu alınır (1998, 152-153).

Di ğer yandan Amerikan prime time pembe dizilerinin ana izle ğinin Dallas gibi hanedan dizilerinin olu şturdu ğunu belirten ikili, gündüz ku şağındaki dizileri de ikili ili şkileri öne çıkartan dizilerden ibaret oldu ğunu ortaya koymaktadırlar. Bu üç prototip form ve model bazı örneklerde de görüldü ğü gibi ba şka bir yerde yapılan programın tam bir taklidi olarak geli ştirilmi ştir. Model de ğişik ülkelerdeki arkası yarınların paralel geli şimini karakterize etmeye çalı şan analitik kategoriyi temsil etmektedir. Liebes and Livingstone, her bir ülkede arkası yarınların kökenleri üzerinde; yayılma modeli ve belli formdaki arkası yarınların neden de ğişik ülkelerin kültürel yapılarına uydu ğu ve ba şarılı oldu ğunun tanımlanması için daha fazla çalı şma yapılması gerekti ğini vurgulamaktadırlar (1998, 152-153).

Çelenk ve Timisi de, 2000’li yılların ba şında Türkiye’de seriyal yapısına uygun dramatik anlatıları be ş ba şlık altında gruplandırmı şlardır. Buna göre;

1) Aile Dizileri: Belli bir aile temel alınarak, aile üyeleri, akrabalar ve onların sosyal çevrelerinde ya şanan ili şki ve çatı şmalar ekseninde ilerleyen diziler. 2) Cemaat Dizileri: Kentlerin apartman ve mahalle gibi ya şam alanlarındaki cemaat ili şkilerini konu alan diziler. 3) Şarkıcı, Sanatçı Dizileri: Ünlü bir şarkıcı ya da sanatçının ana karakter olarak merkeze alındı ğı ve ço ğu kez onun ya şam öyküsünden ya da popüler bir şarkısının sözlerinden geli ştirilen diziler. 4) Çalı şma Ya şamını ve İş İli şkilerini Merkeze Alan Diziler: Genellikle polis, hukukçu ya da basın mensubu olan e ğitimli, orta ya da üst orta sınıftan insanların belli bir suç olayını aydınlatmak üzere verdikleri mücadeleleri, bu mücadele kapsamında kar şı kar şıya kaldıkları riskleri ve i ş çevrelerindeki di ğer insanlarla olan ili şkilerini anlatan diziler. 115

5) Zenginlerin Ya şamlarının Konu Edildi ği Diziler: Üst ya da üst-orta sınıftan insanların a şk, para ve iktidar mücadelesi çerçevesindeki ili şkilerini i şleyen diziler (2000, 24-25).

Her ne kadar pembe diziler Amerika kökenli bir tür olsa da farklı kültürler içinde farklı biçimlere dönü şmektedirler. Amerikan pembe dizileri gündüz ku şağı (day time) ve ana yayın ku şağı (prime time) olmak üzere iki farklı zamanda yayınlanan farklı yapılarıyla dikkat çekmektedirler. Di ğer yandan bu formatlardan hiçbiri Güney Amerika ve Güney Avrupa’daki telenovelalara benzememektedir. Amerika’da da pembe diziler orta ve orta-üstü sınıfların ev hayatını, i ş ya şamı ve küçük şehirlerdeki varo ş ya şamını ekranlara ta şırlar (Russell; Russell; Stern 2009, 9). Bu kapsamda Türkiye örne ğine baktı ğımızda, Çelenk’in yaptı ğı sınıflandırmada Türkiye’ye özgü yerel, kurmaca televizyon program içeriklerinin üç şekilde kuruldu ğunu belirtilmektedir; ilki alt veya orta sınıfların kom şuluk ili şkileri ve dayanı şmalarının anlatıldı ğı, aile komedilerini de içeren uzun soluklu seriyallerdir. İkinci olarak, ekonomik olarak üst sınıfların çatı şan ili şkileri ve ortak bir biçimde bu sınıfların para, iktidar ve a şk ili şkilerini içeren çe şitli mücadeleler içinde temsil edildi ği anlatılardır. Bu anlatılar uyu şturucu trafi ği, mafya ili şkileri, i ş adamları ve önemli politikacıları anlatan suç ve eylem odaklı serilerde ortaya çıkmaktadır. Son olarak genellikle bir yayın döneminde ba şlayıp biten ve popüler bir şarkıdan esinlendi ği için uzun bir klip şeklinde gözüken dizilerdir. Açık bir biçimde Türk televizyonundaki yerel kurmaca anlatılarda geleneksel toplumsal ili şkiler ba şı çekmektedir (2001, 182). Bu durum bizi ekranlarla ilgili genel bir kaideye götürmektedir; televizyon dramlarını ilgilendiren sorunlar/olaylar temelde toplumbilimseldir. Bu sorunlar bir yandan gündelik ya şamda kar şıla şılan ki şisel problemler, di ğer yandan da toplumsal problemler olarak kendisini göstermektedir (Kaplan 1993, 65).

3.2.2. Seriler (Diziler)

Dizi formatının en yaygın alt-kategorileri, her bir yapımın ana karakterlerinin içinde bulundu ğu mesleklere göre nitelendirilmesiyle tanımlanan türleri kapsamaktadır. Bu alt kategorilerin en çok izlenenleri durum komedileri ve polisiye türünde olanlardır. Polisiyelerden ba şka benzer bir şekilde avukatların, doktorların ya da gazetecilerin 116

dünyasını yansıtan anlatılar da seri türünü örnekler niteliktedir. Bu tip televizyon dizisi türlerinin ortak bazı niteliklerini saptamak mümkündür. Bunların anlatı yapısı genellikle iyi-kötü kar şıtlı ğı üzerine kurulmu ştur. Polisiyelerde kötü, suç ve suçludur. Bu dizilerde, suç tanımı toplumun yasalarınca sıkı sıkıya formüle edilmi ştir ve üzerinde tartı şmak mümkün de ğildir. Dolayısıyla hiçbir polisiye dizide, suçun ve suçlunun geçmi şi, kaynakları ve nedenleri ara ştırılmaz. Genellikle her bölüm bir suçun i şleni şiyle ba şlar; suçlunun cezalandırılmasıyla da sonuçlanır. Polisiyeler, seriyallerden öykü çe şitlili ğini alırken ayrıca durum komedilerinden de etkilenir ve içine güldürü ö ğeleri ekleyebilirler (Mutlu 2008, 174-175). Bu formattaki diziler araba kazaları, sorgulamalar ve kahraman ba şına gelenleri açı ğa kavu şturan parçalar içermektedir. Ayrıca televizyon serilerinin çekirde ğini bireyler de ğil, aile, bir sokak veya i şyeri olu şturmaktadır (Ellis 1999, 152).

Durum komedileri ise, televizyon gülmece dünyasının ba şat biçimidir. Durum komedisi önceden dü şünülüp belirlenmi ş bir zaman dilimi içinde incelik ve ustalıkla çözüme ba ğlanan bir çatı şma ya da sorun üzerine odaklanır. Durum komedileri anlatı yapısı ve format bakımından birçok ortak özelliklere sahip olmakla birlikte, karakterler, tema, kavram bakımından da birçok farklılıklar göstermektedir. John Bryant, durum komedilerinin alt türleri olarak bahsedebilece ğimiz bu yapımlarla ilgili olarak ele aldı ğı konular bakımından 11 programlık bir ayrım yapar; aile / erkek-kadın / ana-baba-çocuk / bekar erkek / bekar kadın / profesyonel-askeri / azınlık / kırsal kesim / dü şlemsel / kentsel ve parodiler. Newcomb ise durum komedilerini iki kategoride toplamı ştır; ilki durum komedileri, ikincisi ise aile komedileridir. Durum komedileri gülmece ağırlıklıyken, aile komedilerinde ise derin insani duygulara ve aile ekseninde sıcak ili şkilere yer verilir (akt. Mutlu 2008, 199-200). Yine Newcomb’un de ğerlendirmesiyle durum komedisinin biçimsel özelliklerine baktı ğımızda her hafta önceki bölümden ba ğımsız yeni durum ortaya çıkmaktadır. Durum karma şıktır ve ço ğunlukla insan hataları içermektedir (akt. Feuer 1992, 111).

Seriyallerde tiple ştirmenin öne çıktı ğından bahsetmi ştik, durum komedilerinde de bu özellik çok önemli bir faktör olarak kar şımıza çıkmaktadır. Ço ğunlukla tipler belli ki şilik özelliklerinin abartılması ile olu şturulmaktadır. Tipler de ğişmeyince tiplemeler arasındaki gerilimli durumlar da süreklilik kazanmakta ve bir bölümden di ğerine 117

ta şınmaktadır. Her hafta ayrı bir öykü anlatılır ancak arka planda kar şıtlıklar ve çatı şmalar çözülmedi ğinden sonraki hafta anlatılan öykünün olası biti ş biçimleri çatılan yapının sınırlarını a şmaz. Örne ğin durum komedilerinde tipler bir önceki hafta ya şadıklarını bütünüyle unuturlar, izleyici de onlar gibi unutur ( İnal 1999b, 263). Aslında durum komedilerinde hiçbir zaman çözüme ulaşmadan çatı şan güçler ve duygular sunulmaktadır. Diziler ailenin ve i ş ili şkilerinin dura ğan görüntüsünü sunmak üzere kurulmu ştur. Durumlar üzerine kurulan dizilerin temel özelli ği karakterlerin bir önceki hafta geçen olaylara ili şkin hafıza kayıplarıdır. Hiçbir zaman ö ğrenmezler (Ellis 1999, 154). Di ğer yandan genellikle statükoyu temsil etti ği noktasındaki ele ştirilere ra ğmen durum komedileri toplumda tabu olarak kabul gören belirli görü şleri yıkma noktasında da mahirdir. Genelde modern dünya anlayışını temsil eden bu tür, tartı şmalı unsurları da içlerine alabilme kapasitesini ta şımaktadır. İzleyiciler, durum komedilerinden sorunlara çözüm üretmesini, ne şelendirici bir nüktedanlık ve iyi bir gülmece içermesini beklemektedirler. Kellner’a göre izleyiciler, kendi aileleri çe şitli sorunlar ya şayıp da ğılırken, Amerikan durum komedisindeki orta sınıf aile ya şamanın yüceltilmesinden keyif alıyor görünmektedirler (2003, 92-107).

Feuer, durum komedilerinin geçmi şten günümüze evrim geçirdi ğini; belirli yapısal dönü şümlerden geçen ve bölümler halinde süren seriyalden süreklili ği olan seriyal biçimine do ğru de ğişti ğini belirtmektedir. Feuer, 1960 sonlarının kırsal durum komedilerinin 1970 ba şında toplumsal, politik komedisine do ğru kaydı ğını ve 1970’lerin ortasında gençlere yönelik durum komedilerine talep oldu ğunu, 1980’lere gelindi ğinde ise izleyicinin aile sıcaklı ğı arzusundan dolayı 1950’lilerin evcil komedilerine dönü ş oldu ğunu belirtmektedir. Bu de ğişimden bahsederken izleyicinin de 1960’ların sonlarından 1980’lerin ortasına kadar değişti ğini ve onların kültürel de ğişimlerinin durum komedilerinin türsel dönü şümlerini de etkiledi ğini vurgulamaktadır (1992, 113-115). İnal ise, Türkiye’de Batılı örneklerine benzer biçimde polisiyeler ve durum komedileri olmadı ğını dile getirmektedir (1999b, 276). Aslında bir dönem yurtdı şı orjinli bazı dizilerin yerli versiyonları çekilmeye çalı şılmı ş ancak belirli bir süre sonra dü şük reyting oranları yüzünden ekranlardan kaybolmu şlardır. 29 Durum

29 Türkiye’deki televizyonlarda yerli komedi programlarının ve özellikle durum komedilerinin geli şmemesinin ve Batı’dan ithal edilmesinin pek çok nedeni vardır. En önemli nedenlerin ba şında, 118

komedileri, hastane dizileri, dedektif dizileri gibi televizyon serileri izleyicinin ilgisini çektikleri, reyting alabildikleri kısaca yayıncı kurulu şa para kazandırdıkları oranda ekranda kalabilmektedir. Aslında genel olarak televizyon türleri bütün me şruiyetini izleyici tepkisinden almaktadır. İzleyici tepkisinin temel ölçütü ise reyting kurulu şlarınca, incelikli bir biçimde yapılmaktadır. Adaklı’ya göre izleyici bu noktada belki de akademinin ele ştirel ilgisinden daha fazla televizyon kanallarının ve reyting kurulu şlarının ilgisine/gözetimine tabi olmaktadır (1999, 234; İnal 1999b, 263).

3.3. TÜRK İYE’DEK İ TELEV İZYON D İZİLER İ VE İZLERK İTLE

Türkiye’de siyasi, kültürel ve ekonomik alanda ya şanan dönü şümler, ülkede ya şanan yayıncılık anlayı şını ve televizyonların içerik yapıla şmasını da de ğiştirmi ştir. Televizyon anlatılarının ve program türlerinin yapıla şmasında, toplumda varolan iktidar ili şkileri içinde anlamın kurulu şuna yönelik mücadeleler belirleyicidir. Bu kapsamda televizyon anlatılarının yapısal bir sınırlılık içinde çok anlamlı olduklarını, varolan iktidar ili şkileri içinde gerek endüstrinin gerekse izleyicinin beklentilerinin izin verdi ği ölçüde şekillendirilebildikleri söylenebilir ( İnal 1999b, 267). Çelenk’in (2001) belirtti ği gibi Türkiye’deki televizyon kanallarında yerel kurmaca anlatılar da, genel olarak geleneksel toplumsal ili şkileri ekranlara ta şımakta, televizyon dramalarına konu olan sorunlar/olaylar temelde gündelik ya şamda kar şıla şılan ki şisel problemler ve toplumsal problemler olarak kendisini göstermektedir. Dizi veya seriyallerin neden bu kadar ilgi gördü ğü noktasındaki temel tespit ise toplumsal hayatın içinden, güncel veya bireysel sorunları ekranlara yansıtmalarıdır. Farklı toplumsal kesimlerinden insanların farklı ya şantılarını ve ili şki biçimlerini öyküleyen bir tür olarak televizyon draması, belli bir kültürel co ğrafyadaki toplumsal dönü şümün izlenebilmesine de olanak sa ğlamaktadır. Televizyon dramaları gündelik ya şamdan politikaya, bireysel davranı ş kalıplarından aile ve toplum yapısına kadar birçok konuda mesajlar ve tasarımlar içermeleri nedeniyle bu kadar ilgiyle kar şılanmaktadırlar (Çelenk; Timisi 2000, 23). Farklı ya şam biçimlerinin konu edildi ği diziler ise toplumun hemen her kesiminde izleyiciye seslenebilmektedir. Bu kapsamda izleyiciler dizide geçen olayları, i şlenen durumları ve dizi karakterlerini

televizyonun yakın ili şki içinde oldu ğu tiyatro, sinema ve radyo alanlarının komedi kaynaklarından yeterince yararlanamaması gelmektedir (Özsoy 2005, 142).

119

kendilerine, kendi ya şamlarına yakın bulmakta ve sahiplenmektedirler (Gültekin 2006, 10).

Türkiye’de özel televizyonların 1990’lı yılların başlarından itibaren yayın hayatına ba şlaması; televizyon türleri noktasında birçok çe şitlili ğin ya şanmasına, yanı sıra televizyon dizileri açısından da nicelik yönünden zengin ama nitelik noktasında geli şmeye muhtaç bir ortamın olu şmasına neden olmu ştur. Türkiye’deki izleyiciler için ise kamu yayıncılı ğı yapan TRT’nin tek kanaldan devam eden yayınlarına alternatif olarak onların ilgisini çekecek yeni programlar ortaya konulmu ştur. 30 Artan kanal sayısıyla birlikte, daha fazla programa olan ihtiyaç özellikle drama türünde artı şa ve arayı şa neden olmu ştur. Bu artı ş ve arayı şı kar şılamak için ço ğunlukla yabancı programlar ithal edilmi ştir. Dünyada ve Türkiye’de 90’lı yılların popüler televizyon dizileri, bir ya da birden fazla yıldızın etrafında kurulan öykülerden olu şurken, doktorların, hastaların, gazetecilerin, polislerin, suçluların, mafya mensuplarının, avukatların ve kurbanların öykülerinin ekranları kaplamakta oldu ğu görülmü ştür. İçerdikleri karakterlerin mesleklerine göre adlandırılan bu alt türler televizyon dizi türlerinin en yaygın kategorisini olu şturmaktadır. Türk televizyonlarında ilk yıllarından itibaren Amerikan televizyonlarından en fazla kar şılanan program türleri özellikle komedi dizileri olmu ştur (Özsoy 2005, 142; Gültekin 2006, 20).

90’lı yılların ba şından itibaren özellikle yabancı televizyon dizilerinin yayın akı şlarında bolca yer aldı ğı31 , 95’li yıllarla birlikte yerli televizyon dizilerinin de yayın akı şlarında boy gösterdiklerini ve reyting sıralamalarında üstlerde yer aldı ğı görülmektedir. 2000’li yıllara girerken neredeyse dizi enflasyonu ya şanmı ş özellikle yerli yapımlar en çok

30 Kültürel Çalı şmalar gelene ğine göre, medya endüstrilerinin nüfusun daha geni ş bir kesitini içermesiyle temsil düzeyi daha yüksek bir televizyon biçimi te şvik edilebilir. Ancak yayıncılı ğın ba şlıca sorunları, do ğrulu ğun ve ço ğulculu ğun eksikli ğidir. (Stevenson 2008, 62).

31 Kültürel emperyalizm kapsamında kültürel biçimlerin bu tür üzerinden ihracının yapıldı ğını yönündeki yakla şımlara kar şın İnal, ABD ve İngiltere’den farklı ülkelerin televizyonlarına gerek doğrudan, gerekse anlatı biçimi olarak ihraç edilen pembe dizilerin, Türkiye’deki özel kanalların yayına ba şlaması sonrasında hızla yaygınla şıp benimsenen anlatı biçimleri olu şturdu ğunu ancak pembe dizilerin farklı ülkelerin televizyonları tarafından benimsenen bir biçime dönü ştü ğü ve bu özgün biçimlerin ise yerel kültürel özellikleri ta şıdı ğını vurgulamaktadır (1999, 277). Bu kapsamda özel televizyon kanallarının Batılı anlatı biçimlerini, di ğer bir deyi şle televizyon türlerini aynen kopyaladıklarını söyleyemeyiz. Bu örnek tam da bize Hall’un küresele eklemlenen yerellik yakla şımının bu alanda hayata geçti ğini göstermektedir. Bu tür televizyon drama anlatılarının, her ne kadar orijini Avrupalı ülkelere ait olsa da Türkiye’deki örneklerinin kendine göre yapılandırdığını söylemek mümkündür.

120

izlenen programlar olmaya ba şlamı şlardır. İstanbul’da endüstriyel alt yapının geli şmesi ile birlikte de yerli dramatik yapımların sayısı hızla artmı ştır. 2000’li yılların ortalarından itibaren prime time ku şağının en önemli formatı olan yerli televizyon dizileri, 2010 yılına gelindi ğinde ise ulusal kanalların en çok izlenmesine neden olan yayın formatları halini almı ş; televizyon kanallarında prime time ku şağında ard arda iki dizi birden yayınlanmaya ba şlanmı ştır. Bu geli şmeler e şli ğinde dizi sektörü büyük geli şmeler kaydetmi ş, hatta yerli diziler yapımcı firmalar tarafından yurtdı şına satılır hale gelmi şlerdir. Bir dönem Batı dünyasının Türkiye’ye yaptı ğı televizyon dizisi ihracını artık Türkiye civarındaki kom şu ülkelere yapmaktadır. 32

Bugün Türkiye’de haber ve dijital platform kanalları hariç ulusal yayın yapan televizyon kanallarında haftada yakla şık 62 televizyon dizisinin yer aldı ğı bir yayın ortamı ya şanmaktadır. Bu sayıya TNT, Cnbc-e, e 2, Dizimax, TürkMax ve ComedyMax gibi kanalların yabancı dizilerini ekledi ğimiz zaman rakam 151’e kadar çıkmaktadır. Bu tür tematik (narrowcast) kanallarda yayınlanan dizilerin büyük ço ğunlu ğu yabancı dizilerden olu şmaktadır. Türkiye’de yerden (terrestrial), uydudan ve kablodan yayın yapan ve en çok izlenen 9 televizyon kanalının sadece 7 yabancı dizi yayınladı ğını, geriye kalan 55 adet yerli diziyi ise kendi bütçesiyle yapımcı şirketlere çektirdikleri belirlenmektedir. Ayrıca dikkat çeken noktalardan biri de 7 yabancı dizinin hiçbirinin televizyon kanallarının prime time ku şağında yer almamalarıdır. Yine bu dizilerin 53 tanesi televizyon kanallarının prime time dizileri olarak, 9 tanesi de gündüz dizileri (day time) olarak yayınlanmaktadır.

Bu ortamın en önemli sonuçlarından biri ise; prime time ku şağında en çok izlenen kanalların dizilerinin izlenme oranları ile paralellik ta şımasıdır. RTÜK ara ştırmasında da televizyon kanallarının tercih edilmesindeki en önemli unsurun, yayınlanan dizilerin be ğenilme düzeyi oldu ğu tespiti yer almaktadır. RTÜK tarafından izlenme oranları ile

32 Yerli televizyon dizileri, 2006 yılından itibaren Ortado ğu ülkeleri ba şta olmak üzere 23 ülkede yayınlanmaya ba şlamı ştır. Sadece Ortado ğu ülkeleri de ğil, Yunanistan ve Bulgaristan gibi Do ğu Avrupa ülkelerinde de gösterilmektedir. Yapılan anla şmalarla yurtdı şında yayınlanan Türk dizi filmlerinin sayısı bu dönemde 19’a ula şmı ştır. Yurtdı şına pazarlanan dizilerin geliri ise 29 milyon doları geçmi ştir. Diziler yayınlandı ğı Ortado ğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde izlenme rekorları kırarken; yurtdı şına giden Türk dizileri ise şunlardır; Annem, Arka Sokaklar, Asi, Berivan, Bıçak Sırtı, Elveda Derken, Genco, Kavak Yelleri, Kınalı Kar, Menek şe ile Halil, Yabancı Damat, Yaprak Dökümü, Yılan Hikayesi, Kaybolan Yıllar, Ihlamurlar altında, Gümü ş ve Unutulmaz (medyatava.com 2010). 121

ilgili yapılan en kapsamlı ara ştırmalardan biri olan Televizyon İzleme E ğilimleri ara ştırmasına göre, 2008’de en çok izlenen televizyon kanalı yüzde 62.1’le Kanal D olurken, ardından Show TV yüzde 56.8 ile ikinci, atv yüzde 43.3 ile üçüncü, Star yüzde 29 ile dördüncü, STV yüzde 21.5 ile be şinci, TRT kanalları yüzde 19.9 ile altıncı, Kanal 7 yüzde 15.1 ile yedinci ve FOX TV de yüzde 8.4’lük izleme oranıyla sekizinci sırada yer almı ştır. Yerli dizileri izlemek için tercih edilen kanal sıralamasına bakıldı ğında genel izlenme oranlarıyla örtü ştü ğü görülmektedir; yüzde 42 oranı ile Kanal D birinci, yüzde 26.8 oranı ile Show TV ikinci ve yüzde 13.9 ile atv üçüncü olmu ştur. (2009: 89). 2009 A ğustos ayı oranlarına baktı ğımızda da yine en çok izlenen kanal prime time- tüm ki şilerde yüzde 14.2 ile Kanal D, yüzde 11.4 ile Show TV, yüzde 10.4 ile atv, yüzde 9.9 ile Star, yüzde 8.1 ile FOX TV, yüzde 5.8 ile STV ve yüzde 4.7 Kanal 7 ve yüzde 3.2 ile TRT 1 olmu ştur (medyatava.com 2009b) 33 . Bu sıralamalar da büyük oranda kanallarda yayınlan dizilerin reyting oranlarıyla uyu şmaktadır.

Ba ğımsız E ğitimciler Sendikası tarafından P İ Grup’a yaptırılan ve bin 309 ki şinin katıldı ğı ara ştırmada ise izleyicilerin büyük ço ğunlu ğunun yerli dizileri izlemek için televizyon kar şısına geçti ğini göstermektedir. Ara ştırma Türkiye’deki izleyicilerin yüzde 39.8’inin yerli dizi izlemek için televizyon kar şısına geçti ğini ortaya koymaktadır. RTÜK’ün ara ştırmasında da televizyon programlarının izlenme sıklı ğı ile ilgili verilere bakıldı ğında, yüzde 93.7 ile ‘haberler’, yüzde 86.2 ile ‘yerli diziler’ ve yüzde 61.8 ile ‘dini programlar’ program türleri içinde en yüksek orana sahiptirler (Televizyon İzleme E ğilimleri Ara ştırması 2009, 19). Di ğer yandan P İ Grup’un ara ştırmasına göre halkın yüzde 59.3’ü gibi büyük bir kısmı be ğendi ği dizileri düzenli olarak takip etmektedir. Halkın yüzde 38.2’si dizileri konusuna göre seçerken, yüzde 22.1’i ba şrol oyuncusuna göre, yüzde 22.5’i ise yayınlandı ğı kanala göre seçmektedir. Benzeri bir tabloya Dataprofil'in televizyon dizilerine ili şkin yaptı ğı durum ara ştırmasında da rastlanmaktadır. Ara ştırmaya 3 bin 403 ki şi katılmı ş ve sorulara 15-65

33 RTÜK ara ştırması verilerine göre; televizyon kanallarının tercih edilme nedenleri incelendi ğinde, Kanal D’nin yüzde 45 ile ‘dizilerini be ğeniyorum’ ve yüzde 18.2 ile ‘bütün programlarını beğeniyorum’; Show TV’nin yüzde 26.4 ile ‘dizileri be ğeniyorum’ ve yüzde 22.3 ile ‘bütün programlarını be ğeniyorum’; TRT kanallarının yüzde 34.5 ile ‘tarafsız yayıncılık yapıyor’ ve yüzde 23.1 ile ‘kaliteli ve seviyeli yayıncılık yapıyor’; Samanyolu TV’nin yüzde 21 ile ‘bütün programlarını be ğeniyorum’ ve yüzde 18.5 ile ‘tarafsız yayıncılık yapıyor’; atv’nin yüzde 37.1 ile ‘dizilerini be ğeniyorum’ ve yüzde 18.1 ile ‘bütün programlarını be ğeniyorum’ şeklindeki ifadelerle tercih edildikleri tespit edilmektedir.

122

ya ş aralı ğından ama en çok 19-34 ya ş aralı ğındakilerden cevap gelmi ştir. Katılımcıların yüzde 40'tan fazlası 3-4 diziyi takip etmektedir. Neden izliyorsunuz sorusuna 'televizyonda izleyecek daha iyi bir alternatif yok' diyenler yüzde 36 ile ilk sıra, 'sevdi ğim oyuncular için' diyenlerin oranı ise yüzde 25’dir. En çok izlenenler listesi sırasıyla Ezel, Geni ş Aile, Kurtlar Vadisi Pusu ve A şk-ı Memnu olarak devam ederken en be ğenilen erkek karakter ise Ezel/Kenan İmirzalıo ğlu (yüzde 33,4), Polat/Necati Şaşmaz (yüzde 16,7) ve Cevahir/Ufuk Özkan’dır (yüzde 15,2). Ara ştırma E ğitim Danı şmanlık şirketi GENAR’ın televizyon dizileri üzerine yaptı ğı ara ştırmaya göre ise 2009 yılının en be ğenilen dizisi yüzde 16.8 ile Kurtlar Vadisi Pusu, yüzde 13.2 ile Yaprak Dökümü ikinci sırada ve yüzde 10.9 ile Ezel üçüncü sırada yer almı ştır. Aynı ara ştırmaya göre en be ğenilen erkek yerli dizi oyuncusu ise yüzde 23.6 ile Kenan İmirzalıo ğlu (Ezel), yüzde 18 ile Necati Şaşmaz (Kurtlar Vadisi Pusu) ve yüzde 9.3 ile Halil Ergün (Yaprak Dökümü) olmu ştur (medyatava.com, 2009a). En be ğenilen kadın karakterler ise Bihter/Beren Saat (yüzde 19,5), Güllü/Özgü Namal (yüzde 15,7) ve Şükufe/Zuhal Topal’dır (yüzde 15,6). En be ğenilen dizi karakterlerinin ortak özellikleri ise; mert ve sert, acımasız ama gerekti ğinde merhametli olmasıdır. En çok izlenen dizilere bakıldı ğında baskın duygu intikam, yanı sıra a şk, nefret ve bir o kadar da sevgi, aldatılmı şlık ama di ğer yandan da bir o kadar kader birlikteli ği vardır. Sadece her birinin söyleme biçimi ve tonunda farklılıklar görülmektedir (Ocako ğlu 2010).

Günümüz Türkiyesi’nde ulusal kanalların, dizi ve seriyallerinde reyting alan bazı alttürlere yo ğunla şarak birbirinin benzeri yapımlar ortaya koydu ğu, bazen de farklı konuları i şleyerek reyting almaya çalı ştı ğı gözlenmektedir. Televizyon kanallarının farklı toplumsal gruplardaki izleyicileri çekmek istemesiyle ba ğlantılı olarak öyküler İstanbul dı şına ta şınmakla birlikte İstanbul odaklı ya şam temsillerinin Anadolu’ya ta şındı ğını ve aynı zamanda modern ya şamın sorunlarına do ğru bir yöneli şin oldu ğu görülmektedir. Bir dönem a ğ dizileri olarak tanımlanan Do ğu ve Güneydo ğu Anadolu yöresine ait ya şam tarzlarının, kültürlerinin ve karakter yapımların ekranda bolca yer aldı ğı görülürken, günümüzde konu bakımından Türk romanlarının ünlü eserlerinin uyarlandı ğı televizyon dizileri aldıkları reyting oranları ile en çok izlenen diziler haline gelmi şlerdir.

123

Ancak televizyon dizilerini bu sıralar, televizyon kurulu şları arasındaki sıkı rekabet ve kriz ortamı vurmu ş durumdadır. Kriz öncesi 650 milyon dolara ula şan i ş hacmi, 350 milyon dolara kadar gerilemi ş; 2010 yılına gelindi ğinde ise dizi sayısının dü şüşe geçti ğini görülmü ştür. Bu dönemde kanalların yapımcı firmalara bölüm ba şına ödedi ği ücretlerin yüzde 50 dü ştü ğü belirlenmektedir. Kanalları ba şarıya veya ba şarısızlı ğa götüren prime time ku şağının son yıllardaki en önemli silahı olan diziler, özellikle son be ş yıldır televizyon izleyicilerini ekranlara kilitlenmi ş durumdadır. 34 Ancak yayına giren dizi ne kadar kaliteli olursa olsun, en çok izlenen programlar arasına giremedi ği zaman yayından kaldırılmaktadır. En çok izlenen 9 kanalda, bu yıl yayına giren ya da geçen yıllardan devam eden 64 dizinin 26’sı yayından kaldırılmı ş durumdadır. Kanalların izleyicilere be ğendirmek için dizilere tanıdı ğı süre ise 5-6 haftadan 2-3 haftaya kadar gerilemi ş durumdadır. Bütün bu zorlu ko şullara ra ğmen TV kanallarını ayakta tutan ise hala televizyon dizileridir. Bu yüzden kanal yönetimleri prime time dahil, seyircinin en çok televizyon ba şında oldu ğu saatlere dizi yayınlamaya devam etmektedir (cnbce.com 2009).

3.4. İZLERK İTLE OLARAK GENÇLER VE ÖRNEK ÇALI ŞMALAR

Türkiye’de izlenme oranları dikkate alındı ğında genç kesimin sıkı bir televizyon izleyicisi oldu ğu söylenebilir. Türkiye’de hafta içi televizyon izleme sürelerinin ya ş gruplarına göre çok farklı olmadı ğı, 41+ ya şlardan itibaren ortalama sürenin 4.5 saate ula ştı ğı görülmektedir. Hafta sonu günlük ortalama televizyon izleme sürelerinin ise bütün gruplarda, 4.5 saat ve üzerinde oldu ğu gözlenmektedir. Bu kapsamda 15-25 ya ş arası genç kesimin de televizyon izleme sürelerinin bütün ya ş gruplarının izlenme oranlarından biraz az olmak kaydıyla ortalama 4.2 saat oldu ğu belirlenmektedir

34 AGB Nielsen Media Research (AGB Anadolu), 1989 yılından beri Türkiye’de TV İzleyici Ölçümü yapmaktadır. AGB’nin verilerine göre 2010 Ocak ayının ikinci haftasının reytinglerine bakıldı ğında ilk üç programın neredeyse tamamının televizyon dizilerinden olu ştu ğu görülmektedir. Sadece Cumartesi günü en fazla reyting alan ve Pazar günü en fazla ikinci reytingi alan programlar dizi haricinde ba şka programlardır. Bunun dı şında tüm hafta boyunca ilk üç program olmak üzere en fazla reyting alan programlar her zaman televizyon dizileri olmu şlardır. 11-17 Ocak 2010 tarihleri arasındaki reyting ölçümlerine göre en fazla izlenen ilk üç program şöyledir: 11 Ocak 2010 Pazartesi: 1. Ezel, 2. Arka Sokaklar, 3. Ezel (özet). 12 Ocak 2010 Salı: 1. Küçük Kadınlar, 2. Geni ş Aile, 3. A şk ve Ceza. 13 Ocak 2010 Çar şamba: 1. Yaprak Dökümü, 2. Yaprak Dökümü (özet), 3. Unutulmaz. 14 Ocak 2010 Per şembe: 1. Kurtlar Vadisi Pusu, 2. A şkı Memnu, 3. A şk-ı Memnu (özet). 15 Ocak 2010 Cuma: 1. Hanımın Çiftli ği, 2. Adanalı, 3. Hanımın Çiftli ği (özet). 16 Ocak 2010 Cumartesi: 1. Yetenek Sizsiniz Türkiye, 2. Akasya Dura ğı, 3. Yetenek Sizsiniz Türkiye (özet). 17 Ocak 2010 Pazar: 1. A şk Bir Hayal, 2. BKM Mutfak ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’, 3. Arka Sıradakiler (agbnielsen.net; tvde.com). 124

(Televizyon İzleme E ğilimleri Ara ştırması 2009, 10-44). Di ğer yandan televizyon programlarının izlenme sıklı ğı medeni durum, e ğitim ve gelir düzeyi açısından bir farklılık göstermemekte, tüm gruplarda haberler ve yerli diziler en çok tercih edilen program türü olarak öne çıkmaktadır. Aynı zamanda gençlerin televizyon dizilerini izleme oranlarının da oldukça yüksek oldu ğu bilinmektedir. Aynı çalı şmada 15-20 ya ş grubundakilerin izleme açısından en yo ğun tercih etti ği program türünün diziler oldu ğu tespiti yer almaktadır. Yine Vehbi Bayhan’ın 2001- 2009 yılları arasında Malatya İnönü Üniversitesi’ne kayıt yaptıran 2 bin 504 ö ğrenciye yönelik yaptı ğı ara ştırmada; öğrencilerin yüzde 90'ı internet kullandı ğını, en çok okudukları kitap türünün roman ve hikaye oldu ğunu, en çok be ğendikleri müzik türünün pop müzik ve televizyonda en çok izledikleri program türünün ise dizi filmler oldu ğunu ortaya koymu ştur (bugun.com.tr 2009).

Di ğer yandan Türkiye’de özellikle gençlerin kitle ileti şim araçlarını kullanımına yönelik olarak akademik çalı şma yok denecek kadar azdır. Bunun yanında gençlerin televizyon ve televizyon dizilerini izleme pratiklerine yönelik çalı şmalar da oldukça sınırlı sayıdadır. Esra Sadi’nin (2007) “Ergenlerin Kimlik Olu şturma Sürecine Televizyon Programlarının Etkileri (Denizli İli Tavas İlçesi Örne ği)” isimli yüksek lisans tezinde en çok izlenen televizyon programların gençlerin kimlik olu şumu sürecindeki etkilerini ara ştırmı ştır. Ara ştırma sonucunda; ö ğrencilerin bo ş zamanlarında en çok televizyon izlediklerini, televizyonu daha çok e ğlenme amaçlı kullandıkları, en az haftada birkaç gün televizyon izledikleri, televizyonda program türü olarak en çok dizileri izledikleri, televizyonda en çok izledikleri programları oyunculardan dolayı izledikleri, izledikleri programların karakterlerinin yerinde olmak istedikleri, televizyonda de ğişik nitelikteki diziler arasında en çok şiddet içerikli dizileri tercih ettikleri saptanmı ştır. İbrahim Toruk’un (2008) “Üniversite Gençli ğinin Medya Kullanma Alı şkanlıkları Üzerine Bir Analiz” isimli çalı şmasında ise e ğitim ça ğında bulunan üniversite ö ğrencilerinin genel olarak medya izleme alı şkanlıkları ortaya konmu ştur. Ara ştırma, cinsiyet ve gelir farklılıklarının medya izleme alı şkanlıkları üzerinde önemli etkilerinin bulundu ğunu göstermiştir. Ö ğrencilerin bo ş zamanlarını doldurma, e ğlence ve enformasyon ihtiyacını kar şılama da televizyon ve internet büyük bir yer tutmaktadır. Televizyonda en çok haber ve haber türevli programlar izlenmektedir. Cinsiyete göre televizyonda program seçme farklılı ğı açıkça görülmekte, erkekler daha çok haber, spor ve sinema filmini 125

tercih ederken, kızlar daha çok yerli dizi filmler, magazin programlarıyla, müzik ve eğlence programlarını tercih etmektedirler

Ya şar Erjem ve Mustafa Ça ğlayandereli’nin “Televizyon ve Gençlik: Yerli Dizilerin Gençlerin Model Alma Davranı şı Üzerindeki Etkisi” isimli ara ştırmanın konusunu yerli dizilerin gençlerin model alma davranı şı üzerindeki etkileri olu şturmu ştur. Çalı şma İstanbul’da yer alan be ş lisede gerçekle ştirilmi ştir. Araştırmanın verileri bin 20 öğrenciye anket uygulanarak elde edilmi ştir. Ara ştırma sonucunda gençlerin televizyondaki yerli dizilerden etkilendikleri ortaya çıkmı ş; katılan her üç gençten ikisinin yerli dizilerdeki dizi kahramanları ya da temel karakterleri modelledikleri ortaya konulmu ştur. Gençlerde modelleme davranı şı dizi kahramanlarının fiziki ve ki şilik özellikleri üzerinde yo ğunla şırken; modelleme davranı şı onların sosyo-demografik özelliklerine göre de farklıla şmaktadır. İzlenen dizilerin temel özelliği ise içinde bulundukları toplumla ilgili bazı sorunları yansıtmalarının yanı sıra heyecan, aksiyon, macera, sürükleyicilik, e ğlendirme gibi genel olarak bütün dizilerde görülen bazı kalıpları izleyicilere sunmalarıdır. Nesrin Kula Demir’in (2007) “Elazı ğ’da Kurtlar Vadisi Dizisinin Alımlanması” makalesinde ise Kurtlar Vadisi dizisinin genç izleyiciler tarafından çok izlenmesinin ardındaki nedenleri araştırılmı ştır. Alımlama analizi yapılan çalı şmada Elazı ğ’daki izleyicilerin diziyi ‘Türkiye’nin gerçe ği’ olarak alımladıkları ortaya konulmu ştur. İzleyicilerin bir televizyon metnini simülasyon olarak görmek yerine, gerçek olarak algıladıklarını; bu nedenle de, televizyondan gelen mesajlara kar şı sadece egemen okumanın yapıldı ğını, kar şıt veya müzakereli okuma yapılamadı ğını ileri sürmü ştür. 126

IV. BÖLÜM İZLEY İCİ ARA ŞTIRMASI: TELEV İZYON D İZİLER İNİ İZLEME PRAT İKLER İNDEK İ DÖNÜ ŞÜM

4.1. ARA ŞTIRMANIN TASARIMI VE YÖNTEM İ

İzleyici kavramı, medyayı anlamada ve kavramada ba şat rolü üstlenmektedir. Medya iletileri izleyici için üretilmektedir. Kısaca izleyici, kitle ileti şim araçlarının ekonomik ve kültürel gücünün kökenlerini olu şturmaktadır. Ço ğul formdaki izleyici kavramı, tercih etti ği farklı medya ve türleri ya da sosyal ve kültürel pozisyona göre bölümlenen pek çok grubu i şaret etmektedir. Farklı kitle ileti şim araçları, kendi izleyicilerini belirleme e ğilimindedir. Fakat gerçekte bu izleyiciler birbirinden ayrılabilir bir özellik göstermezler; ço ğu zaman karı şmı şlardır, çünkü insanlar aynı anda pek çok izlerkitleye ba ğlı olabilmektedirler. Kitle ileti şim ara ştırmaları, ba şlangıçtan günümüze de ğin kitle ileti şim araçlarıyla iletilen mesajların hedef üzerinde olu şturdu ğu etkiyi incelemektedir. Bu nedenle mesaj alanların, yani izleyicilerin konumu her zaman önem ta şımı ş ve ileti şimin di ğer ö ğelerinden daha fazla ilgi çekmi ştir. Mesajı alımlayan izleyicilerin aktif ya da pasif olu şu, ara ştırmaların temel sorunsalını olu şturmu şlardır. Günümüzdeki sosyalle şme teorileri, sosyalle şme sürecinde insanların edilgen oldu ğu kadar etkin oldu ğunu savunmaktadır. Bir ba şka ifadeyle insanlar hiçbir zaman yalnızca alıcı konumunda de ğildir. Buradan hareketle, kitle ileti şim araçlarının insanlara sundu ğu her şeyin izleyiciler tarafından alınmadı ğı, bireyin kendi çevresi, ili şkileri, kültürel birikimleri ve algılama kapasitesine göre bir tercih ortaya koyabildi ği belirtilebilir. Bu yakla şıma göre medyayı kullanmak izleyiciler açısından medyanın sundu ğu kültürel ürünleri anlamlandırma sürecidir. Medya mesajları, bu mesajları hazırlayanların niyetlerinin ötesinde farklı şekilde kod açımı yapılır ya da okunur. Bu ara ştırmalarda medya metinlerini okuyanlara ya da kod açımlama yapanlara önemle vurgu yapılır. Okuyucu/izleyici/kod açıcı medya metinleri tarafından önerilen egemen ya da 127

hegemonik mesajlara kar şı direnme ve izledi ği olguları kendi tecrübeleri do ğrultusunda anlamlandırma gücüne sahiptir (Yaylagül 2006, 119).

Günümüzde iki tür izleyici ara ştırması gerçekle ştirilmektedir. İlk olarak, izleyici hakkında en kapsamlı dola şıma giren bilgi biçimi, büyük ölçekli ileti şim kurumları tarafından toplanmaktadır. Bu sayede medya şirketleri bir programla ya da metinsel stratejiyle belli izleyici kesitlerini hedef alarak; herhangi bir zamanda kimin izleyici oldu ğunu bilmek istemektedir. Ancak, Ien Ang’in ileri sürdü ğü gibi, izleyici istatistiksel olarak bilinebilir kılma prati ği, onun fiili toplumsal pratiklerini şeyle ştirme sonucunu do ğurur. Ticaret ve devlet kurumlarının ihtiyaç duydu ğu niceliksel bilgi, izleyicinin gündelik pratikleri tarafından sürekli bozulur. Böylesi bir ba ğlamda, neyin izleme olarak sayılabilece ğine karar vermek güçle şir. Sırandan izleme, dinleme ve okuma pratikleri ve hazları diye bilinenler, ikinci kitle ileti şim paradigmasını olu ştururlar. İzleyiciyi gözlemlemenin bu yolu, sosyoloji ve medya çalı şmalarına getirilen yorumlayıcı yakla şımlar tarafından geli ştirilmi ştir. Ticari örgütlerin daha araçsal kaygılarına karşı bu çalı şmalar, medya izleyicilerinin ya şam dünyası ba ğlamlarını ele almaya çalı şmı şlardır. Bu izleyici ara ştırmalarında dikkatler, sunulan yorumlara ve toplumsal alımlama ili şkilerine odaklanmı ştır (Stevenson 2008, 129-131). Günümüzde Türkiye’de izleyici ara ştırmaları yukarıda de ğinildi ği şekilde istatiksel olarak izleyici belirlemek için yapılmaktadır ve ara ştırmaların izleyicinin do ğasına kar şın geli ştirdi ği bilgi birikimi genellikle eksik kalmaktadır. Bu noktada izleyici özellikleri ve pratiklerindeki dönü şümü belirlemek mümkün olmamaktadır. Tez çalı şması kapsamında ise izleyicinin yorumlayıcı etkinli ği ve izleme ba ğlamlarına yönelik bir yöntem benimsenmektedir. Bu çerçevede yapılacak olan izleyici ara ştırmasının, hem alana hem de medya endüstrisine önemli veriler aktaraca ğı öngörülmekte; aktif izleyici yakla şımının benimsendi ği bu çalı şma ile televizyon programlarının alımlanı şı çerçevesinde ya şanan kuramsal ve metodolojik tartı şmalara da katkı sa ğlanacaktır.

İzleyici odaklı ara ştırmalar arasında ‘alımlama’ çalı şmaları ise önemli bir yer tutmaktadır. İzleyicinin aktif bir süreç içinde oldu ğunu öngören ara ştırmacılar, bu izleyicilerin televizyonu kendi ihtiyaçları ve istekleri do ğrultusunda kullandıklarını dü şünmektedirler. Kültürel Çalı şmalar gelene ği etrafındaki ara ştırmacılar, izleyicinin televizyon mesajlarını farklı şekillerde yorumlayabilecekleri dü şüncesinden hareketle 128

çe şitli ara ştırmalar yapmı şlardır. Bu noktadan hareketle, medya mesajları birer metin olarak de ğerlendirilir ve izleyicinin farklı okumalar yapabilece ği dü şünülür. Örne ğin Stuart Hall’un modelinde, anlamlı bir söylem olan televizyon metni, bir de ğiş toku ş sürecinin sonunda gerçekle şir. Mesajın tartı şmalı biçimi, ileti şimsel de ğiş toku şta, görece özerk olmasa da ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Kodlama ve kodaçımlama dakikaları belirli zamanlardır. Stuart Hall, üreticiler tarafından kodlanan medya metinleri ile tüketiciler tarafından onların çözülmesi arasında bir ayrım yapılması gereklili ğini öne sürmü ştür. Bu ayrım, izleyicilerin, metinleri anormal veya kar şıt biçimde çözmeleri, ya da tam da egemen ideolojinin tercihi do ğrultusunda davranmaları konusundaki yeteneklerini açı ğa çıkarmaktadır. İzleyiciler kendi okumalarını ve anlamlarını üretmektedirler (Kellner 2006). Bu noktada alıcıların alımlama-kabul davranı şının ve medya/kültür ürünleri kullanımının ara ştırılması ön plana çıkmaktadır. Hall bu modeli, medya kurumlarının nasıl mesaj üretti ğini, nasıl dola şıma soktu ğunu ve alıcıların mesajları nasıl kullanıp anlamlandırdı ğını somutla ştırmak için kullanmı ştır. Bu yakla şımda alıcıların medya metinlerine farklı tepkiler vermesini sa ğlayan çe şitli faktörleri çözümleyerek, farklı tipte seyircilerin medya kültürünü de ğişik biçimlerde nasıl anlamlandırıp kullandıklarına dikkat çekmi ştir. Bu ön bilgiler ı şığında izleyicinin sorunsalla ştırıldı ğı; özellikle Kültürel Çalı şmalar ekolü kapsamında bir alımlama (reception) çalı şması yapılacaktır.

Bu çalı şma ekseninde Kültürel Çalı şmalar gelene ğinin yakla şımı benimsenmi ştir; metnin yapılanmasında ise Stuart Hall’ün bakı ş açısının a ğırlı ğı bulunmaktadır. İngiltere’deki Birmingham Kültürel Çalı şmalar Okulu’nun öncülü ğünü yaptı ğı yakla şıma göre, izleyicilerin mesajlara tek tip yanıt vermesinin mümkün olmadı ğı öne sürülmektedir. Kültürel Çalı şmalar kapsamında popüler kültür, üretim faaliyetinden çok tüketim etkinli ği olarak tanımlanmakta ve alımlama sürecinde bireyin tercih yapma olana ğı vurgulanmaktadır. Kültürel Çalı şmalar gelene ğine göre popüler kültür ‘halka ait’ bir alandır ve popüler kültürde bireylerin seçim yapma ve dolayısıyla iletilen mesajları kabul etmeme olana ğı bulunmaktadır. İzleyiciye bakı şı belirleyen nokta ise edilgen bir izleyici yerine etkin bir izleyici anlayı şıdır. Ang, Kültürel Çalı şmaların etkin izleyici nosyonuyla, basitçe geleneksel ‘kullanımlar ve doyumlar’ yaklaşımındaki özgür, rasyonel ve güçlü tüketicileri kastetmedi ğini; izleyicilerin televizyon izlemeye etkin olarak katılmasını kültürel pratikler ve ili şkiler içinde de ğerlendirdi ğini 129

belirtmektedir. Örne ğin, Morley’in televizyon kullanımı ve televizyon programlarının yorumlanmasına ili şkin ara ştırmalarında Nationwide Audience (1980) ve Family Television (1986) kullanımlar ve doyumlardaki farklı ve çe şitli izleme/okuma tipolojileriyle yetinmemekte, deneyimlerdeki çe şitliliklerin nasıl ve niçin olu ştu ğunu da ayrıntılı bir biçimde yorumlamaya çalı şmaktadır.

