Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286

OSMAN İYE/DÜZ İÇİ’NDE DÜNDEN BUGÜNE YAYLACILIK VE VARSAK TÜRKMENLER İNİN YAYLA GÖÇÜ

MIGRATION OF VARSAK TO THE HIGHLANDS AND MIGRATION IN OSMAN İYE/DÜZ İÇİ FROM PAST TO PRESENT

Yrd.Doç.Dr.Refiye Şenesen Çukurova Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

ÖZET Osmaniye civarındaki Yörüklerin eski güzergâhlarından birisi de Düziçi ilçesidir. Düziçi, Düldül Da ğı eteklerine kurulmu ş, bitki örtüsünün ve sularının zenginli ği ile dikkati çeken bir ilçedir. Yörede iskân edilen Varsak Türkmenleri, bugün de yayla göçünü yapmakta ve yaylacılık geleneklerini ya şatmaktadır. Araştırmada, Osmaniye ili Düziçi ilçesindeki yaylacılık ve yayla gelenekleri ile ilçede yerle şik durumda bulunan Varsak Türkmenlerinin yayla göçü ve yayla gelenekleri tespit edilerek de ğerlendirilecektir. Anahtar Sözcükler: Osmaniye, Düziçi, konar-göçer, Varsak, yayla göçü.

ABSTRACT

Düziçi district is one of the oldest routes of the nomads from . It is located on the hillside of Mount Düldül, and known for rich flora and freshwater springs. Varsak Turkmens, who were settled in the region, continues seasonal migration to the highlands and keeps nomadic living traditions. In the study, the nomadic and highland life and customs of Varsak Turkmens as well as general nomadic culture of the district are determined and assessed. Key Words: Osmaniye, Düziçi, nomad, Varsak, highland migration.

Giri ş

Anadolu göçer kültürü, hayvancılı ğa dayalı bir ekonominin belirledi ği, “konar- göçer”, “yarı göçer” ve “yaylacı” toplulukların geleneksel ya şama biçimidir. Konar- göçerlik, ülkemizde sayıları ve toplam nüfusları hakkında hiçbir zaman kesin bilgilere sahip olamadı ğımız, günümüzde varlıkları gittikçe azalan, topra ğa ve sabit bir konuta ba ğlı olmadan sürekli çadır hayatı ya şayan, üyeleri arasında akrabalık ba ğları olan, tek geçim kayna ğını hayvancılı ğın olu şturdu ğu, göçer ya da konar-göçer olarak nitelenen toplulukların ya şama biçimidir.

Anadolu göçer kültürün dayandı ğı tarihi temel, Orta Asya Türk göçerli ğidir. Ara ştırmacılar Yörük ve Türkmenlerin Orta Asya kökenli oldu ğunu ve bunların Orta Asya’dan geldiklerini belirtmi şlerdir. Bu grupların Orta Asya’daki Türk soyunun devamı oldu ğu farklı şekillerde ifade edilmi ştir (Do ğan, 2007, s. 136). Geçmi şte, Orta 267

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286

Asya bozkırlarında ya şayan Türk topluluklarının ya şama biçimi, co ğrafi çevre gerçe ği, hayvancılı ğa ba ğlı ekonominin belirledi ği bir göçerli ğe dayanıyordu (Kutlu, 1992, s. 60). Göçerlik, hayvan beslemenin gereklerinden birisiydi ve medeniyet seviyesiyle ilgili de ğil, do ğal şartlarla yakından ilgiliydi (Eröz, 1996, s. 217).

Konar-göçerler, Osmanlı döneminde daha çok “Türkmen” veya “Yörük” adlarıyla bilinmektedir. Yörük, Anadolu ve Rumeli’de göçebe hayatı ya şayanlara verilen addır ( İA. C13, 1986, s. 431). Yörük kelimesinin ne anlama geldi ği konusunda çe şitli görü şler ileri sürülmü ştür. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: “ Çok ve çabuk yürüyen, iyi yol alan, eskiden yeniçeriye katılan yaya asker (TS, 1998, s. 2484); geçimini hayvancılık yaparak sa ğlayan göçebe Türkmen (ML, C.12, 1973, s. 829); Anadolu ve Rumeli’de hayvancılıkla u ğra şan göçebe Türkmenler (AB, C.22, 1990, s. 441)”. Mehmet Eröz, Yörük kelimesinin Türkmen kelimesinin yerini tuttu ğunu belirtir. Türkmen’in boy, şube ismi olmaktan ba şka ekonomik ve sosyal bir hayat tarzını da ifade etti ğini belirten Eröz, tarihi kaynaklarda bu iki kelimenin ço ğu zaman e ş anlamlı olarak birlikte kullanıldı ğını kaydeder (Eröz, 1966, s. 121).

Yukarıda belirtildi ği gibi, Yörük tabirinin göçebe anlamında olmak üzere 14. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıktı ğı veya kullanılmaya ba şladı ğı söylenebilir. Bunun yanında Yörük sözünün şimdiki anlamda göçebe olarak kullanıldı ğı anla şılmaktadır (Do ğan – Do ğan, 2005, s. 4). Ancak Anadolu’daki Türkmenlerin hayat tarzlarını göçebe olarak tanımlamak do ğru ve yeterli bir ifade olmamaktadır. Çünkü Türkmenler, yaylak ve kı şlak arasında belirli zamanlarda gidip gelmekte ve hayvan beslemektedirler. Di ğer taraftan ise kı şlaklarında ziraatla u ğra şmaktadırlar. Yani bu hayat, göçebelik ile yerle şik hayat arasında bir ara ya şam tarzıdır. Bu nedenle a şiretlerin hayat tarzlarını, konar-göçer olarak tanımlamak en do ğrusu olmaktadır. Nitekim belgelerde de bu tabir kullanılagelmi ştir. Osmanlı kaynaklarında geçen konar-göçer tabirini bu çerçevede de ğerlendirmek gereklidir (Sakin, 2006, s. 70). Çukurova bölgesinde Tarsus Varsakları’nı konu etti ği çalı şmasında A. Sinan Bilgili, konar-göçer kavramını, yaylak- kı şlak ile özde şle ştirmi ştir (Bilgili, 2000, s. 20). Aynı kullanımı M. İnba şı’nın da vurguladı ğını görürüz ( İnba şı, 2000, s. 145-146). Ş. Çelik de konar-göçer hayat tarzını benimsemi ş topluluklar ile Yörük olarak adlandırılan grupları aynı kabul eder (Çelik, 2000, s. 85). Ü. Bulduk gibi bazı tarihçi akademisyenler, hem göçer hem de konar-göçer ifadelerini birlikte kullanırlar (Bulduk, 2000, s.71-85).

A. Yılmaz ve C. Telci de birlikte kaleme aldıkları makalede, Türklerin yerle şiklik öncesi hayat tarzlarının göçerlik ya da göçer-konarlık kavramı içinde de ğerlendirilmesi gerekti ğini, bilimsel çalı şmalarda, göç eden Türk boyları için kullanılan göçebe teriminin kullanılmasının terminolojik bir takım eksiklikler hatta yanlı şlıklar içerdi ğini vurgularlar (Yılmaz, Telci, 2010, s. 26).

Yörüklük Türkmen a şiret hayatının sadece davar sürülerini otlatmakla geçinen ve daha iptidai bir ya şam şekli içinde olanlarıdır. Yarı göçerlik yerle şik düzende (köylerde) ekonomilerinin temelini göçer hayvancılığın olu şturduğu, göçerlikle 268

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286 yerle şiklik arasında bir ara tip olarak beliren köy-yayla hayatını, yarı göçer nitelikleri ağır basan biçimlerde sürdüren toplulukların ya şama biçimidir. Yaylacılık ise, ziraatın yanı sıra hayvancılık yapan, yaz aylarında hayvanlarıyla birlikte yaylalara çıkan da ğ, orman ve ova köylülerinin ekonomik faaliyetidir. Yaylacılık olarak nitelenen bu ya şama biçimi, göçer hayvancılı ğın ülkemizde sürdürülen en son evresi, en yaygın tipidir (Kutlu, 1992, s. 58).

Genellikle hayvancılıkla geçimlerini sa ğlayan Türk a şiretlerinin göçer hayat tarzına sahip oldukları bilinmektedir. Bu insanlar senenin her mevsiminde hayvanlarını daha rahat barındırabilecek uygun co ğrafi bölgelerde ya şamak zorundaydılar. Bu nedenle hayvancılıkla u ğra şan Türk a şiretleri geni ş meralar, otlaklara ihtiyaç duymu şlardır. Prof. Dr. Sait Do ğan’ın Yörükler konusunda kayda de ğer çalı şmalar yapan Naci Kum’dan aktardı ğı bilgilere göre, göçer Türkmenlerin tarih boyunca gösterdi ği hareketlili ğin dört nedeni vardır. Bunlardan birincisi, göçer Türkmenlerin Dani şmentliler, Selçuklular ve Osmanlılarla beraber fetihlere katılma zorunlulu ğunun olu şudur. İkinci neden olarak otla ğı bol ve yayla ğı elveri şli yeni yurtlar edinme arzularının olu şu, üçüncü neden olarak Türk hükümetleri tarafından yeni zapt edilen yabancı ülkelerdeki halkı Türkmenle ştirmek ve az da olsa nüfusu takviye etmek için hükümetler tarafından zorla iskâna tabi tutulmaları ve göçerlerin iskân yerlerini be ğenmeyip sürekli yer de ğiştirmeleri ve dördüncü olarak da serbest ya şamaya alı şmı ş olan a şiretlerin herhangi bir hükümet baskısına, vergisine, askerli ğine katılmak istemeyerek bir çadır, birkaç deve yükü ve sürülerden olu şan, her zaman göçe hazır, hareketli, mal ve e şyasını bir anda toparlayıp kendilerine daha güvenli ve rahat bir yer aramaları gösterilmi ştir (Do ğan, 2007, s.140).

