BOZULUS HAKKINDA

FARUK DEMİRTAŞ

XVI. asra ait kaynaklara göre, Y ö r ü k ve Türkmen adlariyle anılan Anadolu'daki Türk aşiretleri umumiyetle muhtelif uluslar (iller)'a ayrılmış bir halde bulunuyorlar. Ayrı ayrı bölgelerde ya şıyan ve az çok farklı bir içtimai seviyede bulunan bu illerin, ayn ı zamanda hususi birer mâziye de sahip olduklar ı anlaşılmaktad ır. Dış âmillerin bu iller üzerinde henüz kat'i tesirlerini yapamam ış olduğu bir devirde bunların kabilevi teşkilâtlarmın mürekkep bir manzara arzetti ği görülmekte ve dahili bünyelerine ait idari, askeri ve dini gibi baz ı müesseselerin mevcudi- yetine tesadüf edilmektedir. İşte, bu yaz ımızın mevzu edindiği Boz ulus umumi mahiyetlerini en kısa yoldan belirtme ğe çalıştığımız bu illerden birisidir.

KAVMI MAHIYETI

A. Ulus'un adı : Ulusun bu boz sıfatını ne gibi bir sebeple alm ış olduğu hakk ında vesikalarda bir i şarete tesadüf edemedik. Bununla beraber bu hususun tayininde bizi mü şkilâta uğratan yalnız kaynak- ların sükütu değil, belki bundan daha fazla olarak rengin eski Türk içtimal hayat ında oynadığı rolün tam mânasiyle tesbit edilememi ş ol- masıdır. Vakıa Prof. Fuat Köprülü, bir yaz ısında °, kara renginin tamamen aristokratik mahiyette olan eski Türk cemiyetinde avam yani halk s ını- fına izâfe edildi ği hakkında isabetli bir mütalâada bulunmu ştur. Hattâ biz de bu sıfatın eski Türk cemiyetinin avam tabakas ından başka, aynı mahiy ette telâkki edilen kavimlere de verilmi ş olduğunu ortaya çıkar- mış bulunuyoruz 2. Diğer taraftan bu rengin aksi mânas ında kullanılan ak sıfatının da aynı sahada bir rol alm ış olduğu hakk ında delillerimiz mevcuttur 3 .

islâm Ansiklopedisi, cüz IV , Bayrak maddesi. 2 Meselâ, K a r ak oy u n 1 u 1 a r'ı n hizmetinde bulunan Karaulus'un, almış olduğu kara s ıfatı , onun Kürt menşeli bir teşekkül olmasiyle adı geçen Türk devletine tâbi bir halde bulunması ndan ileri gelmiştir. Keza kelimenin, a şağı gözle bakılan başka kavimlere de verilmiş olduğu hakkında kaynaklarda baz ı deliller vard ır (Bu hususta tafsilât, büyük bir k ısmını haz ırlamış bulunduğumuz ve yakında neşredeceğimiz, Ana- dolu'da Oğuz Boylar ı adlı yazı mı zdadır). 3 Burada bunlardan bir misal olarak XVI. as ırda S i v a s bölgesinde yaşı yan Aksalur adlı bir teşekkülü zikredebiliriz. Bu te şekkülün ak sıfatını alması nı , neşretmek üzere bulunduğumuzu haber verdiğimiz yazımı zda, onunla ayn ı kav ıni şubeye mensup bulunan sultan Kad ı Burhan e d d i n'in siyasi mevkii ile izah etmi ştik. 30 FARUK DEMIRTA Ş

Fakat, bizim ulusun alm ış olduğu bu boz sı fatının, malûm manasını n, içtimai hayatta bir akis yapt ığı ve bunun nasıl bir manevi k ıymeti haiz olduğu hakkında delil ve emarelere tesadüf edemedik. Bu sebeple bu hususta yapacağımız izahlar tam mânasiyle tatmin edici bir mahi- yette olmıyacaktı r. Bununla beraber gerek ulusun kavmi te şekkülü ve gerek siyasi tarihi, ancak bu cepheden baz ı izah tecrübelerine giri şme- mize imkân vermektedir. 1. Aşağıda geniş bir şekilde bahsedece ğimiz gibi, Hozulus'un kabilevi bünyesi, kavmi bak ımdan tezatlar arzetmektedir. Ulusun birçok te şek- külleri, muhtelif Oğuz boyları na ait oldu ğu gibi bir kısım aşiretleri de Kürt menşelidir. Diğer taraftan ulusa dahil olan bu muhtelif O ğuz boyları na mensup teşekküllerin bir k ısmı da aslı nda başka siyasi il ve uluslara ait bulunmaktad ı r. Bu sebeple Bozulus'un muhtelif kavml, siyasi ve hattâ ı rk! menşeli aşiretlerden rnüteşekkil bulunmas ı, onun bu boz sıfatını alması nda bir .mil olabilece ği ihtimalini hatıra getirmektedir. 2. Diğer taraftan, yine a şağıda bahsedece ğimiz gibi, bu il A k k o- y unlu u 1 u s u n u n XV. asr ı n sonunda u ğradığı felaketin neticelerine boyun eğmiş, onun en mühim bakiyesidir. Bu sebeple acaba onun bu sıfatı alması, bu ilin bir zamanlar siyasi ikbal devresinde bulunup da sonradan bu mevkiini kaybetmi ş olmasından mı ileri gelmiştir ? Bizi bu ikinci şekilde de dü şünmeğe sevkeden âmil. boz renginin bu gün Anadolu'da kullanıldığı gibi, sıhhat ı bozulmuş kimselere verilmiş olması ve onunla tavsif edilmeleri olmu ştur. Bu boz s ıfatının Bozok kelime- siyle bir münasebeti olmas ı ihtimali de hatırımıza gelmiştir. Fakat bu ilde Bozok lar dan oldu ğu kadar Üçoklu kabilelere mensub şube- lerin bulunmas ı ve onun bir Üçoklu siyasi teşekkülün en mühim bir bakiyesi olması, böyle bir ihtimâle yer b ırakmamaktadır. B. Kabilevf durumu : Biraz yukarıda ulusun eski A k k o y u n 1 u isinin en mühim bir bakıyesi olduğuna işaret etmiştik. Bu keyfiyet bu teşekkülün D i yar b ek i r bölgesinde yurt tutmu ş bulunmasından ve ona dair vesikalar ın da bu bölgenin fethi ile beraber ba şlamasından istidlal edebilir. Bununla beraber biz bu hususu daha kat'i ve etrafl ı bir şekilde ifade edebilecek delillere malik bulunuyoruz. Bu delillerden birisi Akkoy unlu devletinin daha beylik zamanlar ında onun hizmetinde gördüğümüz siyasi te şekküllerin bizim Bozulus'ta da bulunmu ş olması- dır ki, bu zümrelerden aşağıda bahsedilecektir. Bozulus hakk ında 947 = 1540 tarihini ta şıyan defter 4, bu ilin kabilevi mahiyetini izah etmemizi kolayla ştıracak bir tarzda tertiplen- miştir. Bu zikredilen defterde Bozulus, D i yar b ek ir T ür k m enler i ve Dulkad ı r 1 ı Tür kmenleri veya as ıl Bozulus ve Dulkadırlı ulusu olmak üzere ba şlıca iki kısma ayrılmıştır. Defterin, Diyarbekir Türkmen- leri veya asıl Bozulus adını verdiği kısım, öz Ak k oy unlu teşekkül-

