KONYA KİTABI XIV

Hak ile sabır dileyip Bize gelen bizdendir Akıl ve ahlak ile çalışıp Bizi geçen bizdendir

Ahi Evran-ı Velî

Ahilik, Ahilik Teşkilatı ve Konya’daki İzleri

Editör Prof. Dr. H. Ahmet ÖZDEMİR

KONYA - 2013

REKLAM VE HALKLA İLİŞKİLER İbrahim ÇAKIR

GRAFİK TASARIM MRK AJANS Fevzi Çakmak Mahallesi Yeni Matbaacılar Sitesi Yayın Caddesi No:73 Karatay / KONYA / TÜRKİYE Tel: +90 332 342 40 84 Fax: +90 332 342 40 94 www.mrkajans.com | [email protected]

KAPAK TASARIM VE MİNYATÜR M. Fatih ÖZSOY

BASKI-CİLT İNCİ KAĞITÇILIK - OFSET MATBAA Fevzi Çakmak Mh. Hacıbayram Cd. No: 3 Karatay / KONYA TEL&FAX: 0332 342 01 67 e-mail:[email protected] www.konyainciofset.com

İMTİYAZ SAHİBİ Basım Sertifika No: 14997 Konya Ticaret Odası Adına Yönetim Kurulu Başkanı BASIM TARİHİ Selçuk ÖZTÜRK ARALIK 2013

GENEL YAYIN YÖNETMENİ YAYIN TÜRÜ Özhan SAY YEREL, SÜRELİ

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ İLETİŞİM ADRESİ Mustafa AKGÖL Konya Ticaret Odası Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü EDİTÖR Vatan Caddesi No:1 42040 Selçuklu/KONYA Prof. Dr. H. Ahmet ÖZDEMİR Telefon: +90 332 221 52 94 +90 332 221 52 95 YAYIN KURULU Faks : +90 332 221 52 96 Ahmet Cemal COŞKUN Fehmi ADAM Internet : Mustafa GÖKDOĞAN www.kto.org.tr Murat KOYUNCU E-posta : Süleyman SALUR [email protected] [email protected] BU SAYIYA KATKIDA BULUNAN BİLİM KURULU ISBN :978-605-137-328-7 Prof. Dr. Ahmet ÇAYCI Prof. Dr. Ahmet Turan YÜKSEL Kapak çalışmasında Osmanlı dönemi Camcılar Dr. Ali DADAN Ocağın’dan bir minyatür örneği yer almaktadır. Yrd. Doç. Dr. Bekir BİÇER Minyatürde “camger” adı verilen ustalar, çırakları ile Doç. Dr. Caner ARABACI beraber “çeşm-i bülbül” yaparken resmedilmiştir. Doç. Dr. Cemal GÜVEN Kapak resmi, orijinalinden elektronik ortamda bazı Doç. Dr. Hikmet ATİK ilavelerle kopyalama tekniği ile çizilmiştir. İlaveler için Konya Kale Kapısı, Kubbe-i Hadra ve Doç. Dr. Kemal ÖZCAN İhtisap Dairesi görüntülerinden yararlanılmıştır. Prof. Dr. Muhsin KAR Doç. Dr. Mustafa YILDIZ •Kitabın her hakkı Konya Ticaret Odası’na aittir. Prof. Dr. Yusuf KÜÇÜKDAĞ •Kitapta yayınlanan yazılar, kaynak gösterilerek alınabilir. •Makalelerdeki görüş ve düşünceler ile bilimsel ve hukuki Yrd. Doç. Dr. Zekeriya ŞİMŞİR sorumlulukları yazarlarına aittir. (Bilim Kurulu, adlara göre alfabetik sırayla verilmiştir.)

GÖRSEL YÖNETMEN M. Fatih ÖZSOY

SUNUŞ Değerli okuyucularımız, Konya Ticaret Odası olarak şehrimizin ekonomik, sosyal yaşamını, tarihi ve kültürel değerlerini ele alan ve yılda bir kez yayınladığımız Yeni İpek Yolu Özel Sayı XIV “AHİLİK, AHİLİK TEŞKİLATI VE KONYADAKİ İZLERİ” adlı yayınımızı sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. XIII. yüzyılda Anadolu'da, Balkanlar'da, Kırım'da Türkler tarafından kurulan esnaf, sanatkâr ve üretici birlikleri ile bu birliklerin uyguladıkları ahlâkî, siyasî, iktisadî, felsefî duygu ve prensipler anlamına gelen ahilik, yüzyıllara damgasını vurmuştur. Ahi kelimesinin kaynağının Türkçe olduğu; "Akı" kelimesinden Anadolu'daki söyleniş tarzı ile ahiye dönüştüğü, yine Divanü Lûgati't Türk'te Ahi kelimesinin yiğit, eli açık, cömert anlamına gelen akı kelimesinden türediği ifade edilmektedir. Ahilik teşkilâtı kurulduğu zamanlardan itibaren Anadolu'da birliği, refahı, toplum düzenini sağlayan ve halkın maddî, manevî tüm ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda bir teşkilatlanmayla birlik ve dirliğe büyük katkılar sağlamıştır. Odaların, borsaların, meslek birliklerinin temelini oluşturan Ahilik teşkilatı tarihimizde görülen örnek kuruluşlardandır. Eşsiz bir hazineye sahip olan Türk tarihinde insanlar arasında yardımlaşma ve dayanışma bir kurum olarak Ahilik kültüründe görülmektedir. Anadolu'nun Türk yurdu olmasında büyük emeği geçen Ahi Evran tarafından 13. yüzyılda kurulan Ahilik Teşkilatı toplumsal yaşamın en önemli unsuru olan kardeşlik duygusunu esas almaktadır. Ahilik kültürünü tarihimizin derinliklerine hapsedilmemesi gerekir. Yüzyıllar önce bu topraklarda kendi öz kültürümüzle kurulan ve eksiksiz uygulanan Ahilik sistemini anlamak, anlatmak ve hep beraber yaşamak; başta biz meslek teşkilatı temsilcileri olmak üzere tüm esnaf, sanatkâr ve işadamlarımızın ortak amacı olmalıdır. Sekiz yüzyıl önce Anadolu’da uygulanan bu sistemi günümüz şartlarına göre yeniden yapılandırarak, ekonomimizin hizmetine sokmak, toplumumuzun gelişmesine önemli katkı sağlayacağı kanaatindeyiz. Ahilik değerleri yeniden toplumumuza hizmet eder hale gelmelidir. Medeniyetimizin dünyaya armağan ettiği bu sistem, yeniden toplumumuzun hayat felsefesine katkı sağlamalıdır. Türk kültürünün ürettiği; sosyal, ekonomik ve kültürel değerlerin bütünü olan Ahilik sisteminin değerleri, günümüz koşullarına uyarlanmalıdır. Ahilik sisteminin sağladığı verimlilikten, uyguladığı kalite kontrol sisteminden, yetiştirdiği kalifiye iş gücünden ve üretim sistemine getirdiği ahlaki değerlerden Türk ekonomisi yararlanmalıdır. Yaşadığımız bu dönemde her zamankinden daha çok ihtiyacımız olan birliği ve dayanışmayı yüzyıllar önce atalarımız nasıl hayat felsefesi haline getirmişse ise bizler de her zaman birlik ve beraberlik içerisinde, yardımlaşma ve dayanışma duygularını ön planda tutan bir toplum olmayı başarmalıyız. İnsanlar arasındaki ticari ve toplumsal ilişkilerde; dürüstlük, güvenirlilik, iş ve meslek ahlâkına saygı, hak ve hukuka riayet etme, saygılı, şefkatli, cömert ve güler yüzlü olma ilkelerini esas alan Ahilik

V sistemini uygulamayı bugün de tam anlamı ile başarabilirsek günümüz şartlarında yaşadığımız birçok sorun kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Ahiliğin Konya’daki izleri de yüzyıllar boyu devam etmiştir. Ahilik ve ahilik teşkilatına ilişkin günümüze ulaşan pek çok bilgi ve belge olduğu kanaatindeyiz. Bu nedenle ciddi ve kapsamlı çalışmaların yer aldığı özel sayılarımızdan sonuncusunu da Ahiliğe ayırmak istedik. Ahilik ve Ahilik Teşkilatına ilişkin bilgi belge ve kaynakların toplanması uzun zaman aldı. Özellikle Konya’daki izlerine ilişkin kaynaklara ulaşmak kolay olmadı. Ancak değerli editörümüzün ve akademisyenlerimizin de çabaları ile özellikle Ahilik ve Ahilik Teşkilatının Konya’daki izlerine ilişkin çalışmalar elimize ulaştı. Umut ediyorum ki bu çalışmalar önemli bir kaynak olarak gelecek nesillerimize ulaştırılacaktır.

Değerli okuyucularımız, Özel sayılarımızın Konya’mızın hatta ülkemizin alanında tek kaynak olma noktasında önemli bir yere geldiğini görmek bizlere büyük mutluluk veriyor. Bugüne kadar yayımlanan özel sayılarımız alanında hemen hemen tek kaynak olma özelliği taşıyor. İlimizin ülkemizin kültürel ve ekonomik tarihine ışık tutuyor, bilim çevrelerine ve araştırmacılara kaynak oluyor. Umut ediyorum ki bu misyonunu sizlerin de ilgi ve desteği ile gelecek yıllarda da sürdürecektir.

Değerli okuyucularımız, Bu duygu ve düşüncelerle Ahilik ve Ahilik Teşkilatı ile Konya’daki izlerine ilişkin önemli bilgi ve belgelere sahip olan, bunları bizlerle paylaşan ve özel sayımızın editörlüğünü yapan Sayın Prof. Dr. H. Ahmet Özdemir’e özverili çalışmalarından dolayı içtenlikle teşekkür ediyorum. Ayrıca XIV. özel sayımıza makale vererek çalışmalarını bizlerle paylaşan değerli akademisyenlerimize, yazarlarımıza çok teşekkür ediyorum. Yayınımızın Ahilik konusuna ilgi duyan okuyucularımıza bu alanda çalışan akademisyen ve yazarlarımıza fayda sağlamasını temenni ediyor, emeği geçenleri tebrik ediyorum.

Selçuk ÖZTÜRK Konya Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı

VI ÖNSÖZ Konya Ticaret Odası (KTO) Başkanı Sayın Selçuk ÖZTÜRK’ten gelen bir telefonla başlayan görüşmelerin ardından yıllar sonra kendimi yeniden editörlükte buldum. Bu durum, eski anıları tazeleme anlamına geldiği kadar aynı zamanda yeniden o heyecanı yaşamak demekti.

Yayıncılığın hemen hemen bütün aşamalarında çalışmış biri için bu tür faaliyetlerden uzak durmak gerçekten zor oluyor. Eline –yoksa diline miydi?- matbaa mürekkebi bulaşan iflah olmaz diyenleri zaman hep haklı çıkarıyor.

Ahilik, yıllardır üzerinde çalışılan fakat hâlâ bir çok problemi çözümsüz duran önemli bir kurum olarak resmen değilse de değerleriyle varlığını sürdürüyor. KTO’nın yayın organı olarak çıkan Yeni İpek Yolu Dergisi’nin XIV. Özel Sayısı’nda “Ahilik, Ahilik Teşkilatı ve Konya’daki İzleri” başlığı altında çeşitli meseleler ele alınmaya çalışıldı.

Bu çerçevede Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuşkusuz en parlak dönemi olan I. Alâeddin Keykubad zamanındaki gelişmelere özellikle değinildi. Bu büyük sultanın (Uluğ Sultan), fütüvvetle ve Ahilikle ilgisi araştırmacılar tarafından ne yazık ki yeterince çalışılmamış görünüyor. Fakat sadece onun dönemini incelemek de tablonun bütününü aydınlatmayabilir. Onun için I. İzzeddin Keykavus’tan itibaren fütüvvet-ahilik, hilafet-saltanat ilişkilerine teorik ve pratik açıdan yoğunlaşmak gerekiyor. Alâeddin Keykubad zamanında manevi otoritesini hilafetin desteğini de arkasına alarak iyice pekiştiren ve fütüvvetin Şeyhu’ş-şuyuhu mevkiine yükselen Şihâbeddîn-i Sühreverdî ile Selçuklu devlet adamlarının ve kanaat önderlerinin ilişkilerini özellikle gözden kaçırmamak icab ediyor. Konunun önemini kavramak için Sühreverdî’nin, Mevlana’nın babası Bahâeddîn-i Veled başta olmak üzere bağlantı kurduğu isimleri sıralamak bile yeterli olabilir: Mecdeddin-i İshak, Celâleddîn-i Karatay, Burhaneddîn-i Muhakkık-ı Tirmizî, Muhyiddîn İbnü’l-Arabî, İbnü’l-Fârız, Necmeddîn-i Dâye…

Hem Türk Tarihini hem Medeniyetini derinden etkileyen travmatik ve dramatik olayların yaşandığı bir çağda, Moğol istilâ selinin önünden kaçarak güvenli bir liman olarak gördükleri Anadolu’ya sığınanlar ve bu eşsiz toprak parçasını bir Türk yurduna çevirenler arasında hiç şüphesiz Ahi cemaatleri ön sırada yer almaktaydı.

Yeni İpek Yolu’nun bu özel sayısında konu, genel cephesiyle, Abbasi Halifeliğine yeniden güç kazandırmak ve iktidarını pekiştirmek isteyen Nasır Lidinillah’in fütüvveti yeniden teşkilatlandırmasından ve İslam dünyasının hükümdarlarıyla bu bağlamda ilişkilerini tazelemesinden başlatıldı. Ondan sonra bugüne dek henüz yapılmamış bir “literatür” çalışması denendi. Bunun bir deneme veya daha doğru ifadesiyle bir tür “girizgah” olduğu unutulmamalıdır. (Bu sahada halen bir Yüksek Lisans tez çalışılmasının yürütülmekte olduğu haberi muhtemelen ilgili çevreleri heyecanlandıracaktır.) Sonra Ahilerin kentlerin savunmasındaki rolleri üzerinde duruldu. İlerleyen dönemdeki esnaf ve ticaret odası faaliyetleri değerlendirildi. Ahi şecere ve zaviyeleri ele alındı. Ahiliğin işleyişine dair canlı tasvirlerle

VII değerli kayıtlar düşmüş olan İbn Battûta’nın Anadolu ziyaretine, Ahi zaviye ve tekkelerinin birer eğitim kurumu işlevi görmesine, bu kurumların mimari özelliklerine, meslek eğitimine yönelik katkılarına, “Debbağların Piri” olarak anılan Ahi Evran-ı Veli’ye, bu teşkilat sayesinde dünyanın yeniden nasıl yorumlanabileceğine… dair daha bir çok ayrıntıya temas edildi. Ahi Evran’ın Debbağhanesi’nin günümüz Konya’sındaki mahalli fotoğraflandı ve resimler bu nüshaya konuldu.

Özel sayının hazırlanmasındaki katkılarından dolayı başta KTO’nın değerli başkanı Selçuk ÖZTÜRK olmak üzere, Sayın Özhan SAY, Mustafa AKGÖL ve onun şahsında KTO Basın ve Halkla İlişkiler Servisi’nin kıymetli personeline, yazılarını lûtfeden akademisyenlerimize ve yazarlarımıza, makaleleri büyük bir titizlikle gözden geçiren hakem kurulumuza, görsel zenginliğe kavuşması için desteğini esirgemeyen MRK Ajans çalışanlarına, yayında emeği geçen ve isimleri sehven zikredilmeyen herkese teşekkür ederim.

Prof. Dr. H. Ahmet ÖZDEMİR 11.12.2013/Meram-KONYA

VIII İÇİNDEKİLER

Sunuş Selçuk ÖZTÜRK...... V

Önsöz Prof. Dr. H. Ahmet ÖZDEMİR ...... VII

Ahîlerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî (539- 632/1145-1234)Anadolu ve Konya Ziyareti, Türkiye Selçuklu Devlet Adamlarıyla ve Kanaat Önderleriyle İlişkileri Prof. Dr. H. Ahmet ÖZDEMİR ...... 1

İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahîler: Konya Ve Ahî Ahmed Şah Yrd. Doç. Dr. Mustafa AKKUŞ...... 31

Hamdizade Abdülkadir Erdoğan’ın Ahî Evren Hakkında Bir Makalesi Öğretmen Ahmet ÇELİK...... 47

Ahî Zaviyelerinden Örnekler Prof. Dr. Haşim KARPUZ ...... 57

Ahî Şecere-Nâme Ve Fütüvvet-Nâmelerine Göre Ahî Zaviyeleri Doç. Dr. Mehmet Ali HACIGÖKMEN...... 67

Bir Eğitim Yeri Olarak Ahî Zâviyeleri Ve İşyerleri Öğretmen Semih ÇEKER...... 79

Ahîlikten Okul Müfredatlarına Sanat Ve Meslek Eğitimi (Konya Örneği) Yrd. Doç. Dr. Seyit TAŞER ...... 95

IX

Ahîlik, Konya’da Ahîlik Teşkilatı Ve Zâviye Evleri Araştırmacı Yazar Melâhat ÜRKMEZ ...... 111

İbn Batûta’nın Anadolu Seyahati Ve Ahîlerle Karşılaşması Araştırma Görevlisi Nadir BAŞTÜRK...... 125

Ahîlik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak Yrd. Doç. Dr. Fatih Mehmet ÖCAL Yrd. Doç. Dr. Bülent DARICI...... 139

Ahîlik’ten xx. Yüzyılbaşlarına Konya’da Ticari Faaliyetlerdeki Değişim ve Sanayi Yrd. Doç. Dr. Seyit TAŞER ...... 153

Ahîlik, Esnaf Destanları Ve Ermenekli Hasan Tahsin’in Berber Destanı Yrd. Doç. Dr. Aziz AYVA ...... 167

Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları (1884-1928) Yrd. Doç. Dr. Seyit TAŞER ...... 185

“Ahîlik” Üzerine Bir Literatür Denemesi Prof. Dr. H. Ahmet ÖZDEMİR Ahmet ÇELİK...... 199

X

Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî... AHİLERİN BÜYÜK ŞEYHİ ŞİHÂBEDDÎN-İ SÜHREVERDÎ (539- 632/1145-1234) ANADOLU VE KONYA ZİYARETİ, TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLET ADAMLARIYLA VE KANAAT ÖNDERLERİYLE İLİŞKİLERİ SHIHAB AL-DIN 'UMAR AL-SUHRAWARDI, THE GREAT SHEIKH OF AKHI’S AND FUTUWWAH, AND HIS VISITING KONYA AND ANATOLIA AND HIS RELATIONSHIPS WITH SOME ADMINISTRATION AND OPINION LEADERS IN THE ANATOLIAN SELJUQ PERIOD

* H. Ahmet ÖZDEMİR ÖZET

Yaşadığı dönemde fütüvvet dâhil bir çok

tasavvufi ekolü şahsında toplayarak Bağdat’ta

Şeyhu’ş-şüyûhluğu üstlenen Şihâbeddîn-i

Sühreverdî, VII/XIII. yüzyılın en önemli mu-

tasavvıflarındandır. Dönemin Abbasi halifesi

1961’de Konya/Ilgın-Çavuşçugöl Kasabası’nda doğ- Nasır Lidinillah, Sühreverdî ile birlikte çeşitli du. siyasi ve dini faaliyetler icra etmiş ve onunla İlköğrenimini doğduğu yerde, orta öğrenimini Ilgın Lisesi’nde tamamladı. Daha sonra Üniversi- el ele vererek fütüvvet kurumunu adeta yeni- tesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu (1984). “Moğol İstilası ve Abbâsî Devleti’nin Yıkılışı-Cengiz den teşkilatlandırmıştır. Etkileyici kişiliğiyle ve Hülâgû Dönemleri (616-656/1219-1258)” adlı doktora tezini 1997 yılında tamamladı. bütünleşen bir hilafet anlayışı geliştiren Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Rize Üniversitesi Sühreverdî de tasavvuf neşvesini yaymada İlahiyat Fakültesi’nde (1998-2009), Selçuk ve Nec- mettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Nasır’dan yararlanmıştır. Türkiye Selçuklu Fakültesi’nde (2009-) öğretim üyeliği yaptı. Şeyh Şamil’in Hatıratı (Ankara 2000) adlı eseri T.C. Sultanları, I. İzzeddin Keykavus’tan itibaren Kültür Bakanlığı’nca yayınlandı. Moğol İstilası (İs- Nasır aracılığıyla fütüvvet teşkilatına girmeyi tanbul 2005) adlı eseriyle de 2005 yılında Türkiye Yazarlar Birliği’nce “İnceleme” dalında “Yılın Ya- yeğlemişlerdi. Bu ilişki I. Alâeddin Keykubad zarı” ödülüne layık görüldü. döneminde zirveye tırmanmıştır. Şihâbeddîn-i * Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Sühreverdî, Nasır’ın tebriklerini ve yeni hü- Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi kümdarın saltanat onayını iletmek üzere de- ğerli hediye ve armağanlarla Konya’ya gel- miş, Selçuklu Sultanı’na fütüvvet şalvarı giy- dirmişti. Bu sırada Alâeddin Keykubad ve Celâleddîn-i-i Karatay başta pek çok saray ileri geleni Sühreverdî’nin müridi olmuş, fü-

1 H. Ahmet ÖZDEMİR tüvvete girmişlerdir. Tarih ve tasavvuf kay- The relationships between Seljuq sultanate naklarında Sühreverdî’nin Sultan Alâeddin’e and Abbasid Caliphate climbed to the summit yönelik manevi ilgisini gösteren birtakım in the period of Alâeddin Keykubad I. In this olaylar da anılır. Sühreverdî, Selçuklu yöne- time, al-Suhrawardi came to Konya to convey timiyle ve topraklarıyla bağlantısı olan Baha-i Abbasid Caliphate congrulations and to Veled, Burhaneddin-i Muhakkık-ı Tirmizi, confirm of new monarch’s reign with İbn Arabî, İbnü’l-Fârız, Evhadüddîn-i precious gifts and gratuities. He was greeted Kirmânî ve Necmeddîn-i Dâye gibi zevatla with interest in Konya, the Seljuq capital. yakın ilişki içerisinde önemli bir simadır. During this visit, He met with many Kaynaklarda geçmemekle beraber o sırada government officials, scientists and mystics çocukluk veya ilk gençlik çağını yaşayan Mevlana ile de Bağdat’ta ve Konya’da gö- of time suchas Alâ al-Din Keyqubad, Celal rüşmüş olmalıdırlar. Bu makalede söz konusu al-Din-i Qaratayî, Baha-i Veled, Burhan al- meseleler Sühreverdî’nin biyografisi çerçeve- Din-i Muhakkik-i al-Tirmizi. Perhaps he even sinde ve “fütüvvet” bağlamında ele alınmaya had a meeting with Mawlana in this time or çalışılacaktır. earlier in Baghdad. At that time, Ibn al-Arabî, Anahtar kelimeler: Şihâbeddîn-i Ibn al-Fârız, Evhad al-Din-i Kirmânî and Sühreverdî, Fütüvvet (Ahilik), Türkiye Sel- Necm al-Dini Dâye also connections with çuklu devlet adamları ve kanaat önderleri, Anatolia. Al-Suhrawardi also met with them Alâeddin Keykubad, Konya. in Baghdad or Anatolia or Hijaz. Otherwise, to according the historical and mystic sources, ABSTRACT it’s referred to some spiritual events between Shihab al-Din ‘Umar al-Suhrawardi is one Suhrawardi and Keyqubad I. of the most important Islamic mystics of the Keywords; Shihab al-Din 'Umar al- th century VII/XIII . He was known as Sheikh Suhrawardi, Futuwwah (Akhiyyah), Some al-shuyuh. Al-Nasir li-Din Allah, who was Administration and Opinion Leaders in the Anatolian Seljuq Period, Ala al-Din the Abbasid Caliph in this period, perficipated Kayqubad I.. in some various political and religious activities with him and He almost reorganized GİRİŞ the “futuwwah” institution with his help and Yaygın olarak Ebu Hafs, bazen Ebu Ab- support. On the other hand, al-Suhrawardi dullah, bazı kaynaklarda nadiren Ebu Nasr, benefited from al-Nasir to spread his own Ebü’l-Kasım künyeleriyle anılır. Şihâbüddîn, of understand (nashwah). Seljuq Şeyhu’ş-Şüyûh, Şeyhu’l-İslam, Şeyhu’l- Sultans of , from Izzeddin Keykavus I, Ârifîn, Evhadü’s-Sûfiyye, Şeyhu’l-’Irâk, eş- Şeyh, el-İmam, el-Kudve, ez-Zâhid, el-Ârif, preferred to be a member of the futuwwah el-Muhaddis, es-Sûfî, eş-Şâfi’î lakap ve organization through al-Nasir li-Din Allah.

2 Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî... nisbeleriyle tanınır. Soyu Hz. Ebû Bekir’e ve sufiler arasında anılagelmişlerdir. Büyük ulaştığından el-Bekrî, es-Sıddîkî, et-Teymî ve dedesi Abdullah b. Sa’d Ammûye hakkında el-Kureşî, ayrıca doğduğu ve yerleşip vefat fazla bilgi bulunmamakla birlikte (Zehebî, ettiği yerlere göre es-Sühreverdî, el-Bağdâdi 1998: 461-470, 268-269) yine ulema ve nisbeleriyle zikredilir. Hz. Ebu Bekir soyun- sulehadan bir zat olduğu bilinmektedir. Baba- dan gelmesi sebebiyle Bahâ-ieddîn-i Veled ve sı ve amcası Bağdat’ta Nizamiye Medresesin- Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî ile akraba olduğu de eğitim görmüş, daha sonra da burada mü- belirtilmiştir. Kaynaklarda tam ismi şöyle ge- derrislik yapmışlardı. Yusuf ed-Dımaşkî, çer: Ömer b. Muhammed b. Abdullah b. Mu- Bağdat’ta Kasr Camii’nde ve Nizamiyye hammed b. Abdullah Ammûye b. Sa’d b. el- Medresesinde Ebû Cafer’in vaazını dinlediği- Hüseyin b. el-Kâsım b. Alkame b. en-Nadr b. ni ifade eder (Zehebî, 1985: XXII, 376). Muaz b. Abdurrahman b. el-Kâsım b. Mu- Ebü’n-Necib’in iki yakını da büyük âlim hammed b. Ebû Bekir es-Sıddîk. (Hamevî, ve sufiler arasında yer alır. İlki Ebü’l- 1977: III, 290; Sühreverdî, XI; Münziri, 1984: Hafs/Ebû Hafs Ömer b. Muhammed b. III, 380-1; İbn Hallikân, 1977: II, 321-2; III, Ammûye’dir. İbnü’l-Cevzî, Ömer b. Mu- 204, 446; Zehebî, 1985: XXII, 373-6; 1998: hammed’in Ebü’n-Necîb’in “amcası” olduğu- 631-640, 112; 1956: III. 1458; Eflâkî, 1973: I, na değindikten ve eğitim aldığı ünlü âlimlerin 135; Sübkî, 1964: VIII, 338; İbn İmad, 1991: isimlerini saydıktan sonra Bağdat’ta hadis VII, 268; Vassâf, 2006: I, 284; Berg, 1979: dersi verdiğini belirtir. Ardından Se’âdetü’l- IX, 83; Çatak, 2007: 1). hâdim Ribatı’nın önde gelen sufilerinden biri- Şihâbeddin-i Sühreverdî’yi aynı nisbe ve si olduğuna yer verir. Ayrıca kendisini gördü- lakapla anılan ve 585/1190’da Haleb’de idam ğünü fakat ondan ders almadığını ekler. Ona edilen Yahya b. Habeş el-Maktûl (Serkis, göre Ebû Hafs 532/1137 yılında vefat etmiş 1928: I, 1061) ile karıştırmamak gerekir. İkisi ve Şûnîziyye’ye defnedilmiştir (İbnü’l-Cevzî, ayrı şahsiyetlerdir. Bazı araştırmacılar, 1992: XVII, 331). Zehebî’ye göreyse Ömer b. Sühreverdî-yi Maktul’ün, Şihâbeddîn Ebû Muhammed Ebü’n-Necîb’in “kardeşinin oğ- Hafs Ömer es-Sühreverdî’nin biraderzadesi lu”dur. Ebü’n-Necîb tarikat hırkasını Ömer’in olduğunu belirtmişlerdir (Vassaf, 2006: I, elinden giymiştir. Zehebî, Ebû Hafs’ın 284). 455/1063 yılında doğduğuna ve 8 Rebiülevvel Ebû Hafs Ömer es-Sühreverdî, ilim ve 532/24 Kasım 1137’de vefat ettiğine işaret tasavvufla meşgul ve meşhur bir aileye men- eder. İbnü’l-Cevzî’nin “Se’âdetü’l-hâdim” suptu. Aile fertleri arasından bir çok âlim ve adıyla andığı ribatın ismi Târîhu’l-islâm’da sûfî çıkmıştı. Amcası ve hocası Ebü’n-Necîb “Şart” olarak geçer (Zehebî, 1998: 531-540, Ziyâeddîn Abdülkâhir es-Sühreverdî (Zehebî, 289-240). 1998: 561-570, 163-167; Sübkî, 1964: VII, Ebü’n-Necîb es-Sühreverdî’nin ikinci 173-175), babası Ebû Câfer Muhammed es- yakını ile ilgili bilgilere ulaşan araştırmacılar Sühreverdî (Sübkî, 1964: VI, 122) büyük âlim meseleyi çözümleyememiş ciddi karışıklıkla-

3 H. Ahmet ÖZDEMİR ra meydan vermişlerdir. Ebü’n-Necîb’in, değildir. Dolayısıyla Abdülmelik, Abdülmelik isminde bir “amcası” vardır (İbn “Şihâbeddîn’in kardeşi” olamaz.

Neccâr, 2001: I, 139). Sühreverdîliğin şeyhi Şihâbeddîn’in ba- İbn Neccâr’ın metni şöyledir: bası; Sühreverd’de kadılık yapmıştır (Zehebî, 1985: XXII, 376; ). Sübkî’ye ait et- ﻋﺒﺪ اﻟﻤﻠﻚ ﺑﻦ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ ﻋﻤﻮﻳﺔ اﻟﺴﻬﺮوردي، أﺧﻮ Tabakatü’l-kübra’nın farklı yazmalarında ﻋﻤﺮ، و آﺎن أﺻﻐﺮ ﻣﻨﻪ، و ﻋﻢ اﻟﺸﻴﺦ أﺑﻲ اﻟﻨﺠﻴﺐ، ذآﺮ Ebû Cafer’in kadılık mahallinin Şehrezur ve- ﻳﻮﺳﻒ ﺑﻦ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ ﻣﻘﻠﺪ اﻟﺪﻣﺸﻘﻲ أﻧﻪ رﺁﻩ ﺑﺒﻐﺪاد، و آﺎن ya Şehriverd olduğuna dair bazı kayıtlar var- ﺻﺎﻟﺤﺎ زاهﺪا ﻳﺘﺒﺮك ﺑﺪﻋﺎﺋﻪ، و أﻧﻪ ﻋﻤﺮ ﺳﺒﻌﺎ و ﺳﺒﻌﻴﻦ ﺳﻨﺔ. dır (Sübkî, 1964: VI, 122). Şihâbeddîn’in ta- İbn Neccâr, Abdülmelik’in baba ve de- lebesi İbn Neccâr’a bizzat anlattığına göre de adıyla birlikte nisbesini kaydettikten sonra kendisi henüz altı aylık bir çocukken babası- onun az önce hakkında bilgi verdiğimiz nın başına talihsiz bir olay gelmiştir. O devir- Ömer’in küçük kardeşi ve Şeyh Ebü’n- de yaşadıkları belde zalim bir “Şahne” tara- Necîb’in “amcası” olduğunu açıkça belirt- fından yönetilmektedir. Şahne, bir grup tara- mektedir. Ardından Yusuf b. Muhammed ed- fından suikastle öldürülür. Suikastçiler kendi- Dımaşkî’nin onu Bağdat’ta gördüğüne ilişkin lerini Ebû Câfer Muhammed’in azmettirdiğini tanıklığına yer vermekte ve duasıyla teberrük öne sürerler. Bunun üzerine Şahne’nin adam- edinilen salih, zahid bir kimse olduğunu ve 77 ları Şihâbeddîn’in babasını, avam halk taba- yıl ömür sürdüğünü bildirmektedir. kası da onları öldürür. Kargaşa çıkar. Sultan, vakaya karışan dört kişiyi tutuklatıp astırarak Bazı araştırmacılar (Çatak 2007: 3), bu olayların önünü alır. Bunca insanın ölmesi ibareden Abdülmelik b. Muhammed b. Şihâbeddîn’in amcası Ebü’n-Necib’in zoruna Ammûye ile Sühreverdîliğin piri Ömer b. gittiği için kabâ giyerek tasavvuftan çıkmak Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. istediğini söyler. Devlet yetkilileri kendisini Ammûye’nin kardeş olduğu sonucunu çıkar- bu kararından güçlükle döndürürler (Zehebî, mışlar, hangisinin küçük, hangisinin büyük 1998: 631-640, 113). olduğu meselesini de beşer biyolojisine taban tabana zıt bir açıklamayla çözmeye çalışmış- Kabâ üste giyilen kaftan türü bir elbise lardır. Açıkça görüldüğü gibi Sühreverdîliğin olarak tanımlanmaktadır (Pakalın, 1983: II, piri Ebû Hafs Ömer’in büyük büyük babası 112). Ebü’n-Necîb’in dervişlerin üste giydik- Muhammed b. Ammûye’den önce arada ba- leri “abâ”yı (Pakalın, 1983: I, 1) çıkarıp “ka- bası Muhammed ve dedesi Abdullah vardır. bâ” giymesi olayları sembolik olarak protesto Dolayısıyla Abdülmelik’le kardeş olmaları ettiği anlamına geliyordu. Amcası Ebu’n- imkânsızdır. Abdülmelik, Şihâbeddîn’in de- Necîb, Şihâbüddîn Sühreverdî’nin en önde ğil, dedesi Abdullah’ın kardeşidir. Kaldı ki gelen hocasıdır. Kendisi, Avârifü’l-Ma’ârif’te birazdan değinileceği üzere babası öldüğünde ondan sık sık bahseder. henüz 6 aylık bir bebek olan Şihâbeddîn-i Sühreverdî’nin kendisinden küçük kardeşinin bulunması biyolojik açıdan zaten mümkün

4 Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...

Tablo : Şihâbeddîn-i Sühreverdî’nin Soykütüğü

5 H. Ahmet ÖZDEMİR

Şihâbüddîn-i Sühreverdî Irak-ı Acem 1985: XX, 303-311) vefatından sonra geldi- (İran) bölgesinin Kuzey-batı köşesine düşen ğini söylemiştir (İbn Nokta, 1989: III, 555; Cibal eyaletinde Zencan’a bağlı küçük bir ka- Zehebî, 1998: 631-640, 114; a.mlf., 1985: saba olan Sühreverd’de (Hamevî, 1977: III, XX, 376). Ebü’l-Vakt 6 Zilkade 553/29 Ka- 289) doğdu. Doğum tarihi talebelerinden sım 1158’de vefat etmişti (Zehebî, 1985: XX, İbnü’n-Neccâr ve Dübeysî’nin bizzat kendi 310). Dolayısıyla Sühreverdî bu tarihte 13 yaş ağzından naklettiklerine göre 539 hicrî yılı 10 aylıktı. Onun başkente Ebü’l-Vakt’in vefa- Recep ayının son veya Şaban ayının ilk gecesi tından hemen sonra mı yoksa biraz daha geç (27 Ocak 1145) olarak belirlenmiştir. Recep bir vakitte mi geldiğine dair bilgi talebelerin- ayının son veya Şaban ayının ilk gecesi konu- den İmadüddin Ebü’l-Mecd İsmail b. Ebi’l- sundaki tereddüt Şihâbeddîn’in doğum tarihi Berekat İbn Bâtîş (655/1257) tarafından veri- hakkında bilgi verdiği talebelerinin unutkan- lir. Buna göre Sühreverdî, yaklaşık 16 yaşına lığından ve karıştırmasından kaynaklanmak- kadar doğduğu yerde ikamet etmiş ve ondan tadır (Sühreverdî, 1990: XIII; Dübeysî, 1985: sonra Bağdat’a gelmiştir (Sübki, 1964: VIII, XV, 293: a.mlf, 2006: IV, 355; Münzirî, III, 339). 381; İbn Hallikan, 1978: III, 448; Zehebî, Şihâbeddîn-i Sühreverdî geri kalan eği- 1998: 631-640, 112; Hartmann, 1975: 234; timini Bağdat’ta tamamlamış ve buraya yer- Huda, 2002: 41; Çatak, 2007: 4). leşmiştir. Önceleri amcası Ebü’n-Necîb’den, Sühreverd’in o vakitler önemli bir ilim ve daha sonra devrin belli başlı büyük ilim ve ta- kültür merkezi olduğu anlaşılıyor. Burada ye- savvuf erbabından istifade etmiştir. Devrin tişen mühim şahsiyetlerin çokluğu bunu des- bilginlerinden tefsir, hadis kelam ve Şafii fık- tekler niteliktedir. hı ağırlıklı bir eğitim alan Şihâbeddîn-i Şihâbüddîn, çocukluğunu Sühreverd Ka- Sühreverdî, özellikle hadis ve tasavvuf ala- sabası’nda geçirmiş olmalıdır. Muhtemelen nında önemli bir isim olmuştur. Onun hocala- ilk eğitimini de burada amcasından veya onun rına dair bir listeleme denemesi yapılmıştır. gözetiminde daha başka hocalardan aldığı Buna göre hocaları başta amcası Abdülkâhir söylenebilir. Dübeysî’nin onun Bağdat’a am- es-Sühreverdî (561/1166) olmak üzere Ebu’l- cası Ebü’n-Necîb’le birlikte geldiğini belirt- Kâsım b. Fadlân (565/1169), Ebu’l-Muzaffer mesi (Dübeysî, 1985: I, 293; Zehebî, 1998: Hibetullah eş-Şiblî (563/1167), Ebu’l-Feth 631-640, 113) ilk eğitimini Sühreverd’de am- İbnü’l-Battî (564/1168), Ma’mer b. el-Fâhir casından aldığına belki delil kabul edilebilir. (564/1168), Ebû Zür’a el-Makdisî Kaynaklarda Şihâbüddîn-i Süh- (566/1170), Ebu’l-Fütûh et-Tâî (555/1160), reverdî’nin Bağdat’a geldiğinde “emred” ol- Abdülkadir-i Geylâni (561/1165), Abdullah b. duğu belirtilir. Bu kelime, Arapça’da bıyıkları Sa’d b. Huseyn el-Hâtır (560/1164), Ahmed terlemiş fakat henüz sakalı çıkmamış gençler b. Mukarreb b. Huseyn b. Hasan (563/1167), için kullanılır. Bir de o, talebesi İbnü’n- Yahya b. Sabit b. Bündar b. İbrahim Neccâr’a Bağdat’a Ebü’l-Vakt’in (Zehebî, (566/1170), Ebu Muhammed b. Abdullah el-

6 Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...

Basrî (572/1176) şeklinde sıralanmaktadır hallesinde toprak bir minber üzerinde başında (Çatak, 2007: 6-10). yünden bir takkeyle vaaz ederken görmüştür. Siyeru a’lâmi’n-nübelâ’da da hocaları- Sühreverdî, zahiri ilimlerdeki şöhretinin nın ismi anılır (Zehebi, 1985: XXII, 374). yanı sıra tasavvuf alanında da önemli bir sima Târîhu’l-İslam’da ise fıkıh hocası olarak özel- halini alarak halkın rağbet ettiği bir kimse du- likle Ebü’l-Kâsım ed-Debbûsî’nin adı verilir rumuna yükselmişti. Onun bu durumu döne- (Zehebî, 1998: 531-540, 289). min siyasilerinin de dikkatini çekmiştir. Bun- Şihâbeddîn-i Sühreverdî tasavvufi eği- ların başında Abbasi Halifesi en-Nâsır timini önce amcası Ebu’n-Necîb es- Lidînillah (575-622/1180-1225) gelmektedir. Sühreverdî’den sonra Abdülkadir-i Talebesi İbn Bâtîş, Halifenin, Geylâni’den almıştır. Üçüncü şeyh olarak Sühreverdî’ye teveccüh gösterdiğini, kendi- Ebu Muhammed b. Abd el-Basri’den söz edi- sinden birkaç bölgeye elçi olarak gitmesini ta- lir. Bu üçünden başka daha bir çok şeyhle de lep ettiğini ve nereye elçi gitmişse onun bere- görüştüğüne ayrıca değinilir fakat tasavvufi ketine başarılı sonuçlar alındığını belirtir silsilesinin amcasına dayandığı bilhassa belir- (Sübki, 1964: VIII, 339). Münziri de (1981: tilir (Münziri, 1981: III, 380; İbnü’l-Fuvatî, III, 381) küçük farklılıklarla benzer ifadelere 2003: 72; Yafii, 1997: IV, 64). yer verir. Kaynaklar, talebelerinden rivayetle Şihâbeddîn-i Sühreverdî’nin Halife Na- Sühreverdî’nin ilim tahsilinden sonra uzunca sır Lidinillah’la ilişkilerine dair en ilginç bil- bir süre insanlardan uzaklaşıp halvete çekildi- giler galiba İbnü’s-Sâ’î’nin Kitâbü’z- ğini, oruç, namaz ve zikirle meşgul olduğunu, zühhad’ında yer almaktadır. İbnü’s-Sai’ye gö- yaşı kemale erince hatırına insanların huzuru- re bir ara Halife’nin gönlüne dünyadan el na çıkıp vaaz etme düşüncesinin geldiğini be- çekmek (zühd), hilafeti terk ederek yerine oğ- lirtirler. O, bunun üzerine amcasının Dicle lu Ebu Nasr Muhammed’i (bir sonraki Abbasi nehri kenarındaki medrese ve tekkesinde sade Halifesi Zahir Biemrillah) geçirmek düşünce- ve yalın bir dille vaaz etmeye başlamış, yarar- si düştü. Kendisi için Dicle’nin bir kolu olan lı konuşmalar yapmıştır. Kısa zamanda avam İsa Nehri kıyısına Merzübaniyye civarına bir ve hass geniş bir kitle tarafından benimsen- hankah inşa edilmesini emir buyurdu. Bu miştir. Bu sayede adı duyulmuş ve müritleri hankahın yanı başına Şeyh adına 20 sufi çoğalmıştır (Zehebi, 1985: XXII, 375; a.mlf., meşayıhının barınabileceği şekilde bir hama- 1998: 631-640, 114; Yafii, 1997: IV, 64; mı ve bir bahçesi olan bir ribat yaptırdı. Bu Sübki, 1964: VIII, 340). sayede Halife, kendi hankahında geri kalan Sühreverdî’nin vaaza ne zaman başladığı ömrünü ibadete vakf edecek ve Şihâbeddîn-i İbn Tagriberdi’nin (1992: VI, 252) bir kay- Sühreverdî’nin yanı sıra seçeceği diğer dından kısmen çıkarılabilir. Söz konusu kay- sufilerle sohbet edecekti (Marûf, 1974: 305- da göre Ebu’l-Muzaffer İbnü’l-Cevzî, 306). Beşşar Avvad Maruf, uzun ve yorucu Sühreverdî’yi 590/1194 yılında Makber Ma- bir araştırmadan sonra ulaşabildiği yazma ve

7 H. Ahmet ÖZDEMİR basma eserlerden teyit edemediği bu bilgiyi leri, salih amelleri ve güzel ahlâkı içerdiğini nihayet bir başka kaynakta bulabilmiştir. Söz belirterek halifeliği tasavvuf ve fütüvveti ihti- konusu kaynağın yazarı İbnü’s-Sai’nin tale- va eden bir defterle sembolize etmesi onun besi Ebu Muhammed Bedreddin şeriat, tarikat ve hakikat şeklindeki derece- Abdurrahman b. İbrahim el-Erbili’dir lendirilmesini hatırlatmaktadır. Hilafet ve şe- (718/1319). Erbili, Nasır’ın Merzübaniyye raitin her ikisi de üst kavramlar olup bunların Ribatı’nı orada kendisini tamamen ibadete birbiriyle ilişkisi bir birliği gerektirmektedir. vermek, dünyadan elini eteğini çekip hilafeti Böylece halife, Sühreverdî vasıtasıyla şeriatın terk etmek için inşa ettirdiğini belirtir. Ardın- emirlerini ihmal ettiği yolundaki eleştirilerin dan insanlara duyuruda bulunmak üzere yazılı de önüne geçmiş, tasavvufla hilafet müesse- bir belge, bir ferman hazırlattığını, Irak sesi arasında doğrudan ilişki kurarak kendini meşayıhının söz konusu belgeden haberdar çok geniş bir tabanda kabul ettirmenin şartla- olduğunu fakat daha sonra Nasır’ın bu kara- rını oluşturmuştur. Nasır, Sühreverdî’nin yar- rından vazgeçtiğini ekler (Erbili, 282). dımıyla eğitim politikasına yeni bir yön ver- Ali el-Kâşî, aynı halifenin kendi adına mekle kalmayıp aynı zamanda eğitimi devlet yaptırdığı tekkeye Sühreverdî’yi şeyh yaptı- kontrolü altına almıştır. Nasır, ribatları da ıs- ğını söylerken belki bu Merzübaniyye’yi kas- lah ederek Bağdat’ın ilim hayatına kazandır- tediyordu (Kaşi, 1323: 23). Kaynaklar, mıştır. Tarikatların ortaya çıkışı, onun ribat Nâsırıyye, Bistâmiyye ve Me’mûniyye tekke- müessesesine eğilmesi ve fütüvvetin yeniden lerinin şeyhliğinin Sühreverdî’ye ait bulundu- yapılanmasına paralel olarak gerçekleşmiştir ğunu ve kendisinin Bağdat’taki bütün tekkele- (Hartmann, XXXII, 400-401). rin irşâdda nihâî mürşidi sayıldığını kaydeder Aslında Nasır Lidinillah, bazı kaynakla- (Zehebi, 1998: 631-640, 114). ra göre etrafındakilerin teşvikiyle daha Hali- Nasır Lidinillah, Şihâbeddîn es- feliğinin üçüncü yılında (578/1182-3) fütüv- Sühreverdî’nin şahsında fütüvvet teşkilatının vete girmişti. El-Melikü’l-Mansur olarak da siyasi temellere oturtulmasını sağlayabilecek bilinen Eyyubi, vefat tarihi itibariyle olaydan güçlü bir propagandacı bulmuş, Sühreverdî ilk söz eden kaynağın yazarı olma özelliğini bir taraftan Sünnilikle mutedil Şiiliğin, diğer taşır. Fütüvvet Şeyhi Abdülcebbar, Halife ta- taraftan fütüvvetle sufiliğin birbiriyle uyum rafından bağlılarının çokluğu sebebiyle tercih içinde hareketini desteklemiştir. Fütüvveti edilmiş görünüyor. İşlemin gerçekleştirildiği sufiliğin bir kolu kabul eden Sühreverdî’nin dönemde Abdülcebbar’ın sağlam karaktere, hilafet teorisi, sufıliğe halife tarafından mü- düzgün ahlâka sahip olduğu, oğlunun mülkü eyyide uygulanabilmesinin şartlarını oluştur- olan ve “Basriyye” olarak anılan bahçe içinde muştur. Sühreverdî’nin halifeliğin bir defter, bir mekânda ikamet ettiği kaydedilmektedir. tasavvufun onun bir bölümü, ayrıca tasavvu- Halife, Şeyh’i huzuruna çağırtır. O da yanına fun bir defter, fütüvvetin de onun bir bölümü Şemseddin lakabıyla tanınan oğlu Ali’yi de olduğunu söylemesi; halifeliğin tasavvufi hal- alarak gelir.

8 Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...

Bu görüşmede Tac karşısına düşen edilecek olan Abdülcebbar b. Yusuf b. Salih Rakka bahçesinde tekrar buluşulması karar- el-Bağdadi, kaynakların beyanına göre baş- laştırıldı. O dönemde bu bahçeyle Abdülceb- langıçta bileği bükülmez meşhur bir yiğitti. bar’ın bağlılarından el-Ukab Yusuf ilgileni- Fetalar (gençler) heybetinden irkilir, yetişkin- yordu. Halife’nin fütüvvet şalvarını (tonunu) ler kendisinden korkar çekinirdi. Yiğitlikte giydiği törende, bu zat cemaat-i fityanla bir- eşsizdi. Kendisinin ve başkalarının onurunu likte gelerek onları Nasır Lidinillah’a tek tek korur, bakımını üstlenir, yedirir içirirdi. Der- tanıttı. ken bütün bunlardan vazgeçip ibadete yönel- Nasır Lidinillah fütüvvete giriş işlemi di. Kendisine bir bina (hankah, ribat, sav- gerçekleştikten sonra Abdülcebbar’a 500 di- ma’a, zaviye, tekke) inşa etti. Etrafında topla- nar bağışladı. Ayrıca ona ve oğullarına hil’at nanların sayısının artması ve şöhretinin Hali- giydirdi. Halife, bu toplantıda uzun bir ko- fe’ye ulaşması, Nasır’ın fütüvvete girmesiyle nuşma yaptı, fütüvveti övdü. Nasır’ın fütüv- sonuçlandı (Zehebî, 1998: 571-580, 47; a.e., vete giriş merasiminde hazır bulunan yakınla- 581-590, 155; Yâfi’î, 1997: III, 322). rından şalvar giymedik kimse kalmadı. Hali- Belki de Şeyh Abdülcebbar ile Nasır’ın fe, mecliste olan Ebu Ali b. ed-Devami’den ilişkilerine ve Halife’nin fütüvvete girişinden fetaların Nakibi (Vekili) olmasını, fütüvvetin Şeyh’in vefatına kadarki sürece dair en derli şartlarını ve belirlenmiş kurallarını anlatan bir toplu bilgileri içeren kaynak Mizmâru’l- konuşma yapmasını istedi. Söz konusu şartlar hakâ’ik’tır. Bu kıymetli eserde anlatılanlara ve kurallar (haller), güzel ahlâk ve örnek dav- göre fütüvvete intisap edişinden iki yıl sonra ranışlardan ibaretti. İbnü’d-Devami, tatlı dilli, (580/1184-5) Halife, Şeyh Abdülcebbar için hoş sohbet ve faziletli bir kimse idi. Güzel ah- Bağdat’ın alt tarafında bir savma’a inşa edil- lâka, sağlam karaktere yönelik derinlikli bir mesini emretti. İnşaat bitince Abdülcebbar konuşma yaptı (Eyyubi, 1968: 86; Zehebi, buraya taşındı ve Nasır sık sık yanına gidip 1985: III, 73; a.mlf., 1985: XXI, 133; a.mlf., gelmeye, fütüvvete ve kurallarına dair sohbet 1998: 571-580, 47; Safedi, XVIII, 24; İbn yapmaya başladı. Halifenin bu ilgisi sebebiyle İmâd, 19991: VI, 452). halk da Şeyh’e ziyaretlerini yoğunlaştırdı ve Bazı kaynaklarda Nakib-i fütüvvet ola- onunla yakınlaşmaya çalıştı. Nasır Lidinillah rak Ebü’l-Mekarim Ahmed b. Muhammed b. ziyaretleri esnasında Abdülcebbar’ın yanında Dazi en-Nîlî’nin ismi geçer. Nasır Lidinillah halifesi/müridi el-Ukab’ı görüyordu. el-Ukab bu mecliste Ali b. Abdülcebbar’ın fütüvvete devamlı Şeyhiyle birlikte bulunuyordu. Der- giriş işlemini gerçekleştirmiş, aynı zamanda ken el-Ukab, Halifeyle konuşmaya ve huzu- hem ona hem de bu nakibe hil’at giydirmiştir runa çıkmaya başladı (Eyyubi, 1968: 177). ,nesibi: mensubu) ﻧﺴﻴﺒﻪ Zehebî, 1998: 571-580, 47). Arapça metinde geçen) Daha sonra Şeyhu’l-fütüvve, Şerefü’l- yakîni) muhtemelen mürid veya halife anla- fütüvve, Reisü’l-fütüvve, Tacü’l-fütüvve, mına ama herhalde daha çok “tarikat halife- Hamilü Liva’i’l-fütüvve unvanlarıyla meth si” anlamına kullanılmış olmalıdır.

9 H. Ahmet ÖZDEMİR

El-Melikü’l-Mansuri (Eyyubi), dönemin yılda bile rastlanmaktaydı ve bunlar küfür ve Bağdat’ında diğer bir fütüvvet grubunun başı dalalete (ilhad ve zındıklık) karşı mücadeleyi olan Davud b. Semüre’den de söz eder. Onun amaç edinmişlerdi. Kamer-ul Huda’ya göre aktardığına göre Halife bu gruba ve Reisleri- Nasır’ın dâhil olduğu fütüvvet grubu “ay- ne de ilgi duymuştur. Nitekim huzuruna çağı- yar”lardı (Kamer-ul Huda, 2004: 41). rıp sohbetini dinleyince anlattıkları hoşuna Halifenin Abdülcebbar’dan fütüvvet şal- gitmiş, Davud’u yakınları arasına dâhil etmiş- varı giydiği yılın ünlü mutasavvıf Ahmed er- tir. Nasır’ın samimiyeti ilerletmesi, Davud’u Rufai’nin vefatına rastlaması da ilginçtir Bedriyye’de kabul etmesi ve onunla gezinme- (Münziri, 1981: VI, 427). Zira Rufai, Sıbt si Abdülcebbar’ı da el-Ukab’ı da üzüyordu. İbnü’l-Cevzi’nin hocalarından birinin tanıklı- Halifenin bundan haberi yoktu. Davud b. ğına göre Şaban ayının onbeşinci gecesi (Be- Semüre, Nasır’ın yanına gele gide halk rat Kandili) 100 bin dolayında insanı etrafına nezdindeki itibarı pekişti ve sonunda yaklaşık toplayacak kadar büyük bir cazibe merkezi 10 bin müridi oldu. Abdülcebbar ve cemaati konumundaydı. Hatta İbnü’l-Cevzi’nin hoca- bu durumdan endişelenmişlerdir (Eyyubi, sının hatırına “Bu kadar insanın en önde ge- 1968: 177). leni benim.” şeklinde bir düşünce geldiği için Verilen şu bilgiler ışığında Nasır’ın hali- Ahmed er-Rufai onu “Haman’ın cesaret ede- feliğinin ilk yıllarında Abbasi başkenti Bağ- bildiği bir şeye cesaret etmekle” (kibir) suç- dat’ta Şeyh Abdülcebbar’ın, artık kısmen ba- lamış ve bu noktada uyarma gereği duymuştu ğımsız davranışlar sergilemesi itibariyle hali- (Münziri, 1981: VI, 428-429). Ahmed er- fesi el-Ukab’ın, Nakib Ebu Ali b. ed- Rufai, sağ olsaydı Nasır Lidinillah belki Devami’nin, yine Nakib Ebü’l-Mekarim onunla da temas kuracaktı denilebilir. Zira Ahmed b. Muhammed b. Dazi en-Nîlî’nin ve Halife Nasır’ın üslubu irdelendiğinde onun sı- son olarak Davud b. Semüre’nin isimlerinden radan bir fütüvvet üyesi olmak istemediği, hareketle en azından beş fütüvvet cemaatinin daha fetalığa başladığı anda kendisini cemaa- bulunduğu sonucuna varılabilir. Hatta Na- te idhal eden Şeyh’in oğlunu teşkilata kabu- sır’ın daha fütüvvete girdiği esnada verdiği lünden anlaşılmaktadır. Sonraki harekâtı da önem ve paye göz önüne alınarak Şemseddin bu görüşü pekiştirmektedir. Ali b. Abdülcebbar’ın da bir grubun liderliği- Halife Nasır, basit ve sade bir üye olmak ni üstlenebileceği ihtimali değerlendirildiğin- istemediği gibi fütüvvet gruplarını birleştire- de altıncı bir fütüvvet cemaatinden dahi söz rek, organizasyonu kendi öz amaçlarına hiz- edilebilir. met edecek yeni bir düzene sokarak ve ona Cahen’in (1991: II, 964) tespitlerine gö- siyasi emellerine yol verecek, hilafetin say- re Abdülcebbar’ın fityan grubu Rahhasıyye gınlığını yükseltecek yeni bir çehre kazandı- .olarak adlandırılıyordu. Bunun yanı rarak kullanmak istemiş olabilir (رﺧﺎﺻﻴﺔ) -denilen bir grup daha Nasır, bundan sonra İslam hükümdarla (ﻧﺒﻮﻳﺔ) sıra Nebeviyye vardı. Bu sonuncu grubun izlerine IV/X. yüz- rının hepsini fütüvvete girmeye çağırdı. Böy-

10 Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî... lece bütün İslam dünyasını fütüvvette birleş- Fakat daha sonra sözde müttefiklerin tirdi. Toplumun ilgisini çekmek için bir tür arası açıldı. Selçuklu topraklarının paylaşı- spor olan bunduk atmak gibi bir takım oyun- mında her biri yekdiğerini devre dışı bırak- lar ortaya çıkardı (İbnü’s-Sai, 1934: 221-228. mak istedi. Tekiş, sadece Huzistan’ı Nasır’a ayrıca bk. Kayaoğlu, 1982: 221). Nasır- terk etmesine rağmen Halife, daha sonra bu- Lidinillah’ın fütüvvet müessesesini kendine rasını da Harizmşahlar toprağı olarak tanımak bağlamak suretiyle onu devletin resmi bir ku- zorunda kaldı. Bunun üzerine Alâeddin rumu yapması ve bunu yapış biçimi üzerinde Tekiş’e karşı Gurlular’la ittifak yaptı (İbnü’l- çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Konu hakkın- Esîr, 1982: XII, 135; Cüveynî, 1988: II, 99). da özellikle Claude Cahen’in ve Angelika Halife bir ara Irak-ı Acem bölgesinde Hartmann’ın çalışmaları dikkat çekici gö- Hârizmşahların yokluğunda fiili hâkim duru- zükmektedir. muna gelen Mengli’ye karşı Atabek Özbek ve Nasır Lidinillah (1180-1225), yüzyıllar Bâtıni lideri Celâleddîn-i Hasan’la üçlü bir it- boyunca önce Büveyhîler’in (932-1055) daha tifak kurdu (İbnü’l-Esîr, 1982: XII, 307; sonra Selçukluların (1040-1157) egemen ol- Reşîdüddîn, I, 349). duğu bir dönemin ardından hilafet makamına Taraflar arasındaki mücadele Tekiş’in gelmişti. O, dünyevi otoritesini kaybetmiş oğlu Alâeddin Muhammed zamanında iyice olan Abbasi Halifeliğini yeniden canlandır- tırmandı. Harizmşah Muhammed, halifeden mak için bir dizi icraata başladı. Bu amaçla daha önce Selçuklular’a yaptığı gibi kendi siyasi, askeri, sosyal, idari ve fikri girişimler- hâkimiyetini tanınmasını ve Bağdat’ta hutbe- de bulundu. lerde adının okunmasını istedi (Cüveynî, Bağdat’taki vesayet günlerini hatırlatan 1988: II, 99-100; Barthold, 1927: 127). Ar- eski Selçuklu sarayını 583’te (1187) yıktırdı dından ülkesindeki ulemadan Nasır (İbnü’l-Esir, 1982: XI, 560). Büveyhilerden Lidinillah’ın hilafete layık olmadığına dair bir ve Selçuklulardan sonra bir de Eyyubilerin fetva alıp onun yerine Hz. Ali soyundan hâkimiyetine girmemek amacıyla onların ‘Alâ’e’l-mülk et-Tirmizî’yi halife tayin etti- Haçlılar’la mücadelesinden yararlanarak sı- ğini duyurdu, kendi adına hutbe okuttu, sikke nırlarını genişletti (İbnü’l-Esir, 1982: XII, 42; kestirdi (Cüveynî, 1988: II, 78-79; Ebu Şame, II. 178). Onun bu manevralarını Reşîdüddîn, I, 340). Hattâ Reşîdüddîn, ünlü kolaylaştıran bazı gelişmeler de oldu. Mesela müfessir Fahreddin-i Razi’nin de fetva veren- Irak Selçuklu Sultanı II. Tuğrul, Harizmşah ler arasında olduğunu belirtir. Bu doğru olma- Alâeddin Tekiş’le yaptığı bir savaşta öldürül- sa gerektir. Çünkü Fahreddin Muhammed b. dü (590/1194). Hatta kaynaklarda Halife’nin Ömer er-Razi, 606/1209 yılının Ramazan bu anlamda Tekiş’i Selçuklu sultanına karşı Bayramı’nda, yani bu olaydan 8 yıl önce ve- kışkırtan yazışmalarda bulunduğu yer alır fat etmişti (İbn Hallikan, 1978: IV, 252; (Cûzcânî, 1984: I, 301). Sübki, 1992: VIII, 93).

11 H. Ahmet ÖZDEMİR

Nasır, 614/1217’de meydana gelen olay- iddialarını kendisinde toplamak amacıyla sa- ları ve Muhammed b. Tekiş’in Bağdat üzerine rayının kapılarını Şi’ilere açmıştır. Bu konu- yürüme tehdidini diplomatik yollarla çözme- daki icraatlarından dolayı Şi’ilikle de itham ye çalıştıysa da başarılı olamadı (Cüveynî, edilmiştir. Suyuti, onun Şi’iliğine dair entere- 1988: II, 96-97; Nesevî, 1891: 22; İbn san misaller verir. Meselâ, 580/1184 yılında Hallikan, 1978: II, 94; III, 256). Öte yandan Musa Kazım’ın türbesini oraya sığınanlara Harizmşah, Abbasi başkentini zaptetmek ko- “emn” yapmıştır. Bunun üzerine bazı insanla- nusunda kesin kararlı olmasına rağmen sevk rın buraya sığınıp birçok “mefsedet”e sebebi- ettiği ordunun Esedabad geçidinde tutulduğu yet verdiklerini (Zehebi, 1998: 571-580, 581; kar fırtınasında telef olması üzerine hedefine Süyuti, 1996: 517) kaydeder. Hâlbuki İslâm ulaşamadı (Nesevî, 1891: 20; Reşîdüddîn, I, dinine göre bu özellik, yani “darüleman olma 341). Bağdat bu sayede saldırıya uğramaktan vasfı” sadece Ka’be’ye hastır. Yine kurtulmuş oldu. Suyuti’nin İbn Vâsıl’dan aktardığına göre Na- Nasır, bazı tespitlere göre (Taeschner, sır, “Atalarının tersine Şi’iliğe heveslenmişti 1964: IX, 91-94) Abbâsî hilafetinin son dö- ve İmamiyye mezhebine özenirdi. Hattâ neminde olumlu siyaset takip eden tek Hali- İbnü’l-Cevzi’ye ‘Rasulullah’tan sonra insan- fedir. Kendini ve dolayısıyla hilafeti tehdit ların en faziletlisi kimdir?’ diye sorup ‘Kızı- eden tehlikelere karşı tedbir almakta usta bir nın nikâhı altında bulunduğu kimsedir.’ dedi yöneticidir. de İbnü’l-Cevzi ‘Ebu Bekir’dir.’ diyemedi.” Halife Nasır, aşırı tecessüs sahibi, millet (Süyuti, 1986: 517). ve memleket işleri ile civar hükümdarlarla ve Bazı çağdaş araştırmacılar, onun Şi’iliğe ülkeleriyle ciddi biçimde ve gayet yakından geçtiğine ikna olmuş gözükmektedirler ve ilgilenen bir şahsiyettir (Ebü’l-Ferec, 1987: II, konu hakkında çeşitli yorumlar yapmaktadır- 519). lar (Gölpınarlı, 2011). Ayrıca Akka piskoposu Jacob de Ve çok ilginçtir, Halife Nasır Bâtıniler- Vitry’nin bir raporunda geçen Halifenin den aşırı İsmâilî eğilimlerle bile anlaşma yol- Nasturi patriği ile “hanların hanını” yensin ları aramıştır (İbnü’l-Esîr, XII, 306). Nitekim diye anlaştığına ve Kral David’e (Güçlük) el- İsmâilîlerin büyük reisi III. Hasan imamlık çiler gönderdiğine (Cüveynî, 1988: II, 99) ve iddialarından vazgeçmiş ve Abbâsî Halifesine Halife’nin elçilerinin tesiri altında Kral sadakat yemini etmiştir (608/1211). David’in Hârizmşâh’a harp ilan ettiğine yer Esasında Celâleddîn-i Hasan [Ebü’l- veren araştırma sonuçları söz konusudur Ferec’de (1987: II, 494) “Celâleddîn-i Hüse- (Prawdin, 1930: 150-153; Barthold, 1990: yin”] ilginç bir şahsiyettir. Daha veliahtlığı sı- 398). rasında Bâtıni akidelerini reddetmiş, babasına Hattâ Nasır Lidinillah, İslâm’ın dâhili cephe almış ve aralarında çıkan ihtilaflar üze- bir birliğe kavuşmasını da istemiş olmalıdır. rine Halifeye ve civar hükümdarlara “başa Belki de Abbâsîlerle Hz. Ali taraftarlarının geçince İslâm prensiplerini ihya edeceğini”

12 Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî... bildirmişti (Cüveynî, 1988: III, 141). Gerçek- dırganmamalıdır. Bu anlamda Nasır’ın baş ten başa geçer geçmez mescitler yaptırmaya, edemeyeceği düşmanlara karşı daha güçlü bi- Horasan ve Irak’tan fakihler getirtmeye baş- rilerini devreye sokma çabalarına dair rivayet- ladı. Bu yüzden “Nev-Müslüman” diye şöhret ler meşhurdur. buldu (Cüveynî, 1988: III, 141-142; Ebü’l- Fakat Nasır’ın bir elçilik heyeti vasıta- Ferec, 1987: II, 494; İbnü’l-Esîr, 1982: XII, sıyla Moğollar’ı müslüman topraklarını işgale 405). çağırdığı iddiası sadece bir tahmin olarak de- İbnü’l-Esîr, el-Celal’in işbaşına gelince ğerlendirilmekte (İbnü’l-Esir, XII, 440; İbn annesini hacca gönderdiğini de ayrıca kayde- Kesir, XIII, 106 vd.; Makrizi, I, 218) ve tutar- der (İbnü’l-Esîr, XII, 298). sız bulunmaktadır (Özdemir, 2005: 114-125). Ebû Şame, bütün bu haberleri doğrula- Aslında Moğollarda mevcut olan dünya dev- makla beraber İsmaililerin olumlu davranışla- leti düşüncesi, İslam âleminin zenginliği ve rını ve hilafet merkezine yakınlaşma eğilimle- İslam ülkelerinin davetkâr hali (Özdemir, rini samimiyetten uzak, siyasi ve konjonktürel 2005: 53-61, 62-76, 77--113) gibi hususlar bulur. (Ebû Şame, 1956: 78, 81). onların Harizmşahlardan başlayarak Müslü- İlişkilerinin ilerleyen döneminde Halife- man diyarlar üzerine yürümesi için gayet ye- nin Celâleddîn-i Hasan’a bazı tekliflerde bu- terli sebepleri oluşturmaktadır. lunduğu, onun fedailerinden birkaç kişi getirt- Nasır, bundan sonra Selahaddin’in halef- tiği ve düşmanlarının (Hârizmşâh’ın Irak vali- lerine karşı üstünlük kurmaya yönelik bir mü- si Iglamış veya Oglımış ile hac mevsiminde, cadele içine girdi. Selahaddin’in ölümünün üstelik arefe gününde öldürülen Mekke emiri ardından Abbasiler’le Eyyubiler’in Haçlılar’a gibi) bertaraf etmek için kullandığı da yine karşı birlikte hareket etmeleri fikri bir türlü kaynaklarda geçen hususlardandır. Nitekim gerçekleştirilemedi. Kırk beş yıl hilafet ma- durum, araştırmacıların gözünden kaçmamış- kamında kalarak en uzun süre halifelik yapan tır (Browne, 1906: II, 455-456). Kaynaklar, Abbasi halifesi unvanını alan Nasır- Oglımış’ın da hacdan dönen Irak-ı Acem ha- Lidınillah 622 yılı Ramazan ayının son gecesi cılarını karşılamaya çıktığı sırada, hacı kıya- vefat etti (5 Ekim 1225), yerine oğlu Zahir- fetine giren Bâtıniler tarafından öldürüldüğü- Biemrillah (1225-1226) geçti. nü kaydeder (İbnü’l-Esîr, 1982: XII, 316). Müslümanların Abbasi halifeliğini dün- Verilen örneklerden de anlaşılacağı üze- yevi ve ruhani tek merkez olarak tanımaları re, Nasır, sadece fütüvvet teşkilatını değil İs- idealine kendini adayan ve bütün siyasi faali- lâm devlet adamlarını da birbirine karşı kul- yetlerini bu hedefe odaklayan Nasır, bu idea- lanmaya çalışmıştır. Zaten o dönem İslâm hü- lini gerçekleştirmek için siyasi ve itikadi açı- kümdarları örnekleri bolca görüldüğü üzere dan farklı görüşlere sahip çeşitli mezhepleri aralarında yekdiğerlerine karşı ittifak kurmak- yakınlaştırmaya, hatta birleştirmeye çalışmış- ta yarış halinde idiler. Hilafet merkezinin de tı. Müslüman ve gayrimüslim hükümdarlarla böylesi faaliyet ve çabalar içinde olması ya- ittifak oluşturma politikası, idari alanda yap-

13 H. Ahmet ÖZDEMİR tığı reformlar, fütüvvet teşkilatını yeniden dü- Böylece kendisinin hukuki ve sınırsız bir şe- zenleyip kendi kontrolü altına alması (İbnü’s- kilde fityanın lideri olduğunu teyit etmiş oldu. Sâ’î, 1934: 223-226) ve fermanlarının İslam Teşkilata katılmaları melik ve valilerin hali- dünyasında sistematik olarak dağıtılması bu feye bağlılığını arttırdı (Hartmann, XXXII, hedefe yönelik faaliyetlerdir. Nasır bu faali- 400). yetleri neticesinde hilafet kurumuna eski iti- Bir emirin katılımıyla hâkimiyeti altın- barını kazandırmayı başarmıştır. daki tebaası da teşkilata kabul edilmiş sayılı- Nasır Lidinillah üzerine bir doktora ça- yor, böylece İslam toplumunun birlik ve bü- lışması yapan Hartmann (NewYork, 1975) il- tünlüğünün sağlanması hedefleniyordu. Hali- ginç tespitler yapar. fe 604’te (1207) fütüvvet teşkilatını yeniden Halifenin teşkilatın sufi koluna intisabı şekillendiren bir ferman çıkardı. Bu fermanda ve halkın büyük bir kesiminin onun yolundan fütüvvetin temelinin Hz. Ali olduğu belirtil- gitmesi fütüvvetin bütün ülkede yaygınlaşma- miş, Nasır, bütün hukuki kararların çıkış nok- sını sağladı. Bu yıllarda Nasır-Lidinillah sos- tası olan Hz. Ali’nin yolundan giden bir kişi yal hayatı denetim altına almak için girişim- olarak tanımlanmıştır. Dönemin tanığı Şii lerde bulundu. Mesela atıcılık sporu (ramyü’l- müellifi Hartebirti, Tuhfetü’l-vesâyâ adlı ese- bunduk: bk. Kamil Taha, 2002) için kendisin- rinde (vr. 117a-b) Nasır Lidinillah’ın fütüvve- den izin alınmasını şart koştu (İbnü’s-Sâ’î, tin soyağacını Hz. Âdem’den başlatarak Hz. 1892: 109). Güvercin yetiştirilmesini kontrol Peygamber ve Hz. Ali yoluyla kendisine ulaş- ederek haberleşmeyi kendine bağlı hale getir- tırdığını, fütüvvet unvanını ve nişanını verme di. Bütün yetişkin güvercinleri 590 (1194) yı- yetkisini sadece kendinde topladığını belirtir lında öldürttü. Böylece halkın sadece kendi (a.e, a.y.). yetiştirdiği güvercinleri haberleşmede kul- Kendisini en yüksek otorite olarak lanmasını zorunlu tuttu. Bu güvercinler onun tanımlayanNasır Lidinillah, şeriatla fütüvvet belirlediği rotada uçuyor (Sıbt İbnü’l- arasında bütün fityan gruplarını bağlayan bir Cevzi,VIII/l, 437), her güvercin postası önce ilişki kurmayı amaçladı. Bunun için Şiilerle onun eline veya güvendiği birinin eline geçi- Sünnilerin bir anlaşma zemininde bulunması yordu. Halifenin huzuruna kabul edilebilmek gerekiyordu. Halife, politikasını iki tarafın or- için ondan bir güvercin almış olmak gereki- tak yönleri üzerine kurarak kendi aralarında yordu. Bu sebeple Bağdat’ta halifeden bir gü- parçalanmış fütüvvet gruplarını kendisine vercin almanın, fütüvvete intisap etmenin ve bağlı hilafet merkezli sosyal dayanışma unsu- atıcılık yapmanın yalan söylemeyi imkânsız ru haline dönüştürmeyi başardı. Böylece hali- hale getireceğini ifade eden bir deyim ortaya feliğini, İslam dünyasındaki bütün dini ve si- çıkmıştır (el-Melikü’l-Mansur, s. 180). Nasır- yasi gruplar için dünyevi-manevi hâkimiyetin Lidinillah, 599/1203 yılından itibaren melik- bağlayıcı bir formu olarak kabul edilebilir ha- lerin ve valilerin fütüvvet teşkilatına girmele- le getirdi (a.e., a.y.). rini emretti (Sıbt İbnü’lCevzi, VIII/l, 513).

