Yedi, DEÜ GSF Dergisi, Sayı 4, 2010, Sayfa 79 - 84 79

Postmodernizmin Cadısı: Diamanda Galas Hilmi TEZGÖR*

Özet Anahtar kelimeler: Performans Ses Şizofreni Abject’ Bu makalede, şov ile performans arasındaki, günümüzde iyice bulanıklaşan alanda sahiciliğiyle bir performans sanatçısı olarak öne çıkan Diamanda Galas’ın, müziğini edebiyat ve performans ile buluştururken politik tavrından da asla ödün vermeyişi üzerinde durulacaktır. Kendisi için “auteur” (yazar) nitelemesini tercih eden, üç buçuk oktavlık soprano Diamanda Galas, sesini kıyımla- ra uğrayanların, yurtlarından kovulan halkların, işkence görenlerin, ezilen kadınların, fahişelerin, toplumdan dışla- nan eşcinsellerin, AIDS hastalarının yanında, onların lehine bir silah gibi kullanıyor; özgürlük kavramına vurgu yaparak bizzat direnişin ve karşı koyuşun sesine dönüşüyor. Blues, gospel, caz, klasik müzik, folk, rembetiko ve rock etkili müziğinde ölüm, hastalık, kötülük, adaletsizlik gibi karanlık temaları daha çok kullanan Galas, Baudelaire, Artaud, Nerval, Pasolini, Genet, Poe, Celan, Adonis, Michaux, Vallejo gibi yazar ve şairlerin metinlerin- den de yararlanıyor. Bu makale, günümüz sanatında başkaldırının en güçlü kadın seslerinden biri olan Diamanda Galas’ın özgünlüğü- nü ve önemini vurgulamayı amaçlamaktadır.

Summary Keywords: Performance Voice Schizophrenia Abject This article will focus on Greek/American avant-garde artist Diamanda Galas and her uncompromising political atti- tude while her music meets performance and literature. While the boundaries between a show and a performance are blurring, Galas is also an important performance artist. Diamanda Galas has a voice range of three and a half octaves and she prefers the term ‘auteur’ for herself. She turns her great voice to a weapon for the sake of oppressed, expelled, tortured, externalized, ill-fated people, for the vic- tims of holocausts, genocides and plagues and for the outsiders. She insists on the term ‘freedom’ and speaks, sho- uts and screams for their resistance. Her music, influenced by blues, gospel, jazz, classical music, folk, rembetiko and rock has its dark themes like death, illness, evil and injustice. It also uses texts by marginal writers, poets and artists like Baudelaire, Artaud, Nerval, Pasolini, Genet, Poe, Celan, Adonis, Michaux and Vallejo. This article aims to stres the originality and importance of Diamanda Galas, one of the strongest voices of revolt in today’s art.

1. Giriş ğunu ve ‘şey’ hakkında olduğunu söyleyen Galas, Diamanda Galas, üç buçuk oktavlık bir “‘şey’in ta kendisi, yani ‘musibet’in sesi olmayı”1 ter- ses genişliğine sahip olan avangart bir müzisyen ve cih etmiş ve baştan beri, olup bitenin farkında olan ve performans sanatçısı. Albümlerinden çoğunu dünya- derin acılar çeken kişiler için müzik yapıyor. nın en büyük bağımsız plak şirketlerinden olan 1991 tarihli Feminine Endings: Music, Mute’un etiketiyle çıkarmış durumda ve günümüz Gender, and Sexuality kitabında Susan McClary, sanatında, sahip olduğu özgün yer ve radikal duruş Galas’ın “1970’lerde post-modern performans sanatı bağlamında bir benzeri yok. Türkiye’de pek tanınmasa sahnesinde ortaya çıktığını” ve “müzikal temsilin tari- da, özellikle Avrupa’da yakından takip ediliyor ve tak- hinde yeni bir aşamayı müjdelediğini” söyler. “Tam da dir görüyor. Pop müziğin çoğunlukla betimsel oldu- üstün bir hayal gücünün –hatta dehanın- özelikleri