4 Başbakanlık arşian, er. 200; (bk. vesika k ısm ı ). BOZULUS HAKKINDA 31 leriyle aslında Halep Tür k m e n 1 e r i'ne mensup aşiretlerden müte şek- kildir. İkinci kısım ise adı ndan da anlaşılacağı gibi, aslında Dulkad ı rl ı i 1 i 'ne mensuptur. Bozulus'un bu iki grupundan ba şka bir de Ş a m (Suriye) Türk m eni eri grupu vard ır ki, bunun Kanuni devrinde yazılmış defterde yaln ız hâsılı kaydedilmiştir. 1 — Diyarbekir Türkmenleri : Defterin bu adla tesmiye etti ği kısım, yukarıda da işaret edildiği gibi, en eski Akkoyunlu teşekkülleriyle Halep Türkmenleri'ne ait baz ı camâatlarclan müte şekkildir. Defterde, as ıl Akkoyunlu teşekkülleri olarak tesbit edebildi ğimiz başlıca aşiretler şunlardır : Hanızahacziu 5, Kocahacilu 6, MUS111111 7, 5 Akkoyunlula r' ın hususi tarihi olan Kitâb-ı Diyarıbekryiye'de, K a r a y ü- 1 ü k Osma n' ın oğlu M a r din valisi Hamza ile Karayusuf o ğlu Bağdat hâkimi Isf a han Mirza aras ı nda yap ılan bir sava şta, Hamza ordusunun sol koluna kumanda eden ümerâ aras ında bu teşekkülün beylerinden M i h ma t Hamzahacılu adli bir şa- hıs zikredilmektedir (ayr ıca bk. Ha san R uml u, Ahsen üt-Tevârth, Nurosm a- n i y e kütüphanesi yazm. , nr. 3317, yaprak 51 a). Bu ikinci eserde, sultan Halil ve Yak u b devirlerindeki, Akkoyunlu iimerâs ından biri olarak zikredilen Hüseyin Ali Beg'in de bu te şekküle mensub oldu ğunu görüyoruz (yaprak 129 a). Bana, Kitüb- ı Diyâr ı bekriy y e'nin kendisinde bulunan müstensah bir nüsha- sından istifade etmek imkan ın ı veren T. T. K. yay ı m uzmanı arkada şım Adnan E r z i'ye teşekkürlerimi sunarım. 6 Bu mühim teşekkülün, Karayülük Osman Beg o ğlu sultan H a m z a'n ın, ümerâs ı aras ında, Musa ve Mehmet adli iki emirini tan ı yoruz. Bunlardan Musa Kocahacilu Hamza Mirza ile B a ğ d a t hâkimi I,s f a h a n Mirza aras ında yapılan mubarebeye öncü kuvvetleri kumandan ı olarak iştirâk etmiş ve büyük yararl ıklar göstermiştir. Mirza'nın kat'i şekilde bozguna uğramasında o s ırada Mardin muhaf ız! bulunan Mehmet Kocahacı 'nında büyük bir rolü olmuştur (Diyar ı bekriyye). Bu Mehmet Kocahac ı , sultan Hamza'n ın ölümünden sonra bazı Pürnek ve Bekta şlı beyleriyle Malatya tarafla- rına çekilmiş ve bu sı rada Karakoyunlularla birlikte Akkoyunlu ülkesine yürüyen Şeyh Hasan b. Karayülük'e iltica etmi ştir (Digiirıbekrigye, Hasan R u m l u, 68 b) Uzun Hasan, Karakoyunlular' ın yardımiyle Urfa'y ı almış bulunan Şeyh Hasan Bey'i mağlüp edip öldürdükten sonra ona iltica etmi ş bulunan Mehmed Kocahac ı lu'yu ve diğer amirleri esir alarak Amid'e göndermi ştir. Bununla beraber, A I i Beg adl ı diğer bir Kocahacılz amiri, Uzun Hasa n' ın iç ve dış mücadelelerinde büyük hizmetler etmiş ve bu hükümdar taraf ından bir def'a da Mevlâna Ahmet ile Cihan ş âh'a elçilikle gönderilmiştir. Sultan Halil'in o ğlu Fars valisi El v e n d M i r z a'n ın maiye- tinde bu teşekkulün beylerinden H ü s e y in adli birini görmekteyiz (H a s a n R u m I u, adı geçen eseri, yap. 86 b). Bundan, bu te şekkülün bir kısmının F a r a bölgesinde kalmış olacağı tahmin olunabilir. Teşekkülün ad ı, zikredilen her iki eserde de ilk ön- celeri daima Kocahacilu olarak, yaz ı lmıştır. Daha sonra bu isim, Hocahacılu şeklinde kaydedilmiştir (bak. Hasan Ruml u, yukar ıda zikredilen yapraklar). Bizim defterde kelime yukarıda da zikrettiğimiz gibi birinci şekilde yaz ılmıştır. bu sebeple kelimenin aslında bu şekilde olduğu ve Hocahacılu tarzı nı sonradan ald ığı sarih olarak anla şı- lıyor. Malamdur ki, Türkçe ve Farsçada mü şterek olarak kullan ılan hoca kelimesinin koca ad ından geldiği hakkında bir kanaat mevcuttur (bk. F u at Köprü! ü, is. Ans. cüz 39, Hâce maddesi). Vermiş olduğumuz bu misal, bu şekilde bir filolojik hâdisenin cereyan etmi ş olduğunu göstermektedir. A z eri lehçesinde K — H tebadülünün bir hususiyet te şkil ettiği hatırlanı rsa hadisenin filolojik sebebi anla şı lmış bulunur. Bu hususta kaynaklarda dikkatli bir tarama yap ı ldığı takdirde bu gibi misallerin çoğala- cağ! muhakkaktır. 7 Akkoyunlu faaliyetinde büyük bir rol oynam ış olan bu siyasi teşekkülün, ad ı 32 FARUK DEM İ RTA Ş

İzzeddinhac ılus, Haydarlu Hüseyinhacdu °°, ivaz , İshak 12, Yurtcu 13 ve Pürnek. Bu sonuncusu kaynaklarda daha ilk Akkoyunlu faaliyetinden 14 itibaren zikrediliyorsa da aslı nda Hal e p Türkmenler i'ne mensup

gaçen eserlerde birçok emirlerinden bahsolunmaktad ı r. Bunlardan Uzun Hasan ve Sultan Yakub devrinde büyük hizmetler görmü ş olan Süfi Halil Beg Musul- lu'yu bilhassa kaydetmek laz ı md ı r. Bu Beyin faaliyetiyle Uzun Hasan ve bilhassa Sultan Yakup devrinde Musulla Beyleri büyük bir niifuza sahip olmu şlard ı r. Sul- tan Yakub'un ölümünden sonra da Bay Sungu r'un tahta geçmesine Safi Halil ve di ğer Musullu Beyleri mühim bir âmil olmu şlarsa da öteki boylara mensup ümeran ı n husumet ve muhalefetiyle kar şı laş m ış lard ı r. Safi Halil ve diğer Musullu Beyleri, Süleyman Biçen'nin ba şkanl ığı nda toplanan di ğer Akkoyunlu ümerasiyle yapt ı klar ı mücadelede ma ğ lup olmu ş lar ve elde etmi ş olduklar ı nüfuzu Pürnek beylerine kapt ı r- m ış lard ı r. Bununla beraber bu te şekkül, Akkoyunlu devletinin ink ı raz ı na kadar onun faaliyetinde, mühim hizmetler görmekte devam etmi ştir. Son Akkoyunlu hükümdarla- r ı n ı n Ş ah İ m m a e kar şı yapt ı klar ı mücadelelerde, Pürnek ümeras ı gibi, Musullu beyleri de mühim bir rol oynam ışlard ı r. Bu beylerden Osman Musullu, Ş ah İ s- mail 'in ümeras ı ndan Piri Beg Kaçar ile 907=1501 y ı l ı nda N ahçivan civar ı nda yapt ığı bir savaşta ma ğ lüp olmuş ve kendisi öldürülmü ştür. (H a s a n Rumlu Ah- sen üt-Tevârth, nş r. C. N. S e d d o n, Baroda 1931, s. 57). Ayn ı y ı llarda Diyarbekir valiliğ i eden Emir B e g Musullu, Ş ah İ smai l'in bu tarafta faaliyete giri ş - mesi üzerine maiyetiyle beraber ona iltihak etmi ş ve mühürdarltk mans ı b ı na nail ol- mu ştur (ayn ı müellif, Bar o d a, s. 93). Fakat as ı l Diyarbekir ş ehrine hâkim olan Emir Beg'in karde şi Kay ı tm ış Beg, Ş ah Ismail'e muhalefet etmiş ve onun ümeras ı ndan meşhur Ustaçlu Mehmet Han ile giri ştiği bir mü- cadelede öldürülmü ştür (ayn ı müellif, bas ı lm ış k ı s ı m, s. 96). Bozulus'ta gördü ğümüz Musulla a şiretinin, bu Kay ı t m ı ş Beg'in te ş ekkülü olmas ı ihtimali hat ı ra gelmektedir. 8 Bu te şekkülün, kaynaklarda Sultan Ham z a'n ı n ümeras ı aras ı nda bu- lunan Arab o ğ lu adl ı bir emirini tesbit edebildik (Diyfir ıbekrigye). 9 Uzun H a s a n' ı n Karakoyunlu kumandan ı Rüstem Tarhan ile yaptığı mücadelelerde maiyetinde bulunan ümeras ı aras ı nda bu te ş ekkülün beylerin- den S e y i d Ahmed adl ı bir şahs ı n bulundu ğunu görüyoruz (Diytirzbekrigye). 1° Bu teşekkülün ad ald ığı şahsi, Uzun Ha sa n' ı n, Kara Koyunlularla yapt ığı ilk uzun mücadelelerde yak ı n maiyetinden biri olarak tan ı yoruz. Hatta, Ebubekir T a h r an i'nin zikretti ği bir kayda göre, bu mücadelelerden birinde, Karakoyunlu kuvvetleri taraf ı ndan fena halde s ı k ışt ı rı lan Uzun Hasan Beg, geri çekilirken ma- iyetinde bulunan Hüseyin Hacı 'n ı n at ı zâyi olmu ş , Hasan Beg kendi alt ı ndaki Ka- rabulut adl ı ünlü at ı ona vermek suretiyle, bu de ğerli emirini, öldürülmek veya esir olmak gibi bir tehlikeden kurtarm ış tı r. Uzun Hasan, Akkoyunlu ülkesinin büyük bir kı sm ına sahip oldu ğu s ı ralarda, Hüseyin Hac ı Begi Memlük ve Osmanl ı dev- letlerine elçi olarak göndermi ştir. °I Bu te şekkülün ad ı , hiç şüphesiz, Uzun H a s a n' ı n daha Beg bulundun ğ u de- virdeki ümeras ı aras ında bulunan, K ö s e Ivaz veya Hac ı ivaz ile ilgilidir. 12 Keza bu a şiretin de Uzun Hasa n'n ı n Kara Koyunlular ile olan miicade- lelerinde yararl ık gösteren Akkoyunlu ümeras ı ndan İ shak A ğ a'n ı n ad ı n ı ta şı dığı anlaşı l ı yor. 13 Uzun Hasa n'n ı n 1457 de Mardin civar ında Karakoyunlu kumandan ı Rüstem Tarhan ile yapt ığı büyük muharebede erlik gösteren ve Karakoyunlu beylerinden Kar a o ğ lu Ahme d'i esir eden Ebu Said Yurt ç u, şimdilik, bu teşekkülün Akkoyunlu faaliyetinde tan ı d ığı m ı z yegane Beyidir. 14 Kar a y ü 1 ü k Osma ula beraber Akkoyunlu faaliyetinde rol oynam ış oldu- BOZULUS HAKKINDA 33 bir teşekkiil olduğu anlaşılıyor. Defterlerde Alpavut adiyle zikredilen oymaklar, hiç şüphesiz Karakoyunlu ulusuna dahil bu addaki ğunu gördü ğümüz bu mühim te şekkülün ad ı , kaynaklarda muhtelif imlalarda yaz ı lm ış- tı r. Akkoyunlular ın hususi tarihi olan Kitab-z Diyürzbekriyye de bu ad, Pürnâk ve Pernâk ( JUy ), olmak üzere, iki şekilde kaydedilmi ştir. Yine ayn ı devletin merasim ve te şkilat ı hakk ı nda kaleme al ı nm ış olan Arznüme de (Milli Tetebbular Mecmuasz, V, s. 294, 295), kelime, bu ikinci şekilde yani Perndk olarak zikredilmi ştir. Kaza, H a- s a n R u m l u, (ad ı geçen eseri, N u r o s m a n i y e yazm. , nr. 3317, yap. 50a, 51a-b, 58b, 110a ; Baroda bas ı m ı , s. 6, II, 12, 20, 21) ve Iskeneder Türkmen, (Tarih - i Abbasi , Tahran ş . 1314, I , s . 153 ) gibi, Safev1 kaynaklar ında bu ad, yine bu ikinci şekilde yaz ı lm ıştır. Osmanl ı kaynaklar ı na gelince: Kelime, Bizim Bozulus defterinde de yukar ı da gösterilen şekillerde kaydedilmiş olmakla beraber (bk. vesika k ı sm ı ), ayn ı il hakkındaki ikinci bir defter de dahil di ğer bütün kaynaklarda Pürızek (d.U..z..0,) tarz ı nda zikredilmi ştir. (Bozulus d e f ter i, nr, 561, 60 a., 62 b. ; Halep defterleri, nr. 1040, 122 a, b. ; nr. 397, 27 b • Anadolu'da Türk A şiretleri, ist. 1930, s. 185 ; Silandar, Tarih, Ahmet Refik, II, s. 414 ; Kamil S u, Balıkesir civarında Yiirük ve Türkmenler, İst. 1938, s. 87. A h- med R e f i k, her iki eserde de kelimeyi Pürtek, Kamil Su, Yürnek olarak yanl ış oku- muşlard ı r). Kelimenin, Fatih 'in Otlukbeli sava şı hakkı ndaki uygurca yarl ığı nda Bür- nek şeklinde geçti ği haber verilmektedir. (R. R a h m e t i Ara t, Fatih Sultan Mehmed'in Yarl ığz, Türkiyat Mecmuasz, VI, s. 299). Kelimenin umumiyetle Osmanl ı kaynaklar ında gördüğümüz bu imlas ı , onun pürnek şeklinde telaffuz edilece ğini kat'i olarak ortaya koymu ş bulunuyor. Esasen bu ad ı n JUy ve -;11;_ı),, şekillerindeki yaz ı l ışını n pürnek tarz ı nda telaffuz edilece ği, eski imlada baz ı türkçe ad ve kelimelerin tabi oldu ğu bir yazı l ış hususiyetinin gözönüne al ı nmasiyle de kabili izaht ı r. Pürnekler, yukar ı da da işaret edildi ği gibi Karayülük Osman Beg ile beraber A kkoyunlu faaliyetinde rol oynam ış bulunuyorlar. Karayülük'ün İ skender b. Karayusuf ile Nusa y- bin civar ı ndaki Şeyh kendi mevkiinde yapt ığı bir muharebede, Pürnek ümeras ından K 6' h Ahmed Beg de bulunmu ş ve büyük yararl ı klar göstermiştir (Diyârtbekrigye). Bu beyi ayn ı zamanda Kara y ü 1 ü k 'un güveyisi olarak da tan ı mam ız (ayn ı eser), bu teşekkülün daha ilk beylik devrinde A k k o y u n 1 u hanedan ı nezdindeki haiz olduğu ehemmiyeti göstermektedir. Devrin en korkunç sava şçı larından biri olan K a r a- yülük Osman Beg ile Mirza Iskender'in Erzurum dolay ında son defa yaptı kları kanlı çarp ışmada Da ma d Ahmed Beg de bulunmu ş, fakat Karakoyun- lular taraf ı ndan öldürülmüştür. Kaynaklarda müteakip devirlerde Pürnek boyunun Akkoyunlular 'in en ehemmiyetli te şekküllerinden biri oldu ğunu ve bu devletin siyasi faaliyetinde mühim bir rol oynad ığı n ı kuvvetle belirten kay ıtlara tesadüf edilmektedir. Karayülük Osman Beg 'in ölümünden sonra Akkoyunlu ülkesinin büyük bır kısm ı na sahip olan Sultan H am z a'n ı n en ziyade bu te şekküle istinat etti ği görül- mektedir. Esasen Hamza, daha Mardin emri iken Ba ğ dat hâkimi isf ahan b. Kara Yusuf ile yapt ığı bir muharebede Pürnek ümeras ından Ş ah Ali Beg ve Pir Ahmet Be g de bulunmu şlardı r. (Diyarzbekrillye). Sultan Hamza bunlardan Ş a h Ali Beg 'i yeni işgal ettiği Diyar b ek ir şehrine bir ara kumandan tayin etmi ştir. Yine Hamza'n ı n ümeras ı aras ı nda Budak Beg adli di ğer bir Pürnek ernirini de tan ı- maktay ı z (Hasan Rumlu, yap. 51 ,a). Hamza'n ı n ölümünden sonra Pürnekler, Ciha n- g î r ve Uzun Hasan Beglerin maiyetinde büyük hizmetler görmü şlerdir. Yukar ıda adı geçen Ş ah Ali B eg ve Pir Ahmet Beg ile Da vut Beg, Uzun Hasan'ın C i h a n ş â h 'in kumandan ı R ü s t •-• nı Tarhan ile olan uzun mücadelelerinde yararl ı k gösteren güzide A k k o y unlu ümeras ı aras ı nda zikrediliyorlar (Diytirtbekriyye). Bun- lardan Şah Ali Beg, Otlukbeli muharebesine de iştirak etmiş (R. R a h m e t i Arat, A. O. D. T. C. F. Dergisi, F. 3 34 FARUK DEMİRTA Ş

