T.C. SELÇUK ÜN İVERS İTES İ TÜRK D İLİ VE EDEB İYATI ANA B İLİM DALI YEN İ TÜRK EDEB İYATI B İLİM DALI

KEMAL TAH İR’ İN ROMANLARINDA KADIN KAHRAMANLAR

YÜKSEK L İSANS TEZ İ

DANI ŞMAN PROF. DR. MEHMET TEK İN

HAZIRLAYAN HİLAL DO ĞAN 054201021004

KONYA, 2008 İÇİNDEK İLER

ÖN SÖZ ...... V KISALTMALAR...... VII GİRİŞ ...... 1 I. BÖLÜM ...... 8 1. KEMAL TAH İR’ İN HAYATI, ESERLER İ VE ROMANCILI ĞI ...... 8 1.1. Kemal Tahir’in Hayatı...... 8 1.2. Kemal Tahir’in Eserleri...... 11 1.3. Kemal Tahir’in Romancılı ğı...... 13 II. BÖLÜM...... 18 2. ROMANLARDAK İ KADIN KAHRAMANLARIN İNCELENMES İ ...... 18 2.1. SA ĞIRDERE ...... 18 2.1.1. Roman Hakkında...... 19 2.1.2. Romanın Özeti...... 19 2.1.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 20 2.1.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 23 2.2. ES İR ŞEHR İN İNSANLARI ...... 26 2.2.1. Roman Hakkında...... 27 2.2.2. Romanın Özeti...... 27 2.2.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 28 2.2.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 34 2.3. KÖRDUMAN ...... 37 2.3.1. Roman Hakkında...... 38 2.3.2. Romanın Özeti...... 39 2.3.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 40 2.3.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 46 2.4. RAHMET YOLLARI KEST İ ...... 49 2.4.1. Roman Hakkında...... 49 2.4.2. Romanın Özeti...... 50 2.4.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 51 2.4.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 53 2.5. YED İÇINAR YAYLASI ...... 54 2.5.1. Roman Hakkında...... 54

I 2.5.2. Romanın Özeti...... 55 2.5.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 56 2.5.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 62 2.6. KÖYÜN KAMBURU ...... 63 2.6.1. Roman Hakkında...... 64 2.6.2. Romanın Özeti...... 64 2.6.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 66 2.6.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 69 2.7. ES İR ŞEHR İN MAHPUSU ...... 72 2.7.1. Roman Hakkında...... 73 2.7.2. Romanın Özeti...... 73 2.7.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 75 2.7.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 79 2.8. KELLEC İ MEMET ...... 81 2.8.1. Roman Hakkında...... 82 2.8.2. Romanın Özeti...... 82 2.8.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 84 2.8.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 86 2.9. YORGUN SAVA ŞÇI ...... 89 2.9.1. Roman Hakkında...... 89 2.9.2. Romanın Özeti...... 90 2.9.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 91 2.9.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 93 2.10. BOZKIRDAK İ ÇEK İRDEK ...... 96 2.10.1. Roman Hakkında...... 97 2.10.2. Romanın Özeti...... 97 2.10.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar ...... 99 2.10.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 103 2.11. DEVLET ANA ...... 105 2.11.1. Roman Hakkında...... 106 2.11.2. Romanın Özeti...... 106 2.11.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar ...... 109 2.11.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 114

II 2.12. KURT KANUNU ...... 116 2.12.1. Roman Hakkında...... 116 2.12.2. Romanın Özeti...... 117 2.12.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar ...... 119 2.12.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 122 2.13. BÜYÜK MAL ...... 124 2.13.1. Roman Hakkında...... 125 2.13.2. Romanın Özeti...... 125 2.13.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar ...... 126 2.13.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 132 2.14. YOL AYRIMI ...... 134 2.14.1. Roman Hakkında...... 135 2.14.2. Romanın Özeti...... 135 2.14.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar ...... 137 2.14.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 144 2.15. NAMUSCULAR ...... 147 2.15.1. Roman Hakkında...... 149 2.15.2. Romanın Özeti...... 149 2.15.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar ...... 150 2.15.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 156 2.16. KARILAR KO ĞUŞU...... 159 2.16.1. Roman Hakkında...... 161 2.16.2. Romanın Özeti...... 161 2.16.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar ...... 163 2.16.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 173 2.17. HÜR ŞEHR İN İNSANLARI I - II ...... 177 2.17.1. Roman Hakkında...... 179 2.17.2. Romanın Özeti...... 179 2.17.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar ...... 181 2.17.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 192 2.18. DAMA ĞASI ...... 195 2.18.1. Roman Hakkında...... 196 2.18.2. Romanın Özeti...... 197 2.18.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar ...... 198

III 2.18.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 201 2.19. BİR MÜLK İYET KALES İ...... 204 2.19.1. Roman Hakkında...... 205 2.19.2. Romanın Özeti...... 205 2.19.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar ...... 208 2.19.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar...... 213 SONUÇ ...... 216 KAYNAKÇA ...... 222 DİZİN...... 227 A. ESER ADLARI D İZİNİ ...... 227 B. ŞAHIS ADLARI D İZİNİ...... 232

IV ÖN SÖZ

Kemal Tahir, ça ğda ş Türk edebiyatının yeti ştirmi ş oldu ğu de ğerli romancılarımızdan biridir. Edebiyat hayatına şiirle ba şlamı ş, hikâye ile devam etmi ş ve nihayetinde romanda karar kılmı ştır. 30 ya şında ba şladı ğı roman yazma i şine ölünceye kadar da devam etmi ştir. Hayatı boyunca eserleriyle Türk insanına, Türk aydınına yön vermeyi kendine amaç edinmi ş ve Türk romanının geli şmesine katkıları olmu ştur.

Kemal Tahir, Türk edebiyatında önemli bir yere sahip oldu ğu için hakkında çok fazla ara ştırma yapılmı ş ve yazılar yazılmı ştır. Biz de bu çalı şmamızda, onun romanlarındaki kadın kahramanları tespit etmeye çalı ştık.

Çalı şmamız giri ş, birinci bölüm, ikinci bölüm, sonuç, kaynakça ve dizinden olu şmaktadır.

Giri ş bölümünde Türk romancılı ğının kısa tarihçesi verildi. İlk yerli romanın sahibi Şemsettin Sami’den ba şlayarak Kemal Tahir’e kadarki roman yazarlarımız kısaca de ğerlendirildi.

Birinci bölümde Kemal Tahir’in hayatı ve eserleri hakkında bilgi verildi. Yazarın, romanlarını ve roman karakterlerini nasıl olu şturdu ğunu kavrayabilmek amacıyla romancı ki şili ği üzerinde duruldu.

İkinci bölümünde ise, romanlardaki kadın kahramanlar incelendi. Yazarın 19 romanı yazılı ş sırasına göre kronolojik olarak sıralandı. Romanlarda kadın kahramanların incelenmesine geçilmeden önce, roman hakkında kısaca bilgi verilerek, daha sonra da çalı şmanın bir bütünlük arz edebilmesi için romanların özeti verildi. Her romanda ilk olarak, ön planda yer alan asıl konumdaki kadın kahramanlar romandaki konumlarına göre sıralandı. Daha sonra da dekoratif konumdaki kadınlar incelendi. Ayrıca kadın kahramanların romanlardaki konumları ve yazarın kadına bakı ş açısı tespit edilmeye çalı şıldı.

Sonuç bölümünde ise, 19 romanda yer alan kadın kahramanların genel bir de ğerlendirilmesi yapıldı ve yazarın kadınlara dönük nasıl bir bakı ş açısına sahip oldu ğu konusu üzerinde duruldu. Romanlarda yer alan kadınlar, özelliklerine göre olarak on bir ba şlıkta sınıflandırıldı.

V Çalı şmanın kaynakça kısmı ise iki ba şlıktan meydana geldi: 1. Kemal Tahir’in Eserleri, 2. Faydalanılan Di ğer Kaynaklar. Kemal Tahir’in eserleri yazılı ş sırasına göre, faydalanılan di ğer kaynaklar ise, soyadına göre alfabetik olarak sıraya koyuldu.

Çalı şmanın sonuna eser ve şahıs adlarından olu şan bir dizin eklendi. Kemal Tahir isminin çok fazla tekrarlanmı ş olmasından dolayı dizinde yazarın ismine yer verilmedi.

Bu çalı şmayla Kemal Tahir’in hangi karakterdeki kadınları romanlarında daha fazla kullandı ğını göstermeye ve yazarın kadınlara bakı ş açısını tespit etmeye çalı ştık. İnanıyoruz ki tezimiz ara ştırmacılara kolaylık sa ğlayacak ve Kemal Tahir’in roman dünyasına farklı bir ı şık tutacaktır.

Tez konusunun seçiminde ve hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen saygıde ğer hocam Prof. Dr. Mehmet Tekin’e, her zaman maddi ve manevi deste ği ile yanımda olan de ğerli arkada şım Bedia Koçako ğlu’na, çalı şmam boyunca her konuda sabır ve fedakarlık gösteren sevgili e şim Abidin Do ğan’a te şekkür etmeyi bir borç bilirim.

Konya, 2008 Hilal DO ĞAN

VI KISALTMALAR a.g.e. : Adı geçen eser. a.g.m. : Adı geçen makale

Ank. : Ankara. bs. : Basım, baskı.

C. : Cilt

İst. : İstanbul.

Prof. Dr. : Profesör Doktor.

S. : Sayı. s. : Sayfa. vb. : ve benzeri, ve benzerleri. yy. : Yüzyıl.

VII GİRİŞ

Türk edebiyatına roman türü 19. yüzyılda, Fransızca’dan yapılan çevirilerle girmi ştir. 1860-1880 yılları arasında birçok Batılı yazarın eseri Türkçe’ye çevrilmi ştir. Bu çevirilerden ilki, Yusuf Kamil Pa şa’nın, François Fenelon’dan çevirdi ği Telemak (1862) adlı çalı şmasıdır.

Batılı anlamdaki romanın Türk edebiyatında yerle şmesi biraz zaman almı ştır. Tanzimat dönemi yazarları “roman” terimini kullanmakla birlikte, roman ve hikâyeyi kapsamak üzere genellikle “hikâye” terimini benimsemi şlerdir. Daha önce verilen mensur hikâyeler ve mesnevi nazım şekliyle yazılmı ş manzum metinler, uzun hikâye olarak bir bakıma romanın yerini tutmu şlardır. 1 Yazılan ilk telif roman ise, Şemsettin Sami’nin Taa şş uk-ı Talat ve Fitnat (1872) adlı romanıdır.

İlk zamanlar, hem gelenekten faydalanan hem de batılı roman niteliklerini bir arada bulunduran eserler, zamanla tamamen batılı bir kimli ğe büründürülmü ştür.

Bu süreç içerisinde Tanzimat döneminden Kemal Tahir’e gelene kadar ba şlıca romancılar şöyle sıralanabilir:

Namık Kemal (1840-1888), Ahmet Mithat (1844-1913), Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914), Şemsettin Sami (1850-1904), Sami Pa şazade Sezai (1860-1936), Nabizade Nazım (1863-1893), Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944), Ebubekir Hazım (1864-1947), Halit Ziya U şaklıgil (1867-1945), Ahmet Rasim (1867-1932), Ahmet Hikmet Müftüo ğlu (1870-1927), Safvet Nezihi (1871-1939), Hüseyin Cahit Yalçın (1874-1957), Mehmet Rauf (1875-1931), Abdülhak Şinasi Hisar (1883-1963), Memduh Şevket Esendal (1883-1952), Halide Edip Adıvar (1884-1964), Cemil Süleyman Alyanako ğlu (1886-1940), Aka Gündüz (1886-1958), Güzide Sabri (1886-19469, Ercüment Ekrem Talu (1886-1956), Sermet Muhtar Alus (1887-1952), Refik Halit Karay (1888-1965), Yakup Kadri Karaosmano ğlu (1889-1974), Re şat Nuri Güntekin (1889-1956), Halikarnas Balıkçısı (1890-1973), Osman Cemal Kaygılı (1890-1945), Selahattin Enis (1892-1942), Müride Ferit Tek (1892-1971), Mahmut Yesari (1895- 1945), Nahit Sıtkı Örik (1895-1960), Şükûfe Nihal (1896-1973), Sadri Ertem (1898- 1943), Peyami Safa (1899-1961), Safiye Erol (1900-1964), Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962), Halide Nusret Zorlutuna ( 1901-1984), Esat Mahmut Karakurt (1902-

1 Nurullah Çetin, “Tanzimat Döneminde Türk Romanı”, Hece Aylık Edebiyat Dergisi (Türk Romanı Özel Sayısı), Yıl 6, S. 65/66/67, Mayıs/Haziran/Temmuz 2002, s. 21.

1 1977), Nihal Atsız (1905-1975), Samiha Ayverdi (1905-1993), Abdullah Ziya Kozano ğlu (1906-1966), Sabahattin Ali (1906-1948), Re şat Enis (1909-1980), Feridun Fazıl Tülbentçi (1912-1982), Kemal (1914-1970), Peride Celal (1916- ), Kerime Nadir (1917-1984).

Şemsettin Sami’nin yazdı ğı ilk yerli roman örne ğinden sonra, Ahmet Mithat ve Namık Kemal, Türk romanının geli şmesine katkıda bulunmu şlardır. Ahmet Mithat, Batılı hikâye ve romanla halk hikâyesini uzla ştırmaya çalı şmı ş, Namık Kemal ise yerli örnekleri dikkate almadan do ğrudan do ğruya Batılı roman tekni ğini uygulamaya çalı şmı ştır. 2 Fakat her iki yazar da romanın amacının, e ğlendirerek ö ğretmek, ho şça vakit geçirirken sosyal, medeni, ahlaki birtakım dersler vermek ve okuyucuyu bilinçlendirmek oldu ğu konusunda aynı görü şe sahiptirler.

Romanlarında, romantik gönül maceraları, kadın, evlilik, esirlik, e ğitim vb. konuları ele alan, dile ve tekni ğe pek dikkat etmeyen Ahmet Mithat, eski meddah gelene ğini de ihmal etmeyerek Türk okuyucusunu romana alı ştırmı ştır. 3 Bu sebeple de hikâye ve roman türünde sayısız eserler vermi ş, geni ş bir halk kitlesine ula şmı ştır. Hasan Mellâh (1874), Hüseyin Fellâh (1875), Felâtun Bey’le Rakım Efendi (1875) romanlarından bazılarıdır.

Namık Kemal ise belli bir e ğitim ve kültür seviyesine sahip bir kitleye yönelerek, daha edebi eserler vermi ştir. Bu sebeple de edebiyatımızdaki ilk edebî romanı, İntibah ’ı (1876) yazar. Ardından da Türk edebiyatındaki ilk tarihi roman olan Cezmi ’yi (1881) kaleme alır.

Sami Pa şazade Sezai Sergüze şt (1889) ile realist romanın ilk denemesini ortaya koyar.

Yine aynı yıl, Recaizade Mahmut Ekrem Türk edebiyatının ilk realist romanı kabul edilen Araba Sevdası’nı (1898) yazar. Bu roman, o zamana kadar yazılmı ş romanlar içinde Batılı anlamdaki türüne en yakın eserdir.

2 Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860-1923 , 6. bs., İnkılap Kitabevi, İst., 1994, s. 68. 3 Orhan Okay, Batılıla şma Devri Türk Edebiyatı, 1. bs., Dergâh Yayınları, İst., 2005, s. 69.

2 Tanzimat döneminde, realist ve natüralist e ğilimin temsilcilerinden biri de Nabizade Nazım’dır. Kara Bibik (1890) ve Seyyie-i Tesâmüh (1891) hikâyeleri ile Zehra (1896) romanında realizme çok yakla şmı ştır. 4

Servet-i Fünun dönemindeki romancılar ise “sanat sanat içindir” tezini savunarak daha çok bireysel konuları, ağır bir dille işlerler. Sosyal konuları hemen hemen hiç ele almazlar. Teknik bakımdan Tanzimat romanının hatalarından tamamıyla kurtulurlar ve modern bir tekni ğe sahip olurlar.

Bu dönemde Mai ve Siyah (1897), Aşk-ı Memnu (1900), Kırık Hayatlar (1924) gibi romanlarıyla Halit Ziya U şaklıgil, roman türünün teknik açıdan ilk ba şarılı örneklerini verir.

Mehmet Rauf, 1901’de Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı olan Eylül’ü yayımlar. Halit Ziya’ya göre daha yalın bir dille eserler verir. Yazarın di ğer romanlarından bazıları ise şunlardır: Ferdâ-yı Garâm (1913), Genç Kız Kalbi (1914), Bö ğürtlen (1926) vb.

Hüseyin Cahit Yalçın, Servet- Fünun romancıları arasında, dil ve üslubundaki sadelik ve açıklıkla dikkati çeker. Nadide (1890) ve Hayal İçinde (1901) adlı iki roman yayımlar.

Hüseyin Rahmi Gürpınar, Servet-i Fünun döneminde roman yayımlamaya ba şlamasına ra ğmen, bu toplulu ğa ba ğlı kalmaz. Ya şama kar şı karamsar bir bakı ş benimser ve eserlerinde toplumsal ve ekonomik e şitsizlikleri ele alır. Romanı ahlakın bir aynası olarak görür ve bu türde çok fazla eser verir. Eserlerinden bazıları ise; İffet (1898), Şıpsevdi (1911) , Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç (1912), Hakka Sı ğındık (1919) vb.

1910-1912 yılları arasında Genç Kalemler dergisinde öne sürülen Türkçülük dü şüncesi, Türk toplumunu oldu ğu kadar Türk romanını da etkiler. Bu dönem romancıları, memleket ve toplum sorunlarını ön plana çıkarırlar. Milli edebiyat döneminde eserler vermeye ba şlayan romancılarımız, asıl şöhretlerini Cumhuriyet döneminde kazanırlar.

4 Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860-1923 , s. 81.

3 Dönemindeki romancılar kadar profesyonel olmasa da Ebubekir Hazım, Küçük Pa şa (1910) ile Türk romanını ilk defa yurt gerçekleri ve yurt insanı ile yüz yüze getirir. 5

Önceleri kadın psikolojisinin yer aldı ğı a şk romanları yazan Halide Edip Adıvar, daha sonra Kurtulu ş Sava şı’nı ele alan romanlar yazar. Ate şten Gömlek (1923) , Vurun Kahpeye (1926) , Zeyno’nun O ğlu (1928) adlı romanlarını yayımlar. Halide Edip’in üzerinde en çok durulan romanı ise, önce İngiltere’de 1935 yılında Clown and His Daughter (Soytarı ve Kızı) adıyla yayımlanmı ş olan Sinekli Bakkal ’dır (1936). 6

Yakup Kadri Karaosmano ğlu ise romanlarında, Mütareke yıllarının İstanbul’unu, Anadolu köylüsünü anlatmaya çalı şır. Yaban (1932) romanıyla adından çok söz ettiren romancının di ğer romanlarından bazıları ise Kiralık Konak (1922) , Nur Baba (1922) , Sodom ve Gomore (1928) , Bir Sürgün (1938) ’ dür.

İlk romanlarında daha çok duygusal ili şkiler üzerinde duran Re şat Nuri Güntekin, daha sonra toplumsal olayları, toplumun geçirdi ği de ğişimi ele alır. “Re şat Nuri romanımızda iyili ğin ve içtenli ğin temsilcisi sayılabilir. Bireysel ve toplumsalın dengelendi ği romanlarında abartıdan ve yapmacıktan uzak, temiz bir dil vardır.” 7 Romanlarından bazıları şöyledir: Çalıku şu (1922), Dudaktan Kalbe (1924), Yaprak Dökümü (1939), Ate ş Gecesi (1942), Son Sı ğınak (1961) vb.

Cumhuriyet döneminde yayımladı ğı romanlarla asıl ününü kazanan Peyami Safa, atmosfer yaratmadaki ba şarısı ve psikolojik derinli ğiyle dikkati çeker. Toplumsal- kültürel de ğişmeler ve çatı şmalar, bunların insan ili şkilerine yansımaları, Do ğu-Batı çeli şkisi, metafizik veya parapsikolojik olgular Peyami Safa’nın üzerinde durdu ğu ba şlıca sorunlar olmu ştur. 8 Dokuzuncu Hariciye Ko ğuşu (1930), Fatih- Harbiye (1931), Matmazel Noraliya’nın Koltu ğu (1949), Yalnızız (1951) gibi romanlarla Cumhuriyet döneminin en verimli yazarlarından olmu ştur.

Milli edebiyat hareketine katılmı ş romancılarımızdan biri de Refik Halit Karay’dır. Sürgün hayatında kazandı ğı gözlem ve deneyimleri, a şk ve macera

5 Şemsettin Kutlu, Ba şlangıçtan Günümüze Kadar Türk Romanları, 3. bs., Toker Yayınları, İst., 1980, s. 14. 6 İbrahim Demirci, “Romanımızın 27 Yılına Bakı ş (1923-1950)”, Hece Aylık Edebiyat Dergisi (Türk Romanı Özel Sayısı), s. 59. 7 a.g.m., s. 59. 8 a.g.m., s. 61.

4 romanlarında yansıtır. Romanlarından bazıları şunlardır: İstanbul’un İç Yüzü (1920), Yezidin Kızı (1938), Sürgün (1941), Anahtar (1934) vb.

Abdülhak Şinasi Hisar, geçmi şe ait güzellikleri bugüne ta şımak için edebiyatı kullanır. 9 Romanları; Fahim Bey ve Biz (1949), Çamlıca’daki Eni ştemiz (1944) , Ali Nizamî Beyin Alafrangalı ğı ve Şeyhli ği (1952)’dir.

Aka Gündüz ise Genç Kalemler ’in ate şli yazarlarından ve bu dönemin üretken romancılarındandır. Kurba ğacık (1919), Dikmen Yıldızı (1928), Üç Kızın Hikâyesi (1933), Bebek (1941) romanlarından bazılarıdır.

Cumhuriyet dönemine gelindi ğinde, toplumsal ve siyasal geli şmeler Türk romanını da etkiler. Bu dönemde Türk romanına Kurtulu ş Sava şı, köy sorunları, sanayile şmenin topluma etkileri gibi birçok yeni konu girer. Milli edebiyat döneminde eserler veren Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmano ğlu, Re şat Nuri Güntekin, Peyami Safa, Abdülhak Şinasi Hisar, yayımladıkları romanlarla bu dönemde öncülüklerini kabul ettirirler. 10

Kerime Nadir, ilk romanı Ye şil I şıklar ’ın (1937) ardından, ço ğu Ye şilçam filmlerine temel olu şturan 36 romana imza atar.

Dönemin di ğer kadın romancılarından Peride Celal, Sönen Alev (1938), Yaz Ya ğmuru (1940), Üç Kadının Romanı (1954); Safiye Erol, Kadıköyün Romanı (1939), Ülker Fırtınası (1944), Ci ğerdelen (1947); Samiha Ayverdi, Aşk Bu İmi ş (1938), Ya şayan Ölü (1942), Mesihpa şa İmamı (1948) gibi romanlarıyla adlarını duyururlar.

Memduh Şevket Esendal’ın Aya şlı ve Kiracıları (1934) romanında Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara’daki ya şamı anlatır.

İlk çıkı şını Çoban Yıldızı (1925) ile yapan Mahmut Yesari, çok sayıda eser veren romancılarımızdan biridir. Eserlerinde kendi gözlem ve tecrübelerinden hareket etmi ş, hastalık, yoksulluk, mahrumiyet ve bunlara ba ğlı ahlak yozla şmasının bedbaht etti ği insanları, fazla duygu yüklü bir ifade ile anlatmı ştır. 11

Ercüment Ekrem Talu da mizahi anlatımı benimsemi ş yazarlarımızdandır. Romanlarından bazıları şöyledir: Gemi Aslanı (1927), Kodaman (1935), Çömleko ğlu ve Ailesi (1945).

9 İnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı , 3. bs., Dergah Yayınları, İst., 2002, s. 271. 10 Şükran Kurdakul, Ça ğda ş Türk Edebiyatı 4 , 4. bs., Evrensel Basım Yayın, 2002, s. 18. 11 İnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, s. 274.

5 Sermet Muhtar Alus’ta ise e ğlendirme arzusu baskındır. Kıvırcık Pa şa (1933), Pembe Ma şlahlı Hanım (1933), Eski Çapkın Anlatıyor (1944) önemli eserlerindendir.

Osman Cemal Kaygılı, Çingeneler (1939), Bekri Mustafa (1944), Aygır Fatma (1944) romanlarıyla kıyıdaki hayatlara ve tiplere ayna tutar.12

Romanı, toplumsal sorunları sergileme, haksızlıklara dikkat çekme aracı olarak de ğerlendiren yazarlar arasında Selahattin Enis, Zaniyeler (1924), Sârâ (1926), Cehennem Yolcuları (1926); Re şat Enis, Kanun Namına (1932), Toprak Kokusu (1944), Ekmek Kavgamız (1947), Ağlama Duvarı (1949) adlı romanlarıyla adlarını duyururlar. 13

İlk eserlerini Cumhuriyet döneminde veren romancılardan biri de Sadri Ertem’dir. O da romanı, toplumsal sorunları irdeleyen bir araç olarak görür. Üretim biçimine, üretim biçimindeki de ğişmenin ya şamı nasıl etkiledi ğine dikkati çeken ilk romanı, Çıkrıklar Durunca ’yı 1931’de yayımlar. Bir Varmı ş Bir Yokmu ş (1933), Dü şkünler (1935) ve Yol Arkada şları (1945) di ğer romanlarından bazılarıdır.

Halikarnas Balıkçısı, Aganta Burina Burinata (1946), Deniz Gurbetçileri ( 1969) gibi romanlarıyla deniz tutkusunu, balıkçıların ekmek kavgasını anlatır.

Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf (1937) romanı ile köy romancılı ğının öncülü ğünü yapar. İçimizdeki Şeytan ’da (1940) ö ğrenci aydın kesimini yansıtır.

Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur (1949) romanıyla, insan, kültür, sanat ve uygarlık sorunlarını dert edinen derinli ğiyle dönemindeki bütün romancılardan ayrılır. 14

Cumhuriyet dönemindeki tarihi roman yazarlarından önde gelenleri de şöyle sıralayabiliriz: Abdullah Ziya Kozano ğlu, Feridun Fazıl Tülbentçi, Müfide Ferit Tek, Nihal Atsız.

Buraya kadar sıraladı ğımız romancıların dı şında, Cumhuriyet döneminde yeti şen romancılarımızın, 1940-1950 yılları arasında yayımladıkları romanlardan bazıları ise şunlardır:

Sait Faik, Medar-ı Mai şet Motoru (1944); Kemal Bilba şar, Denizin Ça ğırı şı (1943); Faik Baysal, Sarduvan (1944); Samim Kocagöz, Bir Şehrin İki Kapısı (1948); Orhan Kemal, Baba Evi (1949); Oktay Akbal, Garipler Soka ğı (1950). 15

12 İbrahim Demirci, “Romanımızın 27 Yılına Bakı ş (1923-1950)”, Hece Aylık Edebiyat Dergisi (Türk Romanı Özel Sayısı), s. 64. 13 a.g.m., s. 63. 14 a.g.m., s. 66.

6 1955 yılına gelindi ğinde ise Kemal Tahir, Sa ğırdere romanıyla adını duyurur. Öncesinde takma adlarla birçok roman tefrika eden Kemal Tahir, bu tarihten itibaren ölümüne kadar hemen hemen her yıl bir roman yayımlar. Yazdı ğı köy romanları ve tarihi romanlarla Türk edebiyatının en ünlü romancıları arasına girer.

Yine 1955’te yayımlanan Ya şar Kemal’in İnce Memet’i ve 1959’da yayımlanan Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü adlı romanı da bu yıllarda çok ses getiren romanlardan olur.

Türk edebiyatının Şemsettin Sami ile ba şlayan romancılık serüveni, Kemal Tahir’den sonra da artarak devam etmi ştir.

1950 yılından günümüze kadar Türk romanının geli şimine katkıda bulunmu ş belli ba şlı romancılarımızı ise şöyle sıralayabiliriz:

İlhan Tarus (1907-1967), İzzettin Dinamo (1909-1989), Rıfat Ilgaz (1911-1993), Aziz Nesin (1915-1995) Tarık Bu ğra (1918-1994), Vedat Türkali (1919- ), Necati Cumalı (1921-2001), Ya şar Kemal (1922- ), Abbas Sayar (1923-1999), Atilla İlhan (1925-2005), Çetin Altan (1927- ), Fakir Baykurt (1929-1998), Adalet A ğao ğlu (1929- ), Tarık Dursun (1931-), Muzaffer İzgü (1933- ), O ğuz Atay (1934-1977), Füruzan (1935- ), Erdal Öz (1935-2006), Demir Özlü (1935- ), Sevgi Soysal (1936- ), Ayla Kutlu (1938- ), Pınar Kür (1945- ), Selim İleri (1949- ), Ahmet Altan (1950- ), Orhan Pamuk (1952- ), Latife Tekin (1957- ).

Buraya kadar adı geçen yazarlar sayesinde Türk romanı, modern anlamda geli şmi ş ve günümüzde ise postmodern bir çizgiye kavu şmu ştur. Kanaatimizce bu geli şim, nitelikli romancıların artmasıyla daha da ço ğalacak ve uzun yıllar devam edecektir.

15 Şükran Kurdakul, Ça ğda ş Türk Edebiyatı 4, s . 20.

7 I. BÖLÜM

1. KEMAL TAH İR’ İN HAYATI, ESERLER İ VE ROMANCILI ĞI

1.1. Kemal Tahir’in Hayatı

13 Mart 1910’da İstanbul’da do ğan romancının asıl adı İsmail Kemalettin’dir. Soyadı Kanunu’ndan sonra Demir soyadını kullanır. Baba tarafı, Şebinkarahisar’ın Ali şar Köyü’nde “Demircio ğulları” ve “Karahalilo ğulları” namıyla tanınan bir ailedir. Dedesi Yemen’de askerken ölmü ştür. Ailenin erkekleri çalı şmak için İstanbul’a gelirler. Babası Tahir Efendi de erken ya şta İstanbul’a A ğabeyi Süleyman Efendi’nin yanına gelir. Marangozlu ğu ö ğrenir ve II. Abdülhamit’in Hünkar Yaverli ği’ni, Yıldız Sarayı özel marangozlu ğunu yapar. II. Me şrutiyet’e kadar, alaylı deniz subaylı ğında bulunur ve 1908’de yüzba şı olarak emekli olur. 1912 Balkan Sava şı’nda te ğmen olarak tekrar askere alınır. I. Dünya Sava şına katılır. Aydın, Burdur, Nazilli gibi yerlerde görevler yapar. Sava ş bitince, İstanbul’a döner ve Kasımpa şa’ya yerle şir. Marangozlu ğa devam eder.

Kemal Tahir’in annesi Nuriye Hanım ise Adapazarılı Çerkez bir ailenin kızıdır. Küçük ya şta Saray’a alınmı ş ve Saray adabıyla yeti şmi ştir. Tahir Efendi ile de o henüz yaverken, Abdülhamit’in kızı Naile Sultan vasıtasıyla evlendirilir. 16 Kocası ile birlikte, sava ş yıllarında Anadolu’yu dola şır. Dört tane erkek çocu ğu olur, fakat biri henüz çok küçükken ölür. Kemal Tahir’in di ğer erkek karde şlerinin adları Nuri Tahir ve Ratip Tahir’dir.

Kemal Tahir ilköğrenimini Anadolu’nun çe şitli yerlerinde yapar. İstanbul’a döndüklerinde Kasımpa şa Cezayirli Hasan Rü ştiyesi’ne devam eder. 1923’te Galatasaray Lisesi’ne girer. Fakat 1926 yılında annesinin vefatı sebebiyle, 10. sınıftayken geçimini sa ğlayabilmek için okulu bırakır. Bu tarihten sonra bir süre avukat kâtipli ği (1928-1932), Zonguldak’ta ambar memurlu ğu yapar. İstanbul’a döner ve gazetecili ğe ba şlar (1932-1939).17

Daha lisedeyken yazmaya meraklı olan Kemal Tahir, edebiyata şiirle ba şlar. İlk şiiri, 1931’de İçtihat dergisinde yayımlanır. Bu yıllarda kendisini çok etkileyen biriyle, Nazım Hikmet’le tanı şır. 1933-1934’te, Geçit dergisinde şiir ve yazılar yazar. Daha sonra Varlık ve Ses dergilerinde Cemalettin Mahir ve İsmail Kemalettin adlarıyla

16 Türk Dili ve Edebiyati Ansiklopedisi , C. 2, Dergah Yayınları, İst., 1977, s. 231. 17 Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı , C. 3, 6. bs., Türk Edebiyatı Yayınları, 1985, s. 753.

8 yazılar yazar. Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde düzeltmenlik, röportaj yazarlı ğı, çevirmenlik; Yedigün, Karikatür dergilerinde sekreterlik, Karagöz gazetesinde ba şyazarlık, Tan gazetesinde yazı i şleri müdürlü ğünde bulunur.18 Hikâye ve kısa roman yazmaya Yedigün ve Karikatür dergilerinde ba şlar (1935). 1940’a kadar geçimini sa ğlamak için takma adlarla a şk ve serüven romanları, gülmece öyküleri yazar, çeviriler, uyarmalar yapar.

1938’de Donanma Komutanlı ğı Mahkemesi’nde karde şi Nuri Tahir ve Nazım Hikmet ile birlikte yargılandıkları davada, “askeri isyana tahrik ve te şvik” suçundan 15 yıl a ğır hapse mahkum olur. 19 Bu sırada henüz 1 yıllık evlidir. 1940’a kadar İstanbul Tevkifhanesi’nde tutulur. Bu dönemde sarı defterini notlarla doldurmaya ba şlar. 40-50 sayfalık Kanun Namına adlı ilk ciddi roman denemesini burada yazar. 1940’da, Nazım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı ve bazı arkada şlarıyla birlikte Çankırı Cezaevi’ne gönderilir. Bu sırada karısı Fatma İrfan Hanım’dan bo şanır. Çankırı Cezaevi’nde Nazım Hikmet’le 16 ay beraber olurlar. Ayrıldıktan sonra da sürekli mektupla şırlar. Mektuplardan anla şıldığı üzere, Nazım Hikmet ona, para ve kitap yollar ve onu sürekli yazmaya te şvik eder. Yazdıkları hakkında da ele ştirilerde bulunur.

Romancı, yayımlanan ilk romanı Sa ğırdere ’ye Çankırı Cezaevi’nde ba şlar. Daha önceden yazdı ğı dört hikâyeden olu şan Göl İnsanları ’nı da, Tan gazetesinde tefrika eder. 1941 yılında Malatya Cezaevi’ne gönderilir ve 1944’e kadar burada kalır. İleride yayımlayaca ğı birçok romanın notlarını burada tutar. Gözlemledi ği mahkumlarla ve onların ilginç hayatlarıyla gelecekte yazaca ğı birçok romanın temelini atar. Malatya’dayken fabrika i şçisi bir kızla ni şanlanır. Fakat ni şan kısa sürer. 1944-1949 yıllarında Çorum Cezaevi’nde bulunur. Bir Mülkiyet Kalesi , Dama ğası romanlarını buradayken tasarlar. 1949’da Nev şehir’e nakledilir. 1950’de ise genel aftan yararlanarak serbest kalır. Hapishane yılları boyunca biriktirdi ği, elindeki 4000 sayfaya yakın notlarla İstanbul’a döner.

Kemal Tahir, bu tarihten sonra, yine geçimini sa ğlamak için takma adlarla birçok roman tefrika eder. Bunlardan bazıları şunlardır : Öde şmek, Gönül Denen Hayvan, Muhallebi Çocu ğu, Halk Plajı, Zoraki Ni şanlı vb. Fransızca’dan romanlar çevirir. Özelliklede F. M. İkinci imzasıyla çevirdi ği Mayk Hammer romanları çok tutar.

18 Naci Çelik “Kemal Tahir İçin Biyografi Çalı şması”, Türkiye Defteri , S. 6, Nisan 1974, s. 21. 19 a.g.m., s. 22.

9 Bunlara birkaç tane de kendisi ilave eder. Bu sıralarda kullandığı takma adlar ise; Bedri Eser, Samim A şkın, Ali Gıcırlı ve Körduman’dır.

Bu yıllarda Semiha Hanım ile evlenir ve onun terzilikten kazandığı paralarla geçimlerini sa ğlarlar. 1955’te, 6-7 Eylül olaylarında yeniden tutuklanır ve 6 ay Harbiye’de mahkum edilir. 20 1955 yılında ilk olarak Göl İnsanları adlı hikâye kitabını yayımlar. Bu hikâyelerde, 12 yıllık hapishane hayatı boyunca gözlemledi ği Anadolu köylüsünün ya şamını anlatır. Aynı yıl ilk romanı Sa ğırdere ’yi yayımlar. Sa ğırdere, romancının, kendi adıyla yayımladı ğı ilk romandır. 1956’da Esir Şehrin İnsanları ’nı yayımlar ve bu tarihten sonra ölümüne kadar hemen hemen her yıl bir romanı basılır.

1957-1958’de Aziz Nesin ile Dü şün Yayınevi’ni kurarlar ve kendi kitaplarını yayımlarlar. 1957’de babasını kaybeder. 1960’da Dos t dergisinin yaptı ğı bir anket sonucunda 1959 yılının en iyi romancısı seçilir. 21 1967-1968’de Yorgun Sava şçı ile Yunus Nadi Roman Ödülünü, 1968’de Devlet Ana romanı ile Türk Dil Kurumu Roman Ödülünü alır. 1970 yılında kanser oldu ğunu ö ğrenir, fakat kanseri yenmeyi ba şarır. 1971 yılında son olarak Yol Ayrımı ’nı yayımlar. Çok üretken bir yazar olan Kemal Tahir, bu yıllarda sürekli çalı şır, gelecekte çıkarmayı dü şündü ğü romanların planlarını yapar. En son Batı Çıkmazı ve Topal Kasırga adlı roman denemeleri üzerinde çalı şır, fakat ömrü bu romanları tamamlamaya yetmez. 1973 yılında 21 Nisan Cumartesi günü geçirdi ği bir kalp krizi sebebiyle hayata veda eder. Erenköy’de Sahrayıcedit Mezarlı ğı’na gömülür. 22

Ardında, yarım kalmı ş birçok roman ve fikirlerini beyan etti ği Notlar’ı bırakır. Namuscular, Karılar Ko ğuşu, Hür Şehrin İnsanları, Dama ğası ve Bir Mülkiyet Kalesi adlı romanları ölümünden sonra yayımlanır. 1989’dan itibaren Notlar dizisi, karısının da yardımıyla Cengiz Yazıcıo ğlu tarafından çıkartılır.

20 a.g.m., s. 26. 21 Seyit Kemal Karaalio ğlu, Edebiyatımızda Şair ve Yazarlar , 1. bs., İnkılap ve Aka Kitebevleri, İst., 1974, s. 223. 22 Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlü ğü, 15. bs., Varlık Yayınları, İst., 1993, s.193.

10 1.2. Kemal Tahir’in Eserleri

Hikâye

Göl İnsanları (1955)

Roman

Sa ğırdere (1955)

Esir Şehrin İnsanları (1956)

Körduman (1957)

Rahmet Yolları Kesti (1957)

Yedi Çınar Yaylası (1958)

Köyün Kamburu (1959)

Esir Şehrin Mahpusu (1961)

Kelleci Memet (1962)

Yorgun Sava şçı (1965)

Bozkırdaki Çekirdek (1967)

Devlet Ana (1967)

Kurt Kanunu (1969)

Büyük Mal (1970)

Yol Ayrımı (1971)

Namuscular (1974)

Karılar Ko ğuşu (1974)

Hür Şehrin İnsanları I-II (1976)

Dama ğası (1977)

Bir Mülkiyet Kalesi (1977)

Notlar

Sanat-Edebiyat 1, 2, 3 (1989)

Sanat-Edebiyat 4 (1990)

11 1950 Öncesi; Şiirler, Ziya İlhan’a Mektuplar (1990)

1950 Öncesi; Cezaevi Notları (1990)

Roman Notları 1, 2 (1991)

Roman Notları 3 (1992)

Osmanlılık / Bizans (1992)

Batıla şma (1992)

Çöküntü (1992)

Sosyalizm, Toplum ve Gerçek (1993)

Kitap Notları (1994)

Mektuplar (1994)

Mektup

Kemal Tahir’den Fatma İrfan’a Mektuplar (1979)

12 1.3. Kemal Tahir’in Romancılı ğı

Kemal Tahir, gerçekçi Türk romanının temelini atan, sadece romancılı ğıyla de ğil, fikir adamı kimli ğiyle de günümüze kadar hakkında çok konu şulan yazarlarımızdandır. Dü şüncelerinden dolayı hem övgülere hem de yergilere sıkça hedef olmu ştur.

Yıllarca yaptı ğı okuma ve ara ştırmalar sonucunda vardı ğı dü şüncelerini, Türk halkıyla, Türk aydınıyla payla şmak istemi ş ve bu payla şıma aracı olarak da romanı kullanmı ştır. Kendi deyimiyle de romanı, bir silah olarak görmü ştür. Bu sebeple, öncelikle yazarın fikirleri üzerinde kısaca durmak gerekmektedir.

Kemal Tahir, Marksist bir yazardır . Fakat onun Marksizm anlayı şı, bilinen Marksizm’den çok farklıdır. Batıdaki “sınıf” kavramının bizde yer almadı ğını, bu sebeple de bilinen Marksist anlayı şın bizde i şleyemeyece ğini, bizim toplumumuza uyarlanması gerekti ğini savunur. Bu fikirlerden yola çıkarak, sürekli olarak Türk milletinin içine dü ştü ğü Batılıla şma çılgınlı ğının ne kadar yanlı ş bir saplantı oldu ğunu vurgular. O, biçimsel Batılıla şmaya kar şıdır. Tanzimat’ta ba şlayan ve Cumhuriyet döneminde devam eden Batılıla şmanın, yönetenle halk arasında hep çatı şmaya yol açtı ğını dü şünür.

Yazar, yıllar içinde vardı ğı bu fikirlerine de kesin, do ğru fikirler nazarıyla bakmaz. Ölümüne kadar kendi görü şlerini, yine kendisi sorgular. İsmet Bozda ğ, onun bu yönünü şöyle dile getirir: “Kemal Tahir’in, ‘entelektüel’ üstüne sık sık söyledi ği bir cümle vardı: “Her sabah açtı ğın gazetede ya da okudu ğun bir kitap sayfasında, rastladı ğın bir gerçek, seni, o güne kadar bütün ö ğrendiklerini unutmaya, alfabeye yeniden ba şlamaya zorluyor ve sen buna razı olamıyorsan, entelektüel de ğilsin, “aydın” de ğilsin, hatta namuslu bir okur-yazar bile de ğilsin!...” 23 Kemal Tahir, her zaman yenili ğe ve değişikli ğe açık bir yazar olmu ş, her okudu ğuna her yazdı ğına yeni bir gözle bakmı ştır.

Yazar, edebiyata, içindeki dinmek bilmeyen okuma ve ara ştırma a şkıyla yönelir. Edebiyata şiirle ba şlar, hikâye ile devam eder ve en nihayetinde romanda karar kılar. 30 ya şındayken ba şladı ğı roman yazma i şine, ölünceye kadar devam eder. Yazmaya ba şlamadan önce Marksizm, tarih ve sosyoloji üzerine birçok kitap okur. Batılı ve yerli tarih kitaplarının birço ğunu inceler. Cevdet Pa şa’nın Cevdet Tarihi ’ni, Mizancı

23 İsmet Bozda ğ, Kemal Tahir’in Sohbetleri , 1. bs., Emre Yayınları, İst., 1995, s. 12.

13 Murad’ın Tarih-i Ebu Faruk adlı eserini, Fuat Köprülü’nün ara ştırmalarını, Ömer Lütfü Barkan, Mustafa Akda ğ, Halil İnalcık, Niyazi Berkes ve Şerif Mardin’in eserlerini okur. Evliya Çelebi’nin Seyahatname ’sini, Dede Korkut Hikâyeleri ’ni Nizam’ül-Mülk’ün Siyasetname ’sini, Kabusname ’yi okur. Bu eserlerle olu şan tarih bilgisinin üzerine romanlarını yazmaya ba şlar. İnceledi ği kitaplar sayesinde kendisinde olu şan Osmanlı hayranlı ğını da eserlerinde gösterir.

Tarihi, bir tarihçi olarak de ğil, bir romancı olarak ele alır. “Yâni açıkçası, tarihi roman yazanlar, bir ku şun rengini, boyunu, posunu, gagasını, pençesini anlatırlar; ben sesini anlatırım, kanat gücünü anlatırım, yatkınlıklarını anlatırım. Tutalım, tarih felsefesi yapan bir kimse, tarihe nasıl kendi felsefesine yarayacak biçimde bakarsa, romancı da tarihe o biçimde bakar…” 24 diyerek tarihi roman anlayı şını da ortaya koyar.

O, tarihi romanlarında hem aklını, hem de sezgilerini kullandı ğını belirtir. “Benim benimsedi ğim tarih romancısına, şair bir sosyolog, diyebilirsin!...” 25 der. Devlet Ana ’yı, Mütareke ve Kurtuluş Sava şı yıllarını anlatan birçok romanını, bu anlayı ş içinde kaleme alır.

Kemal Tahir, kendi romanını olu şturmadan önce birçok yerli ve yabancı romancıyı okur. Para kazanabilmek maksadıyla yazdı ğı birçok tefrika romanın da onun yazarlı ğına katkı sa ğladı ğı muhakkaktır. Kendisine, etkilendi ği ve sevdi ği yazarlar sorulduğu zaman, “Yabancı yazarlardan; Balzac, Flaubert, Zola, Mauppassant, Malraux, Dostoyevski, Gogol, Tolstoy, Gorki, Şolohov, Fadeyev, Simonov, Cervantes, Dickens, Lonolon, Steinbeck, Hemingway. Yerli yazarlardan ise; Ahmet Mithat, Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim, Sadri Ertem, Sabahattin Ali, Yakup Kadri, Memduh Şevket Esendal, Sait Faik, Haldun Taner, Orhan Kemal, Osmanlı Tarihçileri ve Evliya Çelebi.”26 diye cevap verir.

Bu soruya bir di ğer cevabı ise, “Dünyanın bütün realist yazarları…” 27 şeklindedir. Evet o, realist bir yazardır. Romanlarında, her şeyden önce gerçekçili ği ön planda tutar. “Bence roman ya şamaya en çok benzeyen bir sanat koludur.” 28 diyerek, ya şamın romanda bütün gerçekli ğiyle yansıtılması gerekti ğini söyler ve yazdı ğı köy romanlarında da ya şamı, bütün çıplaklı ğıyla ortaya koyar.

24 a.g.e, s. 81. 25 a.g.e, s. 81. 26 Kemal Tahir, Notlar/Sanat-Edebiyat 1 , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst.,1989, s. 49-50. 27 a.g.e., s. 50. 28 a.g.e., s. 99.

14 “Realist bir romancı halkın ortalama vicdanıdır. Herkesin ortalama dü şündü ğünü söyler. Kendimizde görüp okuma ğa cesaret edemedi ğimiz sırları yazar.” 29 diyen yazar, yazdı ğı köy romanlarında, Orta Anadolu Türkçesi’nin kendine has üslubuyla, ço ğu yazarın dile getirmeye cesaret edemedi ği birçok konuyu dile getirir. Özellikle de cinsellikle ilgili konularda bu yönünü fazlasıyla ortaya koyar.

Berna Moran, Kemal Tahir’in roman hakkındaki dü şüncelerini iki ana ba şlıkta toplar: Birincisi, Türk romancısında insanın ve toplumun dramı, ikincisi de Türk romancısının ödevidir. 30 Yazar, bu iki konu üzerine olan görü şlerini, ölümünden sonra yayınlanan Notlar/Sanat-Edebiyat serisinde uzun uzadıya anlatır.

Romancı, bizde gerçek romanın, 1950’den sonra ortaya çıktı ğını dü şünür. Gerçekten de bu tarihten sonra, halkı ön plana alan, halka seslenen, toplumsalla şan bir köy romanı furyası ba şlar. Artık romandaki dram, ki şisel de ğil, toplumsaldır. Yazar, “İnsanın dramı ki şiseldir ama ki şili ğinden de ğil toplumsallı ğından gelir.” 31 diyerek romanında, karakterlerin dramlarıyla, toplumsal dramı bir arada verir. Çünkü romancının bir ödevi vardır. O da, halkı aydınlatmaktır. Bu sebeple yazarın bütün romanlarında, olay örgüsünün yanında, fikirlerinin de alabildi ğine yansıtıldı ğını görürüz. Yazar, romanlarındaki okumu ş, aydın tipler aracılı ğıyla kendi fikirlerini sergiler. Fethi Naci, onun bu yönünü çok sert bir dille şöyle ele ştirir:

“Oysa Kemal Tahir, geçirir iki ki şiyi kar şı kar şıya, konu şturur da konu şturur; bunların a ğzından kendi “yeni görü şler” ini anlatır. Kolaylıkla görülebilece ği gibi, böyle bir roman örgüsü içinde sunulan bu “yeni görü şler” in romanı yenile ştirmekle, edebiyata yeni görü şler getirmekle, kısası, edebiyatla bir ilintisi yoktur.” 32

Yazar, romanı bir silah olarak gördü ğünü ta en ba ştan söyler ve bu silahı en iyi şekilde kullanabilmek için de yıllarca ara ştırır, gözlemlerde bulunur. Cezaevine girdi ği ilk yıllarda, kendisini roman yazmaya te şvik eden Nazım Hikmet’in de deste ğiyle, 12 yıllık hapishane hayatı döneminde edindi ği bilgiler, gözlemler ve ara ştırmalarla kendisini adım adım romancılı ğa hazırlar. Hapishanedeyken yazdı ğı birkaç roman ve binlerce sayfadan olu şan notlarla, 1950’de hapishaneden çıkar ve 1955’te ilk romanı Sa ğırdere ’yi yayımlar. Bu tarihten itibaren ölümüne kadar da hemen hemen her yıl bir roman yayımlar.

29 Kemal Tahir, Notlar/Sanat-Edebiyat 2 , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1989, s. 112. 30 Berna Moran, Türk Romanına Ele ştirel Bir Bakı ş 2 , 4. bs., İleti şim Yayınları, İst., 1996, s. 132. 31 Kemal Tahir, Notlar/Sanat-Edebiyat 1 , s. 198. 32 Fethi Naci, Yüzyılın 100 Türk Romanı , 2. bs., Adam Yayınları, İst., 1999, s. 304.

15 “Ben otuz yıldan beri dünyaya, insanlara, olaylara, hiç aralıksız romancı olarak bakmaktayım. O gün bugündür, ne okumu şsam, ne görmü şsem, ne i şitmi şsem, kimi tanımı şsam -kısası- ne ö ğrenmi şsem yalnızca romancı olarak, roman için ö ğrendim, roman için romanda kullanmak için biriktirdim.”33 diyen yazarın, yazmaya ba şlamadan önce yazaca ğı her romanla ilgili uzun uzadıya ara ştırmalar yaptı ğını görürüz. Örne ğin; Devlet Ana ’yı yazmadan önce o döneme ait eline geçen her kayna ğı okur ve okuduklarından çıkardı ğı 3000 sayfalık notlarla romanı yazmaya ba şlar. Kurtulu ş Sava şı, Mütareke yılları ve Cumhuriyet’in ilk yıllarını ele aldı ğı romanlarını da ( Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu, Yol Ayrımı, Hür Şehrin İnsanları, Yorgun Sava şçı, Kurt Kanunu, Bir Mülkiyet Kalesi ) aynı titizlikle yazar. Kendisinin çocukken tanık oldu ğu o yılları, kendi gözlemleri ve ya şadı ğı taraflarıyla anlatır.

Romanlarının di ğer bir yarısını olu şturan köy romanlarında ise, ( Yedi Çınar Yaylası, Köyün Kamburu, Büyük Mal, Rahmet Yolları Kesti, Dama ğası, Sa ğırdere, Körduman, Kelleci Memet, Bozkırdaki Çekirdek, Namuscular, Karılar Ko ğuşu) yine hapishane yıllarında edindi ği gözlemler ve yaşadıkları yer alır. Niçin köy romanları yazdı ğı soruldu ğu zaman şöyle cevap verir: “Köy şehirden ayrı de ğil de ondan… Hele bizim memleketimizdeki özellikleri içinde köy, her zaman şehirle içli dı şlı ya şamı ştır.” 34

Kemal Tahir, yazdı ğı bu köy romanlarında, dili kendine has bir üslupla kullanır. Orta Anadolu Türkçesi’ne dayanan bu üslupta, çok sıcak ve samimidir. Bu nedenle romanları akıcıdır ve kolay okunur.

Romanlarını yazmadan önce planlar yapar ve notlar çıkarır. Yazdıkları üzerinde sürekli de ğişiklikler yapar. Bu düzeltme ve de ğiştirmeler kitap basılana kadar sürer, hatta kitap basıldıktan sonra da ele ştirmenlerin ve okurların tenkitlerini de bir tarafa kaydeder. Bunlar üzerinde de zaman zaman dü şünür. Ona göre romancı, her yeni romanında i şe çırak olarak ba şlar, kalfa olarak yürütür ve usta olarak bitirir.

Yazarın romancılı ğının özünü, okuma ve ara ştırma ile edindi ği bilgiler, gözlemler, bu bilgiler üzerinde tekrar tekrar düşünme ve yenile şme olu şturur. “Bütün hayatımı bu i şe verdi ğim halde, üstesinden gelemiyorum. Birçok yanlı şım, birçok

33 Kemal Tahir, Notlar/Sanat-Edebiyat 1 , s. 56-57. 34 Kemal Tahir, Notlar/Sanat-Edebiyat 2 , s. 11.

16 eksi ğim var. Her gün yeni bir şey ö ğreniyor, sanat üzerindeki dü şüncemi yeni ba ştan restore ediyorum.” 35 diyerek romancılı ğın ne kadar zor bir i ş oldu ğunu dile getirir.

Büyük bir romancı olabilmek için, roman yazmaya çok erken ya şlarda ba şlamak gerekti ğini söyleyen yazar, kendisi de 30 ya şındayken roman yazmaya ba şlar ve tam 33 yıl romanla iç içe olur. Kısacası ömrünü romana adar. Çünkü romanı, gelece ğin en büyük sanat kolu olarak görür. “Roman önümüzdeki devri damgalayacak sanat koludur.” 36 der.

Kemal Tahir, okudu ğu ve inceledi ği eserlerden, ya şadı ğı olaylardan, gözlemlerinden etkilenmi ş ve kendine göre bir roman dünyası kurmu ştur. Romanı, ya şamının vazgeçilmez bir parçası olarak görmü ştür. Romana verdi ği bunca de ğerin ve eme ğin kar şılı ğını da almı ş, Türk Edebiyatı’nın en önde gelen ve en çok okunan romancılarından biri olmu ştur.

35 İsmet Bozda ğ, Kemal Tahir’in Sohbetleri , s. 83. 36 Kemal Tahir, Notlar/Sanat-Edebiyat 4 , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1990, s. 20.

17 II. BÖLÜM

2. ROMANLARDAK İ KADIN KAHRAMANLARIN İNCELENMES İ

2.1. SA ĞIRDERE 37

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Ay şe

Meryem

Güldane

Nazlı Hanım

Köy Ö ğretmeni

Selime

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Fatma

Tren Dura ğındaki Kadın

Mustafa’nın Annesi

Gülzar

Atlı Kız

Mantolu Kadın

Süvari Kızlar

Yamörenli Kadınla r

Topal İsmail’in Karısı

Binnaz

Kocakarı

Emine Teyze

Feride

Hocaların Hakkı’nın Annesi

37 Kemal Tahir, Sa ğırdere , 3. bs., Adam Yayınları, İst., 2002.

18 Selime’nin Annesi

Eğri Ahmet’in Emine

Battal’ın Annesi

2.1.1. Roman Hakkında

Kemal Tahir’in yayınlanan ilk romanı olan Sa ğırdere (1955), köy ya şamını ve köy insanını çok güzel bir biçimde ifade eden bir romandır. Olaylar, Çankırı’nın Yamören köyünde geçer. 15 ya şındaki Mustafa’nın ya şadı ğı olaylar etrafında, Anadolu’daki köy insanı çok sıcak ve yalın bir dille anlatılır. Roman, Kemal Tahir’in bu tarihten sonra yazaca ğı köy romanlarının temelini olu şturur.

“Sa ğırdere, yazıldı ğı dönemin köy romanları arasında, köylüyü gelenekler içindeki ya şayı şıyla en yo ğun olarak ele alan romandır.” 38

Eserde, köylü-şehirli farkı, köy insanının batıl inançları, gelenek ve görenekleri, dü ğün, e ğlence, kadın-erkek ili şkileri, gurbetçilik vb. konular, Kemal Tahir’in kendine has üslubuyla dile getirilir. Yazarın 1957’de yayımladı ğı Körduman adlı romanı da bu romanın devamı niteli ğindedir.

2.1.2. Romanın Özeti

Romanın ana kahramanı Mustafa, 15-16 ya şlarında, ergenlik ça ğında bir delikanlıdır. Bazen çok kurnaz, bazen çok cahil, köylü safiyetini çok güzel bir biçimde temsil eden bir gençtir. Kendisinden büyük delikanlıların anlattıklarıyla ya şamı öğrenmeye çalı şır. Köyün kızlarından Ay şe’ye sevdalıdır. Ba şlangıçta bu sevgisini herkesten gizler.

Kızların bir araya gelip e ğlendikleri “ferfene” gecelerinde, arkada şı Pelvan Vahit’le birlikte e ğlence evine gelerek gizli gizli Ay şe’yi izler. Ay şe’yi elde etmek için çe şitli yollara ba şvurur, fakat hiçbiri fayda etmez. Ayşe hiçbir zaman ona yüz vermez.

Bir süre sonra annesi Ay şe’yi, orta ya şlı, evli, çocuk sahibi, zengin bir adam olan Hocaların Hakkı’ya ba şlık parası kar şılı ğında verir. Genç kız bu duruma hiç sesini çıkarmaz. Hem ailesine kar şı gelmek istemez, hem de zengin bir yere gidece ği için rahat edece ğini dü şünür.

38 Ramazan Kaplan, Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Köy , 1. bs., Kültür ve Turizm Bakanlı ğı Yayınları, Ank., 1988, s. 146.

19 Sevdi ği kızı kaybedece ğini anlayan Mustafa, halk arasında muhabbeti sa ğladı ğına inanılan yarasa kemi ğinden bile medet umar. Yarasa kemi ğini kızın sırtına sürebilmek için planlar. Sonunda kemi ği Ay şe’ye sürer, fakat hiçbir faydası olmaz. Sonunda Ay şe Hocaların Hakkı ile evlenir.

Mustafa içindeki a şk yangınını söndürebilmek için gurbete çıkmaya karar verir. Ankara’ya çalı şmaya gider ve orada bir ta ş oca ğında çalı şmaya ba şlar. Burada hayatın farklı bir yüzüyle kar şıla şır. Şehir hayatına ayak uydurmakta sıkıntı çeker, fakat para biriktirebilmek ve köye dönmemek için her şeye katlanır. Sonunda köyünün özlemine dayanamayarak, Yamören’e geri dönmek üzere yola çıkar ve roman burada sona erer.

2.1.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Ay şe

Romanda Ay şe’nin fiziksel yapısı ya da karakteri hakkında pek bilgi verilmez. Ay şe’yi roman genelinde ön plana çıkaran tek şey, Mustafa’nın ona olan a şkıdır. Mustafa onu saf ve temiz bir a şkla sever. Her gitti ği yerde gizli gizli onu seyreder. Hatta Ay şe’lerin bahçesinin duvarına bir delik açar ve Ay şe’yi oradan gözetler. Bir gün Ay şe, avluda çama şır asarken onun hakkında şunları dü şünür:

“Ay şe arkadan görünüyor, mart rüzgârı ba şörtüsünü havalandırdıkça, siyah saç örgüleri pırıl pırıl meydana çıkıyordu. Boyunun uzunlu ğundan vücudunun tıkızlı ğı pek belli olmuyordu ama on dört ya şında çabuk boy atan kızların ço ğu gibi kalçaları dar, omuzları sivri de görünmüyordu. Arkadan çocuk do ğurmamı ş yirmi ya şında, bir taze gelin kadar tıkızdı.” (s. 40)

Meryem de Ay şe’yi şöyle tasvir eder:

“Ay şe, gerçekten rezildir ama güzel rezildir… Ne dersin? Ka şların neden çatıldı yi ğit?.. Yüre ğin mi yandı? Güzel de ğil mi? Gözleri benim gözlerime benzemez. Kara ama yakıcı kara …” (s. 68)

Ay şe köy dedikodularından korkan, ailesine söz getirmek istemeyen, itaatkâr bir kızdır. Bu nedenle de Mustafa’ya hiç yüz vermez. Gönderdi ği hediyeleri kabul etmez. Buna ra ğmen Mustafa bu reddedili şi hiç kabullenemez ve onu elde etmenin yollarını arar.

20 Mustafa’ların kom şusu Gurbetçi Ömer’in karısı Meryem, genç kızı kandırmak için u ğra şır, aralarında haber getirip götürür ama Ay şe hiç tavrını de ğiştirmez. O henüz cahil bir genç kızdır, fakat kafasını kullanmayı da bilir. Her söylenene inanmaz.

Bir gün Meryem, “Ay şe, Hocaların Hakkı’ya satıldı. Yüz lira ba şlıktan ba şka anasına bir inek, be ş tiftik keçisi verdi Hocaların Hakkı…” (s. 67) diyerek genç kızın ba şlık parasına kuma olarak verildi ği haberini getirir.

Hocaların Hakkı ise orta ya şlı, evli, çocuk sahibi bir adamdır fakat zengin oldu ğu için kızı ona verirler. Köy ya şamında, genç kızların evlilikte söz hakları olmadı ğını Ay şe örne ğinde çok çarpıcı bir şekilde görürüz. 14 ya şındaki bu genç kız, babası ya şındaki bir adama para kar şılı ğı adeta satılır. Çevrede, bunu kimsenin yadırgamadı ğını da görürüz. Bu gencecik kızın evli bir adama kuma olara gitmesine sadece Mustafa kar şıdır. O da a şkından dolayı kar şıdır.

Mustafa, Ay şe’nin verildi ğini duymasına ra ğmen ondan vazgeçmez. Bir plan yapar ve kendisine yardım etmesi için planını Meryem’e de açıklar. Plana göre yakın bir zamanda yapılacak olan Battal A ğa’nın kına gecesinde Mustafa kadın kılı ğına girip eve girecektir ve sıcaklık kemi ği diye bilinen yarasa kemi ğini Ay şe’nin sırtına sürecektir.

Delikanlının yaptı ğı plan i şlemez, fakat bu olaydan sonra bile Ay şe’den vazgeçmez. “Ay şe’yi Hocaların Hakkı alırsa bu yaz ora ğa sokar. Hakkı da insaf olmaz. Kızı ezer!..” (s. 99) diye dü şünür ve gelinin Battal’ın evine getirildi ği gün gizlice kalabalı ğın arasına girerek kemi ği Ay şe’nin sırtına sürer. Ay şe Mustafa’yı fark eder. “Git” diye i şaret eder. Mustafa bu i şaretten bile umutlanarak kemi ğin i şe yaradı ğını dü şünür.

Bu umut çok kısa sürer ve Ay şe sonunda Hocaların Hakkı ile evlenir. Genç kızın Mustafa’ya sevgisi olmadı ğı gibi, Hocaların Hakkı’ya da ilgisi yoktur. Henüz çocuktur ve aklı ermeden annesinin rızasıyla kuma olarak verilir. Ay şe, Anadolu köylerindeki saf, temiz, namusuna dü şkün kızları temsil eder.

Mustafa bu olaydan sonra çok üzülür, ilk a şkı olan Ay şe’yi kaybetmenin acısını bir türlü dindiremez. Arkada şlarıyla birlikte Ankara’ya, bir ta ş oca ğında çalı şmaya gider. Buradayken bile ara sıra Ay şe’yi dü şünür. Mustafa burada çalı şır, para kazanır fakat şehir ya şamına ve şehir insanına ayak uyduramaz. Nihayetinde sevdi ği kızın ve de köyünün özlemiyle Yamören’e geri döner.

21 Meryem

Gurbetçi Ömer’in karısı olarak bilinir. Kocası Ankara’da bir in şaatta ambar bekçili ği yapmaktadır. Mavi gözlü, kırmızı yanaklı, konu şkan, becerikli bir kadındır. 7- 8 ya şında bir o ğlu vardır ve onunla birlikte ya şar. Kocası yanında olmadı ğı için köylünün gözünde “dul kadın” olarak görülür. Hakkında bazen yanlı ş dü şünülür. Topal İsmail şüphelerini şöyle dile getirir: “Koca gurbette… Karı, bu köyde birinin gönlünü eder etmesine… Ama ben farkına varamadım.” (s. 115)

Bunları duyan ve köylü saflı ğıyla her duydu ğuna inanan Mustafa, Ay şe’den de ümidi kesince, Meryem’in kendi evlerinde kaldı ğı bir gece gizlice yanına sokulur ve yarasa kemi ğini çıplak vücuduna sürer. Meryem uyanır ve odada ne aradı ğını sorar. Mustafa bir bahane uydurur. Meryem yarasa kemi ğini elinde görünce korkar ve kendisine sürüp sürmedi ğini sorar. Meryem aslında kurnaz bir kadındır, fakat köydeki her insan gibi, o da batıl inançlara sıkı sıkıya ba ğlıdır.

Meryem Mustafa’ya bir abla gibi yakla şır. Mustafa ise ergenli ğin verdi ği cinsel arzularla ve merakla böyle bir davranı şta bulunur.

Güldane

Köydeki payla şılamayan kızlardan biri de Güldane’dir. Fiziksel özelliklerinden bahsedilmez. Sadece ferfene gecelerindeki güzel oyunundan bahsedilir. Mustafa’nın arkada şı Pelvan Vahit, onun pe şindedir. Fakat Güldane ona yüz vermez. Nail de Güldane’nin pe şindedir. Evli olmasına ra ğmen, Güldane Nail’i seçer. Onun gönderdi ği hediyeleri kabul eder ve kuma olmaya razı olur. Eserin sonunda Nail’in Güldane’yi kaçırdı ğı haberini Mustafa Ankara’dayken ö ğrenir.

Güldane köylü safiyetiyle hareket eder. Her duydu ğuna inanır. Onun için rahat bir ya şamının olması önemlidir. Bu yüzden de evli olmasına ra ğmen Nail’i seçer.

Ay şe de Güldane de köyün delikanlılarına yüz vermeyip, kuma olarak gitmeyi tercih etmi şlerdir. Her ikisi de kumalı ğı pek yadırgamamı ştır. Yazar bize, Ay şe ve Güldane ile Anadolu’daki kuma gerçe ğini yansıtmaktadır.

Nazlı Hanım

Mustafa Ankara’da bir ta ş oca ğında çalı şırken, köylüsü Hasan ve Cemal Usta ile birlikte bir odada kalır. Bu sırada çama şırlarını yıkattıkları bir kadın vardır. Bu kadına

22 çama şırları Hasan getirip götürmektedir. Hasan köye dönmeden önce Mustafa’yı da bu kadının, yani Nazlı Hanım’ın yanına götürür ve onları tanı ştırır.

Kadının bir kızı vardır. Evine bakılırsa temiz bir kadındır fakat ahlâkı o kadar da temiz de ğildir. (s. 228) Kadın Hasan’ın dostudur. Oturup birlikte rakı içerler. Mustafa kadının hareketlerinden dolayı ondan biraz korkar ve i ğrenir. Sonra gizlice Hasan’la konu ştuklarını duyar. Hasan kadına, Mustafa’yı kendisine alı ştırmasını ve parasını yemesini tembihler. Maksadı Mustafa’yı Yamören’e rezil etmektir. Mustafa bunları duyar ve bu kadının yanına bir daha u ğramaz.

Köy Ö ğretmeni

Hakkında gıyaben konu şulan, Kur şunlu köyüne ö ğretmen olarak atanan bir kadındır.

Yıllar önce Mustafa’nın ölen eni ştesi E şkıya E ğri Ahmet bu ö ğretmeni görünce, “Karıdan ö ğretmen mi olur? ” (s. 58-59) diyerek hükümetin bu yaptı ğına kızar. Öğretmeni bir gece yata ğından kaldırır ve Yamören’e getirir. Sabaha kadar zorla oynatır. Öğretmen çok korkar, a ğlar. Sabah olunca salıverir. E ğri Ahmet bu i şi, öğretmenin şahsına yönelik olarak de ğil de, hükümete inat olsun diye yapmı ştır.

Kemal Tahir, kadının çalı şma hayatına atıldı ğı yıllarda, Anadolu köylüsü tarafından yadırganı şını böyle çarpıcı bir örnekle dile getirir.

Selime

Selime, köyün güzel kızlarından biridir. Ya şı küçüktür fakat gönlü var diye babası onu Battal’a verir. Ayrıca Battal köyün zenginlerindendir ve Yamören’in “Yi ğitba şısı”dır. Yani köy delikanlılarının ba şıdır.

Selime ile Battal’ın dü ğünleri ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Takıları gören Ay şe ile Güldane, Selime’nin bahtı açık bir kız oldu ğunu dü şünürler ve ona imrenirler. Çünkü Selime hem köyün yi ğitba şıyla evlenir hem de zengin bir yere gelin gider.

2.1.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Fatma

Vahit’in annesidir. O ğluna dü şkündür. Muhtar, tarlaları için Fatma’yla evlenmek ister. Fakat o “Ben o ğluma el adamından sopa yedirmem.” diyerek reddeder. Fakiriz diye üzülür ve bu yüzden Güldane’yi o ğluna isteyemez.

