VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ & SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KÜLTÜREL MİRAS VE MÜZECİLİK LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU (23-24 Mayıs 2019) Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi PROGRAM KİTAPÇIĞI VE ÖZETLER

Düzenleme Komitesi

Sempozyum Başkanı

• Prof. Dr. Recai Karahan • Prof. Dr. Rafet Çavuşoğlu

Sempozyum Sekreterya

• Dr. Öğr. Üyesi Tahsin Korkut • Dr. Öğr. Üyesi Ercan Çalış • Öğr. Gör. Cem Haydaroğlu • Araş. Gör. Ayşegül Bekmez • Araş. Gör. Erdal Polat • Araş. Gör. Sinan Kılıç

Sempozyum Onur Kurulu

• Prof. Dr. Hamdullah Şevli (Rektör) • Prof. Dr. Zeki Taştan (Dekan) • Prof. Dr. Fethiye Erbay (İ.Ü. Müzecilik Bölümü, Bölüm Başkanı)

Sempozyum Düzenleme Kurulu

• Prof. Dr. Rafet Çavuşoğlu • Prof. Dr. Gülsen Baş • Doç. Dr. Hanifi Biber • Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Kulaz • Dr. Öğr. Üyesi Osman Aytekin • Dr. Öğr. Üyesi Yalçın Karaca • Dr. Öğr. Üyesi Güler Yılmaz • Erol Uslu (Müze Müdürü)

Sempozyum Bilim Kurulu

• Prof. Dr. A. Ali Bayhan • Prof. Dr. Abdülhamit Tüfekçioğlu • Prof. Dr. Ali Boran • Prof. Dr. Bekir Deniz • Prof. Dr. Cevat Başaran • Prof. Dr. Fethiye Erbay • Prof. Dr. Gülsen Baş • Prof. Dr. Kadir Pektaş • Prof. Dr. Mehmet Işıklı • Prof. Dr. Mehmer Karaosmanoğlu • Prof. Dr. Rafet Çavuşoğlu • Prof. Dr. Recai Karahan • Prof. Dr. Zeki Taştan • Doç. Dr. Ali Yalçın Tavukçu

• Doç. Dr. Eylem Güzel • Doç. Dr. Hakan Yılmaz • Doç. Dr. Hanifi Biber • Doç. Dr. Kemal Özkurt • Doç. Dr. Korkmaz Meral • Dr. Öğr. Üyesi Ercan Çalış • Dr. Öğr. Üyesi Edip Yılmaz • Dr. Öğr. Üyesi Gulan Ayaz • Dr. Öğr. Üyesi Güler Yılmaz • Dr. Öğr. Üyesi Hasan Buğrul • Dr. Öğr. Üyesi İsmail Coşkun • Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Kulaz • Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Top • Dr. Öğr. Üyesi Nükhet Eltut Kalender • Dr. Öğr. Üyesi Oktay Başak • Dr. Öğr. Üyesi Osman Aytekin • Dr. Öğr. Üyesi Sabahattin Erdoğan • Dr. Öğr. Üyesi Süleyman Bülbül • Dr. Öğr. Üyesi Tahsin Korkut • Dr. Öğr. Üyesi Yalçın Karaca • Dr. Öğr. Üyesi Zerrin Aydın Tavukçu

VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ & SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KÜLTÜREL MİRAS VE MÜZECİLİK LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU (23-24 Mayıs 2019) Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi PROGRAM

23. 05. 2019 Perşembe / 10:30-11:15

AÇILIŞ TÖRENİ: Prof. Dr. Cengiz Andiç Kültür Merkezi

(Vali) Mehmet EMİN BİLMEZ

(Rektör) Prof. Dr. Hamdullah ŞEVLİ

(Dekan) Prof. Dr. Zeki TAŞTAN

(Sempozyum Başkanı) Prof. Dr. Recai KARAHAN- Prof. Dr. Rafet ÇAVUŞOĞLU

OTURUMLAR

I.OTURUM (11:15- 12:15) Prof. Dr. Cengiz Andiç Kültür Merkezi (Oturum Başkanı) (Prof. Dr. Gülsen BAŞ TERZİOĞLU) Fırat ALLAK “Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın Baniliğinde İnşa Edilen Ticari Yapılar” Dilara DEMİRTAŞ-Prof. Dr. Rafet ÇAVUŞOĞLU “Çavuştepe Örnekleri Işığında ’da İğ (Öreke) Kullanımı”

Hüseyin ŞAN- Dr. Öğr. Üyesi Yalçın KARACA “Ahlat Müzesinde Bulunan Çarkıfelek Motifli Bir Haçkar (Mezar Taşı)"

II. OTURUM

(14.00 – 15.00) EDEBİYAT FAKÜLTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ 2 NOLU ERCİŞLİ EMRAH SALONU SALON

Oturum Başkanı: Prof. Dr. Rafet Oturum Başkanı: Dr. Öğr. Üyesi ÇAVUŞOĞLU Mehmet KULAZ

Hatice ENGİN-Dr. Öğr. Üyesi Yenal SÜRÜN -Prof. Dr. Rafet Mehmet KULAZ ÇAVUŞOĞLU “Ahlat Müzesinde Bulunan Kitabe “Çavuştepe Kalesi’nde Ele Geçen Ok Örnekleri” Uçları” Mustafa KAYA- Dr. Öğr. Üyesi Gülsün EBİRİ Osman AYTEKİN “Anadolu Selçuklu Çağında Bir Yapı “Hatay’daki Osmanlı Mihraplarında Bünyesinde İnşa Edilen Kadın Öne Çıkan Özellikler” Türbeleri”

Başak Burak – Dr. Öğr. Üyesi Eda ERİŞ KIZGIN Mehmet TOP “XVI. Yüzyıl ’unda Külliye “Adana Ulu Camii Mihrabı Üzerine Tasarımı İçerisinde Yer Alan Sıbyan Bir Değerlendirme” Mektepleri”

Ara(10 dk

III. OTURUM (15.00 – 16.00) EDEBİYAT FAKÜLTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ 2 NOLU ERCİŞLİ EMRAH SALONU SALON

Oturum Başkanı: Doç Dr. Hanifi Oturum Başkanı: Dr. Öğr. Üyesi BİBER Osman AYTEKİN Erdal POLAT- Doç. Dr. Hanifi Emre GÜNAY BİBER “Kilikia Bölgesi Akhaimenid “ Müzesi’ndeki Eyyûbî Dönemi Dönem İdari Sistemi” Figürlü Sikkeleri”

Ufuk ELYİĞİT- Dr. Öğr. Üyesi Gülcan ÖZBEK- Dr. Öğr. Üyesi Osman AYTEKİN Osman AYTEKİN “ Barıştepe (Salhe) Köyü “Anıtsal Kültür Varlıklarının Müze Mor Yakup Manastırı” Olarak Kullanılması Çerçevesinde Mardin Müzesi ve Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi Örnekleri” Ayşenur SEZGİN- Dr. Öğr. Üyesi Ahmet BODAKÇİ-Dr. Öğr. Üyesi Mehmet TOP Mehmet KULAZ “Ankara Vakıf Eserleri Müzesi ve “Kültürel Mirasın Korunması Teşhir Biçimleri” Bağlamında Mardin Müzesindeki Osmanlı Mezar Taşları” Ara(10 dk)

IV. OTURUM (16.00 – 17.00) EDEBİYAT FAKÜLTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ 2 NOLU ERCİŞLİ EMRAH SALONU SALON

Oturum Başkanı: Dr. Öğr. Üyesi Oturum Başkanı: Dr. Öğr. Üyesi Yalçın KARACA Oktay BAŞAK Koçali İPEK Yaşar ÖZRİLİ- Dr. Öğr. Üyesi Oktay “Nesturi Kiliselerinin Tarihsel BAŞAK Gelişimi Ve Koçanıs Kilisesi” “Türkiye’de Özel Müzeciliğin Pera Müzesi Örneği” Muazzez AKKURT- Dr. Öğr. Mehmet DİNÇ-Prof. Dr. Rafet Üyesi Tahsin KORKUT ÇAVUŞOĞLU “ Kars’taki Rus Dönemi Askeri “Çavuştepe Kalesi’nden Pişmiş Garnizonlarda Yer Alan Kilise Topraktan Kap Eklentileri” Örnekleri” Esra POLAT-Prof. Dr. Recayi Ömer TANYÜREK- Dr. Öğr. Üyesi KARAHAN İsmail COŞKUN “ Osmanlı Minyatür Sanatında Elçi “Çetintaş (Hergöl)Kaya Mezarı” Kabulleri”

24. 05. 2019 CUMA

I. OTURUM (09.30 – 11.30) EDEBİYAT FAKÜLTESİ ERCİŞLİ EMRAH SALONU Oturum Başkanı: Dr. Öğr. Üyesi Mehmet TOP Naime KUŞMAN- Rafet ÇAVUŞOĞLU “Van-Kalecik Urartu Nekropolü Boncuk Buluntuları”

Elif TATLI “Harput Kale Hamamı Restorasyon Amaçlı Sondaj Kazısında Bulunan Sırlı Ve Sırsız Seramikler” Erdal ÖZGÜNER- Doç Dr. Hanifi BİBER “Çavuştepe Kalesi’nde Ele Geçen Dirgen Motifli Seramikler”

II. OTURUM (10.30-11.30)

EDEBİYAT FAKÜLTESİ ERCİŞLİ EMRAH SALONU Oturum Başkanı: Dr. Öğr. Üyesi Oktay BAŞAK

Evin TELLİ- Dr. Öğr. Üyesi Mehmet TOP “Mort Şimuni Kilisesinde Kduşkudşin Unsuru Ve Süryani Dini Mimarisindeki Yeri” Sinan ARAS- Prof. Dr. Rafet ÇAVUŞOĞLU “Çavuştepe Kalesi Depolarının Koruma ve Onarım Çalışmaları” Ömer AVNİ YONUS- Süleyman BÜLBÜL “Irak Erbil’de Son Dönem Bir Grup Osmanli Kışla Ve Bedesteni”

VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ & SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KÜLTÜREL MİRAS VE MÜZECİLİK LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU

(23-24 Mayıs 2019) Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

ÖZETLER

KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASI BAĞLAMINDA MARDİN MÜZESİNDEKİ OSMANLI MEZAR TAŞLARI Ahmet BODAKÇİ* Mehmet KULAZ* ÖZET Dünyadaki hızlı sanayileşmenin etkisiyle ortaya çıkan fiziksel, sosyal, ekonomik ve psikolojik sorunlara bağlı olarak hızla büyüyen şehirler; mimari eserler başta olmak üzere höyük, ören yerleri, sit ve mezarlıklar gibi birçok kültürel miras öğesinin tahrip edilmesine veya hızla yok olmasına neden olmaktadır. Birleşmiş Miletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından kabul edilen “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” kapsamında korunması gereken kültürel varlıklar kapsamına mezar ve mezarlık alanları da dâhil edilmiştir. Önceleri yerleşim yerlerinin ve surların dışında kurulan mezarlık alanları, şehirlerin zamanla büyümesine bağlı olarak yerleşim birimlerinin içinde kalmıştır. Şehirlerin büyümesine bağlı olarak görülen çarpık kentleşme ve insan faktöründen dolayı söz konusu alanların gün geçtikçe tahrip edilmesinden dolayı önleyici korunmaların alınmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Sivil ve dini mimarisinin yanı sıra mezar mimarinin ana yapı malzemesini oluşturan doğal taşların çıkarılıp, işlendikten sonar zamanla yüzeylerinde bazı olumsuzluklar görülmektedir. Bunlar sahip oldukları fiziksel ve mekanik özelliklerin yanında iklim koşulları, sıcaklık, yağış farkı, sanayi gazları, alterasyona uğrama, çürüme, likenleşme gibi olumsuzluklar görülmektedir. Yerinde yapılacak etkin, önleyici ve iyileştirici korumalarla bu kültürel miras öğelerinin muhafaza edilmesi, taşınabilir olanların da müzelere taşınarak koruma altına alınması önem arz etmektedir. Çalışma konusunun kapsamını oluşturan Somut Kültürel Mirasın Korunması Bağlamında Mardin Müzesindeki Mezar Taşları Örneğinde hibe ve satın alma yoluyla koruma altına alınmış olan ve 19. yüzyıl ile 20. yüzyılın başına tarihlenen 18 mezar taşından 5 örnek ele alınmış; tipolojileri, süsleme özellikleri incelenirken tespitlere varılmaya çalışılmıştır. Bu eserlerin koruma altına alınması; doğal ve doğal olmayan zararlardan korunması hususunda gerekli önleyici çalışmaların yapılmasının gerekliliğine değinilmiştir. Anahtar Kelimeler; Kültür, Kültürel Miras, Mezar Taşı

* Öğr. Gör., Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Van Meslek Yüksek Okulu, Geleneksel El Sanatları Bölümü. * Dr. Öğr. Üyesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

OTTOMAN TOMBSTONES IN THE MARDIN MUSEUM IN THE CONTEXT OF CULTURAL HERITAGE PROTECTION ABSTRACT Cities that are growing fast depending on physical, social, economic and psychological problems arising with the impact of rapid industrialization in the world cause devastation or destruction of many cultural heritage elements such as mounds, archaeological sites, ruins, cemeteries, and architectural works in particular. Cultural assets that must be protected under the “Convention Concerning the Protection of the World Cultural and Natural Heritage” adopted by the United Nations Education, Science and Culture Organization (UNESCO) also include burial sites and cemeteries. Burial sites that used to be built outside settlements and walls in the past have remained within residential areas today with the expanding of cities over time. Preventive protection is needed as these areas are subject to destruction day by day because of human factor and unplanned urbanization stemming from the growth of cities.

Natural stones, the main construction material of cemetery architecture as well as civil and religious architecture, undergo unfavorable changes in their surfaces after their extraction and processing. Such changes can be a result of their physical and mechanical features as well as climatic conditions, temperature, rainfall difference, industrial gases, alteration, decomposition and lichenization. It is important to preserve these elements of cultural heritage with appropriate effective, preventive and curative protection, and bring movable ones to museums to take under protection. Within the scope of the Case of Gravestones in Mardin Museum in the Context of Preserving Tangible Cultural Heritage, the study analyzed 5 samples from 18 gravestones dating back to the 19 th and early 20 th centuries and put under protection either through grant or purchasing, seeking to reach some findings based on the examination of their typology and ornamental characteristics. As a result, the study demonstrated the necessity of conducting preventive work for taking these assets under preservation, and protecting them from natural and unnatural harms. Keywords; Culture, Cultural Heritage, Tombstone.

ANKARA VAKIF ESERLERİ MÜZESİ VE TEŞHİR BİÇİMLERİ Ayşenur SEZGİN* Mehmet TOP*

ÖZET Türk kültürünün maddi ve manevi birikimlerine sahip çıkılarak yaşatılması, genç kuşaklara aktarılması, insanlar arasındaki yardım duygusunun geliştirilmesi ve dayanışmanın önemini vurgulaması açısından ülkemizin en önde gelen kurumlarından birisi olan Vakıflar Genel Müdürlüğü, sosyal, ekonomik, kültürel ve yurt savunması gibi pek çok alanda hizmet vermektedir. Kültür ve sanat konusundaki en önemli hizmet alanlarından biri de müzecilik faaliyetleridir. Vakfedilen eserlerin korunması, bakımı, onarımı ve ziyaretçilere sunulması için Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlı müzeler kurulmuştur. Bu müzelerden biri olan Ankara Vakıf Eserleri Müzesi, modern bir anlayışla kurulan ve vakıf müzelerinin seçkin örneği konumundadır. Ankara Ulus’ta yer alan Ankara Vakıf Eserleri Müzesi’nin tarihi Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar uzanmaktadır. 1927-1928 yıllarında yaptırılan bina ilk Hukuk Mektebi olarak kullanılmıştır. 2004’te boşaltılarak Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından müze amaçlı kullanılmak üzere bakım ve onarımı yapılan bina, 2007 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır. İki katlı olan binanın alt katı depolar, konservasyon laboratuvarı, halı yıkama havuzu ve sergi salonuna ayrılmıştır. İkinci kat ise dört farklı sergi salonu şeklinde düzenlenmiştir. Müzede taşınabilir nitelikteki çeşitli vakıf eserleri sergilenmektedir. Koleksiyonu halılar, kilimler, sedef kakmalar, bronz eserler, ahşap oymalar, Kuran-ı Kerimler, hat yazıları, Vakıflar Genel Müdürlüğünce kullanılmış fotoğraf makineleri, cam filmler ve aksesuarlar oluşturmaktadır. Müzede ayrıca bir zamanlar bulundukları yapılardan yurt dışına kaçırılan kimi vakıf eserleri de uzun ve ısrarlı hukuki süreçlerden sonra geri getirilerek sergilenmeleriyle ayrı bir değer taşımaktadır. Müzedeki bu eserlerin sergilenmesinde kullanılan çağdaş müzecilik yöntemleri sergiye bambaşka bir hava katmaktadır. Koleksiyon sergileme biçimleri olarak kilimler ve halılar için hareketli panolar, çekmeceler, cam zeminler; diğer eserler için cam vitrinler, ahşap kemer açıklıkları, bilgi panoları gibi farklı tasarımda seksiyonlar oluşturulmuştur. Sergileme biçimleri, gereksinimlerin ve teknolojinin zaman içinde geçirdiği evrime bağlı olarak sürekli değişen ve yenilenen bir biçim almaktadır. Bu bildiri kapsamında, Ankara Vakıf Eserleri Müzesi’nde eserlerin çeşitliliği ve sergileme biçimleri üzerinde durulacaktır. Vakıf eserlerinin ziyaretçiye anlamlı bir bütün olarak ulaşması için klasik sergileme biçimlerinin yanı sıra

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü. * Dr. Öğr. Üyesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü

modern sergileme ve sunum tekniklerinin kullanılması yerinde ve gerekli bir uygulama olacaktır. Böylelikle ziyaretçilerin bu eserlere ve müzelere olan ilgisi artacak ve ziyaretçi sayısı çoğalacaktır.