büyük boyun bakiyeleridir. Çünkü, Alpavueların Karakoyunlu devle- tinin inkırazından sonra Akkoyunlular'a iltihak etmi ş olduklar ı hak- kında, kuvvetli delillere malik bulunuyoruz t 5. Fakat, Karamanlu, Ay ınlu ( İnallu?), Sa'dlu, ve Doharlu" gibi, diğer Karakoyunlu te şek- küllerine Bozulus aras ında tesadüf edilmemektedir. Defterde, yine Diy ar bekir Tür k m enl eri grubunda, o ğulbeğli, Tabanlu, Süleymanhac ılu, Şeyhlü, Dani şmendlü ve Alahac ılu gibi, büyük teşek- küller de zikredilmi ştir. Daha bir çoklar ı da zikredilerek mikdar- ları artırılabilecek olan bu te şekküllerin, kaynaklarda kay ıtlara rastlan- mamasına rağmen, Ak koyunlu ulusu'na dahil bulunduklar ı muhak- kaktır. Bunlardan baz ıları nın kürt menşe'li olduğu anlaşılıyor. Meselk Gehverlu, Lek, Anter, Celâhir ve Cek gibi aşiretlerin, ayn ı devirde, daha büyük te şekküllerine Güney do ğ u An adolu n u n muhtelif yerlerinde tesadüf ediyoruz ki, kaynaklar, bunlar ın Kürt olduklar ını haber vermektedirler. Bununla beraber, bu te şekküller, defterlerin yaz ılmış olduğu devirde art ık tamamiyle Türkle şmiş bir halde bulunuyorlard ı . Defterlerde bunlara ait isim cetvellerinde, türkçe adlar ı n pek fazla bulunması, bunu kat'i olarak ğösterdi ği gibi, aşiretlerin kavm1 mahi-

Fatih Sultan Mehmed'in yarliği, Türkiyeli mec. VI, s. 299; Hasan R u m l u, yap. 117b) ve imparatorluk devri ümeras ı n ı n en büyüklerinden birisi olmuştur. ( C e la l ü d din Dev yan î, Arzname, Milli Tetebbular mec., V, s. 294). Ayn ı devrin ümeras ı aras ı nda yine bu teşekkülün beylerinden M ans ur B e g adl ı bir zatı da tanı maktay ı z (ayn ı eser, s. 295). Pürnekler, Sultan Yakub devrinde, bilhassa Safi Halil 'in faaliyetiyle bü y ük bir nüfuz elde etmi ş olan Masullu boyu ile, bu hükümdar ın ölümünden sonra mücadele etmişler ve bu boyun haiz oldu ğu nüfuzu kendileri alm ışlardır. Pürneklerin bu mevkilerini, Akkoyunlu devletinin y ı kı l ışı na kadar muhafaza ettiklerini görüyoruz. (H asan R umlu, Bar oda n şr., s. 9, 12, 20-22, 60, 72, 73). Bu te şekkül A k - koy unlu devletinin inkı raziyle ehemmiyetini kaybetmi ş fakat bir k ı smı diğer baz ı Akkoyunlu teşekkülleriyle beraber, Türkmen ad ı altında Safevi devletinin faaliyetin- de rol oynamağa muvaffak olmu ştur. Tahmasb devrinde bu te şekkülün beylerinden, Ş ahk ulu Han Pürnek'i tan ı dığı m ı z gibi, bu hükümdar ı n halefleri zaman ı ndaki ümera aras ında da Pir B udak Han ve Mur ta zakulu Han adl ı Pürnek emirle- rini de biliyoruz. (Zeyl-i Tarih-iAlem-dra- y ı Abbets1, Tahran ş. 1317, s. 166, 247). Bunları n, Osmanl ı devrinde Bozulus'tan mada Türk man -1 Hale b'de de baz ı teşekküllerinin bulundu ğunu görüyoruz. Bu te şekküllerin A k k o y un 1 u Ulusu 'nun dağı lmasiyle Haleb Türkmenleri'ne iltihak ettikleri şeklinde bir iddiada bulunmak çok güçtür. Buna mukabil Pürnekler'in Suriye 'den ve bu arada H ale b Tür k m en - ler i 'nden giderek Akkoyunlular'a dahil olduklar ı hakkı nda ise baz ı delillere malik bulunuyoruz. 15 Otlukheli muharebesinde Uzun Hasan' ı n ordusunda Kar ak o y unlu te şek- küllerinin bulundu ğu malümdur. Uzun Hasan' ı n ölümünden sonra yerine geçen Sultan Hali l, oğlu El v en d M i r z a'y ı Fars valiligine gönderirken maiyetine katt ığı ümera arasında Alpavut beylerinden M i h m a t B e g de bnlunmakta idi (H as an R u m 1 u, yap. 125 a). Yine Elvend'in maiyetinde Hac ı B e g adl ı diğer bir Alpavut beyinin de bulundu ğunu başka bir vesile ile ö ğreniyoruz (ayn ı miiellif, yap. 129 a). 16 Karakoyunlu Ulus u'na dahil olan bu mühim te şekkül hakk ında, neşre- dilmek üzere bulunan, O ğuz Boylar ı adl ı yaz ı mı zın Döker boyu kısm ı nda malamat verilmiştir. BOZULUS HAKKINDA 35 yetleri hakk ında da lâkayt kalmam olan aynı mahiyetteki kaynak- ış 17. larımızda bu hususta hiçbir kay ıt yoktur Kanuni devrinde yaz ılmış olan defterde, as ıl Bozulus grupuna dahil te şekküller aras ında Av şar, Begdili, Kark ın, Bayat ve Döğer gibi, O ğ uz boyları na mensup baz ı şu- belere tesadüf edilmektedir. Gerek defterin tasnif şeklinden ve gerek tarihi kaynaklardaki baz ı kayıtlardan, bu şubelerin Bozulus'a dahil bulunmaları keyfiyetinin oldukça eski bir zamanda oldu ğu anlaşılıyor. Bununla beraber yine kaynaklar onlar ın asıl teşekkül sahalar ının Suriye ülkesinde olduğunu ve kendilerinin oradaki illere mensup bulunduklar ını göstermektedir. Hattâ bunlardan birkaç ının Akkoyunlu'lara ne zaman ve ne gibi bir sebeple iltihak etmi ş oldukları hakk ında kaynaklarda bazı kayıtlar bile mevcuttur ' 8. Bu O ğ uz boylar ı şubelerinin Boz u-