23 Tren Dura ğındaki Kadın

Mustafa’nın durakta gördü ğü şehirli bir kadındır. Şöyle tasvir edilir: “Yüzü açık, eli çantalı bir İstanbul karısı, trencilerle erkek erkek konu şuyordu. Karının sırtında bir ye şil palto, ba şında tüylü şapka vardı. Kundurasının topu ğu dört parmaktı.” (s.146)

Mustafa’nın Annesi

Mustafa’nın annesi bir kaç yıl önce ölmü ştür. Mustafa onun yoklu ğuna çok üzülür. Hayatta olsa, Ay şe’yi kendine alaca ğını, hatta ba şına gelecekleri hissetti ğinden dolayı gözlerinin açık gitti ğini dü şünür. (s. 137)

Gülzar

Hocaların Hakkı’nın karısıdır. “ Gülzar iyi karıdır. Sözüne do ğru, namusuna do ğru bir karı …”. (s. 67) Kocasının Ay şe’yi alaca ğını ö ğrenince çok üzülür fakat yapacak bir şeyi yoktur.

Atlı Kız

Mustafa’nın Battal’ın dü ğününde gördü ğü ata binmi ş, sarı şalvarlı, kırmızı bürümcekten bir peçe takmı ş, ba şına kara bir örtü sarmı ş, kim oldu ğu bilinmeyen genç bir kız. (s. 99)

Mantolu Kadın

Mustafa’nın çalı ştı ğı ta ş oca ğına gelen bir mü şteridir. Yüzü bembeyaz, gövdesi tombul, kırmızı ba şörtülü, eski fakat topuklu bir kundura giymi ş olan bir kadındır.

Süvari Kızlar

Gelenek olarak, Battal’ın dü ğününde ata binen rengarenk giyimli, delikanlıları pe şlerinden hayran hayran baktıran kızlardır. (s. 102)

Yamörenli Kadınlar

Battal’ın dü ğününde damlara çıkmı ş, allı morlu şalvarlar giymi ş, etraflarına merakla bakan köy kadınlarıdır.

Topal İsmail’in Karısı

Sadece ismi geçer. İsmail, karısının, topallı ğı yüzünden kendisine eskisi gibi davranmadı ğından yakınır.

24 Binnaz

Mustafa’nın analı ğıdır. Araları pek iyi de ğildir. Binnaz Mustafa’nın tembelli ğinden yakınır.

Kocakarı

Battal ile Selime’nin dü ğününde, takıları ve hediyeleri, köylüye gösteren ya şlı bir kadındır.

Emine Teyze

Mustafa’nın teyzesidir. Bazen Mustafa’ya akıl veren, kurnaz bir kadındır.

Feride

Köyün a ğır ba şlı kızlarındandır. Mustafa’nın abisi Murat ile evlenirler.

Hocaların Hakkı’nın Annesi

Oğulları Hasan ile Hakkı’yı bir arada tutmayı ba şaran, dirayetli bir kadındır.

Selime’nin Annesi

Sadece Selime’nin dü ğününde adı geçen biridir.

Eğri Ahmet’in Emine

Battal’ın dü ğününde altın takan biridir.

Battal’ın Annesi

Onun da adı sadece dü ğünde geçer.

25 2.2. ES İR ŞEHR İN İNSANLARI 39

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Nermin

Nedime

Fatma Hanım

Sabriye

Ay şe

Nermin’in Halası

Dervi ş Fuat’ın Kızı

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Mahkemedeki Genç Kadın

Dervi ş Fuat’ın Karısı

Çöpçü Kadınlar

Matmazel Katina

Paris’teki Meyhanede Görülen Bir Kadın

Çerkez Dadı

Kontes

Avrupa’daki Yazar Kadınlar

Niyazi Efendi’nin Karısı

Elena

Fahriye Hanım

Mösyö Biencour’un Karısı ve Kızı

Sultanahmet’teki Kadınlar

Köylü Kadın

Mahkeme Önündeki Kadınlar

39 Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları, 1. bs., İthaki Yayınları, İst., 2005.

26 İngiliz Kralı’nı Selamlayan Bir Kız

Arif Pa şa’nın Kızı

Şaziye Sultan

Ahmet Rasim’in Karısı

Eleni

2.2.1. Roman Hakkında

Kemal Tahir’in, 1956-1971 yılları arasında yazdı ğı, Esir Şehir üçlemesi olarak bilinen Esir Şehrin İnsanları , Esir Şehrin Mahpusu ve Yol Ayrımı adlı romanlarda, Türk insanının Osmanlı’dan Cumhuriyetçilik’e geçi ş süreci anlatılır. Bu üçlemenin ilki olan Esir Şehrin İnsanları ’nda, bir Osmanlı Pa şazadesi olan Kamil Bey’in i şgal altındaki İstanbul’a dönü şü, ya şadı ğı sıkıntılar ve fikirlerindeki de ğişimler anlatılır.

Yazarın, ilk olarak 1956 yılında yayımlanan ve en çok okunan romanlarından biri olan bu romanda, 1920’li yılların işgal altındaki İstanbul’u ve i şgalin insanlar üzerindeki etkileri dile getirilir.

2.2.2. Romanın Özeti

Romanın ana kahramanı Kâmil Bey, Osmanlı’nın zenginli ğiyle büyümü ş, Fransızca ve İspanyolca bilen, iyi e ğitim görmü ş, elçiliklerde çalı şmı ş bir Osmanlı aydınıdır. Karısı Nermin ise, yirmi ya şına kadar hiçbir maddî sıkıntı çekmemi ş bir pa şa kızıdır. Fakat bu zenginlik ve rahatlık, Osmanlı Devleti’nin Trablus ve Balkanlar’daki yenilerek, da ğılmaya yüz tuttu ğu günlere kadar devam eder. I. Dünya Sava şı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin içinde bulundu ğu sıkıntılı durum, Kâmil Bey’i de etkiler ve maa şını alamaz. Bir müddet İstanbul’daki mülklerini satarak Madrid’de idare ederler. Bu sıralarda Nermin dört aylık hamiledir. Bir kız çocukları olur ve maddî sıkıntıları daha da artar. Kâmil Bey, karısı Nermin ve kızı Ay şe’yi alarak, bir şileple İspanya’dan İstanbul’a döner.

İstanbul’a dönen aile, bir müddet Neriman’ın halasının yanında kalır. Daha sonra ayrı bir eve geçerler. Bu dönemde aile, hayatı boyunca hiç ya şamadı ğı maddî sıkıntılarla yüz yüze gelir. Osmanlı Devleti gücünü kaybedince, onlar da zenginliklerini kaybederler. Kamil Bey uzun süre i ş arar ve sonunda bir dergide i ş bulur.

27 Kamil Bey, i şgal altındaki bir şehirde, maddi sıkıntılarla nasıl ya şanılaca ğını öğrenmeye çalı şırken, i şe girdi ği dergideki arkada şları vasıtasıyla Anadolu’daki gerçekleri ö ğrenir. Çalı şmaya ba şladı ğı derginin sahibi olan Nedime Hanım’ın cesaretinden ve fikirlerinden çok etkilenir. Dergide toplanıp sohbet edenlerin ve Nedime Hanım’ın sayesinde, İttihat ve Terakki’nin kurtarıcılı ğına inanır. Dergiye gelip giden herkes, Mustafa Kemal taraftarı, yurdun sava şılarak kurtarılabilece ğini dü şünen, Kuvayi Milliye yanlısı ki şilerdir. Kâmil Bey bu insanlardan etkilenir ve bir müddet sonra aktif görevler üstlenir. Nermin olanları sezmektedir ve Nedime Hanım’dan hiç ho şlanmaz.

Bir süre sonra Nermin, halasından Kâmil Bey’in karanlık i şler içinde oldu ğunu öğrenir. Bunu kocasına söyler, fakat o, tam tersine vatanın menfaatine i şler yaptı ğını söyler. Nermin ile aralarındaki uçurum iyice açılır. Cemiyetin gizli evraklarının bulundu ğu bir sandı ğı, Gülcemal vapuruna vermek görevini üstlenen Nedime Hanım’ın rahatsızlanması üzerine, bu görevi Kamil Bey üstlenir. Sandı ğı vapura teslim ederken de yakalanır. Kâmil Bey uzun süre sorgulanır, bütün ısrarlara, hatırlı ki şilere, i ş tekliflerine, hatta Nermin ve kızı Ay şe’nin gözya şlarına ra ğmen 6 aylık gebe olan Nedime Hanım’ı ele vermez. Mahkeme kararı sonuçlanana kadar hapiste kalır ve bu dönemde dü şündü ğü tek şey Nedime Hanım’ı kurtarabilmek ve vatana ihanet etmemektir.

Hapiste kaldı ğı dönem boyunca, kendisini ve eski ya şantısını sorgular. Nihayetinde eski bencil ki şili ğinden sıyrılarak, vatanı u ğruna kendini feda etmeyi göze alan bir insan haline gelir. Nermin ise, kocasının, Nedime Hanım’ı ele vermemek uğruna kendilerini bu kadar kötü bir durumda bırakmasını hiç anlayamaz. Ona olan güveni sarsılır, hatta yok olur. Ziyaretlerinde artık kocasına sıcak davranmaz. Kocası ise tam tersine, hapisteyken onu daha çok dü şünmeye, hatta dı şarıda kimlerle birlikte oldu ğunu bilmedi ği için onu kıskanmaya bile ba şlar. Bütün bu dü şünceler içinde Kâmil Bey nihayet mahkemeye çıkar ve yedi yıla mahkum edildi ğini ö ğrenir. Eser, Kâmil Bey’in, hakkında verilen cezayı ö ğrenmesiyle son bulur.

2.2.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Nermin

Nermin iyi yeti ştirilmi ş, zarif, kibar bir pa şa kızıdır. Rahata ve bollu ğa alı şıktır. Yirmi sekiz ya şında oldu ğu halde, ancak yirmisinde gösteren ve herkesin dikkatini çeken bir güzelli ğe sahip olan Nermin, sadece güzel de ğil, aynı zamanda çok onurlu ve çok kibar bir kadındır. En önemli özelli ği ise kendini hep güvende hissetmek

28 istemesidir. Hatta kocasıyla da onu ilk gördü ğünde, ona kar şı hissetti ği güven duygusu sebebiyle evlenir. Bu güven duygusu, kocasına olan sevgisini doludizgin ya şamasını hep engeller.

“Nermin’in bütün silahlara kar şı meydan okuyan ki şisel gücünün bir tek yufka noktası vardı: Güven içinde ya şamak istiyor, önemli önemsiz hiçbir güvensizli ğe, en küçük bir direnme göstermiyordu. ” (s. 15) En büyük korkusu, ya şam ko şulları kar şısında kendini güvensiz hissetmektir. Romanın ba şında onun bu “güven” duygusundan sıkça söz edilir.

Nermin ailesine ve e şine ba ğlı hassas bir kadındır. Onun için her şeyden önce aile düzeni gelir. Ba şlarda e şiyle aynı dü şüncelere sahipken, Kamil Bey’in vatani konularla ilgilenmesi sonucu araları açılmaya ba şlar. Kamil Bey bir de ğişim sürecindedir, fakat karısının kendisine kar şı çıkmasıyla, onun de ğişti ğini dü şünür. Davranı şlarını yadırgar ve onu ba şka kadınlarla kar şıla ştırır:

“İyi ama, Nermin neden onlar gibi de ğil? Haydi Nedime Hanım okumu ş da haklıyı haksızdan ayırmı ş. İş te cahil Çerkes dadı… Nermin, bu Çerkes kadından, daha mı anlayı şsız?” (s. 293)

Bu soruya yanıt arar ve sonunda şu neticeye varır: Nedime’yi İhsan, Dadı’yı makinist o ğlu adam etmi ştir. (s. 293)

“İster öyle ister böyle olsun, Nermin meselesinde hata kendisinindi… Kadını yıllardır, kibar serseriler arasında dola ştırmı ş, İstanbul’a döndükleri günden beri de, Hala Hanım’la İngiliz ordusuna müteahhitlik yapan İbrahim Bey’in etkisine savunmasız bırakmı ştı. ” (s. 293-294)

Bunları dü şündükten sonra, hemen o ak şam ilk vatanseverlik dersini vermek üzere Nermin’le konu şmayı plânlar. Fakat bu konu şmayı yapamadan tutuklanır.

Kâmil Bey hapisteyken Nermin birkaç kez yanına gelir. Durumlarının çok kötü oldu ğunu, kendisine eni ştesi ve halasının yardım etti ğini söyler. Asıl suçlunun Nedime oldu ğunu söyleyerek, buradan çıkabilecekken, hatta elçilikte bir i ş bile ayarlamı şken Kâmil Bey’in böyle yapmasına hiçbir anlam veremez. Kocasına hem çok kızar hem çok acır. Her zaman, her durumda kendisinden daima emin Kâmil Bey, sanki bir büyük anıt gibi yıkılmı ş da, yerini, şaşkın, ürkek, zavallı bir adamaca ğız almı ştır. (s. 383)

29 Nermin, kocasının, vatanı için bu mahkumiyete katlanmasını hiç anlayamaz. Çünkü Kâmil Bey’in fikir ve ideallerinden hiç haberi yoktur. Nermin de kendi açısından haklıdır, çünkü onu içinde bulundu ğu hayat şartları bu hale getirmi ştir. Halbuki İstanbul’a dönmeden önce kocası da kendisi gibi dü şünmekte ve ya şamaktadır.

Eserde Kâmil Bey, o yıllarda sıkıntılı bir hayat süren Osmanlı aydınını temsil eder. Nermin ise zenginli ği, rahatı u ğruna kendini hiçbir sıkıntıya sokmayan, vatanı müdafaa etmekten aciz aristokrat kesimi temsil eder. Fakat Nermin suçlanmaz, çünkü ona bu fikir ve idealler ö ğretilmemi ştir. Romanın di ğer asıl kadın kahramanı Nedime ile kar şıla ştırılır. Nedime vatansever, bilgili, cesur bir kadın tipidir. Ülkenin ihtiyaç duydu ğu kadın tipi ise, şüphesiz Nedime’dir. Kemal Tahir, Mütareke dönemini ele aldı ğı birçok romanında oldu ğu gibi yine burada da millî direni şe sahip çıkan Nedime Hanım gibi karakterleri hep yüceltilmi ştir. Romanda Kâmil Bey’e, Nedime Hanım’ı koruma görevini yüklemi ştir Kâmil Bey karısı Nermin ve kızı Ay şe’yi gözü ya şlı bırakarak, Nedime’nin özgürlü ğünü tercih etmi ştir. Nermin-Nedime çatı şmasında Nedime kazanmı ştır.

Nedime

Nedime Hanım’ın fiziksel özelliklerinden pek bahsedilmez. Sadece esmer, solgun benizli, uzun parmaklı, güzel elleri olan ve biraz kalın sesli bir kadın oldu ğu belirtilir..

Kâmil Bey’in okul arkada şı İhsan Bey’in karısı olan Nedime Hanım, kocasının, işletti ği Karadayı dergisinde çıkan yazılarından dolayı hapse atılması neticesinde, dergiyi i şletme görevini üzerine alır. Hamile oldu ğu için i şlerin birazını Kâmil Bey’e devretmek ister. Zaten bu sıralarda para sıkıntısı çeken Kâmil Bey bu teklifi kabul eder. Kocasının bu dergi yüzünden hapse atılmasına ra ğmen hâlâ dergiyi çıkarma cesaretini gösteren bu kadına hayranlık duyar. Kâmil Bey, ilk tanı ştıklarında yi ğit, cesur bir kadın oldu ğunu dü şündü ğü Nedime Hanım’ın gerçekten öyle oldu ğunu zaman içerisinde görecektir.

Nedime Hanım, sözleriyle, davranı şlarıyla, nezaketleriyle tam bir Osmanlı hanımefendisidir. Zihniyetiyle de tam bir Avrupalıdır. Kadınların özgür olmasından, çalı şmasından yanadır. Avrupa için; “Orada kadın, çoktan beri erke ğin ekmek parasına ortak olmu ş. Biz henüz ‘efendilerimiz’ için böyle bir tehlike de ğiliz. ” (s. 195) der ve

30 bizde de kadının bir an önce çalı şma hayatına atılması gerekti ğini dü şünür. Anadolu kadını hakkında da şöyle dü şünür:

“Bizim Anadolu’da kadın, Ortaça ğın topra ğa ba ğlı köylülerinden besbeter… Hayvan gibi satılan, aile kurmakta bile fikri sorulmayan bir yaratı ğın sosyal hayata, o toplumu çürümeye götürmekten ba şka ne etkisi olabilir? ” (s. 197)

Nedime Hanım, bu fikirleriyle, o dönemde, ya şayan birçok kadından daha farklı oldu ğunu ortaya koyar. Kendisinin ve bütün kadınların giydi ği çar şaf hakkındaki görü şleri de yine bu farklılı ğını ortaya koyar.

“Çar şaf diyordum. On altı yıldır giyerim. Bir türlü alı şamadım. Yüz yıl da giysem alı şamayaca ğım. Kolumu sanki birisi tutuyor. Şunu çıkarıversem, bir günde, bir aylık i ş görürüm sanıyorum. Hele şu sava şlar bitsin… İlk i şim kadın çar şafıyla bo ğuşmak olacak… ” (s. 169)

“Ne zaman peçemi indirsem, bir çalınmı ş mal haline geldi ğimi dü şünerek sıkılırım: Çar şaf yobaz uydurması… Tersine, kapalılık, hele peçe kullanmak kadını daha hayasız ediyor. ” (s. 170)

Nedime Hanım bu fikirleriyle, Mustafa Kemal’in sava şlardan sonra getirece ği yeniliklerin de sinyallerini vermektedir.

Nedime Hanım Mustafa Kemal’e hayrandır ve bunu sık sık dile getirir. Çıkardıkları dergi, Kuvayi Milliye’yi destekleyen insanların bir araya gelerek sohbet ettikleri, Anadolu’dan gelen sava ş haberlerini takip ettikleri bir mekan haline gelmi ştir. Dergide çalı şan herkes ona kar şı büyük bir hayranlık duyar. Herkes ona “Nedime Bacı” diye hitap eder. Nedime Hanım da, bu kadar erke ğin bulundu ğu bir ortamda çalı şmaktan hiç de rahatsız de ğildir.

“Nedime Hanım, odayı sigara dumanıyla dolduran, bu erkek gürültüsüne kolay alı şmı ştı. Masaya oturup, namlı misafirler kabul eden bir Parisli kadın gibi zevkle gülümsüyor, kendisini zaman zaman, mesela, Madam Recamier’ye benzetiyordu. ” (s. 215)

Kâmil Bey de onun en büyük hayranlarından biridir. Hatta kızı Ay şe’nin hep ona benzemesini ister. Nermin ile onu kar şıla ştırır ve Nedime’yi hep yüceltir. Hapse girdikten sonra Nedime’nin tutuklanmaması için her türlü ısrara ra ğmen onu ele vermez.

31 Nedime Hanım aynı zamanda dinî inançları da olmayan bir kadındır. Bir gün Ay şe “Sevgili Allah’ım! Türk milletine güç ver! Kurtulmasına yardım et! ” diye dua edince, çok duygulanır ve gözleri dolar. Bunu gören Kâmil Bey biraz şaşırır ve “Siz Allah’a inanıyor musunuz? ” diye sorar. O da: “Bu Allah’a inanıyorum. Ay şe’nin ‘Sevgili Allah’ım!’ dedi ği şeye… Tabii, kurtulu şa yardım etmesi şartıyla… ” (s. 200) der.

Nedime karakteri, Kemal Tahir’in bu tür romanlarında ba şkahraman olarak kullandı ğı birçok karakter gibi idealist ve dini inançları olmayan bir karakterdir. Romanın ba şkahramanı Kâmil Bey de bu özelliklere sahiptir. Yorgun Sava şçı ’daki Cemil, Karılar Ko ğuşu’ndaki İstanbullu Murat da bu özelliktedir. Oysa Kemal Tahir’in eserlerindeki kadınlar, pek fazla bu özellikte de ğildir. Nedime Hanım, Karılar Ko ğuşu’ndaki Tözey’den, Yorgun Sava şçı ’daki Neriman’dan ve Nermin’den farklıdır. İdealisttir ve genelden farklı bir tiptir.

Fatma Hanım

Kâmil Bey’le beraber tutuklanarak hapse atılan Ramiz’in karısıdır. Zayıf, küçük esmer yüzlü, titiz ve konu şmayı çok seven bir kadındır. Sık sık kocasını ziyarete gelir ve dı şarıdan haberler getirir. Anadolu’dan gelen haberleri iletir.

Ramiz’in tabiriyle, okuma-yazması olmayan, cahil, saf bir kadındır. Ama yeri gelince kendisinden de daha iyi kararlar alan, cesur bir kadındır. Fatma, kocası ve arkada şlarının neler yaptıklarından, Anadolu’yu savunduklarından haberdardır. Onlar için her gece dua eder. Fatma’yı gören Kâmil Bey, onunla Nermin arasındaki farkı dü şünerek Ramiz’e şöyle der: “Sizi tebrik ederim Ramiz Efendi… Karınız… Pardon yenge hanım için… Aslan gibi ma şallah… Aslan kaç para… ” (s. 441)

Fatma, yine bir ziyaretinde Anadolu’da harp ba şladı ğını, Ramiz’in hapiste olmasından dolayı kendisinin Anadolu’ya dövüşmeye gidece ğini söyler. Bunu duyan Kâmil Bey yine onun cesaretine hayran olur.

“Kadın falan de ğilmi ş karde şim, adeta bir ‘millet’mi ş.’ (s. 449) der. Bu cesur kadın, kocasının tek dayana ğıdır. Vatanın böyle kadınlara ihtiyacı vardır.

“Milletinde, Fatma Hanım gibi kadınların bulunması, ona İnönü zaferinden daha önemli görünüyor, Kadir’in annesini, Nedime Hanım’dan bile çok daha yüksek, çok daha kudretli, daha güvenilir buluyordu. ” (s. 449) Kâmil Bey, Fatma için bunları dü şünür, Nedime’ye duydu ğu hayranlı ğı, ona da duyar.

32 Sabriye

“Kimi zaman çok kımıltılı, kimi zaman çok durgun… Kimi zaman gürültülü, geveze, kimi zaman suskun… Bir bakıma çok kibirli… Bir bakıma ilk rastladı ğı erke ğe razı olacak kadar alçak gönüllü… Kimi zaman gayet hırslı, kimi zaman yatmaktan hiçbir şey anlamaz firijitlerden… Aradıkları erkekleri bir yıl bulamaz böyleleri, bahtsız ya şayıp bahtsız ölürler. ” (s. 25) diye tasvir edilen Sabriye, Nermin’in halasının kızıdır. Kocasından yeni bo şanmı ş, erkek dü şkünü bir kadındır.

Sabriye şımarık, her istedi ğini elde etmeye alı şmı ş zengin bir aile kızıdır. Bu sebeple Kâmil Bey’i bile elde etmek ister. Hep birlikte gittikleri bir barda Kâmil Bey’le dans ederken bu iste ğini ona açıkça dile getirir.

“Aklıma koydum Eni şte Bey er geç sizi ba ştan çıkaraca ğım. Dayanamazsınız bana… Canımın çekti ğine doyamazsam ölürüm!...” (s. 60) der.

Fakat bu emeline hiçbir zaman ula şamaz. Zaten Kâmil Bey, bu olaydan kısa bir süre sonra ailesiyle ayrı bir eve çıkar ve Sabriye ile de bir daha görü şmezler.

Ay şe

Kâmil Bey’in kızı Ay şe, 6 ya şında, iyi yeti ştirilmi ş çok esmer bir kızdır. İspanya’da do ğdu ğu için anne ve babası onu, bazen “ İspanyol” bazen de “Endülüs güzeli” diye ça ğırırlar. Kibar ve sevimli bir kız çocu ğudur.

Kâmil Bey, Ay şe için daha şimdiden endi şelenir. Hatta bir gün mahkemede gördü ğü bir kadına bakarak “Ay şe de böyle olabilir mi acaba? Böyle bir kadın… Hâ şâ böyle bir kadın de ğil… Böyle bir rezil? ” (s. 128) diye dü şünür. Nedime Hanım gibi bir kadın olmasını hayal eder. Bilgili, aydın, vatansever ve cesur bir kadın…

Nermin’in Halası

Gençli ğinde güzel bir kadın oldu ğu belirtilir. Çevresindekilere sözünü dinleten, güçlü bir karakterdir. Zengin ya şamaya alı şmı ş, rahatının dı şından ba şka hiçbir şey dü şünmeyen bir kadındır. İstanbul’a döndüklerinde ve Kâmil Bey hapse girdikten sonra Nermin’e çok yardım etmi ştir.

Dervi ş Fuat’ın Kızı

Hakkındaki bilgileri, Dervi ş Fuat Kâmil Bey’e anlatırken ö ğreniriz. Dervi ş Fuat, İtalyan bir kadınla evlenir ve bir kız çocukları dünyaya gelir. Bu kız 16 ya şına gelince,

33 annesi onu da yanına alarak evden kaçar. Onu annesi yeti ştirir, babasına hiç benzemez. Babası yıllar sonra onu görmeye gider ve babası oldu ğunu söylemeden onunla yemek yer. Konu ştukları zaman ö ğrenir ki, kızı Türkleri hiç sevmez Babasının Türk olmasını da, annesinin yaptı ğı bir hata olarak görür.

2.2.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Mahkemedeki Genç Kadın

Kâmil Bey’in mahkemede gördü ğü bu kadın “Son moda bir ipek çar şaf giymi şti. Kunduraları, eldivenleri en pahalı cinstendi. Mahkemeye girerken peçesini açtı. Yüzü o kadar körpe, o kadar temizdi ki, çabuk boy atmı ş bir kız çocu ğuna benziyordu .” (s. 125) diye tarif edilir.

Dervi ş Fuat’ın Karısı

İtalyan Büyükelçisi’nin kızıdır. Kocasıyla evliyken bir ba şkasını sever ve kızını da yanına alarak evden kaçar.

Çöpçü Kadınlar

Bu kadınlar şöyle tasvir edilirler: “Sırtlarında kur şunî abadan ceketleri, aynı abadan pantolonları… Ba şlarını, ayaklarını kalın bir şeyle sarmı ş zavallı i şçi kadınlar.” (s. 157)

Matmazel Katina

Hapishanedeki Te ğmen Şerif Efendi’nin sevgilisidir. Balık etli oldu ğu ve yana ğında bir beni oldu ğu belirtilir.

Paris’teki Meyhanede Görülen Bir Kadın

Orta ya şlı, ufak tefek, erkek gömle ği giymi ş, kravat takmı ş, inatçı, acımasız ve hırslı bakı şları olan bir kadındır.

Çerkez

Ye şil gözlü, sevimli biridir. İçinde önemli evrakların bulundu ğu sandı ğı Kâmil Bey’e veren kadındır.

Kontes

Fuat Mahir Bey’in, Paris’te birlikte meyhaneye gitti ği Polonyalı, 30 ya şlarında, sarı şın bir kadındır.

34 Avrupa’daki Yazar Kadınlar

“Bu kadınlar erkekle şmi ş, daha do ğrusu ço ğunlu ğu gülünç derecede züppele şmi ş kadınlardır.” (s. 157) diye anlatılır.

Niyazi Efendi’nin Karısı

Yunan i şgalinden sonra kendisinden haber alınamayan, hakkında bilgi verilmeyen bir karakterdir.

Elena

Kâmil Bey’in hapishane arkada şlarından Arap Abdullah’ın sevgilisidir.

Fahriye Hanım

Kâmil Bey’in mahkemede gördü ğü, kocasından bo şanmak için dava açmı ş biridir.

Mösyö Biencour’un Karısı ve Kızı

Bu kadın, ak saçlı, ya şlıca biridir. Kızı ise felsefe bölümünde okuyan bir öğrencidir.

Sultanahmet’teki Kadınlar

Meydanda, ellerinde bayraklarla “Vatanı kurtarın!” diye ba ğıran bir grup kadındır.

Köylü Kadın

Mütarekeden sonra Halep’ten dönen askerlere o ğlu Ahmet’i soran, acılı bir annedir.

Mahkeme Önündeki Kadınlar

Ço ğunlu ğu bo şanma davası için gelmi ş, dertli, acılı, gözleri dolmu ş kadınlardır.

İngiliz Kralı’nı Selamlayan Bir Kız

Elbiseleri eski, pabuçları yırtık, hastalıklı bir genç kızdır.

Arif Pa şa’nın Kızı

Nermin’i kötü günlerinde ziyarete gelen bir karakterdir.

Şaziye Sultan

Abdülhamit’in kızıdır. Sadece adı geçer.

35 Ahmet Rasim’in Karısı

Sadece hamile bir kadın oldu ğu belirtilir.

Eleni

Hala Hanım’ın hizmetçisidir.

36 2.3. KÖRDUMAN 40

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Ay şe

Fadik

Meryem

Hacer

Emine Teyze

Gülizar

Feride

Şadiye

Sabriye

Güldane

Binnaz

Vahit’in Annesi

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Zeynel’in Karısı

Nazlı Hanım

Nail’in Eski Karısı

Şaziye

Cemile

Sadiye

Çama şır Yıkayan Kız Çocukları

İstanbul Kadınları

Şehime

Elif, Naciye, Zehra

40 Kemal Tahir, Körduman , 3. bs., Adam Yayınları, İst., 2004.

37 Hanife

Kabriye

Osman’ın Karısı

Mustafa’nın Annesi

Vahit’in Kız Karde şi

Çama şır Yıkayan Kadınlar

Gülizar’ın Kızı

Kezban

Hasan ve Hakkı’nın Annesi

2.3.1. Roman Hakkında

Kemal Tahir, 12 yıllık hapis hayatını Çankırı, Çorum, Malatya ve Nev şehir cezaevlerinde tamamlamı ştır. Bu sebeple, adı geçen şehirleri ve şehir insanını yakından tanıma fırsatı bulmu ş ve eserlerinde bu bilgi birikiminden de yararlanmı ştır. Romanlarındaki olaylar, ço ğunlukla bu şehirlerde geçer.

Göl İnsanları adlı hikâye kitabında yer verdi ği köylüyü ve köy hayatını, romanlarında da anlatmaya devam etmi ştir. İlk yazdı ğı roman olan Sa ğırdere ’de Çankırı’nın Yamören köyünü i şlemi ştir. Bu romanın devamı niteli ğinde olan Körduman ’da da yine olaylar Yamören’de geçmektedir.

Sa ğırdere ’nin sonunda, Ankara’daki gurbetli ğe dayanamayarak köyüne dönmek üzere yola çıkan Mustafa’nın, Körduman ’da, bir gece yarısı köyüne döndü ğünü görürüz ve olaylar bu şekilde ba şlar. Yine bu romanda da köy insanının ya şantısı dile getirilir. Köy insanının üzerine bir ‘körduman’ gibi çöken cehalet, Kemal Tahir’in kendine has üslubuyla anlatılır.

Ramazan Kaplan bu romanı şöyle özetler: “Körduman, yanlı ş telkinler, bilgisizlik ve bencillikle körüklenen öç alma iste ğinin insanı sonunda pi şman olaca ğı şeyleri yapmaya sürükleyebilece ğini gösterir.” 41

41 Ramazan Kaplan, Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Köy , s. 116.

38 2.3.2. Romanın Özeti

Mustafa, hediyelerle dolu bir sandık, lacivert bir takım elbise ve kazandı ğı paralarla köyüne döner. Bu haliyle bütün köyün dikkatini çeker. En yakın arkada şı Pelvan Vahit ile birlikte yine köy kızlarının pe şine dü şerler. Mustafa bu sefer de, Ay şe’nin kız karde şi Fadik’i kandırabilmek için u ğra şır. Artık Ay şe’yi tamamen unuttu ğuna kendisini de, çevresindekileri de inandırır. Fadik, Mustafa’nın ilgisine kar şılık verir. Gizli gizli bulu şmaya ba şlarlar. Bu sırada Vahit de Ay şe’nin pe şine dü şer.

Bir gün Yakup A ğa, o ğluna yıllar önce Hocaların Hakkı’nın, tekelerini kesti ğini ve öçlerini hâlâ alamadıklarını söyler. Zaten Hocalar kabilesi ile aralarında yıllardır sürengelen bir dü şmanlık ve rekabet vardır. Yakup A ğa, Mustafa’nın abisi Murat’a öçlerini alabilmek için Hakkı’nın eski karısı Gülizar’ı, o da olmazsa, yeni karısı Ay şe’yi ba ştan çıkarmasını ve köye rezil etmesini söyler. Murat bunu kabul etmez ve babası onun yi ğit olmadı ğından, öçlerini alamadı ğından yakınır. Mustafa bunu duyunca, Yamören’e ve babasına erkekli ğini, yi ğitli ğini ispat etmek ister ve Ay şe’yi kandıraca ğını söyler.

Meryem ile kocası Gurbetçi Ömer, Mustafa’ya yardım etmeye karar verirler. Amaçları delikanlının saflı ğından faydalanarak parasını yemektir. Meryem Ay şe’ye okunmu ş incir yedirir. Mustafa incirlerden cesaret alarak kızın yoluna çıkmaya ba şlar. Ay şe başlarda bu durumdan çok şikayetcidir. Fakat cimri kocasından ve yokluk içinde ya şamaktan da bıkmı ştır. Sonunda Mustafa’nın parası oldu ğunu ve kendisini rahat ettirece ğini dü şünerek, delikanlıya kendisini kaçırmasını söyler. Mustafa, geceleri sık sık Ay şe’nin yanına gelmeye ba şlar, fakat niyeti onunla evlenmek de ğildir. Di ğer taraftan da Fadik’le de görü şmeye devam eder. Fadik de Mustafa’yla evlenmek ister.

Hocaların Hakkı, Ay şe ile Mustafa’yı samanlıkta yakalar. Delikanlı kaçar ve kocası Ay şe’yi döver. Bu olaydan sonra ili şkileri köyde duyulur. Vahit ile Mustafa bu sebepten birbirlerine dü şman olurlar. Gizli gizli Ay şe’nin pe şinde olan Topal İsmail de kendi çıkarları u ğruna yalanlar söyler ve iki genci birbirine düşürür.

Mustafa’nın abisi Murat olanları duyar, köye gelir ve Mustafa’ya köyden gitmesini söyler. Mustafa, yine gurbete çıkmak için e şyalarını toplar. O günün sabahında Yakup A ğa’nın tosununu birisi uçurumdan yuvarlar, tosun ölür. Topal İsmail yine yalan söyleyerek bu i şi Vahit’in yaptı ğını öne sürer. Onun amacı ise, gençleri

39 birbirine vurdurarak onları hapse göndermek ve Ay şe’yi elde etmektir. Nihayetinde istedi ği de olur.

Köy yerinde malını koruyamayan adama, namussuz gözüyle bakıldı ğı için Yakup A ğa ve Mustafa tela şlanır. Bu i şi temizlemek isterler. Yakup A ğa o ğluna destek olur. Mustafa daha olay netle şmeden, uzun zamandır içinde biriktirdi ği kinle Vahit’i köy meydanında vurur. Hiçbir sebep yokken, sırf kulaktan dolma sözlerle böyle bir i ş yapan Mustafa, saflı ğına yenik dü şer. Yaptı ğı i şin şaşkınlı ğıyla, Vahit’in ölüsüne bakakalır ve roman burada son bulur.

2.3.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Ay şe

Sa ğırdere ’de oldu ğu gibi, yine bu romanda da Ay şe’yi, Mustafa’nın elde etmeye çalı ştı ğı bir kadın olarak görürüz. Fakat bu sefer ortada bir aşk de ğil, bir öç alma meselesi vardır. Mustafa ba şlarda Ay şe’ye kar şı ilgisizdir. Hatta köye geldi ği ilk gün, dibek ba şında Ay şe’yi gördü ğü zaman şöyle dü şünür:

“Ay şe hiç de ğişmedi ği halde, Mustafa’ya ilk gördü ğü yabancı bir kadın gibi, bir yabancı geldi. Artık ne bo ğazı kuruyor, ne yüre ği çarpıyor, ne de sırtı ürperiyordu. ‘Silip çıkarmı şız yüre ğimizden kahpeyi’ diye güldü.” (s. 49)

En yakın arkada şı Pelvan Vahit, ona Ay şe’yi unutup unutmadı ğını sorar. “Karı kısmını adam kolay unutur. Gurbet iyi bir icat canım…” (s. 42) diyerek onu unuttu ğunu söyler. Vahit’se, onun güzelli ğinden bahseder. “… Ay şe’ye evlenmek yaradı, hay Mustafa, karı bir güzelse, be ş güzel oldu.” der. (s. 45)

Sa ğırdere ’de, Mustafa’nın ona delicesine a şık oldu ğunu ve sırf onu unutmak için Ankara’ya çalı şmaya gitti ğini görürüz. Körduman ’da ise, Mustafa’nın o saf a şkını göremeyiz. Ba şta Ay şe’yi unuttu ğunu dü şünse de, daha sonra yine onun pe şine dü şer. Ay şe’nin pe şine sadece Mustafa de ğil, köyün di ğer delikanlıları da dü şmü ştür. Çünkü Ay şe henüz 15 ya şında, esmer, güzel bir kızdır. Ayrıca namusuna da dü şkündür. Genç kızlı ğında oldu ğu gibi yine kimseye yüz vermez. Vahit ona hediyeler yollar ama kabul etmez. Ay şe’nin kolay bir kız olmadı ğını herkes bilir. Topal İsmail: “E ğer bu köyde bu Ay şe’yi çileden çıkaran bulunursa, kolunun altından geçme ğe şartım var efendi!” (s. 105) diyerek Ay şe’nin zor bir kız oldu ğunu dile getirir.

40 Eserin genelindeki kadın karakterlere baktı ğımızda, çok kolay kandırılan kadınları görmekteyiz. Genç kızların hemen hemen hepsinin birer sevdikleri vardır. Hatta evli kadınların bile kocalarını aldattıklarını görürüz. Bu sebeple Ay şe, di ğer köy kadınlarından biraz daha farklı bir yapıdadır.

“Bir köyün adamı arkama dü şmü ş. Vahit laf atar, Nail bıyık büker, Topal İsmail bile kırık baca ğına bakmadan geçen gün gö ğsünü yumrukladı. Mustafa desen eski belâ… Ben anladım, sonunda el sözüyle kötü olaca ğım.” (s. 213) diyerek içinde bulundu ğu çıkmazı dile getirir. Di ğer yandan da kocası Hakkı, onu çok çalı ştırır ve cimri bir adamdır. Ona hiçbir şey almaz.

Ay şe’nin evdeki i şlere ve cimri kocasına tahammülü kalmamı ştır. Meryem’e, “Mustafa beni kaçırsın.” der. Bunu duyan Mustafa cesaretlenir ve bir gece gizlice Ay şe’nin odasına girer. Mustafa’nın amacı, Ay şe’yle evlenmek de ğildir. Birlikte olurlar ve Mustafa geceleri sık sık gelmeye ba şlar. Ay şe, kendisini bu evden kurtarmasını bekler ama Mustafa onu hep oyalar.

Romanda köy ya şamındaki kadınların çileleri dile getirilir. Ay şe köy ya şamındaki bu zor şartlar altında, namusundan bile feragat eden bir kadını simgeler. Onun tek dile ği, kendisini cimri kocasından ve a ğır köy i şlerinden kurtaracak birini bulmaktır. Yoksa Mustafa’ya kar şı hiçbir sevgisi yoktur. O, sadece bir kurtarıcı aramı ştır.

Ay şe’nin de, köydeki birçok kadın gibi, ya şamı hakkında hiçbir söz hakkı yoktur. Para için bir mal gibi satılmı ş, sonrasında da bir mal gibi kullanılmı ştır. Köy yerindeki kadınların durumu, romandaki karakterlerden Gurbetçi Ömer’in a ğzından da çok güzel bir biçimde ifade edilir:

“Murat A ğan ne der? “Köylü kısmı, karı milletini, sözüm buradan dı şarı, e şek gibi kullanır! ” der. “Mal gibi alır, satar” demez mi? Doğru! Mal gibi satarız şunları! Mal gibi… Yalanı yok! E şek gibi daya ğın altına yatırmaz mıyız? ” (s. 164)

Ay şe de, Ömer’in dedi ği gibi, bir mal gibi satılmı ş ve dayak yemi ştir. Tek dile ği, kendisine biraz de ğer verilmesidir. İçinde bulundu ğu kötü şartlardan kurtulmak için, kendince Mustafa’yla kaçmak gibi bir çözüm yolu aramı ş, ama bunu da ba şaramamı ştır. Mustafa’nın, Ay şe’ye duydu ğu Sa ğırdere ’deki büyük a şk, Körduman ’da yerini sadece cinsel arzulara bırakmı ştır. Bu yüzden de onu alıp kaçırmayı, onunla evlenmeyi hiç dü şünmez.

41 Fadik

Ay şe’nin kız karde şi olan Fadik, köyün yeni yeti şen genç kızlarından biridir. Çok saf ve temiz bir kızdır. “ İnce-uzun, Ay şe gibi yanakları kırmızı, saçları karaydı. Ka şları da ablası gibi çatık… Aralarında bir fark var: Ay şe’nin dudakları kalın; her zaman kabarık. Bunun a ğzı ince, sanki hep gülüyor bu…, on iki ya şında var-yok, ama cilveli mi cilveli…” (s. 54)

Mustafa’ya göre o, biraz çirkindir. Fakat köydeki kızlardan hiç birini be ğenmeyince onun pe şine dü şmeye karar verir. İlk olarak, derede çama şır yıkarken kar şısına çıkar. Kız önce korkar.

“Kızın ilk korkusu yava ş yava ş gözlerinden gitmi şti. Gözleri de inadına kara… Hemi de ya ğlı ta şkömürü gibi… Mustafa yalandı. Fadik’in yakıcı güzel oldu ğunu fark ederek sevinmi şti. ” (s. 55)

Mustafa, kızın tahmin etti ğinden de güzel oldu ğunu dü şünür. Fadik, daha ilk görü şte, Mustafa’nın niyetini anladı ğını söyler ve gülerek kaçar. Onun bu gülü şünden Mustafa, Fadik’in de, kendisinde gönlü oldu ğunu dü şünür.

Mustafa, Yamören’de âdet oldu ğu üzere, kıza bir çerez mendili göndermeyi dü şünür. Topal İsmail ise ona, Fadik’in, Re şit Hoca’nın mektebine gitti ğini, kendisinin de oraya yazılmasını ö ğütler. (s. 70) Mustafa, burada rahatça Fadik’i görebilecek ve onu kandırabilecektir. Fadik’in okulu süpürme sırası geldi ği gün, Mustafa da erkenden okula gider. Fadik’i sıkı ştırıp öper. Kız elinden kurtulup kaçar.

Fadik, Mustafa’nın sevdalandı ğı ikinci kızdır. Fakat Sa ğırdere ’deki Ay şe’ye olan a şkı ile, Fadik’e olan a şkı biraz farklıdır. Orada Ay şe için her şeyi yapmaya göze alan Mustafa, Fadik’i sevdi ğini söylese de, bu tam bir a şk de ğildir. Fadik, ablasına göre daha saf, çabuk kandırılabilecek bir kızdır. Mustafa onu kolay elde etti ği için ona tutkuyla ba ğlı de ğildir.

Fadik artık Mustafa’ya yüz verir. Gizli gizli geceleri bulu şmaya ba şlarlar. Fadik, Mustafa’yla evlenebileceklerini söyler. Ay şe meselesini duyunca da çok kıskanır. Mustafa’ya surat asmaya ve onunla bulu şmamaya ba şlar. Mustafa ise, öç almak niyetiyle Ay şe’nin pe şine dü şünce ve Ay şe’den ayrılmayı göze alamayınca, Fadik’i ne yapaca ğını dü şünür. Hatta bir ara ikisini de almayı dü şünür.

42 Mustafa’nın gönlü Ay şe’den, fikri ise Fadik’ten yanadır. ‘Kız ehli kız bırakılır da dul karı nikâhlanır mı, e şş oğlue şek? Fadik’i bırakmak yok!...’ (s. 167) dese de sonunda her ikisine de kavu şamaz.

Meryem

Sa ğırdere ’de Mustafa’ya akıl veren, yardım eden Meryem, burada da yine aynı karakterle kar şımıza çıkar. Yirmi be ş ya şında, sözünü esirgemeyen, akıllı ve de çıkarcı bir kadındır. Köy yerinde her şeyden haberi olan, arabulucu, dedikoducu niteli ğindeki kadın tipini simgeler. Kocası gurbetten dönmü ştür. O da, karısı gibi kurnazdır. Fakat çok hastadır. Evin geçimini Meryem sa ğlar, çalı şkan, yi ğit bir kadındır.

Meryem ile kocası, Ay şe meselesinde Mustafa’ya yardım ederler, akıl verirler. Kar şılı ğında ise, Mustafa onlara her istediklerini alır, borç para verir. Amaçları Mustafa’nın parasını yemektir.

Mustafa, Sa ğırdere ’de bir gece gizlice Meryem’in yanına girip yatar. Bundan kimsenin haberi olmadı ğını dü şünür. Fakat Meryem, bir ara Mustafa’ya, o gece kendisini fark etti ğini söyler. Mustafa önceleri biraz utansa da, sonraları çekinmez. Meryem’i, hep cinsel arzularını kar şılayacak bir kadın olarak görür. Hatta sarho şken kendi kendine şöyle der: “ Şu Ömer ölse… Pelvan Vahit’in Şaziye Abla’ya gitti ği gibi, geceleri gizliden Meryem’e giderdim…. Sıcacık yatardık.” (s. 282)

Meryem, herkesi parma ğında oynatabilecek derece de kurnaz biridir. Kendi çıkarları do ğrultusunda bazen kocasını, bazen Mustafa’yı, bazen de Ay şe’yi kandırır. Namusuna da çok dü şkün de ğildir. Fakat onun karakterindeki kadınlar Yamören’de çoktur. Mustafa, “ Koynuna girdi ğimizi bilmi ş de acıdı ğından seslenmemi ş! Karıların tümü neden Ay şe’ye benzemez!” (s. 191) diye dü şünür. Bu da köy kadınlarının durumunu çok açık bir şekilde ortaya koyar.

Hacer

Köy delikanlılarının düzenledikleri bir e ğlence gecesinde, oynatmak için getirdikleri bir kadındır. Oynaması çok güzeldir. Bu yüzden de bütün civar köylerde tanınır. Ufak boylu, tombul, beyaz tenli, cilveli bir kadındır. (s. 195)

On bir ya şındayken İbrahim denilen bir adam onu sever ve kaçırır. Hacer onu istemez ve ondan bo şanır. İbrahim’i de kaçırdı ğı için hapse atarlar. Bu sırada Hacer

43 ba şkasıyla evlenir. İbrahim hapisten çıkınca bıçak zoruyla Hacer’i bo şatır ve yanına alır. Para kar şılı ğı onu satar, köylere oynatmaya götürür. (s. 196)

Eğlence gecesinde oynayan Hacer’i, Mustafa ile Vahit, Battal A ğa’dan izin alarak Vahit’in evine getirirler ve o gece birlikte kalırlar. Bu olay köy halkı tarafından hiç yadırganmaz, hatta gençlerin delikanlılı ğa adımı olarak sayılır.

Köyün kadınları bile onu merak ederler. Hacer’i gören bir kadın onu “Sarıya ğız bir karı… Beli gümü ş kemerli… Alça ğın her yanı oynamakta dururken…” (s. 207) “Baktım, şalvarı, sıkması, üç etek entarisi yok. Bildi ğimiz şehirli karısı…” (s. 207) diye tasvir eder.

Emine Teyze

Mustafa’nın teyzesidir. Annesi öldükten sonra Mustafa’yı o büyütür. Bu yüzden teyzesine çok yakındır, ona şımarır. Romanda pek fazla kar şımıza çıkmaz. Hakkında verilen bilgiler de sınırlıdır.

“Emine Teyzenin a ğzındaki di şler tastamam, yüzü gergin, yanakları kırmızıydı. Vaktiyle çok güzel oldu ğunu, e şkıya E ğri Ahmet’i yakıp kül etti ğini ya şlılar söylüyordu.” (s. 106)

“Konu şmasını, kımıldanı şlarını, Mustafa, ölen anasına benzetiyordu. Yalnız anası çirkindi, bu güzel… Anası cilve nedir bilmezdi, buysa şimdi bile cilveli ki, körpe kızlar kaç para.” (s. 108)

Köy kadınlarındaki o cilveli hali, ya şlı olmasına ra ğmen, Emine Teyze de bile görüyoruz. Köydeki herkes gibi o da, her duydu ğuna çok kolay inanır ve batıl inançlara sıkı sıkıya ba ğlıdır. Mustafa’nın, Ay şe’nin pe şine dü ştü ğünü ö ğrenince, “Kulaksızlar Kabilesi”nin öcü alınacak diye çok sevinir. Mustafa’ya akıl verir, okunmu ş incirleri ve tuz fikrini de o verir.

Mustafa’yı çok sever ve onun gurbete gitmesini istemez.

Gülizar

Hocaların Hakkı’nın ilk karısıdır. Üstüne Ay şe’nin kuma gelmesini hiç istemez, fakat çaresizdir. Köyde herkes onu namuslu bir kadın olarak bilir. Bir kızı vardır. Mert bir kadındır.

44 Mustafa, gizlice Ay şe’nin yanına geldi ği bir vakit, Gülizar onu yakalar. Ay şe’yi kaçırırsa, kızını Mustafa’ya vermeye söz verir. (s. 311) Onun tek diledi ği, Ay şe’nin evden gitmesidir. Bu yüzden ili şkilerini kimseye söylemez. Mustafa Ay şe’yi kaçırmayıp oyalayınca, sonunda onları yakalatmak için konu şur. Ay şe Mustafa ile yakalanınca, Hakkı onu bo şar diye dü şünür. Ama dü şündü ğü gibi olmaz.

Feride

Mustafa’nın abisi Murat A ğa’nın karısıdır. Geleneklere göre hareket eden, a ğır ba şlı bir gelindir. Evdeki herkese hizmet eder. Kimseye kar şılık vermez. Köydeki gelinler sofraya oturtulmazken, Yakup A ğa onu sofraya oturtur. Köylüler bunu şehirli adeti olarak kabul ederler. Hatta Gurbetçi Ömer şöyle der:

“Yakup A ğa’nın terbiyesi, aynıyle Ankara’nın terbiyesi… Gelini sofraya oturtmakta… Yakında alır Cumhuriyet balosuna götürmezse, nah bıyıkları kazıtırım!” (s. 165)

Feride’nin kocası Murat, köyün sayıp sevdi ği, akıllı, bilgili, şehirde okumu ş bir gençtir. Köydeki insanlardan çok farklı bir yapıdadır. Feride’ye, kendi bilgi ve görgüsüne göre davranır. Bu yüzden Feride, köyün di ğer kızlarına göre çok şanslıdır. Kendisine de ğer verilir.

Şadiye

Orta ya şlı, sarı yüzlü, kırmızı benizli bir kadındır. Köyde adı çıkmı ş kadınlardandır. Kocası Selim gurbettedir. Topal İsmail, Sa ğırdere ’de, kocası gurbette olan Meryem için dü şündüklerini, Körduman ’da Şadiye için dü şünür. Çünkü onun da kocası yanında yoktur. Bu yüzden “dul kadın” muamelesi yapılır. Topal İsmail onu oyuna getirerek, bir gece Vahit’in yanına getirir. Ba şta a ğlar, bırakmalarını ister “Ben o işlerden vazgeçtim Vahit karde ş, herif bana töbe çektirmedi mi?” (s. 18) der. Fakat sonra Vahit’in isteklerine razı olur. Eserde Meryem de Şadiye de köylünün zihnindeki “dul kadın” imajını do ğrular nitelikte davranırlar.

Sabriye

Pelvan Vahit’in pe şine dü ştü ğü genç kızlardan biridir. Ya şı küçüktür, fakat Vahit “On iki diyen varsa da, benim hesapla tam on üçünde… Sen görmeyeli ne oldu, şeker oldu.” (s. 46) diyerek Mustafa’ya onu över.

45 Vahit, Sabriye’yi kandırabilmek için Re şit Hoca’nın mektebine gider. Vahit sonunda onu kandırır ve gizlice bulu şmaya ba şlarlar. Ay şe’nin pe şine dü şen ve bunu bir inat haline getiren Vahit, bir müddet sonra Sabriye’den artık bahsetmez olur.

Güldane

Jandarma Nail’in ikinci karısıdır. Sa ğırdere ’de Vahit’in pe şine dü ştü ğü bu genç kız, ona yüz vermemi ş, sonunda Nail’e kaçmı ş ve kumalı ğa razı olmu ştur. Nail iki karısını da çok iyi idare eder ve bununla da övünür.

Vahit, genç kızken çok sevdi ği Güldane’yi “Benimki evlenince uyuz e şeğe döndü.” (s. 44) diyerek be ğenmez.

Vahit’in Annesi

Bu kadın, kar şımıza, bir Vahit’in Hacer’i eve getirdi ği gece, bir de Vahit’in ölümünde kar şımıza çıkar. Hacer’i eve getirmelerine kızar ama o ğluna söz geçiremez. Mustafa, Vahit’i öldürdükten sonra bu kadının halini aklından hiç çıkaramaz. Onun “Beni de öldür… yavrumu yedin, hay Mustafa beni de öldür!” (s. 383) diye yalvarı şını hiç unutamaz.

Binnaz

Yakup A ğa’nın karısıdır. Mustafa ile araları pek iyi de ğildir. Evdeki i şlerle uğra şan, eserde pek rolü olmayan bir karakterdir.

2.3.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Zeynel’in Karısı

Sımıcak köyündeki, bakkalın o ğlu Zeynel’in karısıdır. Topal İsmail’in hırsızlık yapmak için girdi ği evde gördü ğünü söyledi ği güzel bir kadındır. Hatta güzelli ğinden dolayı kocası onu yalnız bırakıp askere gitmemek için ba şparma ğını kesmi ştir.

Nazlı Hanım

Sa ğırdere ’de, Hasan ve Mustafa’nın Ankara’dayken çama şırlarını yıkayan çama şırcı kadın. Mustafa onun için; “Hasan’ı soydu ama bize di ş geçiremedi.” (s. 40) der.

46 Nail’in Eski Karısı

Nail’in bahsettikleri kadarıyla onu tanırız. Güldane’yi kıskandı ğından, fakat oğlan anası oldu ğu için Güldane’nin kar şısında kendine güvendi ğinden bahsedilir. (s. 43)

Şaziye

Fakirli ğinden ve para için her şeyi yapabilece ğinden bahsedilir. Topal İsmail ile de bir ili şkisi olur. İsmail onun için; “ Köyde gönlünü etmedik delikanlı bırakmadı…” (s. 83) der.

Cemile

Re şit Hoca’nın mektebine giden, Vahit’in, Mustafa’ya gösterdi ği kızlardan biridir. Mustafa onun için “Etsiz… köy i şini ba ş edemez.” (s. 52) der ve onu be ğenmez.

Sadiye

Vahit’in, Mustafa’ya be ğendirmek için gösterdi ği, köyün yeni yetme kızlarından biridir. Köyde “Sarı Sadiye” diye tanınır.

Çama şır Yıkayan Kız Çocukları

Entarilerinin eteklerini çama şırın içine sokmu ş, kolların bacakları sıvalı en büyü ğü 13, en küçü ğü 5 ya şında yedi kız çocu ğudur.

İstanbul Kadınları

Haklarında gıyaben konu şulan, Yamören’in gençlerine göre, süslü, iyi giyimli, kolları bileziklerle dolu, bembeyaz yüzlü kadınlardır. (s. 187)

Şehime

“Ba şağa” toplantısında adı geçen biridir. Kızını ba şka köye gelin verdi ği için on be ş lira para cezası kesilmi ştir.

Elif, Naciye, Zehra

Köy delikanlılarının yaptıkları e ğlencelerde oynatmak için getirdikleri kadınlardır. Sadece adları geçer.

Hanife

Çe şme ba şında su dolduran bir köylü kadındır. Mustafa’ya Hacer meselesinden dolayı takılır.

47 Kabriye

Re şit Hoca’nın mektebine dua ö ğrenmeye gelen, ya şı büyük kızlardan biridir.

Osman’ın Karısı

Verem olan ve her an ölümü beklenen bir köylü kadın.

Mustafa’nın Annesi

Veremden ölmü ştür, çok çalı şkan bir kadın oldu ğu söylenir.

Vahit’in Kız Karde şi

Vahit’in vuruldu ğunu görünce ko şarak gelen bir kızdır.

Çama şır Yıkayan Kadınlar

Sa ğırdere’de çama şır yıkayan köylü kadınlardır.

Gülizar’ın Kızı

Yeni yetme bir kız oldu ğundan bahsedilir.

Kezban

Emine teyze’nin kızıdır, sadece adı geçer.

Hasan ve Hakkı’nın Annesi

Öldü ğünden söylenen bir kadındır.

48 2.4. RAHMET YOLLARI KEST İ42

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Gülbeniz

Kadriye

Elif

Melek Hanım

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Çerçi Süleyman’ın İkinci Karısı

Fadime

Müfetti şin Karısı ve Kızı

Kara Yusuf’un Kızı

Ay şe Teyze

Uzun İskender’in Karısı

Maraz Ali’nin Annesi

Bilal Efendi’nin Karısı

2.4.1. Roman Hakkında

Romandaki olaylar, Kemal Tahir’in, di ğer romanlarında da sıkça kar şıla ştı ğımız Çorum şehri dolaylarında geçer. Çorum’un birbirine yakın Alevî köylerinden olan Kulveren, Sungurlu, Sarıca ve Yüksek Oluk köyleri, Uzun İskender’in ba şından geçen olaylarla bir araya getirilir. İlk baskısı 1957 yılında yapılan, daha sonraki yıllarda farklı yayınevleri tarafından birçok kez basılan Rahmet Yolları Kesti , Kemal Tahir’in çok okunan romanlarından biridir. Roman, üç bölümden olu şmaktadır.

Ya şar Kemal’in İnce Memet’i yayımladı ğı ve roman kahramanının kimli ğinde eşkıyalı ğı yüceltti ği yıllarda, ona tepki olarak, Kemal Tahir de Rahmet Yolları Kesti’yi yazar. Romanda, e şkıyalı ğın yıllar öncesinde kaldı ğı vurgulanır. Ayrıca Uzun İskender’in zayıf karakteriyle de, bir anlamda e şkıyalar küçümsenir ve onlarla alay edilir.

42 Kemal Tahir, Rahmet Yolları Kesti , 4. bs., Adam Yayınları, İst., 2000.

49 Yazar, Andre Mauroıs’ın, “Ahlâk düzeni sa ğlam olmayan ve soyguncularıyla ba şa çıkamayan bir toplum, -ruhunda artakalmı ş barbarlık duygusunun da baskısıyla- soyguncularına kar şı hayranlık duyar.” sözünden yola çıkarak yazdı ğı bu romanda, Türk halkının e şkıyalara kar şı olan iyimser tavrının yanlı şlı ğını ortaya koymaya çalı şmı ştır.

2.4.2. Romanın Özeti

Romanın ana kahramanı Uzun İskender, yıllar önce, ünlü e şkıyalardan Kavlak Ali’nin yanında yeti şmi ş, sonra yakalanıp hapse girmiş, cezası bitince de köyüne, Sungurlu’ya dönmü ş orta ya şlı bir adamdır. Her fırsatta eski e şkıyalık günleriyle övünür, Kavlak Ali’den, Kanlı İlyas’tan, Köro ğlu’ndan bahseder. Yoksul, tembel, saf bir adamdır. Köylünün gözünde ise “sarho ş, kumarbaz, rezil, soytarı” (s. 377) biridir. Fakat pek kimseye zararı yoktur. Evlidir, fakat Sarıca Köyü Muhtarı Arif A ğa’nın kızı Gülbeniz’le de evlenmek ister. Kızı istemek için Çerçi Süleyman’ı gönderir. Kızı vermezler. Uzun İskender’in, Gülbeniz’le evlenmekte ısrarcı oldu ğunu gören Çerçi Süleyman, onu, kendi emelleri u ğrunda kullanır. Bu i şe Arif A ğa’yı da ortak eder. Amaçları, Uzun İskender’i kullanarak, Sarıca’daki Kasım Dede’nin malını yok etmektir. Çünkü Dede, köyde çerçicili ğe ba şlamı ştır ve Çerçi Süleyman’ın işleri bozulmu ştur. Arif A ğa Sarıca’da muhtardır, Dede ise, Alevî köylerinin hepsinde söz sahibidir ve de zengindir. Arif A ğa bunu çekemez.

Plânı Çerçi Süleyman yapar. Uzun İskender’e, Dede’nin paralarını çalmasını, yakalandı ğı takdirde kendisini hükümetten kurtarabilece ğini ve Arif A ğa’nın da Gülbeniz’i kendisine verece ğini söyler. Arif A ğa kızını vermek üzere yemin eder. Uzun İskender kandırıldı ğını hiç fark etmeden bu i şi yapmaya karar verir. Kız kaçıraca ğım diyerek, eski arkada şları Katır Adil ile Kuru Zeynel’i yanına alır. Çerçi, 16 ya şlarındaki hizmetkârı Maraz Ali’yi de İskender’in yanına verir. Dört ki şi bir gece Kasım Dede’nin yanına giderler. Biraz konu ştuktan sonra İskender, Kasım Dede’nin bo ğazına sarılır ve paralarını ister. O zamana kadar kız kaçırılaca ğını sanan Adil ile Zeynel, ba şta itiraz etseler de paraları görünce ses çıkarmazlar. Dede fazla direnmez ve bütün parasını, de ğerli e şyalarını verir.

Paraları çalan Uzun İskender ve arkada şları gece vakti yola dü şerler. Fakat çok şiddetli bir ya ğmur ya ğmaktadır. İskender, Yüksek Oluk’a gideceklerini, Çerçi Süleyman’ın orada atlarla kendilerini bekledi ğini söyler. Şiddetli ya ğan ya ğmur yüzünden Yüksek Oluk’a o gece varamazlar. Sabah vakti köye yakla ştıklarında pe şlerinde adamlar oldu ğunu fark ederler. Köye varmak üzereyken, bir da ğın ete ğinde,

50 köy muhtarı onlara teslim olmaları için seslenir. Hepsi de çok korkar. Sadece Maraz Ali korkmaz, çünkü o, eskiden beri dinledi ği ve ya şamak istedi ği e şkıyalık hikâyelerini ya şamaktadır. Önce İskender teslim olur. Ardından atılan kur şunlarla Katır Adil ölür. Daha sonra Kuru Zeynel teslim olur ve Maraz Ali bir türlü teslim olmak istemez. Çünkü teslim olmayı e şkıyalı ğa yakı ştıramaz. Kendine do ğru gelen bir delikanlıyı vurarak öldürür. Nihayetinde o da teslim olur. Köylüler e şkıyaların üzerine saldırır ve öldüresiye döverler.

İskender kendine kurulan tuza ğı anlar, fakat i ş i şten geçmiştir. Ba şçavu ş’un Yüksek Oluk’ta yaptı ğı dört günlük sorgulamadan sonra, Uzun İskender ve arkada şları, köye ibret olması maksadıyla peri şan bir şekilde, zincirlenmi ş bir vaziyette, Sungurlu meydanına getirilir. Köy halkının a ğzında, olanlara dair çok farklı rivayetler dolanır. Çerçi Süleyman ise hiçbir şeyden haberi yokmu şçasına köylüyü dinler. Birço ğu da Dede’nin bedduasını aldıkları için, o gece rahmetin çok ya ğdı ğını ve ‘ rahmetin yolları kesti ğini’ söyler:

“Bu rahmet gök rahmeti de ğil, yer rahmeti… Köylü e şkıyadan korkmadı mı, eşkıyalık öldü demek… Ne çe şitten olursa olsun…” (s. 395) Böylece romanın sonunda, eşkıyalık devrinin çoktan kapanmı ş oldu ğu dile getirilir.

2.4.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Gülbeniz

Romandaki olayların hemen hemen tamamı erkek kahramanlar arasında geçmektedir. Romanın çok az yerinde kadın kahramanlarla kar şıla şırız ve bunların ço ğu da dekoratif konumdaki kadınlardır. Karakter niteli ği kazanmı ş kadınlardan en göze çarpanı ise Gülbeniz’dir. Hakkındaki bilgileri, sadece onunla ilgili yapılan konu şmalardan ö ğreniriz.

Gülbeniz, Uzun İskender’in evlenmek istedi ği, Sarıca Muhtarı Arif A ğa’nın kızıdır. On dört ya şındaki bu genç kız için İskender; “Bu dünyada iki güzel varsa biri bu Gülbeniz….” (s. 72) diye söyler. Hem güzeldir hem de babası çok zengindir. Çerçi Süleyman da onun için şöyle der:

“Tam on üç ya şında kız ehli kız… Ve de bu dünyada menendsiz bir güzel! Ayrıca zengin yerin bir ba ş evladı. Körpe ki evvel baharın asma filizi…” (s. 130)

51 Uzun İskender, bu kızı gerçekten çok sevmektedir. Sırf onunla evlenebilmek için, kendisine kurulan tuza ğa dü şer. Çevresindekilere, kızın da kendinde gönlü oldu ğunu söyler. Fakat roman boyunca bunu kanıtlayacak bir olay göremeyiz. Zaten Gülbeniz’in ne kendisi ne de bir konu şması romanda yer alır. Sadece, Uzun İskender’in onunla evlenmek istemesinden dolayı romanda sık sık adı geçer.

Kadriye

Kuru Zeynel’in karısıdır. Çok fakirdir, bu yüzden üstü ba şı peri şandır.

“Fukaralıktan, bir de her yıl çocuk do ğurmaktan kocamı ş ki adamlıktan çıkmı ş… Zeynel’in üstünde paraladı ğı sopalar, dersen, e şek yükünden çok…” (s. 172)

Kocasının, Uzun İskender ile kız kaçırmaya gitmesine kar şı çıkar. Çünkü Uzun İskender ile belalı bir i şe bula şacaklarını dü şünmektedir. Uzun İskender’e, “Kumar oynayın, hovardalık edin, razıyım. İsterse babası olaca ğın diledi ği kahpeyi üzerime kuma getirsin, lakin mahpus damına bir daha girmesin.” (s. 181) diyerek yalvarır.

Bunun üzerine İskender, ticaret i şiyle u ğra şacaklarını söyler ve bu saf kadın söylenenlere inanır.

Elif

Katır Adil’in karısıdır. Romanda, Uzun İskender’in kız kaçırma yalanıyla Adil’in evine gitti ği gece kar şımıza çıkar. Sarı saçlı, cilveli bir kadındır.

“Orta boylu, tombul-tıkızdı. Yedi köyün bir Elif’i ki, “güzel karı ve de anadan kısır” diye nâmı var.” (s. 186)

Yi ğit bir kadındır, hatta kocası bile ondan biraz korkar. Uzun İskender’in anlattı ğı i şe Adil razı olmazken, i şin ucunda para var diye Elif razı olur ve kocasını da ikna eder.

Melek Hanım

Kasım Dede’nin karısıdır. “Otuzunda var yok… Saçları gibi ka şı gözü de tüm kara… Buna kar şılık etinin beyazlı ğı süt gibi… Tıkızlı ğı tıkız ki de ğme pehlivan güç yetiremez” (s. 229) sözleriyle tasvir edilir.

Melek Hanım’la, Uzun İskender’in Dede’nin evini bastı ğı gün kar şıla şırız. Çevresinde, merhametli ve yi ğit bir kadın olarak bilinir. Hatta Dede ona paraları getirmesini söyleyince, kocasına “Ben senden yüz kat erke ğim.” (s. 240) diyerek,

52 paraları vermek istemez. Fakat İskender bıça ğını çekince, bayılır. Daha sonra onun hakkında romanda hiçbir bilgi verilmez.

2.4.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Çerçi Süleyman’ın İkinci Karısı

Güzel bir kadındır ve iki yıldır Çerçi ile evlidir. Aslında daha önce ba şka biriyle evli olan bu kadını, Çerçi Süleyman, kocasına inat olsun diye, ba ştan çıkarmış ve onunla evlenmi ştir.

Fadime

Eski e şkıyalardan Kavlak Ali’nin sevdi ği ve onun yüzünden yakalandı ğı söylenen biridir. Yozgat taraflarında, dünya güzeli bir kadın oldu ğu söylenir.

Müfetti şin Karısı ve Kızı

Uzun İskender’in, e şkıyalık dönemlerinde soydu ğu bir müfetti şin karısı ve kızıdır. Sadece isimleri geçer.

Kara Yusuf’un Kızı

On bir ya şında oldu ğu belirtilen, bir ara Çerçi Süleyman’ın sıkı ştırıp öptü ğü bir kızdır.

Ay şe Teyze

Bekta ş Emmi’nin karısıdır. Fakirli ğe aldırmayan, herkesi güldüren biridir.

Uzun İskender’in Karısı

Çok zengin bir kadındır. Fakat İskender onun bütün malını tüketmi ştir .

Maraz Ali’nin Annesi

Sadece adı geçer, çok fakirdir.

Bilal Efendi’nin Karısı

Sadece adı geçer.

53 2.5. YED İÇINAR YAYLASI 43

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Emey

Nazmiye

Cemile

Güllü

Saime

Kocakarı

Hacer

Fati

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Kezban

Emine Teyze

Dürdane

Ebe Hanım

Çankırılı Elif

Dilâver A ğa’nın Dört Karısı

2.5.1. Roman Hakkında

İlk olarak 1958 yılında yayımlanan Yediçınar Yaylası , Kemal Tahir’in “Çorum Üçlemesi” olarak bilinen romanlarının ilkidir. Romanda, Çorum’daki “Çakırlar Sülalesi” nin üç neslinin, Çakırların Halil Efendi, Ömer Efendi ve Kenan Efendi’nin ba şından geçen olaylar anlatılır. Romanda bir ba şlangıç bölümü, ardından da dört bölüm yer alır.