Konar-göçer hayat ya şayanların en önemli özelli ği, mevsimden mevsime geni ş koyun sürüleriyle göç etmi ş olmalarıdır. Bu göç, uluorta bir gezicilikten ziyade, hayvanların otlatılmasıyla do ğrudan ba ğlantılı olan bir göçtür. Bunlar, kı şlak yerlerinde ekincilik, yaylaklarda ise daha çok hayvancılıkla uğra şmaktadırlar (Sümer, 1980, s.192; Şahin, 1998, s. 146).

Geçmi şte genellikle hayvan yeti ştiricili ğiyle u ğra şan konar-göçerler, yerle şik toplumun ayrılmaz bir parçasını olu şturuyor, Osmanlı toplumsal hayatının devamı için vazgeçilmez birtakım fonksiyonları icra ediyorlardı. Temel besin maddelerinden birisi olan etin yanı sıra, kent sanayiine yün ve deri gibi temel hammaddeleri temin eden hayvancılık, sanayi öncesi dünya ekonomisinde hayati bir öneme sahipti (Sakin, 2006, s. 71).

Bunların hayatlarının en mühim unsurlarından ba şta geleni çadır idi. Çadır, bu hayat tarzının en karakteristik göstergesidir. Yurt yahut ev denilen çadırlar, ya şam tarzlarının hareketlilili ğine uygun olacak şekilde, çabuk kurulup çabuk kaldırılabilecek cinsten olmaktaydı. Türkmen ve Yörüklerde genellikle üç tür çadır vardı: a) keçi kılından el dokuması kara çadırlar b) pamuktan veya keçeden yapılmı ş müdevver/derimevi çadırlar c) koyun kılından dövülerek yapılan keçi çadırlar ki bunlara 269

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286 alaçık veya alaycık denirdi (Sakin, 2006, s. 70). Hayatlarında önem arz eden di ğer unsurlar, eşyalarını nakletmekte kullandıkları at ve deve gibi binek hayvanlardır. Oymak halkı gömle ğinden çuvalına kadar her şeyini kendileri dokur; a şiret çerçevesinde kendi kendine yeten bir hayat sürdürürlerdi (Sakin, 2006, s. 71).

Konar-göçer hayat tarzının bir di ğer önemli özelli ği, bu göçlere genellikle bütün aile fertlerinin katılmı ş olmasıydı. Ancak bu durum, konar-göçerlerin “tam göçer”, “yarı göçer” ve “tam yerle şik” bir durumda olmasıyla yakından ilgiliydi. Tam göçer hayat tarzı ya şayanlar, bütün aile fertleriyle göçe katılırlardı. Bunların yaylak- kı şlak mahalleri arasında oldukça uzun mesafeler bulunurdu. “Yarı göçer” ve “tam yerle şik” hayat tarzı ya şayanlar için böyle bir durum söz konusu de ğildi. Onların bu hayat tarzına sahip olmalarında, şüphesiz bulundukları bölgenin co ğrafi şartlarının önemli bir rolü vardı. Nitekim Batı Anadolu’nun co ğrafi şartları, erken dönemlerden itibaren pek çok konar-göçer grubun “yarı-göçer” veya “tam yerle şik” bir hale gelmelerinde oldukça etkili olmu ştur ( Şahin,1998, s. 147).

Osmanlı ülkesinde ya şayan konar-göçerlerin ya şam tarzı, temeli nüfusu topra ğa ba ğlayıp, toprak gelirinin artırılmasına dayanan Osmanlı toprak düzenine uygun de ğildi. Bu nedenle Osmanlılar, bu nüfustan daha de ğişik alanlarda yararlanmı şlardı. I. Bayezid’den itibaren, fethedilen Rumeli topraklarına nakledilen konar-göçerler buraların devlete ba ğlanmasında önemli rol oynamı şlardır. İlk dönem kanun metinlerinde bunlardan söz edilmezken sonradan kendileri için nizamnâmeler çıkarılmı ş, Kanuni devrinde ise bunlar için özel olarak “Yörük Kanunnâmeleri” yapılmı ştır. Yine kurulu ş ve yükseli ş döneminde Osmanlılar bu nüfusu denetim altında tutmayı ve bunlardan arazi vergisi ve a ğnam (koyun ve keçi vergisi) almayı ba şarmı ştı. Ayrıca, madenlerin korunması, çıkarılması ve ta şınması, ordunun nakliye i şi ve iç ayaklanmaların bastırılması gibi bazı hizmetlerin görülmesinde de bu nüfus kullanılmı ş, konar-göçerler 1683’ten sonra belli kurallarla orduya da alınmı ştı (Babu ş, 2006, s.30).

17. yüzyıl sonlarından itibaren Osmanlı’nın sosyal ve askeri yapısının bozulması sonucunda çe şitli bölgelerde Celâli isyanları çıkmı ş ve yerle şik halkın sıkıntısı artmı ştır. Celâliler döneminde isyancılarla konar-göçer aşiretlerin hareketleri birbirine karı şmı ştır. 18. yüzyıl iskân siyasetinde Celâli isyanlarının etkisi daha da artmı ştır. Devletin köylerde aldı ğı önlemler fayda vermeyince halk, Celâli unsurlarının ula şamayaca ğı yerlerde kurulan yerle şim birimlerinde iskân edilmek istenmi ştir. Fakat aşiretlerin alı şık olmadıkları yeni ya şam biçimine uyum sa ğlayamamaları, bu iskân siyasetinin uygulanmasını güçle ştirmi ştir (Babu ş, 2006, s. 32-33).

1865 tarihinde konar-göçer a şiretlere yönelik bir genel af çıkarılmı ş ve o zaman kadar iskân edilemeyen Güneydo ğu ve Çukurova’daki a şiretlerin iskânı i şi ele alınmı ştır. Bu i ş için “ Fırka- i İslâhiye “ adında geni ş bir komisyon olu şturulmu ş ve bu komisyona a şiretleri iskân etme görevi verilmi ştir. Fırka-i İslâhiye gerek ikna, gerekse 270

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286 zorlama yoluyla 26 kadar a şiretin iskânını sa ğlamı ştır. A şiretlerin yerle ştirilmesiyle olu şan yeni köyler ve kasabalardan o dönemde bazı yeni idari birimler de olu şturulmu ş ve bu yerle şim birimlerine ıslâh olayına uygun olarak İslâhiye, Hamidiye gibi isimler verilmi ştir (Babu ş, 2006, s. 35). Ancak bu iskânlarla hedeflenenler uzun vadede pek de sonuç vermemi ştir. İskân politikalarının genellikle amacına ula şmayı şının belli ba şlı nedenleri olarak co ğrafi alanların iyi seçilmeyi şi, göçerlerin hayat tarzlarına uygun yerlerin verilmeyi şi, ziraat için verilen toprakların verimsiz olu şu, genellikle dev şirme yöneticilerin göçerleri anlayamaması gibi nedenler gösterilmektedir (Do ğan, 2007, s. 142).

Bu konuda dikkati çeken önemli bir nokta da yapılan çe şitli ara ştırmalarda göçer nüfusun artı ş hızının yerle şik nüfustan daha yüksek olmasına ra ğmen, giderek göçer nüfusun aleyhine bir azalma olmasıdır. 16. yüzyılın ba şlarında Osmanlı kaynaklarında göçer nüfus toplam nüfusun ancak % 15’ini olu şturmaktaydı. Aynı yüzyılda Batı Anadolu’da 77 bin göçer nüfusa kar şılık 397 bin yerle şik nüfusun bulundu ğu kaydedilmi ştir (Do ğan-Do ğan, 2005, s. 7). Ülkemizde hala göçer hayat tarzını sürdüren Yörüklerin tamamını kapsayan herhangi bir sa ğlıklı ve kesin bilginin elimizde olmadı ğı söylenebilir. Bununla birlikte bazı kaynaklarda tahmini rakamlara rastlanmı ştır. Göçerlerin sayıları konusunda 1965’lerde Türkiye’de 7-8 bin civarında çadır ve yakla şık 15-20 bin ailenin bulunduğu, bunun yine tahmini olarak 100 bin nüfus olu şturdu ğu kaydedilmi ştir (Do ğan, 2007, s. 143).