Bu Bölümdeki Yazılar Hakem Değerlendirmesinden Geçmiştir. YEDİ *Öğr. Gör., Yeditepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü YEDİ Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi 80

liğin dışsallaşmasından, görünür hale gelmesinden başka bir şey değildir. Baskın popüler medya aracılı- ğıyla kaçmanın neredeyse imkansız hale geldiği gün- delik şovlarda sahicilik ya da içtenlik aramaya kalkış- mak zaten boşunadır. Diamanda Galas ise sesini, şov ile performans arasındaki o bazen iç içe geçen bölgede tüm sahiciliğiyle duyurur ve bu sahicilik, onu bir per- formans sanatçısı olarak görmemizi sağlar. Dinlere göre doğa, Tanrı tarafından yara- tılmıştı ve bu nedenle olduğu gibi kabul edilmeliydi. İnsanoğlunun yapabilecekleri sınırlıydı ve Tanrı’nın yarattığı düzende, doğal olanla uyum ve bütünlük içinde yaşaması gerekmekteydi. Dinlerden önce, büyünün egemenliğini sürdürdüğü geçmişte ise ‘şaman’ı ilk performans sanatçısı olarak kabul etmek yanlış olmayacaktır. Tunguzcada ‘büyücü’ anlamına gelen ‘şaman’, doğaüstü güçleri bulunduğuna ve böy- lece doğada bir denetim kurabileceğine inanılan kişiy- di. Büyünün gücüne inanılan dönemlerde Diamanda GALAS şaman, doğaya meydan okumasıyla ilk performansı olarak görülen şeyler, müziğin her döneminde sahne- gerçekleştiriyordu. Performans, dünyevi olmayan ama ye konulup canlandırıldığında genellikle aklını yitir- aynı zamanda kutsallıktan arınmış olmakla da bir miş kadınlara yakıştırılmıştır” diyen McClary, Galas’ı paradoks içeren, hatta bazen müstehcenliğiyle kutsal- “kadınlar ve delilik hakkındaki daha önceki tasvirleri lıktan oldukça uzaklaşan bir ritüeldi. Şaman bunu esnekleştiren konvansiyonel çerçeveleme düzenekleri- kabilenin huzurunda, seyirci toplamaya çalışarak ne karşı koyduğu ve onlarsız da yapabildiği için”2 yapıyor ve doğayı dönüştürme, ona söz geçirebilme över. çabasını ritüele dönüştürüyordu. Simyacı da şaman gibi doğayı denetleyebilmeyi ister ama seyirci önüne Müzik yazarı Simon Reynolds da Joy çıkmaz, işini gizli yapardı. Ancak performansın içerdi- Press ile birlikte yazdığı Seks İsyanları kitabında bu ği içtenlik, şaman örneğinde sorgulamaya açıktır. tespiti vurgulamıştır: “Histeri bir anlamda gerek icra- Kendisinin söz konusu güce sahip olduğuna inanıp cılar gerekse hayranlar bakımından pop dünyasının inanmadığı bilinemez. Şaman bir şarlatan olduğunun asli malzemesidir.(…) Diamanda Galas kendisini farkındaydı belki de... proto-histerikler olarak görebileceğimiz cadılar dahil olmak üzere geçmişte eziyet edilmiş, şeytan yerine Günümüzde ise performans, şovun konmuş kadınlarla aynı çizgide konumlandırmıştı. aksine, içtenliği ve sahiciliği görünür kılan bir eylem (…) [Lydia] Lunch ve Galas cadıyı patriyarkiye karşı olarak kabul görüyor. 20. yüzyılın ilk folk-blues mücadele eden bir terörist olarak yeniden canlandır- şarkılarından beri kendi deneyimlerinden yola çıkarak dı.”3 şarkılar yazan müzisyenler bunu gerçekleştirebilmişler. Örneğin Billie Holiday’in müziği yaşantısıyla kesişir. Şarkılarındaki tüm aşklar ve hayal kırıklıkları bizzat 2. Performans mı, Şov mu? yaşanmıştır. Siyah olduğundan ancak arka kapıdan Öncelikle, ‘performans’ ve ‘şov’ arasında, girmesine izin verildiği kulüplerdeki konserleri başlı kimine göre daha belirginleşen, kimine göre ise gitgi- başına birer performanstır. Ünlü tarihçi Eric Hobsbawm de yok olan bir ayrımın gerekli olduğunun altının Sıradışı İnsan isimli kitabında Holiday’e de yer çizilmesi gerekebilir. Bu gerçekten önemlidir çünkü ayırmıştır: “[Onun] özgün başarısı, aşkın acılarına Guy Debord’un meşhur tanımlamasındaki gibi günü- başkaldıran ve arzu dolu o ince, pürüzlü, güzelliği ve müz toplumunda, ‘gösteri’ ya da ‘şov’ önem taşıyan hüznü insanın içine kazınan sesiyle söylediği kederli kavramlardır; öte yandan performans sanatı ise içten- ezgilerini çok yüce duyguların sahici ifadesine