İngiliz Kültürel Ara ştırmaları, gençlik kültürlerine, kar şı koyan ve sosyal de ğişimin potansiyel yeni formlarını üretenler olarak bakmı şlardır. Gençlik alt-kültürleri ara ştırmaları sürecinde, İngiliz Kültürel ara ştırmaları, kültürün nasıl kimlik ve grup üyeli ğinin ayırıcı formlarını olu şturdu ğunu göstermi ş ve çe şitli gençlik alt-kültürlerinin kar şı koyucu potansiyelini tespit etmi şlerdir. Kültürel ara ştırmalar, kendi özgün stillerini ve kimliklerini olu şturarak, alt kültürlerin hakim kültür ve kimlik formlarına nasıl direnç gösterdi ğini de belirlemi ştir (Kellner 2006). Toplumsal açıdan gençlik aynı zamanda bir toplumun kendisini toplumsal olarak yeniden üretmesi sürecidir. Gençlik toplum açısından sosyalle şmenin, birey açısından ki şilik ve kimlik sorununun ya şandı ğı bir dönemdir. Genç insan kültürel süreçler yoluyla, toplumsal haritayı ö ğrenerek davranı şlarını sürdürme a şamasında kimlik ve ki şilik sorunlarıyla kar şı kar şıyadır. Kimli ğini toplumsal kültürün soyut sisteminden yani de ğerlerden, normlara kadar uzanan unsurları kavradıkça in şa eder fakat kendi ki şili ğini ortaya koymaya çalı şırken de davranı ş düzeyinde yenilikler arayı şına girer. Tüketim, cinsellik ve gençlik çerçevesinde belirlenen geç modern dönemin kimlik anlayı şı, en belirgin görünümüne zamanımızın gençlik kültüründe kavu şmaktadır. Son yıllarda yapılan çalı şmalarda gençlik kültürleri açık sistemler olarak de ğerlendirilmesi gereken küresel melez kültürler olarak tanımlanmaktadır ve gençli ğin aslında geç kapitalizmin çeli şkilerini cisimlendirdi ği öne sürülmektedir. Gençler aynı zamanda dünya vatanda şı olarak nitelenmektedirler, ba şka bir deyi şle gençlik, küresel kentlerde, yerel kültür ile ulusa şırı kültür gövdeleri arasındaki dinamik kesi şme noktası olarak kar şımıza çıkmaktadırlar (Neyzi 2004, 110).

2009 tarihi itibariyle Türkiye nüfusu 72.5 milyondur ve nüfusun yarısı 28,8 ya şından küçüktür. Nüfus sayımı sonuçlarına göre Türkiye’de 15-24 ya şları arasında yakla şık 12.5 milyon genç ya şamaktadır. Bu da, genel nüfusun yüzde 17,2’sine tekabül etmektedir (tuik.gov.tr 2010). Gençlik kavramı ise Türkiye için ku şkusuz çok güçlü bir 130

potansiyeli temsil etmektedir. Ancak, bu potansiyelin geli şimi yetersiz kalmaktadır. Gençlik içinde, politika olu şturma açısından çok farklı ko şulları ve ihtiyaçları olan çe şitli kategoriler bulunmaktadır. 2007 rakamlarına göre 15-24 ya ş arası 12 milyon 400 bin genç insandan yüzde 30’u okula gitmekte, yüzde 30’u çalı şmaktadır. Bu gençlerin bir kısmı e ğitim kurumları içinde yüksek kaliteli ö ğrenime eri şme imkanı bulurken ve çalı şanların bir kısmı yüksek nitelikli i şlerde istihdam edilirken, çok daha büyük bir kısmı bu olanaklardan yoksun durumdadır. Dahası, gençlerin yakla şık yüzde 40’ı, yani 5 milyon ki şi ‘atıl’ durumdadır. Ne çalı şmakta ne de okula gitmektedir. Bir ba şka ifadeyle, Türkiye’de ‘görünmeyen veya az görünen gençlik’ kategorisine giren milyonlarca genç birey vardır (Türkiye’de Gençlik 2008, 4-5). Son yıllardaki ilerlemelere ra ğmen, Türkiye’deki gençlerin pek ço ğu, önlerinde fırsatlar açık olsa bile bunları yakalayacak en temel e ğitim, sa ğlık, ya şam becerileri ve öz güvenden yoksundur. Bu durumda herkes kaybetmektedir– yalnızca bireylerin kendileri de ğil, aileleri, yakın çevre ve uzun vadede tüm toplum. Son 80 yılın modernle şme süreci, toplumu genelde köklü biçimde de ğiştirmi ş ve milyonlarca gence e ğitim, istihdam, sa ğlık ve sosyal/siyasal katılım yollarını açmı ş olsa bile, pek çok genç hala umutsuz ve sosyal ya şam düzeyi oldukça dü şük seviyededir. Geçti ğimiz 10 yıl içinde dünyada 155 ülke kendi ulusal gençlik politikalarını ve 168 ülke de gençlik koordinasyon mekanizmaları kurmu ştur. Bölgede ekonomisi en hızla büyüyen ve genç nüfusu en kalabalık OECD ülkelerinden biri olan Türkiye’nin bu uluslararası ilerlemeyi yakalaması gerekmektedir. Özellikle e ğitim, sa ğlık, istihdam, sosyal ve politik katılım konularını içine alan kapsamlı bir gençlik politikası geli ştirilmesi ve tüm sektörlerde gençlerle ilgili kurulu şlar arasındaki koordinasyonun arttırılmasına ihtiyaç vardır (Türkiye’de Gençlik 2008, 17-18).

19. yüzyıldan itibaren Türkiye siyasal tarihinin önemli aktörlerinden biri olan gençler, 1980 sonrasında sessiz bir kitle haline dönü şmü ş ve bu onların pek çok ele ştiriye maruz kalmalarını beraberinde getirmi ştir. 1980 sonrası ku şak olarak adlandırılan bu ku şak, Cumhuriyet’in tüm ku şakları tarafından ele ştirilere u ğrayan, - apolitik, depolitize, bencil, kayıtsız, vurdumduymaz - bir ku şak olarak ço ğunlukla olumsuz bir şekilde nitelendirilmekte ve bu ku şaktan bahsedilirken önceki ku şaklar ile bir kopu şa gönderme yapılmaktadır. Ku şkusuz bu süreç 1980 askeri darbesi ve 1983 sonrası uygulanan neo- liberal ekonomik politikalarına dayanmaktadır (Lüküslü 2009, 14). Di ğer yandan 131

dönü şen dünya, gündelik hayattaki de ğişimler, kitle ileti şim araçlarında ya şanan de ğişim ve bu ortama adapte olmakta hiç zorlanmayan gençlerin sürüklendi ği popüler kültür deseni. Bu iklimde yeti şen gençlerin yukarda yakı ştırılan sıfatların yanında aynı zamanda yeni dünyanın yönünü belirleyecek bir potansiyele sahip oldu ğu gerçe ğini de göz ardı etmemek gerekiyor. Çünkü yeni dünyayı en iyi tanıyan onlar…Ancak bu gençlik ortamını anlamak ve bu yönde çözümlemeler yapmak gerekmektedir. Her ne kadar bir izleyici ara ştırması da olsa çalı şma kapsamında, gençleri anlama ve bu desenin okunmasına bir nebze de olsa katkı sa ğlamak amaçlanmı ştır.

Hızlı toplumsal de ğişmeyle birlikte gençlerin zamanlarının ço ğunu ailelerinin dı şında geçirmeye ba şlamaları, aile içindeki do ğal e ğitim sürecinin yerini çe şitli kurumlara bırakmasına neden olmu ştur. Günümüz gençli ği açısından, sosyalizasyon sürecinde ebeveynlerin ve ö ğretmenlerin sosyalle ştirici rolleri, özellikle televizyon ve internet aracılı ğıyla yayılan, e ğlence ve gösteri endüstrisi tarafından olu şturulan ve pazarlanan popüler görsel kültür unsurlarının sundu ğu modeller kar şısında daha az etkide bulunur hale gelmi ştir. Medya ve medyanın etki derecesi, kapsamı ve boyutu toplumsal de ğerlerin yön de ğiştirmesinde veya güçlenmesinde önemli bir role sahiptir. Bu de ğişimlerin en çok hissedildi ği kesim ise ki şili ğini olu şturma sürecinde olan gençlerdir. Bu de ğişimlerde hemen hemen bütün evlere girmi ş olan görsel ve i şitsel yapıya sahip televizyonun etkisi önemli bir konumdadır. Televizyonun, aile içi ili şkilerde oldu ğu kadar gençlerin ki şili ğini oluşturma sürecinde de belirleyicili ği ifade edilmektedir. Bu kapsamda medya ve izleyici kavramaları çerçevesinde şekillenecek olan çalı şmada; gençlerin kitle ileti şim araçlarını izleme alı şkanlıkları ve 15-24 ya ş arası gençlerin televizyon dizilerini izleme pratiklerindeki dönü şüm ele alınacaktır. Temel sorun gündelik hayat rutinleri, sosyal ortam ve izleyici alı şkanlıklarının televizyon dizilerini izleme noktasındaki belirleyicili ğini ortaya koymak ve izleyici alı şkanlıklarında ya şanan de ğişimin do ğasının anlamlandırılmasıdır. Tez çalı şması kapsamında üzerinde durulacak olan ve temel tartı şmaları özetleyen kavram ve terimler ‘medya’, ‘televizyon dizisi’ ‘gençlik’ ‘izleme pratikleri’ ve ‘alımlama’ olarak sıralanabilir.

Stuart Hall’ün ‘kodlama-kodaçımlama’ modelinden hareketle çalı şmanın kodaçımı yani izleyicilerin bu kodlar sistemini açarak okuma/anlamlandırma evresinin analizinde etnografik yöntem, Hall’ün üç farklı okuma biçiminden (egemen, kar şıt, tartı şmacı) 132

hareketle, izleyicilerin okuma biçimlerini ortaya koymak amacıyla kullanılmı ştır. Ayrıca Kültürel Çalı şmalar yakla şımı olarak bir çözümleme yaparken, ba ğlamından; içinde bulundu ğu ortamdan soyutlamadan o ortamla birlikte şekillendi ği evreleri göz önüne alarak sadece izleyici söylemleri de ğil aynı zamanda gündelik hayatları ve sosyal dünyaları içinde şekillenen izleme pratikleri gözden geçirilmi ştir. Di ğer yandan Marks’ın, “Maddi hayatın üretim tarzı, sosyal, siyasal ve entelektüel hayatın genel sürecini belirler. İnsanların ya şam biçimini belirleyen bilinçleri de ğildir; ama onların bilincini belirleyen sosyal ya şam biçimleridir. İnsanların bilinç biçimi insanların maddi ya şam ko şulları tarafından belirlenir. Dü şünme, kavrama ve daha genel olarak fikirlerin üretimi kendi ya şam gereksinimlerini üreten insanların günlük etkinlikleri tarafından saptanır” sözleri ölçü alınarak, bu sayede insanların ya şamlarını belirledi ği kadar şartların da insanların ya şamlarını belirledi ği yakla şımı benimsenmi ştir 35 (Forum 2007, 200-211). Bu kapsamda Kültürel Çalı şmalar gelene ği içerisinde izleyicilere yönelik alımlama analizi yapılacaktır. Alımlama analizi kavramsal çerçevesini hem be şeri hem de sosyal bilimlerin bile şenlerinden kurmaktadır. Kültürel incelemelerde olduğu gibi, alımlama analizi de medya iletisini kültürel olarak kodlanmı ş söylemler olarak ele alırken izleyicileri anlam üretme ajanları olarak tanımlamaktadır (Kellner 2006). Bu kapsamda çalı şma a şağıda sunulan hipotezler ve sorular çerçevesinde yapılandırılmı ştır.

4.1.1. Ara ştırma Soruları/Hipotezler

Çalı şmanın alımlama sürecine ait temel hipotezi şudur:

Gündelik hayat rutinleri ve sosyal ya şam tarzları, gençlerin televizyon izleme alı şkanlıklarını belirlemektedir. Bu çerçeve gençlerin televizyon dizilerini izleme pratiklerini de kapsamaktadır.

35 Alt-yapının üst yapıyı belirledi ği, dolayısıyla Marksizm’in ekonomik indirgemecilik oldu ğu fikrinin geçersizli ği Marks’ın insan ve tarih anlayı şında açıkça görülür: “ İnsan kendi tarihini yapar. Bunu kendini içinde buldu ğu ko şullarda yapar. İnsanlar ne içinde bulundukları ko şulların esiridirler, ne de bu ko şullardan ba ğımsız olarak kendi tarihlerini yaparlar. Ya şadıkları ko şullarda olu şturdukları dü şüncelerle ko şulları de ğiştirmek için mücadeleyle kendi tarihlerini yaparlar. Böylece kendilerini ve toplumlarını olu şturur ve de ğiştirirler.” (Forum 2007, 216 ).

133

Çalı şmanın alımlama sürecine ait alt hipotezleri şunlardır:

 Kullanımlar ve Doyumlar yakla şımının önü sürdü ğü gibi ihtiyaçlar ve gereksinimler dizilerin izlenmesinde etkili olabilir ancak gençlerin içinde bulundukları televizyon izleme ortamı ve ya şam ko şulları bu süreçte daha etkilidir.

 Gençlerin hangi dizileri izledi ğini bilmek nicel ara ştırma yöntemleri açısından ortaya konulan en önemli veridir ancak bu dizilerin neden izlendi ği ve hangi ortamlarda izlendi ğini belirlemek hangi dizilerin izlendi ği bilgisinin en önemli belirleyicisidir.

 Gençler televizyon dizilerini internet gibi farklı mecralardan da takip etmektedirler. Bu izleme prati ği sayesinde ‘aile televizyonu’ yakla şımı zayıflamaktadır.

 Gençler arasında televizyon ve dizi ba ğımlılı ğı vardır ancak yeni ileti şim teknolojilerinin sundu ğu ortamlar bu ba ğımlılı ğı kırmaktadır.

Çalı şmanın anlamlandırma sürecine ait temel hipotezi şudur:

Televizyondaki diziler, farklı temsiller içindeki farklı vurguları ve çok anlamlı yapıla şmasına ba ğlı olarak, genç izleyiciler tarafından farklı biçimlerde anlamlandırırlar.

Çalı şmanın anlamlandırma sürecine ait alt hipotezleri şunlardır:

 Genç izleyicilerin aile ortamları, okul çevreleri, sosyo-ekonomik düzeylerine göre metinleri (dizileri) farklı biçimlerde anlamlandırmaktadırlar. Ancak bazen bu etkenlerden hangisinin daha belirleyici oldu ğunu tespit etmek mümkün de ğildir. İzleyici prati ğinin karma şık do ğası bu konuda net bir tablo ortaya konulmasını engeller.

 Gençler için televizyon dizilerinde kullanılan müzik, ünlü oyuncular, tanıtımı ve yayınlandı ğı kanal dizinin kalitesini belirlemektedir. Gençlerin dizileri takip etmesindeki nedenlerin ba şında dizisinin konusundan önce bu tür etkenler gelmektedir.

 Morley, Nationwide çalı şmasında şu temel varsayımdan hareket etmi ştir; “bireysel okumaların en önemli belirleyicisi, bireyin daha önceden edindi ği 134

kültürel de ğerler ve pratiklerdir”. Bu çalı şmada ise buna ek olarak izleme pratiklerinin ve ortamının da anlamlandırma sürecine katkıda bulundu ğunu, izleyicinin hangi ortamda ve medyayı nasıl kullandığının da anlamlandırma sürecini belirleyici oldu ğu savı yer almaktadır.

Çalı şmanın varsayımlarından hareketle ara ştırma soruları şunlardır:

1. Nasıl bir aile yapısına sahiptirler ve aile bireyleriyle ili şkileri nasıldır?

2. Ailelerin sosyo-ekonomik düzeyi nedir ve gençler bu durumu nasıl anlamlandırmaktadırlar?

3. Gündelik hayat rutinleri nelerdir ve ev ortamında hangi alanları kullanırlar?

4. Sahip olunan kitle ileti şim araçları nelerdir ve kaç adettir ve bu araçları kullanma noktasında bir paylaşım var mıdır?

5. Kitle ileti şim araçlarıyla geçirilen zaman noktasında ailelerle problem ya şanmakta mıdır?

6. Gündelik hayatta kitle ileti şim araçlarından hangilerini ve hangi sıklıkla kullanırlar?

7. Medyada hangi içerikleri ve hangi ortamlarda takip ederler?

8. Televizyon dizileri izlerler mi ve hangi mecralardan takip ederler?

9. Düzenli olarak izledikleri diziler ve aileleriyle birlikte izledikleri diziler hangileridir?

10. Takip edilen dizileri neden izlemektedirler?

4.1.2. Veri Toplama Teknikleri (Görü şme Süreci ve Ba ğlamı)

Bu çalı şmada nitel ara ştırma tekni ği kullanılmı ştır. Bunun nedeni, nitel ara ştırmalar, ara ştırma yapılan ya da yapılması planlanan ki şilerin sahip oldukları deneyimlerinden do ğan anlamların sistematik olarak incelenebilmesinde tercih edilen bir tekniktir (Ekiz, 2003). Nitel ara ştırma tekniklerinin do ğal ortama duyarlılık sa ğlaması, ara ştırmacının katılımcı rolü olması, bütüncül bir yakla şıma sahip olması, algıların ortaya konmasını 135

sa ğlaması, ara ştırma deseninde esnekli ği olması ve tümevarımcı bir analize sahip olması önemli özellikleridir (Yıldırım; Şim şek 2006, 35-42). Bu ba ğlamda nitel ara ştırmalar, ara ştırmanın üretildi ği sosyal ba ğlama duyarlılı ğı sa ğlamaktadır. Yapılan ara ştırma her şeyden önce ‘kalitatif’ tekniklere dayanılarak yürütülmü ş ve derinlemesine görü şmeler esas alınmı ştır.

Sosyal bilimlerde ve özellikle nitel ara ştırmalarda en sık kullanılan veri toplama yöntemi en genel anlamda görü şmedir. Briggs (1986), görü şmenin sosyal bilimler alanında kullanılan en yaygın veri toplama yöntemlerinden biri oldu ğunu ve bireylerin deneyimlerine, tutumlarına, görü şlerine, şikayetlerine, duygularına ve inançlarına ili şkin bilgi toplamada etkili oldu ğunu vurgulamaktadır. C.J. Stewart ve W.B.Cash (1985) ise görü şmeyi, önceden belirlenmi ş ve ciddi bir amaç için yapılan, soru sorma ve yanıtlama tarzına dayalı kar şılıklı ve etkile şimli bir ileti şim süreci olarak tanımlamaktadır. Patton’a göre ise görü şmenin amacı, bir bireyin iç dünyasına girmek ve onun bakı ş açısını anlamaktır. Görü şme, ara ştırmacıya büyük ölçüde esneklik sa ğlar. Soruların yeri de ğişebilir, bazı sorular sorulmayabilir ya da bazı sorular detaylandırılabilir. Ara ştırmacı veri toplamada bizzat bulundu ğu için yanıt alma oranı tam ve yüksek olur ve görü şme sürecinde kar şı tarafın sözel olmayan davranı şlarını kaydederek, elde edilen bilginin geçerlili ği hakkında ipuçları sa ğlar. Ara ştırmacı ortam üzerinde kontrol sa ğlar ve görü şme yoluyla derinlemesine bilgi elde edebilir. Görü şme yönteminin bu türlü artıları oldu ğu gibi bazı zayıf yönleri de vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz; maliyeti ve harcanan zaman (ki şilerin belirlenmesi, ileti şim kurmak, randevu ayarlamak, ula şım, görü şme ka ğıt, bantların çözümlenmesi) di ğer yöntemlere göre daha fazladır. Ayrıca, ara ştırmacı, veri kayna ğından etkilenerek, onu yanlı ş anlayabilir veya yanlı davranabilir, görü şülen ki şiler o andaki öznel yargıları ve hatırladıkları ile cevap verdikleri için veriler sınırlıdır, gizlilik ortadan kalktı ğı için bilgiler sosyal olarak kabul edilebilir ölçülerde kalır, kesin bir soru standardı olmadı ğı için zaman zaman kullanılan farklı sorular, de ğerlendirme sırasında bilgilerin kar şıla ştırılmasında güçlükler do ğurabilir, bireylere ula şma güçlü ğü çekilebilir (akt. Yıldırım; Şim şek 2006, 119-125).

Görü şme tekni ği iki biçimde gerçekle ştirilmektedir: ‘Yapılandırılmı ş’ ve ‘yapılandırılmamı ş’ görü şme. Yapılandırılmı ş görü şmede amaç, görü şülen bireylerin verdikleri bilgiler arasındaki paralellikler ve farklılıkları saptayarak, buna göre 136

kar şıla ştırmalar yapmaktır. Yapılandırılmamı ş tür ise ke şfe yöneliktir. Önceden belirlenmi ş sorular ve yanıtlar yoktur. Ara ştırma, görü şme sırasında biçimlenir ve derinle şir. M.Q. Patton (1987) ise üç tür görü şme yakla şımından bahseder. Bunlar; sohbet tarzı görü şme, görü şme formu yakla şımı ve standart açık uçlu görü şmedir (Yıldırım; Şim şek 2006, 121-122). Çalı şma kapsamında da görü şme yöntemiyle veriler toplanmı ş; bu kapsamda görü şme formu yakla şımı benimsenmi ştir. Görü şme formu yönteminde görü şmeci önceden hazırladı ğı konu veya alanlara sadık kalarak hem önceden hazırlanmı ş soruları sorma, hem de bu sorular konusunda daha ayrıntılı bilgi alma amacıyla ek sorular sorma özgürlü ğüne sahiptir. Görü şme formu, ara ştırma problemi ile ilgili tüm boyutların ve soruların kapsanmasını güvence altına almak için geli ştirilmi ş bir yöntemdir. Bu çerçevede görü şme sırasında soruların cümle yapısı ve sırası de ğişmi ş, bazı konuların ayrıntısına gidilmi ş ve daha çok sohbet tarzı bir yöntem benimsenmi ştir. Çalı şma kapsamında alan ara ştırmasında kullanılan görü şme tekni ğinin seçilme nedenlerinin ba şında sohbet ortamında gerçekle şen söyle şinin daha samimi bir ortamda gerçekle şmesi ve bunun sonucunda gündelik hayat rutinlerine ve televizyon izleme pratiklerine dair daha ayrıntılı bilgi vermeleridir. Di ğer yandan ara ştırmanın amacı açısından alan ara ştırması için en uygun yer gündelik hayatta i ş alanı veya okul, zaman açısından da serbest zaman dilimleri olarak belirlenmi ştir. Böylece aile ortamından veya görü şme anında yanında herhangi birinin bulunması sonucu devreye giren suskunluk sarmalı sendromunu ortadan kaldırılmaya çalı şılmı ştır. Çalı şan görü şmecilerle i ş ortamında, çalı şmayan görü şmecilerle de okulda, evde veya ev dı şında serbest zamanı de ğerlendirdikleri ortamlarda görü şmeler yapılmı ştır. Görü şme tekni ği bu zaman ve yer sınırlandırma açısından da uygun görünmektedir.

Görü şme yöntemi ile konunun tanımlanmaya ve sosyal iletişim tarzında ya şanan de ğişimin do ğasının anlamlandırılmaya çalı şıldı ğı çalı şmada, veri toplama yöntemi olarak yarı yapılandırılmı ş görü şme tekni ği kullanılmı ştır. Yüz yüze yapılan görü şmelerde açık uçlu soruların yanında, görü şme sürecindeki geli şmelere ba ğlı olarak yeni sorular sorulmu ş; amaçlı örneklem yoluyla ula şılmı ş bireylerin kategoriler bazında temsiliyeti esas alınarak veriler toplanılmı ştır. Bu yöntem ne tam yapılandırılmı ş görü şmeler kadar katı ne de yapılandırılmamı ş görü şmeler kadar esnektir; iki uç arasında yer almaktadır (Karasar 1995, 165). Ara ştırmacıya bu esnekli ği sa ğladı ğı için yarı yapılandırılmı ş görü şme tekni ği kullanılmı ştır. Görü şmeler dijital ses kayıt cihazı 137

ile kaydedilip daha sonra çözümlenmi ştir. Yorumsamacı (hermeneutik) yakla şımın gere ği olarak, konular hakkında ölçme-test etme-de ğerlendirmeye dayalı bir analiz biçiminden çok, veri toplama-yorumlama-yeni sorular ortaya koyacak farklı de ğerlendirmelerde bulunma süreci benimsenmi ştir.

4.1.3. Ara ştırmada Örneklem Seçimi

Çalı şmanın ara ştırma çerçevesini belirleyen alımlama analizi, izleyici-içerik ili şkine dair hem nitel hem de ampirik nitelikte bir çözümleme geli ştirmektedir. Derinlemesine görü şme ve gözlemlerle izleyici hakkında ampirik veriler elde ederken, bu verileri içeri ğe dair verilerle kar şıla ştıran nitel yöntemler kullanılmaktadır. Amaç, alımlamayla ilgili süreçleri inceleyip, medya içeri ğinin kullanım ve etkileriyle ilgili bir tavır geli ştirebilmektir (Jensen; Rosengren 2005, 63). Bu çerçevede çalı şma kapsamında amaçlı örnekleme yolu izlenmi ştir. Amaçlı örnekleme yöntemleri tam anlamıyla nitel ara ştırma süreci içinde ortaya çıkmı ştır. Amaçlı örnekleme zengin bilgiye sahip oldu ğu dü şünülen durumların derinlemesine çalı şılmasına olanak vermektedir. Ayrıca amaçlı örnekleme yöntemlerinden maksimum çe şitlilik örneklemesi temel alınmı ştır. Maksimum çe şitlilik örneklemesi göreli olarak küçük bir örneklemi olu şturmak ve bu örneklemde çalı şılan probleme taraf olabilecek bireylerin çe şitlili ğini maksimum derecede yansıtmaktır (Yıldırım; Şim şek 2006, 107-108).

Çalı şmada, gençlerin gündelik hayat rutinleri ve televizyon izleme alı şkanlıkları ve buna ba ğlı olarak televizyon dizilerini izleme pratiklerine yönelik yapılan alımlama çalı şmasının evrenini, Türkiye’de ya şayan tüm 15-24 ya ş arası kentli alt-orta-üst sınıf bireyler olu şturmaktadır. Ara ştırmanın deseni gere ği uygulama alanı sosyo-ekonomik düzey de ğişkenine göre belirlenmi ştir. Bu sebeple Devlet İstatistik Kurumu’nun verilerine ba şvurularak, bu bilgiler ı şığında dü şük-orta ve yüksek sosyo-ekonomik düzeylerden bireyler seçilmi ştir. Çalı şma bu evren içinde kendine örneklem olarak, kültürel açıdan en fazla çe şitlili ği sunan illerden biri olan Ankara şehrinde Türkiye İstatistik Kurumu tarafından sosyo ekonomik de ğerlendirmede her üç kategoriyi de içinde bulunduran (dü şük-orta-yüksek) semtlerden Yenimahalle’de ya şayan 50 genç 138

birey seçilmi ştir. 36 Rastlantısal örneklem yöntemiyle seçilen ve her yaş kategorisinden 5 ki şiyle yapılan görü şmelerde gençlerin 26’sı çalı şan, 22’si ö ğrenci ve 2’si i şsiz bireylerden olu şmu ştur. Çalı şan ve ö ğrenci kategorilerinin belirlenmesinde ise Türkiye’de Gençlik ara ştırmasının genel verileri esas alınarak belirli bir ölçek olu şturulmu ştur.

Ara ştırmadan önce üniversite ö ğrencileri arasında her ya ş kategorisinden birer ki şiyle derinlemesine görü şme yapılmı ştır. Görü şme formu asıl örnekleme uygulanmadan önce, derinlemesine görü şmelerin uygulanabilirli ğini ve soruların kalitesini test etmek üzere bir pilot çalı şma yürütülmü ştür. Pilot çalı şmasının ı şığında bazı sorular düzeltilmi ş ve bazı yeni sorular eklenmi ştir. Bunun yanında, pilot çalı şmasında soru formundaki bazı sorular de ğiştirilmi ş ve yeniden kategoriler belirlenmi ştir. Pilot çalı şmasının verileri sadece bu amaç kapsamında kullanılmı ş ve son veriler içinde de ğerlendirmeye alınmamı ştır. Böylece yarı yapılandırılmı ş soru formu toplam 34 sorudan olu şmu ş, mülakat sürecindeki geli şmelere ba ğlı olarak yeni sorular sorulmu ştur. Di ğer yandan yarı yapılandırılmı ş soru formunun geçerlili ğine yönelik olarak uzman (meslekta ş) teyidi alınmı ştır. Herhangi bir formun, özelliklerine ba ğlı olarak geçerlilik düzeyinin hesaplanmasında kullanılması muhtemel istatistiksel teknikler mevcuttur ( Şim şek 2007, 120). Derinlemesine görü şme alanında gerçekle ştirilen uygulamalarda kullanılan soruların geçerlilik çalı şmasında kapsam geçerlili ğine bakılmı ştır. Bu amaçla bir kapsam geçerlili ği alan uzmanları grubu olu şturulmu ştur. Kapsam geçerlili ği çerçevesinde, yarı yapılandırılmı ş görü şme formunun sayı ve nitelikçe yeterli olup olmadı ğını belirlemek için konu alanı uzmanlarının görü şleri alınmı ştır. Bu do ğrultuda bir konu alanı uzman grubu olu şturulmu ş 9 konu alanı uzmanı formu incelemi şler, hazırlanan de ğerlendirme formunda görü şlerini bildirmi şlerdir. De ğerlendirme formu (1) uygun (2) uygun de ğil (3) önerileriniz şeklinde olu şturulmu ştur. 9 konu alanı uzmanına verilen de ğerlendirme formu 9 uzmandan da geri gelmi ştir. Uzmanların

36 Sosyal olayların, içinde bulunulan ortama göre de ğişti ği varsayımından hareketle, hiçbir ara ştırmanın sonuçları ba şka bir duruma do ğrudan genellenemez. Ancak nicel ara ştırmada oldu ğu gibi nitel ara ştırmada da, ara ştırma sonuçları bir dereceye kadar benzer ortamlara ve durumlara genellenebilir. Fakat bu, farklı bir biçimde yapılır. Nicel ara ştırmada bu genelleme do ğrudan olabilirken, nitel ara ştırmada genelleme dolaylı yoldan yapılabilir. Yani genellemeler; ilkeler, kurallar biçiminde de ğil, deneyimler ve örnekler biçimindedir. Ayrıca sayısal genelleme yerine analitik genelleme söz konusudur (Yıldırım; Şim şek 2006, 258).

139

de ğerlendirmeleri sonucunda kapsam geçerlilik oranı hesaplanmı ştır. Hesaplamada kullanılan formül a şağıdaki gibidir: N KGO = G -1 N / 2

NG: Uygun diyen uzman sayısı

N: Görü ş bildiren uzman sayısı

Uzmanların sorular hakkındaki görü şleri do ğrultusunda yapılan analizler sonucu soruların Kapsam Geçerlilik Oranı (KGO) .77 olarak hesaplanmı ştır. KGO sonucunda istatistiksel olarak anlamsız olan maddeler testten çıkarılmı ştır.

4.1.4. Çalı şmanın Sınırları

Medya, Türkiye’de insanların gündelik ya şantısını doldurmada büyük bir rol üstlenmi ştir. Genç nüfusun oldukça fazla oldu ğu ülkemizde, özellikle e ğitim ça ğında bulunan ve kimlik in şa sürecinin önemli bir evresinde olan gençlerin genel olarak kitle ileti şim araçlarını izleme alı şkanlıkları bu çalı şmanın konu eksenini olu şturmaktadır. Bu çerçevede 15-24 37 ya ş arası gençlerin televizyon dizilerini izleme pratiklerindeki dönü şümü ele alınacaktır. Televizyon dizilerinin kapsamı ise Türkiye’de yayınlanan her türlü diziyi içine alan yerli-yabancı yapımlarla sınırlıdır.

İzleme pratikleri ise kendi içinde iki kısma ayrılmıştır. Öncelikle alı şkanlıkları gösteren; ki şilerin bo ş zaman etkinlikleri, yayınları takip süreleri, günün hangi saatinde hangi programların takip edildi ği ve medya izleme biçimleri ele alınmı ştır. Medya araçlarını izlerken gösterdikleri davranı şlara ili şkin soruların yer aldı ğı ikinci alt kısımda ise;

37 Birle şmi ş Milletler Kalkınma Programı’nın hazırladı ğı 2008 Türkiye Ulusal İnsani Geli şme Raporu kapsamında yürütülen Türkiye’de Gençlik ara ştırmasında, genç insan kategorisi 15-24 ya ş dilimindeki bireyler olarak belirlenmi ştir. Birle şmi ş Milletler tarafından on altı-yirmi be ş ya ş arasındaki grubu belirtmek üzere kullanılan gençlik kategorisi, tanımın içinde varolan ya ş sınırlaması yüzünden gözümüze öncelikli olarak ‘biyolojik’ bir kimlik olarak çarpıyor. Her ne kadar gençlik, ilk bakı şta biyolojik bir kimlik olarak gözükse de, gençlik tarihi üzerine yapılan çalı şmalar gençli ğin toplumsal olarak in şa edildi ğini ve anladı ğımız anlamda çocukluk ile yeti şkinlik arasındaki geçi ş dönemini olu şturan gençlik kavramanın de ğişik açılardan ele alınıp incelenebilece ğini göstermektedir. Konuyla ilgili yapılan çalı şmalarda, dönemle ilgili ya ş sınırlaması bazı küçük farklılıklar göstererek de ğişik şekillerde sınıflandırılmı ştır. Çalı şma kapsamında ise gençlik dönemini yansıtan ya ş aralı ğı 15-24 arası olarak belirlenmi ştir.

140

izleyicilerin televizyon dizileri tercihlerine yönelik sorular yanında, bu programların her birini ne sıklıkla izledi ği ve izlenme ortamı irdelenmi ştir. Görü şme yapılan ki şilerin gündelik hayat tarzları, gündelik hayat içerisinde medya organları ile ili şkileri, sosyal çevreleri ve aile yapısı ile ilgili bilgiler de gözden geçirilmi ştir.

4.1.5. Katılımcılar

Yenimahalle’nin farklı semtlerinden seçilen 50 ki şi ile 25 Ocak – 15 Şubat 2010 tarihleri arasında yüz yüze evlerinde, ev dı şında ve i ş ortamında görü şmeler yapılmı ştır. 15 dakika ile 1 saat arasında süren görü şmeler, hazırlanan görü şme formları üzerinden dijital ses kayıt cihazına kaydedilerek gerçekle ştirilmi ştir. Alan çalı şmasında, sosyo- ekonomik ve kültürel durumlarına göre 15-24 ya ş arasındaki her ya ş grubunda 5’er ki şi olmak üzere toplam 50 ki şiye 34 civarında soru yöneltilmi ştir. Sorulan sorular 5 ba şlık altında toplanmaktadır; yarı yapılandırılmı ş soru formu ile gerçekle ştirilen görü şmeler için hazırlanan sorulardan ilk ba şlıkta sosyal ortamını belirlemeye yönelik sorular, ikinci ba şlıkta gündelik hayat rutinlerine yönelik sorular, üçüncü ba şlıkta izleme alı şkanlıklarına yönelik sorular, dördüncü ba şlıkta dizilere yönelik sorular ve be şinci ba şlıkta ise izleme nedenlerine yönelik sorular sorulmu ştur. Gençlerin sorulara verdi ği yanıtlar, her birey için ayrı olarak kendi sosyal ortamı, gündelik hayat rutinleri, izleme alı şkanlıkları, dizi izleme pratikleri ve izleme nedenleri ba ğlamında de ğerlendirilmi ştir.

Çalı şma kapsamında yapılan görü şmeler gündelik hayatın temel mekanları olarak ev, iş ve okul ortamında, yanı sıra serbest zaman alanları olarak parklar, gençlik merkezleri ve alı şveri ş merkezlerinde gerçekle ştirilmi ştir. Görü şmecilerin görü şme yapılma anında yanlarında birisinin (arkada ş, patron, akraba vs.) olması halinde seslerinin kısılması ve ifadelerinin de ğişmesi bu süreçte ya şanan güçlükler arasında yer almaktadır. Bu yüzden görü şmeciler mümkün oldu ğunca rahat oldukları ortama çekilerek görü şmeler yapılmaya çalı şılmı ştır. Yapılan görü şmelerde ya ş faktörünün önemi gözlenmi ş; ya ş arttıkça görü şme sürecinin ve kalitesinin arttı ğı ve bu görü şmecilerin gündelik hayat ve sosyal ya şamlarına dair konu şmaktan çekinmedikleri ancak küçük ya ştaki görü şmecilerin bu konularda daha çekingen davrandı ğı belirlenmi ştir. Ayrıca aileleriyle sorunlu olan görü şmecilerde ise daha az konu şma e ğilimi gözlenmi ştir. Görü şme yapılan gençlerin verdikleri yanıtların çözümlemeleri sırasında çe şitli kısaltmalardan 141

yararlanılmı ştır. Do ğrudan alıntı yapılan bölümlere müdahale edilmemi ş ve sonrasında görü şme yapılan ki şiyle ilgili olarak ya ş, cinsiyet ve i şleri ile ilgili kısaltmalara yer verilmi ştir. Di ğer yandan aynı ya ş kategorisi ve aynı cinsiyet grubu ve aynı meslek sahibi olması durumunda görü şmecileri birbirinden ayırabilmek için özelliklerinin belirtildi ği kısmın ardından A, B, C gibi sınıflandırmalara gidilmi ştir.

4.2. ANAL İZ ( İZLEY İCİ YANITLARININ YORUMLANMASI)

Çalı şmanın bu bölümünde, önceki bölümlerde kuramsal zemini hazırlanan, televizyon dizilerinin izleyicisi olarak seçilen gençlerin okuma pratikleri analiz edilmektedir. Ankara’da farklı sosyo-ekonomik gelir düzeylerini temsil eden yerle şim yerlerinde gerçekle ştirilen alan ara ştırması kapsamında görü şme yapılan 50 ki şinin 29’u erkek, 21’i ise kadındır. Bu ki şilerin 26’sı çe şitli i şlerde çalı şmakta, 22’si ö ğrenci ve 2’si de işsizdir. Ö ğrencilerin 15’i ortaö ğretim, 5’i lisans ve 2 lisansüstü düzeyindedir. Çalı şanlar noktasında farklı meslek gruplarına mensup olanlardan seçim yapılmaya çalı şılmı ştır. Ancak bu ya ş grubundaki ki şilerin Türkiye’nin yapısıyla alakalı olarak iyi işlerde yer alamadıklarını belirtmek gerekmektedir. Bu kapsamda görü şme yapılan gençlerin meslek grupları şunlardır; çırak, mobilya satı ş elemanı, restoran çalı şanı, çaycı, tamirci çıra ğı, stajer, temizlik personeli, tezgahtar, internet cafe çalı şanı, süpermarket ve alı şveri ş merkezi çalı şanı, esnaf, güzellik uzmanı ve kırtasiye çalı şanı gibi…Görü şme yapılan gençlerin ailelerinin gelir durumuna bakıldı ğında orta gelirli vatanda şların ço ğunlukta oldu ğunu görüyoruz. Görü şme yapılanların 3’ünün ailesi bin lira ve altı seviyesinde, 17’sinin 1-2 bin lira arası, 16’sının 2-3 bin lira arası, 7’sinin 3-4 bin lira arası, 5’inin 4-5 bin lira arası ve 2’sinin de 5 binden fazla aylık gelirleri bulunmaktadır. Çalı şanların ço ğu kazançlarını ailesiyle birlikte ortak hesapta toplamaktadır. İki çalı şan hariç hepsi aileleriyle birlikte ya şamaktadır. Bu durumun televizyon-aile ili şkisi ortaya koyma noktasında yapılacak olan analizler için zemin olu ştu ğunu söyleyebiliriz. Aileleriyle birlikte aynı ortamı payla şmayan iki ki şiden biri i ş arkada şlarıyla di ğeri ise sınava hazırlanan birisi olarak arkada şlarıyla birlikte ya şamaktadır. Bununla birlikte kültürel anlamda bir çeşitlilik sunan Ankara ilinde görü şme yapılan gençlerin 3’ü Sivaslı, 8’i Yozgatlı, 2’si Konyalı, 3’ü Kayserili, 10’u Ankaralı (Merkez, Polatlı, Altında ğ, Haymana, Şereflikoçhisar ilçelerinden), 4’ü Çorumlu, 2’si Karslı, 3’ü Çankırılı ve 2’si Kır şehirlidir. Di ğerleri ise Hatay, Ordu, 142

Tunceli, Isparta, Bartın, Sinop, Eski şehir, Kastamonu, Mu ş, Tekirda ğ, Adıyaman, Tokat, Ardahan, Malatya, Amasya’dan olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen ve burada ya şayan insanlardır. Yapılan görü şmeler sonrasında televizyonun bireylerin gündelik hayatlarında önemli bir yere sahip oldu ğu görülmektedir. Televizyon, özellikle i ş dönü şü veya okul çıkı şı ak şam saatlerinde izlenmektedir. Televizyon izleme saatlerinin azalmasında veya artmasında hem yayınlanan dizilerin hem de i ş saatlerin belirleyici oldu ğunu söylemek mümkündür. Görü şmelerde gençlerin genel olarak dramalara özelde ise televizyon komedilerine ve durum komedilerine ilgi gösterdikleri 7 ya da 8 televizyon dizisini ise sürekli olarak takip ettikleri belirlenmektedir.

4.2.1. Gündelik Hayat Rutinleri ve Medya

4.2.1.1. Televizyon-Aile İli şkisi (Ev Ortamı Ba ğlamı ve İzleme Alı şkanlıkları): Gündelik ya şamımız içinde yerle şti ği konum nedeniyle televizyon izlemekteyiz. Roger Silverstone, gündelik hayat ile televizyon ili şkisini inceledi ği çalı şmasında, televizyonun özellikle Batı dünyasında gündelik hayat rutinleriyle kuvvetli bir ba ğlantısı oldu ğunu belirtmektedir (akt. Mutlu 1999, 79). Di ğer yandan televizyon, ça ğda ş toplumlarda pek çok açıdan bir aile aracıdır. Televizyon dramalarında, özellikle de seriyallerde anlatılan öykü olayları aileler etrafında geli şir (Kaplan 1993, 65). Silverstone’a göre de, televizyon evcil bir araçtır ve esas olarak evde aileyle izlenir. Televizyon, aile ve ev kültürümüzün bir parçasıdır (2006, 24). Bununla birlikte, kültürümüz de ğişmektedir, medya içerikleri de ğişmektedir ve Türk aile yapısı de ğişmektedir. Bu kadar de ğişken ve birbiriyle ba ğlantılı olan bu olgular arasında televizyon-aile ili şkisi genelinde gençlerin ev ortamında izlenme alı şkanlıklarının nasıl şekillendi ğine de ğinilecektir. Yapılan görü şmelerde gençlerin ev ortamlarına dair sorular yer almı ştır. Evde kaç ki şiyle ya şadıkları, kendi özel odalarının olup olmadı ğı, varsa bu odada hangi cihazların oldu ğu, bunlarla ne kadar süre harcandı ğı, hangi amaçlarla kullandı ğı gibi sorular sorulmu ştur. Kültürel Çalı şmalar gelene ği içinde metinle sınırlandırılmı ş olan ‘anlamlandırma’, aile vurgusu ve izlemenin kültürel ba ğlamları ile yeniden yapılandırılmı ştır. Bu kapsamda, gençlerin televizyon izleme alı şkanlıkları ve kullanımları ve tercihlerini belirleyen temel etkenlerden birinin ev 143

ortamı oldu ğu ortaya konmu ştur. Farklı de ğişkenlerin kendini gösterdi ği çalı şmada, analiz yapılırken tüm bu özelliklere de ğinilmeye çalı şılmaktadır.

15 Ya ş Kategorisi

Aile Ya şamı: 15 ya şındaki genç görü şmecilerin kısaca ortamları şu şekildedir; hepsi de ailesiyle birlikte ya şamaktadır ancak bir ki şinin babası vefat etmi ş di ğer ki şinin ise anne-babası bo şanmı ş ve annesi ve karde şiyle ya şamaktadır 38 . Aileleriyle aralarının iyi oldu ğunu ifade etseler de büyük karde şleriyle veya küçük karde şleriyle sorunları olduklarını dile getirmekten çekinmiyorlar. Aileyle geçim noktasında iyi olduklarını belirten gençler genellikle sıcak bir ortamda ya şıyorlar ancak ebeveyn ile yeri gelince arkada ş gibi sohbet edemediklerinden, bazı şeyleri payla şmadıklarından yakınmaktalar.

Ailemle aram iyidir, sıcaktır. Bazı konularda ayrımcılık oluyor ama.

(K-15-Öğrenci-B)

Ailemle aram iyidir, abimle anla şamasam da annemle iyiyizdir.

(E-15-Öğrenci)

15 ya ş kategorisindeki her bireyin ya şadıkları evlerde kendi özel odası bulunmaktadır. Odayı karde şle payla şma durumu söz konusudur ancak burada asıl önemli olan evin di ğer alanlarını kullanıp kullanmamalarıdır. Bu konuda yapılan görü şmelerde gençlerin evin di ğer alanlarını (salon, mutfak, oturma odası vs.) kullandıkları ve ders çalı şma zamanları hariç ço ğu vakitlerini bu ortak alanlarda geçirdikleri belirlenmektedir. Sadece erkeklerden bir ki şi genellikle kendi odasında kaldı ğını belirtmektedir. Bu gencin di ğer özelliklerine baktı ğımız zaman her şey normal gözükmektedir ancak anne emekli baba çalı şmaktadır; aralarındaki ya ş farkının ise oldukça fazla oldu ğu gözlenmektedir.

38 Anne-baba kaybının ya şandı ğı veya bo şanmaların ya şandı ğı durumlarda gençlerin izleme alı şkanlıklarında ve dizileri takip noktasında aynı ya ş kategorisindeki gençlerle farklılıklar olup olmadığı ayreten incelenip ele alınacaktır. 144

Gündelik Hayat ve Televizyon: Ev halkının gündelik ya şamında televizyon önemli bir yer kaplamaktadır ve gündelik zaman planlamasında televizyonun belirli bir zaman dilimi içinde bu programa dahil oldu ğu bilinmektedir. Ortak alan olarak oturma odasının ba ş kö şesinde televizyon vardır ve sohbet ortamını ve sosyal ili şkileri bölmektedir (Gauntlett; Hill 2005, 49). Gündelik hayat rutinlerinde okul ve i ş haricinde kalan zaman bo ş zaman dilimi olarak algılanmaktadır. Bu bo ş zaman dilimi ö ğrenciler için ders çalı şmak, televizyon izlemek ve internette sörf yapmak gibi etkinliklerle doldurulmaktadır.

Sabah 8.00 ile 16.00 okuldayım. Sonrasında biraz bilgisayar, ödevler, televizyon. Bazen de köpe ğimi gezdiririm.

(E-15-Öğrenci-A)

Sabah 6.30-13.00 arası okuldayım. Eve gelir yemek yer ders çalı şırım, ak şam 19.00 – 20.00 gibi internete takılırım sonrasında da televizyon izlerim.

(E-15-Öğrenci-B)

Öğlenci oldu ğum için geç kalkarım, yemek yer, sonra 12.00 civarı okula gidip 18.30 civarı dönerim. Sonra iki saat ders çalı şırım. 20.00 civarı dizim varsa onu izlerim, yoksa internete girerim, ondan sonra da yatarım.

(K-15-Öğrenci-A)

Sabah okula gider 13.30 da dönerim. Televizyon izlerim, yemek yerim, dı şarı çıkarım…

(E-15-Öğrenci-C)

Gençler gündelik hayat planlarını ifade ederken, zamanlarını üç etkinli ği gerçekle ştirmek için ayırdıklarını özellikle belirtmi şlerdir. Bunlardan ilki okula gidi ş ve dönü ş zamanı, ikincisi; ders çalı şma zamanı, üçüncüsü; televizyon izleme ve internete girme zamanıdır. Bu durum özellikle televizyon ve internetin gündelik hayatın vazgeçilmezleri haline geldi ğini göstermektedir. Di ğer yandan bu ya ş kategorisindeki gençlerin cinsiyet fark etmeksizin günde ortalama 2 saat civarında televizyon izledikleri belirlenmektedir. Bu ya ş kategorisinde ailelerin ev ortamındaki kitle iletişim cihazlarını 145

kullanma noktasında getirdikleri sınırlamaların i şe yaradı ğı görülmektedir. Çünkü RTÜK ara ştırmasına göre Türkiye’de hafta içi televizyon izleme sürelerinin ya ş gruplarına göre çok farklı olmadı ğı, 15-25 ya ş arası genç kesimin de televizyon izleme sürelerinin ortalama 4.2 saat oldu ğu belirlenmektedir (Televizyon İzleme E ğilimleri Ara ştırması 2009, 10). 39 15 ya ş kategorisinde izleme süresi bakımından Türkiye ortalamasını yakalayan bir ki şi bulunmaktadır; geriye kalan gençlerde ise bu sürenin yarı yarıya azaldı ğı belirlenmektedir. Kısıtlamanın getirilmedi ği tatil günlerinde ise bu sürenin çok fazla oranda arttı ğı gözlenmektedir.

Ak şam uyumadan önce iki saat televizyon izlerim; 21.00-23.00 arası. İnternete girmem, okul zamanı az girerim ama tatillerde bütün gün oldu ğu olur. (E-15-Öğrenci-A)

Günde 4-5 saat televizyon izlerim. 1-2 saat de internete girerim. Annemin tavrına göre de ğişiyor. Fazla zaman geçirince kızar…

(E-15-Öğrenci-B)

Hergün 20.00-22.00 arası televizyon izlerim daha sonra da internete girerim iki saat en fazla.

(K-15-Öğrenci-A)

14.00-16.00 saatleri arası izlerim, ak şamları çok izlemiyorum. İnternete de 1-1.5 saat girerim ancak.

(E-15-Öğrenci-C)

18.30-19.30 arası televizyon izlerim. İnternette bo ş zamanlarda ve haftasonu girerim. Okuldan ara ştırma ödevleri verdiklerinde özellikle. Fazla vakit harcadı ğım zaman anne-babam kızarlar, “internetle harcayaca ğın zamanı derslerine harca” derler. (K-15-Öğrenci-B)

39 Eurodata’nın ‘One Television Year In The World 2010 Worlwide TV Yearbook’ adlı bizzat reyting ölçümlerini dikkate alarak hazırladı ğı rapora göre, ‘Türkiye’nin en çok televizyon izlenen ülke’ oldu ğu iddiası bo şa çıkmaktadır. Rapora göre, dünyada en çok televizyon izlenen ülke 303 dakika ile Sırbistan’dır. İnsanların televizyona en az zaman ayırdıkları ülke ise 130 dakika ile Pakistan gözükmektedir. Türkiye ise, 232 dakika ile Avrupa’da 16’ncı sırada yer almaktadır. Türkiye, reyting ölçümü yapılan 86 ülke ve bölgede ise televizyon kar şısında zaman geçiren ülkeler sıralamasında ise 34’üncüdür (Eyübo ğlu 2010, 2).

