Balkan and Near Eastern Journal of Social Sciences Efe ve Asutay, 2018: 04 (02) Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi

Fakir Baykurt’un Göçmen Edebiyatındaki Yeri

Merve EFE1 Hikmet Asutay2

1Yüksek Lisans Öğrencisi; Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yabancı Diller Eğitimi, Alman Dili Eğitimi, [email protected] 2Prof. Dr.; Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü Alman Dili Eğitimi ABD. Edirne, [email protected], Tel: 0505 601 99 75, Sorumlu Yazar

Özet: Çalışma, göç kavramının tanımlanması ile başlayıp, Türk-Alman Göçmen Yazınının genel olarak tanıtılması ile devam etmektedir. Konunun sınırlılığı açısından birinci kuşak dönemi yazarlarından olan Fakir Baykurt hakkında bilgiler verilmiştir ve Duisburg Üçlemesi’nde bulunan “Yüksek Fırınlar”, “Koca Ren” ve “Yarım Ekmek” adlı romanlar Göçmen Edebiyatı açısından ele alınmıştır. Bu eserlerde Türklerin Almanya’ya işçi olarak gittiklerinde yaşadıkları sorunlara yer verilmeye çalışılmıştır. Fakir Baykurt, Duisburg Üçlemesi’nde Türklerin karşılaştıkları eğitim sorunlarını, yabancılaşma, yalnızlık, vatana, ailelerine duydukları özlemi dile getirmiştir. Yazar Fakir Baykurt ve Duisburg Üçlemesi’nin seçilmesinin nedeni bu eserinde Almanya’ya işçi olarak giden göçmen Türkleri anlatmasıdır. Duisburg Üçlemesi’nin ilk halkası “Yüksek Fırınlar” romanında Duisburg şehrine çalışmaya giden göçmen Türk işçilerinden biri olan İbrahim Mutlu’nun yabancılaşma süreci anlatılmıştır. Duisburg Üçlemesi’nin ikinci halkası “Koca Ren” romanında küçük yaşta çok sevdiği yurdundan ayrılmak zorunda kalan Âdem’in yalnızlığı, aile, vatana duyduğu özlem anlatılmıştır. Duisburg Üçlemesi’nin son halkası “Yarım Ekmek” romanında ise eşi öldükten sonra Almanya’da işçi olarak çalışan Kezik Acar’ın yabancılaşması anlatılmıştır. Daha sonra edebiyatımızda önemli bir yeri olan Fakir Baykurt günümüz açısından bakış açısıyla yorumlanmaya çalışılmıştır. Sonuç bölümünde Fakir Baykurt’un sadece Türk Edebiyatında değil aynı zamanda Türk-Alman Göçmen Edebiyatındaki yeri hakkında tesbitler yapılmaya çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Göç, Türk-Alman Yazını, Birinci Kuşak, Fakir Baykurt.

Fakir Baykurt’s Place In Immigrant Literature

Abstract: The essay continues with the introduction of Turkish-German Immigrant Literature in generally. Then the essay informs about general information of first generation. “Blast Furnoces”, “Big Rhein”, “Half Bread” are the novels which are placed in Duisburg Trilogy are contextualized about the immigrant literature. Informations are given in terms of subjekt’s limitation about Fakir Baykurt who is one of the writers of first generation. In these novels, it is tried to be explained about the problems of when they immigrated to as labourers. In Duisburg Trilogy, Fakir Baykurt mentions problems such as educational issues Turkish people encounter, alienation, longing for familiy and the homeland. Fakir Baykurt wrote in his work about Turkish immigrants who immigrated to Germany as labourers. In the first novel of the Duisburg Trilogy “Blast Furnoces” alienation process of İbrahim Mutlu who is one of the Turkish refugee workers that went to Duisburg city to work is depicted. Baykurt significantly placed in tired to be interpreted with the perspective of present. In the conclusion part, it is concluded that Fakir Baykurt has not only important role in Turkish literature but also he proves that he is a qualified writer in Turkish- German immigrant literature. Keywords: Immigrant, Turkish-German immigrant literature, First generation, Fakir Baykurt. bazılarıdır. Bu sorunlar günümüzde de devam 1. Giriş etmektedir. 30 Ekim 1961’de imzalanan anlaşması ile Almanya’ya yapılan dış göç ülkemiz şair ve yazarları Türkiye Almanya’ya işçi göndermeye başlamıştır. tarafından eserlerinde konu olarak ele alınmış ve “1961 yılında başlayıp küçüklü büyüklü farklı bakış açılarıyla işlenmiştir. Yüksel Pazarkaya değişikliklerle süren Türklerin Almanya’ya göçü (Oturma İzni), Fakir Baykurt (Yüksek Fırınlar, Koca günümüzde hala devam etmektedir” (Karul, 1990, Ren, Yarım Ekmek, Duisburg Treni), Bekir Yıldız s. 20). (Türkler Almanya’da, Alman Ekmeği) gibi yazarlar göç olgusunu eserlerinde ele almışlardır. Yurt dışına giden göçmen Türkler pek çok sorunla karşılaşmışlardır. Eğitim, olumsuz çalışma koşulları, yabancı dil öğrenimi, dışlanma bu sorunlardan