Bu Bölümdeki Yazılar Hakem Değerlendirmesinden Geçmiştir. Tezgör • Postmodernizmin Cadısı: Diamanda Galas YEDİ 81

döndürmekti.”4 1977’de, Jean Genet’nin bir oyununda sırtı seyirciye dönük olarak siyah elbiseleriyle görünüyor ve trans Bir başka kadın blues şarkıcısı Janis durumuna girmeyi bekleyen bir şaman gibi 40 dakika Joplin’in sahne performanslarında da kendi duygusal öylece duruyordu, ta ki içinden “artık kendisi olma- yaşantısı görünürlük kazanmıştır. Örnekler yan” bir şey çıkana kadar. Akıl hastanelerinin yanı sıra çoğaltılabilir kuşkusuz. 1980’lerin başında ortaya sanat galerileri gibi mekânlardaki sıradışı performans- çıkan breakdance, önceleri müzikli bir performans lardan sonra, Avrupa’da ilk sahne alışı Fransa’daki sanatı, bir altkültürün kendini ifade ediş biçimiydi. d’Avignon Festivali’nde 1979’da oldu ki bu, Yugoslav Sonraları ise bu durum, Hollywood’da rol kapma besteci Vinko Globokar’ın ölüme terk edilen bir Türk mücadelesine dönüşecekti. kadını anlattığı, politik içerikli operası Un Jour Comme 1960’lardaki Happening ve Fluxus un Autre’da bir başroldü. Globokar bu yapıtında “lirik akımlarından Hermann Nitsch gibi provokatif Viyana bir soprano olarak başlayan ve yabanıl bir hayvan gibi Aksiyoncuları’na ya da heavy metal müziğinin görsel biten” bir kadın sesine ihtiyaç duymuştu. Galas solo yanına vurgu yapan Alice Cooper, Ozzy Osbourne performanslarıyla birlikte, kendi etkileyici vokal stilini gibi müzisyenlere uzanan geniş bir yelpazede Alman dışavurumcu operası Schrei’dan (‘shriek’) etki- performans ile şov arasındaki bulanık alanın izlerini lenerek oluşturdu. Bu form, beş mikrofon ve ekolu ses sürebilmek mümkündür. 1970 sonlarından bugüne efektlerinden oluşan bir sistemdi. kadar üretmeyi sürdüren Berlin çıkışlı Einstürzende Diamanda Galas ilk albüm kaydını ise Neubauten gibi endüstriyel müzik toplulukları ise 1982’de yaptı: Litanies of Satan (Şeytan Ayinleri). oldukça entelektüel ve karamsardılar. Bu gruplar Dinleyiciyi oldukça zorlayan bu albüm Charles insanlığın içinde bulunduğu durumunu son derece Baudelaire’in bir şiirinin vokal adaptasyonuydu ve karanlık görüyor ve sıra dışı sahne performanslarında çığlıklar, fısıltılar, hırıltılar ve inlemelerden oluşuyor- mahşer duygusunu görünür kılmak istiyorlardı. du. Müebbet hapse mahkûm birinin gözünden hapis- Örneğin, bir başka Alman grup olan Faust sahnede hane yaşantısını anlatan ve kendi adını taşıyan ve dinamit patlatıyor ve -tabii ki- güvenlik güçlerince sonra Panoptikon olarak tekrar basılan çalışmadan yasaklanıyordu. sonra Galas, ismini Edgar Allan Poe’nun ünlü öykü- Müzikte konser, resital ve yarışma; sahne sünden aldığı bir üçlemeye başladı: The Masque of sanatlarında oyun, opera, operet, bale, dans ve the Red Death (Kızıl Ölümün Maskesi). Bu üçleme, müzikal; bunların dışında ise sihirbazlık, illüzyon, sanatçının çok sevdiği erkek kardeşi (oyun yazarı) sirk, sesli okuma ya da meddahlık gibi alanlarda Dimitri Galas’ın da ölümüne sebep olan AIDS hastalı- devreye giren performans sanatçısı ile izleyici/dinleyici ğı hakkındaydı. 1986-1988 yılları arasında bu üç albüm arasındaki çizginin de bulanıklaştığı olmuştur. 1917’de (The Divine Punishment/Saint of the Pit/You Must Zürich’te ortaya çıkan ve kısa sürede yayılan ‘sanat- be Certain of the Devil) arka arkaya piyasaya çıktı. karşıtı’ sanat akımı Dada performanslarında izleyicinin 1989 Aralık’ında ise AIDS’li insanlara gösteriye katılımı ve onun performansı da önemlidir. karşı olmasıyla ‘kötü şöhretli’ kardinal O’Connor’ın katedraldeki ayini, bir grup sanatçının müdahalesiyle 3. Bir Cadının Hayatı yarıda kesilecekti. Galas’ın da aralarında olduğu bu Yunanlı Ortodoks bir çiftin kızı olan avan- grup dinsel hizmeti engellemekten tutuklandı. Sanatçı gart müzisyen ve performans sanatçısı Diamanda tutuklanırken “lanetlediğiniz ölümlerden siz sorumlu- Galas 1955 San Diego (Kaliforniya) doğumlu. Aynı sunuz” diye bağırıyordu. Kayıtları, New York’taki St. kentte büyüyen ve bir caz orkestrasında çalan babasın- John katedralinde yapılan konser albümü Plague dan ilk piyano derslerini alan Galas, şarkı söylemek- Mass (Veba Ayini) ise 1991’de yayımlandı. AIDS’e tense klasik bir piyanist olması için teşvik edilmiş ve karşı kayıtsız kalan Katolik Kilisesi’ne İncil’den parça- sıkı bir disiplin içinde büyütülmüş. Nörokimya ala- larla saldıran sanatçı, bu konserin henüz başında elbi- nında araştırmacı olarak da çalışan Galas, Kaliforniya sesini omuzlarından kaydırıp düşürecek ve konseri Üniversitesi müzik ve görsel sanatlar bölümüne girer- çıplak ama tüm vücudu kanla kaplı bir biçimde ken, uyuşturucular da hayatındaki yerini almış ve o, tamamlayacaktı. “cehennemin içine düşüp geri dönmüş.”5 1992 tarihli The Singer Galas’ın en ‘nor- Diamanda Galas sahnede ilk olarak mal’ albümüydü. Burada, aslen zenci köleler tarafın-