146

Kitle İleti şim Araçlarının Sahiplik Durumu: Görü şmecilerin evlerinde hangi kitle ileti şim araçlarının ve kaç adet oldu ğu sorularının yanıtlarının da izleme alı şkanlıklarında belirleyici oldu ğu dü şünülmektedir. Sahiplik oranı, genellikle ara ştırmalarda üzerine gidilmeyen bir durumdur. Evin her kö şesinde bir adet televizyonun olması izlenme oranlarını etkilemektedir ancak bu durum 15 ya ş kategorisindekiler için söylenememektedir. 2000’li yıllarla birlikte multimedya (çokluortam) hayatımıza dahil olmu ştur. İnsanların hayatına bu cihazların giri şi, satınalma gücünün artması ve böylesi bir ortamda yaşam alı şkanlıklarının de ğişmesi, televizyona olan ilgiyi azaltmı ştır. Evlerde ba ş kö şede yer alan televizyon konumunu korusa da; gençlerin artık eskisi kadar televizyona zaman ayırmadı ğı görülmektedir.

İki televizyon var, benim odamda ve oturma odasında, salonda laptop var, benim odamda masaüstü var.

(E-15-Öğrenci-A)

İki televizyon, iki bilgisayar var. Biri oturma odasında biri salonda televizyonların. Annemin laptopu var, abimle bizim masaüstü var. (E-15-Öğrenci-B)

Üç televizyon, salonda, oturma odasında ve benim odamda. Masaüstü var benim odamda, annemin de laptopu var. İnternet var…

(K-15-Öğrenci-A)

4 televizyon var, salonda, mutfakta, anne-baba odasında, bir de benim bilgisayarın oldu ğu odada var. İki tane de bilgisayar var.

(E-15-Öğrenci-C) 3 tane televizyon var, bir bilgisayar var. Biri salonda, biri mutfakta, birisi de küçük odada televizyonların. Bilgisayar da salondadır.

(K-15-Öğrenci-B)

147

Görüldü ğü gibi en az iki televizyon olmak üzere aynı evde 4 televizyona kadar çıkmaktadır sayı, ayrıca laptop ve masaüstü PC’lerin hepsinde internet ba ğlantısı bulunmaktadır. Di ğer yandan önemli bir kısmının kendi özel odasında televizyon bulunmaktadır. Bu kategorideki gençlerin hergün düzenli olarak televizyon izledi ği ve hergün internete girdi ği belirlenmektedir. Bu ya ş kategorisinde ailelerin özellikle hafta içi okul günlerinde ve sınav dönemlerinde televizyon izleme veya internette kalma sürelerine müdahale ettikleri ve sınırlamalar getirdikleri belirlenmektedir. Bu dönemde hergün televizyon izlemelerine ra ğmen hergün interneti kullanmadıkları dikkat çekmektedir. İnterneti sadece ödevleri ara ştırmak için kısa süreli kullandıkları, haftasonları ise daha rahat ve uzun süreli olarak internet kullandıkları ortaya konmaktadır.

Kitle İleti şim Araçlarının Payla şımı: Ev ortamında aile fertleriyle kitle ileti şim araçlarını kullanma noktasında bir payla şımın olup olmadı ğı da izlenme alı şkanlıklarında belirleyicidir. Bu çerçevede birden fazla televizyon ve bilgisayarın olması ile birer tane olması arasında farklılıklar olu ştu ğunu söylemek gerekmektedir.

Kendi odamdaki televizyon ve PC bendedir; oturma odasındaki televizyon ve laptop annem- babamdadır.

(E-15-Öğrenci-A)

Televizyonda bir ayrım yok ama bilgisayarda var. Laptop annemde, PC bizdedir.

(E-15-Öğrenci-B) Bilgisayarda payla şım var ama televizyonda yok, genelde aynı şeyleri izliyoruz.

(K-15-Öğrenci-A)

Mutfaktaki televizyon annemindir. Solanda sinema sistemi oldu ğu için babam orayı kullanır film izlemek için. Öyle zamanlar biz de karde şimle küçük odayı kullanırız.

(K-15-Öğrenci-B)

148

Aslında televizyon noktasında belirli oranda bir payla şım görülmemekle birlikte; herkes evin her noktasındaki televizyonları kullanmakta ancak bilgisayar kullanımında ise bariz bir payla şım oldu ğu fark edilmektedir. Televizyonda izlenen programlarda aile fertleriyle ayrı şma ya şandı ğı anda di ğer televizyonlar alternatif olu şturmaktadır. Ailelerin genelde ak şam vaktini geçirdi ği bir oda bulunmaktadır; bu mekan bazen salon bazen de oturma odası olmaktadır. Televizyon izlemedeki merkez cihazı da bu ya şam alanı belirlemektedir. Burada ya şanan program çatı şması sonrasında ise de ğişmek kaydıyla bazen çocuklar bazen de anne di ğer televizyon cihazlarına yönelmektedir.

16 Ya ş Kategorisi

Aile Ya şamı: 16 ya şındaki genç görü şmecilerin hepsi de ailesiyle birlikte ya şamaktadır. Aileleriyle aralarının iyi oldu ğunu ifade etmektedirler ancak kadın görü şmecilerden biri 10 ya şındaki karde şiyle anla şamadı ğından yakınmaktadır. Di ğer yandan aileyle geçim noktasında sorun ya şamadıklarını belirten gençler genellikle sıcak bir ortamda ya şadıklarını ifade etmektedirler. Bazıları ise ebeveyn ile yeri gelince arkada ş gibi sohbet edebildiklerini, hayatı payla şabildiklerini belirtirken, birkaçı da böylesi bir ortamdan uzak olduklarını aralarında belirli bir mesafe oldu ğundan bahsetmektedirler. Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin hepsi de ailesiyle genel olarak aralarının iyi oldu ğunu belirtmektedirler.

Annem babamla aramız çok iyidir; karde şimle de bazen iyi bazen kötü. Babam arkada ş gibi davranır ama arada bir kızar. (K-16-Öğrenci)

Aile fertleriyle aram iyidir, yeri gelince arkada ş gibi de oluruz.

(E-16-Öğrenci-A)

16 ya ş kategorisindeki her bireyin ya şadıkları evlerde kendi özel odaları bulunmakta sadece bir ki şi aynı odayı karde şiyle payla şmaktadır. Gençlerin, kendi odalarının yanı sıra evin di ğer odalarını da payla şma konusunda herhangi bir sorun ya şamadıkları görülmektedir. Sadece erkek ö ğrencilerden bir ki şi genelde kendi odasını kullandı ğını, 149

evin di ğer odalarını kullanmadı ğını belirtmektedir; bunda da aynı şekilde anne-babanın emekli oldu ğu ve aralarındaki ya ş farkının oldukça fazla oldu ğu görülmektedir.

Gündelik Hayat ve Televizyon: Gündelik hayat rutinlerini ifade eden 16 ya ş kategorisi içinde çalı şanlar da oldu ğu için yeni durumların ortaya çıktı ğı görülmektedir. Günlerini zaman dilimlerine ayıran bu ya ş kategorisindeki ö ğrenciler okul sonrasında ders çalı şmak ve televizyon izlemek gibi etkinliklerde bulunmaktalar. Çalı şan iki ki şi ise günde yakla şık 12 saat i şyerinde kaldı ğı için serbest zaman dilimleri oldukça kısıtlıdır. Çalı şanların i ş sonrası kendilerine ayırdıkları o küçük zaman diliminde de yine televizyon kendine yer bulmaktadır. Ayrıca evlerinde internet ve televizyon bulunan ve bu gibi cihazlara zaman ayırabilen gençlerin, internet ve televizyon arasında gel-gitler ya şadı ğı belirlenmektedir. Gençler internetten sıkılınca televizyona, televizyondan sıkılınca da internet ba şına geçmektedirler. Bu kapsamda internetin televizyona alternatif bir kitle ileti şim aracı haline geldi ğini söylemek mümkün gözükmektedir.

Sabah 8.00 ak şam 20.00 gibi i şteyim. Eve geldikten sonra yemek ve televizyon var.

(E-16-Mekanik Çırak)

Sabah 9.00 ak şam 21.00 arası çalı şıyorum. Sonrasında ev i şleri, biraz televizyon.

(K-16-Mobilya Satı ş Elemanı)

Öğleye do ğru okula gidiyorum, geç uyanırım, 11.00 ila 18.00 arası okuldayımdır. Eve gelince bilgisayarın ba şına geçiyorum, onun dı şında televizyon izlerim. Haftasonları arkada şlarımla takıldı ğım olur. (E-16-Öğrenci-A)

Geç yatar geç kalkarım. İkiden önce uyuyamam. Ö ğlene do ğru uyanır, okula giderim. 18.00 gibi okuldan çıkarım. Ders çalı şırım, daha sonra televizyon izlerim, du ş alırım, hergün du ş almayı severim. Yatmam ikiyi bulur. (E-16-Öğrenci-B)

Okul zamanı 10.00 gibi kalkar, 12.00 gibi okula giderim. 18.00 civarında gelirim okuldan. 19.00’da yemek yeriz. Ben ödevlerimi yaparım, televizyon izlemeye giderim ki o sırada 150

annemgil uyumu ş olur. Aslında çok izlemiyorum. Sevdi ğim dizi denk gelirse izlerim, sonra bilgisayarın ba şında otururum; internet ve televizyon arasında gelir, giderim.

(K-16-Öğrenci)

16 ya ş kategorisindeki gençlerin televizyon izleme oranlarında ise farklılıklar bulunmaktadır. Bu ya ş kategorisinde en ilginç tespit çalı şan kategorisinde ortaya çıkmaktadır. Her iki çalı şan da günde yakla şık 12 saat çalı şmaktadır. Çalı şan iki ki şiden erkek olanının evinde tek televizyon bulunmasına rağmen günlük televizyon izleme oranı 3 saati bulmaktadır. Kadın çalı şanın ise evinde 4 adet televizyon bulunmasına ra ğmen günde sadece yarım saat televizyon izledi ğini belirlenmektedir. Bu durum bize evde birden fazla televizyon olmasının izleme saatini artırdı ğını kesin bir dille söylemenin çok da mümkün olmadı ğını göstermektedir. Bu konuda çok farklı de ğişkenlerin de belirleyici oldu ğu görülmektedir. 16 ya ş kategosinde televizyon izleme süreleri birbirinden çok farklı görülmektedir; özellikle ö ğrencilerde izleme süresinin arttı ğını söylemek mümkündür. Erkek ö ğrencilerde izleme süresi bakımından Türkiye ortalamasının üstüne çıkıldı ğı görülürken, kız ö ğrenci ise vakti olmasına ra ğmen günde 1-2 saat ancak televizyon izlemektedir. Özellikle erkek ö ğrencilerde izleme süresi noktasında büyük bir artı ş söz konusudur.

Televizyonu çok izlerim, bilgisayardan kalk denmedikçe de neredeyse kalkmam. Öncelik bilgisayardadır. 5-6 saat televizyon veya bilgisayarda vakit geçiririm.

(E-16-Öğrenci-A)

19.30 gibi izlemeye ba şlarım bazen sabahlarım. Uyumayı pek sevmem; hem televizyon hem bilgisayarla vakit geçiririm. Günde 4-5 saat televizyon izlerim, internette vakit harcamam 2-3 saattir daha fazlası olunca sıkılmaya ba şlıyorum.

(E-16-Öğrenci-B)

Okuldan gelince bilgisayarı açarım, açık durur arada bir gelir bakarım. Ödev yaparken artar süre. Televizyonu 21.00-23.00 arası izlerim. Bilgisayar 1 saat, televizyona ise 1-2 saat zaman ayırırım diyebilirim.

(K-16-Öğrenci) 151

Kitle İleti şim Araçlarının Sahiplik Durumu: Çalı şan veya çalı şmak zorunda kalan 16 ya ş kategorisindeki iki ki şinin de ilkö ğretimden terk oldu ğunu belirtmek gerekmektedir. Ayrıca evlerinde internet ba ğlantısı bulunmamaktadır. Erkek olanın evinde 1 adet televizyon bulunurken, kadın çalı şanın ise evinde tam 4 adet televizyon bulunmaktadır. Her ne kadar çalı şmaktan televizyon izlemeye çok fazla vakit bulamasa da bo ş vaktinde yaptı ğı tek etkinli ğin televizyon izlemek oldu ğu görülmektedir. Bu ya ş kategorisindeki öğrencilerde ise istisnasız internet bulunmaktadır. Genellikle kendi odalarında bulunan bilgisayar sayesinde aktif birer internet kullanıcıları olduklarını söylemek mümkündür. Ayrıca televizyon sahipli ği noktasında da kız ö ğrencinin evinde 1 adet, erkek öğrenci A’nın evinde 2 ve erkek öğrenci B’nin evinde ise 3 adet televizyon bulunmaktadır.

Evde bilgisayar var ama internet yok. 1 tane televizyon var, o da salonda.

(E-16-Mekanik Çırak)

Oturma odasında, mutfakta, ablamın odası ve benim odamda olmak üzere 4 tane televizyon var. İnternet yok.

(K-16-Mobilya Satı ş Elemanı)

1 televizyon ve 1 bilgisayar var. Bilgisayar benim odamda, televizyon ise salonda.

(K-16-Öğrenci)

Kitle İleti şim Araçlarının Payla şımı: Evde bulunan kitle ileti şim araçlarını payla şım noktasında 16 ya ş grubundakilerde farklı durumlar tespit edilmektedir. Erkek çalı şan evde 1 adet televizyon oldu ğu için böyle bir payla şımın sözkonusu olmadı ğını belirtmektedir. Evde 4 televizyon bulunan çalı şan kadının ailesindeki payla şımda ise, ataerkil bir aile yapısının belirtileri görülmekte, salondaki babada mutfaktaki ise anne ve kendisindedir. Erkek ö ğrenci A ise televizyondaki payla şımdan öte bilgisayardaki payla şım da farklı bir durum söz konusudur. Abisinin evde oldu ğu zamanlarda bilgisayarı onun kullandı ğını belirtmektedir. Bu ailede büyük olanın küçü ğe oranla daha fazla hakka sahip oldu ğu gözlenmektedir. Erkek ö ğrenci B’nin evindeki payla şım düzeninde ise yine ataerkil aile yapısının bariz bir şekilde hissedildi ğini görmekteyiz 152

ayrıca toplumsal cinsiyet örüntülerinin de evdeki cihazları payla şma noktasında belirleyici oldu ğu görülmektedir.

Salondaki ve mutfaktaki televizyon kullanılır genelde ve herkes kullanır. Aslında salondaki babamda, mutfaktaki televizyon ise annemle bizdedir.

(K-16-Mobilya Satı ş Elemanı) Yoktur ama abim oldu ğu zaman bilgisayar ondadır.

(E-16-Öğrenci-A)

Bilgisayar babamla, karde şimle ortaktır ama daha çok bendedir. Salondaki televizyon babam ve bendedir, mutfaktaki de annem ve karde şimdedir.

(E-16-Öğrenci-B)

17 Ya ş Kategorisi

Aile Ya şamı: 17 ya ş kategorisindeki gençlerden restoran çalı şanı erkek görü şmeci haricinde hepsi de ailesiyle birlikte ya şamaktadır. Erkek restoran çalı şanı da abisi ve i ş arkada şlarıyla birlikte ya şamaktadır. Ancak 17 ya ş kategorisine gelindi ğinde ailelerle aralarında sorunlar ya şandı ğını, mesafeler konuldu ğu görülmektedir. Erkek ö ğrenci ise babasını kaybetmi ş ve evde annesi ve abisiyle birlikte ya şamaktadır. Abisinden çekindi ğini ve korktu ğunu ifade eden genç, aralarının mesafeli oldu ğunu belirtmektedir. Erkek restoran çalı şanı da ailesi ile aralarının sıcak olup olmadı ğına dair soruya “i şte” diyerek olumsuz cevap vermektedir. Kadın ö ğrenci A ise ebeveyniyle arasının iyi oldu ğunu ancak karde şiyle çeki şmeler ya şadıklarını ifade etmektedir. Altı ki şilik bir ailede ya şayan kadın ö ğrenci B ise ailesiyle arasının mesafeli oldu ğunu kaydetmektedir. Kadın ö ğrenci C de yine aynı şekilde ailesiyle olan ba ğlantılarında kopukluk ya şadıklarını belirtmektedir. Bu ya ş kategorisindeki gençlerin istisnasız olarak aileleriyle sorun ya şadıkları gözlenmektedir. Bu durumun ergen ça ğın farklı bir evresi olan bu ya ş dilimiyle alakalı oldu ğu dü şünülmektedir.

153

Genelde seviyeli, çok şey payla şmam ailemle. Mesafelidir daha çok.

(K-17-Öğrenci-C)

17 ya ş kategorisindekilerin erkek restoran çalı şanı ve kadın ö ğrenci B haricinde di ğerlerinin kendi odaları bulunmaktadır. Erkek restoran çalı şanı i ş arkada şlarıyla ve kadın ö ğrenci B ise karde şiyle birlikte aynı odayı payla şmaktadır. Di ğer görü şmeciler ise kendi odalarında kalmaktadırlar ancak evin di ğer odalarını yeterince kullanmadıklarını ifade etmektedirler. Aileleriyle aralarında mesafe oldu ğunu belirten bu ya ş grubundakiler; evin di ğer odalarını da fazla kullanmayarak, genelde kendi odalarında kalarak aileleriyle aralarına mesafe koymaktadırlar. Erkek ö ğrencinin ise televizyon sayesinde ailesiyle aynı ortamı payla ştı ğını belirtmek gerekmektedir. Çok sayıda kitle ileti şim aracının evde bulunması durumunda aile bireylerinin hepsinin ayrı odalarda ya şayarak, birlikte vakit geçirme imkanlarının yok oldu ğu dü şüncesi bu görü şmeci için sözkonusu de ğildir. Evde iki televizyon olmasına ra ğmen oturma odasında ailesiyle birlikte televizyon izlemeyi tercih eden erkek örgenci ancak bu sayede aile fertleriyle bir araya gelmektedir.

Kendi odam var. Daha çok odamdayımdır. Televizyon izleyece ğim zaman oturma odasına geçerim.

(E-17-Öğrenci)

Kendi odam var. Daha çok kendi odamdayımdır, salonu da kullanırım.

(K-17-Öğrenci-A)

Gündelik Hayat ve Televizyon: 17 ya ş kategorisindeki görü şmecilerin içinde çalı şan bir ki şi haricinde di ğerleri ö ğrencidir. Gündelik hayat rutinlerini ifade eden ö ğrenci görü şmeciler televizyon ve internete her zaman vakit bulabilmektedirler. Aynı ya ş grubunda ve restoran çalı şanı olan erkek görü şmeci ise gece 22.00’a kadar çalı şmaktadır, bu yüzden ö ğrenciler kadar televizyona zaman ayıramamaktadır. Buna ra ğmen i şten döndükten sonra ise en az bir saat televizyon izledi ğini belirtmektedir. Öğrenci olan di ğer görü şmeciler ise kitle ileti şim araçlarına daha fazla zaman 154

ayırabilmekte; günde en az 1-2 saat televizyon izlemekte ancak bunun daha fazlasını internete ayırmaktadırlar. Bu durum daha çok tatil zamanlarında ya şanmaktadır. Bu ya ş kategorisindekiler için 15 ve 16 ya ş grubunda oldu ğu gibi internet televizyonun en önemli alternatifi olarak görülmektedir.

Sabah 18.00’dan sonra evdeyim. Ak şam oturup bazen sabaha kadar izledi ğim olur. Ak şam genelde 3 saat izlerim. 1-2 saat de internete takılırım.

(E-17-Öğrenci)

Ak şam 22.00’a kadar i şteyim. Ondan sonra evdeyim. Saat 22.30’dan 23.30’a kadar 1 saat de televizyon izlerim. (E-17-Restoran Çalı şanı)

Okulum bütün gün, 17.30’da okuldan çıkıyorum, 18.30 gibi evdeyim, sonra yemek, bilgisayar falan. Günde 1 saat televizyon izlerim, 7-8 arası, yemek yerken özellikle. Sonra internetin ba şında olurum; gece yarısına kadar sürüyor bu ara tatil oldu ğu için, okul zamanı ise 11 deyince kapatırım. Günde 3-4 saat diyebilirim. (K-17-Öğrenci-A)

Sabah 7.30 ak şam 15.00 arası okuldayım, sonra eve gelir biraz televizyon izler dinlenirim, erken yatarım. 1-5 saat televizyonda, 1 saat internette geçer. Televizyon daha çok okuldan geldikten sonradır.

(K-17-Öğrenci-B)

Ak şama kadar okuldayım, bazı günler stajdayım hastanede. Sona eve geliyorum, yemek televizyon bilgisayar. Okuldan geldiktan sonra 21.00’a kadar bilgisayarda oluyorum. 21.00- 23.00 arası ise televizyon ba şındayım. Televizyona ayırdı ğım zaman 2 saat, internete ayırdı ğım zaman ise 2-3 saat falandır.

(K-17-Öğrenci-C)

Kitle İleti şim Araçlarının Sahiplik Durumu: Bu ya ş kategorisindeki görü şmecilerin sadece ikisinin evinde 1 adet televizyon var; di ğerlerinde ise 2 adet televizyon bulunmaktadır. Bu televizyonların genelde biri oturma odasında di ğeri salonda yer 155

almaktadır. İnternet ise bir ki şi hariç di ğerlerinde bulunmaktadır. İnternet-televizyon arasındaki gel-gitlerin bu ya ş grubunda da ya şandı ğını görülmektedir. Ve ilk kez bu ya ş grubunda, ak şamları evde iken televizyon izlemek ve internete girmekten ba şka bir etkinlik olarak şiir yazan veya kitap okuyan bir görü şmeciyle karşıla şıyoruz. Erkek öğrenci ders kitaplarından farklı olarak kitap okumakta, şiir yazmakta ve aynı ya ş grubundaki arkada şlarından kendini farklı hissetmektedir.

İki televizyon var, oturma odasında ve salonda. Bilgisayar internet benim odamda. Hergün internete giriyorum hergün televizyon izliyorum diyemem; ben biraz farklıyım, deli dolu bir insanım, oturur bazen şiir yazarım, kitap okurum, vakit buldukça da internete girerim.

(E-17-Öğrenci)

Bilgisayarın bir tanesi bende, babamın şirketten verdikleri var laptop onu kullanıyor. İki televizyon var, biri oturma odasında di ğeri salonda. Daha çok salonda oturdu ğumuz için onu kullanıyoruz.

(K-17-Öğrenci-A)

Kitle İleti şim Araçlarının Payla şımı: 17 ya ş grubundakiler evde bulunan kitle ileti şim araçlarını daha fazla ortakla şa kullandıklarını ifade etmektedirler. Televizyonda herhangi bir payla şım olmadı ğını ifade eden grup üyelerinde i ş internet kullanımına gelince bariz bir payla şım oldu ğu görülmektedir. Bu cihazlar genelde çocukların odasında bulunmaktadır ancak kullanım önceliklerinin ya şa tabi oldu ğu belirlenmektedir. Ailenin birinde anne-baba hiç bilgisayara dokunmamaktadır sadece çocuklar kullanmaktadır ancak çocuklar arasındaki kullanım önceli ği yine ya ş faktörüne ba ğlıdır.

Laptop bana aittir, karde şim bazen oyun oynar.

(K-17-Öğrenci-A)

Bilgisayarda öncelik babamdadır, sonrasında kim oturursa oturur.

(K-17-Öğrenci-B)

156

Bilgisayarı çocuklar kullanıyor, anne-baba kullanmıyor. Hatta daha çok ben kullanıyorum. (K-17-Öğrenci-C)

18 Ya ş Kategorisi

Aile Ya şamı: 18 ya ş kategorisindeki gençlerin hepsi ailesiyle birlikte ya şamaktadır. Bu gruptaki görü şmecilerden sadece kadın ö ğrenci anne-baba ayrıldı ğı nedeniyle annesiyle birlikte ya şamaktadır. Genel itibariyle aileleriyle aralarının iyi oldu ğunu ifade eden görü şmecilerden iki ki şi aileleriyle aralarının biraz daha mesafeli oldu ğunu belirtmektedir. Bu ya ş grubundakilerin ikisi çalı şan, üçü de ö ğrenciden olu şmaktadır. Bu ya ş kategorisindeki gençlerin aileleri ile aralarındaki ileti şim önceki ya ş grubuna göre daha düzelmi ş görülmektedir.

Anne babayla mesafeli ama saygılı. Karde şimle tartı şırım.

(E-18-Çaycı)

Bu ya ş grubundaki gençlerin hepsinin kendi odası olmasına ra ğmen evin di ğer odalarını daha fazla kullandıkları, önceki ya ş gruplarında sıkça rastlanan kendi odalarına kapanma davranı şından ise sıyrıldıkları görülmektedir. Bu payla şım ya şanırken genellikle televizyonun bulundu ğu oda olan oturma odasında ak şamları vakit harcanmaktadır. Televizyon bulunan odada bulu şmanın, bir araya gelmenin aile fertleriyle iletişim kurma noktasında yardımcı oldu ğu dü şünülmektedir.

Kendi odam vardır. Ama genelde oturma odasında otururum çünkü bilgisayar o odada.

(E-18-Öğrenci-B)

Gündelik Hayat ve Televizyon: Bu ya ş kategorisindeki görü şmecilerden ikisi çalı şan geriye kalan üçü ise ö ğrencidir. Bu ya ş kategorisini di ğerlerinden ayıran en büyük faktör üniversite sınavlarına hazırlanıyor olmalarıdır. Bu kapsamda gündelik hayat rutinlerinin de önceki senelere göre de ğişti ğini ifade etmektedirler. Çaycılık yapan erkek görü şmeci dahi bo şta kalan zamanlarını kitle ileti şim araçları veya arkada şlarıyla geçirmek yerine dersaneye giderek de ğerlendirmektedir. Ö ğrenciler ise ak şama kadar 157

okulda, sonrasında dersanede olduklarını belirterek ak şam 21.00-22.00 gibi eve gidebildiklerinden yakınmaktadırlar. Artık bu ya ş grubundakiler gündelik hayatı yaptıkları i şe göre zaman dilimlerine bölmektedirler. Önceki ya ş kategorilerinde rastlandı ğının aksine bu ya ştaki gençlerin gündelik hayatlarında televizyon veya internet gibi kitle ileti şim araçları çok sınırlı oranda yer alabilmektedir.

Sabah 8.30’dan ak şam 18.00’a kadar çalı şıyorum. Ondan sonra da dersaneye gidiyorum. Dersane 21.00’a kadar sürüyor, sonra da eve geçiyorum.

(E-18-Çaycı)

Sabah 8’den 13.00’a kadar okul, sonra eve gelip üstümü de ğiştirip dersaneye geçiyorum. Bazen 20.00, bazen de 22.00’da çıkıyorum.

(E-18-Öğrenci-A)

Bu sene sürekli okul ve dersane var. Sabah 8.00 ile 13.00 arası okul, sonra ak şam 20.00’a kadar dersane. Haftasonu da dersanede geçiyor ço ğunlukla.

(K-18-Öğrenci)

Bu kategorideki görü şmecilerden ö ğrenci ve çalı şan arasında televizyon ve internet kullanma süreleri bakımından farklılıklar bulunmaktadır. Ö ğrenciler 1-2 saat televizyon izlediklerini veya çok sık izlemediklerini ifade ederken, çalı şan konumundakilerin 3-4 saat arasında televizyon izledikleri görülmektedir. Üniversiteye hazırlanan ö ğrencilerin zaman konusunda artık büyük problem ya şadıkları görülse dahi yine de televizyona ayıracak zaman bulabilmektedirler. Bu kapsamda televizyonun her halükarda izlendi ğini söylemek mümkündür.

Hafta içi 3 saat, haftasonu da 3 saat civarı. İzledi ğim saatler ise 21.00-24.00 arasıdır.

(E-18-Çaycı)

158

Güne göre de ğişiyor. Ama çok sık de ğil…

(K-18-Öğrenci)

Kitle İleti şim Araçlarının Sahiplik Durumu: Bu ya ş kategorisindeki görü şmecilerin sadece birinin evinde 1 adet televizyon di ğerlerinde ise 2 adet televizyon bulunmaktadır. Bu televizyonların genelde biri oturma odasında di ğeri salonda, bazen de ikincisi mutfakta yer almaktadır. Tamirci çıra ğı olan görü şmecinin evinde bilgisayar bulunmamaktadır; di ğerlerinde ise durum oldukça farklıdır. Di ğer 3 görü şmecinin evde bilgisayarları bulunmaktadır ancak sınava hazırlandıkları için evdeki internet ba ğlantılarını kapattırdıklarını ifade etmektedirler. Sadece erkek ö ğrenci B’nin üniversiteye hazırlanmasına ra ğmen böyle bir giri şimde bulunmadı ğı belirlenmi ştir.

İnterneti kapattık. İki televizyon var ama birini çok kullanmıyoruz. Biri oturma odasında di ğeri salonda.

(E-18-Çaycı)

Bilgisayar var ama interneti kapattırdım sınav yüzünden. İki tane televizyon var; biri mutfakta biri salonda. (E-18-Öğrenci-A)

İki tane televizyon var, salonda ve oturma odasında olmak üzere. Laptop var ama dükkanda kullanıyoruz.

(K-18-Öğrenci)

Kitle İleti şim Araçlarının Payla şımı: Evde bulunan kitle ileti şim araçlarını 17 ya ş grubundakiler daha fazla ortakla şa kullandıklarını ifade etmektedirler. Televizyonda keskin bir payla şım olmadı ğını ifade eden grup üyelerinden sadece birisinde mutfaktaki televizyonun annede, di ğer görü şmecide ise salondaki televizyonun ablasında oldu ğu kaydedilmektedir. Bu ya ş kategorisindeki görü şmecilerin artık üniversiteye hazırlık döneminde oldu ğu için televizyon veya interneti payla şmak gibi bir durum içinde olmadıklarını belirlenmektedir. Di ğer yandan bu ya ş grubunda önceki yaş grubundakilerden farklı olan bir durum söz konusudur. İlk kez bu ya ş grubunda, izlenecek program noktasında anla şamama durumunda ailenin küçü ğü yerine 159

büyüklerinin di ğer odadaki televizyonu kullandı ğı görülmektedir. Çaycılık yapan erkek görü şmeci, oturma odasındaki televizyonda genelde televizyon izlediklerini belirterek, izlenecek program noktasında uyu şmadıkları durumlarda, ebeveynin salondaki televizyona geçti ğini belirtmektedir. Ayrıca, solandaki televizyonun 37 ekran, yani oturma odasındaki televizyondan çok küçük bir boyutta oldu ğunu belirtmek gerekmektedir.

Oturma odasındaki televizyonu ben kullanıyorum. Babamlarla uyu şmadı ğı zaman onlar salondakine geçiyorlar.

(E-18-Çaycı)

Yok payla şım yoktur. Herkes her şeyi kullanır. Ancak mutfaktaki biraz annemindir sanki.

(E-18-Öğrenci-A)

Genelde oturma odasındaki televizyon kullanılır ama herkes kullanır. Salondakini ise genelde ablam kullanır.

(E-18-Tamirci Çıra ğı)

19 Ya ş Kategorisi

Aile Ya şamı: 19 ya ş kategorisindeki gençlerin hepsi de ailesiyle birlikte ya şamaktadır. Yalnız yine parçalanmı ş aile profilleriyle kar şıla şılmaktadır. Görü şmecilerden ikisinin de anne-babası ayrıdır ancak karde şler ve anneyle ya şama aynı evde devam etmektedirler. Genel itibariyle aileleriyle iyi geçindiklerini söyleyen görü şmecilerden kadın ö ğrenci B ise küçük karde şinden yakınmakta, anla şamadıklarını ifade etmektedir. Bu ya ş grubundakilerin biri çalı şan geriye kalan dört ki şi ise ö ğrenciden olu şmaktadır. Bu ya ş kategorisindekilerin artık üniversite ö ğrencisi oldu ğu belirlenmektedir.

Ailemle aram iyidir; kızkarde şim Buket hariç di ğer aile fertleriyle ili şkimiz sıcaktır.

(K-19-Öğrenci B )

160

Bu gruptaki gençlerin hepsinin kendi odaları bulunmaktadır, bunun yanında evin di ğer odalarını da rahatlıkla kullandıkları belirlenmektedir. Ancak görü şmecilerden erkek temizlik personeli ve kadın ö ğrenci B genelde vakitlerini kendi odalarında geçirdiklerini belirtmektedirler. Erkek çalı şana bakıldı ğı zaman anne-babanın ayrı oldu ğu görülmektedir, di ğer yandan Hacettepe ö ğrencisi olan kadın B’nin ise ilkokul mezunu olan ailesiyle kopuk oldu ğu görülmektedir.

Gündelik Hayat ve Televizyon: Bu ya ş kategorisindeki görü şmecilerden birisi çalı şan, birisi stajer geriye kalan üçü ise ö ğrencidir. Bu ya ş kategorisinde artık üniversite öğrencileri oldu ğu için zaman konusunda daha rahat davrandıkları belirlenmektedir. Di ğer yandan bu ya ş kategorisinin çalı şanı da ak şam 17.00’da i şi bitenlerden; önceki ya ştaki çalı şanların günlük 12 saat çalı ştı ğı göz önünde bulunduruldu ğunda bu çalı şanın çalı şma saatlerinin oldukça uygun oldu ğu söylenebilir.

Genelde kız arkada şımla ve dansla geçer. Kapuera dansı yapıyoruz.

(E-19-Öğrenci-A)

Haftanın be ş günü okula gidiyorum ama ö ğleden öncenin bo ş oldu ğu veya ö ğleden sonranın bo ş oldu ğu oluyor. Kalan zamanlarda arkada şlarla beraber oluruz, sosyal etkinliklerim vardır, sinema gösterimi var o gün geç gelirim eve ama genelde ak şamları evdeyimdir.

(K-19-Öğrenci-B)

Bu kategorideki görü şmecilerin televizyon izleme süreleri birbirlerinden çok farklıdır. Bu kapsamda televizyonu 1-2 saat izleyen de bulunmaktadır; 7-8 saat arası izledi ğini ifade eden de bulunmaktadır. İnternete ayrılan süre ortalama 1-2 saat civarında iken, televizyona ayrılan vaktin çok de ğişken oldu ğu görülmektedir. Bu ya ştaki ö ğrencilerin özellikle üniversite ça ğında olması, bo ş zaman noktasında bir önceki ya ş grubuna göre çok daha rahat olmalarına neden olmaktadır. Ayrıca bu ya ş grubundaki erkek ö ğrenci B’de di ğer ya ş gruplarında hiç rastlanmayan bir durum söz konusudur. Erkek ö ğrenci B günde 7-8 saat arasında televizyon izleyerek yakla şık gününün 3’te 1’i televizyon kar şısında geçirmektedir.

161

Gündüz izlerim, bir de 23.00’den sonra izlemeye ba şlarım. Genelde babam izliyor olur, o bırakınca ben izlerim. Günde 4-5 saat televizyon izler, 2 saat civarı da internete girerim.

(E-19-Öğrenci-A)

Günde 7-8 saat televizyon izlerim. Staj günleri hariç geri kalan günler evdeyim.

(E-19-Öğrenci-B)

Kitle İleti şim Araçlarının Sahiplik Durumu: Bu ya ş kategorisindeki görü şmecilerin sadece birinin evinde 1 adet televizyon bulunmakta; di ğerlerinde ise 2 adet televizyon bulunmaktadır. Bu televizyonların genelde biri çocuk odasında di ğeri ise salonda veya oturma odasındadır. Önceki ya ş gruplarında ikinci televizyon ya mutfakta ya da oturma odasında bulunmaktaydı. Ya ş ilerledikçe ikinci televizyona sahip çıkıp odasına alma durumu sözkonusu olmaktadır. Aynı şekilde evde bulunan bilgisayarların istisnasız hepsinin görü şmecilerin veya karde şlerinin odasında oldu ğu belirlenmektedir. Bu görü şmeciler arasında en ilginç durumda olan ise erkek temizlik personeli olan görü şmecidir. Evde 1 televizyon ve 1 bilgisayar bulunmasına ra ğmen bu cihazların ikisi de kendi odasında bulunmaktadır. Anne-babanın ayrı oldu ğu bir aile ortamında ya şayan görü şmeci, bu konuda ailenin di ğer üyelerinden ayrıcalıklı durumdadır.

İki bilgisayar var; laptop ve masaüstü olmak üzere, biri benim biri de ablamın odasında. İki televizyon var, biri ablamın odasında biri salonda.

(E-19-Öğrenci-A)

Bilgisayar ve televizyon var. İkisi de benim odamdadır.

(E-19-Temizlik Personeli)

Bilgisayar bizim odadadır; iki televizyonun da biri çocuk odasında di ğeri salondadır.

(K-19-Öğrenci-B)

162

Kitle İleti şim Araçlarının Payla şımı: 19 ya ş grubundakilerde bilgisayar karde şler arasında ortak kullanılmaktadır. Tek istisna yine erkek temizlik personeli olan görü şmecidir; iki cihazın da kendi odasında oldu ğunu ve kendisine ait oldu ğunu belirtmekte ve karde şiyle dahi bu cihazları payla şmamaktadır. Bilgisayar kullanımında ise 2 adet olması durumunda karde şler veya ebeveyn arasında payla şım sözkonusudur. Di ğer taraftan evde tek bilgisayar olması halinde ise önceli ğin büyük karde şte olması kaydıyla karde şler arasında payla şılmaktadır. Bunun yanında televizyondaki payla şımda ise kendi odalarındaki televizyonu kendilerinin kullandığını, salondaki veya oturma odasındaki televizyonu ise ailenin di ğer fertlerinin kullandı ğı belirtilmektedir.

Benim odadaki benimdir. Ablamınki de ona aittir bilgisayarda.

(E-19-Öğrenci-A)

Bilgisayar ortaktır, benim odamdaki televizyon bana aittir, salondaki televizyon ise herkese.

(E-19-Öğrenci-B)

Bilgisayarın yetkisi bendedir ama karde şlerim de kullanır. Televizyonu herkes kullanır.

(K-19-Öğrenci-A)

Belli saatlerde ben, belli saatlerde karde şim kullanır bilgisayarı, bazen çatı şma ya şanır. Ya şam düzenine göre olur. Karde şim kullanır ama anne baba kullanmaz.

(K-19-Öğrenci-B)

20 Ya ş Kategorisi

Aile Ya şamı: 20 ya ş kategorisindeki gençlerin de hepsi ailesiyle birlikte ya şamaktadır. Sadece erkek temizlik elemanı babasını kaybetti ği için evde annesi ve abisiyle birlikte ya şamaktadır. Genel itibariyle aileleriyle iyi geçindiklerini söyleyen görü şmecilerden erkek temizlik elemanı ve kadın güvenlik görevlisi aile fertlerinden bazılarıyla aralarının mesafeli oldu ğunu, uyu şmazlık ya şadıklarını ifade etmektedir. Erkek temizlik elemanı annesinden yakınırken, kadın güvenlik görevlisi herhangi bir aile ferdini i şaret 163

etmeden genel olarak uyu şmadıklarından bahsetmektedir. Bu kategorideki gençlerin 4’ü çalı şan 1’i ise üniversite ö ğrencisidir. Çalı şanların kalifiye i şlerde bulunduklarını söylemek güçtür; genel itibariyle ortaö ğretim mezunu olan bu ya ş grubundakilerin satı ş elemanı, tezgahtar, güvenlik görevlisi ve temizlik elemanı gibi i şlerde bulundukları görülmektedir.

İdare eder. A ğabeyimle iyidir de annemle bazen sorunlar ya şıyoruz.

(E-20-Temizlik Elemanı)

Ailemle aram sıcaktır ama uyu şmazlıklar var.

(K-20-Güvenlik Görevlisi)

Bu gruptaki gençlerin hepsinin kendi odaları bulunmaktadır ama bazıları karde şleriyle odalarını payla şmaktadırlar. Bunun yanında evin di ğer alanlarını da rahatlıkla kullandıkları belirlenmektedir. Erkek temizlik elemanı televizyon salonda oldu ğu için genelde salonda zaman geçirdi ğini belirtmektedir. Yine aynı şekilde kadın tezgahtar da bilgisayar salonda oldu ğu için daha çok solanda zaman geçirdi ğini ifade etmektedir. Erkek ö ğrenci de bilgisayar kendi odasında oldu ğu için genelde kendi odasında bulundu ğunu belirtmektedir. Bu ya ş grubunda daha çok kullandıkları kitle ileti şim araçlarının bulundu ğu mekanların kullanım oranı artmaktadır.

Kendi odam var ama genelde salondayımdır, televizyon orada oldu ğu için.

(E-20-Temizlik Elemanı)

Kendi odam var ama genelde salondayım, bilgisayar salonda oldu ğu için.

(K-20-Tezgahtar)

Karde şlerimle birlikte odayı payla şıyorum. Genelde odamda zaman geçiriyorum, bilgisayarın ba şında oluyorum. Di ğer alanları da kullanırım ama.

(E-20-Öğrenci)

164

Gündelik Hayat ve Televizyon: Bu ya ş kategorisindeki ö ğrenci artık üniversite öğrencisi oldu ğu için zaman konusunda daha rahat davranmaktadır. Di ğer yandan çalı şanlar arasında çalı şma saatleri bakımında büyük farklılıklar görülmektedir. Erkek temizlik elemanı ve kadın güvenlik görevlisi günde 8 saat çalı şırken, erkek satı ş elemanı ve kadın tezgahtar günlük yakla şık olarak 12 saat çalı şmaktadır. Çalı şanların, çalı şma saatlerinin azlı ğı veya çoklu ğu gündelik hayatlarını ve televizyon izleme oranları büyük oranda etkilemektedir.

Sabah i şe geliyorum, ak şam 17.00’da çıkıyorum, sonra arkada şlarla takılıyorum sonra da eve gidiyorum. Genelde ak şamları evdeyimdir ama.

(E-20-Temizlik Elemanı)

Sabah 9.00 ak şam 21.00 arası i şteyim. Haftasonu yo ğun oluyor, pazar günleri ise izinliyim. Pazar günleri de Kızılay’a falan giderim. Ondan sonra evde olurum, genelde de bilgisayarın ba şında olurum.

(E-20-Satı ş Elemanı)

Sabah 10 ak şam 21.00 arası çalı şıyorum. Sonrasında da evdeyim. Sosyal hayat sıfır. Haftasonları da evde geçer, bazen kız arkada şlarımla geçiririm.

(K-20-Tezgahtar)

Bu ya ş kategorideki görü şmecilerin televizyon izleme sürelerinin birbirlerine yakın olduğu, ortalama 2 saat civarında televizyon izledikleri belirlenmektedir. Kadın tezgahtar çok geç saatlere kadar çalı ştı ğı için izlemeye neredeyse hiç vakit bulamadı ğından yakınmaktadır. Ancak kendisi gibi günde yaklaşık 12 saat çalı şan erkek satı ş elamanı ise günde 3 saat televizyon izledi ğini belirtmektedir. Ayrıca bu ya ş grubunda artık internete ayrılan zaman noktasında bir azalma oldu ğunu belirtmek gerekmektedir. Günde 12 saat civarı çalı şan iki ki şi neredeyse internete hiç zaman ayıramamaktadır, di ğerleri ise yakla şık olarak 2-3 saat civarı televizyona 2 saat civarı ise internete zaman ayırmaktadırlar.

165

Televizyonu ak şam 18.00’dan geceyarısına kadar izlerim. Günde 4 saat gibi, internete ayırdı ğım zaman ise 2-3 saati bulur. Evdeyken ya internetteyimdir ya da televizyonun ba şında.

(E-20-Temizlik Elemanı)

21.00 ile 24.00 arası bir saat diliminde izlerim. Genelde 1-2 saat izlerim.

(E-20-Satı ş Elemanı)

Genelde 19.00’dan sonra 2 saat televizyon izlerim 2 saat de internete girerim.

(E-20-Öğrenci)

Kitle İleti şim Araçlarının Sahiplik Durumu: Bu ya ş kategorisindeki görü şmecilerinden birinin evinde 4 adet televizyon di ğerlerinde ise en az 2 adet televizyon bulunmaktadır. Her görü şmecinin evinde internet ba ğlantısı bulunmaktadır ve bilgisayarların hepsi de kendilerinin veya karde şlerinin odasında bulunmaktadır. Burada televizyonların odalara da ğlım durumu önceki ya ş gruplarına göre farklıla şmaktadır. Öncesinde televizyon çocukların odasında ve salonda olurken, bu ya ş grubundaki televizyon da ğılımı salon- oturma odası, salon-çocuk odası, salon-mutfak-oturma odası gibi çe şitlilik göstermektedir. Di ğer yandan kadın güvenlik görevlisinin ev hali di ğerlerine göre farklılık göstermektedir. Bu görü şmecinin evinde tam 4 adet televizyon bulunmaktadır ve bunların da ğılımı ise şu şekildedir; yatak odasında, çocuk odasında, kendi odasında ve oturma odasında. Evde her odada bir televizyon bulunmasına ra ğmen bu görü şmeci günde 3 saat televizyon izledi ğini belirtmektedir. Bu izlenme oranı ile Türkiye ortalamasının altında kalmaktadır.

Televizyon iki tane, biri salonda biri oturma odasında. İnternet ba ğlantılı iki bilgisiyar var; biri laptop di ğeri pc olmak üzere, onlar da benim odamdadır.

(E-20-Temizlik Elemanı)

Dört tane televizyon, bir tane de bilgisayar var. Televizyonlar yatak odası, karde şlerimin odası, benim odam ve oturma odasındadır. İnternet ise erkek karde şimin odasındadır.

(K-20-Güvenlik Görevlisi) 166

Kitle İleti şim Araçlarının Payla şımı: Evde bulunan kitle ileti şim araçlarını payla şım noktasında 20 ya ş grubundakilerde de bilgisayar karde şler arasında ortak kullanılmaktadır. Ancak burada da bilgisayarı kullanma önceli ği yine büyük karde ştedir. Bilgisayarı evin genç bireyleri sahiplenirken, televizyonu herkesin kullandı ğı ifade edilmektedir. Bu konudaki tek istisna ise erkek temizlik elemanı olan görü şmecinin annesidir. Bilgisayarı annesi, abisi ve kendi birlikte kullanmaktadırlar.

Kim bo ş olursa kullanır. Annem de abim de kullanır.

(E-20-Temizlik Elemanı)

Bilgisayarı abim kullanır, o olmadı ğı zaman da ben kullanırım. Abim 23.00 civarı i şten geliyor, o zamana kadar bilgisayar bende olur. Televizyonu herkes kullanır aslında. Oturma odasında benim istemedi ğim bir şey izlenecek olursa, küçük bir televizyon daha var, gidip orada izlerim. Ama oturma odasındaki televizyon büyük oldu ğu için orayı tercih ediyorum genellikle.

(E-20-Satı ş Elemanı)

Televizyonda bir payla şım vardır; herkesin odasındaki kendisinindir. Bilgisayar ise karde şimdedir genelde. (K-20-Güvenlik Görevlisi)

21 Ya ş Kategorisi

Aile Ya şamı: 21 ya ş kategorisindeki gençlerin hepsi ailesiyle birlikte ya şamaktadır. Di ğer görü şmecilerden farklı olarak e ğitim danı şmanlı ğı yapan kadın görü şmecinin anne-babası ayrı ya şamaktadır. Genellikle aileleriyle aralarının sıcak oldu ğunu ifade eden görü şmecilerden kimisi annesine daha yakın kimisi ise karde şlerinedir; bazıları ise tüm aile fertleriyle her şeyi konu şabilen rahat bireylerdir. Komi olarak çalı şan erkek görü şmeci bu duruma örnek te şkil etmektedir; annesiyle her şeyi konu şabildi ğini ancak babasıyla mesafeli olduklarını rahatça konu şamadı ğını ifade etmektedir.

Annemle daha iyiyizdir, babamla mesafeli. Öyle konuşamayız pek ama annemle de her şeyi konu şuruz. (E-21-Komi) 167

İli şkimiz genelde iyidir. Abimle iyidir. Anne-babamla da ara sıra arkada ş gibi oldu ğum olur.

(E-21-Öğrenci)

Bu gruptaki gençlerden bir ki şi hariç hepsinin kendi odaları bulunmaktadır. Erkek kominin evlerinde sadece iki oda bulunmaktadır ve bu görü şmeci kendi odası olmadı ğı için salonda yatmaktadır. Görü şmecilerin ço ğu evin di ğer alanlarını rahatlıkla kullandıklarını belirtirken, erkek ö ğrenci 3 katlı evlerinin a şağı katlarını genelde kullanmadı ğını, üst katta bulunan kendi odasında zaman geçirdiğini belirtmektedir. Bunun yanında görü şmecilerin evin di ğer alanlarını da rahatlıkla kullandıkları belirlenmektedir.

Gündelik Hayat ve Televizyon: Bu ya ş kategorisinde de meslek edinme noktasında sorunlar gözlenmekte; bu kapsamda görü şmeciler i şsiz, komi, ö ğrenci, e ğitim danı şmanı ve esnaf olarak belirlenmektedir. Bu ya ş kategorisindeki çalı şanların önceki gruplarda oldu ğu gibi çalı şma saatleri oldukça fazladır; yakla şık günde 12 saat çalı şmaktadırlar. Ayrıca üniversite ö ğrencisi olan erkek görü şmeci okul sonrası kendi ma ğazalarında çalı şmaktadır. Bu ya ş grubundaki gençler geç saatlerde evlerine gidebilmektedirler, erkek ve i şsiz olan görü şmeci dahi ak şam 22.00 civarı eve gitti ğini belirtmektedir.

10.00-11.00 civarında kalkarım, i ş ararım, arkada şlarla takılırım, 21.00-22.00 gibi de eve giderim.

(E-21-İş siz)

Sabah 9.00 ak şam 21.00 arası i şteyimdir. Ondan sonra evdeyimdir, açık liseye gittiğim için de ders çalı şırım, ailemle zaman geçiririm.

(E-21-Komi)

Genelde günler okulda geçer, 9.00-17.00 arası okuldayımdır. Sonrasında 20.30’a kadar ma ğazada dururum. Daha sonra da eve geçerim.

(E-21-Öğrenci)

168

Bu ya ş kategorisindeki görü şmecilerin televizyon izleme süreleri birbirlerinden oldukça farklıdır. İş siz olan erkek görü şmeci evde geçirdi ği zamana göre izleme süresi artmakta veya azalmaktadır; di ğer görü şmeciler ise televizyon izlemeye fazla vakit bulamadıklarını, ortalama 1-2 saat ancak izleyebildiklerini belirtmektedirler.

Televizyona çok bakmıyorum, maksimum 2 saattir. İnternete de vakit buldukça giriyorum. Hem evde hem de i şyerinde girebildi ğim için internet daha fazladır.