17 Kar ak o y unlu ve Akkoyunl u'lar ı n doğu Ana dol u'daki faaliyetleri esnas ı nda Kürtleri kendi tabiyetleri alt ına alarak te şkilatland ırdı kları hakkı nda bu devletlere ait eserlerde oldukça mebzul kay ıtlara tesadüf edilmektedir. Bu kay ıtlar- dan birine göre, Emir Ahmet ve C i z r e ile Süleymani ve Zirki adlı Kürt aşiretleri, Kara Yusuf ve İ skender gibi Karakoyunlu hükümdarlar ı nın tabi müttefikleri halinde idiler (Diydrzbekrigye). Karakoyunlular' ı n Kürt aşiretlerinden, Karaulus adl ı elli bin çad ı rlı k çok mühim bir il meydana getirerek faaliyetlerinde kullanmalar ı , şüphesiz bu hususu kuvvetle ifade eden mühim bir misaldir. Di ğer taraf- tan Karakoyunlular'a muvazi olarak Akkoyunlular da bu hususta büyük bir faaliyet göstermişlerdir. E b ub ekir Tahran i'nin sözlerine göre, Akkoyunlu devletinin kurucusu K arayülük Osman Beg, müteaddit defalar Kürtler üzerine sefer yapa- rak onlar ı itaata ve vergi verme ğe mecbur etmi ştir. Karayülük'ün halefleri zaman ı nda Akkoyunlu hizmetindeki Kürt ümeras ı ve aşiretlerinin göze çarpan fazlal ı k', şüphesiz bu husustaki faaliyetin inkişafiyle ilgilidir. Işte aslen Kürt men şeli olduklarından bahset- tiğimiz baz ı teşekküllerin B o z u 1 u s'ta bulunmalar ı ve tamamiyle Türkle şmesi böyle bir faaliyetin neticesidir. Safevi devrinde Kürt a şiretlerinin 'ı n muhtelif yerlerinde Türk İ l ve aşiretleri aras ı nda bulunmalar ı , bu sistemin netice ve devam ından ba şka bir şey değildir. Ba şlı başına bir tetkik mevzuu olan bu sistemin yaln ı z Karakoyunlu ve A k k o y unlu devletlerine has olmay ı p, diğer Türk devletleri de tabilyetleri alt ında bulundurduklar ı kavimlere' ayn ı sistemi tatbik etmişlerdir. Mesela bu devletlerle mua- s ır olan D u l k a d ı r l ı Beyliğinin idaresi alt ı nda bulunan Kürtlere ayn ı sistemi tat- bik ettiği hakk ı nda kâfi deliller mevcuttur . Esasen Türkler'in yaln ı z Kürtleri değil, idareleri alt ı na aldıkları diğer kavimlerin göçebe k ı sı mları nı da teşkilâtland ıra- rak hizmetlerinde kulland ıkların ı görüyoruz. Yine yukar ı da ad ı geçen Türk devletle- riyle ça ğdaş olan S u r i y e'deki küçük Döğer beyliğinin siyasi faaliyetinde Arap ka- bilelerini kullandıkları , kaynaklarda haber verilmektedir. Hatta Osmanl ı devleti bile S u r i y e'deki baz ı Arap kabilelerini A n a d o l u'ya getirerek baz ı işlerde kullanmış- tır. Sistemin mevcudiyeti hakk ı nda daha birçok misaller zikretmek, onun tatbik şekli ve bu husustaki Moğru/ sistemiyle mukayesesini yapmak mümkündür. Fakat biz burada, gözümüze çarpan bu birkaç misalle, Türkleri n, ilim âlemince kabul edilmi ş olan, yerle ş ik, sakin ve itaatl ı yabanc ı kavimleri idare etmek ve te ş kilâtland ı rmak hususlar ı ndaki mehar et ve kabiliyetlerinin göçebe kavimlere de Şamil olduğunu göstermek istediğimizden bu tali meselelere bu- rada temas etme ğe lüzum görmedik. 18 Mesela, bunlardan Bayat ve inallu cemaatları , XV. asrın başlarında Suriye'- de ilan ı istiklal eden Emir Ç i k e m'den kaçarak Karayülük'e iltica etmi şlerdir (H A- san R uml u, yap.8a). FARUK DEM İRTA Ş

I u s arasında zayıf bir halde olmaları ise, onların İl'in diğer bazı teşekkülleri gibi, aynı devirlerde Safevi hizmetinde bulunmalar ından ileri gelmiştir. Aşağıda Bozulus'a dahil üçüncü bir grup olarak bahse- deceğimiz Ş am Türkmenler i'nin bu te şekküller ile aynı coğrafi sahadan olmalarına ve ayn ı kavini şubelere mensup bulunmalar ına rağ- men Bozulus'a duhülleri zaman bak ım ından farkl ı olmuştur. 2 — Dulkad ırlı Türkmenleri : Yukarıda birkaç defa ad ı geçen Bozulus hakk ındaki Kanuni devrinde yaz ılmış mufassal defterde, Dul- kadırlı tâifesinin büyük bir k ısmının pek eski zamanlarda Diyar b e- k i r'da bulundu ğu ve bu bölgenin fethi üzerine Z ülk ad ı r 1 ü'ya var- dıkları ve onlar ı n ulusu ile birkaç y ıl göçtükleri şeklinde bir ifade mevcuttur ". Bu ifadeye nazaran, bu grupun asl ında Akkoyunlu iline ait olduğu ve kendisine Z ülkadir l i tesmiye edilmesine sebep, kaydında işaret etti ği gibi, Dulkadırlı ulusu ile kısa bir müddet bulunmalarından ileri geldiği neticesi ç ıkarılabilir. Ve hakikaten bu grupta Akkoyunlu faaliyetine i ştirak ettiklerini bildi ğimiz bazı teşek- küllerin bulunması, defterin bu kayd ına uygun gelmektedir. Fakat, bu ifadenin bu grupun heyeti umumiyesine şamil olmıyacağı nı ve büyük bir kısmının aslında Dulkad ı rl ı ulus u'na ba ğlı büyük boyların şubelerini teşkil ettikleri a şağıda yapacağımız izahatla kat'i bir şekilde anlaşılmış olacaktır. Defterde, bu gurupa dahil olarak gösterilen a şiretlerin adlar ını taşı- yan daha büyük teşekkülleri Dulkadırlı ulusu aras ında görüyoruz. Mesela: Defterin, bu grupun birinci te şekkkülü olarak zikretti ği, Cirit sultanhacılu aşireti, en büyüğü otuz evlik olmak üzere birkaç küçük oymaktan müte şekkildir. Buna mukabil Dulkad ırlı ulusunda aynı adı taşıyan bir aşiret ise muhtelif sahalara yay ılmış birçok oymak- lara malik boy mahiyetinde bir te şekküldür. Keza, ayn ı grupta Dokuz adlı birkaç küçük oymağa karşılı k Dulkadırlı ulusu arasında aynı adda büyük bir boy vard ır. Hattâ bu boy'un büyük oymaklar ından birisi olan Kürt mihmatlu cemaatı na aynı grupta da tesadüf ediyoruz. Yine bu grupta bulunan Kavurgalu, Mamalu, Kü şne ve Akçalu teşekkülleri Dulkad ı r- l ı ulus u'nun en belli ba şlı boylarını teşkil etmektedirler. Dulkad ırlı ulusunda, boy mahiyetinde gördü ğ ümüz ve onun yayıld ığı muhtelif sa- halarda bulunan Av şar, Eymür boylarına ve hattâ bu ile dahil bulunan Bayad'lar ın Şam Bayadz koluna ait oymaklara, Bozulus'un bu Dulkadırlı grubunda da tesadüf ediyoruz. Vermi ş olduğumuz bu mi- salleri çoğaltmak ve hattâ Dulkad ırlı ulusuna tabi büyük boyların bu gurupta mutlaka bir te şekküllerinin mevcut oldu ğunu bile iddia etmek mümkündür. Yapm ış olduğumuz bu izahla Bozulus'taki bu te şekküllerin Dulkad ırlı ulusu'na bağlı boyları n şubelerinden meydana gelmi ş oldu- ğu hakkındaki kanaat ımızı ikna edici bir hale koydu ğumuzu kuvvetle