Roman, 1854 Kırım Sava şı ile ba şlayan ve II. Me şrutiyet sonuna kadar devam eden bir zaman dilimini kapsar. Bu zaman dilimi içerisinde Anadolu’da a ğalık

43 Kemal Tahir, Yedi Çınar Yaylası, 1. bs., Adam Yayınları, İst., 1987.

54 sisteminin olu şumu, çıkar çatı şmaları, cinsel sapıklıklar ve jurnalcilik gibi konular ele alınır.

2.5.2. Romanın Özeti

Romanın ba şlangıç bölümünde, Çakır Kâhyaların Halil Efendi’nin, Dilâver Ağa’ya kar şı soyunun üstünlü ğünü kanıtlama çabası ve Halil Efendi’nin yeni yetme oğlu Ömer’in, Dilâver A ğa’nın dostu Cemile’yi Yediçınar Yaylası’na kaçırması anlatılır. Dilâver A ğa’nın çocu ğu olmadı ğı için soyu devam edemez. Halil Efendi ölünce de bütün mirası Ömer’e kalır ve Çakırlar sülalesini o devam ettirir.

Birinci ve ikinci bölümde, Ömer Efendi ile o ğlu Kenan’ın ba şından geçen olaylar geriye dönü ş tekni ğiyle anlatılır. 14 Mayıs 1908’de, Me şrutiyet’in ilânından iki ay önce, Avukat Cevdet, Jöntürk sürgünü Seyfettin Bey ve Gâvur Ali bir araya gelerek sohbet ederler. Sabaha kadar gerçekle şen bu sohbette Çakırlar’ın ba şına gelenler anlatılır.

Anlatılanlara göre Ömer Efendi, babasından kalan mirasla, iki karısı, bir dostu ve o ğlu ile güzel bir konakta ya şamaktadır. O ğlu Kenan henüz 16 ya şlarında bir delikanlıdır. O da babası gibi kadınlara çok dü şkündür. Bir gün Çorum’a dil bilmez, fakir bir aile gelir. Ömer A ğa onları ahırlarına oturtur. Aslında bu aile Türkçe’yi bilmektedir ve Ömer A ğa’nın zenginli ğine ortak olabilmek için bir plan yaparak, özellikle Çorum’a gelmi ştir. Ailenin erke ği olan Abuzer, küçük karısı olarak tanıttı ğı Emey’i, Kenan’ı kandırmak için kullanır. Yaptıkları planda ba şarılı olurlar ve Kenan, Emey’e a şık olur. Hatta Emey’i Yediçınar Yaylası’na götürebilmek için yayladaki çobanı öldürür. Kenan, Emey’de gözü olan ya şlı babasının da bir an önce ölümünü bekler. Kenan babası da ölünce, Abuzer’in kurdu ğu tuza ğa kolayca dü şer ve babasının ölümünden sonra Emey’le sık sık birlikte olur.

Romanın üçüncü bölümünde, yani 15 Mayıs 1908 gününün sabahında, Çorum’un ba şka bir yüzü sergilenir. Zaptiye Kola ğası Celil Efendi’nin, Jöntürk sürgünü Seyfettin Bey ve ona yakın olan Avukat Cevdet Bey hakkında Hasan Pa şa’ya yazdı ğı jurnalden bahsedilir. O tarihlerde memleketin içinde bulundu ğu durum dile getirilir.

Dördüncü bölümde ise tarih, 15 Haziran 1911, yani Me şrutiyet’in ilanından üç yıl sonradır. Avukat Cevdet, Çorum’un İttihat ve Terakki Cemiyeti ba şkanı olmu ştur. Seyfettin Bey ise üç yıl sonra Çorum’a müfetti ş olarak gelir. Abuzer onun kar şısına a ğa olarak çıkar. Yediçınar Yaylası’nı satın almı ştır. Kenan da bütün malını kaybetmi ştir.

55 Geçimini, babasının küçük karısı Güllü’yü, üvey kız karde şi Hacer’i ve yine babasının dostu olan Benli Nazmiye’yi, Çorum’un erkeklerine para kar şılı ğı satarak kar şılar. Çakır Kahyaların Halil Efendi’nin zenginli ği ve şerefi, Kenan’ın kadınlara olan dü şkünlü ğü sebebiyle bu şekilde sona erer.

2.5.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Emey

Asıl adı Emine’dir, fakat kısaltarak Emey derler. Beyaz tenli, sarı saçlı, çakır gözlü, görenleri kendine hayran bırakan, güzel bir kadındır. Romanda onu, ki şili ğini ortaya koyabilen bir kadın olarak göremeyiz. O sadece, güzelli ğinden dolayı, çevresindekilerce kullanılan bir kadındır. En çok da kocası oldu ğunu söyleyen Abuzer tarafından kullanılır.

Abuzer, daha önce de, ailesini yanına alarak çe şitli şehirleri dola şmı ş, yine Emey’i kullanarak oradaki zenginlerin parasını yemi ştir. Çorum’a da, Çakırların Ömer’in zenginli ğini duydu ğu için gelir. Emey’i kullanarak Ömer Ağa’nın o ğlu Kenan’ı kandırıp ailenin zenginli ğinden pay alabilmeyi ister. Böylece kısa yoldan zengin olacaktır.

Emey’in, daha önce gittikleri yerlerde genç delikanlılara a şık oldu ğunu bildi ği için onu bu konuda ba ştan uyarır. Bu da bize gösteriyor ki Emey, mantı ğını kullanamayan, duygularıyla hareket eden bir kadındır.

Emey Çorum’a geldi ği günden beri, kadın-erkek herkesin dilinde onun güzelli ği vardır. Fakat Kenan, henüz onu fark etmemi ştir. Onun ilgilendi ği tek şey, çok para verip satın aldı ğı Arap atıdır. Atı, ailenin yanına, ahıra ba ğlayınca, herkesin a ğzında Kenan’ın bu atı, Emey’i daha rahat görebilmek için aldı ğı dedikodusu dola şır. Kenan bu dedikoduyu duyunca Emey’i fark etmeye ba şlar. Arap kısra ğı, tütün kaçakçılı ğı i şleriyle uğra şırken, kadını fark etmemi şiz diye dü şünür. (s. 178) “Bir de karıya 'bodur' dedik! Ulan nerenin boduru? Karı dünya güzeli!” (s. 179) diyerek Emey’i tavlamanın yollarını arar. Babasının dostu Benli Nazmiye’ye durumu açar. O da kadına altın vermesini, altınla kadınların kolay kandırılaca ğını söyler.

Kenan bundan sonra sık sık ata bakma bahanesiyle ahıra gider. Emey’in kendisine güldü ğünü görünce, gönlü var diye sevinir.

56 “Tamam! Karı yollu! Bir de avanak gibi nereye gitmektesin oğlum! Bu karı herifini uyutur da seni koynuna bile alır. Girerim şart olsun, sonu ölüm olsa girerim!” (s. 211)

Kenan bir gece Emey’in yanına gelir. Emey biraz şaşırır ve korkar, kocasının uyanabilece ğini söyler. O zamana kadar Emey’in Türkçe konu şmasını bilmedi ğini sanan Kenan, biraz şaşırsa da şüphelenmez. Çünkü Emey, kendisi için Türkçe’yi öğrendi ğini söyleyerek onu kandırır. Kenan kandırıldı ğının farkında olmadan, herkesin dilinde olan bu kadını tavladı ğını dü şünerek kendi kendine gururlanır. “Kocasının koynunda yatan karıya gittik. Böyle bir yi ğitli ği benim babam, vaktiyle göstermi ş mi bakalım?” (s. 214) der.

Bundan sonra Kenan ile Emey kıyıda kö şede birkaç kez bulu şurlar. Kenan, Emey ile rahatça bulu şamamaktan şikayet eder. Emey de Abuzer’in talimatıyla kendilerini Yedi Çınar Yaylası’na götürmelerini, kocasının orada çobanlık yaparken, ikisinin rahatça bulu şabilece ğini söyler. Zaten Abuzer, Ömer A ğa’ya yaylada çobanlık yapabilece ğini daha önceden söylemi ştir. Ömer A ğa yayladaki emektar çobanı i şinden etmek istemez. Bu yüzden teklifi kabul etmez. Bu sırada Ömer A ğa’nın ikinci karısı Güllü, Kenan’a, babasının da Emey’de gözü oldu ğunu söyler. Bunun üzerine Kenan, yayladaki çobanı öldürmeyi planlar. Böylece Emey’le rahatça gözden uzak bir yerde bulu şabilecektir. Nihayetinde bir gece yaylaya giderek çobanı öldürür. Yaptı ğı i şten kendisi de korkar, eve geri döner. O gece, uzun zamandır hasta olan babası da ölür.

Kenan, babası öldükten sonra her şeyin tek sahibidir. Abuzer’i, Emey’i ve di ğer aile üyelerini Yedi Çınar Yaylası’na yerle ştirir. Artık Abuzer, Emey’i kullanarak Kenan’ın bütün parasını ele geçirir. Hatta birkaç yıl sonra ondan yaylayı satın alır ve artık “Abuzer A ğa” olur.

Emey romanda, kurnaz Abuzer’in, emellerine ula şmak için, onun güzelli ğini ve cinselli ğini kullandı ğı, karakteri hakkında pek de bilgi verilmeyen bir kadındır. O, Abuzer’i ve çevresindekileri memnun etmek amacıyla, Abuzer tarafından oynatılan bir kukla gibidir. Kendisinin de buna hiç itirazı yoktur. Hatta, konakta e şcinsel ili şkiler içinde bulunan kadınların bile oyunca ğı olur. Abuzer, kadınları da darıltmamasını, ama asıl i şinin Ömer’in o ğlu Kenan’ı ba ştan çıkarmak oldu ğunu söyler. (s. 138)

Olayları anlatan Gâvur Ali, Emey’in cinselli ğini kullanma konusundaki maharetini, nükteli bir dille dile getirir:

57 “ “A ğalık vermeynen… Yi ğitlik vurmaynan…” denilmi ş. Bu söz do ğruysa, benim Abuzer a ğam, resmen a ğadır ki essahtan bir a ğadır. Hem de anlı-şanlı “Emey hanım a ğası…” Hey gidi Emey hanım!... Emey hanımın a ğalı ğına güç-kuvvet yetmedi ğinden Abuzer de a ğa sayılır.” (s. 56)

Nazmiye

Ömer A ğa’nın, iki karısından sonra dost edinip, kona ğa yerle ştirdi ği, Çorum’da herkes tarafından “Benli Nazmiye” olarak tanınan bir kadındır. Ömer A ğa’nın kona ğına gelmeden önceki hayatı şöyle anlatılır:

“Bunun anası, Osmancık topra ğının en namlı a ğasına akraba olurmu ş. Karı, dul kalınca, a ğanın kona ğında hizmet görmeye ba şlar. Bu Nazmiye i şte öyle bir hânedan kona ğın yeti ştirmesi… Yi ğitli ği, terbiyesi de bundan… Kahpelik de Allah vergisi… On bir ya şındayken zapt olmaktan çıkmı ş, az kalmı ş ki kabileyi birbirine kata… A ğanın üç oğlu var, üçü de evli… Bu Nazmiye o ğlanları birbirine dü şürmü ş ki bıçakla şmalarına çok bi şey kalmamı ş. A ğadır, bakmı ş, mesele gayet fena… Bunu hizmetkârlarından biriyle evermi ş. Karı, iki aya kalmadan, kocası olacak fukaranın aklını çeler, herife baba yurdunu dar eder. Merzifon’a göçer bunlar. Karının o ya şta fendine bak, şaşkını kendi topra ğından sökmekteki temelli sersemlete… Elin da ğlı hizmetkârı kasaba yerinde ne halt edebilir? Şurda burda gündelikçilik yaparken, karı Kavat Recep’in ardına dü şüp buraya geldi.” (s. 248) Çorum’a geldi ği hafta Ömer A ğa Nazmiye’yi yaylaya götürür ve sonra kona ğa yerle ştirir.

Nazmiye güzel ve zekî bir kadındır. Ömer A ğa’yı da, Kenan’ı da çok kolay kandırır. Ömer A ğa’nın dostu olmasına ra ğmen, o ğlu Kenan’ın da onda gözü vardır. Ona baktıkça güzelli ğine hayran kalır.

“Kenan bir vakit Nazmiye’nin saçlarına baktı. Kömür gibi kara, bilek kalınlı ğı dört örgü… Uçları kalçalarından dört parmak a şağıda… “Karı yaman arkada ş… Tarlanın ta şlısı, karının saçlısı demi şler. Bu karı, bu koca Çorum topra ğını bo şuna yakıp kül etmemi ş…” (s. 168) diye içinden geçirir.

Hatta onu, Emey ile kar şıla ştırır ve Emey’in Nazmiye’nin güzelli ğine yeti şemeyece ğini dü şünür. (s. 168) Nazmiye de Kenan’ın bu ilgisinin farkındadır. Bakı şlarıyla ve hareketiyle onu te şvik eder. Aynı zamanda Kenan, her şeyini Nazmiye’ye anlatır. Emey’e olan ilgisini duyunca, ba şta ona yardım eder. Fakat Emey’in Kenan’a yüz verdi ğini görünce, Kenan’ı kıskanır. “Bir dakika önce, Kenan’ı

58 Emey’den kıskandı ğını, biri söyleseydi önce kendi de inanmaz güler, kızardı.” (s. 228) Daha sonra Ömer A ğa’ya, Emey’i ve Abuzer’i yaylaya göndermemesi için akıl verir, Ağa da onu dinler. Kenan ise, Nazmiye’nin bu yaptı ğını çok farklı yorumlar. Emey’de gözü oldu ğunu, onu konaktan uzakla ştırmak istemedi ğini dü şünür. Nazmiye, Emey’i sık sık odasına ça ğırmaktadır. Bazen de Güllü ile oyna ştıklarını, Kenan görür. Nazmiye’nin kadınlara dü şkün oldu ğunu sadece Kenan de ğil, ba şkaları da dü şünmektedir. Hatta Deli Elvan, Kenan’a Nazmiye’yi kızdırmamasını tembihler. “Bakarsın, Allah göstermesin, sana öfkesinden karıyı ablacılı ğa alı ştırır…” (s. 245) der. Kenan onun hakkında şunları dü şünür:

“Yahu bu Nazmiye nasıl bir belâ! Daha kendisi ocaklar söndürür bir güzelken… Demek karı milletinin yi ğidi de böyle… Senin benim gibi, o da karı sevmeden edemez.”. (s. 245)

Romanda, Nazmiye’nin e şcinsel ili şkiler içinde oldu ğu sık sık imâ edilse de, bunu ortaya koyan net bir diyalog gerçekle şmez.

Onun tek korkusu, ya şlı ve hasta bir adam olan Ömer A ğa ölünce, konaktan kovulmaktır. Biraz da bu yüzden Kenan’a yakın durur. Hatta olayları anlatan Gâvur Ali, Ömer A ğa’nın öldü ğü gece, Nazmiye ile Kenan’ın birlikte olduklarını duydu ğunu söyler. Nihayetinde Nazmiye konaktan gönderilmemi ştir fakat bütün malını kaybeden Kenan’ın, para kazanmak için onu kullandı ğı söylenir. O da Emey gibi cinselli ği ve güzelli ği nedeniyle de ğer verilen, bunun dı şında da hiçbir kıymeti olmayan kadın kahramanlardandır.

Cemile

Cemile karakteri, romanın ba şlangıç bölümünde kar şımıza çıkar. Bu bölümde, Dilâver A ğa ile Çakır Kâhyaların Halil Efendi arasındaki soy-sop üstünlü ğü meselesi ele alınır. Cemile, Dilâver A ğa’nın, güzelli ğini duyarak huzuruna getirtti ği ve kendisine bir konak yaptırıp oturttu ğu, çok güzel bir kadındır.

On altı ya şlarında, Kastamonu’dan gelen bir yayla güzelidir. (s. 39) Dilâver A ğa onu görür görmez “Bu dünyada erkeklerden Yusuf peygamber, karılardan Züleyha anamız güzellikten yana birinciye gelirler. Kitabın yazdı ğı budur. Ama ne halt edelim ki, Cemile kahpesinin yanında, Züleyha anamız, kocakarı bile sayılmaz.” (s. 39) der.

59 Ağaların, kendilerine dost edindikleri kadınlarda olan ortak özellikler, Cemile’de de vardır. Dillere destan güzelli ği, kurnazlı ğı ve cilvesi ile tanınır. Cemile, aynı zamanda çok inatçı da bir kadındır. Hırslıdır ve istedi ğini elde etmek için u ğra şır.

O sıralar Ömer A ğa, genç bir delikanlıdır. Çok iyi cirit oynamasıyla ve yakı şıklılı ğıyla tanınır. Ömer’i cirit meydanında gören Cemile, ona a şık olur. Kahve içmeye davet eder, fakat Ömer onun evine gitmez. Reddedilmeye alı şık olmayan Cemile, Dilâver A ğa’dan bile korkmadan, cirit meydanına giderek, Ömer’e yi ğit olmadı ğını söyler. Ömer, kendini göstermek için, Cemile’yi atına alarak; Yedi Çınar Yaylası’na götürür. Halil Efendi, Dilâver’in, Ömer’i öldürmesinden korkar ve canını ba ğışlaması için Dilâver A ğa’yla konu şmaya gider. Dilâver A ğa, Ömer’in, Cemile’ye el sürmeden, onu ak şama do ğru kona ğa getirmesini söyler. Halil Efendi hemen yaylaya gider ve Cemile’yi Dilâver A ğa’ya teslim eder. Çorum halkı A ğa’nın Cemile’ye ne ceza verece ğini merak ederken, Cemile, “Canımın istedi ğiyle giderim.” diyerek üste çıkar. Ağa da ses çıkaramaz. Çünkü Cemile, güzelli ği, cilvesi ve zekasıyla Dilâver A ğa’yı kendine sımsıkı ba ğlamı ştır. Hatta uzun bir dönem, Çorum’un bütün i şlerinin Cemile’nin kona ğında döndü ğü bile söylenir. Dilâver A ğa, ölene kadar Cemile’den ayrılmaz.

Güllü

Ömer A ğa’nın küçük karısıdır. Kenan ile aralarında gizli bir ili şki vardır. Kenan ara sıra geceleri Güllü’nün odasına gider. Bazen babasının karısıyla ya şadı ğı bu ili şkiden rahatsız olur, fakat kendisinde suç olmadı ğını dü şünerek yaptı ğı i şten vazgeçmez.

“Suç bizim mi yahu? Şuncacık bebekken Güllü kahpesi bizi ba ştan çıkarmadı mı?” (s. 208) der. Kenan on bir, on iki ya şlarındayken, Güllü onunla güre ş yapar ve aralarında böyle bir ili şki ba şlar. Kenan, gençli ğinin verdi ği toylukla ve cinsel arzularla Güllü’nün yanına gider, fakat Güllü gerçekten Kenan’ı sevmektedir. Hatta Kenan’a bir kız bulduklarını söylediklerinde, Güllü çok üzülür.

Kenan’ın Emey’e olan ilgisini fark edince de çok kıskanır. Kenan onu kandırmak için şöyle der:

“Ulan sende şuncacık akıl var mı? Ben öylelerine bakacak delikanlı mıyım? Elin Kerbelâ karısı, senin topu ğuna eri şebilir mi? Vallah billâh benim senden ba şkasında

60 gözüm yok. Ne olmalıydın da Allah’tan babamın karısı olmamalıydın. Seni çifte davulla meydan dü ğünüyle almaz mıydım? ” (s. 195)

Güllü bu sözlere inanır, fakat Kenan’ı, Emey konusunda tehdit etmekten de geri kalmaz. “… vallah billâh, ben de uyurken senin kula ğına cıva akıtırım. Gözü kızmı ş oğlan, Çorum’un sultan pazarını bo ş beller. Seni kolladı ğımı bil! Aya ğını yanlı ş attın mı keyfine!” (s. 222) diyerek uyarır.

Kenan, bu saf kadını hiç dikkate almaz. Çünkü Güllü’de, Emey ve Nazmiye’de var olan güzellik, zeka ve cilveden eser yoktur. Kenan sonunda, Nazmiye gibi onu da para kar şılı ğı satar.

Saime

Ömer A ğa’nın karısı, Kenan’ın annesidir. Evde saygınlı ğı olan, fakat sözü geçmeyen bir kadındır.

“Saime Hanım, özü sözü do ğru, yi ğit Osmanlı karıydı. Otuz be ş yıldır evliydiler. Artık bacı karde ş olmu şlardı. Evi çekip çeviren, ardı arası kesilmez misafirleri a ğırlayıp yüzünü gece gündüz a ğartan hep Saime hanımdı.” (s. 116)

Ömer A ğa, karısı için böyle dü şünür. Onu sever, sayar. Kenan’ın kadınlara olan dü şkünlü ğünden dolayı evde daha çok Nazmiye’nin sözü geçer. Ömer A ğa, Saime Hanım’dan biraz çekinir. Hem dayısının kızı oldu ğundan, hem de kendisine o ğlan do ğurdu ğundan. (s. 116) Fakat Saime, pasif bir karakter oldu ğundan, kendisindeki avantajları kullanamaz ve çok geri planda kalır. Ne e ş olarak ne de anne olarak romanda hiçbir etkinli ği görülmez.

Kocakarı

Romanda, Abuzer’in annesi oldu ğu söylenen, ismi belirtilmeyen, çok ya şlı ve kör bir kadındır. Kadının tasviri şöyle yapılır:

“Karının surat, at le şi suratı… Uzamı ş gitmi ş… Derisi eski da ğarcık gibi küflü sarı… Eski da ğarcık gibi buru şuk… Buru şuklar, a ğzını para kesesi gibi büzmü şler. İçeriye lokma de ğil, gümü ş ikilik giremez.” (s. 88)

Üstü ba şı peri şandır, ba şındaki kavukta bitler gezinir. Görenler onu, masallardaki cadı kadınlara benzetir. Bu esrarengiz halinden dolayı zamanla Çorum’da, onunla ilgili birçok rivayetler olu şur.

61 Hacer

Güllü’nün on üç ya şındaki kızıdır. Onunla ilgili pek fazla bilgi verilmez. Sadece Gâvur Ali, onu şöyle anlatır:

“ On üçüne bastı basacak! Kız irisi diyeyim de sen anla! De ğme top beygiri, şuradan Havuzba ğ’a kadar ta şıyamaz. Boy dersen boy, et dersen besili Kırım ine ği yanında halt etmi ş!” (s. 276)

Romanın sonunda, üvey abisi Kenan’ın, Nazmiye ve Güllü ile birlikte, onu da “hovardalı ğa çıkardı ğı” anlatılır.

Fati

Abuzer’in karısıdır. Orta ya şlı, vaktiyle güzel oldu ğunu dü şündürecek tipte bir kadındır. Sürekli Emey’in yanında dola şır. Çünkü Abuzer’in yaptı ğı planın bo şa gitmemesi için, pek de akıllı olmayan Emey’i yönlendirmesi gerekmektedir. Konakta olanları her gün Abuzer’e anlatır. Bunun dı şında romanda pek yer almaz.

2.5.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Kezban

Ömer A ğa’nın, Dürdane’den sonra kona ğa getirdi ği söylenen, sadece adı geçen bir kadındır.

Emine Teyze

Yayladaki Çoban Hanefi’nin karısıdır. Kenan ondan, “Osmanlı karısı” diye söz eder.

Dürdane

O da daha önceleri Ömer A ğa’nın kona ğında kalan, kötü kadınlardan biridir.

Ebe Hanım

Emey’i hamamda görüp çok be ğenen ve Çorum kadınlarına onu anlatan biridir.

Çankırılı Elif

Bir zamanlar Ömer A ğa’nın dost tuttu ğu söylenen biridir.

Dilâver A ğa’nın Dört Karısı

İsimleri geçmez.

62 2.6. KÖYÜN KAMBURU 44

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Petek

Topal Ay şe

Adviye

Küpeli Meryem

Emey

Fati

Şerife Abla

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Narlıca Kızları

Hüsamettin Efendi’nin Karısı

Nazire

Emine

Saime

Şayeste Abla

Benli Nazmiye

Hanife

Petek’in Annesi

Kirkor Efendi’nin Karısı

Uzun İmam’ın Karısı

Güldane

Hz. Ay şe

Parpar Ahmet’in Annesi

Zarife

44 Kemal Tahir, Köyün Kamburu , 1. bs., İthaki Yayınları, İst., 2006.

63 2.6.1. Roman Hakkında

Kemal Tahir’in “Çorum Üçlemesi” diye bilinen romanlarından sonuncusu olan Köyün Kamburu ’nda olaylar, Çorum’un Narlıca Kasabası’nda ve Yedi Çınar Yaylası’nda geçer. Yine burada da, Anadolu köylüsünün zihniyeti, köylünün ya şanan olaylara ve Osmanlı Devleti’nin o dönemde içinde bulundu ğu duruma bakı şı, samimi bir dille ifade edilir.

Be ş bölümden olu şan romandaki olaylar, geni ş bir zaman diliminde gerçekle şir. Romana, romanın ba şkahramanı Çalık Hafız’ın babasının gençli ğiyle ba şlanır. Bu sıralarda Çakır Kahyaların Ömer Efendi hayattadır ve o bölgenin a ğasıdır. Romanın konusu, Yedi Çınar Yaylası’ndaki olaylarla paralel gider. Daha sonra geli şen olaylar ise, Yedi Çınar Yaylası ’ndaki olayların devamı niteli ğindedir.

Kemal Tahir, yazarlık hayatına, köy insanını ele alan romanları yazarak ba şlamı ştır. (Sa ğırdere, Körduman, Yedi Çınar Yaylası, Rahmet Yolları Kesti, Köyün Kamburu ) Çünkü o, ne olursak olalım, hepimizin hâlâ biraz köylü oldu ğuna, bu yüzden de köyün ve köylünün çok iyi tanınması gerekti ğine inanmı ştır. Köyün Kamburu da bu dü şünceyle yazdı ğı romanlardan biridir. İlk olarak 1958 yılında yayımlanmı ştır.

2.6.2. Romanın Özeti

On iki ya şındayken Narlıca’dan Bafra’ya götürülen kimsesiz Ahmet, yıllar sonra köyüne döner. Çalı şkan biridir, kimseye karı şmaz. Fakat bir gün, bir köylü tarafından dayak yer. O günden sonra de ğişir. Her şeye kızar, ba ğırır. Bu yüzden ona “Parpar Ahmet” demeye ba şlarlar. Köyün dı şındaki bir evde kendi ba şına ya şamaya ba şlar. Bir süre sonra yabani bir insan haline gelir ve hastalanır. Köyün imamı, Ahmet’i evlendirmek için aracı olur ve onu, Topal Ay şe ile evlendirirler. Evlendiklerinin haftasında Parpar Ahmet karısını dövmeye ba şlar, eskisinden de sinirli olur. Karısı yedi aylık hamileyken, bu kez onu öldüresiye döver. Köylü, kadını elinden zor kurtarır. Uzun İmam, Ahmet’in içine cinlerin girdi ğini, ancak onu döverek cinleri kaçırabileceklerini söyler. Köylü inanır ve Parpar Ahmet’i sopayla döverler, Ahmet ölür. Karısı ise erken do ğum yapar ve Kerim dünyaya gelir.

Do ğar do ğmaz, kafasının büyüklü ğü, bacaklarının kısalı ğı ve kollarının uzunlu ğu herkesin dikkatini çeker. Üç ya şında konu şmaya, dört ya şında yürümeye ba şlar. Köy yerinde ona, kambur mânâsına gelen “Çalık” lakabını takarlar. Köylü, kamburlu ğundan dolayı onun uğursuz oldu ğuna inanır. Herkesin malını çalmaya ba şlar.

64 Şikayetler üzerine Ömer A ğa onu yaylaya, Çoban Hanefi’ye yardımcı olması için gönderir. Hanefe’nin öldürülmesi üzerine Çalık Kerim, yaylaya yerle şen Abuzer’in işlerini görmeye ba şlar. Abuzer’in karısı Emey ile Ömer A ğa’nın o ğlu Kenan’ı, geceleri gözetler. Gördüklerini, birlikte koyun güttü ğü kızlara anlatır. Böylece olanlar köy yerinde duyulur. Bundan sonra Çalık’ı muhtar odasına ça ğırarak gördüklerini anlattırmaya ve eğlenmeye ba şlarlar. Bu i ş Çalık’ın ho şuna gider ve köyde herkesi gözetleyerek anlatmaya ba şlar. Hatta kendisini küçüklükten beri okutan, köyün imamı Uzun İmam’ı da bir kızla yakalar ve bunu da anlatır.

Uzun İmam ondan kurtulmak için onu, kasabadaki medreseye yazdırır. Zaten kamburlu ğundan dolayı köy i şlerini beceremeyen Çalık Kerim’in iste ği de okumaktır. Medresede her i şi görür ve okur. İki yıl sonra köyüne döner. Medresedeki yedinci yılında Me şrutiyet ilan edilir, daha sonra seferberlik olur, kıtlık ba şlar. Bunun üzerine Çalık, medresedeyken kasabalılardan topladı ğı cer paralarıyla köyüne döner. Çok tembeldir ve annesinin bütün parasını tüketir, hayvanlarını da yer.

Medrese e ğitimi görmü ş olan Çalık’tan, muhtar da imam da rahatsızdır. Zaten sava ş nedeniyle köyde pek erkek kalmamı ştır. İkisi de Çalık’ın, mesleklerini elinden almasından korkar. Abuzer de bu sırada, Yedi Çınar Yaylası’nın tamamını ele geçirmi ş ve a ğa olmu ştur. Yaptı ğı iyiliklerle de köylünün gönlünü kazanmı ştır.

Çalık Kerim köyde ne i ş yapaca ğını dü şünürken, silahlara merak sarar ve aylarca atı ş talimi yapar. Artık Abuzer’in bile korktu ğu, keskin bir ni şancı haline gelir. Bir gün yayladaki e şkıya Musa Çavu ş, Narlıca’ya haber yollar. Haraç istedi ğini söyler. Çalık yi ğitçe ona kar şı çıkar. Bu i şi Abuzer’in planladı ğını anlar. Abuzer’i, tek o ğlu olan Sülük’ü öldürmekle tehdit eder. Abuzer de bundan sonra onun i şlerine karı şmayaca ğını söyler. Çalık, köyü e şkıyadan kurtardı ğı için köylünün gözünde yücelir. Eskiden kimsenin be ğenmedi ği, sevmedi ği biriyken, artık Çalık Hafız olarak anılmaya ba şlanır.

Çalık Hafız, köyün zengin ve dul kadınlarından olan Petek ile evlenmek ister. Petek’in de onda gönlü vardır. Çalık, Petek’in yıllardan beri dostu olan Hasan’ı zehirler, sonra da da ğ ba şında öldürür. Bu olay hiçbir zaman gün yüzüne çıkmaz. Bundan sonra Çalık, Petek Hanım ile ortak olur, çerçili ğe ba şlar. Köyün dı şında açtı ğı çerçi dukkanıyla köylüyü kendine ba ğlar ve çok zengin olur. Kaçak tütün, silah satar. Artık Petek onunla evlenmek istedi ğini açık açık söyler. Sonunda, evlilik kararı alınır ve ni şan şerbetleri içilir. Köyün kamburu olan Çalık Kerim, zekasını ve kurnazlı ğını kullanarak, hayatını çok farklı bir konuma getirir.

65 2.6.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Petek

Köyün zenginlerinden Mahir A ğa’nın kızıdır. Çalık’ın küçükken anlattı ğı hikâyelerden biri de Petek ile Pelvan Hasan’ın samanlıkta gizli gizli bulu şmalarıdır. Petek bu sırada henüz genç bir kızdır. Hizmetkârları Hasan ile ya şadı ğı bu ili şki köyde duyulur. Babası da bu olayı duyunca, onu, karde şinin o ğlu Selim ile evlendirir. Petek o zamanlar köyde göze çarpan güzel bir kızdır. Onun güzelli ği “Petek kız güzeldi, genç irisiydi, üç yıllık gelinden körpe gibi oynaktı. Gözleri kara da, yanakları inadına kırmızı…” (s. 112) şeklinde tasvir edilir.

Selim, zayıf, hastalıklı bir gençtir. Petek onunla evlendikten sonra da Hasan ile ili şkisini devam ettirir. O da köy yerindeki birçok kadın gibi kocasını aldatır. İki sene sonra bir kız çocuğu olur. Narlıcalı’lar çocu ğun Hasan’dan oldu ğunu dü şünürler.

Aradan 10 yıl geçer. Selim, sava şta ölür. Hasan ise asker kaça ğı olarak köydedir ve hâlâ ili şkileri devam etmektedir. Hasan, Petek’in babasından ve kocasından kalan paraları yemektedir. Evlenmek ister, fakat Petek artık ondan sıkılmı ştır ve kabul etmez. Bu sırada E şkıya Musa Çavu ş da haber yollar, onu da kabul etmez.

Çalık’ın e şkıyaya köyde meydan okumasından sonra, herkes gibi o da Çalık’ı be ğenmeye ba şlar. Petek cilveli, güzel ve zengin bir kadındır. Çalık da, zenginli ğinden dolayı onun pe şine dü şer. Çalık, Hasan’ı da göz kırpmadan öldürünce, kendine olan güveninden dolayı Petek ondan çok etkilenir ve şöyle dü şünür:

“Bu herif muhtardan korkmaz! Musa Çavu ş’a aldırmayan, muhtara aldırır mı? Bu herif hiçbir şeyden korkmaz. Hasan’ı nasıl a ğıladı, sonunda kafasına kur şunu nasıl sıktı? İş te belli bir şey, bunun için adam öldürmekle koruda fidan do ğramak hep bir… Nasıl bir herif? İnsandan ba şka bir herif…” (s. 320-321)

Petek birlikte oldu ğu erkekte her şeyden önce güç ister. İlk kocası hasta oldu ğu için onu aldatır. Daha sonra Hasan’ı sevmesine ra ğmen Çalık’ın gücünden etkilenir ve ona meyleder. Petek dul bir kadın oldu ğu için köy yerinde kendini koruyacak, mallarına sahip çıkacak, güçlü birinin koruması altına girmek ister.

“Hasan’ın ölüsüyle arasına Çalık Hafız’ın koca gövdesi girmi ştir. Çalık Hafız birini koruyunca ona ölüm mü olur?” (s. 321) diye dü şünür.

66 Petek de, Kemal Tahir’in köy hayatını anlattı ğı romanlarında yer alan bütün dul kadınlar gibidir. Hatta sadece dul kadınlar de ğil, hemen hemen bütün köylü kadınlar bu kategoridedir. Cilveli, oynak ve gayr-i me şrû ili şkiler ya şayan kadınlardır. Her nedense bu tip kadınlar romanda hiç yadırganmazlar. Sıradan kabul edilir ve köylünün yaptı ğı sohbetlerin ana malzemesidir. Yani kadın, ço ğunlukla, cinselli ğiyle gündeme gelmi ş bir karakter konumundadır. Sa ğırdere ’deki Meryem, Körduman ’daki Ay şe, Yedi Çınar Yaylası ’ndaki Emey, Güllü ve daha birçok kadın karakter gibi, Petek de cinselli ğiyle ön planda olan, güzel, cilveli, oynak bir kadındır.

Topal Ay şe

Romanın ba şında, Parpar Ahmet’in karısı olarak, Ahmet öldükten sonra da Çalık’ın annesi olarak hep çile çekmi ş bir kadındır. Gençli ğinde, Çolak Nail’in kızı olarak bilinir.

Eserde, “O da sürgün kırımı artıklarından… Kimi kimsesi yok. Serçe ku şu gibi, el sofrasından geçinir.” (s. 22) sözleriyle onun ne kadar zayıf bir karakter oldu ğu belirtilir.

Bu yüzden de Uzun İmam, iki kimsesizi yani Ahmet ile Ay şe’yi evlendirir. Ay şe evlenir evlenmez dayak yemeye ba şlar. Yedi aylık hamileyken kocası onu öldüresiye döver ve o gün çocu ğunu do ğurur. Doğar do ğmaz, herkes gibi o da, o ğlundan yani Çalık’tan korkar. Çünkü köylü zihniyetinde kambur insandan korkma, ürkme ve onu u ğursuz görme vardır.

Ay şe, o ğlundan hep şikayetçi olur. Tembelli ğinden, oburlu ğundan yakınır. Sürekli muhtara, imama ve Ömer A ğa’ya gider ve Çalık’a bir i ş vermelerini ister. Çalık Kerim, bu yüzden yaylaya gönderilir. Sonra da İmam onu medreseye yollar. Kıtlık zamanı köye döndü ğünde yine annesi onun tembelli ğinden şikayetçidir. “Ölemedi gitti.” diye kom şulara dert yanar.

“Bu ne demek böylece kom şular? Bu seferberlik, bunca babayi ğidi devirip yesin de… Bu Çalık benim ba şıma nasıl bir bela… Ben bundan evvel eski neler çektim. Geberemedi bu benim rezil o ğlum, ah ne fayda kom şular!...” (s. 196)

Çalık hakkında köylü ne dü şünürse, o da aynısını dü şünür. Çalık silahlanıp, köyde itibarı artınca, o da o ğluyla övünmeye ba şlar. Çalık sonunda hayırlı bir evlat olur ve annesini dükkanın üstüne yaptırdı ğı eve oturtur. Topal Ay şe, fakirlikten ve çileden ancak o zaman kurtulur.

67 Adviye

“Kız, kara gözlünün yakıcısı… Derisi süzme bal gibi… Tadı adamın yüre ğini bayıltır. Gülmesiyle yanakları çukurla şmakta ki… On birini yeni bitirdi. Yeni bitirdi ama, on be şindeki kısır gelinler gibi tavlı…” (s. 97)

Çalık, yaylada birlikte koyun güttükleri Adviye için bunları dü şünür. Her anlattı ğı hikâye ba şına kızları öpen Çalık, bir keresinde Adviye’yi de zorla öper. Bunun üzerine Uzun İmam, Çalık’ı ça ğırıp onu azarlar ve medreseye göndermeyece ğini söyler. Çalık bu i şten şüphelenir ve İmam’ı takip etmeye ba şlar. Sonunda onu Adviye ile yakalar. Gördüklerini köyde anlatması üzerine de İmam onu medreseye yollar.

Adviye daha küçük ya ştan böyle i şlere meyilli bir kızdır. Küçüklü ğünde Çalık’ı reddetse de, Çalık zengin olup çerçi dükkanı açınca, sık sık onun yanına gider. Köylüler, Adviye ile Çalık’ın arasında da gizli bir ili şki oldu ğunu dü şünürler. Adviye, Çalık’ın kendisiyle evlenece ğini bile söyler. Fakat Çalık’ın böyle bir niyeti yoktur. Sadece, onun kadınlı ğından faydalanır.

Küpeli Meryem

Narlıca’da kadınlarla erkeklerin arasında haber getirip götüren, arabulucu bir kadın tipidir. Romanda onunla ilgili şunlar belirtilir:

“Çalık Hafız dalgın gözlerler bir zaman Küpeli Meryem’in yüzüne baktı. Karının suratında çizgisiz yer kalmamı ş. Ak saçları çalı gibi… Ellerine “adam eli” denmez, parmakları ya şlı me şe kabu ğu gibi pötür pötür, nasırlı, çatlak… Ama üstü ba şı, kunduraları yeni… Yeni olmaz mı? Yetmi ş evlik köyün cadısı… Duasız hocasız i ş görenlerin, izinnamesiz nikâhsız çiftle şenlerin vergisini bu Küpeli toplar. Söylenenlere inanmak lazımsa salt Narlıca’nın de ğil, kom şu köylerin hovardalık i şleri de bundan sorulmu ş, hep bu Küpeli’den…” (s. 295)

Emey

Yedi Çınar Yaylası’nda, Ömer A ğa’nın kona ğında ve yaylada ya şanan olaylar, bu romanda Narlıcalılar’ın dedikoduları ve Çalık’ın gözlemleriyle anlatılır. Herkes, Abuzer’in karısını kullanmasını anlatır. Emey’in, Kenan ve e şkıya reisi Kör Dede ile olan birlikteli ği ve Abuzer’in de buna göz yumması, yıllarca halkın dilinde dolaşır. Çalık da, yayladayken onları gözetlemi ş ve gördüklerini herkese anlatmı ştır. Olanları hayretle dinleyen Muhtar Kadir A ğa, Emey hakkında şunları dü şünür:

68 “İyi ya, o karının sarı ya ğızlı ğı neyin nesi? Hayır o karı, Kerbelâ topra ğının yeti ştirdi ği bir mal de ğil… O karı, öylece bir ba şka bela karda şlar!” (s. 59)

Fati

Köylünün gözünde Abuzer ile Emey iyi bir yer te şkil etmezken, Abuzer’in büyük karısı Fati hakkında herkes iyi dü şünür. Yi ğit ve sözüne güvenilir bir kadın olarak tanınır.

“Karı sapına kadar yi ğit Osmanlı! Eline çabuk, yüzü güleç… Mavzeri e şkıya reisi Musa Çavu ştan daha zorlu kullanır. Hakçası, asıl a ğalık kara kavatın de ğil, Fati Hanım’ın…” (s. 214)

Romanda, köylünün Fati’ye verdi ği de ğeri, ona “Hanım” diye hitap edilmesinden de anlıyoruz. Çünkü romanda, iyi konumda olan kadınlara “Hanım” diye hitap edilmekte, di ğerlerinin ise sadece ismi kullanılmaktadır.

Şerife Abla

O da, kocasını aldatan kadınlardan biridir. Kocası Di şlek Ahmet, sıska, hastalıklı bir adamdır. Şerife, üvey kaynıyla kocasını aldatmaktadır. Çalık geceleri bunları gözetler ve köye anlattı ğı me şhur hikâyelerinden biri de Şerife Abla’nın hikâyesi olur. Bir gün kocası, bu anlatılanları bunları duyar, fakat pek aldırmaz.

Kemal Tahir’in romanlarında dikkati çeken bir nokta da, köydeki erkeklerin bu tür olayları pek yadırgamayı şıdır. Kemal Tahir’in köy romanlarının hepsinde bu gözlenmektedir. Erkekler karılarının yaptıklarından az çok haberdardırlar, fakat gün yüzüne çıkana kadar seslenmezler. İyice ortaya çıkmı şsa da bir dayakla geçi ştirirler.

2.6.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Narlıca Kızları

Narlıca’nın kızları, civar köylerde güzellikleriyle me şhurdurlar. Yanakları Amasya elması gibi kırmızıdır. (s. 88) Deli Elvan, onlar için şöyle der: “Ben onu bunu bilmem. Narlıca’nın karısını, Allah hovarda milleti için yaratmı ş. Hani de Narlıca’nın karısı gibi bilgiç yoktur. En ufa ğının aklı her domuzlu ğa erer.” (s. 89)

Hüsamettin Efendi’nin Karısı

Çalık’ın medresedeki hocası Hüsamettin Efendi’nin karısıdır. Kırk ya şındadır. Medreseye gelen çömez o ğlanlarla ili şkisi oldu ğu söylenir

69 Nazire

Adı, muhtarın anlattı ğı bir olayda geçer. Kocası öldükten sonra, kocasızlı ğa dayanamayıp öldü ğü söylenen bir kadındır.

Emine

Yayladaki Çoban Hanefi’nin karısıdır. Herkesçe iyi biri olarak bilinir. Hatta Çalık’ı, kendi o ğlundan ayırt etmez.

Saime

Kenan’ın annesidir. O ğlunu, kadınlardan ve kumardan kurtarmaya çalı şır, fakat ba şaramaz.

Şayeste Abla

Sözünü sakınmayan, Osmanlı kadınlarındandır. (s. 33) Topal Ay şe’nin do ğumunu o yaptırır.

Benli Nazmiye

Ömer A ğa’nın dostudur. Köyde, Kenan ile Benli Nazmiye’nin ili şkileri konu şulur.

Hanife

Yayladaki koyun güden ve Çalık’ın anlattı ğı hikâyeleri dinlemekten ho şlanan bir kız.

Petek’in Annesi

Osmanlı kadınlardandır. Kızını hastalıklı bir o ğlana verdi ği için kocasına kızar.

Kirkor Efendi’nin Karısı

Ömer A ğa’nın ölümünden sonra, onun ruhu için medreseye dana gönderen biridir.

Uzun İmam’ın Karısı

Kırk ya şındadır, fakat çok daha ya şlı görünen bir kadın oldu ğu belirtilir.

Güldane

O da, yaylada Hanife ile birlikte koyun güden kızlardan biridir.

70 Hz. Ay şe

Uzun İmam’ın, iftira hadisesini anlattı ğı zaman adı geçer.

Parpar Ahmet’in Annesi

Ahmet 12 ya şındayken onun öldü ğü söylenir.

Zarife

Romanda, sadece bir kez adı geçer.

71 2.7. ES İR ŞEHR İN MAHPUSU 45

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Nermin

Fatma Hanım

Ay şe

Hala

Fehamet Hanım

Meliha

Pamuk Zehra

Emine

Zeynep

Kıvırcık Despina

Eleni

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Şükran

Nedime

Nezihe

Prenses Fahire Hanım

Sabriye

Hıristiyan Kız

Sıtkı’nın Karısı

Prenses Mariya Bolkinova

Roza

Zarzar’ın Annesi

Cemile

45 Kemal Tahir, Esir Şehrin Mahpusu , Sander Yayınları, 3. bs., İst., 1978.

72 Melahat

Nadire

Ulviye

Güllü

Sofya

2.7.1. Roman Hakkında

Kemal Tahir’in “Esir Şehir Üçlemesi” olarak bilinen romanlarının ikincisi olan Esir Şehrin Mahpusu , ilk olarak 1961 yılında Vatan gazetesinde tefrika edilir ve 1962’de kitap olarak yayımlanır. Günümüze kadar da birçok yayınevi tarafından baskısı yapılır.

Roman, ba ştan sona, Kamil Bey’in hapisteki ya şamını konu edinir. Vatanı savunma u ğruna ailesinden ve çevresinden uzak kalmı ş bir mahkûmun psikolojisi işlenir. Roman iki bölümden olu şur. Birinci bölüm, Kamil Bey’e takılan “Hafız” lakabından dolayı “Hafız A ğa” ba şlı ğını ta şır. İkinci bölüm de, yine Kamil Bey’e takılan “Millici Abi” lakabından dolayı bu adı ta şır.

Esir Şehrin İnsanları ve Esir Şehrin Mahpusu romanlarında Kamil Bey’in kızı ile olan hikâyesini Kemal Bekir “Kamil Bey” adıyla oyunla ştırmı ştır. 46

2.7.2. Romanın Özeti

Romanın birinci bölümü, Kamil Bey’in, bir arife günü, Bekira ğa Bölü ğü’nden Tevkifhane’ye getirili şiyle ba şlar. Sene 1921’dir ve 2. İnönü Sava şı kazanılmı ştır. Kamil Bey, bir yandan kendisine verilen yedi yıllık cezayı, bir yandan da hiç alı şık olmadı ğı bu ortamda nasıl ya şayaca ğını dü şünmektedir. Onu, Paytoncu Osman A ğa’nın ko ğuşuna verirler. Suçunu soranlara “iftira” der. Hapishanede iftira denilince, hırsızlık suçu anla şıldı ğı için herkes onu hırsız sanır. Onun kibar ve nazik tavırlarını yadırgarlar. Bu yüzden kendi aralarında avanak anlamına gelen “Hafız” lakabını takarlar. Kamil Bey de, bu insanları çok yadırgar. En çok da, padi şah yanlısı olmalarını ve Kuvayi Milliyeciler’e dü şman olmalarını yadırgar.

Osman A ğa ve arkada şları, Kamil Bey’in iyi niyetinden faydalanarak parasını ve eşyalarını elinden alırlar. Kamil Bey yine de ses çıkarmaz. Fakat bir gün Fatma

46 İnci Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı , s. 317.

73 Hanım’ın kendisine getirdi ği hediye paketini almalarına çok kızar. Tartışırlar, Seringel adlı bir mahkûm, Fatma Hanım’a sövünce, Kamil Bey dayanamaz. Koğuştakilerin hepsini döver. Osman A ğa’yı da o kadar çok döver ki, A ğa bayılır. Kamil Bey, onu sürükleyerek gardiyana götürür. Mahkûmlar olanları hayretle izler. Gardiyana, müdürü görmek istedi ğini söyler. Gardiyan, onun gibi bir hırsızın, müdürle görü şemeyece ğini söyleyince, Kamil Bey, ilk defa burada “iftira” kelimesinin anlamını çözer. Hakkında böyle dü şünülmesine çok kızar ve bir pa şa o ğlu oldu ğunu söyler. Olanları izleyen Arif bunu duyunca, onun Kamil Bey oldu ğunu anlar. Bundan sonra Kamil Bey, Kuvayi Milliyeciler’in bulundu ğu Arif’in ko ğuşuna geçer ve hapishanede “Millici Abi” diye ça ğrılır.

Kamil Bey, artık kendisini anlayan insanlarla bir arada bulunmaktan dolayı mutludur. Kendi aralarında, Anadolu’nun durumundan konu şurlar, bütün gazete haberlerini takip ederler. Bir an önce Kuvayi Milliyeciler’in iktidarı ele geçirmelerini ve hapisten kurtulmayı ümit ederler. Kamil Bey bir yandan bunları dü şünürken, di ğer yandan da kızını ve karısını çok özler. Karısı uzun süre ziyaretine gelmez. Geldi ği zaman da kızı Ay şe’yi hiç getirmez. Kamil Bey, onlardan ayrı kalmaya çok üzülmekte ve yedi yıl burada kalırsa ne yapaca ğını bilememektedir.

Bir gün, Nermin’in halasının gönderdi ği hizmetçi kız, Kamil Bey’e birkaç e şya getirir. Kamil Bey ona Nermin’i sorar. O da Nermin’in dün gece Doktor Lütfi Bey ve Sabriye Hanım’la bir baloya gitti ğini ve geç vakitte geldiklerini söyler. Kamil Bey aynı haberi gazetelerde de okur. Çok kıskanır ve ne yapaca ğını bilemez. Nermin’in ertesi gün kendisini ziyaret etmemesi üzerine çok tela şlanır. Nermin’i yıllarca bekletmeye hakkı olmadı ğını dü şünür. Ya şadı ğı sıkıntıların üzerine eline kalemi alarak Nermin’e, kendisini bo şadı ğını bildiren bir mektup yazar. Gazetedeki balo haberini de kesip, mektuba ili ştirir. Roman burada sona erer. Mektubun gönderilip gönderilmedi ği belli de ğildir.

Romanda, ba ştan sona, ya şanan olaylardan ziyade, Kamil Bey’in ruh hali ve Anadolu’nun içinde bulundu ğu sıkıntılı durum dile getirilir. Kamil Bey de, Anadolu da, bir mücadele içindedir ve sonlarının ne olaca ğı belli de ğildir.

74 2.7.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Nermin

Romanda, Nermin karakteriyle birkaç kez kar şıla şılır. O da Kamil Bey’i ziyaret etti ği zamanlardır. Bunun dı şında Nermin, Kamil Bey’in dü şüncelerinde ve hayallerinde varolur. Kamil Bey, hassas bir yapıda olan karısının, içinde bulundukları bu sıkıntılı durumdan nasıl etkilenece ğini dü şünür. Zenginlik içinde büyümü ş olan Nermin’in şimdi bu yoklu ğa ve ayrılı ğa nasıl dayanacağını dert edinir. Ayrıca onu çok özler. Di ğer yandan da, karısının kendisini hapishanede ziyaret etmesinden de çekinir. Çünkü karısının kendisine duydu ğu güven hissinin yok olmasından korkar.

Esir Şehrin İnsanları’nda Nermin’in, en önemli özelli ğinin, “kendini her zaman güvende hissetmek” oldu ğunu tespit etmi ştik. Hatta kocasıyla da, onu ilk gördü ğünde duydu ğu güven hissinden dolayı evlendi ğini belirtmi ştik. Bu romanda ise Nermin’in bu hislerine yer verilmez. Onu, Kamil Bey’in bakı ş açısıyla görürüz.

Kamil Bey, her ne kadar olanlara üzülmü şse de, karısının ve kızının ileride kendisiyle gurur duyaca ğını dü şünür. Karısının kendisine biraz dargın olmasını da, bilgisizli ğine verir.

Kamil Bey, ilk zamanlar böyle dü şünürken, günler geçtikçe ve ayrılık uzadıkça, farklı şeyler de dü şünmeye ba şlar. “Nermin bütün hayatında, güvenlikten ba şka bir şey istemeyen ortalama kadınlardandır.” (s. 151) Bu sebeple onun ne kadar yalnız ve güvensiz oldu ğunu hatırlar.

Vatani mevzular söz konusu oldu ğunda, Kamil Bey karısını da kızını da dü şünmemi ştir. Nermin ise bu duruma üzülse de ses çıkarmamı ştır. Çünkü çok hassas, nazik, terbiyeli ve saygılı bir kadındır.

Nermin, halasının yanında kalmaktadır. Uzun bir süre sonra kocasını ziyarete gelir. Kamil Bey, Nermin’i görünce hem tela şlanır hem de sevinir.

“Şimdi kocaman gözlerine, biçimli burnuna, alt duda ğı biraz kalın a ğzına bakarken karısını ne kadar çok sevdi ğini, ondan yıllarca ayrı kalmanın ne kadar zor olaca ğını bir kere daha anlıyordu.” (s. 291)

Nermin, kızıyla birlikte halasının yanında kalmaktadır. Kamil Bey’in ihtiyaçlarını da Hala Hanım kar şılamaktadır. Hizmetçisi Eleni ile e şya ve para gönderir. Bir gün Eleni e şya getirir ve Nermin’i soran Kamil Bey’e, onun dün gece bir baloya

75 gitti ğini ve sabaha kar şı döndü ğünü söyler. Nermin baloya, halasının kızı Sabriye ve Doktor Lütfi Bey’le gitmi ştir. Balo haberlerini ve foto ğraflarını gazetede de gören Kamil Bey, Nermin’i çok kıskanır. Ne yapaca ğını bilemez. Ertesi gün Nermin’in gelmesini ve bir açıklama yapmasını bekler. Fakat o gelmez.

Nermin’in hapisteyken kocasını ziyaret etmeyi şinden, baloya gidi şinden anlıyoruz ki kocasına kırgınlı ğı çok fazladır. Artık yava ş yava ş ondan ümidi kesmeye ba şlar. Kendisine istedi ği güven duygusunu verebilecek birilerinin arayı şına girmi ştir.

Fatma Hanım

Fatma Hanım, Kamil Bey’in, daha önce Bekira ğa Bölü ğü’nde birlikte kaldı ğı arkada şı Ramiz’in karısıdır. Ramiz, Anadolu’ya sava şa katılmaya gitmi ştir. Fatma Hanım, bununla gurur duyar. Kamil Bey’in de sık sık ziyaretine gelir. Kamil Bey, onu görünce, yalnız olmadı ğını anlayarak çok sevinir. Kamil Bey’e yapılan sava şlar hakkında haberler getirir.

Çok güçlü bir karakteri vardır. İdealist bir kadındır. Kamil Bey onun için “Kuvayi Milliye bölü ğü gibi kadın” (s. 307) der. Fatma Hanım, Esir Şehrin İnsanları ’nda da aynı kimlikle kar şımıza çıkar.

Kamil Bey’in, ko ğuştakilerin kendisine sövmelerinden dolayı ba şına gelenlerden haberdar olur ve hapishane müdürüne çok kızar. Çok konu şkan ve cesurdur. Kemal Tahir’in romanlarında görülen, nadir kadın kahramanlardandır. Fikirleri ve cesaretiyle Nedime Hanım’a benzer.

Ay şe

Henüz sekiz ya şında bir kız çocu ğudur. Kamil Bey’in en sık hatırladı ğı ve özledi ği ki şi, kızıdır. Ay şe de babasını çok özler. Nermin kızının kötü etkilenece ğini dü şünerek, onu hiç hapishaneye getirmez. Babasının, Madrid’deki zenci dadısını getirmeye gitti ğini söylerler. Kamil Bey, bu durumdan rahatsız olur ve yava ş yava ş kızından uzakla ştı ğını dü şünür.

“Nermin de, kendisi de, Ay şe i şini, taa ba şından yanlı ş tutmu şlardı. Kızı, mahpus olu şuna alı ştırmak lâzımdı. “Allah saklasın, bu i ş uzarsa ben kızı hiç göremeyecek miyim?” Bir cigara yaktı. Kızıyla karısından her gün biraz daha uzakla şıyor, aralarında bütün ilgileri yava ş yava ş kesen sinsi bir yabancılık ba şlıyordu.” (s. 309)

76 Kamil Bey, bu dü şüncelerinden sonra gerçekten de kızını uzun yıllar göremez. Ta ki, Ay şe Yol Ayrımı ’nda 18 ya şında bir genç kız olarak kar şımıza çıkana kadar…

Hala

“Kılıbık kocaların zenginle şmelerinde gayret payları oldu ğunu bilen, dedi ği dedik kadınlardandı. Gözlerinin canlılı ğı, yüzünün şaşılacak tazeli ği gençli ğinde sayılı güzellerden oldu ğunu gösteriyordu. Eskiden beri, lâfını esirgemezli ğiyle ö ğünür, bütün erkekleri aptal saydı ğını saklamazdı.” (s. 289)

Romanda Hala bu sözlerle tasvir edilir. Hala Hanım, zenginli ğine güvenen, her şeyden önce menfaatini dü şünen ve sözünü esirgemeyen bir kadındır. Kamil Bey’e de çok kızar. Her ziyaret edi şinde Kamil Bey’e kırıcı ve i ğneleyici sözler eder. Fakat Kamil Bey bu sözlere pek aldırmaz. Çünkü Hala’nın, kendisinin fikirlerini ve idealistli ğini anlamayaca ğını bilmektedir.

Hala Hanım romanda, Kamil Bey’in yoklu ğunda Nermin’in sı ğındı ğı bir liman olmu ştur.

Fehamet Hanım

Kamil Bey’in ko ğuş arkada şı Nuh Bey’in karısıdır. Hakkındaki bilgileri, Nuh Bey’in anlattı ğı olaylardan ediniriz.

Nuh Bey, Şaban Bey’in evlatlı ğıdır. Fehamet Hanım da kızıdır. Birlikte büyürler. Şaban Bey onları evlendirir. Bir kızı, bir de o ğlu vardır. Terbiyeli, uysal bir kadındır. (s. 283) Nuh Bey, gizlice İttihat ve Terakki’ye katılır, toplantılara gider. Karısının bunlardan haberi yoktur. Onun eve geç gelmelerinden, hayatında ba şka kadın oldu ğunu şüphesine kapılır. Bu sırada Nuh Bey yakalanarak, sürgüne gönderilir. Şaban Bey de kızını Nuh Bey’den bo şatır. Nuh Bey yıllar sonra haberlerini alır. Fehamet Hanım, babası ölünce bir imamla evlenmi ştir. Sinirli ve pinti kocası onu her gün döver. Kızını da bir Arap’la evlendirmi ştir.

Bunun dı şında romanda Fehamet Hanım’la ilgili ba şka bir bilgi verilmez

Meliha

Mehdi adlı mahkûmun dostudur, Mehdi onu çok sever, kıskandı ğı için de öldürür. Öldükten sonra bile hâlâ onun adını sayıklar. Mehdi, onu öldürü şünü şöyle açıklar: “Peri kızı kadar güzeldi. Peri soylu olmasaydı, bu kadar yanmazdık. Bu kadar yanmasaydık, vurmazdık.” (s. 336)

77 Meliha çok güzel, erkek dü şkünü, kokain kullanan bir kadındır. Mehdi’yi Büyükdere’de ud çalarken görür ve çok be ğenir. Hizmetçisi Güllü ile haber yollar. Tanı şırlar ve birlikte olurlar. Meliha, Mehdi’yi de kokaine, morfine alı ştırır. Mehdi’nin memleketteki akrabaları, Meliha’yı öldüreceklerini söylerler. Bu sırada Meliha’nın ba şka erkeklerle de ili şkisi olur. Bu olaylardan sonra çıkmaza giren Mehdi, Meliha’yı öldürür.

Pamuk Zehra

Hapisteki Rizeli Ali’nin dostudur, Ali onun yüzünden mahkûm olur. Onun hakkında bildiklerimizi, Zekeriya Hoca adında bir mahkûmdan ö ğreniriz. Zekeriya Hoca onu şöyle anlatır:

“Pamuk Zehra’nın adı Pamuk, kendi zehir… Karı bakmı ş ki zengin Kadayıfçı’nın gönlü geçti geçecek! Bir zaman yanı sıra körpe kızlar götürmü ş. Sonunda herifi kaçıraca ğını anlayınca, Kadayıfçı’yı bu Lâz Ali’ye öldürtmü ş, çünkü bu Lâz Ali de dostu…” (s. 93)

Emine

Kadınlar ko ğuşundaki bir mahkûmdur. Hapishane kâtibi ile aralarında bir ili şkinin oldu ğu söylenir. Fayrap onun için şöyle der:

“Ben tutkun karı çok görmü şüm. Dinim hakkı için böylesini kitap yazmamı ş. Emine ablam o ğlana resmen asıntı…” (s. 33)

Erkek dü şkünü bir kadın oldu ğu belirtilir.

Zeynep

Arif Bey’in kızıdır. Babasına yiyecek ve giyecek getirmek için bir kez hapishaneye gelir. Daha sonra da bir daha gelmez. Çünkü babasını esir görmeye dayanamaz.

Zeynep, Arif Bey’in öz kızı de ğildir. 1915 yılında, henüz 9 ya şındayken, onu, Rize göçmenlerinden alırlar. Şimdi ise Rü ştiye’yi bitirmi ş bir genç kızdır. Babası gibi yi ğittir, iyi silah kullanır ve piyano çalar.

Kıvırcık Despina

Osman A ğa’nın dostu olur. Ara sıra onu ziyarete gelir ve esrar getirir. Zekeriya Hoca’nın anlattıklarına göre çok güzel bir kadındır.

78 Eleni

Hala’nın hizmetçisidir. Kamil Bey’e e şya getirir. Terbiyeli ve vazifesine dü şkün bir kızdır.

2.7.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Şükran

Hapishane müdürünün karısıdır. Gençtir ve do ğum yapmak üzredir. Hapishane müdürünün ölen karısının beslemelerindendir. Ölen kadının iste ği üzerine müdür ile evlenirler.

Nedime

Esir Şehrin İnsanları’nın ba şkahramanlarından olan Nedime Hanım’ın, burada sadece adı geçer. Do ğum yaptı ğı ve o ğlunun adını da Kemal koydu ğu belirtilir.

Nezihe

Pamuk Zehra’nın yanındaki kızlardan biridir. Çok güzel bir kızdır, Mehdi ona haber yollar.

Prenses Fahire Hanım

Sabriye’nin, Kamil Bey’e, foto ğraflarını getirdi ği ve resmini yapmasını istedi ği bir kadındır.

Sabriye

Nermin’in halasının kızıdır. Zenginli ğe meraklı, erkek dü şkünü, dul bir kadındır.

Hıristiyan Kız

Zekeriya Hoca’nın, ziyaretçi gününde gördü ğü 13-14 ya şlarında bir genç kız.

Sıtkı’nın Karısı

Sıtkı Bey, ba şından geçen olayları anlatırken ondan bahseder, hakkında bilgi yoktur.

Prenses Mariya Bolkinova

Sabriye’nin, Kamil Bey’e, foto ğraflarını getirdi ği resmini yapmasını istedi ği biridir.

79 Roza

Kadın mahkumlardandır. Arap Hulusi’nin dostudur.

Zarzar’ın Annesi

Mahkum Zarzar’ın annesidir, sadece adı geçer.

Cemile

İyi ud çalan, mahkum kadınlardan biridir.

Melahat

Mahkûm Seyfi’yi ziyarete gelen bir kadındır.

Nadire

Mahkûmlardan Veznedar Sıtkı Bey’in kızıdır.

Ulviye

Adı geçen kötü bir kadın.

Güllü

Meliha’nın hizmetçisidir.

Sofya

Hapisteki kadınlardan biridir.

80 2.8. KELLEC İ MEMET 47

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Cemile

Ümmühan

Asiye

Ay şe

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Kelleci Memet’in Annesi

Bahattin’in Sevdi ği Kadın

Şükran

Ay şe

Numan’ın Karısı

Devecigillerin O ğlu’nun Karısı

Marangoz Şükrü Usta’nın Karısı

Göçmen Kızı

Meryem

Marangoz Şükrü Usta’nın Annesi ve Kız Karde şi

Dervi ş Ömer’in Karısı

Şeker Emin’in Karısı

Devecigillerin Abdurrahman’ın Karısı

Deli Kız

Kara Kız

Kadın Yargıç

Savcı Bey’in Karısı

Musa Gardiyan’ın Karısı

47 Kemal Tahir, Kelleci Memet , 2. bs., Adam Yayınları, İst., 1992.

81 2.8.1. Roman Hakkında

İlk kez 1962 yılında yayımlanan, daha sonra farklı yayınevleri tarafından birçok kez baskısı yapılan roman iki bölümden olu şur.

Kemal Tahir’in kendi hapishane anılarından da yararlanarak yazmı ş oldu ğu ve olayların hapishanede geçti ği romanlarından biri de, Kelleci Memet’tir . Bu romandaki mekan, Çankırı hapishanesidir. Kemal Tahir de, 12 yıllık hapis hayatının bir kısmını Çankırı Cezaevi’nde geçirmi ştir. Yazarın, Karılar Ko ğuşu, Namuscular, Esir Şehrin Mahpusu, Dama ğası gibi romanlarındaki olaylar da hep hapishanelerde geçer. Yazar, bizzat içinde bulundu ğu mekanları, romanlarında yansıtmı ştır.

Romanda, Çankırı hapishanesindeki altı yıla mahkûm edilmi ş genç bir delikanlı olan Kelleci Memet’in ya şadıkları anlatılır. Bu ya şam hikâyesinin arka planında ise, cezaevinde ya şayan mahkûmların dramları ve hayata bakı şları ele alınır. Kemal Tahir’in köy hayatını i şledi ği bütün romanlarında oldu ğu gibi, burada da köylü insanının saflı ğı, dedikoduculu ğu, her duydu ğuna inanı şı, gizli ve yasak ili şkileri ele alınır.

Selim İleri ise bu romanı şöyle de ğerlendirir: “Köy kökenli insanın cezaevine dü şüş nedenlerinin bir genel görünümü niteli ğindeki roman, yoksullu ğun, bırakılmı şlı ğın yol açtı ğı yıkımları de şer.” 48

2.8.2. Romanın Özeti

Kelleci Memet saf, herkesin kullanmaya çalı ştı ğı, yeni yetme bir delikanlıdır. Ona sahip çıkan tek ki şi Gazeteci Murat’tır. Murat, ko ğuştaki okumu ş, aydın tipini simgeler.

Ko ğuştakiler, Kelleci Memet’e ko ğuşun tuvaletlerini tamir ettirirler. Meydancı Recep, iyi tamir etmediği için onu dövmeye kalkar. Hatip Hoca ve Şeker Emin’in de kı şkırtmasıyla Memet ve Recep güre ş tutarlar. Kelleci Memet onu yener. Herkes şaşırır ve bu olay üzerine Murat onu ko ğuşun meydancısı yapmaya karar verir. Kelleci ise Murat’tan, kendisine okuma-yazmayı ö ğretmesini ister. Bu sırada Kelleci, Murat ile yakınla şır ve ona ba şından geçenleri anlatır. Kelleci Memet, köyünde, yanında çalı ştı ğı Osman A ğa’yı, tüfe ğin kendili ğinden ate ş alması sonucu öldürmü ştür ve suçsuz oldu ğuna hakimler inanmadı ğı için altı yıl hapis cezası verilmi ştir. Kelleci şimdi

48 Selim İleri, Türk Romanında Altın Sayfalar , Do ğan Kitap, İst. 2001, s. 744.

82 kendisinden çok, köydeki fakir ailesini, özellikle de babasını dü şünür. Zonguldak Hapishanesi’ne geçebilmeyi, böylece köyü Virankale’ye daha yakın olabilmeyi tasarlar.

Mahkûmlardan Cinci Nezir, Kelleci Memet’in saflı ğından ve toylu ğundan faydalanarak onu dolandırmak ister. Cezasının dolmasına az kaldı ğı için hapishanedeki tenekeci dükkanını Kelleci’ye satmak ister. Cinci Nezir, dükkanı devretmek ve çıkıncaya kadar da i şi ö ğretmek vaadiyle Kelleci’ye dükkanı be ş liraya satar. Cinci Nezir’in maksadı, aldı ğı parayla borcu olan üç lirayı kapatmak ve sonra da dükkanı sattı ğını inkar etmektir. Kelleci, hapishane müdürünün yanında, parayı Cinci Nezir’e verir. O günden sonra Cinci Nezir’in yanında i şi ö ğrenmeye koyulur. Cinci Nezir, Kelleci’ye i şi ö ğretmek bahanesiyle, onu sürekli kullanır. Nihayet bir gün Cinci Nezir, zanaat ö ğretmek için be ş lira kar şılı ğında Kelleci’yi yanına aldı ğını, ama onun dükkanından bir şeyler çaldı ğını söyleyince herkes ona inanır. Kelleci’nin eşyaları aranır fakat hiçbir şey bulunamaz. Olayları izleyen Terzi Bekir dayanamaz ve i şe karı şır. Dükkanı sattı ğını, Kelleci’yi dolandırdı ğını söyler ve Cinci Nezir’i susturur. Kelleci’yi de, verdi ği parayı geri alabilece ğini söyleyerek yatı ştırır.

Bu olaydan sonra Murat, Kelleci’yi meydancı yapar. Kelleci her yeri temizler ve herkesin gözüne girer. Bir gün, Kelleci’nin babası ile halası ziyarete gelir. Kelleci, foto ğraf çektirmek için hazırlanmaya gitti ği vakit Kelleci’nin babası Rıfat A ğa, Murat’a köyde olanları anlatır. Anlattıklarına göre, köylü, Osman A ğa’nın karısı Ümmühan’ın, Kelleci’ye e şya yollamasından şüphelenmi ş ve Ümmühan ile Kelleci’nin arasında bir ili şki oldu ğunu konu şur olmu ştur. Kızı Cemile’yi de laf olmasın diye üvey o ğlu Yusuf’a vermi ştir. Yusuf da Aliye Hala’ya, erkeksiz kalmasınlar diye Cemile’yi mecburen aldı ğını söylemi ştir. Konu şma bitince Kelleci gelir ve köyde olanları duydu ğunu, kom şu köyden birinin anlattı ğını söyler. Bu olaya çok üzülür. O gece, Murat onu teselli etmeye gidince, Kelleci ilk defa olanları anlatır.