(K-21-Satı ş Elemanı)

Eve erken veya geç geli şime göre de ğişiyor. Erken gelirsem o zaman 3-4 saat televizyon izliyorum, geç gelirsem de o zaman 1-2 saat ancak.

(E-21-İş siz)

Kitle İleti şim Araçlarının Sahiplik Durumu: Bu ya ş kategorisindeki görü şmecilerin evlerinde genelde bir tane televizyon bulunmakta, durumu iyi olan görü şmecilerden erkek ö ğrencinin ise evinde 3 adet televizyon ve 4 adet de bilgisayar bulunmaktadır. Erkek komi haricinde herkesin evinde bilgisayar bulunmaktadır. Kadın satı ş elemanının evinde de 3 adet bulunmaktadır; her karde şe bir tane dü ştü ğü ifade edilmektedir. Bunun yanında mevcut televizyonların ço ğu salonda, di ğerleri ise oturma odasında ve mutfaktadır. Evinde 3 adet televizyon olan görü şmeci günde 1 saat televizyon izlemektedir, ki bu izleme oranı Türkiye ortalamasının 4’de 1’i kadardır.

Üç tane televizyon var; benim odamda, salonda ve annemlerin yatak odasında. 4 tane de bilgisayar var. İki masaüstü iki tane de laptop var.

(E-21-Öğrenci)

İki adet televizyon var; mutfakta ve oturma odasında. Üç tane de bilgisayar var odalarda. Üç karde şin de var. (K-21-Satı ş Elemanı)

Kitle İleti şim Araçlarının Payla şımı: Evde bulanan kitle ileti şim araçlarını payla şma noktasında televizyonda belirli bir payla şım yokken, özellikle bilgisayarın karde şler 169

arasında payla şıldı ğı görülmektedir. Ayrıca evde tek bilgisayar olması halinde, yine evin büyük çocu ğu tarafından kullanılmaktadır. Büyük çocuk olmadı ğı veya onun izin vermesi dahilinde küçük karde şlerin interneti kullandı ğı görülmektedir. 21 ya ş grubundakilerde de önceki ya ş grubundakilerde oldu ğu gibi bilgisayarı karde şler arasında kullanma ortak bir davranı ştır.

Herkesin birer tane bilgisayarı vardır. Televizyonu da bilgisayarı da izlerim mesela. Ama genelde televizyon izleyeceksem a şağı iner annemlerle birlikte izlerim.

(E-21-Öğrenci)

Televizyonda öyle bir payla şım yok ama bilgisayarlarda var. Karde şlerin hepsinin kendi bilgisayarı vardır.

(K-21-Satı ş Elemanı)

22 Ya ş Kategorisi

Aile Ya şamı: 22 ya ş kategorisindeki gençlerin hepsi aileleriyle birlikte ya şamaktadırlar. Genel itibariyle aileleriyle aralarının iyi oldu ğunu ifade eden görü şmecilerden kadın market çalı şanı ailesiyle arasının normal, kadın ö ğrenci ise annesiyle daha sıcak ama babasıyla mesafeli oldu ğunu belirtmektedir. Bu gruptaki gençlerin de hepsinin kendi odaları bulunmaktadır. Kendi odalarını karde şiyle payla şma durumu bu ya ş grubu için de geçerlidir. Ayrıca evin di ğer alanlarını da rahatlıkla kullandıklarını belirten görü şmecilerden berber olan ise kendi odasından fazla çıkmadı ğını belirtmektedir. Kendi odasında televizyonun olmasının etkisi büyüktür. Yine market çalı şanı kadın ise salonda ve karde şinin odasında daha çok vakit geçirdi ğini söylerken; salonda televizyon ve karde şinin odasında da bilgisayarın oldu ğunu eklemektedir. Önceki ya ş gruplarında oldu ğu gibi bu ya ş grubunun üyeleri için de kitle ileti şim araçlarının bulundu ğu odalarda daha fazla zaman geçirildi ği görülmektedir.

Kendi odam var. Çok fazla odamdan çıkmam, kendi odamda televizyonum vardır. Aile salonda toplanır, arada bir yanlarına girer çıkarım. Genelde kendi odamda vakit geçiririm.

(E-22-Berber) 170

Kendi odam var. Salonu ve karde şimin odasını daha çok kullanırım, çünkü birinde bilgisayar di ğerinde televizyon var.

(K-22-Market Çalı şanı)

Gündelik Hayat ve Televizyon: Bu ya ş kategorisinde de yine kalifiye çalı şan görü şmeci sayısı azdır; bu kapsamda görü şmeciler mobilya dö şemecisi, berber, alı şveri ş merkezinde reyon elemanı, ö ğrenci ve market çalı şanı olarak belirlenmektedir. Bu ya ş kategorisindeki çalı şanların önceki gruplara nazaran çalı şma saatleri oldukça makul gözükmektedir, ö ğrenci ve berber haricinde di ğerlerinin ak şam 17.00-18.00 civarı i şinin bitti ğini ancak aynı saatte eve gitmedikleri görülmektedir. Kimisi arkada şlarıyla kimisi de kız arkada şıyla bulu ştu ğunu ifade ederek vakit geçirdiklerini belirtmektedirler. Böylece tüm grup üyelerinin bir şekilde 21.00-22.00’den önce evlerinde olamadıkları görülmektedir.

Sabah 8.30 ak şam 18.30 arası i şteyiz. Daha sonra evdeyimdir ara sıra da arkada şlarla dı şarıdayımdır. Genelde çalı şırız, haftasonları da çalı şmakla geçiyor.

(E-22-Mobilya Dö şemecisi)

Sabah 9.00 ak şam 21.00 arası çalı şıyorum. Ak şam dokuzdan sonra 15 dakika ailemle, sonrasında bilgisayar veya televizyon ba şında geçiyor. Geceyarısında yatıyorum. Çalı şmadı ğım zamanlarda da yatıyor, dinleniyorum.

(E-22-Berber)

Sabah 7.30 ak şam 16.30 arası çalı şma saatidir. Daha sonra sevgilimle buluru şuruz, ak şam 22.00’a kadar vakit geçiririz, sonra da eve geçerim.

(E-22-Hipermarket Reyon Elemanı)

KPSS kursuna gidiyorum, yo ğunum. Ak şama kadar okul sonrasında kurs, sonra da ev.

(K-22-Öğrenci)

171

22 ya ş grubundakilerin televizyon izleme oranlarında belirli oranda bir dü şüş görülmektedir. Ortalama günde 1-2 saat izlemektedirler. Bu ya ş grubunun istisnası olan, ortalamanın çok üstünde olan bir ki şi vardır, o da berber olan görü şmecidir. Çalı şma esnasında devamlı açık olan televizyonu günde yaklaşık olarak 10 saat izledi ğini belirtmektedir. Bunun gibi özel durumu olan ö ğrenci görü şmecinin de sınav hazırlı ğı yüzünden hiç televizyon izlemedi ği günler olmaktadır.

Günde 10 saat izledi ğim olur. İş im buna müsait. Tra ş ederken bakıyorum ama biraz da zorunlu. Bir anlamda i şle bütünle şiyor.

(E-22-Berber)

Hiç televizyon izlemedi ğim de olur, internet olsun günlük ikisine de en çok 1 saat zaman ayırıyorum. Bir yıl önce çok farklıydı. Şimdi sadece i şim olunca internete giriyorum.

(K-22-Öğrenci)

Kitle İleti şim Araçlarının Sahiplik Durumu: Bu ya ş kategorisindeki görü şmecilerin evlerinde genelde 2 adet televizyon bulunurken, ö ğrenci görü şmecinin evinde ise 3 adet televizyon bulunmaktadır. Bu ya ş kategorisindeki görü şmecilerin hepsinin evinde bilgisayar ve internet ba ğlantısı bulunmaktadır. Evinde 3 adet televizyon bulunan öğrenci görü şmecinin hiç televizyon izlememesi ise ilginçtir. Bu görü şmeci, sınavlara hazırlandı ğından dolayı günlük televizyon izleme oranının önceki senelere göre büyük oranda dü ştü ğünü belirtmektedir. Yine televizyonlar solanda, bilgisayarlar ise görü şmecilerin kendi odalarında bulunmaktadır.

Salonda ve odamda olmak üzere iki adet televizyon ve internet ba ğlantım var.

(E-22-Berber)

3 televizyon var; salonda, benim odamda ve oturma odasında. Salonu genelde yazları kullanıyoruz. İnternet ise benim odamda.

(K-22-Öğrenci)

172

Kitle İleti şim Araçlarının Payla şımı: Evde bulunan kitle ileti şim araçlarını genel itibariyle herkes kullanmaktadır ancak bazı durumlarda payla şım söz konusudur. Gün boyu i şteyken televizyon izleyebilen berber görü şmeci ak şam oldu ğu zaman televizyona karı şmadı ğını belirtmekte, hipermarket çalışanı ise evde payla şımın ya şandı ğını, salondaki televizyonun babasında, balkondakinin ise kendisinde oldu ğunu belirtmektedir. Burada dikkat çeken nokta ise televizyonda herhangi bir payla şım olması halinde, bunun ya baba ya da çocuklar arasında ya şanmasıdır. Böylesi durumlarda annenin hiç ismi geçmemektedir. Bilgisayarda ise karde şler arasında bir payla şım söz konusu olmaktadır. Bu ya ş grubundakilerde ise özellikle bilgisayarda kullanım önceli ği a ğırlıkla kendilerindedir. Evin büyük karde şinin bilgisayarı kullanmada öncelikli olması bu ya ş grubu için de geçerlidir. Ayrıca internet ve televizyon bu ya ş grubunda da birbirine alternatif olarak kullanılmaktadır.

Televizyonu herkes kullanır, bilgisayarı ise üç karde ş birden kullanıyoruz. En erken ben giderim eve, böyle zamanlar internet bendedir, sonra abim gelir o oturur. O sırada ben televizyon izlerim.

(E-22-Mobilya Dö şemecisi)

Payla şım vardır. Eve geldikten sonra bilgisayarın ba şına kimse oturamaz, bendedir. Televizyona karı şmam.

(E-22-Berber)

Herkes kullanır bilgisayarı ama ben eve gelince bendedir. Salondaki babamın, balkondaki de benimdir. İzlenecek programın çakı şması halinde herkes kendi televizyonunda izler.

(E-22-Hipermarket Reyon Elemanı)

İnternet bendedir. Çok yo ğunum o yüzden ben varken bu cihazların hepsi bendedir.

(K-22-Öğrenci)

Bilgisayarı a ğırlıklı olarak karde şim kullanır. Ama di ğerlerinin de benim de kullandı ğım olur. Televizyonu ise herkes kullanır.

(K-22-Market Çalı şanı) 173

23 Ya ş Kategorisi

Aile Ya şamı: 23 ya ş kategorisindeki gençlerden üniversite mezunu ve sınavlara hazırlanan i şsiz olan görü şmeci hariç hepsi ailesiyle birlikte ya şamaktadır. Görü şmeciler, genel itibariyle aileleriyle aralarının iyi oldu ğunu ifade ederken, arkada şlarıyla ya şamakta olan i şsiz genç de arkada şlarıyla ev ortamında sorunsuz bir hayat ya şadıklarını belirtmektedir. Aileleriyle birlikte ya şamaktan genel itibariyle memnun olan görü şmecilerden sadece internet cafe çalı şanı aile fertleriyle arasının genel itibariyle sorunlu oldu ğunu, bazen iyi bazen de kötü oldu ğunu belirtmektedir.

Ailemle aram bazen iyi bazen kötüdür.

(E-23-İnternet Cafe Çalı şanı)

Bu gruptaki gençlerin de hepsinin kendi odaları bulunmaktadır. Bu gruptaki bazı görü şmeciler kendi odalarında oldu ğu kadar di ğer odalarda da zamanlarını geçirirken, üç görü şmecinin durumu farklıdır. Görü şülen gençler içinde tek evli olan görü şmeci ise bu ya ş grubundaki kadın yüksek lisans ö ğrencisidir. Bu görü şmecinin oda sorunu yoktur ancak zamanın ço ğunu oturma odasında ve mutfakta geçirmektedir. Televizyonun da oturma odasında oldu ğunu belirtmek gerekmektedir. Di ğer taraftan bu grubun evde farklı bir ortam ya şayan görü şmecisi ise erkek internet cafe çalı şanıdır. Evde oldu ğu zamanlar sadece kendi odasında vakit geçirdi ğini belirten bu görü şmecinin ailesiyle geçim sorunları ya şadı ğı bilinmektedir. Di ğer yandan kadın lokanta çalı şanı ise geceyarısına do ğru i şten geldi ği için o saatten sonra sadece kendi odasında zaman geçirebilmektedir.

Sadece kendi odamı ve tuvaleti kullanırım. 5-10 dakika oturma odasında dururum durmam o kadar. (E-23-İnternet Cafe Çalı şanı)

Kendi odam var, di ğer odaları da kullanırım ama i şe ba şladı ğımdan beri hep odamdayım.

(K-23-Lokantada Servis Elemanı)

174

Gündelik Hayat ve Televizyon: Bu ya ş kategorisinin çalı şanları da ak şamları eve geç dönen ki şilerden olu şmaktadır. İnternet cafenin erkek çalı şanı ve lokantadaki kadın servis elemanı bazen geceyarısı eve döndüklerini, di ğer çalı şan alı şveri ş merkezindeki kadın satı ş elemanı ise eve dönmesinin 21.00’ı buldu ğunu belirtmektedir. İş siz ve sınavlara hazırlanan erkek görü şmeci ile yüksek lisans yapan kadın görü şmeci günlerini belirli bir program dahilinde geçirmemektedirler. Çalı şanlarla çalı şmayanlar arasında evde zaman geçirme noktasında çok farklılıklar bulunmaktadır. Bununla birlikte bu durumun kitle ileti şim araçlarına ayrılan zaman aralıklarıyla orantılı olup olmadı ğını birazdan inceleyece ğiz.

Dersle geçiriyoruz günleri. KPSS’ye hazırlanıyorum. Ö ğleden önce ders çalı şırım, bazen maç yaparız, arkada şlarla ak şam görü şürüz.

(E-23-İşsiz)

Hareketli geçmez günler. Çalı şıyorum, içiyorum, yatıyorum. Sabah 8.00 ak şam 21.00 arası çalı şıyorum. Bazen geceyarısını bulur i şten çıkmam.

(E-23-İnternet Cafe Çalı şanı)

Sabah 11.00 ak şam 19.00 arası i şteyim. 21.00 gibi evdeyim, sonra dizi izlerim, biraz internet, sonra da 24.00 civarı yatarım.

(K-23-Alı şveriş Merkezinde Satı ş Elemanı)

11.00’dan gece 24.00’e kadar i şyerindeyim. Yeni mezunum bu şekilde i şe ba şlamak zor geldi ama maddi durumdan dolayı çalı şmak zorundayım, yüksek lisansa ba şvurdum gidemedim, zor yani.

(K-23-Lokantada Servis Elemanı)

Geç kalkarım. Okul olmadı ğı günler kahvaltı, televizyon ve ev i şleriyle geçer günlerim. Okul oldu ğu zamanlar ak şama kadar okuldayım sonra da ev i şleri ve televizyon, internetle geçer.

(K-23-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

175

Bu kapsamda evde daha fazla zaman geçiren ile evde daha az zaman geçiren arasında muhtemel farklılıklar bulunmaktadır. 23 ya ş grubundaki çalı şanların televizyon izleme oranlarında belirli oranda bir dü şüş görülmektedir. Ortalama günde 1 saat kadar televizyon izlemektedirler. İnternet cafe çalı şanı günde 8 saat internette oldu ğunu televizyona ise hafta 3-4 saat ancak bakabildi ğini, yine geceyarısında eve giden lokanta çalı şanı ise geceyarısı da olsa 1-1,5 saat televizyon izleyip öyle uyudu ğunu belirtmektedir. Bunun yanısıra i şsiz olan gencimiz günde 2 saat ak şam saatlerinde televizyon izledi ğini belirtmektedir. Bu ya ş grubundaki en farklı durum ise kadın yüksek lisans ö ğrencisinde rastlanmaktadır. Okula gitti ği günler 1-2 saat televizyon izlerken, okula gitmedi ği günler ise izleme oranı 4 saate çıkmaktadır. Ancak televizyonun açık kalma süresi ise 7-8 saati bulmaktadır. Genellikle ev hanımlarında rastlanan bir davranı ş türü olarak ev i şlerini yaparken televizyonu açık tuttu ğunu ifade etmektedir. Bu ya ş grubundakilerin interneti kullanma sürelerinin dü ştü ğü görülmektedir. Sadece internet cafe çalı şanı günlük 8 saate kadar internette oldu ğu ifade ederken, di ğerleri haftada 3-4 saat ancak internete girmektedirler. Televizyona nazaran internete olan ilginin azaldı ğı görülmektedir.

Gün içinde 8 saat internet kullanırım. Televizyonu haftada 3-4 saat ancak izlerim.

(E-23-İnternet Cafe Çalı şanı)

Televizyon izleme sürem iki saati geçmez; 21.00-23.00 arasıdır. İnternet ise ancak yarım saat veya 1 saattir.

(K-23-Alı şveriş Merkezinde Satı ş Elemanı)

Okuldaysam 1-2 saat televizyona bakabiliyorum, e ğer evdeysem 7-8 saat açık oldu ğu oluyor. Ortalama 4 saat izliyorum. İnternet ise yarım saat falandır.

(K-23-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

176

Kitle İleti şim Araçlarının Sahiplik Durumu: Bu ya ş kategorisindeki erkek i şsiz ve yüksek lisans yapan görü şmecinin birer televizyonu, di ğerlerinin evlerinde ise 2 televizyon bulunmaktadır. Arkada şlarıyla birlikte ya şayan i şsiz gencin evinde 3 bilgisayar, tek evli görü şmeci olan ve yüksek lisans yapan ö ğrencinin ise evinde 2 dizüstü bilgisayar bulunmaktadır. Di ğer çalı şanların ise evlerinde en az 2 adet televizyon bulunmaktadır. Evlerinde çok sayıda televizyonun olmasının çok televizyon izlendi ği anlamına gelmedi ğini önceki görü şmecilerde görmü ştük. Yine aynı şekilde evinde 3 bilgisayar veya evinde 2 dizüstü olan görüşmecilerin de interneti çok az kullandıkları belirlenmektedir.

Herkesin bilgisayarı var ama internet yok, televizyon var o da ortaktır. Bilinçli olarak internete ba ğlanmadık ders çalı şabilmek için.

(E-23-İş siz)

İki televizyon var, salonda ve oturma odasında. Bilgisayar var bizim odamızda.

(K-23-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı)

Bir televizyon var o da oturma odasında. İki adet de laptop var, onların belirli bir yeri yok.

(K-23-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

Kitle İleti şim Araçlarının Payla şımı: Evde bulunan kitle ileti şim araçlarını payla şım noktasında televizyonu genel itibariyle herkes kullanmaktadır sadece ailesiyle anla şamadı ğını her fırsatta dile getiren internet cafe çalı şanının durumu farklıla şmaktadır. Bu görü şmeci kendi odasında televizyon izleyip, internete girdi ğini; salondaki televizyonu kullanmadı ğını ifade etmektedir. Alı şveri ş merkezinde satı ş elemanı olan görü şmecide ise televizyon payla şımı çok net bir şekilde görülmektedir; babası oturma odasındakini, kendisi ise salondaki televizyonu kullanmaktadır. Di ğer görü şmecilerde televizyon ortak kullanılırken, bilgisayardaki payla şım televizyona göre farklılık göstermektedir. İş siz gencin aynı evi payla ştı ğı di ğer arkada şlarının hepsinin de bilgisayarı bulunmaktadır. Lokanta çalı şanı kadının evinde ise interneti herkes kullanmaktadır. Alı şveri ş merkezindeki satı ş elemanında ise interneti genelde abisinin kullandı ğı belirlenmektedir. Bununla birlikte artık internet ve televizyonun bu ya ş 177

grubunda birbirine alternatif olarak kullanıldı ğını söylemek güçtür. İnternet cafe çalı şanı hariç di ğer tüm görü şmeciler artık interneti i şleri oldukça kullandıklarını ifade etmektedirler.

Kendi odamda televizyon da bilgisayar da. Anne-babam benim odamdakileri kullanmazlar.

(E-23-İnternet Cafe Çalı şanı)

Genelde abim kullanır interneti, televizyonda ise babam oturma odasındakini biz salondakini kullanırız.

(K-23-Alı şveriş Merkezinde Satı ş Elemanı)

Televizyon ortaktır ama herkesin kendi bilgisayarı vardır; arada bir kullandı ğımız olur birbirimizin bilgisayarlarını.

(K-23-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

24 Ya ş Kategorisi

Aile Ya şamı: 24 ya ş kategorisindeki gençlerin hepsi aileleriyle birlikte ya şamaktadırlar. Bu ya ş kategorisindeki görü şmecilerin hepsi aileleriyle çok sıcak ili şki içinde olduklarını belirtmi şlerdir. Tüm görü şmecilerin aileleriyle birlikte ya şamaktan memnun oldukları belirlenirken; önceki ya şlarda rastlanan karde şle veya anne-babayla anla şamama gibi durumların ortadan kalktı ğı görülmektedir.

Ailemle aram güzeldir. Hayatı payla şırız.

(K-24-Güzellik Uzmanı)

Gayet iyidir ailemle ili şkilerim. Anne-babamla arkada ş gibiyiz, karde şlerimle de ileti şimim iyidir.

(K-24-Kırtasiye Çalı şanı)

178

Bu gruptaki gençlerden kendi özel odaları bulunurken, erkek yüksek lisans ö ğrencisi ve kadın kırtasiye çalı şanı kendilerine ait bir odaları olmadı ğından yakınmaktadırlar. Sadece kadın güzellik uzmanı kendi odasından fazla çıkmadı ğını belirtirken, odasında bilgisayar oldu ğunu da ifade etmektedir. Di ğer görü şmeciler ise evin di ğer odalarında da zaman geçirdiklerini belirtmektedirler. Kadın kırtasiye çalı şanı ise evde 7 ki şi oldu ğu için salonda yattı ğını dile getirmektedir.

Kendi odam yok, hiçbir zaman da olmadı. Eksikli ğini hep ya şıyorum, ablamla kalıyoruz. Di ğer odaları da kullanırım.

(E-24-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

Özel odam var, bilgisayarım var. Daha çok odamda geçiririm zamanı.

(K-24-Güzellik Uzmanı)

Özel bir yerim yok, anneannem de bugünlerde bizde kalıyor. Yedi ki şi olunca 3 oda 1 salon yetmiyor, bana da salon kalıyor.

(K-24-Kırtasiye Çalı şanı)

Gündelik Hayat ve Televizyon: Bu ya ş kategorisinin çalı şanlarının çalı şma saatleri ortalama düzeydedir. Genelde 17.00-19.00 arası i şlerinin bitti ğini belirten çalışanların kendilerine ayırdıkları vakit önceki kategorilerdeki çalı şanlara göre daha fazladır. Çalı şanlar hergün belirli bir saatte i şe gidip belirli bir saatte dönerken, yüksek lisans öğrencisi olan görü şmeci ise okul oldu ğu günler ba şka, evde oldu ğu günler ba şka bir düzen olu şturmaktadır. Önceki ya ş grubuna göre bu ya ştaki gençlerin i ş çıkı şı hemen eve gittikleri görülmektedir.

8.00’dan 16.00’a kadar i şteyim, sonra evdeyim.

(E-24-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı)

17.00’a kadar i şteyim. Sonra da evdeyimdir. Dı şarı nadir çıkarım.

179

(E-24-Güvenlik Görevlisi)

Hergün okul yok, ba şka bir şehirdeyim 3 gün boyunca. Genelde geç yatar 11.00 gibi kalkarım. Kitaplar, makaleler, kütüphane derken ak şamları da yine çalı şarak geçer.

(E-24-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

Sabah 9.00 ak şam 19.00 arasında çalı şıyorum. Sonrasında biraz ders çalı şıyorum, memurluk için KPSS’ye hazırlanıyorum. Sonra internet ve televizyon sonra da yatıyorum.

(K-24-Kırtasiye Çalı şanı)

Bu kapsamda evde daha fazla zaman geçiren görü şmecilerin televizyon izleme sürelerinin arttı ğı belirlenmektedir. Bu kapsamda alı şveri ş merkezi satı ş elemanı, güvenlik görevlisi ve güzellik uzmanı ortalama günde 3-4 saat arasında televizyon izlemektedirler. Yüksek lisans ö ğrencisi ile kırtasiye çalı şanı kadın ise günde 1-1.5 saat civarında televizyon izlediklerini belirtmektedirler. Ö ğrenci olanın çalı şma yo ğunlu ğundan, kırtasiye çalı şanının ise eve geç gitmesinden dolayı televizyon izleme süreleri di ğer görü şmecilere göre daha sınırlıdır. İnternet kullanım süresi ise önceki ya ş gruplarına göre oldukça dü şüktür. Bazı görü şmeciler günde 1 saat civarında kullandıklarını ifade ederken, di ğerleri ço ğunlukla internete fazla vakit ayırmamaktadırlar.

İnternet ba şında 1 saat, 17.00-18.00 arasıdır. 19.00’dan 24.00’a kadar da televizyon, en az 3-4 saat televizyon izliyorum.

(E-24-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı)

20.00’dan sonra 24.00’a kadar televizyon izlerim. Günde 3-4 saat izlerim.

(E-24-Güvenlik Görevlisi)

Ak şam yemek sırasında yarım saat falan izlerim, bir de akşamları yarım saat baktı ğım olur, toplam 1-1.5 saat falan.

(E-24-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

180

Kitle İleti şim Araçlarının Sahiplik Durumu: Bu ya ş kategorisindekilerin evlerinde bulunan televizyon sayısında farklılıklar görülmektedir. Tüm ya ş gruplarında neredeyse 2 adet televizyon bulunurken, bu sefer ço ğunluklu olarak evlerde 1 adet televizyon bulunmaktadır. Di ğer görü şmecilerin ise evlerinde yine iki adet televizyon bulunmaktadır. Ancak ilginç olan nokta, evlerinde tek televizyon olan görü şmeciler yakla şık 3-4 saat televizyon izlerken, evlerinde 2 adet televizyon olan görü şmecilerden biri 1 saat di ğeri ise 1-1.5 saat arasında televizyon izlemektedir. Önceki ya ş gruplarında da böyle durumlarla kar şıla şıldı ğı anımsandı ğında; evlerde çok sayıda televizyonun olmasının televizyon izleme süresini artırdı ğı anlamına gelmedi ği ortaya çıkmaktadır. 40 Di ğer yandan güvenlik görevlisi görü şmeci hariç bu ya ş grubundakilerin hepsinin internet ba ğlantılı bilgisayarı bulunmaktadır. Ancak görü şmeciler günde ortalama 1 saat internete girdiklerini ifade etmektedirler. Evinde 3 bilgisayar olan kırtasiye çalı şanı internete hergün girdi ğini ancak fazla zaman harcamadı ğını belirtmektedir.

Benim odamda internet ba ğlantılı bilgisayar var, bir tane televizyon var o da oturma odasında. Tek oldu ğu için kavga dövü ş izliyoruz i şte.

(K-24-Güzellik Uzmanı)

İki dizüstü bir masaüstü bilgisayar var, bir salonda bir de anneannemin odasında olmak üzere iki adet de televizyon var. Fazla televizyon izlemem, bilgisayara hergün girerim ama fazla durmam.

(K-24-Kırtasiye Çalı şanı)

Kitle İleti şim Araçlarının Payla şımı: Bu ya ş grubundakilerde televizyonu da interneti de neredeyse herkes ortak kullanmaktadır. Genellikle evin çocukları tarafından sahiplenilen bilgisayarın ailenin di ğer fertleri tarafından da kullandı ğı görülmektedir. Tabi ki yine ço ğunlukla internet kullanımı çocuklarda ve büyük karde ştedir. Ya ş ilerledikçe kitle ileti şim araçlarıyla olan ba ğların daha da zayıfladı ğı belirlenmektedir.

40 RTÜK’ün yaptı ğı araştırmada izleyicilerin sahip oldu ğu televizyon adedinin izleme e ğiliminde etkili oldu ğu dü şünülse de yapılan çalı şmada bu varsayımı destekleyen bir durum ortaya çıkmamı ştır. Hatta tam aksine bu çalı şma kapsamında evdeki televizyon adediyle gençlerin izleme sürelerinin ters ortantılı oldu ğu ileri sürülmektedir. Ayrıca RTÜK’ün yaptı ğı çalı şmada evlerdeki televizyon adedi ara ştırılmı ş; elde edilen sonuçlara göre ankete katılanların yüzde 54.6’sının ‘1 adet’, yüzde 36.4’ünün ‘2 adet’ ve yüzde 9’unun ‘3 adet ve üzeri’ sayıda televizyona sahip oldukları belirlenmi ştir (Televizyon İzleme Eğilimleri Arı ştırması 2009, 8).

181

Hem izleme pratikleri hem de sorulara verilen cevaplardaki rahatlık böyle bir yargının olu şmasına ortam hazırlamaktadır.

Herkes hepsini kullanır.

(E-24-Alı şveri ş Merkezi Satı ş Elemanı)

İnternet bendedir, bazen i şleri olduklarında di ğer aile üyeleri de kullanırlar. Yeme ği mutfakta yedi ğimiz için ordaki televizyonu birlikte kullanıp sonra salondaki televizyona geçiyoruz hep beraber.

(E-24-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

Herkes her şeyi kullanır bilgisayarda. Televizyonda ise salondaki herkes kullanır, anneannemin odasındaki genelde o kullanır.

(K-24-Kırtasiye Çalı şanı)

4.2.2. İzleyici Alı şkanlıkları ve Televizyon Dizileri

4.2.2.1. Televizyon Dizileri İzleme Pratikleri ve Nedenleri: Brian G. Rose, televizyonun kendine özgü şu özelliklerinden dolayı gündelik hayatta kendine yer bulmakta hiç zorlanmadı ğını belirtmektedir. Bunlardan ilki, televizyonda yakın çekim kullanımının teknik ve mali yetersizliklerin bir ürünü oldu ğu halde jest ve mimiklerin ön plana çıktı ğı estetik bir malzemeye dönü şmesidir. Ayrıca televizyonun sinemaya göre panoramik açıdan görsel kalitesinin daha dü şük olması nedeniyle gerçeklesen derinlik yoksunlu ğu da, mahremiyetin vurgulanmasını güçlendirdi ği için ilkesel bir stil haline gelmi ştir. Bir di ğer önemli özellik de televizyonun ki şisel ve ailevi niteli ği televizyona özgü bir karakter olarak görülmü ş, televizyonda izlenen karakterlerin ailenin bir üyesi gibi gözükmesi yaygınlık kazanmı ştır (akt. Adaklı 1999, 237). Gündelik hayatta kendisine yer bulmakta hiç zorlanmayan ve ya şadı ğımız evin bir parçası haline gelen televizyonda 41 en fazla izledi ğimiz tür ise televizyon dizileridir.

41 Eurodata’nın be ş kıtada 86 ülke ve bölgeyi kapsayan reyting ölçümlerine ba ğlı ‘TV izleme alı şkanlı ğı’nın ortaya koydu ğu rapora göre televizyon izleme alı şkanlı ğı her geçen yıl biraz daha artmaktadır. 2008’de 189 dakika olan dünya genelindeki günlük televizyon izleme süresi üç dakikalık artı şla 2009’da 191 dakikaya yükselmi ştir. Rapora göre insanların TV izleme alı şkanlıkları de ğişmektedir. 182

Tüm izleyicilerin yanı sıra genç izleyiciler arasında da en popüler program türünü yine diziler olu şturmaktadır. RTÜK’ün yaptı ğı çalı şma, 15-20 ya ş grubundakilerin izleme açısından en yo ğun tercih etti ği program türünün yerli diziler oldu ğunu ortaya koymaktadır (Televizyon İzleme E ğilimleri Araştırması 2009 , 20). Bu bölümde ise gençlerin gündelik hayatta takip ettikleri medya içeriklerine, televizyon izleme alı şkanlıklarına, izledikleri dizilere ve dizi izleme pratiklerine yönelik analizlere yer verilecektir.

15 Ya ş Kategorisi

Takip Edilen Medya İçerikleri: 15 ya şındaki genç görü şmecilerin televizyonda en çok takip ettikleri içerikleri irdeledi ğimizde öncelikli olarak şudur diyebilece ğimiz bir program türü görülmemektedir. Ancak hepsinin izledikleri tür noktasında ortak söylemi diziler olmaktadır. Takip edilen türlere bakıldı ğında haber programları, spor programları, diziler, yarı şma programları, reality showlar, magazin programları ve film olarak sıralanmaktadır. Bu ya ş grubunda di ğerlerinden farklı olarak kadın ö ğrenci A di ğer televizyon içeriklerini takip etmedi ğini sadece dizi izledi ğini belirtmektedir. Anne-baba ayrı olan görü şmecinin günde 2 saat civarında televizyon izledi ğini belirtmek gerekmektedir. Bazen de gündelik hayat rutinlerinin izlenen programı da belirledi ği görülmektedir. Bu kapsamda kadın ö ğrenci B’nin yemek saatinin haberlere denk gelmesi nedeniyle zorunlu olarak ailesiyle birlikte haber bültenlerini izledi ğini belirtmektedir.

Haberleri, spor programlarını ve dizileri takip ederim.

(E-15-Öğrenci-A)

Bu de ğişim ve artı şın sebebi de yeni teknolojiler, yeni da ğıtım kanalları, yeni kanallar, yeni içerikler olarak gösterilmektedir. Eskiden televizyona mahkum olan izleyiciler artık mobil TV, internet ve benzeri eri şim olanakları sayesinde neyi, nasıl, ne zaman ve nerede izleyeceklerini kendileri belirliyor. Zira internet ve mobil telefon ortamındaki TV yayınları onlara bu olana ğı sa ğlamaktadır. HD yayınlar, insanların sevdikleri programı kaydedip, istedikleri zaman seyretme olana ğı ve izleyiciye sunulan cazip içerikler televizyona olan ba ğımlılı ğı artırmaktadır (Eyübo ğlu 2010, 2).

183

Eğlence programları, spor programları ve dizileri izlerim.

(E-15-Öğrenci-B)

Sadece dizi izlerim.

(K-15-Öğrenci-A)

Genelde magazin, film, çok sevdi ğim dizi oldu ğunda onu izlerim, bir de yemek saatinde haberleri izleriz.

(K-15-Öğrenci-B)

Kitle ileti şim araçlarını kullanma noktasında televizyonla yarış halinde olan internette gençlerin takip ettikleri içerikler ise neredeyse birbirlerinin aynıdır. Görü şmecilerin dördü de internette takip etti ği sitelerin facebook ve msn oldu ğunu ifade etmektedirler. Sosyal ileti şim sitelerinin gençler arasında en çok kullanılan siteler oldu ğu bilinmektedir. Sadece erkek ö ğrenci C’nin yazılımla u ğra ştı ğı belirlenmektedir.

İzlenecek Programların Seçimi: Konuyla ilgili net bir soru iletmeden önce gençlere, ‘evde aileleriyle birlikte televizyon izlerken kumandanın kimin elinde oldu ğu’ sorusunu ilettik. Bununla hedeflenen şey evde izlenecek programlara elinde kumanda bulunan ki şinin karar vermesi durumuydu. Ancak bu sorunun cevabıyla ortaya konulmak istenen savın iki türlü kırıldı ğı farkedilmi ştir. İlk olarak kumanda çocukda olmasına ra ğmen aile büyüklerinin söyledi ği program açılabilmektedir, ikincisi ise evde birden fazla televizyon bulunması halinde izlenecek programları tek ki şinin belirleme durumunun söz konusu olmamasıdır. Yine de bu tür yanılgılara ra ğmen evde kumandanın kimde oldu ğunu belirlemenin programları seçen ki şiyi belirlemek oldu ğu dü şünülmektedir. Bu ya ş grubunda kumanda anne, baba ve evin küçük çocukları olarak kendilerinde olduklarını ifade etmi şlerdir. Öte yandan izlenecek program noktasında çatı şma ya şanması durumunda ise evin küçük bireyi di ğer televizyona gitmektedir. Bu ya ş grubundaki tek farklı duruma kadın ö ğrenci A’da rastlanmaktadır, böyle durumlarda annesinin di ğer odaya gitti ğini belirtmektedir. Bu görü şmecinin anne-babasının bo şandı ğını ve annesiyle ya şadı ğını belirtmek gerekmektedir.

184

Annemde olur. Tartı şma oldu ğu zaman da salona girmemiz yasak olsa da kirletiyoruz diye ama orasını kullandı ğım olur.

(E-15-Öğrenci-A)

Kendi odamdaki bendedir, oturma odasındaki de annemin elindedir.

(E-15-Öğrenci-B)

Babamdadır. Çatı şma ya şandı ğında da di ğer televizyona gideriz.

(E-15-Öğrenci-C)

Bendedir. benim istedi ğim olur. Çatı şma oldu ğunda ise di ğer televizyonu kullanmaya annem gider. (K-15-Öğrenci-A)

Babam salonu kapatır, annem mutfaktadır, biz de küçük odadaki televizyonu kullanırız.

(K-15-Öğrenci-B)

Bu konu hakkındaki, ‘televizyonda izlenecek programlara kim karar verir’ ve ‘bu konuda ailenizle veya birlikte ya şadı ğınız insanlarla sorun ya şar mısınız’ sorusuna ise görü şmecilerin hepsi herhangi bir sorun ya şanmadı ğını, genelde aynı programı izlediklerini belirtmektedirler. Ayrıca bu konuda evde bulunan ikinci hatta üçüncü televizyonun, izlenecek program noktasında ya şanan tartı şma sonrası, alternatif olarak kullanıldı ğı da açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Öyle bir çatı şma oldu ğu zaman sorun olmuyor; evde 3 tane televizyon oldu ğu için.

(K-15-Öğrenci-B)

Televizyon Dizilerini İzleme Pratikleri: Bu ya ş grubundaki gençlerin hepsi düzenli olarak televizyon dizilerini izlemektedirler. Dizi izleyip-izlemedi ği sorusuna, “dizi izleme takıntım yoktur denk geldikçe izlerim” diyen kadın ö ğrenci B’nin bile tam olarak 8 civarında dizi izledi ği belirlenmektedir. Bu ya ş grubundaki en dikkat çekici durum ise erkekler ortalama 3 civarında dizi takip ederken, iki kadın ö ğrencinin ortalaması ise 8 185

dizidir. Bu oran erkek görü şmecilere göre bu ya ş grubundaki kız görü şmecilerin iki kattan daha fazla dizi takip ettiklerini göstermektedir. Di ğer taraftan kadın ö ğrenci B haricindeki di ğer görü şmecilerin hepsinin de kaçırdıkları bölümleri internetten takip ettikleri belirlenmektedir.

Evet, dizi izlerim. Ödevim varsa kaçırdıysam internetten de tamamını izlerim.

(E-15-Öğrenci-A) İzlerim, internetten de kaçırdı ğım bölümleri izlerim.

(E-15-Öğrenci-C) Dizileri izlerim, internetten takip etti ğim de olur.

(K-15-Öğrenci-A)

Yine bu ya ş grubundaki gençlerde cinsiyetin izlenen dizi türlerinde belirli oldu ğu fark edilmektedir. Erkek görü şmeciler aksiyon, macera ve komik dizileri tercih ederken kadın görü şmeciler komik, dramatik ve hanedan türü dizileri tercih ettikleri görülmektedir. 42 Ayrıca erkek ö ğrenci B ile erkek ö ğrenci C haricinde yabancı dizi takip edilmemektedir. Bu görü şmeciler de Türkçe dublajlı olarak yayınlanan diziler olmak kaydıyla sadece birer tane yabancı dizi izlemektedir. Ayrıca gençlik dizisi olarak belirlenen dizileri sadece iki görü şmeci izlemektedir.

Düzenli olarak Ezel, Geni ş Aile, Kavak Yelleri ve Kurtlar Vadisi Pusu’yu izliyorum.

(E-15-Öğrenci-A)

42 Benzer şekilde izleme pratikleri bakımından cinsiyet farklılıkları yine ö ğrenciler üzerinde yapılan bir çalı şmayla ortaya konulmu ştur. Eğitim fakültesi ö ğrencilerinin çe şitli televizyon programlarını izleme sürelerinin cinsiyet ve sınıf düzeyine göre de ğişip de ğişmedi ğini inceleyen Bahar, altı farklı ö ğretmen yeti ştirme programına kayıtlı 590 erkek ve 439 kız olmak üzere toplam 1029 ö ğrenciden veri toplanmı ştır. Ö ğrencilerin çe şitli televizyon programlarını izleme sürelerinin cinsiyete göre de ğişip de ğişmedi ğini belirlemek için ba ğımsız t-testi, sınıf düzeyine göre de ğişip de ğişmedi ğini tespit etmek için F testi uygulanmı ştır. Ö ğrencilerin televizyonda spor, müzik ve haber programlarını izleme sürelerinin cinsiyete göre anlamlı ölçüde farklı oldu ğu; ancak belgesel, magazin ve di ğer programları izleme süresinin de ğişmedi ği belirlenmi ştir. Sınıf seviyesine göre ise ö ğrencilerin spor, belgesel ve haber programlarını izleme süresinin anlamlı ölçüde farklı oldu ğu, müzik, magazin ve di ğer (dizi film, çizgi film, reklâm vb) programları izleme süresinin de ğişmedi ği tespit edilmi ştir. Toplam televizyon izleme süresinin cinsiyet ve sınıf seviyesi bakımından anlamlı ölçüde farklı oldu ğu tespit edilmi ştir (Bahar 2007, 37).

186

Geni ş Aile, Adanalı ve Preson Break’i izliyorum.

(E-15-Öğrenci-C)

Kavak Yelleri, A şkı Memnu, Geni ş Aile, Bu Kalp Seni Unutur Mu?, Melekler Korusun, Arka Sıradakiler, Ezel, A şk ve Ceza’yı izlerim.

(K-15-Öğrenci-A)

Küçük Kadınlar, Akasya Dura ğı, Kavak Yelleri, Melekler Korusun, Deniz Yıldızı (okuldan gelince genelde o oluyor, yemek yerken izlerim), Tek Türkiye, Makber, Kasaba dizilerini izlerim. (K-15-Öğrenci-B)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin hepsinin de ailesiyle birlikte izledi ği standart diziler bulunmaktadır. Ancak bu dizilerin hepsi de birbirlerinden farklıdır. Özellikle yine erkek görü şmecilerle kadın görü şmecilerin bu soruya verdikleri cevap da farklılık göstermektedir. Bu soruya verilen yanıtlarda erkekler sadece bir diziyi söylerken kadın görü şmecilerinden ö ğrenci A bir gençlik dizisi hariç 7 ortak dizileri oldu ğunu, ö ğrenci B ise annesiyle ba şka babasıyla ba şka dizileri takip etti ğini belirtmektedir.

Annemle beraber Yaprak Dökümü, Kasaba ve Unutulmaz’ı, babamla birlikte ise Kurtlar Vadisi Pusu’yu izleriz.

(K-15-Öğrenci-B)

Televizyon Dizilerinin İzlenme Nedenleri: Dizileri izleme nedenlerinin genel itibariyle televizyon izleme nedenleriyle uyu ştu ğu görülmektedir. Bu kapsamda görü şmeciler dizi izleme nedenlerini şu şekilde sıralamı şlardır; keyifli olu şu (e ğlence), merak edilmesi ve zaman geçirmek için. Bu sebeplerde öncelik sırası görü şmeciye göre de ğişmektedir ancak görü şmecilerin hepsinin bu sebeplerden biri veya bir kaçını payla ştı ğını söylemek mümkündür.

187

Hikayeleri ho şuma gidiyor. Aksiyonu seviyorum, keyifli oluyor.

(E-15-Öğrenci-A)

Meraktan izliyorum, keyif alıyorum. A şkı Memnu’yu keyif için izliyorum, di ğerlerini zaman geçirmek için. (E-15-Öğrenci-B)

Ho şuma gidiyor. Aksiyonu severim, bo ş zamanlarda güzel oluyor.

(E-15-Öğrenci-C)

Keyifli benim için, ba şını izleyince di ğer bölümü merak ediyorum. Bir de zaman geçirmek için.

(K-15-Öğrenci-B)

Di ğer yandan televizyon dizilerini takip eden bu ya ş grubundaki gençlerin hepsi de dizilerin bazılarını ya da bazı sahnelerini gerçekçi bulduklarını ifade etmektedirler. Yine bir izleme alı şkanlı ğı olarak aileleriyle birlikte dizi izlemekten erkek ö ğrenci B haricindeki hepsinin keyif aldı ğı belirlenmektedir.

Kısmen gerçekçi…Bazı olaylar gerçekçi ama dizinin tamamına diyemem, abartılı olabiliyor.

(E-15-Öğrenci-A)

Her bölümünü olmasa da bazı sahneleri gerçekçi diyebilirim.

(E-15-Öğrenci-B)

Kavak Yelleri gerçekçi, Ezel hikaye geliyor, Melekler Korusun orta yollu.

(K-15-Öğrenci-A)

Dizi Karakterlerine ve Oyunculara Bakı ş: 15 ya ş grubundaki gençlerin televizyon dizilerinde be ğendikleri oyuncular ve bu oyuncuların özelliklerini model alıp almadıklarına baktı ğımız zaman; genel olarak be ğendikleri oyuncuların hareketleri, davranı şları veya konu şmalarından etkilendiklerini ancak model aldıkları bir yıldızın 188

olmadı ğını dile getirmektedirler. Erkek ö ğrenci A karizmasıyla ünlü Kenan İmirzalıo ğlu ve Necati Şaşmaz’dan 43 etkilendi ğini itiraf ederken, kadın ö ğrenci B de gençlik dizisi olan Kavak Yelleri’nin Aslı karakterini kıskandı ğını belirtmektedir. Bu ya ş grubundaki gençlerin yıldız oyunculara kar şı yo ğun bir ilgisinin oldu ğunu söyleyebiliriz.

Kenan İmirzalıo ğlu ve Necati Şaşmaz’ı be ğenirim. Ezel’in duru şundan, karizmasından etkileniyorum. Örnek aldı ğım da olur. (E-15-Öğrenci-A)

O.C’nin kızları ho ştur. Ama kıskandı ğım, imrendi ğim bir karakter yoktur.

(E-15-Öğrenci-B)

Be ğendi ğim karakter şudur diyemem. Ben dü şünmem izlerim sadece.

(E-15-Öğrenci-C)

Deniz Yıldızı’nda Mert, Akasya Dura ğı’ndaki Pelin, A şkı Memnu’da Kıvanç Tatlıtu ğ’yu be ğeniyorum. Öyle kıskandı ğım bir karakter yok aslında, çok gerçekçi bulmuyorum. Ama Kavak Yelleri’ndeki Aslı’ya imrendi ğim olur.

(K-15-Öğrenci-B)

16 Ya ş Kategorisi

Takip Edilen Medya İçerikleri: 16 ya şındaki genç görü şmecilerin televizyonda en çok takip ettikleri tür televizyon dizisi olmaktadır. Takip edilen di ğer türlere bakıldı ğında filmler, spor programları, haberler, müzik ve tartışma programları olarak sıralanmaktadır. Bu ya ş grubunda di ğerlerinden farklı olarak kadın satı ş elemanı di ğer televizyon içeriklerini çok fazla takip etmedi ğini genellikle dizi izledi ğini belirtmektedir. Bu görü şmecinin sabah 9.00-ak şam 21.00 arası çalı ştı ğını belirtmek gerekmektedir. Eve döndü ğü zaman diliminde de neredeyse her kanalda yerli dizi

43 Ezel dizisinin esas o ğlanı olan Ezel karakterini Kenan İmirzalıo ğlu, Kurtlar Vadisi Pusu dizisinin ba şrol oyuncusu Polat Alemdar’ı ise Necati Şaşmaz canlandırmaktadır. Her iki dizi de şiddet içeren yapısıyla ele ştirilen diziler arasında yer almaktadır. 189

yayınlanmaktadır. Bu kapsamda zaman zaman gündelik hayat rutinlerinin izlenecek programı belirleme noktasında oldukça etkili oldu ğunu söyleyebiliriz.

Filmler, diziler ve spor programlarını izliyorum.

(E-16- Mekanik Çırak)

Genelde dizileri izlerim, bazen de film.

(E-16-Öğrenci-A)

Aksiyon, macera, gelirim filmleri ve dizileri izlerim.

(E-16-Öğrenci-B)

Her diziyi hemen hemen izlerim. Haberleri, müzik programlarını ve tartı şma programlarını izlerim.

(K-16-Öğrenci)

Di ğer yandan bu ya ş grubundaki gençlerin internette takip ettikleri içerikler ise neredeyse birbirinin aynıdır. Görü şmecilerin üçü aktif olarak internet kullandı ğını; takip ettikleri sitelerin ise facebook, msn, oyun ve haber siteleri oldu ğunu belirtmektedirler.

İzlenecek Programların Seçimi: Morley’in ünlü Family Television ara ştırmasının ortaya koydu ğu temel bulgulardan biri de ataerkil aile düzeninin televizyon izleme pratiklerinde bariz şekilde görülmesiydi. Morley’in yaptı ğı ara ştırmaya göre, aile babası izlenecek programlara karar vermekteydi. Tez kapsamında bu veriden yola çıkılarak, bahsedilen yapının kırılıp kırılmadı ğına bakmak istendi. Bu kapsamda televizyon kumandasının evde kimde oldu ğu sorusunun önemli oldu ğu dü şünülerek; görü şmecilere bu tipte bir soru yöneltildi. Bu ya ş grubundaki görü şmecilerde birbirlerine göre çok farklı yanıtlar gelmi ştir. Artık evlerde kumandaya sahip olma noktasında bir mücadelenin oldu ğunu söylemek mümkündür. Bu çerçevede kumandaya hakim olan bazen evin çocukları bazen baba olmaktadır, maalesef en sona her zaman anne kalmaktadır. Sadece kadın satı ş elemanında kumanda babadadır, di ğerlerinde genelde 190

evin çocuklarındadır. Bu anlamda televizyon kumandasına sahip olma noktasında aile reisinin iktidarının kırıldı ğı görülmektedir. 44 Öte yandan izlenecek program noktasında çatı şma ya şanması durumunda ise bazen evin küçük bireyi bazen de ebeveyn di ğer televizyona gitmektedir.

Kumanda bendedir. Ortak izliyoruz.

(E-16-Mekanik Çırak)

Sıralama var aslında, abim, babam, ben ve annem.