14 Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...

Selçuklular’ın yıkılmasından sonra ya- deşinin, oradan da Ahlât Şahı Balaban’ın ya- bancı hâkimiyetinin de önüne geçmiş oldu. nına gitti. Böylece birçok yeri gezen Fütüvvet teşkilâtının yeniden düzenlenmesi, Gıyaseddin Keyhüsrev’in uzun süre konuk hilafetin ihyasının yanı sıra halifeliğe daha edilemeyişi, ev sahiplerinin Sultan II. geniş bir anlam kazandırarak etkili bir şekilde Rükneddîn Süleymanşah’tan çekinmelerine siyaset yapılmasının yolunu açmış, teşkilatın bağlanabilir. Nihayet Karadeniz havalisi bu yapısı Nâsır’ın halefleri zamanında da de- [Canik] valisi tarafından da iyi şekilde karşı- vam etmiştir. Hülâgû’nun 656/1258 yılında lanan Sultan, buradan kendisine tahsis edilen Bağdat’ı ele geçirmesi ve Abbasi halifeliğinin bir gemiyle ’a doğru yola çıkmıştır. çökmesi neticesinde devlete bağlı fütüvvet Bizans İmparatoru III. Aleksios, Sultanı örgütlenmesi de sona ermiştir (a.e., a.y.). çok iyi bir şekilde karşılamış ve kendisine İşte Nasır’ın Şihâbeddîn-i Sühreverdî ile maaş bağlamıştır. III. Aleksios Angelos birlikte fütüvveti adeta yeniden yapılandırdığı (1195-1203), Haçlılar tarafından tahttan indi- dönemde Halife, Türkiye Selçuklularıyla rilince (1203) imparatorluk hazinesi ile birlik- Sühreverdî vasıtasıyla irtibata geçmiştir. te İstanbul’u terk ederek Trakya’ya geçti. Bu Bu dönemde II. Kılıç Arslan’ın (1155- arada Bizans başkentinde sürgün bulunan I. 1192) ülkesini 11 oğlu arasında paylaştırması Gıyâseddîn Keyhusrev de oradan ayrılıp (1186) üzerine şehzadeleri arasında başlayan Manuel Mavrozomes’in yanına gitti. mücadele, vefatının ardından (1192) oğlu I. İbn Bibi’ye göre ise (1996: I, 70-74) Gıyâseddîn’in sultanlığıyla biraz durulmuştu. Sultan Gıyâseddîn, İmparator’un huzurunda Fakat Sultan, bir süre sonra Konya’yı II. küstahlığı adet haline getiren azılı ve çok güç- Rükneddîn Süleyman Şah’a teslim ederek ge- lü bir Frenk şövalyesini önce bir yumrukla ri çekilmek zorunda kalmıştı (1196). I. yere sermiş, daha sonra düelloya davet ederek Gıyâseddîn, Konya’yı terk ettikten sonra 9 yıl öldürmüştür. Bunun üzerine imparator, İstan- gurbette oradan oraya sürüklendi. Sultan, ma- bul’daki Frenklerin intikam almasından kork- iyeti ve geleceğin iki sultanı olacak olan oğul- tuğu için olaylar yatışana kadar Sultan’a ları İzzeddîn Keykavus ve Alâeddîn Mavrozomes’in yanına gitmesini söylemiştir. Keykubad ile birlikte önce Kilikya’daki Er- Sonuçta I. Gıyâseddîn Keyhusrev, öyle yahut meni krallığının başkenti Sis [Kozan]’e sonra böyle İstanbul’dan ayrılarak Mavrozomes’in Elbistan Meliki olan kardeşi Muğiseddîn kalesine veya adasına gitmiştir. Tuğrulşah’ın yanına gitti. Tuğrulşah bütün Konya’da ikinci defa Selçuklu tahtına topraklarını bir temlikname hazırlayarak ken- oturuncaya kadar Mavrozomes’in yanında ka- disine vermek istedi fakat Keyhüsrev bunu lan Keyhusrev, bu arada Manuel kabul etmedi. Ondan sonra Malatya’daki kar- Mavrozomes’in kızıyla evlenmişti. deşi Muizeddîn Kayserşah’a, ardından Halep Rükneddin Süleymanşah’ın ölümünün Eyyubi Melikliği’ne misafir oldu. Sultan (1204) ardından Selçuklu devlet adamları Gıyaseddin, buradan Diyarbakır’daki kız kar- Gıyâseddîn Keyhüsrev’i yeniden Selçuklu

15 H. Ahmet ÖZDEMİR tahtına geçirmek istediler. Hacib Zekeriya, bir altın sırmalı Rumi kumaşlar, Medenî atlaslar, hayli maceradan sonra görüşmeyi başarabil- Rus ketenleri, Kıbrıs malı kadın giysileri ve diği Sultan’a durumu iletti. Sultan Hacib Ze- örtüleri, çok sayıda erkek ve kadın köleler, keriya’yı ve iki şehzadesini rehin bırakarak İğdişler, Arap atları, rahvan merkepler, Bohtî Konya’ya doğru yürüyüşünü başlattı ve tahta develeri, altın haçlar ve gümüş tabaklardan oturdu (İbn Bibi, 1996: 97-108). meydana gelen çok miktarda hediye ve arma- Gıyâseddîn Keyhusrev, şehzadeliğinde ğanla göndererek Halife’den bir fütüvvet şal- ve saltanatında hocalığını yapan ve devlet yö- varı istemişti (a.e., I, 176). netiminde görev almış olan fakat tahttan Mecdüddîn, Bağdat’ta çok iyi karşılandı. uzaklaştığında ülkeyi terk ederek Şam’a giden Görevini tamamlayınca kendisine Selçuklu hocası Mecdeddin-i İshak’ı içli bir şiirle ve Sultanına iletilmek üzere bir fütüvvetname duygusal bir üslupla başkent Konya’ya “acil” verildi. Fütüvvetname ile birlikte Halife, sul- kaydıyla geri çağırmıştı. Bir süre sonra onu tana çok kıymetli bir sarık, özenle dikilmiş bir Malatya’ya Melik tayin ettiği oğlu İzzeddin derviş cübbesi, Rum ülkelerine şeriat hü- Keykavus’a atabek yaptı (İbn Bibi, 1996: I, kümlerini yaymayı tavsiye eden bir saltanat 45, 111-114). menşuru göndermişti. İzzeddin’in hediyeleri- İzzeddin Keykavus (1211-1220), baba- ne karşılık da Hicazî yolcu devesinden, Hicaz sının vefatını müteakiben tahta oturunca ve Şam taraflarının kıymetli emtiasından ve Atabeki Mecdeddîn-ı İshak’ı elçilik göreviyle Hint mamulü mallardan meydana gelen çeşitli Abbâsî Halifesi Nâsır Lidînillâh’a (1180- eşyalar, kıymetli elbiseler, ipekli ve pamuklu 1225) göndererek adeta bir manevi kültürel kumaşlar, Şusterî-yi Haydari giyecekler, altın yapılandırmaya dönüştürülen “fütüvvet” teş- işlemeli İskenderi döşemelikler, billur ve akik kilatına girmeyi yeğlemişti. Onu bu harekete taşlar, ince nefis örtüler, misk kutuları, amber yönelten sebep, Eyyubi el-Melikü’l-Eşref’in, kaplarıyla dolu sandıklar; yaban eşeği, zürafa, avladığı bir turna kuşunu geleneklere uyarak kartal gibi yabani hayvanlar ve Irak’a mahsus bol miktarda hediyelerle hilafet makamına diğer şeylerden daha önceki halifelerin hiçbi- göndermesi üzerine karşılığında hilafet ma- rinin hiçbir padişaha vermediği ölçüde büyük kamından altın, mücevher işlemeli sarık, ve değerli armağanlar göndermişti (a.e., I, gemli ve eyerli katırlarla daha başka hediyeler 179-180). gönderildiğini duyması idi (a.e., I, 175). An- İbn Bibi’nin verdiği tarihler birbirini laşılan o ki, Selçuklu Sultanı rakip olarak tutmamaktadır. O, bu menşurun Sinop’un fet- gördüğü Eyyubi hükümdarının hilafet kurumu hi münasebetiyle gönderildiğini yazar. Sinop, aracılığıyla kazandığı manevi itibarı kendi 26 Cemâziyelâhir 611/02 Kasım 1214’de fet- adına dengelemeyi hedefliyordu. hedilmiştir. Söz konusu belge ise 608 Rama- İbn Bibi’ye göre ise Sultan İzzeddin, zanında (Şubat 1212) yazılmış gözükmekte- Mecdeddin-i-i İshak’ı “Sinop’un fethini du- dir. Osman Turan’ın da işaret ettiğii gibi yurmak gayesiyle” çok miktarda mücevher, (1998: 298-299) İbn Bibi eserinde bu gibi

16 Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî... kronolojik hatâları sık sık yapar. Esasen tahta (1990: XX, 494), İbnü’l- Arabi’nin I. çıkışı münasebetiyle gönderilmesi gereken Gıyaseddin Keyhusrev’in Anadolu Selçuklu menşurun bu kadar gecikmesinin sebebini tahtına ikinci kez çıkışında (1205) Mecdüddin izah etmek zordur. Mecdeddin-i İshak’ın Si- İshak’ı çağırması üzerine Konya’ya onunla nop’un fethi gibi mühim bir hâdise dolayısıy- beraber geldiğini belirtir. Bu durumda bile la tekrar Bağdad’a gönderilmesi de mümkün- İbnü’l-Arabi’nin Selçuklu başkentine gelişi dür. Esasen başlığına rağmen İbn Bibi bu ba- ile Mecdeddin-i İshak’ın Bağdat’a veya hacca histe Sinop’un fethi üzerinde değil Sultanın gidişi arasında bir ilişki söz konusu değildir. tahta oturması ve fütüvvete girmesi üzerinde Evhadüddîn-i Kirmânî’nin Anadolu’ya geliş durmuş ve halîfenin mektubunda da bu hâdi- tarihi olarak da yine Mecdeddin-i’in Bağdat senin zikri geçmemiştir. Nitekim Anili Kadı ziyaretinden önceki bir tarihe (1204) işaret Burhaneddin Mes’ûd’un 608 yılında yazıp edilmektedir (Azamat, 1995: XI, 519). Sultana ithaf ettiği Enis ül-kulûb adlı eserinde Azamat, aynı yerde Evhadüddîn-i -Köprülü,ِ 1943: 468, 484, metin, 516) Hali- Kirmânî’nin İbnü’l-Arabi ile Anadolu’ya ge) fenin hükümdarlık menşuru, lâkaplar, çetr, lişinden bir yıl sonra (1205) görüştüğü bilgi- sancak, at, kılıç, hil’at ve hediyeler sine de yer verir. -gönderdiِ ğine dair kayıt bu hususu teyit eder. Türkiye Selçuklu Devleti’nin Abbasiler Bu sebeple menşur ile birlikte le münasebetleri ilerleyen dönemde yoğun- -Fütüvvetname’nin de Sinop fethinden önceِ laşmaya başlamıştır. Büyük Selçuklu Devle -gönderildiِ ği kesinleşir. ti’nin hilafete karşı kendisini sorumlu hisse Bazı araştırmacılara göre (Chittick, den ve Sünni dünyanın manevi otoritesine 1991: 49-50; Addas, 2004: 235; Küçükaşçı, destek ve yardımcı olma ihtiyacı duyan anla- 2010: 192; Hacıgökmen, 2012: 423, 424) el- yışının uzantısı şeklinde değerlendirilebilecek çilik görevini yerine getiren Mecdeddin-i İs- bu ilgi Bağdat’ın düşüşüne (656/1258) kadar hak, o yıl Bağdat üzerinden hacca gitmiştir. devam etmiştir. Hac görevini ifa ettikten sonra Evhadüddîn-i Bu ilişkide en ilginç gelişmelere sahne Kirmânî, İbnü’l-Arabî, Ebü’l-Hasen el- olan dönem I. Alâeddin Keykubad’ın sultan- İskenderânî, Cemâlüddîn el-Vâsitî ve Mu- lığına rastlar. İşte Şihâbeddîn-i Sühreverdî hammed el-Berzaî misali âlimleri Selçuklu asıl bu aşamadan sonra devreye girmiş gö- ülkesine getirmiştir. zükmektedir. Gerçi onun yakından tanıdığı, Adı geçen araştırmacılar, yukarıda isim- tanıştığı İslam dünyasının büyük âlim ve ma- leri anılan zevatı Anadolu’ya Mecdeddin-i İs- neviyat erlerinin Türkiye Selçuklu Devle- hak’ın getirdiğinden söz ederken İbn Bibi’yi ti’nin hâkim olduğu topraklara akın edercesi- kaynak gösterirler. Fakat İbn Bibi’de buna ne gidişinden haberdar olmaması düşünüle- ilişkin herhangi bir kayıt yoktur. Muhtemelen mez. bu, tahminlere veya daha başka kaynaklara Şihâbüddin-i Sühreverdî, Abbâsî Devle- dayalı bir bilgiden ibarettir. Mesela Kılıç tinin yıkılışına giden dönemin tanığıdır. O,

17 H. Ahmet ÖZDEMİR doksan yıla yaklaşan hayatı süresince Abbâsî yaymakta sorumluluk sahibi bir konuma yük- halifelerinden altısının hilafet zamanını idrak seltmiştir (Kamer-ul Huda, 2004: 37). etmiştir: el-Muktefî Liemrillah (1135- Halife Nâsır sadece teoride değil pratikte 1160)’la başlayan süreç el-Müstencid Billah de bütün İslam dünyasının halifesi olmak ga- (1160-1170), el-Mustazî Billah (1170-1179), yesini güdüyordu. Sühreverdî, halifenin bu en-Nâsır Lidinillah (1179-1225), ez-Zâhir amacı doğrultusunda hareket eden danışman- Billah (1225-1226)’la devam etmiş ve el- larından birisi gibiydi (Sühreverdî, XVII). O, Muntasır Billah (1226-1243)’la sona ermiştir. dağınık fütüvvet gruplarına ulaşabilecek ve Onun yaşadığı çağ, Büyük Selçuklu onları söz konusu amaca hizmet edecek şekil- Devletinin dağıldığı, bazı devletlerin ve bir de yeniden yapılandırabilecek bir yeteneğe takım küçük beyliklerin kurulduğu bir dö- sahip olan ve devrinin tanınıp sevilen bir nemdir. Harizmşahlar (1077-1231), sûfîsiydi (Çatak, XIII). Artukoğulları (1102-1409), Şam (Böriler veya Halife, bu uğurda o zamana kadar gayr-ı Tuğteginliler. 1104-1155), Musul (1127- resmi bir hüviyet taşıyan fütüvvet kurumuna 1222), Erbil (1163-1232) ve Fars (Salgurlular. resmi bir hüviyet vererek onu bir anlamda 1148-1286) Atabegleri bunlardandır. Bunlar “devletleştirmek” ve bu suretle meşruiyet ka- dışında Azerbaycan’ı merkez edinen zanan bu kurumun siyasi desteğini arkasına İldenizliler ile Türkiye Selçuklu Devleti’ne ve almak istiyordu. Böylece o zamana kadar Harizmlilere tabi bazı atabeglikler de vardır merkezi yönetimin zayıfladığı zamanlarda si- (Alptekin, 1991: 38-39). yasi otoriteyi tehdit eder durumlara sebebiyet Yine bu dönem haçlı seferlerinin belli veren bu güçlü kurum devletin yanına çekil- aralıklarla devam ettiği bir zaman dilimi ola- miş olacaktı. Halife bu önemli işi gerçekleşti- rak göze çarpar. Haçlılara karşı Selçuklular, rirken danışman olarak Şihâbeddîn es- Zengîler ve Eyyubiler’le Memlükler mücade- Sühreverdî’den büyük yardım görmüş, onu le etmişlerdir. hem fütüvvet kurumunun yeni yapılanmasın- Yukarıda bir nebze değinildiği gibi bu da teorisyen olarak istihdam etmiş, hem de geniş zaman diliminde Halife Nasır’la yakın sahip olduğu büyük manevi güçten geniş öl- ilişki içine giren Sühreverdî, devlet işlerinde çüde faydalanmıştır (Uludağ, 1996: XIII, aktif olarak rol almaktan geri durmamıştır. 260). Sühreverdî, Abbasi Hilafetine Müslüman ida- Sühreverdî değerli bir siyasî ve dini da- relerle ittifak oluşturmada ve güven tesis et- nışmandı. Onun yazdığı Risaletü’l-fütüvve ta- mede hizmet vermiş, adeta bir danışman gibi rihte bilinen hüviyetiyle teşkilatın nizamname çalışmıştır. İlmî seviyesi, saygın bir aileden niteliği taşıyan ilk örneğidir (Ocak, 1996: gelmesi ve tasavvufi yetkinliği onu ön plana XIII, 264). çıkarmış, devlet mekanizmasında yüksek bir Aslında Sühreverdî de Nâsır’dan istifade noktaya tırmandırmış ve devletin gücünü ediyordu. Zira Halifenin fütüvvet düzenleme- leri sayesinde kendi tasavvuf anlayışının ku-

18 Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî... ruma ve geniş bir alana hâkim olmasını sağlı- 2007: XVI; Öngören, Tarikat, 2011: XL, 98- yordu (Altıntaş, 2001: 121). 99). Sühreverdî, fityân ve mutasavvıfenin ha- Tarikatların bu kadar yaygınlaşmasında lifelik çatısı altında birleşmesi gerekliliğini bu yüzyılın siyasî gelişmeleri olan haçlı sefer- savunuyordu. Buna göre, halifenin altında leri ile Moğol istilasının ve bunlara bağlı ola- sûfî tarikatları sonra da tarikatların bir alt kolu rak ortaya çıkan siyasî çöküntü ve kargaşa or- olan fityân grupları gelmekteydi. Fütüvvet tamının Müslüman halkı yeni arayışlara itme- mensuplarının bu ilkeleri kabul edip içselleş- si ve pek çok kişinin mutasavvıfların fikirle- tirmesinde, Sühreverdî’nin şeriata ve halifeye rini kurtuluş vesilesi olarak görmesi etkenler- itaat etmenin lüzumu fikrini işlemedeki gay- den birisidir (Çatak, 2007: XVI). retleri büyük rol oynamıştır. (Çatak, 2007: Ebu Hafs Ömer Şihâbeddîn es- XIV). Sühreverdî’ye nisbet edilmekle birlikte esas Halife Nâsır, düşmanlarının tehdidine kurucusunun amcası ve şeyhi Ebü’n-Necib karşı ittifak oluşturmak ve ittifak dışındaki es-Sühreverdî olduğu belirtilen (Öngören, Ta- grupları halifenin safında yer almaya ikna et- rikat, 2011: XL, 99) Sühreverdîyye’nin fü- mek için Sühreverdî’yi siyasî elçi olarak de- tüvvetle buluştuğu, pirinin siyasilerle ve özel- ğişik ülkelere göndermiştir (a.e., a.y.). likle halifeyle yakınlaşması sayesinde iyiden Asr-ı saadet’ten itibaren devam eden zi- iyiye etkili olmaya başladığı ve Ebu Hafs kir silsileleri çevresinde meydana gelen ta- Ömer’in İslam dünyasının değişik bölgelerine savvufi gruplar zamanla değişik isimler altın- elçi olarak gidip geldiği dönemde Türkiye da tarikatları oluşturmuştur. Bir çoğu günü- Selçuklu Devletinde de önemli gelişmeler müzdeki adları ve yapılarıyla Vl./XII. yüzyıl meydana geliyordu. ve sonrasında oluşan tarikatlar arasında Türkiye Selçuklu Devletinde iktidara ge- Şihâbeddîn es-Sühreverdî’ye nisbet edilen liş biçimlerinden birisi “devlet adamlarının Sühreverdîyye de önemli bir yer tutar. Kadi- ve komutanların seçimi ve tercihiyle tahta riye, Rifaiyye, Kübreviyye, Yeseviyye, çıkmak” şeklinde formüle edilen yöntemdi Ekberiyye dönemin diğer önemli tarikatlarıdır (Koca, 2009: 3). Sultan I. İzzeddîn Keykâvus (Öngören, Tasavvuf, 2011: XL, 123). beklenmedik bir şekilde genç yaşta ölmüştü Sühreverdî’nin hayatı tarîkatların tekevvün (1220). Selçuklu devlet adamları ve komutan- dönemine denk gelir. Günümüze ulaşan tari- ları, müteveffa sultanın erkek çocukları, ha- katların çoğu bugünkü adları ve yapılarıyla; yatta bulunan erkek kardeşleri ile amcaların- kendilerine has evrad, ezkar, adab, erkân, dan birini tahta oturtmak zorundaydı. Araş- tekke ve vakıf gibi kurumlarıyla VI/ XIII. tırmacılar (a.e., 5) Keykâvus’un ardında er- yüzyıl ve sonrasında teşekkül etmiş, zamanla kek çocuk bırakmadan vefat ettiği sonucuna her biri onlarca kola ve şubeye ayrılarak dün- ulaşmışlardır. Bu durumda, Sultanın kardeşle- yanın pek çok yerine yayılmıştır. (Çatak, ri ve amcaları üzerinde durmak gerekiyordu. Yani kardeşleri Alâeddîn Keykubâd ve

19 H. Ahmet ÖZDEMİR

Keyferîdûn’dan yahut amcaları Tuğrul-şâh ve komutanlarla birlikte başkente doğru yola ko- Kayser-şâh’tan birini tercih etmek icab edi- yuldu. Kayseri’de sevgi gösterileriyle karşı- yordu. Melik Alâeddîn Keykubâd Gezerpirt landı ve Aksaray üzerinden Konya’ya ulaşa- kalesinde, Melik Keyferîdûn da Koyluhisar rak görkemli bir törenle tahta oturdu (a.e., I, kalesinde tutuklu bulunuyordu. Selçuklu tahtı 228-238). için en uygun aday olarak Melik Alâeddîn Halife katında büyük bir mevkie sahip Keykubâd gözükmekteydi.ِ Sivas’taki toplan- olduğu gibi diğer Müslüman memleketlerde tıda Alâeddin Keykubad’ın sultanlığı üzerin- de saygın bir yer edinmiş Şihâbüddin-i de karar kılındı (İbn Bîbî, 1996: I, 218-222). Sühreverdî, bazen dostluk ilişkileri çerçeve- Durumu Alâeddin Keykubad’a bildir- sinde bazen de barış görüşmeleri yapmak üze- mek üzere Seyfeddin Ayaba seçildi ve müs- re elçilik görevini yerine getirirdi. Bu bağ- takbel sultanın mahpus bulunduğu Gezerpirt lamda, Şam Eyyûbî Sultanı Melik Eşref’le (Güzerpirt) Kalesine doğru yola koyuldu. İbn birkaç kez görüşmüştü (Zehebi, 1985: XXII, Bibi’ye göre toplantı mahallinden bir ikindi 375; Zehebi, 1998: 601-610, 21; 631-640, vakti çıkan kafile durmadan son sürat yol al- 114). Harizmşâh Muhammed’e Bağdat üzeri- mış, güneş doğarken hedefine ulaşmıştı (a.e., ne yürüdüğü sırada seferden vazgeçmesi için I, 222-223). elçi gitmişti (Zehebi, 1985: XXII, 375). Erbil Zaten müstakbel sultan o gece Atabekleri de Sühreverdî’nin elçilik göreviyle mahpesinde uykuya dalmışken rüyasında “la- ziyarette bulunduğu yöneticilerdendir (İbn tif ve nuranî bir pir” görmüştü. O mübarek Hallikan, 1978: III, 447). zat, “edepli, vakur, saf, rahmani sıfatlı” bir Fütüvvet çerçevesinde Abbasi Devletiy- kimseydi. Tutuklu sultanın ayağındaki pran- le ilişkileri I. İzzeddin Keykavus başlatmıştı. gayı çözüp, onu koltuğunun altından kavraya- Ona gönderilen fütüvvetnamede Halife Nasır, rak soykan ve muhteşem bir ata bindirmiş ve Sultanın ölümünden sonra oğlunu vekil tanı- “Ömer-i Muhammed-i Sühreverdî’nin mu- yacağını belirtmişti (İbn Bibi, 1996: I, 178). habbet himmeti her zaman Sultan Alâeddin Bu kez hilafet merkezi kendiliğinden ha- Keykubad iledir” demişti. Buna rağmen süva- rekete geçti. Anadolu’ya hâkim güçlü yapının rileri görünceِ korkmuş ve hayatından ümidini meşruiyetinin tanınması anlamına gelen adımı kesmişti. Gördüğü rüyayı da boş bir hayal atarken belki de Alâeddin Keykubad’ın olarak nitelemişti (İbn Bibi, 205; 1996, I, İzzeddin Keykavus’un kardeşi olmasının, ya- 223). ni fütüvvetnamedeki vaat ve taahhüde uyma- Bazı olaylardan ve konuşmalardan sonra yan yakınlığının da etkisi vardı. Kim bilir? Bu durumu kavrayan Alâeddin Keykubad (1221- konuda İbn Bibi (1996: I, 248), Nasır 1237) kafileyle birlikte Sivas’a hareket ederek Lidinillah’ın I. Alâeddin Keykubad’ın yöne- saltanatını ilan etti (İbn Bibi, 1996: I, 227). timine ilişkin iyi ve güzel haberler üzerine ha- Keykubâd, Sivas’taki işlerini tamamladıktan rekete geçtiğini vurgular. Nasır, Selçuklu Sul- sonra, merkez teşkilâtında görevliِ beyler ve

20 Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî... tanını halifelik makamının manevî otoritesiy- dedi. Bir süre birbirine bakan Şeyh ve Sultan le bizzat onurlandırıryordu. kucaklaştılar ve sohbete daldılar. Şeyh “Ak- Şihâbeddîn-i Sühreverdî, bu kez Türkiye lım o zindan gecesinden beri hep sizi düşün- Selçuklularının başkenti Konya’ya doğru yola mekle ve merak etmekle meşguldü. Allah’a düştü (618/1221). Nasır Lidinillah, saltanat şükürler olsun ki, ölmeden önce birbirimizi menşurunu ve Rum ülkesi yönetim naipliğini gördük.” diyerek karşılaşmadan duyduğu bir padişahlık hil’ati, bir sultanlık kılıcı, bir mutluluğu dile getirdi (İbn Bibi, I, 249-250). sarık, bir mühürle birlikte Alâeddin Eflaki (1973: I, 134-135) olayı biraz Keykubad’a tevcih ediyordu. Bu hâkimiyet ve farklı anlatır. Şihâbeddîn-i Sühreverdî Kon- hükümdarlık sembolleriyle beraber ayrıca ya’ya ulaştığı sırada Sultan eğlenmek üzere “yuları, başlığı, üzengisi süslü ve nalı altın- Gavele (Gevale) kalesine gitmişti. Bahâ-i dan olan bir binek atı” ve “içi para dolu ta- Veled de beraberinde idi. Sultan, adamlarına baklar”dan oluşan hediyeler takdim ediyordu. Sühreverdî’yi kaleye getirmelerini emretti. Halife, bütün bunları Ebû Hafs Ömer b. Mu- Elçilik görevini ifa ettikten sonra Bahâ-i hammed es-Sühreverdî ile birlikte Veled, Şeyhe son derecede izaz ve ikramda -gönderiyordu.ِ bulundu. Çünkü Sühreverdî de Belh’ten ayrı Sultan, Sühreverdî’nin Aksaray’a ulaştı- lıp hacca giderken uğradığı Bağdat’ta Bahâ-i ğını öğrenince emirlerini onu karşılamaya Veled’e hadsiz hesapsız hizmetlerde bulun- gönderdi. Zincirli menziline gelişini haber muştu. Bahâ-i Veled Sühreverdîlerin Hz. alınca bu defa kadılardan, imamlardan, şeyh- Ebubekir soyundan geldiklerini, yakın akraba lerden, mutasavvıflardan, ayandan, ihvandan, olduklarını hatırlattı. fityandan oluşan bir topluluğu yola çıkardı. Alâeddin Keykubad o gece acayip bir Onlara Şeyh’a izzet ve ikramda kusur etme- rüya gördü. Şaşkın bir vaziyette uyandı. Ba- melerini emretti. En sonunda kendisi de çok hâ-i Veled ve Şeyh Sühreverdî’ye rüyasında düzenli ve muhteşem bir kafileyle ve seçkin başını altın, göğsünü ham gümüş, göbeğinden askerlerden oluşan bir birlikle Sühreverdî’yi aşağısını tamamiyle tunç, her iki kalçasını bizzat istikbal etmek üzere yola koyuldu. Sul- kurşun, iki ayağını da kalay olarak gördüğünü tan Şihâbeddîn’i görünce “Bu yüz, zindandan anlattı. Tabirciler rüyayı yorumlayamadılar. kurtulduğum günün gecesinde gördüğüm rü- Şeyh Şihâbeddîn, rüyanın tâbirini Bahâ-i yada ayağımdaki bağı çıkaran, elimden tutup Veled’e havale etti. Sultanü’l-ulemâ, Alâed- beni ata bindiren ve bana ‘Amacına ulaştın, din Keykubad dünyada durdukça tebanın ra- muradına erdin’ diyen kimsenin yüzüdür. hat, huzurlu yaşayacağını ve altın gibi kıy- Onun kerameti sayesinde tutuklu bulunduğum metli olacağını, ölümünden sonra oğlunun zindan, yerini yüksek bir makama ve iyi bir sultanlığının kendi zamanına nispetle gümüş talihe bıraktı. Benim için huzur ve güven ye- derecesine gerileyeceğini haber verdi. Torunu niden geldi. Bundan sonra Ömer Muhammed zamanında ise tunç mertebesine düşeceğini, Sühreverdî’nin himmeti hep bizimle olacak” alçak ve haris insanların baş olacaklarını, sal-

21 H. Ahmet ÖZDEMİR tanatın üçüncü batna geçtiği zaman diliminde şılanmasının ve ağırlanmasının Selçuklu yö- her tarafın karışacağını, halk arasında dü- netimince sıradan bir olaymışçasına görülme- rüstlük, vefa ve şefkat kalmayacağını, dör- yeceği açıktır. Kaldı ki Eflaki’nin anlatımını, düncü ve beşinci batna eriştiği vakit Anado- hem o günkü devletlerarası protokol kuralları lu’nun tamamıyla harap olacağını, bütün açısından hem de geleneksel Selçuklu teşrifat yöreleleri fesat ehlinin kaplayacağını, Selçuk kaideleri bakımından kabullenmek mümkün ailesinin zevale uğrayacağını, dünya nizamı- değildir. Üstelik taraflar arasında Selçuklu nın çığırından çıkacağını, küçüklerin hiç yok- Sultanını Abbasi elçisine, hem de Şihâbeddîn- tan büyüklerin yerine geçeceğini, önemli işle- i Sühreverdî gibi şöhret sahibi saygın bir âlim rin alçak adamların eline kalacağını belirtti. ve mutasavvıfa karşı teşrifat kaidelerini çiğ- Peygamberimizin “Yöneticiler işleri ehli ol- neyecek böyle bir davranışa sürükleyebilecek mayan kimselere verirlerse, işte o zaman kı- herhangi bir anlaşmazlık yahut husumet yok- yametin kopmasına hazır ol” (Buhârî, rikak tur. Dolayısıyla karşılama ve ağırlama mera- 35, ilm 2) buyurduğu veçhile her tarafta Hâri- siminin bütün aşamalarına ayrıntılarıyla yer cilerin çıkacağını, Moğol istilâsının bütün veren ve Selçuklu sarayına yakınlığıyla tanı- dünyayı harabeye çevireceğini, din bilginleri- nan İbn Bibi’nin anlatımı daha makul gözük- nin, vakar sahibi Şeyhlerin eserlerinin yok mektedir. olacağını, yeryüzünden bereketin kalkacağını Hal böyle olunca bir araştırmacının (Ça- ve biçare insanların büyük kıyametin kopma- tak, 2007: 14) bu ziyareti İbn Bibi’nin anlatı- sını dört gözle bekleyeceklerini söyledi. Bu- mına başvurmaksızın sadece Eflaki’ye dayalı nun üzerine İslâm padişahı ve orada bulunan- olarak aktarması yanlış olmuştur. Bir başka lar ağlayıp sızlamaya başladılar. O gün İslâm araştırmacı ise (Turan, 1999: 330-331) Sulta- padişahı, Bahâ-i Veled’e ve Şeyh nın, Şehâbeddin-i Sühreverdî ile Gavele kale- Sühreverdî’ye kıymetli hediyeler verdi. Diğer sine kadar bir gezinti yaptığını, buna Bahâ- bilginlerle mutasavvıflara da bahşişler dağıttı ieddin Veled’in de katıldığını söylerken Mev- ve dua etmelerini istedi. Eflaki ekler: “Haki- levi kaynağının haberini nezaketen hafiflet- katen bu rüya tabir ettikleri gibi çıktı.” miştir. Koca ise (1999: 17), muhtemelen İbn Eflaki’nin anlatımında Baha-i Veled’i ön Bibi’nin anlatımını daha sağlıklı bulduğu için plana çıkarma kaygısı sezilmektedir. Burada Eflaki’ninkine değinmemiştir. sanki Alâeddin Keykubad, Halife’nin elçisi- İbn Bibi (1996: I, 250), Alâeddin nin Konya’ya ulaştığından habersizmiş veya Keykubad’ın Şeyh’in gelişine çok sevindiğini olaya önem vermiyormuş da Sultanü’l- ekler. Yüzünde gülücükler açmıştır. Büyük ulema’yı yanına alarak eğlenmek üzere kale- bir saygı ve tevazuyla selam verdikten sonra ye çekilmiş ve Sühreverdî’nin yanına getiril- Sühreverdî’nin elini öpmeye davranır. Ona mesini emretmiş gibi bir anlatım söz konusu- olan inancı ve güveni pekişmiştir. Son derece dur. Hâlbuki çok önemli bir görevle Halife’yi izzet ve ikramda bulunur, saygı ve sevgi gös- temsilen gelen böyle büyük bir konuğun kar- terir. Sühreverdî ile görüşmesini Halife tara-

22 Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî... fından kendisine gönderilen hediye ve ikram- tarikatine girerek ona bağlanırlar (a.e., I, ların en büyüğü sayar. Onu kendisi için en 251). büyük bir nimet ve ilahi bir lütuf bilir. Ko- Görüldüğü gibi hükümdar ve nuşmaları sırasında Şeyh, Sultan’ın aklından Celâleddîn-i Karatayî başta olmak üzere Sel- geçenleri okuyor, sormadan cevaplıyordu. çuklu yönetim kademesinin diğer yetkilileri Böyle sohbet ederek şehre girdiler. Şeyh bu mecliste Şihâbeddîn-i Sühreverdî’ye inti- Şihâbeddîn dinlenmeye çekildi. sap etmişlerdir. Kaynak ertesi gün Selçuklu sarayında Alâeddin Keykubad, Konya’da misafir gerçekleştirilen tören hakkında detaylı bilgiler olduğu süre içerisinde Sühreverdî’yi defalarca aktarır. Alâeddin Keykubad Şeyh’i makamın- ziyaret ettiği gibi yaşlı, genç, ayan, ihvan da kabul etmiştir. Sultan önce Halife'nin gön- (fityan) bütün Konya'nın ileri gelenleri, Sel- derdiği hil'ati (hil'at-i hilafet) onun huzurunda çuk ülkesinin bütün sıradan ve seçkin kişileri giyer. Bağdat'ta hazırlanmış ve kenarı Hali- (avam u havas) Şeyh'in hırkasını öpme ve ona fe'nin imamecileri tarafından örülmüş olan bir mürid olma şerefiyle şereflenlenmiştir. Her- imameyi (sarığı) başına geçirir. Adet olduğu kes yeteneğine göre Şeyh'in kutlu himmetin- üzere Hilafet makamından getirilen kırbaçla den sünnet, şeriat, tarikat ve hakikat konula- Keykubad’a 40 kırbaç vururlar. Ata binmek rında nasip almıştır. İbn Bibi’nin yaşadığı dö- isteyince kendisi için hilafet makamından nemde bile Sühreverdî’nin etkisi hala devam (dâr-i imamet) gönderilmiş olan murassa yu- etmekteydi (a.e., I, 252). larlı ve başlıklı, üzengisi süslenmiş ve nalı al- Şihâbeddîn-i Sühreverdî, karşılanmasına tından olan binek katırı getirilir. Sultan, bü- denk, hatta belki daha görkemli bir törenle yüklerin ve seçkinlerin huzurunda Nasır’ın Konya’dan uğurlanmıştır. Hükümdar, Emir gönderdiği merkebin tırnağını öper. Darü'l- Celâleddîn-i Karatay ve Melikü'l-ümera Hilafe makamından gelmiş olan saçı dolu ta- Necmeddîn Ebu'1-Kasım et-Tusi vasıtasıyla 7 bakları orada bulunanların üzerine saçarlar. bin altın, 5 bin altın sultani dinarı; beş yüzlük, Sonra Sultan, Şeyhle birlikte yanına çetr, san- yüz ellilik ve yüzlük miskaller halinde basıl- cak ve mehter takımını (nevbetiyân) alarak mış olan Alai sikkesi, eşya yüklü katırlar, gezmeye (seyran) çıkmak için ata biner. Her- Arap ve iğdiş atlar, Rum köleler (gulam), el- kes Sultanı o halde izler. Kafile geri dönünce bise dolu sandıklardan oluşan hediyeler tak- çeşitli yiyecek, içecek ve meyvelerle bezen- dim etti. Ertesi gün de veda toplantısının ar- miş bir sofra kurulur. Yemekten sonra saray dından konuğunu Zincirli hanına kadar bizzat sanatçıları (kavvalan-i has) semaa başlarlar. uğurladı. Burada Şeyh'ten kusuru varsa affet- O sırada Şeyh'in yanında bulunan itibarlı mesini diledi. Kucaklaştıktan sonra istemeye- müridler, vecdden vecde girerler. O gün orada rek ayrıldılar. Üst düzey Selçuklu yetkilileri bulunan Sultan, ileri gelenler ve başta Emir Şihâbeddîn-i Sühreverdî’ye Malatya’ya kadar Celâleddîn-i Karatayî olmak üzere diğer emir- eşlik ettiler (a.e.,a.y.). ler, kendi istek ve gönül rızalarıyla Şeyh'in

23 H. Ahmet ÖZDEMİR

O günlerde Necmeddîn-i Dâye (Razi) lerin teşkil ettiği kalabalık bir topluluk gel- Malatya’da bulunuyordu. Şihâbeddîn-i miştir” dediler. Halife bu topluluğun du- Sühreverdî’nin huzuruna çıktı ve Alâeddin rumunu işitince hayrete düştü. Zamanın Keykubad adına yazdığı Mirsadü'l-ibad adlı Şeyhu’ş-şuyuhu Şihâbeddîn-i Sühreverdî'yi eserini mütalaa için takdim etti. Şeyh, kitabı çağırttı. Şihâbeddîn, bu hikâyeyi halifeden işi- ve yazarını tanıtan, içeriğini ve üslûbunu öven tince “Bunu ancak Belh'li Bahâ-i'addin Veled bir takriz yazdı. Dâye, Malatya’dan Konya’ya söyleyebilir; çünkü bu asırda ondan başka bi- Sultan'ın huzuruna varınca Alâeddin ri ne bu çeşit söz söyler, ne de bu tarzda bir Keykubad büyük ilgi gördü, iltifata nail oldu. dil kullanabilir?” dedi (Eflaki, 1973: I, 10). Sultan, Necmeddîn-i Razi’yi ödüllendirerek Bağdat'ın büyükleri ve küçükleri Baha-i Bağdat’a gönderdi. Veled'i karşılamaya gittiler. Birbirleriyle kar- Sühreverdî, Halife’ye Sultan'ın saygı ve şılaşınca Sühreverdî katırından inip nezaketle bağlılığını iletti. O günden itibaren Hilafet Baha-i Veled'in dizini öptü, hizmette bulundu makamının Sultan'a manevi desteği günden ve kendi hankahına doğru yürüdü. Sultanü’l- güne arttı. Her yıl çeşitli rütbe ve unvanlarla ulema “İmamlara medrese daha münasiptir” taltif edildi (a.e., I, 253). deyip Mustansıriye medresesine indi. Kaynaklarda bilgi bulunmamasına rağ- Sühreverdî bizzat onun çizmelerini çekerek men Şihâbeddîn-i Sühreverdî’nin Konya ziya- ölçüsüz iltifatta bulundu (a.e., I, 11). retinde henüz 14-15 yaşlarında bir delikanlı Eflaki, Sahib Şemseddin’den naklen olan Mevlana ile görüşme ihtimali yüksektir. Şihâbeddîn-i Sühreverdî’nin Konya’da bu- Hatta ikilinin Bahaeddin-i Veled kafilesinin lunduğu sırada Seyyid Burhaneddin-i Bağdat’a uğradıklarında karşılaşmış olma ih- Muhakkık et-Tirmizi’yi ziyaret etmek istedi- timali de vardır. ğini anlatır. Seyyid’den görüşme iznini Sahib Bilindiği gibi Bahaeddin-i Veled mem- Şemseddin almıştır. Sühreverdî, leketi Belh’den ayrılarak batıya doğru hicret Burhaneddin’in yanına geldiği vakit, onu top- ederken önce Nişâbur’a, sonra Bağdat’a uğ- rak uzerine oturmuş bir halde bulur. Seyyid ramıştı (617/1220). Bahaeddin-i Veled Bağ- hiç kımıldamaz. Sühreverdî, rahatsızlık ver- dat’a geldiğinde şehrin muhafızları, hangi ka- mek istemeden Burhaneddin-i Muhakkık’ın vimden olduklarını ve nereden geldiklerini uzağına oturur. Aralarında hiç konuşma ol- sormak üzere yanlarına gelmişlerdi. Baha maz. Şihâbeddîn-i Sühreverdî ağlayarak kal- Veled başını mahfesinden çıkarıp “Allah’tan kıp gider. Müritleri kendisine et-Tirmizi ile geldik Allah’a gidiyoruz. Allah’tan başka aralarında konuşma geçmemesinin sebebini kimsede kuvvet ve kudret yoktur. Biz mekân- sorunca Şeyh “Hal ehli yaninda,’kal’ dili. sızlıktan gelip mekânsızlığa gidiyoruz” diye değil ‘hal’ dili lazımdır” cevabını verir (Efla- cevap verdi. Arap muhafızlar şaşakaldılar. Bi- ki, 1973: I, 69). rini halifeye gönderip durumu bildirdiler ve Sühreverdî, Abdülkadir-i Geylanî “Horasan'dan çoğunu bilgin ve faziletli kişi- (561/1160), Ahmed er-Rifâî (578/1182),

24 Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...

Ahmed-i Yesevî (562/1161), Ebû Medyen el- çuklu Devletiyle alakadar bir şahsiyetti. İbn Mağribî (590/1193), Necmeddîn-i Kübrâ Fârız, hac için 628/1230’de Mekke’de bulun- (681/1221) gibi ünlü sufilerle görüşmüştü. duğu sırada Sühreverdî ile görüşmüşlerdir. Bunlardan başka Anadolu topraklarıyla Hatta aralarında geçen bir olay dolayısıyla ve Türkiye Selçuklu Devletiyle bağlantısı Sühreverdî ve yanındakiler İbnü’l-Fârız’a 400 olan Bahaeddin-i Veled (628/1231), hil’at hediye etmişlerdir (Münavi, 1999: II, Burhaneddin-i Muhakkık-ı Tirmizi 494). Aynı mecliste Sühreverdî’nin İbnü’l- (638/1240), Necmeddîn-i Dâye (654/1256) ve Fârız’ın iki oğluna fütüvvet şalvarı giydirdiği muhtemelen daha başka kimselerle görüşmüş- de bilinir (Çatak, 2007: 15). tür. Türkiye Selçuklu Devletinin önemli ka- Onun bu anlamda görüştüğü isimlerden naat önderlerinden birisi de Evhadüddîn-i birisi de ’dir (638/1240). Safedi Kirmânî’dir (635/1238). O, devrinin tanınmış (2000: IV, 127) İbn Neccar’ın kendisine ilim, fikir ve mutasavvıflarındandır. Öğreni- Muhyiddin b. Arabi ile Şam’daki görüşmeleri mini Bağdat’ta tamamlamış olan Kirmânî, sırasında onun Bağdat’a 601/1204-5 yılında Sühreverdî’den başka İbnü’l-Arabi ve Şems-i giderek 12 gün kaldığını, sonra Mekke’den Tebrîzî ile de görüşmüştür. Tasavvufî düşün- hac kafilesiyle dönerken 608/1211-2’de tekrar cede Ahmed el-Gazzâlî ve Aynu’l-Kudat uğradığını haber verdiğinden söz eder. Dola- Hemedânî’nin görüşlerini benimsemişti. yısıyla araştırmacıların (Çatak, 2007: 16) Sühreverdî, onu bidatçi sayar ve pek hoşlan- Şihâbeddîn’in İbn Arabî ile görüştüğü tarihin mazdı. Sühreverdî, aynı yıl hacda bulundukla- bilinmediğine ilişkin kanaatleri hatalıdır. rı halde onunla görüşmekten kaçınmıştır Muhtemelen İbn Arabî’nin Bağdat’ı ziyaret (Azamat, 1995: XI, 518-520). ettiği bu iki tarihte görüşmüş olmalıdırlar. Hayatı boyunca büyük bir şöhrete ka- Münavi, Yafii’den naklen görüşmenin vuku vuşmuş olan Sühreverdî, ömrünün son yılla- bulduğunu ancak konuşmaksızın sadece kar- rını kendisini uzaktan yakından ziyaret ederek şılıklı bakışmayla geçtiğini, İbn Arabî’ye so- duasını almak isteyen, müşkillerini sorarak rulduğunda Sühreverdî için “Baştan ayağa halletmek isteyen pek çok ziyaretçiyle ilgile- sünnetle dopdolu” dediğini, Sühreverdî’ye nerek geçirmiştir. Sühreverdî, bir asra yakla- sorulduğunda ise İbn Arabî hakkında “haki- şan ömrünün son zamanlarında gözlerini kay- kat deryası bir zat” diye karşılık verdiğini ak- betmiş ve kötürüm olmuştu. Buna rağmen tarır (Münavi, 1999: II, 517; Tell, 2009: 161). evrad ve ezkarını terk etmediği gibi, ömrünün Molla Cami (1298: 622) de olayı aynı şekilde sonuna değin mürîdlerinin yardımıyla mahmil anlatmıştır. Ayrıca her ikisinin Abdülkadir-i (sedye) içinde Cuma vaazlarına çıktı, hatta Geylani ile olan yakınlığına da dikkat çekil- hacca gitti. Vefatına yakın günlerde ise iyice miştir (Çatak, 2007: 17). zayıflayıp dışarı çıkacak takati kalmamıştı. İbnü’l-Fârız (632/1235) da Sadreddin-i Nihâyet 1 Muharrem 632/26 Kasım 1234 ta- Konevi’nin etkilemesi sebebiyle Türkiye Sel-

25 H. Ahmet ÖZDEMİR rihinde vefat etti (Zehebi, 1985: XXII, 375- (677/1278), Hasan b. Celal, Ahmed b. Atar, 376; a.mlf., 1998: 631-640, 114, 115). Ebu’l-Ferec İbnü’z-Zeyn, Raşid b. Ebu’l- Cenazesi ertesi gün Kasr Camiinde bü- Kâsım, Zâhir er-Reyhânî, Kutbüddin Bahti- yük bir cemaatle kaldırılarak Bağdat surları- yâr. (633/1235), İbn İsrâil. (677/1278), nın kapı civarındaki Verdiyye Semtinde bulu- İbnü’l-Müstevfî. (637/1239). nan tekkesindeki türbeye defnedildi. Daha Onun çok sayıda halife ve müridi de sonra Selçuklu emiri Celâleddîn-i Karatay ta- vardır. Tarikat ve tasavvuf anlayışı Mevlana rafından yeniden inşa edilen türbe halkın zi- Halid-i Bağdadi’den itibaren Nakşibendilik yaretgahı olmuştur. içinde devam etmektedir. Zühd hayatı yaşayan Sühreverdî, eline geçen tüm servetini ve kendisine verilen tüm KAYNAKÇA hediye ve atiyyeleri hemen fukara ve derviş- ADDAS, Claude, İbn Arabi: Kibrit-i lere dağıtırdı. Bu yüzden vefat edince evinde Ahmer’in Peşinde, çev. Atila Ataman, İstan- kendisine kefen olacak bir kumaş parçası bile bul 2004. bulunamamıştı. AKSARAYLI, Mehmed oğlu Kerimüddin Sühreverdî’nin belli başlı talebelerine ait Mahmud, 720/1320, Müsameret ül ahbar: bir liste denenmiştir. Buna göre belli başlı ta- Moğollar zamanında Türkiye Selçukluları, lebeleri şunlardır: Muhammed b. Saîd el- nşr. Osman Turan, Ankara 1999. Ma’dûl (633/1236), Ebu Bekir Muhammed b. ______, Müsameretü’l-ahbar, çev. Abdulganî İbn Nokta (629/1232), 3. Mürsel Öztürk, Ankara 2000. Ziyaeddin el-Makdisî (643/1245), Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi, Tâ- Zekiyyüddin Ebû Abdullah Muhammed b. rîh-i Âl-i Selçûk, nşr. Feridun Nafiz Uzluk, Yusuf el-Birzâlî el-İşbilî (632/1234), İbnu’n- Ankara 1952. Neccâr (643/1245), Şihâbüddin Ebu’l- ALPTEKİN, Coşkun, “Alptegin”, DİA, Mehâmid İsmail b. Hamid el-Ensâri el- IV, 38-40, İstanbul 1991. Hazrecî (653/1255), Ebu’l-Ganâim b. Allân ALTINTAŞ, Ramazan, “İtikadî Açıdan (630/1233), Ebu’l-Abbâs el-Eberkuhî, Hafız İbnü’l-Cevzî’nin Tasavvufa Yaklaşımı”, İlmi Zeyneddin, Münzirî, İbn Asâkir (620/1223), Akademik Araştırma Dergisi Tasavvuf, yıl. 3, eş-Şems eş-Şirâzî141 (635/1238), El-Kadî el- sy. 7, s. 117-144, Ankara 2001. Hanbelî el-Cema’ayli, Ebu’l-Abbâs el- Vâsıtî AZAMAT, Nihat, “Evhadüddîn-i (694/1295), Ebu’l-Mehâmid ez-Zencânî Kirmânî”, DİA, XXI, 518-520, İstanbul 1995. (674/1275), Ebu’l-Fadl el-Hılâtî (675/1276), BARTHOLD, Vasiliy Vladimiroviç, Mo- Sa’d b. Muzaffer el -Mutahher (637/1239), ğol İstîlâsına Kadar Türkistan, haz. Hakkı İbn Meymûn el-Kaysî (686/1287), Muham- Dursun Yıldız, Ankara 1990. med b. Abdulmünim b. Ebu’l-Feth ______,Orta Asya Türk (690/1291), Muhammed b. Sivar b. İsmail Tarihi Hakkında Dersler, İstanbul 1927. (677/1278), Abdurrahman b. Ömer b. Ahmed BAYRAM, Mikail, Ahi Evren ve Ahi Teş-

26 Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî... kilâtının Kuruluşu, Konya 1997. A. H. 194 (810 A. D.) to A. H. 658 (1260 A. BERG, C. Van Den, “Sühreverdî”, İA, İs- D.), çev. Major H. G. Raverty, I-II, New Del- tanbul 1979, IX, 83. hi 1970. İbn BÎBÎ, Muhammed b. Ali el-Caferi er- ÇATAK, Adem, Şihâbeddin Sühreverdî, Rugadî, 670/1272, el-Evâmirü’l-‘alâ’iyye fi’l- Hayatı, Eserleri ve Tasavvuf Anlayışı, Yayın- umûri’l-‘alâ’iyye, müstensih: İbrahim b. İs- lanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi mail el-Kayseri, y.y., t.y. Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslami Bi- ______, el-Evâmirü’l-‘alâ’iyye fi’l- limler (Tasavvuf) Ana Bilim Dalı, Ankara umûri’l-‘alâ’iyye (Selçuknâme), çev. Mürsel 2007. Öztürk, I-II, Ankara 1996. İbnü’d-DİMYÂTÎ, Ahmed b. Aybek b. BROWNE, Edward Granville, 1926, A Abdullah, 749/1399, el-Müstefad min Tarihi Literary History of Persia, II, 1906. Zeyli Bağdad, thk. Kayser Ebû Ferah-Aziz CAHEN, Claude, “Futuwwa”, IA², II, Bey, Seyyid Abdülkadir es-Sufi, Bey- Leiden 1991, 961-969. rut1422/2001. İbnü'l-CEVZÎ, Ebü'l-Ferec Cemaleddin ed-DÜBEYSÎ, Ebû Abdullah Muhammed Abdurrahman b. Ali 597/1201, el- b. Said, 637/ 1239, el-Muhtasarü'l- Muntazam fî tarihi'l-müluk ve'l-ümem, I-XIX, muhtac ileyhi min Tarihi'l-Hafız Ebî Abdul- thk. Muhammed Abdülkadir Ahmed Ata, lah, intika: Ebû Abdullah Şemseddin Mu- Mustafa Abdülkadir Ata, Beyrut 1992. hammed b. Ahmed b. Osman Zehebi, Beyrut CAMİ, Ebü'l-Berekat Nureddin 1985. Abdurrahman b. Ahmed b. Muhammed, ______, Ebû Abdullah Muhammed 898/1492, çev. Mahmud b. Osman Lâmiî Çe- b. Said, 637/ 1239, Zeylu Tarihi Medineti’s- lebi, İstanbul 1298. selam, thk. Beşşar Avvad Maruf, I-V, Beyrut CHITTICK, William, “İbn Arabî and His 1427/2006. School”, Islamic Spirituality: Manifestations, EFLAKÎ, Ârifî Ahmed, 762/1360, Ârifle- ed.: Sayyed Hosain Nasr, 1991, rin Menkıbeleri, çev. Tahsin Yazıcı, I-II, İs- 49-79. tanbul 1973. el-CÜVEYNÎ, Alâeddin Atâ Melik el-ERBİLİ, Ebu Muhammed Bedreddin (681/1282), Târîh-i Cihângüşâ, çev. Mürsel Abdurrahman b. İbrahim b. Sunbut Kanita, Öztürk, I-III, Ankara 1988. Hülasatü’z-Zehebi’l-mesbuk muhtasar min el-CÛZCÂNÎ, Ebû Ömer Minhâcüddîn Siyeri’l-müluk, tsh. Mekki es-Seyyid Casim, Osman b. Muhammed (662/1264), Tabakât-ı Bağdat t.y. Nâsırî, yay. Abdülhayy-i Habibi, I-II, Tahran İbnü’l-ESÎR, İzzüddin Ebü’l-Hasan Ali b. 1984. Muhammed (630/1232), el-Kâmil fi’t-târîh, ______, Tabakat-ı Nasıri: yay. Carolus Johannes Tornberg, I-XII, Bey- A General History of the Muhammadan rut 1979, 1982. Dynasties of Asia, including Hindustan; From EYYUBİ, Muhammed b. Takıyyüddin

27 H. Ahmet ÖZDEMİR

Ömer İbn Şahinşah, 617/1220, Mizmarü’l- Evliya’dan Silsile-i Meşayıh-ı Sühreverdîyye hakaik ve sırrü’l-halaik, thk. Hasan Habeşi, ve Kübreviyye, İstanbul 1318. Kahire 1968. İbnü'l-İMAD, Ebü'l-Felah Abdülhay b. Ebü’l-FEREC, Gregory (Bar Habreus), Ahmed b. Muhammed 1089/1679, Şezeratü'z- 684/1286, Abu’l-Farac Târîhi, çev. Ömer Rı- zeheb fî ahbari men zeheb, thk. Abdülkadir za Doğrul, I-II, Ankara 1987. Arnaut, Mahmûd Arnaut, I-X, Beyrut İbnü’l-FUVATÎ, Ebü’l-Fazl Kemâleddin 1406/1986-1414/1993. Abdürrezzâk b. Ahmed b. Muhammed KAMER-UL HUDA, Şihâbeddîn Ömer Şeybani, 723/1323, el-Havadisü’l-câmia ve’t- Sühreverdî, çev. Tahir Uluç, İstanbul 2004. tecaribü’n-nafia fî’l-mieti’s-sabia, el-KAŞİ, İzzeddin Mahmud b. Ali b. Mu- thk. Mehdi en-NECM, Beyrut 1424/2003. hammed el-Kaşi (el-Kaşani) en-Netanzi, GÖLPINARLI, Abdülbaki, İslam ve Türk 735/1334, Misbâhü’l-Hidâye, Tahran 1323. İllerinde Fütüvvet Teşkilatı, İstanbul 2011. KAYAOĞLU, İsmet, “Halife en- HACIGÖKMEN, M. Ali, “Türkiye Sel- Nasır'ın Fütüvveti Girişi ve Bir Fütüvvet Buy- çukluları Şehzade ve Sultanlar Muallimi rultusu” AÜİFM, c. XXV, sy. 1, Ankara 1982, Mecdüddîn İshak”, Belleten, c. LXXVI, sy. 221-227. 276 (Ağustos 2012), Ankara 2012, s. 419- KEHHALE, Ömer Rıza, 1408/1987, 431. Mu’cemü’l-müellifin, teracimu musannifi’l- İbn HALLİKAN, Ebü'l-Abbas Şemsed- kütübi’l- ‘arabiyye, I-IV, Beyrut 1414/1993. din Ahmed b. Muhammed, 681/1282, İbn KESÎR, Ebü’l-Fidâ ‘İmâdüddîn Vefeyatü'l-a'yan ve enbau ebnai'z-zaman İsmâ‘îl b. ‘Ömer, 774/1373, el-Bidâye ve’n- [mimma sebete bi’n-nakl evi’s-sema ev nihâye, thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et- esbetehü’l-‘ayan, I-VIII, thk. Abbas, Türkî, I-XXI, Cîze 1997-1999. Beyrut 1398/1978. KILIÇ, M. Erol, “İbnü’l-Arabî”, DİA, İs- HAMEVÎ, Ebû Abdullâh Şihâbüddîn Yâ- tanbul 1999, XX, 493-515. kût b. Abdullah (626/ 1229), Mu‘cemü'l- KOCA, Salim, “Selçuklu İktidarının Be- büldân, I-V, Beyrut 1397/1977. lirlenmesinde Rol Oynayan Güçler ve Alâed- HARTMANN, Angelika, “al-Nasır Li- dîn Keykubâd’ın Türkiye Selçuklu Tahtına Din Allah”, EI², VII, Leiden-New York , 996- Çıkışı”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştır- 1003. maları Dergisi, sy. 25, Bahar 2009, 1-37, ______, “Nâsır-Lidînillah”, DİA, Konya 2009. -XXXII, İstanbul KِÖPRÜLÜ, M. Fuad, “Anadolu Selçuk ______, An-nasir li-din Allah : luları Tarihinin Yerli Kaynakları”, Belleten, c. 1180-1225 politik religion kultur in der VII, sy. 27 (1943), Ankara 1943. spaeten Abbasidenzeit, Berlin-New York KÜÇÜKAŞÇI, Mustafa Sabri, 1975. “Konevî’nin Yaşadığı Çağda İktidar-Sufî HOCAZADE, Ahmed Hilmi, Hadikatü'l- Çevre İlişkileri”, I. Uluslar Arası Sadreddin

28 Ahilerin Büyük Şeyhi Şihâbeddîn-i Sühreverdî...

Konevî Sempozyumu Bildirileri, 183-194. OCAK, A. Yaşar, “Fütüvvetnâme”, DİA, MAHDİ, Muhammed Yaser , Tarihte ve XIII, 264-265, İstanbul 1996. Günümüzde Belh Şehri, Yayınlanmamış ÖNGÖREN, Reşat, “Tarikat”, DİA, XL, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi İla- 95-105, İstanbul 2011. hiyat Fakültesi, Konya 2011, s. 41-43. ______, “Tasavvuf”, DİA, XL, 119- MA‘RÛF, Beşşar Avvâd, “Ahbaru’z- 126, İstanbul 2011. zühhâd, el-usûr alâ eserin mefkûdin li- ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Kılıcarslan II”, mü’errihı’l-Irâk İbni’s-Sâ‘î, 593-674”, DİA, XXV, İstanbul 399-403. Mecelletü’l-Mevrid, yıl: 3, sy. 3, 299-306, ÖZDEMİR, H. Ahmet, Moğol İstilâsı, İs- Bağdat 1974. tanbul 2005. el-MELİKÜ’L-MANSURİ, bk. Eyyubi, PAKALIN, Mehmet Zeki, 1392/1972, Muhammed b. Takıyyüddin Ömer İbn Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlü- Şahinşah. ğü, I-III, Ankara 1983. el-MÜNAVİ, Zeynüddin Muhammed PRAWDIN, Michael, The Mongol Abdürrauf b. Tacülarifin b. Ali, 1031/1622, Empire, its Rise and Legacy, çev. E. And-C. el-Kevakibü'd-dürriyye fî teracimi's-sadeti's- Paul, London 1930. sufiyye, I-V, thk. Muhammed Edib el-Cadir, Qamar-UL Huda, Striving for Divine Beyrut 1999. Union: Spiritual Exercises for Suhraward el-MÜNZİRİ, Ebû Muhammed Sûfîs, London- New York 2002. Zekiyyüddin Abdülazim b. Abdülkavi, REŞÎDÜDDÎN ET-TABÎB, Reşîdüddîn 656/1258, et-Tekmile li-vefeyati'n-nekale, thk. b. Fazlullah el-vezir b. İmadüddevle Ebü’l- Beşşar Avvad Ma'ruf, I-IV, Beyrut Hayr Muvaffıkuddevle (718/1318), Câmi’u’t- 1401/1981. tevârîh, I-II, yay. Behmen-i Kerimi, ys. ts. İbn NECCÂR, Muhibbüddin Ebu Abdul- SAFEDİ, Ebü's-Safa Selahaddin Halil b. lah Muhammed b. Mahmud el-Bağdadi, Aybek b. Abdullah, 764/1363, el-Vafi bi'l- 643/1245, Zeylü Tarihi Bağdad, I-III, thk. vefeyat, thk. Ahmed el-Arna’ud-Türki el- Seyyid Hurşid Ali-Muhammed İmran Kahili- Mustafa, XVIII, Beyrut 1420/2000. Muhammed İmran el-Azami, Beyrut İbnü's-S‘Î, Ebû Talib Taceddin Ali 1422/2001. b. Enceb b. Osman, 674/1275, el-Cami‘u’l- en-NESEVÎ, Şihabüddin Muhammed b. muhtasar fi unvani’t-tevarih ve uyuni’s-siyer, Ahmed (662/1264), Sîratü’s-Sultan thk. Mustafa Cevad, Bağdat 1934. Celâliddin Mengüberti, yay. O. Houdas, ______, Kitabu muhtasari ahbari’l- 1891. hulefa, Mısır 1309/1892. İbn NOKTA, Ebû Bekir Muhammed b. SERKİS, Yusuf b. İlyan b. Musa Abdülgani, 629/1232, Tekmiletü’l-ikmal, thk. Dımaşki, 1351/1932, Mu'cemü'l-matbuati'l- Abdülkayyûm Abdü Rabbinnebiy, I-III, Arabiyye ve'l-muarrabe, I-II, Kahire 1928. Mekke 1410/1989. es-SÜBKÎ, Ebû Nasr Taceddin İbnü's-

29 H. Ahmet ÖZDEMİR

Sübki Abdülvehhab b. Ali b. Abdilkafi, 1348/1929, Sefine-i Evliya, yay. Mehmet Ak- 771/1370, Tabakatü'ş-Şâfi‘iyyeti'l-kübrâ, thk. kuş-Ali Yılmaz, I-V, İstanbul 2006. Abdülfettah Muhammed el-Hulv, Mahmûd el-VEYS, Kamil Taha, “Lu‘betü ramyi’l- Muhammed et-Tanahi, I-X, Kahire bunduk fi’l-Asri’l-Abbasi”, Mecelletü 1383/1964, 1976, 1992. terbiyeti’r-riyadıyye, c. XI, sy. 3 (2002), Bağ- es-SÜHREVERDİ, Ebu Hafs Şehabeddin dat 2002, 27-38. Ömer b. Muhammed, 632/1234, Tasavvufun YÂFİ‘Î, Afifüddin Abdullah b. Esad b. esasları, Avârifü'l-ma‘ârif Tercemesi, çev. Ali el-Yemeni, Ebu Muhammed, 768/1366, Hasan Kamil Yılmaz, Gündüz, İstanbul Mir’âtü'l-Cenân ve ‘ibretü'l-yakzan fi ty. ma‘rifeti ma yu‘teberu min havâdisi'z-zemân, es-SÜYÛTÎ, Celâleddîn-i Abdurrahmân b. I-IV, thk. Halil el-Mansûr, 1418/1997. Kemâleddîn Ebû Bekir, 911/1505, Târîhu'l- YILMAZ, H. Kamil, “Ebu Hafs hulefâ, thk. Kâsım eş-Şimâ’î-Muhammed el- Sühreverdî”, Sahabeden Günümüze Allah Osmânî, Beyrut 1986. Dostları, I-X, yay. A. Ali Ural, VII, 107-115. Ebû ŞÂME, Abdurrahmân b. İsmâil el- ez-ZEHEBİ, Ebû Abdullah Şemseddin Makdisi, 665/1266, Terâcimu Muhammed b. Ahmed b. Osman, 748/1348, ricâli'l-karneyni's-sâdis ve's-sâbi' (ez-Zeyl Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, thk. Şuayb el-Arnaut, ‘alâ Kitâbi'r-ravdateyn fi ahbâri'd-devleteyn), I-XXII, Beyrut, 1405/1985. Kâhire 1366/1956. ez-ZEHEBİ, Ebû Abdullah Şemseddin TAESCHNER, Franz, “İslâm Ortaçağın- Muhammed b. Ahmed b. Osman, 748/1348, da Futuvva Teşkilâtı”, İÜ. İktisat Fakültesi Tarihü'l-İslâm ve vefeyatü'l-meşahir ve'l- Mecmuası, c.XV (1953), 3-32. a'lâm, h.631-640, thk. Ömer Abdüsselam ______, “Nâsır Li-dinillah”, İA, Tedmürî, Beyrut 1419/1998. IX, İstanbul 1964, 92-94. ez-ZEHEBİ, Ebû Abdullah Şemseddin İbn TAGRİBERDÎ, Ebü'l-Mehâsin Muhammed b. Ahmed b. Osman, 748/1348, Cemâlüddîn Yûsuf el-Atabekî (874/1469), en- Tezkiretü'l-huffaz , I-IV, Beyrut 1956. Nücûmü'z-zâhira fî mülûki Mısr ve'l-Kâhira, thk. Muhammed Hüseyin Şemsüddîn, I-XVI, Beyrut 1992. et-TELL, Ömer Selim Abdülkadir, Mutasavvıfetü Bağdad fi’l-karni’s-sadisi’l- hicri, dirase tarihıyye, Amman 2009. TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1998. ULUDAĞ, Süleyman, “Fütüvvet”, DİA, XIII, 259-261, İstanbul 1996. VASSÂF, Osmanzade Hüseyin,

30 İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler...