Bundan sonra ba şlayan romanın ikinci bölümünde geriye dönü ş tekni ği ile Kelleci’nin ya şadı ğı olaylar, yine kendi a ğzından anlatılır. Kelleci, Ümmühan’ın kızı Cemile’yi sevmektedir. Osman A ğa’nın o ğlu Yusuf ile de çok iyi arkada ştırdırlar. Osman A ğa, hizmetkârı Kelleci’ye çok güvenir. Aynı zamanda Kelleci Memet, Yusuf ile üvey annesi Ümmühan’ın arasında bir şeyler oldu ğundan şüphelenir. Cemile’nin ağzını arar ve aralarında gizli bir ili şki oldu ğunu ö ğrenir. Osman A ğa’nın da bunu bildi ğini dü şünür. Çünkü Osman A ğa’nın tavırları çok de ğişir. Özellikle de o ğlu Yusuf’a çok kötü davranır. Ümmühan ise Osman A ğa’nın bu tavırlarını Kelleci

83 Memet’e farklı şekilde anlatır. Babasının, aralarındaki ili şkiyi bildi ğini, kendisini köyden birine verece ğini, Memet’i de hizmetkârlıktan kovaca ğını söyler. Kelleci Memet tela şlanır, Cemile’yi kaybetmekten korkar. Osman A ğa ile odun kömürü için ormana gittikleri bir gün, Osman A ğa’nın tüfe ğini ona uzatırken tüfek ate ş alır ve Osman A ğa ölür. Konuşturmak için çok i şkence ederler, fakat o suçsuz oldu ğunu kabul ettiremez. Altı yıl hapis cezası verilir.

Kelleci Memet, Murat’a bu olayları anlattı ğı gecenin sabahında hapisten firar eder. Çünkü Cemile’nin Yusuf ile evlenmesine çok üzülmü ştür. Herkes Kelleci’nin köyüne, onları öldürmeye gitti ğini dü şünür ve onun yakalanmasını bekler. Roman, hapishanedekilerin, Kelleci’nin yakalanmasıyla ilgili bir haber bekleyi şleriyle sona erer. Kelleci Memet’in akıbeti belirtilmeden roman sona erer.

2.8.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Cemile

Romandaki olayların tamamı Çankırı Cezaevi’nde geçer. Bu sebeple, romanda kadın kahramanlara pek rastlamayız. Kelleci Memet’in, ba şından geçenleri anlattı ğı romanın ikinci bölümünde asıl konumdakikadın kahramanlarla kar şıla şırız. Bunlar da çok az sayıdadır. İş te bu kadın kahramanlardan en fazla göze çarpan ise, Kelleci Memet’in sevdi ği kız olan Cemile’dir.

Romanda Cemile ile ilgili ayrıntılı bilgiler yoktur. Onu ön plana çıkaran şey, romanın ba şkahramanı Kelleci Memet’in ona olan aşkıdır. Cemile de Kelleci’ye yüz verir. Kelleci tarlada çalı şırken ona yemek getirir ve gizli gizli konu şurlar. Fakat Cemile’nin Kelleci’ye olan ilgisi a şk de ğil, yeni yetme bir genç kızın, a şka olan merakı gibidir. Cemile saf bir kız de ğildir. Annesinin sözünden dı şarı çıkmayan, uyanık bir kızdır. Aynı zamanda güzel oldu ğu da belirtilir. Kelleci’nin babası Rıfat A ğa, onun, daha küçücükten aklı eren, oynak, yakıcı güzel bir kız oldu ğunu söyler. (s. 278)

Kelleci Memet, Cemile’yi çok sever ve Osman A ğa’nın onu ba şka birisine vermesinden korkar. Osman A ğa’yı öldürüp hapse girdikten sonra ise, Cemile’nin annesi onu, üvey oğlu Yusuf’a verir. Evlenme olayının anlatıldı ğı bu bölümde, Cemile’nin ve Yusuf’un evlenme konusunda ne dü şündükleri, istekli olup olmadıkları belirtilmez. Sadece Yusuf’un, evlendikten sonra Cemile’yi çok be ğendi ği söylenir.

84 Kelleci Memet ise bu evlili ği duyunca âdeta yıkılır. Çünkü bir yanda kendisine yüz veren ve çok sevdi ği Cemile, di ğer yanda ise en samimi arkada şı, sırda şı olan Yusuf vardır. Bu evlili ği kendisine ihanet gibi dü şünür ve cezaevinden kaçar.

Ümmühan

Ümmühan, bu romandaki en güçlü kadın kahramandır. Akıllı, kurnaz, i şini bilen, çıkarcı, oynak bir kadındır. Kızı Cemile ile genç ya şta dul kalmı ş ve Rıfat A ğa ile evlenmi ştir.

“Ümmühan ölen kocası zamanında oynak bilinir. Basılıp masılması yok ama, herif bunu güderdi ki, gece gündüz…” (s. 274)

Ümmühan kurnazlı ğı ve kadınlı ğıyla, çevresindeki bütün erkekleri çekip çevirir. Herkesin nabzına göre şerbet verir ve herkesi kendine inandırır. Osman A ğa, Yusuf ve Kelleci Memet, hep onun sözleri do ğrultusunda hareket ederler.

Osman A ğa ya şlı bir adamdır. Ümmühan ise henüz genç bir kadındır. Ergenlik dönemindeki üvey o ğlu Yusuf ile aralarında bir ili şki ba şlar. Osman A ğa bunlardan şüphelenir aman bir şey diyemez. Sürekli karısını takip eder. Ümmühan da bunun farkındadır. Bu sebeple Kelleci Memet’i, Osman A ğa’yı öldürmek için kullanmaya çalı şır. Sonunda da Kelleci Memet Osman A ğa’yı vurur.

Kemal Tahir’in, köylüyü anlattı ğı romanlarının hepsinde, kurnaz, cinselli ğini kullanarak etrafındakileri çekip çeviren kadınlara rastlarız. Yedi Çınar Yaylası ’ndaki Nazmiye ve Cemile, Sa ğırdere de ve Körduman ’daki Meryem, bu kadın tiplerinden bazılarıdır. Romanda, Ümmühan, kocasını ve üvey o ğlunu kendine ba ğladı ğı gibi hal ve tavırlarıyla Kelleci Memet’i bile kandırmaya çalı şır. Cinsel bir ba ğlılık kuramasa da, Kelleci ona güvenir ve inanır.

Asiye

Kelleci Memet’in halasıdır. Memet, Murat’a onu şöyle anlatır:

“Köyde “Neymi ş Hala” derler benim bu küçük halama… Kom şuda pire zıplasa, yattı ğı yerden sezinler de, “Neymi ş?” diye se ğirtir. Gövdesinin ufaklı ğına bakma, karıları do ğurtur ki, “Uf” dedirtmeden… Gövdesinin ufaklı ğından kocamadı bu benim küçük halam… Aslında anam kadar… Köyümüzde bunun gibi lafı cebinde karı yoktur…” (s. 260)

85 Çok meraklı oldu ğu belirtilen, ufak tefek, tıkız, ye şil gözlü bir kadındır. (s. 261) Kelleci Memet’i ziyarete gelir. Aynı zamanda yufka yüreklidir. Kelleci’yi görünce haline dayanamayıp a ğlar. Üzülmesin diye de köydeki haberleri söylemez.

Ay şe

Sa ğırdere romanınındaki Mustafa’nın sevdi ğidir. Ara sıra onun adı da geçer. Anlatılanlara göre Mustafa cezaevindedir ve Ay şe ile hâlâ görü şmektedir. Ay şe’nin kocası Hakkı’nın, seferberlikten dolayı askere ça ğrıldı ğı, bu yüzden de Ay şe’nin, rahatça Mustafa’yı görmeye geldi ği söylenir. Bunları anlatan Cinci Nezir, bu i şten kendine de pay çıkarır. Mustafa ile Ay şe’nin hâlâ görü şmesinin, yaptı ğı muskalar sayesinde oldu ğunu söyler.

2.8.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Kelleci Memet’in Annesi

Memet, annesi ile ilgili pek fazla konu şmaz. Söylediklerinden de annesine çok dü şkün olmadı ğı anla şılır.

“Ana kısmını, o ğlan kısmı “mecburi” sevecek… Neden bakalım? “Bu anan…” demi şler, çünkü… Sen de “anam” diyorsun karının birine…” Karının birine” dedimse, benimki analı ğım de ğil, candan ci ğerimden anam… Can ci ğer oldu ğundan severiz.” (s. 131)

Memet, fakir olduklarından dolayı annesinin hiç gülmedi ğini, sabah ak şam çalı ştı ğını söyler.

Bahattin’in Sevdi ği Kadın

Mahkûmlardan Bahattin’in sevdi ği söylenen bu kadın, evli bir kadındır. İsmi belirtilmeyen bu kadının on ya şındaki erkek karde şi, Bahattin ile bu kadını yakalar. Bahattin, ili şkilerini ba şkasına söyler korkusuyla çocu ğu öldürerek bir kuyuya atar. Bu sebeple Bahattin de idam ile yargılanır.

Şükran

Hapisteki Gazeteci Murat’ın sevdi ği kızdır. Onunla mektupla ştı ğı belirtilir ve hakkında sadece şunlar söylenir: “ Şükran, gerçekçilik gösterisi yapmayı aklına getirmez, öyleyken, her zaman, gerçeklerle beraberdir, arada birçok romantik görünse de…” (s. 226)

86 Ay şe

Gazeteci Murat’ın çocukluk arkada şıdır ve Avukat Kadir’in karısıdır. Murat, yılardır Şükran’ı sevmesine ra ğmen, Ay şe ile de birlikte olmu ştur. Onunla hakkında sadece romantik bir insan oldu ğu belirtilir.

Numan’ın Karısı

Kaynıyla birlikte olabilmek için kocasını kandırarak, orta ğını öldürttü ğü ve mahkemede kocasının aleyhinde tanıklık etti ği belirtilir. Bu sebeple Numan, idam cezasıyla yargılanır.

Devecigillerin O ğlu’nun Karısı

Terzi Bekir’in anlattı ğı bir olayda bu kadından bahsedilir. Zengin bir ailenin kızıdır. Devecigiller, zenginli ğinden dolayı bu kızı o ğullarına almı şlardır.

Marangoz Şükrü Usta’nın Karısı

Orta ya şlı, Osmanlı kadınlardan oldu ğu belirtilir. Kocası çok kıskanç oldu ğu için, kendisini ziyaret etmesini istemez.

Göçmen Kızı

Terzi Bekir’in, çok güzel oldu ğunu söyledi ği bir kızdır. Terzi Bekir, ona laf atan bir esnafı bıçakladı ğı için hapistedir.

Meryem

Sa ğırdere ’deki Gurbetçi Ömer’in karısıdır. Romanda ise, Yamörenli Mustafa’yı ziyarete geldi ği belirtilir.

Marangoz Şükrü Usta’nın Annesi ve Kız Karde şi

Şükrü Usta’yı ziyarete gelirler. İkisinin de uzun boylu oldu ğunu belirtir.

Dervi ş Ömer’in Karısı

Dervi ş Ömer’in, karısını biriyle yakaladı ğı ve bu yüzden onu öldürdü ğü söylenir.

Şeker Emin’in Karısı

Şeker Emin’i aldattı ğı, bu yüzden de kocasının onu öldürdü ğü belirtilir.

87 Devecigillerin Abdurrahman’ın Karısı

Çingene soyundan oldu ğu söylenen bir kadındır.

Deli Kız

Cinci Nezir’in tecavüz etti ği söylenen bir kızdır.

Kara Kız

Şeker Emin’in bahsetti ği çingene bir kız.

Kadın Yargıç

Cinci Nezir’i hapse attıran yargıçtır.

Savcı Bey’in Karısı

Sadece adı geçer.

Musa Gardiyan’ın Karısı

Sadece adı geçer.

88 2.9. YORGUN SAVA ŞÇI 49

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Neriman

Selime Teyze

Gülnihal Kalfa

Hüsniye

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Kız Efe

Marta

Cemil’in annesi

Nadire

Madam Lili

Kumkuyucak Kocakarıları

Margarit

Köylü Kadınlar

Hediye

Nina

Şengül ve Nazife

Hayriye Hanım

Yemen Kızları

2.9.1. Roman Hakkında

Yorgun Sava şçı , Kemal Tahir’in Milli Mücadele yıllarını anlattı ğı, hakkında çok konu şulan ve ele ştirilen romanlarından biridir. Eserde, Mustafa Kemal’in Anadolu halkını Milli Mücadele için örgütleyi şi, Kurtulu ş Sava şı’na do ğru sürüklenen Anadolu halkının ve Türk subaylarının içinde bulundukları o sıkıntılı atmosfer çok çarpıcı bir şekilde anlatılmı ştır.

49 Kemal Tahir, Yorgun Sava şçı, 17. bs., Tekin Yayınları, İst., 2003.

89 İlk olarak 1965 yılında yayımlanan roman, 1967-1968 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü’nü alır. 1979 yılında Halit Refik tarafından dizi yapılır. Roman, içinde Atatürk’ü a şağılayıcı sözler oldu ğu gerekçesiyle 1980’de toplatılarak yakılır.

Romanın bütününe, Anadolu’nun o yıllarda içinde bulundu ğu sisli hava hakimdir.

2.9.2. Romanın Özeti

Romanın ana kahramanı “Yorgun Sava şçı” Cemil Bey, Makedonya, Trablusgarp ve Balkanlarda sava şmı ş ve 1. Dünya Sava şı’ndaki yenilgiyi hazmedemeyerek İstanbul’a dönmü ş, 33 ya şında bir Topçu Yüzba şı’dır. Topçuluktaki maharetinden dolayı “Cehennem Topçu” olarak tanınmaktadır.

Romanın ba şlangıcında Yüzba şı Cemil, teyzesinin kızı Neriman ile gizli bir ili şki ya şar. Bir yanda bu a şk ya şanırken, di ğer yanda Cemil İttihat ve Terakki mensubu arkada şlarıyla gizlice görü şmekte, hem arkada şı hem de Neriman’ın abisi olan Patriyot Ömer’i gizlendiği Rum evinden kaçırma planları yapmaktadır. Patriyot Ömer’i bu evden çar şaflı bir kadın kılı ğında kaçırmayı dü şünürler ve Neriman’ı da plana dahil ederler. Neriman’ın plandan haberi yoktur. Cemil Bey yolda ona ne yapaca ğını anlatır.

Neriman, Patriyot Ömer’i de yanına alarak evden çıkar. Yolda bir adamla kar şıla şırlar. Adam Neriman’a çar şafını açmasını söyler. Cemil Bey hemen araya girerek adamı döver ve olay kısa sürede çevreye yayılır. Bu olaydan sonra Cemil Bey arandı ğını duyar ve arkada şı Doktor Münür Bey’in evinde saklanır.

Bu sırada Neriman hamile oldu ğunu ö ğrenir ve bir yolunu bulup Cemil’e haber verir. Cemil nikah yapmak için Neriman’ın yanına gelir. Nikah kıyılır, o gece evin basılaca ğı haberini alırlar. Cemil hemen evden ayrılır ve ev basılır.

Arkada şlarının gizlendi ği eve gider ve onların da yakalandı ğını görür. Daha sonra Recep adında bir arkada şının yanına, oradan da Subay Barındırma Evi’ne gider. Bir müddet burada kalır. Manisa’nın i şgal edildi ğini duyunca, arkada şlarıyla birlikte Manisa’ya do ğru yola çıkarlar. Amaçları, Mustafa Kemal’in önderli ğinde Manisa ve dolaylarındaki halkı, efeleri Milli Mücadele için birlik olmaya ve sava şmaya ça ğırmaktır. Manisa’nın i şgal edildi ğinden kesin olarak emin olunca geriye dönerler ve Manisa dolaylarında faaliyetlerine devam ederler.

90 Cemil Yüzba şı Salihli Tepesi’nden sorumludur. Cemil Bey, bütün bu olaylar esnasında sadece birkaç mektup vasıtasıyla Neriman’dan haber alır. Bir o ğlu oldu ğunu öğrenir. Daha sonra ’ya gelir. Gittikleri her yerde amaçları halkı, subayları dü şmana kar şı koymaya ikna etmektir. Padi şah ve Şeyhülislam haklarında idam fermanı çıkarır. Buna ra ğmen her şeyi göze alarak Bolu’ya gitmeye karar verirler. Roman bu kararla son bulur.

2.9.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Neriman

Yorgun Sava şçı ; mütareke yıllarını anlatan bir eser olmasından dolayı, ço ğunlukla erkek karakterlerden olu şur. Kadın karakterler ise ço ğunlukla dekoratif konumdadır. Bir tek Neriman karakterinin romanda varlığı hissedilir. Buna ra ğmen Neriman karakteri, çok ayrıntılı i şlenmi ş bir karakter de ğildir.

Neriman, romanın ba şkahramanı Cemil Bey’in teyzesinin kızıdır. Kocasını sava şta kaybetmi ş, o ğlu ve annesi ile ya şamaktadır. Romanda onun fiziksel özelliklerinden pek fazla bahsedilmemektedir. Sadece biçimli ve diri bir vücuda sahip oldu ğundan, kırmızı dudaklarından ve menek şeye çalan kokusundan bahsedilir. Karakter olarak da biraz utangaç, saygılı, sabırlı ve cesur bir kadındır.

Cemil Bey’le, annesi ve o ğlu Enver’den habersiz gizli bir ili şki ya şarlar, fakat Neriman bu ili şkiden rahatsızdır.

“Nazmi’nin resmi asılı bu odada şimdiye kadar hep ı şıksız yatmı şlar, Enver’le Selime Teyze’ye duyurmamak için, hırsızlar gibi ürkek, dilsizler gibi konu şmadan, büyük bir günah i şliyorlarmı ş gibi tutuk sevi şmi şlerdi.” (s. 16)

Genç kadın, biraz saygısından, biraz utangaçlı ğından, biraz da alı şkanlı ğından Cemil Bey’e her zaman “Cemil Abi” diye hitap eder. Bu ili şki bir müddet sonra resmiyete dökülür ve Hoca Yahya Efendi’nin de te şvikiyle Neriman ile Cemil nikahlanırlar.

Cemil Bey Milli Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya gider. Neriman onun gitmesine itiraz edemez, çünkü yorgun bile olsa, Cemil’in içindeki o sava şçı ve vatansever ruhun her an tetikte oldu ğunu bilir. Hatta 1.Dünya Savaşı’ndan dönüp geldi ğinde bunu fark etmi ştir ve şöyle söylemi ştir:

91 “Geldiniz ama alı şamadınız bize… Yerle şemediniz bir türlü… Kula ğınız hep kiri şte… Gece yarısı, sokaktan adınızı ça ğırsalar, silahı kapıp ko şacaksınız…” (s. 14)

Cemil Bey Ege’ye gitmeden önce bir zaman her şeyi bırakıp Neriman ile uzak bir köyde ya şamayı dü şünmü şse de, Milli Mücadele’de ön saflarda yer almayı tercih etmi ştir.

Cemil Bey gittikten sonra Neriman’ı romanda sadece bekleyen bir kadın olarak görürüz ve hiç adı geçmez. Yolladı ğı birkaç mektupla Cemil Bey onu hatırlayabilir. Çünkü çok çetin bir mücadele içindedir.

Romanın geneline bakarak iki kahramanın arasında büyük bir a şkın oldu ğundan söz etmek mümkün de ğildir. Neriman Cemil Bey’i saygısından, evinin bir erke ği olmasını istedi ğinden dolayı sevmi ştir. Çünkü yıllardır dul ya şamı ştır. Ni şanlandıkları gün Cemil’i daha farklı öper. “Yıllardır kocasının yolunu gözlemi ş istekli bir kadının iştahıyla Cemil’i solu ğu kesilinceye kadar öptü.” (s. 85) Cemil Bey ise sanki Neriman’ı cinsel arzularını kar şılaması, kadın ihtiyacını gidermesi için sevmi ş gibidir. Çünkü Neriman’ı dü şünürken hep onun vücudu aklına gelmekte ve Neriman’la ilgili ba şka hiçbir şey dü şünmemektedir. Bu sevginin olu şmasında, aynı evde ya şamalarının da büyük bir payı vardır. Neriman evlendikten sonra bile Cemil’e yazdı ğı mektupta, onu hâlâ bir abi gibi gördü ğünü hissettirir.

Romanda Neriman’ın karakteri hakkında çok fazla bahsedilmemi ş olsa da, onun, içinde bulunulan o sava ş yıllarında bir kadında aranan cesaret, metanet ve sabır gibi özelliklere sahip oldu ğunu görüyoruz.

Cemil Bey bunu şöyle dile getirir:

“Neriman’ın ayrılıklara alı şıklı ğı küçük rütbeli subay kızı olmasından ileri geliyordu. Babasının ömrü de ayaklanmaların ardı sıra, Arnavutluk’tan Yemen’e, Yemen’den Arnavutluk’a ko şmakla geçmi şti. Sonra kocasını bekledi. Şehit haberiyle can evinden vuruldu. Daha sonra da, 1914’ten bu yana bizim için ölmü ş dirilmi ştir. Elbirli ğiyle pi şirdik kızı… Fukaranın yüre ğini süngere döndürdük…” (s. 363)

Selime Teyze

Neriman’ın annesi, Cemil Bey’in de teyzesidir. Hakkında pek fazla bilgi verilmez. Aynı evde ya şadıkları için bazen Cemil ve Neriman’ın konu şmalarına i ştirak eder. Pasif bir karakterdir.

92 Romanda, Neriman ve Cemil’in ili şkilerini bilmedi ği belirtilir. Fakat aynı ortamda ya şadıkları için bir şeyler sezinlemi ş olacak ki, evlilik haberlerini duyunca sevinir.

Selime Teyze, Neriman ve o ğlu Enver’le birlikte ya şayan, kendi halinde bir kadın portresi çizer. Gizli ili şkiden, İttihat ve Terakki’den, o dönem ya şananlardan habersiz gibidir. Hatta o ğlu Patriyot Ömer’in kaçırılaca ğı bile ona haber verilmez. Buna ra ğmen Neriman’dan sonra romanda göze çarpan tek kadın diyebiliriz.

Gülnihal Kalfa

Cemil ve arkada şı Doktor Münür’ün Arap Maksut’un evine gittiklerinde kar şıla ştıkları bir kadın. Çerkez a ğzıyla konu şur.

O dönemde İttihatçılara kar şı halkın genel bakı şını “Hani bir de inadı bırakıp İttihatçı olsan.” dedikleri zaman çok güzel bir biçimde ifade eder:

“Yapmayız arslanım!... Yel götürsün a ğzınızdan efem… Biz hamdolsun Müslümanız efem… Gâvurluktur efem İttihatçılık… Dinsizli ğim, imansızlı ğımdır… Allah’ım göstermesin! Ölüyorum deseler, su vermem ittihatçı gâvurlarına bendeniz efem…” (s. 102)

Hüsniye

Cemil’in arandı ğı sıralarda yanına sı ğındı ğı Recep’in eve ça ğırdı ğı bir hayat kadınıdır. Kocası Çanakkale’de ölmü ş bir yedek subaydır. 11-12 ya şlarında bir o ğlu vardır. “Okuması, yazması tamam… Sesi eh… Tütünde çalı şıyor. Kendisine sorarsan geçim zorlu ğundan yapıyorum diyor ama, bo ş ver, anadan oynak… Kocasının zamanında da otlamı ş azıcık… Bizim çocukcunun dedi ği do ğruysa rahmetli bir kez nikâh tazelemek zorunda bile kalmı ş, çocu ğunu dü şünüp…” (s. 179) ifadeleriyle ondan bahsedilir.

2.9.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Kız Efe

Belenyeniceli bir kız efe. “Kız dedimse kız o ğlan kız sanmayın!... Kocası askerde ölünce, dul kaldı da bayramlarda dü ğünlerde ata binip alayın ba şına geçer oldu. Kocasının ardından aklının çatladı ğı anla şıldı ğından millet efelenmesinin kusura bakmamakta…” (s. 330) sözleriyle bu kızdan bahsedilir.

93 Marta

Cemil’in bir zamanlar ili şkisinin oldu ğu hastabakıcıdır. Usta bir süvari gibi ata binen, mavzerle yüz adımdan yumurtayı vuran, silahı erkek gibi kullanan bir Alman kızıdır.

Cemil’in annesi

Oğlu hapisteyken “O ğlum asılacak.” korkusuyla sa ğ yanına inme inmi ş, dili tutulmu ş ve Cemil’e kavu şamadan öldü ğü belirtilir.

Nadire

Kuzguncuk’ta oturan Devlet Şûrası üyelerinden Nazif Pa şa’nın kızıdır. Evli bir kadındır ve Cemil ile üç yıl sevi şir. Ayrılırlar ve Makedonya’ya gider.

Madam Lili

Patriyot Ömer’in saklandı ğı evin sahibi, Avusturyalı bir kadın terzisidir. Mütarekeden önce memleketine gitmi ştir.

Kumkuyucak Kocakarıları

Cemil Bey ve arkada şlarının, Halit Pa şa komutasında Manisa’ya do ğru giderken söyledikleri türküyü duyarak a ğla şan kadınlardır.

Margarit

Cemil’in arkada şları Arap Maksut ile Apostol’un ilgilendi ği bir hayat kadınıdır.

Köylü Kadınlar

Askere, halifeye asi gelmemelerini tembihleyen kadınlardır.

Hediye

Şam’da, bedevî havası söyleyen şarkıcı bir kadındır.

Nina

Patriyot Ömer’in sevgilisi şarkıcı bir kadındır.

Şengül ve Nazife

Adları geçen iki hayat kadınıdır.

Hayriye Hanım

Yahya Hoca’nın karısıdır.

94 Yemen Kızları

Sadece isimleri geçer.

95 2.10. BOZKIRDAK İ ÇEK İRDEK 50

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Emine Güleç

Sultan

Hanım Kuzu

Yıldız’ın Annesi

Petek Elvan

Asiye Abla

Nazlı

Elif İnce

Güllü

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Karakoyun

Şevket’in Karısı

Feride

Benli Nazmiye ve Güllü

Hanım Kuzu’nun Annesi

Selimin Şaziye

Kuru Şerife

Zilli Zöhre

Sabiha Gökçen Hanım

Ummahan

Zilli Zübeyde

50 Kemal Tahir, Bozkırdaki Çekirdek , 1. bs., Tekin Yayınları, İst., 1995.

96 2.10.1. Roman Hakkında

İlk olarak 1967 yılında yayımlanan roman, konusundan dolayı Kemal Tahir’in hakkında çok konu şulan romanlarından biri olmu ştur.

Romanlarında devletin kutsallı ğını ve birle ştirici gücünü her zaman ön planda tutan Kemal Tahir, bu romanında ise Devlet’in köylüden uzak olu şunu ele ştiren bir tavır sergiler. 1940’lı yıllarda kurulmaya ba şlanan Köy Enstitüleri’ni konu edinen romanda, Devlet ile köylü arasındaki çeli şki ortaya koyulur. “Bozkır’ı” ye şertmek için planlanan Köy Enstitüleri’nin kurulu şunun çok da iyi bir plan olmadı ğı belirtilir. Çünkü köylü zihniyeti henüz buna hazır de ğildir.

Selim İleri bu romanı, “Bozkırdaki Çekirdek, köyü ve köylüyü aydınlatmak ere ğindeki büyük kent politikalarının iflasına i şaret eder.” 51 sözleriyle tasvir eder.

2.10.2. Romanın Özeti

1940’lı yıllarda Devlet, Anadolu köylerine “Köy Enstitüleri” kurma projesini uygulamaya koyulur. Amaç köylüyü, kendi içinden çıkan ve köy şartlarını bilen ki şilerle e ğitmektir. Bu nedenle memleketin birçok yerinde kurulan Köy Enstitüleri’nden biri de, Çankırı, Kastamonu ve Çorum topraklarının birle şti ği noktadaki Keşiş Düzü’ne kurulmaya karar verilir. Genel Müdürlükten görevlendirilen Müdür Halim Akın, E ğitmen Nuri Çevik ve E ğitmen Cemal enstitüyü kurmak için Ke şiş Düzü’ne gelirler. Sosyoloji tezi hazırlayan, bunun için de enstitüleri araştırmak isteyen Emine Güleç de onlarla birlikte gelir. Civar köyleri dola şarak malzeme temin ederler ve köylerden ö ğrenci toplarlar. Zor da olsa, dört tane de kız ö ğrenci bulurlar ve hep birlikte enstitü binasını in şa etmeye çalı şırlar.

Bu arada Ke şiş Düzü’nün hemen yanındaki Şirin Köy’ün a ğası Zeynel A ğa, bu işten hiç ho şlanmaz. Köylüleri de bu konuda kı şkırtır. Çünkü esrar kaçakçılı ğı yapmaktadır, bu sebeple yakınlarında okumu ş yabancıların bulunmasını hiç istemez. Esrar i şinde orta ğı olan Deli Dervi ş de enstitünün hemen yakınında bir de ğirmen işletmektedir. Deli Dervi ş, dürbünle sürekli enstitücüleri gözetler. Kadınlara dü şkünlü ğüyle tanınan bu adam, uzaktan Emine Güleç’i çok be ğenir ve onu elde etmenin yollarını aramaya ba şlar.

51 Selim İleri, Türk Romanında Altın Sayfalar , s. 744.

97 Enstitüyü kurmak için herkes büyük bir gayretle çalı şırken, bir gün çok şiddetli bir ya ğmur ya ğar. Açıktaki bütün malzemeler ıslanır. Su doldurmaya giden öğrencilerden Bekir ya ğmurda ıslanarak hastalanır. Bir süre sonra da ölür. Bekir’in ölümü, köylünün enstitü hakkındaki olumsuz dü şüncelerini daha da peki ştirir. Bu sırada Halim Bey ise, boru dö şeyerek suyu enstitüye getirmeyi planlar ve herkes i şe koyulur. Halim Bey ve e ğitmenler büyük bir gayretle çalı şırken, olumsuzluklar da devam eder. Öğrencilerden Molla Hıdır, esrar ba ğımlısıdır. Sık sık Deli Dervi ş’in yanına gider. Eğitmen Cemal Bey’in silahını çalar ve satar. Bir gece arkada şlarının da paralarını çalarak kaçmaya kalkar ama yakalanır. Halim Bey, onu enstitüden kovar.

Öğrenciler büyük bir azimle su borularını dö şerken, Deli Dervi ş onlara engel olur. Çünkü su boruları tarlasından geçmektedir. Nuri Bey ile aralarında kavga olur. Kavgayı duyan Halim Bey ve Zeynel A ğa, hemen olay yerine gelirler. Deli Dervi ş boruların tarlasından geçmemesi konusunda inat eder. Zeynel A ğa, tarlayı enstitüye satmayı teklif eder. Halim Bey de kabul eder. Fiyatta anla şırlar. Bu sırada Cemal Bey yeti şir ve tapunun sahte oldu ğunu söyler. Bu bilgiyi onlara, Şirin Köy’ün E ğitmeni Murat verir. Halim Bey, Zeynel A ğa ve Deli Dervi ş’i, sahte tapudan dolayı şikâyet edece ğini söyleyerek onları tehdit eder. İşlerine devam ederler.

Bu sırada Müfetti ş Şefik Ertem tefti şe gelir. Haklarında bir sürü şikâyet vardır. Bekir’in ölümünde de ihmal oldu ğu belirtilmi ştir. Zeynel A ğa bakanlı ğa dilekçe yazdırmı ştır. Ayrıca E ğitmen Cemal’in de içeriden haber sızdırdı ğını anlarlar. Halim Bey’in çok eski dostu olan Müfetti ş Şefik Ertem onu uyarır. Köy Enstitüleri hakkında çok fazla şikâyet ve ihbar oldu ğunu söyler.

Halim Bey hakkında iftiralarla dolu bir dilekçe varken, i şler daha da karı şır. Zeynel A ğa, E ğitmen Murat’ın enstitüdekilere haber yolladı ğını ö ğrenince bir plan yapar. Aralarında gizli bir ili şki olan Sultan ile Murat’ı köylülerle birlikte basarlar ve Murat’ı öldüresiye döverek ahıra kapatırlar. Haberi alan Nuri Bey ile birkaç ö ğrenci Murat’ı kurtarmak için köye giderler. Zeynel A ğa’nın evinde, Cemal Bey’in çalınan tüfe ğini görünce, jandarmayı ça ğıracaklarını söyleyerek Murat’ı almayı ba şarırlar. Zeynel A ğa ile Enstitü’nün arası, böylece daha da açılır.

Birkaç gün sonra enstitünün kurmasına engel olacak çok daha kötü bir olay olur. Uzun zamandır, Sultan ile Emine’ye haber yollayan Deli Dervi ş, sonunda dayanamaz ve Emine’yi kaçırır. Kız ö ğrenciler a ğlayarak durumu haber verirler. Nuri Çevik ve Murat, Deli Dervi ş’in de ğirmenine gitmeye karar verirler. Emine’nin bir süre önce ni şanlandı ğı

98 Cemal ise, de ğirmene gitmeye cesaret edemez. O da jandarmayı ça ğırmaya gider. Nuri Bey ile Murat ö ğrencilere söz geçiremezler ve bütün ö ğrenciler de onların pe şine takılır. Di ğer taraftan Emine çok korkar. Sultan, Deli Dervi ş’i, Emine’yi bırakması için ikna etmeye çalı şır ama ba şaramaz. Deli Dervi ş gelenleri görünce ate ş etmeye ba şlar. Sultan onu durdurmak için çok dil döker ama ikna edemez. Deli Dervi ş sonunda Murat’ı vurur. Murat’ın vuruldu ğunu gören ve onu çok seven Sultan dayanamaz ve baltayı, Deli Dervi ş’in kafasına vurur. Sultan ko şarak Murat’ın ölüsünün yanına gider. Nuri Bey de, de ğirmene girerek Emine’yi kurtarır. Roman böylece son bulur.

2.10.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Emine Güleç

İstanbullu, kültürlü, okumu ş bir genç kızdır. Sosyoloji’den doktora tezi yapar. Tezi için Köy Enstitüleri’ni ara ştırmaya koyulur ve bu sebeple Halim Bey ile birlikte Anadolu’ya gelir. İlk olarak, köyde gördü ğü herkesi gözlemler ve notlar alır. Şimdiye kadar kar şıla şmadı ğı Anadolu insanı, ona enteresan gelir. Eserde onun bu duyguları şöyle dile getirilir:

“Emine Ö ğretmen, Ankara’nın gezginci pazarlarında sık sık tutuldu ğu ça ğ de ğiştirme yanıltısına kaptırmı ştı kendini… Sanki 1943 Türkiye’sinin bir kasabasında de ğil, on ikinci yüzyıl Avrupa’sında herhangi bir derebeyi şatosunun gölgesine sı ğınmı ş, herhangi bir panayırdaydı.” (s. 74)

Pazarda insanları gözlemlerken, onların çok rahat konu şmalarına şaşırır ve şöyle der:

“Hemen her şeyi kolayca cinsel meseleye ba ğlıyorlar. Bunu ayıp bir şey gibi de yapmıyor hiç biri… “Cinsel istekleri ekmekten önce geliyor.” demek bile yanlı ş olmayacak…” (s. 86)

Emine’nin, Çankırı, Çorum yöresindeki köylüler için yaptı ğı bu tespit, Kemal Tahir’in o yöreyi anlatan romanlarındaki birçok karakterde de gözlenen bir durumdur. Emine Güleç’in bu sözleri, bütün o karakterleri çok iyi açıklamaktadır.

Emine Güleç, daha sonra ö ğrencileri gözlemlemeye ba şlar. Onların her hareketini not eder. Ö ğrencileri tanımaya ba şlayınca da, köyden ve köylüden ne kadar uzak oldu ğunu anlar. Köye ilk geldi ği günkü kıyafetlerini ele ştirir:

99 “Nasıl çıktım kolonyal şapkamla kar şılarına? “Köylü bizim efendimiz” sözü köylünün gerçek durumunu görmezden gelmemize yaramı ş şimdiye kadar… Nasıl olabilmi ş bu… Ne kadar ayıp!” (s. 244-245)

Emine Güleç, önce köylüleri yadırgar, daha sonra da, köylüyle arasındaki uçurumdan dolayı kendini, yani zengin ve aydın kesimi suçlar. Köylüler için, “Bakıyoruz da görmüyor muyuz? Görüyoruz da duymuyor muyuz? Bu ne müthi ş yabancıla şmadır! Paçavralar ba ğlanmı ş Yatır parmaklıkları dibiydiler!” (s. 245) der.

İş te bu fikirler, Kemal Tahir’i, köy romanları yazmaya iten fikirlerdir. O da, aydın kesimin Anadolu insanından kopuk fikirler üretmesine kar şıdır. Kendisi de Marksist fikirlerini, köy gerçekleriyle özde şle ştirmeye çalı şmı ştır.

Emine Güleç, Enstitü’nün kurulu ş a şamasında, kız ö ğrencilerle ilgilenir. Fiziksel özelliklerinden pek bahsedilmez. Fakat Cemal Bey’in, Deli Dervi ş’in hatta içten içe Nuri Bey’in sevmesinden yola çıkarak, diyebiliriz ki, güzel bir kadındır. O da Cemal Bey’i sever ve ni şanlanırlar. Nuri Bey ise ona hiç açılamaz. Deli Dervi ş de Emine’ye delicesine tutkundur. Onu kandırmak için Sultan ile sürekli haber yollar. Hatta okunmu ş incir bile gönderir. Emine, muskaya, büyüye inanmadı ğı için, gülerek incirleri yer. Deli Dervi ş, Emine’yi gölde yıkanırken gözetler ve cinsel isteklerine gem vuramayarak onu kaçırır. Emine çok korkar, fakat Sultan’ın da sakinle ştirmesiyle sesini çıkarmaz. Sonunda, Sultan’ın Deli Dervi ş’i baltayla öldürmesinin ardından kurtulur.

Sultan

Sultan karakteri, Kemal Tahir’in romanlarında sıklıkla kar şıla ştı ğımız, cinsel kimli ğiyle romanda yer alan bir kadın kahramandır. Kurnaz, delice hareketleri olan ve istedi ği erkekle birlikte olan bir kadındır. Köyün E ğitmen’i Murat’ı gözüne kestirir ve onunla birlikte olmak ister. Murat her ne kadar mesle ğinden, köydeki konumundan, köyünde be ş aylık hamile bırakıp geldi ği karısından çekinse de, Sultan’a kar şı koyamaz.

Sultan’ın geçmi şiyle ilgili şu bilgiler verilir. On iki ya şındayken köyün yakı şıklı delikanlısı Kara Zülfü’yle evlendirilir. Bir süre sonra kocası Kızılırmak’ta bo ğulur. Sultan bu olaydan sonra aklını oynatır, da ğlarda gezmeye ba şlar. Bir müddet sonra kendini toparlar, fakat yine de delice hareketleri vardır. (s. 57)

Sultan, Murat’ın evli oldu ğunu bildi ği halde kendisini de nikâhlamasını ister. Bunu bilen Zeynel A ğa, onu kullanır. Onu Murat’ın yanına yollar ve köylülerle birlikte basarlar. Fakat Sultan için bu önemli bir olay de ğildir. Çünkü onun nasıl bir kadın

100 oldu ğunu herkes bilir. Sultan, ço ğu zaman Deli Dervi ş’in yanındadır. De ğirmen’de ona yardım eder. Deli Dervi ş’in arabuluculu ğunu yapar. Emine Güleç’e haberler getirip götürür. Fakat Emine’yi sever ve onu korumaya çalı şır. Deli Dervi ş Emine’yi kaçırdı ğında da, ona bir şey yapmaması için çok dil döker. Sonunda, çok sevdi ği Murat’ın vuruldu ğunu görünce baltayla Deli Dervi ş’i öldürür.

Sultan’ın fiziksel ya da ruhsal özellikleri hakkında bilgi verilmez. Sadece oynak, cilveli, etine dolgun bir kadın oldu ğunu belirtir. Batıl inançlara ve hurafelere çok fazla inanır.

Hanım Kuzu

Enstitüdeki kız ö ğrencilerden biridir. O enstitüye yazılınca, onu seven Yıldız da yazılır. Yıldız, geçen yıl Hanım’ı zorla kaçırmak istemi ş, fakat becerememi ştir. Hanım’ın da biraz gönlü vardır ama kaçmaya yana şmaz.

Yıldız; “ İmansız olur ama bu kadar mı olur? Kuzuymu ş… Hanım Kuzu… Kuzuya kurban olayım… Bildi ğimiz katır bu… (s. 199) der.

Hanım’ın en belirgin özelli ği inatçılı ğıdır. Yıldız’a inat etti ği gibi, abisine de, enstitüye gitme hususunda inat eder. İnatçılı ğının annesinden geldi ği söylenir.

Hanım hakkında pek bilgi verilmez. Enstitüde di ğer kızlarla birlikte yemek pi şirir ve i şlere yardım eder.

Yıldız’ın Annesi

Oğlunun, sevdi ği kız için enstitüye gitti ğini dü şünür. Bu yüzden de o ğlunu göndermek istemez. Çok yalvarır ama o ğluna söz geçiremez.

“Sana bey kızı alırım diledi ğin yerden… Gel vazgeç, akılsız, esdüdülere girmi ş karı, Ulaklara, gelir gelemez, geçtiiii.” (s. 166) dese de o ğlu onu dinlemez.

Yıldız’ın annesinin söyledi ği bu sözler, köylünün gözünde enstitülerin ne anlama geldi ğini ortaya koyar. Enstitüye giden bir kız, artık köy yerinde adı çıkmış, kimsenin gelin almayaca ğı bir kızdır. Ayrıca Devlet’in enstitüleri bo ş yere açmayaca ğı, bir çıkarı oldu ğu da dü şünür ve şöyle der:

“Bizim okuma nemize ah yavrum bizim yazma nemize?... Köy kâtibi olacaksın, köy kâtibi olup muhtardan küfür mü yiyeceksin gece gündüz? Gel vazgeç ah yavrum!... Rü şvetini versin baban, al kâ ğıdını geri… Eller, bir verirse, biz be ş verelim! Adama,

101 tuzsuz ya ğ mı yedirir bedavadan Osmanlı, avanak o ğlum, seni alıp gitmeyince… Osmanlı düzencidir. Bedavayla yere çalar köylü kısmını…” (s. 166)

Köylünün gözünde Devlet, hala Osmanlı’dır. Osmanlı ise düzencidir. Bu sebepten o ğlunun enstitüye gitmesini annesi hiç istemez.

Petek Elvan

Şirin Köyü’nden Enstitü’ye yazılan ikinci kızdır. Hanım’ın yakın arkada şıdır. Yıldız’ın da akrabasıdır. Onun Enstitü’ye yazıldı ğını gören Ökke ş de Yıldız ile birlikte Enstitü’ye yazılır. Ökke ş, Yıldız’ın yakın arkada şıdır. Bu yüzden Ökke ş’in, Petek’i almasını ister.

Petek’in fiziksel veya ruhsal portresi hakkında hiçbir bilgi verilmez. Onu da di ğer kızlar gibi, sürekli Emine Güleç’e yardım ederken görürüz. Çalı şkan, itaatkar bir kızdır.

Asiye Abla

Niyazi Çavu ş’un karısıdır. A ğzı iyi laf yapan, konu şkan bir kadındır. Bekir’in enstitüye gitmemesi için onunla birçok kere konu şur.

Romandaki birçok kadın karakter gibi, onun hakkında da ayrıntılı bir bilgi yoktur. Sadece oynak ve alımlı bir kadın oldu ğunu, Bekir’in onun hakkındaki şu dü şüncelerinden anlarız.

“Anam ya şında var ya bu kahpe… Yıpratamadı bunu Niyazi A ğam… Hele şu salıntıya hele!...” (s. 161)

Nazlı

Eğitmen Ömer’in karısıdır. Güleç yüzlü biridir. Henüz altı aylık bir çocu ğu vardır. Kocası kız ö ğrencilere ders verir. Asiye, bu konuda Nazlı’yı şüphelendirmeye çalı şır. Fakat o, kocasından emindir ve bunu da şöyle ifade eder:

“Erkek kısmına gözün görürken güvenmeli de ğil, kızlara katıp salınca güvenmeli…” (s. 167)

Elif İnce

Yamören Köyü’nden, E ğitmen Murat’ın te şvikiyle, enstitüye gelen kızlardan biridir. Zarif bir kızdır. Ö ğrencilerden Esef, onu be ğenir ve gizli gizli onu süzer. Bunu

102 fark eden Nuri Bey, “Sökmez benim gördü ğüm Elif’e!” (s. 229) diyerek, Elif’in karakterinin sa ğlamlı ğını dile getirir.

Güllü

Murat’ın Yamören Köyü’nden, getirdi ği ikinci kızdır. O da di ğer kızlar gibi yemek ve temizlik i şleriyle u ğra şır. Hakkında hiçbir bilgi verilmez. Sadece, erkeklerle ili şkiler hususunda Elif’e güvenen Nuri Bey, Güllü’ye pek güvenmedi ğini belirtir. Bu güvensizli ğin somut bir sebebi yoktur, sadece sezgilerden ibarettir.

2.10.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Karakoyun

Romanın ba şında, Genel Müdürlükte adı geçen bir kadındır. Fizik ö ğretmenidir. Ba şka bir ö ğretmen hakkında iftira atar. Bu sebeple ö ğretmen, mahkemede “komünist” olmakla yargılanır.

Şevket’in Karısı

Sultan’ın anlattı ğına göre, Deli Dervi ş kadına okunmu ş incir gönderir. Kadın incirleri yer yemez Dervi ş’in evine gelir ve aralarında bir ili şki ba şlar.

Feride

Eğitmen Murat’ın karısıdır. Feride üçüncü çocu ğunu be ş aylıkken dü şürdü ğü için kendini toparlayamamı ş ve Yamören’de kalmı ştır. Uysal bir kadın oldu ğu belirtilir.

Benli Nazmiye ve Güllü

Kemal Tahir’in “Çorum Üçlemesi” diye adlandırılan romanlarındaki ana karakterlerdendir. Burada bir kez Zilli Zöhre onlardan bahseder.

Hanım Kuzu’nun Annesi

Hanım’ın annesine benzedi ği, annesinin ise inatçı ve Osmanlı bir kadın oldu ğu söylenir.

Selimin Şaziye

Murat’ın, askerden döndükten sonra, bir müddet ili şkisi ya şadı ğı bir kadındır.

Kuru Şerife

Bekir’in annesidir. O ğlunun Enstitü’ye gitmesini hiç istemez.

103 Zilli Zöhre

Köyün delisidir. Her tarafına çan asar ve köyü dola şır.

Sabiha Gökçen Hanım

Zilli Zöhre, ondan “pantolonlu kız” diye söz eder.

Ummahan

Muhtar’ın karısıdır. Sadece adı geçer.

Zilli Zübeyde

Kerhane i şletti ği söylenen biridir.

104 2.11. DEVLET ANA 52

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Bacıbey (Devlet Ana)

Aslıhan

Bala (Balkız)

Lotüs

Liya

Şirin

Artemis Ana

Cinli Nefise

Hocana

Aşçıana

Gurgan Hatun

Popolina

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Pakize

Yusuf’un Karısı

Yah şi İmam’ın Karısı

Sütana

Hayma Hatun

Kosti Çavu ş’un Karısı

Fatma

Çingen Cariye

Deli Nazife

52 Kemal Tahir, Devlet Ana , 1. bs., İthaki Yayınları, İst., 2005.

105 2.11.1. Roman Hakkında

Devlet Ana romanı, Kemal Tahir’inen çok okunan romanıdır. İlk olarak 1968 yılında yayımlanan Devlet Ana , aynı yıl Türk Dil Kurumu tarafından da ödüllendirilmi ştir. Kemal Tahir bu romanında, o tarihe kadar yazdı ğı romanlarından daha farklı bir üslûp kullanmı ştır. Ayrıca, dü şüncelerini en iyi yansıttı ğı romanı olarak da de ğerlendirilir.

Kemal Tahir bu romanı yazmadan önce 13. yy. Bizansını, Selçuklularını, Mo ğollarını ara ştırarak 3000 sayfaya yakın not topladı ğını, gravür ve resim inceledi ğini, Anadolu Ahilik Te şkilatı’nı, o dönemdeki Asya ve Avrupa milletlerinin sosyal ve kültürel yapılarını ara ştırdı ğını, saz şairlerinin hayatlarını okudu ğunu, cönk defterlerini karı ştırdı ğını söyler. 53

Romanda, Osmanlı Devleti’nin kurulu şundan önceki Anadolu’nun durumu, Anadolu’daki beyliklerin, adaletli, güçlü ve güvenilir bir devlete duydukları ihtiyaç dile getirilir. Konya Sultanlı ğı’nın yıkılmasıyla birlikte, Anadolu’da ya şanan çalkantılı dönem ve Osmanlı Devleti’nin kurulu ş a şaması anlatılır. Roman altı bölümden olu şur.

2.11.2. Romanın Özeti

Ertu ğrul Bey, Sö ğüt’te Bitinya Uç Beyi’dir. Şeyh Edebâli ile birlikte, yıllardır, uçlardaki barı şı muhafaza etmek için çalı şmı şlardır. Bu sırada Kıbrıs Sen Jan Tarikatı’ndan kovulan Şövalye Notüs Gladyüs Sö ğüt dolaylarına gelir. Yanına Türkopol Uranha ve Ke şiş Benito’yu da alarak, burada karga şa çıkarmayı ve bu karga şadan faydalanmayı dü şünür. Ertu ğrul Bey’in sava ş atlarını kaçırmayı planlar.

Atları kaçırmaya gitti ği sırada, kar şısına çıkan ni şanlıları, yani Demircan ile Liya’yı ok atarak öldürür. Kullandı ğı oklar Karacahisar oklarıdır ve atları da Karacahisar’a sürer. Demircan’ın ölüsünü bulan Türkmenler, at izlerini takip ederek bu işi Karacahisarlılar’ın yaptı ğını dü şünür. Karacahisarlılar da Liya’nın ölüsünü bulunca, Liya’yı Demircan’ın öldürdü ğünü dü şünerek hesap sormaya gelirler. Birilerinin Karacahisarlılar ile Türkmenler’i birbirine dü şürmek istedi ği anla şılır.

Karacahisarlılar, Liya’nın karde şi Mavro’yu, Demircan ile ilgili yalan söylemeye zorlarlar. Karacahisarlılar’dan korkan Mavro, Türkmenler’e sı ğınır. Demircan’ın annesi Bacıbey, yani Devlet Ana, ona sahip çıkar. Molla olan küçük o ğlu

53 İsmet Bozda ğ, Kemal Tahir’in Sohbetleri , s. 82.

106 Kerim’i de abisinin öcünü alması için sava şçı olmaya zorlar. O günden sonra, Mavro ablasının, Kerimcan da abisinin öcünü almak için kılıç kullanma dersleri almaya ba şlarlar.

Uzun zamandır hasta olan Ertu ğrul Bey ölür ve yerine Osman Bey’i seçerler. Osman Bey olanların pe şini bırakmaz, Kamagan Dervi ş’ten kanlılarının kim oldu ğunu öğrenir. Babasının ve Edebâli’nin, yıllardır bozmak istemedi ği barı şı nasıl muhafaza edece ğini dü şünür. Rum ve Frenk tekfurların himayesindeki halkın eziyetlerini ve şikâyetlerini de çok iyi bilmektedir. Ayrıca Türkmenler de çok fakirdirler. Osman Bey, bütün bu sebeplerden dolayı buralarda yeni bir düzen kurmayı, adaletle ve güvenle herkesi kendine çekmeyi planlar. Şeyh Edebâli ba şta bu fikri kabul etmese de gördü ğü “ulu çınar” rüyasından sonra, Osman Bey’e izin verir ve onun çok yükselece ğini söyler.

Bu sırada Osman Bey, daha önce istedi ği, fakat Şeyh Edebâli’nin vermedi ği kızını, Balkız’ı yeniden istemeyi dü şünür. Şeyh Edebâli kızını istemeye gelmeleri için haber yollar. Osman Bey, Balkız’ı istemek için çok güvendi ği Eski şehir Sancak Beyi Ali şar’ı yollar. Balkız’da gözü olan Ali şar, Balkız’ı kendine ister. Osman Bey’e de Şeyh Edebâli’nin kabul etmedi ğini söyler. Osman Bey bu i şe bir anlam veremez ve tekrar reddedildi ği için çok kızar. Ali şar olayın iç yüzü ortaya çıkmadan Balkız’ı kaçırmayı planlar. Kimsenin Şeyh Edebâli’nin kızını kaçırmaya cesaret edemeyece ğini bildi ği için, o yöreyi iyi tanımayan Notüs Gladyüs ve Uranha’ya, be ş yüz altın vererek Balkız’ı kaçırtır. Tesadüfen yolda Osman Bey’in adamlarıyla kar şıla şırlar. Balkız kurtulur, adamlar kaçar. Bu sırada Kamagan Dervi ş’e fal baktırmaya giden Bacıbey, Kerim, Mavro ve Aslıhan da yolda bu olaya şahit olur. Aslıhan ile Balkız konu şunca, Ali şar’ın yalan söyledi ği anla şılır. Şeyh Edebâli, kızına ve Bacıbey’e olayı gizli tutmalarını, uçbeyi ile sancakbeyinin çatı şmasının iyi olmayaca ğını söyler.

Bu olaydan sonra Osman Bey’in, kendini mutlaka öldürece ğini dü şünen Ali şar, ondan önce davranmak ister. Mavro’yu Karacahisar’a teslim etmedi ğinden dolayı Osman Bey’e kızgın olan Karacahisar Tekfuru Filatyos ile anlaşır. Osman Bey ve birkaç adamını, ziyarete geldi ği konakta sıkıştırırlar. Mavro’yu teslim etmesini söylerler. Osman Bey kabul etmez. Mavro’nun artık Müslüman oldu ğunu söyler. Filatyos inanmayınca Mavro çıkar ve kendi iste ğiyle Müslüman olur. Bunun üzerine Mavro’yu öldürmeye çalı şırlar ve çatı şma çıkar. Ali şar Bey ölür. Mavro da, daha önceden şüphelendi ği, Kamagan Dervi ş’in falından sonra da, ablasının katili oldu ğuna iyice inandı ğı Notüs Gladyüs’ü gözünden yaralar. Notüs yaralanınca, herkes geri çekilir.

107 Bu olayın ardından Balkız ile Osman Bey evlenir. Fakat beylikler arasındaki gerginlikler iyice artmı ştır.

Yayla zamanı gelir. Sö ğütlüler, Domaniç’e göçmek için yola çıkarlar. Filatyos, Notüs Gladyüs, Ali şar, Ali şar’ın orta ğı Çudaro ğlu ve Pervane’nin yolda pusu kurdu ğu haberi gelir. Plan yaparak pusuyu kuranları da ğıtırlar. Artık bir şeyler yapma zamanının geldi ğini anlayan Şeyh Edebâli ve Osman Bey, Konya Sultanlı ğı’na durumu bildiren bir mektup yazarlar. Karacahisar ve Eski şehir’in tehlikesinden bahsederek yardım isterler. Mektubun kar şılı ğı geldi ğinde çok şaşırırlar. Çünkü Konya Sultanlı ğı da ğılmı ş, Argun İlhan ölmü ş, halk Mo ğol istilasına u ğramı ştır. Anadolu karı şmı ştır. Ne yaparlarsa artık kendi güçleri ölçüsünde yapacakları haberi gelir.

Hemen Filatyos’a baskın düzenlerler ve Filatyos’u öldürerek Karacahisar’ı alırlar. Böylece ilk zafer kolayca kazanılır. Di ğer tekfurlar bu olaydan rahatsız olurlar.

Bir yandan bu olaylar olurken, di ğer yandan da Orhan Bey, iki yıldır görmedi ği Yarhisar Tekfuru’nun kızı Lotüs ile kar şıla şır. Onu çok be ğenir. Lotüs’ün, babası ya şındaki Bilecik Tekfuru Rumanos ile zorla evlendirilece ğini ö ğrenir. Orhan Bey, Lotüs’e, kendisini bir sene beklemesini, daha sonra onu gelip isteyece ğini söyler. Karacahisar alındıktan sonra, Lotüs’ün, Rumanos ile evlenmeye razı olmadı ğı için kuleye kapatıldı ğı, Orhan Bey’in, gelip kendisini kaçırmasını istedi ği haberi gelir. Orhan Bey durumu babasına açar. Osman Bey, çok samimi oldukları Bilecik Tekfuru Rumanos’un kızı istedi ğini duyunca, kaçırma i şine razı olmaz. Orhan Bey de babasına kar şı gelemez.

Rumanos, Osman Bey’i dü ğününe davet eder. Dü ğüne götürülmek üzere hediyeler hazırlanır. Bu sırada, Harmankaya Tekfuru Köse Mihal’den gizli bir haber gelir. Rumanos’un dü ğününde Osman Bey’e tuzak hazırlandı ğını belirtir. Osman Bey’in güçlenip, beylik kurmasından korkan tekfurlar birle şirler ve Osman Bey’i yok etmeyi planlarlar. Orhan Bey bu i şe çok sevinir. Çünkü çok güvendikleri Rumanos’un düzenledi ği bu plandan dolayı, artık Lotüs’e kavu şabilece ğini dü şünür. Herkes sava şa hazırlanır. Dü ğün Kozpınar mevkiinde yapılacaktır. Bacıbey ve kadınlar, dü ğün esnasında hediye götürme bahanesiyle Bilecik Hisarı’nı alırlar. Osman Bey, Kozpınar’da bütün tekfurları bozguna u ğratır, tekfurlar kaçmaya ba şlarlar. Kaçan Notüs Gladyüs, Uranhu ve Pervane’nin pe şine düşerler. Bacıbey, öçlerini almaları için Mavro ile Kerim’i de yollar. Mavro ile Kerim Notüs ile Uranhu’yu bir handa kıstırır ve sava şarak öldürürler. Bacıbey bu haber üzerine şölen kurar. Fakat Kerim o gün,

108 Bacıbey’e kar şı gelerek sava ş giysilerini çıkarır ve tekrar mollalı ğa döner. Böylece Bilecik ve Yarhisar da alınmı ş olur.

Türkmenler’in adaletine güvenen ve tekfurlarından bıkmı ş olan İnegöl ve Atronos Hisarı köylüleri de, hisarlarını seve seve Osman Bey’e verirler. Ya şanan bütün bu karga şadan, aklı ve gücüyle galip çıkan Osman Bey, böylece Osmanlı Devleti’nin temellerini atmı ş olur.

2.11.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Bacıbey (Devlet Ana)

Devlet Ana, romanın ismiyle de bütünle şmi ş olarak çok güçlü, adaletli, güvenilir bir karakter olarak kar şımıza çıkar. Demircan ve Kerimcan’ın annesidir. Sözünden asla çıkılmayan, her dedi ğini yaptıran bir kadındır. Sadece o ğullarının de ğil, hemen hemen herkesin “ana” diye hitap etti ği biridir. Hatta Hristiyan Mavro bile, Sö ğütlüler’e sı ğınaca ğı zaman “Verme beni, Devlet Ana!...” (s. 201) diye seslenir.

Romanda Devlet Ana şöyle tasvir edilir:

“Rum bacılardan ba şkan seçildi seçieli, “Bacıbey” diye ça ğrılan Devlet Hatun, uzun boylu geni ş gövdesiyle sanki Sö ğüt’ü depreme vererek geliyordu. Körpeli ğinde ne kadar yakıcı güzel oldu ğu, iri kara gözlerinden, çekme burnundan, hiç örselenmemi ş etli dudaklarından belliydi. Ok atmakta, mızrak savurmakta, kılıç tutmakta, binicilikte de ğme sava şçılardan geri kalmaz, hele korkmazlıkta ço ğunu yaya bırakırdı. Kocası Rüstem Pelvan’ın, İnegöl tora ğına yapılan bir akında ölmesinden bu yana, büsbütün sertle şmi ş, Ertu ğrul Bey’den ba şkasını dinlemez olmu ştu.” (s. 120)

Bacıbey, Ertu ğrul Bey’den ba şkasının sözünü dinlemez ve onun ölümüne çok üzülür. Gelenek göreneklere sıkı sıkıya ba ğlı olan Bacıbey, her hareketini töreye göre düzenler. Ertu ğrul Bey’in ölümünden sonra yerine geçen Osman Bey’e de sonsuz bir saygıyla ba ğlanır.

Osman Bey, Karacahisar ve Bilecik Hisarı’nın alınması için yaptı ğı planlarda, hep Bacıbey’i ön plana koyar. Çünkü onun aklına ve gücüne çok güvenir. Bacıbey, nerde ne yapması gerekti ğini iyi bilen bir kadındır. Osman Bey, kadınları toplayarak Dervend Bo ğazı’na gitmesi emrini verince, erkekler gibi kollarını gö ğsünde çaprazlayarak e ğilir. Osman Bey bu teslimiyetten ve saygıdan çok etkilenir.

109 “Osman Bey, anası yerindeki Bacıbey tutup elini öpseydi ne bu kadar şaşırır, ne de bu kadar duygulanırdı. Bu selamda do ğruca yüre ğine dokunan erkekçe güven, hür bir insanın isteyerek ba ğlanı şı vardı.” (s. 454)

Bacıbey, kocasını bir akında kaybettikten sonra o ğullarını sava şçı olarak yeti ştirmek ister. O ğlu Demircan, istedi ği gibi iyi bir sava şçı olur. Fakat Kerim mollalı ğı seçer. Hiçbir zaman sava şçı olmak istemez. Demircan’ın öldürülmesinden sonra Bacıbey, Kerim’i sava şçı olmaya zorlar. Elbiselerini ve kitaplarını yakar. Kerim ses çıkaramaz. İstemeyerek de olsa kılıç kullanmayı ö ğrenmeye ba şlar. Kanlılar öldürülerek Demircan’ın öcü alınınca, Kerim bu sefer annesine karşı gelerek tekrar mollalı ğa döner. Bacıbey, o ğlunun kararının kesin oldu ğunu görünce, ses çıkarmaz.

Oğulları Devlet Ana’nın sözünden çıkamazlar. Çünkü onun ne kadar sert, dedi ğim dedik biri oldu ğunu bilirler. Demircan da bu yüzden çok sevdi ği Liya ile evlenemez. Çünkü Liya Hıristiyan’dır ve Bacıbey, Liya Müslüman olmadan evlenmelerine razı olmaz. Fakat Demircan öldükten sonra Hıristiyan Mavro’yu ba ğrına basar.

Her hareketini törelere göre ayarlayan Bacıbey, o ğlu Demircan’ın ölümünden sonra hiç a ğıt yakmaz. Çünkü o ğlu çıplakken arkadan oklanmı ştır. Onu görünce, Liya ile birlikte olduklarını, bu yüzden gafil avlandı ğını anlar. Törelerine göre böyle bir ölünün ardından a ğıt yakmanın uygun olmadı ğını söyleyerek, kimsenin a ğlamasına da izin vermez. Aklı ve bilgeli ği, evlat sevgisinin de önüne geçer.

Devlet Ana romanının genelinde, Anadolu’nun, o dönemde içinde bulundu ğu çalkantılı durum ve bundan dolayı da güçlü, güvenilir bir devlet arayı şı anlatılır. Devlet Ana karakteri de bir nevi aranılan bu devleti simgeler. Bundan dolayı da, Kemal Tahir’in 1968’e kadar yazdı ğı, hatta bu tarihten sonra yazaca ğı hiçbir romanında böyle bir kadın karaktere rastlamayız. O, daha çok kadınları, cinsel kimli ğiyle romanına almı ştır. Bu romanda ise, di ğerlerinden farklı olarak, cinsel kimli ğiyle ortaya koyulan hiçbir kadın karakter yoktur. Tabiî ki Kemal Tahir’in bu seçiminde, tarihî gerçekleri ele alan bir roman yazmasının, Osmanlı Devleti’nin kurulu şunu anlatmasının da büyük rolü vardır.

Diyebiliriz ki, Bacıbey, yani Devlet Ana karakteri, Kemal Tahir’in di ğer romanlarında yer alan kadın karakterlerden çok farklı bir yapıdadır.

110 Aslıhan

Kaplan Çavu ş’un kızıdır. Sö ğüt’e 10 ya şındayken gelmi ştir ve onu Bacıbey büyütmü ştür. Her gün Bey karısı Hayma Hatun’a yardıma gider. Sö ğüt’ün en güzel kızı diye bilinir. Babasına ve Bacıbey’e çok saygı duyar. Kerim’i eskiden beri be ğenir. Aslında Kerim de onu sevmektedir. Fakat molla oldu ğundan dolayı onunla pek ilgilenmez. Çünkü Aslıhan, babası gibi sava şçı biriyle evlenmek ister.

“Silah ustası Kaplan Çavu ş’un kızıyım ben, Tanrı tanık, beli kılıçlı olmayan, bizim e şiğimizi a şabilemez. Çünkü bizim soyumuzda, kılıç ta şımayanı erkek saymak yoktur.” (s. 122) der.

Kerim, annesinin zoruyla Kaplan Çavu ş’tan kılıç dersleri almaya ba şlayınca, Aslıhan onunla daha çok ilgilenmeye ba şlar. Bir müddet sonra da ni şanlanırlar. Artık Aslıhan, Kerim’in sadece ni şanlısı de ğil, sırda şı da olur. Her şeyini onunla payla şır ve onu çok sevdi ğini anlar. “Aslıhan, salt Demircan a ğasını de ğil, yarı bıraktı ğı mollalı ğa da çoktan unutturmu ştu.” (s. 346)

Kerim, Demircan’ın katillerini öldürdükten sonra ve Şeyh Edebali’nin yeni bir medrese açaca ğını ö ğrendikten sonra, çok sevdi ği mollalı ğa dönmek ister. Aslıhan’ın kendisini bırakaca ğından korkar. Fakat okumaya olan a şırı dü şkünlü ğünden dolayı her şeyi göze alarak, annesine de kar şı gelerek, tekrar mollalı ğı seçer. Aslıhan onun kararının kesin oldu ğunu görünce, bu sefer ses çıkarmaz ve onu böyle kabul eder.

Bala Hatun (Balkız)

Şeyh Edebâli’nin kızıdır. Osman Bey, babasına sormadan Edebâli’nin kızını istemi ş, bu yüzden de Şeyh Edebâli, 14 ya şındaki kızını küçük diyerek vermemi ştir.

Osman Bey ona “Balkız” diye hitap eder ve onu çok be ğenir. Osman Bey 35 ya şında olmasına ra ğmen, Balkız da onu çok be ğenir. Balkız’ın güzel oldu ğu söylenir fakat fiziksel özellikleri hakkında pek bilgi verilmez. Onun fiziksel özellikleri hakkında sadece şunlar söylenir:

“Edebâli’nin aslı Adanalı oldu ğundan ilk karısı Arap’tı. Belki de bu sebepten Balkız’ın iri kara gözlerinde aklı ba ştan alır bir derinlik, etli a ğzında erken olgunla şmı ş ate şli kadınlık vardı. Uzun boylu, ince belliydi.” (s. 175)

Balkız romanda, Sö ğütlüler’in kaderini de ğiştiren olaylardan birine de vesile olur. Eski şehir Sancakbeyi Ali şar Bey’in de Balkız’ı istemesi ve kaçırmaya kalkması

111 sebebiyle, Ali şar ve Osman Bey arasında bir tartı şma çıkar. Böylece beyler arasındaki çatı şmalar ba şlamı ş olur. Nihayetinde Balkız Osman Bey ile evlenir.

Balkız’ın en önemli özelli ği itaatkar olmasıdır. Hiçbir zaman büyüklerine kar şı gelmez. Babasının sözünden çıkmaz. Osman Bey’e de sadıktır.

Lotüs

Yarhisar Tekfuru Senyör Hrisantos’un kızıdır. Orhan Bey ile küçüklükten beri tanı şırlar. Orhan Bey’in yaylaya göçece ği sıralarda Lotüs, sütannesiyle birlikte Ke şiş Benito’yu ziyarete gelir. Lotüs’ün bindi ği at arabasındaki atlar ürker ve suya dü şer. Orhan Bey onları kurtarır. Lotüs’ün büyüdü ğünü fark ederek ondan etkilenir. Onun bu duyguları şöyle ifade edilir:

“Bu ye şilli ğin içinde, gök mavisinden ipek fistanı, Senyör Hrisantos’un biricik kızı Lotüs, ta şıdı ğı ürpertici adı gerçekten yadırgatmıyordu. “Domuz Benito Ke şiş bu adı, buna kerametinden mi bulup kodu, hay Allah!” Orhan merak etmi ş, bir gezginci Latin papazına sorup ö ğrenmi şti. “Lotüs”, her yiyen yabancıya, yurdunu unutturacak kadar tatlı, insanda akıl bırakmayacak kadar tutkunluk veren bir masal perisiydi. Lotüs papazı, ayrıca, “Mısır’ın ak nilüferine de Lotüs derler”, demi şti. Kıza şuncacıktan beri çiçe ğin Türkçe adıyla “Lülüfer” diye takılması bundandı.” (s. 430)

Lotüs a ğır ba şlı ve çok güzel bir kızdır. Orhan Bey, babasının onu zorla Bilecik Tekfuru’na verece ğini duyunca, Lotüs’e kendisini bir sene beklemesini söyler. Lotüs de Orhan Bey’i be ğenmektedir. Babası, Rumanos ile evlenmesi için zorlayınca, Orhan Bey’den kendisini kaçırmasını ister. Orhan Bey, arada Bilecik Tekfuru Rumanos oldu ğu için Lotüs’ü kaçırmak konusunda babasından izin alamaz. Fakat Tekfur’un tuzak kurdu ğu haberi gelince, sava şmaya gidilir. Sava ş kazanılır ve birçok hisar alınır. Romanın sonunda Orhan Bey’in Lotüs’e kavu ştu ğu net olarak belirtilmez fakat sava şın kazanılmasıyla Orhan Bey de Lotüs’e kavu şur.