Bu genel çerçeve içinde göçerler, Osmanlı toplumunun özellikle Anadolu’da önemli bir unsurunu meydana getirmekteydiler. Ancak böylesi önemli bir konuda ara ştırmaların yeterli oldu ğunu söylemek güçtür. Bunun en önemli sebebi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulu ş yıllarında, Osmanlı sosyal tarihi ile ilgili konuların çok fazla popüler olmaması ve ara ştırıcıların göçerler ve göçerlik ile ilgili konulardan ziyade askeri, siyasi ve idari konular üzerine daha fazla e ğilmi ş olmaları gösterilebilir. Ancak yine de bu yıllarda göçerlerle ilgili bazı Osmanlı ar şiv belgelerinin ham malzeme olarak yayımlandı ğı dikkati çekmektedir. Bu belgeleri yayımlayanların öncüleri olarak önce Ahmet Refik Altınay’ı, sonra ise Kamil Su ve İbrahim Gökçen’i anmak gerekir. Bunlardan Altınay, göçerlerle ilgili Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivindeki Mühimme Defterlerinden; Su, Balıkesir Şer’iyye sicillerinden ve Gökçen ise Manisa Şer’iyye sicillerinden seçtikleri bazı belgeleri yayımlamı şlardır (Egawa, Şahin, 2007, s. 18).

Ar şiv belgelerinin yayımı yanında Cumhuriyetin ilk yıllarında göçerlerle ilgili sayıları çok fazla olmayan bazı sosyolojik, antropolojik ve folklorik çalı şmaların yapıldı ğı ve dolaylı da olsa konar-göçerlerin sözlü tarihlerinin derlenmesi yoluna gidildi ği söylenebilir. Bu çalışmaları yapanlar arasında öncelikle Ali Rıza Yalman (Yalgın)’ın adı zikredilmelidir. Yalman, o günün zor şartları altıda yaptı ğı çalı şmada, Anadolu’nun güneyindeki geni ş bir co ğrafyada ya şayan Elbeyli ve Beydili gibi göçer gruplar ba şta olmak üzere pek çok göçer grubunun hayat tarzı, sosyal yapısı, çadırları ve ekonomik faaliyetleri ile sözlü edebiyatlarını derlemi ştir (Yalman, 1977). Yalman’dan sonra Kemal Güngör’ün Ni ğde, , Mersin ve Denizli, Hikmet Şölen’in ise Aydın 271

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286 bölgesindeki Yörükler üzerine çalı şmalar yaptı ğı görülmektedir (Egawa, Şahin, 2007, s.19).

1950’li yıllardan sonra yol ve araçların artması, tarım topraklarının meralar aleyhine ço ğalması ve orman kanunu hükümlerinin sertle ştirilmesi, göçerli ği çekilmez hale getirmi ş ve birçok Yörük a şireti, kı şlak olarak kullandıkları bölgelere yerle şmi şlerdir. Alı şık oldukları hayattan kopamadıkları için de ilkbahardan sonbahara kadar az sayıda hayvanla yaylaya göçmeye ba şlamı şlardır. Pamukçuluk, sebzecilik ve seracılık gibi yeni tarım tür ve teknikleri ile, hayvancılı ğı bırakıp giderek topra ğa ba ğlanan Yörükler, her yıl yaz aylarında dinlenmek için bir-iki ay da olsa yaylaya çıkmaktadırlar (Bakır, 1991, s. 18).

Konar-göçer grupların “yarı-göçer” veya “tam yerle şik” bir duruma geçmesi, şüphesiz onların geleneksel hayat tarzlarının önemli ölçüde unutulmasına ve ortadan kalkmasına neden olmu ştur. Ancak bu hayat izlerini günümüze kadar koruyan ve ya şatan bölgelerin de oldu ğu belirtilmelidir. Çukurova Türkmenleri konar-göçer ya şama biçiminden topra ğa ba ğlı ya şama biçimine en son geçen topluluklardandır. Bunların büyük bir bölümü bugün köylerde ya şasalar da hayatlarının bir bölümünü konar-göçer olarak geçirmi şler ve eski konar-göçer aile büyüklerinin bu kültürüyle beslenmi şlerdir (Artun, 2008, s. 10).

Hayvancılı ğa ba ğlı eski ya şama biçimleriyle, göçer, yarı göçer ve yaylacı olarak niteleyebilece ğimiz göçer toplulukların ya şadı ğı bu alanlardan birisi de Osmaniye ili Düziçi ilçesidir. Bu bölge, Yörüklerin eskiden beri yayla güzergâhlarından birisi olmu ştur. Bu çalı şmada, Osmaniye ili Düziçi ilçesinde dünden bugüne yaylacılık ve yaylaya göç konusu, Düziçi genelinde ve özellikle Varsak Türkmenleri örne ğinden hareketle incelenecektir. Ara ştırma evrenini Osmaniye’nin Düziçi İlçesindeki Varsak yerle şim yerlerinden Karacao ğlan/Varsak, Yukarı Hacılar mahallesi, Kurtbeyo ğlu mahallesi, Karagedik köyü, Haruniye Merkez mahallesi, Karacaören köyü, Sö ğütlügöl mahallesi, Pirsultanlı köyü, Gökçayır köyü, Hürriyet mahallesi olu şturmaktadır. Örneklem seçiminde, ilgili yerle şim birimlerine gidilmi ş (2000 yılı) ve konuyu bilen, yaylacılı ğı ya şamı ş kaynak ki şiler tercih edilmi ştir. Kaynak ki şilerin verdikleri bilgiler, alan ara ştırması tekniklerinden görü şme ve gözlem yoluyla derlenmi ştir. Daha önce hazırlanan görü şme formundaki sorular, odaklandı ğı konulara göre şu ba şlıklar altında toplanabilir: Yaylaya çıkı ş amacı, göç zamanı, göç hazırlı ğı, göç sırası ve göç yolları, yurt tutma, yaylada sosyal hayat ve yayla şenlikleri. Bu çalı şma betimleyici bir çalı şma oldu ğu için, bir durum tespiti yapmak üzere hazırlanmı ştır.

1. Osmaniye / Düziçi’nde Dünden Bugüne Yaylacılık ve Yayla Gelenekleri 1.1. Osmaniye / Düziçi’nin Co ğrafi Konumu ve Tarihçesi

272

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286

Düziçi konum olarak, Osmaniye’nin do ğusunda, Amanos Da ğları’nın uzantısı olan Gavur Da ğı, Dumanlı ve Düldül Da ğları’nın eteklerinde kurulmu ş bir merkezdir. İlçenin batısında Karagedik Tepeleri ve Aslanta ş Baraj Gölü’nün bir kısmı yer almaktadır. Düziçi aynı zamanda Aslanta ş Barajı’nın geri kalan bir kısmının ve yapımı yeni tamamlanan Berke Barajı’nın güneyinde bulunmaktadır. İlçenin güneyinde ise Kanlıgeçit ve Hamus Çayı yer almaktadır. 1930’lu yıllarda Düziçi yöresi, Bahçe (Adana) ilçesine ait Haruniye buca ğına ba ğlı dokuz köy ve daha küçük yerle şim bölgelerinden olu şmaktaydı. 1954 yılında Hacılar, 1957 yılında ise Haruniye belediye olmu ştur. Bu iki belediye 29.11.1983 tarihinde birle şmi ş ve Düziçi adını alarak Adana’ya ba ğlı bir ilçe olmu ştur. Osmaniye’nin 1998 yılında il olmasından sonra Düziçi, Osmaniye’nin ilçesi olmu ştur (www.duziçi.gov.tr). Geçmi şte Yörükler, Anadolu’da genellikle Orta, Güney ve Batı Anadolu’da yo ğun bir şekilde görülmekteydiler. Anadolu’da Sivas, Ankara, Bolu, Kastamonu, Balıkesir, Manisa, Kütahya, Afyon, U şak, İzmir, Aydın, Antalya, Konya, Adana, Hatay, Gaziantep ve Mara ş illerinin bulundu ğu geni ş bir sahaya yayılan Yörükler, de ğişik adlarla anılmı şlardır ( İ.A., C.13, 1986, s. 431). Konar-göçerlerin Toroslar’daki yerle şim alanları, Orta Anadolu steplerinin güney sınır boyu ile Çukurova ve Göller bölgesidir (Şahin, 1998, s. 146).