1

Balkan and Near Eastern Journal of Social Sciences Efe ve Asutay, 2018: 04 (02) Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi

2. Göç Kavramının Tanımı farklılıklarından dolayı yazmaya başladılar. Yazılarında vatan hasreti, orada yaşadıkları Göç kavramı insanların bulundukları yerleşik zorlukları dile getirdiler. Daha sonra da bugünkü düzenden başka bir yerleşik düzene geçmesidir. Türk-Alman yazının oluştuğunu söyleyebiliriz: Göç kavramı çok eskilere dayanmaktadır. Türk devleti olan Uygurlar ilk defa yerleşik düzene geçen “Önceleri bir edebiyat amacı gütmeden başladı bu yazma toplumdur. Göç için şu genel tanıma varılabilir: ihtiyaçları. Söylenildiği gibi bir ihtiyaçtı bu; başka ülkede yaşanılanları aktarmak için belki de ama daha sonra “Göç, genel bir anlatımla kişilerin yaşamlarının gelişti, büyüdü ve bir yazın halini aldı bu aktarmalar. Tüm gelecekteki kısmının tamamını veya bir parçasını bu yazılıp çizilenler bir bütün oluşturarak dışgöç yazınını geçirmek üzere, tamamen ya da geçici bir süre için kent yani bugünkü Türk-Alman yazınını çıkardı ortaya” kasaba köy ya da büyükşehir gibi bir yerleşim biriminden (Asutay ve Çarıkçı, 2015, s. 20). bir başka birime yerleşmek amacıyla yapılan coğrafi yer değiştirme olayıdır. Kısaca göç kavramı birçok faktöre bağlı ve farklı nedenlerle insanların oturduğu bir yeri, kesin bir şekilde ya da geçici sürelerle terk etme olgusunu açıklamaktadır” (Tuncay, 2010, s. 1-30; aktaran Asutay ve Çarıkçı, 2015, s. 19). Bu bağlamda göç; “insanların yerleşik bir düzenden diğer yerleşik bir düzene geçebilmek için yaptıkları eylemdir” (Tuncay, 2010, s. 20; aktaran Asutay ve Çarıkçı, 2015, s. 19) tanımını çalışmamızda temel olarak alabiliriz. Çünkü yerleşik oldukları

Türkiye’den Almanya’ya göç eden insanlar daha Türk-Alman Göçmen Yazınında üç evreden söz çok parasal nedenlerle yerleşik düzende göç edilebilir: Birinci kuşak, ikinci kuşak ve üçüncü etmişlerdir. kuşak. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya ağır bir darbe almış, insan gücünü kaybetmiştir. İnşaat, ağır sanayi, maden işlerinde çalıştırmak üzere, insan iş 2.1.1. Birinci Kuşak gücüne ihtiyaç duymuştur. 1961 yılında imzalanan Altmışlı yılların sonlarına doğru ilk yazınsal eserler Ankara Sözleşmesi ile Türkiye Almanya’ya işçi vermeye başlayan Türk yazarlar birinci kuşakta yer göndermeye başlamıştır. Türkiye’den Almanya’ya almaktadır. İlkyazın ürünlerinde dile getirilen işçi olarak giden insanlar için bu yolculuk bir göçün konulardan D. Zengin şöyle bahsetmektedir: başlama sürecidir. “İlk kuşak yazarlar, kendi sorunlarını en iyi şekilde dile getirebilen nesri seçti. Böylece onların ana konularını, 2.1. Türk-Alman Göçmen Yazını Alman toplumunda karşılaştıkları her türden güçlükler, çektikleri acılar, yabancı dil sorunu, vatan hasreti, 1961 yılında imzalanan Ankara Sözleşmesi ile yalnızlık, uyumsuzluk, topluma uyum, toplumdan Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yaşayan çoğu insan dışlanma ve bunların beraberinde getirdiği sorunlar Almanya’ya işçi olarak göç etmiştir. oluşturmuştur” (Zengin, 2000, s. 103-104; aktaran Asutay, 2014, s. 13). “Türk Alman Göçmen Yazını, Türk işçilerin Almanya’ya ilk göçleri ile birlikte altmışlı yılların başında başlar, Birinci kuşağın yazarları: Fakir Baykurt, Aras Gören, denebilir. En azından bu yazının birinci kuşak olarak Fethi Savaşçı, Habib Bektaş, Şinasi Dikmen gibi adlandırılan ilk dönemi, altmışlı yıllardır. 1961 yılında yazarlardır. Bu kuşağın yazarları eserlerinde ana Almanya’nın iş gücü açığını kapatmak amacıyla Türklerin tema olarak memlekete duyulan özlemi dile Almanya macerası başlamıştır” (Asutay ve Çarıkçı, 2015, getirmişlerdir. Bu yüzden bu dönem yazını ele aldığı s. 20). konular bakımından gurbet hikâyeleri dönemi Almanya’ya işçi olarak giden insanlar ailelerini, olmuştur. Gurbet olgusunu eserlerde memlekete dostlarını geride bırakıp bir umut yolculuğuna duyulan özlem olarak dile getirilmiştir. Bu kuşağın çıkmışlardır. Bu yolculuktan Almanya’ya işçi olarak yazarları daha çok nesir türünde eser veriyor ve gidenlerin hepsi Türkiye’ye geri dönememişti. Bu Türkçe dilinde eserler yazıyorlardı. insanlar göçmen olarak orada kendilerine yeni bir hayat kurmuşlar ve kendilerini farklı bir kültürün içinde bulmuşlardı. Almanya onlar için çok farklıydı. Farklı dil ve kültür vardı. Onlarda bu