MOĞOL İSTİLASI DÖNEMİNDE ANADOLU ŞEHİRLERİNİN KORUNMASINDA AHİLER: KONYA VE AHİ AHMED ŞAH THE ROLE OF AHİS İN THE PROTECTİON OF ANATOLİAN CİTİES DURİNG THE MONGOLİAN INVASİON: KONYA AND AHİ AHMED SHAH

Mustafa AKKUŞ * ÖZET

Ahilik, Türkiye Selçukluları ile Beylik-

ler döneminde ve Osmanlı Devleti’nin ilk yıl-

larında iktisadî, dini, siyasi, askeri ve toplum-

sal rolleri oldukça etkili bir teşkilattır. Bu rol-

leri Moğolların Anadolu’yu işgal ettiği ve

Anadolu’nun bir asra yakın İlhanlı hâkimiyeti altında kaldığı dönemde daha da artmıştır.

Dr. Mustafa Akkuş 1975 yılında Konya Hadim Ahiler, İstila ve İlhanlı tahakkümü döneminde Korualan kasabasında dünyaya geldi. 1986'da Karakaya İlkokulunu, 1989'da İsmil Ortaokulunu, Anadolu şehirlerinin sosyal ve iktisadi haya- 1992'de Konya Selçuklu Lisesini bitirdi. 1993 de tının korunması yanında halkın güven ve em- başladığı Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden 1998 yılında mezun oldu. Aynı yıl İs- niyetini sağlama noktasında da önemli fonk- lam Tarihi ve Sanatları anabilim dalında "Halil Ha- siyonlar üstlenmişlerdir. Ahiler, Anadolu’nun mit Paşa'nın Hayatı, Islahatı ve Islahatına Ulemanın Tavrı" konulu teziyle 2001 yılında Yüksek Lisansını en önemli şehri ve Selçuklu payitahtı olan tamamladı. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens- Konya’da yoğun olarak ikamet ediyor; istila titüsü Ortaçağ Tarihi anabilim dalında da "İlhanlıla- rın Anadolu'daki Dini Siyasetleri" isimli teziyle Dok- ve istilacılara karşı kenti her açıdan korumaya tora unvanı aldı. çalışıyorlardı. Fonksiyonel birçok görevler 1999-2011 yılları arasında Milli Eğitim Ba- kanlığının çeşitli okullarında görev yaptı. 2011 yılın- üstlenen Konya ahilerinin bu dönemdeki en da Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri önemli liderlerinden biri de Ahi Ahmed Şah Bilimler Fakültesi Tarih Bölümüne Yardımcı Doçent olarak atandı. 2005-2006 yılında bir süreyle Milli idi. Eğitim Bakanlığı aracılığıyla sağlanan araştırma bursuyla Mısır'da kaldı. Evli ve üç çocuk babası olan Çalışmada Ahilerin Moğol istilasına ba- Akkuş, Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Be- kışı, İlhanlı hâkimiyeti dönemindeki tutumu, şeri Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. İlhanlı dini politikası içerisindeki konumu ve Moğol tahakkümüne karşı oluşunun sebeple- * Yrd. Doç. Dr. Necmettin Erbakan Üniversitesi Sos- yal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü, rine kısaca değinildikten sonra Moğollara [email protected] karşı mücadelede ve istila dönemindeki karı-

31 Mustafa AKKUŞ

şıklık ile ortaya çıkan kaos ortamında şehir- with the example of Konya and Ahi Ahmed lerde üstlenmiş oldukları rollere temasla, söz Shah. konusu mesele Konya ve Ahi Ahmet Şah ör- Keywords: Konya, Ahism, Ahi Ahmed neğiyle izah edilecektir. Shah, Mongols, Ilkhanids. Anahtar Kelimeler: Konya, Ahiler, Ahi Ahmed Şah, Moğol, İlhanlı GİRİŞ Türkiye Selçuklu Sultanı I. İzzeddin ABSTRACT Keykavus döneminde fütüvvetin Selçuklu Ahism community is an organization topraklarına girmesiyle Anadolu’da teşekkül that economic, religious, political, military, eden bir teşkilat olan Ahiliğin, XIII. yüzyıl- and social roles are highly effective in Turkey dan itibaren asırlarca Anadolu tarihinde etki- Seljuks, Principalities and the first years of leri ve toplumsal rolleri istilayla beraber daha the Ottoman Empire. These roles have been da önem kazanmıştır. Fütüvvet, Abbasî Hali- increased during Mongol’s invasion of fesi Nâsır Lidinillah (1180/1225) tarafından Anatolia and when Anatolia were under the hilafet makamına yarar sağlaması amacıyla domination of Ilkhanids close to a century. çeki düzen verilerek sistemli bir şekilde teşki- Ahis, assumed important functions in latlandırılmıştır (Kamer-ul-Huda, 2004: 39- providing security and safety of the public as 43; Çağatay, 1989: 17-18; Kayaoğlu, 1981: well as the protection of social and economic 221). Halife Nâsır Lidinillah, Müslüman dev- life of Anatolia during the period of the letlerin hükümdarlarına ve fütüvvet ehline, invasion and domination of Ilkhanids. Ahis elçiler veya mektuplar göndermek suretiyle were residing in Konya which was very fütüvveti her tarafta yaymaya çalışmıştır important city of Anatolia and the capital city (İbnü’l-Esir, 1987: 401; Kamer-ul-Huda, of Seljuks; and they were trying to city 2004: 55). against the invasion and the invaders in every Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus, respect. Ahmed Shah was one of the most 1214’te Sinop’u ele geçirdikten sonra, fethi important leader that undertook many müjdelemek ve halifenin ihsanına mazhar ol- functional tasks in Konya Ahis. mak için hocası Şeyh Mecdüddin İshak’ı, pek In our study, we will touch briefly on çok hediye ile halifeye göndermiş ve halife- Ahi’s outlook on Mongol invasion, their den fütüvvet şalvarı istemiştir (İbn Bîbî, attitude on the period of Ilkhanid domination, 1996: I, 175-176). Şeyh Mecdüddin İshak their position in Ilkhanids religious policy Bağdad’da çok iyi karşılanmış, Halife pek and the reasons their opposition to Mongol çok hediye ile birlikte, fütüvvet hırkası, fü- invasion and than we will explain the roles tüvvet şalvarı ve bir fütüvvet buyrultusu gön- undertaken by Ahis in cities in the chaos dermiştir (İbn Bîbî, 1996: I, .176-180). Sonra environment resultant of disturbance during da Şeyh Sühreverdî’yi, İzzeddin Keykavus’un the invasion and struggle against Mongols fütüvvete kabul töreni için Konya’ya gön-

32 İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler... dermiş, Şeyh Sühreverdî, başta İzzeddin Key- Celaleddin Karatay olmak üzere fütüvvet teş- kavus olmak üzere, bütün devlet büyükleri ve kilatına dâhil etmiştir (İbn Bîbî, 1996: I, 248, komutanların katıldığı bir törende, sultanın ve 251). Böylece halef-selef iki Selçuklu sultanı diğer devlet ileri gelenlerinin fütüvvete giriş tarafından da, siyasî veya dinî kaygılar başta törenlerini icra ederek, âdet gereğince, Key- olmak üzere çeşitli sebeplerle büyük bir kabul kavus’a fütüvvet elbisesi giydirilmiş ve ka‘s-ı gören teşkilat, sadece iktidar çevreleri arasın- fütüvvet içirmiştir (Koca, 1997: 65). da yayılma göstermekle kalmamış, fütüvvetle I. İzzeddin Keykavus’un fütüvvete dâhil yaklaşık aynı anlama sahip ahîlik adı altında olmasıyla Türkiye Selçuklu Devleti resmen tüccarlar, sanatkârlar, âlimler, sufiler ve halk fütüvvet teşkilatına girmiş oluyordu. Fütüv- arasında da hızla yayılmıştır. vet-nâme’de her ne kadar dinî motiflere ağır- I. Alâeddin Keykubad’ın saltanatından lık veriliyorsa da İzzeddin Keykavus’un teşki- kısa bir süre sonra başlayan Moğol istilasının lata girerken daha ziyade siyasî çıkarlarını ön meydana getirdiği kaos ortamı, toplum nez- planda tuttuğu anlaşılmaktadır. Zira bu dö- dinde siyasî iktidardan ziyade, ahileri ve ahi nemde sık sık yaşanan kardeş kavgaları, ülke- liderlerini ön plana çıkarmıştır. Merkezî otori- nin bütünlüğüne, siyasî istikrarına zarar ver- tenin her geçen gün gücünü yitirdiği, miştir (Turan, 1999: 225 vd.). İşte, siyasî is- 1240’taki Babaîler İsyanı ve 1243’teki tikrarı yeniden yakalamayı hedefleyen I. Kösedağ yenilgisi sonrası dönemde Anado- İzzeddin Keykâvus, tıpkı Halife Nâsır’ın izle- lu’nun kasaba ve köylerinde merkezi otorite diği yöntemi izlemiş, siyasî otoritesini yerleş- neredeyse tamamen kaybolmuş, bu otorite tirmede ve yaymada bu dinî ve sosyal daya- boşluğunu hemen her yerde kurulan ahi bir- nışma müessesesini bir vasıta olarak kullan- likleri doldurmuştur. Birçoğu Moğol istilasın- mak istemiştir (Koca, 1997: 61). dan kaçarak Anadolu’ya yerleşen ve daha ön- I. İzzeddin Keykavus vasıtasıyla fütüv- ce, Harizm, Horasan, Rey, Buhara ve Hoy gi- vetin resmen Anadolu’ya girmesi, Türk kültür bi şehirlerde yaşadıkları dönemlerde esnaf ve tarihi açısından bir dönüm noktası olarak ka- sanatkârlıkla uğraşan ahi zümreleri kurdukları bul edilebilir. Fütüvvet teşkilatı, ilerleyen dö- zaviyeler sayesinde fikirlerini yaymışlardır nemlerde, ahilik adıyla bazı Selçuklu sultan- (Gordlevski,1988: 197; Çağatay, 1989: 48). ları ve Türk beylikleri arasında oldukça rağ- Anadolu da ahilik denildiği zaman adın- bet görmüştür. I. İzzeddin Keykavus’un ölü- dan en fazla söz ettiren, XIII. yüzyıl başların- münden sonra Türkiye Selçuklu tahtına çıkan da Anadolu’ya gelen ve burada ahilik teşkila- I. Alâeddin Keykubad âdet olduğu üzere, ha- tının kurulmasında ve yapılandırılmasında en lifeye bağlılığını arz edince, Nâsır, yeni yöne- fazla paya sahip ve ileriki dönemde de ahile- timin kurulu düzeni dağıtmayacağına dair ga- rin piri olarak kabul edilen Şeyh Nâsırüddin ranti almak için, Selçuklu sarayına yine Şeyh Mahmud el-Hoyî’dir. Bizzat kendisinin yaşa- Sühreverdî’yi göndermiş, Şeyh, son derece dığı dönemde bu ismi kullanıp kullanmadığı itibar gördüğü iktidar çevresini, başta bilinmemekle beraber, ilerleyen dönemde

33 Mustafa AKKUŞ umumiyetle Ahi Evren adıyla anılan ve aynı çıkmasıyla işler tersine dönmüştür. Zaten ba- zamanda tanınmış bir Türkmen babası da olan basına muhalif bir şahsiyet olan yeni sultan, Şeyh Nâsırüddin Mahmud el-Hoyî, âdeta ahi- babasının her icraatına karşı olduğu gibi onun likle özdeşleştirilmiştir1. dostlarına da pekiyi gözle bakmamış, dolayı- sıyla her geçen gün biraz daha büyüyen ahile- AHİLERİN MOĞOL TAHAKKÜMÜNE rin nüfuzunu da ortadan kaldırmaya çalışmış- BAKIŞI tır2. II. Gıyaseddin Keyhüsrev bu amaçla tah- Fütüvvet teşkilatının Anadolu’ya girişini kikat başlattığı, Ahi Evren ile etrafındaki ahi- müteakip Mecdüddin İshak’la beraber birçok leri tutuklattığı, Türkmen zümreleri üzerinde şeyh ile birlikte Anadolu’ya gelenlerden biri yoğun bir baskı kurmaya çalıştığı ve çok sa- de Ahi Evren’dir. Anadolu’ya gelip Kayse- yıda Ahi ile Türkmen’i öldürttüğü bilinmek- ri’de bir süre ikametinden sonra Ahi Evren’in tedir (Turan,1999: 408-409). 625/1227 yılında I. Alâeddin Keykubad’ın is- Babaîler isyanından yaklaşık üç yıl son- teğiyle Konya’ya yerleştiği bilinmektedir ra, 1243’te Türkiye Selçuklu Devleti Kösedağ (Şahin, 2007: 187). Alâeddin Keykubad’ın Savaşın da Moğollara karşı ağır bir hezimete Ahi Evren ve çevresindeki Ahilerle son dere- uğrayınca, Anadolu’da idare fiili olarak Mo- ce iyi ilişkiler içerisinde olması, teşkilatın ğolların eline geçmiştir. Ahilerle Moğollar başta başkent Konya olmak üzere bütün Ana- arasındaki ilk mücadelede hemen bu savaşın dolu’da hızla yayılması ve çok sayıda taraftar akabinde Kayseri’nin kuşatılması sırasında toplamasıyla sonuçlanmıştır (Eflâkî, 1989: I, yaşanmıştır. Bu dönemde tutuklu olan Ahi 188-189). Ancak Alâeddin Keykubad’ın öldü- Evren Moğollarla yaşanan mücadelede yer rülmesi ve II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahta almasa da öğrencisi ve müntesibi olan pek çok ahi, bu saldırıları sırasında Moğollar tara-

1 Ahi Evren, nispetinden de anlaşılacağı gibi, Azerbay- fından öldürülmüş veya esir edilmişlerdir. can’ın Hoy kasabasındandır. (Bayram, 1991, 73-74.) Ahi Evren Şeyh Nasirüddin Mahmud, 1171 yılında Özellikle ahilerin merkezi olan Kayseri’yi doğmuş, Horasan ve Maveraünnehir’de eğitim gördük- zaptedince Moğollar, münhasıran Ahiler ve ten sonra, 1205 yılında Bağdat’tan yola çıkarak, yanında Muhyiddin-i Arabî, Ebu Ca’fer Muhammed el-Berzaî Bacılara ait işyerlerini, evlerini yağmalayıp, ve Evhadüddin Hamid el-Kirmanî gibi dönemin önemli sufilerin bulunduğu Anadolu’ya gelmiş ve Kayseri’ye yakıp yıkmışlardır. Ahilere ve Bacılara ait sa- yerleşmiştir. (Bayram, 1991, 81) Kayseri’ye yerleştikten sonra burada ahi teşkilatının ilk nüvesini kurarak, mes- nayi siteleri yağmalanıp ateşe verilmiştir (İbn kûn olduğu Külâhdûzlar Mahallesi’ne de bir zaviye, bir Bîbî, 1996: II, 74-75; Muhammed Sivasî, mescit ve sanatkârların sanatlarını icra etmeleri için bir sanayi sitesi inşa ettirmiştir. (Bayram, 1987, 37–38.) Bu 1994: 71; Ebu’l-Ferec, 1999: II, 542). Moğol- esnada, yanında bulunan hocası Evhadüddin Hamid el- Kirmanî’nin kızı Fatma Hatun ile evlenerek hocasına ların Kayseri’yi ele geçirmeleri ile ilgili bilgi damat olmuştur. (Bayram, 1987, 18–24.) Ahi Evren veren Ebu’l-Ferec, istilacıların şehre girdikten meslek olarak debbağlık (dericilik) yapıyordu. İleride kendisine debbağların pirliği sıfatını da getirecek olan bu mesleğini icra için Kayseri’de bulunduğu süre bo- 2 Bu sultanın zihniyet bakımından Ahilere ve Türkmen- yunca, kurdurmuş olduğu sitenin orta yerinde bulunan lere karşı bir tavır içinde olduğu görülmektedir. İktidara Debbağlar Çarsısı’nın câmi ve hankâhında mesleğini ic- geldiği yıl Eğirdir’de yaptırdığı kervan-sarayın kitabe- ra etmiş, bir yandan da çok sayıda çırak ve kalfa yetiş- sinde kendisini zamanın Keyhüsrevi ve İskenderi olarak tirmiştir. (Bayram, 1991, 82.) Aynı zamanda Türkmen tanımlarken Türkmenleri (Havaric) kahreden, bağilere şeyhi olarak sitede tasavvuf hareketinin yayılmasını da göz açtırmayan onları ezen sultan olarak sağlamış ve pek çok mürit edinmiştir. vasıflamaktadır. (Bayram, 2005, 204.)

34 İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler... sonra burayı yakıp yıktıklarını, halkı işkence- tıktan sonra Denizli’ye gitmiş ancak burada lere tabi tuttuklarını, kendilerine karşı şehri fazla kalmamış, II. İzzeddin Keykavus’un, savunan on binlerce insanı öldürdüklerini, Sadreddin Konevî’yi aracı olarak gönderip, genç erkeklerle genç kızları esir ederek gö- geri dönmesiyle ilgili teklifini kabul ederek türdüklerini haber vermektedir (Ebu’l-Ferec, Konya’ya gelmiştir (Bayram, 1991: 84-85). 1999: II, 542). Ahilerin Moğollar tarafından Yeni sultanla arası oldukça iyi olduğu anlaşı- öldürülerek teşkilatlarının dağıtılması, kur- lan ve ona Letâif-i Hikmet adlı eserini sunan dukları düzenlerinin bozulması, birçok arka- Ahi Evren’in Konya’daki ikameti pek uzun daşlarının Moğollara esir düşmesi ve yapılan sürmemiş4, bir süre sonra Konya’dan ayrıla- zulümlerin ahiler üzerinde bıraktığı tesirler rak Hacı Bektaş-ı Velî’nin de yaşadığı Kırşe- Moğollara duydukları nefret ve düşmanlığı hir’e yerleşmiştir. Burada fütüvvetnâmelerde uzun süre canlı tutmuştur. de belirtilen hususlar doğrultusunda yeni Moğolların Kayseri’yi zaptı sırasında esaslar belirlediği, daha ziyade dinî bir muh- esir aldıkları, Ebu’l-Ferec’in de zikrettiği teva kazandırdığı “Ahiyân-ı Rum” adı verilen genç kızlardan biri de bacı teşkilatının lideri teşkilatın temellerini atmıştır. Fatma Bacıdır. Ahi Evren’in karısı olduğu id- Kırşehir’de yaşantısını sürdüren Ahi Ev- dia edilen, Evhadüddin Kirmani’nin de kızı ren, gerek sufi ve gerekse bir ahi reisi ve eği- olduğu rivayet edilen Fatma Bacı (Kadıncık timcisi olarak teşkilatlandırdığı esnaf ve sa- Ana) uzun bir süre Moğolların elinde esir natkârlara sanat ve ticaret ahlakını öğretip, kalmıştır3. Ahi Evren’in en yakınlarından onları tek bir amaç ve tek bir çatı altında top- olan, adı ahi kaynaklarında sık sık anılan ve lamak suretiyle Moğol istilası altında her ge- Ahiliğin kadınlar kolu Bacı teşkilatının lideri çen gün biraz daha kaosa sürüklenen Anado- olan Fatma Bacı’nın yaklaşık 18 yıl Moğolla- lu’da huzur ve güven ortamı geliştirmeye ça- rın elinde esir kalması, Ahilerin Moğollara lışıp, ahilere yaşama ve direnme gücü aşılar- bakışını göstermesi açısından daha aydınlatıcı ken, (Çağatay, 1989: 84) bundan sonraki ha- fikir verebilir. yatını Kırşehir’de ahileri teşkilatlandırmak ve Anadolu’nun Moğollar tarafından istilası Moğollara karşı mücadelelerini organize et- sırasında hapiste bulunan Ahi Evren, 1245’te mekle geçirmiştir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümünden son- II. Gıyaseddin ölünce yaşları küçük olan ra saltanat naipliğine getirilen Celaleddin Ka- üç oğlu adına Naibu’s-saltana makamında bu- ratay’ın emriyle, diğer tutuklularla birlikte lunan ve onların müşterek saltanat sürmelerini serbest bırakılmıştır. Ahi Evren, hapisten çık- sağlayan Celaleddin Karatay’ın 1254’de ölü- müyle II. İzzeddin Keykavus ve kardeşi IV. 3 Kirmani Menakıpnamesi’ndeki yirminci hikâyede bu konu hakkında tafsilatlı bilgiler mevcuttur Menakıpna- me’ye göre Fatma Bacı, Kösedağ yenilgisinden sonra 4 Ahi Evren, Mevlânâ’nın oğlu ve aynı zamanda kendi- Kayseri’nin Moğollar tarafından zaptı sırasında esir sinin yakın dostu olan Alâeddin Çelebi ve bazı ahilerin alınmış ve 1259–1260 yılında Sahip Fahreddin Ali’nin Mevlânâ’nın hocası meşhur sufi Şems-i Tebrîzî’nin sulh için Hülagu’nun yanında bulunduğu sırada ölümü olayından, sorumlu tutulmaları nedeniyle Kon- Hülagu’dan özgür kalmasını istemiş ve Anadolu’ya tek- ya’yı terk ederek Kırşehir’e yerleştikleri bilinmektedir rar dönmüştür (Muhammed Sivasî, 2008, 182–184). (Bayram, 1991, 84-85) 35 Mustafa AKKUŞ

Rükneddin Kılıçaslan arasında saltanat müca- İbn Bîbî, 1996: II, 164-165), Moğollara itaat delesi başladı. 1254’te Konya’da iktidarı ele etmeyip karşı çıkan başta Ahi Evren olmak alıp Moğollar ve Moğollar tarafından destek üzere birçok Ahiyi Moğolların Kırşehir valisi gören kardeşiyle mücadeleye başlayan II. olan Cacaoğlu Nureddin eliyle de katlettir- İzzeddin’in Ahilerinde desteğiyle sürdürdüğü miştir (1261) (Aksarayî, 2000: 56)6. mücadelesi, Sultan Hanı yenilgisiyle (1256) Ahilerin Moğol yanlısı dini ve tasavvufi sekteye uğramış ve Ahiler ikinci defa Moğol- zümrelere karşı nefret içeren tutumları onların lardan ağır bir darbe yemişlerdir5. Sultan Hanı Moğollara bakışını yansıtmaktadır. Özellikle savaşının akabinde Baycu Konya’ya gitmiş ve Kalenderi gruplar (Cevlâki, Haydarî, Rufaî) orada Mevlânâ ile görüşmüş, Mevlânâ’nın daha Anadolu’nun istilası sırasında Moğolla- himmetiyle -Mevlevi kaynaklara göre- Konya rın yanında yer almışlar, savaşlarda onlarla Moğolların yağma ve katliamından kurtul- beraber olup yardımcı olmuşlardır. Kösedağ muştur (Eflâkî, 1989: I, 283-284). Bu sırada Savaşında Moğol ordusunun ön saflarında Hûlâgû Han, Bağdat seferi hazırlıkları içinde Cavlâkî dervişler bulunuyordu. Keza Kösedağ olduğu için Anadolu’daki orduyu da çağırmış, yenilgisinden sonra Moğollar Kayseri’yi mu- Baycu Noyan da Sultan Hanı savaşından son- hasara ettikleri zaman Cavlâkî dervişler Mo- ra Konya’da fazla duramayıp Anadolu’yu terk ğollarla birlikte şehrin surlarında gedik açma- etmek zorunda kalmıştır. Bunu fırsat bilen II. ya çalışıyorlar ve mancınıkları kullanıyorlardı İzzeddin Keykavus Moğolların önünden Batı (İbn Bîbî, 1996: II, 73). Hatta İbn Bîbî, Kay- Anadolu’ya kaçmışken tekrar Ahi ve Türk- seri’nin en muhkem surlarının halkın sağlam- menlerin desteğiyle Orta Anadolu’ya dönmüş lığı ve geçilmezliğine kesin olarak güvendiği, ve Moğollarla mücadeleye başlamıştır. Fakat güvenliğini Ahilerin sağladığı dericiler çarşısı II. İzzeddin’in Ahilerin büyük desteğiyle gös- tarafındaki bu surlara karşı Moğolların üç terdiği mücadele çabaları da boşa gitmiş, Mo- mancınık kurduğu ve bu mancınıkları ğol ve Moğol yanlılarının yardımlarıyla IV. Kalenderîlerin kullanıp 15 gün süreyle bu Rükneddin Kılıçaslan 1260’da tek başına burçları dövdükleri ve yine Kalenderîlerin Konya’da tahta geçmiştir. Bundan sonra Mo- yoğun gayretiyle burçlarda büyük delikler ğol yanlısı olan yeni iktidarın Ahi Evren’e ve açıldığını zikreder (İbn Bîbî, 1996: II, 73). Ahilere rahat vermeyeceği tabii idi. Hemen Özellikle Ahilerin büyük kayıp verdiği Kay- ardından bu yeni iktidar kendisine karşı olan seri kuşatmasında kalenderilerin tutumu Ahi- güçlerle, özelliklede Ahiler ve Türkmenlerle lerin nefretine sebep olmuştur7. mücadeleye başlamış (Aksarayî, 2000: 55-56; 6 Mikâil Bayram bu sırada 90 küsur yaşında bulunan 5 Bu olaylar cereyan ettiği sırada 1257’de II. İzzeddin’e Ahi Evren Hace Nâsirüddin ile Mevlânâ’nın oğlu ithaf ettiği Letaif-i Hikmet adlı eserinde Ahi Evren, bu Alâüddin Çelebi de burada şehit edildiklerini zikretmek- sultanı savaşa teşvik etmekte ve onu son ümit olarak tedir. (Bayram, 2005: 206.) görmektedir (Ahi Evren, Letaif-i Hikmet, 168b). Ahi Ev- 7 Ahilere yakınlığı ile bilinen ve bu dönemde yaşamış, ren aynı eserinde Eyyübi Hanedanı’nın son şehzadesi zamanının bütün bu kalenderi şahsiyetlerini tanımış olup Adıyaman havalisinde hüküm süren Melik Adil’in olan Fustât’ül- Adâle yazarı İbn’ül-Hatîb eserinde oğlu Kâmil’i (1260) de övmekte ve zımnen Keykavus’a kalenderileri asla makul kişiler olmayıp, İslam dairesi- Moğollara karşı onunla ittifak etmesini öğütlemektedir nin dışında kalan aşağılık mahlûklardır şeklinde tavsif (Ahi Evren, Letaif-i Hikmet, 182a). etmektedir (Turan, 2010, 537-538).

36 İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler...

Ahilerin Moğol karşıtı tutum içinde ol- Moğolların Ahiler üzerindeki baskıları- duklarını gösteren birçok delilin yanında isti- nın artırmasıyla oluşan tehcir hareketi sadece layla beraber Anadolu’yu terk etmeleri de uç bölge ve komşu devletlere göçle sınırlı gösterilebilir. Çok sayıda ilim ve fikir adam- kalmamış, Moğol baskılarının daha az hisse- larının da Mısır ve Suriye’ye göçtükleri zik- dildiği merkezden uzak köylere de bir kaçışın redilmektedir. Büyük topluluklar halinde Bi- yaşandığı görülmektedir. Daha ziyade şehir- zans topraklarına göçenler olduğu gibi Kara- lerde teşkilatlanıp faaliyetlerini sürdüren Ahi- deniz’in kuzeyine yani Kırım ve Kıpçak iline ler özellikle 1260 yıllarından sonra Moğol ta- göçler de olmuştur. İbn Battûta, Ahi Bıçakçı hakkümünün şehirlerde daha çok hissedilme- adlı Anadolulu bir Ahinin Deşt-i Kıpçak’ta siyle beraber köylere de yayılmaya başlayıp mesleğini yürüttüğünü zikreder (2004: 243). buralarda da teşkilatlanmışlardır. Ahi Türk’ün Ayrıca Moğol iktidarının Türkmen ve Ahi kardeşi Ahi Başara Konya’da ikamet etmek- çevreler üzerindeki şiddetli fikri, siyasi ve teyken 1256 da Moğolların Konya’yı işgal ekonomik baskıları karşısında pek çok Ahi ve etmesiyle Konya’dan göçtüğü ve bugün Kon- Türkmen ileri gelenlerin uç bölgelere göç et- ya’ya 40 km kuzeyinde bulunan Başara kö- tikleri görülmektedir. Müesseseleri ellerinden yüne yerleştiği bilinmektedir9. Aynı şekilde alınan, davar sürüleri ve servetleri müsadere Niğdeli Kadı Ahmed’de, Türkmenlerin ve edilen ve Moğol yanlısı zümrelere bağlanma- Ahilerin köylere kaçmış olduklarını zikreder yı reddeden Ahilerin, devletin takibatının ula- (Kadı Ahmed, .21b, 108a). şamadığı uç bölgelere göç etmek zorunda Anadolu’nun istilası ve İlhanlı tahakkü- kaldıkları bilinmektedir8. mü altına girdiği dönemlerde Moğollara karşı en önemli mücadeleyi veren zümre şüphesiz 8 Nureddin Caca’nın Kırşehir’de gerçekleştirdiği Ahi Ahilerdir. Anadolu’da var olan dini ve tasav- katliamından sonra Osman Gazi’nin kayın pederi Edebalı, oğlu Ahi Mahmud, yeğeni Ahi Hasan, Geyüklü vufi zümrelerin Moğollara bakışlarında Baba ve Musa’nın da bu katliamdan kurtulup uç bölgelere göçtükleri görülmektedir8. Kırşehir’den gö- önemli farklar, fikir ayrılıkları ve değişkenlik- çenler, Kırşehir ve çevresinde kalanlarla ilgilerini kes- meyip Nureddin Caca ile mücadelelerini sürdürdükleri ler bulunmaktadır. Ancak Ahiler istilanın baş- de anlaşılmaktadır. Nitekim Ahi Evren Şeyh Nâsıru’d- langıcından itibaren Moğol tahakkümüne din Mahmud’un karısı olduğu söylenen Fatma Ana (Kadıncık Ana), uçlardaki Türkmenlerle irtibat kurduğu cephe almış her alanda mücadele etmişlerdir. Abdal Musa ile gizli siyasi ilişkilerden dolayı Nureddin Caca tarafından takibata uğradığı ve bu siyasi baskılara Ahilerin bu tutumunda birçok önemli sebepler dayanamayarak Sulucakarahöyük’e göçmek zorunda göze çarpmaktadır. İstila döneminde Moğol- kaldığı rivayet edilmektedir (Aşıkpaşazade, 1970, 221- 222; Tarım, 1938, 103-105; Elvan Çelebi, 1995, 162 ların Müslüman olmamaları, fütüvvet teşkila- (yp.108b 1907 nolu beyit). Bu bilgileri Eflâkî’de teyit etmekte ve Mevlânâ’ya düşman olan kişilerin göç ettik- lerini çeşitli vesilelerle bildirmektedir. Bu cümleden olarak Uç Beyi ve Uç bölgelerde Türkmen ve Ahilerin değil başka yerlere de göçmüşlerdir. Memlûkların en büyük koruyucusu durumunda olan Mehmed Bey Türkmenlerle siyasi ittifakı pek çok kimselerin onların Hûlâgû Han’ın emri ile öldürülmüştür (Aynî, 1987, I, ülkesine sığınmasına yol açmıştır. 321–324). Eflâkî’nin eserinde iki yerde adı Ahi Evren 9 Bayram, 1991, 156. Ayrıca Bayram, Ulu Muhsine ve Şeyh Nâsıru’d-Din ile bir arada geçen ve Mevlânâ’nın Keçi Muhsine adlı iki kardeşin Bacı teşkilatına mensup muarızlarından olduğu belirtilen, Sipehsalar’ın eserinde olup Moğollardan kaçarak Konya’nın 20 km kuzeyinde de adı bir defa anılan Seyyid Şerefü’d-Din’in de Şam’a mağaralara saklandıkları ve burada kendi adlarıyla anı- göçtüğünü Eflâkî bildirmektedir (1989, I, 127-128). Bu lan bir köy kurduklarından bahseder. Daha ayrıntılı bilgi da gösteriyor ki Türkmen çevreler sadece Uç bölgelere için bkz. Bayram, 1987, 50. 37 Mustafa AKKUŞ tının başı sayılan Abbasi halifeliğini yıkarak aşamasından itibaren Anadolu şehirlerinin halifeyi öldürmeleri, İslam dünyasına karşı Moğollara karşı korunmasında büyük gayret zalim tutumları ve İlhanlıların ilk dönemle- gösteren ve bu uğurda ağır kayıplar veren yi- rindeki İslam karşıtı dini siyasetleri gibi bir- ne ahilerdir. Bu şehirlerden biri de Kayse- çok dini sebepler sayabiliriz. Bu tutumlarında ri’dir ki İbn Bibi ve Ebu’l Ferec yukarda açık- fütüvvet teşkilatına rabıt Selçuklu ailesine ladığımız gibi şehrin savunmasında ahilerin olan bağlılıkları, Alâeddin Keykubat ve II. İz- gayretlerinden bahsederler (İbn Bîbî, 1996: II, zettin Keykavus’un ahilerle olan iyi ilişkileri, 74-75; Ebu’l-Ferec, 1999: II, 542). Moğol is- Ahi Evren’in Moğollar tarafından öldürülme- tilası döneminde Anadolu’nun savunulmasın- si ve halifeliği Mısır’da tekrar ihya ederek da daima en ön safta mücadele eden ahiler, Sünni İslam’ın koruyuculuğuna soyunan Anadolu Selçuklu devletinin Moğol hâkimi- Memluklerle ilişkileri gibi önemli siyasi se- yetini kabullendiği dönemlerde de mücadele- bepler de göz önüne alınmalıdır. Ayrıca Mo- lerini devam ettirmişler zaman zaman Moğol ğolların yağmacı tutumları, halka aşırı vergi- tahakkümüne kafa tutan sultan, bey veya ler yüklemeleri, İstila ve sonrasında tüccar ve emirlerin yanında yer almışlardır11. sanatkâr ile Anadolu’nun iktisadi hayatına Ahiler bu görevlerini daha sonraki dö- büyük darbe vurmaları bir esnaf teşkilatı olan nemde de devam ettirmişler, yoğun olarak uç Ahilerin istilaya karşı olmalarındaki önemli bölgeler olmak üzere Anadolu’nun birçok ekonomik sebeplerdir. Anadolu halkına zalim şehrinde emniyet ve güvenliği onlar sağlamış- tutumları, ahiliğin sosyal tabanını oluşturan lardır. Selçuklu iktidarının askeri ve idari gü- Türkmen halka karşı zalimce tutumları ve ile- cünün zayıfladığı ve Anadolu’da kaos orta- ri gelen birçok Ahi’yi öldürmeleri gibi sosyal mının hüküm sürdüğü dönemde şehirlerin hu- sebepler onların Moğollara düşman olmaları zur ve güveni sağlayarak önemli bir fonksi- için yeterli sebepler olarak görülebilir.10 yon icra etmişlerdir. Bu süreçte Anadolu’yu gezen meşhur seyyah İbn Battuta “… bu ül- KONYA’NIN KORUNMASINDA AHİLER kenin adetine göre bir şehirde hükümdar bu- VE AHİ AHMED ŞAH lunmadığı takdirde hükümeti ahiler yönetir” XIII. yüzyılın ikinci yansında başta dev- demektedir (İbn Battuta, 2004: 213). Yine let merkezi Konya olmak üzere Selçuklu şe- aynı seyyah Ahi liderlerinin her yönleriyle hirlerindeki esnaf ve sanatkâr teşekkülleri tıpkı bir hükümdar gibi olduklarını zikreder olan Ahi teşkilatları, istila dönemi ve akabin- (İbn Battuta, 2004: 213). Mağribli seyyah, de İlhanlı tahakkümünün iyice hissedilmesiy- Ahilerin birçok vasfını saydıktan sonra yaşa- le beraber şehirlerin korunması, ticari hayatın dıkları şehirlerdeki zorbaları yola getirdikleri, idamesi, güven ve huzurun sağlanmasında onlara katılan kötü insanları ortadan kaldıra- önemli roller üstlenmişlerdir. İstilanın ilk 11 Ahiler, Moğolların istilaya başladıkları 1243 yılından 10 Ahilerin Moğol karşıtı olmaları, Moğollara karşı tu- itibaren Türkmenlerle beraber Moğollarla mücadelenin tum ve uygulamaları ile bu tutumlarının sosyal, siyasi, bayraktarlığını yapmışlardır. Bu uğurda bir çok savaş iktisadi ve dini sebepleri ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. ve isyan hareketinde en ön safta yer almışlardır. Ayrıntı- Akkuş, 2012, 329-344. lı bilgi için bkz. Akkuş, 2011, 230-244, 252-260.

38 İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler... rak huzur ve sükûneti sağlamaları cihetiyle lır. Dönemin kaynakları onu “kazzâz” lâka- Ahilik cemiyetinin dünyada eşi ve benzerinin bıyla anarlar ki bu da onun servetinin kaynağı olmadığını söyler (İbn Battuta, 2004: 204). ve ipek ticareti veya ipek dokuma sanatıyla Anadolu’da Selçuklu idaresinin olmadı- uğraşan ahi birliğine mensup lider olduğunu ğı veya zayıfladığı Moğol tahakkümü döne- gösterir (Anonim, 1952: 40; Eflâkî, 1989: II, minde Kayseri’de Ahi Emir Ali, Sivas’ta Ahi 296)12. Ahi Ahmed Şah Mevlevi kaynakların- Çelebi, Erzurum’da Ahi Duman, Erzincan’da da övgü ile anılan nadir ahilerdendir. Eflâki Ahi Nizameddin, Gümüşhane’de Ahi onun hakkında: “Fetâların sultanı, zamanın Mecdüddin, Aksaray’da Ahi Şerif Hüseyin, az yetiştirdiği kişilerden olan Ahi Ahmed Şah Niğde’de Ahi Çaruk, Denizli’de Ahi Sinan ve Konya Darü’l-Mülkünün fütüvvet sahiplerinin Ahi Duman, Bursa’da Ahi Şemseddin, Balı- başı ve servet sahibi bir kişi idi. Binlerce as- kesir’de Ahi Sinan, Kastamonu’da Ahi ker ve rindler topluluğunu eli altında bulun- Nizameddin, Sinop’ta Ahi İzzettin Çelebi gibi dururdu” ifadelerini kullanmaktadır. birçok ahi liderleri şehirlerinde asayişin, hu- Ahi Ahmed Şah’ın adı kaynaklarda ilk zur ve güvenin sağlanmasında mühim rol oy- defa Memluk Hükümdarı Baybars’ın Anado- namışlardır. Bu ortamda Selçukluların payi- lu’ya sefer düzenlediği 1277 yılında vuku bu- tahtı olan Konya’da da başta Ahi Ahmed Şah lan olayların zikri sırasında geçer (Sümer, olmak üzere Ahi Ahmed, Ahi Çoban, Ahi 1990: 3-4). 1277 yılında Baybars’ın Anado- Sıddık, Ahi Muhammed, Ahi Hamid ve Kon- lu’ya gelerek Elbistan ovasında İlhanlı ordu- ya’da kadılık da yapan Ahi İbn Kalemşah gibi sunu yok etmesi, İlhanlı Han’ı Abaka’yı kız- Ahi liderler yaşadıkları dönemlerde Kon- dırır ve bunun müsebbibi olarak gördüğü Per- ya’nın korunması ve savunmasında söz sahibi vane Muinüddîn Süleyman öldürülür. Daha olmuşlardır. Zikredilen Ahi reislerinin bu de- önce Moğollar ve Selçuklu Sultanı adına ül- virde Konya’daki etkileri hem esnaf ve sanat- keyi yöneten Pervane’nin öldürülmesiyle kâr teşekküllerinin ne kadar ehemmiyet ka- Anadolu tamamen İlhanlı tahakkümü altına zandıklarını ve hem de kuvvetli bir dayanış- girer. Böylece Selçukluların ülke de askeri ve ma içinde olduklarını gösterir. idari gücü büyük oranda azalmış, Anadolu XIII. yüzyılın ikinci yansında Kon- asayiş ve emniyetten yoksun bir hal almış idi. ya’daki ahi reislerinin büyüklerinden biri bel- 12 Eflâkî Kazzaz unvanıyla Tebriz’de tüccar olan Ahi ki de en büyüğü olan Ahi Ahmed Şah Ahmed Şah adında bir şahıstan bahseder. Eflâkî Ulu (ö.697/1298) hakkında en teferruatlı bilgiyi Arif Çelebi ile yaptıkları Tebriz yolculuğu sırasında ve- rilen bir yemek davetinde Arif Çelebi’nin kerametine dönemin kaynaklarından Anonim Selçukname matuf bir hikâye anlatırken Tebriz’in ileri gelenlerinden biri olarak zikrettiği Kazzaz Ahi Ahmed Şah’ın Konya ile Eflâkî’de bulmaktayız. Kaynaklarda Ahi ahilerinin lideri Kazzaz Ahi Ahmed Şah ile aynı kişi Ahmed Şah, fütüvvetnâmelerde belirtilen olması muhtemeldir. Kaynaklar Ahi Ahmet Şah’ın çok zengin olduğu konusunda hemfikirdir. İlhanlılar yanın- yüksek vasıflara haiz, cesur, merhametli, ko- da da itibarı olduğu Keyhâtu’nun hürmet ve teveccühü- nü kazandığını yine dönemin kaynaklarından görmekte- ruyucu, yardımsever, yoksul babası, cömert, yiz. Çok zengin bir tüccar olduğuna göre her iki şehirde asil, zengin, erdemli bir ahi lideri olarak anı- de ticarethanesi olan ve o dönemde uluslararası ticaret yapan bir kişi olması ihtimali daha doğru görülebilir Ef- lâkî, 1989, II, 296-297. 39 Mustafa AKKUŞ

Bu kaos ortamı şehirlerde ahilerin rollerini ve rında, yardımlarını elde etmek için Karaman önemini daha da artırdı. Bu dönemde silahlı oğlu Güneri Bey’e beylerbeylik, Eşref oğlu güce de sahip olan ahiler yaşadıkları şehrin Süleyman Bey’e de saltanat naipliği verilmiş- korunması, huzur ve asayişin sağlanmasında ti. Adı geçen beylerin şehrin önünde görün- önemli görevler icra etmişlerdir13. meleri Konyalılar arasında ikilik yaratmış ve Selçukluların başkenti ve Anadolu’nun kavga çıkmasına sebep olmuştur. III. en büyük şehri olması dolayısıyla da Konya Gıyâseddin Keyhüsrev’in hanımına bağlı olan sürekli Moğolların veya çevrede hüküm süren askerler Sahip Fahrettin Ali’nin ehline saldır- beylerin özellikle de Karamanoğullarının sal- dılarsa da ahiler bu kavgayı engellemiş, Ahi dırıları ve yağmalarına maruz kalmıştır. Ahmed Şah ve Ahi Ahmed ile şehrin kadısı Anonim Selçuknâme’ye göre, Sultan III. Kadı Siracüddin de araya girerek olayları ya- Gıyâseddin Kcyhüsrcv ile Sahib Fahreddin tıştırmışlardır (Anonim, 1952: 44-45). Ali’nin Kayseri’ye gitmelerini fırsat bilen Ka- Muinüddîn Süleyman Pervane’nin ölü- ramanlıların Konya üzerine yürüdükleri haber münden sonra İlhanlılar kendi mâlî sistemle- alınınca başta ahi liderleri Ahi Ahmed Şah ve rini Anadolu’da da tatbik ettiler ve vergilerin Ahi Ahmed olmak üzere İğdiş başı Fahreddin tahsil edilmesi için merkezden yüksek mevki- ve Konya’nın diğer ileri gelenleri şehrin mü- li memurlar gönderdiler. Selçuklu sultanları- dafaa edilmesine karar vermişlerdi. Karaman- nın hükümdar olarak sadece bir adları kalmış lılar şehri kuşattılar ise de şehrin kapılarının olup, hanlar tarafından kendilerine tahsis edi- bir tarafını tutan Ahi Ahmed Şah ve diğer ta- len dirliklerin gelirleri ile geçiniyorlardı. Bu rafını tutan Ahi Hamid ile ahilerin savunması yeni durum yeni şehir hayatında ahilerin karşısında bir başarı elde edemeyerek şehrin ehemmiyetini büsbütün artırdı. Onlar artık çevresini harap ederek çekilmek zorunda eskiden olduğu gibi sadece kendi toplulukla- kalmışlardır. (Safer 678/Haziran 1279) (Ano- rının değil, şehirdeki bütün halkın hak ve nim, 1952: 40) menfaatlerini koruyan reisler mevkiine yük- Ahi Ahmed Şah ve ahilerin Konya’nın seldiler. Bu dönemde Konya’daki ahilerin ba- korunması ve huzurun sağlanmasında üstlen- şı olan Ahi Ahmed Şah sadece silahlı müca- dikleri rol ile ilgili tek örnek bu değildir. Yine delede değil şehrin mali konulardaki sıkıntıla- aynı esere göre 17 Ramazan 683/18 Ocak rını çözme noktasında da etkili roller üstlen- 1284 tarihinde III. Gıyâseddin Keyhüsrev’in miştir. 687/1288 yılında Sahip Fahrettin iki oğlu Konya’da Selçuklu tahtına oturdukla- Ali’nin ölümü üzerine vezir olarak Anado- lu’nun mâli idaresine Mücirüddin Emir Şah ile Fahreddin Kazvini memur edildiler. 13 Silah taşımalarına izin verilen, bir şeyhin yönetimi al- tında bulunan, yolcu ve misafirlerin ağırlanmasından, Fahreddin Kazvini Selçuklu ülkesinin batı ke- yolların güvenliğinin, huzur ve asayişinin sağlanmasına kadar çeşitli görevler üstlenen, esnaf ve sanatkârlardan simindeki mâli işleri üzerine aldı. Fakat Vezir oluşan Ahîlerin kullandıkları silahlar hakkında İbn Battuta az da olsa bilgi verir (2004, 205, 209). Seyyah Kazvini dirayetli ve iyi bir maliyeci olmadı- Denizli ahilerinden bahsederken de “Ahiler son derece ğından hem vergileri arttırarak hem de yeni güzel giyinip silahlarını tam takım donanmış durum- daydılar” ifadesini kullanır (İbn Battuta, 2004, 209).

40 İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler... vergi çeşitleri koyarak halka zulmetti. Vezirin denin rüyasına girerek engellediğini, tutumu Anadolu’nun her tarafında tepkiyle Keyhâtu’nun bu fikrinden vazgeçip daha son- karşılandı ve birçok yerlerde karışıklıklar ra Mevlânâ’nın türbesini ziyaret ettiğini zik- çıkmasına sebep oldu. Konya ahilerinin reisi reder (Sipehsalar, 1977: 103-104).15 Keyhâtu Ahi Ahmcd Şah yanında kethüda ve civanla- bu esnada iki–üç bin kişilik bir gurupla Kon- rıyla birlikte Sahip Fahreddin Kaznini’nin ya- ya’ya girmiş, ziyaretlerde bulunmuş ve Kon- nına giderek kanunlara ve teamüllere aykırı ya’nın ileri gelenlerinden Ahî Ahmed Şah’ı (bid’at) vergilerden şikâyet ettiler. Fakat Fah- kendisine Baba edinmiştir. (Turan, 1999: rettin Kazvini, Ahi Ahmed Şah’a dönerek “bu 588). Eflâkî’deki başka bir rivayette de bu an- kalabalığı başıma üşüştüren sensin” diyerek latılanların yanında Ahi Ahmed Şah’ın sert sözler söyledi. Bunun üzerine Ahi Ahmed Keyhâtu’nun huzuruna çıkarak ona birçok Şah: “bunlar yoksul ve çaresiz kimselerdir, hediyeler sunduğunu zikreder (Eflâkî, 1989: Kendilerine tahammüllerinin üstünde yük II, 31-34). Nitekim Keyhâtu 1291 de Anado- yükletilmiştir, bu hali arz etmek için gelmiş- lu’ya gelip pek çok yağma ve tahriplerde bu- lerdir” dedi. Fahreddin Kazvini’nin kötü uy- 15 gulamalarına karşılık Ahi Ahmed Şah’ın Bu olayı aynen Eflâkî’de zikreder. Eflâkî Sultan Veled’in en yakın müritlerinden olduğunu söylediği Konya halkı ve esnafını koruma amaçlı çaba- Muhammed Sakürcî den rivayetle bu olayı özetle şöyle anlatır: “Moğol şehzadesi Keyhâtu, Mevlânâ Hazretle- ları kısa sürede sonuç vermiş, Kazvini ri'nin vefatından on üç yıl sonra ordusuyla Erzincan'- 689/1290 yılında Argun Han’ın buyruğu ile dan kalkarak, Sivas ve Kayseri üzerinden Aksaray'a göç etmişti (1286). Keyhâtu Aksaray'a gelince, Konya hal- Tebriz meydanında boynu vurularak idam kının kendisini karşılayıp itaat etmeleri için bir elçi göndermiş, fakat birkaç kabadayı bu elçiyi öldürmüştü. 14 edilmiştir (Anonim, 1952: 52-54). Elçinin öldürüldüğü haberi gelince, Keyhâtu fena halde kızarak bütün askerlerine Konya üzerine yürümelerini, Mevlevi kaynaklarından olan Sipehsalar şehri kuşatarak bütün ahaliyi öldürmelerini, bütün mal ve Eflâkî’de Ahi Ahmed Şah’ın Konya halkı- ve mülklerini yağma etmelerini emretti. Bu haberi alan Konya halkı büyük bir korkuya kapıldı. Kendilerini kur- nı Moğol katliamından kurtardığı ile ilgili tarmak için Hz. Mevlânâ'nın türbesine sığınmaktan baş- ka çare bulamadılar. Orada ağlayıp sızladılar, Allah'a menkıbeler de zikredilmektedir. Anadolu ge- dua ettiler. Keyhâtu, büyük bir ordu (elli bin kişi) ile şehri kuşattığında, Mevlânâ Hazretleri'ni rüyasında nel valisi olan şehzade Keyhâtu Anadolu se- gördü: Mevlânâ büyük bir heybetle türbeden çıkarak feri sırasında elli bin kişilik ordusuyla Kon- sarığını başından çözdü, onunla şehrin kalesini kuşattı. Sonra hiddet ve öfkeyle Keyhâtu'nun otağına girip bo- ya’ya da gelmiştir. Sipehsalar’dan rivayetle ğazına sarıldı. O da feryat edip Mevlânâ'dan aman di- ledi. Mevlânâ ona, “Ey gafil adam, bu işten vazgeç, bu Moğol şehzadesi Keyhâtu’nun Konya’yı zapt askerleri de hemen geri çek! Yoksa canını kurtaramaz- edip yağmalama isteğini, Mevlânâ’nın şehza- sın.” dedi. Keyhâtu büyük bir korkuyla uyandı, komu- tanlarını ve yakın adamlarını çağırdı, rüyasını anlattı. Onlar da: “Biz bunu tahmin etmiştik. Bu şehir Mevlâ- nâ'nındır. Bu memlekete kim kastederse onun nesli ku- 14 Anonim Selçukname bu olayı uzun uzun anlatır ve rur. Fakat biz başkanımızdan çekindiğimiz için bir şey Konya halkının çektikleri ile ilgili şu ifadeyi kullanır: söyleyemedik.” dediler. Sabah olunca Keyhâtu, komu- “Kazvinli Sahip Fahreddin’in Konya’da oturması 24 tanlarıyla birlikte Hz. Mevlânâ'nın türbesine gidip ziya- gün idi. Fakat Konya’nın ve biçareleri 24 bin yıl rette bulundu. Ayrıca Mevlânâ'nın oğlu Sultan Veled eziyet çekmiş kadar bunalmışlardı.” Kaynakta, Sultan Hazretleri'ni de ziyaret ederek ona hürmet ve iltifat gös- Veled’in de, söylediği bir manzume ile Kazvinli’nin terdi. Türbe çevresinde bulunan Müslümanlara hediye- zulmünden açıkça şikâyet ettiği bildirilir. Ayrıca eser de ler dağıttı, halkın hepsini bağışladı. Böylece Konya'ya Kazvini’nin Anadolu’ya gelişiyle yaşanan uğursuzluklar gazapla ve katliam niyetiyle gelen Keyhâtu, hürmet ve ve onun ölümüyle ilgili Sultan Veled’in kerametinden iyilikle geri döndü. Konya halkı buna çok sevinerek de bahseden pasajlarda bulunmaktadır. Bkz. Anonim, bayram etti, ona çeşitli hediyeler sunarak şehirden 1952, 49-54. uğurladılar.” (Eflâkî, 1989, I, s.365–367.) 41 Mustafa AKKUŞ lunmuş; bu arada Konya dışında 18 gün Selçuklu hükümdarı II. Gıyâseddin Mesud’un oturmuş, fakat bu 18 gün, Selçukname’nin adamlarından biri olması ihtimali üzerinde ifadesiyle Konyalılara 18 yıldan daha uzun durur (Sümer, 1990: 5)16. Gazan Han tarafın- gelmiştir (Anonim, 1952: 62-63). Eflâki’de dan azledilen II. Mesud’un yerine Selçuklu Ahi Ahmed Şah’ın değerli taşlar ile süslenmiş tahtına çıkarılan Ferâmürz oğlu Alâeddîn bir kemer ile soy atlar takdim edip Keyhâtu Keykubâd Şarâbsâlâr’ın öldürülmesi hakkın- ile görüştüğü söylendiğine göre, onun Han’ın da ferman vermiş ve bu emir Konya büyükle- gönlünü alıp hem şehir halkını yağma ve kı- rinin ittifakı ve Ahi Çaruk’un eli ile 6 Muhar- talden hem de fazla vergi almak için sıkıştır- rem 698/14 Ekim 1298 tarihinde yerine geti- maktan vazgeçirmiş olması mümkündür. rilmiştir (Anonim, 1952: 67). Konya’nın her yönüyle korunmasında Ahi Ahmed Şah, Konya halkının ve şeh- asayiş ve huzurun sağlanmasında büyük kat- rin korunması ve kollanmasında hiç bir feda- kısı olan Ahi Ahmed Şah’ın Konya halkı tara- kârlıktan kaçınmayan, bu uğurda hayatını fından çok sevildiği de görülmektedir. Ano- vermekten çekinmeyen tam bir fütüvvet erba- nim Selçukname’de anlatıldığı üzere Ahi bı Ahi reisidir. Serkeş ve yağmacıların saldırı- Ahmed Şah’ın 15 Muharrem 694/4 Ocak larına karşı cesaretle Konya’yı savunmuş, 1295 tarihinde kardeşinin ölümü üzerine 15 yaptığı haksız uygulama ve ağır vergi yüküy- bine yakın muazzam bir kalabalık, başları le halka zulmeden zamanın vezirine kafa tu- açık olarak cenazesinde hazır bulunmuş ve tacak kadar da gözü kara bir ahi lideridir. Çok Konyalılar benzeri görülmedik bir yas tutarak cömert bir kişiliğe sahip olan Ahi Ahmed Şah kırk gün dükkânlarını açmamışlardır (Ano- hakkında Anonim Selçukname’de uzun bir hi- nim, 1952: 65). kâye anlatılmaktadır. Rivayete göre Kon- Ahi Ahmed Şah’ın Konya halkına karşı ya’nın yine ünlü reislerinden olan Ahi Ahmed hizmetleri bunlarla da sınırlı kalmamış, Safer hastalanmıştı. Ahi Ahmed Şah’ın onda 12000 696/Kasım-Aralık1296 tarihinde Gazan altın alacağı vardı; meslektaşının hasta oldu- Han’ın Konya’ya gelen elçisinin şehir halkına ğunu öğrenen Ahi Ahmed Şah Konya eş- karşı zalimane tutum takınması, Ahi Ahmed rafına: “Ahi Ahmed’e geçmiş olsun demeye Şah tarafından şehirden kovulmasına sebep gidelim ve onu hastalıktan kurtaralım” sözle- olmuştur (Anonim, 1952: 66). Belki de haya- rini söyledikten sonra hep birlikte onun evine tına mal olacak bu tutumu şüphesiz Konya 16 halkının teveccühünü kazanmasındaki önemli Faruk Sümer’in bahsettiği bu ihtimal biraz zayıf görülmektedir. Şarabsalar Sultan II. Gıyaseddin etkenlerden biri olmuştur. Selçukname’de bu Mesud’un adamı dahi olsa Ahi Ahmed Şah’ın öl- olaydan bir yıl sonra yani 17 Şevvâl 697/28 dürülmesinde bir emri ve dahli olması ihtimalide uzak görülmektedir. Çünkü II. Gıyaseddin Temmuz 1298 tarihinde Ahi Ahmed Şah’ın Mesud’un Konya Ahileri tarafından çok sevildiği Şarâbsâlâr tarafından öldürüldüğü zikredilir. bilinmektedir. Zira Anonim Selçukname Sultan II. Mesud’un iktidara geçip Konya’da tahta oturmak Ancak bu Şarâbsâlâr’ın kim olduğu hakkında için gelmesiyle Ahilerin bayram ettiğini, Sultanın da bütün Ahiler ve yiğitlere iltifatlarda bulunarak herhangi bir bilgi yoktur. Faruk Sümer, onun gönüllerini hoş ettiğini zikreder (Anonim, 1952, 51).

42 İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler... gittiler. Ahi Ahmed Şah kapıdan girince Ahi Konya ve halkına karşı giriştikleri istila, Ahmed’in hastalığı daha da ağırlaşmıştı. Fa- yağma, talan, aşırı vergi ve zulümlerine karşı kat Ahi Ahmed Şah, Ahi Ahmed‘in başucuna başta Ahi Ahmed Şah olmak üzere şehrin Ahi oturup yüzünü eşraf ve yiğitlere çevirerek: liderleri tedbirler alarak, Konya ve halkını “ey kardeşler ve oğullar, sizler şâhit olunuz sosyal, iktisadi ve askeri yönden korudu. ben 12 bin altın olan alacağımı Ahi Ahmed’e bağışladım” demişti. Ahi Ahmed Şah’ın bu KAYNAKÇA sözleri oradakilerde sevinç yaratmış ve onun AHİ EVREN, Letâif-i Hikmet, Paris bu asil hareketini bütün Konya halkı takdirle Bibliothique Nationale, nr. 2880. karşılamış, dua ve teveccühlerine mazhar ol- AKKUŞ, Mustafa, 2011: İlhanlıların Anado- muştur (Anonim, 1952: 65). lu’daki Dini Siyaseti. Yayınlanmamış Doktora Tezi Konya: Selçuk Üniversitesi SONUÇ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ahiler, Moğol istilasının başlangıcından ______, 2012: “Ahi Evren’in Moğol Ta- itibaren Anadolu’daki sosyal ve dini gruplar hakkümüne Bakışı ve Ahilerin Moğol içerisinde Moğollara en muhalif zümrelerden Karşıtlığının Sebepleri” II. Uluslararası biridir. Ahiler, Moğol karşıtı birçok dini ve Ahilik Sempozyumu Bildiriler I, Kırşehir, tasavvufi zümrelerden farklı olarak bizzat s.325-347. Moğollarla ön saflarda mücadele ettiler. İsti- AKSARAYİ, Kerimüddin Mahmud, 2000: lanın başladığı 1243 yılı ve akabinde İlhanlı Musameratü’l Ahbar. çev: Mürsel Öztürk. tahakkümünün daha ağır hissedilmeye başla- Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. dığı 1277 yılından sonra vuku bulan olaylar, Anonim Selçuk-Nâme (1952) Anadolu Selçuk- Selçukluların Anadolu üzerindeki hâkimiyet luları Devleti Tarihi III, çev: Feridun Na- ve otoritesini tamamen kırdı. Bu durum Ana- fiz Uzluk, Ankara: Uzluk Yayınları dolu’daki sosyal, iktisadi, dini ve tasavvufi AŞIKPAŞAZADE, 1970: Aşıkpaşaoğlu Ta- bir zümre olan Ahilerin şehirlerdeki ehemmi- rihi. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Ya- yetini daha da arttırarak, Ahi teşekküllerinin yınları. aynı zamanda şehirlerin silahlı kuvvetleri ha- AYNİ, G. Mahmut, 1987–89: İkdü’l Cuman line gelmeleri sonucunu doğurdu. fi- Tarih-i Ehli’z-Zaman, yay: M. Emin I- Anadolu’daki birçok şehrin idare, yöne- II, Kahire. tim ve emniyeti Ahi reislerinin kontrolü altına girdi. Bu dönemde Konya’da etkin Ahi lider- BAYRAM, Mikail, 1987: Bacıyan-ı Rum: leri bulunuyordu. Bunlar içerisinde en çok Selçuklular Zamanında Genç Kızlar Teşki- temayüz eden Ahi Ahmed Şah idi. Konya, latı, Konya: Selçuklu Üniversitesi Fen- Anadolu’nun en büyük ve en müreffeh şehri Edebiyat Fakültesi. olması dolayısıyla hem Moğollar hem de çev- ______, 1991: Ahi Evren ve Ahi Teşkilatı- redeki beylerin hedefleri arasında idi. Onların nın Kuruluşu. Konya: Damla Matbaası.

43 Mustafa AKKUŞ

______, 2005: Sosyal ve Siyasi Boyutla- KADI AHMED, en-Nigidî. (2009) el- rıyla Ahi Evren-Mevlânâ Mücadelesi, Veledü’ş-Şefik ve Hafidü’l-Hâlik, haz. ve Konya: Nüve Kültür Merkezi Yayınları. trc: Ali Ertuğrul. Yayınlanmamış Doktora ÇAĞATAY, Neşet, 1989: Bir Türk Kurumu Tezi. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Olan Ahilik, Ankara: TTK Yayınları. Sosyal Bilimler Enstitüsü. EBU’L FEREC, Gregory, 1999: Abul Farac KAYAOĞLU, İsmet, 1981: “Halife en- Tarihi, çev: Ö R. Doğrul, Ankara: Türk Nâsır’ın Fütüvvete Girişi ve Bir Fütüvvet Tarih Kurumu Yayınları. Buyrultusu”, Ankara Üniversitesi İlahiyat EFLÂKÎ, Ahmet, 1989: Menakibü’l-Arifin, I- Fakültesi Dergisi, Ankara: c.XXV, s.221– II. çev: Tahsin Yazıcı, İstanbul: Milli Eği- 227. tim Bakanlığı Yayınları. KOCA, Salim, 1997: Sultan I. İzzettin Key- ELVAN, Çelebi, 1995: Menakıbu’l-Kutsiyye kavus (1211–1220), Ankara: Türk Tarih fi Menasıbu’l-Ünsiyye. haz: İ. E. Erünsal, Kurumu Yayınları. A.Y.Ocak. Ankara: Türk Tarih Kurumu MUHAMMED SİVASÎ, 2008): Şeyh Yayınları. Evhadüddin Hamid el-Kirmani ve GORDLEVSKİ, V., 1988: Anadolu Selçuklu Menakıb-Namesi. çev: Mikail Bayram. Devleti, çev: Azer Yaran, Ankara: Onur Konya: NKM Yayınları. Yayınları. MUHAMMED SİVASÎ, 1994: Şeyh HUDA, Kamer-ül, 2004: Şihabeddin Ömer Evhadüddin Hamid el-Kirmani’nin Men- Sühreverdi, Hayatı, Eserleri, Tarikatı, trc: kıbeleri (İnceleme- Çeviri). çev: Fahrettin Tahir Uluç, İstanbul: İnsan Yayınları. Çoşkuner. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal İBN BATTÛTA, 2004: Ebû Abdullah Mu- Bilimler Enstitüsü. hammed et-Tancî, İbn Battûta Seyahatnâ- mesi, çev. Sait Aykut, c. I-II, 3.b., İstan- SİPEHSÂLÂR, Feridun b. Ahmed, 1977: Ri- bul. sale: Mevlânâ ve Etrafındakiler, çev. Tah- sin Yazıcı, İstanbul: Tercüman 1001 Te- İBN BİBİ, 1996: El Evamirül Alaiye Fil mel Eser. Umuril-Alaiye (Selçukname I-II) çev. Mürsel Öztürk, Ankara: 1000 Temel Eser SÜMER, Faruk, 1990: “XIII. Yüzyılın En Kültür Bakanlığı. Büyük Ahilerinden Ahi Ahmed Şah” Türk Dünyası Tarih Dergisi, sayı: 43, Türk İBNÜ’L ESİR, 1987: el-Kamil fit-Tarih, trc: Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, s.3- A. Ağırakça–A.Özaydın. XII İstanbul: 6. Bahar Yayınları. ŞAHİN, Haşim, 2007: Osmanlı Devletinin KADI AHMED, en-Nigidî, el-Veledü’ş-Şefik Kuruluş Döneminde Dini Zümreler. Ya- ve Hafidü’l-Hâlik, Süleymaniye Kütüpha- yımlanmamış Doktora Tezi. İstanbul: nesi. Nr. 4518. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma- ları Enstitüsü.