Düziçi’nde, 16. yüzyıldan 17. yüzyılının ilk yarılarına kadar, Türkmen aşiretleri iskân edilmi ştir. Yöreye bilinen ilk göçler, Ermenilerin Kilikya bölgesine geli şiyle ilgilidir. I. Alaaddin Keykubat zamanındaki diğer göç dalgasında ise O ğuz boylarından Av şar, Çavuldur, Peçenek, Kızık ve Karkın gibi boylar buraya gelip yurt edinmi şlerdir. (Düziçi Yıllı ğı 1993, s. 34). 16. Yüzyılın ba şlarına ait kayıtlarda Çukurova bölgesindeki Yörüklerin en yo ğun olarak ya şadıkları yerlerin ba şında Tarsus, Adana ve gelmekteydi. Bu bölge, Üç-oklar tarafından fethedilmi ş ve daha sonra da onlara ba ğlı oymaklarca iskân edilmi şti. Burada yerle şik hayata geçen Üç-oklar, kısmen boy te şkilatlarını da kaybetmi şlerdi. Bölgenin fethinde mühim rolleri olan Yüre ğir ile Kınıkların XVI. yüzyılda sadece yerle ştikleri yerlere vermi ş oldukları isimle kalmı ştı. Di ğer taraftan Kara-isalu, Kusun, Ko ş-temür, Ula ş, Gökçelü ve Elvan boyları ise henüz tamamıyla çözülmeyerek oymak te şkilatlarını muhafaza etmekteydiler. Tarsus ve yöresinde ise Varsak Türkmenleri ya şamaktaydılar (Sakin, 2006, s. 66).

Varsaklar; Güney Anadolu Toroslar’ında ya şamı ş, Kilikya adı verilen bölgede denizci olarak nam salmı ş, Karamano ğlu-Osmanlı mücadelesinde önemli rol oynamı şlardır. Di ğer Türkmen a şiretleri gibi onlar da atalarının Horosan’dan geldiğini söylemektedirler. 14. - 15. Yüzyılda tüm Karaman Bölgesi Varsakların elinde olmuştur. Bazı kaynaklar Varsakların Çukurova’ da sınırlı oldu ğunu söyleseler de, İ. Erdal’ın Müneccimba şı Tarihi’nden aktardı ğına göre, bütün İç-il’ in Varsakların elinde oldu ğunu söylenmi ştir. Men şe olarak Varsak oldu ğu iddia edilen cemaatler içinde Karahacılı, Tosmur, Burhan, Kılıçlı, Sırkıntılı, ve Tekeli gibi cemaatlere rastlıyoruz. Bu cemaatler Anamur’da da yerle şen cemaatlerdendir. Dolayısıyla Varsakların, Silifke’ de sınırlı 273

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286 kalmayarak Anamur ve Selinti’ye kadar olan bölgeye yerle şti ği görülmektedir (Erdal, 2007, s. 96).

19. Yüzyıldaki Dervi ş Pa şa ve Ahmet Cevdet Pa şa önderli ğindeki Fırka-i İslâhiye hareketine kadar Çukurova, konar-göçer Türkmen a şiretleri tarafından “kı şlak” olarak kullanılmı ştır. O yıllarda Yukarı Çukurova ve Fırka-i İslâhiye’nin görev yaptı ğı di ğer yerlerde, Av şar, Bozdo ğan, Cerid, Sırkıntı, Tecirli, Ula şlı ve Varsak a şireti mensupları iskân edilmi ştir (Görkem, 2000, s. 3).

Düziçi ilçesi, bir O ğuz-Türkmen bölgesidir. Bugün hala bazı köylerin adlarının Türkçe olması; Türklerde, bulundu ğu bölgeye isimlerini verme gere ğinin bir sonucudur. Örne ğin “Varsak” , “Bayındırlı” , “Yeni Varsak” köylerinin adları boy adlarıdır. “Karkın” ve “Peçenek” mahalle adları da (bu mahalleler eskiden köydü) yine Türkmen boylarının adlarıdır. 16. Yüzyılda ya şadıkları dü şünülen “Elbeyli” a şiretinin izleri, Elbeyli köylerinde ya şamakta, bölgede “Elbeylio ğlu hikâyesi” hala anlatılmaya devam etmektedir ( Düziçi Yıllı ğı, 1993, s. 34; Görkem, 2000, s. 4).

Düziçi merkezinde Varsak nüfusu, ilçe merkezi nüfusuna oranla tahminen % 10 civarındadır. Varsak Akdere, Yeni Varsak ve Gümüş köyü olmak üzere 3 köy tamamıyla Varsak’tır. Bu toplulu ğun adı genellikle “Vârsâk” (Vârsak, Varsak, Varsâk) şeklindedir. “Varsah, Farsak, Fersah” şekillerinde de söylenmektedir. Şu anda Düziçi’nin birer mahallesi haline getirilen Şekero ğlu ve İkizde ğirmeni (bugünkü ismi Karacao ğlan’dır) daha önceden Akdere’ye ba ğlı idiler. Sayıları 50 civarında olan Çatak Varsakları da Akdere köyüne bağlıdırlar. Akdere’de yakla şık 80 hanede 900 civarında nüfus bulunmaktadır. Yeni Varsak köyünde 100’ü a şkın hanede 800 civarında nüfus barınmaktadır. Köyde kendi kendine yeterli bir ekonomik alt yapı bulunmadı ğından, köylünün büyük bir bölümü Adana ve Hatay dolaylarına mevsimlik işçi olarak göç eder. Ancak bu göç, büyük boyutlara ula şan bir “köyden kente göç” halini almamı ştır. Köyden kente göçün pek ya şanmadı ğı Gümü ş köyünde, yakla şık 1700 civarında nüfus barınmaktadır. İlçenin kuzeybatısında yer alan Akdere köyü ilçeye 17 km uzaklıktadır. Köylüler şimdi bulundukları yerlere bundan yakla şık bir asır önce, Hodu ve Nacar yaylalarından inmi şlerdir. Gümü ş köyü, ilçenin batısındadır ve ilçeye 15 km uzaklıktadır. Bu köy sakinleri de yakla şık 150 yıl önce Dumanlı yaylasından göç ederek buralara yerle şmi şlerdir. Dumanlı ve Hodu yaylalarında hala arazileri olan köy mensupları, bu yaylalarda ya şamaya devam edenlere arazilerini kiraya vermi şlerdir. Yeni Varsak köyü mensupları, Düziçi ovasına inmemi ş, Tesbi denilen daha yüksek bölgeye yerle şmi ştir. Bunlar yaz- kı ş burada ya şamaktadırlar (Gökbel, 1998, s. 78). Ovaya inmeyen Yeni Varsak köyünün ekonomik yönü, Feke ve Saimbeyli köylerini andırır. Düziçi ovasına inen ve ço ğunlu ğu Akdere ve Gümü ş köylerinde oturan Varsaklar, geçimlerini tamamen tarımdan sa ğlamaktadırlar. Bu ürünlerin ba şında da yer fıstı ğı gelir. Ayrıca mısır, bu ğday ve arpa ekildi ği de çok görülür. Bu iki ova köyünün ekonomik durumu, di ğer Varsak köyleriyle kıyaslandı ğında daha iyidir (Gökbel, 1998, s. 78). 274

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286

1.2. Osmaniye Düziçi’nde Yaylacılık ve Yayla Gelenekleri

Düziçi birçok yeri a ğaçlık ve fundalıkla kaplı olan Akdeniz ikliminin hissedildi ği bir ilçedir. Eskiden baraj yapılmadan önce, Düziçi ovası yeteri kadar sulanamıyordu ve bu durum, ova köylerini olumsuz etkiliyordu. Yazların fazla kurak geçmeye ba şlamasından dolayı ilçe bir bozkır havasına bürünmü ş ve ova köylerde sıcaklık daha çok hissedilir olmu ştu. Bu olumsuz ko şullarla birlikte sinek ve susuzluk, ova köylerini ya şanmaz hale getirmi şti. İlçede yaylacılı ğı 1950-1960 yıllarına kadar süren eski yaylacılık ve 1980- 1990’lı yıllardan sonra yeniden ba şlayan yeni yaylacılık olarak iki dönemde de ğerlendirmek mümkündür. Arada ise yakla şık yirmi yıl süren bir duraklama dönemi ya şanmı ştır. Eski ve yeni yaylacılı ğın arasındaki farkların, iklim de ğişikli ği, ekonomik faktörler ve bunun beraberindeki ya şam ko şullarındaki de ğişim nedeniyle gerçekle şti ği söylenebilir. 1940’lı ve 1950’li yıllarda hayvancılık varsa, yaylacılık da ver demekti. Çünkü bu dönemde ova köylülerinin birço ğu çiftçilikten ziyade hayvancılıkla u ğra şıyorlardı. Bu nedenle davarcılık ön plandaydı. Hayvanı olmayanlar da sıcak, susuzluk ve sinekten kaçmak amacıyla yaylalara çıkarlardı (K1, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 17). Ellek, Peçenek, Karagedik, Böcekli, Yazlamazlı, Pirsultanlı, Bayındırlı, Elbeyli, Alibozlu, Bostanlar, Celiller, Demirciler ve Varsak köyleri (Karacao ğlan, Ka şobası, Gümü ş, Abacılar, Akdere) vb. yaylacılık yapan eski oba köyleriydi. Bunlar, Düziçi’nin do ğu kısmına dü şen Düldül, Nacar, Ho ğdu, Haçbel, Alıç, Almacı ğın Yazısı, Dumanlı, Mezda ğı, Tozlu Yurt, Karakaya, Çerala ğı, Yaylalık, Beykonan, Üçpınar, Yedioluk, Kuz Oluk, Pöhrek ve Kızılca gibi yaylalara göçerlerdi. Bu yaylalarda çam, gürgen, me şe, ardıç ve di ğer yayvan yapraklı gür ormanlar vardır. Buna benzer ormanlar Türkiye’nin Bolu, Abant yöresinde ve Karadeniz’in da ğlarında bulunur. Derelerinde sular ça ğlayarak akar. İlçenin do ğusundaki Hacılar, Karkın (Karlıca, Ye şilbayır), Kurtlar, Tespi köyleri, ilçenin en çok su ve ormanı bulunan köyleridir. İlçeye ait olan yaylalar da bu köylerin sınırları içerisinde yer alır. Halen bu köylerden birçok aile aynı şekilde yaylacılık gelene ğini sürdürmektedir (K1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 , 8, 9, 10, 11, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23). Düziçi’nin do ğu kısmına dü şen Hacılar, Karkın, Tespi, Kurtlar, Gökçayır, Çatak, Sö ğütlügöl, Zinda ğan gibi da ğ köyleri zaten rakım olarak daha yüksekte yer aldıklarından buralarda yaylacılık fazla görülmemi ştir. Yaz aylarında bu köylerdeki bazı aileler, kı şı geçirdikleri kı şlaklarından biraz daha yukarıda bulunan tarlalarının ba şına göçerek, mısır, şifan ( yulaf), arpa, çavdar, bu ğday ve sebze ekerek, buradaki otlaklarda hayvanlarını beslemeye çalı şmı şlardır. Çeşitli meyve a ğaçları dikip yeti ştirmeye ba şladıktan sonra zamanla bu tarla ba şlarına yerle şmi şlerdir (K1, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23). Düziçi’nin do ğusuna dü şen ve yukarıda isimleri sıralanan da ğ köyleri, konum itibariyle da ğınık bir görünüme sahiptir. Bu köylerde çok miktarda kaynak suları da bulunmaktadır. Köy halkının yerle şiminde, bu da büyük rol oynamaktadır. Kaynak sularının bollu ğu, sebze ekiminin yapılmasını ve insanların geçim kaynaklarını bu yöne 275