Anahtar Kelimeler: Vakıf, Müzecilik, Koleksiyon, Sergilenme, Seksiyon, Teknik

THE MUSEUM OF ARTISTIC WORKS OF ANKARA FOUNDATION AND THE FORMATS OF EXHIBITION

ABSTRACT

As one of the leading institutions of our country, the General Directorate of Foundations serves in many areas such as social, economic, cultural and homeland defense, in order to keep the Turkish cultural and spiritual materials by keeping them alive, transferring them to young generations, improving a sense of collaboration among people and emphasizing the importance of solidarity. One of the most important service areas in the field of culture and art is museum activities. In order to protect, maintain, repair these treasures and present them to the visitors, the museums afiliated with the General Directorate of Foundations were established. One of these museums, The Museum of Artistic Works of Ankara Foundation, is a distinguished example of its kind founded with a modern understanding and approach. The history of this foundation dates back to the early years of the Republic. The building which was constructed in 1927-1928 was used as the first law school. In 2007, the building was evacuated and repaired for use by the General Directorate of Foundations. The lower storey of the two-storey building is divided into warehouses, conservation laboratory, carpet washing pool and exhibition hall. The second floor consists of four different exhibition halls. In the museum, various portable works of art are exhibited. Collection of carpets, kilims, mother-of-pearl inlays, bronze works, wood carvings, The Holly Quran, calligraphy, General Directorate of Foundations used cameras, glass films and accessories. In the museum, some of the foundation works, which were once stolen from the buildings and later found to have been taken abroad, have a special value after they have been brought back after long and persistent legal processes. The contemporary museum formats used in the exhibition of these unique works in the museum bring a whole new touch to the exhibition. Collective display formats include movable panels, drawers, glass floors for carpets. Various other artistic items in different designs such as glass showcases, wooden arch openings, information boards were designed for other works. Exhibition formats are constantly changing and being renewed, depending on the evolution of requirements and

technology over time. Within the scope of this paper, the works of Ankara Foundation Works Museum will focus on the variety of Works and the forms of display. In order for the works of the Foundation to reach the visitor as a meaningful whole, the use of modern display and presentation techniques as well as classical display methods will be a necessary and appropriate application. Thus, the interest of visitors to these artifacts and museums will increase and the number of visitors will increase.

Keywords: Foundation, Museology, Collection, Exhibition, Section, Format

ADANA ULU CAMİİ MİHRABI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Başak BURAK* Mehmet TOP* ÖZET

Ramazanoğluları Beyliği 14. yy başlarından itibaren tamamen Memlüklere bağlı bir beylik olarak siyasi ve kültürel faaliyetlerini sürdürmüştür. 1608 yılından itibaren Osmanlıların bölgede güçlenmesinden sonra hakimiyet el değiştirmiştir. Osmanlı ve Memlük arasındaki bölgede kalan Ramazanoğulları’nın kültürel ve sanatsal faaliyetleri de bu durumdan etkilenmiştir. Bölgede ki siyasi değişiklikler mimari ve sanat faaliyetlerini de önemli ölçüde değişikliğe uğratır. Osmanlıların bölgeye geç gelmesinden dolayı üslup özellikleri daha çok batılılaşma döneminde ortaya çıkmıştır. Bu durum yeni sanat ve mimari anlayışların oluşturduğu kendine özgü bir kimlik için ortam hazırlamıştır. Geçen süreç Ramazanoğulları için önemlidir.

Beylik dönemi çerçevesinde Ramazanoğluları Cami, mescit, namazgâh, medrese, han, hamam, türbe, imaret, çeşme, sebil, arasta, konak ve çok sayıda dükkân, değirmen gibi imar faaliyetlerinde bulunmuştur. Beyliğin sınırları içerisindeki en büyük, en zengin ve önemli özelliklere sahip amisi, şüphesiz Adana Ulu Camisi’dir. Cami; türbe, medrese, mescit, imaret, hamam, arasta, çarşı, çeşme, konak, selamlık adıyla tanınan bir külliye içeriside bulunur. Konumuzun başlığını oluşturan Adana Ulu Cami mihrabı ise; hem tipolojik hem de üslup açısından değerlendirilmiştir. Adana’nın kendine özgü sanat yorumu içinde Adana Ulu Cami Mihrabı önemli yer tutar. Söz konusu mihrapta Osmanlı, Kuzey Suriye, Zengi, Memlük özelliklerini bir arada görürüz. Bu özelliklerin bir arada görülmesinin ana sebebi, coğrafi yakınlıktır. Güneyli etkiler diye basitçe tanımlayamayacağımız bu etkiler, sembolizm ile fonksiyonellik arasında farklı şekillerde ifadesini bulmuştur. Mihrab süsleme ve kütleselliğiyle dikkat çekmektedir. Adananın kendine özgü sanat yorumu içinde Ulu Caminin mihrabı etkileşimler sonucunda, kendine özgü bir sanat kimliği ortaya çıkarmıştır. Bu bildiri kapsamında temel amaç bu iki üslup özelliklerinin beraber görülmesi ve kandil gibi simgesel motiflerin ön plana çıkartılmış olmasıdır.

Anahtar Kelimeler: Adana, Mihrap, Ramazanoğluları, Osmanlı, Memlük, Etkileşim, Simgesel

* Doktora Öğrencisi, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü. * Dr. Öğr. Üyesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü.

AN EVALUATION OF THE MİHRAB OF THE ADANA ULU MOSQUE

ABSTRACT

The Principality of Ramazanoğluları continued his political and cultural activities under the authority of the Mamelukes. At the beginings of the 14th. Century. As from 1608 after the Ottomans got stronger, in the are, the sovereignty changed hands. Having lived the area between the Ottomans and Mamelukes Ramazanoğluları was influenced culturally and politically. Politican changes in the area caused some important changes on the artistic and architectural activites. Since Ottomans became a soveringn state lately in this area, stylistic characteristcs appeared in the period of Westernization. This situation ledto a new identity which is composed of new artistic and architectural perceptions. This period is of great importance for Ramazanoğluları.

Ramazanoğluları constructed mosques, masjids, madrasahs, turkish baths, fountains, large houses publichouses and many stores and mills.The biggest and glamorous mosque within the limits of the principality is Adana Great Mosque.Adjacent to the mosque, there is masjid, madrasah, bath, souk, victual house, fountain and large house. The mihrab of Adana Great Mosque, which is our subject’s title, is analyzed in terms of its style and typological features. İn the specific charecter of Adana, the Great Mosque plays an important role Ottoman, Noth Syria and Mameluke styles can be seen together an this mihrab. This is mainly because of geographical proximity. These influences, which we cannot define simply as southern ones, emerged diferently between symbolism and functionalism. The mihrab stands out with its decoration and emphatic features. İt formed a specific art identity in the typical art perception of Adana. Basic aim in this paper is to show diffferent styles together and symbolic features such as glimpse.

Keywords: Adana, Mihrab, Ramazanoğluları, Ottoman, Mamluk, İnteraction, Symbolic

ÇAVUŞTEPE ÖRNEKLERİ IŞIĞINDA URARTU’DA İĞ (ÖREKE) KULLANIMI

Dilara DEMİRTAŞ*

Rafet ÇAVUŞOĞLU*

ÖZET

Dokumacılık arkeolojik dönemlerde gelişim göstermiş bir zanaat koludur. Kumaş, giysi, kilim, hasır gibi eşyaların üretiminde kullanılmak üzere tasarlanan dokumacılık aletleri zamanla gelişerek çeşitlenmiştir. Dokumacılığa ilişkin aletlerin Anadolu’da ele geçmiş en erken örnekleri MÖ 7000’li yıllara kadar uzanmaktadır. Çatalhöyük’te yapılan kazı çalışmaları sırasında yün parçalarına ve ağırşaklara rastlanmıştır. Bu buluntular Anadolu’da dokumacılığın en erken izleri olduğunu söylemek mümkündür. Ağırşaklar yün veya keten gibi malzemelerden ip elde etmek amacı ile ahşap bir çubuğun altına veya üstüne takılan (iğ/öreke) objelerdir. İğlerde ağırşak olarak kullanılan objeler dokuma tezgâhlarında iplerin uçlarına bağlanarak ağırlık olarak da kullanılabilmektedir. İğ; insan eliyle kullanılan ip büküm aletidir. İpliğin sarıldığı, ucu çengelli gövde ile ağırlık veren, gövdeye geçirilmiş bir ağırşak olmak üzere iki kısımdan oluşur. İğlerin ağırşağı üstte olan tiplerine ise öreke denilmektedir. Bu tür iğlerin gövde kısımları genellikle ahşap olması nedeniyle arkeolojik merkezlerde yapılan kazılarda ele geçmemiştir. Ancak iğ gövdelerinin kemik olan örneklerinin varlığı da bilinmektedir. Anadolu’da iğ kullanımına dair önemli bir betimleme Geç Hitit Beylikler dönemine ait bir dikmetaş üzerinde görülmektedir. Anadolu Demir Çağı’nın önemli uygarlıklarından Urartulara ait metal kemerler üzerindeki betimlemeler ile arkeolojik kazılarda ele geçen buluntular yoğun dokumacılık faaliyetlerine işaret etmektedir. Çavuştepe, Karmir-Blur, Patnos-Dedeli Mezarlığı, Ayanis, Erzincan-Altıntepe kazılarında karbonlaşmış halde ham yün ve kumaş kalıntılarına rastlanılmıştır. Ayrıca Armavir-Blur, Ayanis, Bastam, Çavuştepe, Karmir-Blur gibi Urartu kentlerinde taş, kemik ve pişmiş toprak ağırşak, makara, mekik gibi dokumacılık aletleri ele geçmiştir. Buna ek olarak Toprakkale’de bulunan bir yazıtta 66 kadın dokumacıdan bahsedilmektedir. Bu çalışmada Çavuştepe kalesi ve nekropolü kazılarında ele geçen dokumacılıkla ilgili ağırşak, makara, mekik, dikiş iğnesi gibi aletlerden sadece iğ ile ilgili olarak ağırşaklar irdelenmeye çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Urartu, dokumacılık, dokuma aletleri, ağırşak, iğ

* Yüksek Lisans Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü * Prof. Dr., Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü

THE USE OF SPINDLE BY URARTIANS IN THE LIGHT OF THE EXAMPLES FROM ÇAVUŞTEPE

ABSTRACT

Weaving is a craft arm that has developed in archaeological periods. Weaving tools designed for use in the production of fabrics such as fabrics, clothes, rugs and wicker have evolved over time. The earliest examples of weaving tools in Anatolia date back to 7000 BC. Wool fragments and spindle whorls were found during the excavations in Çatalhöyük. These finds are the earliest traces of weaving in Anatolia. The spindle whorls are objects that are attached to the top or bottom of a wooden stick to obtain a rope from materials such as wool or linen. The objects used as whorl in spindles can also be used as weights by attaching them to the ends of the ropes in weaving looms. Spindle; is used rope twisting tool. It consists of two parts, the hook and weight of the yarn. The types of spindles are called Öreke which on the upper part whorl. Due to the fact that they are usually wooden the body parts of such spindles were not found in excavations carried out in archaeological centers. However also, there are bone bodies of spindles. An important description of the use of spindles in Anatolia is seen on a stele belonging to the Late Hittite period. One of the important civilizations of the Anatolian Iron Age the depictions on the metal belts of Urartians and the finds uncovered in archaeological excavations point to intense weaving activities. The remains of carbonized wool and fabric were found in the excavations of Çavuştepe, Karmir-Blur, Patnos-Dedeli Cemetery, Ayanis, Erzincan-Altıntepe. Also mentioned 66 women weavers in an inscription found in Toprakkale. In this study, the spindle whorls about weaving will be studied in the Çavuştepe fortress and necropolis excavations.

Keywords: Urartian, weaving, weaving tools, whoorl, spindle.

XVI. YÜZYIL İSTANBUL’UNDA KÜLLİYE TASARIMI İÇERİSİNDE YER ALAN SIBYAN MEKTEPLERİ

Eda Eriş KIZGIN*

ÖZET

Osmanlı devleti kuruluşundan 16. yüzyıl ortalarına kadar büyük bir gelişme göstererek İslam ve batı dünyasının en güçlü devleti konumuna gelmiştir. 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin sosyal ekonomik olanakları güçlenmiş ve bu durum sanatsal ortama da yansıyarak Osmanlı mimarisi en olgun ve özgün devrini yaşamıştır. Bu dönem içerisinde devlete bağlı olan eğitim kurumları da bu gelişimin bir sonucu olarak yaygınlaşmıştır.

Osmanlı Devleti’nin önemli başkentlerinden biri olan İstanbul, eğitim ve kültürel alanlardaki eserler ile donatılmış bir şehirdir. Bu eserler arasında Osmanlı Devleti eğitim sisteminin ilk basamağını oluşturan sıbyan mektepleri de yer almaktadır. Sıbyan mektepleri padişahlar ile devletin önemli kademelerinde bulunan kişiler tarafından yaptırılan, beş altı yaş aralığındaki çocuklara temel dini bilgilerin verildiği eğitim kurumlarıdır. İstanbul’da sıbyan mektepleri inşası 15. yüzyıldan başlayarak 19. yüzyıla kadar devam etmiştir. Fakat sıbyan mekteplerinin yapımı 16. Yüzyılda yoğunlaşmıştır. Genel olarak sıbyan mektepleri külliye içerisinde bir yapı elemanı olarak tasarlandığı gibi aynı zamanda mahalle bünyelerinde de yer almaktadır. Osmanlı dönemi kamusal alanların başında gelen külliyeler halkın ihtiyacını karşılamaya yönelik bünyesinde farklı yapıları barındıran kuruluşlardır. Külliye içerisinde bulunan yapılardan biride eğitim kurumu olan sıbyan mektepleridir. İstanbul’da 16. yüzyıl içerisinde inşa edilmiş olan büyük külliyelerin birçoğunda sıbyan mektebi bulunmaktadır. Bu çalışmada da 16. yüzyılda inşa edilmiş, II. Beyazıd Külliyesi, Atik Ali Paşa Külliyesi, Yavuz Sultan Selim Külliyesi, Haseki Külliyesi, Şehzade Külliyesi, Süleymaniye Külliyesi ve Topkapı Kara Ahmet Paşa Külliyelerinde bulunan sıbyan mektepleri ele alınarak incelenmiştir. Çoğu dönemin padişahları ve devlet adamları tarafından inşa ettirilmiş olan bu sıbyan mekteplerinin külliye içindeki konumları, mimarileri, yapım özellikleri ve malzeme kullanımlarına değinilmiştir. Ele alınan sıbyan mektepleri eğitim ve mimari yönleriyle değerlendirilerek Osmanlı mimarisi içindeki yeri vurgulanmıştır.

Anahtar Kelimeler: İstanbul, Külliye, Sıbyan Mektebi, Mimari.

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

PRİMARY SCHOOLS INCLUDED İN THE ISLAMİC-OTTOMAN SOCİAL COMPLEX DESİGN OF XVI. CENTURY’S İSTANBUL

ABSTRACT

The Ottoman State has showed major improvements as of its establishment until the midst of 16th century and became the strongest state of the Islamic and western world. In the 16th century, the socio-economic opportunities of the increased and reflected in the artistic milieu and the Ottoman architecture lived its most mature and unique era. Throughout this period, the educational institutions affiliated with the government also became widespread as the result of this development. As one of the important capitals of the Ottoman State, İstanbul is a city equipped with works in the fields of education and culture. Among these works, there are also primary schools, forming the first step of the Ottoman State’s system of education. Primary schools are educational institutions built by high level individuals of the government, where basic religious information is given to children between the ages of five- six.

In İstanbul, the construction of primary schools started in 15th century and continues until the 19th century. However, their construction increased in the 16th century. Generally, primary schools are not only designed as a construction element in the Islamic-Ottoman Social Complex (Külliye) but also appear within the structure of neighbourhoods. The Islamic- Ottoman Social Complexes, which are the most important public spheres of the Ottoman period, are institutions including different structures for fulfilling the needs of the public. Another structure within the Islamic-Ottoman Social Complex is a primary school being an educational institution. There are primary schools in most of the major Islamic-Ottoman Complexes built in 16th century. Primary schools in II. Beyazıd, Atik Ali Paşa, Yavuz Sultan Selim, Haseki, Şehzade, Süleymaniye and Topkapı Kara Ahmet Paşa Islamic-Ottoman Social Complexes were examined in this study. The locations, architectures, construction properties and materials used in these primary schools which were mostly built by the commands of the sultans and statesmen of the era were addressed. The primary schools were evaluated in terms of education and architecture and their place in Ottoman architecture was emphasized.

Keywords: İstanbul, Islamic-Ottoman Social Complex, Primary School, Architecture.