44 İstila Döneminde Anadolu Şehirlerinin Korunmasında Ahiler...

TARIM, Cevat Hakkı, 1938: Kırşehir Tarihi Üzerinde Araştırmalar. Kırşehir, Kırşehir Halkevi Kitapsaray Yayın Kolu Neşriyatı. TURAN, Osman, 1999: Selçuklular Zama- nında Türkiye. İstanbul: Boğaziçi Yayınla- rı. ______, 2010: “Selçuk Türkiye’si Din Ta- rihine Dair Bir Kaynak Fustadül’l Adale Fi Kavaidi’s Saltanata” Köprülü Armağa- nı, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları. S. 531-564.

45

46 Hamdi Zade Abdülkadir Erdoğan'ın...

HAMDİZADE ABDÜLKADİR ERDOĞAN’IN AHİ EVREN HAKKINDA BİR MAKALESİ HAMDIZADE ABDULKADIR ERDOGAN’S ARTICLE ABOUT AHI EVREN

Ahmet ÇELİK * ÖZET

Bir kültür tarihçisi olan Abdülkadir Er-

doğan (1877-1944), Konya’da yayınlanan

Türk Sözü (1917–1918) gazetesinde Selçuklu,

Karamanoğulları ve Osmanlı dönemlerinde

yaşayan önemli şahıslar ve inşa edilmiş bazı

yapılar hakkında değerli bilgileri ihtiva eden

bir dizi makale yayımlamıştı. Abdülkadir Er- 1966’da Konya Güneysınır (Karasınır)’da dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Güneysınır’da tamamladı. doğan’ın günümüz Konya araştırmalarına ışık Konya Endüstri Meslek Lisesi’ni bitirdi. 1988 yılında tutacak, her biri bir belge, araştırma ve göz- Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Edirne Merkez İmam Hatip Lisesi, İçeri Çum- leme dayanan bu makalelerinden en dikkat ra Çok Programlı Lisesi, Meram Dr. Ali Rıza Baha- dır İmam Hatip Lisesi’nde görev yaptı. Konya Ansik- çekeni “Ahi Evren” hakkında olanıdır. Erdo- lopedisi madde yazarlığında bulundu. Merhaba Ga- zetesi Akademik Sayfalar ile Konya Burada ve Konya ğan, söz konusu makalesinde tarihi kaynak- Barosu Dergilerinde Konya tarihi, eğitimi ve kültü- lardan yararlanarak Trabzon, Kırşehir ve rü üzerine bir çok makalesi yayınlandı. Halen Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Projeler Koordinasyon Konya’da Sırçalı Mahallesi’nde İsmet Paşa Biriminde ve Karatay Mevlana İmam Hatip Lise- si’ndeki görevine devam etmektedir. Evli ve iki ço- İlkokulu’nun arkasındaki Tekke’ye defnolun- cuk babasıdır. duğu iddia edilen, Anadolu’da XIII. yüzyıl-

Yayınlanmış Çalışmaları dan, XV. yüzyılın sonlarına kadar Türk ticaret 1. Dini Bilgiler (Komisyon), Konya, 2005. 2. İsra ve Miracı Anlamak, Konya, 2006. hayatına yön veren Ahiliğin kurucusu ve 3. Efendimiz, Konya, 2006. 4. Kuran’ı Anlamaya Giriş (Komisyon), Konya, Debbağların piri olarak kabul edilen Ahi Ev- 2007. ren’i incelemekte ve onun Trabzon ve Kırşe- 5. Muhammed Kudsî el-Bozkırî, Konya, 2009. 6. Muhtasar Muvatta Hadisleri, Konya, 2011. hir’de değil Konya’da medfun bulunduğunu 8. Peygamberimiz Tanıyalım ve Anlayalım. Konya, 2013 ispatlamaya çalışmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Ahi, Zâviye, Ahi * Karatay Mevlana İmam Hatip Lisesi Meslek Ders- Evran, Konya leri Öğretmeni. e-posta: [email protected]

47 Ahmet ÇELİK

ABSTRACT yıllarda Konya’da sürgünde bulunan Abdülkadir Erdoğan; a culture historian Ebüzziyâ Mehmed Tevfik (1849-1913)’in (1877-1944) had written a series of articles, evinde yapılan toplantıların önemli rolü oldu- 1 which contained very valuable information ğu belirtilmektedir. about the important buildings built and İlk görevine 1909’da Konya İdadîsi’nde important people that lived in Selçuklu, Türkçe öğretmenliği ile başlayan Erdoğan, Karamanoğulları and Osmanlı Konya Sultânîsi’nde, Konya Dârülhilâfe (Selljuk,Karamaoglu and Ottoman) periods, Medresesi’nde Farsça, İslâm Tarihi; Konya in Türk Sözü(Word of the Turkish 1917–1918) Kız Muallim Mektebi’nde Din Kültürü ve newspaper. The most remarkable one of these Ahlak Bilgisi ve Edebiyat dersi öğretmenli- researches, every single one of which is based ğinde bulundu. 1932 yılında İstanbul’da Sü- on documents, researches and observations, leymaniye Külliyesi imaretinde kurulmuş that will enlight the Konya Researches today olan Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ne İbnü’l- is “Ahi Evren”. Erdogan studies “Ahi Evren” Emin Mahmud Kemal (1870-1957)’in yar- who is burried in the Tekke behind the Ismet dımcısı olarak tayin edilen Erdoğan, 1935’te Pasha Primary School of the Sırcalı İbnü’l-Emin’in emekliye ayrılması üzerine Neighborhood in Konya after Trabzon and aynı müzede müdür vekili, 1937’de de müdür Kırsehir and Ahi Evren is also accepted as oldu. 1939’da Türk İslam Eserleri Müzesi the sage of the tanners which gave a direction Kataloğu ve 1941’de Fatih Devrinde İstan- to the Turkish commercial life by the “ahi” bul’da Bir Türk Mütefekkiri, Şeyh Vefa Haya- community inAnatolia from 13th Century to tı ve Eserleri adlı eserlerini yayımladı. 15th Century . 1943’te yaş haddinden emekliye ayrılan Er- 2 Keywords: Ahi, Zâviye, Ahi Evren, Kon- doğan, 1 Aralık 1944’te vefat etti. ya. Gençliğinde İttihat ve Terakkî Cemiye- ti’nin Konya merkez idare heyeti üyeliği ya- GİRİŞ pan olan Erdoğan, öğretmenlik yıllarında Abdülkadir Erdoğan, 1877’de Konya’da Konya İl İdare Meclisi üyesi olarak çalıştı. doğdu. Babası Ali Efendi’dir. Soyadı kanunu Müdürlüğü esnasında müzedeki bilinen en çıkıncaya kadar dedesi Hamdi Efendi’nin eski tercümenin de yer aldığı dokuz Kur’an adını kullandığından “Hamdizâde” olarak ta- tercümesini “Kur’an Tercemelerinin Dil Ba- nındı. Soyadı Kanunu çıkınca bazı yazılarında kımından Değerleri” adlı makalesiyle ilim kullanmakta olduğu “Erdoğan”ı soyadı olarak âlemine tanıttı. Abdulkadir Erdoğan’ın Tarih- aldı. Abdülkadir Erdoğan iyi bir medrese tah- i Osmani Encümeni Mecmuası, Türk Sözü, sili gördü. Sivaslı Ali Kemalî Efendi (1853- 1920)’den icazet aldı. Daha sonra 1 Mehmet Ali Uz, Konya Kültürüne Hizmet Edenler, 18- Dârülmuallimîn’e devam ederek buradan 25; Hüseyin Köroğlu, Konya Lisesi Tarihi, s. 102. 2 Muhlis Koner, “Büyük Kayıp”, Ekekon, 12 Birinci ka- 1895’te mezun oldu. Ayrıca yetişmesinde, o nun 1944; Mahmut Sural, “50 Yıl Öncesinden Her Yö- nüyle Konya”, Yeni Konya, 22 Eylül 1975.

48 Hamdi Zade Abdülkadir Erdoğan'ın...

Babalık, Konya misali dergi ve gazetelerde Hamdizade Abdülkadir Erdoğan’ın Türk pek çok makalesi yayımlandı.3 Sözü Gazetesi’nde yayınlanan “Ahi Evren” Titiz bir araştırmacı olan Abdülkadir Er- hakkındaki makalede kullanılan kaynaklarla doğan hakkında Muhlis Koner (1886-1957) bazı açıklayıcı notlar tarafımızdan dipnota şu taltiflerde bulunur: “Yazacağı her yazı ilave edilmek suretiyle aynen aşağıda sunul- üzerinde icabında bütün eski eserler müesse- muştur. selerini, kabirleri, tekkeleri, evkaf arşivlerini AHİ EVREN yorulmak bilmez bir azimle dolaştıktan sonra büyük bir itina ve dikkatle makalesine başlar, I. tekrar okur, meselâ bir kitabede ufak bir şüp- Bu nam ile maruf üç memlekette medfun hesi olursa yaşlılığına rağmen memleketin (şahıs) olduğu(nu) biliyoruz. öbür ucunda o eserin başucuna gider, saat- Birisi Trabzon’da, lerce kalırdı.”4 Diğeri Kırşehir’de, Abdülkadir Erdoğan’ın yayımlanan ma- Üçüncüsü ise şehrimizde (yani Kon- kaleleri arasından “Ahi Evren” başlıklı yazısı ya’da) medfundur. çok dikkat çekicidir. “Ahi Evren” hakkında Osmanlı tarihlerinde Orhan Gazi aşağıda sunacağımız makale, Hamdizade meşayihinden ma‘dud olup terceme-i hali ve Abdülkadir Erdoğan tarafından Osmanlı hayat-ı hususiyesi muvazzahan gösterilmeyen Türkçesi ile 4-11 Şubat 1918’de Türk Sözü Ahi Evren6 acaba bunlardan hangisidir? Gazetesi’nin5 40 ve 41. sayılarında iki fasikül halinde yayınlanmıştır.

3 Abdülkadir Erdoğan hakkında daha ayrıntılı bilgi için bakınız: Ali Rıza Akıncı, “Ölümünün Onuncu Yılında Hamdizade Abdülkadir”, Yeni Meram, 4-8 Aralık 1954; Uz, Konya Kültürü, s. 18-25; Köroğlu, s. 102. 4 Ekekon, 12 Birincikanun 1944. 5 Konya’da yayın hayatına giren Türk Sözü gazetesi, Babalık gazetesinin devamıdır. İkinci Meşrutiyet döne- minin gazetelerinden olan Babalık 23 Aralık 1910’da Konya’da yayınlanmaya başlamıştır. Gazetenin adını dönemin Konya Valisi Arif Paşa (1866-1915) vermiştir. Babalık, 11 Haziran 1917’de Konya valisi Muammer Bey (1874-1928)’in tavsiyesiyle adını değiştirerek Türk Sözü unvanıyla yayın hayatına başlamıştır. Fakat adı geçen valinin görevden ayrılması ve Birinci Dünya Sa- vaşının sonucunda İttihat ve Terakki yönetiminin ikti- dardan düşmesi ile 30 Teşrinievvvel 1918’de kapanarak tekrar eski adıyla (Babalık) yayınına devam etmiştir. Resim 1 : Abdülkadir Erdoğan Türk Sözü gazetesinde Süleyman Necati (1889-1944) Mehmet Muhlis, Mithat Bey, Naim Hazım Onat (1889- 1953), Mümtaz Bahri (1888-1963), Edip Raşid Usman (1897-1977)’ın yazı ve şiirleriyle birlikte Hamdizade Abdülkadir Erdoğan’ın da pek çok makalesi yayınlan- daha ayrıntılı bilgi için bk. Pembe Turgut, “Konya Türk mıştır. Erdoğan’ın; Selçuklu, Karamanoğulları ve Os- Sözü Gazetesi (1917–1918)”, Konya 2010 (S.Ü., Sosyal manlı döneminde yaşayan önemli şahıslarla inşa edilmiş Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisan tezi), bazı yapıları incelediği çok değerli bilgileri ihtiva eden s. 12-74. bu makaleleri günümüz Konya’sına ve araştırmalarına 6 Evran, (evrak)daki (ev) gibi, biçim, endam, tenasüb, ışık tutacak özelliktedir denilebilir. Türk Sözü hakkında tarz manalarında kullanılmaktadır. Evranlı: Yakışıklı 49 Ahmet ÇELİK

Trabzon Sultan Fatih devrinde feth Ahi Evren’in bu zat olması da bir türlü kesti- olunmuş. Ve Orhan Gazi zamanında ise Rum- rilemiyor. ların arasında ve tamamıyla Hıristiyanlar Mesela merhum, (Künhü’l-Ahbar) (mü- elinde bulunmuş olduğundan bir kere oradaki ellifi) yitik beşinci cildinde Kırşehir’de medfun olan zatın daha sonraları zuhur etmiş medfun olan Ahi Evren’den bahs ederken: başka bir “Ahi Evren” olduğuna hükm edil- “Ahi Evren bir zaman Konya’da sakin olmuş- melidir.7 lar ve Şeyh Sadreddîn-i Konevi(1210- Kırşehir’de medfun olan zata gelince 1274)’nin hizmetinde bulunmuşlar, bir aralık bunun hakkında ufak tefek bazı malumata te- Denizli’ye gitmişler ve orada bahçıvanlık sadüf edilmekle beraber bu malumatın da ta- yapmışlar sonra Kayseri’ye göçmüşler. Daha rih ile terfîkinde bazı müşkilat görülüyor. Ve sonra Kırşehir’de tevattun ederek orada vefat Orhan Gazi devri meşayihinden olan maruf etmişlerdir. Kayseri’de debbağlık ettikleri zaman yedi renkte yedi sahtiyanı alıp müşteri herhangi renkten isterse istediği kadar verir-

7 Trabzon’da halk arasında “Ahi Evren Dede” adlandırı- di.” diyor ve daha bazı kerametini sayıyor. lan türbe, Trabzon ili, merkez ilçe, Boztepe mahallesi, Âşık Paşazade (1400-1484) ise Orhan Erenler sokak Kır Mevkii No: 1’dedir. Türbede Ahi Ev- ren Dede, Hacı Hakkı Baba ile birlikte onun müridi olan Gazi devri meşayihinden olan “Ahi Evren”ın iki hanımın mezarı vardır. Türbe, Hacı Hakkı Baba tara- fından Ahi Evren Dede adına II. Abdülhamid’in desteği ne terceme-i halinden ne de irtihal ettiği yer- ile Trabzon valisi Kadir Paşa vasıtasıyla 1888 yılında yaptırılmıştır. Türbe, kubbeli, camiye bitişik, taş duvar- den bahs etmeyerek yalnız Murad-ı evvel lı, dört köşeli, dört pencereli ve bir kapılıdır. Türbe ka- devrini idrak eylemiş olduğunu gösteriyor.8 pısının sağında bulunan kitabede Ahi Evran Dede hak- kında şunlar yazılıdır: “Asıl adı Hasan Ebu’l-Hakayık Terceme-i Şakayik: “Arif billâh Şeyh olduğu bildirilen Ahi Evren Dede Kırşehir’deki Ahi Ev- ren’in kardeşi veya ahilerden biridir. Ahi Evren Dede Evren erbab-ı hıreften olup debbağlar zümre- Trabzon’a Rum denilen Hıristiyan krallığı döneminde 9 padişah Orhan Gazi (1326-1362) zamanında İslam’ı si ol azizi pir-i tarikat ittihaz eylediler” de- yaymak için gelmiş olan Ahi tarikatından gönüllü İslam yip geçiyor. tebliğcisidir. Trabzon’daki putperestlere ve Hıristiyan- lara karşı maddi ve manevi sahadaki çalışmalarıyla Ekser Osmanlı müverrihleri ise yalnız 1461 yılında gerçekleşen Trabzon’un fethine zemin ha- zırlamış beş evliyadan biridir. Kaynaklara göre Ahi Ev- meşayih meyanında ismini sayıp başka bir ren Dede miladi 1351 yılında 67 yaşında şehit edilmiş- şey söylemiyor. tir. Kabri maşatlıktaki bir ceviz ağacının altında Hacı Hakkı Baba tarafından manevi olarak tespit edilip alı- Âlî (1541-1600) merhumun ifadesine narak adına yaptırılan türbeye nakledilmiştir.” Türbe manevi tatmin, şifa dileği, adakta bulunma gibi sebep- göre “Ahi Evren”in Kırşehir’de medfun oldu- lerle ziyaret edilmektedir. Halktaki inanca göre, tekke ve zaviyelerin resmen kapatıldıkları dönemde türbedeki ğu anlaşılıyorsa da fakat Sadreddîn-i Konevi zatın manevi gücü türbenin kapatılmasını engellemiştir. ile muasır olduğuna ve kendilerinin hizmetin- Ayrıca Trabzon’un Ruslar tarafından işgali döneminde, Rus topçusunun denizden açtığı ateşten Trabzon’u Ahi de bulunduğuna dair verdiği malumatın ne Evren Dede’nin koruduğuna inanılır. Bk. Yaşar Kalafat, “Ahi Türbeleri Etrafında Oluşan Halk İnançları (Diya- net İşleri Başkanlığı Arşiv Kayıtlarına Göre)”, Türklük Bilimi Araştırmaları (TÜBAR)-XIV, 2003 Güz, s. 182; 8 Âşık Paşazade, Tevârih-i Âl-i Osman, İstanbul 1332, s. Ali Çelik, “Trabzon’da Ahilik ve Ahi Evran Dede” II. 29, 36, 101. Uluslar arası Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri, 9 Taşköprüzade, Şekayik, s. 12. و ﻣﻨﻬﻢ اﻟﺸﻴﺦ اﻟﻌﺎرف ﺑﺎﷲ اﺧﻲ اوران : آﺎﻧﺖ رﺣﻤﻪ اﷲ ﺻﺎﺣﺐ دﻋﻮات ;Ekim 1999 Kırşehir), Ankara, 1999 s. 81-88 13-15) ﻣﺴﺘﺠﺎﺑﺔ و اﻧﻔﺎس ﻣﺴﺘﻄﺎﺑﺔ و ﻇﻬﺮت ﻣﻨﻪ آﺮاﻣﺎت ﺳﻨﻴﺔ ﻗﺪس اﷲ ﺳﺮﻩ http://www.trabzonkulturturizm.gov.tr/belge/1- اﻟﻌﺰﻳﺰ. turbeler.html; http://www.tesob.org.tr/a2.php/68456 22.02.2013 (22.02.2013).

50 Hamdi Zade Abdülkadir Erdoğan'ın... dereceye kadar doğru olması lazım geleceği menkulat ve an’anatı mevcuddur ki bunların bizi pek ziyade düşündürüyor. her biri müşarun ileyhin Orhan Gazi 673 tarihinde irtihal eden Sadreddîn-i meşayihinden olan Ahi Evren olduğunu teyid Konevi’nin hizmetinde bulunan bir zatın etmektedir.13 meşayih-i Selçukiye’den her halde birinci pa- Burasına öteden beri Debbağ Tekkesi dişahımız Osman Gazi Hazretlerinin devri denmesi ve bütün Konya debbağlarının veli meşahirinden ma‘dud olması iktiza etmez mi? müşarun ileyhi pir ittihaz ve şehrimizin bir Halbuki bütün Osmanlı müverrilerinin zamanlar sanat-ı debağatla iştihar eylemesi ve müttehiden bahs ettikleri bir “Ahi Evren” var- adetleri yüzlere baliğ olduğu rivayet edilen dır ki onun Orhan Gazi devri rical-i debbağhanelerin umumiyetle bu semtte bu- sufiyesinden olduğunda müttefiklerdir. Kırşe- lunması14 ve “Ahi Babazadeler” namıyla yâd hir’de medfun olan bu Ahi Evren’in kitabe-i edilen ve bu tekke ile alakadar olan bir ailenin kabrinin ve yahut mahallince mazbut ve mü- el-yevm Konya’da mevcud olması gösteriyor seccel bir vakfiyesinin mevcut olup olmadığı- Vakfiyesi”, Yeni İpek Yolu, Konya II, Özel Sayı, (Aralık nı bilemiyorum. Eğer böyle bir vesika mevcut 1999) Konya 1999, s. 65-79. 13 Erdoğan’ın, yaşadığı devir Konya’sının yöresel akta- ise ona göre hakikati bulmak mümkün. Yok rım ve geleneklerine dair örnekler vermeyişi büyük ek- ise ya bu Ahi Evren’ı meşayih-i sikliktir. 14 Konyalı, Uluırmak Hoca Ali Mescidi hakkında şu Selçukiye’den ad etmek yahut Âlî merhumun bilgileri verir: “Mescid, Uluırmak Mahallesi Karaman Caddesi’ndedir. Mescid, kerpiçle yapılmış, üstü ağaçla adem-i vukufuna haml eylemek lazımdır. örtülmüştür. Binanın hiç bir mimarî kıymeti yoktur. Do- ğuya açılan avlu kapısının üstünde Selçuk sülüsü ile altı satır halinde şu (Arapça) kitabe okunmaktadır: (Tercü- II. mesi) “Bu mübarek hanıkahı Emirü’l-Mü’minin’in Şehrimizde medfun olan “Ahi Evren”e kasiymi Sultan-ı Muazzam Giyasü’d-Dünya / ve’d-din Keyhüsrev İbn Keykubad’ın hükümdarlığı zamanında gelince: 637 yılında Allah’ın rahmetine muhtaç, zaif köle Serefşah / oğlu Mes’ud yaptı. Ve Hirfet ( sanat) ehli Konya’nın Sırçalı Mahallesi’nde ve olan fakih ve sofilere vakfetti. Burada deri tüylerini ko- 10 parmak sureti ile elde / edilecek menfaatin aralarında Feyziye Medresesi’nin arkasındaki Tek- müsavi olarak paylaşılmasını da şart koştu” Kitabeye ke’de medfun olan bu zata beyne’l-avam göre hanikah II.Sultan Keyhüsrev b. Keykubad zama- nında h.637-m.1239574 yılında Mesud b. Şerefşah tara- 11 “Ahirvan” Veli denmektedir. Medfeninin fından yaptırılarak fakih ve sofilere tahsis edilmiştir. Bunlar burada debagat edilecek derilerin yünlerini yo- kitabesi ve sicillat veya kuyud-ı vakfiyesi larlar, aldıkları parayı müsavi olarak paylaşırlardı. Kon- yoktur.12 Fakat haklarında mahalli birçok ya’nın işlenmiş derisi pek meşhurdu. Dünyanın her tara- fına, Frengistan’a bile buradan kösele çıkarılırdı. Vâkıf, bu hanikahı bir ham deri imalâthanesi olarak inşa ve ahilere tahsis etmişti. Burada fakihler ve sofiler gibi 10 Feyziye Medresesi, Sırçalı (Mescid) Mahallesi’nde münevver bir zümre toplanır ve çalışırlardı. Kitabedeki şimdiki İsmet Paşa İlkokulu binasının bulunduğu yerde Arapça “tecrid” kelimesinin manası; derinin tüylerini idi. Bk. Caner Arabacı, Konya Medreseleri, s. 273; İb- koparmak ve kavlatmak manasına bir masdardır. Sel- rahim Hakkı Konyalı, Konya Tarihi, s. 138. çuklular devrindeki Ahi faaliyetinin güzel bir örneğini 11 Konyalı, s. 138. veren bu kitabe fevkalâde mühimdir. Vakıf bu müesse- 12 Erdoğan’ın belirttiği gibi medfenin ilk dönemlere ve- seyi fakih ve sofileri müstehlik ve tufeylî bir zümre ol- ya en azından Ahi Evren’in vefat tarihine yakın kitabesi, maktan çıkarmak ve el emekleriyle geçinmeğe alıştır- sicillatı ve vakıf kayıtları hâlâ bulunumamamıştır. Ne mak gibi yüksek bir gaye ile kurulmuştur. Burada te- var ki Ahi Evren’in yaşadığı dönemden yaklaşık mizlenen deriler şimdiki İsmet Paşa Mektebi’nin bulun- dörtyüz-dörtyüzelli yıl sonrasına ait bir vakfiyeden an- duğu yerdeki debbağlara gönderilirdi. Burada da bir Ahi laşıldığına göre zamanla bu mahal önem kazanarak vak- Evren Hanikahı vardı. Konyalılar bu hanikaha fa dönüşmüş olmalıdır. Bk. Yusuf Küçükdağ, “Kon- “Ahırvan” derlerdi.” Bk. Konyalı, s. 138-139 ya’da Ahî Evren Zâviyesi ve 1097 H/ 1686 M Tarihli 51 Ahmet ÇELİK ki umum debbağların piri Orhan Gazi devri- Konya’da meşhur erbâb-ı sanayinin her nin veliy-yi âlî-kadri olan “Ahi Evren” akva- sınıfın şimdi bile kendilerine mahsus usta ve yı ihtimale (en kuvvetli ihtimale) göre bu zat- yiğitbaşıları ve bunların kalfa ve usta tır. destirleri merasimi vardır. Bunlar evvelce debbağlar şeyhi “Ahi Evren” tekkesinin zâ- viye-nişîni olan Ahi Baba diye yâd olunan müntehab bir zata merbut bulunurlardı ki bu zat esnaf ve ahali arasında son derece haiz-i nüfus olur ve bütün esnaf bu zata kazancın- dan bir kısmını vermeye mecbur tutulurdu. Ahi Evren tekkesi16 civarında “Zaviye” namıyla maruf pek muazzam bir daireleri bulunurdu ki şehrimize vürûd eden bütün seyyâhîni (yolcuları) oraya misafir ederler ve icap eden masraf esnaf sandığından tesviye edilerek misafirlerin istirahatlarına son dere- ce çalışılırdı. İşte o zamanlardan kalma bü- yük kazanların ve daha birçok bakır kapların Resim 2 : Sırçalı Medrese mezkûr Ahi Evren tekkesinde hıfz edile gel- Bu tekke maruf olan Ahi Evren’in diği Konyalılarca malumdur. dabağatla iştigal ve debbağların kendilerini Ahi Evren tekkesi civarında bu gün pir ittihaz eyledikleri bâlâda arz edildiği yalnız bir debbağhane kalmıştır ki derûnun- vechile Terceme-yi Şekayık ve sair kütüb-i da eski zaviye teferruatından bir dairenin tevarihte mezkûrdur. Veli müşarun ileyhin kısmen mevcut olduğu görülüyor. Ve la- mesleğine sülûk eden Konya debbağlarının 16 imal ettikleri meşin ve sahtiyanların bundan Doğan Yörük, “XV. Yüzyılda Karaman Toprakların- da Ahiler ve Ahi Vakıfları”, S.Ü. Sosyal Bilimler Ensti- iki yüz sene evvel pek ziyade şöhret bulun- tüsü Dergisi, yıl: 2008 sy. 20/671: “Ahi Evren’in Kay- seri’den sonra yerleştiği ve faaliyette bulunduğu şehir, duğu(nu) Evliya Çelebi merhum Seyahatna- Anadolu Selçuklu payitahtı Konya’dır. Bu dönemde, La- la Hankâhı, Ziya Hankâhı, Ahi Gühertaş Tekkesi ve mesi’nde şöyle ifade ediyor: Mesud b. Şerefşah Hankâhı olmak üzere dört ayrı zâvi- “Amma (Konya’nın) debbağları mülk-i ye ahiler tarafından idare edilmektedir. 1476-1500 ta- rihleri arasında Konya’daki ahi vakıfları Ahi Ali, Ahi Osmaniye’deki debbağların en mahirleridir. Hoca Ali, Ahi Câhken Zâviyesi ve Ahi Veliyüddin Tür- besi’dir. Öte yandan başkaları tarafından kurulmuş Meram dağlarında bir gûne çiçek hasıl olur olan vakıflar da zaman zaman ahiler tarafından idare ki nilgündir. Debbağlar onun ile debğ-ı edilmiştir. Örneğin, Hoca Fakih, İlaldı Hâtun Dârülhuffâzı ile Şâdi Bey Mescidi ve Zâviyesi, Ahi Ali edim (gön) edüb âsumânî renk, gül, şeftali oğlu, Şeyh Ali Zâviyesi Ahi Yusuf ve Ahi Hacı, Şems-i Tebrizî Zâviyesi de Ahi Ali oğlu Mehmed Çelebi eliyle sarı, turumcu, kırmızı sahtiyan imal ederler yönetilmiştir.” Konya’daki ahilik ve ahiler hakkında bk. 15 Tuncer Baykara, Türkiye Selçukluları Devrinde Konya, ki Arab ve Acem’de maruftur.” Konya 1998, s. 84-92; Yusuf Küçükdağ, “Osmanlı Dö- neminde Konya’da Ahîlik ve Ahîler”, II. Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri (13-15 Ekim 15 Evliya Çelebi, Seyahatname, III/23. 1999 Kırşehir), Ankara 1999, s.216- 224.

52 Hamdi Zade Abdülkadir Erdoğan'ın... ekall iki yüz senelik tahmin olunan bu bina- ve hakkında bazı bilgiler bulunan Ahi Evren, nın baki kalan bazı tezyinatla duvarlarındaki bu şehirde birçok tekke ve zaviye de açmıştır. o güzel talik yazıların muhafazası lüzumuna Abdülkadir Erdoğan, yaptığı inceleme maattessüf hiç ehemmiyet verilmiyor. ve araştırmayla, Orhan Gazi dönemi Bu zaviyeler yalnız Konya’da değil ev- meşayihinden olan ve debbağların piri kabul velce Anadolu’nun birçok kasabalarında te- edilen Ahi Evren’in Trabzon veya Kırşehir’de sis ve “Ahi Evren” teşkilatı oralara da teşmil değil Konya’da medfun olduğu sonucuna edilmiş idi. Fakat hepsinin merkezi umumisi ulaşmıştır. Fakat bunu ispat edecek bir kita- yine Konya ve menba-ı feyz ve intişarı yine beye, sicil kaydına yahut vakfiyeye ulaşama- Konya’daki Ahi Evren17 tekkesi idi. mıştır. Onun Ahi Evren hakkındaki bu yazısı Âşık Paşazade’nin: “Rum’da dört taife tarihi kaynaklarla birlikte daha çok ağızdan vardır ki misafirler içinde kalır. Biri gaziyân- ağıza nakl edilen mahalli bilgilere ve yaptığı ı Rûm, biri ahîyân-ı Rum, biri abdalân-ı kişisel gözlemlere dayanmaktadır. Rum ve biri baciyân-ı Rûm diye ta’dâd ettiği dört taifeden ikincisiyle makalemizin mev- zuunu teşkil eden Ahi Evren’e mensup umum kafile-i esnafın murad edildiğini zann eylemekteyiz. (Hamdizade Abdülkadir)

SONUÇ Resim 3: Ahi Debbağhane Kuyusu Ahiliğin Anadolu’da ilk teşkilatlandığı şehirlerden birisi de Konya’dır. Debbağ esna- fını Ahilik teşkilatı altında birleştiren pir ise Ahi Evren’dir. Konya’da bir müddet yaşayan

17 Bu Ahi Evren tekkesine Tabak (Debbağ) tekkesi de denir. Burası Konya’da bilinen tabağ illetinin yegâne tedavi hanesi kabul edilir. Gerek insan gerek hayvanlar- da meydana gelen bir çeşit cilt hastalığından kurtula- bilmek için Cumartesi günleri avam-ı halk bu tekkeye koşarlar ve oradaki mevcut eski debbağ kuyusunun içi- Resim 4: Ahi Debbağhane Kuyusu ne ayaklarını uzatırlar. Ve kuyudan biraz çamur alarak ağrıyan yerlerine sürerler. Eğer tabak hastalığı hayvan- larda zuhur etmiş ise bir cumartesi günü hasta hayvanı oraya götürürler. Debbağların mazı, sumak, palamut, şap, kireç gibi şeylerle gönleri pişirdikten ve yıkadıktan sonra orada suların toplanmış olduğu bir çukurda hasta hayvanı sokarlar ve bu suretle hayvanın sıhhatini temin etmiş olurlar. Esasen cildî bir hastalık için maddi bir te- daviden ibaret olan bu itikat mürur-ı zamanla manevi bir şekil almış günümüzde “Ahi Evran” tekkesinde mevcut olan eski bir debbağ kuyusunun başına toplan- mak ve oradan alelade çamurlar alarak her ağrıyan yere yapıştırmak suretiyle kutsiyetine itikat edilmeye baş- Resim 5: Ahi Debbağhane Kuyusu lanmıştır. 53 Ahmet ÇELİK

Resim 6: Ahi Debbağhane Sırçalı Mescid Resim 7: Ahi İsmet Paşa İlkokulu

Resim 8: Ahi Evran Makale

54 Hamdi Zade Abdülkadir Erdoğan'ın...

Resim 9: Ahi Evran Makale

55 Ahmet ÇELİK

KAYNAKÇA TAŞKÖPRÜZADE, Ebü'l-Hayr İsamüddin AKINCI, Ali Rıza, “Ölümünün Onuncu Yı- Ahmed Efendi, 968/1561, eş-Şekaiku'n- lında Hamdizade Abdülkadir”, Yeni Me- nu'maniyye fî ulemai'd-devleti'l-Osmaniy+ ram, 4-8 Aralık 1954. ye Şekayik, Beyrut 1395/1975. ARABACI, Caner, Osmanlı Dönemi Konya TURGUT, Pembe, “Konya “Türk Sözü” Ga- Medreseleri (1900-1924), Konya 1998. zetesi (1917–1918)”, (S.Ü. Sosyal Bilim- ÂŞIK PAŞAZADE, Tevârih-i Âl-i Osman, ler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Li- İstanbul 1332. san tezi), Konya 2010. ÇELİK, Ali, ““Trabzon’’da Ahilik ve Ahi Türk Sözü, 4 Şubat 1918, Yıl: Yedi7, s. 433- Evren Dede”” II. Uluslararası Ahilik Kül- 40. türü Sempozyumu Bildirileri (13-15 Ekim Türk Sözü, 11 Şubat 1918, Yıl: Yedi7, s. 433- 1999 Kırşehir),, Ankara 1999. 41. EVLİYA ÇELEBİ, Seyahatname, İstanbul UZ, Mehmet Ali, Konya Kültürüne Hizmet 1313. (Hangi cilt?) Edenler, Konya 2003. KALAFAT, Yaşar, “Ahi Türbeleri Etrafında YÖRÜK, Doğan, ““XV. Yüzyılda Karaman Oluşan Halk İnançları (Diyanet İşleri Baş- Topraklarında Ahiler ve Ahi Vakıfları””, kanlığı Arşiv Kayıtlarına Göre)”, Türklük S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Bilimi Araştırmaları (TÜBAR) -XIV-/, Yıl: 2008, sy. 20. 2003-Güz. KONER, Muhlis, “Büyük Kayıp”, Ekekon, 12 Birincikanun, 1944. KONYALI, İbrahim Hakkı, Konya Tarihi, Konya 2007. KÖROĞLU, Hüseyin, Konya Lisesi Tarihi, Konya 1989. KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “Ahîliğin Konya’’da Kuruluşu ve Türk Tasavvufuna Getirdiği Yeni Boyut””, Konya’’da Düşünce ve Edebiyat, Konya 2003. ______, Konya’’da Ahî Evren Zâviyesi ve 1097 H/ 1686 M Tarihli Vak- fiyesi””, Yeni İpek Yolu, Konya Ticaret Odası Dergisi, Konya II, Özel Sayı, (Ara- lık 1999), Konya 1999.. SURAL, Mahmut, “50 Yıl Öncesinden Her Yönüyle Konya”, Yeni Konya, 22 Eylül 1975.

56 Ahi Zaviyelerinden Örnekler..

AHİ ZAVİYELERİNDEN ÖRNEKLER EXAMPLES FROM AHI ZAWIYAHS

Haşim KARPUZ* ÖZET

Zaviye, tarikat mensuplarının eğitim ve

ibadet için yaşadıkları tenha yer anlamına ge-

lir. Ahi zaviyeleri, Ahi Evren tarafından ku-

rulmuştur. Anadolu’ nun fethinde, Türk ve İs-

lamlaşmasında önemli rol oynamışlardır.

Özellikle şehirlerde zanaatkârlar arasında

yaygın olan bu tarikat kaliteli mal üretimini ve sosyal dayanışmayı sağlamaktaydı.

Ahi zaviyeleri mimarlık tarihi bakımın-

1949 yılında Akçaabat’ın Taşocağı köyünde doğdu; dan önemlidir. Plan olarak eken devir zaviye- Gökçeler İlkokulu ve Akçaabat Ortaokulunda okudu. leri Osmanlı camilerine kaynaklık etmişlerdir. Trabzon Lisesini (1967), İstanbul Üniversitesi Ede- biyat Fakültesi Klâsik Arkeoloji Bölümünü bitirdi Çok azı günümüze gelmiştir. Burada bunlar- (1972). Bir müddet vekil öğretmenlik yaptıktan sonra Erzurum Müzesi asistanlığına atandı, kazılara katıl- dan beş Ahi Evren Zaviyesi tanıtılmaktadır: dı. Erzurum ve Trabzon Müzelerinde asistanlık ve Kırşehir Ahi Evren Zaviyesi, Kayseri Ahi Ev- yöneticilik görevlerinde bulundu. Atatürk Üniversitesinde, “Erzurum Evlerinin Türk- ren Zaviyesi, Tokat Ahi Muttalip Tekkesi, İslâm Mimarisindeki Yeri” konulu doktora tezini ha- zırladı. 1983 yılında Selçuk Üniversitesine yardımcı Ereğli Şeyh Şıhabüddin Zaviyesi ve Çorum doçent olarak atandı. 1988 yılında doçent, 1994 yı- Elvan Çelebi Zaviyesi. lında profesör oldu. Üniversitede değişik idari gö- revlerde bulundu, halen Fen-Edebiyat Fakültesi Sa- Anahtar kelimeler; Ahi zaviyeleri, zana- nat Tarihi Bölümü öğretim üyesidir. Anabilim dalıyla ilgili kitapları ve ulusal-uluslar arası yayınları bu- atkarlar lunmaktadır. Anahtar Kelimeler; Ahi zaviyeleri, za- naatkarlar.

* Prof. Dr. Haşim KARPUZ, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Konya ABSTRACT

Zawiyah is a place where sect members of a religious order live for training and worship; it also means an isolated place. Ahi zawiyahs were founded by Ahi Evren. They played an important role in conquest, Turkization and Islamisation of Anatolia. This sect, of which members were particularly artisans in cities, ensured production of high-

57 Prof. Dr. Haşim KARPUZ qualified goods and social solidarity. görüleceği gibi bu zaviyelerin ana binaların- Ahi zawiyahs are of importance in terms da; ortada avlu (toplantı, semah için) köşe of architectural history. Plans of zawiyahs hücreleri de eğitim, barınma için kullanılabi- from early periods set a model for Ottoman lir. Bu binalardan ayrı olarak ahır, hamam, mosques. A few of zawiyahs have survived to mutfak, kiler, kahve ocağı gibi mekânlar da present. Five Ahi Zawiyahs of them shall be gereklidir (Doğan, 1977,245). 15. yy’a ait introduced in this paper: Kırşehir Ahi Evren Nasırî Fütüvvetnamesi’nde Ahi Zaviyesi’nin Zawiyah, Kayseri Ahi Evran Zaviyah, Tokat kısmi tasviri yapılmaktadır: Ahi Muttalip Lodge, Ereğli Şeyh “O yerin dört tarafı açık Kabe gibi pek Şıhabüddin Zawiyah and Çorum Elvan Çelebi iyi, pek güzel bulunması gerekir. Zawwiyah. Havuzu da olur, oradan ibrik ve testi Keywords; Ahi Zawiyahs, Artisans. doldurulursa daha âlâdır. Ay ve Güneş gibi aydın olması için bü- GİRİŞ tün duvarlarının beyaz olması lazımdır. Zaviye; köşe, bucak veya bir tarikat Bunda herkes ittifak etmiştir ki orayı mensubunun ibadet için çekildiği tenha yer iyice silip süpürmek, sulayıp arıtmak ve orada anlamına gelir. Genelde tarikatların kasaba herkesi suvarmak gerekir. veya köylerde mensuplarının barındığı, ibadet Kapısında bir de kapıcı bulunmalı ki ka- ettiği; yolcuların misafir edildiği, halkın eği- pıya kimse öküz, eşek bağlamasın. tildiği tarım arazileri olan tarikat yapılarıdır. Oraya kilim yahut yün keçe döşemeli, Ahi Zaviyeleri şehirlerde, kasabalarda ve her ikisi de iyidir. köylerde kurulmuştur. Bu zaviyelerin Anado- Ahî yüceyse, şerefliyse halısının Kıbrıs lu’nun fethinde topraklarının Türkleşmesi ve halısı olması da caizdir. İslamlaşmasında önemli rolü olmuştur. Fakat kapısına perde takmamalıdır. Ahi Zaviyelerinin çok azı günümüze ge- Çünkü bu ululuk alâmetidir, onun kapısına lebilmiştir. Bu araştırmada İç Anadolu Bölge- yaraşmaz.” (Doğan,1977,246) si’nden tespit ettiğimiz beş Ahi tekkesi’ni ta- nıtmaya çalışacağız. 13.-14. yy’da Anado- lu’da inşaa edilen tekke ve zaviyeler merkezi planlı, dört eyvanlı ve köşe odalı tiptedir

(Akın,1990). bu plan Büyük Selçuklu Mima- risi’nde Merv ve Tirmiz’deki Selçuklu evle- rinde görülmektedir. Anadolu’da özellikle tekke ve zaviyelerde kullanılarak Erken Os- manlı mimarisindek zaviyeli camilerin ortaya çıkmasını sağlamıştır (Doğan, 1977,…- Kuran, 1964,…). İncelediğimiz örneklerde Ahi Evren’in (1236-1329) kurduğu Ahi zaviyelerinin iki temel görevi vardır (Res. 1):

58 Ahi Zaviyelerinden Örnekler..

1. Eğitim Kurumu olarak görev yaparlar. si sabah işlerine giderek ikindiden sonra elde et- Ahiler, bekâr ve sanat erbabı gençler ve büyük- tikleri kazançlarla önderlerinin yanlarına döner- ler arasından kurdukları topluluğa fütüvvet ( ler. Bunlar Fityan-gençler, önderlerine ise daha gençlik ) adı verilir. Bunların yöneticisine de önce söylediğimiz gibi Ahi-Kardeş adı verilir. Ahi denir. Burada meslek ilkeleri, fütüvvet Ben dünyada onlardan daha ahlaklı ve erdemli- prensipleri öğretilir. Bazı zamanlarda da yer içer sini görmedim” (Aykut, 2000, 403-404). müzik eşliğinde rakslar ederler, türküler söyler- Şehir ve kasabalarda Ahi Kurumu üyeleri- ler (Doğan, 1977, 242). nin en büyük görevi kaliteli mal üretiminin te- Zaviyenin yönetiminde muhtelif görevliler mini ile iş ahlakını sağlamak, meslek ve zanaat bulunmaktadır: Ahi Baba, Kethüda, Yiğitbaşı, erbabının haklarını korumaktı. Üretici tüketici Duacı, Usta, Kalfa, Çırak, Sancaktar ve Alem- ilişkilerini ayarlamak çeşitli sanat dallarındaki dar, Süpendi Kethüdası (süpürgeci), Fekke gruplar arasındaki iş birliğini temin etmektir. (hizmetli) (Hacıgökmen, 2009, 253-257). Ahiler şehirdeki zanaatkârlardan 32 iş kolunu 2. Yolcuların, gariplerin misafir edilmesi, denetleyebiliyordu. Tanpınar, Erzurum’da bun- “Ayende ve revende” (gelip gideni) ağırlamak. ları şöyle sıralamıştır: İbn-i Batuta 1330 yılında Anadolu’ya geldiğin- “ Eski Erzurum’da bu ticaret hayatı ve ker- de Ahi Zaviyeleri’nde kalmış ve bu kurumlar- van yolu 32 san’atı beslerdi. Tabaklar, saraçlar, dan övgü ile söz etmiştir: semerciler, dikiciler, çarıkçılar, mesciler, kürkçü- “ Onlar Anadolu’ya yerleşmiş bulunan ler, kevelciler, kunduracılar, kazazlar, arabacılar, Türkmenlerin yaşadıkları her yerde, şehir kasa- keçeciler, çadırcılar, culfacılar, ipçiler, demirci- ba ve köylerde bulunmaktadırlar. Memleketle- ler, bakırcılar, kılıçcılar, bıçakcılar, kuyumcular, rine gelen yabancıları karşılama, onlarla ilgi- zarcılar, sandıkçılar, kaşıkçılar, tarakçılar, lenme, yiyeceklerini içeceklerini yatacaklarını marancılar, boyacılar, dülgerler, yapıcılar, sabun- sağlama, ihtiyaçlarını giderme, onları uğursuz cular, mumcular, takımcılar” (Tanpınar, 1991, ve edepsizlerin ellerinden kurtarma, şu veya bu 81). sebeple yaramazlara katılanları yeryüzünden 18.yy’dan sonra Ahilerin fütüvvet örgütü- temizleme gibi konularda bunların eş ve örnek- nün etkisinin azalması Ahi Zaviyeleri’nin de lerine dünyanın hiçbir yerinde rastlamak müm- kapanmasına yol açtı. Konya’da mevcut iki Ahi kün değildir. Kardeşler gündüzleri geçimini Zaviyesi Ahi Evren ve Ahi Tarik Zaviyelerin- sağlayacak kazançları elde etmek üzere çalışır- den hiçbir iz kalmamıştır (Küçükdağ,2003,173). lar ve o gün kazandıkları parayı ikindiden sonra Fütüvvet Örgütü yerine Gedik Organizasyonu topluca getirip öndere verirler. Bu para ile zavi- ortaya çıktı (Doğan, 1977, 251). Bununla birlik- yenin ihtiyaçları karşılanır, topluca yaşamak te Ahi gelenekleri, usta yetişen kişilere peştamal için gerekli yiyecek ve meyveler satın alınır. bağlama, şet törenleri günümüze geldi. Ayrıca Mesela o sıralarda beldeye bir yolcu gelmişse kasaba ve köylerde Ahi (Fütüvvet- Kardeşlik) onu zaviyede misafir ederler, alınan yiyecekler- gelenekleri yâren toplantılarında yaşatılmaktadır den ikram ederler. Bu tutum yolcunun ayrılışına (Çağatay, 1981, 162-171). kadar sürer gider. Bir misafir olmasa bile yemek zamanında yine hepsi bir araya gelip topluca yerler, rakslar ederler, türküler çağırırlar ve erte-

59 Prof. Dr. Haşim KARPUZ

AHİ ZAVİYELERİNDEN ÖRNEKLER VE MİMARİ ÖZELLİKLERİ

1. Kırşehir Ahi Evren Zaviyesi (Res.2-3):

60 Ahi Zaviyelerinden Örnekler..

Zaviyenin 1329’da Ahi Evren’in buraya gö- haline getirilmiş olmalıdır. Kuzeydeki kubbeli mülmesiyle kurulmuş olduğu anlaşılıyor. hücre Ahi Evren’in türbesidir. Ahi Evren’in 1450 yılında Emir Hasan Bey türbenin üzeri- türbesi içten yüksek kasnaklı bir kubbe, dıştan ne bir bina kurmuş 1561 yılında Alaüddevle piramidal bir külahla örtülüdür. Kalemişleri bu binayı genişletmiştir. Yapının ilaveleri ve yenidir. Önceden burada mevcut olan Şeyh Erzurumî’ye ait olan ahşap sanduka Ankara geçirdiği evreler hakkında fazla bilgi yoktur. Vakıflar Genel Müdürlüğüne getirilmiştir.

2. Kayseri Ahi Evren Zaviyesi (Res. 4-5):

Yapıya batı cephesinin ortasındaki kapı- Doğudaki eyvanda kime ait olduğu bi- dan girilir. Kapının bitişiğinde minare bulu- linmeyen mezarlar bulunmaktadır. Bir bütün- nur. Giriş bölümü kubbe ile örtülüdür güne- lük göstermeyen Ahi Evren Zaviyesi bugünkü yinde mescit kuzeyinde divanhane odası var- haliyle erken Osmanlı döneminde yaygınla- dır. Buradan doğudaki kapı ile türbe kısmına şan zaviyeli camilere benzemektedir. geçilir. Kayseri il merkezinde Talas Caddesi Türbe kısmı ortadaki sofa kısmı ve kar- üzerinde Döner Kümbet yakınında yer almak- şılıklı iki hücreden meydana gelir. Güneydeki tadır. Zaviye merkezi planlı 13. yy’a tarihle- oda temel izlerine göre sonradan yapılmış ve nen bir tarikat yapısıdır. üzerine kubbe örtülmüştür. Sofa kısmı da Yapı harap halde iken bir kısım duvarla- kubbe ile örtülüdür. Esasında mescit olan do- rı kazılarla ortaya çıkarılmış ve restore edile- ğudaki eyvan şeklindeki kısım sonradan türbe 61 Prof. Dr. Haşim KARPUZ rek müze haline getirilmiştir (Eravşar, 2002). Mehmet Paşa Mahallesi’nde Behzat De- Zaviyenin esas kapısı kuzey cephesinde resi’ne açılan çıkmaz sokak üzerindedir. Ki- bulunmaktadır. Kuzey eyvanının iki yandaki tabelerinden anlaşıldığı gibi 1317 yılında Ab- odalarından dışarıya açılan tali kapıları vardır. dullah bin Muhyî tarafından yaptırılmıştır. Esas plan ortadaki kubbeli avluya açılan dört Giriş kapısı kuzey cephedendir. Ortada mer- eyvan ve köşe odalarından meydana gelmek- kezi avlu, avluya açılan ana eyvan, yan odalar tedir. Eyvanlar ve köşe odaları beşik tonozla ve türbeden meydana gelmektedir. Yapıda örtülmüştür. moloz taş, üst örtüde tuğla malzeme kullanıl- Burada Orta Asya merkezi mekân gele- mıştır. Avlunun kubbesine geçişte Türk üç- neğinin tekrarlandığını görüyoruz. Sahip Ata genlerine yer verilmiştir. Tekkenin içerisinde (Konya), Niksar Çöreğibüyük, Elvan Çelebi İlhanlı Dönemi’ne ait çini süslemeler ve Os- (Çorum) Zaviyeleri de benzer planlıdır. Ahi manlı Dönemi’ne ait kalemişi süslemeler yer Evren’e izafe edilen zaviye 13. yy’a tarihlen- almaktadır (Gündoğdu, 2006, 189-195). dirilmektedir, (Özbek-Arslan, 2008, 477- 478).

3. Tokat Ahi Muttalip Tekkesi (Res. 6):

62 Ahi Zaviyelerinden Örnekler..

4. Ereğli Şeyh Şihabüddin Sühreverdi Zaviyesi (Res.7) : Ere ğli ilçe merkezinde türbe mahallesin- Bu bölümün batısında 2. kapıdan basamaklar- de devlet hastanesinin bitişiğindedir. Mescit, la dışarı çıkılmakta, burada da yine çeşitli türbe zaviye ve açık türbeden meydana gel- mekânlar ve bir kuyu yer almaktadır. Yapıda mektedir. Mescit ve türbe Karamanoğlu Dö- genelde moloz taş, kireç harç kullanılmıştır. nemi’nde 1391 yılında yapılmıştır. Yer yer kesme taş izleri ile de karşılaşılır. Zaviye: Prof. Dr. Beyhan Karamağaralı Duvar kaplamalarında alçı malzeme dekoratif tarafından 1985 yılının sonuna kadar batı bö- amaçla kullanılmıştır. Buradaki alçı malzeme lümünde devam eden kazılarda zaviye bölü- üzerindeki bitkisel ve hayvan figürleri Konya münün temel izleri ortaya çıkarılmış ve don- Kılıç Aslan Köşkü ile benzerlik gösterir. Bu durulmuştur. Doğu batı yönünde uzanan bir sebeple zaviyesi 13. yy’ın ortalarına tarihle- koridorun iki yanında sıralanmış çeşitli me- nir. Ereğli Müzesi’ndeki kitabeye göre zaviye kânlar bulunmaktadır. Bu koridorun kuzeyin- ve imaret H.793-1391 yılında Karamanoğlu de çeşitli mekanlar ve ortada bir holün iki ya- Süleyman Bey’in kızı Nasiha Hatun tarafın- nında yer alan 8 hücreli bölüm ve tanımlana dan yaptırıldığı yazılıdır. Öyle anlaşılıyor ki mayan dikdörtgen bir mekan ortaya çıkmıştır. Selçuklular zamanındaki zaviye-mescit harap Güneyde ise aşevi tandırlar ve bir ocak etrafı- olunca Karamanlı Nasiha Hatun tarafından sıralanmış 17 odalı derviş hücreleri yer al- onarılmış ve yapıya kendisi ve yakınları için maktadır. türbe ilave edilmiştir. Son araştırmalara göre

63 Prof. Dr. Haşim KARPUZ bu zaviye iki Ahi Kardeş Sihabüddin Makbul şemaya göre inşa edilmiş olduğu açıktır. Plan ve Şeyh Bedrüddin tarafından kurulmuştur ana çizgileri ile Niksar Çöreğibüyük (Res.10) (Hacıgökmen,2010,110-111). ve Konya Sahip Ata Hanikâhına benzemektedir.

5. Çorum Mecitözü Elvan Çelebi Zaviyesi (Res.8) :

Mecitözü’ne bağlı Tekke Köyü’nde yer alır. Etraflıca incelenmiş bir yapıdır. 1283 yı- lında eski bir Hristiyan mezarı üzerinde ku- rulduğu sanılmaktadır. Elvan Çelebi büyük ihtimalle 1240 yılında Selçuklu ordusuyla ça- tışan Baba İshak Horosani’nin torunlarından- dır. Zaviye plan bakımından üç kısımdan meydana gelmektedir.(Eyice,1969,211-246). Ancak daha sonra Ahilerin bu zaviyede faali- yet gösterdikleri muhtemeldir. 1. Sağ tarafta haçvari planlı türbe: Bu türbenin giriş holü sağındaki minare yenidir. 2. Üç eyvanlı ortası kubbeli şadırvanlı avlu 6. Çorum Mecitözü Elvan Çelebi Zaviyesi 3. Dördüncü eyvanın yerinde bulunan (Res.9) : cami kısmı. 1555 yılında zaviyenin bir krokisini çi- zen H. Dernschwam yapıyı dört eyvanlı ola- rak göstermiştir. Yapının dört eyvanlı plan

64 Ahi Zaviyelerinden Örnekler..

şamaktadır. Bu sanatlar hem örgütsüz kalmış hem de teknolojiye yenik düşmüşlerdir. Ahi gelenekleriyle tarihi ve kültürel bağ-

ları tespit edilen yâren toplantıların Anado- lu’da Isparta, Eğirdir, Akşehir gibi yerleşme- lerimizde devam etmektedir (Çağatay, 1981, 162-171) (Cenikoğlu, 1998, 33-34). Ahiler bir zamanlar şehirlerde çarşının denetimini elinde tutmuş, ilginç törenlerin eğlencelerin yapıldı- ğı zaviyeler yok olmuştur. Buna rağmen gü- nümüze kalan zaviye örnekleri, yazılı kaynak bilgileri mimarlık tarihi ve sosyal tarihimize

ışık tutmaktadır 7.Niksar Çöreği Büyük Tekkesi ( A. Gabriel'den) (Res.10): BİBLİYOGRAFYA SONUÇ AKIN, G. 1990: Asya Merkezi Mekan Gele- Ahi Teşkilatının Esnaf ve Zanaatkârlar neği, Ankara. üzerindeki kontrolü kalkınca Ahi Zaviyeleri AYKUT, A. (2000): Sayit, İbn-i Batuta Se- yıkılıp yok olmuştur. Günümüze gelebilen yahatnamesi 1, İstanbul YKY. örnekler bir elin parmakları kadardır. Ahi Za- BAYRAM, M. (1994): “Ereğli ve Medfun viyelerinin ekonomi, üretim ve ticaret tarihi Olan Şeyh Şihabud’-Din Makbul Kim- bakımından önemi büyüktür. Temel görevleri dir?”, III. Milli Selçuklu Kültür ve Mede- kaliteli eşya üretimini gerçekleştirmek, bilgili, niyeti Semineri Bildirileri, Konya, s. 119- yetenekli ustalar yetiştirmektir. Ahilerin bü- 126. tün çarşı zanaatkârlarını denetlediklerini gö- CENİKOĞLU, Tarıman, (1998): “Akşehir rüyoruz. Halk Kültürü”, Sanatsal Mozaik, sy. 33, Ahi zaviyelerinin mimarlık ve sanat ta- İstanbul, s. 33-34. rihi bakımından önemi Bursa Tipi, Ters T ÇAĞATAY, N., (1981): Bir Türk Kurumu planlı olarak da tanımlanan Zaviyeli Cami- Olarak Ahilik, Konya, (2. Baskı). ler’e kaynaklık etmiş olmalarıdır. İncelediği- DERNSCHWAM, H., (1987): İstanbul ve miz örnekler gibi ortadaki kubbeli-şadırvanlı Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, (Çev. Ya- avluda toplanılıyor. Eyvanlarda sohbet edili- şar Önen) Ankara. yor, eğlenceler düzenleniyor. Köşelerdeki DOĞAN, A. I., (1977): Osmanlı Mimarisinde odalarda yatılıyordu. Tarikat Yapıları, Tekkeler, Zaviyeler ve Benzer Nitelikteki Fütüvvet Yapıları, İs- Tanpınar’ın Erzurum’da saydığı 32 Ahi tanbul, İTÜ, 1977. zanaatı- el sanatının bir kısmı Konya’da ya-

65 Prof. Dr. Haşim KARPUZ

ERAVŞAR, O. (2002): “Kayseri Ahi Evren TANPINAR, A.H. (1999): Beş Şehir, İstan- Zaviyesi”, Ortaçağ’da Anadolu, Prof. Dr. bul, s.81. Aynur Durukan’a Armağan, Ankara. ÜLGEN, A. S. (1974): “Kırşehirde Türk EYİCE, S. (1969): “Çorum Mecitözü Eserleri” Vakıflar Dergisi, c.II, İstanbul, Aşıkpaşaoğlu Elvan Çelebi Zaviyesi”, s.260-261. Türkiyat Mecmuası, sy. 15, İstanbul, s.211-246. HACIGÖKMEN, M., A., (2009): “Ahi Secere-name ve Futuvvet-namelerine Göre Ahi Zaviyeleri”, Selçuklu’dan Osman- lı’ya, Mikail Bayram’a Armağan, Konya, s.251-261. HACIGÖKMEN, M. A. (2010): “Selçuklu- lar Zamanında Ereğli’de Ahiler Hakkında Bir Araştırma”, Tarihin Peşinde, Sayı: 4, Konya, s. 105-120. KÜÇÜKDAĞ, Y. (2003): “Konya’da Os- manlı Döneminde İnşa Edilen Tekke ve Zaviyeler”, Osmanlı Döneminde Konya, Konya, s.171-182. KARAMAĞARALI, B. (1990): “Ereğli Şihabud’- Din Sühreverdi Külliyesi Kazı- sı”, VII. Vakfı Kitabı, Ankara,. KONYALI, İ.H. (1970): Abideleri ve Kitabe- leri İle Ereğli Tarihi, İstanbul, s.496-502 KURAN, A. (1964): İlk Devir Osmanlı Mi- marisinde Cami, Ankara, ODTÜ Mimar- lık, 1964. ÖNGE, Y., (1988): “Ahi Evren Zaviyesi”, DİA, C.1, İstanbul, s. 530-531. ÖZBEK, Y. – Arslan, C. (2008): Kayseri Taşınmaz Kültür Varlıkları Envanteri, Kayseri. TAESCHNER, F., (1969): “Geç Selçuklu Dönemi Sonrasına Ait Bir Kültür Mirası Kırşehir”, Necati Lugal Armağanı, Anka- ra, , s.577-600.

66 Ahi Şecere – Nâme…

AHİ ŞECERE-NÂME VE FÜTÜVVET NÂMELERİNE GÖRE AHİ ZAVİYELERİ ACHI ZAWIYAS ACCORDING TO THE PEDIGREES AND THE RULES AND REGULATIONS OF TURKISH-ISLAMIC GUILD

Mehmet Ali HACIGÖKMEN* ÖZET

Zaviyeler, İslâm ahlakının, dinî eğitim

ve öğretimin yapıldığı, tatbik edildiği mües-

seselerdir. Ahi zaviyeleri dinî bir kurum ol-

madığı için bilinen bu durumdan biraz daha

farklıdır. Bu teşkilat fütüvvet adıyla siyasî bir

mahiyet arz ederken, zamanla XIII. yüzyıldan

itibaren Anadolu’da esnaf teşkilatı haline

gelmiştir. Böylece zaviyeler, XIII. ve XIV.

yüzyıllarda Anadolu’nun şehirlerinde, kasa-

Antalya ili Alanya ilçesinde doğdu (1967). Ankara balarında teşkilatlanan esnaf gruplarının mer- Üniversitesi Dil ve Tarih Çoğrafya Fakültesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu (1989). Ankara Üniversite- kezi olmuştur. Ahi teşkilatının dolayısıyla es- si Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Alaiyye’de Vakıf- naf gruplarının belirli kurallarını açıklayan, lar” başlığıyla Yüksek Lisans Tezi hazırladı (1994). “Ahi Sinan bin Ahi Mesud ve Şeçere- Ahi fütüvvet-nâmeleri ve şecere-nâmelerinde nâmesi”, adlı doktora tezini Selçuk Üniversitesi Sos- yal Bilimler Enstitüsü’nde 2001 yılında tamamladı. bu zaviyelerinin fizikî durumlarına kadar bil- Farsça ve Almanca bilmektedir. Çok sayıda yayını vardır. Selçuklu Tarihi ile Kültür Tarihi ilgi alanına giler içermektedir. Çalışmamız Ahi fütüvvet girmektedir. ve şecere-namelerine dayanarak Ahi zaviyele-

rinin özelliklerini ve burada bulunan görevli-

* Doç. Dr. Mehmet Ali HACIGÖKMEN, Selçuk Üni- ler hakkında bilgiler vermektedir. versitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Anahtar Kelimeler: Ahi, Fütüvvet-

name, Şecere-name, Zaviye

ABSTRACT Zawiyas were the organizations where the Islamic ethics, religious education and training were given and applied. Ahi zawiyas

were a bit different from them. Ahi Community was not a religious institution. Initially, this community posed a political

67 Doç. Dr. Mehmet Ali HACIGÖKMEN essence; however, it became a guild in the fikrinin mevcut olduğunu görüyoruz. Ahi Ev- process of time. So, being organized in the ren'in Kayseri'de kurulan sanayi sitesinden, cities and towns in Anatolia, it became the başka zaviyesi de bulunduğu anlaşılmaktadır. centre of a lot of artisan groups in 13th and Ahi Evren ve Evhadüddin Kirmanî'nin dü- 14th centuries. The pedigrees and the rules şüncelerinin devlet tarafından benimsenip uy- and regulations of Turkish-Islamic guild gulanmaya konmasıyla Ahi Teşkilâtı gibi, which described the specific rules of Ahi Ahi Zaviyeleri de Anadolu'nun diğer şehir ve community and occupational groups also kasabalarına yayılmıştır. Ahi zaviyeleri önce gave information about the physical Selçuklu, sonra Osmanlı topraklarında yayıl- conditions of zawiyas. In our study, we have mışlar, diğer zaviyelerden farklı fonksiyonlar tried to explain the features and employees of icra etmişlerdir.. Ahi zawiyas based on the pedigrees and the rules and regulations of Turkish-Islamic 1. AHİ ZAVİYESİNİN DİĞER ZAVİYE- LERDEN AYRILAN ÖZELLİKLERİ guild. Keywords: Achi, the rules and a. Ahi Zaviyeleri Bir Nevi regulations of Turkish-Islamic guild, the Misafirhane Görevi Görmüştür pedigree, zawiya Ahi zaviyesini diğer zaviyelerden ayıran en önemli özellik, XIII-XIV. asırda, şehirden GİRİŞ köye kurulduğu hemen her yerleşim birimin- de “ayende ve revende”ye (gelene ve gidene) AHİ ŞECERE-NÂME VE FÜTÜVVET NÂMELERİNE GÖRE AHİ ZAVİYELERİ hizmet vermesidir. Yani Ahi zaviyeleri diğer Zaviyeler, Ahilerin bir araya gelip zaviyelerden farklı olarak bir nevi konukevi toplandıkları ve ortak faaliyet icra ettikleri görevi icra etmişlerdir. İbn Battuta Ahi zavi- mekânlardır. Ahi Zaviyelerinin ilk örnekleri, yelerinin bu özelliğini Seyahatnamesinde an- Türkiye Selçukluları döneminde ortaya çık- latır. İbn Battûta'nın uğrayıp konakladığı za- mıştır. Evhadüddin-i Kirmanî ve Ahi Evren viyeler ise, Denizli'de Ahi Sinan ve Ahi Du- Şeyh Nasırüddin Mahmud 1205 yılında Ana- man, Peçin'de Ahi Ali, Niğde de Ahi Çaruk, dolu'ya gelip Kayseri'ye yerleştiğinde, Ahi Kayseri'de Ahi Emir Ali, Sivas'ta Ahi Bıçakçı Zaviyelerinin ilk şekilleri burada ortaya çık- Ahmet ve Ahi Çelebi, Gümüşhane'de Ahi mış olmalıdır. Evhadüddin-i Kirmanî Mecdeddin, Erzincan'da Ahi Nizameddin, Er- menakıb-nâmesinde ve Ahi Evren'in Letâif-i zurum'da, Ahi Duman, Tire'de Ahi Mehmed, Hikmet adlı eserinde, toplumun mutluluk ve Balıkesir'de Ahi Sinan, Bursa'da Ahi refahı için sanatın ve sanat kollarının gerekli Şemseddin, Kastamonu'da Ahi Nizameddin, olduğu savunulmuştur. Ahi Evren burada sa- Sinop'ta Ahi İzzeddin Çelebi zaviyeleridir. nat erbabının belli bir yere toplanması ve ora- da sanatlarını icra etmelerini de öğütlemekte- dir. Şehirlerde, sanayi çarşılarının kurulması

68 Ahi Şecere – Nâme…

b. Ahi Zaviyeleri Esnaf Teşkilâtı- Buna benzer diğer bir örnek de Tosya nın Yönetim Merkezleri ve Şubeleridir. debbağlar esnafına ait özel bir koleksiyonda bulunup yayınlanan Şecere-nâme'de yer alır: Ahi zaviyelerinin bir özelliği de esnaf grupları tarafından kurulmuş olmasıdır. Yani “ ….Pirlerün taksim-i gureması budur her meslek grubunun kendine ait bir zaviyesi ki, Ahi Baba 3 hisse ala, muhalefet olunmaya. bulunmaktadır. Ahi Zaviyelerinin bu özelli- Kethüda 2 ala, muhalefet olunmaya. Yiğit ba- ğinden dolayı şüphesiz iktisadî alanda üretici- şı 2 hisse ala, muhalefet olunmaya. Otuz yılık tüketici ilişkilerini, Fütüvvet ilkelerini ayarla- üstadlar ikişer hisse alalar ve yirmi yıllık yan, Fütüvvet ilkelerince çeşitli sanat dalla- üstadlar ikişer hisse alalar... ve onbeş yıllık rındaki zümrenin organizasyonunu düzenle- üstadlar birer hisse alalar. On yıllık yen Ahi esnaf teşkilâtının yönetim merkezleri üstadlara hissenün dörtte birini vereler ve sa- ve şubeleri olmalarıdır. Buna en güzel örnek irleri bu tertip üzere halli halince teselli olu- Ahi Sinan Türkçe Şecere-nâmesi'nde geçen nup ....malum oluna ki, cemî‘-i bilâd-ı bilgilerdir. Burada geçen bilgiler Ahi Zaviye- İslâmiyede vaki' hanemize lâyık olan deriyi ve lerinin, zamanında birer “Borsa” görevini üst- eğer mazı eğer yaprak vesair şeyler gelip Za- lendiklerini göstermektedir: “Tüccarlar gelin- viye kapısına yükler indirip, Ahi Baba ve Ket- ce ocaklı esnafı lüzumlu olan malları zaviye hüda ve Yiğitbaşı ve Tekye-nişin ellerine tes- lim oluna. kapısına indirir. Ahi Baba, Kethüda, Yiğitbaşı ve Tekkenişîn tüccarla pazarlık ederler. Ve Sonra yiğitbaşıları cümle üstadları davet malı teslim alırlar. Bu mallar belirlenmiş edip, sonra herkes hizmetine gideler. Onlar esaslara göre Yiğitler tarafından ocaklı esna- gittikten sonra Ahi Baba ve Kethüda ve Yiğit- fa dağıtılır. Buna “taksim-i guremâ” denir. başı ve Tekyinişin pazarlık edip parasını ver- Eğer bir usta izin almadan bu mallardan al- sin ve sonra taksim oluna, Pirlerin buyurduğu maya kalkarsa tonları çıkarılıp ocaktan uzak- gibi. Üstadlar, herkes paylarım dükkânlarına laştırılır. Tarikata göre onlara tecdîd-i iman ve götüreler. Herkes halli halince teselli olu- tecdid-i nikâh gerekir. Onlar zalimdir. Bir de nup... Şaban 1107h/Mart 1695 m”. sair diyardan gelen bazı üstadların bu malları Buna benzer biçimde, çeşitli zanaat ve ziyade paha ile aldıkları işitiliyormuş. Bu ke- ticaret dallarında Ahi Zaviyelerinin ve sinlikle yasaktır. Onlar hakkında şeriat hü- zaviyedârların “bilirkişi” olarak görev kümleri uygulanır. “Ahiler böylelikle üretici yaptıkları, üretici ve tüketici ilişkilerini ve tüketici ilişkisini düzenleyerek piyasayı denetledikleri görülmektedir. Yukarıda kontrolleri altına almayı başarmışlardır. Da- anlatılan bilgiler Ahi zaviyelerini diğer ğıtım işi bittikten sonra loncada tekye-nişin zaviyelerden ayıran en önemli özelliklerden gülbang-ı Muhammedi çeker ki ve selâmetle birisi olarak görülebilir. dağılırlar”.