Bu Bölümdeki Yazılar Hakem Değerlendirmesinden Geçmiştir. YEDİ Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi 82

dan söylenmiş olan geleneksel blues ve gospel şarkıla- sadece ‘Diamanda’ olarak anılmalıyım; gösteri benim rının arasında ünlü klasik ‘I Put a Spell On You’nun hayatımın sadece bir parçası; özel, cinsel hayatım ve son derece farklı bir yorumu da vardı. 1993’teki konser korkaklara yasadışı ya da ahlaksız gelebilecek yanla- videosu Judgement Day, konser albümü Vena Cava rım da var”8 diyen yazar, sevdiği performansçılar ara- ve 1994’te Led Zeppelin’in bas gitaristi John Paul-Jones sında boksörleri, opera şarkıcılarını, sirkte gösteri ile rock yaptığı The Sporting Life’ın ardından, kısa yapanları, Yunan ve Arap şarkıcılarını ve tehlikeli vokal performanslarından ve çığlıklardan oluşan 1996 mesleklerde çalışan erkekleri gösteriyor. tarihli Schrei X albümü çıktı. Buna paralel olarak bir Diamanda Galas’ın sinema sahnesinden kitap da yayımlamıştı: The Shit of God (Tanrı’nın duyulmuşluğu da var. The Serpent and the Rainbow Dışkısı). 1997’de ise öykü türünün atası Edgar Allan filminde ‘ölümün sesi’ iken, aynı ses Francis Ford Poe’nun anısına hazırlanan bir albümde6, Amerikalı Coppola’nın Dracula filminde de dişi vampirlerden yazarın belki de kendisine en uygun öyküsünü seslen- birine ait. Ayrıca Oliver Stone’un Natural Born direcekti: ‘The Black Cat (Kara Kedi).’ Bu uzun öykü- Killers’ından Derek Jarman’ın The Last of England’ına nün kaydı tam 36 dakika 58 saniye sürüyordu. birkaç filmde onun şarkılarına rastlanıyor.9 1998’deki Malediction & Prayer’dan iti- baren Galas, kariyerini konser albümleriyle sürdürme- 4. Şizofreninin Sesi ye başladı. Farklı müzisyenlere birlikte çalışmalardan Diamanda Galas’ın üç buçuk oktavlık, sonra 2003’te La Serpenta Canta ve Defixiones, Will aşırı uçlar arasında gidip gelen, alçalan yükselen bir and Testament: Orders from the Dead’i çıkardı. Bu sesi var. Sesini istediği gibi kullanabildiği için, birbiri- ikinci albümdeki besteler, katledilen Ermeni, Yunan ve ne zıt duyguları rahatlıkla dışa vurabiliyor ve eğer Süryanilerin anısına kaydedilmişti. 2008’deki Guilty, isterse, parçalanmış bir iç dünyayı yansıtabiliyor. Guilty, Guilty ve 2010’daki The Cleopatra Set de kon- Çığlık atıyor, inliyor, mırıldanıyor, uluyor, homurda- ser albümleriydi.7 nıyor, fısıldıyor, haykırıyor, sayıklıyor. Hiçbir dilde Görüldüğü gibi ölüm, hastalık, acı çekme, karşılığı olmayan sözler çıkabiliyor ağzından. Onun, adaletsizlik, suçlama, onur kaybı gibi temalar