HARPUT KALE HAMAMI RESTORASYON AMAÇLI SONDAJ KAZISINDA BULUNAN SIRLI VE SIRSIZ SERAMİKLER

Elif TATLI*

ÖZET

Kale Hamamı, Elazığ İli, Merkez İlçesi, Harput Mahallesi kale mevkiinde, Ulu Cami’nin batısında Harput Kalesi’nin kuzeyinde yer almaktadır. Bulunduğu yer aynı zamanda 1. Derece Arkeolojik sit alanıdır. Mevcut mimari özellikler ve yapı ile ilgili en eski belgeden anlaşılacağı üzere hamamın inşa tarihinin 17. yüzyılın ilk çeyreği olduğu belirlenmiştir. 2015- 2016 yıllarında Elazığ Belediyesi bünyesinde hazırlanan Kale Hamamı’nın restorasyon projesine yönelik kazı, hafriyat ve sondaj çalışmaları Elazığ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi denetiminde, Fırat Üniversitesi öğretim üyesi Sanat Tarihçisi Prof. Dr. İsmail AYTAÇ’ ın bilimsel danışmanlığında, Elazığ Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü KUDEB personelleri tarafından başlamıştır.

Bu çalışma sonucunda çok sayıda sırlı ve sırsız seramik parçası yüzeye çıkarılmıştır. Gövde, ağız, kaide ve kulp olarak bulunan sırlı ve sırsız seramik parçaları; tabak, kâse, çanak, kandil, küp, çömlek ve künke ait oldukları belirlenmiştir. Açık-koyu yeşil tonlarda tek renk sırlı, sigrafitto, türkuaz renkli siyah boyama, mavi-beyaz bezeme tekniğinde seramikler ve porselenler bize bu kazı alanında farklı dönemlerin yaşandığını gösteren önemli bulgulardır Söz konusu kazı alanında bulunan seramiklerin tamamı çark yapımıdır. İncelenen örnekler tümlenebilir durumda değil de, amorf halde olduğu tespit edilmiştir. Selçuklu etkisi devam eden 13. ve 14.yüzyıl Erken Osmanlı dönemi seramikleri ile geç dönem 18 ve 19. yüzyıl porselen örnekleri hamamın bulunduğu bölgenin tarihsel sürecinin kesintisiz devam ettiğini göstermektedir. Ele alınan seramikler bugün Elazığ Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi depolarında muhafaza edilmekte ve ilk kez bir yayına konu olarak bilim dünyasına tanıtılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Ortaçağ, Harput, Hamam, Kale, Seramik

* Elazığ Belediyesi Kudep, Sanat Tarihçi, Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi , Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

GLAZED AND UNGLAZED CERAMICS FOUND IN THE DRILLING EXCAVATION IN HARPUT FOR THE RESTORATION OF CASTLE BATHHOUSE

ABSTRACT

Castle bathhouse is located in the northern side of Harput Castle, which is located to the west of Ulu Mosque in the Harput District’s castle site in the centeral county of the city of Elazığ. The site located is also a 1st Degree Archeological site. As can be understood from the current architectural characteristics and the oldest document related to the structure, the building date of the bathhouse was determined to be the first quarter of the 17th century. The digging, excavation and drilling works for the restoration project of the Castle Bathhouse prepared within Elazığ Municipality in 2015-2016 were initiated within the supervision of Elazığ Archeology and Ethnography Museum, scientific consultancy of an art historian academic from Fırat University, Prof. Dr. İsmail AYTAÇ by employees of KUDEB in the Zoning and City Planning Department of Elazığ Municipality.

As a result of this study, many glazed and unglazed ceramic pieces were unearthed. Ceramic pieces, which were found as body, lip, pedestal and handle pieces, were determined to be belonging to plate, bowl, pot, candle, jar, jug and pipe. Light-dark green shades in single- colored glazed, sgraffito, turquoise-colored black paintings, ceramics and porcelains in blue- white ornamenting style are significant findings that demonstrate us the fact that different periods lived in this excavation site. The ceramics found in the present excavation site are all made in wheels. The examined samples were determined to be amorphous, unable to be completed. The samples of 13th and 14th century Early Ottoman Period ceramics, for which Seljukian influence continues, and the samples of late period 18th and 19th- century porcelains indicate that the historical period of the region of the bathhouse continued ceaselessly. The present ceramics are preserved in the storages of Elazığ Archeology and Ethnography Museum and they are introduced to the world of science for the first time as a subject for a paper

Keywords: Medieval Age, Harput, Bath, Castle, Ceramic

MARDİN MÜZESİ’NDEKİ EYYÛBÎ DÖNEMİ FİGÜRLÜ SİKKELERİ

Emre GÜNAY*

ÖZET

İnsanların, ticarette ve günlük alışverişlerinde malların alımında ve satımında değişim aracı olarak kullandığı sikkeler, birçok bilim dalının araştırma konusu haline gelmiştir. Sikkeler; sikkeyi darp ettiren devletlerin siyasi yapısı, yönetim biçimleri, yerleşim yerleri, dini inançları, ekonomik seviyeleri, hükümdarlarının kimliği ve saltanat süreleri ile ilgili önemli bilgiler içermektedir. Ayrıca devletlerin maddi ve kültürel sembolü durumundaki bu eserlerin içerdikleri yazılar, motifler ve figürler basıldıkları dönemin sanatsal üslubu ve kültür tarihi hakkında bilgi kaynağı sunması bakımından önemlidir.

Bu bağlamda çalışmanın konusunu, İslami dönem sikkeleri içerisinde oldukça özel bir grup oluşturan ‘’Mardin Müzesi’ndeki Eyyûbî Dönemi Figürlü Sikkeleri’’ teşkil etmektedir.

Bildiri kapsamında; Mardin Müzesi’nde tespiti yapılan yaklaşık 6 adet Eyyûbî Figürlü Sikkeleri, darp ettiren hükümdar, darp tarihi, darp yeri, malzeme, ölçüler ve bezeme ögeleri bakımından incelenerek değerlendirilecektir. Bu verilerle, nümismatik biliminin Eyyûbî dönemine ait kesitine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Eyyûbî sikkelerinde figürler iki tip şeklinde görülmektedir. Bunlar: ‘’İktidarın ve gücün’’ sembolü durumundaki insan ve aslan figürleridir. İnsan figürlü sikkelerde, genellikle hükümdar tasvir edilmiştir. Bunlar:I. El- Melikü’n Nâsır Selâhaddin (H.567-589/M.1171-1193), I.El-Melikü’l Mansûr Nâsırüddin (H.595-596/M.1198-1200), I.El- Melikü’l Âdil Seyfeddin (H.596-615/M.1200-1218), I.El- Melikü’l Eşref Muzafferüddin (H.607-617/M.1210-1220) ve El-Melikü’l Evhad Necmeddin (H.596-607/M.1200-1210) dönemlerine ait bakır sikkeler üzerinde yoğun olarak kullanılmıştır.

Eyyûbî sikkelerinde kullanılan diğer bir figür ise aslandır. Aslan figürü I.El-Melikü’n Nâsır Selâhaddin’in sikkelerinde tasvir edilen tek hayvan figürüdür. Bacakları ve adale detayları verilen figürlerin yeleleri ve kuyruğu da belirtilerek bazı anatomik özellikleri vurgulanmıştır.

Anahtar Kelimeler: İslam, Eyyûbî, Sikke, Figür, Mardin Müzesi, Nümismatik

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

AYYUBİD PERİOD FİGURED COİNAGES İN MARDİN MUSEUM

ABSTRACT

The coins used by people as a means of exchange in the purchase and sale of goods in trade and daily shopping have become the subject of research in many disciplines. Coins, contains important information about political structure of the state that made minted coins, management style, settlements, religious beliefs, economic levels, the identity and the reign of the monarch. In addition, the writings, motifs and figures contained in these works, which are the material and cultural symbol of the states, are important in terms of presenting a source of information about the artistic style and cultural history of the period in which they were printed.

In this context; Ayyubid period figured Coinages in Mardin Museum; which forms a very special group in the Islamic era coins, constitutes the subject of the study.

Within the scope of the edict; approximately 6 Ayyubid Figured Coinages, which were detected in Mardin Museum, will be examined and evaluated in terms of the monarch who ordered coining, date of coining, place of coining, material, dimensions and decoration elements. With this data, it is thought that numismatics will contribute to the section of Ayyubid period.

There are two types of figures on the Ayyubid coins, These are human and lion figures, which are the symbol of; puissance and power; In coins with human figures, the ruler is often depicted. They were used extensively on copper coins belonging to I. El-Melikü’n Nâsır Selâhaddin (A.H.567- 589/G.C.1171-1193), I. El-Melikü’l Mansûr Nâsırüddin (AH.595-596/ G.C..1198-1200), I. El-Melikü’l Âdil Seyfeddin (AH.596-615/ G.C.1200-1218), I. El-Melikü’l Eşref Muzafferüddin (AH.607-617/G.C.1210-1220) and El-Melikü’l Evhad Necmeddin (AH.596-607/G.C.1200-1210) periods.

Another figure used in the Eyyubi coins is lion. The lion figure is the only animal figure depicted in the coins of I.El-Melikü’n Nâsır Selâhaddin. Some anatomical features are stressed by indicating manes and tails of the figures which are given the details of legs and mucles.

Keywords: Islam, Ayyubid, Coin, Figure, Mardin Museum, Numismatic.

ÇAVUŞTEPE KALESİ’NDE ELE GEÇEN DİRGEN MOTİFLİ SERAMİKLER

Erdal ÖZGÜNER*

Hanifi BİBER*

ÖZET

Urartu Krallığı, MÖ 1. Binyılda Anadolu coğrafyasında güçlü bir merkezi devlet kurma başarısı göstermiştir. Ana hatlarıyla kuzeyde Gökçe Göl, güneyde Urmiye Gölü ve Toroslar, batıda Fırat Nehri ile doğuda Kuzey Batı İran sınırları içerinde kalan bir coğrafyada hüküm süren Urartular, Demir Çağ’da Yakındoğu’nun en büyük krallıklarından biri olarak gösterilmektedir, Çavuştepe Kalesi (Sardurihinili), MÖ 764-734 yılları arasında Urartu kralı II. Sarduri tarafından kurulmuştur. Günümüz Van ili. Gürpınar ilçesi. Çavuştepe Mahallesinde yer alan Çavuştepe Kalesi’nin eski adı ise “Aspaşin” olarak bilinmektedir. Bol Dağları’nın Gürpınar Ovası’na uzanan batı ucu üzerinde yer alan kale, Aşağı ve Yukarı Kale olarak iki ayrı yerleşim alanına sahiptir. Çavuştepe Kalesi, aynı zamanda Urartu Dönemi’nde bölgede yapılan tarımsal faaliyetler için bir depo kalesi işlevini yürütmüştür.

Çavuştepe Kalesinde ilk bilimsel kazılar, Prof. Dr. Afif ERZEN ve ekibi tarafından 1961-1986 yılları arasında yapılmış ve ilk dönem kazıları olarak tanımlanmıştır. Söz konusu kazılardan sonra 2014 yılında Van Müze Müdürlüğü Başkanlığı’nda kazılara yeniden başlanmıştır. 2015 yılından itibaren ise Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Üyesi Prof. Dr. Rafet ÇAVUŞOĞLU ve ekibi tarafından yeniden başlanılan kazılara halen devam edilmektedir.

Çavuştepe Kalesi’nde yapılan bilimsel kazılarda Urartu Krallığı’na ışık tutacak önemli veriler ortaya çıkmıştır. Bu verilerin bir bölümünü çanak-çömlekler oluşturmaktadır. Özellikle bezemeli çanak-çömlekler oldukça önemlidir. Söz konusu bezemeler içerisinde dirgen (şene) motifli çanak-çömlekler ayrı bir şekilde incelenmektedir. Urartu kale ve nekropollerinde (mezarlık) yapılan arkeolojik kazılarda ele geçen dirgenlerin şekil olarak benzerlerinin, özellikle çanak-çömlekler ve bullalar (mühür baskılar) üzerinde yer alması ve ne ifade ettiği üzerine çeşitli araştırmalar yapılmaktadır. Söz konusu dirgen motifli çanak-çömleklerin özellikle Çavuştepe Kalesi’nde yoğunlaşması şüphesiz hâkim olduğu Gürpınar Ovası ve bu

* Yüksek Lisans Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü. * Doç. Dr., Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü.

ovada yapılan tarımsal faaliyetlerle ilgili olmalıdır. Aşağı Kale’de yer alan büyük boyutlu depo odaları da oldukça verimli geçen hasat dönemlerinin kanıtı niteliğindedir.

Arkeolojik tanımlamalar ve hiyeroglif dil bilimi incelendiğinde çanak-çömleklerde görülen dirgen motifi ile içerisinde saklanan arpa, buğday vb. tahıl ürünleri arasında birilişki kurmak mümkündür.

2014 yılında Çavuştepe Kalesi’nde yapılan ikinci dönem kazılarında ele geçen bir çömlek parçası üzerinde görülen dirgen motifi bu konuya tekrar değinilmesi ihtiyacın doğurmaktadır. Yapılan incelemeler söz konusu dirgen motifli çanak-çömleklerin ve bullaların sadece bereketle alakalı olamayacağını aynı zamanda mesleki bir işaret olma olasılığını da ortaya koymaktadır.

Anahtar Kelimeler: Urartu, Çavuştepe Kalesi, Ziraat, Çanak Çömlek, Dirgen.

TRİDENT SYMBOL POTTERYS IN ÇAVUŞTEPE FORTRESS

ABSTRACT

The Urartian Kingdom showed a strong central state in the 1st millennium BC in Anatolia. The Urartians, who ruled Gökçe Lake in the north, Urmiye Lake in the south and Toros in the south, the River Euphrates in the west, and Northeast Iran in the east, are depicted as one of the largest kingdoms of the Near East in the Iron Age.

Çavuştepe Fortress (Sardurihinili), between the years 764-734 BC King of Urartian II. It was founded by Sarduri. The city of Van today. Gürpınar district. The former name of Çavuştepe Fortress in Çavuştepe neighborhood is known as Aspaşin. The fortress is located on the west end of the Bol Mountains, extending to the Gürpınar Plain, and has two separate settlements as Lower and Upper Fortresses. Çavuştepe Fortress also served as a storage fortress for agricultural activities in the region during the Urartian Period.

The first scientific excavations in Çavuştepe Fortress Dr. It was constructed by Afif ERZEN and his team between 1961-1986 and was described as the first excavations. Following the excavations, excavations were resumed in 2014 under the direction of Van Museum Directorate. Since 2015, he is a member of the Department of Archeology at Van Yüzüncü Yıl

University. Dr. The excavations started by Rafet ÇAVUŞOĞLU and his team are still continuing.

In the excavations carried out in the Çavuştepe Fortress, important data have emerged to shed light on the Urartian Kingdom. Some of these data are potsherds. Especially decorated pottery is very important. In these decorations, pottery with trident motifs are examined separately. The archaeological excavations of the Urartian fortresses and necropolises (cemeteries) carry out various researches about the shape and similarity of the resistances, especially pots and bullars (seal presses). In particular, the pottery of the muddy pottery in question should be related to the Gürpınar Plain and the agricultural activities in this plain. The large storage rooms located in the Lower Fortress are also evidence of very efficient harvest periods.

When archaeological descriptions and hieroglyphics are examined, barley, wheat and so on are stored in the pots and mulch. it is possible to establish a relationship between grain products.

The trident motif seen on a pottery found in the excavations of the second period of 2014 in Çavuştepe Fortress necessitates the need to reconsider this subject. The investigations also show that the pottery and pottery in question are not only related to fertility but also to be a professional sign.

Keywords: Urartian, Çavuştepe Fortress, Agriculture, Pottery, Trident.

KİLİKİA BÖLGESİ AKHAİMENİD DÖNEM İDARİ SİSTEMİ Erdal POLAT* Hanifi BİBER*

ÖZET Coğrafi konumu nedeniyle birçok olaya tanık olan Anadolu coğrafyası, dönemin güçlü devletlerinin mücadelelerine de şahitlik etmiştir. Söz konusu mücadeleler sonucunda yeni hâkimiyet alanı kuran güçler bu coğrafyayı kendi ‘öz’ leriyle harmanlamıştır. Nitekim MÖ 7. Yüzyılın sonlarına doğru döneminin büyük gücü olan Asur Devleti’nin yıkılmasıyla oluşan siyasi istikrarsızlıkta, birçok devlet kendi egemenlik alanını oluşturmuştur. Yaşanan bu durumda Kilikia Bölgesi yerel idarecilerin yönetiminde tutulmuştur.

MÖ 547/6 yıllarında Akhaimenid (Pers) Hanedanlığı’nın kurucu Kralı II. Kyros, Lydia Krallığı’nın başkenti Sardeis’i ele geçirerek Anadolu’ya hâkim olmaya başlamıştır. Anadolu topraklarında boy göstermeye başlayan Akhaimenidler söz konusu toprakları satraplık idari sistemiyle yönetmişlerdir. Satraplıklara bölünen bu bölgelerden dönemin koşulları dikkate alınarak krala sunulan hediyeler şeklinde vergiler alınmıştır.