(E-16-Öğrenci-A)

Kumanda genelde bendedir. Mutfakta da bazen kaparım kumandayı olay çıkarırım.

(E-16-Öğrenci-B)

Küçük karde şimin elindedir. Onun izledi ği diziler vardır asla kaçırmaz. Bir yerde dı şarıda bile olsak hadi gidelim eve diziyi kaçırıyoruz diye söylenir hep. O televizyonun ba şındaysa çizgi film izler. Biz salona gidene kadar çizgi film izler karde şim. Haberleri izleriz. Sihirli diziler olmadı ğı müddetçe babam karı şmaz.

(K-16-Öğrenci)

44 Uzmanlar, "biz görmedik, bari onlar ya şasın" tutumu ataerkil aileyi çocukerkil aileye çevirdi ğini vurgulamaktadırlar. Evin kral veya kraliçesine dönüşen zamane çocukları, e ğitimli, orta ve üzeri sosyo- ekonomik düzeyden anne ve babalarının iplerini elinde tutuyorlar. Ebeveyn ise hayatlarını çocukların mutlulu ğu üzerine kurmu ş, itaatkar tebaaları haline gelmi şlerdir. Babanın araba markasına, annenin saç rengine ve ne giyece ğine, karde ş yapılıp yapılmayaca ğına, hangi kanal ve programın izlenece ğine, ebeveynle birlikte yatıp yatmayaca ğına, tatile gidilecek otele, yemek yenecek lokantaya kadar bütün kararları onlar veriyor. Pozitif Geli şim ve Özel Aile Danı şmanlı ğı Merkezi çocuk geli şim uzmanı Şenay Yılmaz, “Günümüzde ataerkil ailelerden, çocukerkil ailelere dönü şümden sözetmek mümkün. Genelde bu dönü şümü ebeveyn çocuk arasındaki etkile şim belirliyor. İki şekilde görüyoruz: Ya anne baba çocu ğunu modern, medeni ve ça ğa uygun yeti ştirmek adına çocu ğun kararlarına öncelik veriyor. Ya da çocu ğunun yapabileceklerinden korkarak onun her kararını onaylıyor ve uyguluyor’ demektedir. Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı Ba şkanı Prof. Dr. Emine Zinnur Kılıç ise; “Aileyi ebeveynler yönetir. Çocukların fikrini almak, çocu ğun fikirlerine önem verildi ğini dü şünmesi açısından faydalı ama özellikle önemli konularda son karar yeti şkinlerin olmalı. Çünkü çocuklar kısa dönemli dü şünür ve kararların sonuçlarını gerçekçi biçimde de ğerlendiremeyebilir… Çocukerkil ailelere dönü şümün toplumun tüm kesimleri için geçerli oldu ğunu dü şünmüyorum. Bir tarafta çocu ğun ki şili ğine pek az de ğer veren ebeveynler, di ğer yanda neredeyse çocu ğu ya şamının tek amacı haline getirmi ş ebeveynler...” demektedir (hurriyet.com.tr 2010).

191

Babamda olur. Salonda oturur genelde. Biz mutfakta oluruz genelde.

(K-16-Satı ş Elemanı)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerde izlenecek programlara çocukların karar verdi ği bazen farklı durumların ortaya çıktı ğı görülmektedir. Bu kapsamda bazen baba ile bazen de karde ş ile kumandaya sahip olma noktasında çeki şmeler ya şanmaktadır. Di ğer yandan izlenecek program noktasında tartı şma çıkması halinde ise evde bulunan di ğer televizyonların alternatif olarak kullanıldı ğı belirlenmektedir. Di ğer odalarda bulunan televizyon ise önceki bölümlerde i şaret edildi ği gibi daha küçük veya eski teknoloji televizyonlardan olu şmaktadır.

Ben karar veririm, anne babamın aç dedi ğini de açarım.

(E-16-Mekanik Çırak)

Genelde sorun ya şanmıyor çünkü salonda izlenecek programda karar kılınır daha sonra di ğerleri di ğer televizyona geçer. Payla şım olur yani.

(E-16-Öğrenci-A)

Babamla kumanda kapma yarı şımız olur, bazen ben giderim mutfa ğa bazen de babam. Annem ise bazen gelir çünkü annem mutfakta oturmaya bayılır. Salona geldi ği zaman da onu kırmayıp açarım istedi ğini.

(E-16-Öğrenci-B)

Karde şimle sorun ya şarız. Babamlar varsa da benim dedi ğimi açtırır annemle babam. Çünkü benim izlediklerime yakın şeyleri izliyorlar.

(K-16-Öğrenci)

Babamın kendi programları vardır onları salonda o izler, biz de mutfakta izleriz.

(K-16-Satı ş Elemanı)

192

Televizyon Dizilerini İzleme Pratikleri: Bu ya ş grubundaki gençlerin hepsi düzenli olarak televizyon dizilerini izlemektedirler. Ancak bir önceki ya ş grubundakilerin aksine bu sefer erkek görü şmeciler kadınlara göre daha fazla sayıda dizi izlemektedirler. Bu oranlar izleme pratiklerinin ne kadar karı şık ve anla şılması güç bir olgu oldu ğunu tekrar bize göstermektedir. Bu ya ş grubunun erkekleri ortalama 12 dizi izlerken, kadın görü şmecileri ise ortalama 7 dizi izlemektedirler. Bu yaş grubunda en farklı duruma erkek ö ğrenci B’de rastlanmaktadır. Yakla şık 11 dizi izlemektedir ve bu dizilerin neredeyse hepsi yabancı dizilerden olu şmaktadır. Türk dizisi olarak sadece Kurtlar Vadisi Pusu dizisini düzenli olarak takip etmektedir. Di ğer yandan erkeklerin televizyon izleme süreleri 5-6 saat arasında de ğişmektedir. Kadın görü şmecilerde ise bu süre 1-2 saat arasında de ğişmektedir. En az diziyi izleyen kadın satı ş elemanın gündelik hayat pratiklerine bakıldı ğında, günde 12 saat çalı ştı ğı ve evde oldu ğu zamanlarda da televizyon kumandasının babasında oldu ğu belirlenmektedir. Bu ya ş grubundaki di ğer görü şmecilerin ö ğrenci oldukları için gündelik hayatta televizyon izlemek için yeterince vakit bulabildikleri ifade edilmektedir.

Arka Sokaklar, A şk ve Ceza, Kurtlar Vadisi Pusu, Kollama, Ölümsüz Kahramanlar, Deli Yürek, Tek Türkiye, Geni ş Aile, Akasya Dura ğı, Yaprak Dökümü ve Kavak Yelleri’ni izlerim.

(E-16-Öğrenci-A)

Yabancı dizileri takip ediyorum genelde, TNT’den ve CNBC-E’ den. Supernatural, 30 Rock, The Office, Monk, House, Seinfeld, Heroes, Prisoner, Dexter, Merlin ve Kurtlar Vadisi Pusu’yu izliyorum. Çok Türk dizisi izlemiyorum.

(E-16-Öğrenci-B)

Denk geldikçe izliyorum. Arka Sokaklar, Akasya Durağı, Kavak Yelleri, Küçük Kadınlar. Genelde Arka Sokakları izlemek için televizyonun başına geçiyorum. Melekler Korusun’u izliyorum. Ama bunları bir bölüm izliyorum. Konularını biliyorum, takip ediyorum. Deniz Yıldızı’nı hemen hemen hergün izliyorum. Ezel, A şk ve Ceza, A şk Bir Hayal ve Unutulmaz’ı da izliyorum.

(K-16-Öğrenci)

193

Bu ya ş grubundaki gençlerde cinsiyete göre izlenen dizi oranları farklıla şmakta, izlenen dizi türleri ise birbirine oldukça benzemektedir. Erkek görü şmeciler gibi kadın görü şmeciler de aksiyon, macera, komik, dramatik ve hanedan türü dizileri tercih etmektedirler. Ayrıca gençlik dizisi olarak belirlenen dizileri görü şmecilerden üçü de izlemektedir. Di ğer yandan kadın satı ş elemanı ve kadın ö ğrenci haricindeki görü şmeciler kaçırdıkları bölümleri internetten takip ettiklerini belirtirken, erkek öğrenci B’nin sadece kaçırdı ğı de ğil bazı dizileri sadece internetten takip etti ği görülmektedir. Bu ya ş grubundaki kadın görü şmeciler erkeklerden farklı olarak dizileri izlemek için internetin ba şına geçmemektedirler.

Kaçırdı ğım merak etti ğim bölümleri internetten izlerim.

(E-16-Öğrenci-C)

Önceden izliyordum. Doktorları takip ediyordum, geç oluyordu ben de kaçırıyordum o zaman internetten izliyordum. Şimdi aynı şeyi karde şim yapıyor.

(K-16-Öğrenci)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin hepsinin de ailesiyle birlikte izledi ği standart diziler bulunmaktadır. Ancak bu dizilerin hepsi de birbirlerinden farklıdır. Özellikle yine erkek görü şmecilerle kadın görü şmeciler arasında bu soruya verilen cevap noktasında farklılıklar bulunmaktadır. Erkekler aileleriyle birlikte sadece bir dizi izlediklerini ifade ederken kadın görü şmecilerinden ö ğrenci A bir gençlik dizisi hariç 7 ortak dizileri oldu ğunu, ö ğrenci B ise annesiyle ba şka babasıyla ba şka dizileri takip etti ğini belirtmektedir. Seinfeld, Supernatural, Kurtlar Vadisi Pusu’yu ailemle birlikte izlerim. Di ğer dizileri ben ayrı izliyorum. Birlikte izlemekten keyif aldı ğım olur.

(E-16-Öğrenci-B)

Parmaklıklar Ardında’yı izler bizimkiler denk geldikçe ben de izlerim. Yaprak Dökümü bazen. Ben açınca onlar izliyor onların özel bir seçimi olmuyor. Zaten annem i şten yorgun geliyor, fark etmiyor onun için babam da pek karı şmıyor.

(K-16-Öğrenci) 194

Televizyon Dizilerinin İzlenme Nedenleri: Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin dizileri izleme nedenleri televizyon izleme nedenleriyle tam olarak örtü şmemektedir. Bazı görü şmecilerde aksiyonu sevmek ve bo ş zaman geçirmek gibi aynı nedenler ortaya konulurken, bazısında da gündemi takip etmek için televizyon izlendi ği ancak diziye gelindi ğinde bo ş zamanı de ğerlendirmek ve keyif almak için oldu ğu dile getirilmektedir. Di ğer yandan aynı ya ş ve statüde olan erkek ö ğrenci A ile erkek ö ğrenci B, ‘dı şarıda arkada şlarınızla gezme söz konusu olsa da yine televizyondaki dizinizi izler misiniz’ sorusuna farklı yanıtlar vermektedirler. Bu kapsamda erkek ö ğrenci A arkada şlarıyla gezdi ğini ancak izledi ği dizi ile arkada şlarıyla vakit geçirmek arasında kalması halinde takip etti ği diziyi izlemeyi tercih etti ğini söylerken, erkek ö ğrenci B ise aynı durumda arkada şlarıyla zaman geçirmeyi tercih edece ğini belirtmektedir.

Bo ş zaman geçirmek için. Aksiyonu seviyorum.

(E-16-Mekanik Çırak)

Genelde odamda izlerim, bo ş zamanı de ğerlendirme, sorunlardan kaçı ş.Genelde bo ş zamanlarda izliyorum, hepsinin hastasıyım ama dı şarıda bir şeyler yapacak olsam izlemezdim.

(E-16-Öğrenci-A)

Keyif aldı ğım için izliyorum.

(E-16-Öğrenci-B)

Di ğer yandan televizyon dizilerini takip eden bu ya ş grubundaki gençlerin hepsi de dizilerin bazılarını ya da bazı sahnelerini gerçekçi bulduklarını ifade etmektedirler. Kadın satı ş elemanı ise izledi ği dizilerin hepsinin gerçekçi oldu ğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte; görü şmecilerin tamamı aileleriyle birlikte dizi izlemekten herhangi bir sıkıntı duymadıklarını dile getirmektedirler. Kadın ö ğrenci ise ailesiyle birlikte dizi izlerken sık sık yorum yaptıklarını, annesinin dizilerdeki ya şananlardan ders alması konusunda kendisini sürekli uyardı ğını belirtmektedir.

195

Kollama dizisini gerçekçi buluyorum. Gerçek hayattan kesitler var.

(E-16-Mekanik Çırak)

Bazılarını gerçekçi buluyorum. Seinfeld olabilir, biraz da House olabilir. Kurtlar Vadisi Pusu derin biraz, o da gerçekçi.

(E-16-Öğrenci-A)

Bazılarını buluyorum. Kurtlar Vadisi Pusu Türkiye’deki politik gerçekleri ekrana yansıtıyor. Papatyam ise ö ğretici bir dizi. Gerçekçi yani.

(E-16-Öğrenci-B)

Dizi Karakterlerine ve Oyunculara Bakı ş: 16 ya ş grubundaki gençlerin televizyon dizilerinde be ğendikleri oyuncular ve hatta kıskandıkları oyuncular bulunmaktadır. Hayran olduklarını gizlemedikleri yıldızların dizi hayatındaki ya şamlarına da özen duyduklarını ifade etmektedirler. Ayrıca farklı dizilerden be ğendikleri birçok oyuncu bulundu ğunu ifade eden gençlerin kıskandıkları oyuncu sayısı be ğendiklerine göre oldukça azalmaktadır. Erkek görü şmeciler be ğendikleri oyunculardan bazılarının davranı şlarını örnek aldıklarını ifade ederken, kadın görü şmecilerde böylesi bir durumla kar şıla şılmamaktadır.

Kurtlar Vadisi Pusu’da Polatla Memati’yi be ğenirim, Kollama’da Yi ğit var, Arka Sokaklar’da Mesut var, Tek Türkiye’den kaymakamın kızı, A şkı Memnu’dan ise Beren Saat var. Bunlardan sadece Polat’ı kıskanırım. Parası ve gücü vardır. Duru şunu falan örnek alırım.

(E-16-Mekanik Çırak)

House’daki doktorlar, Supernatural’daki Dean Fincehster’ı be ğenirim. Bu karakterler çok alaycı, hayatı tiye alıyorlar genelde. Bu karakterler çok sorunlu bir olaya alaycı bir şekilde yakla şabiliyorlar. Ben de bazen genellikle okul hayatında böyle şeyler yaparım.

(E-16-Öğrenci-A)

196

Ezel dizisindeki Kenan İmirzalıo ğlu ve Cansu Dere’yi be ğeniyorum. Kenan İmirzalıo ğlu gibi olmak isterdim. Yakı şıklı ve zengin. Örnek aldı ğım da olur aslında.

(E-16-Öğrenci-B)

Zaten dizilerin içinde be ğendi ğim sanatçı oluyor, onun için izledi ğim oluyor. A şk Bir Hayal’deki Nehir Erdo ğan, Kavak Yelleri’ndeki Mine, bir de Kahramanlar’daki Kutsi. Kıskanmıyorum, örnek aldı ğım da olmaz.

(K-16-Öğrenci)

Sanatçı olarak hiç yok. Oktay Kaynarca olabilir mesela. Çok karakter için izlemem aslında.

(K-16-Satı ş Elemanı)

17 Ya ş Kategorisi

Takip Edilen Medya İçerikleri: 17 ya şındaki genç görü şmecilerin televizyonda en çok takip ettikleri tür televizyon dizisi olurken, genelde filmler, spor programları, haberler, komedi programları ve reality showları izledikleri belirlenmektedir.

Diziler ve filmleri izlerim.

(E-17-Öğrenci)

Spor programları, diziler ve haberleri izlerim.

(E-17-Restoran Çalı şanı)

Daha çok dizileri izlerim. Reality showları da izlerim.

(K-17-Öğrenci-C)

Bu ya ş grubundaki gençlerin internette takip ettikleri içerikler birbirinden farklıla şmaktadır. Msn ve facebook gibi siteleri kullanma noktasında payda ştırlar ancak 197

kimisi web tarasımı için kimisi yaptı ğı dansın figürlerini ke şfetmek için kimisi de ödev ve sinema sitelerine girmek için interneti kullanmaktadır. Bu ya ş kategorisinde dikkati çeken nokta ise hiçbirinin haber sitelerini kullanmamalarıdır.

İnternette ödev sitelerini kullanırım. Kapueracıyım, onun hareketleri için sörf yaparım, grubum var aynı zamanda. Yurtdı şındaki videoları dansla ilgili teknikleri izliyorum.

(K-17-Öğrenci-A)

İzlenecek Programların Seçimi: Bu ya ş grubundaki gençlerde kumandanın kimde olu şu izlenen programa göre de ğişmektedir. İki görü şmeci de kumandanın sahibi çocuklar gözükmektedir, di ğer iki görü şmeci de ise babadır. Baba olmadı ğı zaman çocuklara geçmektedir kumandanın kontrolü. Ayrıca erkek restoran çalı şanının evindeki televizyonun kumandalı olmadı ğı belirlenmektedir. Bekar evi diye tabir edilen çalı şan erkek arkada şlarıyla ya şadı ğı evde program seçmedeki üstünlü ğün yine yaşla ba ğlantılı oldu ğu ortaya çıkmaktadır. Evin büyü ğü kimse onun söyledi ği kanalın açıldı ğı belirlenmektedir. Öte yandan izlenecek program noktasında çatı şma ya şanması durumunda di ğer odalarda bulunan televizyonları kullanmanın bir izleme prati ği olarak kar şımıza çıktı ğını görmü ştük ancak evin sobalı olması ve mevsimin kı ş olması halinde ikinci televizyonun alternatif olarak kullanılma durumunun devre dı şı kaldı ğı görü şmecilerden erkek ö ğrenci sayesinde fark edilmektedir.

Yayınlanan diziye ba ğlıdır. Annemin izledi ği program olursa kumanda annemdedir. A ğabeyimle benim aramda da genelde bendedir küçük oldu ğum için. Ev sobalı oldu ğu için di ğer televizyonun oldu ğu oda so ğuk olur o yüzden di ğerine kaçı ş olmaz.

(E-17-Öğrenci)

Kumandalı de ğil televizyon. Kim büyükse onun dedi ği olur.

(E-17-Restoran Çalı şanı)

Belli olmuyor, kim nereyi isterse. Karde şimin dedi ği oluyor, biz yatınca da babam izliyor.

(K-17- Ö ğrenci-A)

198

Babamdadır, o olmadı ğı zaman bendedir. Annemin belli ba şlı dizileri vardır onların dı şında benim açtı ğım kanal izlenir.

(K-17-Öğrenci-B)

Genelde bendedir, babam olmadı ğı sürece tabiki. Sonra küçük karde şim, sonra da annemdedir.

(K-17-Öğrenci-C)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerde izlenecek program kapsamında evlerde büyük çeki şmeler ya şandı ğı görülmektedir. Erkek restoran çalı şanı haricindeki görü şmecilerin tamamında özellikle karde şlerle sonrasında baba ve anne ile tartı şma ya şanmaktadır. Yine önceki ya ş gruplarında oldu ğu gibi program seçiminde en son sırayı anne almaktadır. İzlenecek programlarda sorun ya şanması halinde erkek ö ğrencide oldu ğu gibi bilgisayara gitmek bir alternatiftir, ikincisi ise kadın ö ğrenci A’da rastlanan bir davranı ş olarak yine bilgisayardan istenilen program takip edilmekte ancak aile fertleriyle aynı odayı payla şmakta ısrar edilmektedir.

Tartı şma ya şadı ğımız olur. A ğabeyimle anla şırız da annemle anla şamayız. Yaprak Dökümü’nü ve A şkı Memnu’yu izler, ben ise kapatmasını isterim. Beni kovar ben de gider internette takılırım.

(E-17-Öğrenci)

Arkada şlar ne arzu ederse onu izlerim. Ben pek seçimde bulunmam.

(E-17-Restoran Çalı şanı)

Çok ya şamayız, bazen iki farklı dizi aynı saatte oldu ğu zaman ancak. Böyle zamanlar di ğer televizyona kaçı ş olmaz. E ğer illa izlemem gereken bir program olursa; e ğitimle ilgili falan ancak o zaman. Öyle bir durumda zaten internetten televizyon izliyorum çok da gerek kalmıyor. Dizüstü bilgisayarla izliyorum böylece yine ailenin yanında oluyorum.

(K-17-Öğrenci-A)

Sorun ya şandı ğında benim dedi ğim olur. İlk babam sonra ben, sonra annem.

(K-17-Öğrenci-B) 199

Pek olmaz, genelde arkada şlarımla takılırım. Babamın maçı varsa onu izler, diğer zamanlar karı şmaz. Genelde benim istedi ğim oluyor. Küçük karde şim çizgi film izler. Kavga ederiz. Büyük bir çatı şma oluyor. Annem hangimizin tarafını tutarsa onun dedi ği olur.

(K-17-Öğrenci-C)

Televizyon Dizilerini İzleme Pratikleri: Bu ya ş grubundaki gençlerin hepsi düzenli olarak televizyon dizilerini izlemektedirler ancak bir önceki ya ş grubundakilere göre dizi izleme oranı dü şmektedir. Bu ya ş grubunda ortalama 4-5 dizi düzenli olarak takip edilmektedir. Bununla birlikte; aileleriyle birlikte izledikleri dizileri de ortalamaya katma durumunda sayının oldukça yükseldi ği görülmektedir. Ayrıca kadın-erkek izleyici arasında izlenen dizi sayısındaki farklılık da bu ya ş grubunda neredeyse kaybolmu ş durumdadır. Ancak tür bakımından farklılıklar görülmektedir; daha çok aksiyon ve şiddet içeren dizileri bu grubun erkek izleyicilerin tercih etti ği belirlenmektedir. Bu grubun farklı olan görü şmecisi ise düzenli olarak 2 diziyi takip etti ğini söyleyen kadın ö ğrenci C’dir. Günde iki saat civarında televizyon izledi ğini belirten görü şmeci ailesiyle birlikte izledi ği dizileri sayarken 2 rakamının aslında 8’e 9’a kadar çıktı ğı görülmektedir. Bir de aynı ki şinin daytime denilen gündüz saatlerindeki dizilerden birini takip etti ği belirlenmekte; bu durumu ise okuldan döndü ğü saatte dizinin yayınlanmasına ba ğlamaktadır. Yine aynı şekilde yemek saatine denk gelen Deniz Yıldızı adlı dizinin de fazlaca izlendi ği belirlenmektedir.

Ezel, Geni ş Aile, Arka Sokaklar, Akasya Dura ğı, Kurtlar Vadisi Pusu ve Arka Sıradakiler’i izliyorum. 45

(E-17-Öğrenci)

Geni ş Aile, Melekler Korusun, Kurtlar Vadisi Pusu, Tek Türkiye, Ezel, Sakarya Fırat ve eski bölümleri yeniden yayınlanan Deli Yürek.

(E-17-Restoran Çalı şanı)

45 Türkiye'nin en büyük gençlik sitelerinden zekirdek.com'da 13 bin kayıtlı üyenin katıldı ğı ‘en be ğenilen dizi’ anketinin sonuçlarına göre yüzde 19 ile Geni ş Aile ilk sırada, yüzde 17.4 ile Ezel ikinci sırada ve yüzde 14.2 ile Kurtlar Vadisi Pusu üçüncü sırada yer almaktadır (medyatava.com 2010b).

200

Yemek saatine denk gelen Deniz Yıldızı’nı izliyorum. Akasya Dura ğı, Arka Sokaklar bazen Melekler Korusun, Adanalı ve Papatyam’ı izliyorum.

(K-17-Öğrenci-A)

Hanımın Çiftli ği düzenli de ğil ama, bir de Deniz Yıldızı. Tek Türkiye, Adanalı, Geni ş Aile, Arka Sokaklar ve Akasya Dura ğı da denk geldikçe izliyorum.

(K-17-Öğrenci-B)

Aşkı Memnu ve Küçük Kadınlar’ı izliyorum. Okuldan geldi ğim saatlere denk geldi ği için Dadı’yı izliyorum. Yemek yedi ğimiz saatte babam yoksa dizi babam varsa haberleri izliyoruz.

(K-17-Öğrenci-C)

Ayrıca gençlik dizisi olarak belirlenen dizileri görü şmecilerden hiçbiri izlememektedir. Di ğer taraftan; erkek ö ğrenci ve kadın ö ğrenci C kaçırdıkları bölümleri internetten takip ettiklerini belirtirken, di ğer görü şmecilerin böyle bir izleme alı şkanlı ğının olmadı ğı belirlenmektedir. Bu ya ş grubunun erkek ö ğrencisi ise farklı bir izleme prati ği ortaya koyarak, televizyonda izledi ği bölümleri dahi internetten tekrar izledi ğini belirtmektedir.

Dizileri internetten takip etti ğim de oluyor. Hatta televizyonda izledi ğim halde tekrar internetten izledi ğim olur. (E-17-Öğrenci)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin hepsinin de ailesiyle birlikte izledi ği standart diziler bulunmaktadır. Ancak bu dizilerin hepsi de birbirlerinden farklıdır. Aileleriyle birlikte çok sayıda dizi izlendi ği ifade edilirken sadece erkek ö ğrencinin tek bir diziyi ailesiyle birlikte izledi ği belirlenmektedir. Ayrıca aile fertleriyle birlikte izlenen dizilere birlikte yorum yapmak genel bir davranı ş türü olarak karı şımıza çıkmaktadır ve genellikle bu durumu görü şmeciler normal kar şılamaktadır. Hatta ço ğu zaman yorum yapan ki şinin evin annesi oldu ğu ve di ğer fertlerin de buna katıldı ğı belirlenmektedir. Çok nadir de olsa kadın ö ğrenci C’de oldu ğu gibi tek ba şına izleme iste ği daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. 201

Ezel var sadece. Herkes izler. Mesela komik bir şey olursa izlerken a ğabeyime bakarım o gülüyorsa ben de gülerim. Annemle şakala şırız. Genellikle annem konu şur, anneme bakıp güleriz genelde.

(E-17-Öğrenci)

Arka Sokaklar’ı, Melekler Korusun’u bazen, Adanalı ve Papatyam dizilerini birlikte izleriz. Dizilerle ilgili tahminler yürütüyoruz genelde de tutturuyoruz.

(K-17-Öğrenci-A)

Tek Türkiye, Adanalı, Geni ş Aile, Arka Sokaklar, Akasya Dura ğı’ını birlikte izleriz. Ama tek ba şıma izlemeyi severim.

(K-17-Öğrenci-C)

Televizyon Dizilerinin İzlenme Nedenleri: Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin dizileri izleme nedenlerinin de televizyon izleme nedenleriyle örtü ştü ğü belirlenmektedir. Görü şmecilerin ço ğu, dizileri izleme nedeni olarak bo ş zamanlarında yapacak bir şey bulamadıklarını dile getirmektedirler. Farklı olarak kadın ö ğrenci B, bo ş zamandan öte kendini dinlendirmek bir anlamda sorunlardan uzaklaşmak için dizi izledi ğini ifade etmektedir. Yine aynı görü şmecilerin bo ş zamanlarında yapacak bir şeyleri olması halinde dizileri veya televizyonu izlemenin kendileri için geri plana dü şece ğini dile getirmektedirler.

Bo ş zaman yüzünden izliyorum. Bazen arkada şlar ça ğrıyor, onlar çalı şıyor haliyle ak şamları ça ğırıyorlar, gelemem de diyemiyorum o zaman kaçırıyorum izledi ğim dizileri ama sonra internetten izliyorum kaçırdı ğım bölümleri. (E-17-Öğrenci)

Kendimi dinlendirmek için izliyorum. Sorunlardan uzakla şmama yardımcı oluyor.

(K-17-Öğrenci-B)

202

Di ğer yandan televizyon dizilerini takip eden bu ya ş grubundaki gençlerin de önceki görü şmeciler gibi dizileri gerçekçi bulmamalarına ra ğmen bazı sahnelerini gerçekçi bulduklarını ifade etmektedirler. Görü şmecilerden sadece erkek restoran çalı şanı dizileri gerçekçi bulmadı ğını net bir şekilde ifade ederken, kadın ö ğrenci A da tam aksine gerçek hayatı yansıttı ğını belirtmektedir. Di ğer görü şmecilerin bu konuda kafalarının biraz karı şık oldu ğunu belirtmek gerekmektedir.

Hayal ürünüdür dense de hayata temas ediyorlar. Arka Sokaklar’daki olaylar, Ezel ve Geni ş Aile gibi.

(E-17-Öğrenci)

Hayır, gerçekçi bulmuyorum. Bazen temas ediyor ama çok fazla temas etti ğini söyleyemem.

(K-17-Öğrenci-C)

Dizi Karakterlerine ve Oyunculara Bakı ş: 17 ya ş grubundaki gençlerin televizyon dizilerinde be ğendikleri oyuncular ve kıskandıkları oyuncular bulunmaktadır. Özenti noktasında ise erkekler ve kadınlar arasında yine farklılıklar bulunmaktadır. Kadın izleyiciler be ğendikleri oyunculara özenti duymadıklarını belirtirken, erkek izleyicilerin özellikle şiddet içeren dizilerin karizmatik ba şrol oyuncularına özendikleri gözlenmektedir. Erkek görü şmeciler hayran oldukları yıldız oyuncuların farklı özelliklerini model alırken özellikle yürüyü ş ve hayata bakı şı ön plana çıkmaktadır. Bir tek kadın ö ğrenci C dizi oyuncularından bazılarının özelliklerini dile getirerek, karakterlerin hem özgür hem de güzel olmasını kıskandı ğı belirtmektedir.

Geni ş Aile’den Cevahir ve Bilal karakteri, Ezel dizisinde Ezel, Kurtlar Vadisi Pusu’dan Polat Alemdar ve Arka Sokaklar dizisindeki tüm polisleri be ğeniyorum. Ayrıca Ezel’deki E şyan’ı da seviyorum. Ezel’in boyu, arabası, duru şunu kıskanıyorum. Hayal güzel de sonra bo şa çıkıyor. Hayata kar şı gülerek mücadele edenleri örnek alırım.

(E-17-Öğrenci)

203

Kurtlar Vadisi’nde Polat, Ezel’de Ezel ve Geni ş Aile’de Cevo var. Tek Türkiye’de Kezban’ı be ğeniyorum. Polat’ın yürüyü şü, arabası ve ortamını kıskanıyorum. Özendi ğim özellikleri ise yürüyü şü olsun, dövü şmesi mesela.

(E-17-Restoran Çalı şanı)

Hanımın Çiftli ği’nde Mehmet Aslantu ğ’yu be ğenirim. Kıskandı ğım karakter yoktur hepsi yapmacık geliyor.

(K-17-Öğrenci-B)

Melekler Korusu’ndaki adı gibi özgür olan Özgür’ü ve görüntü olarak Beren Saat’i be ğeniyorum. Onun gibi güzel olup hem de özgür olmayı isterdim tabi.

(K-17-Öğrenci-C)

18 Ya ş Kategorisi

Takip Edilen Medya İçerikleri: 18 ya şındaki genç görü şmecilerin televizyonda en çok takip ettikleri türlerin arasında yine televizyon dizisi yer alırken, genelde film, spor programı, komedi programı ve e ğlence programlarını takip etmektedirler. Bu ya ş grubunda di ğerlerinden farklı olarak kadın ö ğrenci dizilerden ba şka program izlememektedir. Bu görü şmecinin anne-babası ayrılmı ştır ve annesiyle birlikte ya şamaktadır.

Bu ara diziler izleniyor zaten. Evde oldu ğum vakitler nerdeyse sadece diziler var.

(K-18-Öğrenci)

Bu ya ş grubundaki gençlerin interneti kullanma alı şkanlıklarında farklı durumlar söz konusudur. Erkek çaycı ve erkek ö ğrenci A, üniversite sınavlarına hazırlandıkları için gündelik hayatta fazla zamanlarını aldı ğını dü şündükleri internet ba ğlantısını kapattırmı şlardır. Erkek tamirci çıra ğının ise evlerinde internet ba ğlantısı bulunmamaktadır. Erkek ö ğrenci B ise içerik olarak msn ve facebook gibi sosyal içerikli siteleri kullanırken, kadın ö ğrenci ise yine aynı siteleri kullanmakla birlikte haber sitelerini de takip etmektedir. Bu ya ş grubundaki en farklı durum elbette üniversiteye 204

hazırlanan iki gencin hayatlarından interneti zorunlu olarak çıkarmak durumunda kalmalarıdır. Bu arada kadın ö ğrencinin de üniversite sınavlarına hazırlandı ğını, dersaneye gitti ğini belirtmek gerekmektedir.

Facebook’a girerim, maillere bakarım, haber takip ederim.

(K-18-Öğrenci)

İzlenecek Programların Seçimi: Evde televizyon kumandasının kimde oldu ğu sorusuna verilen yanıtlar noktasında bu ya ş grubundakilerle önceki ya ş grubundakiler arasında farklılıklar bulunmaktadır. Yine ço ğunlukla evin çocuklarındadır televizyon kumandası ancak erkek ö ğrenci B kumandanın ya kendisinde ya da annesinde oldu ğunu belirtmektedir. İlk kez babadan önce annenin kumandaya hakim oldu ğu durumuyla kar şıla şılmaktadır. Öte yandan evde sadece annesiyle birlikte ya şayan kadın ö ğrenci de kumandanın kimde oldu ğunun fark etmedi ğini belirtmektedir. Yine bu ya ş grubunda da evde bulunan ikinci televizyon salonda veya oturma odasında toplu olarak izlenen televizyona alternatif olarak kullanılmaktadır. Erkek çaycı ise televizyon kumandasının kendisinde oldu ğunu bu konuda ailesine fırsat vermedi ğini belirtmekte, erkek tamirci çıra ğında ise ablası, babası ve kendisi arasında tam bir payla şım oldu ğu görülmektedir. Ancak bu payla şım içerisinde yine annenin ismi geçmemektedir.

Kumanda bendedir. Ben varken bendedir. Mutfaktaki annemdedir.

(E-18-Öğrenci-A)

Evde televizyon kumandası ya bende ya da annemdedir.

(E-18-Öğrenci-B)

Salondaki ablamdadır, oturma odasındaki de ya babamda ya da bende olur. Babam sadece haber izler. O uyudu ğu zaman da bana geçer.

(E-18-Tamirci Çıra ğı)

205

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerde izlenecek program kapsamında evlerde tartı şmalar ya şanmaktadır ancak kadın ö ğrencide böyle bir durum söz konusu de ğildir. Annesiyle birlikte ya şayan genç görü şmeci, izlenecek programlar konusunda annesiyle ayrı şmadı ğını belirtmektedir. Di ğer yandan izlenmek istenen farklı programların aynı saate denk gelmesi noktasında ise evde bulunan ikinci televizyon yine alternatif olarak kullanılmaktadır. Bu grupta di ğer gruptaki gençlerin ailelerinden farklı olarak erkek öğrenci B’nin evinde izlenecek programa ne baba ne de evin çocukları karar vermektedir, kararı veren ki şi anne olmaktadır.

Ben karar veriyorum, çatı şma olunca da di ğer televizyon çare oluyor.

(E-18-Çaycı)

İzlenecek program az televizyonda artık. Benle de ğil de anne-babamlar kendi aralarında tartı şma ya şarlar.

(E-18-Öğrenci-A)

Ablamla tartı şırız, o kendi istedi ği programı izler, ben de ba şkasını aç derim açmaz. Öyle zaman da ya ben salona giderim ya da O. Gününe göre de ğişir.

(E-18-Tamirci Çıra ğı)

Televizyon Dizilerini İzleme Pratikleri: Bu ya ş grubundaki gençlerin hepsi düzenli olarak televizyon dizilerini izlemektedirler ve bir önceki ya ş grubuyla dizi izleme ortalamaları birbirine oldukça yakındır. Bu ya ş grubunda ortalama 5 dizi düzenli olarak takip edilmektedir. Bu ya ş grubunda en az dizi izleyen gencin erkek ö ğrenci A oldu ğu görülürken, bunun temel sebeplerinden birinin üniversite sınavlarına hazırlandı ğı için gece 21.00’a kadar dersanede olması olarak de ğerlendirilmektedir. Aslında bu durumun herkes için aynı gerekçe olmadı ğı da görülmektedir. Çünkü aynı şekilde dersaneye giden ve eve geç gelen erkek ö ğrenci B’nin ise yakla şık 9 dizi takip etti ği görülmektedir. Di ğer yandan aileleriyle birlikte izledikleri dizileri de ekledi ğimiz zaman dizi izleme ortalamasının arttı ğı görülmektedir. Bu ya ş grubundaki farklı durum ise 4 görü şmecinin de üniversite sınavlarına hazırlanıyor olmasına ra ğmen izlenen dizi 206

oranında önceki ya ş grubundakilere göre herhangi bir azalmanın söz konusu olmamasıdır.

Ezel, Kurtlar Vadisi Pusu, Arka Sıradakiler ve Tek Türkiye’yi izliyorum. . (E-18-Çaycı)

Geni ş Aile, Küçük Kadınlar, Arka Sokaklar, Akasya Dura ğı, Kavak Yelleri, Melekler Korusun, Arka Sıradakiler, Papatyam ve Parmaklıklar Ardında.

(E-18-Öğrenci-B)

Aşkı Memnu, Ezel, Benim Annem Bir Melek, Kahramanlar ve Sakarya Fırat’ı izliyorum

(K-18-Öğrenci)

Ayrıca gençlik dizisi olarak belirlenen bazı dizileri bu ya ş grubundakilerin izledi ği görülmektedir. Okul hayatı ve sorunlarının konu edildi ği gençlik dizilerinden birini bu ya ş grubundakilerin daha fazla izledi ği belirlenmektedir. Ayrıca önceki ya ş gruplarında kaçırdıkları bölümleri internetten izlemek ola ğan bir davranı şken bu ya ş grubundaki gençlerin hiçbirinin internet üzerinden dizileri izlemedi ği görülmektedir. Di ğer yandan bu ya ş grubundaki görü şmecilerin aileleriyle birlikte izledikleri dizi oranı önceki yaş gruplarına göre oldukça azalmaktadır. Gençlerin takip etti ği dizilerin aile fertlerinin izledi ği dizilerle örtü şmesi sonucu bazen aynı dizileri birlikte izlemeyi tercih ettikleri görülmektedir. Erkek ö ğrenci A ise bu konuda çok net bir tavır içerisindedir, aile fertleriyle birlikte hiç dizi izlememektedir.

Ailemle birlikte Kavak Yelleri, Yaprak Dökümü, Akasya Dura ğı, Arka Sokaklar, Parmaklıklar Ardında ve Papatyam’ı izlerim.

(E-18-Öğrenci-B)

Ablamla birlikte Geni ş Aileyi izlerim.

(E-18-Tamirci Çıra ğı)

207

Annem de ben de aynı şekilde yakaladı ğımız zaman izleyebiliyoruz. Birlikte izledi ğimiz için aynı dizilerdir, keyif de alırım.

(K-18-Öğrenci)

Televizyon Dizilerinin İzlenme Nedenleri: Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin dizileri izleme nedenlerinin de televizyon izleme nedenleriyle örtü ştü ğü belirlenmektedir. Sadece televizyon izleme nedenlerinin ba şına zaman geçirmek ve bo ş vakitleri de ğerlendirmeyi koyan gençler dizi izleme nedenlerine gelince öncelik olarak keyifli olmasını göstermektedirler. Görüşmecilerin ço ğunun dizileri izleme nedenleri bo ş zamanları geçirmek için ve keyifli oldu ğu içindir. Sadece erkek çaycı bu sebeplerin yanına rahatlatma faktörünü de eklemektedir.

Ho şuma gidiyor izlemek, e ğlenceli buluyorum. Rahatlıyorum izleyince.

(E-18-Çaycı)

Keyif aldı ğım için izliyorum.

(E-18-Öğrenci-A)

Zaman geçirmek ve dinlenmek için izliyorum.

(E-18-Öğrenci-B)

Yazları izlemiyorum mesela, kı şın yapacak bir şey olmuyor ondan izliyorum. Keyif veriyor, bo ş zamandan kaynaklanıyor biraz da.

(E-18-Tamirci Çıra ğı)

Bo ş vakitlerimi de ğerlendirmek için, bazen de kafayı bo şaltmak için. Bo ş vakitleri dolduruyorum.

(K-18-Öğrenci)

Televizyon dizilerini takip eden bu ya ş grubundaki gençlerin de önceki görü şmeciler gibi dizileri gerçekçi bulmamalarına ra ğmen bazı sahnelerini veya bazı dizileri gerçekçi 208

bulduklarını ifade etmektedirler. Görü şmecilerdeki genel kanı dizileri gerçekçi bulmadıkları yönündedir ancak yine de gerçek hayattan kesitler bulundu ğunu dü şünmektedirler.

Yok gerçekçi bulmuyorum. Bazıları olabilir ama. Aslında, bazı sahnelerde gerçek hayattan kesitler buluyorum.

(E-18-Öğrenci-B)

Yok gerçekçi bulmuyorum. Sadece Akasya Dura ğı’nda ve Arka Sokaklar’da bazı sahneler belki.

(E-18-Tamirci Çıra ğı)

Kahramanlar dizisini gerçekçi buluyorum ama di ğerlerini o kadar de ğil. Yine de gerçekçi buldu ğum sahneler oluyor.

(K-18-Öğrenci)

Dizi Karakterlerine ve Oyunculara Bakı ş: 18 ya ş grubundaki gençlerin hepsinin de televizyon dizilerinde be ğendikleri oyuncular bulunmaktadır ancak be ğendikleri oyuncuları kıskanma durumu sadece bazılarında görülmektedir. Erkek çaycı ve erkek öğrenci A haricinde kimse be ğendi ği oyuncuları kıskanmamakta veya özenti duymamaktadır. Bu iki görü şmecinin de kıskandı ğı karakter ortak olarak Ezel karakteridir. Bu karakterin zengin, güçlü ve yakı şıklı olu şunu kıskandıklarını ifade etmektedirler. Özenti noktasında ise sadece erkek çaycı Ezel’in yürüyü şü ve hareketlerine özendi ğini belirtmektedir. Di ğer yandan erkek tamirci çıra ğının da özentiden de ğil ancak sevdi ği için Geni ş Aile’nin Cevahir karakterinin taklidi yaptı ğını ifade etmektedir. Bu noktada yine kadın izleyicide özenti duyma ve kıskanma gibi davranı şlara rastlanmamaktadır.

Ezel’deki Kenan İmirzalıo ğlu’nu be ğeniyorum. Ezeldir, ba şka da yoktur. Yürüyü şü veya hareketlerini örnek aldı ğım olur.

(E-18-Çaycı)

209

Ezel’den Kenan İmirzalıoğlu ve Geni ş Aile’den Cevahir’i seviyorum. Kıskandı ğım tabiî ki oluyor, Ezel mesela, yakı şıklı, parası ve gücü var.

(E-18-Öğrenci-A)

Kavak Yelleri’nden Güven, Akasya Dura ğı’ndaki Zeki Alasya ve Geni ş Aile’de Cevo’yu be ğeniyorum. Kıskandı ğım bir yanları yok ama.

(E-18-Öğrenci-B)

Kurtlar Vadisi Pusu’da Necati Şaşmaz, Geni ş Aile’den Cevo, Akasya Dura ğı’ndan Kadir var. Kıskanmıyorum ama bazen Cevo’yu taklit etti ğim olur.

(E-18-Tamirci Çıra ğı)

Kenan İmirzalıo ğlu’nu be ğeniyorum, A şkı Memnu’daki Bihter karakterinden de nefret ediyorum. Çok gerçekçi bulmadı ğım için belki de. Özendi ğim bir yanları yok ama.

(K-18-Öğrenci)

19 Ya ş Kategorisi

Takip Edilen Medya İçerikleri: 19 ya şındaki genç görü şmecilerin televizyonda takip ettikleri programlar birbirlerine göre farklıla şmaktadır. En çok takip ettikleri yine televizyon dizileridir ancak çizgi filmden reality showlara kadar de ğişen bir çe şitlilik göstermektedir. Bu ya ş grubundaki gençler çizgi film, haberler, diziler, belgeseller, filmler ve reality showlar gibi programlarını takip ettiklerini belirtmektedirler. Bunların içinde farklı olan ise erkek ö ğrenci A’dır. 19 ya ş grubu olmasına ra ğmen çizgi film izlemeyi sevdi ğini, çizgi film izledi ği kadar haberleri de takip etti ğini belirtmektedir. Bunun yanında kadın ö ğrenci ise program seçimi yapmadı ğını programlardan dikkatini çeken ne olursa onu izledi ğini belirtmektedir.

Çizgi film severim. Cartoon Network’ü izlerim. Haberleri de izlerim.

(E-19-Öğrenci-A)

210

Biraz biraz hepsinden izlerim, ne denk gelirse. Diziler, filmler, magazin programları.

(K-19-Öğrenci-A)

Bu ya ş grubundaki gençlerin takip ettikleri programlar farklılık gösterse de internetteki içerikler birbirine yakındır. Genelde sosyal payla şım siteleri facebook ve msn’yi kullanmaktadırlar ve bunun yanına önceki ya ş gruplarında hiç kullanılmayan twitter da eklenmi ştir. Erkek ö ğrenci B’nin di ğer görü şmecilerden farklı olarak internette spor ve araba sitelerini özellikle takip etti ğini belirlenmektedir. Ayrıca bu ya ş grubuyla birlikte internette haber sitelerinin takibi artmaya ba şlamaktadır.

İnternette spor sitelerini ve araba ile ilgili siteleri takip ederim.

(E-19-Öğrenci-B)

Facebook ve twitter’ı kullanırım. Haber sitelerine ve video payla şım sitelerine bakarım.

(K-19-Öğrenci-B)

İzlenecek Programların Seçimi: Bu ya ş grubundaki gençlerin evlerinde televizyon kumandası önceki ya ş gruplarına göre el de ğiştirmektedir. Önceki ya ş gruplarında ağırlıklı olarak çocuklarda bulunan televizyon kumandasının artık ebeveyne geçti ği görülmektedir. İlk kez evin çocukları olarak erkek ö ğrenci A ve kadın ö ğrenci A’ya baba ve anneden sonra kumandanın geçti ği belirlenmektedir. Erkek temizlik personeli ve kadın ö ğrenci B’de ise önceki ya ş gruplarında oldu ğu gibi kumandanın sahibi olarak yine çocuklar ön plana çıkmaktadır. Di ğer yandan di ğer görü şmecide de kumandanın annede oldu ğu kaydedilmektedir. Bu kapsamda artık çocukların yaşları ilerledikçe, ebeveynin çocuklarına bu konuda tanıdı ğı tasarrufun yava ş yava ş kayboldu ğu belirlenmektedir.

Kumanda ilk olarak babamdadır sonra annemdedir. En son bendedir.

(E-19-Öğrenci-A)

211

Kumanda baba ve annededir, sonra biz çocuklara geçer.

(K-19-Öğrenci-A)

Küçük karde şlerim Buket ve U ğur’dadır. Babam olunca babamdadır. Annem ve ben oldu ğu zaman da bendedir en son annededir.

(K-19-Öğrenci-B)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerde izlenecek program konusunda evlerde tartışmalar ya şanmaktadır ancak önceki ya ş gruplarında karde şlerle olan kumanda kavgası artık özellikle babayla ya şanmaya ba şlanmaktadır. Di ğer yandan erkek temizlik personeli ve kadın ö ğrenci B’nin bu konuda tartı şmaya girmedi ği belirlenmektedir. Erkek temizlik personelinin odasında televizyon olması onu tartı şmadan uzak tutarken, kadın ö ğrenci B daha çok internetle me şgul oldu ğu için evde ya şanan kumanda kavgasından uzak kaldı ğı belirlenmektedir.

Tartı şma ya şarız genelde. Babamın dedi ği olur genelde.

(E-19-Öğrenci-A)

Dizi saatleriyle maç saati birbirine denk geldi ği zaman sorun ya şarız. Daha çok karde şimle yaşarız.

(E-19-Öğrenci-B)

Bazen babayla ya şarız. Haberleri izlemek ister biz de dizi ve komedi programı seyretmek isteriz o zaman ya şanır. O zaman di ğer odadaki televizyona gideriz.

(K-19-Öğrenci-A)

Televizyon Dizilerini İzleme Pratikleri: Bu ya ş grubundaki gençlerin hepsi düzenli olarak televizyon dizilerini izlemektedirler ve di ğer ya ş grubundaki gençlerle aralarında takip edilen dizi sayısı bakımından büyük farklılık bulunmaktadır. Bu ya ş grubunda düzenli olarak izlenen dizi sayısının ortalaması neredeyse 10’u bulmaktadır. En ilginç görü şmeci ise hafta boyunca tam 27 dizi izleyerek di ğer görü şmecilerden çok farklı bir 212

konumda olan erkek ö ğrenci B’dir. Haftanın üç günü stajer olarak i şte olan ve okulu bu şekilde sürdüren erkek ö ğrenci B, geri kalan zamanının neredeyse tamamını televizyon kar şısında geçirmektedir. Bu durum günlük ortalama 4 dizi izlendi ği ortaya koymaktadır. Dizi türlerine bakıldı ğı zaman yerli ve yabancı olsun, yayınlanma zamanları olarak daytime ve prime time dizileri olsun her türlü dizinin takip edildi ği belirlenmektedir. Son olarak erkek ö ğrenci B’nin anne-babasının ayrı ya şadıklarını belirtmek gerekmektedir. Ayrıca bu ya ş kategorisinde öncekilerden farklı olarak internet üzerinden takip edilen dizilerin ve yabancı dizilerin izlenme oranlarında bir artı ş gözlenmektedir.

Küçük Kadınlar, Arka Sokaklar, Yaprak Dökümü, Geni ş Aile, Adanalı, Kapalıçar şı, Kahramanlar, Ezel, Kurtlar Vadisi Pusu, İhanet, Maskeli Balo, Papatyam, Benim Annem Bir Melek, Arka Sıradakiler, Sakarya Fırat, Zoraki Ba şkan, Tek Türkiye, 5. Boyut, Ölümsüz Kahramanlar, Emret Komutanım, Yalancı Romantik, Komiser Rex’i izliyorum. İnternetten de Lost ve 1 Kadın 1 Erkek dizilerini izlerim. Yine yabancı olarak Mad Man’i, Nip Tuck’ı ve House’u izlerim.

(E-19-Öğrenci-B)

Aşkı Memnu, Geni ş Aile, Kavak Yelleri, Ezel, Bu Kalp Seni Unutur Mu, Melekler Korusun, Deniz Yıldızı, Arka Sıradakiler ve bilgisayardan da Lost’u izliyorum, her sezonu izledim. Desperate Housewife, Lost ve Prison Break’i de izliyorum.