bu tarzıyla şizofrenik bir söylem kurduğu söylenebilir. Diamanda Galas’ın müziğinin ana eksenini oluşturu- “Kendi buluşu olan beşli mikrofon tekniğini kullana- yor. Blues, free caz, gospel, protest folk ve rock ise rak, dinleyiciyi farklı yönlerden gelen seslerle kendi onun müziğini besleyen kaynaklar. Tabii klasik müzi- kafesinin içine alıyor ve çaresizlik/kapatılmışlık duy- ği, özellikle Verdi, Xenakis, Schönberg, Penderecki ve gusunun altını çiziyor.”10 Bu şarkı söyleme tarzı şizof- ünlü diva Maria Callas’ı bu listeye eklemek gerekiyor. renik, ‘bölünmüş’ kişiliklere ‘bütün’ benlik karşısında Entelektüel bir sanatçı olarak Galas edebi kaynaklar- bir özgürlük sağlıyor ve cinnet dışarı çıkartılabiliyor. dan da ilham alıyor, besleniyor ve bunları müziğine Onun akıl hastanelerindeki performans- yansıtıyor. Kullandığı metinlere/şiirlere bakınca başta ları ise buralarda alışılagelmiş olarak duyulan yatıştı- Charles Baudelaire, Gerard Nerval ve Antonin Artaud rıcı, sakinleştirici, adeta moronlaştıran müziklerin ter- olmak üzere Pier Paolo Pasolini, Jean Genet, William sine, tedirgin edici ve kışkırtıcı oluyor. Baskıya, dene- Burroughs gibi uçlarda dolaşan, radikal, anarşist ya da time, hapsedilişe karşı isyan eden, haykıran şizofreni- eşcinsel olan sanatçılara yakınlık duyduğu görülüyor. nin sesi!... “Konuşma gereksinimi duyarsınız, insanla- Dünya ile ilişkisinin coğrafi sınırlar içer- rın şizofrenleşmesinin nedeni budur: Gerçek yaşamda mediğini söyleyen sanatçı bestelerini beş-altı dilde ve bulamadıkları diyalogu kendi başına sağlamak için. tek başına yapıyor, performanslarını ise ondan fazla Uyuşturucu kullanımının bir nedeni de budur -yalnız dilde seslendiriyor. Örneğin, Defixiones, Will And ve yalıtılmış durumdaysanız diyalogdan yoksunsu- Testament albümündeki Udi Hrant’ın ‘Hastayım nuzdur-, bu temel bir özgürlük ve gereksinimdir. Bu Yaşıyorum’unu Türkçe söylemişti. Bir performans olmazsa, sonunda geberirsiniz,”11 diyor Galas. sanatçısı olarak görülse de o bundan hoşlanmıyor: Dövüş sanatlarının öğrenilmesini de şarkı “Kendim için performans sanatçısı deyimini kullan- söylemek için eğitilmeye benzetiyor; ikisinde de ener- mam. Bu deyimi sevmem. Hitchcock’un kullandığı jinin yoğunlaştırıldığını ve bedenin, adeta öldürücü ‘auteur’ (yazar) deyimi tercihimdir. Müziği yazarım, bir silaha dönüştürüldüğünü söylüyor. Motto’su gayet icra ederim, ışık oyununu tasarlayıp bir profesyonele açık: “Ben sesimi düşmanlara karşı bir silah olarak devrederim, ama bunu Wagner de yapıyordu. Ben