2

Balkan and Near Eastern Journal of Social Sciences Efe ve Asutay, 2018: 04 (02) Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi

2.1.2. İkinci Kuşak “Eserlerde konu artık yabancı bir ülkede yabancı olmak değil de, yazar ve şairlerin ebeveynlerinin Seksenli yıllarda birinci kuşaktan farklı olan ikinci göç hikâyelerine etnografik bir odakla bakmaktan kuşak ortaya çıkmıştır. “Aralarında birinci kuşaktan ibarettir” (Boyacı 2010: 881; aktaran Asutay 2014: yazarların da bulunduğu bu kuşakta, küçük yaşta 20). Bu kuşak ikinci kuşaktan farklı olarak kimlik Almanya’ya gelmiş ya da orada doğmuş yazarlar da arayışı yerine başka konulara değindi. Bu konuda S. vardı” (Kuruyazıcı, 2001, s. 20). İkinci kuşağın Yıldız şöyle bahsetmektedir: yazarları çok küçük yaşlarda Almanya’ya geldikleri ya da orada doğdukları için onların Almancayı “Kimlik bunalımının temelinde anlayış ve inanç öğrenmeleri ve Alman kültürünü uyum farklılıkları, kültürel başkalaşımlar ve yaşam biçimleri sağlamalarını kolaylaştırmıştır. Ancak ikinci kuşak yatmaktadır. Almanya’da şu anda egemen olan 3. kuşak, bir önceki kuşağa göre bu kimlik bunalımını önemli “ne tam anlamıyla buraya ait hissediyorlardı ölçüde alt etmiş ve üstesinden gelmiş olarak kendilerini ne de kendi istemleri dışında terk algılanabilmektedir. Bunun sebebi Türk kimliğini taşıyor ettikleri anavatanlarına” (Kuruyazıcı, 2001, s. 20). olmalarına rağmen orada doğmuş ve büyümüş Bu arada kalmışlık yüzünden kimliklerini olmalarından kaynaklanan Alman kimliğine uyum sorgulayıp, eserlerinde dile getirdiler. İkinci kuşak sağlamış olmaları ve aidiyet duygularının bu yönde hakkında Dursun Zengin şunları söylemektedir: güçlendiği şeklinde olabilmektedir” (Yıldız, 2007, s. 12; aktaran Asutay, 2014, s. 20). “İkinci kuşak Türk yazarlarda durum daha farklıydı. İlk kuşağın çocukları olan bu yazarlar için Almanca başka bir nitelik kazandı. Onlar Almancayla iç içe büyüdüler, çünkü doğdukları andan itibaren Almancayla karşılaştılar. Almancayı artık anadili gibi konuşuyorlardı ve Türkçe evde aileyle sınırlı kalıyordu. Dolayısıyla Almancaya çok iyi hâkim olan bu kuşakta yeni bir duyarlılık kendini hissettirir. Bir sızlanma edebiyatının yerini, kimlik sorunsalının, bireyselliğin, yabancı düşmanlığının ve insan olmadan kaynaklanan sorunların ele alındığı Gurbetçilerimiz eserler yer alır. Mecazlar, imajlar ve dil oyunları, bu yazarların hem Almancaya olan hâkimiyetlerini ve hem İkinci kuşağın devamı olan bu yazarlar ve şairler de edebî düzeylerini ortaya koymaktadır.-' Birinci kuşağın Osman Engin, Zehra Çırak, Renan Demirkan, nesirci olmasına karşılık, ikinci kuşak şiire de yönelme Feridun Zaimoğlu, Alev Coşkun gibi yazarlardır. cesareti gösterir. Kısaca ancak seksenli yıllardan itibaren daha bilinçli eserlerle karşılaşırız” (Zengin, 2000, s. 104; aktaran Asutay, 2014, s. 14). 3. Fakir Baykurt’un Öyküsü İkinci kuşağın yazarları: Renan Demirkan, Feridun Fakir Baykurt Türk-Alman Göçmen Yazınında birinci Zaimoğlu, Zafer Şenocak, Zehra Çırak, Saliha kuşakta yer almasına rağmen eserlerinde ikinci Scheinhardt, Aysel Özakın, Nevfel Cumart gibi kuşak konularına geçiş yaptığı söylenebilir. Buda yazarlardır. İki dilli olan bu yazarlar eserlerini yazarın yazmaya devam ettiğini, yazar bağlamında Almanca yazıyorlardı. Bu kuşağın yazarları ikinci kuşak konularına geçişin gözlemlendiği eserlerinde ana tema olarak kimlik arayışını dile söylenebilir. getirmişlerdir. Bu kuşağın yazarlarının en önemli özelliği her iki dili ve kültürü birlikte Asıl adı Tahir ancak Fakir olarak değişmiştir. 1929 kullanabilmeleridir. yılında Burdur’da dünyaya gelmiştir. Isparta Gönen Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra, Burdur’un Birinci kuşağın yazdığı eserler köylerinde öğretmenlik yapmıştır. Hayatı boyunca "Gastarbeiterliteratur" (Konuk işçi Edebiyatı) çok kitap okumuştur ve edebiyata şiirle adım başlığa altında toplanıyordu. İkinci kuşakta bu atmıştır. terim geçerliliğini koruyamadı. Birinci kuşaktan farklı olarak bu kuşak Almanya’ya uyum sağlamış ve eserlerinde Almanya’da bulunmanın sorunlarını işlememişlerdir.