Balkız ile Osman Bey’in sevgisinden sonra Sö ğütlüler’in kaderini de ğiştiren olaylardan biri de, Lotüs ile Orhan Bey’in sevgisi olmu ştur. Bu iki kadın sebebiyle ortaya çıkan karga şayı, Osman Bey kendi lehine çevirmeyi ba şarmı ş ve büyük bir devlet kurma yolundaki ilk adımlar atılmı ştır.

112 Liya

Karde şi Mavro ile birlikte bir han i şletir. Demircan ile birbirlerini yıllardır severler. Hıristiyan oldu ğu için Bacıbey onu gelinli ğe kabul etmez. Çok güzel bir kızdır. Hana gelen Notüs Gladyüs de onu çok be ğenir ve onu görünce şunları dü şünür:

“Liya, kocaman kara gözlerindeki derin acıma, kırmızı dudaklarındaki kibar gülümsemeyle tapılacak kadar güzeldi.” (s. 48)

Notüs Gladyüs, hana geldi ği gece, gizlice Liya’nın odasına gider, ona saldırır. Liya, zehirli oldu ğunu söyledi ği hançerle Notüs’ü korkutur ve odasından çıkartır. Notüs Gladyüs bunu gururuna yediremez. Demircan ile Liya’yı ormanda gördü ğü zaman, biraz da Liya’ya olan öfkesinden dolayı Demircan’ı öldürür. Liya’ya tecavüz ettikten sonra onu da öldürür.

Liya karde şine kol kanat geren, sevdi ğine sadık ve cesur bir kızdır.

Şirin

Osman Bey’in küçük cariyesidir. Aslıhan’ın da en yakın arkada şıdır. Sempatik, arkada ş canlısı bir kızdır. Hakkında pek fazla bilgi verilmez.

Bacıbey ile Bilecik Hisarı’nı almaya gittikleri zaman hisardaki adamlardan biri tarafından hançerlenerek öldürülür.

Artemis Ana

Lotüs’ün sütannesidir. Bebekli ğinden beri Lotüs ile birliktedir. Onu çok sever ve daima korur. Her zaman Loyüs’ün yanındadır. Ona her konuda yardımcı olur ve destek çıkar. Orhan Bey ile Lotüs’ün haberle şmelerini o sa ğlar.

Artemis Ana, adı gibi anaç bir kadındır.

Cinli Nefise

Kara gözlü, erkek gibi bir kadındır. Dede Korkut masalları anlatır. Osman Bey’in amcası Dündar Alp’in kızıdır. Açık saçık şeyler anlatmayı sevdi ğinden dolayı, “Sö ğüt’ün en utanmaz karısı” (s. 482) diye tanınır. Bacıbey ile Bilecik Hisarı’nı almaya giden kadınlar arasındadır.

113 Hocana

Eski şehir’de “Yılanı kamçı yapar ve de küp uçurur ünlü cadı karı” (s. 268) diye tanınır. Ali şar Bey onu, Balkız’a büyü yapması ve onu kandırması için tutar. Sık sık Balkız’ın yanına gider fakat onu kandıramaz. Onun, Osman Bey’i sevdi ğini ö ğrenir.

Romanlardaki arabulucu, çıkarcı nitelikteki kadınlardandır.

Aşçıana

Şeyh Edebâli’nin a şevinde, a şçılık yapan biridir. Balkız’a dü şkünlü ğü ile tanınır. Şöyle tasvir eldir:

“A şçıana sözünü sakınmaz Türkmen karılarındandı. Balkız’ı şuncacıktan kuca ğında büyütmü ş, kazasına belasına bunca yıl kanat germi şti. Bu dünyada sevdi ği, kızdı ğı her şey, Balkız’a göreydi.” (s. 180)

Gurgan Hatun

Dündar Alp’in büyük karısıdır. Romanda çok fazla yer almaz.

“İki metre boyu, gaga burnuyla, soyu tükenmi ş yırtıcı bir ku ş” (s. 407) gibidir. Yetmi ş ya şını a şkındır. Babası bir Mo ğol komutanı, annesi Gürcü soylusudur. Bu yüzden kibirli biridir ve Türkmenleri küçümser.

Popolina

Bilecik Hisarı’ndaki Kosti Çavu ş’un beslemesidir. On be ş ya şında olmasına ra ğmen, olgun bir kadın gibidir. Çavu ş’un adamlarından Panayot ile ni şanlıdır. Fakat Kosti Çavu ş ile de gizli bir ili şki vardır. O da aldatan kadınlardandır.

2.11.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Pakize

Orhan Bey 12 ya şındayken, aralarında bir ili şkinin oldu ğu söylenir. Bu yüzden de Ertu ğrul Bey onu köye yollar. Çünkü Hayma Hatun’un hizmetçisi olan bu dul kadın, oynak bir kadındır.

Yusuf’un Karısı

Adı belirtilmeyen bu kadın 17 yaşındayken Yusuf diye biriyle evlenmi ş, kocası evlendikleri hafta seferde ölmü ştür. Daha sonra bu kadın Ali şar Bey’in yanındaki Hophop Kadı ile birlikte olur.

114 Yah şi İmam’ın Karısı

Mavi gözlü bir kadın oldu ğu belirtilir. “Yah şi İmam’ın körpe karısı Çerkez’di. Hoca küçükten cariye alıp büyütmü ş, gebe kalınca nikâhlamı ştı.” (s. 119)

Sütana

Osman Bey’in sütannesidir. Konakta, Ertu ğrul Bey’in karısı Hayma Hatun’dan sonra gelir. (s. 352)

Hayma Hatun

Ertu ğrul Bey’in karısıdır. Kocasının hastalı ğına çok üzüldü ğü belirtilir.

Kosti Çavu ş’un Karısı

“Çalımlı, tombul” (s. 585) bir kadın oldu ğu belirtilir.

Fatma

Osman Bey’in küçük karısıdır.

Çingen Cariye

Ali şar Bey’in haremine aldı ğı bir kadındır.

Deli Nazife

Gurgan Hatun’un genç ya şta dul kalmı ş kızıdır.

115 2.12. KURT KANUNU 54

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Perihan

Gurbet Hala

Hayriye

Naciye

Semra Hanım

Gürcü Kızı

Cevriye

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Nadya

Hayriye’nin Halası

Halide Edip

Talât Hanım

Nesibe

Zekiye Hanım

2.12.1. Roman Hakkında

İlk olarak 1969 yılında yayımlanan Kurt Kanunu , Kemal Tahir’in, tarihî romanlarından biridir.

Üç bölümden olu şan roman, gerçek bir olaydan yola çıkılarak yazılmı ştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki “ İzmir Suikastı” ve suikastta adı geçen gerçek ki şilerin ya şam hikâyelerinden yola çıkılarak kaleme alınmı ştır.

Romanda, Yorgun Sava şçı, Esir Şehrin Mahpusu, Esir Şehrin İnsanları ’nda, vatanı kurtarmak adına birlik ve beraberlik içinde olan İttihat ve Terakkicilerin, aralarındaki ayrılıklar, çeki şmeler ve çıkar çatı şmaları ele alınır. Vatan kurtulmu ş, Cumhuriyet kurulmu ştur ama bu sefer de ki şiler arası çıkar çatı şmaları ortaya çıkmı ştır.

54 Kemal Tahir, Kurt Kanunu, 8. bs., Tekin Yayınları, İst., 2001.

116 Fethi Naci romanın konusunu şöyle özetler: “Kemal Tahir Kurt Kanunu’nda, İzmir suikastının hazırlanı şını, İttihatçıların temizleni şini anlatır; bu arada, Cumhuriyet’in ilânından İzmir suikastına kadar geçen dönemde CHP’nin icraatının ele ştirisini yapar ve Emin Bey’in ki şili ğinde ‘aydın sorumlulu ğu’ sorununu i şler.” 55

2.12.2. Romanın Özeti

Abdülkerim, Kara Kemal ve Ziya Hur şit eski İttihatçılar’dandır. Fakat Cumhuriyet kurulduktan sonra aralarında fikir ayrılıklarından olur. 1926 yılının Temmuz ayında Abdülkerim, Ziya Hur şit ve birkaç arkada şının, Mustafa Kemal’e ka şı İzmir’de suikast düzenleyeceklerini ö ğrenir. Ziya Hur şit eski mebuslardandır ve bu i ş için para almı ştır. Abdülkerim suikastın ne zaman gerçekle şece ğini beklerken Kara Kemal ile kar şıla şır. Onun bu suikasttan haberi olmadı ğını ö ğrenince, ortalıkta dola şmamasını, çünkü bu suikastı kendisinden bileceklerini söyler. Çünkü Kara Kemal, herkesin tanıdı ğı, eski İttihat ve Terakki Cemiyeti komitacılarındandır.

Kara Kemal önceleri kaçmak istemez. Daha sonra suikasttan polisin ve hükümetin haberi oldu ğu ö ğrenince, Abdülkerim ile birlikte Semra Hanım adlı bir tanıdıklarının evine gizlenirler. Gazetelerden haberleri takip ederler. Gurbet Hala da onlara dı şarıdan haberler getirir. Nihayet gazetelerde suikastçıların yakalandı ğı ve suçlarını itiraf ettikleri haberi çıkar. Bu sefer de yakalananların, kendilerinin isimlerini verip vermeyeceklerini beklerler. Gurbet Hala’nın getirdi ği haberlere göre, Kara Kemal’in bütün yakınları ve arkada şları sorguya çekilmektedir. Memlekette herkes suikastçıları lanetlemektedir. Kaçmanın yollarını aramaya başlarlar. Çünkü polis her yerde Abdülkerim ile Kara Kemal’i arar. Abdülkerim ile Kara Kemal, polisin eski İttihatçılardan ünlü Memetçe’yi bu i ş için görevlendirdi ği haberini alınca, Semra Hanım’ın çiftli ğine geçerler.

Bir süre çiftlikte kalırlar. Bir gün Abdülkerim, Şaban adında bir köylüyle tanı şır. Şaban’ın elinde foto ğraflarını görür ve onun kaçan suikastçıları, yani kendilerini aradı ğını ö ğrenir. Amacı, hükümetin suikastçıları yakalayanlara verece ği parayı almaktır.

Bu sırada Abdülkerim, Hayriye adında bir kadını da sürekli gözetler. Kendisi kadınlara dü şkün biridir, duydu ğuna göre Hayriye de, köydeki herkesle birlikte

55 Fethi Naci, 100 Soruda Türkiye’de Roman ve Toplumsal De ğişme , 2. bs., Gerçek Yayınevi, İst. 1990, s. 119.

117 olmaktadır. Bir gece Hayriye’nin yanına gider, birlikte olurlar. Hayriye, Abdülkerim’e, kendisini tanıdı ğını ve Şaban ile Sarı Çavu ş’un yarın sabah çiftli ği basacaklarını, kaçıp kurtulmasını söyler. Abdülkerim sabaha kar şı çiftli ğe gider, baskıncılara arkadan yakla şır. Birini bayıltır, Şaban’ı da vurur. Kara Kemal ile birlikte çiftlikten kaçarlar ve yolda ayrılırlar.

Kara Kemal bitkin bir vaziyette, çocukluk arkada şı Emin Bey’in kapısını çalar. Emin Bey’in kız karde şi Perihan, onu bu halde görünce, dayanamayarak eve alır. Emin Bey yıllar önce, İttihatçılardan da siyasetten de ayrılmı ştır. Fakat Kara Kemal’i ölüme göndermeye gönlü razı olmaz.

Emin Bey ile Kara Kemal, bu bekleyi ş sırasında uzun uzun konu şurlar. Osmanlı’nın yıkılı şından, kapitalist Batı’ya do ğru gidi şatımızdan, yabancıların ülkemiz üzerindeki gücünden ve oyunlarından bahsederler. Bu bölümde, Kara Kemal’in fikirleri daha net bir şekilde anla şılır. O, Takrir-i Sükûn Kanunu’nun çıkarılı şına, İstiklal Mahkemeleri’nin adaletsiz yargılamalarına kar şıdır. Kendisi de İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmı ş ve gıyabında idam cezası verilmi ştir. Kendisine savunma imkanı tanınmayaca ğını bildi ği için suçsuz olmasına ra ğmen kaçar. O, beklenen hürriyetin yine gelmedi ğini savunmaktadır. Köylünün, halkın öneminden ve halka dayalı bir Cumhuriyet’in gereklili ğinden bahseder.

Çemberin daraldı ğını fark eden Kara Kemal, Abuzer’i de yanına alarak yurt dı şına kaçmayı planlar. Bir gün Emin Bey’in evi basılır ve Kara Kemal yakalanaca ğı sırada silahıyla intihar eder. Bu olaydan sonra Emin Bey’i tutuklarlar, mahkemeye çıkarılır. Kız karde şi Perihan, daha önce hayatını kurtardı ğı mahkeme savcısına bir ka ğıt gönderir. Ka ğıtta, Kara Kemal’i kendisinin eve aldı ğı, abisinin bu olaydan haberi olmadı ğı yazılıdır. Bunun üzerine Emin Bey’i serbest bırakırlar.

Emin Bey uzun süre kendine gelemez. Kendisiyle hesapla şır. Kara Kemal’i kurtaramadı ğına üzülür. Bütün bu sıkıntılardan kurtuldu ğunu anda, bir gece yarısı, Abdülkerim kapısını çalar. Perihan kapıyı açar ve Abdülkerim’i görünce, Emin Bey’in ta şındı ğını söyleyerek kapıyı yüzüne kapatır. Abisinin yeniden aynı şeyleri ya şamasını istemez. Abisi gelenin kim oldu ğunu sorunca, önce söylemek istemez, abisi durumu anlayınca dı şarı çıkar her şeye ra ğmen “Emin Bey’i arayan arkada ş, ben buradayım!” (s. 273) diye ba ğırır ve mahalle bu sesle inler… Roman bu olayla sona erer.

118 2.12.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Perihan

Perihan karakteri romanın 3. bölümünde kar şımıza çıkar. Buna ra ğmen, Perihan’ın, romanda en fazla göze çarpan kadın kahraman oldu ğunu söyleyebiliriz. Çünkü romanın genelinde hep erkek kahramanları görürüz. Onun fiziksel özellikleri hakkında şunlar söylenir.

“Kırk ya şına girmek üzere olan, kusursuz güzel kadınların “ şahane” denilen ça ğındaydı. Bu ğday rengindeki yüzü kırı şıksız, gözleri kocamandı. Tepeden tırna ğa güzeldi ama etiyle kı şkırtıcı de ğildi.” (s. 174-175)

Perihan, Emin Bey’in kız karde şidir. Emin Bey’den yedi ya ş küçük olmasına ra ğmen her zaman abisini çekip çevirir. Emin Bey de buna göz yumar. Çünkü; “Perihan’ın biricik mutlulu ğu, kendine güveni, ya şamasının tek anlamıydı bu. “Akıllı abisini, çekip çevirmek…” (s. 172) Perihan, abisine çok dü şkündür ve onun her şeyiyle ilgilenir. Perihan’ın abisine olan dü şkünlü ğünün sebebi romanda şöyle anlatılır:

“Perihan, on yedisinde abisinin komitacı arkada şlarından bir doktorla evlendi ği zaman, ola ğanüstü ürkek, gözü gerçekten her şeye kapalı bir kızca ğızdı. Soka ğın ıssızlı ğından ne kadar korkarsa, kalabalı ğından da o kadar korkuyor, günün açık, ya da kapalı olu şundan, sessizlikten, fısıltıdan, ba ğırtılardan, karanlık ya da mehtaplı geceden hep aynı ürküntüyü duyuyordu. Ancak gölgede ya şayabilen bitkiler gibi, bir erke ğin arkasına sinerek tedirginlikten kurtulan kadınlardandı. Babaları erken öldü ğü için evlenene kadar Emin abisine sı ğınmı ş, evlendikten sonra da abinin yerini kocası almı ştı.” (s. 172)

Perihan’ın bu ruh hali çok uzun sürmez. Ya şadı ğı bir olayla de ğişir. Romanda, geriye dönü ş tekni ğiyle anlatılanlara göre, Perihan’ın kocası, 1907 yıllarının hızlı komitacılarındandır. Bir gün kocası evde yokken, kocasının komitacı arkada şlarından biri yaralı bir vaziyette eve gelir. Perihan adamı eve alır. Adamın kendini toparlaması be ş günü alır ve ancak be ş gün sonra evden ayrılır. Kocası bunu duyunca, karısına da arkada şına da güvendi ğini, fakat bu olaydan sonra bo şanması gerekti ğini söyler ve bo şanırlar. Perihan bo şanınca çok de ğişir, kendine güveni gelir. Bu olayın kendisini yıkmasına izin vermez. Kocasını da hiçbir zaman affetmez.

Emin Bey, Perihan’ın, 1. Dünya Sava şı’nda ölen eski kocasını hâlâ sevdi ğinden ve onu özledi ğinden şüphelenir. Çünkü Perihan, uzun zamandır ölüm ötesi hayatla

119 ilgilenmektedir. Ayrıca ruh ça ğırmaya merak sarmı ştır. Fakat Perihan, geçmi şine sünger çekmi ş ve kendisini abisine adamı ştır.

Emin Bey ona “Küçük Abla” diye hitap eder ve onun yi ğit bir kadın oldu ğunu dü şünür. Ayrıca çok merhametli bir kadındır. Evine bir komitacı almasından dolayı ba şına gelen kötü olaylara ra ğmen, Kara Kemal’i de yine eve o alır. Fakat romanın sonunda kapıya gelen Abdülkerim’i eve almaz. Çünkü abisine o kadar dü şkündür ki, abisinin yeniden ba şının belaya girmesini istemez.

Perihan karakteri, ailesine dü şkünlü ğüyle, terbiyesiyle, merhametiyle iyi bir ev kadınıdır. Aslında Kemal Tahir’in romanlarında, bu tür kadın kahramanlarla pek fazla kar şıla şmayız. Perihan, bu özellikleriyle bize, Yorgun Sava şçı ’daki Neriman’ı ya da Esir Şehrin İnsanları ’ndaki Nermin’i hatırlatır.

Gurbet Hala

Gurbet Hala, Kara Kemal’e saklandı ğı yerlerde, dı şarıdan haber getiren yardımsever, yaşlı bir kadındır. Kara Kemal’in, Niyazi adındaki bir arkada şıyla aralarındaki irtibatı sa ğlar. Çok fazla konu şmaz ve hakkında pek fazla bilgi verilmez. Hakkında verilen bilgiler ise şunlardır:

“Gurbet Hala, Çorumluydu. Ufak tefekti ama, tıkızdı. Korkusu arttıkça cesurla şır, en şaşırtıcı olaylar kar şısında, en akıllı, en so ğukkanlı erkekleri imrendirecek kadar sarsılmadan direnirdi. Bine ğine diledi ğini yaptıran, ba şta me şe sopası olmak üzere her çe şit kesici, delici, ate şli silâhlara gerçekten hakkını veren; Osmanlı karılardandı. Şişkin göz kapakları Tatarımsı suratına her zaman uykulu bir görünü ş verirse de, yakından tanıyanlar, korkunç dikkatinin aralıksız uyanık oldu ğunu bilirlerdi. Yüre ği, bile ğine kadar güçlüyse, dili de o kadar kesin açık, yerine göre, çok acı, yerine göre de çok alaycıydı.” (s. 86)

Gurbet Hala, Kara Kemal’i o ğlu gibi sever ve onun ölümüne çok üzülür.

Hayriye

Abdülkerim’in, çiftlikte saklandıkları zaman gördü ğü ve eski sevgilisi Naciye’ye benzetti ği bir kadındır. Kaçak kömür ta şıyan Sinoplu’nun karısıdır. Hakkında iyi şeyler söylenmez. Tanı ştı ğı herkesle ili şkisinin oldu ğu söylenir. Hamarat, cilveli ve güzel bir kadındır.

120 “Saçları koyu kumral… İnadına gür… Dola bile ğine sürü götür Kaf da ğına kadar… Bana mısın demez. Dayanıklı olur böyle karılar… Ho şlanır horlanmaktan… Ne demektir bu? Saçlarının teline kadar, istekli demektir.” (s. 112)

Abdülkerim, Hayriye hakkında bunları dü şünür ve onu uzun süre gözetler. Kocası evde yokken yanına gitmeyi planlar. Şaban adındaki bir köylü de onu cesaretlendirir. Şansını denemesini söyler. Bunun üzerine Abdülkerim bir gece Hayriye’nin yanına gider ve birlikte olurlar. Hayriye, Abdülkerim’e kendisini tanıdı ğını, Şaban ve Sarı Çavu ş’un sabaha kar şı çiftli ği basıp, onları öldüreceklerini söyler. Hayriye bunu, Abdülkerim’i be ğendi ği ve onu yi ğit bir erkek olarak gördü ğü için yapmı ştır. Abdülkerim de Hayriye’ye minnettar kalır ve e ğer hayatta kalırsa, bir gün mutlaka onu görmeye gelece ğini söyleyerek evden ayrılır. Hayriye böylece, Kara Kemal ve Abdülkerim’in kurtulmasına vesile olur.

Hayriye karakteri, evli olmasına ra ğmen ba şka erkeklerle birlikte olması ve cinselli ğiyle ön planda olması sebebiyle, bize, Kemal Tahir’in köy hayatını anlattı ğı romanlarındaki kadınları hatırlatır. Nitekim Hayriye de köyde yaşayan bir kadındır.

Naciye

Romanın ba şında kar şımıza çıkan Naciye, Ziya Hur şit ile suikast için İzmir’e giden Laz İsmail’in dostudur. Laz İsmail, onu, Karnıyarık Fati’nin randevu evinden çekip almı ş ve eve kapatmı ştır. Güzel, cilveli, oynak bir kadındır. İstanbul’da herkes onu “ Ballı Naciye” diye tanır. Abdülkerim de onu be ğenmektedir, fakat yanına yakla şamaz. Laz İsmail İzmir’e gidince, o da Naciye’nin evine gider. Naciye onu üç gün bırakmaz. Erkek dü şkünü bir kadındır. Abdülkerim birçok kadınla birlikte oldu ğunu, fakat onun gibisini görmedi ğini söyler.

“Bu Naciye kudurganı gibisi, hayır, listede yok... Belâ bu… Düpedüz afat ve de erkek yamyamı…” (s. 27)

Semra Hanım

Kırk ya şlarında dul bir kadındır. Abdülkerim onu eskiden beri tanır ve saklamak için onun evine giderler. Uzun süre Semra Hanım’ın evinde kalırlar, sonra da çiftli ğine giderler. Semra Hanım, onlara her zaman iyi davranır ve korkusuzca onları saklamaya devam eder. Nerde ne yapaca ğını bilen, a ğırba şlı ve misafirperver biridir. Ayrıca müzi ği de sever ve iyi ud çalar. Bir zamanlar Abdülkerim ile de ilişkisi olmu ştur. Kara Kemal onu görünce, hakkında şöyle dü şünür.

121 “…Semra Hanım, zannetti ği gibi, alık saraylılardan de ğildi. Zekâ gösterisine yeltenmemi ş, çokbilmi şlik taslamamı ştı. Ne alıkça kasıntılı, ne de şımarıkça suluydu. Abdülkerim’le ilintisini, yalancı karı-kocalı ğın sırna şıklı ğına dökmedi ği gibi, arada cinsel bir alı ş-veri ş bulundu ğunu saklamamı ştı. İnceydi, duyguluydu… Sofrasından, bakı şlarla, tek kelimelerle kusursuz servisten, yakın çevresine, saygı, sevgi, ba ğlılık verdi ği belliydi.” (s. 69)

Kara Kemal’in dü şüncelerinde de açıkça görüldü ğü üzere, Semra Hanım zengin, fakat mütevazı bir hanımdır. Onun da, romandaki di ğer kadın karakterler gibi pek fazla konu şturulmadı ğını görürüz.

Gürcü Kızı

Abdülkerim’in çiftlikte tanı ştı ğı Şaban’ın karısıdır. Hakkındaki bilgileri sadece Şaban’ın a ğzından ö ğreniriz. Bu karakteri romanda bizzat görmeyiz ve ismi de belirtilmez. Şaban karısı için şunları söyler:

“Saçlar topukta bir Gürcü kızı ki, yüzüne bakamazsın, gözlerin kama şır. Otuzu çoktan a ştı, ama duymasın, benim hesapça kırka yana ştı, hamam dönü şü görsen, on dördünde kız ehli kızla de ğiştirmezsin!” (s. 124)

Bu güzel kadının tek bir kusuru vardır: O da kısırlık! Bu yüzden kocasını kendi eliyle genç bir kızla evlendirir ve bu kızın üç çocu ğu olur.

Cevriye

Şaban’ın küçük karısıdır. Kurnaz bir kadındır. Hatta kaçak komitacıları yakalayanlara hükümetin para verece ğini duyunca, kocasına kaçakları yakalama fikrini de o verir.

2.12.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Nadya

Abdülkerim’in, İstanbul’da bir birahanede gördü ğü, sarı şın, güzel bir kadındır. Camgöz Halil, onun gerçekten prenses oldu ğunu ve Osmanlı erkeklerini çok be ğendi ğini söyler.

122 Hayriye’nin Halası

Hayriye’nin anlattıklarına göre; “Küp uçuran cadılardan… Yedi köyün bi doktoru ki elli yıldır köyde do ğanların ebesi… Bu kapıdan sı ğmaz ve de benim diyen Pelvan bile ğini tutamaz.” (s. 150)

Halide Edip

Sadece adı geçer. “ Zeyno’nun O ğlu ” romanını yakında tefrika edece ği söylenir.

Talât Hanım

Hacı Yunus Efendi’nin karısıdır. Modern, Avrupalı bir kadındır.

Nesibe

Doktor İlhan Bey’in dul baldızıdır.

Zekiye Hanım

Perihan’ın kom şusudur.

123 2.13. BÜYÜK MAL 56

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Emey

Nefise

Yanı ğın Cennet

Toprak Hatun

Saray Abla

Petek

Benli Nazmiye

Günah Bibi

Elif

Güllü

Kuzucu Hasibe

Agavni

Semizin Yemi ş

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Karakola Yürüyen Kadınlar

Sülük’ün İli şkisi Olan Kızlar

Çerkez Kızı

Cemile

Polis Cihangir Efendi’nin Kızları

Selvi Hanım

Boz Kadir’in Annesi ve Karısı

Şirin Hanım

Fati

56 Kemal Tahir, Büyük Mal, 2. bs., Adam Yayınları, İst., 1995.

124 2.13.1. Roman Hakkında

Kemal Tahir’in “Çorum Üçlemesi” diye bilinen romanlarının üçüncüsü olan Büyük Mal ’da, Çakır Kahyalar sülalesi ve bu sülalenin etrafında olan insanların ba şından geçen olaylar anlatılır.

İlk kez 1970 yılında yayımlanan bu roman, günümüze kadar farklı yayınevleri tarafından yayımlanmı ştır.

Üç bölümden olu şan romandaki olaylar, çıkar çatı şmaları ve yasak ili şkilerden olu şan bir entrikalar zinciri gibidir. Romanın genelindeki asıl çatışma, Çakır Kahyaların Kenan Efendi ile bu sülaleden topladıklarıyla zengin olan Emey Hanım arasında geçer. Romanda, Anadolu’daki a ğalık sistemi ve bu sistemin i şleyi şi ortaya koyulur.

2.13.2. Romanın Özeti

Yedi Çınar Yaylası ’nda genç ve güzel bir kadın olan Emey, artık ellili ya şlara gelmi ştir. Kocası Abuzer ölmü ş, yaylanın ba şına Sülük Bey geçmi ştir. Abuzer’in zekasını ve Emey’in kadınlı ğını kullanarak elde ettikleri zenginlikle, artık Çorum’da sayılıp sevilen bir aile olurlar. Kenan da kumarda kaybetti ği zenginli ğini, dostları olan Ermeni Kirkor’un göç etmesiyle ondan kalan mallara konarak yeniden elde eder. İki aile de çok zengindir ve bu yüzden aralarında çeki şmeler ba şlar.

Kenan bir plan yapar. Sülük Bey’in sa ğda solda, Mustafa Kemal ile İsmet Pa şa’nın aralarının açıldı ğını söylemesi ve İsmet Pa şa taraftarlı ğı yapmasını fırsat bilerek, Sülük Bey hakkında bir suikast yalanı uydurur. Sülük Bey, yanındaki iki çobanın da şahitli ğiyle, Mustafa Kemal’e suikast hazırlı ğı yapmaktan nezarete atılır. Herkes bu i şi, Kenan’ın düzenledi ğinin farkındadır. Olayların büyümesini istemeyen ve Kenan’ın gücünün farkında olan Emey Hanım, Kenan ile konu şmaya gider. Gençlik yıllarında bir ili şki ya şadı ğı Emey’i hâlâ be ğenen Kenan, ona evlenme teklif eder. Kendisiyle evlendi ği takdirde Sülük Bey’i nezaretten çıkaraca ğını söyler. Emey, bunun do ğru olamayaca ğını, aralarındaki dü şmanlı ğın bitmesi için akraba olmalarını önerir. Kenan’ın kızı Nefise’yi, Sülük Bey’e ister. Kenan kızını vermeyi kabul eder. Sülük Bey nezaretten çıkarılır ve Nefise ile evlenir.

Sülük Bey, akıllı bir adam de ğildir, Emey’in sözünden de hiç çıkmaz. Bu yüzden Nefise ile evlenir. Emey bu evlili ği kendi çıkarları için ister. Kenan’ın ya şlı oldu ğu için yakında ölece ğini, ba şka çocu ğu olmadı ğı için de bütün malların kendilerine kalaca ğını dü şünür.

125 Bu sırada Sülük Bey’in iki adamı Zülfü ile Genç Osman, esrar kaçakçılı ğı yaparken yakalanır ve hapse atılır. Çalık Kerim’in de araya girmesiyle Sülük Bey onları hapisten çıkarır. Zülfü, Sülük Bey’in en güvendi ği adamıdır. Nefise’nin evlenmeden önce aralarında gizli bir ili şki vardır. Zülfü hapisten çıkınca yine Nefise’nin pe şine dü şer. Bu ili şkiden Kenan Efendi’nin haberi olur. Zülfü’yü gizlice yanına ça ğırır ve aralarında geçen mektupla şma olayından haberdar oldu ğunu, Nefise’yi gelip isteseydi kendisine verebilece ğini söyler. Sülük Bey öldü ğü takdirde kızını yine kendisine verebilece ğini belirtir. Kenan’ın maksadı, Sülük’ü ortadan kaldırıp, kızına dü şecek mallar sayesinde Yedi Çınar Yaylası’nı yeniden elde edebilmektir. Zülfü bunlara inanır ve Sülük Bey’i bir gece gizlice öldürür. Sülük Bey’in akrabaları olan göçmenler ve onu sevenler ayaklanır. Bu i şi Kenan’ın yaptı ğını dü şünürler ve onun idam edilmesini isterler. Kenan, herhangi bir delil olmadı ğı için serbest bırakılır.

Bu olaylar olurken, Nefise de göçmen mahallesinin en yakı şıklı delikanlısı olan Civan şah’a a şık olur ve onunla gizli gizli bulu şur. Zülfü bu il şkiyi ö ğrenir ve Civan şah’ı da vurur. Civan şah yaralanır, bir müddet sonra iyile şir. Nefise ona sık sık para yollar. Onunla Ankara’ya kaçıp, orada ya şamak ümidiyle Emey’e miras davası açar. Hakkına dü şen payı almak ister. Emey ise, Sülük Bey’in ölümünden sonra yıkılan otoritesini ve kaybedece ği malları dü şündükçe çılgına döner. Çünkü yıllarca birçok erkekle birlikte olarak elde etti ği bunca varlı ğın, böyle bir anda da ğılıp gitmesini içine sindiremez. Artık tahammülü kalmaz ve olanların sorumlusu olarak gördü ğü Kenan’la hesapla şmaya gider. Kenan ile sokak ortasında kar şıla şırlar ve onu orada öldürür. Kenan ile Emey arasında oynanan gizli oyun, Kenan’ın ölmesiyle son bulur.

Çakır Kahyalar sülalesi, Yedi Çınar Yaylası ’nda Emey’e kaptırdı ğı variyetini, Büyük Mal’da bin bir oyunla geri alır. Fakat bu zafer, Kenan’ın ölmesiyle son bulur.

2.13.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Emey

Yedi Çınar Yaylası ve Köyün Kamburu romanlarında, kocası Abuzer’in zengin olabilmek u ğruna gençli ğini ve güzelli ğini kullandı ğı bir kadın olan Emey, bu romanda daha aktif konumdadır. Artık kullanılan bir kadın de ğil, iktidarını koruyabilmek uğruna ba şkalarını kullanmassnı ö ğrenmi ş bir kadındır. Ya şı ve konumu itibariyle çevresindeki herkes ondan çekinir. “Yayla Padi şahı” Sülük Bey olarak görünse de, onu yöneten,

126 idareyi elinde tutan Emey’dir. Herkes geçmi şini bilmesine ra ğmen gücünden dolayı ona saygı duyar.

“Elli ya şına girdi ği halde gövdesinin yuvarlaklıkları tıkızlı ğını koruyor, arkadan görünü şü körpe-oynak bir geline benziyordu. Ya şlandıkça çarpıcı güzelli ğine içi bayıltan bir a ğdalanma gelmi şti. “Çakır gözlerine arada bir baygınla şma olur ki can alır. Kocamadı gitti bu bizim Emey anamız…” Vaktiyle Çorum’u alt-üst etmi şti Emey’in güzelli ği… Salt erkekleri de ğil, ablacı karıları da yakmı ş kül etmi şti.” (s. 16)

Bu cümlelerle Emey’in, ya şlanmı ş olmasına ra ğmen yine de güzelli ğini korudu ğu belirtilir. Bu yüzden de eskiden beri Kenan’ın onda gözü vardır. Emey için, “Ulan hiç kocamamak olur ama, bu kadar mı olur!” (s. 141) diye dü şünür. Geçmi şte ya şananlara ra ğmen onunla evlenmeyi bile dü şünür. Fakat Emey kabul etmez.

Eserde Emey’in güzelli ğinden sıkça bahsedilir. “Elli ya şına vardı ğı halde, al yanaklı ablakça yüzü körpe gelin kadar taze, çatık ka şlarının altında uzun kirpikli iri gözleri şaşılacak kadar canlıydı…” (s. 11) sözleriyle gençli ğindeki güzelli ğini muhafaza etti ği belirtilir.

Bu romanda, Emey karakterinin en belirgin özelli ği, anaç bir kadın olmasıdır. Onca varlı ğı çekip çeviren, Sülük Bey’i ve çevresindeki herkesi yöneten bir kadın konumundadır. Tek maksadı ise, varlı ğını ve gücünü koruyabilmektir. Zira bu konuma kolay kolay gelmemi ştir. Her ne kadar geçmi şi ortaya döküldü ğünde, yüzünün ak oldu ğunu söylese de Kenan ona geçmi şini hatırlatıverir:

“Yüz aklı ğı, imansız kahpe, E şkıya Musa Çavu ş denilen âdem ejderhasına kendini paralattı ğın mıdır? Ardından, herifi tutturdu ğun candarma komutanı tıfıl te ğmen… Nice nice tahsildarlar… Kolcu ba şılar… Tütün kaçakçılarından Karadeniz yalısının Laz u şakları, Düzce-Hendek Çerkezleri… Sayısı belirsiz hoyratlar… Duydu ğum do ğruysa, Narlıca’nın kötü Çalık Kerim’i…” (s. 153)

Emey, ya şadı ğı bunca çıkar ili şkisinden sonra elde etti ği zenginli ğini, elbette ki canla ba şla muhafaza etmeye çalışır. Bu yüzden de Kenan’ın oyunlarına kar şı çe şitli taktikler geli ştirir ve onunla kapı şmamaya çalı şır. Daima ona kar şı yumuşak ba şlı olur. Fakat Kenan’ın Sülük Bey’i öldürtmesinden sonra, mallarını ve gücünü kaybedece ğini anlayan Emey, bu fikre katlanamaz ve sonunda Kenan’ı öldürür. Roman Kenan’ın ölmesiyle son bulur. Emey, gücünü koruyabilme içgüdüsüyle yaptı ğı bu i şin sonunda,

127 sonuç ne olursa olsun öcünü alabilmenin mutlulu ğunu ya şar. Roman, Kenan’ın ölüsüne bakakalan Emey hakkındaki şu sözlerle son bulur:

“Emey Hanım, yüzünün bütün çizgileri silindi ğinden gençle şip güzelle şmi ş, bakı şlarına oynak kadınların kı şkırtıcı baygınlı ğı gelmi şti. Mutlulukla gülümsüyordu.” (s. 420)

İhtirasına ve para hırsına yenik dü şen Emey, i şledi ği suçun farkına bile varmaz.

Nefise

Hacı Kenan’ın kızıdır. Fiziksel ve ruhsal özelliklerinden pek bahsedilmez. 20 ya şında bir genç kızdır ve Kenan’ın tek çocu ğudur. Bu yüzden, onunla ili şkisi olanlar, genelde Nefise’den çok ona kalacak mirasla ilgilenirler.

Sülük Bey ile evlenmeden önce gizli gizli Zülfü ile bulu şur. Nefise kendisini kaçırmasını ister, fakat Zülfü, Hacı Kenan’dan korktu ğu için buna cesaret edemez. Zülfü hapse girince de Nefise, Sülük ile evlenir. Zülfü hapisten çıkınca yine Nefise’nin pe şinde dolanır. Fakat Nefise ona yüz vermez. Zülfü, bu i şten şüphelenir. Kendisiyle ilgilenmemesinin sebebini sorunca şöyle der: “Gönül e ğledik az biraz Dilâver Pa şa’nın Zülfü Bey… Neden dersen beni şuncacıktan ablacılı ğa alı ştırdı Benli Nazmiye Ablam… Ben herif kısmından anlamam ki hiç bir şey…” (s. 190)

Benli Nazmiye, Kenan’ın dostu olan ve e şcinsel ili şkilerde de bulunan bir kadındır. Nefise ise, küçüklükten beri onunla aynı evde büyür. Çalık Kerim’in Petek de onun hakkında “ablacı” oldu ğunu dü şünür. Çalık Kerim’in Petek, onu görür görmez, “Yollu senin gelin, kız Emey, kitap çarpsın bunu alı ştırmı ş Benli Nazmiye, dene de bak!” (s. 181) der.

Yedi Çınar Yaylası ’nda Benli Nazmiye ile Güllü arasındaki bir ili şkiden bahsedilir. Bu romanda ise, bu iki kadının dı şında Nefise, Petek ve Emey hakkında da bu tür imalarda bulunulur. Kemal Tahir’in romanlarında, özellikle de köy hayatını ele aldı ğı romanlarında, e şcinsel oldu ğu belirtilen karakterlerden söz edilir. Bu romanda ise bu tür ili şkilerden sıkça bahsedilir. Hem kadınlar hem de erkekler arasında bu tür il şkilerin fazlaca ya şandı ğı net bir şekilde ortaya konmasa da ima edilir. Pıravanın Mıstık’a tecavüz edilmesi olayında da açıkça ortaya koyulur.

Nefise’nin Sülük ile arası hiçbir zaman iyi olmaz. Zaten Sülük Bey de epeyce ya şlıdır. Sülük’ün ölümünden sonra Nefise, Civan şah adlı okumu ş bir gence a şık olur.

128 Civan şah çok toy, ürkek, kız görünümlü ve çok yakı şıklı bir gençtir. Onunla sık sık bulu şurlar. Zülfü bunu ö ğrenince deliye döner. Çünkü Nefise ile evlenebilmek ümidiyle Sülük Bey’i öldürmü ştür. Bu sefer de Civan şah’ı ortadan kaldırmak ister ve onu vurur. Civan şah yaralanır ve hastaneye kaldırılır. Nefise sık sık ona para yollar ve iyile şince birlikte Ankara’ya gidecekleri haberini yollar. Nefise, bu gence gerçekten a şıktır ve her şeyini onun u ğruna harcamaya hazırdır. Bu tutkulu a şkı, Civan şah’ta göremeyiz. O da Nefise’nin maddi gücünden etkilenir. Çünkü çok fakirdir ve bu ya şa kadar da Sülük Bey’in sayesinde okumu ştur. Okuluna devam edebilmesi için Nefise iyi bir fırsattır.

Bu ili şkinin neticesi romanda belirtilmez. Onların Ankara’ya kaçma planlarıyla roman son bulur. Nefise karakteri roman boyunca zenginli ği sebebiyla ilgi duyulan bir kadın olmaktan kurtulamaz. Kendisini gerçekten seven birini bulamaz.

Yanı ğın Cennet

12 ya şındayken, köylüleri tarafından evlendirilmi ş, kısa bir süre sonra kocası ölünce de kötü yola dü şmü ş, güzel bir kadındır. Çorum’da herkes onu tanır ve herkesle birlikte olur. En sonunda Genç Osman onu himayesine alır ve yanına kimseyi yakla ştırmaz. Yine de herkesin gözü ondadır. Çalık Kerim onun için şöyle der:

“…bu Çorum topra ğına, şimdiye dek böyle yakıcı kahpe hiç gelmemi ştir, bana sorarsan gelece ği de hiç yoktur. Bak gör, “ Şu Narlıca’nın domuz Çalık’ı dediydi.” demez misin? Bu kahpe buralarda çok oyunlar çıkarsa gerektir ve de çok canlara kıyıp nice nice ocaklar söndürse gerektir.” (s. 174)

Genç Osman hapse girince, onun en yakın arkada şı Pıravanın Mıstık, Cennet’in pe şine dü şer. Sözleriyle ve parasıyla onu kandırmaya çalı şır:

“ Kız sen bu yakıcı güzellikle padi şahın sarayına yara şırsın ki, sultan hanımlı ğa yara şırsın. Fıkara İstanbul’u ate şe verdi ğin de cabasıdır.” (s. 230) der.

Cennet ona hiçbir zaman kanmaz. Çünkü “Genç Osman’ı hem gerçekten seviyor hem de gözü karalı ğından korkuyordu adamakıllı…” (s. 231) Genç Osman kendisi hapisteyken, biriyle ili şkisi oldu ğunu duydu ğu takdirde Cennet’i öldürece ğine yemin eder. Bir gece Pıravanın Mıstık, Cennet’in evine gelir ve onu zorlar. Cennet eline bir bıçak alarak, kendisini öldürece ğini söyler. Bunun üzerine Mıstık gider. Genç Osman hapisten çıkanca bu olayı duyar ve Mıstık’ın cezasını verirler.

129 Cennet her ne kadar kötü yola dü şmü ş bir kadın olsa da sevdi ği erke ğe sadık kalmasını bilen, kar şıla ştı ğı güçlüklerle ba ş edebilen bir kadındır.

Toprak Hatun

Civan şah’ın annesidir. Ya şlı ve hasta bir kadındır. Göçmen Mahallesi’de Osmanlı bir kadın olarak tanınır ve sözü dinlenir. Eserde şöyle tasvir edilir:

“Uzun boylu, iri gövdeliydi. Ya şlandıkça etlenmi ş, bir yi ğitken on yi ğit olmu ştu. Sopayı de ğme Kürt çobanlarından daha yaman savurdu ğu, öfkeye binerse, üç-be ş kopu ğu adam hesabına almadı ğı biliniyordu.” (s. 336)

Toprak Hatun, tek o ğlu olan Civan şah’a çok ba ğlıdır. En büyük dile ği onu okutmaktır. Göçmenler arasındaki birlik ve beraberli ği sa ğlayan, sülalesine dü şkün bir kadındır. Göçmenlere akraba olan ve her fırsatta onlara yardım eden Sülük Bey’in öldürülmesini de hiç hazmedemez. Bu yüzden kadınları ayaklandırır. Hükümete hesap sormak için yürüyü ş yaparlar.

“Sertti. Sertli ği, arada bir cin tutmasından gelse gerekti. Çabuk a ğladı ğı halde öfkesi kolay basılmamakta, çok küçük olaylarda kine dönüp uzun uzadıya sürüp gitmekteydi.” (s. 327) sözleriyle dinamik bir karakter oldu ğu ortaya koyulur.

Sülük Bey’in ölümüne sebep olan Kenan’a kin besler. Bu yüzden, Emey’in öcünü almasında ona yardımcı olur ve silah temin eder.

Saray Abla

Nefise’nin sık sık yanına gitti ği bir kadındır. Civan şah ile de bu kadının evinde bulu şurlar. Dedikoduyu ve arabuluculu ğu seven bir kadındır. Kocası Zebun Dervi ş’in “o ğlancı” olması sebebiyle, Saray da Çorum’daki birçok erkekle birlikte olur. Bunlardan biri de Zülfü’dür. Kocası bu ili şkinin farkındadır, fakat ses çıkarmaz.

Bu kadının bir di ğer özelli ği de parayı çok sevmesidir. Bu yüzden Hacı Kenan’ın evindeki bütün kadınları çok kıskanır. “Evet, kendi rahatlı ğı bir bakıma onlarda yoktu, keyfince, hiç ürküntüsüz hovarda ta şımak rahatlı ğı… Buna kar şılık Hacı Kenan’ın variyetini, bu variyetin karılara verdi ği debdebeyi gözü götürmüyordu.” (s. 294) sözleriyle onun bu özelli ği dile getirilir.

130 Petek

“Petek kırk be şini geçti ği halde hemen hiç bozulmamı ştı. “Nefise gibi be ş-on körpeyi ku şağından çıkarır ki, a ğzının tadını bilen herife otuz yerde dokuz araba ot yoldurur. Şunda, üç çocuk do ğurmu ş kart karı görüntüsü hiç var mı? Nice kız o ğlan kızlardan tıkız… Şuncacık pörsümeyi şine, hey koca Tanrı, en demeli?” (s. 170)

Petek romanda bu sözlerle tasvir edilir. Köyün Kamburu ’nda sıkça adı geçen bu karakter, burada daha fazla Emey ile olan dostlu ğundan dolayı anılır. Emey dertle şmek için sık sık onun yanına gider. Bu yüzden onlar hakkında dedikodu bile olur. Bir tek Sülük Bey onun için iyi şeyler dü şünür. “… şimdiye dek ete ğini şuncacık kirletmemi ş Osmanlı avratlardandır…” (s. 212) der.

Kocası Çalık Kerim ise, onun hakkında çok daha farklı şeyler dü şünür. “Petek kahpesinin çoktandır erkeklerle ilintisi kalmadı ğına, üç dört yıldır, ablacılı ğa giri şti ğine emindi.” (s. 170) O da romanlarda kar şıla ştı ğımız e şcinsel kadınlardandır.

Benli Nazmiye

Nazmiye, Çakır Kahyaların Ömer Efendi’nin dostu olarak kona ğa gelmi ştir. Ömer Efendi ölünce de o ğlu Kenan’ın dostu olarak konakta ya şamayı sürdürür. Artık biraz ya şlanmı ştır fakat hâlâ kurnazdır. Çevresinde olup biten her şeyden haberdardır.

“Benli Nazmiye nasıl bir Benli Nazmiye olmalı ki, yedi vilâyet topra ğındaki hovardalıkları ossaat sezmeye ve de girdisini çıktısını ossaat bilip aklına yazmaya …” (s. 189)

Nazmiye karakteri romanda, ya şadı ğı çarpık ili şkilerle dikkati çeker. “Benli Nazmiye çoktandır ablacılı ğa vurmu ş, heriflerden el çekip Hacı Kenan’a basılma korkusunu savu şturmu ştu.” (s. 294) Hem erkeklerle hem de kadınlarla ili şkisi vardır.

Günah Bibi

Parayı çok seven ve para kar şılı ğı, evinde erkeklerle kadınları bulu şturan ya şlı bir kadındır. Bu yönüyle bize Saray Abla karakterini hatırlatır. Cennet ile birlikte kalır ve onu kullanmaya çalı şır. Fizikse özellikleriyle ilgili şunlar söylenir:

“Boyu iki metreye yakındı. İri kemikli kalın gövdesi, göbe ğine kadar sarkmı ş çok iri memeleriyle masalların devanalarına benzemekteydi. Altmı şını geçti ği halde yüzü gergindi. Her sabah eli kanda olsa, gözünün sürmesini, ka şının rastı ğını tazeledi ğinden, lo şlukta, enikonu i şe yarar sanılırdı.” (s. 223)

131 Elif

Emey’in kızıdır. Henüz toy bir kızdır, fakat her şeyi bilen, akıllı biridir. “Elif kız Emey ananın terbiyesini aldı ğından hizmette eli çabuktur ve de gayet edeplidir.” (s. 211)

Elif, Nefise ile de çok iyi anla şır. Sülük Bey, ikinci bir kadın alaca ğını söyleyince, Nefise Sülük’e, Elif’i alı ştırmak ister. Bir gece yanına sokar. Sülük ba şta bu işe çok kızar. Fakat Nefise’nin de Elif’in de gönüllü oldu ğunu görünce, üvey karde şi Elif’le birlikte ya şamaya ba şlar. Emey bu durumun farkındadır, fakat ses çıkarmaz. Romanda göze çarpan çarpık ili şkilerden biri de Elif ile Sülük’ün ili şkisidir.

Güllü

Kenan’ın babası Ömer Efendi’nin ikinci karısıdır. Gençli ğinde Kenan’ı çok sever. Şimdi ise Pıravanın Mıstık ile aralarında bir ili şki oldu ğu söylenir.

Kuzucu Hasibe

Laplap İmam’ın Gelini diye bilinir. Civan şah’a a şıktır ve onun pe şindedir. Toprak Hatun’un kom şusudur ve sık sık bir araya gelirler. Sülük Bey’in öldürülmesini ve Göçmen Mahallesi’ne yapılan silah arama baskınını konu şurlar.

Agavni

Kirkor’un kızıdır. Kirkor kızını, Hacı Kenan’a emanet eder. Kenan, Kirkor’un altınlarını alabilmek için onunla evlenir. Hükümet Ermenileri saklayanları cezalandırınca, Kenan korkar ve kızı bo şar. Agavni’yi, Laz kaçakçılar kaçırır ve bir daha haber alınamaz.

Semizin Yemi ş

O da Toprak Hatun’un kom şusudur. Konu şmayı ve dedikoduyu seven bir kadındır. Romanda onu sık sık Toprak Hatun’un yanında görürüz.

2.13.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Karakola Yürüyen Kadınlar

Toprak Hatun’un yanına aldı ğı ve Kenan’ın serbest bırakılmasının hesabını sormak için karakola yürüdü ğü göçmen kadınlardır. (Tektekerin Çalkama Gelin, Kezban Gelin, Semerli Zeynep, Alımsarın Doymaz Gelin, Dinmez Selime, Nicoldunun

132 Fındık Karı, Tutamın Esma, Yandım Allahın Uydu Gelin, Zemanenin Gülbeniz, Gümü şün Gümü ş, Aynalının Samur, Naciye, Fati, Nazlı, Bedir şah, Kuzucuk)

Sülük’ün İli şkisi Olan Kızlar

Sadece adları geçer. ( Şöhret, Hallinin Dürdane, Taylının Elmas, Koçuburuk Şükriye, Zemzem Emine, Yollunun Akkız, Cimcim Cemile, Amanaman Hürü, Gümü şün Selvi, Pelvancı Nazile)

Çerkez Kızı

Sülük Bey’in ilk karısıdır. Sessiz, sakin, itaatkâr bir kadın oldu ğu söylenir. Oğlan çocuk do ğurmak için Günah Bibi’nin verdi ği bir ilacı içerek ölmü ştür.

Cemile

Yedi Çınar Yaylası ’nda asıl kahramanlardan olan, burada ise sadece adı geçen bir kadındır. Dilaver Pa şa’nın dostudur. Romanda sıkça adı geçen Zülfü’nün annesidir.

Polis Cihangir Efendi’nin Kızları

İlkokul ça ğından beri erkeklerle dü şüp kalktıkları için, Çorum’da adı çıkmı ş dört kız karde ştirler.

Selvi Hanım

Göçmen Mahallesi’ne yapılan baskında adı geçen, gözleri görmeyen 90 ya şında bir ihtiyardır.

Boz Kadir’in Annesi ve Karısı

Pomak Polis’in yanına şikayete gelen iki kadındır.

Şirin Hanım

Gençli ğinde çok güzel oldu ğu söylenen biridir.

Fati

Abuzer’in karısıdır, öldü ğü belirtilir.

133 2.14. YOL AYRIMI 57

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Ay şe

Nermin

Şükran Hanım

Gülnihal Dadı

Celile

Sabriye

Matmazel Beta

Madam Agavni

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Halide Edip Hanım

Fatma Hanım

Emine

Sitare

Nedime Hanım

Bo şnak Kadın

Safinaz

Kocakarı

Şahende Ö ğretmen

Adviye

Leman Ö ğretmen

Nazmi Cihangir’in Karısı

Makbule Hanım

Hasta Kadın

57 Kemal Tahir, Yol Ayrımı, 3. bs., Sander Yayınları, İst., 1977.

134 Erkek Raziye

Matmazel Tamara

Yahudi Kadın

Kontes Lüsyen

Neriman

Yahudi Kızı

Nazmi Cihangir’in Kızı

Tezer

Madam Eleni

2.14.1. Roman Hakkında

Esir Şehrin İnsanları (1956) ve Esir Şehrin Mahpusu (1961) adlı romanların devamı niteli ğinde olan Yol Ayrımı , ilk olarak 1971 yılında yayımlanır. Roman üç bölümden olu şur. Rauf Mutluay romanın konusunu şöyle özetler:

“Kemal Tahir’in belki de ki şisel dramından çok unsur ta şıdı ğı için en insancıl ve renkli romanı olan Yol Ayrımı, do ğuş yıllarında nice umutlar ba ğlanan küçük burjuva hareketinin bu kez kendisini en içtenlikle destekleyen ilerici aydınlara kar şı dönü şünü aydınlatır.” 58

Romanda Kamil Bey’in ki şisel dramından yola çıkılarak, toplumsal dram dile getirilir. Serbest Fırka’nın kurulu şu ve da ğılı şı, eski Kuvayi Milliyeciler’in aralarında ya şadıkları çatı şmalar ve Kamil Bey’in 10 yıldır ayrı kaldı ğı kızına kavu şması, yazarın kendine has üslubuyla anlatılır.

Ayrıca bu roman için Fethi Naci, “Kemal Tahir, Ahmet Ağao ğlu’nun anılarından o kadar çok yararlanmı ş ki Serbest Fırka Hatıraları olmasaydı Yol Ayrımı da olmazdı diyebilirim.” der. 59

2.14.2. Romanın Özeti

“Madrabazlık” ba şlı ğını ta şıyan ilk bölümde, Serbest Fırka’nın kurulu şu ve ülkenin o dönemde içinde bulundu ğu durum dile getirilir. Halk Fırkası’nın ba şındakilerle, eski İttihatçılar arasındaki anla şmazlıklar, çok partili sisteme geçi ş süreci

58 Rauf Mutluay, 50 Yılın Türk Edebiyatı , 1. bs., İş Bankası Kültür Yayınları, İst., 1973, s. 643. 59 Fethi Naci, Yüzyılın 100 Türk Romanı , s. 293.

135 ve bu geçi ş sürecindeki yanlı şlıklar, ilk bölümün konusunu olu şturur. Serbest Fırka, Mustafa Kemal’in te şvikiyle, hatta zorlamasıyla kurulur ve ba şına da Fethi Bey getirilir. Fakat bu fırkanın ömrü çok kısa olur.

Romanın ikinci bölümü, “Kuvayı Milliyeciler” ba şlı ğını ta şır. Bu bölümde, Esir Şehrin İnsanları ve Esir Şehrin Mahpusu adlı romanların ba ş kahramanı olan Kamil Bey ile Kuvayi Milliyeci arkada şları kar şımıza çıkar. Esir Şehrin Mahpusu’nda yedi yıla mahkum edilen Kamil Bey, bir buçuk yıl sonra hapisten çıkmı ştır. Aradan 10 sene geçer. Kamil Bey eski zenginli ğine kavu şur fakat ailesine dönmez. Karısı Nermin Hanım, Kamil Bey’in hapisteyken gönderdi ği bo şanma ka ğıdıyla ondan bo şanmı ş ve Doktor Lütfü Bey’le evlenmi ştir. Ailesi Kamil Bey’in öldü ğünü dü şünür.

Kamil Bey, yıllar sonra 8 ya şından beri görmedi ği kızı Ay şe’yi görmeye karar verir ve Nermin’in evine gider. Nermin, Kamil Bey’i görünce pek şaşırmaz. Kamil Bey, kızıyla babasının bir arkada şıymı ş gibi görü şmek istedi ğini söyler. Nermin buna izin vermez. Kamil Bey yıllardır görmedi ği kızının kar şısına çıkmaya cesaret edemez. Karakterini hiç bilmediği kızını bir teste tabi tutmak ister. Kendisini fakir olarak tanıtmayı ve kızının bu haldeyken kendisini kabul edip etmeyece ğini merak eder. Arkada şı Doktor Münür Bey’i, kızıyla konu şmak için gönderir. Ay şe ba şta çok tepkilidir. Çünkü babasının, ba şka bir kadın yüzünden ailesini terk etti ğini zannetmektedir. Doktor Münür ile konu ştuktan sonra gerçekleri ö ğrenir. Annesi ve üvey babasıyla pek de anla şamayan ve Kuvayi Milliye’yi desteklemedikleri için onlara içten içe öfkeli olan Ay şe, babasının eski Kuvayi Milliyeciler’den oldu ğunu, bu sebepten hapse girdi ğini ö ğrenince çok sevinir. Hemen babasıyla tanı şmak istedi ğini söyler.

Bu bölümde bir yandan Kamil Bey’in kızını arayı şını anlatılırken, di ğer yandan eski Kuvayi Milliyeciler’in memleketin içinde bulundu ğu duruma bakı şı anlatılır. Esir Şehrin İnsanları ve Esir Şehrin Mahpusu’ndaki Kuvayi Milliyeciler, burada pasifize olmu ş gibidir. Bu bölümde ayrıca, yeni jenerasyonun fikirleri de dile getirilir. Edebiyat Fakültesi’nde okuyan Selim Nuri ve Rüstem Şah çıkardıkları “Kurtulu ş” dergisiyle yapılan yanlı şları ele ştirirler. Bu sebeple de komünistlikle suçlanırlar.

Romanın son bölümü olan “Yol Ayrımı”nda ise, Serbest Fırka’nın da ğılı şı, Ay şe’nin babasına kavu şması, verem hastası olan Selim Nuri’nin, çıkardıkları dergi yüzünden dayak yemesi ve ardından ölümü anlatılır.

136 Ayrıca romanın sonunda, Nermin Hanım’ın geçmi şle hesapla şması dile getirilir. Nermin Hanım, gazeteci Murat ile Şükran Hanım’a yıllar önce ya şanan bo şanma olayında kendisinin haklı oldu ğunu anlatır. Kamil Bey’i suçlar ve eski e şinin, i şgal altındaki yoksul İstanbul’da ailesine bakmaktansa, hapse girmeyi tercih etti ğini söyler. Daha önceki iki romanda adeta kahramanla ştırılan Kamil Bey, burada küçümsenmi ş ve çok pasifize edilmi ştir. Fethi Naci, Kemal Tahir’in bunu yapabilmek için, Esir Şehrin İnsanları’nın 1969’da yapılan ikinci baskısında birçok de ğişiklik yaptı ğını belirtir. Kemal Tahir’in, Kamil Bey’in varlı ğında, kendisiyle ve bir ba şkasıyla (Bu “ba şkası”nın Nazım Hikmet oldu ğunu dü şünür.) hesapla ştı ğını dü şünür. 60

2.14.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Ay şe

Ay şe, Kamil Bey’in 10 yıldır görmedi ği 17 ya şındaki kızıdır. Liseyi yeni bitirmi ş, çok güzel, akıllı ve kendinden emin bir genç kızdır. Kamil Bey, yıllardır görmedi ği kızının karakterini çok merak eder ve onu sınamak için kar şısına fakir bir insan olarak çıkmayı planlar. Ay şe babasının öldü ğünü zannetmektedir ve babasına çok öfkelidir. Çünkü babasının, kendisini ve annesini, ba şka bir kadın yüzünden terk etti ğini dü şünmektedir. Doktor Münür Bey’e bu konudaki hislerini şöyle anlatır:

“Bir ba şka kadın için annemi bırakması belki de o kadar önemli de ğildir. Ama, beni bırakması korkunç… Nasıl bir yürekti bu… Ne biçim bir duygusuzluk… İnsan: gece gündüz körkütük sarho ş ya şasa, gene bir aralık bir çocu ğa gözü ili şir. Kızıyla ya şıt bir kız çocu ğu görünce… Sonraları iyice anladım, bu kadar üzülmeseydim, bana öldü ğünü hiç söylemeyeceklerdi. Yüzüstü bırakılmı ş bir kadın da elbet acı duyar ama, bırakılmı ş bir çocu ğun duydu ğu acının yanında bu acı hiçbir şey de ğildir”. (s. 261)

Münür Bey bu duygular içindeki Ay şe’ye önce babasının ya şadı ğını söylemez. Konu şma sırasında Ay şe’nin fikirleri ortaya çıkar. Ay şe, tam da babasının istedi ği zihniyette yeti şmi ş bir genç kızdır. İstanbul i şgal altındayken, babasının bir kadının pe şinden gitmek yerine, Kuvayi Milliye’ye katılmı ş olmasını tercih edece ğini söyler.

“Sizin haberiniz yok galiba… Ben tanıştı ğım herkese, “Sizden kimler katıldı kurtulu ş sava şına” diye soruyorum! Bizim ku şağın onurluları, insanlara kar şı duyacakları saygıyı Kuvayi Milliye’ye katılmı ş, katılmamı ş olmalarına göre ayarlıyor.

60 a.g.e., s. 314.

137 Ben kendimi bildim bileli Lütfü Bey’e bir kere bile “Baba” demedim, bilir misiniz?” (s. 266) der ve Kuvayi Milliye’ye katılmadı ğı için Lütfü Bey’i suçlar.

Ay şe fikirleriyle ailesine hep ters dü şer. Çünkü annesi Nermin Hanım ve üvey babası Lütfü Bey, evde Kuvayi Milliyeciler’in adını bile anmazlar. Ay şe bu fikirlerini, okul arkada şı Celile’den edinir ve şöyle der:

“Celile’den sonra gözüm açıldı. İnsanlara bir ba şka türlü bakmaya ba şladım. O zamandan beri benim için iki çe şit insan var: Vuru şmu ş olanlarla vuru şmayı göze alamamı ş olanlar…” (s. 270)

Münür Bey, bunları duyunca çok sevinir ve babasının ölmedi ğini, Kuvayi Milliyeci oldu ğunu, bu nedenle hapse girdi ğini anlatır. Ay şe o günden sonra, babasından ve babasının Kuvayi Milliyeci arkada şlarından ayrılmaz. Zaten içinde bulundu ğu aile ortamından da eskiden beri ho şlanmamaktadır.

Bu dönemde genç kız, Kamil Bey’in hapishane arkada şı Ramiz Bey’in o ğlu Kadir ile sıkça vakit geçirir. İlk ba şlarda gazeteci Murat’tan ho şlanmasına ra ğmen, Kadir’in Murat hakkında söyledi ği yalanlarla ondan uzakla şır. Kadir ile aralarında bir ili şki ba şlar. Nermin Hanım, bu birliktelikten hiç ho şlanmasa da, gençler evlenmeye karar verir. Murat ile Şükran Hanım bu birliktelik üzerine uzun uzadıya konu şurlar. Murat bu birlikteli ği şöyle yorumlar:

“Ay şe Hanımların bir merakı da, ilgilendikleri erkekleri şuurlandırarak iyiye, do ğruya, güzele çekmektir. Böyleleri, bu kadarcık bir i şi kendi ba şlarına yapan erkeklerden pek ho şlanmazlar.” (s. 441)

Gerçekten de Ay şe, kimseye boyun e ğmeyen ve çevresindekileri yönetmeyi seven güçlü bir karakterdir. Bu yüzden aklı fikri sadece zenginlikte olan Kadir’i istedi ği gibi yönlendirir. Hatta Kadir, Serbest Fırka’yı tutmasına ra ğmen, Ay şe’yle tanı şınca en sıkı Kuvayi Milliyeci kesilir.

Esir Şehrin İnsanları’nda, Ay şe henüz 8 ya şında bir çocukken, Kamil Bey onun, Nedime Hanım gibi güçlü bir kadın olmasını arzu etmi ştir. Görüyoruz ki bu dile ği yerine gelmi ştir. Ay şe, annesi Nermin Hanım gibi pasif bir kadın olmamı ştır. Annesine tek benzerli ği, güzelli ğidir. Şükran Hanım, onun güzelliğini şöyle tarif eder:

“Ho ş kız Ay şe Hanım! İlk gördü ğümde dikkat etmi ştim! Çok güzel kız… Ama, az buz de ğil… Adamakıllı güzel… Hem de nesi var nesi yok, ilk bakı şta görülen

138 güzellik de ğil bununki… Baktıkça… Konu şurken, kımıldanırken büsbütün kavrıyor insanı.” (s. 439)

Şükran Hanım, Ay şe’nin annesine olan hisleri konusunda da çok farklı yorumlarda bulunur:

“Hangi konudaydı hatırlamıyorum, evet, annesinden konu ştu. Dikkat ettim çok ölçülü… Hiçbir zorlama göstermedi ği halde, anlıyorsunuz, bu ölçülü zorlamayı… Anlıyorsunuz, annesini sevmiyor! Hayır, küçümsüyor de ğil, sevmiyor, hiç yok sayıyo! Öyle gelmedi mi size de? Numara da yapmıyor, hayır! İlintileri, kar şılıklı böyle sürmü ş sanki… Hiç istememi şler ana-kız olmayı, buna sadece katlanmı şlar. Benzerlik, daha çok burdan sanırım. Yoksa, taban tabana zıt tipler…” (s. 440)

Gerçekten de Ay şe’nin, annesine kar şı sevgisini ya da ba ğlılı ğını görmeyiz… Zaten üvey babasından da pek ho şlanmaz. Bununla birlikte romanda, yıllar sonra istedi ği gibi bir babaya kavu şan Ay şe’nin, babasıyla ilgili dü şünceleri de dile getirilmez.

Nermin

Kemal Tahir’in önceki iki romanında pasif bir karakter olan Nermin, Yol Ayrımı ’nda dinamik bir karakter olarak kar şımıza çıkar. Esir Şehrin Mahpusu ’nda kocasını hapisteyken yapayalnız bırakarak, kendisini güvende hissettirecek insanların arayı şına girdi ğini görmü ştük. Yol Ayrımı ’nda ise aradan yıllar geçmi ş, Kamil Bey’in gönderdi ği bo şanma ka ğıdıyla hemen bo şanmı şlardır. Fethi Naci’nin de belirtti ği gibi, Kemal Tahir, bu romanında Nermin’i haklı çıkaracak savunmalarda bulunur. Bu sebeple de önceki romanlarında kahraman bir karakter olarak kar şımıza çıkardı ğı Kamil Bey’i, bu romanında pasifize eder.

Nermin’in güzelli ğinden ve kendini güvende hissetmek istemesinden üç romanda da sıkça söz edilir. Fakat bu romanda Nermin, daha fazla konu şturulur. Nermin’in güzelli ği hakkında romandaki bütün karakterler hem fikirdir. Kamil Bey, kendisinden bo şanarak Doktor Lütfü Bey’le evlenen karısını yıllar sonra görünce şunları dü şünür:

“Nermin ya şını göstermeyen güzel kadınlardandı. Göstermeyen de ğil, ya şlandıkça güzelle şen, güzelli ğine “ Şahane” denilen mutlu kadınlardan… Kamil Bey, eski karısının kıyıcı oldu ğuna çoktan inanmı ştı. A şırı güzelli ğin her zaman biraz kıyıcı oldu ğunu da biliyordu.” (s. 224)

139 Murat ise, onu ilk gördü ğündeki dü şüncelerini şöyle ifade eder:

“Bilmem ki nasıl anlatmalı… Güzel kadın… Çok güzel… Olgun denilen güzelli ğin en yüksek ça ğında… Şahane… İlk görü şte gözlerim kama ştı enikonu… Sonra… Yava ş yava ş tedirgin oldum galiba…” (s. 418)

“Bir gariplik var gibi geldi bu yaman güzellikte… Nasıl demeli? Güzelli ği çekici de ğil Nermin Hanım’ın, sanki itici… Daha do ğrusu, ısıtıcı de ğil, tersine ü şütücü… Bir kalın zırh bu güzel kadının sımsıkı sarmı ş, bütün tehlikelere kar şı koruyor… İlle de bütün erkeklere kar şı… Ye şil gözleri bile zırhlı gibi… Derinli ği hiç yok… Göstermek istemiyor ama, gülümsemesi çok kibirli oldu ğunu meydana veriyor.” (s. 418)

Münür Bey de Murat’ın dü şüncelerine destekler. “Isıtıcı de ğil, tersine ü şütücü oldu ğunu fark etmi şsin ya… Bu özellik, a şırı güzel kadınların ço ğunda vardır. Gerçek sevi şmenin ruhu dinlendiren yorgunlu ğunu ömürlerinde duymamı ş bahtsız kadınlardan bu Nermin Hanım… -Biraz dü şündü.- Bana kalırsa, Kamil Bey de bu cins erkeklerden sayılır. Nermin Hanım gibiler, “ İnsan gibi sevinemez, acı duyamaz, mutlulu ğu hiç tanımadan ya şar ölür.” duygusu verirler insana…” (s. 418-419)

Münür Bey’i, Nermin hakkında bu şekilde dü şünmeye sevk eden şey, Nermin Hanım’ın küçüklü ğünden beri zenginlik içinde ya şaması olması ve paranın getirdi ği güveni hep hissetmek istemesidir. Yıllar önce o, Kamil Bey’le de güçlü oldu ğu için evlenir. Fakat Kamil Bey gücünü kaybedince, maddi olarak güçlü gördüğü Lütfü Bey’le evlenir. Kendisi de bunu itiraf eder: “ Ben ömrümde hep, beni kesin güvene ula ştıracak, orada ya şatacak adamı aramı şımdır.” (s. 419) der.