Sınırlarını Manavgat Çayı, Torosların güney etekleri ve Amanos Dağları’nın oluşturduğu Kilikia Bölgesi, Akdeniz sahili boyunca uzanmaktadır. Mezopotamya ile ilişkileri düşünüldüğünde önemli bir konuma sahip olduğu görülmektedir. Kilikia Bölgesi Syennesis ünvanlı yerel idareciler tarafından yönetilmiştir. Ayrıca Lydia ve Med Krallığı’nın barış antlaşmasında Syennesis ünvanlı bu idareciler eşit statüde tutulmuştur. Söz konusu idareciler, Anadolu’nun Akhaimenid hâkimiyetini kendi istekleriyle kabul etmişlerdir. Hâkimiyeti tanıma olayı bölgeye yerel yöneticilerle yönetilmesi ayrıcalığını tanımıştır. Bu durum, Kilikia Bölgesi’nde “Akhaimenid Soylusu” yönetici kavramını ortadan kaldırmıştır. Bölgenin, MÖ 401 de yaşanan ayaklanmayı desteklemesi ve kral II. Artakserkses’e yeteri kadar yardımcı olmaması bu ayrıcalıklı durumu ortadan kaldırmış olmalıdır. Hanedanlığın kural koyucu kralı olarak bilinen I. Dareios döneminde vergilendirme de yeniden bir düzenleme yapılmış ve bu

* Araş. Gör., Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü. * Doç. Dr., Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü.

düzenleme sonucunda Kilikia Bölgesi’ nin ödemesi gereken vergi miktarı diğer bölgelere nazaran daha fazla olmuştur.

Bölgenin ilk olarak yerel yöneticilerle sonrasında satraplarla yönetilmesi bölge idari yönetimi için önem arz etmektedir.

Bu çalışmada Kilikia Bölgesi’nin MÖ 6-4. Yüzyılda Akhaimenidlerin egemenliğine geçtiği görülmektedir. Bu süreç içerisinde yönetim sistemi, adı bilinen yöneticiler ve satraplık ilişkileri üzerinde durulacaktır. Satraplığın coğrafi yayılım alanı tanımlanmaya çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Akhaimenid, Satraplık, Kilikia, Syennesis

ACHAEMENID PERIOD ADMINISTRATIVE SYSTEM OF CILICIA REGION ABSTRACT The Anatolia, which witnessed many events due to its geographical location, also witnessed the struggles of the strong states of the period. As a result of these struggles, the forces that established new dominance, blended this geography with their own ' self '. In fact, by the end of the 7th century BC, the political instability caused by the collapse of the Assyrian State, the great power of its period, created many states their sovereignty. As a result, the Cilicia region became under the authority of the local authorities.

In 547/6 BC, Kyros, conguered Sardis, the founder of the Achaemenid dynasty, the capital of the Lydian Kingdom, and began to dominate Anatolia. The Achaemenids, who began to appear in Anatolia, ruled the land in question through a satrap administrative system.

The Kilikia region, whose boundaries surronded by of Manavgat River, the southern foothills of the Taurus Mountains and the Amanos Mountains, extend, along the Mediterranean coast. Considering its relations with Mesopotamia, appears to have an important position. The Cilicia was manage ruled by local administratnes titled Syennesis. Furthermore, in the peace treaty between Lydia and Med, these Syennesis rulers title were equal. These administrators accepted the rule of Anatolia by Achaemenid. The recognition of dominance recognized the privilege of managing the region with local administrators. İt is therefore, in this region, was abolished the administrative term “Achaemenid Noble”. The reason why this priviliged situation was eliminitad must have been due to the fact that the region helped uprising in 401 BC and was not helpful enough to king Artakserkses II. axation in the 1st Dareios period, also known as the ruler king of the dynasty, was reorganized, and as a result of this regulation, the amount of tax to be paid by Kilikia Region was higher than in other regions.

It is of importance for the regional administration that the region was first ruled by local administrators and then by satraps

This study aims to discuss the administrative system of Cilicia region ruled by Achaemenids in 6-4 century BC, the so called administrators and satrapys. It will also try to define the geographical spread area.

Keywords: Achaemenid, Satrapies, Cilicia, Syennesis.

OSMANLI MİNYATÜR SANATINDA ELÇİ KABULLERİ Esra POLAT* Recai KARAHAN* ÖZET Tarihi çok eskilere dayanan elçilik müessesesi, İslam öncesi Türk devletlerinden olan Göktürk ve Uygur devletlerinde itibaren görülmektedir. Elçi kelimesi ilk kez Uygur metinlerinde karşımıza çıkmakta olup, günümüzde bir devlet tarafından diğerine gönderilen ve orada kendi devletini temsil eden kişi anlamına gelmektedir. Tarihsel süreçte İslam medeniyetlerinde de, sağlam bir gelenek haline gelen elçilik kurumu, uluslararası diplomaside hukukî bir statü kazanmıştır. Osmanlı imparatorluğunda, elçilik müessesesi ise kuruluşundan itibaren etkin bir rol oynayıp; elçiler, Osmanlı sınırlarından içeri girdikleri andan itibaren, İslam’ı “eman” telakkisine göre misafir olarak kabul edilmiş, elçiler yol boyunca geçtikleri yerlerde idareciler tarafından karşılanıp, önceden hazırlanmış konaklarda ağırlanmışlardır. Osmanlılar’da elçilere yapılan muameleler; kültür, inanç ve diplomatik ilişkilere göre bazı farklı uygulamalar içermektedir. Bu konunun da Osmanlı döneminin minyatürlü yazmalarına yansımış olduğu görülmektedir. Minyatür örneklerinde; elçinin hangi devleti temsilen geldiği, elçinin geliş sebebi gibi siyasi konular ele alınarak sahneler oluşturulmuştur. Kompozisyonlarda, elçi kabulleri kusursuz bir hiyerarşik düzene sahip olup, Topkapı Sarayı Arz odasının tüm kabul sahnelerinde aynı şekilde tekrarlandığı görülmektedir. Ayrıca; tasvirlerin bütününde kullanılan mekân öğeleri, figürler önemlerine göre vurgulanmıştır. Minyatürlerin tamamında; saltanatı, iktidarı ve gücü vurgulayan birçok unsur yer alıp bu siyasi unsurlar minyatür kompozisyonlarında gerçekçi bir anlayışla tasvir edilmiştir. Bu çalışma içerisinde, ele alınacak olan minyatür örneklerinde işlenmiş olan tasvirler, döneminin siyasi tarihini yansıtması bakımından tarihi bir belge niteliği taşıdığı ve sanatsal yönden dönemin üslubunun anlaşılması noktasında bilgiler aktarmayı amaçlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Elçi, Osmanlı, Minyatür, Kompozisyon, Siyasi Tarih, Hiyerarşi.

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü. * Prof. Dr., Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

AMBASSADOR ACCEPTANCE IN OTTOMAN MINIATURE ART ABSTRACT The embassy institution, which dates back to ancient times, is seen in the Göktürk and Uighur States, which are Turkish States before Islam. The word “apostle”; appears in Uighur texts for the first time, meaning the person who is sent from one state to another and represents his own state. In the historical process, the embassy institution, which has become a solid tradition in Islamic civilizations, has gained legal status in international diplomacy. In the Ottoman Empire, the embassy institution played an active role since its establishment.; from the moment they entered the Ottoman borders, the ambassadors accepted Islam as a guest according to the “Eman” talakkisi and were welcomed by these rulers and hosted in pre- prepared houses where they were passed along the way. The treatment of ambassadors in the Ottoman empire includes some different practices according to culture, faith and diplomatic relations. This subject was reflected in the miniature writings of the Ottoman period. Miniature samples; political issues such as which state the ambassador came to represent and the reason why the ambassador came were discussed and the scenes were created. In the compositions, the ambassadors have a flawless hierarchical order and it is observed that the Palace of Topkapı Palace is repeated in all accepted scenes in the same way. In addition; the space elements used in all of the depictions are emphasized according to the importance of the figures. In all of the miniatures, there are many elements that emphasize the reign, power and power, and these political elements are portrayed with a realistic understanding in miniature compositions. In this study, the descriptions of the miniature samples to be discussed are a historical document in terms of reflecting the political history of the period, and they aim to convey information on the understanding of the style of the period from the artistic point of view. Keywords: Ambassador, Ottoman, Miniature, Political History, Hierarch.

MORT ŞİMUNİ KİLİSESİ’NDE KDUŞKUDŞİN UNSURU VE SÜRYANİ DİNİ MİMARİSİNDEKİ YERİ

Evin TELLİ* Mehmet TOP* ÖZET Süryaniler, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, özellikle Tur Abdin bölgesinin kadim halklarından biridir. Aynı zamanda, bölgenin ortaçağ ve sonrasında Hristiyanlığı temsil eden gruplarından birisidir. Bölge de farklı kültürlerin varlığı ve bu kültürler arasındaki etkileşim mimari alanda zengin bir mirasın oluşmasını sağlamıştır. Hıristiyanlık tarihi içerisinde köklü bir geçmişe sahip olan Süryanilerin ilk yurdu olarak kaynaklarda, Tur Abdin bölgesi geçmektedir. Burası Hıristiyan dini mimarisinin erken dönemlerine tanık olmuş bir coğrafya olup, Süryani dini mimarisi bunda etkin rol oynamıştır. Bu mimari ilk dönemlerinde erken Bizans mimarisinin etkilerini taşımakla beraber, tarihsel süreç içerisinde birçok farklı kültürün ve mimarinin de etkisiyle gelişimini sürdürmüştür. Bunların başında da manastır ve kiliseler gelmektedir. Bildiri konumuzu oluşturan kduşkudşinler, Süryani kiliselerin doğu ucunda apsis bölümünde yer almaktadır. Hıristiyanlar için Kudüs Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği şehirolduğu için kilisenin ibadet yönünü belirleyen etkenler arasındadır. Adem ve Havva’nın bulunduğu Aden Bahçesinin doğuda olduğu kabul edilir. Ayrıca; Hz. İsa’nın ikinci kez yine doğudan geleceğine inanılmaktadır. Bu görüşlerden dolayı, kilisede doğuya yönelerek ibadet ederek ayinler düzenlenmektedir. Süryani dini mimarisinde apsis bölümünde bulunan kduşkudşin, Süryani kilisesinde ayinlerin odak noktasını oluşturan ana liturji elemanıdır. Kduşkudşin aynı zamanda kilisenin en kutsal objelerini içeren bağımsız nişlerdir. Süryanice “Kutsalların Kutsalı” anlamına gelen kduşkudşinlerin, kurban masasını taçlandırması, bu törene ve kurban masası ritüeline verilen önemden gelmektedir. Süryani Ortodoks kiliselerinde, iç mekanda sadeliğin ön planda tutulduğu, duvarlarda İsa, Meryem Ana ve Azizlerin hayatından sahnelerin işlendiği ikonalar ve tablolar dışında, en yoğun süsleme programının kduşkudşin unsurunda yoğunlaştığı görülmektedir. Bu doğrultuda, bildiri konumuzu oluşturan, Süryani dini mimarisinde kduşkudşin örnekleri, çok kültürlülüğün, farklı mimari geleneklerin etkisini taşıyan, incelenmeye değer özgün mimari unsurlar arasındadır. Yapım ve süsleme unsurları açısından Hıristiyan sanatının yanı sıra İslam sanatının mihrap ve minber unsurlarından etkileşim taşıyan mimari bir unsur

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü. * Dr. Öğr. Üyesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

olarak dikkat çekmektedir. Bu bağlamda, Kduşkudşinler, Mort Şimuni örneği baz alınarak, Süryani sanatının sembolleri ile İslam süsleme sanatının etkileşimi belirlenmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Sanat Tarihi, Hıristiyanlık, Süryanilik, Süryani sanatı, İslam sanatı. THE KDUŞKUDŞİN ELEMENT İN MORT ŞİMUNİ CHURCH AND İTS İMPORTANCE FOR ASSYRİAN RELİGİOUS ARCHİTECTURE

ABSTRACT Assyrians are one of the ancient communities in the religion of southeastern Anatolia, especially Tur Abdin area, they olso one of the groups that represent Christianity during and after the medieval ages. Because there were lots of different cultures and the interaction between these cultures provide a rich heritage in the area of architecture. As the homeland of Assyrians that has a rooted history in the Christianity go throug “Tur Abdin Area” in the surveys. This area has the early ages of Christianity architects. Manosteries and churches comes foremost among them. As declaration of us “Kduşkudşins” take part in the abscissa in east side of Assyrions church. According to the Christions because “Kudüs (al-quds) is the city that jesus was crucified, it is among the factors that determine the devations turn. It is accepted that Aden Garden which has Adam comes from the East side again. It is also believed that Adam and eve is located the East side again. Due to this apinion, the religiousceremonies are hold by facing the East side m the church. The Kduşkudşin that takes part in abscissa side in the Assyrian religion architect, is the main element of liturgy that creates the focus of religious ceremonies “Kduşkudşins” are also the independent niches which include the holiest objects. Kduşkudşin means more blessed than the blessed in Syriac languages, comes from the importance that given this ceremony of sacrificeboard and crowining this board. It has seen that simplicity has more importance in the iner spoces. As fort he walls the peak adornment program is concentrating the elements of “Kduşkudşins” except from icons and paintings that is retricated the scenes from the bife of Jesus, mother of Jesus and saints.

Accodingly, as decaration of us the examples of Kduşkudşin in Assyrian religion architect are among the multicultralism and the elements that has different architec tural traditions and worth to be examined, authentic factors. Besides Christion art, it has interactions from mihrab and minbar elements of İslam art. İn this regord it will be studied by using Kduşkudşin as base to be identified the interaction between Assyrian arts sembols and Islamic decaration art.

Keywords: History of art, Christianity, Assyrians, Assyrians of art, İslamic art.

NEVŞEHİRLİ DAMAT İBRAHİM PAŞA’NIN BANİLİĞİNDE İNŞA EDİLEN TİCARİ YAPILAR

Fırat ALLAK* ÖZET

Osmanlı tarihinde ve günümüzde “Nevşehirli” olarak bilinen Sadrazam Damat İbrahim Paşa, Osmanlı yönetim kademesinde adından sıkça söz ettiren önemli devlet adamlarından biridir. İstanbul’a, Nevşehir’den gelmiş ve dönemin padişahı III. Ahmet’le yolları kesiştiği andan itibaren siyasi ve kültürel boyutta önemli işlere imzasını atmıştır. Siyasi anlamda devletin kötü gidişatına dur demek için 1718 yılında Avrupalı devletler ile Pasarofça Antlaşmasını imzalanmasında büyük rolü bulunmaktadır. Bu tarihten sonra Osmanlı topraklarında sulh dönemimin başlamasına vesile olmuş ve literatüre geçecek olan Lale Devri’nin başlamasında büyük rol oynamıştır. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa kültürel anlamda başkent İstanbul’un yanı sıra Anadolu’nun bazı kentlerinde birçok yapı grubunun baniliğini üstlenmiştir. Bu yapı gruplarının bir kısmını ticari yapılar oluşturmaktadır. Bu çalışmada Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın baniliğini üstlendiği ticari yapılar ele alınarak tanıtılacaktır. Bu bağlamda incelediğimiz 3 han ve 1 çarşı yapısı çalışma konusunu oluşturmaktadır. Eserlerden İstanbul Damat İbrahim Paşa Külliyesi bünyesinde inşa edilen Çarşı, zamanın yıkıcılığına uğramış, çarşıyı oluşturan dükkanlardan sadece bir kısmı günümüze gelebilmiştir. Kayseri Vezirhanı ve İstanbul Çuhacı Hanı bağımsız olarak inşa edilirken, Nevşehir Damat İbrahim Paşa Külliyesi Hanı ve İstanbul Damat İbrahim Paşa Külliyesi Çarşısı külliye bünyesinde tasarlanmıştır. Bildiride 18. yüzyıla ait bu Osmanlı yapıları plan özellikleri bakımından olduğu kadar mimari ve süsleme özellikleri açısından incelenecektir. Yapılar Osmanlı merkez ve taşra üsluplarının farklı boyutlarını yansıtmaları açısından ele alınarak, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın banî olarak bu yapılara etkisi irdelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Damat İbrahim Paşa, Osmanlı Mimarisi, Banîlik, Han, Çarşı.

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

COMMERCİAL BUİLDİNGS AT PATRONAGE OF NEVŞEHİRLİ DAMAT İBRAHİM PASHA ABSTRACT

Grand Vizier Damat İbrahim Pasha, known as a “Nevşehirli” in the Ottoman history and today, is one of the most important statesmen whose name is frequently mentioned in the Ottoman administration. After he came to Istanbul from Nevşehir and he met with III. Ahmet, he has signed important works in political and cultural dimensions. He played an important role in signing the Treaty with the European states in 1718 in order to stop the political unfavorable state. After this date, he played an important role in the initiation of the tulip era, which led to the beginning of the peace in the Ottoman lands. Nevşehirli Damat Ibrahim Pasha was the leader of many buildings in some cities of Anatolia in addition to the capital city of Istanbul. Some of these buildings are commercial buildings.

In this study, commercial buildings of Grand Vizier Damat İbrahim Pasha will be introduced. In this context, 3 inn and 1 bazaar structure are the subject of study. Bazaar, which was built within the structure of Damat İbrahim Paşa Külliyesi, was destroyed by time, but only some of the shops containing the bazaar survived to the present day. While Kayseri Vezir Inn and Istanbul Çuhacı Inn were built independently, Nevşehir Damat İbrahim Paşa Complex and Istanbul Damat İbrahim Paşa Complex are designed within the Ottoman Complex. In abstact, 18th century Ottoman buildings will be analyzed in terms of architectural features and ornamentation characteristics. The structures will be examined in terms of reflecting the different dimensions of the Ottoman central and provincial styles, and the effect of Nevşehirli Damat İbrahim Pasha as the leader will be analyzed.

Keywords: Damat İbrahim Pasha, Ottoman Architecture, Patronage, Inn, Bazaar.