(K-19-Öğrenci-B)

Bir önceki ya ş grubunda dizileri internetten takip etme veya kaçırdı ğı bölümü internetten izlemenin oranı dü şmü şken, 19 ya ş grubunda internetten dizi izleme alı şkanlı ğının tekrar ortaya çıktı ğı görülmektedir. Bunun yanında Türkiye’deki paralı kanallarda yayınlanan ancak abone olmayanların internetten indirerek takip edebildi ği Lost 46 isimli dizisinin müdavimlerinin bu ya ş grubunda ortaya çıktı ğını belirlenmektedir.

46 Amerikan medya ara ştırma şirketi Big Champagne şirketinin ara ştırmasına göre, Amerikan drama dizisi Heroes 55 milyonla bu yıl korsan indirilen en popüler program olurken, ikinci olan Lost dizisini de 51 milyon ki şi bu şekilde izlemi ştir (milliyet.com.tr 2009). İnternetten indirilerek izlenen bu diziler ülkemizde de aynı şekilde izleyici bulmaktadır. Bu kapsamda dünyadaki e ğilimi Türkiye’deki veriler de desteklemektedir. Özellikle internetten indirilerek izlenen diziler arasında yer alan Lost ve Prison Break, 213

Televizyon dizilerini internetten de izlerim. Kaçırdı ğım bölümleri izlerim.

(E-19-Öğrenci)

Dizi saatini kaçırdı ğım zaman da internetten takip ederim.

(E-19-Temizlik Personeli)

İzliyorum ama internetten takip etmiyorum. Çok ba ğımlı de ğilim.

(K-19-Öğrenci-A)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin aileleriyle birlikte izledikleri dizi oranı düzenli olarak izledikleri dizilere göre oldukça dü şüktür. Bazılarında ise erkek ö ğrenci A’da oldu ğu gibi neredeyse aynı dizileri izlemektedirler. Kadın ö ğrenci B ise ebeveynle de ğil ancak karde şleriyle aynı dizileri takip etti ğini belirtmektedir. Ayrıca bu grupta da ailecek izlenirken dizi hakkında yorum yapmak ola ğan bir davranı ş olarak kabul edilmektedir. Erkek temizlik personeli ise aile fertleriyle birlikte hiç dizi izlememektedir.

Ezel, Yaprak Dökümü, Arka Sokaklar, Küçük Kadınlar, Kavak Yelleri’ni birlikte izleriz. Genelde annem konu şur bazen ben de konu şurum.

(E-19-Öğrenci-A)

Arka Sıradakiler, Arka Sokaklar, Ezel ve Adanalı’yı birlikte izleriz ailemle. Farklı diziler de ben odama giderim. Diziler hakkında yorum yaparız. Bazen de sıkılırız TV izlemekten konuşuruz, oyun oynarız.

(E-19-Öğrenci-B)

Babam çok fazla izlemez, daha çok karde şlerimle birlikte izliyoruz. Genelde aynı dizileri izliyoruz.

(K-19-Öğrenci-A)

ülkemizde gençler arasında izlenme oranı en yüksek olan dizilerdir. Yapılan görü şmeler de bu tespitleri destekler niteliktedir.

214

Televizyon Dizilerinin İzlenme Nedenleri: Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin dizileri izleme nedenleri de televizyon izleme nedenleriyle örtü şmektedir. Tek farklı yanıtı kadın ö ğrenci B vermektedir; televizyon izleme nedenlerini bo ş zamana ba ğlarken dizileri meraktan izledi ğini belirtmektedir. Televizyon ve dizi izleme nedenleri ise genelde aynıdır; bo ş zamanı de ğerlendirmek, keyif almak ve e ğlence için…

Keyif alırım, heyecanlı buluyorum.

(E-19-Öğrenci-A)

Bo ş zamanı de ğerlendirmek için.

(E-19-Temizlik Personeli)

Meraktan izliyorum galiba. Hem de keyifli geliyor.

(K-19-Öğrenci-B)

Televizyon dizilerini takip eden bu ya ş grubundaki gençlerin de önceki görü şmeciler gibi dizileri gerçekçi bulmamalarına ra ğmen bazı sahnelerini veya bazı dizileri gerçekçi bulduklarını ifade etmektedirler. İlk kez erkek ö ğrenci A gerçekçi buldu ğu dizileri sıralarken 4 dizinin birden ismini söylemektedir.

Gerçekçi buluyorum; Kurtlar Vadisi Pusu’yu özellikle. Adanalı, Arka Sokaklar ve Kavak Yelleri’nin biraz gerçekçi buluyorum.

(E-19-Öğrenci-A)

Gerçekçi bulmuyorum, bazı sahnelerini belki. Benim ya şamı ş oldu ğum şeylere temas etti ği olursa, bazı duygular falan o zaman gerçekçi oldu ğu oluyor.

(K-19-Öğrenci-A)

Dizi Karakterlerine ve Oyunculara Bakı ş: 19 ya ş grubundaki gençlerin hepsinin de televizyon dizilerinde be ğendikleri oyuncular bulunmaktadır ancak be ğendikleri oyuncuların özellikleri önceki ya ş grubuna göre de ğişiklik göstermektedir. Önceki ya ş 215

grubundakiler be ğendikleri yıldızların fiziksel özelliklerini ön plana çıkartırken, bu ya ş grubundaki erkekler daha duygusal yönlerine yönelmektedirler. Bu ya ş grubunun kadınları ise hiçbir oyuncuyu be ğenmediklerini söyleyerek erkeklerden farklı bir tutum sergilemektedirler. Ayrıca yine kadın görü şmecilerin özenti duydukları hiçbir karakterin olmayı şı da dikkat çekicidir sadece özgürlü ğe çok fazla vurgu yapılmaktadır. Karakter ismi vermeden her iki kadın görü şmeci de dizilerdeki bazı karakterlerin hayata kar şı rahat tavırlarına ve özgür duru şlarına özendiklerini dile getirmektedirler. Kadın izleyiciler ile erkek izleyiciler arasında özenti duyma ve kıskanma noktasında bariz farklar bulunmaktadır.

Kurtlar Vadisi Pusu’da Polat’ı be ğeniyorum, arkada şlı ğını falan. Bir de Arka Sokaklar’daki polislerin dayanı şmasını. Bu ortamlarını kıskanıyorum desem do ğrudur. Özendi ğim karaktere gelince yine Kurtlar Vadisi Pusu’dan Memati diyebilirim. Giyini şi falan de ğil de, do ğru olu şu ve dostlu ğu.

(E-19-Öğrenci-A)

Ezel’de Kenan İmirzalıo ğlu, Küçük Kadınlar’daki ye şil gözlü kız, Yaprak Dökümü’ndeki baba, Aşkı Memnu’daki Behlül ve Bihter. Arsa Sıdakiler’de Oktay ve tayfası, oradaki kıvırcık saçlı öğretmen. Bir de Kurtlar Vadisi Pusu’dan Polat, Memati, Abdulhey ve Zaza. Adanalı’da Maraz Alinin e şini be ğeniyorum. Kurtlar Vadisi Pusu’daki ve Adanalı’daki karakterlere imreniyorum.

(E-19-Öğrenci-B)

Be ğendi ğim karakter yok aslında ama bazı karakterlerin serbest hallerine imreniyorum. Özellik olarak serbest olanlar ama özenti yok hiçbirine.

(K-19-Öğrenci-A)

Yabancı dizilerdeki karakterlerin o umursamaz, rahat hallerini kıskanıyorum. Kendilerine a şırı güvenliler o yönlerini, hayata kar şı rahat oluşlarını seviyorum.

(K-19-Öğrenci-B)

216

20 Ya ş Kategorisi

Takip Edilen Medya İçerikleri: 20 ya şındaki genç görü şmecilerin televizyonda takip ettikleri programlar dizi noktasında birle şmektedir. Di ğer izledikleri programlar ise spor programları, haberler ve belgesellerdir. Bu ya ş grubundaki gençlerin televizyon programlarına olan ilgilerinin ve takip ettikleri programlardaki çe şitlili ğin azaldı ğı belirlenmektedir. Azalmanın, bu ya ş grubundakilerin genelde çalı şan olmalarından kaynaklandı ğı dü şünülmektedir. Di ğer yandan internette takip ettikleri yayınlar daha fazla ve daha çe şitlidir. Bu kapsamda internette genelde herkesin kullandı ğı ortak site facebook olurken, bunun haricinde msn ve mailler için kullanım ise öncelikler arasında yer almaktadır. Bu ya ş grubundaki gençlerin interneti kullanma alı şkanlıkları birbirine benzemektedir. Di ğer taraftan internetten dizi izlemek, film indirip film seyretmek de bu ya ş grubu için ön plana çıkan kullanım alı şkanlıklarıdır.

Belgesel, dizi ve spor programlarını izlerim. İnternette de facebook’a girerim. Çok fazla video izliyorum, ilgilendi ğim dansla ilgili, break dans yapıyoruz, grubumuz var. Bazı videoları izleyip gruba adapte etmeye çalı şıyorum.

(E-20-Öğrenci)

Haberleri ve dizileri izlerim. İnternette bazen ara ştırma yaparım, facebooka girerim. İnternetten indirip film izlerim.

(E-20-Satı ş Elemanı)

Facebook’a girerim, maillerime bakarım internette. Televizyonda da dizileri izlerim. Haber saatlerinde çalı ştı ğım için çok da mümkün olmuyor zaten.

(K-20-Tezgahtar)

İzlenecek Programların Seçimi: Bu ya ş grubundaki gençlerde evde televizyon kumandasının kimde oldu ğu ile ilgili durum önceki ya ş gruplarıyla benzerlikler göstermektedir. Önceki ya ş gruplarında a ğırlıklı olarak çocuklarda bulunan televizyon kumandasının 19 ya ş grubundaki ebeveyne geçti ğini ve bu e ğilimin bu ya ş grubunda da devam etti ği belirlenmektedir. Bu ya ş grubunda da kumanda artık babanın eline 217

geçmi ştir, çocukların ya şları ilerledikçe ebeveyn üzerinde kumanda noktasındaki yaptırımları azalmaktadır. Erkek satı ş elemanı ve kadın tezgahtarın evlerinde kumanda babanın elindedir, di ğer görü şmecilerde de yine büyük oranda kumandaya hakim olan babadır. Babanın bu konudaki iktidarını bazen çocuklar kırabilmektedir ancak anla şmazlık durumunda di ğer televizyona giden aile bireyleri artık çocuklar olmaktadır. Ayrıca programların payla şımı konusunda genelde erkek çocu ğun babayla, kız çocu ğunun ise anneyle uyu ştu ğu belirlenmektedir.

Bütün aile fertleri varken babamdadır, babam yoksa bendedir. Ama babamdayken de genelde herkesin ortak izledi ğini açar.

(E-20-Öğrenci)

Genelde bende oluyor. Solanda ben kalırım onlar di ğer odaya gider. Di ğer odadaki televizyon küçük oldu ğu için oraya gidilmek istenmiyor aslında.

(E-20-Temizlik Elemanı)

Dizi çok güzelse benim elimde olur kumanda, yoksa babamın elindedir. Galatasaray maçı varsa karde şimin elindedir. Babam bir şeyi izliyor da biz izlemiyorsak, ya benim odaya geçeriz ya da karde şlerimin odaya. Küçük karde şim bilgisayarda olur, di ğer karde şim babamla uyu şur genelde, biz annemle hareket ederiz, ya mutfakta ya da benim odamda izleriz.

(K-20-Güvenlik Görevlisi)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerde izlenecek program kapsamında evlerde ya şanan muhtemel çeki şmelerin önceki ya ş gruplarına göre daha azaldı ğı görülmektedir. Bu ya ş grubunda artık ço ğunlu ğun böyle bir tartı şmaya girmedi ği, ortak karar verildi ği ve o programın izlendi ği belirlenmektedir. İkinci televizyonun kullanılma oranının bu anlamda dü ştü ğü görülmektedir.

Ara sıra oluyor, annem uzak ama bu tartı şmada. Genelde babamla da uyu şuruz.

(E-20-Öğrenci)

218

Babam karar verir oturma odasında. Küçük odadaki televizyonu kullandı ğım olur bu yüzden.

(E-20-Satı ş Elemanı)

Televizyon Dizilerini İzleme Pratikleri: Bu ya ş grubundaki gençlerin hepsi düzenli olarak televizyon dizilerini izlemektedirler ve önceki ya ş grubundaki gençlerle aralarında takip edilen dizi sayısı bakımından farklılık bulunmaktadır. Bu ya ş grubunda düzenli olarak izlenen dizi sayısının ortalaması bir önceki ya ş grubuna göre 10’dan 7’ye dü şmektedir. Yine kadın görü şmeciler ile erkek görü şmeciler arasında çok büyük olmamakla birlikte farklılıklar bulunmaktadır. Kadın güvenlik görevlisi di ğer ya şıtlarına göre daha farklı dizileri de izlemekte, bu kapsamda Lost, Aile Ba ğları ve Cinayet Dosyası gibi yabancı dizileri takip etmektedir. Bu ya ş grubundaki di ğer görü şmecilere göre güvenlik görevlisi kadın çok fazla sayıda dizi takip etmektedir. Di ğer yandan tezgahtarlık yapan kadın görü şmeci fazla mesai yaptı ğı için az televizyon izleyebildi ğini, zaman bulabilmesi halinde izleyece ği dizi sayısının artaca ğını belirtmektedir.

Hanımın Çiftli ği, Geni ş Aile, Arka Sokaklar, Akasya Dura ğı, Kavak Yelleri, Ezel, Canım Ailem, Unutulmaz, Kapalı Çar şı, Melekler Korusun, Papatyam, Deniz Yıldızı ve Arka Sıradakiler’i izliyorum. Ayrıca Lost’u seri halinde izliyorum bilgisayardan. TNT’den de Aile Ba ğları ve Cinayet Dosyası’nı izliyorum.

(K-20-Güvenlik Görevlisi)

Arka Sıradakiler, Kavak Yelleri, Küçük Kadınlar, Ezel, Adanalı, Kurtlar Vadisini Pusu’yu, Makber’i ve Ölümsüz Kahramanları izlerim.

(E-20-Satı ş Elemanı)

Arka Sıradakiler ve Unutulmaz’ı izliyorum ama yarım yamalak izliyorum. Ama vaktim olsa Unutulmaz’ı da izlerim.

(K-20-Tezgahtar)

19 ya ş grubunda internetten dizi izleme alı şkanlı ğının tekrar ortaya çıktı ğı görülürken, 20 ya ş grubunda da ço ğunluk kaçırdı ğı dizileri internetten takip etti ğini belirtmektedir. 219

Yine bu ya ş grubunda genelde bilgisayara indirilerek izlenen dizilerden olan Lost’un hayranları ortaya çıkmaktadır.

İnternetten kaçırdı ğım bölümleri izlerim.

(E-20-Temizlik Elemanı)

İnternetten hiç takip etmem. Kaçırsam bile internetten izlemeyi tercih etmiyorum, sevmiyorum.

(K-20-Tezgahtar)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin aileleriyle birlikte izledikleri dizi sayısında artı ş görülmektedir. Genelde aileleriyle birlikte aynı dizileri izlediklerini ifade etmektedirler. Sadece kadın tezgahtar karde şiyle birlikte dizi izledi ğini ama anne ve babasıyla birlikte dizi izlemedi ğini belirtmektedir. Ayrıca bu grupta da ailecek dizi izlerken dizi hakkında yorum yapmak ola ğan bir davranı ş olarak kar şılanmakta ancak kadın güvenlik görevlisinde farklı bir durum ya şanmaktadır. Bu görü şmeci di ğerlerinden farklı olarak televizyon izlerken aile fertlerinden hiç kimsenin konu şmadı ğını herkesin çok ciddi oldu ğunu ifade etmektedir.

Hanımın Çiftli ği ve Ezel’i herkes izler, annem çok dizi izler, ben onun kadar izlemem. Birlikte izlerken konu şuruz, nasıl olmu ş diye, güzel hikaye diye, çok güzel kurgulanmı ş diye. Annem açar annem kapatır tartı şmayı. Ailemle birlikte izlemeyi tercih ediyorum tek ba şına keyifli olmuyor.

(E-20-Öğrenci)

Düzenli olarak takip etti ğim tüm dizileri birlikte izleriz aslında.

(E-20-Temizlik Elemanı)

Genelde birlikte izliyoruz. Ailemle televizyon izlerken herkes susar hiç kimse konu şmaz. Televizyon izlerken çok ciddi olurum, herkes de öyledir.

(K-20-Güvenlik Görevlisi)

220

Ben karde şlerimle Arka Sıradakiler’i izlerim. Anne-babamın birlikte izledi ği diziler var ama ben onlarla izlemem fazla.

(K-20-Tezgahtar)

Televizyon Dizilerinin İzlenme Nedenleri: Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin dizileri izleme nedenleri ile televizyon izleme nedenleri örtü şmektedir. Tek farklı yanıtı kadın öğrenci B vermektedir; televizyon izleme nedenlerini bo ş zamana ba ğlarken dizileri meraktan izledi ğini belirtmektedir. Televizyon ve dizi izleme nedenleri ise genelde aynıdır; bo ş zamanı de ğerlendirmek, keyif almak ve e ğlence için… Bunun yanında internetten sıkılmak da dizi izlemenin nedenleri arasında sayılabilmektedir.

Bazen keyifli oluyor, bazen de yapacak bir şeyim kalmıyor ondan. Genelde internetten sıkıldı ğım zaman televizyona giderim. Bazen de televizyondan sıkıldı ğım zaman da internete gidiyorum.

(E-20-Öğrenci)

Sıkıldı ğım zaman izliyorum. Bo ş zaman yani.

(E-20-Temizlik Elemanı)

Ho ş geliyor, heyecanlı oluyor, zaman geçiriyorum. Sorunlar kaçı ş da olabiliyor. Hatta bazen kız arkada şımla konu şmaz dizileri izlerim, i şim var der kandırırım onu ama dizi izlerim.

(E-20-Satı ş Elemanı)

Zaman uydu ğu için Arka Sıradakiler’i izliyorum ama vaktim olsa hepsini izlerim. Çalı şmaya ba şladı ğımdan beri bunlara fırsat bulamıyorum, bu süreçte so ğudum biraz da. Önceden izlerdim yani.

(K-20-Tezgahtar)

Televizyon dizilerini takip eden bu ya ş grubundaki gençler önceki görü şmecilere göre dizileri daha gerçekçi bulmaktadırlar. Bu ya ş grubundakiler özellikle Kurtlar Vadisi 221

Pusu dizisini gerçekçi bulduklarını ifade ederken, kadın tezgahtar ise tüm dizileri gerçekçi bulmaktadır; çünkü ona göre diziler toplumsal sorunları yansıtmaktadır.

Yok gerçekçi bulmuyorum. Kavak Yelleri ve Kurtlar Vadisi Pusu belki olabilir.

(E-20-Öğrenci)

Kurtlar Vadisi Pusu’yu gerçekçi buluyorum; toplumsal gerçekleri gösteriyor.

(E-20-Temizlik Elemanı)

Evet gerçekçi buluyorum. Toplumsal sorunları yansıttı ğını dü şünüyorum.

(K-20-Tezgahtar)

Dizi Karakterlerine ve Oyunculara Bakı ş: 20 ya ş grubundaki gençlerin hepsinin de televizyon dizilerinde be ğendikleri oyuncular bulunmakta özellikle bu ya ş grubunun gençleri kadın-erkek fark etmeden Ezel’deki Kenan İmirzalıo ğlu’nu be ğendiklerini dile getirmektedirler. Bu ya ş grubundaki gençlerde dizi karakterlerini kıskançlık durumu söz konusu olsa da özentinin ya şanmadı ğı belirlenmektedir. Erkek ö ğrenci ise artık özentinin kalmadı ğını ancak önceki zamanlarında özenti durumunun sıkça ya şandı ğını ifade etmektedir. Ayrıca kadın tezgahtar da kıskandı ğı belirli bir karakter olmadı ğını ancak izlerken ya şanan olaylar üzerine bazı kıskançlıklar ya şandı ğını belirtmektedir.

Ezel’de Kenan İmirzalıo ğlu ve Tuncel Kurtiz’i, Kavak Yelleri’nde Mine’yi seviyorum. Geni ş Aile’deki Cevo ve Ulvi’yi de seviyorum. İzleyip geçiyorum, özendi ğim biri olmuyor, eskiden oluyordu ama.

(E-20-Öğrenci)

Kenan İmirzalıo ğlu ve Memati var. Ezel’i kıskandı ğım oluyor; parası duru şu, gücü…Ama özendi ğim söylenemez.

(E-20-Temizlik Elemanı)

222

Ezeli ve Dayı’yı be ğeniyorum, Arka Sıradakile’rde Oktay var sevdi ğim, Gamze’yi de severim. Örnek aldı ğım veya kıskandı ğım bir karakter yoktur.

(E-20-Satı ş Elemanı)

Kenan İmirzalıo ğlu, Nurgül Ye şilçay ve Nejat İş ler’i genelde be ğeniyorum. Ezel’de Cansu Dere’yi kıskanıyorum, yerinde olmak isterdim.

(K-20-Güvenlik Görevlisi)

Kenan İmirzalıo ğlu’nu be ğenirim. Kıskandı ğım bir karakter yoktur. Aslında bazen oluyor, o an izlerken oluyor, ke şke ben de böyle yapabilsem dedi ğim oluyor ya da asla öyle yapmazdım dedi ğim oluyor. Diziyi izlerken sanki onlar benim etrafımda ya şıyor gibi hissediyorum.

(K-20-Tezgahtar)

21 Ya ş Kategorisi

Takip Edilen Medya İçerikleri: 21 ya şındaki genç görü şmecilerin televizyonda takip ettikleri tek ortak program öncekilerde oldu ğu gibi dizilerdir. En çok takip edilen televizyon dizileri olurken, müzik ve e ğlence programları, haberler ve spor programları da di ğer takip edilen programlar arasında yer almaktadır. Bu ya ş grubundaki gençlerin interneti kullanma alı şkanlıkları ise birbirine yakındır. Genelde internette sörf yaparım diyen görü şmeciler ço ğunlukta bulunurken, sosyal payla şım siteleri facebook ve msn de yine en çok kullanılanlar arasındadır. Bu arada erkek i şsiz görü şmecinin evinde internet ba ğlantısı bulunmadı ğından çok nadir internet kullandı ğını belirtmektedir.

Haberler, spor programları ve dizileri izliyorum. İnternette de facebook ve msn…

(E-21-Komi)

Genelde dizi izliyorum. İnternette de sörf yaparım; haber sitelerini, msn, mail ve facebook’u kullanırım.

(E-21-Öğrenci)

223

İzlenecek Programların Seçimi: Bu ya ş grubundaki gençlerde evde televizyon kumandasının kimde oldu ğu ile ilgili durum önceki ya ş gruplarına göre farklılık göstermektedir. Önceki ya ş gruplarında a ğırlıklı olarak çocuklarda veya babada bulunan kumanda bu ya ş grubunda genellikle ortak olarak kullanılmaktadır. Kumandanın babada olma durumu iki görü şmecide söz konusudur ve ya ş faktörüne ba ğlı olarak elden ele dola şmaktadır. Bu ya ş grubunda önceki ya ş gruplarına göre ortak izlenen programlar konusunda daha fazla uyum bulunmaktadır. Yine bu yaş grubunun da önceki ya ş gruplarına göre de ğişmeyeni; kumandanın en son anneye geçme halidir.

Babam varken babamda, sonra a ğabeyimde, o da yoksa bende, en son annemdedir. Babam bizim istedi ğimizi de açar, haber ve maç yoksa tabi. (E-21-İş siz)

Genelde babamdadır, erken yatar, 21.00’dan sonra da bendedir, sonra annemdedir.

(E-21-Komi)

Ortak izledi ğim şeyler oldu ğu için bir şey de ğişmiyor aslında.

(K-21-Eğitim Danı şmanı)

Ortaktır, herkes ortak karar alır.

(K-21-Satı ş Elemanı)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerde önceki ya ş gruplarından farklı olarak ilk kez izlenecek program kapsamında evlerde tartı şmalar ya şanmamaktadır. Genel itibariyle tartı şma ya şanmadı ğını dile getiren görü şmeciler izlenecek programları ortak seçebildiklerini belirtmektedirler. Sadece kadın e ğitim danı şmanı, kendisi ile ailenin di ğer fertleri arasında nadir de olsa izlenecek program konusunda sorunlar ya şandı ğını belirtmektedir.

Babam karar verir ama kimin neyi sevdi ğini biliriz, o açılır.

(E-21-Komi)

224

Sorun ya şamayız, tartı şma olmaz.

(E-21-Öğrenci)

Çok sorun olmuyor. Çok nadir ya şanır o da benimle ilgili olur.

(K-21-Eğitim Danı şmanı)

Televizyon Dizilerini İzleme Pratikleri: Bu ya ş grubundaki gençlerin hepsi düzenli olarak televizyon dizilerini izlemektedirler ve önceki ya ş grubundaki gençlerle aralarında takip edilen dizi sayısı bakımından büyük bir azalma söz konusudur. Bu ya ş grubunda düzenli olarak izlenen dizi sayısının ortalaması aslında 7’yi bulmaktadır ancak bunun nedeni erkek i şsiz olan görü şmecidir. Çünkü sadece bu görü şmeci 20’ye yakın dizi izlemektedir. Ku şkusuz bu izleme oranın yüksek olu şunda ö ğrenci olmayı şı veya herhangi bir i şte çalı şmamasının büyük etkisi bulunmaktadır. Di ğer görü şmecilerde ise dizi izleme oranı oldukça dü şmektedir, genelde iki ila üç arasında de ğişmektedir. En ilginç görü şmeci ise günde 12 saat çalı şmasına ra ğmen yakla şık 10 diziyi takip eden erkek komidir. Dizi türlerine bakıldı ğı zaman sadece erkek i şsiz olan görü şmeci yerli, yabancı, daytime ve prime time dizileri olmak yayın zamanı fark etmeden her türlü diziyi takip etmektedir. Di ğerleri ise genelde yerli dizileri tercih etmektedirler.

Arka Sokaklar, Akasya Dura ğı, Geni ş Aile, A şkı Memnu, Melekler Korusun, Arka Sıradakiler, Tek Türkiye, 5. Boyut, Ölümsüz Kahramanlar, Emret Komutanım, Komiser Rex, Yalancı Romantik, Ezel, Canım Ailem, Adanalı, Unutulmaz, Kurtlar Vadisi Pusu, Papatyam, Benim Annem Bir Melek, Kurtlar Vadisi’nin eski bölümlerini izlerim.

(E-21-İş siz)

Ezel ve Kurtlar Vadisi Pusu’yu izliyorum.

(E-21-Öğrenci)

Kavak Yelleri’ni izliyorum bir de Deniz Yıldızı’nı, o da yemek saatine denk geldi ği için.

(K-21-Eğitim Danı şmanı)

225

Bu gruptaki görü şmecilerin dizileri internetten takip etme veya kaçırdı ğı bölümü internetten izleme oranı oldukça dü şmektedir. Sadece erkek komi bazı sahneleri internetten takip etti ğini, erkek ö ğrenci de kaçırdı ğı bölümleri bazen internetten izledi ğini belirtmektedir. Di ğer görü şmeciler ise internet üzerinden dizi izlemediklerini ifade etmektedirler.

İnternetten dizi takip etmem. İnternetten dizi izlemek güzel gelmiyor, farklı geliyor.

(E-21-İş siz)

Bazı sahnelerini izlerim bazen internetten.

(E-21-Komi)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin de aileleriyle birlikte izledikleri dizi oranı düzenli olarak izledikleri dizilere göre dü şüktür. Bazılarında ise kadın satı ş elemanında oldu ğu gibi düzenli olarak takip edilen dizilerin tamamı ailelerle birlikte izlenmektedir. Di ğer yandan erkek ö ğrenci ise izlemedi ği bir diziyi ailesi izliyor diye izlemektedir. Di ğer görü şmeciler ise a şağı yukarı 2-3 diziyi aileleriyle birlikte izlemektedirler.

Tek Türkiye, Unutulmaz, Sakarya Fırat, Arka Sokaklar, Geni ş Aile, A şkı Memnu’yu birlikte izleriz. Aksiyon oldu ğu zaman ho şuma gider. Annem ise ili şki yönünü sever. Herkes izler yani.

(E-Komi-21)

Yaprak Dökümü’nü izlerken ara sıra takılırım onlara.

(E-21-Öğrenci)

Televizyon Dizilerinin İzlenme Nedenleri: Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin de dizileri izleme nedenleri televizyon izleme nedenleriyle örtü şmektedir. Ancak bu ya ş grubundan gelen yanıtlar önceki ya ş gruplarına göre çok farklıla şmaktadır. “Keyifli oldu ğu için, e ğlenceli buluyorum, bo ş zamanı de ğerlendirmek” gibi de ğerlendirmelerin yanında ilk kez erkek komi bilgi edinmek için dizileri izledi ğini belirtmektedir. Bu görü şmecinin Tek Türkiye, Kurtlar Vadisi Pusu ve Sakarya Fırat gibi Türkiye’deki politik geli şmeleri senoryala ştırarak ekrana ta şıyan dizileri takip etti ği belirlenmektedir. 226

Ayrıca aynı görü şmeci di ğer dizilerde de hayata dair çok şey buldu ğunu ifade etmektedir. Di ğer yandan genelde boş zamandan dolayı dizi izlendi ği dile getirilirken; ilk kez bu ya ş grubundaki erkek ö ğrenci bo ş zamandan dolayı dizi takip etmemekte, takip etti ği diziyi kaçırmamak için me şgul oldu ğu zamanı bile bo şa çıkarmaktadır. İş i olsa dahi izledi ği dizinin yayınlandı ğı zaman diliminde ekran kar şısında oldu ğunu belirtmektedir. Son olarak önceki görü şmecilerden farklı olarak ilk kez kadın e ğitim danı şmanı, gerçek hayattan kaçı ş için dizileri izledi ğini dile getirmektedir. 47

Bilgi edinmek için izliyorum. Dizilerden de çok şey ö ğreniyorum. Türkiye’nin politik yapısı, insanların hayatları.

(E-21-Komi)

Ho şuma gidiyor dizi izlemek. Yeri geliyor i şleri iptal edip dizi izledi ğim oluyor.

(E-21-Öğrenci)

Bazen kaçı ş için izlerim, ekrana bakarken her şeyi unuturum. O yüzden de bunalım dizilerini sevmem.

(K-21-Eğitim Danı şmanı)

47 Kapitalist ideoloji, toplumsal gerçeklikten kaçmanın yollarını satın alabilenler’in dı şında kalan ço ğunluk için çe şitli sözde kaçı ş olanakları tanımaktadır. Sözü edilen ekonomi-politik içerisinde televizyon sözde kaçı şın temel aygıtlarından biri konumundadır. Televizyon bu sanal uzakla şmayı, çalı şanın ba şından bu yana aktarılmaya çalı şan kültürel-ekonomik-politik yapı tarafından belirlenen dili aracılı ğıyla gerçekle ştirir. Bu açıdan araç, gerçeklik üzerinde bozucu etkisinden, iletileri e ğlence içeri ğine büründürmesine kadar –çokluk her ikisini bir arada kullanan- pek çok yolla toplumsal gerçeklikten kaçmanın olanaklarını olu şturmaktadır. Eğlence endüstrisi içerisinde ta şıdı ğı tüketim ideolojisiyle birlikte ‘artık tüketmeden e ğlenemeyen bireyi’ olu şturmaktadır ve televizyonun çok sık kullandı ğı bu tür sözde kaçı ş olanaklarıyla birlikte birey, kendi sınıfsal gerçekli ğinin uza ğına ta şınmaktadır (Ergül 2000, 48-49). Öte yandan gündelik hayatın rutin i şleyi şi içinde yorulan sıkılan insanların, ciddi haberlerden çok, eğlendirici haber ya da programlarla ‘vakit geçirmeyi’ ye ğlemelerine realiteden kaçı ş e ğilimi denilmektedir. Realiteden kaçı ş, aynı anda iki olguyu yansıtır; uzakla şma, içinden çıkma, kaçma iste ği uyandıracak kadar sıkıcı ya da üzücü bir realite ile kar şı kar şıya oldu ğumuzu fark etti ğimizi; ve, bu bizi üzen toplumsal realiteyi de ğiştirme konusunda kendimizi fazla şanslı bulamadı ğımızı. Realiteden kaçı ş, bazı kültür sosyologlarının sanayile şmi ş toplumlardaki insanların sorunları ile ilgili konularda yaptıkları ara ştırmalarda ileri sürdükleri gibi, bireysel psikolojideki amneziye benzeyen bir tür savunma mekanizmasıdır (Oskay 1992, 82). Bu sayede insanlar, ça ğda ş toplumlarda televizyonda yayınlanan programların tüketilmesiyle, günlük rutin ya şamın neden oldu ğu streslerden ve problemlerden kurtulmayı sa ğlayan anlamlandırma ö ğeleri bulunan, sembolik bir dünyadan, dü şsel bir dünyaya geçi ş yapmaktadır (Kaplan 1993, 92).

227

Televizyon dizilerini takip eden bu ya ş grubundaki gençlerin ço ğunlu ğu dizileri gerçekçi bulmaktadırlar. Di ğerleri de gerçekçi bulmasa da bazı sahnelerin veya bölümlerin gerçek hayattan kesitler sundu ğunu dü şünmektedirler. Bu ya ş grubundaki gençlerin gerçekçi bulmaktan kasıtlarının daha çok hayatın zor yanlarının yansıtıldı ğı sahneler oldu ğu verdikleri yanıtlardan anla şılmaktadır.

Gerçekçi bulmuyorum, aslında ya şananları anlatıyorlar ama abartıyorlar, birebir yansıtmıyorlar.

(E-21-İş siz)

Sakarya Fırat ve Kurtlar Vadisi Pusu gerçekçi.

(E-21-Komi)

Yeri geldi ği zaman gerçekçi buluyorum. Kıyasladı ğım oluyor, gerçek hayattan kesitler buldu ğum oluyor.

(E-21-Öğrenci)

Gerçekçi buluyorum. İş te Küçük Kadınlar’da bütün belalar bunların ba şına mı gelir diyorlar ama gerçek hayatta da öyle oldu ğunu dü şünüyorum.

(K-21-Eğitim Danı şmanı)

Dizi Karakterlerine ve Oyunculara Bakı ş: 21 ya ş grubundaki gençlerin hepsinin de televizyon dizilerinde be ğendikleri oyuncular bulunmakta ancak be ğendikleri oyuncuların özellikleri birbirlerine göre oldukça farklıla şmaktadır. Önceki ya ş grubunda yıldızları daha duygusal nedenlere ba ğlı olarak be ğenme söz konusu iken bu ya ş grubunda tekrar fiziksel özelliklerinden dolayı beğenme durumu kendini göstermektedir. Bu ya ş grubundaki görü şmecilerde kıskanma ve özenti durumu yok denecek kadar azalmı ştır. Sadece erkek i şsiz görü şmecide ekrandaki yıldızlara özenti duyma söz konusudur.

Adanalı dizisindeki Maraz Ali ve Arka Sokaklar’daki polisleri be ğeniyorum. Maraz Ali’yi kıskanıyorum diyebilirim. Onun gibi olmak isterdim. (E-21-İş siz) 228

Beren’i severim ama izlemem. Ezel’de Kerpeten Ali’yi severim mesela, Cansu Dere’yi. Kurtlar Vadisi Pusu’da Memati’yi severim mesela. Karakterlerden çok senaryo önemli benim için.

(E-21-Öğrenci)

Kavak Yelleri’ndeki Güven’i, Deniz Yıldızı’ndaki Melih’i, bu tipleri severim zaten. Ama kıskandı ğım karakter yoktur.

(K-21-Eğitim Danı şmanı)

Kenan İmirzalıo ğlu ve Beren Saat’i be ğenirim mesela. Ankaralı oldu ğu için öyle bir yakınlık var.

(K-21-Satı ş Elemanı)

22 Ya ş Kategorisi

Takip Edilen Medya İçerikleri: 22 ya şındaki genç görü şmecilerin televizyonda düzenli izledikleri tek program türü dizilerdir. En çok takip edilen tür televizyon dizileri olurken önceki ya ş gruplarına göre izlenen televizyon programlarında farklılıklar bulunmaktadır. Bu ya ş grubundaki görü şmeciler daha çok film, evlilik programları, spor programları ve belgesel gibi türleri takip etmektedirler. İnternette takip edilen içerikler ise önceki ya ş gruplarına göre bazı farklılıklar göstermektedir. Önceki ya ş gruplarında oldu ğu gibi yine facebook ve msn gibi sosyal payla şım siteleri ön planda iken artık internette memurlar.net’te sörf yapmak ve sigorta primi yatırmak gibi i ş hayatına yönelik bir kullanımın da olu ştu ğu görülmektedir.

Aksiyon içeren heyecanlı şeyleri izlerim, film ve dizi gibi. İnternette ise görü şemedi ğim arkada şlarla internette görü şürüm. Arkada ş sitelerine girerim yani.

(E-22-Mobilya Dö şemecisi)

Televizyonda dizi izlerim. Evlilik programlarını izlerim, özellikle gündüz i ş yerinde. Mü şteri olunca genellikle müzik programı, mü şteri olmadı ğında genellikle dizi izliyorum. İnternette ise facebooka bakarım, arkada şlarımla takılırım. Yorumlar yaparız, gündelik olayları konu şuruz.

(E-22-Berber) 229

Dizileri önceleri çok fazla takip ederdim. İnternette de memurlar.net’e bakarım. Şartlar de ğişti artık.

(K-22-Öğrenci)

Televizyonda film, dizi ve belgesel izlerim. İnternete de genelde i şlerimi halletmek için girerim, sigorta i şleri veya iddia sonuçlarına bakmak için mesela.

(K-22-Market Çalı şanı)

İzlenecek Programların Seçimi: Evdeki televizyon kumandasının genel olarak bu ya ş grubundaki gençlerde bulundu ğu belirlenmektedir. Önceki ya ş grubunda genelde ortakla şa kullanıldı ğı ifade edilirken, 22 ya ş grubundaki gençlerde kumanda ilk önce evin büyük çocu ğuna, sonra babaya ve sonra da küçük çocuklara geçmektedir. Sadece erkek mobilya dö şemecisinde ortak bir kullanım söz konusudur. Ayrıca bu ya ş grubunda evde bulunan ikinci televizyonların alternatif olarak kullanıldı ğı belirlenmektedir. Evin büyük çocu ğu veya babadan sonraki aile fertleri için di ğer odalarda bulunan televizyonlar istedikleri programları izlemek için imkan olu şturmaktadır.

Gezinir, sende duracak bende duracak diye bir şey yok.

(E-22-Mobilya Dö şemecisi)

Ben oldu ğum zaman bendedir. Ben olmadı ğım zaman da en küçük karde şimdedir.

(E-22-Berber)

Salonda babamdadır, sonra bendedir. O istedi ğini izler, onun izledi ğini izlemeyen balkondaki televizyona gider.

(E-22-Hipermarket Reyon Elemanı)

Kumanda benim elimdedir. Genelde benim istediklerim olur. Eski Türk filmleri hastasıyımdır, öyle zamanlar biri mutfa ğa gider biri de bilgisayarın ba şına geçer. Zaten belli saatlerde izledi ğim için fazla yormam onları da. (K-22-Market Çalı şanı) 230

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerde izlenecek program konusunda evlerde tartışmalar ya şanmaktadır. Aile fertleri arasında bazen büyük çocuk baskın gelirken, bazen baba izlenecek programı belirlemektedir. Bazen anne-baba uyu ştu ğu için çocuk bo şta kalmaktadır bazen de anne ve evin büyük kızı uyu şarak babaya ra ğmen istedikleri programları izlemektedirler. İzlenecek program konusunda baskın olmayan görü şmeciler alternatif olarak ikinci televizyonu kendilerinin kullandıklarını belirtmektedirler.

Çatı şma ya şanır elbet, babam Tek Türkiye’yi seyreder, ben Kurtlar Vadisi Pusu’yu, haftanın bir günü anla şmazlık ya şanır sadece . Genelde ortak bir program bulunur. Ben bazen baskıcı olurum.

(E-22-Mobilya Dö şemecisi)

Çok ya şamıyorum, genelde ben karar veriyorum evde oldu ğum zaman.

(E-22-Berber)

Annemle babamın olmaz onlar uyu şur. Öyle bir durum olursa da odama çekilip orada izliyorum.

(K-22-Öğrenci)

Kurtlar Vadisi’yle A şkı Memnu aynı saatte oluyor ama kazanan annemle-ben oluyorum, yani Aşkı Memnu izleniyor. Babam aksiyonu seviyor annemde duygusal olanları, ben annemden yana oluyorum o zaman bizim dedi ğimiz oluyor. Karde şim zaten bilgisayarın ba şındadır.

(K-22-Market Çalı şanı)

Televizyon Dizilerini İzleme Pratikleri: Bu ya ş grubundaki gençlerin hepsi düzenli olarak televizyon dizilerini izlemektedirler ve önceki ya ş gruplarına göre takip edilen dizi sayısı azalmaktadır. Bu ya ş grubunda düzenli olarak izlenen dizi sayısının ortalaması 5 civarındadır. Bu ya ş grubunda ortalamayı yükselten görü şmeci ise erkek berberdir. O da çalı ştı ğı i şyerinde gün boyu televizyonun açık olması ve izleme imkanı bulması nedeniyle yakla şık 10’a yakın diziyi takip etti ğini belirtmektedir. Di ğer yandan genel itibariyle izlenen dizi sayısındaki dü şüşü, görü şmecilerin çalı şma temposu ve ya ş itibariyle ilgisinin azalmasına ba ğlamak mümkündür. Kadın ö ğrencinin sınavlara 231

hazırlanıyor olması hafta boyunca sadece 2 dizi takip etmesine neden olurken, i ş çıkı ş saati uygun olmasına ra ğmen erkek mobilya dö şemecisi de yine 2 civarında dizi izlemektedir. Di ğer görü şmecilerde bu rakamın yükseldi ği belirlenmektedir.

Hanımın Çiftli ği ve Geni ş Aile’yi takip ederim. Parmaklıklar Ardında, Arka Sokaklar, A şkım Aşkım ve Akasya Dura ğı’nın tekrarlarını izliyorum. Arada bir Deniz Yıldızı’nı izlerim. Kavak Yelleri ve Tek Türkiye’yi bazen izlerim.

(E-22-Berber)

Aşkı Memnu ve Hanımın Çiftli ği’ni izlerim ama her zaman de ğil.

(K-22-Öğrenci)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin dizileri internetten takip etme veya kaçırdı ğı bölümü internetten izleme oranı oldukça dü şmektedir. Sadece erkek hipermarket çalı şanı kaçırdı ğı bölümleri internetten takip etmektedir. Di ğer görü şmeciler ise internet üzerinden dizi izlemediklerini ifade etmektedirler.

Kaçırdı ğım bölümleri internetten de takip etti ğim oluyor.

(E-22-Hipermarket Reyon Elemanı)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin aileleriyle birlikte izledikleri dizi sayısı düzenli olarak izledikleri dizilere göre oldukça dü şmektedir. Di ğer yandan düzenli takip ettikleri diziler ile aileleriyle birlikte izledikleri diziler farklıla şmaktadır. Bu ya ş grubunda artık Aşkı Memnu adlı diziyle ilgili serzeni şler yer almaktadır. Amca e şiyle yasak ili şkinin ve karma şık ili şkilerin konu edildi ği hanedan türü bu diziyle ilgili olarak özellikle erkeklerin yakınması söz konusudur. Buna ra ğmen bu dizinin evde aile ile birlikte izlendi ğini belirtmek gerekmektedir. 48 Bazı görü şmeciler de birlikte izledikleri dizilerle ilgili yorumlar yaptıklarını ifade etmektedirler.

48 Geraghty (1991), Morley’ninki gibi izleyicilerle yapılan ara ştırmaların, ak şamları ailece hangi programın izlenece ğini belirlemenin kadınlar için hala güç oldu ğunu ve prime time’da yayınlanan pembe dizilerin, ailenin kar şı çıkmasına ra ğmen kadınlarca izlendi ğini gösterdi ğini belirtmektedir. Ancak artık di ğer aile fertlerinin bu duruma kar şı çıktı ğı söylenemez. Pembe dizileri kadınların daha fazla izledi ği 232

Tek Türkiye’yi izlerim onlarla. Bir de benim takip ettiklerimi de birlikte izleriz. A şkı Memnu’yu annem izler ama biz oldu ğumuzda açılmaz. Gündüz tekrarı izler oradan takip eder.

(E-22-Mobilya Dö şemecisi)

Tek Türkiye’yi ve Hanımın Çiftli ği’ni izleriz birlikte. Bir de çok tasvip etmesem de A şkı Memnu’yu izlerim onlarla.

(E-22-Berber)

Ezel ve Papatyam’ı izleriz. A şkı Memnu’ya babam çok kızıyor ama yine bizimle izliyor. Yorumlar havada uçu şur. İnsan kızıyor ama yine de izliyoruz. Merak duygusu sürüklüyor.

(K-22-Öğrenci)

Kurtlar Vadisi Pusu ve A şkı Memnu’yu birlikte izleriz ama çok konu şurlar. Dizilere çok yorum yapıyorlar.

(E-22-Hipermarket Reyon Elemanı)

Televizyon Dizilerinin İzlenme Nedenleri: Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin dizileri izleme nedenleri de televizyon izleme nedenleriyle örtü şmektedir. Bu ya ş grubundakilerin sebepleri de önceki ya ş gruplarıyla benzer nitelik ta şımaktadır. Diziler, genellikle bo ş zamanı de ğerlendirmek veya keyif verdi ği için izlenmektedir. Sadece kadın ö ğrenci ders çalı şmaktan sıkıldı ğı zaman kaçı ş olarak dizileri izledi ğini belirtmektedir.

Bo ş vakti de ğerlendirmek için izliyorum aslında maddiyatla ilgili. Sinemaya veya tiyatroya gidemeyince, en güzeli televizyon ba şında zaman öldürmek. Keyif de veriyor.

(E-22-Mobilya Dö şemecisi)

Bo ş zamanı de ğerlendirecek ba şka bir şey olmadı ğı için.

(E-22-Berber) gerçe ğine ra ğmen eskiden oldu ğu gibi pembe dizileri sadece kadınların de ğil aynı zamanda aile fertlerinin tamamının izledi ği belirlenmektedir.

233

Tanıtımlar benim için önemlidir. Belki de dizi güzel, tanıtımı iyi olmuyor o zaman izlememi etkiliyor. Fragmanı ve müzi ği çok önemli. Merak ettirirse o zaman gerisi geliyor. Bir de sınav aralarında izlerim. Kaçı ştır benim için ama kontrollüyümdür.

(K-22-Öğrenci)

Televizyon dizilerini takip eden bu ya ş grubundaki gençlerin ço ğunlu ğu dizileri gerçekçi bulmaktadırlar. Bazı görü şmeciler ise bazı dizileri gerçekçi bulurken bazı sahnelerini veya di ğer izledi ği dizileri abartılı bulmaktadır. Bununla birlikte; dizileri gerçekçi bulan görü şmecilerin dizilerle ilgili şikayetlerinin arttı ğı belirlenmektedir. 49

Büyük bir bölümü gerçekçi geliyor bana. Kurtlar Vadisi Pusu’nun politik olayları i şlemesini gerçekçi buluyorum ama tavuk keser gibi adam kesmelerini de gerçekçi bulmuyorum. Derin devlet içinde satanlar var, bu i şler oluyor. O kadar salak bir millet de ğiliz ama yine de abartılı buluyorum. Ama Geni ş Aile sempatik ve daha gerçekçi geliyor mesela bana.

(E-22-Mobilya Dö şemecisi)

Tabiki buluyorum. Hayattan bir parça sunuyorlar. Arka Sıradakiler gerçekçi mesela. Ama kötü örnek de oluyorlar, her an a şk var. Karde şlerimin etkilendi ğini dü şünüyorum. Ama Bez Bebek, Kurtlar Vadisi Pusu ve A şkı Memnu gibi diziler de uçuk kaçık. Bu diziler özenti olu şturuyor. Zengin bir ya şam ama insanlar ula şamıyor. Kurtlar Vadisi Pusu ve A şkı Memnu’yu sorunlu buluyorum. Cinsellik çok fazla. Çocuklara kötü örnek oluyor, ben niye yapmayım dedirtiyor.

(E-22-Berber)

Bazı dizileri gerçekçi buluyorum. Hayatın içinden bence, ya şananlar çok rastlanan şeyler de ğil ama olmayacak şeyler de de ğil. Gerçek mekanlar ve beni çok etkiliyor. Yapay sahnelerle kurulmu ş bir dizinin gerçekçili ği de kayboluyor.

(K-22-Öğrenci)

49 2010 Mart ayı itibariyle RTÜK'e yapılan şikayetlerde yüzde 35’lik oran ile birinci sırayı yerli diziler almı ştır. Televizyonlarda yayınlanan programlarda, Türk aile yapısı ve ahlaka aykırılık, çocuk ve gençlerin korunması, program kaldırılsın görü şü ile yapılan şikayet ba şvuruları yo ğun olarak yerli diziler hakkında gerçekle şmi ştir. Buna göre, izleyicilerin en fazla şikayet ba şvurusu yaptı ğı dizi filmler arasında ilk sırayı A şkı Memnu alırken, bu diziyi Türk Malı ve Arka Sıradakiler adlı diziler takip etmi ştir (medyatava.com, 2010c). 234

Sakarya Fırat ve Kurtlar Vadisi Pusu gerçekçi. Di ğerleri zaten abartılı…

(E-22-Hipermarket Reyon Elemanı)

Dizi Karakterlerine ve Oyunculara Bakı ş: 22 ya ş grubundaki gençlerin hepsinin de televizyon dizilerinde be ğendikleri oyuncular bulunmakta ancak be ğendikleri oyuncuların özellikleri birbirlerine göre oldukça farklıla şmaktadır. Bu ya ş grubundakiler daha çok dizi karakterlerinin ya şadıkları olaylara odaklanarak çıkarımlarda bulunmaktadırlar. Yıldız oyuncuların be ğendikleri özellikleri daha çok davranı ş ve tutumları kapsamaktadır ancak fiziksel yönlerini be ğenip de ğerlendirmeyi o şekilde yapanlar da bulunmaktadır. Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin yıldız oyuncuları kıskanma ve onlara özenme durumu önceki ya ş gruplarına kar şın azalmaktadır. Sadece kadın ö ğrenci bazı dizilerdeki rahat tavırlı karakterlerin bu özelliklerine imrendi ğini belirtirken, yine kadın market çalı şanı da Kenan İmirzalıo ğlu’nun canlandırdı ğı Ezel karakterinin dizide a şık oldu ğu kadın olan Ey şan’ın yerinde olmak istedi ğini ifade etmektedir.