69 Doç. Dr. Mehmet Ali HACIGÖKMEN

2. AHİ ZAVİYESİNDEKİ GÖREVLİLER Sultanın ya da emirin bulunmadığı yerlerde idareyi ele alırlardı. Ahi Babalar da tarikat a. Ahi Baba şeyhleri gibi keramet sahibi olarak kabul edi- Ahi Baba, büyük merkezlerde ahilerin liyordu. tabii oldukları en büyük şeyhidir. Bir şehirde ne kadar esnaf teşekkülü varsa her birinin ayrı b. Kethüda reisleri olup en büyüğüne Ahi Baba denirdi. Kethüdalar, XVI. yüzyıl sonlarında Ahi Loncalara geçildikten sonra Kâhya, Mütevelli Babalığın yerini almışlardır. Teşkilâtın çözü- yerini almıştır. Ahi Babaların tayini belli lüş döneminde Ahi Baba geleneği yerini ya- usuller çerçevesinde olurdu. Ahi Baba'nın her vaş yavaş Kethüdalık denilen daha çok devle- yerde esnaftan olması şart değildi. Esnaftan, tin müdâhalesine açık kuruluşlara terk etmeye ekâbirden, umerâdan, ulemâdan da Ahi Baba başlamıştır. Kethüdalık, görünenin tam tersi- seçilirdi. Konya'daki Ahi Baba Kadı idi. Bu ne Ahi Babalık statüsünün değişik bir ad al- makam, hiçbir zaman babadan oğula intikal tında yaşatılması anlamına gelmemektedir. etmezdi. Böyle olmasına rağmen Ahi Baba Ahi Babalık, geleneklerinden doğmuş bağım- ölünce yerine bu hizmeti yürütebilecek bir sız bir kurumun ahlâkî, dinî ve siyasî liderliği oğlu varsa o getirilir, yoksa esnafın oy birliği olduğu halde, Kethüdalık yarı resmî bir me- ile dürüst, tecrübeli birisi seçilir, bu kişi Ka- muriyettir. Farkı şöyle de ifade edebiliriz: Ahi dı'nın arzı üzerine Padişahın berâtıyla tasdik Babalıkla ilgili görevler gelenek tarafından edilirdi. Seçilen Ahi Baba, Ahi Evren Zaviye- belirlenmekte, Kethüdalık ise görev yetkileri- si şeyhini temsil ettiğinden ve onun adına va- ni siyasî otoriteden almaktadır. XVI. yüzyıl zife yaptığından, ondan bir de icâzet-nâme sonlarından itibaren ortaya çıkan bu yeni sta- almaktaydı. 1279 (1862) tarihli bir fermanda tünün Ahi Birliklerince ne derece benimsen- Ahi Babaların icazet ve inâbelerinin Kırşe- diği anlaşılmamakta beraber, bu birliklerle il- hir'deki Ahi Evren Tekkesi şeyhlerince veril- gili fermanların hemen hemen çoğunda Yiğit- diği belirtilmektedir. Ahi Babalar, reisleri bu- başı ile birlikte, Kethüda'dan, söz edilmekte- lundukları bütün esnaf teşekküllerinin sistem- dir. Kethüdaların görevleri hakkında şunları li şekilde çalışmasını temin etmek, şikâyetleri söyleyebiliriz: Ahi birlikleri tarafından tespit devlete iletmek ve mesleğe yeni girenlere edilen hammadde ve üretilen eşyaların fiyat- “şedd bağlatmak” gibi yetkilere sahipti. Os- larını hükümetin tasvibine sunmakta, birlik içi manlı ülkesindeki bütün Müslüman sanatkâr- ilişkileri aşan anlaşmazlıkları, istek ve şikâ- lar, Ahi Babalardan ve onların yetki verdiği yetleri Kadı'ya iletmektedir. Ayrıca Kethüda- kişilerden aldıkları izin belgesiyle iş görür, ların birliğin orta sandığına ait vergi ve aidat- sanat icra eder ve satış yapabilirlerdi. Ayrıca ları toplamak, çeşitli vakıfları idare etmek, Ahi Babalar, emirlerindeki idareciler vasıta- birlik adına ihtiyacı olanlara yardımda bu- sıyla esnaflığa aykırı hareketlerde bulunanları lunmak, zaviyenin ihtiyaçlarını karşılamak, kontrol eder ve cezalandırırlardı. Ahi Babalar toplantılara başkanlık etmek, çıraklık, ustalık devlet otoritesinin zayıfladığı dönemlerde, törenlerini düzenlemek gibi görevleri bulun-

70 Ahi Şecere – Nâme… maktadır. leri arasından seçilir ve kendisine teşkilât ta- rafından ücret ödenirdi. c. Yiğitbaşı Yiğitbaşı, esnafın sözü geçen, herkesin e. Usta teveccühünü kazanmış olanları arasından se- Aşık Paşa'nın “hizmet edilecek beş çilirdi. Esnafın hepsi bu zata derin bir saygı kapıdan biri” olarak gösterdiği Usta unvanına beslerdi. Kethüdanın yardımcısı durumun- sahip olmak, kendi hesabına dükkân açmak daydı. Esnafın meselelerini ve şikâyetlerini demekti. Ustaların teşkilât içerisinde ayrı bir halletmeye çalışan ilk merci' Yiğitbaşı’dır. yeri vardır. Çünkü Ustası belli olmayanlar Onun halledemediği meseleler Kethüda'ya zaviyelere giremezdi. Ustası öğrettiği sanatı iletilirdi. Çırakların yetiştirilmesi, esnaf ara- helâl etmez ve çırağı takdim ederken ondan sındaki rütbelerin tespiti, hammaddenin dağı- memnun olduğunu göstermezse böyleleri, tımı, disiplin konuları, cezaların uygulanması, zaviyelere giremez ve kardeş olamazlardı. ustaların peştamal kuşanma törenleri ve orta Ustalar da kendi aralarında Ustazâdeler, sandığın idaresi gibi işlerle uğraşırlardı. Bu Ustakârlar diye ayrılmaktaydı. İsimlerinden vazifeleri şu şekilde sıralayabiliriz: Kethüda anlaşılacağı üzere Ustazâdeler daha kıdemli ile esnaf arasındaki işleri takip etmek Esnafı idiler. kontrol edip, ihtilâf ve problemleriyle meşgul Ustazâdelerin en kıdemlisi ise 40 yıllık olmak. İlk plânda esnafın karşılaştığı mesele- olanlarıydı. Hatta bu Ustazâdeler ihtiyarlarla leri halletmek. Esnafı, Kethüda ile beraber bir tutulurdu. mahkemede temsil etmek. Ceza verilen esna- fın cezasını infaz etmek. Kendi esnafına alı- f. Kalfa nan malzemeyi esnaf arasında taksim etmek. Ahi Birliklerine sonradan katılmış bir Usta olacak kalfaları tespit etmek ve onların ara statü olan Kalfalık, çıraklık ve ustalık gibi usta olabilmeleri için müspet kanaat bildir- ekonomik gerekçelere bağlı olarak bir kısım mek. Ustalık merasimlerinde Kethüdaya yar- sınırlamalara uğramıştır. Önceleri çıraklık dımcı olmak. Kethüda olmadığı zamanlarda dönemini başarı ile bitirenler hemen kendi ad- onun işlerini yapmak. Yiğitbaşılık kendi için- larına bir dükkân açıp usta olabildiklerinden, de gruplara ayrılabiliyordu. Hatta Baş Paşa eski kaynaklarda kalfalıktan hemen hiç söz Yiğit diye bir gruba da rastlanmaktadır. An- edilmemektedir. cak bu Yiğitbaşı'dan daha aşağı statüdeydi. g. Çırak d. Duacı Ahi birlikleri içersinde hiyerarşik açıdan Her esnafın bir duacısı vardı. Dükkânlar en alt statü çıraklıktır. Çıraklık herhangi bir açılmadan ve merasimlerde dua eder, gülbank sanata girmek isteyen gencin, o sanatın çırak çeker, sanatın pirini ve ulularını anardı. Dua- çalıştırma hakkına sahip ustalardan birinin cının esnaftan olması şart değildi. Güvenilir yanına yardımcı olarak verilmesiyle ve doğru bir kimse olarak tanınan din bilgin- başlamaktadır. Çırak adayının Ahi ahlâkının

71 Doç. Dr. Mehmet Ali HACIGÖKMEN

öngördüğü üstün niteliklere sahip olması ve kimseler, bir dükkân-atölye açma imkânı bu- bu duruma aynı meslekte çalışan iki çırağın lunca kendiliğinden ustalığa yükselmektedir. “yol kardeşi” tanıklığı etmesi şarttır. Bir çırak Ne var ki ustalığa yükselme imkanı da tıpkı adayında aranan üstün nitelikleri şöyle çıraklık gibi sosyo- ekonomik ortamın değiş- sıralayabiliriz: mesine paralel olarak sınırlandırılmaktadır. * Sözü yerli yerinde söylemek, h. Sancakdâr ve Alemdar * Vefa yolunda sabit kadem durmak, Herhangi bir esnaf teşkilâtına mensup * Ehli kerem ve cömert olmak, Ahi birlikleri çeşitli vesilelerle yapılan * Güler yüzlü olmak, törenlerde sancak ve alem kullanırlardı. Bu * Tatlı dilli olmak, törenlerde bunları taşıyana ise sancakdâr ve * Kimse hakkında dedikodu etmemek alemdar denirdi. Sancak ve alem, meslek ve kibirli olmamak. zümresinin şeyhine verilmiştir. Fütüvvet Bunun dışında çırağın yükümlülükleri ehlinin törenlerinden bahseden Fütüvvet- ile ilgili olarak, Fütüvvet-nâme ve Şecere- nâmelerde, “tuğ ve alem vermek” nâmelerde herhangi bir kayda rastlanmıyor. zikredilmiştir. Yine Hz. Peygamber'in Büyük bir ihtimalle, çıraklar velileri tarafın- sahabeden on iki kişiye tuğ ve alem vererek dan günümüze kadar gelen “eti senin kemiği savaşa gönderdiği bir Fütüvvet-nâmede benim” prensibiyle herhangi bir mesleğe ve- kaydedilmiştir. Eski Türk kültüründe tuğ ve rilmekte, yükümlülükleri hususundaki takdir alem bağımsızlık işaretidir. Zaviyelerde hakkı ustalara bırakılmaktadır. Ahi birlikle- kullanılan alem ve sancak, tac ve hırka gibi rinde çıraklık, her sanata o sanatın özelliği ge- batıni yorum getirmek daha doğru olur. reği değişen süreli bir görevdir. Bir çok sanat- Bunların da çırakları bulunmaktaydı. Buna da larda “bin bir gün” olan bu süre kuyumculuk Bayrak Çırakdarı deniyordu. gibi daha çok maharete dayanan işlerde yirmi yıla kadar uzanmaktadır. Ayrıca, çıraklık sü- i. Süpendî Kethüdası resi boyunca hiçbir ücret almamakta “yevmi Her esnaf grubunun kâr-hânelerinin birer pare yemeklik ile” yani boğazı tokluğu- (dükkânlarının) önünü temizleyen Süpendî na çalıştırılmaktadır. Ahi Evren zaviyesi tara- adı verilen temizlikçileri vardı. Bunların başı- fından Anadolu'da Ahi Babalara dağıtılan, na da Süpendî Kethüdası denirdi. İcazet me- Şecere-nâmelerde herhangi bir Ustanın çırak rasiminde Çârub'u (süpürge) o kullanırdı. almasının birliğin iznine bağlı olduğu belirti- Mahfil tamamlanıp, yemek yendikten, sofra liyor. Ama yine de üretimin belli taleple den- kaldırıldıktan sonra, ortalığı süpürme işini o gelenmesinden sonra çırak sayısının sınırlan- yapardı. dırılması yoluna gidildiği muhakkaktır. Çırak- lık süresini dolduran ve çalıştıkları iş kolunun k. Fekke gerektirdiği bütün inceliklerini öğrenmiş ol- Devamlı zaviyede bulunan, burasının duğu birlik ileri gelenlerince kabul edilen hizmetlerini düzenleyen kişidir. Fekke, önem-

72 Ahi Şecere – Nâme… li ve saygın bir kişidir. Çünkü, Şecere- kandil v.s. koymak için bir niş ve su içmek nâmelerde Ahi Baba ile beraber anılmaktadır. için de bir kap bulunduğu meydana Zaviyeye gelen malları Kethüda ve Yiğit başı çıkarılmıştır. Buraya halvethane ile taksim eden kişidir. Hatta 30 yıllık usta- denilmektedir. Müridlerin bir kısmı burada lardan bile Kethüda ile Fekke'nin önünde halvete çekilmektedir. Görevliler ise onların ayakta durmaları istenmektedir. Bütün bunlar su ihtiyaçlarını karşılamakta, kandillerle Fekke'nin Ahi Zaviyelerindeki yerini göster- onların bu hücrelerde aydınlanmalarını mektedir. sağlamakta idiler. Şeyh Evhadü'd-din-i Kirmani Menakıb-namesinde bununla ilgili m. Kara Kollukçu birçok olay anlatılır. Şeyh bir gün hankahda Esnaf grubu içinde, kim serkeşlik edecek otururken omuzunda heybeyle birisi geldi ve olursa verilen cezayı (ta'zir-i hakikat) o şeyhi sordu. Şeyhten kendisini müritliğe uygular ve takip ederdi. Bugün kullandığımız kabul etmesini istedi. Şeyh Evhadüddin'in bir Karakol ismi, Kara Kollukçu isminden âdeti vardı. Birisi mürit olmak isterse, yıllarca gelmiştir. onun hakkında tereddüt eder ve onu gözlerdi. Şeyh ona hırkasını giydirerek onu 3. AHİ ZAVİYESİNDE MÜŞTEMİLÂT halvethane'de bulunan bir hücreye götürdü ve Ahi Zaviyelerinin önemli özelliklerinden ona dedi ki: “Ashabından 10 kişi halvettedir. birinin, gezginleri, düşkünleri, “âyende ve Senin vazifen suyu kullanılıp boşalan su revendeyi” konaklatmak ve ağırlamak üzere testilerini tekrar doldurup yerlerine koyman inşa olunmuş sosyal kuruluş niteliğinde ve zikirle meşgul olmandır”. yapılar olduğunu yukarıda söylemiştik. Yani Zaviyede genellikle bir de kuyu buralar aynı zamanda birer misafirhane idiler. bulunmakta idi. Ereğli'de bulunan Şihabü'd- Ahi Zaviyeleri ile ilgili hemen her kaynakta din Sühreverdi zaviyesinde bir avlu kuyusu yapıların bu niteliği özellikle belirtilmiştir. bulunmuştur. Ahi Evren'in şeyhi Evhadüddin- Ahi Zaviyelerinde topluca sohbet edilen i Kirmânî'nin Malatya'daki halifesi Şeyh “oturma” bölümünden başka yatakhane, Fahru'd-din Hasan, bir zaviye yaptırmış, za- gusülhâne, ahır, vb., birimleri, ziyafetlerin viyeye su temin etmek için de bir kuyu inşa düzenlenebilmesi içinse mutfak, kiler ve ettirmiştir. Evhadüddin-i Kirmânî’nin kuyuyu kahve ocağı kısımları mevcut idi. Hakikaten görünce çok beğenmiş olduğunu biliyoruz. Ereğlili Şeyh Şihabü'd-din Sühreverdi Bu bilgiler Şecere-nâme ve Fütüvvet- zaviyesi kazı sonuçlarında mutfak ve bu namelerde verilen bilgilere uymaktadır. mutfağa bağlı ikisi büyük, ikisi küçük tandır, Nasıri Fütüvvet-nâmesinde “Ahi'nin alçıdan yapılmış bir delikli taş bulunmuştur. asitânesinde çeşit olmalı” başlığı altında şu Ayrıca geniş kare şeklinde bir alana bilgi verilir: “O yerin dört tarafı açık, Kabe ulaşılmıştır. Ancak bu mekânın içinde bir gibi pek iyi, pek güzel bulunması gerekir. Ha- hole açılan ve ard arda sıralanan küçük vuzu da olur. Oradan ibrik ve testi dolduru- bölmeler vardır. Bu hücreler temizlendiğinde

73 Doç. Dr. Mehmet Ali HACIGÖKMEN lursa daha aladır. Ay ve güneş gibi aydın ol- sema düzenlendi. Bütün Konyalılar buraya ması için bütün duvarların beyaz olması lâ- davet edildi. Hatta hanım dervişler de zımdır. Bunda herkes ittifak etmiştir ki, orayı (fakiregân) duymuşlar ve onlar da zaviyeye iyice silip süpürmek, sulayıp arıtmak ve orada gitme kararı almışlardı. Bahçe tarafında bir herkesi suvarmak gerekir. Kapısında bir de kapı vardı. Oradan içeri süzülüp toplantı yeri- kapıcı bulunmalı ki, kapıya kimse öküz, eşek ne girmişlerdi. Müridler sema sırasında belle- bağlamasın. Oraya ya kilim, yahut yün keçe rine üçgen şeklinde bir şal bağlarlardı. Ayrıca döşenmeli, her ikisi de iyidir. Ahi yüceyse, şe- sema ayinleri mûsikî eşliğinde yapılırdı. Ahi refliyse, halısının Kıbrıs halısı olması da ca- Zaviyelerinde semaın musikîsiz yapılmadığı izdir. Fakat kapısına perde takmamalıdır. görülür. Çünkü bu ululuk alâmetidir. Onun kapısına yaraşmaz”. Bu bilgilere ilâveten Ahi'nin za- 5. AHİ ZAVİYESİNDE EĞİTİM viyesinin bahçesinde mutlaka incir ağacı ye- İbn Battûta bir Ahi zaviyesini şöyle an- tiştirmesi gerektiği belirtilir. İbn Battûta'nın latır: “Kastamonu'dan yola çıkarak bu çevre verdiği bilgiler bunu destekler. O, Alâiyye'de köylerinin birinde, bu bölgede gördüğüm za- misafir kaldığı ahi zaviyesini şöyle tavsif viyelerin en güzellerinden biri olan büyük bir eder: “Burası Anadolu'nun en güzel halı ve zaviyeye indik. Bunu Fahrettin adında ulu bir kilimleriyle döşenmiş, Irak camından yapılmış emir yaptırmış. Bu kişi, bu yapı içinde otura- sayısız avizelerle aydınlatılmış pırıl pırıl bir cak yoksullar hakkında bakım ve denetleme yerdi. Oturma salonunda beş adet beysus işine oğlunu görevlendirmiş ve köyün gelirini vardı. Beysus, bakırdan yapılan, üç ayaklı bir bu zaviyeye vakfetmiştir. Zaviyenin karşısında çeşit şamdana denir ki, baş tarafında yine ba- bir de hamam yaptırmış, gelip geçenler, hiç- kırdan yapılma cam gibi parlak ve ince bir bir para ödemeden yıkanırlar. Bir de çarşı boru bulunmaktadır. Burası arınmış iç yağ ile kurdurup gelirini camiye vakfetmiş, Mekke, doldurulur, yanı başında yine yağ ile dolu ba- Medine ya da Şam, Mısır, Irakeyn, Horasan kır kaplar bulunur. Ayrıca fitili düzeltmek vb. yerlerden gelecek her yoksul için zaviye- için bir makas da vardır. Ahilerden biri bu nin evkafından bir kat elbise ile geldiği gün şamdanın bakımıyla vazifeli olup ona 100 dirhem, ayrılırken 300 dirhem ve kaldığı “çerağcı” denir. Oturma salonunun orta ye- günlerde geçimi için ekmek, et, yağ ile pirinç rinde misafirlere ayrılmış bir peyke bulun- pilavı ve tatlılar ve Anadolu halkından her fa- maktadır”. kire 10 dirhem ile üç gün ziyafet tayin etmiş- tir”. Hatta İbn Battûta, bu zaviyelerin şehre 4. AHİ ZAVİYELERİNDE MUSİKÎ VE gelen misafirlerin ağırlanmasında birbirleriyle SEMÂ' rekabet ettiklerini de haber vermektedir. Ahi Zaviyelerinde bir de semahane İbn Battûta seyahat-nâmesinde bu zavi- bulunurdu. Burası genellikle toplantı yeri yelerin Ahiler tarafından yapıldığını, idaresi- olurdu. Konya'da Sadr-ı Hakim zaviyesinde nin kendi aralarından seçtikleri Ahi şeyhi ta- Şeyh Zeynüddin Sadaka’nın gelişi üzerine bir rafından yürütüldüğünü, Ahilerin günlük ka-

74 Ahi Şecere – Nâme… zançlarını ikindiden sonra bu şeyhe getirdik- remediği gibi, üstadı öğrettiği sanatı helâl et- lerini ve gerekli tedarik görüldükten sonra ge- mez ve çırağı takdim ederek ondan memnun ce de yiyip- içme, sohbet ve semâın yapıldı- olduğunu göstermez ise, böyleleri de zaviye- ğını haber verir. Büyük şehir merkezlerinde lere giremezdi. Bu koşulları yerine getiren çı- ise zaviyeler, her meslek grubuna ait olmak raklar zaten sanat terbiyesini üstaddan almış üzere birden fazla miktardaydı. olarak geldiklerinden, zaviyeler bu gençlerin Ayrıca M. Cevdet ve Ömer Lütfi yalnız edebî, ahlakî ve sosyal yöndeki eğitimi Barkan'ın araştırmalarında, Ahi Zaviyelerinin ile uğramışlardır. diğer sosyal güvenlik müesseseleri gibi vakfi- yelere sahip olduğunu, çeşitli akarlarının bu- SONUÇ lunduğunu ve zaviye hakkında detaylı bilgile- Sonuç olarak Ahi zaviyeleri, XIII.-XIV. rin verildiğine değinilir. Bu dönemde farklı asırda, şehirden köye kuruldukları hemen bü- zümrelere ait zaviyeler müşterek fonksiyonla- tün yerleşim birimlerinde “ayende ve rı yanında, özel vazifeleri de yerine getirmiş- revende”ye hizmet vermişler, böylece Anado- tir. Ahi Zaviyeleri de memleket sathında yay- lu'nun Türkleşmesinde, beylikler ve Osmanlı gın teşkilâtlanmalarıyla Anadolu'ya yeni göç devletinin kurulmasında, gelişmesinde önemli edenlerin iaşe ve ibatesini temin, Müslüman roller oynamışlardır. Ahi zaviyeleri bir nevi esnaf ve zanaat erbabının yerli esnafa karşı konukevi görevini üstlenmiş sanat, ticaret ve korunması ve rekabet gücünün artırılması, si- eğitim ocakları olmuşlardır. Burası aynı za- yâsî istikrarsızlık halinde asayiş ve güvenin manda hammaddelerin toplanıp esnafa taksim sağlanması, dinî irşat ve tebliğ faaliyetlerinin edildiği yerlerdir. Burada hem eğitim hem de sürdürülmesi gibi siyasî, sosyal, ekonomik ve sanat ihtisası yapılmıştır. dinî vazifeleri yerine getirmiştir. Yine bir ta- kım Fütüvvet-nâmelerle Şecere-nâmelerde Ahi Zaviyelerinin özel bir eğitim kurumu va- KAYNAKÇA zifesini yerine getirdiği görülür. Zaviyelerde, Anonim Fütüvvet-nâme, Ankara II Halk ktp., çoğu kez Cuma akşamları yapılan toplantılar- A. Ötüken, 355/2). vr. 56a. da, Fütüvvet törenlerinin arkasından seçme Anonim Fütüvvet-nâme :(DTCF Ktp., M. kitaplar okunmakta, bu sayede gençlerin eği- Con, A. 352). timine devam edilmektedir. Okunanlar ara- BARKAN, Ömer Lütfi, “İstila Devirlerinin sında çeşitli dinî ve tarihî konuların yanı sıra Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler”, hikâye ve şiirler de vardır. Böylece adeta bir VD, II/1-4, Ankara 1942. nevi edebiyat sohbeti düzenlenmiş olmakta- BAYRAM, Mikail, Ahi Evren ve Ahi dır. Ahi terbiyesi alabilmek için, o kişinin Teşkilâtının Kuruluşu, Konya 1990. doğru ve yetenekli olduğuna dair bir üstadın, ______, Şeyh Evhadü'd-Din Hâmid el- çırağı için tanıklık etmesi gerekirdi. Yanında Kirmanî ve Menakıb- Nâmesi, (Menakıb- yetiştiği üstad belli olmayanlar zaviyelere gi- nâme) Konya 2005.

75 Doç. Dr. Mehmet Ali HACIGÖKMEN

______, “Anadolu Selçukluları Zamanın- basımı İsmail Akgün Matbaası, İstanbul da Bilimsel Zihniyet ve Bilimin İşe (Üre- 1952. time) Dönüştürülmesi Anlayışı Ve Uygu- ______, “Burgazî ve Fütüvvet- lanması” Ahilik Kültürü Haftası 1995 Yılı İs- nâmesi”, İÜFM, XV/ 1-4, İstanbul 1953- tanbul Paneli Bildirileri, İst. Esnaf ve Sanat- 54. kârlar Odaları Birliği yay. İstanbul 1996. GÜLLÜLÜ, S., Ahi Birlikleri, İstanbul 1992. ______, “al-Ahiyya el-fityân et- Türkiyye” fi HACIGÖKMEN, M. Ali, “Ankara’da Ahi er-rıhleti İbn Battûta, İstanbul 1351/1932. Hakimiyeti” Türkler Ansiklopedisi, VI, CEVDET, M., “ Ahilerde Ocak Teşkilâtı “ Ankara 2002. Büyük Mec, Nu. VIII. ______,”Ahi Şecere-Namelerinin CUNBUR, M., “14. Yüzyıl Başlarında Ede- Tarihî Temeli ve Yazılış Sebepleri” S.Ü. biyatımızda Ahilik” Milli Kültür, IH/2, İs- İlahiyat Der. 23/bahar 2007. tanbul 1981. Ibni Batuta Seyahatnamesinden Seçmeler, (haz. İ. COŞKUNER, F., Şeyh Evhadü'd-din Hamid el- Parmaksızoğlu.), İstanbul, 1989. Kirmânî'nin Menkıbeleri, (İnceleme-Çeviri) İBN-İ BATUTA, Seyahat-nâme (trc. Mehmet (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Şerif), II, İstanbul 1333-1335. Ankara 1994. Kara, M. Din Hayat Sanat Açısından Tekkeler Za- ÇAĞATAY, N., Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, viyeler, İstanbul 1979 Ank. 1989. KARAMAĞARALI, Beyhan “ Ereğli Şeyh DALSAR, F., “Geçmiş Yüzyıllarda Şihabü'd-din Sühreverdi Külliyesi Kazısı” Dokumacı Ustası Nasıl VII. Vakıf Haftası, (Türk Vakıf Medeniye- Yetişirdi?”,Çalışma, 1/ 2. tinde Vakıf Eski Eserlerin Restorasyonu DANVERENLİ, A. Ulvi., “ Tabaklarda Peş- Seminerleri, Ankara 5-7 Aralık 1989), tamal Kuşanma” İnanç, Yıl:V/ 49, Denizli Ankara 1990. 1949. KAZICI, Ziya, “Ahi Baba”, DİA, I, İstanbul ERDOĞRU, Mehmet Akif, “Anadolu’da Ahi 1989. Zâviyeleri”, Türk Dünyası İncelemeleri KÜÇÜK, Hasan, Osmanlı Devletini Tarih Sah- Dergisi, V, İzmir 2000. nesine Çıkaran Kuvvetlerden biri: Tarikatler ve ERSOY, M., “ Fütüvvet-nâmeler”, Konya, Türkler Üzerindeki Müspet Tesirleri, İstanbul Yıl:V/39, 3. 1976. FURUZAN-FER, B., Menakıb-ı Evhadü'd- KÜTÜKOĞLU, Mübahat, “ Osmanlı esna- din Kirmanî, Tahran 1969. fında Oto-Kontrol Müesesesi”, Ahilik ve GÖKÇEN, İ., Manisa'da XVI. ve XVII. Yüzyıl Esnaf Tebliğler, İstanbul 1986. Deri Sanatları Tarihi, İstanbul 1945. Nasırı Fütüvvet-nâmesi, İstanbul, Köprülü GÖLPINARLI, A. B,. İslâm ve Türk İllerinde Ktp. Mecmuası, No: 1597,s. 40b. Fütüvvet Teşkilâtı ve Kaynakları, İÜİFM, C. OCAK, Ahmet Yaşar, “Zaviye”, Vakıflar XI/l-4 (Ekim 1949-1950) s. 2-254. Ayrı Dergisi, XII, 1978.

76 Ahi Şecere – Nâme…

Radavî Fütüvvet-nâmesi, :(Millet Ktp. Şeriyye 902),.vr. 62b. Radavî Fütüvvet-nâmesi :(Selim Ağa Ktp., Kemankeş 491), vr. 86b. SOYKUT, R. İnsanlık Bilimi Ahilik, Ankara 1971. ŞAHİN, İ., “Osmanlı Devrinde Ahi Evran Zaviyesinin Hususiyetine Dair Bazı Mülahazalar ve Vesikaları” Ahilik ve Esnaf, İst. 1986. TARIM, C. H., Tarihte Kırsehri, Kırşehir Tarihi Ürerine Araştırmalar, Kırşehir 1938. ______, Kırşehir Tarihi, Tarihte Kırşehri, Gülşehrî, İstanbul 19482. TAESCHNER, F., “Akhi Baba”, EI, I, 325. TÜRKDOĞAN, O., Milli Kültür- Modernleş- me ve İslâm, İstanbul 1983. ULUDAĞ, O. Ş., “İş Ahlâkı ve Kökleri”, Ça- lışma, Yıl: 1, Sa.3.

77

78 Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi...

BİR EĞİTİM KURUMU OLARAK AHİ ZÂVİYELERİ VE İŞYERLERİ AKHY’S ZAWİYAHS (DERVISH LODGES) AND WORKSHOPS AS AN EDUCATIONAL INSTITUTION

* Semih ÇEKER ÖZET

Ahi zâviyeleri Selçuklular tarafından ku-

rulmuştur. Osmanlılar döneminde de yenileri

yapılarak işlevlerini devam ettirmiştir. Ahi

teşkilatı, zâviyelerde ve işyerlerinde üyelerine

dinî, ahlâkî, meslekî ve askerî eğitim vererek

halkın eğitimine katkı sağlamıştır. Zâviyeler-

de eğitim-öğretim sadece teorik bir şekilde

yapılmayıp pratiğe önem verilmiştir. Zâviye-

Konya’nın Çumra ilçesi Arıkören Köyü’nde 1983 yı- ler eğitim-öğretimin dışında misafir ağırlama lında doğdu. İlkokulu Cumhuriyet Ahmet Haşhaş İl- fonksiyonunu da yerine getirmiştir. Ahi zâvi- kokulu’nda, ortaokul ve liseyi ise Mehmet Akif Ersoy Lisesi’nde tamamladı. 2005 yılında Konya Selçuk yeleri eğitimin gelişmesine, insanlar arasında Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Sosyal Bil- yardımlaşma ve dayanışma duygusunun ge- giler Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. Aynı yıl Aksaray’ın Eskil ilçesinde öğretmenliğe ve Konya lişmesine önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlköğ- retim Ana Bilim Dalı Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anahtar Sözcükler: Eğitim, Ahi, zâvi- Bilim Dalı’nda Yüksek Lisans eğitime başladı. ye, çırak, usta, muallim, müderris “Anadolu Selçukluları Zamanında Gelişen Fütüvvet Teşkilatı ve Bu Teşkilatın Halkın Eğitimine Olan Katkıları” isimli teziyle 2008 yılında yüksek lisansını tamamladı. 2011 yılında Konya’nın Çumra ilçesine ABSTRACT tayin oldu. Halen bu ilçedeki görevine müdür yar- Akhi Lodges were founded by the dımcısı olarak devam etmektedir. Seljuks. New lodges were made and their *Öğretmen, MEB. functions maintained during the period of Ottomans. Akhi organizations contributed to the education of people in lodes and workplaces by providing its members religious, moral, vocational and military education. In the lodges, education and

training were not only provided theoretically, but practice was also attached importance.

79 Semih ÇEKER

Excepting the education and training, lodges riyle Türk eğitim tarihinde öncelikli bir yer also implement the function of entertaining a almışlardır. Ahi birliklerinin ortaya çıkışla- guest. Akhi lodges greatly contributed to the rından başlayarak eğitim ve öğretim faaliyet- development of education and also sense of lerinde bulundukları ve üyelerini eğittikleri interhuman help and solidarity. bilinmektedir. Ahilik tespit ettiği hedefe, sağ- Keywords : Education, akhi, lodge, lam bir teşkilatlanma modeli yanında, köklü apprentice, master, teacher, mudarris bir eğitim sistemi ile ulaşmaya çalışmıştır. Bir taraftan esnaf ve sanatkârlara işyerlerinde GİRİŞ mesleklerinin incelikleri öğretilirken, diğer ta- Eğitim, insan davranışlarına tesir etme raftan aksamları toplum içinde nasıl bir tutum sanatıdır. Eğitim, davranış değiştirme ve ge- ve davranış sergilemeleri gerektiği hakkında liştirme yoluyla bireyin kişisel, sosyal, eko- bilgi verilmiştir. Ahilik sisteminde karşılaştı- nomik ve kültürel yönden gelişmesine yardım ğımız bu eğitim ve öğretim yaklaşımı günü- etme görevini üstlenir. Daha çok insanın dav- müzde tartışılmaya devam edilen ilgili meslek ranışlarına tesir etme sanatı olarak kabul edi- alanlarının kendi emekçisini kendisi yetiştir- len eğitimin amacı ferdin kendine, ferdin top- melidir konusunun XII. yüzyılda uygulamada luma ve toplumun kendi içine yönelik davra- olduğunu göstermektedir. nışları ile başka toplumlara yönelik davranış Ahilik müessesesinin amacı, toplumu kalıplarını belirleme ve kabullendirmedir. Do- kendi yapısı ve düşünce sistemi içinde şekil- layısıyla eğitim, iyi insan yetiştirme amacına lendirmek, benimsediği normları topluma tel- hizmet etmektedir . kin etmektir. Amaç, toplumu meydana getiren Eğitim çoğu kez öğretim ile birlikte bütün katmanlara mensup insanları, sanatkâr, anılmaktadır. Kişinin kendi kendine genellik- esnaf, müderris, öğretmen, kadı, hatip, hatta le taklit yoluyla edindiği davranışları eğitim emir ve hükümdarları da eğitimden geçirmek; belirlerken; öğretim kendi dışından gelen et- insanın kendi nefsini hiçbir zaman üstün tut- kenlerle edindiği bilgi ve beceri kazanma ve madan halka hizmet etmesini ve yararlı olma- kazandırma olarak karsımıza çıkmaktadır. sını sağlamaktır. Toplumun katmanları ara- Her ikisi de kişinin davranışlarını düzenleme, sındaki dengenin korunmasını sağlamak, kişi- bilgi kazandırma, davranış ve duygularını yi eğitim ve öğretim yoluyla üretici kılmak ve tanzim etmeyi amaçlamaktadır. nihayet iyi ahlâkla ahlâklandırılmış bir top- lum oluşturmak asıl amaçtır. Sülemî bu amacı AHİLİKTE EĞİTİM ÖĞRETİMİN su ifadelerle anlatır: “Fütüvvet, Allah’ın emir- AMAÇLARI VE GENEL ÖZELLİKLER lerine uyma, güzel ibadet, her kötülüğü bı- Ahi birliklerinin en önemli rakma, zahiren ve bâtınen ahlâkın en güzeline özelliklerinden birisi, üyelerine bir meslek ve sarılmadır. Fütüvvetin gereği, kötülüğü iyilik ortak davranışlar örüntüsü kazandırmayı he- ile karşılamak, kabahati cezalandırmamaktır.” defleyen kurumlar olmalarıdır. Bu özellikle- Ahiler bu amaçlarını gerçekleştirmek için eği-

80 Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi... tim ve öğretim faaliyetlerini çeşitli şekilerde ran, yakındakini dolasan, hastayı ziyaret edip ortaya koymuşlardır. halini hatırını soran kişidir.

Ahilik, İslâm inancıyla Türk örf ve adet- Ahi birlikleri eğitim faaliyetlerini, İslam lerini kaynaştıran bir düşünce sistemi olarak dininin eğitim konusunda belirlediği amaçlara insanı her şeyin üzerinde tutmuş ve “insan-ı uygun olarak yürütmüşlerdir. İslâmiyet’in be- kâmil” denilen bir ideal insan tipi meydana nimsemiş olduğu bu amaçlar şu şekilde sıra- getirmek istemiştir. lanabilir:

Temel misyonu mükemmel fertler • Bireye kendini tanıma yolunu göster- yetiştirerek mükemmel topluluklara ulamsak mek. olan Ahilik, âlemi nizama sokma yoluna • İnsanın fıtratını korumak. yapışmak ve bu şekilde insanlara ve insanlığa • İyi insan yetiştirmek. hizmet edebilme amacındadır. Âleme nizam • Bireydeki gizli yetenekleri ortaya çı- ve hizmet verme iddiasında olan Ahiler, karmak ve yeteneklere yön vermek. misyonlarını yerine getirebilmenin yolunun Ahi birliklerinin eğitim gayelerinden bi- önce kendilerinin mükemmel olmalarından risi çocuğu hayata hazırlamaktır. Böylece bi- geçtiğinin şuurundadırlar. reye başkasına muhtaç olmadan hayatını de- İnsan-ı kâmil yani mükemmel insan ye- vam ettirebilecek bilgi ve becerileri kazandı- tiştirme gayesinde olan Ahilik bireyde bu- rarak, bu bilgi ve becerileri uygulamasını sağ- lunması gereken özellikleri söyle sıralamak- lamışlardır. Üyelerinin çevreye uyum sağla- tadır: yabilmelerini amaçları arasında gören Ahilik, Ahi; huyları güzel olan, namaza devam davranışlarında dengeli hareket etmesini bilen eden, zekatını veren, babasına ihsanda ve ita- ve başkalarının haklarına riayet eden insan atte bulunan, komşusunu ağırlayan, eline ge- yetiştirme gayreti içinde olmuştur. çeni veren, islerini güzelleştiren, sözlerinde Günümüz dünyasında da aranan ve Ahi- doğru olan, amellerini en güzel bir hale ge- lik eğitiminde bulunan genel özellikleri söyle tirmeye çalışan, sırlarını saklayan, ahdi koru- özetlemek mümkündür: yan, sevgiye riayet eden, doğrulukta, arılıkta, • İnsan bir bütün olarak ele alınır, mes- muamelede bulunan, yalanı veri yayı atan, he- lekî, dinî ve içtimaî bilgi aynı anda verilir. lal kazanca koyulan, ulaşmak için arılasan, • İş basında yapılan eğitimin, is dışında haramı bırakan, halka ihsan eden, kendisinden yapılan eğitimle bütünleşmesi sağlanır. çekilenleri dolasan, ona vermeyene veren, • Eğitim ömür boyu sürdürülen bir faali- zulmedeni bağışlayan, kötülük edene iyilik yet olarak görülür. eden, şeraite mülayemette bulunan, hakikate • Derslerin yetkili kişiler tarafından giren, kardeşlerinin haklarını eda eden, kom- verilmesi esastır. şularına karsı müsamahada bulunan, ihsanlar- la keremler eyleyen, onlardan uzak olanı so- • Eğitimden herkes ücretsiz olarak fay- dalanır.

81 Semih ÇEKER

Ahilik, eğitimde insanı bir bütün olarak fayda sağlamayacağını, kişinin ilmini uygula- ele almış, sadece genel ve meslekî eğitimi de- dığı ölçüde makbul olacağını savunmuştur. O, ğil, kişinin serbest zamanlarını değerlendirme insan ruhunda teorik (nazarî) ve pratik (amelî) faaliyetlerini de organize etmiştir. Yaren soh- güçler bulunduğunu bu iki gücün birlikteliğini betleri, çeşitli toplantılar ve eğlenceler ile vurgulayarak, ilimle oluşan ruhtaki irade ve üyelerinin eğitimlerini bir bütünlük içinde ge- kudretin pratik gücü meydana getirdiğini ve liştirerek serbest zamanları değerlendirme hu- bunun is ve üretime yönlendirilmesi fikrini susunda günümüze ışık tutmuştur. Eğitim ile benimsemiştir. Zaten Anadolu’da Ahi teşkila- birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel hayatı tının kuruluş amaçlarından biri de ilmi çeşitli bir bütün olarak ele alıp insanlarını her yö- sanat alanlarında uygulamaya koyarak toplu- nüyle bunlara uyum sağlayacak yönde yetiş- mu bundan yararlandırma gayesini pratiğe tirmiştir. dönüştürmektir.

Ahiler eğitimi kişinin doğumuyla başla- Ahi birliklerinde verilen eğitim sadece yan ve hayat boyunca devam eden bir süreç gençlere yönelik değil, her yastan ve toplu- olarak görmüşlerdir. Böylece günümüzde ha- mun her kesiminden insanların istifade edebi- yat boyu eğitim seklinde tanımlanan eğitim leceği bir özelliktedir. anlayışı yüzyıllar önce Ahi birlikleri tarafın- Ahilikteki eğitim-öğretim faaliyetleri dan uygulanmıştır. Bunun yanında Ahilik, toplum açısından su faydaları sağlamıştır: eğitimde bugün önemi herkes tarafından ka- • Toplumda dürüst, namuslu, üretken bul edilmiş olan yaparak-yasayarak öğrenme vatandaşlar yetişmiştir. ilkesini asırlar öncesinden basarıyla uygula- mıştır. Ahi eğitiminde bilenin bilmeyenin • Hazır yiyicilik gibi bir alışkanlıktan elinden tutması esas alınmıştır. uzak, meslek ve sanat becerisi olan insanlar yetişmiştir. Ahiler eğitilebilir durumda olan her bi- reye eğitim hizmetlerinin götürülmesi gerek- • Vatanın savunması ve otorite boşluğu- tiğine inanmışlardır. Bu açıdan Ahiler kötü nun doldurulması için her zaman hazır du- davranışlar ortaya koyan insanların da eğitile- rumda olan askerî güç niteliğindeki birlikler bileceğine inanan iyimser bir eğitim anlayışı- bulunmuştur. na sahip olmuşlardır. Ahi zâviyelerinde suçlu- ların eğitilerek topluma kazandırıldıkları bi- EĞİTİM ÖĞRETİM PROGRAMI linmektedir. Ahilikte gençlere ahlâk ve meslek eğitimine ait usûl ve âdâp kuralları eğitim Ahi eğitiminin genel özelliklerinden bi- müfredatına göre düzenlenirdi. Gençlere risi de ezberciliğin olmamasıdır. Anadolu’da yaslarına ve öğrenim sürelerine göre verilecek Ahi teşkilatının kurucusu olarak tanınan Ahi bilgiler de programlanmıştı. Öğrenci Evren eserlerinde sık sık ilmi, is ve sanat ala- olgunlaştıkça ve sanattaki yetenekleri arttıkça nında kullanmak gerektiğini belirtmiştir. İl- bilgiler belirlenen ölçülerde tedrici bir şekilde min amelden önce geldiğini ilimsiz amelin artırılırdı. 82 Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi...

Bu şekilde kademeli olarak devam eden istenirdi. Ahilik anayasasına göre ancak Ahi eğitiminde üyelere en basta bunların tamamlanmasından sonra Hakikat’e fütüvvetnâmelerde bulunan 740 toplu yasam ulaşılması ve insanın kemale ermesi mümkün kurallarından en az 124’ü öğretilir, üçü açık olurdu. üçü kapalı diye nitelenen altı iyi ahlak ve Üyelere Ahi Evren’in kitapları ve insanlık kuralı benimsetilirdi. Teşkilat fütüvvetnâmeler dışında eski Türk kültürünün içerisindeki hiyerarşi içinde yükselen ferdin kaynakları olan eserler de okutulur ve öğrendiği toplu yasama kuralları da giderek öğretilirdi. Çünkü bu eserler kahramanlık, artar ve en üst dereceye ulasan üye740 kuralın Alplik, erlik, doğruluk, bilgelik, cömertlik, tamamını bilirdi. misafirperverlik, vatan sevgisi, bir tehlikeye Ahiler daha önce belirttiğimiz dokuz ba- karsı birlikte mücadele, fedakârlık, kadına samağı kazandıkları davranışlara göre sırasıy- saygı, yardımlaşma, din, adalet, vicdan la kastederlerdi. Ahilerin meslekî alanda terfi hürriyeti, insan hakları gibi konularda Türk etmeleri de programlanmıştı. milletinin inançlarını, düşüncelerini, Bu basamaklarda asgarî ve azamî karakterini yansıtan kültür değerleri ile yüklü bekleme süreleri söyle tespit edilmişti: eserlerdi.. > Yamaklık Dönemi (2 yıl). Zâviyelerde düzenlenen Ahi > Çıraklık Dönemi. (1001 gün. Bazı sohbetlerinde Kur’ân, hadis, menâkıb, mesleklerde özellikle kuyumculukta 20 muâmelât-ı hukemâ, evsaf-ı müzekkâ, yıla kadar uzayabilirdi). sergüzeşt-i şühedâ, nisbet-i ahıbbâ, letaif-i > Kalfalık Dönemi (3 yıl). zurefâ, esrâr-ı fukara, sülûk-i evliyâ ve > Ustalık Dönemi. belâgât-ı şuarâ’nın okunduğu Ahilikte öğretimin ilk aşamasında nakledilmektedir. Bu, Ahilerin aldığı okuma-yazma, matematik, Türkçe, tarih, eğitimde tasavvufun özel bir yerinin Kur’ân ve fütüvvetnâmeler okutulurdu. İkinci olduğunu, tasavvufî seyr ü sülûkun ayrı bir aşamada ise yazın, yasam öyküleri, tasavvuf, önem arz ettiğini göstermektedir. Arapça, Farsça, müzik ve oyun öğretilirdi. Bu Ahi sohbetlerinde üretimin artırılması aşamada ordu eğitimi de başlardı. için gerekli olan teknikler gibi bazı konularda Silah bilgisi ve sporu öğrenmek için tartışmalar da yapılmış, musiki icra olunup, üyelerde su üç koşul aranırdı: Ahi görmek, ilahiler okunmuştur. Bu, Ahilerin din ile şeyh görmek, genci yani bir adayı eğitmiş ve dünya islerini bir arada yürüten kişiler yetiştirmiş olmak. Demek ki bu konuda olduğunu göstermektedir. Aksama kadar eğitim ve öğretim yeteneği bulunmayanlar zihnen ve bedenen çalışan Ahinin, ertesi gün silahlı eğitime alınmazlardı. aynı istekle işini sürdürebilmesi için maddî ve manevî destek sağlanarak, bilgi ve Üçüncü aşamada ise müritten benliğini tecrübelerini artırarak, zaviyelerde stresini öldürmesi, ululara hizmet etmesi ve cahil atması, ertesi gün büyük bir moralle motive insanların laf atması karsısında sükût etmesi

83 Semih ÇEKER olarak ise başlamasının sağlandığı Burgazî tarafından XIII. yüzyılda görülmektedir. kaleme alınan fütüvvetnâmede Ahi ahlâkını meydana getiren fütüvvet kuralları AHILIKTE EĞİTİM ÖĞRETİM TÜRLERİ öğrencilere anlayacakları tarzda öğretilmiştir. a. Dinî ve Ahlâkî Eğitim Bu kurallardan bazıları şöyledir: Ahilikte eğitimin bir boyutunu ahlâk > İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak. oluşturmaktadır. Teşkilata yeni giren bir birey > İsinde ve hayatında doğru, güvenilir yamaklıktan ustalığa kadar, toplumsal ve olmak. meslekî ahlâk ilkelerini öğrenirdi. Bireylere > Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı etkin bir ahlâk eğitiminin verilmesi için Ahi olmak. zâviyeleri yaygın olarak kullanılmıştır. > Sözünü bilmek, sözünde durmak. Ahilikte gündüzleri is yerinde meslekî eğitim > Hizmette ayrım yapmamak. akşamları ise zâviyelerde ahlâk eğitimi > Yaptığı iyilikten karşılık beklememek. verilmiştir. Bu ahlâk ilkelerinin temelini ise > Güler yüzlü olmak. fütüvvetnâmeler oluşturmuştur. Yetişen > Tatlı dilli olmak. bireylerin her şeyden önce iyi bir insan daha > Hataları yüze vurmamak. sonra iyi bir usta olmasına özen gösterilmiştir. > Dostluğa önem vermek. Son yıllarda hakkında çok fazla sayıda > Kötülük edenlere iyilikte bulunmak. araştırma yapılan etik anlayışı ve eğitiminin > Tevazu sahibi olmak. Ahilik teşkilatında uzun zaman önce > Hiç kimseyi azarlamamak. sistemleştirildigi görülmektedir. Ahi > Anaya ve ataya hürmet etmek. birliklerinde fetâlara kazandırılmaya çalışılan > Dedikoduyu terk etmek. ahlâk, İslâm ahlâkıdır. Birliklerde fetâlar dinî > Komşularına iyilik etmek. bilgi ve tatbikata tâbi tutularak belli bir > İnsanların islerini içten, gönülden ve kıvama getirilmeye çalışılmaktaydı. güler yüzlü yapmak. Fütüvvet şartlarına baktığımızda çok > Başkasının malına hıyanet etmemek. özel ahlâkî vasıflar görmekteyiz. Bunlardan bazıları, insanların başkalarınca kendisine > Sabır ehli olmak. nasıl işlem yapılmasını istiyorsa o şekilde > Cömert, ikram ve kerem sahibi olmak. davranması, insanın kendi nefsini hesaba > Daima hakkı kullanmak. çekmesi, gücü yeterken affetmek, > Öfkesine hâkim olmak. başkalarının kusurlarını bırakıp kendi > Suçluya yumuşak davranmak. kusurlarıyla meşgul olmak, halka güzel zan > Sır saklamak. besleyip, onlara saygıyı muhafaza etmek, bela > Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı gelince şikayet etmeyip sabretmek, dünya ziyaret etmek. tamahına düşmemek gibi daha birçok > İçi, dışı, özü, sözü bir olmak. maddeyi sıralamak mümkündür. > Kötü söz ve hareketlerden sakınmak.

84 Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi...

> Mahiyetinde ve hizmetindekileri korumak metotlar uygulamıştır. Bunlardan biri tedriç ve gözetmek. metodu denilen tümevarımdır. Tedriç metodu İnsanların maddî ve manevî arayış ile verilen bilgiler, basitten karmaşığa, içerisinde olduğu günümüzde çözüm yolları kolaydan zora, azdan çoğa doğru parça parça gösterecek, insanları huzura erdirecek fırsatla- verilmiştir. Ahi ocaklarına giren kişiler, basta rın sunulması gerekmektedir. Kötü ve yanlış en basit bilgileri öğrenirler, basit islerden örneklerin sayısızca sergilendiği toplum haya- başlarlardı. Tedriç metodu hem teorik hem tında güzelliklerin de olduğu insanlara pratikte uygulanmıştır. Diğer bir metoda ise unutturulmamalıdır. Güven duygusunun yok soru-cevap metodudur. Muhatabın dikkatini olduğu insanların hep şüphe içerisinde olduğu konu üzerinde yoğunlaştırmak, bilgisini gerçeği günümüz toplumunun durumunu ölçmek, eksiğini tespit ve tamamlamak ortaya koymaktadır. Fütüvvet ve Ahi maksadıyla uygulanmıştır. Örnek alma kuruluşları insanlara verdikleri ahlâkî eğitim metodu ise daha çok insan davranışlarında ve ile nasıl örnek vatandaş olunur bunun davranışları olgunlaştırmada takip edilmiştir. portresini insanlara çizmiştir. İnsanın sadece Hz. Muhammed ölçü alınarak dört halife ve kendisi için yasamadığı, yeri geldiğinde Ahi pîrlerinin davranışları benimsetilmeye başkaları için de kendi haklarından fedakârlık çalışılmıştır. Bu da başlangıçta taklit etme ve etmeleri gerektiği üyelere ve dolaylı olarak derece edinme yoluyla kazanılan davranışlar tüm halka anlatılmıştır. seklinde meyvesini vermiştir.

Halk bu tip örnek insanları görerek Nasihat etme metodu kötü olarak kendi hayatına bir düzen vermeyi istemiştir. görülen bir hatanın düzeltilmesi gerektiğini Sosyal çevrede örnek insanların çok olduğu belirtmek için kullanılmıştır. Telkin metodu bir toplumda kötü davranışlar her zaman ise iknaya dayanır ve bir davranışın ne kadar azalma eğilimi göstermiştir. Kötü bireyler tekrar edilirse o derecede alışkanlık haline insanı yanlış davranışlara sürüklediği gibi iyi geleceğinden yola çıkarak uygulanır. Darb-ı bireyler de insanı güzel davranışlara sevk mesel denilen metot ise temsil ve benzetmeler etmiştir. İste Ahilik vermiş olduğu ahlâkî yoluyla konunun anlatılmasına dayanır. Emr-i eğitim ile topluma örnek olacak iyi bi’l-maruf, nehy-i ani’l-münker yani iyiliği vatandaşlar yetiştirerek, halkın ahlâkî emretme, kötülükten sakındırma metodu da seviyesini yükseltmiş ve toplumdaki kötü Ahi ahlâk eğitiminde kullanılmaktadır. Sema davranışları azaltmıştır. Günümüz ve musiki icrasının da bir eğitim metodu toplumunun durumu göze alınırsa, Ahilik gibi olarak Ahilikte kullanıldığı görülür. Bununla kurumlara geçmişte nasıl ihtiyaç varsa, bugün Ahilerin gönül rahatlığına ermeleri daha da fazla ihtiyaç olduğu ortaya sağlanmaktadır. çıkmaktadır.

Ahilik, bireylere ahlâk eğitimini kazandırmak için, dönemin şartlarına uygun

85 Semih ÇEKER

b. Askerî Eğitim gibi şartlara sahip olmaları gerektiği Hareketli bir hayata sahip olan XIII. belirtilmiştir. Yani Ahi ve şeyh gözetiminde yüzyıl Türkiye’si, bir taraftan iç, bir taraftan eğitim almayanlar bu bölüğe alınmamışlardır. dış mücadelelere sahne olmuştur. Savunmak Bütün bu eğitimleri basarıyla tamamlayan vasıtasıyla varlığını devam ettirme kendi sesi kalfa ustalığa yükselmek için imtihana taşıyan toplumda savaş eğitimi mecburî hale girebilmiştir. Bir başka deyişle kalfanın usta gelmiştir. İslâmiyet’ten önceki dönem Türk olabilmesi için devrin sporlarını da başarılı toplum hayatı ile İslâmî dönem Türk toplum bir şekilde tamamlaması gerekmiştir. hayatında benzer durumlarda aynı faaliyetlerin Ahi birliklerinde askerî eğitimlerde silah varlığı bilinmektedir. Alplik teşkilatlanması kullanma dışında haberleşme şekilleri, destek ve alp eğitimi, Memluklularda gördüğümüz ve ikmal hizmetleri, açlığa ve susuzluğa savaş oyunları ile ilgili eğitim; Manas, Dede dayanma, sır saklama vs. konular da Korkut, Köroğlu, Oğuz Kağan gibi destan ve öğretilmiştir. Kısaca iyi bir asker olmayı hikayelerimizde görülen eğitim tarzı, bir sağlayan ve gerektiren bütün davranışların yandan savaş oyunlarını ihtiva ederken, bir kazandırılması hedeflenmiştir. Askerî yandan da kişinin şahsiyet kazanmasını eğitimde daha çok tedriç ve usta-çırak sağlamıştır. Ahiliğin yoğun olarak askerî metotları uygulanmıştır. eğitim verdiği dönem, Türkiye Selçukluları Ahilik yurt savunmasında askerî ve ve Osmanlı’nın kuruluş yıllarına rastlar. I. sportif gelenekleri her zaman canlı tutmuştur. Murad döneminde Ahiliğin “eli bayraklı, Bu geleneklerden güreş ve okçuluk Türklerin beli kuşaklı” diye tabir edilen kesiminin sosyal yaşantısında önemli yeri olan yeniçerilerin temelini teşkil etmesiyle Ahi- sporlardandır. İslâmiyet’in kabulünden sonra liğin askerî fonksiyonu sona ermiştir. ok ve yay’a dinî anlam eklenmiş olup, sünnet Bundan başka Anadolu’nun fethinin ilk hatta farz-ı kifâye sayılmıştır. Din adamları ve yıllarında Reisü’l-Fityânlar’ın idaresinde Ahiler ok meydanlarında ok atıp menzil tası savaşçı ve fetâ teşkilatına bağlı gençlerin dikmişlerdir ki bu menzillerden birisinin adı varlığı bilinmektedir. Ahilerin seyfî “Ahi Menzili”dir. kolunun amblemi bıçaktır. Bunların Güreş sporunda da Ahiler bazı törenlere bellerinde 130 cm. uzunluğunda bıçak yer vermişlerdir. Güreşe giriş ve çıkışlarda, taşıdıkları tarihî kayıtlardan öğrenilmektedir. pehlivanların davranışlarında bunlar kendini Ahilik, yurt savunmasında önemli göstermektedir. Sporcular abdestsiz kispet görevleri üstlendiği için askerî eğitime büyük giymezler, yay tutmazlardı. Ok atışlarına ve önem vermiştir. Çırak ve kalfaları eğitimleri güreşe besmele ile başlanırdı. Güreşte de süresince kılıç kullanmak, ata binmek, ok Ahiler tıpkı mesleklerinde oldukları gibi atmak gibi sportif mânâda eğitime tâbi aşama aşama yükseliyorlardı. Pehlivanlıkta tutmuştur. Bu eğitimi alacaklarda da Ahi çırak, miyander ve seyh olmak üzere üç görmek, şeyh görmek, bir adayı yetiştirmek aşama bulunmaktaydı. Okçulukta da kademeli

86 Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi... sistem mevcuttu. Ahiler okçulukta ve yasayarak bir öğrenmedir. Ahilikteki bu yükseldiklerini göstermek için Küçük Kabza anlayış, bugün Montessori’nin yaşayarak ve Büyük Kabza törenleri düzenlerlerdi. öğrenme anlayışı ile büyük benzerlik Bunlar Ahilerin meslekî yükselmelerinde göstermektedir. Bugünkü anlayışta “okul yaptıkları törenlere benzemekteydi. gerçek hayatın küçük bir örneği olmak zorundadır”, “çocuğa nasıl yapılacağını c. Meslekî Eğitim göstermeden bekleyemezsin” gibi prensipler, Ahilik bir yönüyle dinî bir müessese Ahiliğin yüzyıllar önce benimseyip sayılırken, bir yönüyle de sosyo-kültürel ve geliştirdiği prensiplerle benzerlik ekonomik yapıyı düzenleyen bir müessesedir. taşımaktadır. Günümüzde bir esnaf birliği seklinde olduğu Ahilikte meslek eğitiminin aşamaları su da kabul edilen Ahilik, insanın önce meslek şekilde idi: sahibi olmasını esas alır. Ahilik, insanın çalışmasını, üretmesini ve kendi emeği ile d. Yamaklık Dönemi geçimini temin etmeyi öğütler. Ahi Ahi birliklerinde bir gencin meslek eğitiminde, ihtiyaca göre üretimi temin yaşamının ilk kademesi yamaklıktır. Bir etmek, bu yönde eğitim vermek esnafa yamak olabilmenin şartları ise gerekmektedir. İslâmiyet’teki ihtiyaca göre şunlardır: üretim fikrinin hâkim olduğu bu görüş, her > 10 yasından küçük olmak. üreticinin kendi sahasında gerekli malı üretmesini ve mala pazar bulmasını > İşe devamın velisi tarafından sağlanması. getirmektedir. Zira din, toplumun kültürel ve > İki yıl parasız ve sürekli çalışmak. ekonomik hayatından ayrı düşünülmemek- Bu süreyi tamamlayanlar özel bir törenle tedir. Meslek ve iş eğitiminden geçen Ahilere çıraklığa yükselirdi. yönelik olarak, sanat ve meslek erbabı ile tüketici kesimini koruyan nizamnâmeler de Yamaklar is yerinde meslekî eğitim tertip edilerek, bu süreçte bu kurallar da görürken, zâviyelerde de dinî ve sosyal Ahilere öğretilmiştir. bilgileri alarak eğitimlerini bir bütünlük Ahilik genel eğitimle meslek eğitimini içinde devam ettirirlerdi. Yamaklara öncelikle bir bütünlük içerisinde ele almıştır. Başka bir teşkilatın âdâp ve erkânı ile kaçınmaları ifade ile bir terbiye ocağı olan zâviyelerde gereken tutum ve davranışlar öğretilirdi. genel eğitim yapılırken, çalımsa hayatında da Fütüvvetnâmelerde yiğidi yiğitlikten, Ahiyi meslek eğitimi sürdürülmüştür. Meslek Ahilikten çıkaran davranışlar söyle eğitimi is yeri ve atölyelerde verilmiştir. Bu sıralanırdı: nedenle kuramsal bilgilerden ziyade Şarap içmek, zina, livata, gammazlık, uygulamalı bir meslek eğitimi yapılmıştır. dedikodu ve iftira, münafıklık, gururlanmak, Her çırak ustasını izleyerek, bakarak, onu kibirlenmek, sert ve merhametsiz olmak, taklit ederek öğrenmiştir. Bu öğretim yaparak haset etmek, kin tutmak, affedici olmamak,

87 Semih ÇEKER sözünde durmamak, yalan söylemek, emanete dönemi 1001 gündü. Kuyumculukta ise bu hıyanet, kadınlara şehvetle, kötü gözle süre 20 yıldı. bakmak, insanların ayıbını açığa çıkarmak, İş basındaki meslekî eğitimde çıraklığa cimrili, gıybet, hırsızlık. alınan gence, bilgiler maharetler, hünerler ve İşe yeni başlayan yamağın eğitimi için ahlâkî değerler basitten zora doğru uzanan bir ustasından başka iki tane kalfa yani yol kar- yöntemle kazandırılmaya çalışılırdı.Öğrenci deşi (yiğitbaşı) seçilirdi. Yol kardeşliği gençlerin ömürleri boyunca sürerdi. Bu süre olgunlaştıkça ve yetenekleri arttıkça bilgiler içerisinde gençlerin Ahilik kaidelerine belirlenen ölçülerde artırılırdı. Mesela, bağlılıkları kontrol edilirdi. Gençler arasında çıraklıkta 124 kuralın bilinmesi gerekirken, Ahilik prensiplerini ihmal edenler veya hatalı ustalıkta 740 kuralın bilinmesi gerekirdi. davranışlarda bulunanlar birbirinden sorumlu Çıraklıkta ustayı gözleme ve model alma tutulurdu. yoluyla öğrenme önemli bir meslekî ve ahlâkî eğitim seklidir. Çırak is yerindeki eğitime e. Çıraklık Dönemi şakirt görmeyince öğrenmez kuralı gereğince Çıraklığa giriş için en az 12 yasında üstadıyla birlikte katılır ve onu kendine örnek olmak gereklidir. Çırak adayına bu dönemde alarak ahlâkî ve meslekî açıdan kemale ererdi. ustası sanatının en küçük inceliklerini Çırağa ahlâkî değerlerin öğretilmesinde öğretmek, onu karanlıktan aydınlığa ilişkilere dayalı bir öğrenme anlayışı vardı. götürecek ilme sahip kılmakla yükümlüdür. Çünkü bu tür öğrenme seklinde öğrencilerin Çırak da ustasının dediklerine uymak, ona bir grup içinde olmalarıyla şekillenen sosyal itiraz etmemek ve istediklerini yapmak, onun çevre, ders konularının öğrenilmesiyle yanında uygunsuz hareket etmemek, ondan meydana getirilen etkiden daha olumlu utanmak ve korkmakla sorumludur291. İş tesirler yaparak, öğrenilenlerin daha kalıcı yerinde temizlik islerini yapmak, haber olmasını sağlıyordu. götürmek, öteberi taşımak, dükkâna ve Çıraklık bir kurum olarak bugün de var- zâviyeye düzenli devam etmek, öğretilen lığını korumaktadır. Okul iş yeri işbirliğini en sanatı ve dersleri iyi öğrenmek de çırağın ileri düzeyde gerçekleştirdiği, eğitimin görevleri arasındadır. Çıraklar ustanın manevî maliyetini büyük ölçüde düşürdüğü, gerçek evladı olur ve usta çırağın hem meslek üretim koşullarında yapıldığı, is hayatından hem de sosyal hayatından sorumlu organizasyonları ve insan ilişkilerinin en iyi tutulurdu. Çıraklar, ücretsiz çalışmakla şekilde öğrenilmesini sağladığı için çıraklık beraber yemekleri ustaları tarafından verilirdi. eğitiminin daha uzun yıllar önemli bir meslek Usta çırağın bütün haklarını gözetir, onu sö- eğitim biçimi ve aynı zamanda bir hayat mürmeyi asla düşünmezdi. Aksi takdirde ustaya bir daha çırak verilmezdi. Çıraklık

88 Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi... fakültesi olarak varlığını devam ettireceği bir göre düzenlenip, eğitimin üretim içerisinde gerçektir. değerlendirilmesi prensip haline getirilmişti. f. Kalfalık Dönemi Ustaların alacakları çırak sayısı ile üretecekleri mallar da standartlara bağlanmış- Kalfalar, usta olmaya aday ve henüz tı. sermayesi bulunmayan ücretli isçilerdir.