ANITSAL KÜLTÜR VARLIKLARININ MÜZE OLARAK KULLANILMASI ÇERÇEVESİNDE MARDİN MÜZESİ VE SAKIP SABANCI MARDİN KENT MÜZESİ

Gülcan ÖZBEK*

Osman AYTEKİN*

ÖZET

Tarih içinde insan eliyle yapılmış, yer aldığı çevrede boyutları, mimarisi ve tarihî geçmişiyle nadir olma özelliği taşıyan ya da bir kentin sembolü hâline gelmiş kimi yapılar müze olarak değerlendirilir. Bir yapının taşınmaz kültür varlığı olarak koruma altına alınabilmesi için; o yapının özgün değerinin bulunmasının yanı sıra, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde ilgili kurum ve kuruluşların görüşü alınarak tespit ve tescil edilmesi gerekmektedir. Tarihi yapıların tescil edilerek yeniden uygun bir biçimde kullanımı, yapıların sahip olduğu değerlerin korunmasında ve sürekliliğinin sağlanmasında önemli bir etkendir.

Çalışma kapsamında ele alınacak olan iki binadan biri günümüzde Mardin Müzesi olarak kullanılan Süryani Katolik Patrikhanesidir. Bu yapının Süryanice kitabesine göre; Süryanilerin Antakya Patriği İğnatiyus Behnam Banni tarafından M.S. 1895 döneminde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığı, binayı Süryani Katolik Vakfı’ndan satın alarak 2000 yılında restorasyonunu yaptırdıktan sonra “Mardin Müzesi” işlevi ile hizmete açmıştır. Müze’nin zemin katında, ikinci kat (orta kat) kısmında, üçüncü katında; üç adet kapalı teşhir salonu ve iki adet açık teşhir salonları bulunmaktadır. Müzede sergilenen eserler; Asur ve Roma Dönemlerine ait eserler ile Süryanice, Arapça yazılmış mezar taşları öne çıkmaktadır. Diğer bir yapı ise; günümüzde Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi olarak kullanılan Osmanlı dönemine ait Süvari Kışlasıdır. Bina Mardin Savurkapı Mahallesi’ndeki eski Cumhuriyet Meydanında bulunmakta olup, Ermeni asıllı mimarlar Sarkis Elyas Lole ve Cebrail Hekimyan tarafından tasarlanmıştır. 19. yy’ın sonlarına doğru Sultan II. Abdülhamit zamanında Hamidiye alayları Süvari Kışlası olarak kullanıldıktan sonra, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden 2003 yılına kadar da Askerlik Şubesi ve Vergi Dairesi Binası olarak kullanılmıştır. Yapı 2007 yılında Sabancı Vakfı tarafından restore edilmeye başlanmış, 2009 yılında Sakıp Sabancı Mardin Kenti Müzesi olarak hizmete açılmıştır. Müzede sergilenen eserler; Mardin Müzesi’nden ve çevre

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü. * Dr. Öğr. Üyesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

müzelerden ödünç alınan eserler ile İstanbul’daki Mardinliler Eğitim ve Dayanışma Vakfı (MAREV) tarafından bağışlanan eserler ve Mardinli halkın müzeye doğrudan bağışladığı, bir kısmının da satın alma yolu ile temin edildiği objelerden oluşmaktadır.

Bu çalışmanın konusunu teşkil eden ve başlangıçta Süryani Katolik Patrikhanesi olarak faaliyet göstermiş olan Mardin Müzesi ile Osmanlı Döneminde Süvari kışlası olarak kullanılmış olan Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi, Sanat Tarihi disiplini çerçevesinde incelenmeye çalışılacaktır. Yapılara yönelik restorasyon çalışmaları hakkında kısa bir bilgi verildikten sonra, çalışmaya konu olan her iki yapının son durumları ve yeni işlevlerleri hakkında bilgiler sunulacaktır. Daha sonraki aşamada ise, binaların sergi salonları ve bu salonlarda teşhir edilen eserler hakkında kısaca bilgi aktarılacaktır. Bildiri, görsellerle desteklenecek ve konunun daha iyi anlaşılmasına yönelik olarak değerlendirme ve sonuç kısımlarıyla tamamlanmaya çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Taşınmaz Kültür Varlığı, Koruma, Yeniden Kullanım, Mardin Müzesi, Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi

MARDİN MUSEUM AND SAKIP SABANCI MARDİN CİTY MUSEUM, IN THE CONTEXT OF THE USİNG OF MONUMENTAL CULTURAL ASSETS AS A MUSEUM

ABSTRACT

It is considered as a museum, which has been built by human hand in its history, has remained in the vicinity, has rare features with its architecture and historical past or has become a symbol of a city. In order for a structure to be protected to remove the non-carrying culture; In addition to the absence of the original value of the structure, it is determined and registered by the relevant institutions and organizations under the coordination of the Ministry of Culture and Tourism. The proper use of historical buildings and regeneration is an important factor in maintaining and maintaining the values of the buildings. One of the two buildings to be covered in the study is the Syriac Catholic Patriarchate, which is now used as Mardin Museum. According to the Syriac inscription of this structure; The Patriarch of the Syriacs of Antioch was conquered by İğnatiyus Behnam Banni. It is understood that it was built in 1895. After the restoration of the building in 2000, the Ministry of Culture and Tourism purchased the building from the Syriac Catholic Foundation and opened it with the function of ’Mardin Museum

Cultural. The ground floor of the museum, the second floor (middle floor), the third floor; There are three indoor exhibition halls and two outdoor exhibition halls. Another structure; Sakıp Sabancı is the Ottoman Cavalry Barracks which is used as Mardin City Museum. The building is located in the old Republic Square in the Mardin Savurkapı neighborhood and designed by Armenian architects Sarkis Elyas Lole and Cebrail Hekimyan The building was restored in 2007 by Sabanci Foundation, and in 2009 Sakip Sabanci was opened as Mardin City Museum. Works exhibited in the museum; The Works borrowed from the Mardin Museum and the surrounding museums and the artifacts donated by the Mardinliler Education and Solidarity Foundation (MAREV) in Istanbul and the objects that Mardin people donated directly to the museum and some of them were purchased through the purchase. The Mardin Museum, which used to be the Syrian Catholic Patriarchate and the Mardin City Museum, which was used as a cavalry barracks during the Ottoman period, will be studied within the framework of the Art History discipline. After a brief information about the restoration works of the buildings, information about the latest status and new functions of both structures subject to the study will be presented.

At the next stage, brief information about the exhibition halls of the buildings and the works exhibited in these halls. The paper will be supported with visuals and it will be tried to be completed with evaluation and conclusion parts for a better understanding of the subject.

Keywords: Immovable Cultural Presence, Conservation, Reuse, Mardin Museum, Sakıp Sabancı Mardin City Museum

ANADOLU SELÇUKLU ÇAĞINDA BİR YAPI BÜNYESİNDE İNŞA EDİLEN KADIN TÜRBELERİ

Gülsün EBİRİ*

ÖZET

Türklerin Anadolu’ya ilk yerleştiği 11. yüzyıldanAnadolu’nun bu ilk döneminin en güçlü devleti haline gelen Anadolu Selçuklu devletinin yıkıldığı 1308 (1310) yılına kadarki dönem “Selçuklu Çağı” olarak nitelendirilmektedir. Selçuklu Çağı içerisinde Anadolu’da kurulan ilk beylikler, iskân ettikleri yerlerde hemen imar faaliyetlerine girişerek cami, mescid, medrese, kervansaray, türbe, tekke, zaviye, hankâh ve hamam gibi farklı türde birçok mimari eser inşa etmişlerdir. Bu mimari eserlerden biri olan türbeler, Anadolu Selçuklu Çağı boyunca yoğun olarak inşa edilen eserlerin başında gelmektedir. Çünkü Türklerin mezar anıtlarına verdiği önem İslam öncesi dönemlere kadar inen ölüm inancının bir uzantısıdır. Ölümü yeni bir başlangıç ve yeni bir hayat olarak gören Türkler, bu kültür ve inanış biçimlerine uygun mezar anıtları inşa etmişlerdir. Türbe yapı türü olarak da Türklerin İslam mimarisine bir katkıları olarak kabul edilmektedir. Bu yapı tipinin Türk-İslam mimarisindeki çoğunluğu da bu fikri doğrular niteliktedir.

Türk İslam mimarisinde bağımsız inşa edilen mezar anıtlarının yanı sıra başka yapılarla tasarlanan türbe örneklerine de rastlanmaktadır. Bu çalışma kapsamında Anadolu Selçuklu çağında bir yapı bünyesinde tasarlanan kadın türbeleri incelenecektir. Bunlar; Mardin Sitte Radviye Hatun Türbesi, Kayseri Gevher Nesibe Hatun Türbesi, Eskişehir Ümmühan Hatun Türbesi, Eskişehir Ayni Ana Türbesi, Kayseri Hunat Hatun Türbesi, Erzurum Hatuniye Türbesi, Konya Ferhuniye Türbesi olmak üzere yedi adet türbeden oluşmaktadır. Genel olarak bir yapıya bağımlı olarak tasarlanan kadın türbeler, sultan eşleri ve anneleri için tasarlanmış eserlerdir. Bu anlamda da çalışmamızda hanedan mensubu olan kadınların dönem içerisindeki önemi ve etkinliği ön plana çıkartılarak türbelerine uygulanan mimari formlara dikkat çekmeye çalışılmış ve bu türbelerin bağımlı oldukları yapı türleri, yapıya nasıl konumlandırıldıkları, mimarileri ve bezeme özellikleri ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Anadolu Selçuklu, Türbe, Kadın, Mimari.

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

WOMAN TOMBS BEING CONSTRUCTED WITHIN THE STRUCTURES DURING ANATOLIAN SELJUK PERIOD

ABSTRACT

The period from the 11th century when the Turks first settled in Anatolia until the year 1308 (1310) when the Anatolian Seljuk State being the most powerful state of Anatolia was collapsed was named as “The Age of Seljuk”. The first principalities that were established in Anatolia in the Seljuk Age, immediately entered the reconstruction activities in their settlements, and built various different types of architectural works such as mosques, masjid, madrasah, caravanserais, tombs, lodges, zawiyas, and baths. Being one of these architectural Works tombs were greatly constructed during the Anatolian Seljuk period. The reason is that the importance given by the Turks to the monumental tombs is an extension of the belief of going back to the pre-Islamic periods. Seeing death as a new beginning and a new life, Turks built monumental tombs according to their culture and belief. Tombs have also been accepted as one of the contributions of Turks into the Islamic architecture structure. The majority of this structure type in Turkish-Islamic architecture also confirms this idea.

In addition to the monumental tombs built independently in Turkish Islamic architecture, there are also examples of tombs designed with other structures. In this study, women tombs designed within the structure of Anatolian Seljuks will be examined. The structures consist of seven tombs as Mardin Sitte Radviye Hatun Tomb, Kayseri Gevher Nesibe Hatun Tomb, Eskişehir Ümmühan Hatun Tomb, Eskişehir Ayni Ana Tomb, Kayseri Hunat Hatun Tomb, Erzurum Hatuniye Tomb and Konya Ferhuniye Tomb. Women tombs designed to be affiliated to a structure in general are works designed for the sultan's wives and mothers. The importance and effectiveness of women being the members of dynasty in the period has been emphasized and the architectural forms applied to their tombs have been addressed. The types of structures that these tombs affiliated to, how they are located within the structure, their architecture and decoration characteristics have been discussed.

Keywords: Anatolian Seljuk, Tomb, Woman, Architecture.

AHLAT MÜZESİ’NDE BULUNAN KİTABE ÖRNEKLERİ

Hatice ENGİN*

Mehmet KULAZ*

ÖZET Kitabe, Arapça’da yazmak manasına gelen “ketebe” fiilinden türemiş bir sözcüktür. Yazı, İslami dönem mimarisinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra, inşa ettikleri mimari eserlerin belli alanlarında Kuran-ı Kerimden ayetler, Peygamber efendimizin hayatını örnek veren hadisler, yapının tüm inşa sürecini gösteren yazı levhalarına yer vermişlerdir. Bu yazı metinleri, yapının kimliğini belirlemede kullanıldığı gibi süsleme unsuru olarak da tercih edilmiştir. Kimi araştırmacıya göre ayet, hadis, çar-ı yâr-ı güzün levhaları gibi yazılı mimari eserler, kitabe olarak değerlendirirken kimi araştırmacılar ise; sadece yapının inşa, tadilat onarım gibi genel bilgilerini içeren yazı metinlerini kitabe olarak değerlendirmişlerdir.

Mimari yapılarda kitabeler önemli bir yere sahip olup, yapının kimliğini, işlevini belirlemede, yapının tüm inşa sürecinin detaylarını içermesi bakımından önem arz etmektedir. Kitabe metinlerinde geçen; yapının yapılış tarihi, bâninin, mimar-usta isimlerinin taşa işlenerek bilgilerin bir nevi kaybolmasının önlenmek istenmesinden kaynaklanmış olabileceği düşünülmektedir. Dolayısıyla kitabeler, mimari alana büyük katkılar sunan birer belge niteliği taşıması açısından önemli sayılmaktadırlar.

“Ahlat Müzesinde Bulunan Birkaç Kitabe Örneği” adlı bu çalışmada Ahlat- Zaviye kazısı sonucu müzeye getirilen kitabelerden dokuz tanesi incelenerek hangi yapılara ait olduğu; dönem, bâni, sanatçı-usta isimleri çözümlenmeye çalışılacaktır. Ahlat müzesinin envanter kaydında kitabelere dair herhangi bir bilgiye yer verilmemesi ve yazıların çözümlenmemiş olduğu tespit edilmiştir. Bu açıdan yapılacak olan bu çalışma ile kitabelerin okunarak; hangi yapıya ait oldukları, işlevleri, dönemleri gibi bilgiler elde edilmeye çalışılacaktır. Ahlat gibi önemli bir kentte yapılan kazılar sonucu elde edilen bu kitabeler sayesinde, şehrin mimari dokusu hakkında önemli ipuçları sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca kitabelerde yer alan yazılarının okunması neticesinde elde edilen bilgilerin; Ahlatın kültürel tarihi, siyasi tarihi konusunda da yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Ahlat, Ahlat Müzesi, Kitabe, Yazı, Mimari Yapı, Zaviye.

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü. * Dr. Öğr. Üyesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

EXAMPLES OF INSCRİPTİONS FOUND IN AHLAT MUSEUM

ABSTRACT

The inscription is a word derived from the verb “ketebe” which means to write in Arabic. In this respect, writing is very important in Islamic architecture. After the Turks accepted Islam, in certain areas of the architectural works they built, the verses from the Kuran- Kerim, the hadiths exemplifying the life of our Prophet, and the plates that show the whole construction process of the building. These writing texts are used as the ornamentation element, as it is used to determine the identity of the structure. All of the written texts verse, hadith, çarı yar-ı fall leaves were defined as an inscription by some researchers, while the majority of the researchers by the structure of the building, including the general information, such as renovation, written texts have been evaluated as an inscription.

As mentioned above, inscriptions in architectural structures have an important place and it is important in terms of determining the identity and function of the structure and the details of the whole construction process of the building. In the inscription texts; It is thought that the construction date of the building, the architect-master names can be caused to be prevented from being lost to a kind of information by processing the names of the architect. In this respect, the inscriptions are considered important in terms of being a document which makes great contributions to the architectural field.

In the study named A few inscriptions found in the Ahlat Museum, nine of the inscriptions that were brought to the museum as a result of the Ahlat-Zaviye excavation were examined and tried to analyze which structures they belong to, period, nail, artist-master names. It was determined that there was no information about the inscriptions in the inventory record of the Ahlat Museum and the articles were not resolved. This study will be done in this respect by reading the inscriptions, which belongs to the structure, functions, such as the period will be tried to obtain information. Thanks to these inscriptions obtained from the excavations in an important city like Ahlat, it is aimed to provide important clues about the architectural texture of the city.

Keywords: Ahlat, Ahlat Museum, Inscription, Writing, Architectural Structure, Zaviye.

AHLAT MÜZESİ’NDE BULUNAN ÇARKIFELEK MOTİFLİ BİR HAÇKAR

(MEZAR TAŞI)

Hüseyin ŞAN*

Yalçın KARACA*

ÖZET

Van Gölü Havzası, tarih öncesi çağlardan itibaren, başta Urartular olmak üzere farklı inanç ve milletlere ev sahipliği yapmış önemli bir kültürel havza konumundadır. Ahlat ise bu havzanın nadide sanat eserlerini bünyesinde barındıran jeostratejik ve jeopolitik konuma sahip önemli yerleşimlerden biridir.

Ahlat denince ilk akla gelen Selçuklu ve sonrasında meydana getirilmiş ve İslam Sanatının şaheserleri arasında sayılabilecek Ahlat mezar taşları ve kümbetleridir. Bu tarihi eserler üzerine yerli ve yabancı birçok bilimsel ve akademik çalışma yapılmaktadır. Bölgede Müslümanlar ile birlikte yüzyıllar boyu farklı inanç ve etnik kökene sahip toplumlar, hoşgörü ortamında bir arada yaşama becerisini gösterebilmişlerdir. 640’lı yıllardan itibaren başlayan bu süreç zaman zaman kısa süreli kesintiye uğrasa da 20. Yüzyıl’ın başına kadar devam etmiştir. Bunun güzel bir örneğini Ahlat Müzesi’nde korunan haç işlemeli mezar taşı bize göstermektedir.