19 bk. Vesika k ısmı . BOZULUS H AKKINDA 37

ümit ediyoruz. Mamafih bu keyfiyetin aksinin de varit olam ıyacağı, yani Dulkad ı rl ı ulusu aras ında, ayn ı adda bulunan te şekküllerin Bozu- lus'un bu grupundan gelmi ş olduğu şeklinde bir ihtimâlin de mümkün olamıyaca ğını bir iki misalle kısaca gösterelim : E ğer, böyle bir ihtimali kabul ettiğimiz takdirde, Dulkadırlı ulusu'nun hiçbir te şekkülünü tanı- mam ıza imkân olm ıyacakt ır. Yukarıda da bahsetti ğimiz gibi bu aşiretler, D u l k a d ı r l 1 il i'nin, hala muhtelif müesseseleri bile ya şıyan boy ma- hiyetindeki te şekkülleridir. Yukar ı da ad ı geçen ve her iki grupta da bulunan Dokuz teşekkülünün Dul k ad iri ı Ulusu 'nun pek eski boy- larından biri olduğu hakkında bazı tarihi kay ıtlar bile mevcuttur 2°. Keza, yine bu k ısma dahil olan Kız ılkocalu cemaatinin asıl büyük teşek- küllerinin Dulkadırlı ulusu'nun en mühim yayılma sahalarından birisi olan Bozok mıntakasında yaşadıklarını ve II. Murad devrinde, Os- manlı valisi Y ü r g ü ç Pa ş a ile mücadelelerde bulunduklar ı nı biliyoruz21. 3 —. Şam Türkmenleri : Kanuni devrinde yaz ılmış birinci Bozulus defterinde, Suriye Türkmenleri tâifesinden (Tiivaif-i Türkmandn- ı Şam) bir kısım zümrelerin vergi has ılları yazılmış, fakat onların hangi cern& atlar oldukları hakkında hiçbir malûmat verilmemi ştir. Ahiren, yine bu il hakkında II. Selim devrine ait bir defterden, bu cemaatlar ın mahiyetleri hakkı nda bir fikir edinmek kabil olmaktad ır. Defterde Suriye (Şam) Türkmenler i'nden, Bozulu s'a dahil olarak gösterilen te şekküllerin hemen hepsinin de H a 1 e b Türkler i'ne ba ğlı boy ve aşiretlerin oymak- ları oldukları anlaşılıyor. Bunlardan 303 ve 94 ev olarak gösterilen Köpeklü Av şar' oymaklariyle Herbendelü cemaatinin ve birkaç oymak halinde bulunan Begdili aşiretinin, Hale b T ü r k menleri 'ndeki ba ğlı bulun- dukları teşekküller, boy mahiyetindedir. Karakoyunlu, Eymür, Ula şlu ve Avc ı gibi diğer cemaatlar ı n da Halep Türkmenleri'ndeki teşekkülleri ehemmiyetlidir. Ş am T ü r k m e n l e r i 'nin Bozulus'a ne zaman dahil oldukları meselesine gelince : Bunun, Akkoyunlu devletinin, imparator- luk haline gelmesiyle ilgili oldu ğu söylenilebilir. İşte, XVI. yüzyıla ait tahrir defterlerinden Bozulus'un kaymi men şei ve kabilevi mahiyeti hakk ı nda elde etti ğimiz malümat ve çıkarabildi- ğimiz neticeler bunlardan ibarettir. Yaln ız burada şu hususu da belirt- mek isteriz ki, bu gördü ğümüz I l, eski Ak k o yunlu ulusu 'nun Anadolu'daki en mühim bakiyesidir. Bu eski Akkoyunlu ulusu'nun diğer mühim kısımları da aynı devirlerde Iran 'da bulunmakta 22 ve

20 Mükrimin Halil Yinanç, is. ans. cüz 28, Dulkachrlılar mad. 21 ş ı k Pa ş a zâd e, Tarih, nşr. Â I i, İ s t. 1332, s. 111 - 113. 22 Mesela, Safevi devri kaynaklar ı nda Ustaçlu, Rumlu ve Şamlu gibi büyük si- yasi teşekküllerden birisi olarak zikredilen Türk m en zümresinin, Pürnek ve Mu- sullu gibi eski Akkoyunlu te şekküllerinden meydana geldi ğini ifade eden delillere malik bulunuyoruz. Ayr ı ca Bozulus'ta gördü ğümüz diğer baz ı teşekküller, İran'claki diğer illere dahil olmu şlardı r ki, bunlardan baz ı ları bu güne kadar mevcudiyetlerini muhafaza etmişlerdir. 38 FARUK DEM İRTA Ş

bilindiği gibi, bizim Bozulus'tan daha mes'ut bir hayat sürmektedir. Safeviler'in siyasi ve askeri sahalarda Türk göçebe unsurlar ı na ve an'anelerine istinat etmeleri, hiç şüphesiz, Anadolu'daki Türk a şiretlerinin İran'a gitmelerini teşvik eder bir ma- hiyet arzetmektedir. Bu sebeple Anadolu'nun do ğu taraflar ı nda yaşı- yan diğer illerde olduğu gibi, Bozulus'tan da birçok te şekküller İ r a n'a giderek Saf evi hizmetine girmi şlerdir. Hatta bu gibi hadiseler dev- let otoritesinin ortadan kalkm ış gibi göründüğü XVII. asırda de ğil, nisbeten sükün ve asâyi şin hüküm sürdüğü XVI. asrın ortalar ında bile cereyan etmekte idi. Ulus'un kabilevl teşkilatı hakk ında mühim birşey söyliyemiyeceğiz. Çünkü, onda askeri, idari ve mali gibi muhtelif müesseselere malik boy mahiyetinde teşekküller göremiyoruz 23 . Bu 11, umumiyetle başla- rında kethüdalar'ın bulunduğu oymaklardan meydana gelmi ştir. Yuka- rıdan beri vermi ş olduğumuz izahattan anla şılaca ğı üzere, bu husus, yani I l 'in oymaklardan müte şekkil olması keyfiyeti, Akkoyunlu ulusu'na dahil boy mahiyetindeki te şekküllerin, siyasi sebeplerle Do ğu Anadolu ve bilhassa İran'ın muhtelif yerlerine dağılmış olmalarından ileri gelmiştir. Oymakların başında, biraz yukar ıda da söylediğimiz gibi, umumiyetle ket- hüdalar bulunmaktad ır. Bunlar ın, oymaklar ın başına boybeğileri tarafından tâyin edilmiş memurlar olduklar ına bir yaz ımızda i şaret etmiştik 24. Ulus hakkında mevcut her iki defterde de beg unvanını taşıyan şahısları ancak birkaç oyma ğın başı nda görebiliyoruz. Buna mukabil XVII. as ırda bu teşek- küllerin başında beg unvan ını taşı yan şahıslar dikkati çeken bir fazlal ık göstermektedir. XVII. asr ın sonlarında Bozulus'un Avusturya seferlerine iştiraki hakkında 'da tanzim edilen bir hüccette Harrızahaellu, Gündeşlit, Köçeklü, aşiretlerinin ba şlarındaki şahıslar beg unva- niyle zikredilmiştir Maamafih, yaln ız Bozulus'ta de ğil, Yeni il, Türk m an -1 H aleb gibi, di ğer illerde de ayn ı hadisenin cereyan etmiş olduğu görülmektedir. Anadolu'daki Türk a şiretlerinde bir as ır dahilinde tesbit edebildi ğimiz bir nüfus art ışı, diğer taraftan bunlar üzerindeki devlet mürakabesinin XVII. as ırda sembolik bir mahiyet alması, bu be ğ s ı n ı f ı n ı n tür e m esi n de ba şlıca âmiller olarak zikredilebilir. Ulus'un nüfusuna gelince : yaz ı mıza esas ittihaz etmi ş olduğumuz 947 tarihli defter, bu hususta da bizi uzun bir hesap ameliyesine gi- riştirmiyecek bir mükemmeliyet arzetmektedir. Defterin son yapraklar ın-

23 Türkler'in gerek göçebe unsura dayanarak ve gerek yerle şik halk üzerinde kurmu ş olduklar ı devletlerde, askeri, idari ve mali gibi sahalarda boy ve müessesele- rini bir model ittihaz ettikleri hakk ı nda Oğuz Boylar ı adl ı yaz ı m ı zda baz ı misaller zikredilmiştir. 24 XVI. ası rda ASTI a d o I u'da Kay Ila r, Belleten, say ı 47. Maamafih bu mühim müesseseyi Oğuz Boylar ı adl ı yaz ı m ı zda geni ş bir şekilde ele alm ış bulunuyoruz. 25 Ahmet R e f i k, Anadolu'da Türk A şiretleri, s. 80-81, vesika 136. BOZULUS HAKKINDA 39 daki hasıl kısmında verilen rakamlara göre, bu 11, her iki k ısmiyle birlikte 8013 kişi yani 7325 evli ve 688 mücerretten ibarettir. Yine ayn ı yerde bu nüfusun, 3019 ki şisinin yani 2757 evli ve 262 bekâr ı n, Dul k ad ı rl ı ulusu 'na ait oldu ğu bildiriliyor ki, bu halde as ıl B o z u 1 u s, 4994 ki şi yani 4568 evli ve 426 bekârdan müte şekkil bulunuyor. Bu rakamlar ın vergiye tabi olan kimselerin ifadesi oldu ğu malümdur. Şu halde her ev 5 kişi olarak kabul edildi ği takdirde, Bozulus'un a şağı yukarı 40 000 kişiye malik bir il olduğu anlaşılmış bulunur.