Kamil Bey, kendisi hapisteyken karısının Lütfü Bey’le baloya gitmesine kızarak bo şanma ka ğıdı gönderdi ğinde, Nermin kendini hiç savunmaz ve hemen bo şanır. Kısa bir süre sonra da kocasının öldü ğü haberi gelir. Nermin bu konuyu hiç ara ştırmaz. Geri geldi ğinde de pek şaşırmaz. Sadece yıllarca kızını aramayı şına çok kızar. Şükran Hanım, neden kendisini savunmadı ğını sordu ğu zaman şöyle cevap verir:

“Dü şündüm epey… Gereksiz gördüm. Çünkü Ay şe’nin babasını sevmedi ğini anladım. Sevip sonra sevmemek de ğil, hiçbir zaman sevmedi ğimi… Galiba o da beni, hiçbir zaman gerçekten sevmemi şti.” (s. 448)

Nermin, Kamil Bey’i hiç sevmedi ğini söyler, görünen o ki Lütfü Bey’i de sevmez. Fakat istedi ği güce sahip oldu ğu için onunla evlenir. Yıllar önce Kamil Bey’de gördü ğü gücün kaybolu şunu dile geririr:

140 “ Bana hep… Ne kadar güçlü adam gibi görünmü ştü. Ruhuyle, aklıyle güçlü. Me ğer ne kadar kolay yanılıyormu ş insan, en yakınlarında bile… Pazı gücünden ba şka hiçbir gerçek gücü yokmu ş. Gücü yok de ğil, güçlenme yetene ği bile yok…” (s. 444)

Bu sebeple Nermin, Kamil Bey’den ayrıldı ğına hiçbir zaman üzülmez. Zaten ondan ayrıldığı an, Kamil Bey’in dü şkün ve bitkin oldu ğu bir andır. Nermin, kocası hapisteyken ondan ayrıldı ğı için hiçbir zaman pi şmanlık duymaz. Çünkü Kamil Bey’in tanıdıklar vasıtasıyla hapisten çıkma imkanı varken, hapiste kalmayı tercih etmesine hiçbir zaman anlam veremez. O bu olayı çok farklı yorumlar:

“Ay şe’nin babasına, 1921’lerde, İstanbul şehrinde, bize ekmek parası kazanmak, hapse girmekten çok daha zor geldi ğine eminim!..” (s. 445)

Kamil Bey içinse hapse girmek, vatanî bir vazife u ğrunadır. Kamil Bey’in Esir Şehrin İnsanları ’nda ya şadı ğı dü şünsel de ğişimden sonra, Nermin ile aralarında bir uçurum ba şlamı ş ve en nihayetinde yolları tamamen ayrılmı ştır.

Şükran Hanım

Şükran Hanım, 29 ya şında, sarı şın, güzel, dul bir bayandır. Aynı zamanda çok da zengindir. Bütün bu özelliklerinden dolayı, çevredeki bütün bekar erkeklerin hemen dikkatini çeker. Fakat çok akıllı ve kültürlü olan Şükran Hanım, kimseye yüz vermez. Romanda Şükran Hanım’ın pe şine dü şen ilk erkek Kadir’dir. Kendisinden 6-7 ya ş büyük olmasına ra ğmen, kadının zenginli ği onu cezbeder. Şükran Hanım’ın onun niyetini sezmesi ve onunla alay etmesi sonucu ondan vazgeçer ve ba şka bir zengin kadının pe şine, yani Ay şe’nin pe şine dü şer.

Kadir, Şükran Hanım’ı şöyle tasvir eder:

“Etli canlı… Güleç, sarı saçlı, mavi gözlü… Kaç yıldır dul… Kocası çok zenginmi ş. Buna apartmanlar kalmı ş, hanlar, hamamlar… Canı sıkıldıkça alıp ba şını Avrupa’ya gidiyor. Birkaç dil bilirmi ş… Elinde her zaman Fransızca roman bulundurur.” (s. 182)

Kadir’in ona olan ilgisi romanda şöyle anlatılır:

“Önce patronun baldızı oldu ğu için saygı duyuyordu Şükran Hanım’a, sonra kendisinden tecrübeli oldu ğu için… Galiba hepsinin üstünde, çok zengin bir kadın oldu ğu için…” (s. 183)

141 Murat’ın arkada şı Selim Nuri de onu çok be ğenir. Hatta onu ilk gördü ğünde ona şiir bile yazar. Murat ise ona kar şı pek ilgili de ğildir. Onun aklında Ay şe vardır. Fakat Ay şe, Kadir ile ni şanlandıktan sonra ve Şükran Hanım’la yaptıkları uzun sohbetlerden sonra aralarında bir yakınlık ba şlar. Romanın bitiminde de aralarında bir ili şkinin ba şladı ğının sinyalleri verilir.

Genel itiberiyle Şükran Hanım romanda, zengin, zevkine dü şkün, kültürlü, akıllı ve güçlü bir karakter olarak kar şımıza çıkar.

Gülnihal Dadı

Esir Şehrin İnsanları ’nda da yer alan Gülnihal Dadı, Doktor Münür Bey’in kö şkündeki hizmetkârdır. Yıllarca Münür Bey’e hizmet etmi ştir ve Münür Bey’e gelen bütün İttihatçı arkada şlarını tanır. Romanda Gülnihal Dadı şöyle tasvir edilir:

“Ba şörtüsünden aba terliklerine kadar tepeden tırna ğa tertemiz… Altmı ş altı ya şında ama, dinç… Mavi gözleri, kırmızı yanakları, hemen gülmeye hazır körpe ağzıyla görüntüsü hep öyle tatlı, çocuksu…” (s. 410)

Gülnihal Dadı, Münür Bey’i çok sever ve ona çok sadıktır. Yıllardan beri İttihatçıların girip çıktı ğı bir kö şkte ya şamasına ra ğmen o, İttihatçılar için hiç iyi dü şünmez. Bunu da şöyle dile getirir:

“İnancına göre bikez ittihatçılı ğa bula şanın iflâh olması yoktu. Çünkü, dünyada, tövbesi kabul edilmeyen iki günah varsa, bunun birincisi ittihatçılıktı. “ Onlar ki, Selânik çingenesimiz olup efem… Cennet mekân Abdülhamit efendimizi tahtlarından indirip, boyunlarımız devrilesiler… Hayır, kitapta yerimiz görülmü ştür efem, tövbelerimiz makbul de ğil!” diye kesip atıyordu.” (s. 422)

Görülüyor ki Çerkez Gülnihal Dadı, Cumhuriyet kurulduktan sonra bile Osmanlı Devleti’ne ba ğlılı ğını ve sevgisini devam ettirir.

Celile

Ay şe’nin lisedeki sınıf arkada şıdır. Ay şe ilk önce onu sınıftaki arkada şlarından farklı bulur. Onunla konu şmaya ba şlayınca, farklılı ğının sebebini anlar. Celile’nin babası, İzmir’de sava şırken ölmü ştür. Annesi de diki ş dikerek geçimlerini sa ğlamaya çalı şır. Ay şe onunla tanı şmasını şöyle anlatır:

“ Çelimsiz bir kızdı. İlk bakı şta, hain, dedikoducu, geçimsiz sanırdınız. Bütün sınıf da öyle sandı. Kimse ilgilenmedi 146 Celile’yle. Aramıza pek katılmıyordu zati…

142 Ço ğu, tek ba şına kalıyordu. Üstü ba şı fakir de ğildi. Ders araçları da noksansız… Ama, gene de bize benzemeyen bir yönü vardı ki, hemen sezmi ştik.” (s. 268)

Ay şe ve sınıftakiler, zamanla anlarlar ki, Celile’nin içinde büyük bir Kuvayi Milliye ruhu vardır. Celile, babasının şehit dü ştü ğü sava ş yıllarını ya şamak ve dü şmanla sava şmak ister. Ay şe Celile’yle tanı ştıktan sonra çok de ğişir. Celile, Ay şe’de Kuvayi Milliye ruhunu uyandıran ki şidir. Güçlü bir karakterdir ve çevresindekileri etkiler.

Sabriye

Nermin’in halasının kızıdır. Ay şe, Sabriye Teyze’sini çok sever ve onunla iyi anla şır. Babası hakkındaki birçok şeyi de ondan ö ğrenir. Babasının, Sabriye Teyze’sine sata ştı ğını dü şünür. Bunu şu sözlerle dile getirir:

“Annemin resimlerini hep Meryem gibi yapmı ş… Buna kar şılık, Sabriye teyzemin portresinde ba şka bir hava var… Nasıl anlatayım!.. Güzel sanatlara giden bir arkada şım: ‘ Çi ğ kadınlık koymu ş çok… Cinsel bir arsızlık… Sabriye teyzene, hiç de ğilse, bir kere olsun sata ştı ğına eminim!’ dedi.” (s. 259)

Sabriye, gerçekten de kadınlı ğını ön plana çıkaran bir karakterdir. Esir Şehrin İnsanları ’nda, Kamil Bey’e yakla şır ve onu elde etmek ister, fakat Kamil Bey buna asla izin vermez.

Matmazel Beta

Lütfü Bey’in klini ğindeki hastabakıcıdır. Lütfü Bey’le aralarında gizli bir ili şki vardır. Ay şe onları yakalar, bunu annesine de söyler. Fakat annesi onu susturur ve bu olayı hemen kapatır. Romanda Berta, şöyle tasvir edilir:

“ 30 ya şlarında kadardı. Yüzünün hafif çiçek bozu ğu ilk bakı şta fark ediliyor ama, güzelli ğini hiç bozmuyor, tersine i ştahlı kadınlı ğını sanki artırıyordu. Gö ğüslerinin uçları ak önlü ğünü iki yana germi şti. Biçimli bacakları uzun, kalçaları geni ş, beli inceydi. Cebinde üç tane derece vardı. Sarı saçlarını toplamı ş, hastabakıcı ba şlı ğını çapkınca arkaya itmi şti. Yüzünün ciddili ğini bozmadan ye şil gözlerinin içiyle gülümsüyordu.” (s. 210)

Matmazel Beta romanda cinsel kimli ğiyle yer alan bir kadın konumundadır.

143 Madam Agavni

Murat ile Selim’in, Medrese’den çıkarıldıktan sonra kaldıkları pansiyonun sahibidir. Murat’ı çok sever ve onlara her konuda yardımcı olur. Hatta polislerin Murat ve Selim ile ilgili sordu ğu sorulardan sonra bile, onlara olan güvenini ve sevgisini kaybetmez.

2.14.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Halide Edip Hanım

Ondan Ay şe bahseder. Sava ş yıllarını gören ve sava şa katılan bir kadın oldu ğu için kız arkada şlarının ve kendisinin kıskandıklarını söyler ve bunu şöyle dile getirir:

“Bir yandan kıskanıyoruz Halide Edip Hanım’ı, cebimizden harçlıklarımızı aşırmı ş gibi i ğrenerek… Bir yandan gidip elini öpmek istiyoruz minnetle…” (s. 267)

Fatma Hanım

Di ğer iki romanın asıl kahramanlarından olan Fatma Hanım, Ramiz Bey’in karısıdır. Kanserden ölmü ştür. Kocası onun ölümüne çok üzülür ve kendini içkiye vurur. Ramiz Bey onun için Murat’a, “Güçlü kadındı senin Fatma teyzen… Yürekliydi. Mütarekede “Kuvayi Milliye Bölü ğü” adını takmı ştık.” (s. 166) der.

Emine

Selim Nuri’nin evinin alt soka ğındaki imamın dul gelinidir. Delikanlının iki yıl boyunca geceleri gizlice bulu ştu ğu bir kadındır. Uzun zamandır da hasta oldu ğu belirtilir.

Sitare

Ahmet A ğao ğlu’nun karısıdır. Serbest Fırka’nın açılı şına tepkilidir. Hakkında ba şka bir bilgi verilmez.

Nedime Hanım

Esir Şehrin İnsanları ’nın asıl kahramanlarından biridir. Kamil Bey, onu korumak için hapse girmi ştir. Bu romanda sadece adı geçer.

Bo şnak Kadın

Genç kızları kiralayan bir hayat kadınıdır. Şükran Hanım, onun, eni ştesi Celadettin Bey’in bürosuna geldi ğini söyler.

144 Safinaz

Garson Naci’nin, randevuevinde çalı şan dostudur. 47 kiloda, tüy gibi bir kız oldu ğu belirtilir. (s. 280)

Kocakarı

Selim Nuri ve Rüstem şah’a Canbaz Kadı Medresesi’nin kapatılıp kapatılmadı ğını soran ya şlı biridir.

Şahende Ö ğretmen

Ay şe’nin edebiyat ö ğretmenidir. Ay şe, onun öfkeli bir kadın oldu ğunu söyler. (s. 264)

Adviye

Hastanede çalı şan ve hastaneye gelenlere Dr. Lütfü Bey’i tavsiye eden biridir.

Leman Ö ğretmen

Selim Nuri’nin lisedeyken a şık oldu ğunu söyledi ği İzmirli bir ö ğretmendir.

Nazmi Cihangir’in Karısı

Nazmi Bey’in, kendisi sava ştayken, dile dü ştü diye bu kadını bo şadı ğı belirtilir.

Makbule Hanım

M. Kemal’in kız karde şidir. Onun te şvikiyle Serbest Fırka’ya geçti ği belirtilir.

Hasta Kadın

Lütfü Bey’in klini ğine gelen, dü şük yapmı ş bir kadın.

Erkek Raziye

M. Kemal’in şoförü Dadal O ğlan’ın annesidir.

Matmazel Tamara

Sadece adı geçer. Celadettin Bey ondan bahseder.

Yahudi Kadın

Dr. Lütfü Bey’in klini ğinde çalı şan biridir.

Kontes Lüsyen

Abdüllah Hamit’in yanındaki bir kadın.

145 Neriman

Murat’ın teyzesidir. Sadece adı geçer.

Yahudi Kızı

Kadir’in bir zamanlar sevdi ği bir kızdır.

Nazmi Cihangir’in Kızı

Sadece adı geçer.

Tezer

Ağao ğlu Ahmet’in kızıdır.

Madam Eleni

Sadece adı geçer.

146 2.15. NAMUSCULAR61

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Kezban

Kadriye

Ömer’in Karısı

Emey

Tözey

Raziye

Karı Bey

Remziye

Aslı

Hüseyin’in Karısı

Güley Hanım

Bedri Bey’in Karısı

Abuzer’in Karısı

Mediha

Raziye

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Ağa’nın Karısı

Kezban

Şoförün Karısı

Sefer’in Karısı

Hübü ş Hanım

Hafız’ın Hizmetçisi

Mehmet’in Karısı

61 Kemal Tahir, Namuscular , 4. bs., Tekin Yayınları, İst., 1994.

147 Halime

Abdürrahim’in Kızı

Kadriye’nin Annesi

Necla

Hüsniye

Gülsüm

Ay şe

Feyziye

Şeyh Süleyman’ın Karısı

Sevim

Sıdıka

Adile

Abuzer’in Annesi

Emi ş

Münevver

Alo’nun Kız Karde şleri

Cumali’nin Karıları

Nazlıca

Melahat

Nuriye

Mabu ş

Kezban’ın Annesi

Şoför Faik’in Dostu

Hapishane Müdürünün Karısı

Yüzba şı Kani Bey’in Karısı

148 2.15.1. Roman Hakkında

Namuscular romanı, ilk olarak Kemal Tahir’in ölümünden bir yıl sonra, yani 1974 yılında yayımlanmı ştır. Eserin konusunu, hapishanede ya şayan insanların dramları olu şturur. Roman dört bölümden olu şur.

Kemal Tahir bu romanı, kendi hapishane yıllarında edindi ği izlenimlerden ve duyduklarından yola çıkarak yazmı ştır. Aynı yılda yayımlanan Karılar Ko ğuşu adlı romanı da bu romanın devamı niteli ğindedir. İki romanda da olaylar tamamen hapishanede geçer. Namuscular ’da erkeklerin, Karılar Ko ğuşu’nda ise kadınların ilginç ya şam hikâyeleri konu edilir. Yazarın ölümünden sonra yayımlanan Dama ğası romanı da hapishane hayatını anlatması yönüyle bu iki romana çok benzer.

2.15.2. Romanın Özeti

“Namuscular” ba şlı ğını ta şıyan birinci bölümde, Mazmano ğlu Hacı Abdullah’ın 12 yıllık hapis hayatının sonlarına geli şi, hapisten çıkaca ğı için duydu ğu tela ş, endi şe ve sabırsızlı ğı anlatılır.

İkinci bölüm, “Malatya Notları” ba şlı ğını ta şır. Bu bölümde Ahmet, Hüseyin ve Mehmet’in hayat hikâyeleri ve hapishaneye nasıl geldikleri anlatılır. Bu olaylar, mahkûmlardan Murat’ın, yani İstanbullu’nun çevresinde geli şir. İstanbullu’nun bakı ş açısıyla olaylar de ğerlendirilir.

İstanbullu, hayatlarını dinledi ği ki şileri “Namuscular” olarak nitelendirir. Çünkü mahkûmların hemen hemen hepsi namus meselesinden hapishaneye düşmü ştür. Bu do ğrultuda birçok karakterden bahsedilir. Fakat en çok bahsi geçen karakterler Ahmet, Hüseyin ve Mehmet’tir. Ahmet’in karısı damadıyla birlikte olur. Ahmet, damadını öldürür ve hapse dü şer. Hüseyin’in karısı, kom şusuyla kaçar. Hüseyin kom şusunu baltayla öldürür ve hapse dü şer. Mehmet ise genelevine dü şen kızını öldürür ve hapse girer.

Üçüncü bölüm, “Telgrafçı Abdürrahim” adını ta şır. Burada Abdürrahim’in hapse dü şüşü anlatılır. Abdürrahim evli ve iki çocuk babasıdır. Fakat genç bir kızla, Kadriye ile mektupla şır ve aralarında bir ili şki ba şlar. Karısından da ayrılamaz. En sonunda Kadriye hamile kalınca, olay meydana çıkmadan Kadriye’yi vurur. Fakat kız kurtulur. Kadriye Abdürrahim’i çok sever. Abdürrahim de onu sever, fakat karısından ve etraftan çekinir. Bu sebeple Kadriye ile görü şmek istemez. Hapisten çıkana kadar kendisini beklemesini söyler.

149 “Şeyh Süleyman Efendi” adını ta şıyan son bölümde ise, Süleyman Efendi’nin kimli ğinde din ve dindarlık sorgulanır. İnançsız olan İstanbullu ile Süleyman Efendi’nin fikirleri kar şıla ştırılır. İstanbullu’nun fikirlerindeki haklılı ğı, bu kar şıla ştırma sırasında daha da sabitle ştirilir.

Süleyman Efendi herkesin saygı duydu ğu ve korktu ğu, çevresinde sözü geçen bir şeyhtir. Gardiyan Ömer’in karısıyla yıllardır süren ili şkisi ve Ömer’in sırf şeyh olmasından dolayı ondan hiç şüphelenmeyi şi anlatılır. Süleyman Efendi’nin “ şeyh” kimli ğini kullanarak yaptı ğı çirkinlikler dile getirilir.

İstanbullu bütün olaylara vakıftır. Ya şanan çirkinliklerden utanır ve i ğrenir. Namuslu geçinen insanların, namusu u ğruna adam öldürenlerin, aslında hiç de namuslu olmadıklarını dü şünür.

Romanın asıl konusunu olu şturan bu olayların dı şında, hapishanenin kumarbazlarından, küfürbazlarından da “namuscular” olarak bahsedilir. Kısacası bu romanda, Kemal Tahir’in de yakından tanıdı ğı hapishane hayatı bütün gerçekçili ği ve çıplaklı ğıyla ortaya koyulur.

2.15.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Kezban

Namuscular romanındaki asıl karakterlerin hemen hemen hepsi erkektir. Kadınların ço ğunlu ğu ise, erkeklerin hapse girmesine sebep olan ki şiler olarak kar şımıza çıkar. Bunlardan bir tanesi de Kezban’dır. Ki şili ği ya da tipi hakkında pek fazla şey anlatılmaz. Gardiyan Abdullah, onun hakkında bildiklerini İstanbullu’ya anlatır:

“Bunu on iki ya şında sattı babası… Alan o ğlanı askere götürmü şler. Ardından babasını da ikinci askerli ğe alınca bunlar köyde kimsesiz kaldılardı. Gelen geçen az biraz gagalamı ş benim anladı ğım… Muhtar bakmı ş ki düzen bozulacak, anası olacak kahpeyle bunları sürdü çıkardı köyden… Gelip mekân tuttular buralarda.” (s. 24)

Kezban, köyden kovulunca, şehirde fabrikaya girer. Fabrikadaki erkeklerle birlikte olmaya ba şlar. Sonra da geneleve dü şer. Babası İnek Mehmet olanları duyunca, namus meselesi diyerek kızını öldürür. İstanbullu bu kıza çok acır. Gardiyan Abdullah ise Mehmet’in yaptı ğının do ğru oldu ğunu savunur ve bunu şöyle dile getirir:

150 “Kendisine de iyidir, sürünmekten kurtulmu ştur, ba şkaca her gün günahlara girmelerden kurtulmu ştur. Ba şkaca babasına temizliktir. Herif yere mi bakaydı köy yerinde… Ayrıca vatan vazifesini gören bir askerimizdir. Ayrıca köyüne de temizliktir ki ne kadar bir temizlik. Koca bir köy, kom şuları kar şısında yere mi bakaydı? Ne denilmi ştir. “Temizlik imandan” denilmi ştir.” (s. 60)

Abdullah’ın bu sözleri, Anadolu insanının bu konudaki genel kanaatini ortaya koymaktadır.

Kadriye

Abdürrahim’in sevdi ği kızdır. Zengin bir ailenin, Şaro ğlu’nun kızıdır. Postanede çalı şan Abdürrahim’le mektupla şırlar. Sonra da aralarında bir ili şki ba şlar. Kızın ailesi evli bir adama kız vermek istemez. Abdürrahim kızın eni ştesiyle tartı şır, eni şteyi vuracakken kızı vurur. Kadriye hamiledir fakat kimse bilmez. Abdürrahim cezasının azalması için kızın yazdı ğı mektupları mahkemeye vermeyi dü şünür. Mektupları önce İstanbullu’ya okutur. İstanbullu mektupları okuyunca, Kadriye’nin cesaretine hayret eder. Ona içinden hem kızar hem de acır. Onu bu hale çevresinin getirdi ğini dü şünür.

Kadriye’nin ki şili ğini yazdı ğı mektuplardan ö ğreniriz. Abdürrahim’i çok sever. Zenginli ğin getirdi ği bir cesaret ve şımarıklık da vardır.

Fiziksel özellikleri ile ilgili şunlar belirtilir:

“Ablak suratlı, büyük memeli, kalın bir kızdı. Gö ğsüne üç tane i ğne takmı ştı. Resim dizlerine kadar oldu ğu için bacakları fark edilmiyordu. Evlenmesi gecikmi ş bütün tombul kızlardaki dünyadan bıkmı ş lapacılık, duru şundan belli oluyordu.” (s. 275)

Kadriye Abdürrahim hapse girince, ona, hiç kimseyle evlenmeyece ği ve onu bekleyece ği haberini yollar. Sevdi ğine sadık bir yapısı vardır.

Ömer’in Karısı

Şeyh Süleyman Efendi’nin müritlerindendir. Küçük ya ştan beri Şeyh’in yanındadır. Aralarında bir ili şki vardır. Şeyh bu kızı, saf bir delikanlı olan Ömer ile evlendirir. Fakat kız, Ömer’e hiç bir zaman yakın davranmaz. Ayrıca arada bir sara nöbetleri tutar. Şeyh Süleyman Efendi’nin nefesiyle iyile şti ğini dü şünürler. Bu yüzden kadın sık sık Şeyh’in yanına gider ve ili şkileri eskisi gibi devam eder. Ömer, Şeyh’e duydu ğu saygı ve ba ğlılıktan dolayı hiçbir zaman onlardan şüphelenmez.

151 Şeyh Süleyman Efendi hapse girince, kadın onu göremedi ği için deliye döner. Ömer de Şeyh’e, karısını görmesi ve onu iyile ştirmesi için sürekli yalvarır. Şeyh Süleyman Efendi, kimseyi şüphelendirmemek için kadının hapse gelmesini istemez. Fakat kadın bir gün hapishaneye gelir. Şeyh’in evine gelen yeni kadını kıskanır ve ona hesap sorar. Konu şmalarına İstanbullu da şahit olur. Şeyh olanlardan sonra kadını deli olmakla suçlayarak i şin içinden çıkar.

Adı, karakteri veya tipi hakkında bilgi verilmeyen bu kadın, romandaki di ğer kadınların ço ğu gibi kocasını aldatan bir kadın olarak romanda yer alır.

Emey

Hapisteki Sazlı Mustafa’nın karısıdır. Romanda onun karakteri ilgili şu cümleler yer alır:

“Ufak tefek bir kadındı. Bu sebeple insan sekiz ya şındaki o ğluna ra ğmen onu küçük bir kız çocu ğu zannederdi. Üzerindeki ciddiyet, herhalde u ğruna kan dökülmü ş ve hapse girilmi ş bir kadın olmasından, bir de sekiz yıldan beri erkeksiz ya şamanın verdi ği a ğır can sıkıntısından ve mahzunlu ğundan ileri geliyordu.” (s. 370)

On dört ya şındayken evlenir. Henüz bir senelik evliyken Mustafa, karısına sarkıntılık yapan bacana ğını öldürür ve 24 yıla mahkûm edilir. Hapisten kurtulmak için Şeyh Süleyman Efendi’nin “Magrib Yasini” ni satın almak ister ve bu sebeple bütün malını karısına sattırır. Emey evini satınca, Şeyh Süleyman Efendi’nin evinde kalmaya ba şlar. Ömer’in karısı onu kıskanır. Romanda Emey’den şu şekilde bahsedilir.

“Uzaktan bir bakı şta durgun bir kadın gibidir. Lâkin biraz dikkat edilirse, bu durgunlu ğun yalancı bir şey oldu ğu meydana çıkar. Emey, asla bulanmıyan bir akar suya benzer. Onun kadar hareketli ve temizdir. Güzel çocuk yüzü hiçbir zaman sükûnetini kaybetmedi ği halde, her sözde ruhu gizlice ürperir ve bu ürperti seyredenler için belli belirsiz bir şehvet fitnesini andırır.” (s. 376)

Bu sebeple de Ömer’in karısı onu kıskanmakta haklı gibidir.

Tözey

Tözey, Karılar Ko ğuşu’nda da yer alan bir genelev kadınıdır. Bir ara yaptı ğı işten dolayı hapse dü şer ve İstanbullu ile o zaman tanı şır. Karılar Ko ğuşu’nda kendisinden ayrıntılı olarak bahsedilen Tözey, bu romanda pek fazla kar şımıza çıkmaz. Murat’ı, yani İstanbullu’yu ziyarete gelir. Çünkü onu sever. Ona çe şit çe şit yiyecekler

152 getirir. Çevresindekilere ikram yapmayı seven, cömert bir kadındır. Fiziksel özellikleri hakkında da çok kısa bilgiler verilir.

“Küçük tombul ayakları tertemiz ve çıplaktı. Çok çocuk do ğurmu ş genç bir kadın gibi halinde bir yorgunluk vardı. Yüzünün bütün güzelli ği gülümsemesinden ibaretti. Somurtkan durdu ğu zamanlar, huysuz bir o ğlana benziyordu.” (s. 75)

Raziye

Telgrafçı Abdürrahim’in karısıdır. Kocasının Kariye ile olan ili şkisinden sonra, ona çok so ğuk davranır. Herkes kadının güzel oldu ğunu söyler. İstanbullu onu görünce çok şaşırır. Çünkü herkesin “dünya güzeli” dedi ği kadın, aslında çok çirkindir. Uzun boylu, zayıf, kalın siyah ka şlı, siyah gözlüdür. Sol yana ğında, Halep çıbanı izi vardır. (s. 268) İnsanlara tepeden bakan, so ğuk bir tavırla konu şur. Kocası ile aralarındaki ili şki şöyle anlatılır:

“Bu iki insan karı kocadan ba şka her şeye benziyorlardı. Evlendikleri halde, birbirlerine ölünceye kadar zıt ya şayan ve bir arada görüldükçe birbirlerinin şahsiyetini gülünç edecek kadar ezip bozan çiftler çoktur. Fakat bunlar kadar, bu hissi ilk anda ortaya koyan bir aile daha olamaz.” (s. 269)

Karı Bey

Mazmano ğlu Hacı Abdullah’ın annesidir. Osmanlı kadınlardandır. Genç ya şta dul kalan bu kadın, iki o ğlunu ve kızlarını kimseye muhtaç etmeden büyütmü ştür. Ayrıca çok çalı şkandır da. Bu sebeple mahalleli ona, “Arı Bey” in kar şılı ğı olan “Karı Bey” adını takar. (s. 243)

“Halbuki vücut itibariyle öyle a şırı çalı şkan görünmüyordu. Pek zayıf, pek çökmü ş bir hali vardı. Yüzünde, mavi gözlerinden ba şka buru şmamı ş yer kalmamı ştı. Hele a ğzı, di şleri tamamıyla döküldü ğü için iyice büzülmü ş bir eski para kesesine benziyordu. Bacakları o kadar inceydi, vücudu o kadar çelimsizdi ki, insan onun arkasından bakarken de ğneklere binmi ş bir küçük kız çocu ğunu andırırdı.” (s. 243)

Karı Bey, o ğluna her gün yemek getirir. Onun hapisten çıkaca ğı günü dört gözle bekler ve hapisten çıkmadan ona kız bakmaya ba şlar.

Remziye

Mahkum Selim’in kızıdır. İplik fabrikasında çalı şır. Rutubetli bir ortamda çalı ştı ğı için daima hastalıklı gibi görünür.

153 “Vücudu âdeta ufalmı ştı. Bu küçülme, bütün hatlarıyla muntazam ve belli belirsiz bir erimeye benziyordu. Rengi sarı de ğildi, bal rengini hatırlatan bir şeffaflı ğı vardı. Bu şeffaf küçük yüzde, Meryemana resimlerinin dimdik bakan korku bilmez mavi kadın gözleri çakmak çakmak bakıyordu. Ufak tefek erimi ş gibi vücudun bütün rengi, kuvveti ve canlılı ğı, insanın birdenbire nazarı dikkatini celbeden ve küçük çocu ğa hiç yara şmayan bilek kalınlı ğı açık kumral saçlarına toplanmı ştı.” (s. 193)

Babasını ziyarete gelen Remziye ile ilgili, bu bilgilerin dı şında ba şka bilgi verilmez.

Aslı

Hapishanedeki Ahmet’in (Hamo) karısıdır. O da kocasını aldatan ve bu yüzden kocası hapse giren kadınlardandır. Dokuz çocu ğu vardır. Ahmet karısını şöyle tasvir eder:

“Kocamı ş ama yi ğitli ğini ne yapalım, bizim karıda boy nah bu kapıdan girmez eğilmeyince… Okkaya çeksen yüz okkadan artık de ğilse de, eksik de hiç de ğil… Gö ğüsleri vardı ki sen karda şlı ğımdan neyini saklamalı, her biri ekin doldurulmu ş halı heybe gözü gibi… Belini de ğme babayi ğit kavrayamaz iki kolu ile… Bacaklar dersen götür Murat suyu köprüsüne dayak olsun.” (s. 27)

Aslı, kızını A ğa’nın o ğluyla evlendirir. Bir süre sonra Aslı ile damadının arasında bir ili şki ba şlar. Kızı, babasına gelip dert yanar. Ahmet önce inanmaz, sonra bunları gözetler ve do ğrulu ğunu anlayınca da, damadını öldürür. Fakat karısını öldüremez. Kadının bu olaydan sonra ne yaptı ğı hakkında bilgi verilmez.

Hüseyin’in Karısı

Hüseyin de Ahmet’in kaderini payla şan bir mahkumdur. Ya şadıklarını İstanbullu’ya anlatır. Karısı yüzünden hapistedir. Hüseyin’in karısı kom şusuna kaçar. Hüseyin namus meselesi oldu ğu için bunu gururuna yediremez. Bir gece evlerini basar. Adamı baltayla öldürür. Karısını öldürmeye cesaret edemez. Hüseyin’in şaşkınlı ğından faydalanan kadın evden kaçar ve kurtulur. Hüseyin hapse dü şünce, karısının hamile oldu ğunu ö ğrenir. Çocu ğu do ğunca da ba şka bir adamla evlendi ği haberini alır.

Hüseyin, bütün bu olanlara ra ğmen karısında suç bulmaz. “Karı milletinde bir vakit suç olmaz. Eksik etek!... Aklı yoktur. Hayvan gibi bir mahlûk. Aklı var, fikri yok… Karı milletini tekmil biz kandırırız. İncik verirsin, boncuk verirsin. Bir lâf

154 söylersin. Karı aldanır gider.” (s. 117-118) Çevresindekiler, Hüseyin’in konu şmalarından onun hâlâ karısını sevdi ğini dü şünürler.

Güley Hanım

Abdürrahim ile Kadriye’nin arasında haber getirip götüren, mektup ta şıyan biridir. Bu i şlerin kar şılı ğında da, her iki taraftan da para alır. Çıkarcı bir kadındır. Bir ara hapse de girer. Murat ile o zaman tanı şır. Onunla ilgili pek fazla bilgi yer almaz. “Güley, kırk yaşlarında gösteren, pek çirkin bir Kürt karısıydı. Bütün Adıyamanlılar gibi gözlerinde trahom vardı.” (s. 236) diye tasvir edilir.

Bedri Bey’in Karısı

Kocasını ziyarete gelir ve ona para getirir.

“Biraz şişman, beyaz bir kadındı. Kırk ya şını ferah ferah geçmi şti. Boyasız yüzünde, çok çocuk do ğurarak -be ş çocu ğu vardı-, kadınlık vazifesini bitirmi ş, ihtiyarlı ğa teslim olmu ş yorgun bir hal kolayca seziliyordu. Sol yana ğında iki tane ben fark etti. Çaçaron de ğildi ama, yemin edilebilir ki, kararları katî ve fedakârdı.” (s. 173)

İstanbullu onu görünce bunları dü şünür.

Abuzer’in Karısı

Romanda adı geçmeyen, kocasının anlattıklarıyla tanıdı ğımız kadınlardan biri de Abuzer’in karısıdır. Kocasını kayınpederiyle aldatır. Abuzer babasıyla karısını birlikte yakalayınca, babasını öldürür. Karısına kıyamaz.

Abuzer, onun için “Daha çocuk bey… On iki ya şında var yoktu… Aklı mı erer?...” (s. 127) der. Kadın, ya şadı ğı bu olayların korkusu sebebiyle kırk gün sonra ölür.

Mediha

Romandaki çocuk karakterlerden biridir. Mazmano ğlu Hacı Abdullah’ın ye ğenidir. Ona yemek getirir. Annesini kaybetmi ş, on ya şında bir kızca ğızdır. İstanbullu’ya dü şkünlü ğü ile tanınır.

Raziye

Hapishanedeki Alo’nun öldürdü ğü bir kadındır. Alo 40 ya şından sonra bu kadının pe şine dü şer. Onun u ğruna bütün tarlalarını satar. Raziye, Malatya’da “Malatya’nın me şhur kahpesi kocagöz Emey” (s. 165) diye tanınır. Alo bu kadına bir ev

155 tutar ve eve erkek getirerek Raziye’yi çalı şmaya zorlar. Raziye buna kar şı gelir. Alo onun bu i şe kar şı gelmesine çok kızar ve sarho ş oldu ğu bir gece, Raziye’yi baltayla öldürür.

2.15.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Ağa’nın Karısı

Hapisteki Bedri ve Vahap ondan şöyle söz ederler. “Top kâküllü yeni körpe avrat! Tahsildarlar için, candarma subayları için, mahkeme reisleri, savcılar için geçende aldı ğı avrat…” (s. 56)

Kezban

Ertu ğrul Deliorman’ın yazdı ğı “Gâvur” adlı kitabının ba şkahramanıdır. Romandaki karakterlerden Kezban ile bu kitaptaki Kezban karakterlerinin birbirine benzedi ği belirtilir.

Şoförün Karısı

İstanbullu’nun anlattı ğı bir olayda adı geçer. Bu kadın da kocasını, en yakın arkada şıyla aldatmı ştır. Adam olayı ö ğrenince karısını öldürür.

Sefer’in Karısı

Bu kadın da kocasını aldatır. Kocası Adana’da çalı şırken, kom şusuyla kaçar. Sefer, karısının kaçtı ğı adamı vurur ve hapse girer.

Hübü ş Hanım

Elli ya şındadır ve genç bir delikanlıyla evlenir. Boyunca çocukları vardır. Fakat zengin oldu ğu için kimse onun hakkında kötü konu şmaz.

Hafız’ın Hizmetçisi

Hapisteki Hafız’ın hizmetçisidir. Hafız bu kıza tecavüz eder. Kız gebe kalır, çocu ğunu üç aylıkken dü şürür ve ölür.

Mehmet’in Karısı

Kocası hapistedir ve kumarbazdır. Bu sebeple Mehmet, karısından sürekli para getirmesini ister.

156 Halime

Ahmet’in kızıdır. Annesi ile kocası arasındaki ili şkiyi babasına bildirir ve annesini öldürmesini ister.

Abdürrahim’in Kızı

On dört ya şındadır ve annesine çok benzedi ği belirtilir. Kadriye bu kızı hiç be ğenmez.

Kadriye’nin Annesi

Bu kadın, kızının Abdürrahim ile ili şkisini bilir ve kızını vazgeçirmeye çalı şır.

Necla

Şeyh Süleyman Efendi’nin müritlerindendir. On altı ya şında bir genç kızdır.

Hüsniye

Şeyh Süleyman’ın evinde kalan kadınlardan biridir. Emey’e yardım eder.

Gülsüm

Hapistekiler onun hakkında konu şur. O ğlu tarafından öldürüldü ğü söylenir.

Ay şe

Tözey’in arkada şıdır. Uzun boylu, Tözey’den daha şişman ve güzeldir.

Feyziye

Mahkûmlardan İbrahim’in kızıdır. İstanbullu’ya hediyeler getirir.

Şeyh Süleyman’ın Karısı

İyi yürekli, ihtiyar ve hasta bir kadın oldu ğundan söz edilir.

Sevim

Malatya’nın ileri gelenlerinden Şekerci Vahap’ın kızıdır.

Sıdıka

Ertu ğrul Deliorman diye birinin annesi oldu ğu söylenir.

Adile

Kadınlar ko ğuşundaki mahkûmlardan birinin çocu ğudur.

157 Abuzer’in Annesi

Gelinin kocasıyla ili şkisini bilir, fakat ses çıkaramaz.

Emi ş

İstanbullu’yu ziyaret eden, ona hediye getiren biridir.

Münevver

Malatya Kerhanesi’nde çalı şan kızlardandır.

Alo’nun Kız Karde şleri

Zengindirler ve Alo’ya arada bir para yollarlar.

Cumali’nin Karıları

Bu iki kadın Cuma Ali’yi ziyaret ederler.

Nazlıca

Hapisteki mahkûmlardan biridir.

Melahat

Hacı Abdullah’ın ye ğenidir.

Nuriye

Hacı Abdullah’ın ye ğenidir.

Mabu ş

Kirpi Hüseyin’in kızıdır.

Kezban’ın Annesi

Kocası Memet’i ziyarete gelir.

Şoför Faik’in Dostu

Mavi gözlüdür, genelevde çalı şır.

Hapishane Müdürünün Karısı

Sadece adı geçer.

Yüzba şı Kani Bey’in Karısı

Sadece adı geçer.

158 2.16. KARILAR KO ĞUŞU62

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Tözey

Hanım

Şefika

Nebahat

Hubu ş

Ay şe Ana

Adu ş

Azzet

Sıdıka

Nafia

Fatı

Ali’nin Annesi

İnci

Eplemeli Ay şe

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Nadire

Gardiyan Vahap Çavu ş’un Karısı

Malatya Umumhanesindeki Kızlar

İnci’nin Annesi

Hapishane Müdürünün Karısı

Elâzizli Emine

Nafia’nın Bacısı

Sultan Habe ş

62 Kemal Tahir, Karılar Ko ğuşu, 5. bs., Tekin Yayınları, İst., 1993.

159 Kıymet

İmik A ğa’nın Karısı

Macar Karısı

Piraye

Banazlı Kadınlar

Hacı A ğa’nın Karısı

Dervi ş Abdullah’ın Karısı

Kıvırcık

Ay şe Ana’nın Gelini

Münevver

Selime

Gülizar ve Fatma

Fahriye

Sabiha Hanım

Sıdıka’nın Halası

Gevre

Şaro ğlu’nun Kızı

İstanbullu Kadınlar

Fatma ve Kaniye Hanım

Bedriye

Tefçi Zühre

Hidayet

Aliye

Hubu ş’un Kuması

Nebahat’in Annesi

160 2.16.1. Roman Hakkında

İlk olarak 1974 yılında yayımlanmı ş olan Karılar Ko ğuşu, Kemal Tahir’in Malatya Cezaevi’nde ya şadı ğı ve tanık oldu ğu olaylardan yola çıkılarak yazılmı ş bir romandır. Yazar, Namuscular ve Dama ğası romanlarında cezaevindeki erkekleri anlatırken, bu romanda kadınların dramlarına, acılarına yer verir. Karılar Ko ğuşu yazarın kadın karakterlere en fazla yer verdi ği romanıdır. Fakat yine romanın ana kahramanı erkektir. Bütün olaylar, yazarın ki şili ğiyle de paralellikler ta şıyan Gazeteci Murat’ın çevresinde gerçekle şir. Kadınlar Murat’ın bakı ş açısıyla verilir.

Romanda kadınların ya şadıklarından yola çıkılarak birçok konuya yer verilir. En fazla göze çarpan konular ise cezaevindeki ya şamın zorlu ğu, ya şanan çarpık ili şkiler, idam cezasının yanlı şlı ğı, 2. Dünya Sava şı’nın insanlar üzerindeki etkisi vb.

2.16.2. Romanın Özeti

Romanda, birçok kadının hayatı aynı anda i şlenir. Bütün kadınların ortak noktası ise Gazeteci Murat’tır. Murat, yazarın birçok romanında kar şıla ştı ğımız, komünistlik suçuyla mahkûm edilmi ş aydın tipini simgeler. Yardımsever, akıllı bir adamdır. Çevresindekiler onu çok sever, akıl danı şır, dilekçe yazdırır, mektup okutur. Bunların kar şılı ğında da hapishanedeki kadınlar onun çama şırlarını yıkar, ona çorap örer veya yemek getirirler.

Bu kadınlardan biri de Hanım’dır. Dostu Ali ile birlikte kocasını öldürmek suçundan idama mahkûm edilmi ştir. Ali de ya şının küçüklü ğünden dolayı 30 yıla mahkûm edilmi ştir. Hanım idam edilmekten çok korkar ve sürekli Murat’tan istida yazmasını ve kendisini kurtarması ister. Murat bu kadına çok acır ve ona yardımcı olmaya çalı şır. İstida ile kurtulamayaca ğını bildi ği için suçu Ali’nin üstüne atmasını, bu şekilde idamdan kurtulaca ğını söyler. Hanım, Ali’yi çok sevdi ği için buna razı olmaz.

Bu sırada hapishaneye Malatya genelevinin en tanınmı ş kadınlarından Tözey gelir. Bir aylık cezası vardır. Varlıklı, çevresi geni ş bir kadındır. Hapishanede sık sık ziyafetler düzenler. Murat’ı da davet eder. Kadın Murat’ı ilk gördü ğü andan itibaren çok be ğenir. Murat da bu ilginin farkındadır. Fakat kar şılık vermez. Hem 12 yıl cezası olması, hem de arkada şı Hacı Abdullah’ın Tözey’i be ğenmesi onu engeller. Tözey ısrarla Murat’a hediyeler yollar. Murat onu kırmamak için çok u ğra şır. Bu sırada her derdini Murat’la payla şan Hanım, Tözey’i kıskanır. Ali’yi sevmesine ra ğmen Murat’a da ilgisi duyar.

161 Kadınlar ko ğuşunun gardiyanı Ay şe Ana ölür. Onun yerine kızı Şefika gardiyan olur. Çok akıllı ve oynak bir kadındır. O da Murat’ın pe şindedir. Murat bu kadından çekinir. Çünkü Şefika, istekleri u ğruna her şeyi yapabilecek bir kadındır. Murat’tan yüz bulamayınca, Gardiyan Abdullah’la birlikte olur. Şefika’nın kocası, evine ve çocuklarına dönmesi için ona yalvarır; fakat o kabul etmez. Şefika Abdullah’a evini sattırır ve birlikte kaçarlar. Paraları bitince, Abdullah Şefika’dan sıkılınca Malatya’ya geri dönerler. Abdullah Şefika’dan kurtulmak ister, fakat ba şaramaz. Sonunda Şefika’yı evine almak zorunda kalır.

Çevresindeki kadınlar tarafından adeta kıskaca alınmı ş olan Murat’ın gönlü ise, Gardiyan Mahmut Efendi’nin kızı Nebahat’tedir. Her gün pencereden onun geçi şini bekler. Murat, bu a şkın imkansız oldu ğunun farkındadır. Çünkü o, henüz 17 ya şında bir genç kız, kendisi ise 12 yıl cezası olan bir mahkumdur. Bu sebepten a şkını kendine bile itiraf etmekten korkar. Şefika bu a şkın farkındadır. Nebahat’in Adanalı bir gençle ni şanlandı ğı haberini getirir. Murat bu habere çok üzülür. Çünkü Nebahat, Murat’ın hapishanedeki tek ümit ı şığıdır.

Bu sırada Tözey hapishaneden çıkar ve Murat’ı sık sık ziyaret eder. Fakat bir süre sonra ziyarete gelmez. Bir çavu şu dost tuttu ğu ve Malatya’dan gitti ği haberi gelir. Murat buna şaşırır ve i şin iç yüzünü sonra ö ğrenir. Tözey, Hanım’ın ona yazdı ğı bir mektup sonucu gitmi ştir. Hanım mektubunda Murat’ın kendisini sevdi ğini, o hapishaneye gelince Murat’ın kendisiyle ilgilenmedi ğini, bu nedenle de idam edilece ğini yazmı ştır.

Murat’tan yardım isteyen bir di ğer kadın Hubu ş’tur. Hükümete ve İsmet Pa şa’ya sövmek suçundan 14 aya mahkum edilmi ştir. Murat’tan, sürekli İsmet Pa şa’ya affını talep eden bir mektup yazmasını ister. Sonunda cezasını doldurur ve hapishaneden çıkar.

Romanın sonunda Hanım, bir gece ko ğuştan götürülerek idam edilir. Yakarı şları onu kurtaramaz, sonunda korktu ğu ba şına gelir. Murat bu olaya çok üzülür ve insanların ne kadar da vah şi olduklarını dü şünür. Roman Murat’ın şu sözleriyle bitirilir.

“ Herkes yava ş yava ş kana taraftar oluyor galiba… Malatya Belediye’sinin sabık köpek zehirleyicisi, adaletin otuz kiralık gardiyanı ve dün gecenin amatör celladı, yeni çocuk babası zavallı Kel Hasan bile, kan içerdeki pislikleri temizleyecek…, diyor. Bir parça kan…” (s. 352)

162 2.16.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Tözey

Asıl adı Edibe’dir. Hacı Abdullah onu Malatya genelevinden tanır. Hapishaneye geldi ği zaman onunla ilgili bildiklerini İstanbullu’ya şöyle anlatır:

“Yüzünü kerhanede kırdılar. Böyle çarpuk kaldı. Bu asıl Akçada ğlı’dır. Gelin oldu ğu zaman onüç ya şında yokmu ş. Fıkara oldu ğundan bir ortakçıya vermi şler. O ğlan babayi ğit ama fakir… A ğası buna göz koymu ş. Bir gün, böyle orak zamanı, hizmetkârlara yemek götürürken yolunu beklemi ş, zorla üzerine çökmü ş. Tözey -o zamanki ismi Edibe- herifle bo ğuşmu ş. Yüzünü gözünü yaralamı ş. Teslim olmamı ş A ğa buna öfkelenmi ş. Devir, e şkıyalık devri. O gece kocasının koynunda da ğa kaldırmı şlar. İki ay da ğda dola ştırdılar. Sonra kocası kabul etmedi. ” (s. 89)

Edibe bu olaydan sonra kerhaneye dü şer. Malatya’da tanınan ve ra ğbet gören bir kadındır. Şehirde sözü geçen birçok ki şiyle ili şkisi olur. “Bu Malatya şehrinde bir aralık öyle bir hal olmu ş ki adliye dalavereleri Tözey’in kerhanedeki odasında cereyan edermi ş ve herkes oraya iltimasa gidermi ş.” (s. 241)

Tözey yaptı ğı i şe ra ğmen çevrede, babayi ğit, erkek gibi bir kadın olarak tanınır ve asla küçük görülmez. Hali vakti yerindedir. Her gün gardiyanlara kahve içirir. Mahkumlara yardım eder.

Tözey hapishaneye geldi ği vakit Murat onu ilk gördü ğünde şunları dü şünür:

“Çirkin oldu ğu halde, çirkinli ğini asla göstermeyen bahtiyar kadınlardandı. Burnu hem büyüktü, hem de biraz çarpıktı. Buna kar şılık gözleri siyah ve parlak, biraz kalınca dudakları kırmızıydı. Üzerinde bir temizlik vardı ki insana ferahlık veriyordu. ” (s. 79)

Elleri güzel, bacakları ve bilekleri tombul tombul bir kadındır. Bakı şları, hareketleri i şveli ve oynaktır.

Tözey hapishanede Murat’la, yani İstanbullu’yla tanı şır ve ondan ho şlanmaya ba şlar. Herkesin sevdi ği, be ğendi ği İstanbullu’yu, Tözey de be ğenir. Hareketleriyle ve bakı şlarıyla İstanbullu’dan ho şlandı ğını belli eder. İstanbullu bu ilginin farkındadır ve bundan rahatsız olur.

163 “Tözey, belli bir şey, manasız bir akıntıya kapılmı ş üzerine do ğru geliyordu. Kendisi için de, çarpaca ğı cisim için de, bir seyyar buzda ğı gibi akılsız ve şuursuzdu. Üç günde daha on iki sene cezası olan bir adama kar şı… Gülünecek bir hal... ” (s. 102)

Bir gün gardiyan Ay şe Ana, Murat’a Tözey’den sigara getirir. Tözey’in kendisine a şık oldu ğunu, sürekli a ğladı ğını söyler. Murat sigarayı kabul etmez ve bu olayın duyulmamasını, özellikle de Tözey’e vurgun olan Hacı Abdullah’ın duymamasını ister. Tözey sigaraları daha sonra tekrar gönderir ve Murat’a yıllarca bakaca ğını söyler. Her fırsatta Murat’la görü şmeye gelir. Onun için Hanım’la kavga eder. Kerhanede birlikte çalı ştı ğı arkada şlarını Murat’la tanı ştırır. Murat ise, Tözey’in kendisini neden sevdi ğine bir anlam veremez. Çünkü onun gibi bir kadınla Murat’ın hiçbir i şi olamaz. Birlikte olmaları imkansızdır.

Tözey’in duyguları, sevgiden çok saygıyı andırır. “Kendisiyle iftihar etti ği belliydi. O ğluyla ö ğünen bir genç ve cahil anayı hatırlatıyordu. ” (s. 159)

Tözey’in Murat’a olan sevgisini hapishanedeki herkes bilir. Murat ona hiç yüz vermez, fakat asla kırıcı olmaz. Tözey hapishaneden çıkarken son bir kez Murat’la görü şür. Murat da onunla görü şmeden önce biraz heyecanlanır fakat gitmesini de ister.

“Halbuki Tözey’in içerdeki mevcudiyetinden de usanmı ştı. Kendisine hiçbir surette yük olmadı ğı halde, artık çıkmasını istiyor, -maazallah- daha on be ş gün kalsa, ne yapaca ğını bir türlü kestiremiyordu. ” (s. 202)

Tözey Murat’ı sık sık ziyaret edece ğini söyleyerek hapishaneden ayrılır ve söyledi ği gibi Murat’ı ziyaret eder. Fakat hapishane müdürü bu ziyaretlerden rahatsız olur, Murat’ı uyarır. Zaten Tözey’in ziyaretleri de bir süre sonra kesilir. Bir jandarma çavu şunu dost tuttu ğu haberi duyulur.

Hacı Abdullah, onun gibi kadınların gerçekten sevemeyece ğini şöyle dile getirir: “Tözey’e baksana, sözüm meclis harici, senin u ğruna geberiyordu. Şimdi çavu şu dost tutmu ş. Bunlar köpek gibi… Köpekten de beter… ” (s. 272)

Murat, Tözey’in bu davranı şının aslını çok sonra Kel Hasan’dan ö ğrenir. İstanbulluya ilgisi olan Hanım’ın yazdı ğı mektubu alan Tözey Malatya’dan gider. Bu davranı şıyla Tözey, yine babayi ğit, fedakâr bir kadın oldu ğunu gösterir. Namussuz bir kadın gibi görünse de hapisteki birçok kadından daha namusludur. Hatta Ali Efendi onun için şunları söyler:

164 “Bunlar Tözey’e kurban olsunlar. Birisi kocasının evinde hovardasıyla oturuyor. Tözey üst üste iki dost tutmaz. Birisi kocasını zehirlemi ş. Tözey fareleri bile zehirleyemez… ” (s. 340)

Romanda yer alan hemen hemen bütün kadınların ortak noktası, romanın ba şkahramanı Murat’tır. Hepsinin onunla bir ba ğlantısı vardır. Bu kadınlardan en fazla göze çarpan ise Tözey’dir. O, di ğerleri gibi ilgisini pek fazla gizlemez. Açık açık söyler. Cesur, babayi ğit ve açık sözlü bir karaktere sahip olmasının da bunda etkisi çoktur.

Hanım

Yirmi be ş ya şında, iki çocuklu, kara gözlü ve fakir bir kadındır. Adıyamanlı’dır. Malatya A ğır Ceza Mahkemesinden idam maddesiyle sevk edilmi ştir. (s. 24)

Dostu Ali de aynı cezaevinde mahkûmdur. Sık sık görü şürler ve içinde bulundukları çıkmaza bir çare ararlar. Parası yoktur, avukat tutamaz. Çama şır yıkar, çorap, kazak örer, o ğluna ve kızına bakar.

“Boynu, omuzları, bilekleri, kalçaları ve baldırları o kadar dolgun ve tıkızdı ki İstanbulluya ilk bakı şta, elbise giydirilmi ş bir Ispartalı kadın muharip heykelini hatırlattı. ” (s. 49)

İstanbullu onu ilk gördü ğünde böyle dü şünür. İdama mahkûm edilmesi onu derinden yaralar ve ona yardım etmeye çalı şır. Onu idamdan kurtarmak için Ankara’daki avukat arkada şına mektup yazar. Hanım idam edilmekten çok korkar ve her fırsatta “30 sene versinler ama asmasınlar. ” diye yalvarır. Tek ümidi ise Murat’tır. Murat’ın yazdı ğı istidalar sonucu kurtulaca ğını dü şünür. Bu yüzden Murat’a sonsuz saygısı, sevgisi ve minnettarlı ğı vardır. Murat hapishanede herkesin i şini gördü ğü gibi onun da elinden tutmaya çalı şır.

Hanım’ın suçu, dostu Ali ile birlikte kocasını zehirlemektir. Ali’nin ya şı küçük oldu ğu için ona idam cezası verilmez. Hanım ise her fırsatta suçunu inkar eder. Kocasını zehirlemedi ğini söyler. Aslında bu i şi, kendisinde gözü olan Cemal polisin yaptı ğını söyler. (s. 54) Fakat bunu ispat edemez. Hakkındaki kararı bozdurmak için, İstanbullu Ali’ye akıl verir. Mahkemede, Hanım’ı i ğfal etti ğini söylemesini ve suçu üstüne almasını söyler. Ali’nin ya şı küçük oldu ğu için idam edilmeyecektir. Fakat bunu Hanım’a bir türlü kabul ettiremezler. Hanım, mahkemede Ali’yi suçlamaz. Nihayetinde hakkındaki idam kararı kesinle şir. İstanbullu, bu kararı her okudu ğunda ümitsizlik ve hicap duyar. (s. 53) Aşkın insana neler yaptırabilece ğini dü şünür.

165 “A şk onu, i şte gözlerinin önünde, birkaç manasız kelimeyle korkunç hakikatten koparıp götürüyordu. Bu öyle feci bir aldatmaydı ki katî lüzumuna ra ğmen alçaklı ğı fark etmemek de imkânsızdı. ” (s. 44)

Hanım bir yandan Ali’yi hâlâ sevmekte, bir yandan hakkında verilen idam kararının gerçekle şmesini beklemekte, bir yandan da Murat’a kar şı ilgi duymaktadır. Tözey hapishaneye geldikten sonra kendisini unuttu ğunu söyleyerek şikayet eder ve Murat onun bu şikayetinin ardından kendisine olan ilginin de farkına varır.

“Her hareketinde dayanılmaz bir oynaklık ve şehvet vardı. O kadar ki, Murat, artık yüzde yüz ölüme ait oldu ğunu bildi ği için bizzat ölüm denilen tabiî hadisenin bile şehevî hislerle dopdolu korkunç ve insafsız bir şey oldu ğunu dü şündü. ” (s. 264)

İstanbullu, Ali’ye sevgisinden dolayı idama mahkum edilmi ş ve her an ölümle yüz yüze gelecek birinin, bu ilgisini biraz garip kar şılar. Tıpkı Tözey’in sevgisini garip kar şıladı ğı gibi.

Hanım, Tözey’in Murat’a olan a şkını kıskanır ve ona hapisten çıktıktan sonra bir mektup yazar. Onun yüzünden Murat’ın kendisine bakmadı ğını ve Murat’ın yakasını bırakmasını söyler. Bunun üzerine Tözey, bir dost bulup Malatya’dan ayrılır.

Hanım, romanın ba şından sonuna kadar, hakkındaki idam kararıyla gündeme gelen bir kadındır. Bir yüzden Murat ona hep acır ve hakkında hiç kötü dü şünmez. Suçu ne olursa olsun, bir insanın idam edilmesine kar şıdır. Roman boyunca İstanbullu’nun bu konudaki iç hesapla şmasını, adalet sistemini sorgulamasını görürüz. Hanım’ı kurtarmanın bir yolunu bulamadı ğı için de biraz suçluluk hisseder.

Hanım karakteri, Karılar Ko ğuşu’nda en fazla dikkati çeken kadın kahramandır. Suçlulu ğu ya da suçsuzlu ğu kesin olarak bildirilmez. Hakkında verilen idam kararına do ğru kaçınılmaz ilerleyi şi, Ali’ye olan a şkı ve Murat’a olan ilgisiyle, roman boyunca dikkati çeker. Roman onun idam edilmesiyle son bulur. Hanım’dan yola çıkılarak Anadolu kadının çileli hayatının bir bölümü, a şkın insana neler yaptırabilece ği ve idam cezasının yanlı şlı ğı ele alınır.

Şefika

Gardiyan Ay şe’nin kızıdır. Annesi öldükten sonra, onun yerine gardiyan olarak işe alınır. Fiziksel özellikleri şöyle tasvir edilir:

166 “Anasına hiç benzemiyen güler yüzlü bir kadındı. O da uzun boylu, etine dolgundu ama Ay şe hanım gibi hantal de ğildi. Ayakları biraz içeri basıyordu. Beyaza yakın, çakır gözlerinde altı çocuk anası oldu ğunu hatırlatan hiçbir yorgunluk yoktu. ” (s. 171)

Otuz be ş, kırk ya şlarında bir kadındır. Daha o i şe alınmadan, Hacı Abdullah onun edepsiz bir kadın oldu ğunu söyler. “Edepsizlikte bu Tözey’i suya götürür de susuz getirir.” (s. 167) “Bizim Çörtikli söyledi. Vaktiyle dünya güzeli imiş. Kaymak gibi eti varmı ş beyim… Çörtikli “Ben böyle beyazlık, böyle cilve görmedim. Erke ğe doymaz bir karı ” derdi. Lâkin şimdi kocaldı. ” (s. 168)

Şefika, güzel giyinen, süslü bir kadındır. Bu yüzden bütün mahkûmların dikkatini çeker. Her gördü ğü erke ğe yüz veren, tehlikeli bir kadındır. Gardiyan Dervi ş Abdullah ve Sefer onun pe şindedir. Kocası Remzi ise ona deliler gibi ba ğlıdır. Hapishane müdürü, kadının bu halini fark edince, Şefika’yı uyarır, fakat kendisine bir iftira atmasından da korkar. Çünkü her türlü yalanı söyleyebilecek bir kadındır. Her fırsatta Murat’a ilgisini belli eder. İstanbullu ona kesinlikle yüz vermez.

Şefika’nın tek eksi ği çürümü ş di şleridir. Dişlerini kendisine sevdalanan Dervi ş Abdullah’ın verdi ği paralarla yaptırır.

Kocasını hiç sevmez ve ondan bo şanmak ister. Bo şanmak için Murat’a bir istida yazdırmak ister, fakat Murat bunu kabul etmez. Remzi, Şefika’nın Murat’a olan ilgisini de fark etmi ştir. Hatta Şefika’yı ba ştan çıkardı ğını söyleyerek, Murat’ı Müddeiumumilik’e şikayet eder. Murat’tan yüz bulamayan Şefika, Gardiyan Dervi ş Abdullah’la gizli gizli görü şmeye ba şlar. Dervi ş Abdullah evlidir ve çocukları vardır. Buna ra ğmen Şefika için evini satar. Şefika kendisini nikahlamasını ister.

Dervi ş’le Şefika, sattıkları evin paralarıyla Malatya’dan kaçarlar. Aradan bir ay geçer ve Dervi ş, Murat’ın yanına gelerek olanları anlatır:

“Buradan do ğru İzmir’e gittik… Otele indik. Üç gün sonra yemek yedi ğimiz lokantacı bize bir oda buldu. Bir karyola, bir yatak, yorgan, kilim, tencere, tabak aldı. Yeniden ev kurulacak. ” (s. 295)

Sinemaya, çalgıya giderler ve paralar tükenir. Dervi ş, Şefika’dan sıkılır, artık eskisi gibi onu heyecanlandırmaz. Şefika’yı orada bırakarak Malatya’ya döner. Şefika evdeki e şyaları satarak, e şyaların parasıyla Malatya’ya gelir. Dervi ş’in kapısına dayanır. Kendisini kandırdı ğını söyler, Dervi ş’in cebinde kalan son be ş yüz lirayı da alır ve

167 kavga ba şlar. Dervi ş, karısı ve çocukları, Şefika’yı döverler. Fakat çaldı ğı parayı elinden alamazlar. Dervi ş Şefika’yı şikayet eder. Remzi karakola alınan Şefika’yı oradan çıkarmak için Dervi ş’e yalvarır. Karakoldan çıkarılan Şefika, Remzi’nin yalvarmalarına ra ğmen evine dönmez. Dervi ş onu bir otele yerle ştirir. Ara sıra ili şkileri devam eder. Bu olay Malatya’da duyulur. Herkese rezil olduklarını dü şündükleri için, hep birlikte Adana’ya gitmeye karar verirler. Dervi ş, Şefika, Remzi ve Şefika’nın küçük çocuklarıyla birlikte Adana’ya gitmeyi, orada bir evde hep birlikte ya şamayı, çevreye de Dervi ş’in, Şefika’nın erkek karde şi oldu ğunu söylemeyi plânlarlar. Bütün bu plânları Dervi ş, Murat’a anlatır. Bu olaydan üç gün sonra Şefika Murat’ı ziyarete gelir.

“Ertesi sabahki trenle hareket edeceklerini laf arasında Murat ö ğrendi. Bir şey sormadı. Şefika birisini arkasında bırakacak kadınlardan de ğildi. İkisini de mutlaka götürecekti. ” (s. 299)

Şefika, hakkında söylenen “elbiseli şeytan” tabirini do ğrularcasına, sonunda, her iki adamı da yanına alarak Adana’ya gider. Ahlaktan yoksun, çıkarcı, isteklerine ula şabilmek u ğruna her şeyi yapmayı göze alan bir kadındır.

Nebahat

Romanda geçen di ğer kadınların aksine Nebahat, ahlâklı, terbiyeli bir aile kızıdır. Hiçbir kötülü ğe bula şmamı ş, saf, temiz, 17 ya şında bir genç kızdır. Kocaman siyah gözleri ve ince parmakları vardır. Murat’ın pe şinde onca kadın olmasına ra ğmen, onun gönlü Nebahat’tadır. Zaman zaman hapishanenin penceresinden dı şarıyı seyreder. Nebahat’ın yoldan geçmesini bekler. Bazen de onunla, babasının yanına geldi ği zamanlar kar şıla şırlar. Babası Başgardiyan Mahmut Bey’dir.

Nebahat ana-babasının sözünü dinleyen, iyi bir aile kızıdır. “Çok gülmez. Sinemaya gitmez. Elin kızları gibi boya sürmez… ” (s. 101) Karılar Ko ğuşu’ndaki o kötü atmosferin içinde bir ı şık gibi parlar Nebahat. Gençtir, güzeldir, saftır ve masumdur.

Çevresindeki insanlardan bıkıp usanan Murat için bir ümit ı şığıdır Nebahat. Murat bu kızı çok sever, fakat önceleri bu sevgiyi kendine bile itiraf edemez. Çünkü olacak i ş de ğildir. O, 17 ya şında bir genç kızdır. Kendisi ise 12 sene hapiste kalacaktır. Şefika, onun Adanalı zengin bir gençle ni şanlandı ğını ve evlilik hazırlıklarını yaptı ğını söyler. Murat bunu duyunca yüzü sararır ve hisleri daha da ortaya çıkar. Murat için

168 Nebahat, ula şılamayacak, hayalî bir sevgilidir. Romanda geçen tek masumane a şk da Murat’ın aşkıdır.

Murat bir ara, tahliye oldu ğunu, Nebahat’la ni şanlandıklarını hayal eder.

“Daha on bir sene cezası oldu ğu halde, Nebahat’la ni şanlanmı şlardı. Bu neye benziyor bilir misiniz? Sanki siz bir müteharrik şey üzerinde dimdik, kımıldamadan durarak on bir senelik yolculu ğa çıkmı şsınız. Nebahat arkanızdan mütemadiyen ko şuyor. Yorgunluk ve her şey ona ait. Bunu göze almak meseledir azizim… ” (s. 324)

Murat Nebahat’ı, dı ş görünü şünden çok karakterinden dolayı sever. Çünkü Nebahat, çevresinde gördü ğü, ahlâklı, namuslu tek kadındır. Kendi kendine şunları dü şünür: “Evet… Dostum Murat… Arslan gibi bir kıza dü ştünüz. Mahpuslukta namuslu şeylerin yükü böyle hafif, bahası böyle a ğırdı. Namussuz şeylerin de yükü pek a ğır, bahası pek hafif olmalı. ” (s. 324)

Nebahat bütün bu özellikleriyle romanda göze çarpan farklı bir kadın kahramandır.

Hubu ş

Reisicumhura ve hükümete hakaretten 14 aya mahkûm edilmi ş bir kadındır. Eserde şöyle tasvir edilir:

“Hubu ş bacı, 55-60 ya şında, şişman, kısa boylu bir kadındı. Artık ihtiyarlandı ğından olmalı, yüzünü namahreme göstermemek için fena halde sarılır, fakat bir türlü kocayamayan gönlü, hâlâ kız o ğlan kız sesine benzeyen ince, baygın, i şveli kelimelerinde dalgalanır dururdu. ” (s. 20)

Malatyalı’dır ve dört kez evlenmi ştir. İlk üç kocasından üç kız, üç erkek çocu ğu vardır. Çocuklarını evlendirdikten sonra, Tefçi Zühre’nin dostu Mehmet’le evlenir. Bu adam ise, 30’lu ya şlarda, kadınlarla paralarını yemek için evlenen biridir. Hubu ş’un da parasını yer, dükkanını sattırır. Hubu ş ile çocuklarının arası bozulur. Hubu ş hapishaneye dü şmesini, çocuklarının âhını almasına ba ğlar.

Suçu, İsmet Pa şa’ya sövmektir. O da hapishaneden kurtulmak için Murat’tan medet umar. Murat’a, Pa şa’nın amcasının kızı Sabiha Hanım’a göndermek için bir mektup yazdırır. Mektupta 4 ay ceza çekti ğini, Ramazan ayında himmet diledi ğini belirtir. O, hapisten çıkmak için böyle yollara ba şvururken, Mehmet eve bir kuma getirir. Bunun üzerine Hubu ş, kendisine oynanan oyunu fark eder. Murat’a, kendisine

169 bu oyunu Tefçi Zühre’nin oynadığını söyler. Mehmet’le Hubu ş’un evlenmelerine o yardım etmi ştir. Üstelik Hubu ş hapse girince Mehmet bir dost tutar. Mehmet ile kumasını zina suçundan içeri attırmak ister. Murat’tan yardım ister, fakat Murat bunu kabul etmez.