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286

çevirmelerini sa ğlamı ştır. Bu köylerin rakımının yüksekli ğinden dolayı, di ğer ova köyler de bu köylerin sınırlarına dâhil olan yaylalara çıkmı şlardır.

2. Osmaniye/Düziçi’nde Varsak Türkmenlerinin Yayla Göçü

Düldül da ğı çevresinde yaylalarda ya şayan Varsak Türkmenleri, “Fırka-i İslâhiye Kanunu”yla Hâruniye ovasına inerek buraları yurt tutmu şlardır. Fakat Varsak Türkmenleri, yaylacılık gelene ğinden vazgeçmeyip yaz aylarında yaylalara göç etmeye devam etmi şlerdir (Sonduk, 2002, s. 20). Günümüzde Düziçi’nde yaylacılık gelene ğini Varsak Türkmenleri sürdürmektedir. Varsak Türkmenlerinin yayla geleneklerini şu ba şlıklarda ele alabiliriz:

2.1. Yaylaya Çıkı ş Amacı

Varsak Türkmenlerinin yaylaya çıkı ş amacının ba şında hayvancılık gelir. Bunların temel geçim kaynakları hayvancılıktır. Daha önceki yıllarda göçtükleri yaylalarda tarla sahibi olan Varsaklar, bu tarlalarda hayvancılı ğa ba ğlı tarım ürünleri yeti ştirmektedirler. Yaylalardaki tarlalara genellikle firik darı, meke, çavdar, arpa gibi tarım ürünleri ekilmektedir. Ürünün ekimi ve hasadı için yaylalara çıkılması gerekmektedir. Bölgeye yapılan yatırımlar sonucu yol, su, elektrik ve telefona kavu şan bu yaylalara, ekonomik durumu iyi olan Varsaklar, lüks yayla evleri in şa etmi şlerdir. Bölgede günümüzde bir yandan hayvancılı ğa ba ğlı yaylacılık yapılırken, bir yandan da dinlenme ve tatil amacıyla yaylaya çıkılır olmu ştur.

2.2. Göç Zamanı

Anadolu Yörükleri, kı şı kı şlakta geçirir. Nisan ayı ile birlikte ovaların ısınmasıyla, Yörük A şiretlerinde bir hareketlilik görülür. Ovadaki otların kuruması, sineklerin ço ğalması, sıcakların artması; yaylaların otunun bolluğuna, serinli ğine alı şan koyunu, keçiyi, deveyi, ine ği kı şlakta tutmak güçle şir ( Seyirci, 1996, s. 195). Oba reisleri ve erkekleri göç ba şlamadan bir müddet önce toparlanarak göç gününü kararla ştırırlar. Düziçi Varsakları’nda yaylaya hareket, Nisan ayının ilk haftası ba şlar.

2.3. Göç Hazırlı ğı

Göç öncesi civarda bulunan kutsal yerler, türbeler ziyaret edilir, kurban kesilir, birlikte kurban eti yenilir. Köy içindeki kom şuların elleri öpülür, helâlle şilir. Ayrı yaylalara gidecek obalar da birbirleriyle helâlle şirler. Ziyaret edilen yatır, türbe gibi kutsal yerlerde bolluk, bereket dilenir. Göç yükü, yaylada kullanılan araç gereçlerdir. Göç öncesinde kara çadırlar onarılır veya eskiyen bölümleri yenilenir. Göç yükü olarak şunlar sıralanabilir: Kilim, keçe, minder, halı, yastık, süt-peynir ve ya ğ üretiminde kullanılan her türlü kap kacak, giyim e şyaları ve bulgur, şeker vb. erzak. Dokuma

276

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286 tezgâhları yaylaya götürülmez. Bunların yanı sıra hayvancılık gereçleri, ekmek sacı ve hamur teknesi yaylaya çıkarılır (Artun, 2008, s. 48). Göç öncesi hayvanlarla ilgili hazırlıklar tamamlanır. Kuzular sütten kesilir. Kuzular koyunlardan ayrılarak otlakta otlamaya alı ştırılır. Sürülerdeki hayvanların damgalanmaları tamamlanır. Hayvanlar a şılanır. Kadınlar, yayla göçü öncesinde yo ğun bir hazırlı ğa koyulurlar. Yörüklerde dokumacılık en temel i şlerden biridir. Her kadın bo ş zamanında mutlaka ıstarının ve çulhasının ba şına geçer ve obasına gerekli olan şeyleri dokur. Bir kısım dokumalara “ıstarlık” , bir kısmına da “çulhalık” denir (Yalman, 1977, s. 246). Erkekler yayla göçü için şehre inerek gerekli alı şveri şi yaparlar. Her aile bol bol yiyecek ve içecek hazırlar. Yörüklerin ba şlıca yiyecekleri çökelek, sö ğüş, ballı yufka, kavurma, peynir, yufka ekme ği, süzme yo ğurt vb.dir. Bol miktarda yufka ekme ği hazırlanır. Varsak Türkmenleri, 20-25 yıl öncesine kadar yaylaya çıkmadan önce Sabun Çayı’nın içinde bulunan su de ğirmeninde un, bulgur, dövme, mıktanlı (arpa ve bu ğday karı şımından yapılan un) çektirirlerdi. Bugün bu su de ğirmenlerinin yerini elektrikle çalı şan de ğirmenler almı ştır. Yaylaya atlarla çıkılan dönemde erkekler, e şeklerin ve atların semerlerini gözden geçirir, tamir olacakları tamir eder, kolon denilen ipleri hazırlarlardı. Göçte kullanılan ta şıma hayvanlarının ba şında at, e şek ve katır gelirdi. Her ailenin kendi yükünü ta şıyacak kadar hayvanı vardı. Ya şlıların ve çocukların dı şında Yörükler göçü yürüyerek tamamlarlardı. Günümüzde at ve e şeklerin yerini, kamyonet, traktör ve özel araçlar almı ştır ( K1, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23). Göçer ya şam biçiminde yeri ve önemiyle çadır, göçer toplulukların en belirgin özelliklerinden biridir. Çukurova Yörükleri’nde “çul çadır”, “kıl çadır” adlarıyla bilinen kara çadır, yer tezgâhlarında keçi kılından dokunur ( Kutlu, 1987, s. 338). Çukurova'da ya şayan Yörükler’den Sarıkeçililer ve Karakeçeliler, çadır gelene ğini günümüzde de sürdürüyorlar. Varsak Türkmenleri de eskiden bu çadırları kullanırlardı. Yörükler, çadırları yapmak için, keçi kılının e ğrilmesiyle elde edilen ipi kullanırlar. Kirmende eğrilerek ip haline getirilen bu malzemeyle çadır dokunur. Dokumalar birle ştirilerek çadır haline getirilir. Çadır dikme günü çadırı bütün kom şular birle şip dikerler (çatarlar). Kurban kesilip dualar okunur. Bu kıl çadırların üç veya dört dire ği, sekiz ba ğı olur. Sivriltilmi ş kazıklara ba ğlanır. Yere çakılır. Gerilen çula “sitil” adı verilir. Çadırlara ba ğlanan ba ğlara “ba şba ğı, ortaba ğı, pirtiba ğı” gibi adlar verilir. Bir de “alacık” adı verilen gölgelikleri vardır. Çalıdan kesilmi ş ince çubukların üzerine çul çekilerek gölge olu şturulur (K20).