Kenan İmirzalıo ğlu ve Necati Şaşmaz’i be ğeniyorum. Ezel’i kıskanırım, onun yerinde olmak isterdim. E şyan’a olan a şkı beni çarpıyor. Benim hayatımda da şartlardan dolayı bir ayrılık olmu ştu belki onunla ba ğda ştırıyorum.

(E-22-Mobilya Dö şemecisi)

Geni ş Aile’de Cevahir var bir de Özgü Namal’ı be ğeniyorum. Kenan İmirzalıo ğlu da var ama iyi dizi tercihi yapamıyor.

(E-22-Berber)

Özgü Namal, bir numara, Bihter güzel kadın, Nihal aslında daha iyi oyuncu. Mehmet Aslantu ğ, Kenan İmirzalıo ğlu ve Behlül de çok iyiler aslında hakkını veriyor bence. Bazı karakterlerin hayata kar şı çok rahat olu şu imrendi ğim bir durumdur. Behlül’ün halleri mesela, sorunlar var ama yine de rahat, duru şu falan…İleriye yönelik planları devam ediyor…

(K-22-Öğrenci)

235

Nurgül Ye şilçay’ı ve Bu Kalp Seni Unutur Mu‘daki bıyıklı adamı be ğeniyorum, Kenan İmirzalıo ğlu ise hem çok yakı şıklı hem çok güzel oynuyor. Geni ş Aile’nin Cevosu da çok do ğal oynuyor. Ey şan’ın yerinde olmak isterdim, Kenan’la alakalı yani. Onun sevgilisi olunca.

(K-22-Market Çalı şanı)

23 Ya ş Kategorisi

Takip Edilen Medya İçerikleri: 23 ya şındaki genç görü şmecilerin televizyonda genellikle izledikleri programlar diziler, filmler ve haberlerden olu şmaktadır. İçerik takibi bakımından en ilginç olanı ise izledi ği şeyin önemli olmadı ğını belirten kadın öğrencinin bo ş zamanı doldurmak için ne denk gelirse onu izlemesidir. Di ğer yandan internette arkada şlarıyla görü şmek amacıyla kullanılan msn programı, bu ya ş grubu için en çok kullanılan içeriktir. Ayrıca içerik bakımından facebook’da dola şmak, internetten film indirmek ve internette sörf yapmak bu ya ş grubu için di ğer seçenekleri olu şturmaktadır.

Haberleri ve dizileri izlerim. İnternete de arkada şlarımla görü şmek için girerim.

(E-23-İş siz)

Genelde babamla birlikte oturmak istedi ğim zaman yabancı film izleriz, çok sevdi ğim dizileri de salonda annemle izliyorum. İnternette ise msn falan…

(K-23-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı)

Televizyonda da o anda ne olursa izlerim, zaman öldürmek için izliyorum zaten. Belgesel, kadın programı, diziler… İnternette de haberlere bakarım, genel de facebook’a girerim. Kafama takılan şeyler olursa sörf yaparım.

(K-23-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

İzlenecek Programların Seçimi: Bu ya ş grubundaki gençlerde evdeki televizyon kumandası genellikle babada bulunmaktadır. Kumandanın babada olmadı ğı durumda ise evin büyük çocu ğu devreye girmektedir. Bu ya ş grubundan sadece erkek internet cafe 236

çalı şanı, birlikte izlemeleri durumunda kumandanın her zaman kendinde oldu ğunu ifade etmektedir. Di ğerleri ise kumandanın devamlı el de ğiştirdi ğini belirtmektedirler. Bu ya ş grubunda da kumandanın ortakla şa kullanımının yaygın oldu ğu görülmektedir. Yine bu ya ş grubunda evde bulunan ikinci televizyonun alternatif olarak kullanıldı ğı belirlenmektedir.

Ortak kullandı ğımız salonda oldu ğum zaman kumanda bende olur.

(E-23-İnternet Cafe Çalı şanı)

Oturma odasında babamın elindedir, bazen uyur, o zaman bana geçer açıkçası. Oturma odasında izlemeyi daha çok seviyorum çünkü orada plazma var.

(K-23-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı)

Tabiî ki babamın elindedir. Ama ikinci televizyon oldu ğu için sorun olmuyor.

(K-23-Lokantada Servis Elemanı)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerde izlenecek program konusunda evlerde tartışmalar ya şanmaktadır. Ancak kumandaya sahip olma durumu görü şmeciden görü şmeciye çok fazla de ğişmektedir. Kumanda kimisinde ortak kullanılmakta kimisinde karı-koca arasında kadında, kimisinde babada, kimisinde ise anne ile birlikte hareket eden büyük kız ço ğundadır.

Aynı şeylere baktı ğımız için sorun ya şanmıyor. Özellikle evde 3 ki şiyiz, dört ki şi olsa grupla şma olur diye 3 ki şi kalıyoruz. İki ki şinin tamam dedi ğine de di ğerleri razı oluyor aslında.

(E-23-İş siz)

Annemle birlikte olunca bizim elimize geçer kumanda, Galatasaray’ın maçı olmasın yeter.

(K-23-Lokantada Servis Elemanı)

Biraz benim dedi ğim olur biraz da e şimin ki ama ço ğunlukla benim dedi ğim olur.

(K-23-Yüksek Lisans Ö ğrencisi) 237

Televizyon Dizilerini İzleme Pratikleri: Bu ya ş grubundaki gençlerin hepsi düzenli olarak televizyon dizilerini izlemektedirler ve küçük ya ş gruplarına göre takip edilen dizi sayısı azalmaktadır. Ya ş grubu büyüdükçe dizi izleme oranının rutin bir şekilde dü ştü ğü görülmektedir. Bu ya ş grubunda düzenli olarak izlenen dizi sayısının ortalaması 5’in altına dü şmü ştür. Ayrıca bu ya ş grubunun gençlerinin izledikleri diziler birbirinden oldukça farklıdır. Yine yabancı dizilerin izlenen diziler arasına girdi ği belirlenmektedir. Ayrıca çok az da olsa day time dizilerinin izlendi ği görülmektedir. Bu ya ş grubunda ortalamayı yükselten görü şmeci ise kadın yüksek lisans ö ğrencisidir. Haftanın üç günü okulda oldu ğunu belirten kadın yüksek lisans ö ğrenci geri kalan günlerde ço ğu zaman evde oldu ğunu, bu durumun da izledi ği dizi sayısını artırdı ğını belirtmektedir. Bu sayede haftada ortalama 9 dizi birden takip etti ği görülmektedir. Bu ya ş grubunda düzenli olarak takip etti ği dizi sayısı 1 olan kadın lokanta servis elemanı ise günde 13 saat çalı şmaktadır ve gece yarısı evine dönmektedir. Buna ra ğmen bir diziyi devamlı ikinci diziyi ise kesintili olarak da olsa izlemektedir. Di ğer yandan erkek internet cafe çalı şanın ise yabancı dizileri takip etti ği belirlenirken, bu durumun çalı ştı ğı kurum ve çalı şma saatleriyle ilgili oldu ğu dü şünülmektedir. Erkek internet cafe çalı şanı ak şam 21.00’a kadar bazen de gece 24.00’a kadar internet cafede bulundu ğunu belirtmektedir. Ayrıca bu ya ş grubundaki gençlerin ço ğunlu ğu internetten veya bilgisayardan yabancı dizileri takip etmektedirler. Bunun yanında gündelik hayatta kaçırdıkları bölümleri internetten izlemek noktasında herhangi bir pratikleri görülmemektedir.

Ezel, Kurtlar Vadisi Pusu, Es Es’i izliyorum. Ayrıca Prison Break, Dexter ve House’u da internetten takip ederim. (E-23-İnternet Cafe Çalı şanı)

Unutulmaz’ı izliyorum, bir de Lost’u cd’lerden izliyorum. Kapalı Çar şı denk gelirse, o da gece tekrarı falan olursa ancak.

(K-23-Lokantada Servis Elemanı)

Geni ş Aile, A şkı Memnu, Yaprak Dökümü, Melekler Korusun ve Ezel’i izliyorum. A şk ve Ceza’yı arada bir, Unutulmaz, Benim Annem Bir Melek’in ise tekrarlarını izliyorum gündüzleri. Lost’u da izliyorum.

(K-23-Yüksek Lisans Ö ğrencisi) 238

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin de aileleriyle birlikte izledikleri dizi oranı düzenli olarak izledikleri dizilere göre oldukça dü şüktür. Düzenli olarak takip ettikleri diziler ile aileleriyle birlikte izledikleri diziler farklıla şmaktadır. Bu ya ş grubundakiler artık ailesiyle birlikte dizi izlemeyi tercih etmemektedirler. Özellikle erkek görü şmecilerin aileleriyle birlikte dizi izleme oranları oldukça dü şmektedir.

Hanımın Çiftli ği’ni babam izler ben de onunla birlikte izlerim. Unutulmaz, Tek Türkiye ve Kurtlar Vadisi Pusu’yu arada bir izleriz.

(K-23-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı)

Deniz Yıldızı vardır birlikte izledi ğimiz. Haftada bir kere ona bakıyoruz birlikte. Annemle ve gelinimizle birlikte izlerken keyif alırım ama babamla izlerken sürekli olumsuz ele ştiride bulunuyor, izlemeyi etkiliyor bu durum.

(K-23-Lokantada Servis Elemanı)

Televizyon Dizilerinin İzlenme Nedenleri: Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin dizileri izleme nedenleri televizyon izleme nedenleriyle tam olarak örtü şmemektedir. Önceki ya ş gruplarında büyük oranda televizyon izleme nedenleri ile dizileri izleme nedenleri örtü şürken bu ya ş grubundaki görü şmeciler farklı nedenler ortaya koymaktadırlar. Erkek internet cafe çalı şanı televizyon izlemedi ğini ama internetten dizileri takip etti ğini belirtmektedir. Kadın alı şveri ş merkezi satı ş elemanı ise televizyonu izlerken dinlendi ğini, dizileri izlemenin ise keyif oldu ğunu ifade etmektedir. Yine televizyonu bo ş zamanı de ğerlendirmek için izledi ğini belirten kadın yüksek lisans ö ğrencisi ise dizileri izleme nedeni olarak daha çok merak duygusunun ön planda oldu ğunu kaydetmektedir.

Kültürle şmi ş artık arkada ş gibi bir şey. Biraz daha kitap okusak iyi olacak ama onsuz da yapamıyoruz. Sorunlardan kaçı ş benim için.

(E-23-İş siz)

Televizyon izlemiyorum ama dizileri izliyorum. Ho şuma gidiyor.

(E-23-İnternet Cafe Çalı şanı) 239

Dinleniyorum televizyon izlerken, kafam dinleniyor. Dizileri de seviyorum.

(K-23-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı)

Televizyon kar şısında muhabbet etmek güzel oluyor. Bo ş zamanı de ğerlendirmek yani.

(K-23-Lokantada Servis Elemanı)

Bo ş zamanda kafamı da ğıtmak için izliyorum. Ço ğu zaman pi şmanlık duyarım zaman harcadı ğım için televizyonla fazla. Diziler de insan için bir u ğra ş, yemek yenilmi ş çay içilirken seni oyalıyor, bir de merak önemli bu noktada.

(K-23-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

Televizyon dizilerini takip eden bu ya ş grubundaki gençlerin ço ğunlu ğu dizilerin hepsini de ğil ama bazı dizileri veya bazı sahneleri gerçekçi bulmaktadırlar. Bu ya ş grubundaki gençler genelde dizilerin hayata temas etti ği konular oldu ğunu dü şünmekteler ancak bazı dizileri ve sahneleri de abartılı bulmaktadırlar. Di ğer yandan erkek internet cafe çalı şanı ise hiçbir diziyi gerçekçi bulmadı ğını ifade etmektedir.

Bazılarının alakası yok ama bazıları da gerçekçi. Bazı sahneler gerçekçi sadece, bazı diziler mesaj veriyor. Bazı diziler darbe dönemlerini anlatıyor, onları gerçekçi buluyorum. Di ğerleri ki şisel ya şamla ilgili mesajlar veriyor. Kurtlar Vadisi Pusu ise ülke gündemiyle ilgili mesajlar veriyor.

(E-23-İş siz)

Ço ğunu gerçekçi bulmuyorum. Bazıları abartıyor ama bazen gündelik hayatı yansıtıyorlar.

(K-23-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı)

Belki gerçeklik payı vardır, bunları yazan insanlar ya şanmı şlıklardan yola çıkıyorlar sonuçta, gerçeklik payı vardır. Saçma dedi ğimizde oluyor ama bu da gerçek hayatta oluyor dedi ğimiz de oluyor.

(K-23-Lokantada Servis Elemanı)

240

Bazılarını gerçekçi buluyorum. Geni ş Aile ve Melekler Korusun falan gerçekçi. Ki şisel ili şkiler noktasında gerçeklere temas ediyorlar.

(K-23-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

Dizi Karakterlerine ve Oyunculara Bakı ş: 23 ya ş grubundaki gençlerin hepsinin de televizyon dizilerinde be ğendikleri oyuncular bulunmaktadır. Küçük ya ş gruplarında karakterlerin fiziki özelliklerine yönelik gerçekleşen ilginin bu ya ş grubunda farklıla ştı ğı görülmektedir. Daha çok yıldızların hayata kar şı duru şları, güçleri ve huyları be ğenilerinin nedenlerini olu şturmaktadır. Ayrıca daha çok dizi karakterlerinin ya şadıkları olaylara odaklanarak çıkarımlarda bulunmaktadırlar. Bu ya ş grubundaki görü şmecilerde yıldız oyuncuları kıskanma ve onlara özenme durumu oldukça azalmaktadır. Sadece kadın alı şveri ş merkezi çalı şanı erkek arkada şının bir dizinin güçlü ve zengin karakterine, kendisinin de hırslı ve aldığı kararları hayatta uygulamaktan çekinmeyen bir karaktere benzemesini istemektedir.

Nurgül Ye şilçay’ı ve Kurtlar Vadisi Pusu’daki Polat’ın e şini be ğeniyorum. Karakter olarak Memati’den ba şkasını tanımam. Benim için dizinin konusu önemlidir.

(E-23-İnternet Cafe Çalı şanı)

Ezel’de Kenan İmirzalıo ğlu ve Yaprak Dökümü’ndeki Ali Rıza amca iyidir. Yaprak Dökümü’nün Ferhundesi de var. Kurtlar Vadisi Pusu’daki Polat gibi olmasını isterdim erkek arkada şımın, beni savunacak, güçlü iktidar sahibi, zengin…Ferhunde gibi olmayı isterdim, hırslı olu şu, kafasına koydu ğunu yapıyor, ben de öyle olmak isterdim.

(K-23-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı)

Geni ş Aile’deki Zekayi, Mürsel ve Ezel’deki Tuncel Kurtiz yani dayı karakterini be ğeniyorum. Melekler Korusunda herkes fakir zaten hiçbirini kıskanmıyorum, Geni ş Ailede de o aileye yakın bir ailem var zaten, Yaprak Dökümü’nde herkes zorda zaten.

(K-23-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

241

24 Ya ş Kategorisi

Takip Edilen Medya İçerikleri: 24 ya şındaki genç görü şmecilerin televizyonda ortak izledikleri tek program türü dizilerdir. Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin kimisi haberleri ve magazin programını izlerken, kimisi spor programlarını, kimisi de müzik programları ve çocuk programlarını izlemektedir. Kadın kırtasiye çalı şanı izinli oldu ğu günlerde gündüzleri çocuk programları denk geldikçe izledi ğini belirtmektedir. Di ğer yandan internette facebook ve msn ile arkada şlarıyla görü şmek önceki ya ş gruplarında oldu ğu gibi bu ya ş grubunda da sıkça rastlanan bir durumdur ancak özellikle internet üzerinden i şe yönelik rasyonel kullanım durumunun da arttı ğı gözlenmektedir. Ayrıca yine di ğerlerinden farklı olarak kadın kırtasiye çalı şanı internetten günlük burcunu takip etti ğini belirtmektedir.

Haberleri, magazin programlarını ve dizileri izlerim. İnternette de facebook falan, kendi mesle ğimle ilgili de ara ştırma yaparım.

(E-24-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı)

Diziler ve kültürel programları izlerim. İnternette de ara bir facebook, haber siteleri, bir de işlerimi halletmek için girerim.

(E-24-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

Pazar günü bo ş olunca çocuk yarı şmalarını izlerim. Dizileri izlerim, ne olursa izliyorum, bo ş zamanımda ne varsa bakarım yani. İnternette de facebooka bakarım, bir de günlük burcumu okurum o kadar. (K-24-Kırtasiye Çalı şanı)

İzlenecek Programların Seçimi: Bu ya ş grubundaki gençlerde evdeki televizyon kumandasının genellikle ortada durdu ğu ve herkesin kullandı ğı belirlenmektedir. Erkek güvenlik görevlisinde programa göre payla şım varken, kadın güzellik uzmanında ise önce baba sonra abi ve kendisi olmak üzere belirli bir sıralama bulunmaktadır. Di ğer yandan bu ya ş grubunda izlenecek program noktasında çatı şma ya şanması halinde evde bulunan ikinci televizyonun çok fazla kullanılmadı ğı ortaya konulmaktadır. 242

Maç oldu ğu zaman kumanda özellikle bendedir, dizilerde de annemlerde.

(E-24-Güvenlik Görevlisi)

İzlenecek programlar bellidir, kumanda ortada durur.

(E-24-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

Sıralama şu şekildedir; babam, a ğabeyim ve bazen de ben.

(K-24-Güzellik Uzmanı)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerde izlenecek program konusunda evlerde ya şanan tartı şmalar önceki ya ş gruplarına göre azalmaktadır. Bu ya ş grubunun en belirgin yanı ise izlenecek program noktasında aileleriyle birlikte ortak hareket etmeleri ve tartı şmadan kaçınmalarıdır. İzlenecek programın aynı zamana denk gelmesi durumunda ise öncelik ebeveyndedir.

Tartı şma oldu ğu zaman genelde annemin dedi ği olur, ya şı kemale erdi ği için.

(E-24-Alı şveri ş Merkezi Satı ş Elemanı)

Genelde mutabık kalınıyor, ablam bazen mutfa ğa gider, babam izliyorken şunu aç pek demez. Ben küçükken yapardım artık geçti.

(E-24-Yüksek Lisans Ö ğrencisi )

Çatı şma oldu ğunda büyükler baskın geliyor. Bazen ikna etti ğimiz oluyor.

(K-24-Güzellik Uzmanı)

Televizyon Dizilerini İzleme Pratikleri: Bu ya ş grubundaki gençlerin hepsi düzenli olarak televizyon dizilerini izlemektedirler ancak bundan önceki ya ş gruplarına göre takip ettikleri dizi oranı oldukça dü şüktür. Bu ya ş grubunda düzenli olarak izlenen dizi sayısının ortalaması 3’ün altına inmektedir. Bu ya ş grubunun gençlerde izlenilen diziler birbirine oldukça yakındır. Yine yabancı dizilerin izlenen diziler arasına girdi ği gözlenmektedir özellikle Lost dizisi internet üzerinden veya DVD olarak bilgisayarda 243

izlenmektedir. Ayrıca bu ya ş grubunda ço ğunlukla kaçırılan bölümler internetten takip edilmektedir. Dizi izleme oranının dü şmesinde, bu ya ş grubundaki gençlerin i ş tempoları ve hayat mücadelesinde önceki ya ş gruplarına göre daha çok yer almaları önemli etkenler arasında yer almaktadır.

Aşkım Memnu, Ezel ve Yaprak Dökümü’nü izliyorum. Bir de bilgisayardan takip etti ğim Lost ve Prison Break var.

(E-24-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı)

Kurtlar Vadisi Pusu’yu izliyorum. Bir de Lost’un her sezonunu izledim son sezon hariç. Satın alıp izledim.

(E-24-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

Aşkı Memnu ve Ezel’i izliyorum, Unutulmaz’a da ara ara baktı ğım oluyor.

(K-24-Güzellik Uzmanı)

Yaprak Dökümü’nü izliyorum sadece.

(K-24-Kırtasiye Çalı şanı)

Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin aileleriyle birlikte izledikleri dizi oranı düzenli olarak izledikleri dizilere göre daha fazladır. Böylesi bir durum ilk kez bu ya ş grubunda ya şanmaktadır. Di ğer yandan düzenli olarak takip ettikleri diziler ile aileleriyle birlikte izledikleri dizilerin farklıla ştı ğı görülmektedir. Ayrıca bu ya ş grubundakilerin geneli aileleriyle birlikte dizi izlemekten keyif aldıklarını belirtmektedirler.

Ezel, Samanyolu, Canım Ailem, Kavak Yelleri ve Melekler Korusun’u izleriz. Birlikte izlemekten keyif alırım, önemli olan birlikte olmak.

(E-24-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı)

Yaprak Dökümü, Ezel, Canım Ailem, Kapalıçar şı’yı izlerler ben de arada bir bakarım. Papatyam da var. (E-24-Yüksek Lisans Ö ğrencisi) 244

Yaprak Dökümü, Hanımın Çiftli ği, Kurtlar Vadisi Pusu ve Geni ş Aile’yi izlerim ailemle.

(K-24-Güzellik Uzmanı)

Televizyon Dizilerinin İzlenme Nedenleri: Bu ya ş grubundaki görü şmecilerin dizileri izleme nedenleri ile televizyon izleme nedenlerinin önceki ya ş gruplarından farklı olarak birbiriyle tam olarak örtü şmedi ği görülmektedir. Gençler arasında ya ş ilerledikçe dizi ve televizyon izleme nedenlerinin birbirinden farklıla ştı ğı belirlenmektedir. Bu ya ş grubundaki bazı görü şmeciler televizyon izlemek ile dizi izlemek arasında farklı nedenler ortaya koymaktadırlar. Erkek alı şveri ş merkezi çalı şanı ve erkek yüksek lisans öğrencisi televizyondaki di ğer programlarla dizileri izlemelerinin nedenlerini aynı olarak de ğerlendirmektedirler. Di ğer görü şmeciler ise genellikle zaman geçirmek için izlediklerini bazen de bilgilenmek, keyifli olması, alı şkanlık yapması ve gerçekçi bulunmaları gibi nedenlerle dizileri izlediklerini ifade etmektedirler.

Esas amacı bilgilendirme amaçlı ayrıca aileyle onun ba şında daha fazla vakit geçirmi ş oluyoruz.

(E-24-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı)

Televizyonu bo ş zaman oldu ğu için, mevsim de kı ş oldu ğu için izliyorum. Yazları azalıyor mesela. Diziler ise keyiflidir, epeydir izliyoruz, alı şkanlık oldu.

(E-24-Güvenlik Görevlisi)

Televizyon izlemek istedi ğim tek zaman dilimi yarıyılda oluyordu, keyif alıyordum ama artık izlemiyorum. İş lerim var, artık gereksiz buluyorum.

(E-24-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

Eski roman uyarlamaları yapılmaya ba şlandı, dizilerde iyi oluyor. Kültürü attırmaya yönelik galiba, bu sebeplerle de izledi ğimi söyleyebilirim.

(K-24-Güzellik Uzmanı)

245

Televizyon dizilerini takip eden bu ya ş grubundaki gençlerin ço ğunlu ğu bazı dizileri gerçekçi bulurken bazı dizileri de gerçekten uzak ve abartılı bulmaktadırlar. Bu ya ş grubundaki gençler genelde dizilerin gerçek hayata temas etti ğini dü şünmektedirler.

Bazılarını buluyorum, saçma gelenleri izlemiyorum.

(E-24-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı)

Gerçek hayata temas edenler var. Kurtlar Vadisi Pusu için diyebilirim aslında. Türkiye’nin gizli gerçeklerini yansıtıyor. (E-24-Güvenlik Görevlisi)

Gerçekçi buldu ğum oluyor. Eskiden Ekmek Teknesi’ni çok severek izlerdim, ordaki hayatlar, konu şmalar, karakterler gerçekçiydi. Kurtlar Vadisi Pusu da bir şeyler söylüyor, önceden bazı haberleri veriyor.

(E-24-Yüksek Lisans Ö ğrencisi)

Gerçekçi buluyorum. Kurtlar Vadisi Pusu Türkiye’nin gizli gündemini yansıtıyor şimdi biraz farklıla ştı ama…İnsanlara bazı i şaretler veriyorlar, bakın dünyada böyle şeyler oluyor diyor, ya şanmı ştır diye dü şünüyorum. (K-24-Güzellik Uzmanı)

Dizi Karakterlerine ve Oyunculara Bakı ş: 24 ya ş grubundaki gençlerin hepsinin de televizyon dizilerinde be ğendikleri oyuncular bulunmaktadır. Bu ya ş grubundaki gençler, genellikle dizi karakterlerinin hayata karşı duru şları ve huylarını be ğenirken, yıldızların ise fiziki özelliklerini be ğendiklerini dile getirmektedirler. Bu ya ş grubundaki görü şmecilerde yıldız oyuncuları kıskanma ve onlara özenme durumu ise azalmaktadır. Bu kapsamda sadece erkek güvenlik görevlisi, fiziki ve karizmasıyla ön plana çıkan Kenan İmirzalıo ğlu gibi olmak istedi ğini, kadın güzellik uzmanı ise bazı oyuncuların fiziklerini kıskandı ğı ifade etmektedir.

Yaprak Dökümü’nün Neclası haricinde be ğendi ğim yok galiba. A şkı Memnu’daki Bihter’den de nefret ediyorum.

(E-24-Alı şveri ş Merkezinde Satı ş Elemanı) 246

Ezel’de Kenan İmirzalıoğlu ve Kurtlar Vadisi Pusu’da da Memati var be ğendi ğim. Kenan İmirzalıo ğlu gibi olmayı isterdim. Konu şması, duru şu, tipi olsun, onun gibi olmak isterdim.

(E-24-Güvenlik Görevlisi)

Ezel’den Kenan İmirzalıo ğlu, A şkı Memnu’dan Kıvanç Tatlıtu ğ ve Beren Saat, A şk ve Ceza’da Nurgül Ye şilçay’ı be ğeniyorum. Bazılarının fizi ğini kıskanırım.

(K-24-Güzellik Uzmanı)

Yaprak Dökümü’nden Necla güzel, Ferhunde karakterine bitiyorum, güzel oynuyorlar.

(K-24-Kırtasiye Çalı şanı)

4.2.3. 15-24 Ya ş Arası Gençlerin Televizyon Dizilerini İzleme Pratikleri Üzerine Genel De ğerlendirme:

 Televizyon dizilerini 15-24 ya ş kategorisindeki her ya ş grubu düzenli olarak izlemektedir.

 Gençler arasında televizyon dizisini izleme ortalaması 3 veya 4’tür, daha çok evde vakit geçiren ö ğrencilerde, i şi olmayan veya okulu olmayanlar veya yarı zamanlı okula gidenlerde bu oranın iki katına yani 7-8’e çıktı ğı belirlenmektedir.

 Gençler genellikle televizyon dizilerini bo ş zamanı doldurmak için ve e ğlenceli buldukları için izlemektedirler. Televizyon dizilerini izleme nedenleriyle televizyonu izleme nedenleri de büyük oranda örtü şmektedir.

 Düzenli olarak takip edilen televizyon dizilerinin kaçırılan bölümlerinin internetten takip edilmesi artık ola ğan bir izleme prati ği olarak belirlenmektedir.

 Gençlerin ya şları ilerledikçe televizyona nazaran internete olan ilgilerinin kayboldu ğunu, interneti kullanma sürelerinin de azaldı ğı belirlenmektedir.

247

 Gençler, ak şamları internet ile televizyon arasında seçim yapmakta zorlanmaktadırlar. Gençler düzenli olarak takip ettikleri televizyon dizisine ara verdi ğinde veya televizyon izlemedi ğinde internete yönelmekte, internetten sıkıldıkları zamanda televizyona dönmektedirler. Görü şmeciler, istemedikleri program izlenirken genelde odalarında ve internetle vakit geçirmektedirler. Gençlerle televizyon arasındaki ba ğı internet büyük oranda koparmaktadır. Bununla birlikte; takip edilen türün televizyon dizisi olması halinde internet ikinci seçene ğe gerilemektedir.

 Evlerde çok sayıda televizyonun olmasının televizyon izleme oranının artması anlamına gelmedi ğini görü şmecilerin söylemleri ortaya koymaktadır. Bazı görü şmecilerin evinde 3 televizyon oldu ğu halde günde 1 saat bile televizyon izlenmezken, bazılarının evinde sadece 1 tane televizyon olmasına ra ğmen günde ortalama 3-4 saat oranında televizyon izlenmektedir. Yine evinde internet ba ğlantılı 3 bilgisayar bulunup da yarım saat bile interneti kullanmayan görü şmeciler bulunmaktadır.

 Genç görü şmeciler için internet artık sosyal bir ortam ve bir payla şım mecrası olarak görülmektedir. Gençler, internette haber sitelerini çok nadir kullanmakta ancak msn ve facebook gibi sosyal payla şım sitelerinde kendi ya ş grupları ile ilgili veya sosyal hayatta ilgili görüntüler ve haberleri hergün düzenli olarak takip etmektedirler.

 Genç görü şmeciler hergün televizyon izlemektedirler ancak gündelik hayatta televizyon en büyük rakibi olan kitle ileti şim aracı olan interneti hergün kullanmamaktadırlar. Bununla birlikte, gençlerin akşamları sadece televizyon kar şısında geçmemekte, artık internet de var hayatlarında…Ya ş aralı ğına göre de ğişkenlik göstermekle birlikte gençler, televizyonda izlemedikleri bir şey olunca internete geçmekte veya internetten sıkıldı ğı zaman televizyonun ba şına geçmektedirler. İki kitle ileti şim aracı birbirinin alternatifi olarak kullanılmaktadır.

248

 Gençlerde ya ş kategorisi yükseldikçe internetten televizyon dizilerini takip etme oranı dü şmektedir.

 Kadın-erkek arasında izledikleri televizyon dizisi türündeki farklılıklar net de ğildir ancak televizyon dizilerinin oyuncularını be ğenme, kıskanma ve model alma gibi davranı şlar da erkeklere nazaran kadınlar çok farklıdırlar. Bu konularda genç kadınlar neredeyse hiçbir oyuncuyu model almamaktadırlar; özenti ise sadece erkeklerde görülen bir davranı ş olarak görülmektedir.

 Ailelerde büyük olan çocu ğun küçü ğe oranla daha fazla hakka sahip oldu ğu bulgusuna rastlanmaktadır. Televizyon izleme alı şkanlıklarında oldu ğu gibi televizyon dizilerini izleme pratiklerinde de yine ataerkil aile yapısının belirleyici oldu ğu ayrıca toplumsal cinsiyet örüntülerinin de evdeki cihazları payla şma noktasında belirleyici oldu ğu görülmektedir.

 Televizyon dizisi karakterlerinin, 15-20 ya ş arası genç görü şmeciler için önemli oldu ğu belirlenmektedir. Gençler, kendileriyle televizyon dizilerinin karakterleri arasında bir ba ğ kurmaktadırlar.

 Gençlerin televizyon dizilerinde kendilerine veya çevrelerinde herhangi birine benzettikleri karakter sayısı yok denecek kadar azdır. Bu kapsamda gerçek hayatta yanlarında olmasını istedikleri insanları televizyon dizilerinde arama gibi bir izleyici davranı şı ortaya koymadıkları belirlenmektedir. Bununla birlikte televizyon dizilerinin karakterlerini kendine veya etrafında birilerine benzetme davranı şı küçük ya ştaki görü şmecilerde görülmektedir. Aynı zamanda bu durumu itiraf etmek gençlere güç gelmektedir.

 Televizyon dizilerinin hangi kanalda yayınlandı ğının görü şmeciler için bir önemi olmadı ğı ortaya konulmaktadır. Çok nadir de olsa televizyon dizilerinin yayınlandı ğı kanalın devamlı takip edilen kanalda olmasının önemi vurgulanmaktadır. Bu gençler, alı şkanlık olarak kaliteli buldukları en fazla izlenen 4 kanal üzerinde yo ğunla şmaktadırlar. Hatta bazıları az izlenen kanallardaki bazen izledi ği televizyon dizisinin çok izledi ği kanallardan birinde 249

olması halinde hiçbir bölümünü kaçırmadan izleyece ğini belirtmektedirler. Di ğer yandan bir televizyon dizisinin kanal de ğiştirip ba şka kanalda yayınlanması ise sıcak kar şılanmamaktadır. Bu durumdan yakınan gençler, adapte olma noktasında sorunlar ya şadıklarını buna ra ğmen aynı televizyon dizisini takip etmekten vazgeçmediklerini ancak eski tadı alamadıklarını vurgulamaktadırlar.

 Gençler arasında yerli-yabancı televizyon dizisi algısı noktasında farklılıklar bulunmaktadır. Temel farklılık yabancı televizyon dizilerinin daha kaliteli yerli televizyon dizilerinin ise sıradan ve birbirinin benzeri olarak algılanması olmaktadır. Yerli ile yabancı televizyon dizilerinin arasındaki farkların ba şında yerli televizyon dizilerinin daha duygusal olması ve ba ştan sona duygulara hitap etmesi, yabancı televizyon dizilerinin ise daha rasyonel ve akla hitap eden bir yapı içerisinde olmasıdır. Arzu edilen ise hem duygusal hem akıllıca hazırlanmı ş televizyon dizilerinin ekranlarda yer almasıdır. Görü şmeciler, yabancı televizyon dizilerinin bir sonraki bölümünde ne olaca ğını kestiremediklerini, ancak yerli televizyon dizilerinde bir sonraki bölümü büyük oranda tahmin edebildiklerini vurgulamaktadırlar.

 Yabancı televizyon dizisi takip edenlere göre yabancı yapımlar yerli yapımlara göre daha kaliteli bulunmakta; ancak bu televizyon dizilerinin gerçek hayattan kopuk oldu ğu dü şünülmektedir. Bunun yanında yabancı televizyon dizilerine göre daha kalitesiz bulunan yerli televizyon dizileri ise daha gerçekçi bulunmaktadır.

 Dı şarıda arkada şlarıyla zaman geçirme veya herhangi bir ev dı şı etkinli ği oldu ğunda aynı saate denk gelen televizyon dizisini izlemeyi tercih eden ki şi sayısı yok denecek kadar azalmaktadır. Dı şarıda yakınları veya arkada şlarıyla zaman harcamak, spor veya dans etkinlikleri büyük oranda televizyon dizilerinin izlenme oranlarını dü şürmektedir.

 Televizyonun bulundu ğu oda ve gündelik yapılan i şler televizyon dizilerininin izlenme oranlarını belirlemektedir. Buna ba ğlı olarak yaz aylarında televizyon 250

izleme ve televizyon dizilerini takip etme oranları oldukça dü şmektedir. Yaz tatillerinde ise televizyon dizilerine olan ba ğımlılık azalmaktadır.

 Ortak televizyon izlenen alanlarda istenilen televizyon programının veya televizyon dizisinin seçilmesinde etken olan ev sakinleri de ğişmektedir. Bu anlamda iktidar alanı çok belirgin de ğildir. Öncelik sırası ise genel olarak çocuk sonrasında baba ama en son istekleri gerçekle şen aile ferdi ise annedir.

 Televizyon dizilerinin karakterlerini örnek alma ile ilgili soruya ya ş küçüldükçe olumlu cevap sayısı artmakta, ya ş büyüdükçe olumlu cevap sayısı azalmaktadır.

 Televizyon dizilerindeki karakterleri örnek alma veya kıskanma ihtiyaca göre de ğişmektedir. O dönemde hayatındaki eksiklik her ne ise onu ekranda yakaladı ğı zaman izleme ihtiyacı duyulmaktadır. Ya ş ilerledikçe kıskanma veya imrenme hissi de azalmaktadır.

 Gençlik dizilerinin her ya ş kategorisinde düzenli takip edilmedi ği, daha çok 15- 20 arası gençler arasında bu tür televizyon dizilerinin izlendi ği belirlenmektedir. Gençler, gençlik dizilerinden çok aileleriyle birlikte farklı türdeki televizyon dizilerini izlemeyi tercih etmektedirler.

 Yabancı televizyon dizileri büyük ya ştaki gençler özellikle de üniversitede okuyan genç görü şmeciler tercih etmektedir. Az da olsa i ş ortamı veya aile fertlerinin yabancı televizyon dizilerini takip ediyor olması gençlerin izledi ği türleri şekillendirmektedir.

 Aksiyon dizileri genellikle ergenli ğin ilk evresindeki gençler tarafından takip edilmektedir. Aksiyon ve şiddet içeren televizyon dizilerinin izlenmesinde 15-20 ya ş arasındaki gençlerde cinsiyet farkının belirleyicili ği azalmaktadır ancak ilerleyen ya şlarda bu tür televizyon dizilerini daha çok erkeklerin tercih etti ği belirlenmektedir.

251

 15-20 ya ş arasında özellikle de sosyo-ekonomik düzeyi dü şük gençlerin daha çok aksiyon ve şiddet içeren televizyon dizilerine yöneldi ği belirlenmektedir. Di ğer yandan bu gençlerin, televizyon dizilerindeki para ve güç sahibi karakterleri kıskanma ve bunlara özenti duyma e ğilimi di ğer gençlere göre daha da artmaktadır.

 Evlerde birden fazla televizyon bulunmaktadır: bu sayede istenilen programın izlenme ihtimali daha da yükselmektedir. Aynı ortamdayken istenilen programın aile fertleri tarafından izlememesi durumunda di ğer televizyon alternatif olarak kullanılmaktadır ancak genel e ğilim aile ile birlikte televizyon dizilerini izleme yönündedir.

 Her ailede anne televizyon ekranıyla yani televizyon dizilerinin karakterleriyle konu şan konumunda bulunmaktadır; genç bireyler ise bazen bu yorumlara e şlik etmektedir. Ancak genel olarak gençler, bu durumu komik bulmaktadırlar.

 Düzenli olarak bir televizyon dizisini takip etmeyen gençler dahi gündelik hayat pratiklerine ba ğlı olarak televizyon dizisi izlemek durumunda kalabilmektedirler. Mekan olarak ekran kar şısında olan bir alanda yemek yenmesi halinde yemek saatine denk gelen televizyon dizisini veya ailesiyle birlikte vakit geçirmek isteyen gençlerin ortak alanda izlenen televizyon dizisini birlikte seyretmesi bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

 Evde ortak alanda televizyonun izlenme durumunda kumandanın babada oldu ğu zamanlar geride kalmı ş görünmektedir. Böyle ortamlarda bazen kumanda ortada, bazen babada, bazen de çocuklarda duruyor ancak tercih edilen televizyon dizisinin izlenmesi noktasında sona kalan hep anne olmaktadır. Kumandaya sahip olma noktasında babanın iktidarının kırılmı ş oldu ğu belirlenmektedir.

 Televizyon dizilerini ele ştirirken özellikle edebi eser uyarlamaları için özellikle eserin aslına riayet edilmedi ğinden yakınılmaktadır. Televizyon dizisine uyarlanan romanın aslına sadık kalınması istenilmektedir.

252

 İlerleyen ya şlarda; i ş hayatına girenler veya i ş arayı şında olan gençler için televizyon dizileri önemi yitirmeye ba şlamaktadır; artık daha anlamsız ve gereksiz görülmektedir.

 Gençler, isimleri hatırlatıldı ğı zaman ancak izledikleri televizyon dizilerini anımsamaktadırlar. Di ğer yandan izledikleri televizyon dizilerindeki karakterleri isimlerinden öte özelliklerine göre hatırlamaktadırlar.

 Anne-babanın ayrı oldu ğu veya herhangi birinin ya şamını yitirdi ği bir ortamda ya şayan veya ailesi ile sorunlu olan gençler, ekonomik anlamda da sorun ya şıyorsa, izledikleri televizyon dizisi oranı ve türü açısından di ğerlerinden farklıla şmaktadırlar. Bu durumda olan gençlerde bazen izlenen televizyon dizisi oranı yükselmekte bazen de düzenli olarak takip edilen televizyon dizilerinin türleri de ğişmektedir.

 Aile fertleriyle birlikte bo ş zamanlarını de ğerlendiren gençlerin bir kısmı hariç hepsi ailesiyle birlikte televizyon dizisi izlemekte ve büyük oranda bundan keyif aldı ğını belirtmektedir. 253

SONUÇ

Yayın hayatının vazgeçilmezleri olarak a ğırlı ğını her geçen gün biraz daha artıran televizyon dizileri toplumun her kesimi tarafından ilgi görmektedir ve bu ilginin önceden oldu ğu gibi gizlenmemesi ise bu konudaki en belirgin dönü şümlerden biridir. Televizyon dizileri özellikle pembe diziler önceleri sadece kadınların takip etti ği sıradan yapımlar olmaktan çıkıp, tüm aile fertlerinin birlikte izledikleri, üzerine konu ştukları ve bir sonraki bölümünü heyecanla bekledikleri program türleri haline gelmi şlerdir. Öte yandan yerli dizilerin yabancılara ye ğlenir olması da medya endüstrisini yerli yapımlara yöneltmi ş; bu yönelim yerli dizilerin artık yurt dı şındaki medya kurumlarına önemli bir oranda ihraç edilmesine kadar varmı ş durumdadır. Böyle bir çekim kuvvetine ula şan seriler ve seriyaller televizyonların yayın ku şaklarının en önemli türleri haline gelirken; reyting ölçümlerinde ba şta yer alır olmu şlar ve kanalların kurumsal kimliklerini ve imajlarını belirler hale gelmi şlerdir. Televizyon dizilerinin ilgi görmesindeki asıl önemli nokta toplumsal hayatın tam da içinden güncel veya bireysel sorunları ekranlara ta şımı ş olmalarıdır. Farklı toplumsal kesimlerinden insanların farklı ya şantılarını ve ili şki biçimlerini öyküleyen bir tür olarak televizyon dramaları, gündelik hayattan politikaya, bireysel davranı ş kalıplarından aile ve toplum yapısına kadar birçok konuda mesajlar ve tasarımlar içermeleri nedeniyle bu kadar ilgiyle kar şılanmaktadırlar. Yerli dizilerin çok fazla izlenmesinin temel sebeplerinden birisi de bizi bize anlatmasıdır. Gerçek duyguların veya hayallerin temsili olmaktadır bir anlamda…Bu etkin ortam sayesinde televizyon dizileri izleyiciler için de vazgeçilemeyen türlerin ba şında gelmektedir. Ara ştırma kapsamında ortaya konulmu ştur ki; televizyon dizisi takip etmeyen bir tek genç izleyici bile yoktur ve genç izleyicilerin büyük ço ğunlu ğu televizyon dizilerini izlemek için televizyon kar şısına geçmektedir ve televizyon izleme nedenleri ile televizyon dizilerini izleme nedenleri büyük oranda örtü şmektedir. Gençler, en az birkaç en çok 30 dizi olmak kaydıyla ortalama 7-8 televizyon dizisini düzenli olarak takip etmektedir. Ayrıca yapılan ara ştırma gençlerin, yeni ileti şim teknolojilerinin gündelik 254

hayatlarında kapladı ğı alanın geni şlemesine ra ğmen, televizyonla olan ili şkilerinde herhangi bir sorun ya şanmadı ğını ortaya koymaktadır.

RTÜK’ün (2009) izleyici ara ştırmasına göre; Türkiye’de izlenme oranları dikkate alındı ğında genç ya ştaki izleyicilerin di ğer ya ş gruplarına göre çok farklı olmadı ğı, 15- 25 ya ş arası genç kesimin televizyon izleme sürelerinin ortalama 4.2 saat oldu ğu belirlenmektedir. Aynı çalı şmada 15-20 ya ş grubundakilerin izleme açısından en yo ğun tercih etti ği program türünün televizyon dizileri oldu ğu tespiti de yer almaktadır. Ancak bu tür kurullar ve medya sektörü tarafından ortaya konulan nicel veriler her zaman tartı şılmakta ve yapılan olumsuz yorumların sonu gelmemektedir. Bu tür izleyici ölçümleri elbette yanlı şlanamaz ancak bu yüzden gerçek izleyicilerin somut deneyimleri ve pratikleri endüstri için göz ardı edilmektedir. Bunanla birlikte bu tip izleyici ölçümleri yeterli olarak görüldü ğü müddetçe alanda ya şanan kriz ve tartı şmalar da devam edecektir. Di ğer yandan, bu çalı şma ve önceki nitel çalı şmalar izleyicinin tamamen tanımlanabilir dura ğan bir nitelikte olmadı ğını, sürekli olarak de ğişti ğini ve her seferinde yeniden tanımlanması gereken dinamik bir ö ğe oldu ğunu ortaya koymaktadır. Ang’in (1991) ifade etti ği gibi, medya alanında daha tutarlı çalı şmalar ortaya koyabilmek için sözü edilen izleyicilerin, homojen bir bütün oldu ğu dü şüncesinden uzakla şıp, izleyicinin sonsuz sayıda deneyim ve pratikten olu şan bir evren oldu ğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Bu anlamda televizyon izleme deneyimi, statik de ğil dinamik, davranı şsal de ğil aynı zamanda deneysel özellikler içeren, karma şık bir kültürel faaliyet olarak nitelendirilmelidir. Yani izlenme alı şkanlıkları çok yönlü ve karma şıktır. Çalı şma kapsamında görülmü ştür ki; görü şmeciler arasında bazen evinde 4 televizyon cihazı olan bir genç günde yarım saat televizyon izlerken bazen de 3 karde şi ve anne-babasıyla aynı evde ya şayan ve sadece evde 1 televizyonu olan genç bu ortamına ra ğmen günde 3 saat televizyon izlemektedir. Bu iki örnek dahi bilinen normatif kanıları sarsmaktadır. Ayrıca evdeki baskın bir baba veya baskın bir a ğabey bile televizyon izleme oranlarını ve televizyon dizilerini izleme pratiklerini belirlemektedir. Bu kapsamda izlemeye etki eden unsurlar çok de ğişkenli denklem gibidir. Tez çalı şması kapsamında; izleyici olarak görü şmecilerin ailevi durumlarının ve ki şisel özelliklerinin bu süreçte büyük önem ta şıdı ğı belirlenmi ştir. Di ğer yandan çalı şma kapsamında görü şülen 15-24 ya ş arası gençlerin henüz kendi ortamlarını kuramamaları nedeniyle aileleriyle birlikte ya şadıkları görülmü ştür. Bu 255

yüzden de gençler, aile ortamlarıyla birlikte de ğerlendirilmeye alınmı şlardır. Evde kimlerle ve kaç ki şiyle birlikte ya şadıkları, ne kadar kazandıkları, bo şanma veya ölüm sonrası aileyi sarsan büyük travmalar kısaca ya şam şekillerini belirleyen temel etkenlerin hepsi televizyon dizilerini izlemelerinde belirleyicidir. Gençlerin televizyon dizilerini izleme durumunun ya şam biçimleriyle; ergenlik dönemi evreleri, aile ba ğları ve ili şkileri, arkada ş çevresi ve gündelik hayattaki bo ş zamanla büyük oranda ba ğlantılı oldu ğu görülmektedir. Ve çalı şma kapsamında görü şmecilerin büyük ço ğunlu ğunun yapacak ba şka i şi olmadı ğı için dizileri takip etti ği belirlenmektedir.

Aynı zamanda ya şam biçimleri insanları birbirinden farklı kılan davranı ş kalıplarıdır ve kitle toplumunda ortaya çıkan sosyal belirsizlikler üzerinde bir çe şit düzenli denetim görevi yapan bir beklentiler dizisi olarak i şlev görürler. Bu kapsamda gençler de görü şme esnasında dayatılan ya şam biçimleri ve olu şmu ş ya şam kalıpları üzerinden kendilerini yansıtmaya çalı şmakta, kendilerini ifade ederken de bu belirleyici kalıp üzerinden hareket etmektedirler. Bunun belirleyicili ğine ra ğmen çalı şma kapsamında bir yöntem olarak benimsenen - önceden haberle şmeden bir anda yapılan mülakat teklifi - ile ortaya konulan görü şmeler sayesinde gerçek ya şamlarına dair bilgilere ula şılmaya çalı şılmı ştır. Bununla birlikte; görü şme esnasında gençlerin yanlarında birinin olması durumunda sesleri kısılmakta ve rahat davranamamakta, kendilerini ifade ederken benzer kalıplar üzerinden konu şmaktadırlar. Görü şme yapan ki şiyle bir daha kar şıla şmayaca ğı dü şüncesi, kendisini daha rahat ifade etmesini veya izledikleriyle ilgili itiraflarda bulunmasını sa ğlarken, i şvereni, bir yakını veya arkada şının yanında olması durumunda suskunluk sarmalı devreye girmekte, ifadeler de ğişmektedir. Di ğer yandan bu süreçte ya ş faktörünün önemi bir kez daha teyit edilmi ştir. Ya ş küçüldükçe görü şme süresi azalmakta, ya ş büyüdükçe görü şme süresi artmaktadır. Ya ş büyüdükçe konu şma süresi de kalitesi de artmaktadır. Büyük ya ştakiler hayatlarıyla ilgili bilgi vermekten ve konu şmaktan kaçınmazken, küçük ya ştakiler daha çekingen davranmaktadırlar. Ayrıca aileleriyle sorunlu olan görüşmecilerin ise daha az konu şma e ğilimi içinde oldukları belirlenmektedir. Bu çerçevede yapılan görgül ara ştırmayla ortaya konulmu ştur ki; gündelik ya şam pratikleri gençlerin televizyon dizilerini izleme pratiklerini belirlemektedir. Sosyal ortamları ve gündelik rutinleri takip edilen türleri dahi belirlemektedir. Televizyon üretiminde her bölümün kendi içinde bir bütünlük ta şıdı ğını söyleyen Ellis (1999), bu durumun televizyonun izleyicisi için varsaydı ğı dikkat 256

yo ğunlu ğunun ve diziler için bütün detayların anımsanmasının varsayılmaması ile ili şkili oldu ğunu kaydetmektedir. Bu ortamda izleyiciler izlediklerini herhangi bir programın tam ortasında televizyonu kapatabilir veya bir bölüme kendilerini kaptırabilirler. Televizyon anlatısının sinema gibi yo ğun bir dikkate tabi olmadı ğını vurgulayan Ellis, e ğer tersi durum söz konusu olsaydı çok ünlü dizilerin bile ancak üç be ş ya şlı müptelası olurdu demektedir.