Bu Bölümdeki Yazılar Hakem Değerlendirmesinden Geçmiştir. Tezgör • Postmodernizmin Cadısı: Diamanda Galas YEDİ 83

kullanıyorum.”12 Eski Yunan’dan beri kadın sesi, poli- ben ile hastalıklı olan öteki arasındaki sınırı belirsiz- tik bir araç olmasının yanı sıra, büyüsel bilgi ve gücün leştirir. O halde abject, sağlıklı bir beden ve güçlü bir aktarımı için de kullanılmış, cadılara ve şamanistik ben için mutlaka dıştalanmalı, marjinalize edilmeli- deneyimlere bağlanmıştır. Galas’ın yapıtları şamanis- dir.”14 tik, büyüsel, ayinsel bir duyguya sahipler ve en baştan Diamanda Galas’ın sağlıklı bedenler beri böyle tanımlanıyorlar. “Tanrılara söylerken, ruhun adına konuşmadığı kesin. ‘Sono L’Antichristo’ adlı en uç noktalarında dolaşabilmek için mükemmel bir ağıtında ise “Ben vebayım / Ben Deccal’im” diyor. tekniğe sahip olmanız gerekir,”13 diye konuşuyor. “Çarmıhtaki İsa, teolojik düzeyde bir abject figürdür. Diamanda Galas’ın baskı altında kalmış, Galas ise onu kucaklayan, işkenceye uğrayan, aşağıla- ezilmiş, dışlanmış, aşağılanmış, susturulmuş olanlara nan oğlu için yas tutan Meryem. Ama onun edilgen bir karşı bir yakınlık duyduğu açık ve onların radikal bir Meryem olduğu sanılmasın.”15 Şarkıcının İtalya’daki sözcüsü olmayı gönüllü olarak üstleniyor. O, kıyımla- bir konseri Şeytan’ın (İblis’in) diliyle beddualar oku- ra uğrayan, yurtlarından kovulan halkların, işkence duğu, Tanrı’da umut olmadığını ve Şeytan’ın her görenlerin, fahişelerin, cinsel azınlıkların, dışlanan zaman kral olarak kaldığını söylediği için engellenmiş. AIDS hastalarının yüksek sesli bir temsilcisi. Tam bu Galas’ın kendi cinsine ilişkin görüşlerinin noktada sanatçının, hayatının bir döneminde fahişelik de genel kabulün dışında olduğunu söylemek müm- ve striptiz yaptığını da belirtmek gerekiyor, ki önemli kün: “Bence kadınların bir ideali olmalı: Eşit şekilde tecrübeler olarak görüyor bu süreci. ‘Bayan Zina’ adını davranacağınız yegane kişiler diğer kadınlardır.(…) kullanan Galas bu dönemde özellikle zenci travesti Folk müzik dinlemeseler bile bunu sorun etmeyen fahişelerle dostluk kurmuş: “Kadın olmanın ne demek güçü kadınlar. Çok güçlü, çok egzotik kadınlar..(…) olduğuna dair pek çok şeyi onlardan öğrendim, kadın Güzel olmasalar bile derin, sevgi dolu, sıradışı kadın- rolünün gücünü ve nasıl kullanılacağını” diye konu- larla çevrili olmak hoş olurdu.