Kalfa, ustanın bulunmadığı zamanlarda onun BİR EĞİTİM YERİ OLARAK AHİ yetkisine sahip olarak her türlü işi yürütürdü. ZÂVİYELERİ VE İŞYERLERİ Kalfalık dönemi bütün meslekler için üç Ahi zâviyeleri, özet ve yalın bir ifadeyle yıldı.Bu süreyi ahlâk ve meslek kurallarına Selçuklular zamanında tesis edilerek işlerlik uygun olarak tamamlayan, spor ve askerî kazanan ve Osmanlılar döneminde geliştirilip eğitimleri basarı ile bitiren, en az üç tane de sürdürülen, bulundukları yerleşim biriminden çırak yetiştiren kalfa kendi sanatıyla ilgili ha- gelip geçen yolculara bedava yiyecek, içecek zırladığı eseri ustalar meclisine sunar ve ve yatacak yer sağlayan misafirhaneler olarak ustaları önünde ciddi bir imtihandan geçerdi. tanımlanabilir. Daha sonra yapılan törenle ustası tarafından Ahi zâviyelerinde iki sınıf insan kalfalık peştamalı çıkarılır ve ustalık peştama- bulunmaktadır. Bunlardan bir grubu, lı takılırdı. Kalfalıktan ustalığa geçen kişiye buralardan misafir olarak yararlanan gelip orta sandığından yardım yapıldığı gibi kendi geçici kişiler, diğer grup ise zâviye ustası tarafından da yardım yapılırdı. Ustalığa mensuplarıdır. Zâviyenin daimi mensupları yükselen kalfaya Ahi Baba tarafından su olan Ahiler, İbn Battûta’nın verdiği bilgilere nasihat yapılırdı: göre, gündüz geçimlerini sağlama yolunda “Harama bakma, haram yeme, haram çalışırlardı. İkindiden sonra kazançlarını içme. Doğru, sabırlı, dayanıklı ol. Yalan reislerine verirler. Bununla meyve, yiyecek ve söyleme. Büyüklerden önce söze başlama. zâviyede ihtiyaç duyulan diğer maddeler satın Kimseyi kandırma. Kanaatkâr ol. Dünya alınırdı. O gün beldeye bir yabancı gelirse malına tamah etme. Yanlış ölçme, eksik zâviyede konuk edilirdi. Alınan yiyecek ve tartma. Kuvvetli ve üstün durumda iken içeceklerle ziyafet çekilirdi. O kimse affetmesini, hiddetli iken yumuşak davranma- ayrılıncaya kadar o zaviyede misafir olurdu. sını bil ve kendin muhtaç iken bile Misafir gelmediği zamanlarda ise, bu kez başkalarına verecek kadar cömert ol.” kendi aralarında toplanır, yer içer, musiki icra eder ve sema yaparlardı. Sabahleyin de yine g. Ustalık Dönemi çalışıp kazanmak üzere işyerlerine giderek, Usta unvanı kazananlar, kendi ikindiden sonra yine hepsi kazançlarını hesaplarına is yeri açma yetkisini kazanmış reislerine verirlerdi. olurlardı. Bunlar isterlerse ustalarının yanında Ahi teşkilatının ocağı olan zâviyeler çalışmaya devam ederler, isterlerse de bağım- görgüsüzlere görgü, bilgisizlere bilgi ve sız is yeri açarlardı. İs hayatı Ahi ilkelerine gençlere İslâm edebi öğretirdi. Zâviyelerde

89 Semih ÇEKER

çırak, kalfa, usta, sanatkâr, muallim, Ahilerden biri bu şamdanın bakımı ile vazifeli müderris, kadı, hoca, tüccar, bey ve sultanlar olup, kendisine çıracı ya da çerağcı denilirdi. beraber bulunur, sohbetlere katılırlardı. İbn Battûta, oturma salonlarında bulunan Ahi- Zâviyelerde üç çeşit öğretici bulunurdu: lerin kıyafetleri hakkında da bilgiler vermekte- dir. Ahiler sırtlarına kaba giymiş, ayaklarında 1. Kültür hocaları. mest olan ve bellerini ortasında bir hançer asılı 2. Zanaat ustaları. iki arşın uzunluğunda kemerle bağlayan, başla- 3. Askerî eğitim, tatbikat ve tabiye hoca- rını her biri bir arşın uzunluğunda ve iki par- ları. mak eninde softan yapılmış beyaz sarıklarla örten kişilerdi. Oturma salonunda toplanan Zâviyelerde eğitim ve öğretim sadece ki- gençler sarıklarını çıkartarak ince ve şeffaf tapla olmazdı. Zâviyeler, teorik bilimleri ipekten yapılmış zerduhani denilen veya buna medreselere ve diğer örgün eğitim kurumları- benzer bir takye (takke) ile örtmekte idiler. na bırakıp sadece insan olma idealini aşıla- Oturma salonunun orta yerinde misafirlere ay- maya yarayan enstrüman ve araçları kullan- rılmış bir peyke de bulunmaktaydı. makla yetiniyorlardı. İnsanlık noktasında, yardım ve şefkat duygularında ve yedirip Medreselerde ahlâk gözetmenleri az içirmede oldukça ileri gitmişlerdi. olduğu halde, Ahi zâviyelerinde söz konusu görevi üstlenen birçok gözetmen bulunmak- İbn Battûta, Ahi zâviyelerinde ağırlanan tadır. Zâviyede pîrler önünde musiki icra edi- misafirlere mükemmel bir ziyafetin lir ve ilahiler okunur, oyunlar oynanırdı. Oysa düzenlendiğini, gelen misafirin hamama medrese yaşantısında bunlar pek makbul sa- götürülme âdetinin de bulunduğunu yılmazdı. Medresede belli, hemen hepsi teorik bildirmektedir. Ayrıca Ahilerin gelen misafire dersler dışında öğrenci ile hoca arasında sı- at ve giyecek hediye ettiklerini belirmektedir. cak, yakın ve eğlenceli ilişkiler, genel ko- Bu konuda Kastamonu civarındaki Ahi nuşmalar ve tartışmalar bulunduğu gibi zâvi- zâviyesinin vakıf şartları arasında Hicaz, yelerde de iç açıcı eğlenceler, konuşmalar Suriye, Mısır, Irak, İran, Horasan ve diğer olurdu. Hatta bazen bunların daha ağır bastığı yerlerden gelen misafirlere gelişlerinde yüz bir eğitim biçimi gözetilirdi. Gençlerin, öğ- dirhem, ayrılışlarında ise üç yüz dirhem; retmenler, pîrler, üstatlar, nakipler, şeyhler Anadolu’nun diğer yerlerinden gelen önünde yaptıkları bu tür toplantılar medrese misafirlere ise üç gün ziyafet ile on dirhem derslerinin teorik düzeyde öncelediği ahlâkî para verilmesi yer almış bulunmaktadır. parlaklığı ve olgunlaşmayı pratik anlamda Ahi zâviyeleri müştemilat bakımından da ruhlara işliyor ve daha çok genç bekârlardan mükemmel zenginlikte idi. Bu yerler oluşan Ahileri hayata olduğu kadar ahlak ve Anadolu’nun en güzel halı ve kilimleri ile edebe daha bir bağlıyordu. Böyle bir prog- döşenmiş, lamba ve avizelerle aydınlatılmıştı. ramla kendilerini gençlerin eğitimine adayan Oturma salonunda bakırdan yapılmış üçayaklı bir çeşit şamdan bulunurdu. Zâviyelerde

90 Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi... pîrler, onları sanatkâr insanlar olarak aşama Ulaşım ve haberleşme imkânlarının son aşama olgunlaştırıyorlardı. derece kısıtlı olduğu dönemlerde, meslekleri Dönemin kaynaklarına göre Türkiye gereği seyahat etmek zorunda olanlar için bu Selçukluları Devleti’nde mutasavvıflar gibi odaların önemi son derece büyüktür. Köye sanat ehlinin örgütlenme merkezi tekke, zâvi- gelen misafirlerin yeme, içme, konaklama vb. ye ve hankâhlardı. Bu dönemde Ahi Evren, her türlü hizmetlerinin ücretsiz bir şekilde Konyalı Ahileri bir merkezde toplama düşün- karşılandığı bu odaların bunların dışında da cesiyle şehrin ilk Ahi zâviyelerini kurmuştu. pek çok görevleri vardır. Yaran odaları da Eflâkî’nin anlattıklarından Konya’nın XIII. tıpkı Ahi zâviyeleri gibi eğitimin gelişmesine, yüzyılın ilk yarısında Ahiliğin merkezi haline insanlar arasında yardımlaşma ve dayanışma geldiği anlaşılmaktadır. Konya Ahilerinin duygusunun yerleşmesine önemli katkılar tekke, zâviye ve hankâhlarda ilk örgütlenme- sağlardı. Yaran odalarında özellikle uzun kış lerinin, I. Alâeddin Keykubâd döneminde bu gecelerinde yapılan toplantılarda köyün ve sultanın desteğiyle olduğu bilinmektedir. köylünün sorunları konuşulduğu gibi, dinî ve XIII. yüzyılın ilk yarısında Konya’da dört Ahi millî içerikli kitaplar okunur, meslekî ve zâviyesi bulunmaktadır. Bunlardan Hankâh-ı ahlâkî konularda sohbetler edilirdi. Okula Ziyâ ile Hankâh-ı Lâlâ’nın şeyhliğini bizzat gidecek öğrencinin, askere gidecek gencin, Ahi Evren’in yürüttüğü söylenmektedir. Kay- evlenecek kişinin problemleri bu odalarda naklarda diğer iki zâviye ise Ahi Gühertaş masaya yatırılır ve çözülürdü. Tekkesi ve Mes’ud b. Şerefşah Hankâhı ola- Ahilikte eğitim mekânlarından biri de iş- rak zikredilmektedir. Bunların dışında İbn yerleri ve çarşılardır. Bu yerler ferdin meslekî Battûta 1333’te Konya’ya geldiğinde Konya yönden yetişmesi için gerekli bütün özellikler kadısı İbn Kalemşâh’ın zâviyesine misafir ol- düşünülerek hazırlanmıştır. Ahiler zâviye ve iş- duğunu söylemekte, fakat bu zâviyenin adını yerleri dışında sohbet meclisleri vasıtasıyla ger- vermemektedir. çekleştirilen şifahî eğitim için kullanılan her ye- Türkiye Selçukluları döneminde köy ri eğitim mekânı olarak kabul etmiştir. konuk odalarından ayrı olarak, köylerde ve kasabalarda türlü yaş gruplarındaki kişilerin SONUÇ düzenli ve sürekli olarak gittikleri ve Ahi Türkler yerleşik hayata geçmeden daha zâviyelerinin, konuk ağırlamaktan başka, ziyade askerî eğitime önem veriyorlardı. gençleri eğitme görevini de üzerine almış Yerleşik hayata geçişle birlikte örgün eğitim küçük örnekleri olan yaran odaları da hızlandı. Anadolu’da Türkiye Selçuklu bulunmaktaydı. İbn Battûta’nın Ahi Devleti’nin kurulmasıyla birlikte Ahiler, örgütünün bulunduğunu bildirdiği illerin eğitim alanında çok önemli görevler köylerinde bulunan yaran odaları 1950’li üstlendiler. İslâm inancıyla Türk örf ve yıllara dek bütün özellikleri ve kuralları ile adetlerini kaynaştıran bir yapılanma olarak sürmekteydi. Ahilik, insan-ı kâmil terimiyle formüle edilen

91 Semih ÇEKER bir ideal insan tipi oluşturmaya çalıştı. Bu ÇAĞATAY, Neşet, Ahilik Nedir?, Kültür amaç doğrultusunda üyelerine dinî, meslekî, Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990. ahlâkî ve askerî yönde eğitim verdi. ÇALIŞKAN, Yaşar-Lütfi İkiz, Kültür, Ahiler günümüzde önemi herkes tarafın- Sanat ve Medeniyetimizde Ahilik, Kültür dan kabul edilmiş olan yaparak-yaşayarak öğ- Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1993. renme ilkesini asırlar öncesinden benimse- DEMİR, Ahmet “Fütüvvet Teskilatının mişler ve başarıyla uygulamışlardır. Bu saye- Kökeni, Tesekkülü ve Türkiye de teorik bilgiyi pratiğe dönüştürerek, bireyle- Selçuklularındaki Durumu”, Türkler, VII, ri ezbercilikten uzaklaştırmışlardır. Günümüz 387-398, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, şartları dikkate alındığında Ahilik gibi sosyal 2002. kurumlara ne denli ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkmaktadır. EKİNCİ, Yusuf, “Ahilik ve Esnaf Ahlakı (1)”, Standart Dergisi, sy. 350, Sistem Ofset, KAYNAKÇA Ankara, 1991 AKÇA, Gürsoy, Ahilik Gelenegi ve ERDEN, Orhan, “Ahilik Kültürünün Günümüz Fethiye Esnafı, (Basılmamıs Endüstriyel Kalite Kontrolüne Yansımaları”, Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal I. Ahi Evran-ı Velî ve Ahilik Arastırmaları Bilimler Enstitüsü.), Konya, 2003. Sempozyumu, I, G.Ü. Ahilik Kültürünü ATÇEKEN, Zeki, “Ahilik, Ahiligin Arastırma Merkezi Yayınları, Kırsehir, 2005 Kültürümüze Etkileri ve Anadolu Selçukluları ERKEN, Veysi, Bir Sivil Örgütlenme Zamanında Konya’da Ahi Teskilatı”, Yeni Modeli Ahilik, Berikan Basım, Ankara, 2002. İpek Yolu, sy. 136, Konya Ticaret Odası GÜLERMAN, Adnan, Ahi Teşkilâtının Yayınları, Konya, 1999. Türk Toplumunun Sosyal ve Ekonomik Yapısı BAYRAM, Mikail, “Türkiye Selçukluları Üzerindeki Etkileri, Kültür Bakanlığı Halk Döneminde Bilimsel Ortam ve Ahîligin Kültürünü Araştırma Geliştirme Genel Dogusuna Etkisi”, Türkler, VII, Yeni Türkiye Müdürlüğü Yayınları: 194, Ankara 1993. Yayınları, Ankara, 2002, s. 260-261. GÜLVAHABOĞLU, Adil, Sosyal BIYIKLI, Yaşar, Ahilik, Trabzon Esnaf Güvenlik Öncüsü Ahi Evran Veli ve Ahilik, ve Sanatkar Odaları Birliği Yayınları, Memleket Yayınları, Ankara, 1991. Trabzon, 2000. GÜVEN, Özbay Geleneksel Okçuluk ve BURAK, Durdu Mehmet-Nazmi Özçelik, Güres Sporunda Ahîligin Etkileri”, II. “Ahilik Eğitim Anlayısının Cumhuriyet Uluslararası Ahîlik Kültürü Sempozyumu Dönemi Meslek Eğitimine Yansıması”, I. Ahi Bildirileri, Kültür Bakanlıgı Yayınları, Evran-ı Velî ve Ahilik Arastırmaları Ankara, 1999. Sempozyumu, I, G.Ü. Ahilik Kültürünü Arastırma Merkezi Yayınları, Kırsehir, 2005.

92 Bir Eğitim Kurumu Olarak Ahi...

İBN BATTÛTA, Ebu Abdullah Kültürünü Arastırma Merkezi Yayınları, Şemseddin Muhammed b. Abdullah, Kırsehir, 2005. 770/1368, İbni Batûta Seyahatnâmesi, (Şerif ÖZKÖSE, Kadir, “Ahiligin Tasavvufî Paşa tercümesinden sadeleştiren: Mümin Boyutu”, I. Ahi Evran-ı Velî ve Ahilik Çevik), I, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1993. Arastırmaları Sempozyumu, II, G.Ü. Ahilik İKİZ, Lütfi-Yaşar Çalışkan, Kültür, Sanat Kültürünü Arastırma Merkezi Yayınları, ve Medeniyetimizde Ahilik, Kültür Bakanlığı Kırsehir, 2005. Yayınları, Ankara, 1993. SOYSALDI, İhsan, “Fütüvvet ve Ahîlik İRMİŞ, Ayşe, “Bir Örgüt Kültürü Örnegi Eksenin Günümüze Bir Bakıs”, I. Ahi Evran-ı Olarak Türk Millî Kültüründe Ahîlik”, Türk Velî ve Ahilik Arastırmaları Sempozyumu, I, Yurdu, XVIII, sy. 126, Evren Yayıncılık, G.Ü. Ahilik Kültürünü Arastırma Merkezi Ankara, 1998. Yayınları, Kırsehir, 2005.

KILAVUZ, M. Akif, “Ahilik Kurumunda SUCU, Mustafa, Ahi Ocakları ve Bir Din ve Ahlâk Eğitimi Anlayısı”, I. Ahi Evran- Ahilik Belgesi, İnönü Üniversitesi Basımevi, ı Velî ve Ahilik Arastırmaları Sempozyumu, İstanbul, 1996 II, G.Ü. Ahilik Kültürünü Araştırma Merkezi ŞİMŞEK, Muhittin Ahilik: TKY ve Yayınları, Kırsehir, 2005 Tarihteki Bir Uygulaması, Hayat Yayınları, KÖKSAL, Mustafa, Ahilik Kültürünün İstanbul, 2002. Dünü ve Bugünü, Yayınevi yok, Ankara, TATAR, Taner, Türk _man ve Fikir 2005. Zemininde Yeseren Kurum Ahilik, Malatya KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “Osmanlı Belediyesi Kültür Yayınları, Malatya, Basım Döneminde Konya’da Ahîlik ve Ahîler”, II. yılı yok. Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyumu TEKİN, Mustafa,“Bir Sosyal Kontrol Bildirileri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Aracı Olarak Ahilik ve Toplumsal Ankara, 1999. Dinamikler”, I. Ahi Evran-ı Velî ve Ahilik ÖZAYDIN, Murat, “Fütüvvet ve Fütüvvet Arastırmaları Sempozyumu, II, G.Ü. Ahilik Ahlâkı”, I. Ahi Evran-ı Velî ve Ahilik Kültürünü Arastırma Merkezi Yayınları, Arastırmaları Sempozyumu, II, G.Ü. Ahilik Kırsehir, 2005. Kültürünü Arastırma Merkezi Yayınları, TURHAN, Muhammed “Toplam Kalite Kırsehir, 2005 Yönetiminin Temel İlkeleri Baglamında ÖZÇELİK, Nazmi- Durdu Mehmet Ahîlik Teskilatı”, I. Ahi Evran-ı Velî ve Ahilik Burak, “Ahilik Eğitim Anlayısının Arastırmaları Sempozyumu, I, G.Ü. Ahilik Cumhuriyet Dönemi Meslek Eğitimine Kültürünü Arastırma MerkeziYayınları, Yansıması”, I. Ahi Evran-ı Velî ve Ahilik Kırsehir, 2005. Arastırmaları Sempozyumu, I, G.Ü. Ahilik

93 Semih ÇEKER

YÜCEL, Ayşe, “Ahîlikte Eğitim ve Amaçları”, II. Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1999.

94 Ahilikten Okul Müfredatlarına...

AHİLİKTEN OKUL MÜFREDATLARINA SANAT VE MESLEK EĞİTİMİ (KONYA ÖRNEĞİ) FROM AHI’SHIP TO ART AND VOCATIONAL TRAINING SCHOOL CURRICULA, EXAMPLE KONYA

Seyit TAŞER* ÖZET

Osmanlı Devleti yenileşme dönemi, hem ahilik teşkilatında hem de eğitim alanında bir- takım değişiklikler getirmişti. Bu dönemde mesleki eğitim yeni tarzda açılmış eğitim ku- rumları olan mekteplerde verilmeye başlan- mıştı. İlköğretim kademesindeki mekteplerde

mesleki dersler müfredata serpiştirilmiş, iler-

leyen aşamada ise amaca yönelik olarak sırf

mesleki eğitim veren mektepler açılmıştı. Do- Konya’da 1981 yılında dünyaya geldi. İlk, orta ve yükseköğrenimini Konya’da tamamladı. Yüksek li- layısıyla Konya’da da ilköğretim kademesin- sansı 2006’da, doktorayı 2010 senesinde bitirdi. de doğrudan doğruya sanat ve mesleki eğitim 2004 senesinde Selçuk Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı. 2013 senesinde Yar- veren kurumlar açılmamış, onun yerine bu dımcı Doçent olarak atandı. Şu anda Necmettin Er- bakan Üniversitesi’nde görevine devam etmektedir. eksiklik ilk mekteplerin müfredatlarında sa- Yakın tarihle ilgili olarak, eğitim tarihi ve tarih eği- nat, teknik ve mesleki eğitim içeren derslerle timi konularında olmak üzere üç kitabı vardır. Bunun dışında çeşitli dergilerde yayınlanmış makaleleri ile giderilmeye çalışılmıştı. Diğer taraftan ilk öğ- ulusal ve uluslar arası alanda sunulmuş bildirileri bulunmaktadır. retim kademesinden sonraki eğitim kurumları arasında ticaret ve sanayi mekteplerinin açıl-

* Yrd. Doç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi masına hız verilmişti. Bu çalışmada mesleki Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi. eğitimin müfredattaki durumundan, Konya

mekteplerindeki yer ve öneminden bahs edi- lecek ve konuya ilişkin bazı görseller takdim olunacaktır. Anahtar Kavramlar: Konya, Mesleki Eğitim, Ahi, Çırak Eğitimi, Müfredat

95 Seyit TAŞER

ABSTRACT Davud-Zırhçı, Lokman-Hekim, Yunus- Renewal period of the Ottoman Empire, Balıkçı, İsa-Seyyah, Hz. Muhammed Hayvan brought with Ahi organization and change in yetiştiricisi ve Tacir idi (Tarus,1947: 27). Ahi the field of education. Thus, a new type of art Evren’in eğitimci vasfı, Ahi Teşkilatı’nın ku- education in educational institutions opened, rulmasında önemli rol oynamıştır. Eserleri school began to be given. Konya, the first art ders kitabı olarak ahi ocaklarında okunmuş ve school in the field of education, rather than okutulmuştur. Ahi Evren, insanların meslek- directly to the educational institutions, which, lere yöneltilmesi gerektiğini söylerken, devle- in general, the first courses with institutions tin vatandaşın eğitimi ile yakından ilgilenmesi providing education and technical education ve bunu kendine vazife edinmesi gerektiğini curricula to include art also in question. In belirtiyordu (Bayram, 1991: 139) this paper, mentioning education, training Osmanlı Devleti yenileşme döneminde, was given on the implementation of some of the visuals. sanat eğitimi öncelikle, doğrudan mesleki eği- Keywords: Konya, Vocational tim veren kurumlarda yürütülmüştü. Diğer Education, Ahi, Apprentice Training, eğitim kurumlarındaki talebenin el maharetle- Curriculum rinin geliştirilmesi için de gerekli düzenleme- ler gerçekleştirilmişti. Bu sayede mesleki eği- GİRİŞ tim veren mekteplerde okumayan talebe de Ahilik kurumları, Osmanlı Devleti dö- yaşam boyu eğitim hedefi doğrultusunda ha- neminde meslek veya sanat eğitiminin veril- yatının farklı alanlarında işine yarayacak bil- diği eğitim kurumları olarak da tanımlanır. gileri öğrenecekti. Bu gayeyle, okul müfreda- Aday, bu eğitimde mesleğin inceliklerini öğ- tına amaca yönelik dersler konuldu. El işleri, renerek, meslek veya sanat sahibi oluyordu. bahçe işleri, fen ve tabiat bilimleri kapsamın- Ahilik teşkilatında verilen eğitim, bu teşkilat- da düzenlenecek doğa incelemeleri bunlar taki mesleklere ne kadar önem verildiğini de arasında yer almakta idi. Diğer taraftan yatılı göstermektedir. şehir mekteplerinde marangozluk, tesviye, Bireyin yaşamını idame ettirebilmesi oymacılık vb. alanlarda uygulamalı derslerin için de, bir sanat veya meslek sahibi olması 20. yüzyıl başlarında düzenli olarak verildiği gerekir. Peygamberlerin her birinin ayrı sanat görülür. Bu okullarda derslerin uygulanışı ile ve mesleklere vakıf oldukları anlaşılır. Örne- ilgili görsellere ekler bölümünde yer verilmiş- ğin Hz.Adem-Rençber, Nuh-Tacir, Hud- tir. Burada sözü edilen yatılı şehir mekteple- Tacir, Salih-Deveci, İbrahim-Sütçü ve rinde “vilayet” ismi geçmez. Fakat bu okul- Neccar, İsmail-Avcı, İshak-Çoban, Yusuf- larda mesleki eğitimin yoğun olarak verildi- Saatçi, Musa-Çoban, Zülküfl-Fırıncı, Lût- ğinin gösterilmesi amacıyla buraya “vilayet” Müverrih, Üzeyr-Bağcı, İlyas-Dokumacı, ismi özellikle eklenmiştir.

96 Ahilikten Okul Müfredatlarına...

1. AHİLİK VE MESLEKİ EĞİTİM me, destek ve ikmal hizmetleri, sır saklama, Ahilik teşkilatı aracılığıyla atölyelerde dayanıklılık gibi konulara eğiliniyordu. Ahi- ve tezgâh başında mesleki beceri ve yetenek- likte eğitim kolaydan zora doğru gerçekleşi- lerini geliştiren meslek erbabı, akşamları za- yor ve soru-cevap, örnek olma metodu gibi viyelerde verilen eğitimle ahlaki olgunluk ka- farklı yöntemler uygulanıyordu (Ceylan, zanarak ve belli aşamalardan geçerek hem sa- 2012: 70,71). nat becerisi ediniyor hem de ahlâken olgunla- Ahilikte eğitime verilen önem, bu konu- şıyordu (Çağatay, 1981: 177). daki tavizsizlikten anlaşılır. Ahi teşkilatında Ahilik, eğitimde İslâm ahlakını prensip çok sermayesi olanlar ile teşkilatın en büyük- edinmiştir. Temel ahlaki ilkeler, cömertlik, lerinin varisi veya oğlu olanların da işe çırak- edep-hayâ, ibadete ağırlık vermek, dünyaya lık eğitimi ile başlamalarının şart olması bu- düşkün olmamak, nefsinin esaretine girme- nun göstergesidir (Tarus, 1947: 10). Osmanlı mek, iyiliği tavsiye kötülüğü engellemek, he- Devleti’nde 19. yüzyıla kadar meslek eğitimi lalinden kazanmak şeklinde sıralanır. Ahilik çıraklık sistemiyle yürütülüyordu (Alkan, iş dışında ve iş başında eğitim prensibi üzeri- 1980: 41) Çıraklara yiğit adı da verilmişti. ne hareket etmiştir. Hayat boyu eğitim ilkesi Bunların eğitiminde yol arkadaşı, yol atası, belki de ilk kez ahilikte kullanılmış ve geçerli üstadı ve piri çok önemli bir rol üstleniyordu olmuştur. Ahilerin muallim ahi ve pir denen (Öcal, 2012: 210). Çıraklık eğitimi dönemin- öğreticileri vardı. Muallim ahiler veya pirlerin de usta ve çırak arasında bir bağ oluşur ve bu eğitiminde sabır, sadakat, sevgi, sır tutma, süreçte usta ve çırak birbirinin hakkını göze- samimiyet, güler yüzlü olma, güven, kanaat, tirlerdi. Ahiler yanlarındaki çırak ve kalfaları yol kardeşliği, saygı-icazet alma, uzun süreli kullanma düşüncesiyle hareket etmezdi. Ye- istihdam-eğitim, iş başında eğitim, yalınlık, tiştirmeyi ve topluma faydalı kılmayı amaç- affedici olma, öfkelenmeme, doğruluk ve he- lardı (Şimşek, 2002: 168) lal kazanma hususları yer alıyordu (Ceylan, Ahilikte verilen eğitim sonrasında ehli- 2012: 68, 69). Eğitim öğretim ikilisinde eği- yet dereceleri çırak, kalfa, üstad ve üstadlar timin alması gereken önem ahilikte ön planda üstadı şeklindedir (Turan, 1992: 28). Ahilikte olmakla beraber yakın döneme doğru öğretim meslek eğitimi yamaklıkla başlar, çıraklık ve daha fazla önem kazanmıştır denilebilir. kalfalıkla devam eder, ustalık veya üstadlıkla Ahilikte iş başındaki eğitim kalfa ve us- son bulurdu. Yamaklara müptedi de denili- talar tarafından veriliyordu. Akşamları teorik yordu. Yamaklar, iş yerinde sanat öğrenirler, eğitim verilir ve bu eğitim iş hayatında uygu- ilgili iş kolunun zaviyesinde diğer konularda lanırdı. Diğer taraftan esnafın belli usul ve ka- eğitim alırlardı. İki yıl sonunda çırak olunabi- idelerle bir düzen içinde çalışması ve bunu liyordu (Duman, 2012: 187). Esnafın ilk öğ- alışkanlık haline getirmesi gerekiyordu. Ahi- renimi zaviye içinde yapılırdı (Gündüz, 2012: likte aynı zamanda askeri eğitim de veriliyor- 235). Medresede ders saatleri dışında öğrenci du. Bu kapsamda, silah kullanma, haberleş- ve hoca arasında ders dışı bir konuşma ve bir

97 Seyit TAŞER konu üzerinde tartışma pek yapılmazken, za- lay, kalıcı ve faydalı olacaktır. Teorik bir ta- viyelerde bu hususla sıkça karşılaşılır (Çağa- kım bilgilerin ölçülmesi ile yapılan yönlen- tay, 1981: 143). dirmeler ise yetersiz olacak ve dolayısıyla kişi Aynı zamanda kişinin toplumdaki yerine istemediği veya sevmediği bir mesleğe yöne- göre yiğitlik, ahilik, halife, şeyh ve lebilecektir. şeyhülmeşayih gibi rütbeler aldığı görülür. Ahilik meslek eğitimi yanı sıra, dini- Çocuk, üstadının aracılığı ile zaviyeye gide- ahlaki, sosyal ve kültürel bir eğitim veriyor- bilmekte idi ve burada fütüvvetname veya du. Ahilikte, ahlaki eğitim ise, iyi insan yetiş- yönetmelik, Kur’an, tarih ve biyografiler, ta- tirme amacı taşırdı (Duman, 2012: 185) Bu savvuf, Türkçe, Farsça, Arapça, edebiyat ve noktada ahlakın ders olarak okutulması veya raks öğretimi yapılırdı (Turan, 1992: 29). Za- bunun not olarak değerlendirilmesi, örgün viyeler, esnaf ve sanatkârların akşamları top- eğitim tarihinde örnekleri olan bir durumdur. landıkları ve adeta halk eğitim merkezi gibi Ahiler arasından yönetici, tabip, vali, işlevi olan bir yerdi. Burada teorik ve pratik komutan, müderris ve kadı gibi çeşitli sınıf- eğitim dışında, dini ve ahlaki değerler veril- larda önemli meslek adamları yetiştirilmişti meye çalışılırdı (Duman, 2012: 185). Ahi za- (Duman, 2012: 186). Mesela, ahilik teşkila- viyelerinde, yemek yemek, su vermek, bir şey tından yetişen büyük divan şairi Baki saraç çı- içmek, hizmet etmek, misafir olmak, mezar raklığından gelmişti (Gündüz, 2012: 259). ziyareti gibi hayatın farklı alanlarında sosyal Ahilikte verilen eğitimin özellikleri de- eğitim veriliyordu (Öcal, 2012: 211) Adab-ı ğerlendirildiğinde bu eğitimin köylere kadar muaşeret birçok dersten önce verilmesi gere- ulaşan geniş bir teşkilat ile yapılandığı anlaşı- ken bir eğitim olsa dahi bu konu, istisnaları lır. Ahilik prensiplerine uymayı kabul eden olmakla beraber günümüzde ihmal edilmek- kimselere açık bir sistemdir. İnsanların hem tedir. dünya hem ahiret mutluluğunu kazanması Ahilik bir eğitim kurumu olarak, insanı amacına yönelmiştir. Diğer taraftan verilen daha mükemmel hale getirmek, hayata hazır- eğitim ücretsizdir. Herkesin istifadesine su- lamak, davranışlarında dengeli, başkalarının nulmuştur. Mesleki eğitim, genel eğitimle bü- haklarına saygılı bireyler yetiştirmek gibi tünleştirilerek hayat boyu devam edecek faa- amaçlara sahipti (Duman, 2012: 182). Ahilik liyetleri içerir. Günümüzde veya yakın tarihte bireye kendini tanıma yolunu gösterir. Aynı bu yönde bir eğilim görülür. Genel eğitim ile zamanda insanın fıtratını ve dolayısıyla insa- meslek eğitimi birleşerek, bireyin yalnız iş na ait değerlerin korunmasını amaçlar. Yine hayatı için değil, iş hayatı dışında geçecek eğitim sırasında kişinin gizli yeteneklerinin zaman dilimi için de yetiştirilmesi gereği or- ortaya çıkmasına yardımcı olunur. Kabiliyet- taya çıkmıştır (Ekinci, 2012: 194). ler keşfedilir. Gençler uygun bir mesleğe yö- Sanayi devrimi sonrasında, makineleşme neltilir (Ekinci, 2012: 193-195). İş başında ile çıraklık eğitimindeki gibi uzun bir zamana eğitimle gençlerin yönlendirilmesi daha ko- ihtiyaç kalmıyordu. Bu nedenle çocukların

98 Ahilikten Okul Müfredatlarına... tam bir tecrübe veya olgunlaşma kazanmaksı- İslâmiyye’yi kurmuşlardı. Cemiyet, çırakların zın iş hayatına girmesi neticesi ortaya çıktı çarşıdaki vazifeleri öncesinde onlara yazma, (Alkan, 1980: 40). hesap, ahlaki ve toplumsal esaslar öğretmeyi hedeflemiş ve bu doğrultuda çırak okulu 2. MESLEK EĞİTİMİNİN MEKTEP açılmıştı (Öcal, 2012: 212,213). Reşat Ekrem OLARAK TESİSİ Koçu, çıraklık mektebinin açılışını izah eder- Mektepler, medrese veya yaygın eğitim- ken, 1864’te üç aydın gencin (Yusuf Ziya den farklı olarak yenileşme sürecinde kurulan Bey, Ahmet Muhtar Bey ve Tevfik Bey) çarşı örgün eğitim kurumlarına karşılık gelir. boyları ve dükkân kapıları önünde, Büyük Ahilik örgün eğitim ile yaygın eğitimin Kapalıçarşı kapılarında, ustalarından önce ko- bütünleştirilmesi olarak da görülür. Yalnız şup gelen çırakların çarşı faaliyete başlayana genel ve meslek eğitimi ile sınırlı kalınmaz, kadar boşa zaman geçirmelerini önlemek aynı zamanda bu eğitim haricindeki süre de, amacıyla Cem‘iyyet-i Tedrisiyye-i iyi ve faal bir şekilde değerlendirilirdi (Ekin- İslamiyye’nin kurulmasından bahseder. Bu ci, 2012: 196). 18. yüzyıl sonlarına doğru cemiyet Bayezid’de Çırak Mektebi açmıştı. meslek eğitimini doğrudan veren mektepler Bu okulun daha sonra Bahçekapısı’nda tesis edilmeye başlamıştı. Mühendishane-i Çiçekpazarı’nda bir binaya nakledildiği anla- Berr-i Hümayun (1773) ve Mühendishane-i şılır ve okulda verilen eğitim 1926’ya kadar Bahr-ı Hümayun (1793) açılmıştı devam etmişti .(Koçu, 2002: 265) 1842 yılında Alman bir uzmandan isti- Tanzimat döneminde açılan meslek fade edilerek Askeri Baytar Mektebi açılmış- okulları arasında Ebe Mektebi, Lisan Mekte- tı. 1847’de ise, İstanbul’da uygulamalı tarım bi, Telgraf Mektebi, Eczacı Mektebi ile Kap- okulu açılır. Yine ormancılık alanında tan ve Çarkçı Mektebi de yer alır (Ergin, 1857’de bir orman mektebi açılır. 1874’de 1977: 540-668). Maarif-i Umumiye Nizam- açılan Maadin Mektebi, maden uzmanları ye- namesinin (1869) yayınlanması ardından ıs- tiştirmeyi amaçlar. 1848’de erkek sanayi lahhane adıyla, sanat okulları öncesinde mes- mektebi kurulması konusunda çalışmalar yü- lek eğitimi veren kurumların açılmış olduğu rütülür. 1868’de kurulabilen sanayi mekte- görülür (Turan, 1992: 35). Islahhanelerde ter- binde demircilik, dökmecilik, makinecilik, zilik, kunduracılık, matbaacılık, tabbaklık, mimarlık, marangozluk, terzilik, kunduracılık, dokumacılık gibi iş kolları öğretiliyordu ciltçilik gibi sanat kolları vardı (Akyüz, 2009: (Akyüz, 2009: 172). Ahiliğin meslek eğitimi- 171,172) Bu okullar mesleki eğitim alanında nin ikinci aşaması ıslahhaneler olarak bilinir. yenileşme döneminde açılmışlardır. Tuna’da bir örneği vardır (Özkaya, 2012: 30 Mart 1864 tarihinde Maliye Nazırı 253,254). Yusuf Ziya Bey, Sadrazam Gazi Ahmet Muh- İstanbul’da sanat okulunda, ahilik ben- tar Paşa, Vidinli Tevfik Paşa, Ali Naki Efendi zeri bir sistem görülür ve birinci sınıf sınavını gibi devlet adamları Cem‘iyyet-i Tedrisiyye-i kazananlara çıraklık, iki, üç ve dördüncü sını-

99 Seyit TAŞER fı bitirenlere kalfalık, son sınıfı tamamlayan- İlköğretimde sanat ve meslek eğitiminin lara da ustalık hakkı verilmişti. İstanbul’da II. Meşrutiyet döneminde el işleri ve ihtiraf Kız Sanat Okulu olarak Cevri Kalfa Mektebi mektepleri ile gece ve çırak okullarında veril- 1859’da açılmıştı. Ticaret alanında ise 1883 diği anlaşılır. İlkokullardan çıkan çocukların senesinde İstanbul’da Hamidiye Ticaret sınaî kabiliyetlerini geliştirmek üzere el işleri Mekteb-i Alisi açıldı (Turan, 1992: 35-37). talimi yapılmakta idi (Ergün, 1982: 19). Sultan II. Abdülhamid zamanında açılan, Bu dönemde erkek ve kız sanayi mek- Sanayi-i Nefise Mektebi (1882), Hendese-i tepleri geliştirilmeye çalışılmış, 1914’te Çırak Mülkiye Mektebi (1883), Lisan Mektebi Mektepleri açılmıştır. Darülelhan (1916), Şi- (1883), Ticaret Mektebi (1884), Fenn-i Resim mendifer Memurları Mektebi gibi okullar sa- ve Mimari Mektebi (1887), Bağ ve Aşı Ame- nat ve mesleki eğitim alanında açılmıştır liyat Mektebi (1887), Ameli Ziraat Mekteple- (Akyüz, 2009: 275,276). ri (1887), Polis Dershanesi (1889), Aşı Me- Cumhuriyet döneminde ise, mesleki eği- murları Mektebi (1892), Gümrük Memurları time devam edilebilmesi için, Avrupa’dan ge- Mektebi, Tüccar Kaptan Mektepleri (1886), tirilen öğretmenlerden istifade edilmesi yolu- Aşiret Mektebi (1892), Çoban Mektebi na gidilir.1927-1938 yılları arasında bu amaç- (1898), Darülhayr-ı Âli (1903) gibi okullar la, moda, biçki-dikiş, ev ekonomisi yemek pi- sanat ve meslek eğitimi alanında sıralanır şirme, mesleki resim, tesviyecilik, demircilik, (Akyüz, 2009: 238-240). marangozluk, dökümcülük gibi alanlarda öğ- 19. yüzyılda, Avrupa’daki sanayileşme- retmen ihtiyacı karşılanmaya çalışılır (Alkan, nin tesiriyle fabrikalar kurulurken buralarda 1980: 46). Anlaşılacağı üzere, ahilik sürecin- yabancı uzmanlar çalıştırılıyordu. Bunun için deki çıraklık eğitimi ve buna bağlı olarak ge- kalifiye gençlerin yetiştirilmesi ihtiyacı doğ- lişen meslekler zamanla etkisini kaybettiği du. Bu amaçla 1907’de açılan Usta Mektebi veya ahilik sistemi bozulduğu için, bu alanda veya Sanat Okulu, cumhuriyet dönemine ka- yetişmiş elemanların veya öğreticilerin dışa- dar usta ve kalifiye işçi yetiştirdi (Alkan, rıdan karşılanması yoluna gidilmiştir. 1980: 42,43). Teknik elemana olan ihtiyaçla beraber, II. Meşrutiyet döneminde ise, açılan eğitim uzmanları getirtilmiş, 1927’de Mesleki mesleki eğitim kurumlarından biri Kondüktör ve Teknik Öğretim Müdürlüğü kurulmuş, Av- Mektebi (1911) idi. Bu mektebin açılma ama- rupa’ya öğrenci gönderilmiştir (Turan, 1996: cı, “Memalik-i Osmaniyede memurin-i 17). fenniyyeye olan ihtiyaç yalnız mühendis sıfa- 1936’da mesleki alandaki ihtiyacı karşı- tıyla tehvin edilemeyeceğinden hem mühen- lamak üzere, çıraklık okulları, akşam sanat dislere muavenet etmek ve hem de inşaat ve okulları, gezici ve geçici kurslar, orta meslek ameliyatın takrir eden proje ve keşfiyyatı mu- okulları, tekniker okulları ve mühendis okul- cibince tatbik-i icrasına memur olmak üze- ları kurulmak istenmişti (Alkan, 1980: 47). re…” şeklinde ifade edilir (Babalık, 1327, 1).

100 Ahilikten Okul Müfredatlarına...

Cumhuriyet döneminde mesleki eğitim mat-ı Medeniyye, Resim, Muzıka, Musiki, sınırları belirlenerek yapılmış, ahlak, edeb ve Hikmet, Mukavemet, Kimya, Mihanik (Me- terbiye gibi dersler bu sınırlara dâhil olama- kanik), Malzeme, Fransızca, Hendese-i mıştır. 1977’de Çırak, Kalfa ve Ustalık Ka- Resmiyye dersleri okutuluyordu (Turan, nunu çıkarılmıştı. Bu kanun 1986’da Çıraklık 1992: 39,40). Bu dersler, değerlendirilecek ve Meslek Eğitimi Kanunu adıyla ve 2001 se- olursa, mesleki eğitim veren bir kurumda nesinde yeniden düzenlendi. Milli Eğitim Ba- mesleki derslerin sınırlı olduğu söylenebilir. kanlığına bağlı Çıraklık ve Yaygın Eğitim Bu kapsamda, yalnız Mihanik, Resim, Musiki Genel Müdürlüğü bünyesindeki Çıraklık Eği- ve Mukavemet dersleri yer alır. tim Merkezleri, Mesleki Eğitim Merkezine Meslek eğitimi veren kurumlarda eğitim dönüştürüldü. Buraya ilkokul mezunları de- görmeyen öğrencilerin, ileride bir meslek ala- vam edebilmekteydi. Mesleki eğitim merkez- nına intisab ederek orada kendini yetiştirmesi lerinde 31 alanda 155 dalda çıraklık ve mes- ve uzmanlık kazanması düşünülmekteydi. Bu leki eğitim yaptırılmaktaydı. İş ve meslek ah- durumun, meslek veya sanat eğitiminde göz lakı gibi dersler de müfredata konmuştur önünde bulundurulması gerekirdi. Ayrıca (Öcal, 2012: 218-220). böyle olmasa dahi, herhangi bir sanat eğitimi- nin tüm eğitim kurumlarında belli oranlarda 3. MESLEK EĞİTİMİNİN MÜFREDATTA müfredatta yer alması ile birey hayatta karşı- YER ALMASI VE KONYA’DAKİ EĞİTİM laşabileceği farklı veya olağanüstü durumlar- KURUMLARI da bir takım tecrübelerle hareket edecektir. Öncelikle İstanbul’da kurulmuş olan Dolayısıyla bireyin tek boyutlu ve sınırlı bir meslek okulları, taşrada da yaygınlaşmıştı. çerçevede yetiştirilmesi hayatın diğer alanla- Edirne, Konya, Bolu, Kastamonu sanayi mek- rında onu eksik kılacaktır. Çok yönlü eğitimin tepleri bunlar arasında yer alır. Ortaöğretimde verilmesi ise, doğrudan meslek eğitimi ver- teknik eğitimin 20. yüzyıl başlarında Kon- meyen kurumlarda ancak müfredata konabi- ya’da Sanayi Mektebi vasıtasıyla verilmekte lecek bu yöndeki derslerle mümkün olacaktır. olduğu anlaşılır. Sanat veya el işleri eğitiminin okullarda Konya’da basit sanayi için uygulamalı programa alınması, bireyin bir bütün olarak bir Sanayi Mektebi vardı. Burada dökmecilik, yetişmesi amacına yönelik olarak gerçekleş- tornacılık, tesviyecilik, demircilik, kunduracı- mişti. Okul müfredatı kapsamında verilen eği- lık, marangozculuk, terzi ve örgücülük bö- tim mesleki eğitimden ayrı düşünülmüştür. lümleri mevcuttur. Bu okuldan olabildiğince istifade edilmesi planlanmıştı (İhsan, 1339: Programda yer alan dersler bireyin meslek 36,37). sahibi olmasından ziyade, hayatta başarılı Konya Sanayi Mektebi’nde 1926 yılın- olabilmeleri için genel bilgi ve beceriyi ka- da, Kur’ân-ı Kerim, Ulum-ı Diniye, Hitabet, zandırmayı hedef almıştı. Bu dersler arasında, Türkçe, Hüsn-ü Hat, Hesap, Cebir, Hendese, Endüstriyel Sanatlar, Genel Ev Ekonomisi, Tarih, Coğrafya, Malumat-ı Fenniyye, Malu- Genel Ticaret, Tarım vb. yer alır Önceleri gü-

101 Seyit TAŞER zel sanatlar okullarında, daha sonra ilk ve or- (Orhan, 2006: 77). Bunlar arasþnda Makine ve taokullarda el sanatları ve endüstri sanatları Resim ile Hüsn-ü Hat dersleri sanat ve mesle- okutulmaya başlamıştı el sanatları eğitimi ço- ki eğitim alanþnda sayþlabilir. cukların gelişmesi için doğal ortam oluşturu- 1916Êda İdadi programþnda düzenlemeye yordu. Aynı zamanda iş ve okul arasında iliş- gidilerek meslek eğitimi artþrþldþ. Fakat ders araç-gereçleri ile atölye ve yenilikleri uygula- ki kuruluyordu (Alkan, 1980: 34-39) yabilecek nitelikte öğretmen yokluğu, bu eği- Sanat veya meslek eğitiminin müfredat- timin geliştirilmesinde engel teşkil etti. (Tu- taki yeri, eğitimin ilk basamağından itibaren ran, 1996: 55). incelenebilir. Bu grupta ilk anda Sıbyan Mek- 1925 senesinde kabul edilen Ticaret ve tepleri yer alır. Sanayi Odaları Nizamnâmesi’ne göre, odalar, Sıbyan Mektepleri müfredatında sanat Ticarî ve Sınâî meslek mektepleri açma yetki- eğitimi ile ilgili olan ders El İşleri dersidir. sine sahip olmuşlardır. Odalar, eğitim kuru- 1923 senesinde Mustafa Kemal’in Eskişe- mu açma yanında dershane açmak, konferans, hir’de Maarif Müdürü ile yaptığı konuşma da, kütüphane gibi hizmetleri de yapabiliyordu. bunu teyit eder. Mustafa Kemal, Maarif Mü- Bu kapsamda Konya Ticaret ve Sanayi Odası düründen, İbtidai mekteplerinin programı bir Ticaret Mektebi açar. Bu okuldaki dersler hakkında bilgi istemiş, o da Ulûm-i Diniye, arasında, Yazı Makinesi (Daktilo), Muhasebe Hesap, Hendese, Kozmoğrafya ve Ulûm-i İk- ve Dil dersleri vardı. Bu mektep, 1927-28 eği- tisadiye derslerini sıralamıştır. Öğrencilerin tim yılında alınan bir kararla kapatılmmış, çiftçiliğe dair bir şey öğrenip öğrenmedikleri 1943’te tekrar açılmıştır (Arabacı, 1999: 166- sorusuna ise, Maarif Müdürü Doğramacılık, 170,175). Kağıt İşleri ve El İşleri cevabını vermişti. Bu çocukların mektepten çıktıktan sonra mesleki SONUÇ anlamda bir yerde çalışamayacakları ifade edildikten sonra, bu derslerin yetersiz olduğu Ahiliğin başarısında verilen eğitimin ni- söylenmişti ve Sanayi Mekteplerinin kurul- teliği önem taşır. Bu işin belli bir plan, kaide, ması gerekli görülmüştü.(Batır, 2007: ciddiyet ve disiplin çerçevesinde yapıldığı gö- 213,214). rülür. Ahiliğin ortaya koyduğu eğitim pren- sipleri, günümüzde eğitimde yeni anlayışlar Konya Yatılı İdadisi’nde ise, Sultan II. başlığı altında yeniden sunulmaktadır. İş ba- Abdülhamid döneminde, Kitabet-i Resmiye ve Fransþzca, Kavanin, İlm_i Servet, Hesab ve şında eğitim, hayat boyu eğitim olarak nite- Malumat-þ Nafia, Hþfzþsþhha, Makine ve Re- lendirilebilecek bir takım prensiplerle hareket etmiş olan Ahilik Teşkilatı örneğine rağmen sim, Coğrafya, Tarih Hendese, Hikmet-i Tabiiyye, Usul Defteri, Müsellesat, Ulum-þ yıllar önce ahilikte ortaya konulanlar günü- Terbiyye, Arabi ve Cebir, İnşa Edebiyat ve müzde tekrar ama bu kez farklı söylemlerle Arabi, Türkçe ve Kimya, Mevalid, Farisi, yinelenmektedir. Hüsn-i Hat gibi derslerin okutulduğu anlaşılır

102 Ahilikten Okul Müfredatlarına...

Cumhuriyet dönemine girilirken sanat BAYRAM, Mikail, 1991: Ahi Evren ve veya sanayi mekteplerinin sayısının az olması Ahi Teşkilâtının Kurulması, Konya. nedeniyle, ilk veya ortaöğretimde sanat eği- CEYLAN, Kâzım, 2012: Ahilik-Türk İs- timi ile ilgili derslere ağırlık verilmişti. Bu lâm Medeniyetinde Dünyevi ve Uhrevi Sistem, durumu, çalışmanın ekler kısmında sunulan T.C.Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Yay., Kır- görsellerden anlamak mümkündür. Bir kısmı şehir. Konya’daki eğitim kurumlarına ait olan gör- ÇAĞATAY, Neşet, 1981: Bir Türk Ku- seller, farklı tarzda mesleki eğitimle, öğrenci- rumu Olan Ahilik, Selçuk Üniversitesi Yayın- lerin doğayı ve hayatı yakından tanımasının, ları, Konya. aynı zamanda öğrencilere el becerisi kazandı- DUMAN, Tayyip, 2012: “Ahiliğin Eği- rılmasının amaçlandığını ortaya koymaktadır. tim Anlayışı ve Uygulamaları”, 2. Uluslar Fakat ilerleyen dönemde Sanayi Mektepleri- arası Ahilik Sempozyumu, cilt:1, 19-20 Eylül nin, Ticaret Okullarının, farklı alanlarda farklı 2012: Kırşehir. Meslek Liselerinin tesis edildiği anlaşılır. EKİNCİ, Yusuf , 2012: “Ahilik ve Eği- Böylece daha önce programda yer bulan mes- tim”, 2. Uluslar arası Ahilik Sempozyumu, c. lek derslerinin daha çok sanat ve meslek eği- 1, 19-20 Eylül 2012: Kırşehir. timi veren kurumlarda yoğunlaştırılması söz ERGİN, Osman, 1977: Türk Maarif Ta- konusu olmuştur. rihi, c.2, Eser Matbaası, İstanbul. ERGÜN, Mustafa, 1982: “Emrullah KAYNAKÇA Efendi, Hayatı-Görüşleri-Çalışmaları”, Anka- AKYÜZ, Yahya, 2009: Türk Eğitim ra Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakül- Tarihi, Pegemakademi Yay., Ankara. tesi Dergisi, c. 30, sy.,1.2, Ankara. ALKAN, Cevat vd., 1980: Mesleki ve GÜNDÜZ, Ahmet, 2012: “Ahilerin Teknik Eğitim Prensipleri, Ankara Üniversi- Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devri Türk tesi Eğitim Fakültesi Yay., Ankara. Toplum Hayatında Oynadığı Roller”, 2. Ulus- ARABACI, Caner, 1999: Geçmişten lar arası Ahilik Sempozyumu, cilt:1, 19-20 Günümüze Konya Ticaret Odası (1882-1999), Eylül 2012: Kırşehir. Konya Ticaret Odası Eğitim ve Kültür Yay., KOÇU, Reşad Ekrem, 2002: Tarihte İs- Konya. tanbul Esnafı, Doğan Kitapçılık, İstanbul. Babalık, 29 Cemaziyelahir 1329-13 Ha- Konya Rehberi, 1339: Ahmed İhsân ve ziran 1327 Şürekası, Matbaacılık Osmanlı Şirketi. BATIR, Betül, 2007: İkinci Meşruti- Maarif Albümü, 1928: Devlet Matbaası, yet’ten Tevhid-i Tedrisat’a Türkiye’de İlköğ- İstanbul. retim, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstan- ORHAN, Muzaffer,2006: Osmanlı Dev- bul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâpla- leti’nde Vilayet Yatılı İdadileri, (Yayınlan- rı Tarihi Enstitüsü, İstanbul. mamış Yüksek Lisans Tezi), Niğde Üniversi- tesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlköğretim Ana

103 Seyit TAŞER

Bilim Dalı, Sosyal Bilgiler Eğitim Bilim Dalı, Niğde. ÖCAL, Mustafa, 2012: “Ahilerden Gü- nümüze Esnaf Ahlakı ve Çırak Yetiştirme Yöntemi”, 2. Uluslar arası Ahilik Sempozyu- mu, cilt:1, 19-20 Eylül 2012: Kırşehir. ÖZKAYA, Remzi, 2012: “Ahilikten Günümüze Çıraklık Eğitimi”, 2. Uluslar arası Ahilik Sempozyumu, cilt:1, 19-20 Eylül Kır- şehir. ŞİMŞEK, Muhittin, 2002: Ahilik-TKY ve Tarihteki Bir Uygulaması, Hayat Yay., İs- tanbul, 2002. TARUS, İlhan, 1947: Ahiler, T.C.Çalışma Bakanlığı Yay., Ankara. TURAN, Kemal, 1992: Mesleki Teknik Eğitimin Gelişmesi ve Mehmet Rüştü Uzel, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. TURAN, Kemal, 1996: Ahilikten Gü- nümüze Mesleki ve Teknik Eğitimin Tarihi Gelişimi, M.Ü. İlahiyat Fak.Yay., İstanbul.

104 Ahilikten Okul Müfredatlarına...

EKLER Ek.1-Konya’da Bir İlk Mektebin El İşleri Atelyesi (Maarif Albümü, 1928, s. 34)

Ek 2. Şehr-i Yatı Mektebi Talebesi Tabiat Tetkiki Dersinde (Maarif Albümü, 1928, s. 28)

105 Seyit TAŞER

Ek 3. Konya’da İlk Mektep Talebesi Hava Tarassudâtı* Esnasında (Maarif Albümü, 1928, s. 34)

Ek 4. Konya Erkek Muallim Mektebi El İşleri Dersi (Maarif Albümü, 1928, s. 34)

*Tarassudât: Gözlemler

106 Ahilikten Okul Müfredatlarına...

Ek 5. Şehr-i Yatı Mektebi-Sanat Yurdu-Tesviye Atelyesi (Maarif Albumu, 1928, s.36)

Ek 6. Şehr-i Yatı Mektebi-Sanat Yurdu-Tesviye Atelyesi (Maarif Albümü), 1928, s.36)

107 Seyit TAŞER

Ek 7. Şehr-i Yatı Mektebi – Marangozluk Atelyesi, (Maarif Albümü, 1928, s.37).

Ek 8. Şehr-i Yatı Mektebi – Oymacılık Atelyesi, (Maarif Albümü, 1928, s.37).

108 Ahilikten Okul Müfredatlarına...

Ek 9. Şehr-i Yatı Mekteblerinden Birinde Bağçe İşleri (Maarif Albumu , 1928, s. 52).

Ek 10. Konya’da Rehber-i Hürriyet Mektebi Talebesi Bahçe İşlerinde (Maarif Albumu, 1928, s. 52)

109

110 Ahîlik, Konya'da Ahîlik...

AHÎLİK, KONYA’DA AHÎLİK TEŞKİLATI VE ZÂVİYE EVLERİ AKHÎ COMMUNITY, AKHÎ COMMUNITY IN KONYA AND A SMAIL ISLÂMIC MONATERIES

Melâhat ÜRKMEZ * ÖZET

Ahî sözcüğünün Türkçede anlamı, “cö-

mertlik, eli açıklık” demektir. Ahîlik Teşkilatı

adını buradan almıştır. Sanat, zanaat ve ahlâ-

kın ahenkli birleşimidir. İlk temelleri M.Ö.

1959 yılında Konya’nın Hadim kazasında doğdu. NEÜ Ah- 1000’li yıllara kadar iner. IX. yüzyıldan itiba- met Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Türkçe Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. ren İslâm düşüncesiyle uyuşması itibarıyla 1976-79 yıllarında Türkiye Halk Bankası’nda memur ola- rak görev yaptı. Evlenince istifa etti. 2004 yılından bu yana bütün İslam âleminde kabul görmüştür. Ahî- Konya Postası Gazetesi’nde ve skyturk.net internet sayfa- sında köşe yazarlığı yapıyor. Konya Postası Gazetesi’nde liğin nizamnameleri olan, Fütüvvetname'lerde bir yıl kültür-sanat sayfası hazırladı, zaman zaman haber ve röportajlar yaptı. Aynı gazetede yurtiçi-yurtdışı, bildiri, Ahîliğin esasları ve ticaret kuralları yazılıdır. konferans ve seyahatlerini “Gezi Sayfası” olarak yayınlı- yor, kamuoyu ile paylaşıyor.2005-2013 yılları arasında ye- Teşkilata girecek olan üye belirtilen dini ve rel televizyon kanalları olan suntv’de “Kültür İklimi” , konyatv’de “Kültür Yağmuru”, kontv’de “Kültür Pınarı” ahlaki normlara uymak zorundadır. Ahî bir- adlı programları yapıp sundu. Halen kontv’de “Kültür Pı- liklerinin yönetiminde bir başkan ve beş kişi- narı” ve “Yaşanmış Yıllar” programlarını yapıyor. Yazarlık hayatına, 2003 yılında Kültür Bakanlığı ve Türk den oluşan yönetim kurulu bulunurdu. Bu ku- Edebiyatı Vakfı’nın ortaklaşa düzenlediği Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması’nda “Buzkaşi” isimli ilk hikâyesinin, rulun “anahtar bırakma” eyleminden de an- ödül almasıyla başladı. İpek Yolu, Vizyon, Ardıç Kuşu, Ça- lı, Balkan Evi, Gözyaşı, Gülistan, Tefekkür, Ihlamur, Ana- laşılacağı üzere devlet üzerinde etkili bir güce dolu … Pek çok dergide şiir, deneme, gezi, makale ve hikâ- yeleri yayınlandı. Bunlardan bazıları: Uluslararası hakemli sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ahîliğin asıl bir dergi olan, “Türk-İslâm Medeniyeti Akademik Araştır- malar Dergisi”nin 2008 yılı, 6. sayısında, “Büyük Türk amacı, insanların dünya ve âhirette huzur Mutasavvıfı Yûnus Emre” başlıklı makalesi, TYS Aalen- Antakya Kültür Derneğinin düzenlediği, 3. Uluslararası içinde olmalarını sağlamaktır. Ahî reislerinin Kültür Sanat ve Edebiyat Günleri’nde sunulan bildirilerin kitaplaştırıldığı Antiocheia Orontes isimli kitapta “Cemil 1205’ten önce Konya’da bulunduğuna dair Meriç’in Fikri Gelişim Süreci” başlıklı bildirisi, Tarık Buğra Hikâye Yarışması’nda ilk 40’a giren hikâyelerin ki- kayıtlar vardır. Alâeddin Keykubât, Ahîlere taplaştırıldığı kitapta “Ahıskalı Korkut Ana” isimli hikâye- si yer aldı. Yaptığı televizyon programları, yayımlanan ki- tekkeler tahsis etmiştir. Ahîler ülkenin dört tapları, sunduğu bildiriler, katıldığı paneller dolayısıyla Konya Kültürüne katkılarından dolayı çeşitli resmi kurum, bir yanına, köylere, dağ başlarına kadar yayı- kuruluş ve Sivil Toplum Örgütleri’nden pek çok ödül ve plâket aldı. Üç çocuk annesidir. lan zâviye evleri örgütü kurdular. Anadolu’da Kitapları Sözcüklerin Nefesinde Ateizmden Allah’a (Roman) ilk zâviye evlerinden dört adedi Konya’da ku- Gönül Bahçesinde Mevlâna (Roman) ((Japoncaya çevrildi, Hollanda UETD tarafından basılıp, yayımlandı) rulmuştur. Türklerin Anadolu’da bin yıldan Diyar-ı Aşk / İlâhi Ulak Şems-i Tebrizî (Roman) fazla bir zamandır varlığını korumasındaki sır Mevlâna’da Aşk Sırrı ve Nihai Bütünleşme (Araştırma- İnceleme) Ahîlik anlayış ve prensiplerine uymalarından Şems-i Tebrizî (Araştırma-İnceleme) e-posta; [email protected] ileri gelmiştir.