2.4. Göç Sırası ve Göç Yolları

Göç sırasında koyunların ba şına erkekler, kuzuların, oğlakların ba şına çocuklar ve genç kızlar geçer. Derlenme toparlanma bitince yükler tutulmaya ba şlar. El ıstarında 277

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286 dokunmu ş çuvallara yiyecekler yerle ştirilir, denkler çatılır. Yük tutma i şini idare edenler, obanın en ya şlı kocakarı ve nineleridir. Onların izni olmadan çuvallara bir şey yerle ştirilemez. Derlenme toplanma i şi, eski törelere uygun bir biçimde düzenlenir. Gelinler yeni elbiselerini giyerler, yeti şkin kızlar altınlı feslerini ka şlarının üstüne e ğerler. Sıra katarba şı kızın seçilmesine gelir. Oba ba şı bir kızı seçer. Bu evlenme ya şına gelmenin simgesidir. Katarı çekecek olan maya, kilimler, halılar ve örmelerle süslenir. Onu yedecek olan kız, ba şını güzel bir tozakla donatır, fesini hotozlatır, eline süslenmi ş hayvanın yularını alarak göçün ba şında yürür. Gün do ğmadan obanın ihtiyar a ğası katara kılavuz olmak için hayvanını ko şturarak öne geçer ve o gece konaklanacak yeri bulur (Yalman, 1977, s. 181-185). Düziçi’nde de yayla göçü eskiden bu şekilde yapılırdı. Göç süresi yakla şık 10-20 gündür. Göçler genellikle iki a şamalı olarak yapılmaktadır. Çobanlar önden sürülerle gider. Arkadan e şyalarla beraber oba mensupları yürürler. Ana yollardan uzak, hayvanların otlayabilece ği bir göç yolu seçilir. Sürülerle insanların arası fazla açılmaz. Süt ve peynir üretimi göç boyunca sürdü ğü için sürünün sa ğılması gerekmektedir (K.20). Varsakların ilçe merkezindeki köylerinden ba şlayarak yaylaya çıkı ştaki güzergâh adları sırasıyla şöyledir: ''Gümü ş, Akdere, Varsak, Ta ş Obası, Kızıl Tarla, Be ş Kesme, Telliler, İkizde ğirmeni (Karacao ğlan), Şekero ğlu (Sailler), Zinda ğan, Çam Konu şu, Fındık (Yukarı Varsak ), İğ de, Çamrak, Büyük Guz, E ğrelti, Uzun Ok, İspirler, Çabıtlı Alıç, Gıyma, Tespi Yücesi, Karadillik, Ma ğsırın Hopuru, Kilise Yeri, Alıcın Ba şı, Bo ğarsılık, Ganlıta ş, Gayacıl, Toprakta ş, Tahtalı Kabir, Koca Çınar, Hüp Yudan, Siye ş Yeri, Gısık, Ayrı Tepe, Asma, Süt Tepesi, Çanakkale, Halbur, Karacao ğlan Mezarı, Varsak Pınarı, Ça ğlayan, İnce Tarla, Kirazlı Pınarı, Höyük, Çatal Çam, Yel De ğmez, Karacapınar, Ho ğdu Beli, Kör Kuyu, Gümü şlü Kaya, Gülsüm Ali'nin Olu ğu, Ağ Alıç, O ğlak Kıran, Goca Gamalak, Yıkık De ğirmen, Kara Kız Pınarı, Gabının İçi, Acı Elma, Karadut Bo ğazı, Cirvelik, Guz Yav şan, Güney Yav şan, Bo ğaz Yav şan, Kürekli, Yıldırım, Kum Cukuru, Çaylık, Kaman Beli, Karlık, Ba şyurt, Gö ğyurt, Kütük Deresi, Olucak, Nacar, Garga Bo ğazı, A ğa Bel, Gızlar Yaylası, Gızıl Kaya, Tekneli, Öküz Götü, Börklü Pınar, Danlık, Damlalı, Çatak, Kazık Geçmez, Dardahan, Üçgeçek, Kü şnelik, Ekiz De ğirmeni, Alıç ve Ho ğdu'' ( K1, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23). Eskiden Düziçi ovasındaki bazı köyler Osmaniye’nin kuzeyindeki bazı Türkmen köylerinden Aydınlı, Yörük ve Tecirli a şiretleri, ilçe sınırlarındaki yaylalara develeri, koyun ve keçi sürüleriyle göç ederlerdi. Bir kısmı yazı ilçe sınırlarında geçirir, bir kısmı ise Kahramanmara ş ilinin Göksun, Elbistan sınırlarına kadar yaylarlardı. Bu aşiretlerin birço ğu kı şın hayvanlarını getirip otlattıkları yerlerde hu ğ (üzeri otlarla örtülü barınak) ve çadırlarda kalırlardı. Yaz aylarında ise baharla birlikte yerlerinden yava ş yava ş hareket ederek en son gidecekleri yere kadar giderlerdi. Tekrar havalar serinleyip so ğumaya ba şladı ğı zaman yine konup göçerek kı şlak denilen yerlere gelirlerdi. Göç, otlakların durumuna göre devam ederdi. Otlak bittikçe daha yukarı çıkılır, dönü ş yolunda da aynı yol izlenirdi. Hu ğ sahibi olanlar hu ğda, hu ğu olmayanlar ise kıl çadırlarla kı şlarlardı. Kaynak ki şi Şerafettin Öner, o günleri şöyle anlatıyor: 278

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286

“Çocuklu ğumuzda Yörük, Türkmen, ve Tecirli göçerleri, hayvanları ve develeri ile Hacılar, Karkın, ve Kurtlar köylerinden geçer giderlerdi. En az on be ş, yirmi gün, yüzlerce davarı ile sürüler halinde geçerken, keçilerin meleyi şleri, develerin bö ğürü şleri gözümün önüne geldi ğinde, o günlerin bir rüya oldu ğunu zannediyorum. Bazen göç zamanları ya ğmur ya ğar, bazen sis çöker, sisin arasında sürülerin bir kısmı bazen açı ğa çıkar, bazen de kaybolurdu. Kaybolu şlar halinde bile oralarda bir canlılı ğın oldu ğunu hissederdi insan. Hayvanların meleyi şleri, develerin bö ğürü şleri, köpeklerin havlayı şları ve atların uzun uzun ki şneyi şleri hala kulaklarımda çınlıyor. Göçerlerin köyden geçi ş manzarasını, ben de önümde güttü ğüm davarlarımın arasında izlerdim. O günlerde bizim için endi şe veren olay da bizim davar sürülerinin, onların davarlarının arasına karı şıp gitmesiydi. Bu karı şıklık çok ya şanırdı. Göçerler gidecekleri yere bir günde gitmiyorlardı. Yolculuk, günler, haftalar, aylar alıyordu. İş te bunlar son varı ş yerlerine kadar birçok yurt yerlerinde konup göçerek gidiyorlardı. Bunlardan bir kısmı A ğayeri, Karapınar, Yazdamı, Piçliyurdu, Karaba ğlı, Kirazlı, Kabir, Dede Demircik, Bey Konan ve Gavur Kı şlası gibi yere konup göçerlerdi. Bunlar sadece bizim köyün içinden geçip gittikleri yerlerdi. Bu gördüklerimiz göçerlerin yerle ştikleri yerlerin onda belki de yüzde biri kadardır” (K1). Bu a şiretler de zamanla yerle şik hayata geçmi ş, hayvancılıktan ziyade çiftçilikle u ğra şmaya ba şlamı şlardır.