IKTISADI HAYAT VE MALI TE ŞKILAT Umumiyetle Türk göçebe hayat ı nda seyir hareketinin yaylak ve k ışlak adıyla başlıca iki yer aras ında cereyan etti ği malümdur. Hattâ bu iki yerin de urnumiyetle muayyen olmas ı keyfiyeti, Türk göçebe hayatını n bir vasfı olarak gösterilebilir. Mevzuumuza ait kaynakalar ın haber verdiklerine göre, bizim Bozulus da bu eski hayat şeklini devam ettirmektedir. Kendisine ait kanunnâme ile 26 diğer bazı vesikalar ın ifa- delerinden anlaşılıyor ki, Bozulus, Mardi n'in güneyinden tâ De y r i- z o r'a kadar uzanan geni ş çöl (beriy ye) bölgesinde k ışlamakta, D i y a r- b e k i r ve Er z u r u m illerinin muhtelif yerlerinde yaylamaktad ır. Yaylakta iken bazan bat ıda Erzincan m ı ntakas ına ve doğuda G ü r- c i s tan ve Ir an s ınırlarına kadar yay ılmakta idi ki, bu ikinci istika- metteki yay ılması baz ı hudut hadiselerine sebep oluyordu. Hattâ 991= 1583 yılı nda bunları n Çıldır civar ındaki Canbaz ç u k u r u 'nda bulu- nan cemaatlar ı üzerine Iran uç beyleri bir bask ın yaparak büyük say ıda mal ve davarlar ını yağmalamışlardır 27. Bozulus'un yaylak ve k ışlakları nın birbirinden bu kadar uzak sahalarda bulunmas ı ve diğer taraftan bu iki saha aras ındaki arazinin sarp ve ar ızalı oluşu ile, bu I l 'in her yıl ne kadar müşkül bir yolculuğa katlanm ış bulunduğu tasavvur edilebilir. Fil- hakika yaylak ve k ışlak hayat ı nı n bu ulusun iktisadi hayatının en mühim esasları ndan birisi olması, diğer taraftan il halinde yani toplu bir halde ya ş amak istemesi 28, ona her yıl bu meşakkatli seyahati za-

26 Prof. Ö. L. B a r k a n' ı n X V. ve XVI. as ırlarda Osmanl ı imparatorlu ğunda zirai ekonominin hukuki ve mali esaslar ı. İst. 1943, ad ı yla ne şrettiği mecmuasına bakı nı z s. 140-143. 27 A l i, Künh ül-Ahbür, Üniversite küt ü p. yaz ı m ı , nr. 5219, yap. 283 a; P e ç e v i, tarih, Il, s. 38. 28 Bu keyfiyetin, bu yorucu ve uzun seyahatin yap ı lması nda ihmal edilemiyecek sebeplerinden birisi oldu ğuna bilhassa i şaret etmek isteriz. Ayn ı bölgede bulunan ve aynı içtimai ve iktisadi hayat şartları na tâbi olan Kürd aşiretlerinde veya güneydeki Arab kabilelerinde böyle toplu i l halinde bir ya şay ış şekline tesadüf edemiyoruz. Bu mukayese bize B o z u l u s'un toplu bir halde ya şamas ı hususunun, iktisadi ve co ğrafi âmiller ile izah edilemiyece ğini göstermektedir. Vaktiyle merhum Ziya Gökalp B e y, bu hususa yani Türk göçebe te şekküllerinin Kürd ve Arab göçebeleri gibi, 40 FARUK DEMİ RTA Ş

ruri kılıyordu. Fakat biraz a şağı da temas edece ğimiz gibi hakikaten pek zahmetli olan bu yolculukta co ğrafi şartlardan ziyade mahalli bey ve ida- re adamlar ının rol oynamış olduklarını görüyoruz. Bozulus'un iktisadi hayatının diğer esaslı bir unsuru da davarc ılığı, yani hayvan yeti ştiricili- ğidir. Defterde bu hususta verilen rakamlardan, hayvan yeti ştirmenin göcebe iktisadi hayat ında ne kadar büyük bir rol oynad ığını açık bir şekilde anlamak kabil oluyor. Defterde her te şekkülün malik oldu ğu koyun mikdarı ayrı ayrı zikredilmis olmakla beraber, luisıl kısmında Ulus'taki bütün koyun say ısı hakk ında umumi bir rakam verilmi ştir. Buna göre, Bozulus'ta bulunan bütün koyun say ısı, kuzuları hariç, iki milyon kadardır ki ortalama olarak şahıs başına iki yüz elli koyun düşmektedir. Hasan B eg Rum 1 u'nun, Saf evi uç ümeras ından birisinin bu İl üzerine yapt ığı bir akı nda, ele geçirdi ği koyun mikdarını yüz bin olarak göstermesini 29 bu vesile ile mübala ğalı bulmamak icabe- diyor. Defterin içinde her cemaatin malik oldu ğu koyun miktarlar ı ara- sında büyük farklar görülmektedir. Mesela Ulusun 371 evlik bir te şekkülü olan Ogulbeyli aşiretinin, 184045 koyunu olmas ı na mukabil ; 141 evlik Döğer oymağının ancak 7351 koyunu vard ır. Aynı kaynağı mız, ket- hüddlar'ın umumiyetle 300, hazan 400 ve nadiren 600 koyuna malik olduklarını kaydetmektedir Bozulus'un koyunculu ğu hakkında deftelerin vermi ş oldukları bu istatistik rakamlar ının, i m p a r a t o r l u k iktisadi hayat ı nda bir k ı ymeti haiz olmas ı pek t a bildir. Nitekim 986 == 1578 tarihli bir vesikadan, Istanbu daki et sıkıntısını gidermek için , Ulus Türkmenler i'nden koyun

münferid bir şekilde de ğil, toplu bir halde ya ş amay ı sevdiklerine dikkat etmi ş ve hakl ı olarak bu il te şekkülüniin, diğer milletlerdeki göçebe hayata nazaran bir teki- mül ifade etti ğini söylemi şti (bk. Türk Medeniyeti Tarihi, s. 13-14). Eski Türk kavim- lerinin bir k ısm ı nda mevcut olan göçebe hayat ı n diğer milletlerin göçebe ya şay ışı ndan bambaşka bir manzara arzetti ği Ziya Gökalp Bey gibi, Prof. Fuat K ö pr ü 1 ü'nün (Ortazaman Türk Hukuki Müesseseleri, II. T. T. Kongresi zab ı tlar ı , ayr ı bas ı m, s. 8, 9) ve Prof. Akd es Nimet Kura t' ı n (Peçenek Tarihi, İ s t. 1937, s. 63-66) da gözle- rinden kaçtnam ıştı r. Bununla beraber, Türk Göçebe hayat ı hakk ı ndaki yanl ış fikirler ile menfi telâkkilerin, Avrupa ilim âleminde oldu ğu gibi, Türkiye ilim âleminde de hâlâ de- vam etmekte oldu ğunu kaydetmeden geçmek istemiyoruz. Eski Türklerin bir k ı sm ı n ı n göçebe hayat ın ı yaşamaları , onlar ı n askeri, idari, dini ve kültürel gibi yüksek âmme mü- esseseleri meydana getirmi ş olmalar ı na mani olmad ığı , ve bu hayat ı n da, içtimai sevi- yesi yüksek olan yerle şik hayat tarz ı gibi, mürekkeb bir manzara arzetti ği bu hususta yapı lacak ara ştı rmalarla muhakkak anla şı lmış bulunacakt ı r. Bununla beraber, B a r t- h o 1 d ve R o d l o f f gibi, Rus âlimleri, Orta As y ada ki göçebe hayatta, yerle şik hayat ı n mütekâmil unsurlar ı n' müşâhede etmi şler ve Türk-Mo ğ ul göçebe siyasi te ş- kilâtı nı n yüksek seviyeli yerle şik kavimlerin siyasi teşkilâtlanyla muvaffakiyetle reka- bet etti ğini ve hattâ bu kavimlerin siyasi te şkilatlar ı üzerinde derin izler b ı rakt ığı nı belirtmişlerdir (bk. Uluğ bey zaman:, Trc. , Akdes Nimet Prof.« Kural«, s. 3-11). Biz O ğuz Boylar ı adl ı yaz ı m ı zda boy teşekkülünde bile mütekâmil müesseselerden bazı larını n mevcudiyetini tesbit etmi ş ve onlar ı n göçebe ve yerle şik olan daha büyük cemiyet şekillerinde kullan ılm ış oldukları nı göstermeye çal ıştık. 29 Nşr. S e d d o n, s. 322. BOZULUS HAKKINDA 41 getirilmesine te şebbüs edildiğini anlıyoruz 30. Diğer taraftan bu koyun- culuğun mühim neticelerinden biri olarak İ l'in her nevi, yün, yapağz ve peynir hususlarında da piyasada mühim bir rol oynad ığı anlaşılıyor. Hattâ bu sebeple o bölgede bulunan baz ı sancak beylerinin selâmluk adıyla her obadan birer (okka) yapağz, birer tulum peynir aldıklarını ve maliye memurlar ı nın (eminler) Bozulus yaylakta iken her obadan birer keçe ve birer tulum peynir topladıkları, yine onların "beğlerbeği hakk ı içün deyii„ 'Ve her yıl 600 batman (4400 kg.) yağ saldıklarını bizzat kendi kanunnâmelerinden ö ğreniyoruz 31 . Ulusun kendi koyun- larından elde etti ği mühim mikdardaki yünün büyük bir k ısmını, orta çağda pek meşhur olan Türkmen halz ve kilimlerinin imâlinde kul- landığı şüphesizdir. Bozulus'ta koyundan ba şka at, deve ve kat ır gibi hayvanların da büyük bir yer tuttuklar ı anlaşılıyor. Hattâ Hasan R u m 1 u'nun sözlerine inanmak lâz ımgelirse, B o z ulu s'ta mühim mik- darda sığır bile mevcuttur ". İ l, Erzurum taraflar ında yaylakta iken ellerinde bulunan "eyü at, kafir ve deveyi yukar ı cânibe (Kafkasya) zi- yâcle baba ile satub„ ticaret ettikleri vesikalarda haber verilmek- tedir 33 . Osmanlı imparatorlu ğunun, bilhassa islâm memleketlerinde eskiden mevcut mali teşkilât ve müesseseleri kendi mali b ü nyesine u y- g u n buldu ğ u takdirde aynen veyahut ı slah ederek mu haf aza etti ğ i malû mdu r: İşte, Bozulus hakk ındaki Osmanlı mali teşkilâtı da İl'in Akkoy unlu devrindeki mali te şkilâtının ıslah edilmiş bir şekli manzaras ını arzetmektedir. Anadolu'daki di ğer i l ve a ş iretler gibi mali bak ımdan Pâdi ş ahlara ba ğ lanm ış olan Boz ulu s, kendi kanunnâmesindeki kay ıtlara göre, resm-i kz şlak, âclet-i Çobanbegi ve resm- i yaylak gibi, başlıca üç mühim vergi ver- mektedir. Bunlardan, Ulus, çöl (beriyye)' de iken al ınan resrn-i laşlak ve âclet- i çobanbegi her şahıs başına 20 akçedir. Yaylak resmi ise, Ulus yaylakta veya yayla ğa giderken geçit ba şlarında bir sürü'den (300 koyun) bir "eyii„ koyun olmak üzere aynen al ınmaktad ır. Kanunnâmede, resm - i kz şlak ve âdet- i çobanbegi'nin evvelce 17 şer akçe oldu ğu, bunlara 3 er akçenin tahsildarlar ın ihdâs ettikleri bir bid'ad neticesinde ilave edil- diği itiraf edilmektedir. Esasen, gerek bu kanunnâme ve gerek di ğer mü- teferrik vesikalar, Ulus'un devlet memurlar ı ile olan bu gibi münasebetleri hakkında kötü haberlerle doludur. Onlar ın bu hususta verdikleri ifade- lerden şu netice çıkarılıyor ki, Bozulus, mahallin bütün memurları tara- fından, Kanuni devrinde dahi rahatça soyulmaktad ır. Mahallin idari ve maliye memurlar ını n Ulus'a türlü adlar ile yükledikleri tekliflerden ba şka,