* Araştırmacı Yazar

111 Melâhat ÜRKMEZ

Anahtar Kelimeler: Ahîlik, Ahî Teşki- Keywords: Turkish-Islamic guild, Ahi latı, Fütüvvetname, esnaf ve sanatkarlar, zâ- Community, Rules and Regulations of Islamic viye evleri Guild, Tradesmen and Craftsmen, Small Islamic Monasteries. ABSTRACT The meaning of 'Ahi' is generosity and GİRİŞ openhandedness in Turkish. The name of ahi “Ahî” kelimesi Arapça bir sözcüktür. community is based on generosity. It is the “Kardeşim” anlamına gelir. Türkçede anlamı, combination of Art, Craft and Ethic. cömert, eli açık demektir. XIII. yüzyılda The history of which goes back 1.000 before Anadolu’da Türkler tarafından kurulmuş olan Christ. Owing to the fact that ıt had coincided Ahîlik Teşkilatı, adını bu anlama gelen “Akı” with Islamic Thought, It had been accepted in sözcüğünün terimleşmesinden alır. Esnaf ve whole Islam World since XI. century. The sanatkarlar birliğini ifade eder. basics of Ahi Community and rules of trade Ahîlik, sanat ile ahlâkın ahenkli bileşimi are written in 'Rules and Regulations of olarak da tanımlanabilir. İlk temelleri, düşün- Islamic Guild'. The member that will be ce ve yapı yönüyle cahiliye dönemine kadar accepted by the organization, has to respect iner. “Mezopotamya başta olmak üzere İran religious and ethic rules. There had been a kültürünün hâkimiyetindeki sahalarda daha chair person and board of managers that had Zerdüşt öncesi devirlerde (M.Ö.1000’li yıllar) been consisted of 5 people. As it is bekar gençlerden oluşan ve Fütüvvet Teşkila- also understood from 'Action of Leaving The tı’na çok benzeyen Mairya denilen teşkilatla- Key' of the board , ıt has an effective power rın bulunduğunu gösteriyorlar ” (Ocak, 1996: over government. The main purpose of Ahi 184) Ahmet Yaşar Ocak bu kültürün ilk defa Commission is to provide people to be in eski İran kültürünün beşiği olan Irak’ta (Me- peace both in this world and underworld. It is zopotamya) ve Horasan’da ortaya çıktığı ka- registered that the chief of Ahi Commission naatindedir. had been in Konya before 1205. Alaattin Ahilik, İslâmiyet sonrasında, IX. yüzyıl- Keykubat had allocated Islamic Monasteries dan itibaren esnaf birlikleri oluşmaya başla- to members of Turkish- Islamic guild. mıştır. Kur’an-ı Kerim ve Hz.Peygamber’in Members had established Small Islamic sünnetine dayanarak, İslâm düşüncesiyle Monasteries in villages and remote places in uyuşması sebebiyle bütün İslâm dünyasında the country.The first four small İslamic kabul görmüştür. En-Nâsır Lidinillâh (1179- monasteries had been established in Kon- 1225) tarafından Abbasî halifeliğinin hâkimi- ya. The secret of existence of Turkish more yetini yeniden sağlamak için Fütüvvet Teşki- than a thousand year in Anatolia results from latı1 oluşturulmuştur. Fütüvvet Arapça bir ke- they adapt themselves to sense and principles

of Ahi Community. 1 Fütüvvet Teşkilatı: Dini ve mesleki birlik, esnaf teşkilatı

112 Ahîlik, Konya'da Ahîlik... limedir. Tekil olarak “feta” delikanlı, yiğit, eli uymak zorunda idi. Fütüvvetnamelere göre açık, gözü pek, iyi huylu demektir. Çoğulu teşkilat mensuplarında genel olarak bulunma- “fityan”dır. “Fütüvve” eli açık, yiğit, başkası- sı gereken hususlar şunlardır: na yardım eden olgun kişi anlamına gelir. *Doğruluk “İmam Kuşeyri (986-1072) kendi adı ile anı- *Emniyet lan Kuşeyri Risalesi’ndeki fütüvvet bölümün- *Cömertlik de, ‘Onlar Rablerine iman etmiş gençler *Tevazu (fetalar) idiler. Biz onların doğru yolda gitme *Arkadaşlarına nasihat etme, onları yeteneklerini artırdık’ der, (XVIII; 13) âyeti doğru yola sevketme ile başlayarak fütüvvetin tariflerini şöyle sıra- *Affedici olma lıyor: ‘Fütüvvetin aslı, kişinin başkasının *Bencil olmama işinde olması ve onların işini güdüp, gözetme- *Realizm (uyanıklık)” (Öztürk, 1984: 4) sidir’ Hadiste: ‘Kul Müslüman kardeşine Üyelerine fütüvvetnamelerdeki 740 top- yardım ettikçe Tanrı da ona yardım eder’ lu yaşam kurallarından en az 124’ü öğretilir- buyurulmuştur. Cüneyd-i Bağdadî: ‘Fütüvvet, di. Bu kurallardan üçü kapalı; üçü açık diye Şam’da; dil (fasahat), Irak’ta; doğruluk, Ho- nitelenerek, altı kural benimsetilirdi. rasan’dadır’ der ve kulun kendi nefsini baş- “Kapalı olan üç kural; kasınınkinden üstün ve değerli görmemesidir, 1- Eline: Hırsızlık, zorbalık ve kötülük diye tanımlar” (Çağatay, 1981:5) etmemek için Fütüvvet Teşkilatı, X. yüzyıldan başla- 2- Diline: Yalan, iftira, koğuculuk, küfür yarak örgütlenmiştir. İslâmi prensiplere doğ- ve hakaret yapmamak rudan bağlı olan Ahîlik Teşkilatı’nın Anado- 3- Beline: Başkalarının namusuna, onu- lu’da kurulmasında Fütüvvet Teşkilatı’nın runa dokunmamak önemi oldukça büyük olmuştur. Fütüvvetçi- lik, aynı zamanda İslâmiyet’in yayılmasıyla Açık olacak öteki üç şey de: birlikte Suriye, İran, Irak, Türkistan, 1- Eli açık olacak: Düşkünlere yardım Semerkant, Endülüs, Kuzey Afrika ve Mısır'- için. da da esnaf ve sanatkârlar arasında yaygın- 2- Kapısı açık olacak: Konuk ya da bir laşmıştır. Türkler, İslâmiyet’i kabul ettikten şey istemeye gelenler için. ve Anadolu'ya yerleştikten sonra fütüvvet an- 3- Sofrası açık olacak: Fakirlere, muh- layışını tamamen benimsemişlerdir. taçlara yemek yedirmek için. “Bütün prensiplerini dinin asıl kayna- Ahîler kız çocuklarına da şu üç öğüdü ğından alan ahîliğin nizamnamelerine, verirler ve benimsetirler: ‘Fütüvvetname’ adı veriliyordu. Ahîliğin 1- İşine dikkatli ol. esasları, ticaret kuralları bu kitaplarda yazı- 2- Aşına dikkatli ol. lıydı. Teşkilata girecek olan kimse ilk önce bu 3- Eşine dikkatli ol.” (Çağatay, 1983: kitaplarda belirtilen dini ve ahlaki normlara 288)

113 Melâhat ÜRKMEZ

XI. yüzyıl sonlarına doğru Anadolu’ya Kardeşi’ olan ustanın dışında aynı meslekle göçlerin hızlanmasıyla göçebe bir hayattan uğraşan iki kalfayı da yol kardeşliğine seçme- yerleşik hayata geçiş arttı. Anadolu’daki yerli si lâzımdı. Çırak, Zâviye Reisi’nin izninden halk sanat, zanaat ve ticaretle uğraşıyordu. sonra bu üç sanatkârın gözetiminde çalışmaya Gelen Türkler kendi sanatlarını da bu sanat, başlardı” (Ekinci, 1989: 37) Ustası çırağa öğ- zanaat ve ticarete katarak canlılık kazandırdı- rettiği sanatı helâl etmez, takdim etmez ve lar. Türk esnaf ve sanatkârları böylece toplum memnuniyetini göstermezse bunlar zâviyeye ekonomisinde söz sahibi olarak imtiyazlı bir giremezdi. duruma geçtiler. Ahî Teşkilatları’nda, “Dahililer” ve “Ha- Diğer yandan Anadolu’ya gelenlerin riciler olmak üzere iki grup üye bulunurdu. hepsi atlı göçebe topluluklar değildi. XIII. Dahili Grup: yamaklar, çıraklar, kalfa- yüzyıl başlarında ortaya çıkan Moğol saldırı- lar ve ustalar. -Seçimlerde sadece ustaların oy ları ve işgalleri yüzünden Türkistan’ın uygar hakkı vardı. şehirlerinden, Semerkand, Merv, Buhara, Harici Grup: emekliler, güçsüzler, sa- Taşkent’ten kaçabilen esnaf ve sanatkârların katlar ve hastalar. da çoğu Anadolu’ya gelip yerleştiler. Ahî birliklerinin “Esnaf Kesesi”, “Esnaf Bu gelenler yerli esnaf ve sanatkârlara Vakfı”, “Orta Sandığı” denilen yardımlaşma karşı örgütlenmek zorundaydılar ve Ahî Teş- sandığı ile üyelerin sosyal güvenlikleri sağla- kilatı’nı kurdular. nır, tefecilerden korunurdu. “Ahî birliklerinin hazinesi demek olan ÜYELİK VE TEŞKİLATLANMA orta sandığında altı kese(torba) bulunurdu. Ahî Teşkilatı’na üyelikte çeşitli şartlar Bunlardan; aranır. Bir gencin bu teşkilata kabulüne çok *Atlas kesede, sandığa ait her türlü ya- önem verilirdi. Teşkilata girmek isteyen bir zışma evrakı, gence “tâlip” denirdi. Tâlip, bir aslî azaya *Yeşil kesede esnafa ait mülklerin tapu müracaat eder, müracaat ettiği aslî azaya da ve senetleri, “matlup” denilirdi. Genç kabul edilmeden ön- *Örme kesede sandığın nakit paraları, ce titiz ve uzun bir araştırmaya tâbi tutulurdu. *Ak kesede her türlü giderlere ait senet- En küçük bir şüphede üyeliğe kesinlikle kabul ler ve vesikalarla geçmiş yıllara ait hesap hü- edilmezdi. Bu kabul edilmeyenler kafirler, lâsaları, münafıklar, iftiracılar, falcılar, madrabazlar, *Kara kesede vadesinde tahsil edilme- müneccimler, şarap içenler ve işini-mesleğini miş alacaklara ait senetler ve bunlarla ilgili kötüye kullananlardı. diğer evraklar saklanırdı” (Ekinci, 1989: 39) Ahî Teşkilatı’na girecek kişi araştırmalar neticesinde kaidelere uyuyorsa, durumu zâvi- YÖNETİM yede görüşülür, bir törenle üyeliğe kabul edi- Ahî birliklerinin yönetiminde bir başkan lirdi. Bu üyeye “çırak” denilir, “Çırağın ‘Ahî ve beş kişiden oluşan yönetim kurulu bulu-

114 Ahîlik, Konya'da Ahîlik... nurdu. Başkana aynı zamanda “Esnaf Şeyhi” lenirdi. Dördüncü ve beşinci üye(Ehl-i denirdi ve teşkilat içinde önemli bir yeri ve Hibre); esnafla idare arasında veya idare ku- görevi vardı. rulu içinde meydana gelen anlaşmazlıklara Esnaf Şeyhi: bütün üyeleri koruyan, hakemlik ederlerdi. Esnaf arasında en çok se- kollayan, gözeten; mesleki, ahlâkî, siyasi ve vilen kişilerdi. dini liderdi. Kendisine itimat edilir, sayılır se- Yönetim kurulu her ayın birinci ve vilirdi. Esnaf Şeyhleri geniş yetki ve sorumlu- üçüncü Cuma günleri Esnaf Şeyhi’nin baş- luğa sahiptiler. Üyelerin meslekî problemleri- kanlığında toplanır, toplantıda Esnaf Şeyhi on ni halletmek, orta sandığını idare etmek, teş- beş gün içinde yaşanmış olan esnafla ilgili kilata ait binaların bakım, onarım, kiraya olayları anlatır, on beş gün önce alınmış olan verme, amaçlarına uygun kullandırma, Esna- kararların uygulanması ve sonuçları hakkında fın meslek hayatındaki tutum ve davranışları- bilgi verir, gerekli gördüğü hususları görüş- nı takip etme, usta-kalfa-çırak törenleri dü- meye sunardı. zenleme, üyeleri toplantıya çağırma, büyük Büyük Meclis: Ahî birliklerinin en yet- meclis toplantılarına katılma gibi görev ve so- kili organıydı. O yerleşim yerindeki bütün rumlulukları vardı. Yönetim Kurulu istediği Esnaf Şeyhlerinin toplanmasıyla meydana ge- zaman Esnaf Şeyhi’nin malî denetimini ve or- lir ve içinde Büyük Meclis’in içinden seçtiği, ta sandığının kontrolünü yapabilirdi. Esnaf “Ahî Baba Vekili” adında bir başkan bulu- Şeyhi’nin yaptığı işler büyük meclis tarafın- nurdu. dan teftiş edilirdi. Buradan da anlaşılıyor ki, “Büyük Meclis’in başlıca görevleri şun- Ahîlik Teşkilatı’nda işleyiş, Esnaf Şeyhi’nin lardı. ‘ben yaptım oldu’ şeklinde bireysel değil, yö- -Esnaf Şeyhlerinin esnafa karşı olan tu- neticilerin yönetenler tarafından denetlendiği tum ve davranışlarını takip etmek, demokratik bir kurum olduğudur. -Esnaf kolları yönetim kurullarının dü- Yönetim Kurulu: Kararların uygulan- zenli toplanıp toplanmadıklarını kontrol et- masında Esnaf Şeyhi’ne yardımcı olan, beş mek, kişiden oluşan ana karar organıydı. Birinci -Esnaf kolları yönetim kurullarınca veri- üye; esnafın genel eğitimiyle ilgilenir, onsuz len cezaları incelemek, uygun olanları onay- toplantı gerçekleşmezdi. İkinci üye (Yiğitba- lamak, uygulamalarını denetlemek, şı); esnaf arasında rütbelerin tespiti, esnafa -Esnaf yönetim kurullarınca karara bağ- hammadde dağılımı, esnafın disiplini ve di- lanamayan veya esnaf şeyhleri tarafından siplin cezalarının uygulanması, ustaların peş- meclise getirilen konuları incelemek, karara tamal kuşanma törenleri, orta sandığının ida- bağlamak, resi gibi konularda Esnaf Şeyhi’nin yardımcı- -Esnaf şeyhlerinin yıllık hesaplarını in- sıydı. Üçüncü üye (İşçibaşı); üretilen ürünle- celemek, uygun olanlarını onaylamak, usul- rin kontrolü, kalitesiz üretilmiş malların im- süzlük var ise bunlar hakkında gerekli işlemi hası, kalitenin korunması gibi hususlarla ilgi- yapmak,

115 Melâhat ÜRKMEZ

Esnaf ile ilgili konularda hükümet yetki- ze olsun. Esnaflar dükkanlarını açmayacaklar, lileriyle temas kurarak problemlerin çözüme işte anahtarlar” (Ekinci, 1989: 47) Buradan kavuşturulmasını sağlamak, da anlaşılıyor ki Ahî Teşkilatlarının devlet üzerinde de güç ve etkinliği oldukça ağırlıklı- -Hükümet tarafından alınan kararların dır. İnce nüanslarla isteklerinin kabul edil- esnafın menfaatine olup olmadığını incele- memesi halinde greve gidebileceklerini dile mek, esnaf adına hükümet yetkililerinden is- getirerek bütün çarşı esnafının dükkanlarının tekte bulunmak, anahtarını bırakarak nazikçe bir meydan -Ahî Baba Vekili’nce görüşülüp karara okuma davranışına girmekte oldukları anlaşı- bağlanması istenilen konuları karara bağla- lıyor. Burada Ahîleri güçlü, söz sahibi kılan mak.” (Ekinci, 1989: 45) dini ve sosyolojik açıdan haklı olmaları ve ol- Ahî Baba Vekili lüzum gördüğü taktirde dukça büyük ve önemli bir teşkilata sahip ol- ‘olağanüstü toplantı’ yapar, Büyük Meclis malarıdır. Anahtar bırakma davranışından üyeleri ile birlikte her meslek kolundan üç us- sonra şikayete konu olan kararın geri alınma- ta davet edilirdi. Toplantıda alınan kararlar o sına karar verilirse Ahî Baba Vekili anahtarla- yerin en üst mülki amirine iletilirdi. Devlet rı geri alır, esnaf da işine geri dönerdi. Şika- yetkilileriyle yapılan görüşmede anlaşma sağ- yet konusunun padişaha iletilmesi ancak kara- lanamazsa ertesi gün, ‘Memleket Toplantısı’ rın uygulanmasının ertelenmesi gibi bir karar yapılırdı. Bu toplantıya ustalar, kadı, müftü, alınırsa Ahî Baba Vekili kadıya baş vurur, ulemâ, eşraf davet edilir, Ahî Baba Vekili bü- kadıdan çıkacak kararın sonucuna göre hare- yük bir meydanda yapılan bu toplantıda top- ket ederdi. lantı sebebini, anlaşma sağlamak için yapılan Ahî Baba’nın yargı yoluna başvurmasına çalışmaları anlatır ve genel görüşmeye açardı. bir örnek de, “5 Şevval 1130/ 1Eylül 1718’de Toplantıda alınan karar kabul edilirse, Ahî Baba el-Hâc Süleyman b. Mustafa ve bir “Küçüğümüze acıyıp koruyan, büyüğümüze grup debbağ, mahkemeye başvurarak Konya saygı ve itibar göstermeyenler bizim cemiye- sûru dışında bulunan iki adet kireç ocağının timize mensup olamazlar” bâbındaki hadis-i kireççilikten bîhaber, ehliyetsiz kimselerin el- şerif okunur, padişaha itaat ve sadakat belirti- lerine geçtiğinden kireç üretiminin durduğu- lir ve konunun karara bağlanması için yetkili- nu, bunun sonucunda dericiler ve diğer kirece lere teklif götürülürdü. İsteğin kabul edilme- ihtiyacı olanların sıkıntıya düştüklerini ve za- mesi halinde dükkanların kapatılacağı yetkili- rar gördüklerini, kireççilik sanatında mâhir lere bildirilirdi. “Padişahtan ilâm isteriz. olduğu herkesçe bilinen, Ahmed b. el-Hâc O’nun emirlerine karşı boynumuz kıldan in- Hasan ve es-Seyyid Ali b. el-Hâc İbrahim adlı cedir. Ne yolda ferman gelirse ona boyun kişilerin bu işi yürüteceklerini söylemişlerdir. eğeriz. O vakte kadar kararınızın ertelenmesi- Hâkim Ahî Baba’nın önerdiği kişilerin kireç- ni rica ediyoruz. Buna razı olmaz, esnaf ve çilik yapması hususunu karar altına alarak ahaliye acımaz iseniz Allah’ın gazabı üzerini- tescil etmiştir” (Küçükdağ, 2005: 30)

116 Ahîlik, Konya'da Ahîlik...

Ahî Teşkilatı, Anadolu’da XIII. yüzyıl- kadim okuna, Kıssas-ı Enbiya okuna, dan itibaren yaklaşık 500 yıl, hatta XX. yüz- Menakıb-ı Evliya okuna’ diye geçmektedir” yıla kadar etkisini devam ettirmiş bir teşkilat- (Çağatay, 1983: 288) tır, denilebilir. Ahîlik Türk zanaatı, ticaret, Ahîlik Teşkilatı, günümüzdeki esnaf ve sosyal, ekonomik, ahlaki, eğitim, askeri ve si- sanatkar kooperatiflerinin, sosyal güvenlik yasal alanlarda oldukça etkili olurken, kur- kuruluşlarının, sendikaların bütün bunların da dukları medrese, mescit ve zâviyelerle top- ötesinde iş ahlakının temellerini o zamanlarda lumda önemli bir yere sahip olmuştur. atan, şekillendiren bir teşkilat olarak önemli “Ahî Teşkilâtı aynı zamanda bir eğitim işlevler görmüştür. ve öğretim ocağıdır. Bu durumda sadece Anadolu'da XIII. yüzyılın başlarında, san’atkâr yetiştirmek eğitim ve öğretim sür- Anadolu Selçuklular döneminden itibaren dürülemez. Aynı zamanda mal üretmek ve Kayseri, Konya, Kırşehir, Sivas, Tokat, Niğ- topluma hizmet sunmanın usul ve erkânı da de, Aksaray, Beyşehir, Akşehir, ta’lim edilir.” (Bayram, 1995: 56) Larende(Karaman), Ereğli gibi merkezlerde Ahîler, eğitim faaliyetlerini İslâm dini- esnaf birlikleri olarak teşekkül etmiş, faaliyet nin esaslarına göre düzenlemişlerdi. Hiç öl- göstermişlerdir. meyecekmiş gibi bu dünya için; yarın öle- cekmiş gibi âhiret için çalışılmasını emreden AHÎLİĞİN AMACI İslâm dininde eğitimin gâye itibarıyle özellik- Ahîlik Teşkilatı’nın kuruluş amacı, zen- lerini şöyle sıralayabiliriz; gin ile fakir, üretici ile tüketici, halk ile dev- a- Ferde kendini tanıma yolunu göster- let, emek ile sermaye arasında düzgün ve sağ- mek lıklı ilişkiler kurmak, sosyal adaleti sağlamak- b- İnsanın fıtratını korumak tı. Bununla birlikte o yüzyılda önemli bir so- c- İyi insan yetiştirmek run teşkil eden, göçerlikten yerleşik hayata geçiş sürecinde birbirleriyle çatışma içerisin- d- Fertteki gizli kabiliyetleri ortaya çı- de olan yerleşik ve aşiret gruplarını uzlaştır- karmak ve bu kabiliyetlere yön vermek” (Ekinci, 1989: 92) mak, toplumun asayiş ve huzurunu temin et- mekti. Ahîler, kurdukları zâviye evlerinde baş- “Ahîliğin asıl amacı, insanların dünya ve ka köy, şehir ve kasabalardan gelen konukları âhirette huzur içinde olmalarını sağlamaktır. ağırlamanın yanı sıra üyelerini toplu yaşam Bu anlayış ahilerin dünya için, âhiretini; kuralları âdâb-ı muaşeret, yurttaşlık görevi, âhireti için de, dünyasını terketmeyen dengeli askerlik görevi gibi genel bilgiler yönünden eğitilirlerdi. bir hayat anlayışı geliştirmesini sağlamıştır” (Ekinci, 1989: 29) “Ahî Baba’nın başkanlığında haftanın Ahîlik Teşkilatı amacına ulaşmak için belli günlerinde, Peygamber’in yaşantısına, sağlıklı bir teşkilatlanmanın yanı sıra iyi bir ibâdete, İslâm kurallarına dair eserler okunur, eğitim sistemi oluşturmaya çalışmıştır. Ayrıca bilgiler verilirdi. Fütüvvetnamelerde, ‘Kelam-ı

117 Melâhat ÜRKMEZ toplumda belli bir zümrenin, üst tabakanın yaşantının düzene girmesini istiyorlardı. O sı- hüküm sürmesine değil, toplumun orta taba- rada eğlenceye düşkün, dirayetsiz ve becerik- kasının, genelinin kalkınmasına öncelik veren siz olarak tarihe geçen II.Keyhüsrev (1236- bir teşkilatlanma olmuştur. 1246) Selçuklu sultanıydı. Türkler, Anado- Ahîlik dört temel alanda işlevini yerine lu’ya birlikte geldikleri Baba İshak Horasanî getirmiştir: başkanlığında ayaklandılar. 1-Ahlâki 2-Ekonomik Diğer yandan Anadolu’ya gelen bu es- 3-Sosyal naf, sanatkâr ve tüccar Türklerin yerli esnaf, 4-Siyasi ve Askeri sanatkar ve tüccarlar karşısında tutunabilme- leri ve onlarla rekabet edebilmeleri, kaliteli AHÎLİĞİN KURULUŞU mal üretip pazarlayabilmeleri için bir teşkilat Orta Asya’dan göç eden Türklerin ikinci kurarak dayanışmayı sağlamaları gerekiyor- anayurdu Anadolu olmuştur. Büyük Selçuklu- du. Bilimsel kesinliği olmamakla beraber deri lar 1040 yılından sonra İran’ı ele geçirip şim- işçilerinin ve ahiliğin önderi, üstadı olarak bi- diki adı Tahran olan Rey şehrini kendilerine linen Ahî Evran(?-1261)’ın da Anadolu’ya başkent yapmışlardır. Türklerin bir kısmı gelenlerin arasında olduğu ve ahiliğin kurucu- İran’da kalıp bir kısmı 1071 yılında Bizanslı- su olduğu kaydedilir. Onun hakkında Neşet larla yapılan savaşı kazandıktan sonra Anado- Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahîlik adlı lu’nun içlerine doğru yürümeye başlamışlar- kitabında Ahi Evran hakkında, “Kişiliği üze- dır. Bu durum sürüp giderken, Çin’in kuzey rinde ‘gerçek mi, hayali mi?’ diye tartışmala- ve kuzey batısında ortaya çıkan, dünya siyasi rın yapıldığı Ahî Evran’ın hayatı ve kişiliği haritasını değiştiren Timuçin (Cengiz Han tarih boyunca karanlıkta kalmıştır. Kırşe- 1155-1227) idaresindeki Moğollar önce Çin hir’de kendi adını taşıyan mahalledeki Ahî İmparatorluğu’nu ortadan kaldırıp batıya yö- Evran Camii’ne bitişik olan türbesinde yattığı neldi. Türkistan ve Horasan bölgesine hâkim bilinen Ahî Evran Şeyh Nasirüddin olan Harizmşahlara saldırdı. O zamanın en Mahmud’un 200 seneye varan zaman farkı uygar şehirlerinden olan Semerkand, Buhara, içinde yaşadığı devir dahi saptanamamıştır” Taşkent gibi gelişmiş şehirleri kılıçtan geçi- (Çağatay, 1981: 57) der. rip, yerle bir etti. Bu saldırılardan kaçanların bir kısmı Selçukluların hâkimiyetinde olan Ahmet Yaşar Ocak da, Ahî Evran konu- İran’da temelli ya da geçici olarak kalırken sunda bilimsel fikirler ortaya koyan, Fuat diğerleri Anadolu’ya geldiler. Bu gelenlerin Köprülü ve Gölpınarlı gibi araştırmacıların büyük bir kısmı esnaf ve sanatkârdı. Zira bu Ahîliğin kurucusunun Ahî Evran olmadığını göç olayından sonra İran ve Anadolu’da sanat belirttiklerini kaydederek, onlara katılır ve ve zanaatta canlanma olması gelenlerin esnaf Ahî Evran’ın Ahîliğin pîri olduğuna ilişkin ve sanatkâr olmasının bir teyididir. genel bilginin bir iddiadan öte gitmediğini, ta- Anadolu’ya gelen bu Türkler halkın ve rihi gerçeklerle ilgisi olmadığını öne sürer. O, kendilerinin güvenliği için devlet yönetimi ve bu konudaki kanaatini şöylece netleştirir:

118 Ahîlik, Konya'da Ahîlik...

“Ahî Evran’ı bu kurumun kurucusu olmaktan Ahîlik zamanla köylere kadar yayıldı. çok 13. yüzyıl Anadolu’sunda debbağların re- Gençleri boş gezmekten ve çeşitli kötü akım- isi olarak Anadolu Ahiliği’ni belki yeniden lardan korudu. Ahî kuruluşları ayrıca devletin sağlam bir teşkilâta kavuşturan bir şahsiyet ihtiyacı olan askeri güce katkı sağlamak için olarak kabul etmek bizce vâkıaya daha uygun gençleri orduya katılmaya hazır hale getirdi. düşecektir.”.(Ocak, 1996: 184). Ahîlik teşkilatı. esnaf ve sanatkarlık ala-

Konu yeterince bilimsel netliğe kavuştu- nında çırak-kalfa-usta hiyerarşisini kullanarak rulamamıştır. Anakronik hatalarla maluldür. kalbi bağlar kurup sağlam ahlâki ve mesleki Ahî Evran’ın ne zaman ve hangi isim altında temellere oturttu. “Bir Ahî işyerinde belirle- bilindiği kesinleşmemiştir. Fakat yine de nen kaidelere tam riayet sağlamak için o işye- onun, Ahîliğin bir tür kurucusu veya en azın- rinde san’at öğrenmeye talip olan çırak, ya- dan önemli önderlerinden birisi olduğu söyle- mak ve kalfalar, başlarındaki ustaya bir mü- nebilir. Tam tersini iddia eden bazı araştırma- ridin şeyhe intisap etmesi gibi intisap etmek cılar da vardır. durumunda idiler. Bu itibarla her ahî işyerin- de bir üstad (şeyh) ve o şeyhe bağlanan kalfa, Anadolu’da çıkan ayaklanmalar ve Mo- çırak ve yamaklar arasında sarsılmaz bir hi- ğolların baskısı milleti canından bezdirirken yerarşi bulunmaktadır. Tasavvuf eğitiminde Mevlâna Celâleddin-i Rûmî Konya’da halka olduğu gibi, ahî işyerindeki eğitimde de çırak, ve yöneticilere ahlâk ve hoşgörü telkin ede- yamak ve kalfalar dini ve ahlâkî bilgilerle rek; Hacı Bektaş-ı Velî göçebelerin ve yerle- teçhiz edilir ve bunun uygulanmasına titizlikle şik halkın arasına karışıp dil, şiir, müzik, ah- riayet edilirdi” (Bayram, 1995: 56) lâk gibi kültür unsurlarıyla ilgilenerek; Ahî Ahîlikte çalışmak ibadet sayılır, dolayı- Evran esnaf ve sanatkarları bir birlik altında sıyla ahîlerin çalıştıkları işyerleri ibadet yeri, toplayarak yaşama ve ayakta kalma gücü aşı- Hakk kapısı olarak kabul edilirdi. İşyerinin ladılar. kapısından samimiyet, saygı ve hürmetle giri- Kurulan Ahîlik Teşkilatı Türk halkına lir, aynı şekilde çıkılırdı. Başat öge helâl ka- başkalarına el açmadan kendi alın teriyle, şe- zançtı. Malının ederinden fazla fiyat isteme- refiyle kazanmanın, ekonomik durumlarını sine Ahîlik müsaade etmezdi. Kolay kazanç yükseltmenin, bir sanat, meslek sahibi olma- Ahî ahlâkına uygun değildi. nın yollarını gösteriyordu. Ahîlik, esnaf ve sanatkârların üretici- Ahî Evran işe debbağ, ayakkabıcı, saraç tüketici konusundaki çelişkilerini bir sürtüş- mesleğinden olan esnafı çevresinde toplayıp meye vardırmayacak şekilde ayarladı. örgütleyerek başladı. Ahlâkı, dürüstlüğü, sağ- “Ahilik, kişinin alın terini değerlendir- lamlığı, becerisi ve adaleti, hakseverliği ile miş, ticaret ve üretim alanında kaliteyi amaç- çok saygın bir üne ulaştı. Kurulan örgütün lamıştır. İşçi, ürettiği meta ile neredeyse öz- “Ahî Baba”sı yani başkanı oldu. Bu deri işçi- deşleşmiş onunla kaynaşmıştır. Kalitesiz ve liği zamanla otuz iki kola ayrıldı. bozuk mal üretimi yasaklanmıştır. Sosyal da-

119 Melâhat ÜRKMEZ yanışmaları Ortak Sandığı’yla kurulmuştur. İş maya gidilmiş, ikinci sura doğru her esnaf alanı, üretim, insanın aynası haline getirilmiş- grubu için ayrı ayrı çarşılar kurulmuş, tir” (Öztürk, 1984: 5) Debbağhâne surun dışına taşınmıştır. Kon- ya’da bir esnaf teşkilâtı olan Ahîlik Teşkila- KONYA’DA AHÎ TEŞKİLÂTI’NIN KU- tı’nın kurulması şehirdeki bu fiziki değişimle RULUŞU paralellik göstermiştir. “Dönemin kaynaklarında Ahîlerin ve Alâeddin Keykubât, Konya’da faaliyet- Ahî reislerinin 1205’ten önce Konya’da bu- lerini sürdürmeleri için Ahîlere tekkeler tahsis lunduğuna dair kayıtlara rastlanmaktadır. etmiştir. Ahî Evran’ın XIII. yüzyıl başlarında Ahî Evran 1200’lerin başında henüz emekle- Konya’ya gelip Ahî Teşkilâtı’nın başına geç- me aşamasındaki Konya Ahî örgütünü, yeni tiği, sur dışına yapılan ve İç Debbağhâne adı kurallara bağlayarak sağlam temellere verilen yerde kendisine ait dükkânda debbağ- oturtmuş, açtığı Ahî zaviyelerini de bu teşkila- lık yaptığı nakledilir. tın merkezi yapmıştır.” (Küçükdağ, 2005: 5) Ahî Teşkilâtı’nda esnaf tarafından se- Anadolu’ya gelen mutasavvuflar, hemen çimle işbaşına Ahî Baba adı verilen şeyh geti- hemen her tarafa dağılmışlar, görüş ve inanç- rilirdi. Konya’da bu gelenek XIX. yüzyıl orta- larını yaymışlar, Türk insanının Müslüman larına kadar devam etmiştir. Konya’daki Ahî kimliği kazanmasında büyük rol oynamışlar- Evran Zâviyesi’ni Ahî Baba’nın yaptırdığı dır. Elbette başkent Konya bunların en önemli tahmin edilmektedir. faaliyet alanı olmuştur. “XII. yüzyılın ikinci Selçuklular zamanında fütüvvet örnek yarısında çarşı-pazar örgütlenmesini, vakfi- alınarak, tasavvuf kurallarına uygun şekilde yelerde imâlat ve ticaretle ilgili bazı yapılara organize edilen aynı zamanda ticaretle uğra- dair verilen bilgilerden hareketle Anadolu şan ahîler bu yolla büyük mal ve para kazan- Selçuklu başkenti Konya’da ana hatlarıyla mışlar, Ahîlik Teşkilatı, Osmanlı’nın kurulu- tespit etmek mümkün olmaktadır. 1202 tarihli şunda da büyük rol oynamıştır. Şemseddin Altun Aba vakfiyesine göre Kon- ZÂVİYE EVLERİ ya’da bulunan Roma ve Bizans dönemi kale- sinin dışında, İplikçi Camii’nin kıble tarafın- Ahîler teşkilatlandıkça ülkenin dört bir daki Altun Aba Medresesi’nin bitişiğindeki yanına, köylere, dağ başlarına kadar yayılan bir han ile çevresinde dükkânlar; yine aynı zâviye evleri örgütü kurdular. Orta Asya’dan kalenin dışında Eski Pazar, Yeni Pazar ve Al- Anadolu’ya yüzyıllarca süren göçlerle gelen lâme Pazarı’nda çok sayıda dükkân bulunu- Türklere her türlü sıkıntılarında kucak açarak yordu. Debbağhâne de İç Kale’nin kuzeydoğu kurdukları bu zâviye evlerinde konuk ettiler. yönünde bir tarafı Hatuniye toprağı olan Hemen hemen her Anadolu köyüne ku- Meydanî Mahallesi’nin kenarında yer alıyor- rulan ve yakın zamana kadar işlevi süren bu du” (Küçükdağ, 2005: 1) 1221’de ikinci su- konuk evlerinde odanın bir köşesinde yüklük run inşasıyla çarşı-pazarda ileri bir yapılan- denilen bir yer bulunur. Burada beş-on kişiye

120 Ahîlik, Konya'da Ahîlik... yetecek kadar yatak-yorgan-yastık olur, kile- netim işlerini üstlenir, o sebepten davranış ve rinde odun, su, su kabı, yiyecek, içecek pişir- hareketleri, buyruklarındaki protokol kuralları me kapları bulunurdu. hükümdarlarınki gibi olurdu. Zâviye evlerini başkan yaptırır, burayı Berberî gezgin İbn-i Battuta’nın Anado- halı, kilimle döşer, kandiller astırırdı. Ancak lu’daki Ahi teşkilatı hakkında verdiği bilgiler akşam üzeri olunca o zaviyeye bağlı esnaf ve bu konuda yeterince doyurucu malumat ver- sanatkârlar zaviyeye gelerek o günkü kazanç- mektedir. Hatta Kırım Hanlığı’na kadar gitti- larının bir miktarını başkana getirir bu para ile ğini, Anadolu’da gördüğü ahî zaviyelerinden yiyecek ve gerekli ihtiyaçlar temin edilirdi. oralarda da mevcut olduğunu aktarır. Akşamları yemekten sonra bu zâviyeler- “Tasavvuf tarikatlarında tarikat men- de dini ve ahlâki kitaplar okunur, sohbetler suplarının; pirlerin, mürşitlerin, derviş ve yapılır, semâ, raks edilirdi. muhiplerin içinde barındıkları, hizmet sun- Kurdukları zâviye evlerini konuk evi, dukları, ayin icra ettikleri tapım ve tören ev- toplantı yeri olarak kullanmaktan başka bura- lerine tekke (Tekye) veya dergâh denir. Tek- lara çırak-kalfa -ustalardan başka, müderris- kelerin küçüklerine zaviye büyüklerine ise ler, vaizler, kadılar, hatipler ve o bölgenin âsitâne veya hânkah (hanekah) denir. Selçuk- önemli kişileri de devam ederlerdi. Ahîliğe lu ve Osmanlı döneminde genellikle yol üzer- kabul edilme şartı cömertlik, yardımseverlik, lerinde kurulan ve vakıf niteliğini taşıyan; temiz ahlaklılık, iyilikseverlik olduğu için büyük çiftliklere, bağ, bahçe ve arazilere sa- müdâvimleri temiz ve saygın kişilerdi. Dola- hip tekke veya zaviyelerde, sadece tarikat yısıyla ahîler arasından valiler, komutanlar, mensuplarına değil, gelip geçen yolculara da tabipler, kadılar, müderrisler yetişiyor, bu bedava konaklama ve barınma imkanı sağla- yüksek sıradaki kişilerin çoğu han, hamam, nırdı” (Gülçiçek, 2000: 1) medrese, zâviye yaptırıp bakımları için bura- lara zengin vakıflar bağlıyorlardı. KONYA’DA İLK ZÂVİYE EVLERİ “Ülkenin zengin ve saygılı kişileri olan Anadolu’da ilk zâviye evlerinden dört ilk ahilik kurucuları, bütün güçlerini ve çaba- adedi Konya’da kurulmuştur. Hânkah-ı Ziya, larını, ülkenin türlü sanat erbabını bir örgüt Hankâh-ı Lâlâ, Ahî Gühertaş Tekkesi, etrafında toplayıp onları zaviyelere bağlaya- Mes’ud b. Şerefhan Hankâhı. Teşkilatlanma- rak mânevî ve ahlâki yönden yüceltmek iste- larını kısa sürede tamamladıktan sonra muta- mişler, bunda da çok başarılı olmuşlardır” savvıf ve sanat ehlinin örgütlenme yeri olarak (Çağayay, 1981: 102) ve Ahîlerin belli bir merkezde toplanmasını Ahî Babası, esnaf ve sanatkârlar tarafın- gerçekleştirmek amacıyla Ahî Baba’nın yap- dan seçimle seçilirdi. Ahî Babası’nın bütün tırdığı zâviyeler kullanılmıştır. Bu durum buyruk ve yasaklarına kesinlikle uyulurdu. Bu I.Alâeddin Keykubat zamanında başlamış, başkanlar ayrıca sultan ya da emirin bulun- Osmanlı’nın son zamanlarına kadar sürmüş- madığı yerlerde sultan ya da emirin bütün yö- tür.

121 Melâhat ÜRKMEZ

“Osmanlı döneminde Konya Ahî zaviye- zâviyelerin en büyüğü idi. Buraya inen misa- lerinden olduğu bilinen Selçuklu yapısı firlere diğer zaviyelerden daha çok ikram edi- Mes’ud b. Şerefşah Hânkahı’nın ‘Hânkah-ı liyordu” (Küçükdağ, 2005: 46) Şeref Mes’ud’ adıyla hizmet vermeye devam Konya’da bulunan diğer Ahî zâviyele- ettiği belgelerden anlaşılmaktadır” bilgisini rinden birisi de Mes’ud b. Şerefşah veren Küçükdağ, bu bilgiye rağmen buranın o Hânkahıdır (Vakf-ı Ahî). Bu hânkah Osman- zaman bir Ahî Zâviyesi olduğuna dair bir bel- lılar zamanında Hânkah-ı Şeref Mes’ûd adıyla geye rastlanmadığını, XVIII. yüzyıl başların- hizmet vermeye devam etmiştir. “Konya da “Şeref Mes’ud Buk’ası” denildiğinden do- Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti iken layı buranın medrese olarak kullanıldığını başta debbağlık olmak üzere ülkenin san’at kaydetmekte, Konya’da bir Ahî Tarîk/ Ahî ve ticaretinin nabzını tutan bir şehirdi. Eyalet Tarîk Nurullah Merkadi Zâviyesi, bir diğeri merkezi olarak Osmanlılar’da diğer meslek de Ahî Evran Zâviyesi olmak üzere iki zavi- dallarına göre, debbağlığın Konya’da olduk- yenin bulunduğunu belirtmektedir. Daha ön- ça geliştiği bilinmektedir. Büyük bir iş potan- celeri esnafların tümünü içine alan Ahîliğin, siyeline sahip olan debbağ esnafının Kon- Osmanlı döneminde sadece debbağları temsil ya’da Selçuklular’daki gibi Osmanlılar’da da eder duruma geldiğini eklemekte, diğer esnaf, bir çok Ahî zaviyesinin bulunması gerekir. sanatkâr ve ticaret erbabının ayrı çatılar altın- Ahî Evran/Debbağhâne Zâviyesi’nden başka, da toplanma yönüne gittiklerini aktarmakta- Konya’da tespit edilebilen Ahî zaviyelerinden dır. Küçükdağ, bu durumda Ahî Tarîk / Ahî biri de Ahî Tarîk/Ahî Tarîk Nurullah Merkadi Tarîk Nurullah Merkadi Zâviyesinin debbağ- Zâviyesi’dir” (Küçükdağ, 2005: 7) larla ilgisinin olmayabileceği tahminini yü- İbn-i Battuta’nın da bahsettiği gibi XIII. rütmektedir. Ona göre yakın tarihimize kadar, yüzyılda Konya’da bir esnaf örgütü hüviyeti “İsmet Paşa İlkokulu’nun bulunduğu yerde kazanan ve zâviye evleriyle de kurumlaşan iken 1930’lu yıllarda ortadan kaldırılan ker- Ahîlik örgütü, XIX. yüzyılın ortalarına kadar piç ve kara dam örtülü Ahî Evran / varlığını sürdürmüştür. Yukarda da bahsetti- Debbağhâne Zâviyesi geniş bir avlu içinde ğimiz gibi zâviye evlerini o şehrin Ahî Ba- bulunuyordu. 1925’te tekke ve zâviyelerin ka- ba’sının yaptırması âdettendi. patılmasına kadar debbağlar tarafından kul- “Konya’daki Ahî Evran Zâviyesi’ni de lanılmıştır. Banisi bilinmeyen zâviye, muhte- Ahî Baba’nın inşa ettirdiği tahmin edilmekte- melen XVII. yüzyıl başlarında inşa edilmiş- dir. Ahî Baba’nın zaviyeye vakıflar tahsis et- tir.” (Küçükdağ, 2005: 35-36) tiğine dair belge bulunmamaktadır. Bununla “İbn-i Battuta, 1333’te Konya’ya uğra- birlikte 1097H/1687 M tarihli Konya Ahî dığında Ahîlerden olan Konya Kadısı İbn Evran Zâviyesi vakfiyesinde şahitler arasında Kalemşâh’ın zâviyesinde kalmış ve ağırlan- Ahî Baba es-Seyyid Mehmed Çelebi b. el-Hâc mıştır. Seyyah’ın anlattıkları doğru ise İbn Yusuf’un bulunması, zâviye’ye vakıf sağlan- Kalemşâh Zâviyesi, Konya’da hizmet veren masında Ahî Baba’nın etkili olduğu söylene-

122 Ahîlik, Konya'da Ahîlik... bilir. Çoğu zaman zâviye’nin vakıf ruyor, yol, köprü gibi halkın ihtiyaçlarını kar- mütevelliğini de Ahî Baba yürütüyordu. şılıyorlardı. Ahîlik Teşkilatı, günümüzdeki 1093H/1682 M tarihli bir belgeye göre Konya esnaf ve sanatkar kooperatiflerinin, sosyal Ahî Evran Zâviyesi’nin mütevelliğine Ahî Ba- güvenlik kuruluşlarının, sendikaların, belki de ba el-Hâc Süleyman b. Abdi Beşe getirilmiş- bütün bunların ötesinde iş ahlakının temelle- tir. Bütün bu örnekler, Ahî baba olarak seçi- rini atan ve şekillendiren bir teşkilat olarak len kişinin debbağlar hirfetine âit zâviyede mazide önemli işlevler görmüştür. hizmet etme geleneğini devam ettirdiğini gös- termektedir.” (Küçükdağ, 2005: 29-30) KAYNAKÇA

BAYRAM, Mikail, 1995: Ahî evren Tasavvu- SONUÇ fî Düşüncenin Esasları, Ankara: Türkiye Ahîler yüzyıllar önce toplumların ortak Diyanet Vakfı Yayınları. değerlerini koruması ve birlik beraberliklerini ÇAĞATAY, Neşet, (1981) : Bir Türk Kuru- devam ettirmesi halinde varlıklarını sürdüre- mu Olan Ahîlik, Konya; Selçuk Üniversi- bileceklerinin farkına varmışlardı. Dolayısıyla tesi Yayınları. toplumu birbirine bağlayan önemli bağların ______(1983): Makaleler ve İncelemeler, ortak değerler olduğu üzerinde durarak kural- Konya; Selçuk Üniversitesi Yayınları. larını buna göre koymuşlardı. EKİNCİ, Yusuf, 1989: Ahîlik, Ankara; Sis- Türklerin Anadolu’da bin yıldan fazla tem Ofset. bir zamandır varlığını korumasındaki sırlar- KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, 2005: Türk Tasavvuf dan biri de Ahîlik anlayış ve prensiplerine Araştırmaları, Konya: Çizgi Kitabevi. uymak ve saygı duymakla gerçekleşmiştir. OCAK, Ahmet Yaşar, 1996: Türk Sufîliğine Bakışlar, İstanbul; İletişim Yayınları. Prensiplere riayet etmek ise, teşkilatın her bir İnternet Kaynakları: ferdine ayrıcalık göstermeden eşit davranıl- ÖZTÜRK, Nurettin, 1984; “Ahîlik Teşkilatı masından, hak ve adaletin ölçü kabul edilme- ve Günümüz Ekonomisi, Çalışma Hayatı sinden, herkesin hak ettiğinden ne fazlasını ne ve İş Ahlakı Açısından Değerlendirilme- eksiğini almasından ileri gelmiştir. si”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilim- Ahîlikte asıl amaç bütün toplumun kal- ler Enstitüsü Dergisi, sy. VII, (Aralık kınması, orta tabakanın oranca yüksek olduğu 2002), s. 43-56,. Web sayfası için ayrıca bir düzenin kurulması, hak ve adaletin tesisi, bk.http://sbe.dumlupinar.edu.tr/7/43.pdf (24.02.2013). bireyler arasında ayrıcalık gözetilmemesidir. GÜLÇİÇEK, Ali Duran, 2000: “Anadolu ve Ahîliğin gerektiği zaman “anahtar bırakma” Balkanlar’daki Alevi Bektaşi Dergâhları eylemiyle devlet üzerinde de etki ve ağırlığı (Tekke, zaviye ve Türbeler) (13.-19.yy)”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştır- olan saygın bir kuruluş olduğunu anlıyoruz. ma Dergisi, sy. XVI (2000), s. 212-217. Dolayısıyla orta tabakanın oranını yükselten Web sayfası için ayrıca bk. bir düzendir. Zengin olanlar kazançlarının www.hbvdergisi.gazi.edu.tr/ui/dergiler/16-07-42T.pdf büyük bir kısmıyla zâviye evleri, vakıflar ku- (24.02.2013).

123

124 İbn Battûta'nın Anadolu Seyahati...

İBN BATTÛTA’NIN ANADOLU SEYAHATİ VE AHİLERLE KARŞILAŞMASI IBN BATTÛTA’S TRAVEL IN ANATOLIA AND HIS ENCOUNTER WITH AHI COMMUNITY

Nadir BAŞTÜRK* ÖZET

Devrinin en önemli seyyahı olan İbn

Battûta (1304-1369), Tanca’dan hac niyetiyle

yola çıktığında henüz 22 yaşındaydı. Yakın-

doğu seyahatine, “Hiçbir yoldan iki kez geç-

meme” kuralını benimseyerek devam etme

kararı vermiş ve dünyanın olabildiğince çok

yerini gezme, yeni ülkeler ve halklar tanıma 1986 yılında Balıkesir’de doğdu. İlk ve orta düşüncesi ile yollara düşmüştür. Battûta’nın öğrenimini Balıkesir’de, lisans ve yüksek 1332’de Alanya’dan başlayarak Sinop’ta son- lisans öğrenimini, Atatürk Üniversitesi Kâ- zım Karabekir Eğitim Fakültesi İlköğretim landırdığı Anadolu seyahati, XIII. yüzyılın or- Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bilim Da- tasından, XIV. yüzyılın ilk yarısına kadar lı’nda tamamladı. 2011 yılında Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Anadolu’nun siyasi, sosyal, kültürel ve eko- Eğitim Fakültesi’nde İlköğretim Sosyal nomik yaşamına ışık tutmaktadır. Özellikle Bilgiler Öğretmenliği Bilim Dalı’nda Araş- de, “Dünyada bir eşi daha bulunmayan bir tırma Görevlisi olarak göreve başladı. Ha- len aynı bilim dalımda görevine ve doktora cemiyet” olarak nitelendirdiği Ahi Teşkilatı, eğitimine devam etmektedir. İbn Battûta’da hayretler uyandırmıştır.

* Necmettin Erbakan Üniversitesi, Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakülte- Türkmenlerin yaşadıkları her yerde bulunan si, Araştırma Görevlisi. ve sanat sahiplerini buluşturan bir tür cemiyet olan Ahilerin, birbirleriyle çok sıkı bir dayanışma içerisinde hareket ettiklerini ve her birinin halk arasında itibarlı bir mesleği olduğunu belirtmektedir. Battûta, ayrıca Ahi- lerin memleketlerine gelen yabancılara yakın ilgi gösterdiklerini, onların yiyecek ve içecek- lerini temin ettiklerini ve misafirlerinin ihti- yaçlarını karşılamak için ellerinden geleni yaptıklarını söylemektedir. İbn Battûta, Ana-

125 Nadir BAŞTÜRK dolu gezisinin her safhasında Ahilere rastla- of their guests. Ibn Battûta comes across Ahi mış ve onlardan övgüyle bahsetmiştir. people at every stage of his Anatolian trip Bu çalışmamızda; Seyahatnâmesinden and praises them. yola çıkarak, onun Anadolu’daki sosyal- This study aims to investigate the kültürel yapının yanı sıra siyasi ve idari yapı- political and administrative structure as well yı, özellikle de Ahi Teşkilatı’nı, İbn as socio-cultural structure in Anatolia, Battûta’nın gözlemleriyle irdelemeye çalışa- especially Ahi Community, based on the cağız. travelogue of Ibn Battûta. Anahtar Kelimeler: İbn Battûta Seya- Keywords: Travelogue of Ibn Battûta hatnâmesi ve Ahi Teşkilatı and Ahi Community

ABSTRACT GİRİŞ Ibn Battûta who is the most important Doğum yeri Kuzey Afrika’dan başlaya- traveler of the 13th century (1304-1369) was rak; İspanya’dan, Hindistan’a ve Çin’e kadar just 22 years old when he set out from birçok ülkeyi gezen İbn Battûta, Ortaçağın en Tangier with the intention of pilgrimage. He büyük seyyahı ve Rihletü İbn Battûta isimli decided to go on his Near East trip by seyahatnâmenin sahibidir. Seyyahın uzun adı; adopting the principle “not to exceed two Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah b. times in a way” and set forth with the idea of Muhammed b. İbrahim et-Tancî’dir. Ama visiting as much places as possible and seyyah, İbn Battûta ismiyle meşhur olmuştur. recognition of new countries and people. 17 Recep 703’te Fas’ın Tanca şehrinde doğan Battûta’s travel in Anatolia (1332), which he İbn Battûta’nın ailesi Berberi Levâte kabilesi- started in Antalya and ended in Sinop, sheds ne mensup olup, Berka’dan buraya göç etmiş light on the political, social, cultural, and ve onun seyahatnâmesinde yer alan, “Kaza ve economic life of Anatolia until the first half of meşihat benim ve atalarımın mesleğidir” the 14th century. Especially, Ahi cümlesinden anlaşıldığına göre çok kadı ve Organization which Ibn Battûta described as şeyhülislam yetiştirmiştir. Nitekim kendisi de “a unique society in the world”, aroused çeşitli yerlerde kadılık yapmış ve Tâmesna amazement for him. He mentioned that Ahi kadısı iken ölmüştür. Seyahatnâmeden anla- Community, a kind of community composed of şıldığına göre, o, Mağrip Ebu Said el-Merini young people living in the same places as döneminde, 13 Haziran 1325’de Tanca’dan Turkomans, shows tight solidarity with each hac niyetiyle yola çıkıp ve Yakındoğu seya- other and that each has a highly respectable hatine başlamaktadır (Aykut, 1999: 361; Şe- job. Besides, Battûta suggests that Ahi people ker, 1993: 9). pay close attention to the foreigners who visit Seyahat-nâme-i İbn Battûta veya Rıhle their countries, provide them with food and olarak da bilinen seyyahın notları, Tuhfetu’n beverages, and do their best to meet the needs nuzzâr fî garâibî’l-emsar ve ‘acâ’ibi’l-esfâr

126 İbn Battûta'nın Anadolu Seyahati... adıyla, Sultan Ebu İnan’ın arzusu üzere İbn sonra Anadolu’da Ahilik Teşkilatı’nın nasıl Cüvey el-Kelbî tarafından, 756/1355 yılında kurulduğu konusunda kısa bilgiler verilecek- kaleme alınmıştır (Şeker, 1993: 9; İbn tir. Son olarak İbn Battûta Seyahatnâme- Battûta, 2004: 28). Seyahatnâmenin dili ge- si’nden yola çıkarak İbn Battûta’nın Anadolu nelde sadedir. Ama yine de üç farklı anlatım seyahatine, ve Ahilik Teşkilatı’na dair göz- yoluna gidilmiştir. Esere canlılık veren kısa lemlerine yer verilmeye çalışılacaktır. cümleler ve yalın tasvirler, İbn Battûta’nın kaleminden çıkmış olmalıdır. İbn Battûta, ba- 1-AHILIK TEŞKILATI zı araştırmacılara göre klasik eğitimden geç- Ahilik, XIII. yüzyıldan XX. yüzyıla ka- mesine rağmen halktan biridir ve bazen kaba dar Anadolu’daki esnaf ve sanatkâr birlikleri- tasvirlerde de bulunmuştur. Diğer bir unsur, ne verilen addır. Arapça bir kelime olan Ahi- Battûta’nın kâtibi İbn Cüvey’in etkisidir. Kâ- lik, sözlük anlamı olarak kardeşim demektir. tibin arada bir yaptığı açıklamalar ya man- Yüzyıllarca Anadolu’da ve Arap-İslam âle- zumdur, ya da ilgili beldenin hatırlattığı bir minde “fütüvve” şeklinde eski Arapça adıyla detaydır. Yani, İbn Battûta’nın verdiği bilgile- anılırken, Selçuklu Devrinden itibaren Ana- ri düzeltir. Ayrıntıları asla atlamayan Battûta, dolu’da adeta başka bir niteliğe bürünerek ve eserinde en fazla insan unsuruna yer veren bir Müslüman Türk kuruluşuna dönüşerek o seyyahtır. Hindistan’da iken haydutlar tara- zamana kadar bilinen adının yerine “Ahi” fından soyulması ve bir defasında da gemisi- şeklindeki başka bir Arapça kelimeyle anıl- nin batması nedeniyle bilgileri kaybetmiştir. mıştır (Çağatay, 1989: 44). Konuyu inceleyen Şu an ki mevcut eser ise, onun hafızasında ka- oryantalistler de, Ahiliğin kökenini, doğuda, lan olayları, memleketine döndükten sonra özellikle XI. yüzyılda Müslüman Araplar ara- kâtip İbn Cüzeyy el-Kelbi’ye aktarması ve sında başlayan ve gelişen Fütüvvet hareketine İbn Cüzeyy’in bazen ihtisar edip bazen küçük dayandırırlar. Lâkin Ahiliğin, Fütüvvetten ilavelerde bulunmasıyla meydana gelmiştir. daha farklı ve Anadolu Türklerinin yeni bir Eser, çeşitli toplumların sosyal, kültürel, eko- kalıba soktuğu apayrı bir kuruluş olduğu so- nomik ve ticari özellikleri hakkında bilgiler nucuna varırlar (Şimşek, 2002: 17). vermektedir. İnsan unsuruna verdiği önemden “Fetâ” sözlükte genç, yiğit, cömert; dolayı, önemli antropologlar tarafından ilk “Fütüvvet” kelimesi ise gençlik, kahraman- antropolog olarak da anılmaktadır (Aykut, lık, cömertlik anlamına gelir. Tasavvuf kay- 1999: 363; İbn Battûta, 2004: 28). Özelikle naklarında, VIII. yüzyıldan itibaren sûfîlerin, de Anadolu seyahati sırasında, hem toplumsal fütüvvet kelimesini tasavvufî bir terin olarak hem de iktisadi bir teşkilat olan Ahi Teşkila- kullanmaya başladıkları kaydedilir (Ocak, tı’na geniş yer vermesi eseri Türk toplumu 1998, 259). “Ahi” kelimesi ise, görünüşte için önemli kılmaktadır. Arapça kardeş manasına gelen “Ah” kelime- Bu çalışmada önce Ahilik Teşkilatı’ndan sinin, nispet eki olan “ya” ile kullanışından ve bu teşkilatın temellerinden bahsedilecek ibarettir. Anadolu’da bu kelime Fars kültürü- nün etkisiyle Farsça çoğul eki elif-nun’un ek-

127 Nadir BAŞTÜRK lenmesiyle “Ahiyan” (Ahiler) şeklinde de yürüttükleri bir toplum düzeni olmuş fakat kullanılmıştır (Çağatay, 1989: 1; Bayram, mistik manada bir tarikat olmaktan 1999: 3). Esasında, “Ahi” teriminin tam ola- uzaklaşarak sosyal, kültürel ve iktisadi bir rak nereden kaynaklandığı üzerinde tam bir teşkilat haline dönüşmüştür (Soykut, 1972: görüş birliğine varılmış değildir. Yani Arapça 83). kardeşim manasına gelen “Ahi” kelimesinden mi, yoksa Orta Asya Türklerinin kullandığı 2-ANADOLU’DA AHI TEŞKILATI’NIN KURULUŞU kardeşim anlamına gelen “Aki” kelimesinden mi geldiği tarıtışılmıştır. Fakat kelimenin Türklerin, Orta Asya’dan Moğol Baskısı kaynağı ne olursa olsun, her iki görüşe göre ile Anadolu’ya kitleler halinde göçleri XI. Ahilik kardeşlik demektir (Şimşek, 2002: yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayıp, 18). Terim anlam olarak Ahilik, belli bir dev- XIII. yüzyıla kadar sürer. Moğolların bu bas- rede esnaf ve sanatkârlar birliğini ifade eder. kısı, Anadolu gibi muazzam bir kıtanın İslam- Örgüt olarak, XIII. yüzyılın ilk yarısından laşması ve Türkleşmesi açısından tarihî bir başlayarak XX. yüzyılın başlarına kadar Ana- önem taşımaktadır (Özdemir, 2011, 313). Bu dolu şehir, kasaba ve hatta köylerindeki esnaf göç hareketiyle esnaf, tüccar ve sanatkârların ve sanatkâr kuruluşlarının eleman yetiştirme, çoğu parça parça Anadolu’ya gelmiştir. Bu işleyiş ve kontrollerini düzenleyen bir kurum esnaf ve sanatkâr zümresi Anadolu’nun sos- olarak tanımlanabilir (Çağatay, 1989: 1). yal ve ekonomik yapısına etki ederek, o za- Bu teşkilat; Anadolu’nun sosyal, siyasi, mana kadar göçebe yaşayan Türkmenlerin şe- kültürel ve ticari şartları içinde ve bu şartların hirlere yerleşmelerine neden olmuştur. Bu etkisi ile İslâm Dünyası’nın başka olay Anadolu’da sanat ve ticaretin canlılık yerlerindeki örneklerinden farklı bir şekil ve kazanmasına sebep olmuştur. Anadolu’nun istikamette gelişme göstererek tekemmül dört köşesini süsleyen han, hamam, kervansa- etmiş, bir esnaf ve sanatkârlar teşkilatı haline ray, tekke ve zaviyelerin çoğunun XIII. yüz- dönüşmüştür (Bayram, 1999: 5). Elbette arada yılda inşa edilmiş olması bunun en açık gös- benzeşen yönler de vardır. Nitekim önceki tergesidir (Şimşek, 2002: 21). fütüvetnamelerde nitelikleri anlatılan Anadolu’da Ahilik hareketi, Abbasi Fütüvvetçilik, Ahilikten önce ortaya çıkmış Halifesi en-Nâsır Lidinillah (1180-1225) ile bir kuruluştur. Anadolu’daki Ahilik de siyasi ve kültürel temasa geçilmesiyle başla- doğudaki Fütüvvetçiliğe benzer bir kuruluş mıştır. Bu siyasi ve kültürel temas ise, Sultan halinde faaliyetlerde bulunuyordu. Daha açık I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in (1205-1211) bir ifade ile bu kuruluş Ahilik adını almadan ikinci saltanatı zamanında olmuştur (Bayram, önce Anadolu’da Fütüvvetçilik örgütü halinde 1999: 27). Keyhüsrev, hocası Mecdüddin İs- faaliyette bulunuyordu (Çağatay, 1989: 2). hak’ı (Sadreddin Konevî’nin babası) Bağdat’a Ahilik, Anadolu’da yerleşen Türklerin Halife Nâsır’a elçi olarak göndermiştir. Fütüvvet esaslarına bağlı kalarak kurup Mecdüddin İshak dönüşünde, Sultan I. Gıyâseddin’in isteği üzerine Halife Nâsır tara-

128 İbn Battûta'nın Anadolu Seyahati... fından gönderilen Muhyiddin İbnü’l-Arabî, 3-İBN BATTÛTA’NIN ANADOLU SEYA- Evhadüddîn-i Kirmânî ve Şeyh Nasîrüddin HATİ Mahmûd el-Hoyî (Ahi Evran) gibi büyük İbn Battûta hac ziyareti amacıyla yola mürşit ve mutasavvıfları Anadolu’ya getir- çıktığında Kuzey Afrika sahillerini takip ede- miştir (Hızlı, 2011: 19). Fütüvvet Teşkilatı’na rek İskenderiye’ye varır. İskendireye’den Ka- hire’ye, oradan da daha güneye yönelip Yuka- mensup pek çok şeyh ve dervişin Anadolu’ya rı Mısır diye bilinen Said bölgesine gider. yayılarak faaliyet göstermeleri ve Anadolu Battûta deniz yoluyla Cidde’ye varmayı plan- Selçuklu Sultanlarının bu şeyhleri himaye et- lamışken bölgedeki siyasi karışıklıklar nede- niyle Kahire’ye döner. Kahire’de de fazla ka- mesi sonucu Fütüvvet Anadolu’da yayılmıştır lamayan seyyah 1326’da Biladu’ş-Şam’a bu- (Bayram, 1999: 28). İşte Abbasiler dönemin- günkü adlandırmalarıyla Lübnan ve Suriye ta- de Fütüvvet, ilerleyen dönemde Anadolu’da raflarına doğru yola koyulur. Oradan da Ahilik olarak adlandırılan bu teşkilat, Türkiye Dımaşk’a varan seyyah Ramazan’ı burada geçirir. Ağustos 1326’da Şam’dan hareket Selçuklu Devleti’nin Abbasilerle siyasi ve eden kafileyle Hicaz’a gelir ve ilk haccını ya- kültürel münasebetleri sonucunda bu toprak- par (İbn Battûta, 2004: 28). larda da kurulmuştur (Bayram, 1999: 30). Ba- zı tarihi olaylar bu teşkilatın kuruluşu hakkın- Mekke’den Kasım 1326’da çıkarak Irak üzerinden İsfahan’a varır. Oradan da Şiraz’a da fikir vermektedir. Örneğin, I. Alâeddin geçer. Tekrar Bağdat’a dönen seyyah 1327- Keykubad’ın (1220-1237), oğlu II. 1330 yılları arasında Arap şehirlerinde kalmış Gıyâseddin Keyhüsrev (1237-1246) tarafın- ve bu esnada üç kez hacca gitmiştir. Mek- dan öldürülmesi üzerine, Ahiler ile Türkmen- ke’den çıkarak Hindistan’a niyetlenip Cidde limanına yollanan seyyah, Kızıldeniz’in fırtı- lerin yeni sultana karşı direnişe geçtiği bilin- nalarında ölümle burun buruna gelir. mektedir. Bu olay, Ahi Birliklerinin XIII. Re’süddevair burnundan karaya çıkar. Oradan yüzyılın ilk yarısında güçlü ve yaygın bir teş- da Lazkiye’ye varır. Lazkiye’de Martelmın adlı bir Cenevizlinin büyük ticaret gemisine kilata ve yetkinliğe ulaştığını ortaya koymak- binerek Alanya’ya varır ve 1332’de Anado- tadır (Ekinci, 1993: 6). lu’yu gezmeye başlar. Antalya, Akşehir, Is- Anadolu’da Ahiliğin doğuşunu, gelişi- parta, Denizli, Tavas, Muğla ve Barçın’a mini ve özelliğini; Türk tarihinin derinlikleri uzandıktan sonra Konya ve Erzurum Seyaha- tini yapar. Barçın’dan sonra Konya’ya uzan- ile İslâm dininin esaslarında aramak gerekir. ması, oradan da Sivas, Erzincan, Erzurum gi- Çünkü Ahilik bu ikisinin katkıları sonucu bi yerleri gezdikten sonra tekrar Birgi’ye doğmuştur. Biri olmadan diğeri; ruhu gelmesi hayret uyandırmış hatta “bu güzer- olmayan bedene veya bedeni olmayan ruha gâhta hiç dolaşmadığı, sadece işittiklerini yazdığı” şeklinde yorumlanmıştır. Ancak Er- benzer. Bir bakıma Ahilik’te Türklük beden zurum’dan sonra ansızın Batı’ya uzanması ise, İslâmiyet o bedene canlılık veren ruh anılan bölgelerde seyahat etmediği anlamında olmuştur (Soykut, 1971: 66). yorumlanamaz. Bu durum, belki de katib İbn Cüzeyy’in kitabın düzenine müdahalesinden kaynaklanmış olabilir (İbn Battûta, 2004: 28- 30).