Bu bildirimizde kitabesi deforme olan haç işlemeli mezar taşının üzerindeki geometrik süslemeler ve özellikle çarkıfelek motifinden yola çıkılarak tarihlendirilmesi yapılmaya çalışılacaktır. Ayrıca hem Hıristiyan Sanatı açısından hem de İslam Sanatı açısından ele alınarak karşılaştırmalı bir şekilde değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Böylece bölgedeki kültürler arası sanatsal etkileşimin boyutu ortaya konulmaya çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Mezar Taşı, Haç İşlemeli Taş, Çarkıfelek Motifi, Ahlat.

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü. * Dr. Öğr. Üyesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

KHACHKAR WİTH WHEEL OF FORNUTURE İN AHLAT MUSEUM (TOMBSTONE)

ABSTRACT

The Van Lake Basin is an important cultural basin that has hosted different beliefs and nations, especially Urartians, from prehistoric times. Ahlat is one of the most important settlements with geostrategic and geopolitical location which includes rare art works of this basin.

It is the cupola and tombs of Seljuks, which were the first to come to mind after Ahlat, and which can be considered among the important works of Islamic Art. There are many national and international scientific and academic studies on these historical works. In the region, communities with different faiths and ethnic origins along with Muslims for centuries had the ability to live together in an environment of tolerance. Tolerance continued until the beginning of the 20th century, although this process, starting from the 640s, has been interrupted for a short period of time. A good example of this is the cross- carved gravestone in the Ahlat Museum.

In this paper, the geometric decorations on the cruciform embossed grave stone and especially the wheel of fortune will be explained by the process. It will also be evaluated in terms of both Christian Art and Islamic Art comparatively. In this way, the situation of intercultural artistic interaction in the region will be explained.

Keywords: Tombstone, Cross Embroidered Stone (Cross – Stone), Wheel of Fornuture, Ahlat.

NESTURİ KİLİSELERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ VE KOÇANIS KİLİSESİ

Koçali ÖZİPEK*

ÖZET

Hıristiyanlık inancı, Anadolu coğrafyasına, Ortaçağ ve sonrasında kültür, medeniyet ve sanat tarihi açısından önemli eserler bırakmıştır. Anadolu topraklarında Hıristiyanlığın bir inanç olarak yayılması ile birlikte aynı dönemlerde çeşitli mezhepsel ayrılıklar da görülmüştür. Bu farklı mezhepsel toplulukların başlıcaları; Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyetinde yaşayan Ermeniler, Rumlar, Gürcüler, Süryaniler, Nesturiler ve Keldanilerdir.

Hıristiyan olmakla birlikte yaşam tarzları ve inançları itibariyle diğer Hıristiyan mezheplerden ayrışarak farklı bir topluluk olan Nesturiler XIII. yüzyıl ile birlikte Hakkari’nin yüksek kesimlerine yerleşerek medeniyetten gün geçtikçe uzaklaşmışlardır. Bu uzaklaşmaları, içe dönük bir yaşam tarzını ortaya çıkarmıştır. İçe dönük bu yaşam tarzı, sosyal yaşamlarının yanı sıra siyasi, kültürel ve ekonomik yaşamı da etkilemiştir. Bu yaşam tarzının şekillenmesinde en önemli etkenlerden biri dini inanç sistemidir. XVII. yüzyıl da patriklik merkezinin Hakkari’ye taşınması ile birlikte kilise kurumları Nesturi toplumunun sosyal ve siyasal yaşamını tamamen şekillendirmiş ve yön vermiştir. Bu çalışmada Nesturi dini ibadet merkezi olan Koçanış (Mar Salita) kilisenin tarihsel gelişimi ve bunun yanısıra sosyal ve siyasal yaşama olan etkilerini de kısaca değineceğiz. Patriklik merkezi olan Koçanıs Kilisesinin sanat tarihi disiplini açısından öncelikle metropolitlik merkezleri ve diğer köy kiliseleri ile mimari karşılaştırmaları yapılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Nesturiler, Mar Salita, Koçanıs, Kiliseler.

THE HİSTORİCAL DEVELOPMENT OF THE NESTORİAN CHURCHES AND THE IMPORTANCE OF KOCHANİS (KOÇANIS) CHURCH

ABSTRACT

During the Mediaeval period and afterwords, the Christianity faith has left important works in Anatolia geography in terms of culture, civilization and art history. With the spread of Christianity as a belief in Anatolian lands, various sectarian divisions were also seen in the sameperiod. These different sectarian communities are mainly the Armenians, Greeks,

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

Georgians, Assyrians, Nestorians and Chaldeans living under the sovereignty of the Eastern Roman Empire.

Nestorians, as being Christians, are also acommunity separating from other Christian sects in terms of lifestyles and beliefs; settled in high places of Hakkari region after XIII. century and became distant from civilization day by day. These divergences have revealed an introverted lifestyle. This introverted lifestyle has influenced their political, cultural and economic lives as well as social lives. One of the most important factors in shaping of this lifestyle is the religious belief system. In the XVII. century with the carry of patriarchate center to Hakkari, the church institution have completely shaped and directed the social and political life of the Nestorian society. In this study, we will briefly mention the historical development of the Kochanis (Mar Salita) Church as the Nestorian religious worship center as well as its effects on social and political life. In terms of the art history discipline, the architectural comparison of the Kochanis Church as the patriarchate center will be done with notably metropolitan centers and other village churchs.

Keywords: Nestorians, Mar Salita, Kochanis, Churches.

ÇAVUŞTEPE KALESİ PİŞMİŞ TOPRAKTAN KAP EKLENTİLERİ

Mehmet DİNÇ* Rafet ÇAVUŞOĞLU* ÖZET

Urartu Krallığı MÖ 9-7’inci yüzyılları arasında merkezi Van Gölü Havzası olmak üzere Doğu Anadolu bölgesinde hüküm sürmüştür. Sınırları en geniş haliyle; kuzeyde Ermenistan ve güney Gürcistan, Güneydoğuda Urmiye Gölü’nün güney kıyılarına, batıda Fırat Nehri ve doğuda Hazar Denizine kadar uzanmaktadır.

Urartu Krallığı merkeziyetçi bir yönetim anlayışıyla idare edilmiştir. Bu itibarla mimariden sanata pek çok unsur devlet eliyle biçimlendirilmiştir. Urartu Sanatı diyebileceğimiz mimariden metalurjiye ve hatta çanak-çömlek üretimi bile resmi bir karakter taşımaktadır. Urartu Sanatını oluşturan en önemli öğelerin başında çanak çömlek gelmektedir. Urartu çanak çömleği denince akla ilk gelen yüzeyi cilalanmış gibi bir görüntüsü olan parlak renkli, kırmızı astarlı kaplardır. Bu tür kapların krallığı simgeleyen bir gelenek olduğu düşünülmektedir. Urartu krallığında küçük boyutlu günlük kullanım kaplarından depolanmanın yapıldığı büyük ölçekli pithoslara kadar farklı işlevlere sahip çeşitli kapların devlet atölyelerinde üretildiği düşünülmektedir. Çoğunluğu pişmiş toprak olan söz konusu kapların metalden üretilmiş örnekleri de bulunmaktadır.

Pişmiş toprak küpler ve metalden üretilmiş kazanlar Urartu kapları içerisinde önemli bir grubu oluşturmaktadır. Bu tür kaplardan bazıları ağız kenarında yer alan, plastik olarak yapılmış hayvan başı şeklinde işlenmiş eklentiler dikkat çekmektedir. Ayanis, Karmir-Blur, Çavuştepe vb. kalelerde ele geçmiş ya da resmi ve özel müzelere satın alma yoluyla kazandırılmış bu türde çok sayıda örnek bilinmektedir. 1961 yılında Afif Erzen başkanlığında kazısına başlanan ve 2015 yılından itibaren Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Rafet Çavuşuoğlu başkanlığındaki ekip tarafından kazısı yürütülmekte olan Çavuştepe Kalesi’nde de bu tür eklentilerin pişmiş toprak örnekleri ele geçmiştir. Bu çalışmamızda Çavuştepe Kalesi’nde yapılan kazılarda ele geçmiş bu türde hayvan başlı kap eklentileri değerlendirilecektir.

Anahtar Kelimeler: Demir Çağ, Urartu, Çavuştepe, Çanak- Çömlek, Boğa.

* Yüksek Lisans Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü. * Prof. Dr., Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü.

CAP ADDITIVE TERRACOTA POTTERY IN ÇAVUŞTEPE FORTRESS

ABSTRACT

The Urartian Kingdom reigned in the Eastern Anatolia, centered in Van Lake Basin, between the 9th and 7th centuries BC. In its widest form; the kingdom’s borders extends to Armenia and southern Georgia in the north, the south coast of Lake Urmiye in the south, the Euphrates in the west and the Caspian Sea in the east.

The Urartian Kingdom was governed by a centralized administration. In this respect, many elements from architecture to art were shaped by the state. Urartian Art from architecture to metallurgy, even the production of pottery carries an official character. The most important element of Urartian art is pottery. Urartu pottery is a bright, red-lined container with its appearance as a polished surface. Such containers are considered to be a tradition that symbolizes the kingdom. In the Urartian kingdom, it is thought that various containers with different functions ranging from small-sized containers to large-scale pithos were produced in state workshops. These containers, most of which are terracotta, are made of metal.

Baked earthenware and metal-fired boilers constitute an important group in Urartu containers. Some of these types, which are placed at the rim of the mouth, are attracted by plastic shaped animal head inserts. Ayanis, Karmir-Blur, Çavuştepe and so on. A number of examples of this type, which are acquired in the Fortresses or acquired by purchase in official and private museums, are known. The excavation was commenced in 1961 under the direction of Dr. Afif Erzen. In Çavuştepe Fortress which is being excavated by the team under the direction of Prof. Dr. Rafet Çavuşuoğlu, terracotta samples of such additions were found. In this study, this kind of animal head pods collected in excavations in Çavuştepe Fortress Fortress will be evaluated.

Keywords: Iron Age, Urartian, Çavuştepe Fortress, Pottery, Bull.

KARS’ TAKİ RUS DÖNEMİ ASKERİ GARNİZONLARINDA YER ALAN KİLİSE ÖRNEKLERİ

Muazzez AKKURT*

Tahsin KORKUT*

ÖZET

Toplumlar arası iletişimde, sanat ve kültür alanındaki etkileşimler son derece olağandır. Kültür tarihi araştırmaları derinleştikçe, farklı coğrafyalarda bulunan medeniyetlerin değişik kültürlerle kendilerini ifade ettikleri bilinmektedir. Rus tarihinde modernleşme çabalarının öncüsü olan I. Petro zamanında, yüzyıllara dayalı geleneği ve dinsel havası olan Moskova’nın yerine; 1703 yılında, Baltık Denizi kıyısında yeni bir şehir kurarak orayı başkent yapma arzusu ile ‘Petersburg’ adında, tamamen Avrupai bir kent kurulmaya başlanmıştır. Bu kentin planlanması baştan sona İngiltere, Fransa, Hollanda ve İtalya’dan getirilen yabancı mimar ve mühendislerce gerçekleştirilmiştir. Rusların Anadolu’yu 1878 yılında işgali ve sonrasında 40 yıl boyunca bu topraklarda varlık gösterdiği bölgede, imar faaliyetlerinde bulunduğu görülmektedir.

Bildirimiz de Anadolu’da Ruslar tarafından ilk imar gören şehirlerimizden Kars ilinin, 1878 yılında Rusya’da yaşanan işgal ile benzer bir süreci yaşadığını görmekteyiz. Rusların mimari anlayışının birçok medeniyetin sentezi olarak harmanlanmış olduğu bilinmekle beraber, mevcut yapılar genel olarak değerlendirildiğinde; cephe biçimlendirmelerinde, cepheye hareket kazandırmak ve monotonluğu bozmak için belirli bir düzene göre yerleştirilen cephe elemanlarının kullanıldığı ve yoğun taş işçiliği ile de bu durumun desteklendiği görülmektedir. Kars merkez ve ilçelerinde Esas Rus topraklarından uzakta bir koloni şeklindeki bu bölge, yeni anlayışa uygun olarak Avrupai tarzda ızgara planına sahip olarak kurulmaya çalışılmış ve bu amaçla yine yabancı mimarlardan faydalanılmış olduğu görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Rus, Kars, Baltık Mimarisi, Kilise, Manastır.

* Uzm., Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü. * Dr. Öğr. Üyesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

CHURCH EXAMPLES IN RUSSIAN PERIOD MILITARY GARRISONS IN KARS

ABSTRACT

Interactions in the areas of art and culture are highly common in communication between societies. As the density of cultural history research increases, it is known that the East and the West with different geographical positions Express themselves with separate cultures. In the time of Petro I who in Russian history is considered to be the pioneer of modernization efforts, a completely European city called St. Petersburg started to be established in 1703 with a desire to establish a new city near the Baltic Sea shore and to make it the capital city instead of Moscow which has tradition and religious atmosphere going back many centuries. The planning of this city was completely carried out by foreign architects and engineers from the UK, France, the Netherlands and Italy. At the time Russians invaded Anatolia in 1878 and afterwards for 40 years, it was observed that they ran construction activities in the region where they made their presence felt in these lands.

In our paper, we see that one of our cities, Kars, which was one of the first to be reconstructed by the Russians in Anatolia, had a similar process with the Russian invasion in 1878. Although it is known that the architectural understanding of the Russians was blended as a synthesis of many civilizations; when the existing buildings are considered it is seen in the front formatting that the facade elements were placed in a certain order in order to gain movement to the facade and to disrupt the monotony, and this situation is supported by dense masonry. This region which is similar to a colony, away from main Russian lands in Kars city centre and districts, was tried to be established in European style with a grid plan in accordance with the new understanding and it is seen that for this reason foreign architects were employed.

Keywords: Russian, Kars, Baltic Architecture, Monastery, Church.

HATAY’DAKİ OSMANLI MİHRAPLARINDA ÖNE ÇIKAN ÖZELLİKLER

Mustafa KAYA*

Osman AYTEKİN*

ÖZET

İslâm dini mimarisinde mihraplar, namaz kılmak için kıble yönünü göstermenin yanı sıra plan şemaları, cephe düzenleri ve süsleme programlarıyla da yapıldıkları dönemin sanat özelliklerini yansıtan önemli mimari elemanlardır. İlk uygulamalardan itibaren günümüze kadar çeşitli malzeme ve teknikler kullanılarak yapılmış olan mihraplar, simgesel boyutu ile değişik İslam ülkeleri mimarisinde, dönemlere göre farklılıklar arz etmekte, zamanının sanat ve estetik beğenisini ortaya koymaktadır. Hatay mihrapları, Türk-İslam Sanatı örnekleri içerisinde kendine özgü sanat yorumu ve kimliği ile ayrı bir yere sahiptir. Hatay yöresi mihraplarına yönelik bu araştırmada, incelenen 16 adet mihrap örneğinin tasarımları, tarihi süreç içerisinde üslupsal değişim, gelişim ve ilişkili kültür çevresi ile olan etkileşimleri, sanat tarihi bakış açısıyla ortaya konulmaya çalışılmıştır. Yöre mimarlığında hâkim olan taş malzeme kullanımı mihraplar için de geçerlidir. Harim içinde, en yalın ele alınan mihrapların bile düzgün kesme taş malzeme ile görsel olarak ön plana çıkarıldıkları görülmektedir. Mermer ise bir itibar göstergesi olarak belli başlı yapıların mihraplarında kullanılmıştır. Ender olsa da tuğla ile yapılmış olan mihrap örneğine de rastlanılmıştır.

Hatay’daki cami ve mescitlerinde mihrap, ağırlıklı olarak yarım daire kimi zaman da yatık dikdörtgen ile başlayıp, yarım daire ile tamamlanan planda tasarlanmış; üstten, sivri kemerli, yarım kubbeli kavsara ile sonlandırılmıştır. Mihrap nişlerinin kimi zaman dikdörtgen prizmatik bir kütle dâhilinde, harime doğru taşıntı yaptıkları görülmektedir. Dış cepheden taşıntı yapan örnekler de mevcuttur. Çoğunlukla yalın nişler halinde ele alınan örneklerin yanı sıra azımsanamayacak sayıda örnekte oturtmalık, çerçevelik, tepelik ve konsollar, nadiren de sütunceler tasarımı tamamlayan elemanlardır. Uygulamasına çok ender rastlanan, mihrap niş duvarında pencere açma geleneği; Hatay mihraplarında, özgün ve dikkat çekici bir unsur olarak karşımıza çıkar. Yörede, mihrabın bütün cephesini kaplayan süslemeye belli başlı örneklerde yer verildiği, bunların dışında kalan mihrapların yalın bir şekilde düzenlendiği anlaşılmaktadır. Süsleme programında, yörenin gerek bünyesinde barındırdığı gerekse de önemli yolların kesiştiği konumundan dolayı karşı karşıya kaldığı çok kültürlü yapının izlerini taşır. Tarihsel

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü. * Dr. Öğr. Üyesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

süreçte, siyasi ve ticari yönden Suriye-Halep’le ilişkileri bulunan yörede, çok yönlü sanatsal etkileşimin varlığı, mihraplarda da etkisini göstermiştir. Mihraplar, çevre sanat kültür çevresinin etkisi altında, mahalli açıdan uygulanması ve yorumlanması ile ortaya çıkan kendine özgü sanatsal karakter yansıtmaktadır.

Bildiri konusu olan mihrap örnekleri, 16. yy. dan 20. yy. başına kadar bir aralığa tarihlenmektedir. Bu örneklerin tamamı Osmanlı Dönemi’ne aittir. Bildiriye dâhil edilen 16 adet mihrabın 12’ü cami, 4’ü ise mescit niteliğindeki yapılarda bulunmaktadır. Mihrap örneklerinin birçoğu bağlı oldukları yapılarla birlikte gördükleri onarımlar sonucu bir ölçüde özgünlüklerini kaybetmişlerdir. Yörenin ve dönemin sanat anlayışını, tasarım ilkelerini ve üslubunu analiz etmek açısından veriler sağlayan mihrap örnekleri; plan, malzeme ve süsleme özellikleri ile detaylıca ele alınmıştır.