(…) Kadınların kendile- şuyor. Ancak sanatçının HIV pozitiflilere yakınlık rini bir av olarak değil yırtıcı hayvanlar olarak görme- duymasının tek nedeni erkek kardeşinin ölümü değil. li.(…) Sokakta giderken kendilerini görünmez kılan Başka arkadaşlarını da bu hastalık sebebiyle yitirimiş kadınlar beni hasta ediyor, bu değişmeli. En önemli Galas ve her fırsatta onlarla özdeşleştiğini dile getiri- şey tavırdır; bunu ister fiziksel yetilerinizle sağlayın, yor. Eski Ahit’ten yaptığı bir alıntı ise şöyle: ister tabanca kullanın.”16 “Cehenneme gönderilenlerin arasına ben de dahil edildim.” Diana Ross’un efsanevi grubu Supremes’in ünlü ayrılık şarkısı ‘My World is Empty Without 6. Sonuç You’yu, o, AIDS’in kendinden ayırdığı kardeşi ve Diamanda Galas statükoya savaş açmış dostları için yorumluyor. özgün bir sanatçı. Şov ile performans arasındaki, günümüzde giderek bulanıklaşan alanda sahiciliğiyle bir performans sanatçısı olarak öne çıkıyor. Edebiyatı 5. ‘Abject’ Kavramı müziğine katarak her ikisini de canlandırıyor. Üç Yazar Halil Turhanlı, feminist ve psikana- buçuk oktavlık sesiyle “son derece içsel, temel ve hatta litik edebiyat eleştirisinde çok önemli bir isim olan iyileştirici bir etki yaratıyor. (…) Soyut, elitist ‘Yeni Julia Kristeva’nın ‘sefil’ ya da ‘alçak’ diye de çevrilebi- Müzik’ ile ilgisi olmayan yoğun, politik ve şiirsel bir len ‘abject’ kavramının, Galas’ın müziğinin ve vokali- duygusal zemin yaratıyor.”17 Müziğe ilişkin sınırlı nin yorumlanmasında açıklayıcı olabileceğini düşünü- anlayıştan kurtulmaya ve dürüst olmaya yıllar önce yor: “Kristeva’nın terminolojisinde abject, estetik, karar vermiş. Yapıtlarını ‘güvenli ve işe yaramaz’ bir semiyotik ve psikanalitik düzeylerde anlam taşıyan müzik anlayışından ayırıyor; gerçekliğin damıtılmış bir kavramdır. Abject hem tiksinti verir, hem de cezbe- haline ulaşarak zehirlerden arınıyor. Bugün, bunu der. İdrar, dışkı, semen, tükürük, vajinal akıntılar, adet başarabilmek bir yana, buna kalkışma cesaretini göste- döneminde akan kan... (…) Abject ne bedenin bir par- renlerin sayısı bile çok az. çasıdır, ne de ondan bütün bütüne ayrıdır. (…) Başka bedenlere de sızar. Sağlığı ve saflığı tehdit eder. Bu bakımdan virüs de abject’tir. Sınırları çizilerek oluştu- rulmuş güvenlik alanlarına sızan abject, statik kimliği, heteroseksist ve matrimoniyal düzeni bozar. Sağlıklı