3° Ahmet R e f i k, ayni eser, s. 32, 33, 61. 31 Yukar ıda ad ı geçen, Prof. Ö. L. B a r k a n' ı n ne şretti ği Kanunlar mecmuas ı na bakı nvz. s. 141-142. 32 Nşr. S e d d o n, s. 322. 33 Ahmet Refik, ayn ı eser, s. 10, 11. 42 FARUK DEM İRTA Ş

bunların devlet taraf ı ndan tâyin edilmiş olan yaylaklarına da yine onlar tarafından el konarak kendi reayalar ına kiralanm ıştır. Bu sebeble yaylaksız kalan Ulus'un bir k ısmı İ ran'a gitme ğe ve orada da ayr ıca bir resim vermeğe mecbur olmu ştur 34 . Diğer taraftan Ulus'un Dulka- dı rlı kısmı da hem Diyarbekir'den, hem de Zülkadiriye vilâyetinden olmak üzere iki yerden yaylak resmi vermek gibi bir gadre u ğratılmış- tır. Bu hâdiseyi bize bildiren defter, bu yüzden bu grupun bir k ısmın ı n terk-i diyar etti ğini de ilave etmektedir 35. İşte, Ulus'un üzerine, kanun harici olarak yap ılan bu mali tazyikler, o n u i ı , aşağı da bahsedece ğimiz, XVII. asr ı n ba şı ndaki inhilal ve garbe muhaceretinin en büyük amili olmu ş tur. III SIYASI HAYATI

Ulus'un başından geçen ilk büyük siyasi hâdise, şüphesizki, bulun- duğu bölgenin Osmanl ı lar taraf ı ndan fethidir. Safevi devrinde gerek kendilerinin sünni kalmay ı tercih etmesi ve gerek A k k o y unlu U l u- s u 'nun as ı l teşekküllerinden olmas ı, onun bu devletin siyasi faaliyetine iştirak etmesine mani olduklar ı anlaşılı yor. Bu sebeple, Bozulus'un, Osman- lıların yaşadı kları bölgeyi fethetmeleriyle yeniden siyasi bir unsur haline getirilmesini ümit etmi ş olması muhtemeldir. Fakat Osmanl ı devletinin malüm askeri sistemi, bu bak ı mdan Anadolu'daki Türk a şiretlerinden büyük ölçüde ve daimi surette istifade etmesine bir ihtiyaç hissettirmi- yordu. Bu sebeple devletin, imparatorlu ğun mühim bir sın ı r bölgesinde bulunmasına rağmen, Bozulus'tan da istifade etmek ihtiyac ını duymam ış olduğu anlaşı lıyor. Hattâ İranlıların bundan faydalanarak, 961 = 1554 Nahçivan seferinde bu Il'in bir k ı smını kendi lehlerine faaliyete geçir- meğe muvaffak olduklar ını görüyoruz 36 . Zaten devletin, vesikalar ın da işaret etti ği gibi, bu Il'in himayesi hakk ı nda başvuşduğu tedbirler, bil- hassa mali miriye bir zarar gelmemesi hususiyle ilgilidir. Devletin, bu ll'i dahilden ve hariçten gelecek her türlü tehlikeye kar şı muhafaza etmeyi üzerine alm ış görünmekle beraber, bunda tam mânasiyle muvaffak ola- madığını yukarıda mali te şkilat kısmında, kaydetti ğimiz hadiseler göster- mektedir. Ulus, bir taraftan mahallin idari memurlar ı tarafından a ğır tazyiklere maruz b ırakılırken, di ğer taraftan da Safevi uç beylerinin en müsait akın ve yağma hedeflerinden birisini te şkil ediyordu. XVII. asrın başlarında devlet dahili otoritesinin son derece zay ıfladığı ve iran'la uzun bir harbe giri şilmiş bulunduğu bir devirde Ulus'u tehdit eden bu iki büyük tehlikenin ne gibi bir mâhiyet alm ış olabileceği tasav- vur olunabilir. Hattâ Ulus'un bu arada ba şı nda bulunduğunu müşahede

"Ahmet Refik, ayn ı eser, s. 7-9. 35 bk. Vesika kısmı . 36 Ali, aynı eser, Üniversite kütüp. yazimi. yap.293a. BOZULUS HAKKINDA 43 ettiğimiz beg sınıfının bu tehlikelerin artmas ı neticesinde zuhür etti ği bile akla gelmektedir. Bununla beraber Ulus'un u ğramakta oldu ğu bu tazyik ve hücumlara kar şı,inhilâ1 etmek veekseriyetle Anadolu'nun bat ı taraflar ı na göçetmek suretiyle aksülâmeldebulundu ğunu kat'is olarak biliyoruz. Filhakika bu zikretti ğimiz mühim âmillere bir de müşahede edilen bir nüfus art ışı ilave edilecek olursa, bu İl'in artık eski yurdunda yaşamasına imkân kalmad ığı anlaşılır. Mamafih Bozulus'un inhilâl etmesi ve bat ıya göçetmesi gibi ba şına gelen bu hâdisede yaln ız olmadığını, Yeni İ 1, D u 1 k a d ı r 1 ı vesair illerin de hemen ayn ı sebep- ler altında aynı âkibete uğradıklarını kaydetmek laz ımdır. 1022 = 1613 tarihini taşıyan vesikalar Bozulus'un muhtelif cemâatlariyle birlikte Anadolu ve Karaman eyâletlerine gelerek oralarda k ışlayıp ve yayla dıklarını haber vermektedirler 37 . Aynı tarihli vesikalardan Yeni İ l teşekküllerinin de Orta An a dolu 'nun muhtelif yerlerine geldik- lerini öğreniyoruz ". Bu aşiretlerin eski yerlerine gönderilmeleri hak- kında divandan ç ıbn müteaddit hükümlerin hiçbir tesiri olmam ış, bilâkis aşiretlerin garbolan muhaceretleri daha şiddetli bir hal alm ıştır. Calibi dikkattır ki, Bozulus, Ye ni İ l ve Dulkad ı rl ı uluslarını n çok daha gerisinde bulundu ğu halde, batıya ilk önce gelen bir il olmu ştur. Bu sebeple bu göçün, eski muhaceretlerden, ayr ı şartlar alt ında cereyan etmiş olduğu söylenilebilir. Bu devirden sonra vesikalar, Anadolu'nun orta ve bat ı bölgelerinde ya şıyan aşiretler hakk ında Y ör ü k adiyle beraber Türkmen kelimesini de kullanmıya başlamışlardır ki, bu ikincisinden kendisiyle tesmiye edilen te şekküllerin, e v v e 1 c e An a- dolu'nun do ğ u taraflar ı nda bulunduklar ı ve bu bölge- lere XVI1. asr ı n ba ş lar ı ndan itibaren geldikleri anla- şı lm ış bulunacakt ı r. Doğulu teşekküllerin yani Türkmenler'in tekrar eski yerlerine gönderilmeleri hakk ında başvurduğu tedbir- lerin bir netice vermedi ğini anlıyan devlet, en makul yoldan giderek onları bulunduklar ı mıntakalarda yerle ştirmeğe teşebbüs etmiştir Bununla beraber mali hususatta hiç müsamahac ı olmıyan impa- ratorluk idaresi, Bozulus te şekküllerinin birkaç seneden beri al ınmamış olan vergi borçlar ını bir türlü affedemiyor ve bu bak ımdan Ulus'u s ı- kıştırmakta devam ediyordu. Bu sebeple 1084 = 1673 y ılında giriştiği bir teşebbüs, Bozulus'un Ak ş e h i r, Af y o n, Kütahya hatt ında bulunan en mühim k ı smı nı yeniden inhilâle ve dağılmağa mecbur etmiştir. Bu tazyik neticesinde Rozulus te şekküllerinin K a res i, Sar u ha n, Ayd ı n ve Menteşe mıntakalar ına gelmesi ve hattâ denizi geçerek R odo s, İ s t ank ö y ve sair adalara iltica etmeleri 39 , o sırada aşiretlerin devlet memurları karşısı nda nasıl yılgı n bir durumda bulunduklar ını ifade eden, en câlibi dikkat misâllerden biridir. Bozulus'un mühim te şekkül-