2.5. Yurt Tutma

Patika yollardan Sabun Çayı üstüne do ğru yaya olarak gidilir. Gavur Köprüsü’nden geçerek Çatak'ta mola verilir. Ya ğmur ya ğmazsa açık havada yatılır. Ya ğmur ya ğarsa çadırlar kurulur. Burada bir gün kalınır. Gece, evin reisi dolma tüfekle yabani hayvanlardan korunmak için nöbet tutar. Varsaklar bu tüfeklerde, kendi yaptıkları Varsak barutunu (Bu barut ma ğaralardaki hayvan gübrelerinden yapılır.) kullanırlar. Gece, tüfekle saat ba şı ate ş edilir. Sabah merkepler yüklenir, çadırlar sökülür, yola dü şülür. Çam korusundan geçerek Bozyurt ile Gannıseki ( Kanlı Seki) arasında mola verilir. Birkaç gün burada kalınır. Eğer hayvanları otlatacak otlaklar bol ise, burada bir ay kalınır. Daha sonra Öküz götü, Tekneli, Kızılkaya’da bir ay kalırlar. Buralarda yayla e ğlenceleri yapılmaz. İnsanlar ancak i şlerini yaparlar, e ğlenceye vakit kalmaz. Malı (hayvanı) olanlar malların pe şinden gitmekten e ğlenceye vakit bulamamı şlardır (K2, 3). Bu güzergâhtan sonra Nacar Yaylası’na varırlar. Burada kı şlaklar mevcuttur. Kı şlaklar topraktan evler ve ahırlardır. Burada iki ay kalırlar. Geçici olarak Mara ş bölgesinden gelen ve bu kı şlaklarda kalan Çayırgan köylüleri, Varsakların ilk yayla hareketiyle Nacar'daki kı şlaklardan çıkarak Maraş bölgesindeki yaylalara giderler. Çayırganlılar, kı şı bu kı şlaklarda geçirmektedir. Varsaklar, Nacar'dan Alıç Yaylası'na giderler. Burada da bir ay kalırlar. Alıç’ta ekinler biçilir, harmanlar çekilir. Harmanlar önceden gemle sürülmekteydi. Bugün traktör patozu ile çekilmektedir. Buradaki samanlar ve bu ğdaylar, hayvanlarla Nacar'daki kı şlaklara getirilir. Alıç yaylasından Ho ğdu Yaylası'na geçen Varsaklar, burada da bir ay kalırlar (K2). 279

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286

Varsak Türkmenleri, yaylaları sahiplenmelerinden dolayı Tecirli'den (ova köylerinden gelen yaylacılar) ve Çukurova'dan gelen Yörükler'den, Varsaklara ait yaylaların sınırları içinde hayvanlarını otlatmaları kar şılı ğı, “otlakiye ücreti” almaktadır. Gelenler, otlakiye ücretini Varsak muhtarına öderler. Böylece Varsak a şiretine ait mıntıkada hayvanlarını otlatırlar. Nacar Yaylası'na gidenler Nacar'da, Ho ğdu'ya gidenler Ho ğdu'da yaylamaktadırlar (K1, 2, 3). Hayvancılıkla u ğra şmayanlar da bugün aynı şekilde yaylaya göç ederler. Yaylara giderken kondukları yerlerde oyalanmazlar.

2.6. Yaylada Sosyal Hayat ve Yayla Şenlikleri

Varsak Türkmenleri, Ho ğdu Yaylası'nda çadırlarını kurarlar. Burada ak şamları bir araya gelerek büyük ate ş etrafında sinsin oynarlar, güre ş tutarlar, yayla ve sevda türküleri söylerler. Bu yaylalarda davullu zurnalı dü ğünler yaparlar. Bugün de bu gelenek devam etmektedir. Ölen ki şiler vasiyet etmi şse bu yaylalara gömülür (K1, 2, 3). Ho ğdu Yaylası'nda Karacao ğlan'ın mezarı oldu ğu söylenmektedir. Mezar Ho ğdu Yaylası'nda ''Eni şin Dibi'' denilen bölgededir. Bu yaylada önceden Karacao ğlan anısına törenler yapılır, â şıklar getirilirdi. Varsak Türkmenleri tarafından düzenlenen bu törenler, çevre köylere pek açık de ğildir (K3). Varsak Türkmenlerinin yaylalarda söyledikleri türkülerden iki tanesi şu şekildedir: 1. 2.

Bizim yaylalar otl'olur, Ellerin devesi da ğı dolanır, Sütü, kayma ğı datl'olur, Elif'in devesi çayda sulanır, Kız gelinden gıymatl'olur, Yaz bahar ayında gönlüm bulanır, Kızlar çıksın yaylamıza. Göç Elif’im vakti geldi yaylanın

Bizim yaylalar me şeli, Zinda ğan'da uzun dere, Dibinde gazel dö şeli, Sordum göçün önü nere? Eli top top menev şeli, Ağ kolların gere gere, Kızlar çıksın yaylamıza. Aşar gider Elif gelin (K3).

Bizim yaylalar oluklu, Suyu akar a ğ balıklı, Suna boylu mor belikli, Kızlar çıksın yaylamıza.

2.7. Yayladan Dönü ş

Yaylaya yapılan göçlere “çıkı ş”, yayladan kı şlak yerine yapılan göçlere “dönü ş” denir. Dönü şte göç süresi, yüksekten alça ğa inildi ği için daha kısa sürmektedir.

280

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286

Varsaklar, yaylada dört ay kalırlar ve Eylül, Ekim aylarında tekrar ilçedeki evlerine dönerler.

SONUÇ

Göçerlik kültürü, köklü bir geçmi şi, ya şayan özellikleri ve izleriyle ulusal kültürümüzün besleyici bir kayna ğıdır (Kutlu, 1992, s. 65). Köylü ya da kentli insanlarımızın kı şlık evlerinin yanı sıra yazlık ev ihtiyacı duymaları; bazı büyük kentlerimizin yakınındaki yaylaların, yapılan modern yayla evleriyle sayfiye amaçlı tatil köylerine dönü şmesi, bir yayla turizminden söz eder olmamızı, bu tutkunun, bu alı şkanlı ğın, kısacası bu ya şama biçiminin kültürümüzdeki izleridir (Kutlu, 1992, s. 63). Düziçi ilçesinde iki tür yaylacılı ğın yapıldığını söylemek mümkündür. Birincisi, hala devam eden hayvancılı ğa ba ğlı yaylacılık, ikincisi ise insanların yazın dinlenmek, tatillerini serin yerlerde geçirmek amacıyla yaptıkları yaylacılıktır. 1965’ten sonra Kalecik Sulama Barajı’nın yapılması, ilçede bulunan Sabun Çayı’nın sularının kanallarla ta şınması, artezyen kuyularının açılması ve teknolojinin geli şmesiyle, Düziçi ovası sulanmaya ba şlanmı ş, kuraklık geride kalmı ştır. Sulanan ova, tarımın artık yaz-kı ş yapılmasıyla ye şile bürünmü ş, artezyen sularının ova köylere içme suyu olarak verilmesiyle birlikte bu köylerde yaylaya gitmek ihtiyaç olmaktan çıkmı ştır. Yerle şik hayata alı şan Varsak Türkmenlerinin e ğitim, sa ğlık gibi ihtiyaçlarını kar şılamak ve ilçedeki sosyal hayatta yerlerini almaları gibi sebeplerle de yaylacılık bir süre unutulmu ştur. Halk, yaylalara çıkmak yerine köylerinde kalmayı, davarcılı ğı (kıl keçisi) bırakıp daha çok tarımla ilgilenmeyi tercih etmi ştir. Teknolojinin ürünü olan teknik araçlar tarımı kolayla ştırmı ş ve caziple ştirmi ştir. Önceden yapılan hayvancılık, birkaç inek ve davar sürüsüyle bir miktar da koyundan olu şuyordu. Artık ova köylerindeki tepeciklerde fundalıklar kalmadı ğı için davarcılık da pek yapılmamaktadır. Şimdi ise hayvancılık, inek besicili ği üzerinde yo ğunla şmı ştır. Eskiden yaylacılık hayvancılı ğa ba ğlı olarak yapılırdı. Günümüzde ise bu durum ekonomik güçle ilgili olmaya ba şlamı ştır. İlçe insanı, ovanın verimlili ğinin arttırılmasıyla ekonomik yönden rahatlamı ş, modernle şme ile birliktede yaylacılık, hayvanları otlatmak ve geçim kaygısıyla de ğil, dinlenme ve tatil için yapılmaya ba şlanmı ştır. İlçede hayvancılıkla yaylacılı ğı bir arada götüren pek az aile kalmı ştır. Yaylalara araçların gidece ği yollar yapılmı ş, bu yolların bir kısmı asfaltlanmı ş, telefon ve elektrik verilmi ştir. Ekonomik durumu iyi olan aileler buralara modern evler yaptırmı şlardır. Eskiden develer, atlar ve e şeklerle yapılan yayla göçleri bu gün yerini traktör, kamyon ve kamyonetlere bırakmı ştır. Varsak Türkmenlerinin ve bazı ailelerin yaptıkları hayvancılı ğa ba ğlı yaylacılık, bugün konar-göçer halde yapılmaktadır. Bu yaylacılı ğı; Nisan ayı gelince, traktörlerle ve kamyonlarla hayvanlarını ve e şyalarını yaylalardaki yaylaklarına götürüp, kı ş bastırdı ğında ise tekrar ova köylerindeki kı şlaklarına dönerek yaptıkları yaylacılık olarak ifade etmek mümkündür.

281

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286

Günümüzde Varsak Türkmenlerinin de yayla göçünde kullandıkları araçlarda ve yaylada kaldıkları barınaklarda de ğişiklikler görülmektedir. Bunların bir kısmı yaylalara yaptıkları evlerde kalmakta, evleri olmayanlar ise çadırlarda kalmaktadırlar. Bugün modern anlamdaki yaylacılı ğa bakıldı ğında, ilçeye ait yaylaların betonla şmaya ba şladı ğını söyleyebiliriz. Geçmi şte her kayanın dibinde yükselen me şe ağaçlarının yerini bugün betonarme evler almı ştır. Dinlenmek amacıyla yaylaya çıkan insanlar, orman arazilerini hor kullanarak çevreyi kirletmekte ve ormanları yok etmektedirler.