Bu Bölümdeki Yazılar Hakem Değerlendirmesinden Geçmiştir. YEDİ Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi 84

KAYNAKÇA ●● Galas, Diamanda. Söyleşi: Andrea Juno, Alışılmadık Sesler, der. Hira Doğrul, Ankara: Dost Yayınları, 1999. ●● Hobsbawm, Eric. Sıradışı İnsan: Direniş, İsyan ve Caz, çev. Işıtan Gündüz, İstanbul: Bulut Yayın Dağıtım, 2000. ●● McClary, Susan. Feminine Endings: Music, Gender, and Sexuality, Minnesota: University of Minnesota Press, 1991. ●● Neal, Charles. Tape Delay, Middlesex: SAF Press, 1987. ●● Pekel, Levent. “Bizzat Cehennem”, Roll, 3, İstanbul: 1997. ●● Reynolds, Simon-Joy Press. Seks İsyanları, çev. Mehmet Küçük, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1996. ●● Tezgör, Hilmi. “Müzikle Performans... Diamanda Galas...”, Sanat Dünyamız 67, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1998. ●● Turhanlı, Halil. Ütopyanın Sesleri, İstanbul: Çiviyazıları Yayın, 2001. ●● http://en.wikipedia.org/wiki/Diamanda_Galas ●● http://www.diamandagalas.com/

NOTLAR 1. Diamanda Galas, Söyleşi: Andrea Juno, Alışılmadık Sesler, der. Hira Doğrul, Ankara: Dost Yayınları, 1999, s. 210. 2. Susan McClary, Feminine Endings: Music, Gender, and Sexuality, Minnesota: University of Minnesota Press, 1991, s. 102. 3. Simon Reynolds-Joy Press, Seks İsyanları, çev. Mehmet Küçük, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1996, s. 292-293 4. Eric Hobsbawm, Sıradışı İnsan: Direniş, İsyan ve Caz, çev. Işıtan Gündüz, İstanbul: Bulut Yayın Dağıtım, 2000, s. 372 5. Galas, Söyleşi: Andrea Juno, Alışılmadık Sesler, s. 215. 6. Closed on Account of Rabies-CD, Mercury/Universal Records, 1997. 7. http://www.diamandagalas.com/discography.htm 8. Galas, Söyleşi: Andrea Juno, Alışılmadık Sesler, s. 206. 9. http://en.wikipedia.org/wiki/Diamanda_Galas 10. Levent Pekel, “Bizzat Cehennem”, Roll 3, İstanbul: 1997, s.36. 11. Galas, Söyleşi: Andrea Juno, Alışılmadık Sesler, s. 206. 12. A.g.y. 13. A.g.y., s.213 14. Halil Turhanlı, Ütopyanın Sesleri, İstanbul: Çiviyazıları Yayın, 2001, s. 159. 15. A.g.y., s. 160 16. Galas, Söyleşi: Andrea Juno, Alışılmadık Sesler, s. 206. 17. A.g.y., s. 208.

Bu Bölümdeki Yazılar Hakem Değerlendirmesinden Geçmiştir.