37 Ahmet Refik, ayn ı eser, s. 67, 68, 70, vesika, 123, 124. 38 Ahmet Refik, ayn ı eser, s. 66, 69, 70. 39 Kârnil Su, Balıkesir civarında Yürük ve Türkmenler, 1sf. 1938, s. 186. 44 FARUK DEM İRTA Ş

lerinden birisi olan Kürt Mihmatlu boyundan baz ı cemaatlar bu da ğılma neticesinde İ zmir civar ına gelmiş ve K u ş adas ı'nda evler yaparak yerleşmeğe başlamıştır 4°. Bozulus, orta ve bat ı Anadolu arasındaki bu ikinci inhilâline ve bir kısım teşekküllerinin da ğılma ve yerle şmelerine rağmen, muhtelif gruplar halinde mevcudiyetini idame ettirme ğe muvaf- fak olmuştur. Başlıca Kar aman (Ak şehir), Ankar a, Ayd ı n ve K üta h y a bölge ve m ıntakalar ında yaşayan ve birbirinden bulunduk- ları yerlerle ay ı rt edilen bu gruplar, idari ve mali bak ımdan kadılık ve Voyvodalık haline getirilmi şlerdir. İl'in, XVI. as ırdaki bizce malüm olan teşekküllerinin bu guruplar ın hangisinde bulundu ğu hakkında vesikalar- da baz ı kayıtlar vard ır. Bu kayıtlara göre, İl'in Ankara civar ında bu- lunan grupuna ba şta Tabanlu aşireti olmak üzere, ,S'eyhlit, Nal- lu, Bayatlu, Bayrambeylü, Aligürdnlu aşiretleri ile Pürnek boyundan bir şube dahil bulunuyor 41 . Pürnekler'ı n asıl k ısmı ise, Sivrihisar mı ntakas ında ya şamaktad ır 42 . Ankar a'da bulunan Bozulus grupu, en fazla Tabanlu aşireti cemaatlar ı ndan müteşekkil bulunduğundan, vesika- larda buna bazan T abanlu Mukataas ı adı da verilmiştir 43 . Kar a- m a n eyaletinin Ak ş ehir, İ lg ı n ve bu mı ntakalara yak ı n yerlerinde yaşıyan Karaman Sakini Bozulus ise, Hamzahacılu, Av şar, Ka- rabağlu, Armutlu, Küsne, Şereflü, Danismedlii ve Hacılu cemaatlar ın- dan müte şekkildir 44. Anadolu eyaletinde Kütahya ve Karahisar sancaklar ı nda yaşıyan grupa, Bozulus'un en büyük te şekküllerinden birisi olarak tan ıdığımız Oğulbeylü boyu başta olmak üzere, Köçeklü, izzedin- Iti, Kürt Mihmatlu ve Gündes1ü aşiretlerinin dahil bulunduklar ı anlaşılı- yor. Bu grup, a ş iret-i Bozulus ad ıyla XIX. asrı n ortalar ına kadar idari mahiyetini muhafaza etmi ştir. 45 Ulus'un küçük bir k ısm ı da muha- ceret etmiyerek şarktaki eski yurdunda kalm ıştır. XVIII. asra ait vesi- kaların, Bozulus mandesi adını verdikleri bu küçük k ı sım, aynı asrı n başı ndan itibaren, devlet taraf ından R ak k a'da yerle ştirilmelerine çalı- şılan Türkmen zümreleri aras ında bulunmuşdur. Yerleştirildikleri yer- den, di ğer Türkmen şubeleri gibi, her def'asında Anadolu'ya kaçan bu Bozulus mandesi cemâatlar, k ısım k ısım garb bölgelerinde bulunan ulus- larına iltihak etmi şlerdir.

4° Ça ğ atay Uluçay, Saruhan'da eşkiyal ık ve halk hareketleri, ist, 1945, s. 384. 385. Edindi ğim şifahi malümatla bugün Ku şadası'nda bulundu ğunu öğrendiğim Türkmen mahallesinin, bu iskan neticesinde meydana gelmi ş olduğu anlaşı l ı yor. "Ahmed Refik, ayn ı eser, s. 181, 182. 42 Silâhdar, Fındıkl ılı Mehmet A ğa, Tarih, n şr. T. T. E. M. , Il, s. 414. Bu te şekkülden, Bürenik şeklinde bahseden seyyah P. Russell's, nüfusunun on iki bin çadı rdan ibaret oldu ğnnu kaydetmektedir. (bk. Hasluck, christianity and Under the Sultans, Oxford. 1929, c. Il, s, 479). 43 Ahmet R ef ik, ayn ı eser, s. 184, 185, 186 ;Kamil Su, ayn ı eser, s. 111, 115, 116. 44 Ahmet Refik, ayn ı eser, s. 151, 219, 220. 45 Umumf Salnâme, y ı l 1266, s. 74. BOZULUS HAKKINDA 45

Yukarıda yazı mı zın bir yerinde bildirdi ğimiz gibi, Osmanl ı i m- p a r a t o r 1 u ğ u XVII. asrın sonlarında kadar a şiretlerden askeri ba- kımdan istifade etmek ihtiyac ını duymam ıştır. Hattâ XVII. asırda bu bakımdan o kadar bir bolluk hissediliyordu ki, Sekban ve Saruca adlı profesyonel askerler hizmete al ınmamalarından dolay ı Ana d o 1 u'- da karga şalıklar çıkarıyorlard ı. Fakat, k ısmen bunların imhası ve k ıs- men uzun harblerin verdirdi ği büyük zayiat Il. Viyana mu has a- r a s ı'ndan sonraki muharebeler için, a ş ir e t ler d en de istifade etmek ihtiyac ı n ı duy ur mu ş t u r. Bu sebeble 1101=-4690 seferine iştirak ettirmek maksadiyle Bozulus te şekküllerinin boybegileri ve kethüdaları K o n y a'ya davet edilmi ş ve adı geçen sefere i ştirak ede- ceklerine dair kendilerinden söz al ınmıştır 46 . Diğer taraftan Bozulus'dan o sıralarda Anadolu'da fazlala şan eşkiya ve mütegallibenin tenkili husus- larında da istifade ediliyordu. Fakat hiç şüphesiz bu gibi hadiseler, bu İl'in orta ve garbi Anadolu'da, iskân sahas ı ndaki oyna- d ığı rol kadar ehemmiyetli de ğildir. Gerçekten biri ilk fethi müteakip, diğeri XIII. asrın ikinci yar ısından itibaren Türkle şmeğe başlıy an bu iki bölge, kısa bir zamanda, bu hususta, istikrarl ı bir hal almıştır. Hattâ bu ikincisinde dahi bu iskan ın, göçebe manas ında bir kelimenin ( Yörük ) kısa bir zamanda meydana gelmesine sebep olacak bir şekilde kesif ve çabuk olduğu anlaşılıyor. Fakat kurulan bir devletin üç k ıt'aya yay ılarak bir imparatorluk halini almas ı nda ve onun ayakta tutulmas ı husu- sunda bu iki bölgenin her bak ımdan büyük fedakarlıklar göstemesi ve diğer taraftan XVII. as ırda imparatorlu ğun dahili bünyesinde zuhur eden büyük karga şalıklardan yine en fazla bu iki bölgenin müteessir bulunması, orta ve garbi Anadolu'nun harabisine ve nüfusunun azalmasına sebep olmuştur. İşte tam bu s ıralarda, Anadolu'nun doğu taraflar ında bulunan ulusları n inhilal ve garbe muhaceret harekektleri hadisesi vukubulmuştur. Vesikalardan âdeta bir ak ı n ha- linde olduğu anlaşılan bu muhaceret, XVIII. asr ın sonlarına kadar devam etmiştir. XVIII. as ırdaki devlet idarecileri bat ıya gelen bu taze Türk unsurlarının bulundukları yerleri kendi tabirleriyle şenlendirmeleri hususunda daha azimli, fakat daha adilâne bir şekilde faaliyete geç- miştir. Bu surette a şiretlere bir taraftan yerle şmeye müsait yerler göste- rirken di ğer taraftan da baz ı tekliflerden affederek, onlar ın orta ve bilhassa bat ı Anadolu'daki iskân faaliyetlerini kolayla ştır- maya çalışmıştır. Muhtelif Türkmen zümrelerinin as ırlarca yaşadıkları eski yurtlar ında yerleşememelerine mukabil orta ve bilhassa g a r- bi Anadolu'da nisbeten k ı sa bir zamanda iskân olunma- lar ı n ı n mâhiyet ve sebepleri yle neticeleri gibi, mühim

46 A h met Refik, s. 80, 81, vesika 126.

gı■ 46 FARUK DEMIRTA Ş

meseleleri burada anlatmam ıza imkân yoktur ". Biz, Yaln ız, XVII. asr ın başlarından itibaren do ğudan gelmiy e başlıyan Türkmen te şekkülleri tarafından orta ve bilhassa bat ı Anadolu'da geni ş ölçüde b i r iskân faaliyetine giri şildiğini ve onun mühim neticeler do ğurdu- ğunu haber vermekle, hemen bütün te şekkülleriyle beraber bu böl gelere göçetmi ş bulunan Bozulus'un bu y erle ş medeki ehem- miy•tli rolüne işaret etmek istedik.

47 Bu arada Zeybekliğin, Türkmenlerin garbi Anadolu'ya gelmeleri ve oradaki faaliyetleriyle birlikte zuhur etti ğini ve zeybeklerin menşede Türk m e n- 1 e re dayand ığını tesbit etmiş bulunuyoruz.