Bu kapsamda ideolojinin do ğrudan do ğruya toplumsal ya şam içerisinde birey ve bireyin gündelik ya şamı algılama ve ya şam biçimi arasında kuruldu ğunu, bu sürecin de egemen ideolojinin yönlendirilmesi altında gerçekle şti ğini söylemek mümkündür. İnal’ın vurguladı ğı gibi anlatı ve temsil biçimleri medyanın ekonomisi ve bunların ötesinde toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapı içinde ortaya çıkan iktidar ili şkileri ile sıkı sıkıya ili şkilidir. Televizyon söylemi izleyiciye, gündelik olanı toplumsal ili şkilerin ve kültürel algının dolayımıyla birlikte sunmaktadır. Televizyonun kodlardan olu şan bir metin olması, onun üreticiyi ve tüketiciyi do ğrudan ilgilendiren kodlama ve kod açma stratejilerinden, bu stratejilerin üretim süreçlerinden, bu süreçlerin tarihsel, ekonomik, toplumsal, estetik, psikolojik boyutlarından ba ğımsız dü şünülebilece ği anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla metni ba ğlamından ba ğımsız ele almak, onun dil aracılı ğıyla yeniden kurulan toplumsal ili şkilerden soyutlanması sonucunu do ğurmaktadır. Metin, hiçbir zaman tam ideolojik kapanmaya ula şamayan ama bazı anlamları, kapatırken ötekileri açabilen bir yapılandırılmı ş çokanlamlılık olarak işlemektedir. Temel alınan yakla şıma göre; televizyon metninin üretildi ği ve tüketildi ği toplumsal ba ğlam, metnin anlamlandırılması açısından ya şamsal bir nitelik ta şımaktadır. Ancak Ergül’ün (2000) de vurguladı ğı gibi bu yakla şım, kodlama ve kod açma yolları üzerinde yo ğunla şırken metnin üreticisini göz ardı etmesi ve medya metninin gerçek insanın uza ğında dü şünmesiyle ele ştirilmektedir. Ayrıca Geraghty’nin (1996) vurguladı ğı gibi her ne olursa olsun gerçek izleyicilerle konu şmak gerekti ğinde kantarın topuzunu fazla kaçırmamalı ki izleyiciye sunulan durumlara kar şı duyarlı olan bir metin çalı şması mümkün olabilsin. İzleyici ara ştırmaları sonucunda ortaya atılan önermelerin üzerindeki do ğruluk cilası, bu yöntemin popüler kültür ürünlerini tartı şabilmenin tek yolu oldu ğu anlamına gelmemektedir.

257

Bununla birlikte ya şam biçimlerinin ele alındı ğı çalı şmada aynı zamanda hayat hikayeleri de merkezile ştirilmi ş; televizyon dizilerinin anlatı yapılarının alımlanması yanında dizi karakterlerinin algılanmasıyla ilgili de ğerlendirilmelere de yer verilmi ştir. Dizi karakterlerini örnek alma konusunda gençlerde ya ş küçüldükçe olumlu cevap sayısı artmakta, ya ş büyüdükçe olumlu cevap sayısı azalmaktadır. Gençlerin dizideki karakterlere ba ğlanmasının önemli nedenlerinden biri de kendilerini bu ki şilere yakın hissetmeleridir. Bu da televizyon programlarındaki karakterlerin önemini göstermektedir. Wolton (1992), bu noktada toplumun orta kesimine vurgu yapmaktadır. Kimlik verme ve me şrulaştırma olgusu, televizyonun sundu ğu şeye uygun olan modernle ştirici etkiyi arttırmak gibi bir sonuç do ğurmaktadır. Modernle şme imajı büyük şehirlerden çok kırsal kesimde ve ta şrada daha yo ğun hissedilmektedir. Bu da de ğişimin makul ölçülerde me şru oldu ğu fikrinin benimsenmesiyle gerçekle şmektedir. Televizyonda konu şulanlar izlenmekte, televizyonun gösterdi ği dünya seyredilmekte ve bunlar ‘zihin açma’ araçları olarak kullanılmaktadırlar. İş te bu çifte i şlev, yani kimlik verme ve me şrula ştırma televizyonu mükemmel bir ‘kitlesel modernle şme’ aracı yapmaktadır.

Gauntlett ve Hill’in (2005) belirtti ği gibi gençler, aslında kendi hayatlarındaki geçi ş aşamalarında televizyonun yansıtıcı rolünün farkındadırlar. Ayrıca gençler, daha küçükken neyi izledikleri ile şimdi neyi izlemedikleri arasındaki farkın çok açık bir şekilde farkındadır; bu farklılık, onların gündelik hayatlarında televizyonun yeri ile be ğenilerinin de ğişikli ğinde ortaya çıkarmaktadır. Gençlerin hayatlarındaki önemli de ğişiklikler ise; sınavlar, evden ayrılmak ve üniversiteye gitmek, televizyon izleme alı şkanlı ğında de ğişikliklerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Tez çalı şması kapsamında da vurgulandı ğı gibi bu izleme alı şkanlıkları, ki şisel, aile ve i ş ili şkileri gibi faktörler tarafından etkilenmekte ve bozulmaktadır. Ayrıca televizyon gerçek hayattan kaçı ş için; duygusal bunalım zamanlarında stresin hafifletilmesi için kullanılmaktadır. Bununla birlikte duygusal bunalım sonrası ise, izleyicilerin di ğer sosyal aktiviteler lehine televizyondan kaçındı ğı görülmektedir. Di ğer yandan günümüzde izleyici-medya sürecini ortaya koyma noktasında oldukça etkin ve alanda yaygın olan ‘kullanımlar ve doyumlar’ın izleyicinin ihtiyaçları ve ihtiyaçlarının doyumu üzerine kurdu ğu yakla şımında doyum ilkesi ön plana çıkmaktadır. Yapılan çalı şma ortaya koymu ştur ki; izleme pratikleri ve izleyicinin ya şam dünyasının ba ğlamları böyle bir ortam sunmadı ğı 258

müddetçe bu süreci ihtiyaç ve doyum ilkesiyle açıklamak yeterli olmayacaktır. İnsanların ihtiyaçlarının sınırsız oldu ğu varsayımıyla hareket etti ğimizde ise, sınırsız deneyimlerin ve doyumların mümkün olmayaca ğı açıktır. Bu sayede doyuma bir türlü ula şamayan izleyici hep ekran ba şında kalacaktır. Bu kapsamda bakıldı ğında insanlar medya ile ne yapar sorusunu ortaya koyan ve tüm gücü izleyiciye atfeden bu yakla şımın etkinli ği zayıflamaktadır. Bu durum bile ele ştirel yakla şımlarca ortaya konulan aktif izleyici kavramıyla anaakım yakla şımlarınca ortaya konulan aktif izleyici kavramının farklılı ğını ortaya koymaktadır. Bu çerçevede televizyon izleme pratiklerinin ortaya konuldu ğu alımlama çalı şmalarının, süreci anlamakta daha etkin oldu ğu söylenebilir. Ayrıca medya mesajlarının çok-anlamlı olu şu nedeniyle aktif toplumsal aktörler olan alımlayıcılar tarafından, kodlandı ğından farklı biçimlerde okunmasının mümkün oldu ğu kabul edilmekle birlikte, bu çok anlamlılı ğın yapılandırılmı ş oldu ğu dü şünülmekte, böylelikle de alımlayıcının okuma biçimlerinin sınırlarının son kertede yine iktidar sahipleri tarafından biçimlendi ği savunulmaya devam etmektedir. Yani alımlayıcıların medyanın sembolik/görsel ve sözel metnini okumalarının sınırları da yapılandırılmı ştır, medya mesajları kar şısındaki özgürlükleri de, tıpkı medya profesyonellerinin hakim ideoloji kar şısındaki göreli özgürlükleri gibidir. Alanku ş-Kural’ın (1995) vurguladı ğı gibi son tahlilde tek bir hegemonik güçten söz edilemeyece ği ve de söylemin üretim alanı sınırsız eklemlenmelerin alanı oldu ğu için, medyanın sadece egemen sınıflara/ideolojilerine ait bir hegemonya aracı oldu ğunu söylemek güçle şmektedir. Bunu tamamlamak üzere medyanın söylem/sembol yeniden üretim gücünü; ne onu iktidarlarını daim kılmak için kullanmak isteyenlerin, ne bizzat medya patronlarının/çalı şanlarının, ne de toplumsal iktidardan pay almak için ona muhtaç olanların bütünüyle denetleyemeyece ği belirtilmelidir.

Bu kapsamda ortaya konulan çalı şma ile gençlerin televizyon dizilerini izleme süreçleri incelenmi ş ve izleme deneyimlerindeki çe şitliliklerin nasıl ve niçin olu ştu ğu ayrıntılı bir biçimde yorumlanmı ştır. Çalı şmanın alımlama sürecinde; gündelik hayat rutinleri ve sosyal ya şam tarzlarının, gençlerin televizyon izleme alı şkanlıklarını belirledi ği ve bu çerçevenin gençlerin televizyon dizilerini izleme pratiklerini de kapsadı ğı ortaya konulmu ştur. Bununla birlikte ‘kullanımlar ve doyumlar’ yakla şımının öne sürdü ğü gibi ihtiyaçlar ve ihtiyaçların doyumunun dizilerin izlenmesinde etkili oldu ğunun kabulüne ra ğmen, gençlerin içinde bulundukları televizyon izleme ortamı ve ya şam ko şullarının 259

bu süreçte daha etkili oldu ğu belirlenmektedir. Di ğer yandan gençler için televizyon ve dizi ba ğımlılı ğı söz konusudur ancak yeni ileti şim teknolojilerinin sundu ğu ortamlar bu ba ğımlılı ğı kırmaktadırlar. Bununla birlikte genç izleyicilerin aile ortamları, okul çevreleri, sosyo-ekonomik düzeylerine göre metinleri (dizileri) farklı biçimlerde anlamlandırmaktadırlar. Ancak bazen bu etkenlerden hangisinin daha belirleyici oldu ğunu tespit etmek mümkün görülmemektedir. Bu çalı şmada ayrıca izleme pratiklerinin ve ortamının da anlamlandırma sürecine katkıda bulundu ğu, izleyicinin hangi ortamda ve medyayı nasıl kullandı ğının anlamlandırma sürecinde belirleyici oldu ğu ortaya konulmu ştur. İzlemeye etki eden unsurlar çok de ğişkenli denklem gibidir ve televizyon dizilerine yönelik algılarını belirleyen en önemli etkenlerin ba şında ise ev ve aile ortamı, ya ş, meslek, e ğitim ve çevre faktörü ve toplumsal cinsiyet örüntüleri gelmektedir. Çalı şma kapsamında yapılan alımlama analizinde sadece yaş faktörüne odaklanılmı ştır. Ülkemizde yeni yaygınla şmaya ba şlayan bu tür alımlama ara ştırmalarında izleyici kategorileri daha da minimize edilerek (zenginler, fakirler, kalabalık aileler, yalnız ya şayan insanlar, i şsizler, ya şlılar, gençler, bo şanmı ş çiftlerin çocukları vb.) çe şitli çalı şmalar ortaya konulabilir. 260

KAYNAKÇA

Adaklı, Gülseren (1999); “Televizyon Türlerinde Dönü şüm”, Ankara Üniversitesi İleti şim Fakültesi, Yıllık 99, s. 229-254.

Alanku ş-Kural, Sevda (1995); “Türkiye’de Medya, Hegemonya ve Ötekinin Temsili”, Toplum ve Bilim Dergisi , Sayı: 67, s. 76-108.

Alemdar, Korkmaz (1998); İrfan Erdo ğan; Ba şlangıcından Günümüze İleti şim Kuram ve Ara ştırmaları , MY Yayınları, Ankara.

Alver, Füsun (2009); "Kültürel Çalı şmalarda Medya Metinlerinin Okunması Sürecinde İzleyicinin Konumlandırılması", Terör ve Haber Söylemi içinde, (Der.: Mustafa Şeker; Tülay Şeker), Literatürk Yayınları, İstanbul, s. 27-60.

Ang, Ien (1985); Watching Dallas-Soap Opera and The Melodramatic İmagination , translated by Della Couling, Routledge, London.

Ang, Ien (1991); Desperately Seeking The Audience , Routledge, London.

Arık, M. Bilal (2004); “Medya ve Kültür Çalı şmaları Kapsamında Kültürel Çalı şmalar Ekolüne Bir Bakı ş”, Medyada Yeni Yakla şımlar içinde, (Ed. Metin I şık), E ğitim Kitapevi, Konya.

Arık, M. Bilal (2007); “Durum Komedilerindeki Mizahın İdeolojik Analizi”, İleti şim ve Ötesi içinde (Ed.: Bilal Arık; Mustafa Şeker), Tablet Yayınları, Konya.

Aydın, Oya Sakı (2007); “Alımlama Ara ştırmaları ve Kültürel Çalı şmalar Gelene ğinin Katkısı”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:6, Sayı:11, Bahar, s.119-131.

Bahar, Hüseyin Hüsnü (2007); “E ğitim Fakültesi Ö ğrencilerinin Çe şitli Televizyon Programlarını İzleme Süresinin Cinsiyet Ve Sınıf Seviyesine Göre 261

De ğerlendirilmesi (Erzincan E ğitim Fakültesi Örne ği)”, Erzincan E ğitim Fakültesi Dergisi , Cilt-Sayı: 9-1, s. 37-49.

Bakhtin, Mikhail (2001); Bir Eylem Felsefesine Do ğru , (Çev.: Siyave ş Azeri), Avesta Yayınları, İstanbul.

Ball-Rokeach, Sandra; Muriel G. Cantor (1986); Media Audience and Social Structure , Sage Publications, London Beverly Hills, New Delhi.

Barker, Chris (2004); Sage Dictionary of Cultural Studies, Sage Publications, London.

Barthes, Roland (1996); S/Z , (Çev.: Sündüz Öztürk Kasar), YKY, İstanbul.

Barthes, Roland (2003); Ça ğda ş Söylenler, (Çev.: Tahsin Yücel), Metis Yayınları, İstanbul.

Beville, Hugh Malcolm (1985); Audience Ratings: Radio,Television,Cable. Hillsdale, NJ: Lavrence Erlbaum.

Çam, Şerife (2008); Medya Çalı şmalarında İdeoloji: Epistemolojik ve Metodolojik Sorunlar , Deki Basım Yayın, Ankara.

Çaplı, Bülent (2002); Medya ve Etik , İmge, İstanbul.

Çelenk, Sevilay; Nilüfer Timisi (2000); “Yerli Dramalarda Kadının Temsili ve Kadına Yönelik Şiddet”, Televizyon, Kadın ve Şiddet içinde, (Der.: Nur Betül Çelik), Ankara, s. 23-64.

Çelenk, Sevilay (2001); “Turkish Televisual Landscape and Domestic TV Fiction”, Kültür ve İleti şim Dergisi, 4/2, Ankara, s. 175-184.

Çelenk, Sevilay (2005); Televizyon, Temsil, Kültür: 90’lı Yıllarda Sosyokültürel İklim ve Televizyon İçerikleri, Ütopya Yayınevi, Ankara. 262

Coward, Rosalind; John Ellis (1985); Dil ve Maddecilik , (Çev.: Esen Tarım), İleti şim Yayınları, İstanbul.

Da ğta ş, Banu (1999); “ İngiliz Kültürel Çalı şmaları’nda İdeoloji”, Kurgu Dergisi , Sayı: 16, s. 335-357.

Demir, Nesrin Kula (2007); “Elazı ğ’da Kurtlar Vadisi Dizisinin Alımlanması”, Sosyal Bilimler Dergisi /Cilt: IX, Sayı: 2, s. 251-266.

Ekiz, Durmu ş (2003); Eğitimde Ara ştırma Yöntem ve Metotlarına Giri ş: Nitel, Nicel ve

Ele ştirel Kuram Metodolojileri , Anı Yayıncılık, Ankara.

Ellis, John (1982); Visible Fictions: Cinema, Television, Video, Routledge, London.

Ellis, John (1999); “Televizyonun Anlatısı” (Çev.: Ay şe İnal), Ankara Üniversitesi İleti şim Fakültesi Yıllık 1997-1998 , Ankara, s. 145-158.

Erdo ğan, İ.; E. K. İş ler; N. Durmu ş (2005); “Kitle İleti şiminde Pozitivist Ampirik Gelene ğin Kurulu şu: Lazarsfeld ve Yönetimsel Ara ştırmalar”, İleti şim Dergisi, 21. s. 1-43.

Ergül, Hakan (2000); Televizyon Haberlerinin Magazinelle şmesi , İleti şim Yayınları, İstanbul.

Erjem, Ya şar; Mustafa Ça ğlayandereli (2006); “Televizyon ve Gençlik: Yerli Dizilerin Gençlerin Model Alma Davranı şı Üzerindeki Etkisi”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , Cilt : 30, No:1, s.15-30.

Eyübo ğlu, Ali (2010); “Dünyada Hangi Ülke Kaç Saat TV İzliyor?”, Milliyet Cadde , 24 Haziran.

263

Fejes, Fred (2005); “Ele ştirel Kitle İleti şimi Ara ştırması ve Medya Etkileri: Yok Olan İzleyici Sorunu”. Medya, İktidar, İdeoloji içinde. (Der.: ve Çev.: Mehmet Küçük), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, s. 295-314.

Feuer, Jane (1992); "Genre Study and Television." Channels of Discourse, Reassembled , (Ed. Robert.C.Allen), Routledge, pp. 104-120. Feuer’in Channels of Discourse’daki, “Genre Study” makalesi Ayse İnal tarafından çevrilmi ştir. Bu çalı şmada da sözü edilen çeviriden yararlanılmıştır (2001: Ankara Üniversitesi İletisim Fakültesi, Televizyonda Program Türleri ders notları içinde).

Forum (2007), İleti şim Kuram ve Ara ştırma Dergisi , Sayı 25, s. 199-228.

Gauntlett, David: Annette Hill (2005); TV Living – Television, Culture and Everyday Life , Routledge, New York.

Geraghty, Christine (1991); Kadınlar ve Pembe Dizi , (Çev.: Nur Nirven), Afa Yayınları, İstanbul.

Gitlin, Todd (1978); Media Sociology: Dominant Paradigm. Theory&Society , (Çev.: Hakan Tuncel; Emek Çaylı), Vol. 6, (Basılmamı ş ders notları).

Gledhill, Christine (1997); “Tür, Temsil ve Pembe Dizi”, (Çev.: Ay şe İnal), (Yayımlanmamı ş Ders Notları), Orj. Gledhill, C.; “Genre and Gender: The Case of Soap Opera”, in Representation: Cultural Representations and Signifying Practices. (Ed. Stuart Hall), Sage, London, pp. 337-386.

Golding, Peter; Graham Murdock (1997); “Kültür, İleti şim ve Ekonomi Politik”, (Çev.: Beybin Kejanlıo ğlu), Medya Kültür Siyaset içinde, (Der.: Süleyman İrvan), Alp Yayınevi, Ankara, s. 59-100.

Gültekin, Zeynep (2006); "Irak'tan Önce: Kurtlar Vadisi Dizisi", İleti şim Dergisi , Sayı 22, s. 9-36.

264

Hackett, Robert. A. (1999); “Bir Paradigmanın Önemini Yitiri şi: Haber Medyası Çalı şmalarında Yanlılık ve Nesnellik”, (Çev.: Ay şe İnal), AÜ. İleti şim Fakültesi, Yıllık 1997/1998, s. 31-72.

Hall, Stuart (1992); “The Question of Cultural Identity”, in Modernity and Its Future , (Ed.: S. Hall; D. Held), Polity Pres, Cambridge, pp.274-316.

Hall, Stuart; Martin Jacques (1995); (Der.), Yeni Zamanlar , (Çev.: Abdullah Yılmaz), Ayrıntı Yayınevleri, İstanbul.

Hall, Stuart (1997); Representations, Cultural Representations and Signifying Practices , Sage, Londra.

Hall, Stuart (2002); “ İdeoloji ve İleti şim Kuramı”, Medya Kültür Siyaset içinde, (Der.: Süleyman İrvan), Alp Yayınevi, Ankara, s. 101-126.

Hall, Stuart (2005); “Kültür, Medya ve İdeolojik Etki” Medya, İktidar, İdeoloji içinde, (Der.: Mehmet Küçük), Bilim ve Sanat, Ankara, s. 191-234.

Hall, Stuart (2005a); “ İdeolojinin Yeniden Ke şfi: Medya Çalı şmalarında Baskı Altında Tutulanın Geri Dönü şü”, Medya, İktidar, İdeoloji içinde, (Der. ve Çev.: Mehmet Küçük), Bilim ve Sanat, Ankara, s. 73-122.

Hall, Stuart (2005b); “Anlamlandırma, Temsil, İdeoloji: Althusser ve Post-Yapısalcı Tartı şmalar”, Kitle İleti şim Kuramları içinde, (Der. ve Çev.: Erol Mutlu), Ütopya Yayınevi, Ankara, s. 359-394.

Hall, Stuart (2006); “Encoding/Decoding” in Culture, Media, Language . (Ed. Stuart Hall; Dorothy Hobson, Andrew Lowe, Paul Willis), Routledge, New York, s. 128-137.

265

Hall, Stuart (2007); “Cultural Studies and Its Theoritical Legacies”, in Critical Dialogues in Cultural Studies , (Ed.: David Morley; Kuan- Hsing Chen), Routledge, Comedia, pp. 262-275.

Hardt, Hanno (2005); “Ele ştirel’in Geri Dönü şü ve Radikal Muhalefetin Meydan Okuyu şu: Ele ştirel Teori, Kültürel Çalı şmalar ve Amerikan Kitle İleti şimi Ara ştırması”, Medya, İktidar, İdeoloji içinde, (Der. ve Çev.: Mehmet Küçük), Bilim ve Sanat, Ankara, s. 15-72.

Hart, Andrew (1992); “Understanding Television Audiences”, Journal of Educational Television, Vol. 18, Issue 1. Database: Communication & Mass Media Complete.

Hodge, Robert; Kress Gunther (2001); “Sosyal Semiyoti ğin Kurucuları”, AÜ. İleti şim Fakültesi Yıllık, s. 11-36.

Inglis, Fred (2005); “Frankfurt Okulu”, Kitle İleti şim Kuramları içinde, (Der. ve Çev.: Erol Mutlu), Ütopya Yayınevi, Ankara, s. 221-226.

İnal, Ay şe (1994); “Haber Üretim Sürecine Farklı İki Yakla şım”, AÜ. İleti şim Fakültesi Yıllık , s.155-177.

İnal, Ay şe (1995); "Kültürel Çalı şmalar ve İzleyici Sorunu Üzerine", Kuram (8), Kur Yayıncılık, İstanbul, s. 59-73.

İnal, Ay şe (1996); Haberi Okumak , Temuçin Yayınları, İstanbul 1996.

İnal, Ay şe (1999a); “Medya, Dil ve İktidar Sorunu: İleti şim Çalı şmalarında Medya ve Siyaset İli şkisini Nasıl Tartı şmalıyız?”, İleti şim Dergisi , 3/Yaz, s. 13-36.

İnal, Ay şe (1999b); “Televizyonda Tür ve Temsil”, Ankara Üniversitesi İleti şim Fakültesi, Yıllık , s. 255-288.

266

İnal, Ay şe (2003); “Roland Barthes: Bir Avant-Garde Yazarı”, İleti şim Ara ştırmaları , 1(1), s. 9-38.

Jensen, Klaus Bruhn (ed.) (2002); “Media Effects: Quantitative Traditions”. A Handbook of Media and Communication Research, Routledge, London, pp. 138- 155.

Jensen, Klaus Bruhn (ed.) (2002); “Media Reception: Qualitative Traditions”, A Handbook of Media and Communication Research, Routledge, London, pp. 156- 170.

Jensen, Klaus Bruhn; Karl Erik Rosengren (2005); “ İzleyicinin Pe şindeki Be ş Gelenek”, Medya ve İzleyici: Bitmeyen Tartı şma içinde, (Der.: Şahinde Yavuz), Vadi Yayınları, Ankara, s. 55-84.

Jowett, Garth S.; Ian C. Jarvie; Kathryn H. Fuller (2007); Children And The Movies: Media Influence And The Payne Fund Controversy, Cambridge University Pres.

Kaplan, Yusuf (1993); Televizyon , A ğaç Yayıncılık, İstanbul.

Karasar, Niyazi (1995); Bilimsel Ara ştırma Yöntemi , Sim Matbaası, Ankara.

Kellner, Douglas (2003); “Ayrımın Üstesinden Gelmek: Kültürel Çalı şmalar ve Ekonomi-Politik” (Çev.: Hakan Ergül), Birikim Dergisi, Sayı: 167, s. 92-107. (Originally titled as “Overcoming the Divide: Cultural Studies and Political Economy,” in M. Ferguson and P. Golding (eds.), Cultural Studies in Question , pp. 102-20, SAGE, 1997)

Kejanlıo ğlu, D. Beybin (1996); “ İleti şim Çalı şmalarında Yönde şme (Convergence) Tartı şması”, Yeni Türkiye , Kasım/Aralık, Sayı: 12, s. 1519-1528.

267

Kejanlıo ğlu, D. Beybin (1999); “ İleti şim Çalı şmalarında Etnomerkezcilik ve İkili Kar şıtlıklar: Ele ştiriler Yerinde Mi?”, A. Ü. İleti şim Fakültesi, Yıllık 1997-1998. s. 181-199.

Kejanlıo ğlu, D. Beybin (2000); “Kitle İleti şim Ara ştırmalarının Tarihyazımları Üzerine: Bir Alanın Tanımlanması”, Medya ve Kültür içinde, I. Ulusal İleti şim Sempozyumu (3-5 Mayıs) Bildirileri, Ankara: Gazi Üniversitesi İleti şim Fakültesi Yayınları, s. 29-41.

Kellner, Douglas (2005); “Kültür Endüstrileri”, Kitle İleti şim Kuramları içinde, (Der. Erol Mutlu), Ütopya Yayınevi, Ankara, s. 233-239.

Kılıçbay, Barı ş Bora (2005); Türkiye’de Gerçeklik Televizyonu ve Yeni Televizyon Kültürü , Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamı ş Doktora Tezi, Ankara.

Koçak, Abdullah (2001); Televizyon İzleyici Davranı şları; Televizyon İzleyicilerinin Tercihleri ve Doyumları Üzerine Teorik ve Uygulamalı Bir Çalı şma, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamı ş Doktora Tezi, Konya.

Köker, Levent (1998); İki Farklı Siyaset , Vadi Yayınları, Ankara.

Lang, Kurt (2005); “ İleti şim Ara ştırmaları: Kökenleri ve Geli şmesi”, Kitle İleti şim Kuramları içinde, (Der. Erol Mutlu), Ütopya Yayınevi, Ankara, s. 27-41.

Lewis, Justin (2005); “ İzlerkitle”, Kitle İleti şim Kuramları içinde, (Der. Erol Mutlu.), Ütopya Yayınevi, Ankara, s. 344-358.

Liebes. Tamar; Sonia Livingstone (1998); “European Soap Operas The Diversification of a Genre”, European Journal of Communication , SAGE Publications, Vol. 13 (2), London, Thousand Oaks, CA and New Delhi, pp. 147–180.

268

Livingstone, Sonia (2003); The Changing Nature of Audiences: From the Mass Audience to the Interactive Media User (online), LSE Research Online, London.

Lull, James (1980); “The Social Uses Of Television”, Human Communication Research 6, (3), pp. 197-209.

Lüküslü, Demet (2009); Türkiye’de Gençlik Miti – 1980 Sonrası Türkiye Gençli ği,

İleti şim Yayınları, İstanbul.

Mattelart, Armand; Michele Mattelart (2003); İleti şim Kuramları Tarihi, (Çev.: Merih Zıllıo ğlu), İleti şim Yayınları, İstanbul.

Mazdon, Lucy (2005); The Contemporary Television Series, (Ed. Lucy Mazdon; Michael Hammond), Edinburgh University Press, Edinburgh 2005.

McQuail, Denis (1983); “Kitle İleti şim Araçlarının Etkileri”, Kitle İleti şiminde Temel Yakla şımlar içinde., (Der.: Korkmaz Alemdar ve Ra şit Kaya), Sava ş Yay., Ankara.

McQuail, Denis (1987); Mass Communacition Theory: An introduction, Sage, London.

McQuail, Denis; Sven Windahl (1993); Kitle İleti şim Modelleri, (Çev.: Mehmet Küçükkurt), Vadi Yay., Ankara.

McQuail, Denis (1997); Audience Analysis, Sage Puplications, London.

McQuail, Denis; Sven Windahl (2005); İleti şim Modelleri, (Çev.: Konca Yumlu), İmge Kitapevi, Ankara.

Morley, David (1980); The Nationwide Audience, British Film Institude, London.

269

Morley, David (1896); Family Television: Cultural Power and Domestic Leisure, Routledge, London.

Morley, David (1992); “Kültürel Dönü şümler, Direnme Politikaları”, (Çev.: Mine Gencel), Ankara Üniversitesi İleti şim Fakültesi Yayınları, İLEF Yıllık , s. 79-94.

Morley, David (2008); Audience Research, Online, Eri şim: http://www.museum.tv/archives/etv/A/htmlA/audiencerese/audiencerese.htm , (Eri şim Tarihi: 11.12.2008)

Mullan, Bob (1997); Consuming Television, Blackwell, Cornwall.

Mutlu, Erol (1996); “ İleti şim Çalı şmaları Alanına Aykırı Bir Bakı ş: Bir Üst-İleti şim Olarak İleti şim Çalı şmaları”, Yeni Türkiye, Kasım/Aralık , s. 1529-1538.

Mutlu, Erol (1999a); “Televizyonu Dü şünmek”, Ankara Üniversitesi İleti şim Fakültesi, Yıllık , s. 219-226.

Mutlu, Erol (1999b); Televizyon ve Toplum , Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, Ankara.

Mutlu, Erol (2004); İleti şim Sözlü ğü, Bilim ve Sanat, Ankara 2004.

Mutlu, Erol (2005); Globalle şme, Popüler Kültür ve Medya, Ütopya Yayınevi, Ankara.

Mutlu, Erol (2006); Globalle şme, Popüler Kültür ve Medya, Ütopya Yayınevi, Ankara.

Mutlu, Erol (2008); Televizyonu Anlamak, Ayraç Yayınları, Ankara.

Mutman, Mahmut (1995); “Televizyonu Nasıl Sorgulamalı”, Toplum ve Bilim, Sayı 67, s.26-75.

270

Neyzi, Leyla (2004); Ben Kimim? - Türkiye’de Sözlü Tarih, Kimlik ve Öznellik, İleti şim

Yayınları, İstanbul.

Ocako ğlu, Günseli Özen (2010); Ya Kadınlar Bihter, Erkekler Ezel Olmak İsterse!, Eri şim: http://www.medyatava.com/haber.asp?id=61039 , (Eri şim: 11.01.2010).

Oktik, Nurgün (2001); “21. yy’da Bo ş Zamanlarla İlgili Yakla şımların Kentlerde Gençlere Göre De ğerlendirilmesi”, 21. Yüzyıl Kar şısında Kent ve İnsan içinde (Der.: Firdevs Gümü şoğlu), Ba ğlam Yayınları, İstanbul.

Oskay, Ünsal (1992); İleti şimin ABC’si, Simavi Yayınları, İstanbul.

Özsoy, Aydan (2004); “ İzliyorum Öyleyse Varım: Türkiye'de Kentli Ailenin Televizyon İzleme Süreci Üzerine Genel Bir De ğerlendirme”, Bilim ve Aklın Aydınlı ğında E ğitim Dergisi , Kasım, Yıl: 5, Sayı 57, Elektronik Dergi.

Özsoy, Aydan (2005); Popüler Kültür Ürünü Olarak Durum Komedileri: Çocuklar Duymasın Örne ğinde Aile Söylemi Adlı Yayınlanmamı ş Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Radyo Televizyon Sinema Anabilim Dalı, Ankara.

Pekurny, Robert (1982); “Coping with Television Production” in (Ed.: J.S Ettemaand D.C. Whitney) Individuals in Mass Media Organizations: Creativity and Constrait, Nevbury Park. CA: Sage.

Pi şkin, Günseli (2008); “Günümüzde Türkiye’de Sinema Filmleriyle Televizyon Dizilerinde Kadınlar ve Töre”, Do ğu Anadolu Bölgesi Ara ştırmaları, s. 39-46.

Postman, Neil (2004); Televizyon Öldüren E ğlence, (Çev.: Osman Akınhay), Ayrıntı Yay, İstanbul.

271

Radway, Janice (1984); Reading The Romance, University Of North Carolina Press, Chapel Hill.

Russell, D. W.; Russell, C. A; Stern, B. (2009); "The Soap That Can't Be Dropped: A Qualitative Inquiry of Long-term Soap Opera Viewers" Paper presented at the annual meeting of the International Communication Association, Dresden International Congress Centre , Dresden, Germany Online . from http://www.allacademic.com/meta/p91524_index.html (Eri şim: 25.05.2009).

Sadi, Esra (2007); Ergenlerin Kimlik Olu şturma Sürecine Televizyon Programlarının Etkileri (Denizli İli Tavas İlçesi Örne ği), Gazi Üniversitesi E ğitim Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara.

Sartori, Giovanni (2004); Görmenin İktidarı, (Çev.: Gül Batu ş, Bahar Ulukan), İleti şim Yayınları, Ankara.

Saussure Ferdinand De (1976); Genel Dilbilim Dersleri. (Çev.: Berke Vardar), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.

Silverstone, Roger (2006); Television and Everyday Life, Routledge, London and New York.

Slack, Jennifer Daryl; Martin Allor (1994); “Ele ştirel İleti şim Ara ştırmalarının Politik ve Epistemolojik Kökenleri”, (Çev.: Gülcan Seçkin), A.Ü. İleti şim Fakültesi Yıllık , s. 263-273.

Smith, Philip (2005); Kültürel Kuram , Babil Yayınları, İstanbul.

Stevenson, Nick (2008); Medya Kültürleri Sosyal Teori ve Kitle İleti şimi , (Çev.: Göze Orhon; Barı ş Engin Aksoy), Ütopya Yayınevi, Ankara.

Storey, John (2000); Popüler Kültür Çalı şmaları Kuram ve Metotlar, (Çev.: Koray Kara şahin), Babil Yayınları, İstanbul. 272

Suner, Asuman (2000); İleti şimde İki Gelenek: Medya ve Kültür Çalı şmaları (Yayın Sürecindeki Ders Kitabı Metni).

Şim şek, Özgür (2007); Marmara Ö ğrenme Stilleri Ölçe ği’nin Geli ştirilmesi ve 9-11 Ya ş Çocuklarının Ö ğrenme Stillerinin İncelenmesi Doktora Tezi , Marmara Üniversitesi E ğitim Bilimleri Enstitüsü, İlkö ğretim Anabilim Dalı Sınıf Öğretmenli ği Bilim Dalı, İstanbul.

Tekinalp, Şermin; Ruhdan Uzun (2004); İleti şim Ara ştırmaları ve Kuramları , Derin Yayınları, İstanbul.

Televizyon İzleme E ğilimleri Ara ştırması – 2 (2009), Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Yayını, Ankara.

Toruk, İbrahim (2008); “Üniversite Gençli ğinin Medya Kullanma Alı şkanlıkları Üzerine Bir Analiz”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , Sayı: 19, Konya.

Türkiye’de Gençlik, Türkiye 2008 İnsani Geli ştirme Raporu (2008), Birle şmi ş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Yayını.

Türko ğlu, Nurçay (2007); Toplumsal İleti şim, Kalemus, İstanbul.

Yavuz, Şahinde (der) (2005); Medya ve İzleyici: Bitmeyen Tartı şma , Vadi Yayınları, Ankara.

Yavuz, Şahinde (2007); Reklamları İzlediniz, Ütopya, Ankara.

Yaylagül, Levent (2006); Kitle İleti şim Kuramları, Dipnot Yayınları, Ankara.

Yıldırım, Ali; Hasan Şim şek (2006); Sosyal Bilimlerde Nitel Ara ştırma Yöntemleri,

Seçkin Yayınları, Ankara. 273

Yörük, Evrim (2005); Televizyon Anlatısı, Tür ve Temsil Açısından Asmalı Konak , Ankara Üniverstesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi.

Yumlu, Konca (1994); Kitle İleti şim Kuram ve Ara ştırmaları , İzmir.

Wieten, Jan (Ed.) (2000); Television Across Europe : A Comparative Introduction, GBR: Sage Publications, Incorporated, London.

Williams, Raymond (2003); Televizyon , Teknoloji ve Kültürel Biçim, Dost, Ankara.

Wolton, Dominique (1992); "Televizyon ve Ya şam Biçimleri: Bir kimlik, De ğişim ve Me şrula ştırma Faktörü", Medya Dünyası içinde, (Der.: Jean-Marie Charon), (Çev.: Oya Tatlıpınar), İleti şim Yayınları, İstanbul.

İnternet Kaynakları bugun.com.tr; Üniversitelinin Profilini Çıkaran Anket, (Eri şim Tarihi: 16.12.2009), http://www.bugun.com.tr/haber-detay/86880-universitelinin-profilini-cikti-haberi.aspx cnbce.com; Yerli Dizilerin Altın Ça ğı Bitti Mi?, Eri şim: http://www.cnbce.com/business/1001/konuid=5.asp. (Eri şim Tarihi: 31.12.2009) hurriyet.com.tr; Ataerkil Aile Nasıl Çocukerkile Dönü ştü?, Eri şim: http://www.hurriyet.com.tr/pazar/14446619.asp (Eri şim Tarihi: 18.04.2010) medyatava.com; Türk Halkı 'Yerli Dizi' Hastası, Erişim: http://www.medyatava.com/haber.asp?id=51923 , (Eri şim Tarihi:19.03.2009a) medyatava.com; A ğustos Ayında Da En Çok İzlenen Kanal Yine De ğişmedi; Kanal D Birinci!, Eri şim: http://www.medyatava.com/haber.asp?id=56996 (01.09.2009b)

274

medyatava.com; Hangi Dizi Yurtdı şına Açıldı?, Eri şim: http://www.Medyatava.Com/Haber.Asp? İd=61038 (Eri şim Tarihi: 11.01.2010a) medyatava.com; “Gençler En Çok Hangi Diziyi Be ğeniyor?”, Eri şim: http://www.medyatava.com/haber.asp?id=62276 (Eri şim Tarihi: 13.02.2010b) medyatava.com; “Yerli Diziler Şikayet Rekoru Kırdı”, Eri şim: http://www.medyatava.com/haber.asp?id=65686 . (Eri şim Tarihi: 14.5.2010c) milliyet.com.tr; “En Çok İndirilen TV Dizileri”, Eri şim: http://tvrehberi.milliyet.com.tr/En_cok_indirilen_TV_dizileri/Tv_Rehberi/11340 17/tvh/index.htm (Eri şim Tarihi: 31.08.2009) tuik.gov.tr; Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Nüfus Sayımı Sonuçları, 2009, Sayı: 15. Eri şim: http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=39&ust_id=11 . (21.05.2010) www.agbnielsen.net www.tvde.com 275

EKLER

EK - 1 : İZLEY İCİ ARA ŞTIRMA SORULARI

Alan çalı şmasında, 50 genç görü şmeciye sorulan sorular be ş ba şlık altında toplanmaktadır. İlk ba şlıkta sosyal ortamlarını tanımaya yönelik sorular, ikinci ba şlıkta ise gündelik hayat rutinlerini ve takip ettikleri medya içeriklerini belirlemeye yönelik sorular yer almaktadır. Üçüncü ba şlıkta izleyici alı şkanlıklarını, dördüncü ba şlıkta izledikleri dizileri ve son olarak izleme nedenlerini anlamaya yönelik sorular yer almaktadır. Bu ba şlıklar ve sorular şunlardır:

Cinsiyet: ( )E ( )K Ya ş: Meslek: Eğitim Durumu:

Sosyal Ortamı

1 - Ailenizle birlikte mi ya şıyorsunuz? 2 - Aileniz kaç ki şiden olu şmaktadır? 3 - Aile bireyleriyle ili şkileriniz nasıldır? 4 - Aslen nerelisiniz ve yerel aidiyet ba ğlarınız bulunuyor mu? 5 - Aile fertleri hangi meslekle u ğra şıyorlar? 6 - Aileniz aylık geliriniz ne kadardır? Sizin kendi geliriniz var mı? 7 - Aile yapınızı nasıl de ğerlendirirsiniz?

Gündelik Hayat Rutinleri ve Medya

8 - Gündelik hayatınızda neler yaparsınız? (Gündelik zaman dilimlerine göre cevaplayınız) 9 - Evde hangi alanları kullanırsınız? Ortak alanlarınız nerelerdir ve kendinize ait bir odanız var mıdır? 10 - Birlikte ya şadı ğınız ki şilere ev i şlerinde yardımcı olur musunuz? Evde belirli bir işbölümü var mıdır? 276

11 - Evinizde hangi kitle ileti şim araçları var ve kaç adet? Bu kitle ileti şim araçları evin hangi odalarındadır? 12 - Hangi kitle ileti şim araçlarını, ne sıklıkla kullanıyorsunuz? 13 - Aileniz veya birlikte ya şadı ğınız ki şilerle kitle ileti şim araçlarını kullanma noktasında bir payla şım var mıdır? 14 - Kitle ileti şim araçlarıyla zaman geçirirken asıl i şlerinizi ihmal etti ğinizi dü şündü ğünüz oluyor mu? Oluyorsa böyle zamanlarda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

İzleyici Alı şkanlıkları

15 - Medyada hangi içerikleri takip edersiniz? 16 - Kaç saatiniz televizyon kar şısında geçiyor? Hangi saatler arası? 17 - Hangi tür televizyon programlarını izlersiniz? 18 - Evde TV kumandası kimin elindedir? 19- Anne ve babanız veya birlikte ya şadı ğınız insanlar, bo ş zamanlarınızı de ğerlendirmeniz konusunda size yardımcı olurlar mı? Yoksa arkada şlarınızla mı bo ş zamanlarınızı geçirirsiniz? 20 - Televizyonda izlenecek programlara kim karar verir? Bu konuda ailenizle veya birlikte ya şadı ğınız insanlarla sorun ya şıyor musunuz?

Televizyon Dizileri

21 - Televizyon dizilerini izler misiniz? İzledi ğiniz dizileri internetten veya ba şka mecradan takip etti ğiniz oluyor mu? 22 - Hangi televizyon dizilerini izliyorsunuz? 23 - Düzenli olarak takip etti ğiniz diziler hangileridir? 24 - Ailenizle veya birlikte ya şadı ğınız ki şilerle izledi ğiniz bir televizyon dizisi var mı? Bundan keyif alıyor musunuz? 25 - Sizce dizinin hangi kanalda yayınlandı ğı önemli mi? 26 - Neden bu dizileri takip ediyorsunuz? 27 - Dizilerde kendinize veya çevrenizde herhangi birine benzetti ğiniz karakterler var mı? 277

28 - Dizileri gerçekçi buluyor musunuz?

Nedenleri…

29 - Neden televizyon izliyorsun? 30 - Neden televizyon dizilerini izliyorsunuz? 31 - Hayatınızda eksikli ğini hissetti ğiniz bir şeyler var mı? 32 - Televizyon dizilerinde be ğendi ğiniz oyuncular kimlerdir ve bu oyuncuların hangi özelliklerini be ğeniyorsunuz? 33 - İzledi ğiniz dizilerde kıskandı ğınız bir karakter var mı? Varsa bu karakterlerin hangi yönlerini kıskanıyorsunuz? 34 - Be ğendi ğiniz karakterlerin özelliklerini örnek alıyor musunuz? Alıyorsanız, bunlar hangi özelliklerdir? 278

EK – 2 : GÖRÜ ŞME L İSTES İ

YA Ş C İNS İYET MEDEN İ HAL İ E Ğİ TİM MESLEK

15 Kadın Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 15 Kadın Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 15 Erkek Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 15 Erkek Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 15 Erkek Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci

16 Kadın Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 16 Kadın Bekar İlkö ğretim Satı ş Elemanı 16 Erkek Bekar İlkö ğretim Mekanik Çırak 16 Erkek Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 16 Erkek Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci

17 Kadın Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 17 Kadın Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 17 Kadın Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 17 Erkek Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 17 Erkek Bekar İlkö ğretim Restoran Çalı şanı

18 Kadın Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 18 Erkek Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 18 Erkek Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 18 Erkek Bekar Ortaö ğretim Çaycı 18 Erkek Bekar İlkö ğretim Tamirci Çıra ğı

19 Kadın Bekar Üniversite Ö ğrenci 19 Kadın Bekar Üniversite Ö ğrenci 19 Erkek Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 19 Erkek Bekar Ortaö ğretim Ö ğrenci 19 Erkek Bekar Açık Lise Temizlik Personeli 279

20 Kadın Bekar İlkö ğretim Tezgahtar 20 Kadın Bekar Ortaö ğretim Güvenlik Görevlisi 20 Erkek Bekar Üniversite Ö ğrenci 20 Erkek Bekar Üniversite Temizlik Elemanı 20 Erkek Bekar Ortaö ğretim Satı ş Elemanı

21 Kadın Bekar Üniversite Eğitim Danı şmanı 21 Kadın Bekar Ortaö ğretim Esnaf 21 Erkek Bekar Açık Lise İş siz 21 Erkek Bekar Açık Lise Komi 21 Erkek Bekar Üniversite Ö ğrenci

22 Kadın Bekar Üniversite Ö ğrenci 22 Kadın Bekar Açık Lise Market Çalı şanı 22 Erkek Bekar Ortaö ğretim Mobilya Dö şemecisi 22 Erkek Bekar Ortaö ğretim Berber 22 Erkek Bekar Üniversite Reyon Elemanı

23 Kadın Evli Yüksek Lisans Ö ğrenci 23 Kadın Bekar Ortaö ğretim AVM’de Satı ş Elemanı 23 Kadın Bekar Üniversite Servis Elemanı 23 Erkek Bekar Üniversite İş siz 23 Erkek Bekar İlkö ğretim İnternet Cafe Çalı şanı

24 Kadın Bekar Açık Ö ğretim Güzellik Uzmanı 24 Kadın Bekar Üniversite Kırtasiye Çalı şanı 24 Erkek Bekar Yüksek Lisans Ö ğrenci 24 Erkek Bekar Ortaö ğretim Güvenlik Görevlisi 24 Erkek Bekar Üniversite Satı ş Temsilcisi

280

EK – 3 : D İZİ TABLOSU Kanal D Atv

 Aşk-ı Memnu  Ezel  Hanımın Çiftli ği  Aşk ve Ceza  Geni ş Aile  Canım Ailem  Küçük Kadınlar  Samanyolu  Arka Sokaklar  Kasaba  Akasya Dura ğı  Parmaklıklar Ardında  Yaprak Dökümü  Adanalı  Kavak Yelleri  Aşk Bir Hayal  Unutulmaz  Kapalıçar şı Show TV Star TV

 Bu Kalp Seni Unutur Mu?  Kurtlar Vadisi Pusu  Kahramanlar  İhanet  Melekler Korusun  Makber  Maskeli Balo  Papatyam  Benim Annem Bir Melek  24  Prison Break

Fox TV TRT 1

 Ömre Bedel  Sakarya Fırat  Deniz Yıldızı  Bahar Dalları  Bez Bebek  Doludizgin Yıllar  Unutma Beni  Hicran Yarası  Arka Sıradakiler  Ayrılık  The O.C.  Zoraki Ba şkan  Lost  Koçum Benim  Dadı  Aşkın Gölgesinde  Analia

Samanyolu Kanal 7

 Tek Türkiye  Kurtlar Vadisi (eski)  Kırık Kalpler  Deli Yürek (eski)  4. Osman  Ekmek Teknesi (eski)  Kollama  Be şinci Boyut  Ölümsüz Kahramanlar  Kendi Okulumuza Do ğru  Do ğruluk Ekseni

Kanal 1 TürkMax

 Emret Komutanım  Açık Mutfak  Aşkım A şkım  Kahve Bahane  Yalancı Romantik  1 Kadın 1 Erkek  Komiser Rex  Dawson’s Creek

281

Cnbc-e e 2

Gossip Girl The Tudors Heroes Breaking Bad The Prisoner Umutuz Ev Kadınları The Big Bang Theory Hollyaks Without a Trace Mad Men Cold Case Dexter One Tree Hill Thu Closer SCRUBS Dirt Ghost Whisperer Its Always Sunnuy in Philadelphia The Simsons Nip/Tuck Family Guy Desperate Housewives Merlin.

DiziMax ComedyMax

Crash Rules of Engagement Dirty Sexy Money The Middleman 90210 The Game Grey's Anatomy What I Like About You Kyle XY 30 Rock Harper's Island The Office Brothers&Sisters House M.D. Samantha Who? Monk Arli CSI: Miami Worst Week Lost Everybody Loves Raymond NCIS Bones NUMB3RS Third Rock From The Sun Law&Order. Yer Dear King Of The Hill Reaper Weeds.

TNT Silent Witness Spooks Aile Ba ğları Kanıt Pe şinde 30 Rock Ugly Betty The Office MacGyver Supernatural Kyle XY New Amsterdam Seinfeld Derin Karanlık Hope&Faith The Man Who Cried Cinayet dosyası Monk Yakın ve Uzak Law and Order My Wife and Kids House The West Wing October Road The Glass Virgin Damages Life

282

ÖZGEÇM İŞ

Vahit İlhan, 1979 yılında Bo ğazlıyan’da do ğdu. Ortaö ğrenimini Yozgat Anadolu Lisesi’nde tamamladıktan sonra 1997 yılında Marmara Üniversitesi İleti şim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü’ne girip, 2001 yılında aynı bölümden mezun oldu. 2002 yılında Erciyes Üniversitesi’nde akademik hayatına ba şlayıp, aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo Sinema Televizyon Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı. 2005-2008 yılları arasında Ankara Üniversitesi’nde ara ştırma görevlisi olarak çalı şıp, 2009 yılından itibaren tekrar Erciyes Üniversitesi İleti şim Fakültesi’nde görev yapmaya ba şladı. Yeni ileti şim teknolojileri, gündelik hayat, medya okuryazarlı ğı ve haber konularında yayınlanmı ş çalı şmaları bulunmaktadır.

İLET İŞİ M B İLG İLER İ Adres: Erciyes Üniversitesi İleti şim Fakültesi Radyo Sinema Televizyon Bölümü Melikgazi/Kayseri

Tel: 352 4374937-36163 E-posta: [email protected]