2.1.3. Üçüncü Kuşak Doksanlı yıllarda üçüncü kuşak ortaya çıkmıştır. Bu kuşağın yazarları her iki dile de hakimdir.

3

Balkan and Near Eastern Journal of Social Sciences Efe ve Asutay, 2018: 04 (02) Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi

Roman: Kaplumbağalar (1980) Yarım Ekmek (1997) Koca Ren (1986) Yüksek Fırınlar (1983) Yayla (1977) Kara Ahmet Destanı (1977) Keklik (1975) Köygöçüren (1973) Fakir Baykurt Tırpan (1970) “Nazım Hikmet’in eserleriyle beslenen yazarın ilk şiirleri Köy Enstitüsü dergisinde yayımlanır. Yükseköğrenimini Amerikan Sargısı (1967) Gazi Eğitim Enstitü’nde yapar. Gayret Dergisi’nde çıkan Onuncu Köy (1961) yazısıyla yargılanır. Enstitüyü bitirdikten sonra öykü kitabı “Çilli” yayımlanır. 1958 yılında ilk romanı Irazcanın Dirliği (1961) “Yılanların Öcü” adlı eseri ile Yunus Nadi Roman Ödülünü kazanır ve bu ödül onun tanınması için bir fırsat olmuştur. Yılanların Öcü (1954) 1965 yılında kurulan Öğretmenler Sendikasına Başkanlık Öykü: yapar. 12 Mart 1971’de Devrim ve Cumhuriyet gazetesinde yazdığı yazılar yüzünden tutuklanır. 1979 Dikenli Tel (1998) yılında Düsseldorf’a gider ve burada da öğretmenlik yapar. “Yılanların Öcü” adlı eseri “Die Rache der Bizim İnce Kızlar (1992) Schlangen” başlığıyla Almanca’ya çevrilerek yayımlanır. Duisburg Treni (1986) 1999’da pankreas kanserine yenik düşer ve Essen’de yaşamını yitirir” (Asutay, 2014, s. 86). Barış Çöreği (1982) Eserlerinde daha çok gerçek köy yaşamına ayna Gece Vardiyası (1982) tutar. Romanlarında köy yaşamını roman kahramanlarının yerel ağıza göre konuşturması son Sınırdaki Ölü (1975) derece başarılıdır. İçerdeki Oğul (1974) Can Parası (1973) 3.1. Fakir Baykurt’un Ödülleri ve Eserleri Onbinlerce Kağnı (1971) Ödülleri Anadolu Garajı (1970) Yazdığı eserler sayesinde birçok ödüle layık görülmüştür, bu ödüllerden bazılarının listesi Cüce Muhammet (1964) aşağıda verilmiştir (bkz. Asutay, 2014, s. 87): Karın Ağrısı (1961) 1958 Yunus Nadi Roman Ödülü (Yılanların Öcü) Efendilik Savaşı (1959) 1970 TRT Sanat Ödülü (Sınırdaki Ölü) Çilli (1955) 1971 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü (Tırpan) Toplum ve Eğitim Yazıları: 1974 Sait Faik Hikâye Armağanı (Can Parası) Kale Kale (1978) 1985 Alman Endüstri Birliği (BDI) Yazın Ödülü (Gece Kerem ile Aslı (1974) Vardiyası) Şamaroğulları (1976) 1997 Sedat Simayı Edebiyat Ödülü (Yarım Ekmek) Efkâr Tepesi (1960) 1998 Yaşam Radyo Ustalara Saygı Onur Ödülü Çocuk Kitapları: 1999 Derneği Ödülü Saka Kuşları (1985) Eserleri (bkz. Asutay, 2014, s. 87-89): Dünya Güzeli (1985) 4

Balkan and Near Eastern Journal of Social Sciences Efe ve Asutay, 2018: 04 (02) Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi

Sakarca (1976) biriktirip daha sonra yurduna dönmektir. Ancak Türkiye’deki işsizlik yüzünden yurduna geri Yandım Ali (1969) dönememiştir. Eşi Eliftir ve hamiledir. Koca Topal Arkadaş (1967) İbrahim, doğum sancıları başlayınca Elif’i hastaneye götürür. Burada adını Deniz verdikleri Sarı Köpek (1964) bir oğlan çocukları olur. Ancak Koca İbrahim karışık Şiir: duygular içerisindedir. Zira çocuk kendi hesaplamalarına göre biraz erken dünyaya geldiği Bir Uzun Yol (1989) için çocuğun kendisinden olmadığını Dostluğa Akan Şiirler düşünmektedir. Kendisini aldattığını düşündüğü eşini hastanede bıçaklayarak öldürmeye kalkışır.

Ancak İbrahim’in bu kuşkulardan arınmasını “Yazar, eserlerinin önemli bir kısmında köy hayatını sağlayan kişi Duisburg’da göçmen işçi olarak çalışan ve sorunlarını dile getirmeye çalışır” (Morkoç, 2015, Sabahat’tır. Sabahat ona yardım eder. s. 486). Almanya’da yazdığı eserlerinde ise ağırlıklı olarak farklı kültüre uyum sağlayamayan, hem kuşaklararası hem de kültürlerarası çatışmalar yaşayan insanları gözler önüne serer.

3.1.1. Duisburg Üçlemesi Fakir Baykurt’un Almanya macerası 1979’da başlar. Yazar bu macerasını şöyle dile getirmiştir: “Yazdığım insanlar buralara geldi. Ben de kalkıp onların ardından geldim; burada şimdi nasıl yaşıyor ve ne yapıyorlar onları yazmak için…” (Gazeteduvar). Fakir Baykurt Yüksek Fırınlar, Koca Ren ve Yarım Ekmek adlı romanlardan oluşan Duisburg Yüksek Fırınlar adlı eser Üçlemesi’nde Almanya’daki göçmen Türkleri ele “Duisburg Üçlemesi’nin ilk halkasını oluşturan Yüksek alır. İşçi ailelerin sorunlarına değinir. Baykurt’un Fırınlar, romanı Almanya’daki bir Türk ailesinin sosyo- eserlerinden yalnızca Duisburg üçlemesinde yer ekonomik değişim süreci içindeki çözülüşünü dile getirir. alan Yüksek Fırınlar, Koca Ren ve Yarım Ekmek adlı Avrupa’nın da en büyük sanayi bölgelerinden biri olan romanlarının içeriğinden kısaca bahsedilecektir. Almanya’nın Ruhr havzasındaki işçi sınıfının genel durumunu İbrahim Mutlu karakterinde simgeleştiren Fakir Baykurt, yabancılaşmanın insanın ruhsal yapısını 3.1.1.1. Duisburg Üçlemesi Eserinde Yer Alan nasıl parçalayarak yok ettiğini ısrarla vurgular” (Akar, “Yüksek Fırınlar” Hakkında Bilgi 2011, s. 1638). Duisburg Üçlemesi’nin ilk romanı Yüksek Fırınlardır: “Fakir Baykurt’un Duisburg Üçlemesi’nin ilk halkası olarak kaleme aldığı Yüksek Fırınlar, aynı zamanda yazarın Almanya’da basılmış ilk eseridir. 1983 yılında yayımlanan ve 49 bölümden oluşan romanda, ağırlıklı olarak Türklerin karşılaştığı sorunlar dile getirilmektedir” (Morkoç, 2015, s. 486). İbrahim Mutlu, Burdur’un köylerinden Almanya’nın Duisburg şehrine çalışmaya giden göçmen Türk işçilerinden biridir. Eşi Elif ve dört yaşındaki kızı Gülten’le birlikte Duisburg’da yaşamakta ve sanayi tesislerinden birinin yüksek fırınında çalışmaktadır. İbrahim Mutlu’nun Koca Ren adlı eser Almanya’ya gelirken amacı, birkaç yıl çalışıp para 5

Balkan and Near Eastern Journal of Social Sciences Efe ve Asutay, 2018: 04 (02) Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi

Duisburg Üçlemesinin ilk romanı olan Yüksek tanımaya başladıkça, onun Almanya ve Alman Fırınlar’da Almanya’ya göçmen işçi olarak giden eğitim sistemine uyum sorunlarını fark ederek İbrahim Mutlu karakterine yer vermiştir. Bu roman yardım etmeye girişir. Âdem’i insani değerleri bizlere Türklerin o zamanlarda Almanya’da ağır kuvvetli olan ve çevresindekilerin güvenini şartlar altında çalıştığını ve oraya işçi olarak giden kazanmış Alman Johanna Hanım’la tanıştırır. insanların yabancılaştığını, sorunlar yaşadığını Etrafındaki insanların Oma (büyükanne) Johanna göstermektedir ve bu romanın göçmen dedikleri bu yaşlı kadın, Âdem’in Almanca dil ve edebiyatındaki yeri önemlidir. eğitim sorunlarını çözmeye girişir. Böylece bu genç insanın hayatındaki olumsuzluklar yavaş yavaş düzelmeye başlamıştır. Âdem’in ağabeyi Adnan’ın 3.1.1.2. Duisburg Üçlemesi Eserinde Yer Alan mahkemesi olumsuz bir seyir izlemekte, Adnan ve Koca Ren Hakkında Bilgi arkadaşları için idam cezası istenmektedir. Hacer Duisburg Üçlemesi’nin ikinci romanı olarak Sarıkaya, tutuklu oğlunu Türkiye’de görmeye, aynı karşımıza çıkan Koca Ren 1986 yılında basılmıştır. zamanda Adnan’ın avukatından davanın gidişi "41 bölümden meydana gelen eserde, her bölüm hakkında bilgi almaya karar verir. Büyük sıkıntılarla ayrı başlıklarla birbirinden ayrılmıştır” (Morkoç, Türkiye’ye gelen ve burada bazı işlerini halleden 2015, s. 488). Romanın ana kahramanı Âdem, Hacer Sarıkaya bir süre sonra Duisburg’a geri Almanya’daki Türk işçi ailelerinden birine sahip 14 döner. yaşında bir gençtir. İlkokulu Türkiye’de okumuş, “Koca Ren’de küçük yaşta çok sevdiği yurdundan çalışkan bir öğrencidir. Ailesi Almanya’da ayrılmak zorunda kalan ve değerler bütünlüğü bozulan yaşamaktadır, o ise dedesiyle köyde yaşamaktadır. bir genç insanın içine kapanışı anlatılır. Türkiye’de iken Babasının isteği üzerine Almanya’ya gider, okuldaki başarılarıyla ailesinin gurur kaynağı olan Âdem, Almanya’da büyük uyum sorunları yaşamaya başlar Almanya’nın değerleriyle uyuşup bütünleşememiş ve ve memleket hasreti ön plana çıkar. Âdem’in kendini değersiz görme bunalımı yaşamaya başlamıştır. ağabeyi Adnan, Türkiye’de eğitim enstitüsünde Kendisine ait değerler, Alman toplumu tarafından kabul görmeyen Âdem, sosyo-kültürel ilişkilerin yozlaştığının öğrenimine devam ettiği için Almanya’ya farkına varır. İnsani ilişkilerin tamamen bozulduğu bir götürülmemiştir. Ancak, öğrenciliği sırasında bazı ortamda yalnızlık duygusunu en yoğun biçimde faaliyetlere katılmıştır ve eylemlere katıldığı yaşamaktadır” (Akar, 2011, s. 1640). gerekçesiyle arkadaşlarıyla birlikte idamla yargılanmaktadır. Sarıkaya ailesi bireyleri Adnan’ın Duisburg Üçlemesinin ikinci romanı olan Koca hapiste bulunmasından dolayı sıkıntılı günler Ren’de küçük yaşta çok sevdiği yurdundan ayrılmak geçirmektedir. Kuşku ve kaygılar içinde yaşayan zorunda olan gencin hikâyesi anlatılır. Bu genç anne Hacer Sarıkaya’nın psikolojisi bozulmaya Âdem adında ve değerleri bozulup bu yüzden de başlamıştır. Türkiye’de derslerinde parlak bir içine kapanık oluşu anlatılır. Âdem Almanya’da öğrenci olan Âdem, Almanya’ya ve Alman eğitim dışlanmış, yalnızlaşmıştır. sistemine uyum sağlayamadığı için çok başarısızdır. Kimi Öğretmenler dışlayıcı tavırlar sergilemiş ve 3.1.1.3. Duisburg Üçlemesi “Yarım Ekmek” onu okuldan soğutmuşlardır. Okul arkadaşı Melani Hakkında Bilgi de ona kötü davranmaktadır. Bu durumlardan dolayı Âdem gün geçtikçe daha fazla içine Duisburg Üçlemesinin üçüncü halkası olan ve 1997 kapanmaktadır. Ren nehri Âdem için, artık bütün yılında yayımlanan Yarım Ekmek, 55 bölümden sıkıntılı zamanlarda dertlerini söyleyebileceği bir oluşmakta ve her bölümün bir başlığı dost olmuştur. Ren’e üzüntülerini, hayal, özlem ve bulunmaktadır. Romanda ana kahraman olan beklentilerini anlatmaktadır. Âdem Sarıkaya, başta Burdurlu Kezik Acar, eşini genç yaşta kaybetmiş, kendisi olmak üzere tüm aile bireylerinin kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir özlemlerini, arkadaş gibi gördüğü Ren nehrine kadındır. Eşinin vefatından sonra 3 çocuğunu da anlatır. Babası Salim Sarıkaya onun bu durumuna yanına alarak çalışmak için Almanya’nın Duisburg çok üzülür ve bu duruma çare bulmak için onu şehrine gider. Yaşlı bakımevinde bulaşıkçı olarak Kenan’la tanıştırır. Âdem Kenan’dan ahlaken zayıf, çalışmaktadır. Bir miktar maddi birikim sağladıktan yasa dışı işlerle uğraşan bir kişi olduğu için sonra Türkiye’ye geri dönmeyi amaçlamıştır. Ancak hoşlanmamıştır. Kenan’ın ahlaksızlığa sürüklediği Oğlu Almanla, kızı bir Türk’le evlenmiş diğer kızı da Gül adındaki genç kadın Âdem’in ilgisini çeker. Gül, lisede okuyup Almanya’da düzen kurdukları için bu istemeden bazı kötü işlere bulaşmış olsa da iyi mümkün olmamıştır. Kezik eşinin yurttaki niyetli ve yardımsever bir kadındır. Âdem’i mezarının ziyaret etmek istemektedir. Kezik