Hubu ş cezası dolunca hapisten çıkar. Onun hakkında duyduklarını, Gardiyan Kel Hasan, Murat’a anlatır. Hubu ş, Mehmet’ten, yeni karısını bo şamasını istemi ştir. Fakat Mehmet onu çok kötü döver. Hubu ş sesini çıkaramaz ve yeni kadına da, Hubu ş’un hemen kar şısındaki ev kiralanır. Bu olanlar için Kel Hasan şunları söyler:

“Dünya bir kepazelik olmu ş. Altmı ş ya şındaki kart karının yedi ği halta bak. Körpe kızlar yapsa insan ayıplamaz. Sen do ğru söylersin. Adamın kırkından sonra azanını toprak temizler… Vay Hubu ş Hatun vay… Bir de süslendi ki çıkarken hiç görme beyim… Çekti sürmeleri... Kocakarının süslenmi şi de ne kötü oluyor. ” (s. 330- 331)

Hubu ş da, romandaki birçok kadın kahraman gibi erkek meraklısı, çarpık ili şkiler içinde, ahlakî de ğerlere sahip olmayan bir kadın kahramandır. Akılı biri de ğildir ve çevresindekilerce kolayca kandırılır.

Ay şe Ana

Mahkûmlar tarafından sevilen, ihtiyar bir gardiyandır. Ay şe Aan ile ilgili eserde şu bilgiler verilir:

“Ay şe Ana; çok uzun boylu, çok şişman bir kadındı. Gençli ğinde dünya güzeli oldu ğunu, “ Rum diyarı”nda Ay şe’den beyaz karı bulunmadı ğını eskiler söyler. Günahı vebali boynuna biraz da oynak oldu ğu, yüre ğinin merhametinden yalvaranları bo ş çevirmeye kıyamadı ğı anla şılıyordu. ” (s. 8)

Ay şe Ana çok pasif bir karakter olarak ka şımıza çıkar. Tek derdi i şini kaybetmemektir. “ İyiydi ama korkaktı. Hakkında istida verece ğim desen uyuz köpek gibi titrerdi. ” (s. 141) sözleriyle bu korkusu dile getirilir.

Kızı Şefika’nın, annesine bir faydası yoktur. O ğlu ise her fırsatta onu döver. Bu yüzden gardiyanlık i şi, onun için çok önemlidir. “Bizi buraya istida koydu, istida çıkarır şahım…”(s. 178) diyerek, hakkında yazılacak olumsuz bir istidaya verdi ği önemi belirtir.

170 “Ay şe ananın istidaya kar şı duydu ğu hissi, korku kelimesiyle ifade etmek hata olurdu. Bu tam manasıyla deh şetti. Hakkında zabıt tutulmasına, müzekkere yazılmasına pek aldırmazdı. Lâkin, ye şilli sarılı iki tane pul, bir tabaka eseri cedît ka ğıdı zavallının iflâhını iliklerine kadar keserdi.” (s. 178)

Ay şe Ana, iki seneden beri sa ğ elmacık kemi ğinin üzerinde çıkan Halep çıbanı ile u ğra şmaktadır. Sonunda bu çıbana yenik dü şer ve ölür.

Adu ş

Küçücük, dört ya şında, esmer, zayıf bir kızdır. Annesi, Gevre adında bir kadın mahkûmdur. Babası hamaldır. Üç karde şi daha vardır ve çok fakir bir ailenin çocu ğudur. Babası askerli ğini yapmadı ğı için tutuklanarak askere alınır. Adu ş’un üç karde şi ortada kalır. Murat’ın te şvikiyle hapishanede bu aile için para toplanır. Bu üç çocu ğu evlat edinecek aileler aranır.

Adu ş, Murat’ı çok sever ve her fırsatta onun kuca ğına oturur. Kadınların ona öğrettikleri yeni kelimeleri, tatlı bir söyleyi şle Murat’a söyler. Murat’ı hapishanede mutlu eden nadir şeylerden bir tanesi de Adu ş’tur.

Bu küçük kız kadınlar ko ğuşunun maskotudur. Özellikle Tözey geldikten sonra ona oyunlar ö ğretir ve Adu ş’u oynatarak e ğlenirler. Onun bu halini gören Ay şe Ana, Adu ş’un ileride kötü yola dü şece ğini dü şünür. Onun cilveli ve oynak oldu ğunu, Tözey ve Hubu ş gibi kadınlarla bir arada büyüdü ğünü göze alarak bunları söyler.

Azzet

Çullunun Hacı’nın 45 yıldır kendine dost tuttu ğu bir kadındır. Hacı’nın her türlü işini gören, evini çekip çeviren, ona bakan, adeta karısı yerine koydu ğu bir kadındır. Gençli ğinde çok güzeldir. Hacı’ya göre de yi ğit bir kadındır. Onunla ilgili şunları söyler:

“Azzet iyi karıdır. Bu Tözey gibi yürekli bir karı. De ğme erkekten yi ğittir beyim… ‘Ben öyle bir karıyım ki beni her kedi bo ğamaz.’ ” der. Hakikat her bıyıklıya uçkur çözen bir cins de ğildir… ” (s. 153)

Hacı gençli ğinde onu çok sevmi ştir. O da Hacı’ya dü şkündür. Hapisteyken onu her gün ziyarete gelir. Bir gün Hacı’ya mektup yazarak, kendisini nikahlamasını ister. Çünkü o yokken polisler evi basmı ş, onu ve yanlarında çalı ştırdıkları Rum Kıymet’i

171 umumhaneye götürmü şlerdir. Bu haberi alan Hacı, nikahlanmak için Murat’tan valiye bir istida yazmasını ister.

Azzet de romanda geçen birçok kadın gibi yolu Malatya umumhanesine dü şmü ş kadınlardan biridir. Fizikî özelliklerinden ve karakterinden pek fazla bahsedilmez.

Sıdıka

“Zayıf, esmer ve pek sinirli bir kadındı. Kocası askere gittikten sonra öteki oğulları huysuz analarını getirip biçarenin ba şına atmı şlardı. Bir gün gelin-kaynana kavgası esnasında Sıdıka kocakarıya bir sopa sallamı ş, ba şına gelen rasgelen darbeyle kadın üç gün sonra ölmü ştü. Şimdi Sıdıka asılmaktan korkuyordu.” (s. 25) Sıdıka işledi ği bu suçtan dolayı üç sene hapse mahkum edilir, fakat Hanım’ın asılaca ğını duyunca, bütün kadınların asılaca ğını zannederek a ğlayıp durur. Murat onu her fırsatta asılmayaca ğı konusunda ikna etmeye çalı şırsa da o hep “On be ş seneye razıyım, yeter ki beni asmasınlar!” diyerek feryat eder.

Sıdıka, Anadolu kadınının ya şadı ğı gelin-kaynana çatı şmasının bir temsilcisi konumundadır. Bu çatı şma onu hapse dü şürür.

Nafia

Nafia, zinadan üç aya mahkum edilmi ş, çekik ela gözlü, güzel bir kadındır.

“Orta boylu, ince fakat çok mütenasip vücutluydu. O kadar güzeldi ve öyle ma ğrur bir hali vardı ki insan, onun zinadan mahkûm oldu ğuna imkânı yok inanamıyordu. Hem zinadan mahkûm oldu ğuna, hem de Rıza denilen o soytarı o ğlanla yatmasına…” (s. 27)

Sevgilisi Rıza, Nafia hapisteyken onun küçük kız karde şini kaçırır.

Nafia’nın Murat’la münasebeti, onun gömleklerini yıkayıp, ütülemesinden dolayıdır. Hakkında çok fazla bilgi verilmez. Oradaki birçok kadın gibi zinaya bula şmı ş ve sevdi ği erkek tarafından aldatılmı ştır.

Fatı

İki seneye mahkûm edilmi ş kürt bir kadındır. Hakkında şu bilgiler verilir:

“Türkçeyi hiç konu şamayan bir kürt karısıydı. Bütün fıkara köylü kadınları gibi fena halde yıpranmı ştı. Kasabalılara benzemiyor, omuzlarını cilveli cilveli sallayıp

172 sırıtmıyordu. İnsana dümdüz karde ş karde ş bakan siyah gözleri vardı. Çıplak ayakları kocamandı… ” (s. 25-26)

Ali’nin Annesi

İhtiyar, bitkin bir kadındır. “Gözleri trahomdan harap olmu ş, ufalmı ştı. Alt duda ğının tam ortasında incecik bir ye şil dö ğme vardı. ” (s. 34) diye tasvir edilir.

Oğlu Ali’nin mahkûmiyetine çok üzülür, a ğlar. Bütün suçun Hanım’da oldu ğunu dü şünür ve o ğlundan suçu onun üstüne atmasını ister. Hanım’ı bir türlü kabullenemez.

İnci

Hırsızlıktan 22 güne mahkûm edilmi ş çingene bir kadındır. Ufak tefek biridir. Sık sık fal bakar. Çingene kadınlarını temsilen eserde yer alır.

Eplemeli Ay şe

Tözey’in yakın arkada şlarından ve Malatya genelevinde çalı şır. Cilveli, oynak bir kadındır. Eskiden Hacı Abdullah’ın dostudur. Tözey’in, Murat’ı göstermek için onu hapishaneye ça ğırır.

2.16.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Nadire

Kel Hasan’ın kızıdır. On üç ya şındadır ve 11 ya şından beri dokuma fabrikasında çalı şmaktadır. Bu rutubetli ortamda kötü bir hastalı ğa yakalanmı ştır. Doktorlar ve Murat, Kel Hasan’a onun iyi beslenmesi gerekti ğini söylerler.

Gardiyan Vahap Çavu ş’un Karısı

Vahap Çavu ş ondan bahseder. Onu 12 ya şındayken kaçırmı ş ve evlenmi ştir. Yirmi yıllık evlilikleri vardır. Vahap, onun gençli ğinde “dünya güzeli” oldu ğunu söyler, fakat şimdi o eski tutkusu kalmamı ştır.

Malatya Umumhanesindeki Kızlar

Malatya’nın âdetlerini sayarlar. Hamam günleri yoksul kadınlara ve asker ailelerine para verdirmezler. Fakir ailelere yardım ederler. Halk onları benimsemi ştir. Bahçelerine, mevlitlere, dü ğünlere davet ederler.

173 İnci’nin Annesi

Fal bakan çingene bir kadındır. “Fevkalâde ihtiyar, fevkalâde ufak tefek, fevkalâde çirkin yüzü yalnız kırı şıktan ibaret bir kocakarı. ” (s. 170) diye tasvir edilir.

Hapishane Müdürünün Karısı

Çocu ğu olmayan biridir. Çevresindekiler onun dört erke ğe bedel oldu ğunu, asıl hapishane direktörünün, kocasının de ğil de, onun olması gerekti ğini dü şünürler.

Elâzizli Emine

Hacı Abdullah’ın, Tözey’in çalı ştı ğı yerde tanı ştı ğı ve sonra a şık oldu ğu bir kadındır. Komiser Osman tarafından dövülerek öldürülmü ştür.

Nafia’nın Bacısı

Oynak bir kadın oldu ğu belirtilir. “Dünya güzeli. Hem de Nafia gibi örtü örtünmez… İstanbul kızı gibi giyinir. ” (s. 63)

Sultan Habe ş

Gardiyan Abdullah’ın a ğabeyi Pa şa’nın kızıdır. Daha önce, Malatya hapishanesinde zina suçundan 3 ay yatmı ştır.

Kıymet

Genç, gösteri şli bir kadın oldu ğu belirtilir. Çullunun Hacı’nın dostudur, Hacı onu dövdü ğü için 15 aya mahkûm edilir.

İmik A ğa’nın Karısı

“Bu, uzun boylu, kartal burunlu, kocasından ba şka herkese kar şı son derece müstebit oldu ğu anla şılan huysuz bir kadındı. ” (s. 312)

Macar Karısı

İş letme memurunun karısıdır. Malatya’nın ileri gelen memurlarından birço ğuna bel so ğuklu ğu bula ştırmı ştır.

Piraye

Murat’ın, Nazım Hikmet’e yolladı ğı mektuplarda adı geçer. Nazım Hikmet’in karısıdır ve dört buçuk senedir kocasından ayrıdır.

174 Banazlı Kadınlar

Bu köyün kadınları hep çalı şır. Köyde kadın sayısı az oldu ğu için dul kalmazlar. Genellikle erkek çocuk do ğururlar.

Hacı A ğa’nın Karısı

“Kısa boylu, tıkız, henüz yirmi ya şında oldu ğu zannedilen pek oynak, pek güzel bir kadın. ” (s. 313) dır.

Dervi ş Abdullah’ın Karısı

Çirkin, terbiyesiz bir kadındır. Kocasını bırakıp gitmi ş, sonra geneleve dü şmü ştür.

Kıvırcık

Tözey’in arkada şlarındandır. Saçları kıvır kıvır, şımarık, kibirli ve güzel bir kızdır.

Ayşe Ana’nın Gelini

Bitlisli, “aslan” gibi bir kadındır. Sarho ş kocasından sürekli dayak yer.

Münevver

Tözey’e çok dü şkündür. Onunla çalı şan kızlardan biridir.

Selime

Ba şgardiyanın 9 ya şındaki kızıdır. Sevimli ve zeki bir kızdır.

Gülizar ve Fatma

Adu ş’un karde şleridir. Babası askere gidince evlatlık verilirler.

Fahriye

Şefika’nın kocası Remzi’nin, eve getirdi ği kötü bir kadındır.

Sabiha Hanım

Hubu ş’un mektup yazdı ğı, İsmet Pa şa’nın amcasının kızı.

Sıdıka’nın Halası

Sıdıka’nın güvendi ği, altınlarını emanet etti ği biridir.

175 Gevre

Adu ş’un annesi. Hakkında pek bilgi verilmez.

Şaro ğlu’nun Kızı

Sadece adı geçen kötü yola dü şmü ş bir kadındır.

İstanbullu Kadınlar

Vahap Çavu ş’a göre oynaktırlar ve çok gülerler.

Fatma ve Kaniye Hanım

Hubu ş’un yazdı ğı mektupta adları geçer

Bedriye

Hacı Abdullah’ın kandırdı ğı bir kız.

Tefçi Zühre

Hubu ş’un kocasının eski dostu.

Hidayet

Selime’nin ablasıdır.

Aliye

Tözey’in arkada şıdır.

Hubu ş’un Kuması

Sadece adı geçer.

Nebahat’in Annesi

Sadece adı geçer.

176 2.17. HÜR ŞEHR İN İNSANLARI I - II 63

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Safo

Fatma

Şarlot

Reçina

Tamara

Aliye Hanım

Ay şe

Adalet Hanım

Şaziment Hanım

Kadriye

Nadide

Müzeyyen Hanım

Hayret Bey’in Karısı

Mebkure

Canan

Nesibe

Müzeyyen’in Annesi

Zekiye

Gülizar

Cemile

Madam Karazof

İnci Hanım

Emine Perihan

63 Kemal Tahir, Hür Şehrin İnsanları I-II , 2. bs., Bilgi Yayınevi, Ank., 1976.

177 Arap Kadın

Süheyla

Sacide

Temizlikçi Kız

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Canseza Hanım

Çingene Kızı

Madam

Nadire

Cemile’nin Annesi

Azize Teyze

Zekiye’nin Annesi

Safo’nun Annesi

Emine

Tramvaydaki Kadın

Madamın Kız Karde şi

Semra

Sadiye

Kadriye

Sarı Kadın

Muhallebici Güzeli

Ermeni Kadın

Çakır Eleni

Kara Şaziye

Madam Nezvanda

Tamara’nın Ablası

178 Küpeli Eleni

Süheyla’nın Annesi

Cahide

Canfeza Dadı

Leyla

Madam Haygano ş

2.17.1. Roman Hakkında

Eser, Kemal Tahir’in ölümünden sonra sarı defterleri arasında bulunmu ş bir roman müsveddesinden olu şmu ştur. Kemal Tahir bu müsveddeyi, 1949 yılında Çorum Cezaevi’nde tamamlamı ştır. Fakat daha sonra üzerinde çalı şmamı ş, bitmi ş bir roman olarak kabul etmedi ği için de yayımlamamı ştır. Romanın birinci cildinin okuyucuya sunumunda, romanın otobiyografik bir roman oldu ğu belirtilir. Romanın ba şkahramanı Murat’ın ya şadıkları ile Kemal Tahir’in İstanbul’daki ya şamının örtü ştü ğü söylenir.

İlk olarak 1976 yılında yayımlanan roman, iki ciltten olu şur. Birinci cilt, “Fakir-i Pürtaksir” ve “Avukat Kâtibi” ba şlıkları altında iki kısma ayrılır. İkinci cilt ise “Kör Uçu ş” ve “Batak” ba şlıkları altında iki kısma ayrılır.

2.17.2. Romanın Özeti

Roman, Murat’ın geceleri kumar oynanan, gündüzleri de insanların vakit geçirmek için gitti ği bir kıraathanedeki ya şantısıyla ba şlar. Murat i şsizdir, bu nedenle kıraathanenin üstündeki kötü bir odada kalır. Çok fakirdir, fakat cesur olu şu, zekili ği, iyi bir e ğitim görmesi ve şairli ği sebebiyle herkesçe tanınır, saygı görür. Annesinin ölümü üzerine Galatasaray Lisesi’ni yarıda bırakmı ştır. Fıransızca’yı çok iyi bilir. 20 ya şında bir genç olan Murat, kıraathanede kaldı ğı sırada geceleri kumar oynayanları izler. Gündüzleri de arkada şları Ertu ğrul Hikmet, Şahap ve Necip ile sohbet eder. Necip’in anket defterine Fakir-i Pürtaksir rumuzuyla yazılar yazar. Defteri okuyan Necip’in kız arkada şları Fatma, Süheyla ve Mualla tarafından da merak edilir. Murat’ın yazdı ğı şiirler arkada şları tarafından çok ilgi görür.

Murat i şsizlik yüzünden sıkıntı çekti ği günlerde Hamdi Bey’le tanı şır. Hamdi Bey ona avukat katipli ği i şini bulur. Murat i ş görü şmesine gidebilmek için annesinden hatıra kalan gelinlik bohçasını satarak elbise ve ayakkabı alır. Avukat Hayret Bey ve

179 Celil Bey onu be ğenirler. 35 lira maa şla i şe alırlar. Murat kısa zamanda i şi ö ğrenir, kom şu yazıhanede çalı şan Yordanidis ve sevgilisi Şarlot ile tanı şır. Onlarla birlikte geceleri dı şarı çıkmaya ba şlar.

Şarlot Murat’ı ni şancıda çalı şan Safo ile tanı ştırır. Kısa zamanda birbirlerini severler. Murat Safo’yu gerçekten çok sever, fakat yazıhaneye gelen di ğer kadınların ilgilerine de alakasız kalamaz. Safo çok temiz bir kızdır ve hayatındaki ilk erkek Murat’tır. Murat, onun bu saflı ğını çok be ğenir. Onunla evlenebilece ğini dü şünür. Safo’yu Nesibe Hanım’ın evine götürür ve arkada şlarıyla tanı ştırır. Bu sırada Necip de Murat’ı, Fatma, Ay şe, Süheyla ve Muallâ ile tanı ştırır. Hepsi Murat’ın şairli ğine hayran kalır. Hatta Fatma, küçükken tanıdı ğı Murat’a özel bir ilgi duyar. Fatma’nın dı şında Murat’a ilgi duyan kadınların sayısı gittikçe artar. Yazıhaneye gelen Kadriye, daktilo atölyesinde çalı şan Reçina, hatta Şarlot bile Murat ile ilgilidir. Önceleri Murat, Safo’ya ihanet etmemek için bu kadınların hiç biriyle ilgilenmez.

Murat yazıhanede çalı şırken patronlarının bütün sırlarını kısa sürede ö ğrenir, fakat bunları kimseye anlatmaz. Hayret Bey’in o ğlancılı ğı, Celil Bey’in kadınlara olan dü şkünlü ğü onu zaman zaman i ğrendirse de onlara hiçbir tepki göstermez.

Celil Bey onu, bir şirketin i şlerini halletmesi için Tamara ile Ankara’ya yolar. Tamara, bazı i şleri kısa zamanda halletmesi için yüksek fiyatlarla kiralanan bir Rus kadınıdır. Murat onunla Ankara’ya gider. İş leri kısa zamanda bitirirler. Tamara bu işlerden nasıl kâr edilece ğini göstererek, ona yüklü bir miktar para verir. Tamara ile iyi dost olurlar ve aralarında bir ili şki ba şlar. Fakirlikten bir nebze de olsa kurtulan Murat, Ankara dönü şü kazandı ğı parayla arkada şlarına ziyafet çeker. Sık sık Yordanidis, Şarlot ve Safo ile birlikte gezmelere giderler. Gününü e ğlencelerle geçirir.

Murat, kendisine uzun zamandır telefon eden kadının Reçina oldu ğunu ö ğrenir. Ona kar şı ilgisiz kalamaz ve onunla birlikte olur. Yazıhaneye gelen mü şterilerden Şaziment Hanım, Reçina ile Murat’ı yakalar. Bunun üzerine Murat’ın Şaziment Hanım ile de ili şkisi ba şlar. Murat yaptıklarından dolayı Safo’ya ihanet etti ğini dü şünür, fakat kendini alıkoyamaz. Bu sırada Safo çocuk dü şürür ve ölür. Murat, Safo’ya olan sözünü tutamadı ğı ve onunla evlenmedi ği için vicdan azabı duyar. Fakat içine girdi ği bu ya şam, onu bir rüzgâr gibi savurmaktadır.

Murat bir yandan da Fatma ve arkada şlarıyla sık sık bir araya gelir. Milliyetçilikten, yeni kurulan Serbest Fırka’dan konu şurlar. Murat’ın çevresindeki

180 herkes Serbest Fırka’ya geçer. O ise her fırsatta bunun yanlışlı ğını dile getirir ve hâlâ Halk Partisi’ni tutar. Çocuklu ğundan beri hayran oldu ğu Fatma’nın annesi Aliye Hanım’la da sıkça görü şürler.

Murat, Aliye Hanım’ın tahsildarlı ğını yapmaya ba şlar. Kira toplamak için gitti ği evlerde kar şıla ştı ğı insanlar, onu, ya şadı ğı şehir hakkında bir kez daha dü şünmeye sevk eder. Oturdu ğu evi randevuevine çeviren kiracı, kirasını ödememek için 8 ya şındaki kızını Murat’a teklif eden Arap Kadın onu deh şete dü şürür. Bu karma şık hayatlardan iğrenirken, kendisi de hızla, daha da karma şık olan ili şkiler içine girer. Çok be ğendi ği, hatta zaman zaman sevdi ğini zannetti ği Fatma’nın annesi Aliye Hanım ile aralarında bir ili şki ba şlar. Fatma bunu ö ğrenir, o da Murat’ı sevdi ğini zannetmektedir. Fakat bu olaydan sonra aslında onu sevmedi ğini anlar ve Necip ile evlenmeye karar verir.

Murat ya şadı ğı onca birlikteli ğin yanında, çok samimi oldu ğu arkada şı Şarlot ile de bir ili şki ya şar. Ya şadı ğı bu birliktelikler içerisinde onu rahatsız eden tek şey, Safo’nun ölümüne sebep oldu ğu dü şüncesidir. Bu vicdan azabını Şarlot giderir. Şarlot, Safo’nun üvey babası ile bir ili şkisi oldu ğunu, çocu ğun kimden oldu ğunu bilmedi ği için dü şürmek istedi ğini ve bu nedenle öldü ğünü söyler. Murat bunu duyunca çok rahatlar. İçindeki azap yok olur. Fakat ya şadı ğı hayat onu sıkar. İşini kaybetti ği an, yine eski odasına dönece ğini dü şünür. Ya şadı ğı bu hayatın içinde hürriyetten bahsetti ği için kendisinden utanır.

Romanda, i şgalden kurtulmu ş İstanbul’un yani “Hür Şehrin İnsanları”nın ya şantısı, Murat’ın ve çevresindekilerin hayatlarından yola çıkılarak dile getirilmi ştir. Yazar, 1930’lu 1940’lı yılların İstanbul’unu, kendi hayatından ve gözlemlerinden yola çıkarak bu şekilde anlatır.

2.17.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Safo

Safo, 17 ya şında, çok güzel bir genç kızdır. Nişancıda çalı şır ve Murat’la burada tanı şırlar. Murat önce ona dikkat etmez, fakat sonra onu çok güzel bulur. Romanda bu genç kız şöyle anlatılır:

“Safo yalnız hareket cazibesiyle de ğil, heykel olarak da kusursuz bir vücuda mâlikti. Ufak tefekli ği ilk bakı şta bu kusursuz heykel güzelli ğini saklıyor, fakat dikkat ettikçe her azasının ayrı ayrı ve bir arada mükemmel olduğu anla şılıyordu. Ya şını

181 tahmin etmek de müşküldü. Bir haliyle ondört, onbe ş ya şındaydı, bir haliyle onsekiz, ondokuz…” (s. 277)

Murat, her şeyden çok, onun saflı ğını, temizli ğini ve masumiyetini sever. Onu Şarlot ile kar şıla ştırır ve şöyle dü şünür:

“Birçok milletlerin hususiyetlerini almı ş olan güzel cilveli hareketleriyle, eski bir milletin tek hatlı güzelli ğini temsil eden Safo nasıl da birbirinin taban tabana zıddıydılar.” (s. 400)

Murat, Safo’yu çok sever, fakat bu sırada ba şka kadınlarla birlikte olmaktan da geri durmaz. Murat ona olan sevgisini “Ben hiç dü şünmeden seni böyle sevdikçe anlıyorum ki sevgi üzerine söylenen sözler tekmil kuru kalabalık…” (s. 411) diyerek dile getirir.

Murat, Safo’nun hayatındaki ilk erkektir. Murat bunun için Safo’yu evlenilebilecek bir kız olarak görür. Arkada şlarıyla tanı ştırır. Ay şe, Safo’nun yabancı bir kız olmasından dolayı Murat ile birlikteliklerini pek uygun görmez. Çünkü bu milliyetçili ğe aykırıdır. Fakat Murat, şiddetle buna kar şı çıkar. Safo, tanı ştı ğı kızlardan Murat’ı kıskanır. Hatta bunu şöyle dile getirir: “Bizimkileri ben bilirim… Marifetlerini falan hep bilirim. Onlarla bo ğuşurum. Kendime güveniyorum. Lâkin sizin kızlardan hiç haberim yok.” (s. 428)

Murat, Safo’yu sevgisi konusunda ikna eder. Bu hususta kendi kendisini de ikna eder, fakat Reçina, Tamara, Şaziment Hanım ile de birlikte olmaya devam eder.

“Her yeni macera Safo’yu biraz daha geri itiyordu. Murat, bunu bir türlü itiraf etmek istemiyordu ama, hakikatte bundan ba şka bir şey de ğildi.” (s. 493)

Safo çocuk dü şürerek ölünce, Murat büyük bir vicdan azabı duyar.

“O incecik kıza kar şı söz verdi ği halde insanlık ve erkeklik vazifesini hiçbir mazereti olmadan savsaklamasından gelen azap” (s. 603)

Murat, duydu ğu bu azabı, Şarlot’tan ö ğrendi ği gerçeklerden sonra dindirebilir. Şarlot’un anlattıklarına göre Safo, Murat ile ili şkisini ö ğrenen üvey babasının isteklerine kar şı koyamaz ve onunla birlikte olur. Hatta bir süre sonra ondan ho şlanmaya ba şladı ğını bile söyler. Safo, hamile kalınca çocu ğun kimden oldu ğunu bilemez ve bu sebeple çocu ğu dü şürmeye çalı şır, neticede ölür.

182 Romanın ba şından beri saf ve temiz bir kız olarak nitelendirilen Safo’nun, daha sonra böyle bir ili şkisinin ortaya çıkması çeli şki gibi görünür. Yazar, Murat’ın Safo’ya yaptı ğı ihaneti, bu olayla dengede tutmaya çalı şır. Romanın ba şkahramanı olan Murat’ı sanki aklamak ister. Fakat Murat, o kadar karma şık ili şkiler içindedir ki, kendisi de zaman zaman bu ya şamdan bunaldı ğını hisseder.

Fatma

Fatma, 16-17 ya şlarında bir genç kızdır. Murat ile çocukluktan beri arkada ştırlar. Babaları aynı cephede sava şmı ştır. Fatma babasını, Sakarya Muharebesi’nde kaybeder. Be ş yıldır Murat ile görü şmüyorlardır. Murat küçükken ona, “Ni şanlım” ya da “Karafatma” diyerek takılır.

Necip, Fatma’yı Murat’a şöyle anlatır:

“Lâkin azizim deh şetli kız! Hem akıllı, hem de güzel… Ben o kadar tatlı esmer görmedim.” (s. 133)

Murat bu esmer kızı uzun yıllar sonra görünce çok şaşırır ve onu çok be ğenir.

“Bu esmerlik, geni ş kenarlı hasır şapkasının altında tarif edilmez nüshalarla öyle tatlı bir hal almı ştı ki, durup bir pastel portre seyreder gibi hayran hayran bakmamak elde de ğildi.” (s. 387)

Fatma da Murat’ı çok be ğenir. Özellikle de Murat’ın şiirlerine hayran olur. Bu iki karakter arasında eskiye dayalı bir sevgi ba ğı vardır, fakat bu a şk de ğildir. Birbirlerine olan duygularını çok sonraları itiraf ederler. Murat’ın, Fatma’nın annesi Aliye Hanım ile de bir ili şkisi olur. Fatma bunu ö ğrenir. Önceleri Murat, Fatma’yı ebediyen kaybetti ğini dü şünerek çok üzülür. Fatma ona gelerek “Siz de beni seviyorum zannetmi ştiniz, ben de sizi seviyorum sanmı ştım.” (s. 751) “… sizi hep kocam olacaksınız diye dü şünürdüm.” (s. 752) der, fakat zamanla yanıldı ğını anlar. Hatta Murat’ın, annesiyle birlikte olmasına da çok sevinir. Murat da Fatma’ya kar şı olan hislerini bu konu şmadan sonra daha iyi anlar. Delikanlının duyguları şöyle ifade edilir:

“Fatma’ya kar şı duydu ğu hislerin hepsi, Aliye’ye kar şı çocukluk günlerinden beri besledi ği arzudan ba şka bir şey de ğildi. Fatma annesine benzesin benzemesin ona ait bir şey oldu ğu için Murat’ın gözünde hiç kimsenin tutmadı ğı bir yeri tutmu ş, kalbinde eri şilmeyecek bir emel olarak bunca sene ya şamı ştı.” (s. 752)

183 Fatma okumu ş, aile terbiyesi almı ş, kültürlü bir kızdır. Duygularından ziyade mantı ğıyla hareket eden biridir.

Şarlot

Murat’ın avukat katipli ğine ba şladıktan sonra tanı ştı ğı Yordanidis’in sevgilisidir. 25 ya şında güzel bir kadındır, fakat 15 ya şındaki bir talebeye benzedi ği belirtilir. (s. 207) Şarlot çok cilveli ve oynak bir kadındır. Çevresindeki erkekleri kullanmayı sever. Yordanidis onu çok sever ve ondan bir türlü vazgeçemez. Yordanidis onun çok farklı milletlerin karı şımı bir melez oldu ğunu söyler ve ailesini şöyle anlatır.

“Büyük babasının babası Polonyalı imi ş. Babası Rus, anası Yahudi bir melez adam… Oğlu bir Alman’la evlenmi ş… Onun oğlu bir Fransız karısı almı ş… Gelelim kadın tarafına… Büyük ananın anasının anası İtalyan, Yahudi ana bir İsveç’liden do ğmu ş… O ğlunun aldı ğı karısının anası bir İspanyol’mu ş … Şarlot’un annesi olan Fransızın annesi Maltız…” (s. 209)

Romanda yabancı uyruklu ve farklı dillere mensup birçok karakter yer almaktadır. Kemal Tahir bu seçimi özellikle yapmı ştır. Bütün bu karakterler İstanbul’da birbirleriyle gayet uyumlu bir şekilde ya şar ve aralarında hiçbir ayrım gözetilmez.

Çevresiyle uyum içinde olan karakterlerden biri de Şarlot’tur. O, sadece arzularının ve paranın pe şinde ko şan, idealleri olmayan bir kadındır. Yordanidis ile birlikte olur. Murat’ı ise arzuları için ister. Murat, tanı ştı ğı günden beri Şarlot’un kendisine olan ilgisini fark eder. Nihayet Safo öldükten sonra aralarında bir ili şki olur. Safo ile ilgili gerçe ği de Murat, Şarlot’tan ö ğrenir.

Reçina

Murat’ın çalı ştı ğı yazıhanenin yanındaki daktilo makineleri tamir atölyesinde çalı şan Yahudi bir kızdır. O da Şarlot gibi oynak bir kadındır. Daha ilk tanı şmalarında Murat onun ilgisini fark eder.

“ Murat: “Yüzü çocuk yüzü gibi masum ama, gözleri şeytan mı!” diye keyifle dü şündü. Bu masum bebek yüzünde yalnız belli belirsiz boyanmı ş kalın dudakları kadıncaydı.” (s. 224- 225)

Reçina uzun süre adını vermeden Murat’a telefon eder ve onu sevdi ğini söyler. Murat bu kadının kim oldu ğunu bir türlü öğrenemez. Çevresindeki herkesten şüphelenir. Sonunda Reçina oldu ğunu tahmin eder ve onun yanına gider. Reçina’yı patronuyla

184 birlikte yakalar. Reçina patronunun kendisini zorladı ğını söyleyerek Murat’a a ğlar. O günden sonra Murat ile aralarında uzun bir birliktelik ba şlar. Reçina Murat’ a çok ba ğlanır, fakat Murat ondan ve onun sırna şık tavırlarından çok sıkılır. Reçina’yı üç be ş günlük gönül e ğlencesi olarak dü şünür.

“Safo’yu muhakkak evlenece ği bir genç kız sayıyordu. Reçina, tesadüfen bulunmu ş, tesadüfen bulunmu ş bile de ğil, bizzat isteyerek önüne gelmi ş bir avdı. Hem de bir ba şka avcını yaraladı ğı bir av….” (s. 463)

Reçina, Safo’nun ölümüne sevinir, çünkü Murat ile ili şkisi oldu ğunu bildi ği tek kadın Safo’dur. Murat, Safo ile Reçina’yı sık sık kar şıla ştırır ve Reçina’dan gün geçtikçe uzakla şır.

“Reçina’nın arkada şlı ğı da, meselâ Safo’nun arkada şlı ğına benzemiyordu. Biçare Safo’da insana a ğırlık veren, insanı ürküten bir şey vardı. Halbuki Reçina bahar havası gibiydi. Hiçbir mesuliyet hissi vermiyordu. Safo’dan yüz defa daha güzel oldu ğu halde insan buna â şık olamazdı. Reçina sahici a şkı tutmadan ölmeye mahkûm kadınlardandı.” (s. 653)

Tamara

Celil Bey’in Ankara’daki i şini halletmek için tuttu ğu bir Rus kadındır. Güzelli ğiyle herkesi kendine hayran bırakan bu kadın, yine güzelli ğini kullanarak çok fazla paralar kazanır. Hem çok güzel hem de çok zekidir. Celil Bey, Murat’ı da onunla birlikte Ankara’ya yollar. Murat onu görür görmez güzelli ğine hayran olur.

“Bu kadına bakar bakmaz, “Bundan daha güzeli artık olamaz…” dememek imkânsızdı. Her tarafıyla ve bilhassa hareketleri ve konu şmasıyla güzeldi.” (s. 503)

Murat kısa sürede onunla dost olur ondan çok etkilendi ğini ve aynı zamanda da korktu ğunu belirtir. (s. 509)

Murat Tamara’nın bu i ş için aldı ğı parayı görünce, para için bu i şi yapan kadınlara hak verir. Tamara da bu hayata mecbur oldu ğunu söyler. Murat, Ankara dönü şünde onunla birlikte olur. Fakat Tamara, Murat’ın birlikte oldu ğu di ğer kadınlardan daha farklı konumdadır. Murat onu kendine dert orta ğı yapar. Tamara Murat’a, kendisini ablası yerine koymasını ister. Bundan sonra Murat her pazar Tamara’ya gider. Safo’yu da onunla tanı ştırır. Hatta Safo’nun ölümünden sonra bir tek onun yanına gidebilece ğini dü şünür. Murat onun için “…iyidir Tamara… Iztırabı

185 tanır… İyi kadın!” (s. 609) der. Murat Safo’dan sonra bir tek onun yanında kendini rahat hisseder.

Aliye Hanım

Fatma’nın annesidir. Murat’ı küçüklü ğünden beri tanır. Murat, ona çok saygı duyar ve biraz da ondan çekinir. Otoriter, zengin bir kadındır. Ayrıca çok da güzeldir. Fatma annesi için “Ailemizdeki kadınların bütün güzelli ğini annem almı ştır. Bize hiç bir şey kalmadı.” (s. 432) der. Fakat Fatma’nın, annesinin karakterini pek be ğenmedi ğini görürüz. Birlikte oldu ğu insanları tasvip etmez. Murat ise Aliye Hanım’a küçüklü ğünden beri hayrandır. Onun bu duyguları şöyle dile getirilir:

“Aliye hanım teyzesi hep o ne şesine ra ğmen daima ma ğrur, hiçbir vaziyette gururunu unutmaz, kendisine mutlaka hakim güzel kadındı. Murat onun yüzüne hiçbir zaman dikedik bakamamı ştı. Zaten Aliye hanım teyzesiyle Naile Sultan, hayalinde ekseriya birbirine karı şan iki yüksek, eri şilmez, ancak lûtuf beklenir kadındı.” (s. 690- 691)

Aliye Hanım, Murat’a daha iyi i şlerde çalı şması için tekliflerde bulunur. Murat kabul etmeyince kiralarını toplaması için onu tutar. Murat bu sırada Aliye Hanım’ın birlikte oldu ğu adamın yaptı ğı kötü i şleri ö ğrenir ve Aliye Hanım’ın yanında onu evden kovar. Aliye Hanım bu duruma çok üzülür. Murat onu teselli eder, aralarında bir yakınla şma olur. Hiç beklenmeyen bir şekilde aralarında bir ili şki ba şlar. Murat önceleri bundan çok utanır.

“İyi ama Canseza hanımla Aliye hanımın arasında hiçbir fark yoktu ki… Buna nasıl cür’et etmi şti? Peki! Kendisi böyle bir rezil… Ya Aliye hanım? Dünyadaki bütün kadınların yüksekli ğini, gururunu ta şıyor zannetti ği insan… Fatma’nın annesi...” (s. 739)

Murat’ın duydu ğu bu rahatsızlık bir süre sonra ortadan kalkar. Hele bir de Fatma bu ili şkiyi ö ğrenerek onayladı ğını belirtince, Murat gönül rahatlı ğıyla bu ili şkiye devam eder.

Ay şe

Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu ve Yol Ayrımı romanlarının ba şkahramanı Kamil Bey’in kızıdır. Bu romanda ise Fatma’nın arkada şı olarak kar şımıza çıkar. Fatma onu Murat’la tanı ştırır.

186 Ay şe, arkada şları arasında Mustafa Kemal’e olan hayranlı ğıyla tanınır. “ Mektepte tok sözlü olmasıyla ve Mustafa Kemal’i deli gibi sevmesiyle me şhurdu.” (s. 435) Kendisi de bu özelli ğini şöyle dile getirir: “ Ben Mustafa Kemal Pa şa’ya taparım öyle ki, gözümün önünde bilerek hata yapsa da, (Bu hatadır.) dese, ben (Hayır! Senden hata sadir olmaz.) derim.” (s. 434)

Ay şe, a şırı milliyetçili ğinden dolayı Murat’ın Safo ile arkada şlı ğını da tasvip etmez.

Romanda Ay şe’nin karakteri ile ilgili bu bilgiler verilirken, fiziksel özelliklerine çok kısa de ğinilir.

“Bu gayet sade giyinmi ş, belki de gayet sade giyindi ği için gayet güzel görünen kumral bir kızdı.” (s. 433-434)

Adalet Hanım

“Randevucu Adalet” ya da “Zampara Adalet” diye tanınır. (s. 249) Kirli i şlerle uğra şan bu kadın, aynı zamanda e şcinselli ği ile de tanınır. 30 ya şındadır ve Kadriye ile birliktedir. Şarlot onun hakkında bildiklerini Murat’a şöyle anlatır:

Adalet Hanım Fransız rahibelerinin mektebinden mezundur. Randevuevi i şletir. Yanında çalı şanlar da genelde bu mektebin kızlarıdır. Çok para kazanan, hovarda bir kadındır. (s. 265)

Adalet Hanım, Kadriye ile birlikte Murat’ın çalı ştı ğı yere gelir ve Fransızca bilmedi ğini dü şünerek Murat’ı küçümser.

Şaziment Hanım

Hayret Bey’in baldızıdır. 40 ya şlarında tuhaf bir kadındır. Ahlaktan yoksun, cinsel arzularına yenik dü şmü ş bir karakterdir. İnmeli bir kocası vardır. Bu sebepten rahatça erkeklerle birlikte olur. Hatta Murat’la da kısa süreli bir ili şkisi olur. Aslında Murat bu ili şkiden rahatsızdır, fakat kendine engel olamaz.

Kadriye

Adalet Hanım’la dola şan sarı şın, güzel bir kızdır. Üç kez evlenmi ştir. Açık saçık konu şmaktan ho şlanan, rahat bir kadındır. Murat onu ilk gördüğünde şunları dü şünür.

187 “Bazı Meryem tablolarındaki o ince, o sarı şın güzelli ğe benziyordu. Kelebek gibiydi. İnsan dokunsa, hususiyetini te şkil eden yumu şak bal ve ipek gibi renkler elinde kalır zannederdi.” (s. 237)

Nadide

Murat romanın ba şında bu kızı bir bayram yerinde tribünde görür. Onu çok be ğenir ve a şık oldu ğunu zanneder. O gün, bu kızı bir daha görebilmek iste ği ile ak şama kadar içer. Daha sonra kızı tekrar gördü ğünde duygularında yanıldı ğını anlar ve bir gün boyunca çekti ği ıstıraptan utanır. Daha sonra onu bakkal Mösyö Morci ile yakalar ve ondan i ğrenir.

Müzeyyen Hanım

Şair İbrahim Rıza’nın karısıdır. Evliliklerinin üçüncü ayında bo şanmaya karar verirler. Müzeyyen Hanım açık kumral saçlı, ye şil gözlü bir kadındır. Bir bankada daktilocu olarak çalı şır. İbrahim Rıza ile tesadüfen tanı şırlar. (s. 325) İbrahim Rıza onunla, üvey baba elinde büyümü ş, yumu şak ba şlı bir kadın olarak dü şündü ğü için evlenir. Fakat Müzeyyen Hanım dü şündü ğü gibi çıkmaz. Her dedi ğini yaptırır. İbrahim Rıza bir süre sonra karısından şüphelenir ve onu takip eder. Kendisini aldattığını öğrenince de bo şanmaya karar verir.

Hayret Bey’in Karısı

Kocasının yazıhanesine gelir ve Murat’ı tefti ş eder. Murat onu görür görmez şunları dü şünür.

“Acaba bu sinirli, dertli kadınca ğız da bir zamanlar, birisine böyle bir mısra ilham edecek bir güzellik ve tazelikte bulunmu ş muydu? Güler yüzlü oldu ğu bir hayat parçası ya şamı ş mı?” (s. 358)

Bu kadın, Murat’ın kocasını takip etmesini, gelip gidenleri kendisine haber vermesini ister. Murat böyle bir şeyi yapamayaca ğını söyleyerek kadına kar şı çok kötü konu şur. Kadın aslında kocasının çarpık ili şkilerini bilmektedir ve çaresizlikten ne yapaca ğını şaşırmı ş bir kadındır.

Mebkure

Hamdi Bey’in annesidir. Hamdi Bey kadınlardan hiç ho şlanmaz. Bunun sebebinin ise annesi oldu ğunu belirtir. Annesinden uzun uzun bahseder. Annesinin çok sıkıcı oldu ğunu ve her şeye a ğladı ğını söyler. (s. 56-57) Bunu da şöyle dile getirir:

188 “Pek sulu gözlü bir kadındı. Vara yo ğa a ğlardı. Ben evimizde, hüngürtüsüz bir gün bile geçirmedim. Babam geç gelse a ğlardı kadın, erken gelse gene a ğlardı. Kom şuda bir ses olsa gözleri dolardı. Bir cenazeye rastlasak gene öyle… Haddin varsa nezle ol, bir iki defa öksür… Yüzüne bakarak, sanki can veriyormu şsun gibi bo şanır… Hâlâ şaşarım birader, o karakuru ufak tefek kadında bu kadar gözya şı nasıl bulunur.” (s. 56-57)

Canan

Hamdi Bey’in kadınlardan nefret etmesine sebep olan kadınlardan ilki annesi, di ğeri de Canan’dır. Canan, Hamdi Bey’in gençli ğinde kom şularının kızıdır. Hamdi Bey onu çok sever. Fakat o, ya şlı bir binba şı ile evlenir. Daha sonraları evliyken Hamdi Bey’le bir ili şkisi olur. Kocası ile de aralarında hiç bir şey olmadı ğını söyler, fakat Hamdi Bey daha sonra onun yalanını yakalar ve ondan nefret eder Hamdi Bey, “Bu öyle bir i ğrenme idi ki, yalnız Canan’a de ğil, dünyadaki bütün kadınlara yetti.” (s. 60) der.

Nesibe

Murat ondan “ablam” diye bahseder ve sık sık onun yanına gider. Sevdi ği arkada şlarıyla Nesibe’nin evinde toplanarak yemek yerler. Fakat Nesibe hakkında romanda pek fazla bilgi yoktur.

Müsafirperver, anaç bir kadındır. İyi ud çaldı ğı belirtilir.

Müzeyyen’in Annesi

Bu kadının, uyanık ve akıllı kızına pek benzemedi ği belirtilir. Onunla ilgili romanda şu cümleler yer alır.

“Annesi kızından daha sessiz, daha kadın kadıncıktı. Nesli yava ş yava ş munkariz olmu ş, çar şı pazar bilmez ev kadınlarından… Kırk meteli ği avucuna doldur uzanıver, lirayı elinden çek al… Saymaktan haberi yok, aklında tutmaktan haberi yok.” (s. 330)

Zekiye

Murat’ın en yakın arkada şı Ertu ğrul Hikmet’in sevgilisidir. Annesiyle birlikte ya şayan, sarı şın bir kızdır. Sık sık geceleri dı şarı çıkar, gezmeye giderler. Murat ve Ertu ğrul Hikmet yeme ğe ya da e ğlenmeye gittiklerinde Zekiye’yi de götürürler. Fakat karakter hakkında detaylı bilgi verilmez. Hareketlerine bakılırsa özgür yeti şmi ş bir kızdır.

189 Gülizar

Murat’ın kaldı ğı kıraathanenin kar şısındaki evde oturan bir kadındır. Kocası ambar bekçisidir. Bir gözü kördür. Bazı geceler Murat’ın yanına gelir ve birlikte olurlar. Murat’ın birlikte oldu ğu birçok kadına kar şı oldu ğu gibi ona da hiçbir duygusal ba ğı yoktur.

Cemile

Ertu ğrul Hikmet ondan bahseder. Gençken sevdi ği bir kızdır. Cemile geceleri erkek kıyafeti giyerek dı şarı çıkar ve Ertu ğrul Hikmet’le gezerler. Hatta bu kıyafetle onun evine bile gider.

Ya şadı ğı döneme göre fazla özgür bir kızdır. E ğlenceye ve gezmeye meraklıdır.

Madam Karazof

40 ya şındadır. “Gözleri ilk bakı şta siyah gibiydiler Halbuki bu siyahlık uzun, kıvırcık kirpiklerinin gölge oyunuydu. Hakikatte kadının gözleri koyu çini ye şili renkteydiler. İnsan, onlara bakarken sırtında korkuyla karı şık bir lezzet ürpermesi duyuyordu. Güne şte hafifçe yanmı ş gibi esmerdi. Fakat en deh şetli tarafı, ciddiyetle bir ka şını kaldırıp konu şması, bir sualden sonra aynı ciddiyetle beklemesiydi.” (s. 472) diye tasvir edilir.

İnci Hanım

Murat’ın yazıhanesine gelen bir mü şteridir. Bo şanma davası için Murat’a gelir. Dört senelik evlidir ve kocasından şikayetçidir. Murat’a uzun uzun içini döker. Fiziki özellikleri ise şöyle anlatılır:

“Bu seferki mü şteri, pembe beyaz âdeta şişman bir hanımdı… Otuzbe ş, kırk ya şlarında kadardı. Elleri, bilhassa ayakları öyle küçüktüler ki, insan bu kadar küçük ayakların bu koca gövdeyi nasıl ta şıdı ğına şaşardı.” (s. 232)

Emine Perihan

Aliye Hanım’ın kiracılarındandır. “Mü şir Şefik Pa şa’nın kerimesi” diye tanınır. Alkolik ve çok fakir bir kadındır.

Murat ona kira istemeye gider. Murat ile geçim sıkıntısı üzerine uzun bir konu şması olur.

190 Arap Kadın

Aliye Hanım’ın kiracılarındandır. Murat ona da kirayı istemeye gider. Çok ahlaksız bir kadındır. Kira kar şılı ğında Murat’a 8-9 ya şındaki kızını teklif eder. Kadın şöyle tarif edilir:

“Beyaz sıhhatli yüzünden püskürme benler, simsiyah kalın ka şlar, etli kırmızı dudaklar vardı. Tatlı bir arap lehçesiyle konu şuyor, dünyanın en pervasız gözleriyle bakıyordu.” (s. 702)

Süheyla

Anket defterine “ İnci” takma adıyla yazılar yazan kızdır. Fatma’nın yakın arkada şlarındandır. Fakat hakkında pek bilgi verilmez. Sürekli Ftma’nın yanındadır.

O da Murat’ın şiirlerini be ğenir. Okumu ş, kültürlü bir kızdır.

Mualla

Necip’in kız karde şidir. Fiziksel özelliklerinden sadece sarı şın oldu ğu belirtilir. Fatma’nın da en yakın arkada şıdır. Gençlerin yaptıkları toplantılarda o da olur.

Eğitimli biridir, fakat pasif bir karakterdir.

Sacide

Aliye Hanım’ın kiracılarındandır. İyi bir kadındır. Murat, kiralarını ödemedikleri için bu kadını ve ablasını evden çıkarmaya gider. Çok fakirdirler. Sacide, yatalak ablasına bakar. Anadolu’da memur olan erkek karde şlerinin gönderdi ği parayla ve Sacide’nin ördü ğü dantel parasıyla geçinirler. Murat bu kadına çok acır ve ona para verir.

Temizlikçi Kız

Avukatlık bürosunu temizler. Yordanidis onu çok be ğenir ve ondan şöyle söz eder:

“Kız ufak tefek! Lakin ablasından daha akıllı! İstanbul’a küçükken gelmi ş. Burada evlenmi ş. Sonra bo şanmı ş. İstanbullu sayılır. Yüzünü örtmüyor.” (s. 258-259)

191 2.17.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Canseza Hanım

Murat’ın annesidir. Veremden ölmü ştür. Murat sık sık annesini hatırlar ve onu çok özler. Canseza Hanım, kocasını sava şta kaybedince, terzilik yaparak geçimlerini sa ğlar. 38 ya şındayken öldü ğü belirtilir.

Çingene Kızı

Celil Bey’in verdi ği davete getirdi ği dansöz bir kızdır. Herkes bu kadına hayran kalır. “Madam Tamara ile müsabakaya çıkmı ş gibi esmerdi. Yana ğında iki (ben) görünüyor, kalın dudakları karanfil gibi can yakıyordu.” (s. 563)

Madam

İsmi belirtilmeyen bu kadın, Reçina’nın patronunun karısıdır. Erkek dü şkünü bir kadın oldu ğu belirtilir.

Nadire

Bölük Zabiti Mülazım’ın dostudur. Zifos bu kızın çok i şler karı ştırdı ğı söyler. (s. 155) Bu kızın, Kara Cemal’in kızı oldu ğunu söyler.

Cemile’nin Annesi

Ertu ğrul Hikmet, Cemile’nin evine gidince bu kadını görür. “Karının ne şirret mahluk oldu ğu cihana malum!” (s.48) der.

Azize Teyze

Murat’ın yakın arkada şlarından Şahap’ın annesidir. Ölür ve Murat arkada şlarıyla birlikte onu, Eyüpsultan’a gömerler.

Zekiye’nin Annesi

Zekiye’nin geceleri dı şarı çıkmasını istemez, fakat kızı onu dinlemez. Ertu ğrul Hikmet ondan “kocakarı” ya da “kaynanam” diye söz eder.

Safo’nun Annesi

Gençli ğinde Galata’nın en güzel kızı oldu ğu söylenir. Fakat şimdi kocasından her gün dayak yer.

192 Emine

Handa çalı şan Hüseyin’in karısıdır. Kocası onun sözünü dinler. Murat’ı görünce yüzünü kapatır.

Tramvaydaki Kadın

Açık saçık giyinmi ştir. Murat ile Hamdi Bey, onun hangi partiden olabilece ğini konu şurlar.

Madamın Kız Karde şi

Reçine bu kadından bahseder. “ Şişli’nin en me şhur parçası… Geceli ği iki yüz lira …” (s. 470) der.

Semra

Uzun boylu, şişman, azametli bir kadındır. Murat ona bir ka ğıt imzalatmak için gider.

Sadiye

8–9 ya şlarında bir kızdır. Annesi onu, kira kar şılı ğı olarak Murat’a teklif eder.

Kadriye

Ertu ğrul Hikmet’in annesidir. Mutaassıp bir kadındır. Yeni adetleri sevmez.

Sarı Kadın

Adı belirtilmez. İbrahim Rıza’nın evlenmeyi dü şündü ğü 13 ya şında bir kızdır.

Muhallebici Güzeli

Babasının muhallebici dükkanında çalı şır. Abo onun pe şindedir.

Ermeni Kadın

Şanziment Hanım’ın gitti ği terzide çalı şan 50 ya şında biridir.

Çakır Eleni

Felek kıraathanesinin sahibi E şref Bey’in dostudur.

Kara Şaziye

Romanda kötü bir kadın oldu ğunu belirtir.

193 Madam Nezvanda

Tamara’nın evinde çalı şan ya şlı bir hizmetçidir.

Tamara’nın Ablası

38 ya şındadır, fakat daha genç göründü ğü belirtilir.

Küpeli Eleni

Genelevinde çalı ştı ğı söylenen biridir

Süheyla’nın Annesi

Ressamdır. O da Murat ile tanı şmak ister.

Cahide

Sacide’nin yatalak olan ablasıdır.

Canfeza Dadı

Celil Bey’in kona ğında çalı şan biridir.

Leyla

Mualla’nın arkada şıdır.

Madam Haygano ş

Terzidir.

194 2.18. DAMA ĞASI 64

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Fadime

Benli Eleni

Gardiyan Mustafa Efendi’nin Karısı

Bedia

Zeynep

Hürü

Savcı’nın Karısı

Ay şe

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Küçük Ahmet’in Kaçırdı ğı Kız

Ağabey’in Karısı

Refik Bey

Şaziye

Ay şe Ana

Yahudi Kız

Ebe Hanım

Ay şe

İcracı Hikmet Bey’in Karısı

Sabiha Gökçen

Hasan Pehlivan’ın Baldızı

Ali A ğa’nın Kaçırdı ğı Kız

Madam Fofo

Türkan Hanım

64 Kemal Tahir, Dama ğası, 3. bs., Tekin Yayınevi, İst., 1999.

195 Lütfü Efendi’nin Dostu

Yanı ğın Hanım

Hasan Pehlivan’ın Karısı

Hasan Pehlivan’ın Kızları

Küçük Ahmet’in Kızı

Kristina

Eleni’nin Ablası

Eftalya

Doymaz Hanım

Müdür Mehmet Kayahan’ın Karısı

Ba şgardiyanın Küçük Kızı

Küçük Ahmet’in Karısı

2.18.1. Roman Hakkında

Bu roman, Kemal Tahir’in 1948’den itibaren tuttu ğu notların ve sarı defterindeki müsveddelerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmu ştur. Bu sebeple roman bir bütünlük arz etmez. “Dama ğası” ba şlı ğını ta şıyan ilk bölüm 1948 tarihli, aynı ba şlı ğı ta şıyan ikinci bölüm 1949 tarihlidir. Yine aynı ba şlı ğı ta şıyan son çalı şmada ise tarih belirtilmez. Bu son müsveddenin sonuna, romanla pek de alakası olmayan “Bir Mahpusane Hikâyesi” adlı bir bölüm daha eklenmiştir.

İlk baskısı, yazarın ölümünden sonra, 1977 yılında yapılmı ştır. Yazarın ölümünden sonra yayınlanan di ğer romanlarında oldu ğu gibi, bu romanda da bazı kısımlar biyografik özellikler ta şır. Romanın adının neden Dama ğası oldu ğu, romanda dü şülen notta şu şekilde belirtilir: “Dam’a Anadolu’da hem mahpusane hem de ahır; bazen ‘mahpus damı’ da denir. Dama ğası ‘mahpusaneyi soyan azılı haydut’ demektir. (s. 87)

Yazar buna ba ğlı olarak romanda, cezaevi ya şamının zorlukları, ahlakın bozulması, yolsuzluklar, cinsel sapıklıklar, mahpusların gözüyle siyasi, sosyal ve toplumsal durum gibi konuları i şler.

196 2.18.2. Romanın Özeti

Dama ğası ’nın ilk notları, Gardiyan Hasan Kırat’ın tanıtılmasıyla ba şlar. Hasan Kırat saat merakı olan biridir. Biriktirdi ği parayla İstanbul’dan güzel bir saat getirtir. Deli Ömer saati yere dü şürerek kırar ve Hasan Kırat ondan intikam almayı planlar.

Bu sırada vekaleten müdürlük yapan Lütfü Bey, gardiyanlarla birlikte mahkumları soymaya çalı şır. Mehmet Kayahan Cezaevi Müdürlü ğü’ne atanınca, Lütfü Bey’in i şleri bozulur. Lütfü Bey, disipline çok dü şkün olan yeni müdüre mahkumlar hakkında yanlı ş bilgiler verir. Amacı mahkumlarla müdürü birbirine dü şürmektir. Mahkumlardan Yüzba şı’nın kumar oynadı ğını söyler. Müdür, Yüzba şı’nın ko ğuşuna baskın yapar ve üzerine yürür. Hayatında hiç kumar oynamayan Yüzba şı, müdüre saldırır. Müdürü elinden zor alırlar.

Daha sonra herkes tarafından çok sevilen Rıza Kahraman’ı, kumarbaz ve hovarda oldu ğu iddialarıyla kelepçeleterek yanına getirtir ve bu olay üzerine hapishane karı şır. Gürültüye gelen Müddeiumumi ile Vali Bey Rıza’yı haklı bulunca, Mehmet Kayahan’a istifa dilekçesini yazmasını söylerler. Bunun üzerine Mehmet Kayahan Çorum’u terk eder.

Lütfü Bey tekrar eski görevine gelir. Bu sefer de cezaevine yeni atanan Ba şgardiyan Hasan Pehlivan, Lütfü Bey’le di ğer gardiyanların arasını açmaya çalı şır. Durumu fark eden Lütfü Bey, Hasan Pehlivan hakkında suç dilekçeleri yazdırır.

“Dama ğası” ba şlıklı ikinci çalı şmada, Çorum Cezaevi’ne mahkumların “Kitaplı Casus” adını taktıkları Cemal gelir. Cemal, Edebiyat Fakültesi’ni bitirmi ş İstanbullu bir gençtir. Komünistlik suçuyla 15 seneye mahkum edilmi ş, 5 senesini Malatya’da tamamlamı ş ve Çorum’a nakledilmi ştir. Cemal, yanındaki bir sandık dolu kitapla, süpürge ve zincir parası almaya gelenleri terslemesiyle çok dikkat çeker. Hapishanede adam öldürmek suçunun dı şındaki suçlarla cezaevine gelenlere “Casus” denir. Cemal’in dı şında hapishanede iki casus daha vardır. Biri İt Koço, di ğeri ise Yüzba şı’dır.

İt Koço, Bulgar’dır. Sınırda çobanlık yaparken, sınırı geçti ği için ceza verilir. Deli Çerkes ile olan kavgaları anlatılır.

Cemal, herkesin derdini dinler, sorunlarına çözüm bulmaya çalı şır. Mahkum Ahmet’in çapkınlıklarını ve bu u ğurda kolunu kaybedi şini, Mustafa Öner’in dertlerini dinler. Bu sırada eski dostu Salim Aka ile kar şıla şır. Onunla İstanbul’daki gece

197 alemlerinden, ortak dostlardan bahsederler. Gardiyan Çökük Rıza, Cemal’e hastalıklarını anlatır. Topal Mustafa Çorum’daki ahlaksızlıklarından bahseder.

“Dama ğası” ba şlı ğını ta şıyan son çalı şmada ise “Kitaplı Casus” un Malatya’dan Çorum Cezaevi’ne geli şi yeniden ele alınır. Herkes onu merak eder. Bu bölümde hapishanedeki di ğer casuslardan, özellikle de Casus Yüzba şı’dan fazlaca bahsedilir. İstanbullu oldu ğunu ve de 15 yıla mahkum oldu ğunu söyleyen Yüzba şı’nın adı, Ali Zeynel Abidin’dir. Mahkumlar onun Kürt oldu ğunu dü şünür.

Bu son çalı şmada uzun uzun Çorum A ğır Cezaevi’nin yapılı şı anlatılır. Çorum Şehitli ği’nin oldu ğu arazide petrol oldu ğu söylentileri dola şır ve bu bölge kazılır. Arama esnasında Çorumlular’ın petrol ile ilgili dü şünceleri ironik bir dille anlatılır. Arazide petrol olmadı ğı anla şılınca, buraya Çorum Cezaevi yapılır.

Yine bu bölümde cezaevine yeni atanan Kara Müdür’den bahsedilir. Onun Savcı Bey’le yaptı ğı uzun konu şmalar yer alır. Bu konu şmalar Mustafa Kemal, İsmet Pa şa ve Kuvayi Milliye üzerinedir.

“Bir Mahpusane Hikâyesi” ba şlı ğını ta şıyan son bölümde, Osman adlı bir gencin baldızına olan a şkı ve bu a şk yüzünden kendinden geçi şi anlatılır.

2.18.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Fadime

Romandaki olaylar Çorum Cezaevi’ndeki erkek mahkumlar arasından geçti ği için kadın kahramanlara çok az yer verilir. Mahkumların ba şlarından geçen olaylar ya da anılar anlatılırken kadın kahramanlar kar şımıza çıkar. Ço ğunlukla da dekoratif konumdadırlar.

Romanda en çok göze çarpan kadın kahraman Fadime’dir. Fadime, Emirali Mustafa Bey’in kız karde şidir. Şöyle tasvir edilir:

“Fadime hanım, enine boyuna, tıkız, etli canlı bir kızdı. Sungurlu’da küfvü bulunmadı ğından yirmibe ş ya şına geldi ği halde evlendirilememi şti.” (s.35)

Mustafa Bey, Sungurlu’nun zenginlerinden A ğabey’i kandırmak için Fadime’yi kullanır. Fadime, kadınlar aracılı ğıyla A ğabey’e, onu sevdi ğine dair haberler yollar. Kısa süre sonra da evlenirler. Fadime çok hırçın bir kadındır, kocasından sık sık dayak yer. Fakat dayak yemekten bile zevk alır. Bir kızı olur, ona bile zarar vermeye ba şlar. Romanda onun bu özelli ği şöyle anlatılır:

198 “Fadime hanım erke ğe doymak bilmeyen isterik kadınlardandı. Dayak yemekten zevk aldı ğı kadar, etrafındakilere maddî eziyetler vermekten büyük bir zevk duyuyordu. Yani hem mazohist hem de sadistti.” (s.37)

Zaten biraz ya şlı olan kocası ona yetmemeye ba şlar ve Fadime ba şka erkeklerle birlikte olur. Nihayet kocası onu, ye ğeni Rıza Bey’le yakalar. Fakat laf çıkmasından korktu ğu için ikisine de bir şey yapmaz.

Ba şından beri A ğabey’in zenginli ğinde gözü olan Mustafa Bey, A ğabey’i vurdurur. Bunu fırsat bilen Rıza Bey, Fadime ile evlenmek ister. Fakat Mustafa Bey buna izin vermez.

Benli Eleni

Cemal ile Salim Aka, eski İstanbul günlerini konu şurken ondan bahsederler. Bu kız Cemal’i sever. Aslında Cemal de onu be ğenir. Onun için şunları söyler:

“ Ne tatlı kızdı. Biraz peltekçe konu şurdu. Çok erkeklerden cesurdu. Bir de vücudu vardı, o zamanlar… Şimdi bozulmu ştur tabiî.” (s. 171)

Salim Aka ise onun çok cesur bir kadın oldu ğunu, şimdilerde tiyatrolarda süründü ğünü ve de eski güzelli ğinin kalmadı ğını söyler.

Gardiyan Mustafa Efendi’nin Karısı

Mustafa Efendi, karısı 25-26 ya şlarındayken onunla evlenir. Onu çok be ğenir. Özellikle de tatlı dilli bir kadın oldu ğunu söyler. Fakat ondan bo şanmak ister ama mahkeme kabul etmez. Mustafa, karısının, kom şu kadınlarla olan cinsel ili şkilerinden yakınır. Karısının bu özelli ğinden vazgeçmesi için onunla çok konu şur ama razı edemez. Mahkemede karısının bu çarpık ili şkilerini ispatlayamadı ğı için bir türlü bo şanamazlar.

Romanda, e şcinsel ili şkilerin Çorum’da bir âdet haline geldi ği ve artık insanların bunu yadırgamadı ğı dile getirilir.

Bedia

Cemal’in ni şanlısıdır. Cemal sık sık onu hatırlar ve onun kendisini 10 sene daha nasıl bekleyece ğini dü şünür. Bedia, Malatya’dadır. Cemal Malatya Cezaevi’nde iken, onu odasının penceresinden görebiliyordur. Şimdi ise çok uzaktadır ve onu çok özler. Romanda, birkaç cümlenin dı şında Bedia hakkında hiçbir bilgi verilmez.

199 “Kızda, ya şıtlarının ço ğu gibi his co şkunlu ğu yoktu. Bu bazan vurdumduymazlıktan gelse de ekseriya daha çok ıstırap çekmenin, ıstırap altında bunalmanın alâmeti olmalıydı.” (s.142)

Bu cümleden de anlıyoruz ki, o da Cemal’den ayrı kalmanın ızdırabını ya şar ve sabırla onu beklemeye devam eder.

Zeynep

“Bir Mahpusane Hikâyesi” adlı bölümde yer alır. Osman’ın sevdi ği, u ğruna kitaplar okuyup, şiirler yazıp, maniler söyledi ği baldızıdır. 15 ya şında olan bu kızın lakabı “ Halli Zeynep” tir. Osman, baldızına a şık olunca dünyayı gözü görmez. Zeynep de ona yüz verir, fakat birlikte olamayacaklarını söyler. Nihayetinde Osman’ın karısı Hürü, ikinci çocu ğunu do ğururken ölür, Osman da Zeynep ile evlenir.

Zeynep akıllı bir kadındır. Hem Osman’ı hem de ablasını istekleri do ğrultusunda yönlendirir. Kadınlı ğını da iyi kullanır.

Hürü

16 ya şındayken Osman ile evlenir. Evinin i şlerini gören, çocuk do ğuran köylü bir kadındır. Kocası ve kız karde şinin arasındaki a şktan hiç haberi olmaz. Hatta ba ğ evine ta şındıktan sonra, evde yalnız kalan kocasının yanına sık sık karde şini gönderir. İkinci çocu ğunu do ğururken öldü ğü belirtilir.

Bu kadın cahil ve pasif bir karakterdir. Kocasıyla kız karde şinin ili şkilerini fark edemeyecek kadar da saftır.

Savcının Karısı

Savcı Cafer Babayi ğit, Kara Müdür ile dertle şirken karısından yakınır. Bu kadın, ilk çocu ğuna hamile kalınca çok de ğişir. Daha önceleri roman okuyup, tiyatroya, Avrupa filmlerine giderken bütün bu alı şkanlıklarından vazgeçer ve sıradan, göbek havaları dinleyen bir kadın olur. Hatta kızı bile onu küçümser ve ondan utanır.

Karakteri tam olarak oturmamı ştır, hayat şartları kar şısında hemen de ğişiveren bir yapıya sahiptir.

Ay şe

Ay şe ya şadı ğı çarpık ili şkilerle romanda yer alır. Gardiyan Mustafa Efendi’nin karısıyla ili şkisi vardır. Kocası da Ay şe’nin bu özelli ğini bilir, fakat ses çıkarmaz.

200 Erkeklerle birlikte olarak kendisini dile dü şürmektense, böylesinin daha iyi oldu ğunu dü şünür.

Kemal Tahir’in köy hayatını ele aldı ğı romanlarda kar şıla ştı ğımız e şcinsel, saplantıları olan bir kadındır.

2.18.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Küçük Ahmet’in Kaçırdı ğı Kız

Ahmet, bu kızı kaçırdı ğı ve üç ay da ğlarda gezdirdi ği için hapse girer. Bir kız çocukları olur. Ahmet hapse girince bu kızın Çorum’da bir ormancıya metres oldu ğu haberi gelir.

Ağabey’in Karısı

Kocasına senelerce hem e ş hem de arkada ş olmu ştur. Erzurumlu’dur ve hiç çocu ğu olmaz. İki gözü trahomdan kapanmı ş, dizleri romatizmadan tutmaz olmu ş, ya şlıca bir kadındır.

Refik Bey

Eşcinsel oldu ğu için bu kadına Çorum’da “Refik Bey” denir. “Erkek elbisesi giyer. Atla gezer. Karıları sever. Tabancası belinde…” (s. 198)

Şaziye

Çorum Cezaevi’ndeki kadınlar ko ğuşunda kalan, Lütfü Bey’in arada bir alem yapmak için yanına getirdi ği söylenen bir kadındır.

Ay şe Ana

Mahkûmlardan Ömer Efendi ondan bahseder. Gençli ğinde çok güzel oldu ğu ve kocasından çok dayak yedi ği söylenir.

Yahudi Kız

Salim Aka’nın anlattı ğı bir anıda adı geçer. Cemal’in eskiden dostudur. Cemal hapse girince evlenmi ş ve iki çocu ğu olmu ştur.