KAYNAKÇA

ANA BR İTANN İCA (1990), C.22, Ana Yayıncılık: .

ARTUN, E. (1996), Çukurova Yörüklerinin Gelenek ve Görenekleri , I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler) Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1994, Antalya, K.B. Yayınları: Ankara, ss. 25-33.

______(2008), Çukurova Konar-Göçer Türkmenlerinin Halk Kültürlerinde Eski Türk İnançlarının İzleri, Halk Kültürü Ara ştırmaları, Kitabevi Yayınları: İstanbul, ss. 9-43.

BABU Ş, F. (2006), Osmanlı’dan Günümüze Etnik-Sosyal Politikalar Çerçevesinde Türkiye’de Göç ve İskân Siyaseti ve Uygulamaları, Ozan Yayıncılık: İstanbul.

BAKIR, İ. (1991), Toroslar’da Göçebe Mimarisi , Türk Halk Mimarisi Sempozyumu Bildirileri 5-7 Mart 1990 Konya, K.B. Yayınları: Ankara, ss. 17-22.

BİLG İLİ, A. S. (2000), Tarsus Türkmenleri (Varsaklar), Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu Bildirileri, Ankara, ss. 9-49.

BULDUK, Ü. (2000), Bozdo ğan Yörükleri ve Yaylak-Kı şlak Sahaları, Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu Bildirileri, Ankara, ss. 71-82.

ÇEL İK, Ş. (2000), XVI. Yüzyılda İçel Yörükleri Hakkında Bazı De ğerlendirmeler , Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu Bildirileri, Ankara, ss. 83-101.

DÜZ İÇİ YILLI ĞI (1993), Düziçi Kaymakamlı ğı Yayınları: Düziçi.

DO ĞAN, C.- DO ĞAN, S. (2005), Yörüklerin Sosyal ve Kültürel Hayatı (Antalya Örne ği), Kızılelma Yayınları: İstanbul, ss. 1-14.

282

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286

DO ĞAN, S. (2007), “ Tarihsel Geli şim Sürecinde Yörükler ”, Anadolu’da Yörükler Tarihi ve Sosyolojik İncelemeler, Phoenix Yayınları: Ankara, ss.133-148.

EGAWA, H.-ŞAH İN, İ. (2007), Bir Yörük Grubu ve Hayat Tarzı Ya ğcı Bedir Yörükleri, Eren Yayınları: İstanbul.

ERDAL, İ. (2007), Anadolu’da Yörükler Tarihi ve Sosyolojik İncelemeler , Phoenix Yayınları: Ankara.

ERÖZ, M. (1966), Türk Köy Sosyolojisi Meseleleri ve Yörük Türkmen Köyleri , Sosyoloji Konferansları 6. Kitap, S. 119-154, İstanbul.

______(1996), Milli Kültürümüz ve Meselelerimiz , K.B. Yayınları: Ankara.

GÖKBEL, A. (1997), İnanç ve Adetleriyle Yahyalı’da Varsak Türkmenleri , Yahyalı Kaymakamlı ğı Köyler Hizmet Götürme Birli ği Yayını: Kayseri.

______(1998), Anadolu Varsaklarında İnanç ve Adetler , AKMB Yayını: Ankara.

GÖRKEM, İ. (2000), Halk Hikâyeleri Ara ştırmaları Â şık Mustafa Köse ve Repertuarı , Akça ğ Yayınları: Ankara.

İNBA ŞI, M. (2000), Rumeli Yörükleri , Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu Bildirileri, Ankara, ss. 145-182.

İSLAM ANS İKLOPED İS (1986), C.13, K.T.B. Yayınları: İstanbul.

KUTLU, M. (1987), Şavaklı Türkmenlerinde Göçer Hayvancılık , K.T.B. Yayınları: Ankara.

______(1992), Ya şayan Bir Alt Kültür Gelene ği: Anadolu Göçer Kültürü , IV. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri, C.1, K.B. Yayınları: Ankara, ss.58-66.

MEYDAN LAROUSSE (1973), Yörükler Maddesi , C.12, İstanbul.

SAK İN, O. (2006), Anadolu’da Türkmenler ve Yörükler, Toplumsal Dönü şüm Yayınları: İstanbul.

283

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286

SEY İRC İ, M. (1996), Batı Akdeniz’de Yörükler , I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı (Yörükler) Sempozyumu Bildirileri, K.B. Yayınları: Ankara, ss.191- 201.

SONDUK, C. (2002), Varsak Türkmenleri ve Karacao ğlan , Erciyes Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi Bitirme Tezi, Yozgat.

SÜMER, F. (1980), Oğuzlar (Türkmenler)/Tarihleri-Boy Te şkilâtı-Destanları, İstanbul.

ŞAH İN, İ. (1998), Yaylacılık Gelene ğinin Giresun’daki İzleri, Giresun Kültür Sempozyumu Bildirileri, Giresun Belediyesi Yayınları: İstanbul, ss. 145-151.

TÜRKÇE SÖZLÜK (1998), T.D.K. Yayınları: Ankara.

YALMAN (Yalgın), A. R. (1977), Cenup’ta Türkmen Oymakları , Haz: Sabahat Emir, K.B. Yayınları: İstanbul.

YILMAZ, A. – TELC İ, C. (2010), Türk Kültür Terminolojisinde Göç Kavramı Üzerine , Modern Türklük Ara ştırmaları Dergisi, C. 7, S. 2 (Haziran 2010), ss. 14-33. www.duziçi.gov.tr

KAYNAK K İŞİ LER

K1. Şerafettin Öner, 1945, yüksekokul mezunu, emekli ö ğretmen, Hürriyet mahallesi, Düziçi. K2. Şükrü Kıraç, 1959, ilkokul mezunu, hayvancılık, Karacao ğlan- Varsak, Düziçi. K3. Zeynep Demir (Sailo ğlu), 1948, okur- yazar de ğil, ev hanımı, Karacao ğlan- Varsak, Düziçi. K4. Ummuhanı Öner, 1949, ilkokul mezunu, ev hanımı, Hürriyet mahallesi, Düziçi. K5. Yörük Fatma Öner, 1927, okur- yazar de ğil, ev hanımı, Yukarı Hacılar mahallesi, Düziçi. K6. Hüsne Öner, 1945, okur- yazar de ğil, ev hanımı, Yukarı Hacılar mahallesi, Düziçi. K7. Sadık Öner, 1939, ilkokul mezunu, çiftçi, Yukarı Hacılar mahallesi, Düziçi. K8. Osman Ta ş, 1951, yüksekokul mezunu, ö ğretmen, Kurtbeyo ğlu mahallesi, Düziçi. K9. Mehmet Kurt, 1940, okur- yazar, çiftçi, Kurtbeyo ğlu mahallesi, Düziçi. K10. Kadir Hindi, 1947, okur- yazar, hayvancılık, Kurtbeyo ğlu mahallesi, Düziçi. K11. Ahmet Ta ş, 1920, okur- yazar de ğil, sıva ustası, Kurtbeyo ğlu mahallesi, Düziçi. K12. Hasan İslah, 1942, okur- yazar, kalıpçı, Karac’o ğlan- Varsak, Düziçi. K13. Ökke ş Abalak, 1943, okur- yazar de ğil, çiftçi, Karagedik köyü, Düziçi. K14. Habip Ta şlı, 1932, okur- yazar de ğil, hayvancılık, Kurtbeyo ğlu mahallesi, Düziçi. K15. Ali Ta ş, 1940, yüksek okul, ö ğretmen, Haruniye Merkez mahallesi, Düziçi. 284

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286

K16. Mehmet Ya ş, 1927, okur- yazar de ğil, çiftçi, Karacaören köyü, Düziçi. K17. Mustafa Karaman, 1923, okur- yazar de ğil, çiftçi, Sö ğütlügöl mahallesi, Düziçi. K18. Tahsin Metlio ğlu, 1943, ilkokul mezunu, çiftçi, Pirsultanlı köyü, Düziçi. K19. Hüsne Metlio ğlu, 1951, okur- yazar de ğil, ev hanımı, Pirsultanlı köyü, Düziçi. K20. Ali Demirci, 1951, lise mezunu, Gökçayır köyü, Düziçi. K21. Zeynep Demirci, 1953, okur- yazar, ev hanımı, Gökçayır köyü, Düziçi. K22. Ali Topuksuz, 1922, okur- yazar, çiftçi, Sö ğütlügöl mahallesi, Düziçi. K23. Meryem Aktan, 1956, okur- yazar, ev hanımı, Merkez mahallesi, Düziçi. K24. Selver Çömez, 1930, okur- yazar de ğil, ev hanımı, Gökçayır- Çömezler mahallesi, Düziçi. K25. Döndü Dilbero ğlu, 1927, okur-yazar de ğil, ev hanımı, Merkez mahallesi, Düziçi.

* Bu makale, 28-30 Mayıs 2010 tarihlerinde Balıkesir’de düzenlenen “Halk Kültüründe Göç Uluslararası Sempozyumu” nda sunulan bildirinin geni şletilmesiyle olu şturulmu ştur.

285

Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 267-286

286