6

Balkan and Near Eastern Journal of Social Sciences Efe ve Asutay, 2018: 04 (02) Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi kendisini tanıyanların Deli lakabını verdikleri, 20 yıl 3.2. Fakir Baykurt’a Günümüz Gözüyle Genel kadar önce vefat eden eşinin kemiklerini Bir Bakış Türkiye’den getirtip Duisburg’daki mezarlığa gömmek ister. Bu hayalini gerçekleştirir. Artık sıra, Fakir Baykurt günümüzde önemli bir yere sahip bir Demiryolcu Mustafa’nın kemiklerini Burdur’daki yazardır. Fakir Baykurt’la anılar adlı erişimde Fakir köy mezarlığından çıkararak Almanya’ya Baykurt kendisini şöyle ifade eder: götürmeye gelmiştir. Amacını gerçekleştirmek için “Asıl adım Tahir bu adı geleneksel-kültürümüze yakışan oğlu ve Alman geliniyle birlikte Burdur’daki köyüne bir ad olduğu düşüncesiyle seçtim. Gönen Köy Enstitüsü gelen Kezik, köyde birkaç kişiye bu niyetini anlatır. beni Fakir Baykurt yapan önemli bir okul ’dur. Köy Ancak halk buna karşı çıkmaktadır. Halk, yıllar önce Enstitüsünden sonra öğretmenlik yaptığım yıllarda her ölmüş bir insanın kemiklerinin mezardan sabah derslerden önce öğrencilerle 1 saat özgür okuma çıkarılmasının köye uğursuzluk getireceğine yapardım” (Youtube). inanmaktadır. İnsanların Kezik’i fikrinden Buda Fakir Baykurt’un okumayı ne kadar çok vazgeçirmek için çabalamışlardır ve bu da onun sevdiğinin göstergesidir. Fakir Baykurt bol bol kitap moralini iyiden iyiye bozmaktadır. Kezik, okumuş ve okumanın önemini dile getirmiştir: “Aklı köydekilere bu işten vazgeçtiğini söylemiştir ancak uyandıracak olan da kitap, kitaplık”. gerçek öyle değildir. Kezik, bir gece eşinin Eserleri hakkında şunları söylemiştir: kemiklerini gizlice mezardan çıkararak özenle bir torbaya yerleştirip otomobilin bagajına atarak “Eserlerimi yazarken uzun hazırlık aşamasından köyden uzaklaşır. Duisburg’taki Türklerin önemli geçirdim. Toplumu yansıttım, toplumun içine girdim. bölümünün de katıldığı dini bir merasimle İşçilerin köylülerin arkadaşı oldum. Ezilen, sömürülen Demiryolcu Mustafa’nın kemikleri Müslüman insanları dile getirdim, onların yanında oldum” mezarlığına gömülür. (Youtube). “Yarım Ekmek romanında Almanya’da işçi olarak çalışan Toplumun her zaman yanında olması, eserlerinde göçmen Türklerin sosyo-ekonomik sebeplerden dolayı konu edinmesi onun halktan bir yazar olduğunun ortaya çıkan sosyo-kültürel sorunlarına dikkat çekilir. göstergesidir. Türkiye’den Almanya’ya giden insanların yabancılaşma Fakir Baykurt’un sadece eserlerini değil, günümüz ve aidiyet sorunu gibi sosyal problemleri irdelenir. İnsani değerler bütünlüğüne tamamen yabancılaşmış bir hale gözüyle düşünüldüğünde şunlar söylenebilir: gelen Kezik, Türkiye’de 20 yıl önce toprağa verilmiş olan “Fakir Baykurt, çok çetin koşullar altında yaşayan kocasının kemiklerini yerinden çıkararak Almanya’da Anadolu insanlarının arasından çıkmış, geniş bir yaşam yeniden mezara gömmeyi arzular” (Akar, 2011, s. 1639- birikimine dayanarak düşünen bir yazardır. Bu nedenle 1640). köy gerçeğini, köy insanını, köydeki değişimi ustalıkla anlatabilmiştir. Bunu da toplumsal-gerçekçi bakış açısıyla ele almıştır. Fakir Baykurt sadece eserlerini değil, günümüz koşullarıyla düşünüldüğünde, halkın sanatçısı olabilmenin erdemini ardında bıraktı. Herkesin gönül rahatlığıyla namuslu aydın diyebileceği bir yaşam bıraktı. Fakir Baykurt halkın aydını, halkın öğretmeni, halkın sanatçısıdır ve Anadolu topraklarında yaşamaya devam etmektedir” (Blogufuluker). Halkın aydını, sanatçısı, öğretmeni olan Fakir Baykurt’un “Yılanların Öcü” adlı romanından uyarlanmış aynı adlı televizyon dizisi televizyon ekranlarında izleyiciyle buluşmuştur. Bu dizi onun günümüzde hala tanındığının göstergesidir. Yarım Ekmek adlı eser 4. Sonuç Duisburg üçlemesinin üçüncü romanı olan Yarım Ekmek’te de yine aslında Almanya’da işçi olarak F. Baykurt çok yönlü sanatçı kişiliğiyle Alman çalışan göçmen Türklerin sosyo-kültürel Edebiyatına, Türk Edebiyatına, Televizyon hayatına sorunlarına dikkat çekilmiştir. Yabancılaşma bu önemli katkılar sağlamıştır. Bunu aldığı çok sayıdaki romanda ön planda olan ana temadır. ödüllerden görüyoruz.