Anahtar kelimeler: Hatay, Mihrap, Süsleme, Osmanlı Mimarisi, Türk- İslam Mimarisi.

PROPERTİES IN HATAY THE OTTOMAN MİHRABS

ABSTRACT

İn the İslamic religion architecture, the mihrabs had been used top ray and to indicate the direction of Kiblah. Besides, the mihrabs are important architectural elements reflecting the plan feature facade arragaments, ornamentation programs and the artistic characteristics of the period. From the first applications, mihrabs which made made using various materials and techniques until today. Different İslamic countries in architecture, show differences according to periods reveals art and aesthetic pleasure of time. The Hatay Mihrabs have a distinct place in Turkish İslamic Art with its own artistic interpretation and identify in this research on the Hatay regional mihrabs, the designs of 16 mihrabs had examined in the point of view of art history with stylistic change, development and their interractions with the related cultural enviroment. The use of stone materials prevaling in the local architecture is also valid for he mihrabs. Marble, had beed used as a dignity mark in the mihrabs of certain structures. Brick and tile material were only included in one sample. İt is seen that the niches of mihrabs sometimes move towards the harim within a rectangular prismatic mass. There are also examples that overflow from the outside.

The use of stone materias prevaling in the local architecture is also valid for the mihrabs. It is seen that even the mihrabs which are considered the the simplest in harim have been

decorated with smooth cut stone coating. Marble, had been used as a dignity mark in the mihrabs of certain structures. Brick and tile materials were only included in one sample. The mihrab in Hatay mosque masjid mainly appears as a half circle. These mihrabs, sometimes begins with a flat rectangle and complete with a half circle. And Mihrabs ends from the top, with cavsara a pointed arched, half-domed arch. It is seen that the niche niches sometimes move towards the harvest within a rectangular prismatic mass. There are also examples that move out from the outside. In addition to the examples mostly covered in plain niches, base, frames, hilly and console, rarely engaged columns are the elements that complement the design in an substantial number of examples. The custom of opening window on the niche wall of the mihrab which is very rare in its application is confronted as a unique and remarkable element in the Hatay Mihrabs. In the region, it is understood that the ornament covering the entire front of the mihrabs is placed in the main facts, and the mihrabs that are outside of them are arranged in a simple manner. The ornamentation program carries the traces of the multicultural structure that the region is facing both because of its location and the intersection of important roads. In the historical process, the presence of multifaceted artistic interaction in the region, which has relations with Syria and Aleppo in political and commercial terms, has also had an impact on the mihrabs. The mihrabs reflect their unique artistic character that emerged with the application and interpretation of the environment under the influence of the environmental art culture environment.

Mihrab instances, which are the subject of the announcement, are dated from the 16th century from 20th century to a range all of these patterns belong to the Ottoman Period. The Mihrab 16 included in the report, is found 12 in mosques and 4 in mesjid structures. Many of the mihrab samples have lost some of their originality as a result of the repairs they have seen with the structures they are connected. Mihrab samples providing data in terms of analyzing the design principles and style of the region and the period; plan, material and decoration features are studied in detail.

Keywords; Hatay, mihrab, Ornamentation, Ottoman Architecture, Turkish İslamic Architecture.

VAN-KALECİK URARTU NEKROPOLÜ BONCUK BULUNTULARI

Naime KUŞMAN*

Rafet ÇAVUŞOĞLU*

ÖZET

Yakın Doğu’nun MÖ. 9-7. yüzyılları arasındaki en güçlü uygarlıklarından biri olan Urartular, takı kullanmayı seven bir uygarlık olarak dikkati çekmektedir. Kullandıkları takılar arasında boncuklar önemli bir yer tutmaktadır. Kazısı yapılan birçok Urartu merkezinde de boncuklar ele geçmiştir. Urartu Krallığına ait yerleşim merkezlerinde binlerce boncuk bulunmuştur. Bu boncuklar genellikle akik, kornalin, fayans, cam, alabaster, firit, kömür, altın ve tunçtan yapılmıştır. Boncukların biçimleri genelde dairesel, küre, boru ve uzun fıçı şeklindedir. Urartu Krallığın ait boncukların kullanım alanları farklılık göstermektedir. Örneğin Derebey’de ele geçen kadın heykelciğinin boynunda boncuk dizilerinden oluşan bir kolye bulunmaktadır. Ayrıca Urartu metal kemerler üzerinde işlenen kadın figürleri ellerinde teşbih biçiminde boncuk dizileriyle betimlenmiştir. Bununla birlikte arkeolojik kanıtlar boncukların kimi zaman küpe uçlarında, iğne başlarında, bilezik olarak bilekte de kullanıldığını göstermektedir. Boncukların işlevsel özelliklerinin yanı sıra aynı zamanda dinsel açıdan nazardan korunma, uğur getirme, şans ve hastalıkların tedavisi gibi farklı anlamsal boyutları da bulunmaktadır. Van/Kalecik Urartu Nekropolünde de çok sayıda boncuk ele geçmiştir. Kalecik Nekropolü; Van il merkezinin 5 km kuzeybatısında, Van-Erciş karayolunun kuzeyinde bulunan Kalecik Mahallesi sınırları içerisinde yer alan bir Urartu merkezidir. Nekropolde ele geçen boncuklar en çok silindir ve küresel formlara sahiptir. Ayrıca yassı altıgen ve yassı yuvarlak form en ilgi çekici formlar arasındadır. Urartu Krallığı’na ait yerleşim merkezlerinden olan Erzincan/Altıntepe, Van/Karagündüz, Van/Altıntepe mezarlarında bayanlara ait iskeletlerin göğüs kısmında, Patnos-Dedeli ve Giriktepe Sarayı harem dairesinde bayan iskeletlerinin boyun kısmında boncuk dizilerinden oluşan kolyeler bulunmuştur. Kalecik Nekropolünde in- situ durumda boncuk bulunmamasına karşın, bu boncuk dizilerinin diğer Urartu merkezlerindeki örneklere benzer bir kullanım sergilediği düşünülmektedir. Bu çalışma, Kalecik Nekropolünde bulunan boncukların hammaddeleri, üretim teknikleri, biçimsel özellikleri ve kullanım amaçları yönüyle değerlendirilecektir.

Anahtar Kelimeler: Urartu Krallığı, Kalecik Nekropolü, Takı, Boncuk.

* Yüksek Lisans Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü. * Prof. Dr., Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü.

BEADS FINDINGS OF VAN-KALECİK NECROPOLİS

ABSTRACT

Urartu is one of the most powerful civilizations between the centuries BC 9-7 in the Near East, attracts attention as a civilization that loves to use jewelry. The Urartian Kingdom used beads as jevellery. Thousands of beads were found in many Urartian centers excavated. For example, there is a necklace on the neck of a woman statue recovered in Derebey, In addition, female figures on Urartian metal belts are depicted with beads in the form of beads in their hands . However, archaeological evidence shows that the beads are sometimes used at the ends of the earrings, on the head of the ear, as well as on the wrist as a bracelet. In addition to the functional characteristics of beads, also there are different semantic dimensions such as religious protection, luck and treatment of diseases. A large number of beads were found in the Van / Kalecik Urartu Necropolis. Kalecik Necropolis is an Urartian center located within the boundaries of Kalecik District, 5 km northwest of Van Province, north of the Van-Erciş motorway. The beads found in the necropolis have cylindrical and spherical forms. In addition, flat hexagonal and flat rounded forms are among the most interesting forms. Settlements of Urartian Kingdom, which Erzincan / Altıntepe, Van /Karagündüz, Van / Altıntepe in the chest of the skeleton on the in female grave, Patnos-Dedeli and Giriktepe Palace were found necklaces on the neck of the female skeletons. Although the Kalecik Necropolis does not have beads in-situ, it is thought that these bead sequences exhibit similar use to the samples in other Urartian centers. In this study will be evaluated in terms of raw materials, production techniques, formal properties and usage purposes of beads in Kalecik Necropolis.

Keywords: Urartian Kingdom, Kalecik Necropolis, Jewellery, Bead.

IRAK ERBİL’DE SON DÖNEM BİR GRUP OSMANLİ KIŞLA VE BEDESTENİ Ömer Avni YUNUS* Süleyman BÜLBÜL* ÖZET Günümüzde Irak Cumhuriyetine bağlı Federal bir yapının merkezi olan Erbil, ülkenin kuzeyinde bulunmaktadır. Bölge 1056 yılında Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in halifenin daveti üzerine Bağdat’a girmesiyle Türk egemenliğine geçer. Merkezi Selçuklu idaresinin 1157 yılında Sultan Sencer’in ölümü üzerine Atabekler ’in kontrolüne girer. Yavuz Sultan Selim’in 1514 Çaldıran zaferi sonrasında Osmanlı egemenliğine girerek Birinci Dünya Savaşına kadar Osmanlı kontrolünde kalır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bir müddet Büyük Britanya egemenliğinde kalan bölge daha sonra Arapların egemenliğinde Irak Cumhuriyeti olarak bu günkü idari yapısına kavuşur. Türk egemenliğinde uzun tarihsel bir süreç geçiren bölgede çok sayıda Türk dönemi yapılanması gerçekleşir. Bu çalışmada söz konusu yapılanmanın Osmanlı evresine ait Erbil’de bulunan dört kışla iki tane de şehir içi hanı değerlendirilmiştir. Kışla Türkçe Kışlak ’tan türetilmiş olup, askeri birliklerin kış mevsimini geçirdikleri mimari birimlerden meydana gelen yapı topluluğudur. Bugünkü mimari formunu II. Mahmut döneminde (1808-1839) kazanır. İncelemeye konu Erbil Kışlası, Giver Kışlası, Mahmur Kışlası ve Koysancak kışlaları İstanbul kışlaları ile karşılaştırılamayacak kadar küçük boyutlu olmalarına rağmen ana formları ile bazı benzerlikler de gösterir.

İncelemeye konu olan diğer iki yapı Mahmud Büyük Hanı ve Yasin Kadir Hanı’dır. Her iki yapıda Bedesten’dir. Farsça Bedestan olan kavramın Türkçedeki karşılığı Şehir Hanı olarak ifade edilir. Söz konusu iki şehir hanı da Osmanlı şehir hanları ile benzer forma sahiptir. Konu, bazıları çok harap durumda günümüze gelen kültürel mirasımızın örneklerine dikkat çekilerek koruma altına alınmaları amacıyla seçildi.

Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Irak, Kışla, Şehir Hanı, Kültürel Miras.

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü. * Dr. Öğr. Üyesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

A GROUP OF IRAQ İN ERBİL LAST OTTOMAN PERİOD BARRACKS AND BEDESTEN

ABSTRACT

Being centre of a Federal structure dependent on Republic of Iraq today, Erbil is located in the north of the country. When Tugrul Khan, Seljukian Sultan, came to Bagdat upon an invitation by khalif, the region entered into the domination of Turks. It came under domination of Ottoman after 1514 Çaldıran Victory of Sultan Selim the Stern and remained under control of ottoman until WWI. Central Seljuk governance entered under control of Atabegs due to death of Sultan Sencer in 1157. Having remained under domination of Great Britain for a while, the region reaches to current governing structure as Republic of Iraq under domination of Arabs. Many Turkish period structurings have been materialized in the region undergoing along and historical process under domination of Turks. In this study, four barracks and two inner city houses belonging to the Ottoman period of aforementioned structuringin Erbil have been evaluated. Kışla (Barrack) is derived from “Kışlak” in Turkish and is a structure group consisted of architectural units where troops spend their winter. It gained its current architectural form during Mahmud II dynasty. Although Erbil Barrack, Giver Barrack,

Mahmur Barrack and Koy Sanjak Barracks subjecting to the evaluation are too small- sized to be compared to those in Istanbul, they can show some similarities in terms of main forms. The other two structures subjecting to evaluation are Grand Inn of Mahmud and Yasin Kadir Inn. Both structures areBedesten. Meaning of the word being Bedestan in Persian is stated as the city inn in Turkish. Two aforementioned city inns have similar form to the Ottoman city inns. The subject is chosen on the purpose of putting samples of our cultural heritage, some of which have survived until today in adilapidated situation, under protection by drawing attention tothem.

Keywords: Ottoman, Iraq, Barrack, City Inn, Cultural heritage.

ÇETİNTAŞ (HERGÖL) KAYA MEZARI Ömer TANYÜREK* İsmail COŞKUN* ÖZET Doğu Anadolu’da MÖ 1. Binyılın ilkyarısında güçlü bir uygarlık kuran Urartu Krallığı, batıda Fırat Nehri, kuzeyde Aras vadisi, doğuda Urmiye Gölünün doğu kıyıları güneyde ise Güney Torosları içerisine alan coğrafyada hüküm sürmüştür. Belirli özelliklere sahip krali yerleşimler ile eyalet merkezi olabilecek yerel karakterli yerleşimlerle ifade edilebilen urartu izlerine Hakkari’de diğer bölgeler kadar sık rastlanmamaktadır. Bunda Hakkari’nin araştırmaya uygun olmayan ortamı rol oynamaktadır. Çalışmamızda Hakkari’de ortaya çıkarılan kaleler, kaya mezarları ve küçük buluntu tipleri üzerinde Urartu izleri araştırlmıştır. Kaya mezarlarının Hakkari bölgesinde görülmesi buranın eyalet merkezi olarak var olduğunun açık delillerindendir. Çalışmamız boyunca Hakkari ve çevresinde yapılan yüzey araştırmaları ve köylülerden edinilen veriler sayesinde Urartu Krallığı’nın bölgedeki konumu belirlenmeye çalışılmıştır. Çetintaş köyünde tespit edilen kaya mezarı, Urartuların bölgedeki varlığını ıspatlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Urartu, Kaya Mezarı, Çetintaş Kaya Mezarı.

ÇETİNTAŞ (HERGÖL) ROCK TOMB ABSTRACT The Urartu Kingdom, which established a strong civilization in Eastern Anatolia in the first millennium BC, reigned in the geographical region that included the Euphrates River in the west, the Aras Valley in the north, the eastern coast in the east and the southern Taurus in the south. The traces of Urartu which can be expressed by the royal settlements having certain characteristics and the local characteristic settlements which may be the province center are not as common in HAkkari as other regions. In this, Hakkari unfavorable environment plays a role. In our work, Urartu traces were searched on the tombs, rock tombs and small find types found in Hakkari. The sight of the rock tombs in the Hakkari region is clear evidence that it exists as a provincial center. During the course of our work, surface surveys in and around Hakkari and the data obtained from the villagers have tried to determine the location of the Urartu Kingdom in the region. The rock tomb found in the village of Çetintaş proves the presence of Urartians in the region. Keywords: Urartu, Rock Tomb, Çetintaş Rock Tuner.

* Öğr. Gör. Hakkari Üniversitesi, Çölemerik Meslek Yüksek Okulu * Dr. Öğr. Üyesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü.

ÇAVUŞTEPE KALESİ DEPOLARININ KORUMA VE ONARIM ÇALIŞMALARI

Sinan ARAS*

Rafet ÇAVUŞOĞLU*

ÖZET

Urartu Krallığı MÖ. 9-7. yüzyıllar arasında başkent Tuşpa/Van olmak üzere kuzeyde Aras Nehri, doğuda Hazar Denizi, batıda Malatya, güneyde Toros Dağları, güneydoğuda Urmiye Gölü sınırları içerisinde ortaya çıkmış güçlü bir krallıktır. Oldukça geniş bir coğrafyaya yayılan krallığa ait çok sayıda kale söz konusudur. Bunların arasında Van Gölü havzasında Tuşpa, Çavuştepe, Ayanis, Adilcevaz, Toprakkale, Kalecik, Elmalık (Zivistan) Aşağı ve Yukarı Anzaf Kaleleri en önemlileri arasında sayılmaktadır.

Urartu krallığı döneminde mimari alanda birçok yapım tekniği uygulanmış ve mimari yapılarda taş, kerpiç, ahşap gibi malzemeler kullanılmıştır. Bu tür malzemeler kullanılarak büyük ölçekli yapılar inşa edilmiştir. Bu yapılar arasında en görkemlileri hiç kuşkusuz kale ve kaleler içerisinde yer alan yapı kompleksleridir. Bu önemli kalelerden biri de Urartu krallarından II. Sarduri (MÖ.764-734) tarafından kurulmuş olan Çavuştepe Kalesi’dir. Çavuştepe Kalesi’nde yer alan yapılar içerisinde depolar dikkat çekicidir. Aşağı kalede İrmuşini Tapınağı ile Uç Kale yapıları arasında yer almaktadır. Söz konusu depolar dikdörtgen ve kare planlı olup, taş temel üzerine kerpiç duvarlarla inşa edilmiştir. Geçen süreç içerisinde kerpiç malzeme doğal koşullara karşı pek dayanıklı olmamasından dolayı tahrip olmuş, kısmen de yok olmuştur. Çavuştepe Kalesi’nde depo binalarının kısmen tahrip olmuş duvarlarında pasif koruma yapılmıştır. Bu koruma ve onarım çalışmalarında bazı duvarlar sağlamlaştırılarak, bazı duvarlar da yeniden yapılarak erimeleri engellenmeye çalışılmıştır. Bazı kısımlarda ise kimyasal malzeme kullanılarak kerpiçler sağlamlaştırılmıştır. Koruma ve onarım çalışmaları yapılmadan önce, özgün duvarlardan kerpiç ölçüleri alınmıştır. Bu ölçülere uygun kalıplarda yeni kerpiçler dökülerek onarımlarda kullanılmıştır. Depo binalarının özgün kerpiçduvarları kalıp içine alınarak duvarlar tekrar ayağa kaldırılmıştır. Bu çalışmada söz konusu koruma ve onarıma yönelik uygulamalar detaylı bir şekilde ele alınacaktır.