Ebe Hanım

Çökük Rıza ondan bahseder. Çorum’a “ yâren sevmek” illetini bu kadının alı ştırdı ğını söyler. (s. 197)

201 Ay şe

Kadınlar ko ğuşunda, zina suçundan üç aya mahkûm edilmi ş, ye şil gözlü bir kadındır.

İcracı Hikmet Bey’in Karısı

Sadece adı geçen bu kadının hamile oldu ğu ve bir erkek çocu ğu oldu ğu belirtilir.

Sabiha Gökçen

Yüzba şı ondan bahseder. “Tayyareci ve di şi aslan” diye nitelendirir. (s. 97)

Hasan Pehlivan’ın Baldızı

Hasan 20 senedir bu kadını sever, fakat nikah dü şmedi ği için sabreder.

Ali A ğa’nın Kaçırdı ğı Kız

Bu kız 12-13 ya şlarındadır. Ali A ğa, bu kızı kaçırdı ğı için hapse girer.

Madam Fofo

Salim Aka’nın 25 senelik dostudur. Yi ğit bir kadındır ve esrar i şiyle u ğra şır.

Türkan Hanım

Bedia’nın Cemal’e yazdı ğı mektupta adı geçer.

Lütfü Efendi’nin Dostu

Yanı ğın Hanım’ın yanında çalı şan bir kadındır.

Yanı ğın Hanım

Çorum’un me şhur genelevi patronudur.

Hasan Pehlivan’ın Karısı

Sinir hastası oldu ğu belirtilen biridir.

Hasan Pehlivan’ın Kızları

Şık ve temiz giyimli iki kızdır.

Küçük Ahmet’in Kızı

Çok konu şkan, küçük bir kızdır.

202 Kristina

Benli Eleni’nin arkada şıdır.

Eleni’nin Ablası

Eleni’yi yöneten diktatör bir kadındır.

Eftalya

Salim’in bahsetti ği bir terzi kızdır.

Doymaz Hanım

Çorum Genelevi’nde çalı şan biridir.

Müdür Mehmet Kayahan’ın Karısı

Sadece adı geçer.

Ba şgardiyanın Küçük Kızı

Sadece adı geçer.

Küçük Ahmet’in Karısı

Sadece adı geçer.

203 2.19. BİR MÜLK İYET KALES İ65

Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Canseza

Hayriye Hanım

Halide Edip

Ay şe

Mebrure

Nigar Hanım

Emine Hatun

Ermeni Hizmetçi

Şaziye Hanım

İzzet Bey’in E şi

Sabriye

Feride

Naile Sultan

Padi şahın Gözdesi

Jale

Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Nazillili Kadınlar

Canseza’nın Annesi

Perican Hanım

Hastabakıcı Kadın

Kantarcı’nın Karısı

Rum Kadın

Çar şaflı Kadın

65 Kemal Tahir, Bir Mülkiyet Kalesi, 3. bs., Tekin Yayınevi, İst., 1995.

204 Asker Kaça ğının Annesi

Yüzba şının Karısı

Selim Efendi’nin Karısı

Kambur’un Annesi

Sertabip’in Karısı

Dürrü şehvar Sultan

Eczacı Bey’in Karısı

Mahir Efendi’nin Hizmetçisi

Ekmekçi Kadın

Hilmi Efendi’nin Karısı

Faika

Canseza’nın Üvey Annesi

Hayriye Hanım’ın Kızı

2.19.1. Roman Hakkında

1946 yılında Çorum Cezaevi’nde tamamlanmı ş olan bu roman, yazarın ölümünden sonra, “sarı defterler” inden temize çekilerek, 1977 yılında yayımlanmı ştır. Yazarın, Hür Şehrin İnsanları adlı romanı da bu yöntemle 1976 yılında yayımlanmı ştır. Her iki roman da, biyografik roman özelli ği ta şımaktadır.

Kemal Tahir, Bir Mülkiyet Kalesi ’nde tamamen kendi ailesini ve çocukluk yıllarını anlatır. Olaylar, yazarın babası Tahir Efendi’yi karakterize eden Mahir Efendi’nin çevresinde geçer. 11 bölümden olu şan romanda, Mahir Efendi’nin bireysel mülkiyet mücadelesi ile toplumsal mülkiyet mücadelesi birlikte verilir. Bu olay örgüsü içinde, 1. Dünya Sava şı, Kurtulu ş Sava şı, yoksulluk, istibdat dönemi, Mustafa Kemal, komünizm, saltanat ve hilafet konuları i şlenir.

2.19.2. Romanın Özeti

Mahir Efendi’nin ailesi Şebinkarahisar’ın Ali şar Köyü’ndendir. Mahir Efendi, 14 ya şına kadar bu köyde ya şar, daha sonra İstanbul’a, abisinin yanına çalı şmaya gelir. Marangozluk yapan Rıza Usta’nın yanında çalı şmaya ba şlar. İş i iyice ö ğrenince

205 Abdülhamit’in saraydaki özel marangozhanesine alınır. Sarayın en gözde ustalarından olur.

Mahir Efendi, İzzet Pa şa’nın da te şvikiyle Naile Sultan’ın yanındaki saraylı kızlardan Canseza ile evlenir. Canseza ile Mahir Efendi’nin sevgi ve saygı çerçevesinde güzel bir evlilikleri olur. Mahir Efendi evlendikten sonra, yıllardır hayalini kurdu ğu kâgir bir ev sahibi olmanın pe şine dü şer. Sultan Abdülhamit’in böyle bir evi kendilerine ba ğışlaması için araya pa şaları ve Naile Sultan’ı sokar. Nihayetinde istedi ği gibi güzel bir ev bulur. Naile Sultan evin yarısını karısının üzerine tapulamasını şart ko şsa da Mahir Efendi, evi tamamen kendi üzerine tapular. Aynı evi bir Binba şı da almak ister. Mahir Efendi ondan çabuk davranarak eve yerle şir. Binba şı ne kadar u ğra ştıysa da onu evden çıkaramaz. Mahir Efendi çekti ği onca sıkıntıdan sonra nihayet evin gerçek sahibi olur.

Bu yıllar içerisinde Mahir Efendi mülazım iken, binba şılı ğa kadar yükselir. 31 Mart 1908’de Abdülhamit tahttan indirilip Sultan Re şat tahta geçince, Abdülhamit’e yakınlı ğıyla tanınan Mahir Efendi, yüzba şı rütbesine geri döndürülür ve emekliye ayrıldı ğı belirtilir. Mahir Efendi bu olay üzerine “takım zenbili” ni toplayarak tekrar Rıza Usta’nın yanında çalı şmaya ba şlar.

Bu sırada, Abdülhamit’in ba ğışladı ğı bütün evlerin sahiplerinden geri alınaca ğına ya da evin bedeli olan parayı ödemelerine dair bir tebligat gelir. Mahir Efendi bu olaya çok üzülür, çünkü evi onun için çok de ğerlidir. Arkada şı Durmu ş Hoca, tanıdı ğı bir kadından gerekli olan parayı borç olarak alabilece ğini söyler. Hayriye Hanım 360 altın borç verir ve Mahir Efendi evini kurtarır. Borcunu ödemek için daha küçük bir eve ta şınırak kendi evini kiraya verir. İlk o ğlu Murat dünyaya gelir.

Ya şanan bu sıkıntılı günlerin ardından Balkan Harbi çıkar ve Mahir Efendi’yi askere ça ğırırlar. Mahir Efendi harbe katılır ve harp dönü şü, borcunu daha kolay ödeyebilmek için evinin önüne dükkanlar yaptırır. O bir mülk sahibi olabilmek için olanca gücüyle çabalarken, Anadolu’da da bir mülkiyet sava şı ba şlar. Mahir Efendi 1. Dünya Sava şı’na katılmak üzere askere ça ğrılır. Bu sava şlar sırasında İstanbul ve Anadolu’da yoksulluk ve yoksullu ğun getirdi ği rezillikler son safhadadır.

Mahir Efendi sava ş sırasında geri planda görev yapmak üzere Nazilli’ye yollanır. Uzun süre burada kalacak oldu ğu için Canseza ile Murat’ı da yanına aldırır. 9 ay burada kaldıktan sonra Burdur’a geçerler. İki sene de burada kalırlar. Bu sırada ikinci

206 oğulları Cemal dünyaya gelir. Canseza bu yıllarda şimdiye kadar hiç görmedi ği, hayatın acı gerçekleriyle kar şıla şır. Açlık, sefalet ve ahlaksızlık her şeyi ku şatmı ştır. Mütareke yapılınca, Aydın’a gelirler. Mahir Efendi tezkeresini alır ve İstanbul’a dönerler. Döndüklerinde, kirada oturdukları evlerinin yandı ğını görürler. Buna ra ğmen, Mahir Efendi, yıllardır içini yakan borç yükünden kurtulmak ister. Biriktirdi ği paralarla Hayriye Hanım’a borcunu öder. Artık kâgir ev, tamamen kendine aittir. Yeni bir ev tutar ve marangozlu ğa devam eder.

Mütareke döneminde herkesin konu ştu ğu iki konu vardır: Biri Bol şeviklik, di ğeri ise yurdun her tarafında kongreler yapan Mustafa Kemal. Mahir Efendi bu tür konulardan pek anlamaz ve de ilgilenmez. Fakat buna ra ğmen çalı ştı ğı yerdeki Adil Usta’nın fikirlerinden çok etkilenir. Çok ba ğlı oldu ğu Abdülhamit ile M. Kemal arasında seçim yapmakta zorlanır. Adil Usta ona bir görev verir. Adapazarı’na giderek kayınpederi Zigotla Bey’i, Abdülhamit’in de Kuvayi Milliye’yi destekledi ğine inandırır. Onların da yardımıyla Aznavur Çetesi’nin Adapazarı’na yapaca ğı baskın engellenir. Bu görevden sonra Mahir Usta, artık kendini tamamen Kuvayi Milliyeciler’in içinde bulur. İstanbul’daki gizli örgütlemeye katılır. Hatta 10 ya şındaki o ğlu Murat’ı haber getirip götürmede kullanırlar.

Bir gün, bir Fransız subayın, koluna çar şaflı bir Türk kadınını takarak gezdi ğini görür. Dayanamaz ve ikisini de vurur. Bu olaydan sonra Adapazarı’na kaçar. Canseza’nın erkek karde şi Servet ona yardım eder. Buradan da Ankara’ya geçer. Kurtulu ş Sava şı ba şlamı ştır. Mahir Efendi’ye bir bölük verirler. Eski şehir’e do ğru ilerler. Mahir Efendi bölükte, hayatının ve fikirlerinin de ğişmesine vesile olan ikinci bir insanla, Selami Efendi ile tanı şır. Selami Efendi de Adil Usta gibi okumu ş, kültürlü bir insandır. Onunla uzun uzun, padi şahlık ve halifelik üzerine konu şurlar. Mahir Efendi, Selami Efendi’den de çok etkilenir. Selami Efendi Sakarya Muharebesi’nde şehit dü şer. Mahir Efendi buna çok üzülür. Çünkü Selami Efendi onun gözünde “bölükteki 122 Türk çocu ğunun hülasası”dır. (s. 417)

Mahir Efendi, bölü ğüyle birlikte Afyon-Uşak hattına do ğru ilerler ve burada yaralanarak Ankara’ya getirilir. Uzun süre kendine gelemez. Kendine geldi ğinde ise Eylül’ün 15’idir. İzmir Yunanlılar’dan kurtulmu ştur. 64 gün hastanede kalır ve İstiklal Madalyası takılır. Artık hastaneden çıkmak ister. Fakat doktorlar onu bir süre daha tutar. Adil Usta onu ziyaret ederek, ona memlekette olanlardan haber getirir. Haberlere göre

207 Mustafa Kemal’in halifelik ve saltanatı kaldıraca ğı söylentileri yayılmı ştır. Bu i şi hem onaylayanlar hem de kızanlar vardır. Bu sırada Padi şah da İngilizlere sı ğınmı ştır.

Mahir Efendi hastaneden çıkınca meclis önüne gider ve orada M. Kemal’i görür. Abdülhamit ile onu kar şıla ştırır. Sonunda tamamen M. Kemal’in üstünlü ğünü kabullenir. Adil Usta, asıl sava şın bundan sonra ba şladı ğını dü şünür. Yeni olu şumun nasıl yapılaca ğı hakkında tereddütleri vardır. Çünkü o, komünist rejimden yanadır.

Mahir Efendi, nihayet İstanbul’a döner ve ailesine kavu şur. Murat’a sava ş yıllarını anlatır. Selami Efendi’nin vasiyeti üzerine, onun ailesini ziyaret eder. Selami Efendi’ye ve onun fikirlerine hiç önem vermeyen bir aileyle kar şıla şınca çok üzülür.

Mahir Efendi, sıkıntılarla ve sava şlarla geçen uzun yılların ardından nihayet evine kavu şmu ştur. Fakat bu sakinlik uzun sürmez. Bir gece bekçi Be şikta ş’ta çıkan yangının haberini verir. Mahir Efendi kâgir evini dü şünerek hemen yangın yerine gider. Evini kurtarmaya çalı şırken alevlerin içine dü şer. Hastaneye kaldırılır, Canseza yanına gelince ilk sorudu ğu şey, evin yanıp yanmadı ğıdır. Canseza yandı ğını söyleyince, Mahir Efendi her dara dü ştü ğünde söyledi ği gibi, yine “takım zenbilini” hazırlamasını söyler ve ölür.

2.19.3. Asıl Konumdaki Kadın Kahramanlar

Canseza

Mahir Efendi’nin e şi Canseza, romandaki en önemli kadın karakterdir. Onu önemli kılan şey ise, Mahir Efendi’nin e şi olmasıdır. Mahir Efendi’nin ya şam öyküsüne ba ğlı olarak Canseza’dan bahsedilir. Ayrıca Canseza karakteri, Kemal Tahir’in annesi Nuriye Hanım’ı temsil eder. Bu nedenle, Canseza karakteri kadar namuslu, ahlaklı, dürüst bir kadına, Kemal Tahir’in ba şka hiçbir romanında rastlanmaz. Kemal Tahir, Canseza’yı adeta bir iffet abidesi yapar.

Romanda, Canseza’nın küçüklü ğünden şöyle bahsedilir: Ailesi 93 Harbi’nde, Kafkasya’dan Anadolu’ya gelmi ş bir Abaza kabilesidir. Canseza 6 ya şındayken esirciler tarafından kaçırılarak İstanbul’a getirilir ve Saray’a satılır. Canseza 17 ya şına kadar Abdülhamit’in kızı Naile Sultan’ın yanında hizmet eder. Çocuklu ğundan beri çok sessiz ve uyumlu biridir. Saray adabını hemen ö ğrenir ve herkesin hizmetine ko şar. 17 ya şına kadar saraydan hiç çıkmamı ş, hiç arkada şı olmamı ştır. Hiçbir kötü olaya şahit olmamı ştır. Saraya gelenlerin dı şında, erkek dahi görmemi ştir. Gerçek hayatın çirkinliklerinden ve kötülüklerinden habersiz olarak yeti şmi ştir.

208 Fiziki özelliklerine gelince, “ İlk bakı şta ufak tefek zannedilirdi, fakat orta boylu ve tıkızdı. Gene ilk bakı şta çirkin gibi durur, fakat acaip güzelli ği insanı gittikçe sarardı. Kocaman elâ gözleri, siyah çatık ka şları, pek kırmızı, etli dudakları, yuvarlak ve şirin bir çenesi vardı. Saçları gözlerinin ve ka şlarının aksine kırmızı ı şıltılarla dolu kestane rengindeydi.” (s. 31-32)

Canseza 17 yaşına gelince, Naile Sultan onu İzzet Bey’in Kona ğı’na gönderir. Genç kıza gelen görücüler onun terbiyesini çok be ğenirler. İzzet Bey’in e şi onu kimselere yakı ştıramaz. En sonunda Saray’ın özel marangozlarından Mahir Efendi’ye vermeye karar verirler. Canseza kararı duyunca bir marangozla evlenece ği için çok üzülür. Fakat sonra Mahir Efendi’nin foto ğrafını görünce onu çok be ğenir. Kısa süre sonra evlenirler. Bu zamana kadar hiçbir yakını olmayan Canseza, kocasına büyük bir sadakatle ba ğlanır. Hiçbir zaman kocasına kar şı hizmette ve itaatte kusur etmez. Kadının kocasına kar şı hisleri romanda şöyle dile getirilir:

“Artık birbirlerine o kadar yakın oldukları halde, Canseza için kocası pis marangozluktan, birdenbire Hünkâr Yaverli ğine de ğişmi ş, daha do ğrusu Allah tarafından kendisine hiç umulmaz bir surette ba ğışlanmı ş bir masal kahramanıydı.” (s. 49)

Canseza’nın gözünde Mahir Efendi, ölümüne kadar hep bir kahraman olarak kalmı ştır. Mahir Efendi için ise Canseza, terbiyesi, dürüstlü ğü, ahlakı ve namusuyla dünyanın en iyi e şi olmu ştur.

Canseza, kocasıyla birlikte Anadolu’ya gidene kadar hayat hakkında çok tecrübesi olmayan bir kadındır. Anadolu hakkında da hiçbir bilgisi yoktur.

“Canseza’nın Anadolu hakkında hiçbir fikri yoktu. Dünyası, kocasından, evinden, daha sonra da çocu ğundan ibaretti. Lâf arasında o da di ğer birçok İstanbul’lular bilhassa Saraylılar gibi “Kaba Türk” derdi. Bu “Kaba Türk”lerden birisinin de kocası oldu ğunu aklına bile getirmeden…” (s. 140)

Sava ş yıllarında Anadolu’yu yakından gören genç kadın, hayatın gerçek ve acımasız yüzüyle kar şıla şır. Gördükleri ve ya şadıkları onu güçlü bir kadın yapar. Mahir Efendi de karısındaki bu de ğişimin farkındadır. Onu Halide Edip’le kar şıla ştırır ve “ O, Ankara’ya giden karının becerdi ği i şleri belki beceremez ama, herhalde onun kadar yüreklidir.” (s. 299) der.

209 Canseza, metanetli bir kadındır. Kocasının ölüm anında bile bu özelli ğini elden bırakmaz. Ayrıca kocasına duydu ğu sonsuz güven hissi ve itaatkârlı ğı en göze çarpan özelli ğidir. Kocası da bu yüzden ona kar şı sonsuz bir sevgi duyar ve ba ğlılık hisseder.

“Demek ki çocuklarına kar şı duydu ğunu zannetti ği sevgi bile do ğrudan do ğruya karısına ait bir şeydi… Herhalde neyi varsa karısına aitti! Daha do ğrusu Mahir Efendi de di ğer birçok insanlar gibi, her şeyi ancak kaybetti ği şeyden ibaret zannediyordu. Kaybedince yıkılaca ğı birkaç şeyin en ba şında da, belli ki, karısı vardı.” (s. 425)

Kısacası Canseza karakteri, Türk aile yapısındaki namuslu, fedakâr ve itaatkâr, ideal anne tipini temsil eder.

Hayriye Hanım

Kadın karakterlerin pek fazla yer almadı ğı romanda, Canseza’dan sonra dikkati çeken kadın karakter, Hayriye Hanım’dır. Hayriye Hanım, ufak tefek, tamamıyla beyaz saçlı, pembe yüzlü, ellilik bir kadındır. (s. 104) Zengindir ve bu zenginli ğini güzel i şler içim sarfeder. Çok yardımseverdir.

Hayriye Hanım, Mahir Efendi’ye, evini satın alabilmesi için borç para verir. Ödemeler konusunda da büyük kolaylık sa ğlar. Çok yardımsever ve iyi yürekli bir kadındır. Mahir Efendi, Anadolu’ya gitti ği zaman, Hayriye Hanım onun evini kiraya verir ve eviyle ilgilenir. Mahir Efendi, bu ya şlı kadına çok hürmet eder ve yardımlarından dolayı minnettar kalır.

Halide Edip

Romanda karakter olarak bizzat bulunmamasına kar şın, Mahir Efendi ve arkada şları sık sık ondan bahsederler. Elindeki siyah bayraklarla, meydanlarda herkesi sava şmaya ça ğıran bu kadını çok cesur bulurlar. Onun için “otuz tane tabur kumandanına bedel.” (s. 28) diye bahsederler. Yazar oldu ğu belirtilen bu “koca gözlü” kadının, çevresindeki herkesi etkiledi ği söylenir. Halide Edip’i gören biri, Mahir Efendi’ye onu şöyle anlatır:

“Karı kitapçıymı ş… Kitap yazarmı ş… Koca koca kitaplar. Artık ne üzerine oldu ğunu sormadım. Yanındakiler de esnaf takımı de ğil… Pa şadan beyden herifler. Cümlesine Tabur kumandanı gibi emir veriyor. Karıya (Buyrun!) diyorlar. Kapıdan o geçmeden geçmiyorlar. Sofraya ondan evvel el uzatmıyorlar. Görülecek bir şey canım!” (s. 280)

210 Ay şe

Mahir Efendi’nin cephedeki arkada şı Selami Efendi’nin küçük kızıdır. Selami Efendi, cephede şehit dü şene kadar her zaman Ay şe’yi hatırlar. Ona kavu şaca ğı anı bekler. Ölürken de Mahir Efendi’ye Ay şe’yi bulmasını vasiyet eder.

Mahir Efendi İstanbul’a dönünce Selami Efendi’nin ailesini bulur. Fakat Ay şe, hayal etti ği gibi çıkmaz. Rum kızları gibi giydirilmi ş, çok esmer ve zayıf bir kız çocu ğudur. (s. 488) Annesi onu, Selami Efendi’nin hayal etti ği gibi yeti ştirmez. Hatta aile içinde ona Ay şe diye de ğil, Semiha olarak hitap ederler. Zenginlik içinde büyümü ş, fakirleri küçümseyen, alafranga tarzda yeti ştirilmi ş bir kız çocu ğudur.

Mebrure

Selami Efendi’nin karısıdır. Çok zengin, soylu bir ailenin kızıdır. “…biraz kısa boylu, tombul, çok güzel, çok ma ğrur ve besbelli, çok zengin bir hanımefendi…” (s. 485) diye tasvir edilir.

Mahir Efendi, Mebrure Hanım’ı da bekledi ği gibi bulmaz. Bu pa şa kızı, Selami’nin neden kendini ate şe attı ğını anlayamaz ve kocasına öfkelidir. Bu yüzden kocasının ölümü onu pek etkilememi ştir. Zengin ve rahatına dü şkün bir kadındır.

Bütün bu özellikleriyle bize Esir Şehrin İnsanları’ndaki Nermin’i hatırlatır.

Nigar Hanım

Mahir Efendi’nin ustası Rıza Usta’nın karısıdır. Mahir Efendi’yi çok sever. Romanda bu kadın şöyle tasvir edilir:

“Rıza Usta’nın karısı, pembe yanıklı, üç çocu ğu ya şamayıp öldükleri için biraz dertli, buna ra ğmen kederle gülümsemesini ve bilhassa çocuklara şefkatli davranmasını bilen bir ihtiyar kadındı.” (s. 21)

Emine Hatun

Mahir Efendi’nin annesidir. Kocası askerdeyken yedi çocukla dul kalır. Buna ra ğmen daha sonra ba şka biriyle evlenmez. Mahir Efendi İstanbul’da bir ev sahibi olunca, onu da köyden yanana getirir ve hep birlikte ya şarlar.

Emine Hanım hakkında çok az bilgi verilir. Romanda o, “Bu uzun boylu, iri kemikli, o ğluna pek benzeyen; fakat İstanbul’da sudan çıkmı ş balık gibi sersemleyen bir Anadolu kadınıydı.” (s. 88) diye tasvir edilir.

211 Ermeni Hizmetçi

Canseza’ya, Burdur’da kaldıkları sıralarda yardım eden bir kadındır. Murat’ı da çok sever. İslamiyet’e yakın, titiz, cömert biridir. Kocası Amerika’dadır.

Türklerin içinde bulundukları sava şın, Allah tarafından verilen bir ceza oldu ğunu, Türklerin Ermenilere yaptıklarının cezasını çektiklerini dü şünür. (s. 167)

Şaziye Hanım

Eğirdir’deki İaşe Zabiti’nin karısıdır. Canseza’ya arkada şlık eder, birlikte kır gezilerine çıkarlar. Sarı saçlı, 35 ya şlarında, tombul, yerli yersiz her şeye gülen bir kadındır. (s. 180) Canseza bir gün, bu kadını Emirber Nikola ile birlikte yakalar. Çok utanır ve bu kadından i ğrenir.

Kocasını aldatan, cinsel isteklerinin pe şinde ko şan bir kadın tipidir.

İzzet Bey’in E şi

Saraydan kendisine gönderilen kızları evlendirmekle görevlidir. Kona ğı çok iyi çekip çeviren bir kadındır. Titiz, düzenli, yönetmeyi iyi bilen biridir. Sultan Abdülhamit tarafından da çok be ğenildi ği için biraz kibirlidir. Canseza’yı o evlendirir. Konaktaki kızlar arasında en çok Canseza’yı be ğenir. Fiziksel özellikleri hakkında bilgi verilmez.

Sabriye

Şükrü Bey’in kızıdır. Abaza oyunlarını iyi oynar. Canseza’nın karde şi Servet ile birbirlerini severler. Zengin bir aile kızıdır. Mahir Efendi de Sabriye’yi çok be ğenir. Hakkında pek bilgi verilmez, sadece uzun boylu oldu ğu belirtilir.

Feride

Tahsin Efendi’nin karısıdır. Nigar Hanım’la birlikte Canseza’yı Mahir Efendi’ye istemeye giderler. Güngörmü ş, saray adabını iyi bilen bir kadındır.

Naile Sultan

Sultan Abdülhamit’in kızıdır. Canseza uzun süre ona hizmet eder. Ev olayında da onlara yardım eder. Hakkında pek bilgi verilmez. İyi bir aile düzeninin oldu ğu belirtilir. Yardımsever bir kadındır.

212 Padi şah’ın Gözdesi

Adı belirtilmeyen bu kız, Padi şah’ın papa ğanına zarar verdi ği için Saray’dan kovulur ve İzzet Bey’in kona ğına yerle ştirilir. Sonra da balıkçılar kahyasının o ğluyla evlendirilir.

Jale

İzzet Bey’in kona ğına evlendirilmek için getirilen kızlardandır. Kona ğa getirildikten kısa bir süre sonra bir zabitle evlendirilir. Canseza uzun süre bu kızla birlikte kalır.

2.19.4. Dekoratif Konumdaki Kadın Kahramanlar

Nazillili Kadınlar

“Nazilli kadınları soka ğa hamam pe ştemalları örtünüp çıkıyorlardı. Köylerden öteberi satmaya gelenler, ba ğ aralarına kadar kunduralarını ba şlarında ta şımakta, şehre girerken ayaklarına geçirip, dönü şte son evleri geçince tekrar çıkarıp kafalarının üzerine koymaktaydılar.” (s. 145) diye tasvir edilirler.

Canseza’nın Annesi

Öldü ğü belirtilir. Kocasının bu kadını 7 ya şındayken kaçırdı ğı, 6 sene sonra da evlendikleri söylenir.

Perican Hanım

Eski Saraylı kızlarındandır. Çok fakir biriyle evlenir. Canseza ondan bahseder ve ona çok acır.

Hastabakıcı Kadın

Mahir Efendi hastanedeyken, onunla ilgilenen hastabakıcıdır. Şişman bir kadın oldu ğu belirtilir.

Kantarcı’nın Karısı

Mahir Efendi, evini alaca ğı zaman bu kadını birkaç kez görür. Kocası onun çok saf oldu ğunu söyler.

Rum Kadın

Canseza’nın İzmir’deyken kaldı ğı otelde çalı şan hizmetçi kadındır. İzmir’i Yunanlıların basaca ğını söyler.

213 Çar şaflı Kadın

Mahir Efendi’nin, bir Fransız Subay ile kol kola gezdi ğini gördü ğü bir Türk kızıdır. Mahir Efendi onu öldürür.

Asker Kaça ğının Annesi

Nazilli’de, asker kaça ğı oldu ğu için asılan o ğlunun ardından feryat eden bir annedir.

Yüzba şının Karısı

Canseza’nın Anadolu’ya giderken trende görüp konu ştu ğu bir kadındır. Kuca ğında bebe ği vardır.

Selim Efendi’nin Karısı

Burdur’daki seyyar hastane katibinin karısıdır. Aydınlı’dır. Kocası ölünce, iki çocu ğuyla dul kalır.

Kambur’un Annesi

Mahir Efendi’nin Aydın’dayken ticaret yaptı ğı Kambur ’un annesidir. Sadece adı geçer.

Sertabip’in Karısı

Canseza’nın Anadolu’dayken tanı ştı ğı biridir. Alçakgönüllü, iyi bir kadındır.

Dürrü şehvar Sultan

Halife’nin kızdır. Durmuş Hoca ondan bahseder. Ye şil gözlü, güzel bir kızdır.

Eczacı Bey’in Karısı

Canseza’nın Nazilli’deyken ak şamüstleri kırlara çıktı ğı bir kadındır.

Mahir Efendi’nin Hizmetçisi

Konakta hem a şçılık hem de hizmetçilik yapan biridir.

Ekmekçi Kadın

Nazilli’de, sokakta, evine ekmek götüren biridir.

Hilmi Efendi’nin Karısı

Sadece adı geçer ve sava şta öldü ğü belirtilir.

214 Faika

Canseza’nın kız karde şidir.

Canseza’nın Üvey Annesi

Sadece adı geçer.

Hayriye Hanım’ın Kızı

Sadece adı geçer.

215 SONUÇ

Kemal Tahir, Türk Edebiyatı’nın önemli romancılarındandır. O, hayatını romana adamı ş, hayat hikâyesiyle de adeta romanla şmı ş bir yazardır. Romancılı ğından ziyade fikirleriyle tanınmı ş ve fikirleri u ğruna da yıllarca hapishanelerde yatmı ştır.

Onun hayatına baktı ğımızda, hayatının her safhasında dü şünen, ara ştıran, yeniliklere açık olan bir insan profiliyle kar şıla şırız. Edebiyat, Tarih, Sosyoloji, Dil, Marksizm, Batılıla şma vb. konularda eline geçen her kitabı okumu ş, edindi ği bilgilerin üzerine kendi dü şüncelerini koymu ş ve ortaya Kemal Tahir’e has bir dü şünce sistemi çıkmı ştır. Ahmet Mithat’ın çizgisinde ilerleyerek, adeta bir yazı makinesi gibi, ömrünün sonuna kadar her konuda yazılar yazmı ştır.

Kemal Tahir, romanlarında her bölgeden, her kesimden, her seviyeden insana yer vermi ştir. Romandaki karakterlerin ço ğunlu ğunu, özellikle ana kahramanları erkek karakterler olu şturur. Hatta bu ba şkahramanların ço ğunlu ğu da yazarın sözcüsü konumunda, kendi mesajlarını ileten kahramanlardır. Romanlarda, erkek kahramanlara oranla kadın kahramanların sayısı çok azdır.

Kemal Tahir, karakter çiziminde dramatik yöntemi kullanmı ştır. Romanlarında tahlillerden çok, diyaloglar ön plandadır. Kadın karakterlerin özellikleri de daha çok bu diyaloglar sayesinde ortaya çıkar. Kadın figürlerin fiziksel özellikleriyle ilgili çok kısa betimlemeler yapılmı ştır. Bu betimlemelerin ço ğu da cinselliklerini ortaya çıkaracak niteliktedir.

Romanların ço ğunda okumamı ş, cahil, köylü kadınların varoldu ğunu görürüz. Kadınlarla ilgili dikkati çeken en önemli şey, genellikle cinsel kimliklerinin ön planda tutulmasıdır. Kadın tipler adeta cinsel bir obje olarak kullanılmı ş, kadın ruhuna pek de ğinilmemi ştir. Bu sebeple de onların ruhsal tasvirlerinden çok fiziksel tasvirleri verilir. Yazarın romanlarındaki bu tutumu, bazı ele ştirilere de hedef olmu ştur. Eserlerinde sevgi ve a şkın eksikli ği dile getirilmi ştir. Gerçekten de onun romanlarında saf, temiz, tükenmeyen sevdalara rastlamayız. Sa ğırdere ’deki Mustafa’nın Ay şe’ye olan aşkı her ne kadar saf ve temiz görünse de Körduman ’da Mustafa’nın ne kadar de ğişti ğini görürüz. Onun a şkı da romanlardaki birçok a şk gibi, bedensel tutkudan öteye geçmez. Kemal Tahir ise, romanlarındaki bu tutumunu realist bir yazar olmasıyla açıklar.

216 Yazar, gerçekçi romanda cinselli ğin yerini daraltmanın romanda kısırlı ğa yol açtı ğını, gerçekçi romanda cinsel olayların, romanın delikanlılı ğını meydana getirdi ğini savunur. Ayrıca kadınları bu şekilde yansıtmasında yazarın hayat tarzının da etkisi oldu ğu düşünülebilir. Çünkü otobiyografik bir roman olan Hür Şehrin İnsanları ’nda, yazarın kendisini temsil eden ba şkahraman Murat’ın, çevresindeki hemen hemen bütün kadınlarla ili şkisinin oldu ğunu görürüz ve bu ili şkilerde ruh yok, sadece beden vardır.

Köy ve kasaba hayatının anlatıldı ğı romanlarda da kadına de ğer verilmedi ğini ortadadır. Bu eserlerdeki kadınların ço ğunlu ğu, kumadır, dayak yer, kocasını aldatır, dost hayatı ya şar. Hapishane hayatını anlattı ğı Karılar Ko ğuşu, Dama ğası, Kelleci Memet, Namuscular gibi romanlarında genelev kadınlarının fazla olu şu dikkati çeker. Yine köy romanlarında, “ablacı” olarak nitelendirilen, e şcinsel kadınların sayısı da az de ğildir. Yazar, romanlarında yer alan bu kötü karakterdeki kadın kahramanları suçlamaz. Onları bu hale getirenin toplum oldu ğunu dü şünür ve toplumu suçlar. Zaten yazar, romanlarında ki şisel dramı de ğil, toplumsal dramı ön planda tutar.

Çalı şmamızda inceledi ğimiz 19 romandan, 190 tane asıl konumdaki kadın kahraman, 330 tane de dekoratif konumdaki kadın kahraman çıkarılmı ştır. Romanlarda sıklıkla kar şıla ştı ğımız kadın kahramanları, genel olarak şu ba şlıklar altında toplamak mümkündür:

1. Vatansever, İdealist Kadınlar

Kemal Tahir’in Kurtulu ş Sava şı ve Mütareke yıllarını anlattı ğı romanlarındaki erkek kahramanların ço ğu vatansever, Kuvayi Milliye yanlısı, Mustafa Kemal’e hayran kahramanlardır. Bu tür romanlarda kadın kahramanlar ise çok azınlıktadır. Vatansever kadınların ba şını Esir Şehrin İnsanları ’ndaki Nedime Hanım çeker. Nedime Hanım, yazarın sözcüsü konumundaki erkek karakterlere çok benzer. İncelenen bütün romanlarda Nedime Hanım dı şında bu özelli ğe sahip ba şka bir kadın kahraman daha göremeyiz.

Nedime Hanım, cesur bir kadındır. Kocası hapse atıldıktan sonra dergi i şletmeye devam eder. Kuvayi Milliye için gizli görevlerde bulunur. Dini inançları zayıftır. Kendi dönemindeki kadınlardan çok farklı bir karakterdedir. Yine aynı romandaki Fatma Hanım da Kuvayi Milliye taraftarı, cesur bir kadındır. Fakat o, Nedime Hanım gibi eğitimli de ğildir. Hapiste olan kocasına haberler götürür. Hatta çevresindekiler onun için, “Kuvayi Milliye bölü ğü gibi kadın” tabirini kullanırlar.

217 Yol Ayrımı ’ndaki Ay şe de, babası gibi, vatansever bir genç kızdır. Hatta Kuvayi Milliye’yi desteklemedi ği için annesine ve üvey babasına sırt çevirir. Mustafa Kemal’e hayranlı ğıyla tanınır. Ona bu duyguları, lisedeki kız arkada şı Celile a şılamıştır.

Hür Şehrin İnsanları ’ndaki Fatma’nın da milliyetçi tarafları çok fazladır.

Bu kadınların dı şında bazı romanlarda Halide Edip’ten de bahsedilir. Onun bir erkek gibi sava şlara katıldı ğı söylenir ve vatanseverli ğinden bahsedilir.

2. Terbiyeli, Ahlaklı, İyi Aile Kadınları

Kemal Tahir’in romanlarında bu karakterdeki kadın kahramanlara çok fazla yer verilmez. Ahlaklı, terbiyeli kadınlar genellikle ba şkahramanın yakınında olan, ba şkahramanın annesi, karısı, kızı, kız karde şi ya da sevgilisidir. Bu özellikteki kadınlardan en göze çarpanı Bir Mülkiyet Kalesi ’ndeki Canseza Hanım’dır. Canseza, romanın başkahramanı Mahir Efendi’nin karısıdır. Yazar, Canseza’yı öyle tasvir eder ki adeta onu bir iffet abidesi yapar. Tabii ki bunda, romanın otobiyografik bir roman olmasının, Canseza’nın, Kemal Tahir’in annesi Nuriye Hanım’ı temsil etmesinin de payı büyüktür.

Esir Şehrin İnsanları ’ndaki Nermin de iyi yeti şmi ş bir pa şa kızıdır. Ailesine ve eşine çok sadıktır. Yorgun Sava şçı ’daki Neriman, Kurt Kanunu ’ndaki Perihan, Karılar Ko ğuşu’ndaki Nebahat, Körduman ’daki Feride, Devlet Ana ’daki Balkız ahlakları, terbiyeleri, ailelerine olan dü şkünlükleriyle dikkati çekerler.

3. E ğitimli Kadınlar

Romanların genelinde, di ğer kadın kahramanlara oranla bu karakterdeki kadınlara daha az rastlanır. Çünkü Kemal Tahir’in romanlarının ço ğunlu ğu köy hayatını anlatır. Do ğal olarak da e ğitim seviyesi yüksek kadınlara pek rastlanmaz. Bozkırdaki Çekirdek ’teki Emine Güleç, e ğitimli kadın kahramanların ba şında gelir. Sosyoloji okumu ş, doktora yapan idealist bir genç kızdır. Tezine malzeme bulmak için Anadolu’ya gider ve ö ğretmenlik yapar. Bunun dı şında Esir Şehrin Mahpusu ’ndaki Zeynep, rü ştiyeyi bitirmi ş, piyano çalan, e ğitimli bir kızdır. Hür şehrin İnsanları ’ndaki Fatma, Ay şe, Celile de lisede okuyan kızlardır.

4. Yi ğit, “Osmanlı” Kadınlar

Romanların birço ğunda bu karakterde bir veya birkaç kadına rastlanır. Hepsi de anaç kadınlardır. Bu kadınları en iyi temsil eden ku şkusuz Devlet Ana ’daki Devlet Ana

218 yani Bacıbey’dir. Çok güçlü bir kahramandır. Cesur, sözü dinlenen, herkesin sı ğındı ğı bir liman konumundadır. Bir bakıma Osmanlı Devleti’ni temsil eder. Yine aynı romandaki A şçıana, Balkız’ı yeti ştiren, sözünü sakınmaz bir kadındır. Büyük Mal ’daki Toprak Hatun, çevresindekileri yöneten, yazarın tabiriyle “Osmanlı kadınlardan” dır. Namuscular ’daki Karı Bey ise genç ya şta dul kalmı ş, erkek gibi bir kadındır. Yedi Çınar Yaylası ’ndaki Saime de dura ğan bir karakter olmasına kar şın, Osmanlı kadınlarından olması hasebiyle hakkında sürekli övgüyle bahsedilir.

5. Kocasını Aldatan Kadınlar

İncelenen 19 roman içinde, kar şımıza çıkan en fazla kadın kahramanlar, kocasını aldatan kadınlardır. Sayıları oldukça fazladır. Özellikle de köy romanlarında bu karakterdeki kadınlara çok fazla rastlanır. Bunda, yazarın uzun yıllar hapishanede ya şamasının ve yıllarca olumsuz hayat şartları içinde ya şayan insanlarla bir arada kalmasının da büyük etkisi vardır. Sa ğırdere ’deki Ay şe, Körduman ’da Şadiye, Köyün Kamburu ’nda Petek, Şerife Abla, Kelleci Memet ’te Ümmühan, Kurt Kanunu ’nda Hayriye, Büyük Mal ’da Saray Abla, Namuscular ’da Aslı, Hür Şehrin İnsanları ’nda Şaziment Hanım, Müzeyyen Hanım, Gülizar, Dama ğası ’nda Fadime, Bir Mülkiyet Kalesi ’nde Şaziye bu karakterdeki kadınlardır. Bunun dı şında, dekoratif konumdaki birçok kadın karakterde de aynı özelli ği görürüz.

6. Dost Hayatı Ya şayan Kadınlar ve Hayat Kadınları

Bu kadınlar romanlarda oldukça fazladır. Yedi Çınar Yaylası ’ndaki Nazmiye, Cemile, Bozkırdaki Çekirdek’te Sultan, Kurt Kanunu ’nda Naciye, Büyük Mal ’da Yanı ğın Cennet, Namuscular ’da Raziye, Karılar Ko ğuşu’nda Hanım, Azzet, Hür Şehrin İnsanları ’nda Şarlot, Reçina, Tamara vb.

Yazar, dost hayatı ya şayan kadınlara olumsuz bir gözle bakmaz. Onların da hayatın bir gerçe ği, bir parçası oldu ğunu dü şünür. Genelevlerde çalı şan hayat kadınlarından toplumun sorumlu oldu ğunu dü şünür ve onları kötü yönleriyle aksettirmez. Mesela, Karılar Ko ğuşu’ndaki Tözey, Malatya Genelevi’nde çalı şır. Fakat çok yardımsever, mert, cesur, sözünü esirgemeyen bir kadın olarak tasvir edilir. Yine onun arkada şları Kıvırcık, Münevver, Eplemeli Ay şe de iyi kızlardır. Namuscular ’daki Kezban’da genelevinde çalı ştı ğı için babası tarafından öldürülür fakat onun öldürülmesi romanda fazlaca ele ştirilir.

219 7. E şcinsel Kadınlar

Kemal Tahir, romanlarında Anadolu halkının irdelenmeyen yönlerine değinmi ş, bu sebeple de kimi zaman ele ştirilmi ştir. Köy romanlarının ço ğunlu ğunda cinselli ği fazlasıyla i şlemi ştir. Hatta e şcinsel ili şkilere de yer vermi ştir. Yazar bu tip ili şkiler ya şayan kadınları, “ablacı” olarak nitelendirir. “Çorum Üçlemesi” diye anılan romanlarda bu kadınlar fazlasıyla yer alır. Yedi Çınar Yaylası ve Büyük Mal ’daki Benli Nazmiye, Güllü, Petek ve Nefise’nin bu tarzdaki ili şkilerinden bahsedilir. Hür Şehrin İnsanları ’nda, Adalet Hanım ve Kadriye arasında da bu tarz bir ili şkinin oldu ğu belirtilir. Dama ğası ’nda, bu tarz ili şkilerin artık çok sıradan kabul edildi ği belirtilir ve Refik Bey lakaplı bir kadından söz edilir.

8. Yabancı Uyruklu Kadınlar

Yabancı uyruklu kadınlara da romanlarda sıkça rastlanır. Özellikle mekan olarak İstanbul’un kullanıldı ğı romanlarda, bu kadın kahramanlara fazlasıyla yer verilmi ştir. Bu kadınlar, ço ğunlukla erkelerin e ğlendikleri, gezdikleri, dost hayatı ya şadıkları kadınlardır. Hür Şehrin İnsanları ’ndaki Safo, Şarlot, Reçina, Tamara, bu karakterdedirler. Yol Ayrımı ’nda Eleni ve Matmazel Berta yer alır.

Devlet Ana ’da co ğrafi bölge itibariyle Türkler, yabancılarla iç içedir. Lotüs, Liya, Artemis Ana, Popolina da romanda yer alan yabancı uyruklu kadın kahramanlardır.

9. Çıkarcı Kadınlar

Bu kadınlar ço ğunlukla parayı çok seven, arabuluculuk yapan kadınlardır. Sa ğırdere ’de Meryem, Büyük Ma l’da Emey, Saray Abla, Günah Bibi, Kelleci Memet ’te Ümmühan, Kurt Kanunu ’nda Cevriye, Hür Şehrin İnsanları ’nda Arap Kadın, Namuscular ’da Güley Hanım bu tarz kadınlar olarak kar şımıza çıkar.

Yazarın hayata bakı şındaki olumsuzluk, kadın karakterlere de fazlasıyla yansımı ştır. İçinde ya şadı ğı olumsuz şartlar ve yıllarca mahkum insanlardan edinilen gözlemler onu bu tarzda karakterler ortaya koymaya sevk etmi ş olabilir. Yoksa Anadolu insanının realitesi olumsuzluklardan ibaret de ğildir.

10. Zevke Dü şkün, Zengin Kadınlar

Eserlerin genelinde zengin kadınlar fazla yer almamakla birlikte, bazı kadınların bu özellikte oldu ğunu görürüz. Bu özellikteki kadın tiplerinden ilk dikkati çeken Esir

220 Şehrin İnsanları ’daki Nermin’in halasıdır. Bu kadın zengindir ve onun için hayattaki en önemli şey paradır. Hatta İstanbul’un i şgal altında olması bile onun umurunda de ğildir. O sadece zenginli ğini kaybetmemenin pe şindedir.

Bir Mülkiyet Kalesi ’ndeki Mebrure de aynı karakterdedir. Çok zenginlerken ve rahat ya şayabilecekken kocasının sava şa katılmasına bir anlam veremez. Kocasının ölümüne de bu sebepten üzülmez.

Hür Şehrin İnsanları’ndaki Aliye Hanım zenginli ği ile dikkati çeker. Yine Yol Ayrımı ’daki Şükran Hanım da zenginli ğiyle çevresindeki erkekleri kendisine çeker.

11. Yardımsever Kadınlar

Romanların geneline bakıldı ğında yardımseverli ğiyle en fazla dikkati çeken kadın Bir Mülkiyet Kalesi ’ndeki Hayriye Hanım’dır. Mahir Efendi’ye defalarca yardım eder.

Yol Ayrımı ’ndaki Madam Agavni de çok yardımsever biridir. Pansiyon i şletir. Murat ve Selim’i polislerin aradı ğını bilmesine ra ğmen onların pansiyonda kalmalarına izin verir.

Kurt Kanunu ’ndaki Gurbet Hala, her türlü tehlikeye ra ğmen Kara Kemal’e yardım eder. Onun arkada şlarıyla irtibatını sa ğlar.

Genel olarak sınıflandırdı ğımız bu kadın kahramanların dı şında romanlarda saf, temiz genç kızlara, kız çocuklarına da yer verilmi ştir.

Kadınlarla ilgili göze çarpan bir di ğer husus ise, köy romanlarında kadınların ço ğunlukla lakaplarıyla adlandırılmasıdır. Örne ğin; Benli Nazmiye, Pamuk Zehra, Kıvırcık Despina, Günah Bibi, Yanı ğın Cennet, Benli Eleni, Yanı ğın Hanım vb.

Sonuç olarak diyebiliriz ki Kemal Tahir’in romanlarında kadın kahramanlara fazlaca yer verilmemi ştir. Romanlarda yer alan kadınların ço ğunlu ğu ise, ne yazık ki ahlaktan yoksun, e ğitimsiz, cahil, ruhuyla de ğil de bedeniyle var olan kadınlardır. Kanaatimizce yazarın 12 yıl hapishanelerde ya şamasının, kadınlardan uzak kalmasının, bulundu ğu ortamda kadınlarla ilgili yapılan konu şmaların, kadınlara böyle bir pencereden bakmasına etkisi olmu ştur.

221 KAYNAKÇA

I. KEMAL TAH İR’ İN ESERLER İ

1. Hikâye

1.1. Göl İnsanları , 2. bs., Bilgi Yayınları, Ank., 1974.

2. Roman

2.1. Sa ğırdere , 3. bs., Adam Yayınları, İst., 2002.

2.2. Esir Şehrin İnsanları , 1. bs., İthaki Yayınları, İst., 2005.

2.3. Körduman , 3. bs., Adam Yayınları, İst., 2004.

2.4. Rahmet Yolları Kesti , 4. bs., Adam Yayınları, İst., 2000.

2.5. Yediçınar Yaylası , 1. bs., Adam Yayınları, İst., 1987.

2.6. Köyün Kamburu , 1. bs., İthaki Yayınları, İst., 2006.

2.7. Esir Şehrin Mahpusu , 3. bs., Sander Yayınları, İst., 1978.

2.8. Kelleci Memet , 2. bs., Adam Yayınları, İst., 1992.

2.9. Yorgun Sava şçı , 17. bs., Tekin Yayınevi, İst., 2003.

2.10 . Bozkırdaki Çekirdek , 1. bs., Tekin Yayınevi, İst., 1995.

2.11. Devlet Ana , 1. bs., İthaki Yayınları, İst., 2005

2.12. Kurt Kanunu , 8. bs., Tekin Yayınevi, İst., 2001.

2.13. Büyük Mal , 2. bs., Adam Yayınları, İst., 1995.

2.14. Yol Ayrımı , 3. bs., Sander Yayınları, İst., 1977.

2.15. Namuscular , 5. bs., Tekin Yayınevi, İst., 2004.

2.16. Karılar Ko ğuşu, 5. bs., Tekin Yayınevi, İst., 1993.

2.17. Hür Şehrin İnsanları I-II , 2. bs., Bilgi Yayınevi, Ank., 1976.

2.18. Dama ğası , 3. bs., Tekin Yayınevi, İst., 1999.

2.19. Bir Mülkiyet Kalesi , 3. bs., Tekin Yayınevi, İst., 1995.

3. Notlar

3.1. Notlar/Sanat Edebiyat 1 , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1989.

222 3.2. Notlar/Sanat Edebiyat 2 , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1989

3.3. Notlar/Sanat Edebiyat 3 , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1989.

3.4. Notlar/Sanat Edebiyat 4 , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1990.

3.5. 1950 Öncesi Şiirler, Ziya İlhan’a Mektuplar , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1990.

3.6. 1950 Öncesi Cezaevi Notları, 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1991.

3.7. Roman Notları 1: Topal Kasırga/Darmada ğın Olan Devlet , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1991

3.8. Roman Notları 2 : Batı Çıkmazı , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1991.

3.9. Roman Notları 3: Patriot Ömer/Gülen Azap Çıkmazı , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1991.

3.10. Osmanlılık/Bizans , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1992.

3.11. Batıla şma, 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1992.

3.12. Çöküntü , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1992.

3.13. Sosyalizm, Toplum ve Gerçek , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1992.

3.14. Kitap Notları, 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1993.

3.15. Mektuplar , 1. bs., Ba ğlam Yayınları, İst., 1994.

4. Mektup

4.1. Kemal Tahir’den Fatma İrfan’a Mektuplar, 1. bs., Sander Yayınları, İst., 1979.

223 II. FAYDALANILAN D İĞ ER KAYNAKLAR

1. AĞAO ĞLU, Adalet; “Tartı şmaya Açık Romancı”, Türkiye Defteri , S. 6, Nisan 1974, s. 54-56.

2. ALTU Ğ, Taylan; “Türk Romanı ve Kemal Tahir”, Türkiye Defteri , S. 6, Nisan 1974, s. 12-16.

3. AKTA Ş, Şerif; Roman Sanatı ve Roman İncelemesine Giri ş, 2. bs., Akça ğ Yayınları, Ank., 1991.

4. AKTUNÇ, Hulki; “Hikâyeden Romana, Gerçekçili ğin Evrimi”, Türkiye Defteri , S. 6, Nisan 1974, s. 5-11.

5. ; “Kemal Tahir Günlü ğünden Seçmeler”, Türkiye Defteri , S. 6, Nisan 1974, s. 92-96

6. AKYÜZ, Kenan; Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860-1923 , 6. bs., İnkılâp Kitabevi, İst., 1994.

7. AYTAÇ, Gürsel; Ça ğda ş Türk Romanları Üzerine İncelemeler , 2. bs., Gündo ğan Yayınları, Ank., 1999.

8. AYVAZO ĞLU, Be şir; Sîretler ve Sûretler , 1. bs., Ötüken Ne şriyat, İst., 1999.

9. BAYAR, Zühtü; “Kuramsal Türk Romanının Babası”, Türkiye Defteri , S. 6, Nisan 1974, s. 73-74.

10. BAYKURT, Fakir; “Kemal Tahir İçin”, Türkiye Defteri , S. 6, Nisan 1974, s. 65-67.

11. BERK, İlhan; “Kemal Tahir’e Bakmak”, Türkiye Defteri , S. 6, Nisan 1974, s. 65.

12. BOZDA Ğ, İsmet; Kemal Tahir’in Sohbetleri , 1. bs., Emre Yayınları, İst., 1995.

13. ______; “Dü şünen Adam”, Türkiye Defteri , S.6, Nisan 1974, s. 74- 76.

14. CANDA Ş, Ömür; “Bir Bütün… Kemal Tahir”, Türkiye Defteri , S. 6, Nisan 1974, s. 71-73.

224 15. ÇEL İK, Naci; “Kemal Tahir İçin Biyografi Çalı şması”, Türkiye Defteri , S. 6, Nisan 1974, s. 17-50.

16. ÇET İN, Nurullah; “Tanzimat Döneminde Türk Romanı”, Hece Aylık Edebiyat Dergisi (Türk Romanı Özel Sayısı), Yıl 6, S. 65/66/67, Mayıs/Haziran/Temmuz 2002, s. 21-33.

17. DEM İRC İ, İbrahim; “Romanımızın 27 Yılına Bakı ş (1923-1950)”, Hece Aylık Edebiyat Dergisi (Türk Romanı Özel Sayısı), Yıl 6, S. 65/66/67, Mayıs/Haziran/Temmuz 2002, s. 59-66.

18. ENG İNÜN, İnci; Yeni Türk Edebiyatı Üzerine Ara ştırmalar, 1. bs., Dergah Yayınları, İst., 1983.

19. ______; Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı , 3. bs., Dergah Yayınları, İst., 2002.

20. ERCAN, Kenan; “Bir Büyük Usta İçin Notlar”, Türkiye Defteri , S. 6, Nisan 1974, s. 78-79.

21. HİLAV, Selahattin; Edebiyat Yazıları , 2. bs., Yapı Kredi Yayınları, İst., 1995.

22. İLER İ, Selim; Türk Romanında Altın Sayfalar , 2. bs., Do ğan Kitap, İst., 1991.

23. KABAKLI, Ahmet; Türk Edebiyatı , C. 3, 6. bs., Türk Edebiyatı Yayınları, 1985.

24. KAPLAN, Ramazan; Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Köy , 1. bs., Kültür ve Turizm Bakanlı ğı Yayınları, Ank., 1998.

25. KARAAL İOĞLU, Seyit Kemal; Edebiyatımızda Şair ve Yazarlar, 1. bs., İnkılap ve Aka Kitabevleri, İst., 1974.

26. KURDAKUL, Şükran; Ça ğda ş Türk Edebiyatı 4 , 4. bs., Evrensel Basım Yayın, 2002.

27. KURUKAFA, Vedat; “Kemal Tahir’in Romanları Üzerine Bir İnceleme” Yayınlanmamı ş Doktora Tezi, İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya, 1997.

225 28. KUTLU, Şemsettin; Ba şlangıçtan Günümüze Kadar Türk Romanları , 3. bs., Toker Yayınları, İst., 1980.

29. MUTLUAY, Rauf; 50 Yılın Türk Edebiyatı , 1. bs., İş Bankası Kültür Yayınları., İst., 1973.

30. MORAN, Berna; Türk Romanına Ele ştirel Bir Bakı ş 2, 4. bs., İleti şim Yayınları, İst., 1996.

31. NAC İ, Fethi; 100 Soruda Türkiye’de Roman ve Toplumsal De ğişme , 2. bs., Gerçek Yayınevi, İst., 1990.

32. ______; Yüzyılın 100 Türk Romanı , 2. bs., Adam Yayınları, İst., 1999.

33. Nazım Hikmet; Kemal Tahir’e Mapusaneden Mektuplar , 1. bs., Bilgi Yayınevi, Ank., 1975.

34. NECAT İGİL, Behçet; Edebiyatımızda İsimler Sözlü ğü, 15. bs., Varlık Yayınları, İst., 1993.

35. ______; Edebiyatımızda Eserler Sözlü ğü, 5. bs., Varlık Yayınları, İst., 1994.

36. OKAY, Orhan; Batılıla şma Devri Türk Edebiyatı, 1. bs., Dergâh Yayınları, İst., 2005.

37. SÜLKER, Kemal; “Kemal Tahir’den Anılar”, Türkiye Defteri , S. 6, Nisan 1974, s. 68-71.

38. TANPINAR, Ahmet Hamdi; Edebiyat Üzerine Makaleler, 6. bs., Dergah Yayınları, İst., 2000.

39. TEK İN, Mehmet; Roman Sanatı Romanın Unsurları 1 , 3. bs., Ötüken Ne şriyat, İst., 2003.

40. Türk Dili ve Edebiyati Ansiklopedisi Devirler/ İsimler/Eserler/Terimler , C. 2, Dergah Yayınları, İst., 1977.

41. YURTTA Ş, Salih; “Kemal Tahir Dü şüncesi”, Türkiye Defteri , S. 6, Nisan 1974, s. 77.

226 DİZİN

A. ESER ADLARI D İZİNİ

B. 1 1950 Öncesi; Cezaevi Notları ...... 12 1950 Öncesi; Şiirler, Ziya İlhan’a Mektuplar ...... 12

A Aganta Burina Burinata ...... 6 Ağlama Duvarı ...... 6 Ali Nizamî Beyin Alafrangalı ğı ve Şeyhli ği...... 5 Anahtar ...... 5 Araba Sevdası ...... 2 Aşk Bu İmi ş...... 5 Aşk-ı Memnu ...... 3 Ate ş Gecesi ...... 4 Ate şten Gömlek ...... 4 Aya şlı ve Kiracıları ...... 5 Aygır Fatma ...... 6

B Baba Evi ...... 6 Batı Çıkmazı ...... 10 Batıla şma ...... 12 Bebek ...... 5 Bekri Mustafa ...... 6 Bir Mülkiyet Kalesi ...... 9, 10, 11, 16, 205, 218, 219, 221 Bir Sürgün ...... 4 Bir Şehrin İki Kapısı ...... 6 Bir Varmı ş Bir Yokmu ş ...... 6 Bozkırdaki Çekirdek ...... 11, 16, 96, 97, 218, 219 Bö ğürtlen ...... 3 Büyük Mal ...... 11, 16, 124, 125, 126, 219, 220

C Cehennem Yolcuları ...... 6 Cevdet Tarihi ...... 13 Cezmi ...... 2 Ci ğerdelen ...... 5 Clown and His Daughter (Soytarı ve Kızı)...... 4

Ç Çalıku şu...... 4 Çamlıca’daki Eni ştemiz ...... 5 Çıkrıklar Durunca ...... 6 Çingeneler ...... 6 Çoban Yıldızı ...... 5

227 Çöküntü ...... 12 Çömleko ğlu ve Ailesi ...... 5

D Dama ğası ...... 9, 10, 11, 16, 82, 149, 161, 195, 196, 197, 217, 219, 220 Dede Korkut Hikâyeleri ...... 14 Deniz Gurbetçileri ...... 6 Denizin Ça ğırı şı...... 6 Devlet Ana ...... 10, 11, 14, 16, 105, 106, 110, 218, 220 Dikmen Yıldızı ...... 5 Dokuzuncu Hariciye Ko ğuşu...... 4 Dudaktan Kalbe ...... 4 Dü şkünler ...... 6

E Ekmek Kavgamız ...... 6 Esir Şehrin İnsanları 10, 11, 16, 26, 27, 73, 75, 76, 79, 116, 120, 135, 136, 137, 138, 141, 142, 143, 144, 186, 211, 217, 218, 221 Esir Şehrin Mahpusu ...... 11, 16, 27, 72, 73, 82, 116, 135, 136, 139, 186, 218 Eski Çapkın Anlatıyor ...... 6 Eylül ...... 3, 207

F Fahim Bey ve Biz ...... 5 Fatih- Harbiye ...... 4 Felâtun Bey’le Rakım Efendi ...... 2 Ferdâ-yı Garâm ...... 3

G Garipler Soka ğı ...... 6 Gemi Aslanı ...... 5 Genç Kız Kalbi ...... 3 Göl İnsanları ...... 9, 10, 11, 38 Gönül Denen Hayvan ...... 9

H Hakka Sı ğındık ...... 3 Halk Plajı ...... 9 Hasan Mellâh ...... 2 Hayal İçinde ...... 3 Huzur ...... 6 Hür Şehrin İnsanları ...... 10, 11, 16, 177, 205, 217, 218, 219, 220, 221 Hüseyin Fellâh ...... 2

İ İçimizdeki Şeytan ...... 6 İffet ...... 3 İnce Memet ...... 7, 49

228 İntibah ...... 2 İstanbul’un İç Yüzü ...... 5

K Kabusname ...... 14 Kadıköyün Romanı ...... 5 Kanun Namına ...... 6, 9 Kara Bibik ...... 3 Karılar Ko ğuşu...... 10, 11, 16, 32, 82, 149, 152, 159, 161, 166, 168, 217, 218, 219 Kelleci Memet ...... 11, 16, 81, 82, 217, 219, 220 Kemal Tahir’den Fatma İrfan’a Mektuplar ...... 12 Kıvırcık Pa şa ...... 6 Kiralık Konak ...... 4 Kitap Notları ...... 12 Kodaman ...... 5 Körduman ...... 10, 11, 16, 19, 37, 38, 40, 41, 45, 64, 67, 85, 216, 218, 219 Köyün Kamburu ...... 11, 16, 63, 64, 126, 131, 219 Kurba ğacık ...... 5 Kurt Kanunu ...... 11, 16, 116, 218, 219, 220, 221 Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç ...... 3 Kuyucaklı Yusuf ...... 6 Küçük Pa şa...... 4

M Mai ve Siyah ...... 3 Matmazel Noraliya’nın Koltu ğu...... 4 Medar-ı Mai şet Motoru ...... 6 Mektuplar ...... 12 Mesihpa şa İmamı ...... 5 Muhallebi Çocu ğu...... 9

N Nadide ...... 3 Namuscular ...... 10, 11, 16, 82, 147, 149, 150, 161, 217, 219, 220 Notlar ...... 10 Notlar/Sanat-Edebiyat ...... 15 Nur Baba ...... 4

O Osmanlılık / Bizans ...... 12

Ö Öde şmek ...... 9

P Pembe Ma şlahlı Hanım ...... 6

229 R Rahmet Yolları Kesti ...... 11, 16, 49, 64 Roman Notları 1 ...... 12 Roman Notları 2 ...... 12 Roman Notları 3 ...... 12

S Sa ğırdere ……………7, 9, 10, 11, 15, 16, 18, 19, 38, 40, 41, 42, 43, 45, 46, 64, 67, 85, 86, 87, 216, 219, 220 Sanat-Edebiyat 1...... 11 Sanat-Edebiyat 2...... 11 Sanat-Edebiyat 3...... 11 Sanat-Edebiyat 4 ...... 11 Sârâ ...... 6 Sarduvan ...... 6 Serbest Fırka Hatıraları ...... 135 Sergüze şt...... 2 Seyahatname ...... 14 Seyyie-i Tesâmüh ...... 3 Sinekli Bakkal ...... 4 Siyasetname ...... 14 Sodom ve Gomore ...... 4 Son Sı ğınak ...... 4 Sosyalizm, Toplum ve Gerçek ...... 12 Sönen Alev ...... 5 Sürgün ...... 5

Ş Şıpsevdi ...... 3

T Taa şş uk-ı Talat ve Fitnat ...... 1 Tarih-i Ebu Faruk ...... 14 Telemak ...... 1 Topal Kasırga ...... 10 Toprak Kokusu ...... 6

Ü Üç Kadının Romanı ...... 5 Üç Kızın Hikâyesi ...... 5 Ülker Fırtınası ...... 5

V Vurun Kahpeye ...... 4

Y Yalnızız ...... 4 Yaprak Dökümü ...... 4

230 Ya şayan Ölü ...... 5 Yaz Ya ğmuru ...... 5 Yedi Çınar Yaylası ...... 11, 16, 54, 64, 67, 85, 125, 126, 128, 133, 219, 220 Ye şil I şıklar ...... 5 Yezidin Kızı ...... 5 Yılanların Öcü ...... 7 Yol Arkada şları ...... 6 Yol Ayrımı ...... 10, 11, 16, 27, 77, 134, 135, 139, 186, 218, 220, 221 Yorgun Sava şçı ...... 10, 11, 16, 32, 89, 91, 116, 120, 218

Z Zaniyeler ...... 6 Zehra ...... 3 Zeyno’nun O ğlu ...... 4, 123 Zoraki Ni şanlı ...... 9

231 B. ŞAHIS ADLARI D İZİNİ

A Abbas Sayar...... 7 Abdullah Ziya Kozano ğlu ...... 2, 6 Abdülhak Şinasi Hisar ...... 1, 5 Adalet A ğao ğlu...... 7 Ahmet A ğao ğlu...... 135, 144 Ahmet Altan ...... 7 Ahmet Hamdi Tanpınar...... 1, 6 Ahmet Hikmet Müftüo ğlu...... 1 Ahmet Mithat...... 1, 2, 14, 216 Ahmet Rasim...... 1, 14 Aka Gündüz...... 1, 5 Andre Mauroıs...... 50 Atilla İlhan...... 7 Ayla Kutlu...... 7 Aziz Nesin...... 7, 10

B Balzac...... 14 Berna Moran...... 15

C Cemil Süleyman Alyanako ğlu...... 1 Cengiz Yazıcıo ğlu...... 10 Cervantes...... 14 Cevdet Pa şa ...... 13

Ç Çetin Altan ...... 7

D Demir Özlü...... 7 Dickens...... 14 Dostoyevski ...... 14

E Ebubekir Hazım...... 1, 4 Ercüment Ekrem Talu...... 1, 5 Erdal Öz ...... 7 Esat Mahmut Karakurt...... 1 Evliya Çelebi ...... 14

F Fadeyev ...... 14 Faik Baysal...... 6

232 Fakir Baykurt...... 7 Feridun Fazıl Tülbentçi...... 2, 6 Fethi Naci ...... 15, 117, 135, 137, 139 Flaubert ...... 14 François Fenelon...... 1 Fuat Köprülü...... 14 Füruzan...... 7

G Gogol...... 14 Gorki ...... 14 Güzide Sabri...... 1

H Haldun Taner...... 14 Halide Edip Adıvar ...... 1, 4, 5, 116, 123, 134, 144, 204, 209, 210, 218 Halide Nusret Zorlutuna...... 1 Halikarnas Balıkçısı...... 1, 6 Halil İnalcık...... 14 Halit Refik...... 90 Halit Ziya U şaklıgil ...... 1, 3 Hemingway ...... 14 Hüseyin Cahit Yalçın...... 1, 3 Hüseyin Rahmi Gürpınar ...... 1, 3, 14

İ İlhan Tarus...... 7 İsmet Bozda ğ...... 13, 106 İzzettin Dinamo ...... 7

K Kemal Bekir ...... 73 Kemal Bilba şar ...... 6 Kerime Nadir...... 2, 5

L Latife Tekin ...... 7 Lonolon ...... 14

M Mahmut Yesari ...... 1, 5 Malraux ...... 14 Mauppassant...... 14 Mayk Hammer...... 9 Mehmet Rauf...... 1, 3 Memduh Şevket Esendal...... 1, 5, 14 Mizancı Murad ...... 14 Mustafa Akda ğ ...... 14

233 Muzaffer İzgü ...... 7 Müfide Ferit Tek...... 6 Müride Ferit Tek...... 1

N Nabizade Nazım...... 1, 3 Nahit Sıtkı Örik ...... 1 Namık Kemal...... 1, 2 Nazım Hikmet ...... 8, 9, 15, 137, 174, 226 Necati Cumalı...... 7 Nihal Atsız...... 2, 6 Niyazi Berkes ...... 14 Nizam’ül-Mülk ...... 14

O Oğuz Atay ...... 7 Oktay Akbal ...... 6 Orhan Kemal ...... 2, 6, 14 Orhan Pamuk...... 7 Osman Cemal Kaygılı...... 1, 6

Ö Ömer Lütfü Barkan...... 14

P Peride Celal ...... 2, 5 Peyami Safa...... 1, 4, 5 Pınar Kür ...... 7

R Ramazan Kaplan...... 38 Rauf Mutluay...... 135 Recaizade Mahmut Ekrem ...... 1, 2 Refik Halit Karay...... 1, 4 Re şat Enis...... 2, 6 Re şat Nuri Güntekin ...... 1, 4, 5 Rıfat Ilgaz...... 7

S Sabahattin Ali ...... 2, 6, 14 Sadri Ertem...... 1, 6, 14 Safiye Erol...... 1, 5 Safvet Nezihi ...... 1 Sait Faik Abasıyanık...... 6, 14 Sami Pa şazade Sezai...... 1, 2 Samiha Ayverdi ...... 2, 5 Samim Kocagöz...... 6 Selahattin Enis...... 1, 6

234 Selim İleri...... 7, 82, 97 Sermet Muhtar Alus...... 1, 6 Sevgi Soysal ...... 7 Simonov ...... 14 Steinbeck...... 14

Ş Şemsettin Sami ...... V, 1, 2, 7 Şerif Mardin ...... 14 Şolohov ...... 14 Şükûfe Nihal...... 1

T Tarık Bu ğra...... 7 Tarık Dursun...... 7 Tolstoy ...... 14

V Vedat Türkali...... 7

Y Yakup Kadri Karaosmano ğlu...... 1, 4, 5, 14 Ya şar Kemal...... 7, 49 Yusuf Kamil Pa şa ...... 1

Z Zola ...... 14

235