7

Balkan and Near Eastern Journal of Social Sciences Efe ve Asutay, 2018: 04 (02) Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi

Türkiye’de ustaca yazdığı eserleriyle ün sağlayan KAYNAKÇA Fakir Baykurt, eserlerinde Almanya’da bulunan Birincil Kaynaklar: Türklerin hayatını da kaleme almıştır. Göçmen Kitaplar: Edebiyatı yönünden incelenen Baykurt, “Yüksek Asutay, H. (2014). Göçmen Edebiyatı. Edirne: Paradigma Fırınlar”, “Koca Ren” ve “Yarım Ekmek” adlı Akademi Yayınları. romanlarından oluşan Duisburg Üçlemesi’nde Baykurt, F. (1998). Koca Ren. İstanbul: Adam Yayınları. Almanya’ya işçi olarak giden göçmen Türkleri ele ______, (2002A) Yüksek Fırınlar. İstanbul: Adam almıştır. Baykurt bu romanlarda ağırlıklı olarak Yayınları. Almanya’daki göçmen Türklerin orada karşılaştığı ______, (2002B) Yarım Ekmek. İstanbul: Adam zorluklar ve sorunları işlemiştir. Yazar, Duisburg Yayınları. Üçlemesi’nde Türklerin karşılaştıkları eğitim Karul, D. (1990). Değişen Avrupa ve Göçmen Türkler sorunlarını, yabancılaşma, yalnızlık, vatana, Gurbetçiler. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. ailelerine duydukları özlemi toplumcu gerçekçi Kuruyazıcı, N. (2001). Almanya’da Oluşan Yeni Bir Yazının Tartışılması. Ankara: Kültür Bakanlığı. bakış açısıyla işlemiştir. Fakir Baykurt Türk Edebiyatı’nda usta bir yazar olduğu gibi, Göçmen Bilimsel Dergi Makaleleri: Edebiyatı’nda da Almanya’da işçi olarak çalışan Akar, Y. (2011). Fakir Baykurt’un Romanlarında Yabancılaşma ve Aidiyet Sorunu. Turkish Studies göçmen Türklerin hayatını gözler önüne serdiği için İnternational Periodical For the Languages, Literature usta bir yazardır. and History of Turkish or Turkic, 6(3), 1638-1639-1640. “Yılanların Öcü” romanının televizyon ekranlarında Asutay, H., & Çarıkçı, T. (2015). Göçün Ellinci Yıllarında Almanya'da Yükselen Değer: Türk-Alman Göçmen diziye uyarlanması onun günümüzde hala Yazını. Humanitas, 19-20. tanındığının göstergesidir. Fakir Baykurt Türk Morkoç, A. (2015). Fakir Baykurt’un Duisburg Edebiyatında hala eğitim-öğretimde önerilen Üçlemesi’nde Almanya’daki Göçmen Türklerin okutulan bir yazardır. Aynı zamanda göç bir çağ Karşılaştığı Sorunlar. CBÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 486- sorunu olduğu için Göçmen Edebiyatı’nda da göç 488-489. sorununu ele aldığından bugün bize kendisini İnternet Kaynakçası: okutmaya devam etmekte olan bir yazardır. Sonuç https://blog.ufukluker.com/erhan-canoba-fakir- olarak Alman yazıncıların da dikkate aldığı Türk baykurt-uzerine/; Erişim Tarihi: 21 Aralık 2017 Alman yazınının birinci kuşak önemli https://www.gazeteduvar.com.tr/kitap/2016/09/22/fak temsilcilerindendir. ir-baykurtu-bugun-de-okutan-dusunce/; Erişim Tarihi: 21 Aralık 2017 https://www.youtube.com/watch?v=6U7ijGkZNRE&t=2 42s; Erişim Tarihi: 21 Aralık 2017

8