Anahtar Kelimeler: Urartu, Çavuştepe Kalesi, Depo, Koruma, Onarım, Mimari.

* Yüksek Lisans Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü. * Prof. Dr., Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü.

PROTECTION AND REPAIR STUDIES OF ÇAVUŞTEPE FORTRESS STORES

ABSTRACT

Urartu Kingdom BC. 9-7. It is a strong kingdom that emerged within the boundaries of the Aras River in the north, the Caspian Sea in the east, Malatya in the west, Toros Mountains in the south, and Lake Urmia in the southeast. There are many fortresses of the kingdom that spread over a very wide geography. Among these, in the Lake of Van Lake, Tusba, Çavuştepe, Ayanis, Adilcevaz, Toprakkale, Kalecik, Elmalık (Zivistan) Lower and Upper Anzaf Fortress are considered among the most important ones.

At Uriartian Kingdom’s time, a lot of construction technique was done and, stone, adobe, wooden etc. materials was used in structures. With using this materials big scaled constructions was builded. In this structures, most splendids are fortress and the building comlex which in fortress. One of the fortress is Cavustepe Fortress, which is in important fortress and which has built by II Sarduri ( BC. 764-734). Stores takes attention in this structures In Cavuştepe Fortress. It is located in the lower castle between the Temple of İrmuşini and the Uç Kale. This stores builded by plan rectangle square and maded with Stones basic and abode walls. In this time to now, abode materials had been partly cleared a way and revaged because of natürel conditions. In Çavuştepe Fortress, at store building’s partly revaged walls passive protect has been done. In this protect and mend studies, some walls was consolidated and some walss was builded freshly to set melting. In some parts, adobes was stronged by using chemical materials. Before Protection and renovation Works, adobes demensions was taken from original walls. In suited formworks new adobes was poureded and used in mends. Store buildings original adobe walls was standed up by taking into molds. Protection and In this work protections and mends intendend applications will be handed by details.

Keywords: Urartu, Çavuştepe Fortress, Store, Protection, Mend, Architect.

MİDYAT BARIŞTEPE (SALHE) KÖYÜ MOR YAKUP MANASTIRI

Ufuk ELYİĞİT† Osman AYTEKİN*

ÖZET

Mardin İli, Midyat İlçesi, araştırmamıza konu olan Mor Yakup Manastırı ve bu manastır gibi daha birçok Hristiyan dini mimarisine ait örneği bünyesinde barındıran bir yerleşim yeridir. Midyat, Süryaniler açısından da oldukça önemli bir yere sahip olan ve Tur Abdin olarak adlandırılan bölgenin de merkezi konumundadır. Tur Abdin, inzivaya çekilen keşişlerin etrafında şekillenen manastırlarda, Hristiyanlık inancına ait öğretilerin sistemli şekilde aktarıldığı bir bölgedir. Barıştepe Köyü, bölgede yer alan diğer birçok köy gibi Hristiyan dini mimarisine ait unsurlar içermektedir. Süryaniler açısından önem arz eden bu manastırlar, geniş bir alana yayılarak Hristiyanlık inancının bölgede yayılmasına ve günümüze kadar ulaşmasına vesile olmuştur. Araştırmamıza konu olan Mor Yakup Manastırı, bölgede oldukça önemli bir yere sahip olan manastırlar arasında sayılabilir. Günümüzde bazı bölümleri yenilenmiş, bazı bölümleri ise sonradan eklenmiş olan manastırın, halen faal durumda olması sahip olduğu önemi daha da arttırmaktadır. Mor Yakup Manastırının avlusunda, Mor Yakup Kilisesi dışında Mor Barşabo Kilisesi de yer almaktadır. Ayrıca manastırın kuzey doğusunda yer alan ve Mor Yakup’a ait olan inziva evi ile pagan inancına ait bir tapınak kalıntısı da manastırın çevresinde yer alan diğer dini mimari öğeleridir. Mor Yakup Manastırı, bünyesinde yetiştirdiği din adamlarıyla da bölgenin dini inancına önemli bir katkıda bulunmuştur. Araştırma kapsamında Hristiyan dini mimarisine ait bu manastırların yoğun şekilde yer aldığı Tur Abdin bölgesi ve Midyat hakkında kısaca bilgi verildikten sonra, bölgedeki manastır geleneğine değinilecektir. Daha sonraki aşamada ise, asıl konumuzu teşkil eden Mor Yakup Manastırı ve bu manastırda bulunan mekânlar hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır. Çalışma değerlendirme ve sonuç kısımlarıyla özetlendikten sonra, görseller ile desteklenerek konunun daha iyi anlaşılması sağlanacaktır.

Anahtar kelimeler: Mardin, Midyat, Barıştepe Köyü, Mor Yakup, İnziva.

† Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü. * Dr. Öğr. Üyesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

THE MONASTERY OF MOR YAKUP AT THE MİDYAT BARIŞTEPE(SALHE) VİLLAGE

ABSTRACT Mardin Province, Midyat District, the subject of our research is the monastery of the Mor Yakup and many other Christian religious architecture, such as the monastery is a settlement that contains the example. Midyat is also the center of the region known as Tur Abdin, which has a very important place in terms of Assyrians. Tur Abdin is a system in which theteachings of the Christian faith are systematically transmitted in monasteries that are shaped around the secluded monks. Barıştepe Village contains elements of Christian religious architecture, such as many other villages in the region. These monasteries, which are important for the Syriacs, have spread over a wide area and have helped to spread the Christian faith in the region and to reach today.

Mor Yakup Monastery, which is the subject of our research, can be mentioned among the monasteries which have a very important place in the region. Nowadays, some parts of the monastery, which have been renovated, and some parts of it have been added, are still in active condition and it increases its importance. In the courtyard of the Mor Yakup Monastery, the Mor Barşabo Church is located outside the Mor Yakup Church. In addition, the retreat house belonging to Mor Yakup and the remains of a temple belonging to the pagan faith in the north east of the monastery are other religious architectural elements that are located around the monastery. Mor Yakup Monastery has also made an important contribution to the religious beliefs of the region with the clergy in the structure. Within the scope of the research, after giving brief information about Tur Abdin region and Midyat, where these monasteries belonging to Christian religious architecture are given, the monastic tradition in the region will be mentioned. At the next stage, we will try to give information about the Mor Yakup Monastery and the places in this monastery. After the study is summarized with evaluation and conclusions, a better understanding of the subject will be provided by supporting them with visuals.

Keywords: Mardin, Midyat, Barıştepe Village, Mor Yakup, Seclusion.

TÜRKİYE’DE ÖZEL MÜZECİLİK (PERA MÜZESİ ÖRNEĞİ) Yaşar ÖZRİLİ* Oktay BAŞAK* ÖZET Eski eserleri toplama ve sergileme amacı taşıyan müzeler, günümüzde pedagojik, sosyolojik, psikolojik içerikler edinmiştir. Tarihi süreci içerisinde önceleri tarihi yapılarda koleksiyonlarını koruyup sergileyen müzeler giderek güncel müzecilik anlayışı ile yeniden yapılanmış bunun ötesinde saklayacakları eserlere göre tasarımı yapılmış yeni binalarda yer alan yaygın eğitim kurumları durumuna gelmişlerdir. Günümüzde müzeler, konferanslar ve seminerler gibi halkı eğitici ve bilinçlendirici, sosyal ve kültürel faaliyetlerin yürütüldüğü, sergilerin açıldığı, bilimsel yayınların yapıldığı kısmen yeme-içme ve eğlence faaliyetlerinin düzenlendiği ülkemizin tanıtımına katkıda bulunan kültür ve eğitim kurumları haline gelmişlerdir. Bunun önemli bir ayağını da özel müzeler oluşturmaktadır. Özel müzeler koleksiyonculuk faaliyetlerinin kurumsallaşması sonucu ortaya çıkmıştır. Bu müzelerde koleksiyonlarının yönetimi özel kişilere bağlıdır. Ancak özel olmalarına rağmen kuruluşlarını onaylayan devlet tarafından denetlenir ve aynı zamanda devlet tarafından da desteklenebilir. Bu müzeler; çeşitli kuruluşlar, vakıflar, gerçek ve tüzel kişilerle, bilimsel enstitülerin araştırma birimleri, çeşitli iş yerleri ve kişilerce kurulabilir. Özel müzeler kuruluşun yapısına bağlı olarak resim, seramik, heykel, el sanatları, bilimsel alet, ev eşyaları gibi çok çeşitli koleksiyonları kapsayabilir. Türkiye’de ki sayısı her geçen gün artan özel müzeler, 2019 tarihi itibarıyla 227 adete ulaşmıştır. Kâr amacı güden özel müzeler, Turizm Bakanlığı’nca denetlenmektedirler. Türkiye’nin ve İstanbul’un en gözde kültür ve sanat kurumlarından olan Pera Müzesi bu özel müzelerimizin önde gelen örneklerinden birisidir. Pera Müzesi Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın nitelikli ve geniş ölçekli simgesi pozisyonu ile 2005 yılında kurulmuştur. Bristol Oteli binasının, cephesi korunarak çağdaş ve donanımlı bir müze olarak yenilenmesi suretiyle inşa edilip faaliyet göstermektedir. Pera Müzesi, “Oryantalist Resim”, “Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri,” “Kütahya Çini ve Seramikleri koleksiyonları ile bu koleksiyonların temsil ettiği değerleri; sergiler, yayıncılık ürünleri, sözlü etkinlikler, öğrenme etkinlikleri ve bilimsel çalışmalar aracılığıyla kamuyla paylaşmakta, gelecek kuşaklara aktarmayı amaçlamaktadır. Çağdaş müzecilik perspektifinden bakılınca Pera Müzesi, etkileyici ve alışılagelmişin dışındaki sergileme tarzıyla, ziyaretçilerinin bilincinde hatırı sayılır izler bırakan ender müzelerden birisidir. Anahtar Kelimeler: Müze, Özel Müzecilik, Çağdaş, Pera Müzesi.

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü. * Dr. Öğr. Üyesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü.

EXAMPLE SPECIAL MUSEUMS THE PERI MUSEUM IN ABSTRACT The museums, which have the aim of collecting and exhibiting the old works, have acquired pedagogical, sociological and psychological contents. In the historical process, the museums which have preserved and exhibited their collections in historical buildings have become more and more popular with the understanding of contemporary museums. Today, museums, conferences and seminars have become cultural and educational institutions that contribute to the promotion of our country, where the public is educated and conscious, social and cultural activities are carried out, exhibitions have been opened, and in part, food and entertainment activities are organized. Private museums constitute an important part of this. Private museums were the result of institutionalization of collecting activities. The management of their collections in these museums depends on private individuals. . However, although they are special, they are supervised by the government that approves their organizations and can also be supported by the state. These museums; It can be established by various organizations, foundations, real and legal persons, research units of scientific institutes, various work places and persons. . Private museums can include a wide variety of collections such as paintings, ceramics, sculptures, handicrafts, scientific instruments and household items depending on the organizations structure. The number of private increased with each passing day, as history has reached 227 units in 2019. The private profit museums are audited by the Ministry of Tourism. Turkey and Istanbul Pera Museum is one of the most popular art and culture of our organization is one of the leading examples of this private museum. Pera Museum was established in 2005 with the qualified and large-scale symbol position of Suna and İnan Kıraç Foundation. . The building of the Bristol Hotel is built and maintained by renewing its facade as a modern and equipped museum. Pera Museum, temsil Orientalist Painting ları, ve Anatolian Weights and Measures, ”eri Kütahya Tiles and Ceramics collections and the values represented by these collections; to share with the public through the exhibitions, publishing products, oral events, learning activities and scientific studies and aims to pass on to future generations From the perspective of contemporary museology, Pera Museum is one of the rare museums that leave considerable traces in the awareness of its visitors with its impressive and unusual display style. Keywords: Museum, Private musem, Comtemporary, Pera Museum.

ÇAVUŞTEPE KALESİ’NDE ELE GEÇEN OK UÇLARI Yenal SÜRÜN* Rafet ÇAVUŞOĞLU* ÖZET Urartu Krallığı, MÖ. 9-7. yüzyıllar arasında, Van Gölü Havzası başta olmak üzere Doğu Anadolu merkezli kurulmuştur. Ancak Urartu krallarının siyasi başarısı, krallığın sınırlarının doğuda Kuzeybatı İran, batıda Fırat Nehri, güneyde Urmiye Gölü ve Kuzeyde Gökçe Göl civarına ulaşmasını sağlamıştır. Bu yayılım politikası neticesinde de Urartular egemen olduğu topraklarda çok sayıda kale kurmuşlardır. Bu önemli kalelerden bir de Urartu kralı II. Sarduri (MÖ. 764-734) tarafından kurulmuş olan Çavuştepe (Sardurihinili) Kalesi’dir. Van il merkezinin 24 km. güneydoğusunda, Gürpınar İlçesi Çavuştepe Mahallesi’nde yer alan kalede, Prof. Dr. Afif Erzen tarafından 1961-1986 yılları arasında ilk dönem kazıları yapılmıştır. 2014 yılında Van Müze Müdürlüğünce tekrardan başlatılan kazılar, 2015 yılından itibaren Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Rafet ÇAVUŞOĞLU tarafından devam ettirilmektedir. Çavuştepe Kalesi’nde gerçekleştirilen kazılar, Urartuların siyasi, sosyal ve ekonomik düzeyleri ile ilgili önemli bilgiler ortaya koymaktadır. Bu verilerin bir bölümünü metal eserleroluşturmaktadır. Metal işlemede ileri bir düzeyde olan Urartular, egemenlik alanlarını genişletmek ve topraklarını korumak adına ordu ve savaş teçhizatlarına büyük önem vermişlerdir. Söz konusu teçhizatlar arasında kalkan, kılıç, hançer, mızrak, ok uçları vd. yer almaktadır. Döküm tekniği ile yapılan ok uçları bronz ve demirden üretilmiştir. Tasvirli eserlerden ahşap bir sapa sahip olduğu anlaşılan ok uçları, sap kısmı ve metal uc olmak üzere iki bölümden oluşur. Ancak toprak altında uzun süre dayanamayan ahşap saplar, kazılarda ele geçmemiştir. Ok uçlarının; sapın içine yerleştirildiği yuvarlak formlu soket (kovan) ya da ince ve sivri yapılı namlu kısımları söz konusudur. Metal gövdenin bir uzantısı olan bu soket ya da namlular dövme tekniğinde yapılmıştır. Ok uçlarının önemli bir bölümünü üç kanatlı, mahmuzsuz ve kovanlı bir yapıya sahip olanlar oluşturmaktadır. Bunların uzunlukları 3-10 cm, ağırlıkları ise 20-30 gr. arasında değişmektedir. Çavuştepe Kalesi’nde de Urartu ok uçlarının bazı örnekleri ortaya çıkarılmış olup bu çalışmada söz konusu ok uçları tanıtılmıştır. Anahtar Kelimeler: Urartu, Çavuştepe Kalesi, Silah, Ok Ucu.

* Doktora Öğrencisi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü. * Prof. Dr., Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü.

ARROW HEADS IN ÇAVUŞTEPE FORTRESS

ABSTRACT

The Kingdom of Urartu, BC. 9-7. century, Van Lake Basin was founded mainly in Eastern Anatolia. However, the political success of the Urartian kings ensured that the borders of the kingdom reached to northwest Iran in the east, to the Euphrates River in the west, to Lake Urmiye in the south and to Gökçe Lake in the north. As a result of this propagation policy, Urartians established a number of fortresses in their lands. One of the important fortresses of the King of Urartu II. Çavuştepe (Sardurihinili) Fortress, which was founded by Sarduri (764- 734 BC). The fortress located in the district of Çavuştepe in the Gürpınar District, 24. km. in southeast province of Van, Professor Dr. The first excavations were carried out by Afif Erzen between 1961-1986. The excavations initiated by the Van Museum Directorate in 2014 have been carried out since 2015 at the Van Yüzüncü Yıl University Archeology Department member is continued by Dr. Rafet ÇAVUŞOĞLU.

Excavations at Çavuştepe Fortress reveal important information about the political, social and economic levels of the Urartians. A part of this data consists of metal artifacts. Urartu, which is at an advanced level in metalworking, gave great importance to the army and war equipments in order to expand their sovereignty and protect their lands. These include shields, swords, daggers, spears, arrowheads, etc. is located at.

Arrowheads made by casting technique are made of bronze and iron. The arrowheads, which have a wooden handle, consist of two parts, the handle part and the metal end. However, wooden handles that could not last long under the ground were not found in excavations. Arrowheads; the handle is a round-shaped socket (sleeve) or thin and pointed barrel sections are in question. This socket or barrel, which is an extension of the metal body, is made by forging technique. An important part of the arrowheads are three-winged, spur- free and hive- shaped. They are 3-10 cm in length and 20-30 gr in weights between. Some examples of the Urartian arrowheads were uncovered in Çavuştepe Fortress.

Keywords: Urartu, Çavuştepe Fortress, Weapon, Arrow Head.