129 Nadir BAŞTÜRK

Harita 1: İbn Battûta’nın Seyahat Yolu İbn Battûta, Alanya’dan Antalya’ya Haritası (Anadolu, Deşt-i Kıpçak ve İstanbul) geçtiğinde Ahilerle karşılaşır. Antalya’ya gel-

diğinde onu Ahi gençlerinden biri ile Şeyh Şihabeddin-i Hamevi karşılar. Ahi genci İbn

4- İBN BATTÛTA’NIN ANADOLU GÖZ- Battûta ve arkadaşlarını yemeğe davet eder. LEMLERİ VE AHİLERLE KARŞILAŞMASI Türkçe bilmeyen İbn Battûta, Şeyhin yardı- mıyla davete iştirak eder. Ahi genci oradan Ahiler, Anadolu’ya yerleşmiş ayrılınca şeyhe döner: Türkmenlerin yaşadıkları her yerde, köy, kasaba ve şehirlerde bulunmaktadırlar. İbn “Bu adam yoksul birine benziyor, bizi Battûta’ya göre Ahiler, şehirlerine gelen ağırlayacak gücü yoktur; onu zor durumda yabancıları misafir etme, onlarla ilgilenme, bırakmak istemiyoruz!” der. Bunun üzerine yiyeceklerini ve konaklayacakları yeri şeyh güler şu cevabı verir: “Bu adam, Ahi yi- sağlama, onları eşkıyanın ve vurguncuların ğitlerin önderlerindendir. Kendisi derici tay- ellerinden kurtarma, şu veya bu sebeple fasının ustalarından cömertliğiyle tanınmış haydutlara katılanları temizleme gibi biri. Zanaatkârlar arasında aşağı yukarı iki konularda dünyada eşine rastlanmaz işlevler yüz adamı var. Onlar kendisini önderliğe seç- üstlenmektedirler (İbn Battûta, 2004: 404). tiler, bir tekke yaptırdılar. Şimdi gündüz ka- İbn Battûta’nın Alanya’ya çıktıktan sonra ha- zandıklarını geceleyin orada harcıyorlar.” reket güzergâhına bağlı kalarak sırayla gezdi- der (İbn Battûta, 2004: 404-405) . ği Anadolu’nun muhtelif şehir ve kasabala- İbn Battûta, Ahilerin meclisine vardı- rında Ahiler hakkındaki gözlemleri şöylece ğında sırtlarında “kaba” (kaban) ayaklarında özetlenebilir. mest bulunan, bellerine iki arşın uzunluğunda

130 İbn Battûta'nın Anadolu Seyahati... bıçak asan, başlarını altta yün bir takke, onun şılaşanlar Ahi Sinan’ın adamları, sonradan üzerinde de bir arşın uzunluğunda iki parmak onları durduranlar ise, Ahi Tilman’ın gençle- genişliğinde uzun serpuşlarla örten bir grup riymiş. Her iki taraf da bizim kendi yanların- delikanlı ile karşılaşır. Meclisin tam ortasında da konuk olmamızı istiyorlar, bu yüzden çeki- misafirlere ayrılmış bir yer bulunmaktadır. şiyorlarmış.” der. Gösterdikleri yüksek misa- Misafirlere çeşit çeşit yemek, meyve sunulur. firperverliğe İbn Battûta çok şaşırır. Sonunda Ahi gençleri yemekten sonra türkü söyleme- işi kur’a çekmek suretiyle hallederler ve barı- ye, raks etmeye başlarlar. Gençlerin güzel şırlar. Kim kazanırsa önce o tarafın tekkesine davranışları ve ikramları İbn Battûta’yı şaşır- konuk olunmasına karar verilir. Kur’a, Ahi tır. Gecenin bitiminde İbn Battûta ve kâtibi Sinan’ın takımına düşer. onları tekkelerinde bırakıp ayrılırlar (İbn Ahi Sinan, bunu haber alınca kendi yol- Battûta, 2004: 405). daşlarından bir grupla İbn Battûta’yı karşılar. Antalya’dan Eğirdir’e geçen İbn Beraberce onun tekkesine giderler. Hemen Battûta’yı, orada hocalık yapan molla yiyecek sunulur. Dinlendikten sonra Ahi Si- Muslihiddin karşılaşır. Müslihiddin, Mısır ve nan onları hamama götürür. İbn Battûta’nın Suriye’de eğitim görmüş bir mollaydı. Bir sü- bütün hizmetini Ahi Sinan’ın bizzat kendisi re de Irak’ta kalan Muslihiddin gayet güzel ve görür. Hamamdan çıkınca tekrar büyük bir akıcı Arapça konuşur ve zamanın önde gelen sofra kurarlar. Çeşitli meyveler, tatlılar, ikram erdemli, nükteli ve bilgin insanlarındandı. İbn ederler. Lâkin tekkeye döndükleri zaman Ahi Battûta’ya çok iltifat ederek, mükemmel bir Tilman ile yoldaşları orada onları beklemek- şekilde ağırlar (İbn Battûta, 2004: 406). Ora- teydi. Onlarla birlikte diğer tekkeye giderler. dan da Gölhisar’a geçer. Burada Ahi yiğitle- onlar da ötekiler gibi yemek ikram ederler, rinden birinin tekkesinde konaklar (İbn hamama götürürler. Yine Ahi Sinan’ın yaptığı Battûta, 2004: 407). gibi meyve, tatlı, nefis yiyecekler ikram etti- Lâdik (Denizli) şehrine girdikleri zaman, ler. Ziyafetten sonra Kur’an’dan bazı bölüm- çarşıdan geçerken dükkânlardan çıkan bazı ler okunur, raks ve sema edilir (İbn Battûta, insanlar İbn Battûta ile maiyetindekileri 2004: 410). hayvanlarını çevirerek dizginlerine sarılarak Anadolu’nun ileri gelen beylerinden durdurulurlar. Başka bir grup da çıkıp onları Lâdik hükümdarı Sultan Yınanç Bey, Ahi Si- durdurur ve çekişmeye başlarlar. Aralarındaki nan’ın tekkesinde konakladıkları vakit, yanla- münakaşa uzayınca bazıları hançerlerini çekip rına erdemli bilgin Alâeddin Kastamoni’yi ötekilere saldırmaya kalkışır. İbn Battûta kor- gönderir, sayılarınca da at yollar. İbn Battûta kar ve bu adamların yol kesen eşkıya ve maiyeti Sultan Yınanç Bey’in huzuruna Germiyanlılar olduğunu düşünür. Sonra, hac- giderek kendisine selam verir. Bu ülke beyle- ca gitmiş bir adam gelir. Ona, bunlar ne isti- rinin adetleri arasında yolculara ilgi göster- yor diye sorarlar. Adam şöyle cevap verir: mek, onlarla tatlı dilli konuşmak, ufak tefek “Bu adamlar yiğit Ahilerden! Bizimle ilk kar- hediyeler vermek vardır. Bu yüzden akşam

131 Nadir BAŞTÜRK namazını sultanla beraber kılarlar. Ramazan Büyük İskender tarafından kurulduğuna dair ayı olduğu için, beraber iftar ettikten sonra söylentiler vardır. Konya, Karamanoğlu Sul- yanından ayrılırlar. Sultan Yınanç Bey, onlara tan Bedreddin’e ait şehirlerden biridir. Top- biraz para verir. Sonra oğlu Murad Bey onlar- raklarının Irak hükümdarının ülkesine yakın la tanışmak ister. Babasının yaptığı gibi o da olması, zaman zaman onun hâkimiyeti altına at göndererek onları çağırır. Onun bağına gi- girmesine sebep olmuştur. Bu şehirde kendisi dip, geceyi orada geçirirler. O gece yanların- de Ahi yiğitlerinden olan ve büyük bir tekke- da bulunan bir bilgin aralarında tercümanlık nin postnişinliğini yapan İbn Kalemşah adlı yapar (İbn Battûta, 2004: 410). belde kadısının dergâhında konaklarlar. Bu Lâdik’ten Muğla’ya vardıklarında Şeyh adamın kalabalık bir öğrenci topluluğu vardır. efendilerden birinin tekkesinde konaklarlar. Onlar, Fütüvvette kendilerini müminlerin Bu adam iyi kalpli, cömert bir kişidir. Onları emiri Ali b. Ebu Talib’e dayandırırlar. Sufiler sık sık ziyaret eder, yiyecek, meyve yahut tat- nasıl hırka giyme töresine sahipse, bunlar da lı hazırlayarak yanlarına gider. Bu şehirde, şalvar giymektedirler. Konya’dan çıkıp, art Milas hâkiminin oğlu İbrahim Bey ile görü- arda sıralanan bahçeleri ve gür suları ile ünle- şürler. İbrahim Bey İbn Battûta ve maiyetine nen Larende’ye doğru yola koyulurlar (İbn çeşit çeşit ikramlarda bulunur ve bir kat elbise Battûta, 2004: 412). hediye eder (İbn Battûta, 2004: 411). Muğ- İbn Battûta, Larende’de Sultan la’dan Milas’a doğru yola çıkarlar. Burası Bedreddin’le av dönüşü şehir dışında karşıla- Anadolu ülkesinin en güzel, en büyük şehirle- şır. Atından iner; Sultan Bedreddin de atından rinden biridir. Suyu, meyvesi, bahçesi boldur. iner. Selamlaşıp kucaklaşırlar. Bu ülkede hü- Orada Ahi yiğitlerinden birinin tekkesine gi- kümdarların şöyle bir âdeti vardır. Uzaktan derler. Bu tekkedeki Ahiler ikram, iltifat, zi- gelen biri onunla karşılaştığında, beriki bine- yafet, temizliğe gösterdikleri dikkat ve ha- ğinden iniyorsa, o da iner. Gelen yolcunun mama götürme konusundaki ısrarları ile di- gösterdiği saygı, bu sultanların da saygılı dav- ğerlerini geçerler; İbn Battûta’ya ve yanında- ranmalarını gerektirecek bir memnuniyete kilere çok hürmet ederler. Seyahat ekibi Mi- kapı aralar. Selamın at üzerinde verilmesi iyi las’tan sonra Konya’ya geçer (İbn Battûta, karşılanmaz. Memnuniyetsizliğe, ardından da 2004: 411). yolcunun felaketine sebep olur. Sultan selam İbn Battûta’ya göre Konya büyük ve gü- verdikten sonra atına biner, İbn Battûta da zel bir şehirdir. Meyvesi boldur. Şehirde sayı- atına biner. Sulta ona nereden geldiğini sorar. sız nehir ve çay, eşsiz bahçeler vardır. Burada Hal hatır faslından sonra şehre birlikte girer- “Kameruddin” denilen çok lezzetli bir kayısı ler. Sultan, İbn Battûta’nın en güzel şekilde türü yetiştirilip, Mısır ve Suriye’ye ihraç ağırlanması için çevresindekilere emirler edilmektedir. Kentin caddeleri geniş, çarşıları yağdırır. Gümüş tabaklar içerisinde leziz ye- da muntazam ve şirindir. Her zanaatın erbabı mekler, nefis meyveler ve hoş tatlılardan baş- çarşıda belirli bir yerde toplanmıştır. Buranın ka; mum, elbise, binek hayvanı ve çeşitli ar-

132 İbn Battûta'nın Anadolu Seyahati... mağanlar gönderilir. Fakat İbn Battûta ve ma- maiyeti Sivas’a hareket eder (İbn Battûta, iyeti Larende’de fazla kalmaz ve Aksaray’a 2004: 414). doğru yola çıkar (İbn Battûta, 2004: 414). Bu şehir de Irak’a bağlıdır. Irak Aksaray, Irak hükümdarına bağlı şehir- ülkesinin en büyük şehirlerinden biridir. lerdendir. Anadolu topraklarında ele geçirilen Şehre yaklaştıkları zaman İbn Battûta’yı, Ahi yerleri Irak hükümdarı adına yöneten Ertena Bıçakçı Ahmed’in yoldaşları karşılar. Bunlar, Bey’in vekili Şerif Hüseyin bu şehrin hâkimi kimi yaya, kimi atlı olup kalabalık bir grup olduğu için onun evinde konaklarlar. Şerif halindeydiler. Onlardan sonra Ahi Çelebi’nin Hüseyin de aslında ahidir; onun da yoldaşları yoldaşları karşılarına çıkar. Ahi Çelebi, Ahi- çoktur. Onlara sınırsız ikramlarda bulunur lerin ileri gelenlerinden olup rütbece Bıçak- (İbn Battûta, 2004: 414-415). çı’dan üstündür. Bunlar kendilerinde misafir İbn Battûta ve maiyeti, Aksaray’dan olmalarını istedilerse de ilk gelenlerin önceli- Niğde’ye vardığında, şehrin büyüklerinden ği ve ricasından ötürü bu isteği kabul etmedi- olan Ahi Cârûk onları Ahilerin âdeti gereğin- ler. Hepsi de misafir ağırlamakla övünürler. ce en güzel şekilde ağırladı. Üç gün orada ka- Hele Ahi Bıçakçı Ahmed’in yoldaşları, İbn lırlar. Sonrasında Niğde’den Kayseri’ye doğ- Battûta kendi tekkelerinde misafir oluşundan ru yola çıkarlar (İbn Battûta, 2004: 415). dolayı sevinç duyarlar. Öteki Ahi dergâhla- Kayseri’de, şehrin Ahilerinden Emir rında yapıldığı gibi yatacak yerleri, yiyecekle- Ali’nin tekkesinde konaklar. Bu adam ri ve hamamları hazırlanır. En güzel şekilde çevredeki Ahilerin önde gelenlerindendir. misafir edilirler ve orada üç gün kalırlar. Bu Aynı zamanda şanlı bir beydir. Şehrin nüfuz esnada Sivas kadısı, öğrencileri ile beraber sahibi ayan takımından bir grubu vardır. İbn Battûta’nın ziyaretine gelir. Ertesi gün Tekkesi sağlam yapılı bir binadır. Irak Sultanı’nın Anadolu ülkelerindeki vekili Yiyeceklerinin bolluğu, kandilleri ve Alâeddin Ertena Bek’in gönderdiği atlar geti- döşemeleriyle zaviyelerin en güzellerinden rilir; onlara binip Amasya’ya doğru yola çı- biridir. Dergâh mensupları veya başkaları her karlar (İbn Battûta, 2004: 416). gece Emir Ali’nin yanında toplanır, bu yolda Amasya, büyük bir ırmak kenarında, olanların gösterdikleri ilginin iki katını çevresi bağ ve bostanlarla kaplı, meyvelik ve gösterirler. Yörenin törelerinden biri de ağaçlık bir şehirdir. Irmak üzerine kurulan do- hükümdar bulunmadığı takdirde şehirde laplarla çekilen su, evleri ve bostanları sula- Ahilerin idareyi ellerine almaları, bir nevi maktadır. Cadde ve çarşıları gayet geniştir. hükümet etmeleridir. Ahi, gücü ölçüsünde Burada Şeyh Yahya tekkesinde kalırlar. Son- gelen gideni ağırlar, giydirir, misafirin altına ra, yine Irak hükümdarının hükmü altındaki binek verir. Davranışları, buyrukları ve ata şehirlerden birine, Gümüşhane’ye varırlar. binişleriyle tıpkı bir hükümdar gibi hareket Burası da gayet bakımlı ve büyük bir şehirdir. ederler. Kayseri’den sonra İbn Battûta ve Irak ve Suriye’den tüccarlar buraya gelerek mal alırlar. Burada gümüş madeni vardır.

133 Nadir BAŞTÜRK

Gümüşhane’de Ahi Mecdüddin’in tekkesinde İbn Battûta’nın oraya gelişini övgü dolu ifa- üç gün misafir kalırlar. Öteki zaviyelerde kar- delerle bölgenin hükümdarına bildirmiş. Fa- şılandıkları gibi karşılanırlar (İbn Battûta, kat Birgi hükümdarı, o günlerde şiddetli sı- 2004: 418). Gümüşhane’den hareketle Erzin- caklar nedeniyle civardaki yaylalardan birine can’a ulaşırlar. Erzincan da Irak Sultanı’na çıkmış. Bu yüzden İbn Battûta, Birgi hüküm- bağlı şehirlerden biridir. Bakımlı ve büyüktür. darı ile görüşememiştir. İbn Battûta ve maiye- Halkının çoğunluğunu Ermeniler oluşturmak- ti, yine Aydınoğlu Muhammed’e bağlı şehir- tadır. Müslümanlar Türkçe konuşmaktadır. lerden biri olan Tire’ye gitmek üzere yola çı- Burada Ahi Nizameddin’in tekkesinde kalır- karlar (İbn Battûta, 2004: 419). Tire, bağlık, lar. Nizameddin’in tekkesi, benzerleri arasın- bahçelik sulak bir şehirdir. Orada ömrü bo- da en güzel olanıdır. Zaten Nizameddin de yunca oruç tutan Ahi Muhammed’in zaviye- Ahiler arasında en ileri ve ulu kişi olarak ta- sinde konaklarlar. Bu adam altın kalpli biri- nınmaktadır. Onları çok iyi ağırlarlar. İbn dir. Dünyaya önem vermez, dindarlıkta eşi ve Battûta sonra Erzurum’a geçer. Yine Irak hü- benzeri yoktur. Ahi Muhammed onlara ye- kümdarının hükmü altında bulunan bu şehir mek sunarak, hayır dua eder. İbn Battûta ora- geniş bir alana yayılmıştır. Ama iki Türkmen dan da Ayasuluk’a (Selçuk) geçer (İbn grubu arasında baş gösteren uzun savaşlar yü- Battûta, 2004: 424). zünden her yanı harap olmuştur. Erzurum’da Ayasuluk (Selçuk), Rumlar nezdinde Ahi Tûmân’ın zaviyesine kalırlar (İbn kutlu görülen, eskimi eski ve büyük bir Battûta, 2004: 418). İbn Battûta’nın Erzu- şehirdir. İri kesme taşlarla inşa edilmiş rum’dan ayrılarak tekrar Birgi’ye dönmesi muazzam bir kilisesi vardır. İbn Battûta, hayret uyandırmış ve gerçekte buralara git- burada gördüğü büyük camiyi güzellik ve sa- mediği yorumu yapılmıştır. Lâkin bu, yukarı- nat bakımından dünyada örneği bulunmayan da açıklandığı üzere İbn Battûta’nın buralara bir eser olarak anlatır. Eskiden kilise olan gitmediği anlamına gelmez. cami, Rumların inançlarına göre mukaddes İbn Battûta eserinde Erzurum’dan sonra olduğundan vaktiyle buraya dört bir yandan Birgi’ye gider. Birgi’ye vardığında, yolda ziyaretçi gelirmiş, ama şehri Müslümanlar halktan bir adamla karşılaşarak Ahilerin der- fethedince onu Cuma mescidine çevrilmiştir. gâhını sorarlar. Sonra Kadı İzzeddin Ferişta İbn Battûta, sonra İzmir şehrine gider (İbn denen adam oraya gelir. Bu adam temiz ahla- Battûta, 2004: 425). kı, saflığı, erdemi ve melek tabiatıyla bu un- Deniz kenarına kurulmuş olan İzmir, vanı hak etmiş biridir. Kadı onları medreseye Ahmediye tarikatı şeyhlerinden dindar ve götürür. Müderris önce temel ilimlerle başlar, kâmil bir insanın yanında, Şeyh Ya‘kub’un sonra branşlara girerek ders anlatır. Ders bi- zaviyesinde konaklarlar. Tekke dışında ise tince kalkar, medrese içinde bir odanın onlar gezgin dervişlerden yüz kadarı ile beraber do- için döşenmesi emrini verir. Daha sonra onla- laşan meşhur Ahlatlızade ve Şeyh İzzeddin ra mükellef bir sofra hazırlattırır. Müderris, Rifai konaklamışlardı. Şehrin valisi, onlar için

134 İbn Battûta'nın Anadolu Seyahati...

çadırlar kurdurmuştu. İzmir şehrinin hâkimi dunun kurmayları ve şehrin halkı şölene davet daha Aydınoğlu Sultan Muhammed’in oğlu edilir ve beraberce iftar edilir. Güzel sesli ha- Ömer Bey’dir. Ömer Bey (Umur Bey) tekke- fızlar Kur’an okurlar. Vaiz Mecdüddin-i ye uğrayıp İbn Battûta’yı selamlar ve onları Konevi’nin orada bulunanlara nasihat ve kalesinde ağırlar. Ömer Bey’in imamlığını öğütler içeren etkili vaazından sonra semaa yapan hoca efendinin söylediğine göre; Ömer başlanır. Mecdüddin-i Konevi’nin sırtına giy- Bey, dindar olduğu kadar cömert, bir o kadar diği elbisenin dışında ne malı ne de mülkü da cihat ehli; yiğit ve cesur bir sultanmış. Ga- vardır. Meclislerde öğüt verir, her vaazında za için kurduğu donanmayla İstanbul kapıla- bir grup günahkâr onun önünde tövbe eder. rına dek akınlar yapmaktaymış. Topladığı ga- İbn Battûta, kendisiyle görüşmek istese de nimeti rahatça dağıtır, tekrar gaza niyetiyle buna imkan bulamaz. Söylendiğine göre orta- denize açılırmış. İbn Battûta, İzmir’den Mani- lıkta kimsecikler kalmayınca, herkes çekilip sa’ya doğru hareket eder. Bayramdan bir gün gidince kabristana varırmış (İbn Battûta, önce Manisa’da Ahilerden birinin tekkesinde 2004: 429). konaklar. Ertesi gün de yola koyularak Ber- İbn Battûta, Bursa’dan sonra İznik şeh- gama’ya varırlar. Filozof Eflatun’un bu belde rine yönelir. Şehre varmadan önce gece Gürle ahalisinden olduğu, oturduğu evinin hala bi- kasabasında bir Ahi yiğidinin zaviyesinde ko- linmekte olduğu şeklinde bir söylenti vardır. naklar. Tekrar yola çıkarak iki tarafı tatlı ve Şehirde Ahmediye tarikatına bağlı dervişler- ekşi nar ağaçlarıyla kaplı bir ırmak boyunca den birinin tekkesinde konaklarlar (İbn tam gün ilerleyerek İznik şehrine varır. Bu Battûta, 2004: 425-426). şehirde saray hizmetkârlarından birkaçı ve İbn Battûta ve maiyeti, Bergama’dan sultanın hanımı Nilüfer Hatun oturmaktadır. Balıkesir’e geçer. İbn Battûta, Balıkesir şeh- Nilüfer Hatun, şehir ahalisine hükümranlık rinin kalabalık bir nüfusa, zengin ve şirin çar- eden erdemli, iyi yürekli bir kadındır (İbn şılara sahip, ama halkın Cuma namazlarını kı- Battûta, 2004: 430). Bu şehirde fıkıh bilgini, lacağı büyük bir camisi olmadığından bahse- Hacı Alâeddin Sultan Öyki’nin yanında kalır- der. Şehrin ileri gelenlerinden Ahi Sinan’ın lar. Sonra bilgin İbn Battûta’ta ve maiyetini, zaviyesinde konaklarlar. Şehrin kadılığını ve Nilüfer Hatun’a götürür. Sultan onlara ikram- hatipliğini yapan fıkıh bilgini Musa da onların da ve yardımlarda bulunur. İbn Battûta’nın atı ziyaretine gelir. Balıkesir’in sultanı Demir- hasta olduğu için, burada kırk gün civarında han’dır. Bu şehri kuran da onun babasıdır. kalırlar. İkametler uzayınca nihayet atı bıra- Sultan Demirhan zamanında şehir gelişmiş ve kıp üç arkadaşı, cariyesi ve birkaç kölesi yola nüfusu çoğalmıştır (İbn Battûta, 2004: 428). çıkar. Tercümanları İznik’te onlardan ayrıldı- Balıkesir’den sonra Bursa şehrine varır- ğı için yanlarında Türkçeyi düzgün konuşan lar. Bu şehirde, Ahi yiğitlerin büyüklerinden kimse kalmamıştır (İbn Battûta, 2004: 431). Ahi Şemseddin’in zaviyesinde konaklarlar. İznik’ten Bolu şehrine yaklaşırken uzak- Akşamleyin büyük bir ziyafet düzenlenir. Or- tan zayıf görünen bir dereyle karşılaşırlar.

135 Nadir BAŞTÜRK

Ancak şehrin giriş yerinde bu derenin şiddetli tek kapısından da hükümdarın izniyle girilebi- akan, coşkun bir ırmak olduğunu anlarlar. Bo- lir. Şehrin beyi Süleyman Paşa’nın oğlu İbra- lu’da Ahi yiğitlerinden birinin tekkesinde ko- him Bey’dir. Onlar için gereken izin çıkarıl- naklayan İbn Battûta ve maiyeti oradan Saf- dıktan sonra şehre girerler; Ahi İzzeddin Çe- ranbolu’ya giderler. Burası tepe üzerinde ku- lebi’nin deniz kapısı civarında bulunan der- rulmuş küçük bir şehirdir. Sonra onları şehrin gâhında konaklarlar. Dağlara çıkıldığında emiri Ali Bey huzuruna çağırır. Ali Bey, cö- eteklerindeki bağlar, bahçeler ve gürül gürül mert ve iyiliksever Kastamonu hükümdarı Sü- akan sular görülür. Dağın eteklerinde ise Pey- leyman Sultan’ın oğludur. Ali Bey, İbn gamberimizin mübarek neslinden Seyit Bi- Battûta’yı yanı başına oturtup yolculuklarımı lal’in mezarı Mevcuttur. sorar ve bir süre sohbet ederler. Yemeye Tekkede misafirlere ve gelen geçen ye- meşhur şehrin kadılığını ve Ali Bey’in kâtip- mek verilir. Sinop’un büyük camisi, mabetle- liğini yapan Hacı Alâeddin Muhammed de rin en güzelleri arasındadır. Bu mabedi, Sul- gelir. Bütün davetlilerle beraber yemek yedik- tan Alâeddin-i Rumi’nin oğlu Pervaneye yap- ten sonra hafızlar göz yaşartan yanık sesleri tırmıştır. Ardından oğlu Gazi Çelebi, Gazi ve hayranlık uyandıran makamlarıyla Kur’an- Çelebi vefat ettikten sonra Süleyman Şah, Si- ı Kerim okurlar. Meclis, bu şekilde sona erer nop’a egemen olmuştur. İbn Battûta Deşt-i ve oradan ayrılırlar (İbn Battûta, 2004: 437- Kıpçak’a gidebilmek için Sinop’ta kırk gün 438). bekler ve bir Rum gemisi kiralar, lâkin uygun Ertesi gün Kastamonu yönelirler. Bu rüzgârı yakalayabilmek için de on gün bek- şehir Anadolu’nun en güzel, en büyük lemek zorunda kalmıştır (İbn Battûta, 2004: beldelerindendir. Kulağı ağır işittiği için 442). İbn Battûta, seyahatine Anadolu’dan Atruş diye adlandırılan bir şeyhin zaviyesine sonra Deşt-i Kıpçak’ta (Kırım) devam et- giderler. İbn Battûta burada Fenikeli mektedir. Kırım seyahatinden sonra Balkan- Sadreddin Süleyman ile de karşılaşır. Bu lar’dan geçerek, tekrar Anadolu’ya İstan- adam hatırı sayılır derinlikte bir müderristir. bul’dan giriş yapsa da, o dönemde İstanbul’un Onu, at pazarındaki medresesinde misafir Bizans himayesinde olduğu için İbn Battûta, eder. Aynı zamanda altın yürekli Dada Emir burada Ahilerden hiç bahsetmemektedir. Ali ile de burada karşılaşmıştır. Dada Emir Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, İbn Ali konuşuyorken çok temiz ve düzgün bir Battûta Alanya’dan başlayıp Sinop’ta Arapça kullanması İbn Battûta’nın dikkatini sonlandırdığı Anadolu seyahatinde, Anadolu çeker (İbn Battûta, 2004: 439).. ile ilgili geniş bilgiler vardır. Çünkü İbn İbn Battûta ve maiyeti, Anadolu seyaha- Battûta, gittiği her yerin kültürel ve siyasi ya- tinin son şehri olan Sinop’a gelir. Burası ga- pısına çok geniş yer vermiş, o yerin mekânsal yet kalabalık ve büyük bir şehir; güzellik ve ve coğrafi özelliklerine kadar anlatmaya ça- sağlamlık bir aradadır. Doğu yönü hariç, çe- lışmıştır. Özellikle de Anadolu Ahilerinin mi- peçevre denizle kuşatılmış. Doğuda bulunan safirperverliği ve yardımseverliği üzerinde

136 İbn Battûta'nın Anadolu Seyahati... durmuştur. Gittiği her yerde Ahi tekkelerine Hülâgû Dönemleri (612-656/1216-1258), misafir olmuş ve Ahiler tarafından çok hür- İz Yayıncılık İstanbul. met görmüştür. Seyahatnâmeden, Ahilerin o SOYKUT, Refik, 1971: Orta Yol Ahilik, dönemde Anadolu’nun en küçük kasabasında Güneş Matbaacılık, Ankara. bile teşkilatmış olduğu ve sosyo-ekonomik ŞEKER, Mehmet, 1993: İbn Battûta’ya Göre açıdan önemli bir rol oynadığını anlıyoruz. Anadolu’nun Sosyal-Kültürel ve İktisadî Yani İbn Battûta Seyahatnâmesi, XIII. yüzyıl Hayatı ile Ahilik, Kültür Bakanlığı Halk Anadolu’nun sosyal, kültürel, ekonomik ve Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Ge- siyasi yaşamı hakkında da bizlere doyurucu nel Müdürlüğü Yayınları: 195, Ankara. bilgiler vermektedir. Bu açıdan İbn ŞİMŞEK, Muhittin, 2002: Ahilik: TKY ve Battûta’nın Seyahatnâme’si, Anadolu’daki Tarihte Bir Uygulaması, Hayat Yayınları, Ahi Teşkilatı konusunda el kaynaklar arasın- İstanbul. da yer almaktadır.

KAYNAKÇA

AYKUT, A. Sait, 1999: “İbn Battûta”, DİA, C.XIX, İstanbul., 361-368. İBN BATTÛTA, Ebu Abdullah Muhammed et-Tancî, 2004: İbn Battûta Seyahatnâme- si, I-II, yay. A. Sait Aykut, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. ÇAĞATAY, Neşet, 1981: Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Selçuk Üniversitesi Basımevi, Konya. HIZLI, Mifail, 2011: “Ahiliğin Anadolu’daki Gelişim Süreci”, Ahilik Kırklareli Üniver- sitesi Yayınları I, ed. Baki Çakır ve İsken- der Gümüş, Kırklareli, s.17-40. KAFESOĞLU, İbrahim, 1988: “İbn Battûta” , DİA, c. V, İstanbul. KAZICI, Ziya, 1998: “Ahilik”, DİA, c. I, İs- tanbul, s. 540-542. OCAK, A. Yaşar, 1996: “Fütüvvet-Tarih”, DİA, C. XIII, İstanbul, s. 261-263. ÖZDEMİR, H. Ahmet, 2011: Moğol İstîlâsı ve Abbâsî Devlet’inin Yıkılışı (Cengiz ve

137

138 Ahilik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak...

AHİLİK TEŞKİLATI İLE DEĞİŞEN DÜNYAYI YORUMLAMAK INTERPRETING THE CHANGING WORLD THROUGH AHI MOVEMENT

Fatih Mehmet ÖCAL * Bülent DARICI ** ÖZET

Yaşadığımız dünyada ortaya çıkan eko-

nomik sorunlar, mevcut iktisadi sistemlerin

yetersizliğini düşündürmektedir. Bununla bir-

likte ortaya çıkan problemleri çözmek için

yeni yaklaşımlar aranmakta, ancak hızla ge-

çen zaman karşısında öngörülen çözümler et-

kili olamamakta ya da yeni sorunlar ortaya İlk ve orta öğrenimini Konya’da, Lisans eğitimini Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bö- çıkarmaktadır. Bu durum bize eskiden kulla- lümü’nde tamamladı. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Yüksek Lisans derecesi ve Doktora derecesi nılan iktisadi sistemlerin yeniden gözden ge- aldı. 1996-2009 yılları arasında Konya Ticaret Odası’nda Müdür Yardımcısı ve Uzman olarak çalıştı. 2009-2012 yıl- çirilmesini ve günümüzde farklı yaklaşımların ları arasında Şırnak Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde Yardımcı Doçent olarak görev yaptı. Halen aranmasını gerekli kılmaktadır. Bu haliyle Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bi- limler Fakültesi İktisat Bölümünde çalışmaktadır. Şırnak Selçuklularda kullanılan ve Osmanlı İmpara- Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bö- lüm Başkanlığı, İktisat Politikası Anabilim Dalı Başkanlığı, torluğu ile daha da gelişen ahilik sisteminin, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyeliği ve Rektör Danışmanlığı yaptı. Şırnak Üniversitesi İktisadi ve İdari Bi- günümüz ekonomik sistemleri ile karşılaştı- limler Fakültesi ve Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi’nde İktisada Giriş, Mik- rılmasının ortaya çıkan sorunların giderilme- ro İktisat, Makro İktisat, Uluslararası İktisat, Para Teorisi ve Politikası, Kamu Ekonomisi (Lisans); Konya Necmettin sinde yararı olacaktır. Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Küre- selleşme ve Krizler, İstikrar Politikaları ve Sanayileşme Po- Anahtar Kelimeler; Ahilik, Piyasa, litikaları (Yüksek Lisans) ve Sanayi İktisadı (Doktora) ders- leri vermektedir. Ekonomik Sistem, Sosyal Yaşam, Ekonomik

*Yrd.Doç.Dr., Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal ve Be- Problemler şeri Bilimler Fakültesi.

1976 Antalya doğumlu, ilk, orta ve lise eğitimini Konya’da ABSTRACT tamamlamıştır. 1995 yılında Selçuk Üniversitesi İktisat Bö- lümünü kazanmış ve 1999 yılında mezun olmuştur. Yine ay- The problems in the world we live, make nı yıl Yüksek Lisansa İktisat Alanında başlamış ve 2001 yı- lında bitirmiştir. 2002 yılında İktisat alanında Doktora eği- us think that present economic systems are timine başlamış ve 2008 yılında tamamlamıştır. 2009 yılın- da Şırnak Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesin- not enough to solve them. For that reason, de Yrd. Doç. Dr. olarak öğretim üyeliğine başlamış ve ha- len Bölüm Başkanlığı, Dekan Yardımcılığı ve Senato Üyeli- some new approaches are offered to solve ği görevlerini sürdürmekte, evli ve iki çocuk babasıdır. these new problems but, the solutions can not

** Yrd. Doç. Dr., Şırnak Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fa- kültesi. be enough against the time which changing rapidly or can cause some other new

problems. This situation makes it necessary to

139 Fatih Mehmet ÖCAL-Bülent DARICI revise the old systems and search for different reselleşen dünyamızda ortaya çıkan olumsuz approaches. Then comparing the ahi system, durumların nedenleri ve doğurduğu sonuçla- used by Seljuks and developed with the rına farklı bir bakış açısı getirmesi amaçlan- Ottoman Empire, with the systems of our time mıştır. will be beneficial to remove the problems. 1. KAVRAM OLARAK AHİ VE AHİLİK Keywords; Ahilik, Market, Economic TEŞKİLATI System, Social Life, Economic Problems Ahî kelimesinin kaynağı ile ilgili iki GİRİŞ farklı görüş ortaya atılmaktadır. Bir görüşe göre Divan-ı Lügat-ı Türk’ten delil getirilerek Her şeyden önce Ahilik, genel olarak bir Ahî kavramının kaynağının Türkçe olduğu esnaf teşkilatıdır. Bu teşkilat birbirini seven, iddia edilmekte ve Divan’da geçen “akı (cö- sayan, yardım eden, fakire ve yoksula sahip mert)” kelimesinden geldiği ileri sürülmekte- çıkan, iş yaşamında etik ve ahlâki kuralları re- dir1. Ahî kelimesinin kaynağı ile ilgili bir ferans olarak alan esnaf ve sanatkârların başka görüşe göre ise bu kelime Arapça’dan meydana getirdiği bir yapıdır. Bu yapının kö- Türkçe’ye geçmiştir. Buna göre Ahî, “erkek keni Osmanlı Selçuklu Devletine hatta bazı kardeş” anlamına gelen “ah” kelimesinin nis- araştırmacılara göre Türk tarihinin daha ön- pet “yâ”sı (î) ile birleşmesinden (ah+î) oluş- ceki devirlerine kadar uzanır. Kelime anlamı muştur. Ahî kelimesi bu haliyle “kardeşim” itibariyle “kardeşim” anlamına gelen ahi ke- anlamındadır. limesinin, Arapça “ahi” ya da eli açık, yiğit Türkiye Selçukluları döneminde Ahili- anlamındaki Türkçe “akı” sözcüğünden türe- ğin ortaya çıkmasından önce, Azerbaycan’ın diği ileri sürülmektedir. çeşitli şehir ve kasabalarında Türkmenler ara- Ahilik, ahlâki değerleri içerdiği, ayrıca sında bu mesleğe mensup olan ve kendilerine ekonomik ve sosyal açıdan toplumu destekle- ahi denilen esnaf ve sanatkârlar bulunmak- yen bir görev üstlendiği için oldukça önemli taydı. Fakat bunların faaliyetleri, bir örgüt hi- fonksiyonlar içermektedir. Bu sistemin işleyi- yerarşisi ve disiplinine sahip olmadıkları için şi, XII. yüzyıldan sonra ekonomi üzerinde ol- kişisel mesleki faaliyetler olarak kalmıştır2. dukça etkili olmuş ve iktisadi sürecin akışını Temelleri XII. yüzyılda ilk olarak Kırşehir’de yönlendirmiştir. Bu yönlendirme, ticaretle uğ- atılan Ahilik Teşkilatı, sonraları tüm Anado- raşan her kişinin hem bireysel olarak hem de lu’ya yayılarak günümüze kadar etkinliğini birlik anlayışına kadar her türlü ticari davra- devam ettirmiştir. Ahilik teşkilatı bir tarikat nışının gelişimine ve ekonominin hemen her organizasyonu olarak kabul edilebileceği gibi alanına yansımıştır. belki bundan daha ziyade, siyasal, askeri, kül- Çalışmamızda önce ahilik anlayışı ile il- gili olarak temel bir takım bilgiler verilmiş, 1 Ziya Kazıcı, “Ahilik”, DİA, c.I, İstanbul 1988, s. 540- daha sonra iktisadi yaşam açısından etkileri 541. 2 Mikail Bayram, Türkiye “Selçukluları Döneminde Bi- ele alınmıştır. Bu çalışmada, günümüzün kü- limsel Ortam ve Ahiliğin Doğuşuna Etkisi”, Türkler, c. VII, 2002, s. 258.

140 Ahilik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak... türel yönleri de bulunan, sosyal ve iktisadi bir rum olduğu konusunda farklı yorumlara rast- “dünya düzenini” ifade etmektedir. Anado- lanmaktadır. Ancak Ahiliğin fütüvvetten etki- lu’da yaşayan halkın sanat ve meslek alanında lendiği, bazı temel kurallarını fütüvvetten al- yetişmelerini sağlayan, onları ahlâki yönden dığı konusunda herkes hemfikirdir. Eldeki ve- geliştiren, çalışma yaşamını iyi insan mezi- riler, Anadolu’daki Ahilik Teşkilatı’nın, do- yetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlen- ğudaki fütüvvete benzer bir kurum olduğunu, me olan Ahilik Teşkilatı; ahlâk, eğitim, bilim, fütüvvetin Anadolu’da bazı değişikliklerle bir teşkilatlanma, kalite, standart, üretici-tüketici takım nitelikler kazanarak Ahilik olarak anıl- ilişkisi, denetim gibi konularda döneminin maya başlandığını göstermektedir. toplumsal yapısının dizayn edilmesinde etkin Fütüvvetin ortaya çıkış biçimiyle daha rol oynamış bir sistemdir. Ahilik Teşkilatı, sonra aldığı şekil arasında ilerleyen dönemde neredeyse günümüz dünyasının tüm ülkeleri- farklılıklar ortaya çıkmıştır. Önceleri fütüvvet nin sağlamaya çalıştığı hem üreticinin hem de kuralları olarak bilinen yiğitlik ve eli açıklık tüketicinin kazançlı ve mutlu olduğu, kardeş- faziletleri, zamanla, fütüvvet kuruluşlarının lik, yardımseverlik ve ahlâk üzerine kurulu ortak niteliklerine dönüşmüştür. Bu tür kuru- olan bir iktisadi sistemi, sekiz yüz yıl önceden luşları birleştiren fütüvvet, zamanla bir mes- uygulamaya koymuş ve uzun yıllar başarıyla lek ve sanata bağlı bulunması gerekli olma- uygulamıştır. yan, içlerinde tasavvuf erbabının ve öteki ta- rikat birliklerinin de yer aldığı belirli zaman- 1.1. Ahi Birlikleri ve Fütüvvet Teş- larda ve belli amaçlar için bir araya toplanabi- kilatı İlişkisi len bir teşkilat haline gelmiştir. Asya’dan göç Genç ahilerin “delikanlı, yiğit, eli açık, eden sanatkâr ve tüccar Türklerin, yerli tüccar gözü pek, iyi huylu kişi” anlamında “feta” ve sanatkârlar karşısında tutunabilmeleri bu olarak adlandırıldığı ya da “fütüvve” kelimesi örgüt yardımıyla mümkün olmuştur. Örgütün ile “eli açıklık, yiğitlik, gözü peklik, başkala- dini, ahlâki kuralları fütüvvetnamelerde zaten rına yardım edicilik, olgun kişilik” anlamının mevcut olan esnaf ve sanatkârlar, dayanışma kast edildiği Ahilik’ten önce X. yüzyılda or- ve kontrol ile Ahiliğin kurulmasında öncülük taya çıkan Fütüvvet Birlikleri’nde daha çok rolü oynamışlardır. kişisel erdemlere ve askeri niteliklere önem Ahilik Teşkilatının Osmanlı Devleti’nin verilmekteydi3. kuruluşunda önemli katkısı olmuş, Osmanlı Yapılan araştırmalar Ahiliğin kökenleri- Devleti’ne bağlı bir çok kişi de Ahi Teşkila- nin, doğuda özellikle Araplar arasında geliş- tında yer almıştır. Ayrıca Ahi şeyhlerinin sa- miş olan Fütüvvet Teşkilatı’na dayandığını vaş sırasında orduya asker vermeleri, Osmanlı ortaya koymaktadır. Bununla birlikte Ahiliğin ordusundaki ilk piyade askerlerinin Ahi giysi- Fütüvvetten oldukça farklı yönlerinin bulun- leri giymesi ve Yeniçerilerin başlıklarının duğu, onun Anadolu Türklerine özgü bir ku- Ahilerden alınması bu örgütün etkisini açık olarak ortaya koymuştur. 3 Yusuf Ekinci, Ahilik, 10. Baskı, Özgün Matbaacılık, Ankara, 2008, s. 71.

141 Fatih Mehmet ÖCAL-Bülent DARICI

1.2. Ahilik Teşkilatı İle Bizans - Bizans loncaları kast yapısı ve klan Loncaları Arasındaki Bağlantı grupları halinde iken, Ahi Teşkilatı’nda böyle Bizans’ın Osmanlı Devleti’ndeki kurum- bir yapılanma hiç bir zaman olmamıştır. lar üzerinde önemli etkileri olduğu fikrini ka- - Bizans ve Batı toplumlarında usta- 4 bul edenler , Ahilik Teşkilatı’nın Bizans lon- çırak ilişkileri bencillik ve istismar esasına calarının devamı olduğunu öne sürmektedir- dayanırken, Ahi Birlikleri’nde çıraklara öğ- ler. Türkler Anadolu’ya girdiklerinde yerli renci muamelesi yapılmaktaydı. Batı toplum- esnaf loncalar şeklinde teşkilatlanmıştı. Bu larında bu dönemlerde çıraklar, emeğini kira- teşkilatların aynı yerde kurulan Ahilik Teşki- layan ve aşağılık insan anlamına gelen latı’nı hiçbir şekilde etkilemediğini söylemek “HIRELING” olarak ifade edilirken, daha doğru değilse de, aynı şekilde onu Bizans sonraları çırak anlamına gelen loncalarının devamı olarak göstermek de doğ- “APRENTICE” kavramı kullanılmaya baş- ru değildir. Bizans loncaları ile Ahilik Teşki- lanmıştır5. latı arasındaki farklar aşağıda ana hatlarıyla Amaç, yöntem ve yapısal açıdan oldukça belirtilmiştir. önemli farklılıkları bulunan bu iki teşkilatı - Bizans loncaları kamu görevlerinin göz önüne getirdiğimizde, Ahilik Teşkila- yerine getirilmesi amacıyla kurulan mesleki tı’nın Bizans loncalarının devamı olamayaca- kuruluşken, Ahi Teşkilatı devlet otoritesi dı- ğı açıktır. Ancak Bizans uygulamalarının bu şında kurulmuş ve gelişme göstermiştir. teşkilat içeresinde belli oranda absorbe edil- - Bizans loncalarına sadece tüccar ve diği de söylenebilir. sanatkârlar üye olabilirken, Ahilik Teşkila- tı’na bunların yanı sıra Ahilik prensiplerini 1.3. Ahilik Teşkilatı’nın Kuruluşu kabul eden ve iş sahibi olan herkes üye ola- ve Teşkilat Yapısı Ahilik Teşkilatı, asıl adı Şeyh bilmekteydi. Nasıruddin Ebul Hakayık Mahmud b. Ahmed - Bizans loncalarına üye olanların uy- olan ve Türkmen bir ailenin çocuğu olarak ması gereken kurallar siyasi otorite tarafın- İran’ın Hoy kentinde dünyaya gelen Ahi dan, Ahi Birlikleri’ndeki kurallar ise Teşkilat Evran tarafından kurulmuştur. Ahi Evran, tarafından belirlenmekteydi. 1206 yılında Kayseri’ye yerleşerek dericilik - Bizans loncaları devletin sıkı deneti- (debbağlık) yapmaya başlamış, burada kendi- mi altında çalışırken, Ahilik Teşkilatı’nda si Ahiyan-ı Rum, eşi Fatma ise bir diğer sivil doğrudan bir devlet denetimi yoktu. kuruluş olan Bacıyan-ı Rum Teşkilatı’nı faa- - Bizans loncalarında üyeliğe giriş ve liyete geçirmiştir. Konya’da bir süre ikamet üyelikten çıkışlarda devlet onayı gerekirken, eden ancak hükümdar II. Gıyaseddin Ahi Teşkilatı’nda üyelerin giriş ve çıkışları Keyhüsrev ile anlaşamadığı için Kırşehir’e serbestti. yerleşen Ahi Evran esnaf teşkilatlanmasının

4 Ekinci, dip not, 35; Fuad Köprülü, Bizans Müessesele- rinin Tesiri, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 1981, s. 19. 5 Ekinci, s. 70.

142 Ahilik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak... temellerini ilk olarak burada atmış6, daha son- dı. Bir kişinin Esnaf Şeyhliğine seçilebilmesi ra Kayseri’ye yerleştikten sonra Ahilik Teşki- için; latı tüm Anadolu’ya hızla yayılmıştır. - O meslek kurulunda usta olarak çalı- Eski Türk geleneğinde önemli bir ağırlı- şıyor olmak, ğı olan Kağan’ın halkını bir baba gibi gözet- - En az üç usta yetiştirmiş olmak, mesi, bir başkan ve beş kişilik bir yönetim ku- - İyi hali bulunmak ve mahkumiyeti rulu tarafından yönetilen Ahi Teşkilatı’nda bulunmamak; 7 saygınlığı olan bir otoriteye dönüşmüştür . Yönetim Kurulu Üyeliğine seçilebilmek Bütün üyeleri bir baba şefkatiyle koruyan, için ise; kollayan, mesleki, ahlâki ve siyasi bir lider - En az beş yıl usta olarak çalışıyor ol- olan, yaptığı tüm eylemlerden esnafa karşı so- mak, rumlu olan Esnaf Şeyh’inin başlıca görevleri; - İyi hali bulunmak ve mahkumiyeti esnafın sorunlarını çözmek; esnaf orta sandı- bulunmamak şartlarını taşıması8 gerekiyordu. ğını idare etmek; birliğin binalarını tamir et- Esnaf Şeyhi ve Yönetim Kurulu Üyeliği tirmek; esnafın mesleki ve özel hayatını takip seçilebilmek için aranan şartlar bazı değişik- etmek; usta, kalfa, çırak ve yamak törenlerini liklerle birlikte, yaklaşık her ilde bulunan Ti- düzenlemek, mensubu olduğu esnaf kolunu caret Odaları, Sanayi Odaları, Ticaret Borsa- temsilen Büyük Meclis toplantılarına katıl- ları, Deniz Ticaret Odaları ile Ticaret ve Sa- mak şeklinde sayılabilir. nayi Odaları’nda her dört yılda bir yapılan o Esnafın genel eğitimi ile ilgilenen Esnaf meslekte faaliyet gösteren kişilerin oy kul- Kethüdası (yardımcı), esnafın yetiştirilmesi lanmasıyla oluşan Meslek Komitesi Üyeleri; ve disipliniyle uğraşan Yiğitbaşı, teknik ko- Meslek Komite Üyeleri arasından seçilerek nularla ilgilenen ve ürünlerin kontrolünü ya- oluşturulan Oda Meclisi; Oda Meclisi tarafın- pan İşçibaşı ile esnafın kendi arasında, esna- dan seçilen Yönetim Kurulu Üyeleri ve bu fın yönetimle olan sorunlarının çözümü için kurumların çatı kuruluşu olan Türkiye Odalar hakemlik eden ve iki kişiden oluşan Ehl-i ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı, Hibre’ye dahil Yönetim Kurulu, her ayın ilk Yönetim Kurulu Üyelerinin seçilmesi, günü- ve üçüncü Cuma günleri teşkilat odasında, müzdeki seçim sistemlerine kaynaklık etmiş- Esnaf Şeyhinin başkanlığında toplanırdı. tir. Ayrıca ticaret ve üretimle uğraşan üyeleri- Ahi Birlikleri’nde görev alanlar seçile- nin sorunlarını hızla çözmek, onların dünya rek görev alırlar ve görevin gerektirdiği özel- pazarlarında rekabet gücünü artırmak için, çe- likleri taşıyanlar seçimlere girerdi. Seçimler- şitli meslek gruplarının konseyler şeklinde ay- de, o meslekteki ustalar Esnaf Şeyhi ve Yöne- rılarak çalışmalarını sürdürmesi de temelini tim Kurulu üyelerini seçmek için oy kullanır- ahilik sisteminden almaktadır.

6 Neşet Çağatay, Makaleler ve İncelemeler, Selçuk Üni- versitesi Yayınları, Konya, 1983, s. 276. 7 Orhan Türkdoğan, Türk Tarihinin Sosyolojisi, Hasret Yayınları, Ankara, 2003, s. 112. 8 Yusuf Ekinci, Ahilik, s. 92-94.

143 Fatih Mehmet ÖCAL-Bülent DARICI

2. AHİLİKTE MESLEK EĞİTİMİ lığa gereken önemin verilmemesi şeklinde be- Ahilikte mesleki eğitim kalfa ve ustalar lirtebiliriz. tarafından on yaşındaki çocukların velisi tara- 3. AHİLİK AHLÂKI’NIN KAİDELERİ fından ustaya teslim edilmesiyle ücretsiz ola- “Ahi Ahlâkı”nı meydana getiren kaide- rak iki yıl sürecek olan yamaklık döneminde ler maddeler şeklinde10; iş başında, uygulamalı olarak çocuk hem mes- 1- İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak, leki açıdan yetiştirilmekte hem de dini, sosyal 2- İşinde ve hayatında doğru, güvenilir ve ahlâki bilgiler öğretilmekteydi. Yamaklık olmak, döneminden sonra genelde bin bir gün olan 3- Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefa- çıraklık döneminde çırak ustasına itaat etmek lı olmak, ustası da mesleği ve iş hayatı gerekli tüm bil- 4- Sözünü bilmek, sözünde durmak, gileri öğretmekle yükümlüydü. Çıraklar yeter- 5- Hizmette ve vermede ayırım yapma- li süre çalışıp yapılan mesleki sınavda başarılı mak, olmaları halinde tüm meslekler için üç yıl 6- Yaptığı iyilikten karşılık bekleme- olan kalfalığa yükselirdi. Çırak ve kalfalar mek, mesleki açıdan yetiştirilirken aynı zamanda 7- Güler yüzlü olmak, kalfaların kılıç kullanma, ata binme, atıcılık 8- Tatlı dilli olmak, ve askeri eğitim de verilirdi. Tüm bu aşamala- 9- Hataları yüze vurmamak, rı tamamlayan kalfa usta olmak için kendi 10- Dostluğa önem vermek, mesleği ile ilgili bir eseri Ahi Baba vekilinin 11- Kötülük edenlere iyilikte bulunmak, başkanlığını yaptığı ustalar meclisine sunar ve 12- Tevazu sahibi olmak, beğenildiği takdirde ustalığa yükseltilirdi. Us- 13- Hiç kimseyi azarlamamak, ta unvanını kazananlar ister kendi işyerlerini 14- Anaya ve ataya hürmet etmek, açabilme isterlerse de ustalarının yanın da ça- 15- Dedikoduyu terk etmek, lışmaya devam etme hakları vardı9. 16- Komşularına iyilik etmek, Günümüz Türkiye’sinde temeli Ahiliğe 17- İnsanların işlerini içten, gönülden ve dayanan çıraklık eğitimi uygulamaya konul- güler yüzle yapmak, masına rağmen, yasal düzenlemeden ve uygu- 18- Başkasının malına hıyanet etmemek, lamadan kaynaklanan sorunlar nedeniyle bek- 19- Sabır ehli olmak, lenen verimin alınıp alınmadığı tartışılmakta- 20- Cömert, ikram ve kerem sahibi ol- dır. Çıraklık eğitiminin yetersizliğinin sebep- mak, leri olarak, yeterli eğitici kadronun yetiştiril- 21- Daima hakkı kullanmak, memesi, eğitim müfredatının sık aralıklarla 22- Öfkesine hakim olmak, değiştirilmesi, yasaların teorik-pratik dengeyi 23- Suçluya yumuşak davranmak, sağlayacak nitelikte düzenlenmemesi, etkili 10 Galip Demir, Ahilerin İktisadi Kalkınmadaki Rolü, bir denetim sisteminin kurulmaması ve çırak- http://www.ahilik.net/index.php?option=com_ content& view= article &id=60:ahilik-makale- 1&catid=38:makaleler&Itemid=4, 19.10.2009. 9 Ekinci, ae, 152-155.

144 Ahilik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak...

24- Sır saklamak, adap öğreten hocalarına yapılmış çok büyük 25- Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı hakaretti. Öte yandan kendisine Ahiliğin ku- ziyaret etmek, rallarını öğreten ustalar ve birlik üyeleri böyle 26- İçi, dışı, özü, sözü bir olmak, bir insan yetiştirdikleri için kendilerini kusur- 27- Kötü söz ve hareketlerden sakınmak, lu görürlerdi. Çıraklıktan, iş yeri açana kadar 28- Maiyetinde ve hizmetindekileri ko- devamlı kontrol altında tutulan, iş yeri açtık- rumak ve gözetmek, sıralayabiliriz. tan sonra da birlikçe denetlenen üyeler zaten Ahiliğin adeta şiirsel bir şekilde bir çır- tüketiciyi aldatacak bir teşebbüs içerisinde pıda söylenen, açık ve kapalı olmak nitelenen bulunma cesaretini gösteremezdi. Üstelik es- 6 şartı şunlardır. naf, bozuk malı sağlam diye satmadığı gibi Açık Olanlar; imal ettiği malın kusurlarını söyler, sattığı 1- Elini açık tut, malı çok fazla övmezdi ve kusurlu malı da 2- Kapını açık tut, çok ucuza verirdi. Bu kadar sıkı denetime 3- Sofranı açık tut. rağmen çok nadir de olsa kalitesiz ve bozuk Kapalı Olanlar ise; mal üretip müşteriyi kandıran esnafa en ağır 1- Dilini bağlı tut, ceza olan Teşkilat’tan ihraç cezası verilirdi. 2- Gözünü bağlı tut, Bu ceza verilmeden önce birliğin yönetim 3- Belini bağlı tut, şeklinde sayılabilir. üyelerinden iki kişi iş yeri sahibi ve müşteri- 4. AHİLİK TEŞKİLATI’NIN YAPTIRIM- sini dinler, satılan malın kalitesi ve hammad- LARI desinin niteliklerini, ürünün daha önce tespit Ticari hayatın akış sisteminin bozulma- edilen standartlara uyup uymadığını kontrol sını önlemek amacıyla Ahi Teşkilatı’nda, ahi- ederdi. Eğer ürün verilen standartlara uymaz, lik kurallarına uymayan üyelere, çok ağır yap- kalitesiz, bozuk, üstelikte yüksek fiyatla satıl- tırımlar uygulanmaktaydı. Bu cezalar para dığı tespit edilirse, durum birliğin yiğitbaşına veya hürriyeti kısıtlayıcı cezalar olmamakla haber verilirdi. Yiğitbaşı ceza verilecek esna- beraber ondan çok daha etkili olan teşkilattan fın iş yerine giderek diğer esnafların ve halkın atılma şeklinde uygulanmaktaydı. Bu ceza, gözü önünde dükkânını kilitler ve dükkan sa- kalitesi bozuk mal üreten, tüketiciyi aldatan, hibini teşhir ederek sağ ayağındaki pabuç çı- yüksek fiyatla mal satan esnafa verilirdi. kartılıp işyerinin damına atılırdı. Böylece bu şahıs ahilik kurallarına aykırı davrandığı için Ahiliğin en önemli kuralı olan kaliteli ve ucuz maliyetli mal üretmeye dayalı bir siste- “yolsuz” ilan edilirdi. Ahilikdeki bu uygula- mi bozmaya teşebbüs edenlere uygulanan ma günümüzde “pabucu dama atılmak” de- yaptırımların anlamı, kendisine meslek öğre- yiminde yaşamaktadır. Pabucu dama atılan esnafın artık birlikten üyeliği kesilirdi. Esna- ten ustasını, daha çıraklık döneminden gelen fın bu yolsuzluğu aynı meslek kolunda çalı- yol kardeşini, o tarihe kadar bilinen bütün şan, ülkedeki diğer meslektaşlarına ve sanat meslek üstatlarını inkar etmesinin karşılığıy- birliklerine de haber verilirdi. Artık pabucu dı. Böyle bir kuralı çiğnemek, başta ahlâk ve

145 Fatih Mehmet ÖCAL-Bülent DARICI dama atılan kişinin aynı işi yapabilmesi şansı manlı devletinin iktisadi açıdan Avrupa’dan ülke içerisinde imkânsız hale geldiği gibi, ileri olduğunu12 ve Ahilik Sisteminin iktisadi eşi, dostu ve arkadaşları arasında da itibarı hayattaki etkinliğini açık olarak gözler önüne kalmazdı. Böyle bir ceza sanatkâr için ölüm- sermektedir. den beterdi. Kapanan iş yerinde çalışanlar Ahi Teşkilatı geniş halk kitlelerini iş ve ise bu yolsuzluk suçuna ortaklık ettikleri için meslek sahibi yaparak onların yerleşik hayata Teşkilat tarafından affedilinceye kadar hiç bir geçmelerine önemli boyutta katkı yapmıştır. işte çalışamazdı11. Böylece hem iş ve meslek kolları topluma öğ- Kalitesiz ve standartlara uygun olmayan retilmiş, hem de meslek sahibi olmanın ikti- malları üreten kişilerin pabucunun dama atılıp sadi ve sosyal getirilerinden tüm toplumun tüm esnafa teşhir edilerek Teşkilat’tan uzak- faydalanması sağlanmıştır13. Böylece Doğu laştırılması şeklinde uygulanan bu yaptırım, Türk illerinden göçenler arasında kültür sevi- belki de günümüzde üretimde uygulanan kali- yesi yüksek ve sanatında usta kişilerin ko- te kontrol sistemine temel oluşturmuştur. runması ve sanatlarını yerine getirme olanak- ları temin edilerek, dönemin Türk sosyal ve 5. AHİLİK TEŞKİLATI’NIN İKTİSADİ kültür hayatına önemli bir katkıda bulunul- HAYATA ETKİLERİ muştur14. Sonuçta, günümüz insanlığı için işi- Selçuklu Devleti döneminde, Ahilik Sis- nin ustası olan, yenilikçi beyine sahip üretici- teminin uygulanması sayesinde halk refaha lerin korunması (patent haklarının korunması) kavuşmuş ve Osmanlı Devleti kurulduktan ve desteklenmesi gerektiği mesajı yüzyıllar sonra da Ahi Üretim Birlikleri faaliyetlerini öncesinden verilmiştir. sürdürmüştür. XV. ve XVI. yüzyıllarda Tür- Durkheim’in, insanlar arasında barış ve kiye Avrupa karşısında dış ticaret açısından düzen tesisinin bir ahlâk işi olduğunu, ekono- daha avantajlı bir konumdaydı. Osmanlı Dev- minin bir ahlâk disiplinine sahip olmadan yaşa- leti’nin toplam ihracat tutarının bu dönemde yamayacağını ve düzene kavuşamayacağını be- ithalatından fazlalığı, ülkede üretilen her türlü lirtmesi15, döneminde sosyal ve iktisadi sistemi ürünün ihtiyacı karşılayacak kadar bolluğu, kurarak başarıyla uygulayan Ahilik Sisteminin küçük sanayinin gelişmişliği, el sanatlarının önemini vurgulaması bakımından önemlidir. ileri durumda olması, bunun yanı sıra kaynak- Ahilikte iş (ürün, mal) sanatkarın ruhunu ların belirttiği gibi Fransa Kralı’nın Osmanlı yansıtan adeta bir ayna olarak görülmüş ve Devleti’nden iki milyon düka borç para ve ahilikte üretim rekabeti, daha fazla mal üreti- askeri yardım istemesi, İtalya’nın buğday ih- tiyacını Türkiye’den karşılaması, İngiliz Kra- 12 Demir, a.y.. liçesi Elizabeth’in yün boyama tekniğini öğ- 13 Mikail Bayram, Ahi Evren ve Ahi Teşkilatının Kuru- luşu, Konya 1991, s.19 renmek için sanayi casusu göndermesi, Os- 14 Bayram, ae, s. 134. 15 Anzavur Demirpolat, Gürsoy Akça, “Ahilik ve Türk 11 Galip Demir, Ahilerin İktisadi Kalkınmadaki Rolü, Sosyo-Kültürel Hayatına Katkıları”, Türkiyat Araştır- http://www.ahilik.net/index.php?option=com_ content& maları Dergisi, c. XV, s. 356-376. web adresi için bk. view= article &id=60:ahilik-makale- http://www.turkiyat.selcuk.edu. 1&catid=38:makaleler&Itemid=4, 19.10.2009. tr/pdfdergi/s15/demirpolat.pdf, 18.10.2009

146 Ahilik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak... minden daha çok daha kaliteli mal üretilmesi - Üretilen malları denetleyerek stan- şeklinde olmuştur16. Öyle olduğu içindir ki, dartlara uygun kalite ve nitelikte olmasını sanat (mal üretimi) tabandan üst basamaklara sağlamıştır. doğru sabırla, azimle, dikkatle teker teker çı- - Ahilik Teşkilatı üyelerine, belirli mik- kılacak bir gelişim süreci olarak görülmüştür. tar ve kalitede mal kullanıp belirli üretim tek- Böyle olunca iş, nesilleri aşan kuralların ışığı nikleriyle malını üretip belirlenen fiyattan altında, aceleye getirilmeden ortaya konmuş satma bilincini yerleştirmiştir. ve önemli olan, miktar ve sayı bolluğu değil, - Ahilik Teşkilatı’nda doğruluk her şe- nitelik ve kalite üstünlüğü olarak kabul edil- yin önünde olmuş, hileli mal üretmek, yüksek miştir17. fiyatla satmak ve bir başkasının malını taklit Ahi iş ahlâkında iş bölümü, iktisadi ol- etmek büyük suç kabul edilmiştir. ması yanında ahlâki bir konu olarak da ele - Ürünler hem imalathanede hem de alınmıştır. Ahilikte işinde devamsızlık, işten dükkanlarda satışa arz edilmiş, malın sadece kaçmak, sık iş değiştirmek, işyerinde kendisi- imalatçı karı üzerinden satılması sağlanarak ne verilen görevi gerektiği gibi yapmamak üretici ile tüketici arasına ilave bir sınıfın ahlâklı bir davranış olarak kabul edilmemiş18 girmesi önlenmiş bunun sonucu olarak da tü- bu anlayışa sahip bir ustanın, sanatçı ruh ve keticinin malları en uygun fiyatlarla alabilme- dehasını birleştirerek imal ettiği ürünlerin ka- si sağlanmıştır. lıcı ve kaliteli olması da zaten kaçınılmazdır. - Ahilik Teşkilatı’nda iş bölümü ve Ayrıca iktisat biliminin kurucusu olarak kabul uzmanlaşma artmış, üyeler kabiliyetine uygun edilen Adam Smith’in 1176 yılında yayınla- bir işte çalışmış ve bu yüzden iş değiştirmele- nan “Milletlerin Zenginliği” adlı eserinde be- rin önüne geçilmiştir. lirttiği işbölümü ve uzmanlaşmanın önemi - Din ve Ahlâk kuralları üzerine kuru- kavranarak, yaklaşık 5 yüzyıl önceden uygu- lan Ahilik Teşkilatı’nda karşılıklı yardımlaş- lanmaya başlanması, Ahilik Teşkilatı’nın çağ- ma ve dayanışma temel olduğundan, bu olu- ları aydınlatan bir iktisadi sistem olduğunu şum zamanla tüm toplumu kucaklayan bir mesleki ve ahlaki kurallar bütünlüğü içinde net bir şekilde gözler önüne sermektedir. sosyal huzura katkıda bulunmuş ve şahıslarla Ahilik sisteminin iktisadi hayata olan et- meslek erbabı arasında doğabilecek menfaat kileri genel olarak, şu şekilde maddeler halin- de sıralanabilir. çatışmaları bu sayede yerini toplumsal daya- - Ahilik Sistemi üretim ve tüketim ara- nışmaya bırakmış ve bu anlayış yüzyıllar bo- sında denge kurarak, üretici ve tüketici ara- yu etkinliğini sürdürmüştür. sındaki ilişkilerin sosyal huzuru bozmasını - Ahilik Teşkilatı’nda usta çırak ilişkisi karşılıklı saygı ve sevgiye dayalı baba-evlat önlemiştir. ilişkisi niteliğinde olmuş ve sistemin başarı-

16 Galip Demir, Osmanlı Devletinin Kuruluşu ve Ahilik, sında başlıca rolü üstlenmiştir. Ahi Kültürünü Araştırma ve Eğitim Vakfı Yayınları, İs- tanbul 2000, s. 321. - Ahilik Teşkilatı’nda komşusu aç iken 17 Sabri F. Ülgener, İktisadi Çözülmenin Ahlâk ve Zihni- tok yatanın hoş karşılanmaması ilkesinin düs- yet Dünyası, Der Yayınları, İstanbul, 1981, s. 90. 18 Demir, ae, s. 344. tur edinilmesi ve bu ilkenin tüm alanlarda ha-

147 Fatih Mehmet ÖCAL-Bülent DARICI kim kılınması, güçlü bir sosyal hayat ve da- deki iş disiplini, iş ahlâkı, çırak, kalfa, usta yanışmanın teminini sağlamıştır. Dayanışma arasındaki sıcak ilişkiler ile aynı anlama gel- o kadar ileri derecede tesis edilmiştir ki mektedir ve anlamını bu yapılardan alması Ahi’nin geçimine yetecek gelirden fazlasını önemlilik arz etmektedir. işsizlere ve fakirlere vermesi, sistemin değer- 6. AHİLİK SİSTEMİNİN ÇÖKÜŞ NE- lerini göstermesi bakımından önemlidir19. DENLERİ - Üyelerinin sosyal güvenlik ve kredi Osmanlı Beyliği’nin kuruluşu sırasında ihtiyaçlarını karşılayan Orta Sandıkları, eko- nominin üretim, tüketim, tasarruf, yatırım gibi önemli görevler yüklenen Ahîlik kurumunun, temel unsurlarının düzenlenmesinde başlıca Beyliğin devlete dönüşmesinden sonra, bazı rol oynamış ve günümüz kooperatifçilik, sos- fonksiyonlarını yitirdiği görülmüştür. Özellik- yal güvenlik ve hayır kurumlarının temelini le askerî faaliyetler içinde orduya yardım oluşturmuştur20. eden, ona ikmal ve lojistik destek sağlayan Ahîlik, bu faaliyetlerini daha sonraları yürü- 5.1. Tüketicinin Korunması tememiştir. I. Murat dönemiyle birlikte, Ahî- İş yerleri, aynı sanat dallarında faaliyet lik kurumunun “eli bayraklı, beli kuşaklı” gösteren esnafın bir yerde toplandığı çarşılar- kısmı, yeniçeriliğin temelini oluşturarak, ahi- dı. Tüketici hem istediği ürünü hem de aynı lik faaliyetlerini sona erdiren22 ve yerini lonca cins ve kalitedeki ürünleri aynı fiyata bu iş ya da gedik sistemine bırakan Ahilik Teşkila- yerlerinde daha çabuk bulabilmekteydi. tı’nın, özellikle XIX. yy.’ dan itibaren etkinli- Dayanıklı tüketim malları cinsindeki çe- ğini yitirmesinin nedenlerini; şitli demir, bakır gibi madenlerden üretilen - Genel olarak Osmanlı İmparatorlu- ürünlerin üzerine üreticinin bir işareti konur, ğu’nun, özel olarak da dış siyaset politikaları- demirden mamul araba parçaları, çeşitli nal, nın güçsüzleşmesi, kağnı tekerleri, deriden mamul ayakkabı, ba- - Köyden şehre göçün artması ve tec- kırdan ve diğer madenlerden yapılan kılıç, rübesiz kişilerin esnaflık yapmaya başlama- kap kacak, bıçak, kaşık üzerindeki çentik imal sıyla üretilen malların kalitesinin, standardı- eden ustanın “alamet-i farikasıydı” yani nın düşmesine bağlı olarak esnafa olan güven “amblemiydi”. Bu amblem o ürünün adeta ka- ve iş ahlâkının azalması, lite belgesi, aynı zamanda onu yapan ustanın, - Ahi Birlikleri’nin yetenekli ve ahlâki çalışanların ve iş yerinin övünç kaynağı ve şe- değerlerle üretim yapmalarına rağmen İngilte- refiydi21. re’de ortaya çıkan ve Avrupa’ya yayılan “Sa- Bugünkü karşılığı tüketicinin korunması nayileşme İnkılâbı” hamlesine cevap vere- olan ve günümüz ekonomilerinde uygulama- memesi, ları görülen ISO 9000, 9001 gibi kalite ve gü- - Sermaye birikiminin yetersiz oluşu, venlik belgeleri, tüketici birlikleri ve iş yerin- - İş ahlâkının giderek bozulması,

19 Ekinci, ae, s. 137-145. 20 Demir, a.y. 22 İrfan Gündüz, Ahiliğin Çözülüşü ve Loncalara Dö- 21 Demir, a.y. nüşmesi, İstanbul, 1985, s.105.

148 Ahilik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak...

- Kanuni’den sonra duraklama ve geri- Tekel ve imtiyaz şeklinde Türkçe bir ke- leme dönemiyle birlikte savaşlardan elde edi- lime olan Gedik, XVIII. yüzyılda belli bir mal len ganimet gelirlerinin azalması ve savaşla- ya da hizmet üreten piyasaya girişi engelle- rın yüksek maliyetlerinin esnafa yüklenen mek anlamında kullanılmaya başlanmıştır. vergilerle karşılanması, Belli sanat dallarında esnaflık hakkının saklı tutulması istenmiş, mesleğini bırakmak iste- - XVIII. ve XIX. yy.’larda devletin bir yen esnafın hakkını başka birine devretmesi bütün olarak gerilemesiyle ekonomik açıdan kurala bağlanmış ve bu durum gedik olarak zor durumda kalan yeniçerilerin esnaflığa belirtilmiştir. Konuya bu açıdan bakılınca ge- başlamasıyla ürün kalitesinin düşmesi23, dik sanat ve ticareti icra etme yetkisi olarak - XVI. yy.’dan itibaren İslam dininin karşımıza çıkmaktadır27. özüne uygun olmayan uygulamaların ağırlık Osmanlı esnafı XVIII. yy.’ın sonlarına kazanarak iktisadi sistemin işleyişini bozma- doğru üretim faaliyetlerini devam ettirmekte sı24, ve ihracat içinde üretimlerini sürdürmekteydi. - Kapitülasyonların yabancı ürünlerin İlk olarak İngiltere’de ortaya çıkan ve Avru- düşük vergilerle ülkeye girmesine yol açarak pa’ya yayılan Sanayi İnkılabı’nın etkileri Av- yerel müteşebbislerin fabrikalar kurma imkâ- rupa’da önemli değişikliklere yol açmıştı. nının kalmaması25 şeklinde özetleyebiliriz. Makineleşmeye bağlı olarak ürünlerin hem kaliteli olması hem de toplu üretime geçilme- 7. AHİLİĞİN ÇÖKÜŞÜNDEN SONRA si sonucu maliyetlerinin düşmesi, bununla ESNAF TEŞKİLATI: LONCA SİSTEMİ birlikte yapılan ticaret antlaşmalarıyla yaban- Ahiliğin çöküşünden sonra yerini alan, cı malların ülkeye serbestçe girişi karşısında kelime anlamı olarak İtalyanca “loggia”, rekabet edemeyen ve zaten duraklama dönemi Fransızca “loge” ve Türkçe’de loca şeklinde yaşayan Osmanlı yerli imalat sanayindeki çö- ve “hücre, oda, özel tahsis edilmiş mekân” küşü hızlandırmıştır. Tüm bu olumsuz geliş- anlamlarında kullanılan Lonca (Gedik) deni- melere rağmen Sanayi İnkılabı’nın etkisiyle len kuruluşların, Osmanlı Esnaf Teşkilatıyla montaj niteliğinde ordu ve sarayın ihtiyaçları- ilgili olarak ne zaman kullanılmaya başlandığı nı temin etmeye yönelik fabrikalaşma çabaları 28 belli değildir26. Ancak, ahilikle lonca teşkilatı görülmüş , ancak bu faaliyetler Osmanlı arasındaki farkları şu şekilde sıralayabiliriz; Devleti’nin iktisadi alan da dahil olmak üzere - Ahilikte yüksek ahlâk, lonca siste- tüm dallarda Avrupa karşısında gerilemesini minde ticari menfaatler ön plana çıkmıştır. durdurmayı başaramamıştır. - Ahi teşkilatına sadece Müslümanlar Osmanlı Devleti’nin sosyal yapısında üye olabilirken lonca teşkilatına Müslüman büyük güç, düzen, âsâyiş ve ahlâk unsurunun olmayanlar da üye olabilmekteydi. oluşmasını tesis eden, XVII. yy.’da İstan- bul’da 1109 Loncaya bağlı 126 bin üyesi tes- 23 Gündüz, ae, s. 113. pit edilen Lonca Teşkilâtı, Osmanlı Devleti- 24 Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olarak Ahilik, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1997, s. 41. 25 Timur Kuran, “Osmanlı Lonca Teşkilatı Üzerinde İs- 27 Çağatay, ae, s. 112-115. lami Etkiler”, Osmanlı 3 İktisat, Yeni Türkiye Yayınla- 28 Ömer Demirel, “Osmanlı Esnafı (1750-1850)”, Türk- rı, Ankara,1999, s. 107. ler, c. XIV, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 26 “Lonca”, DİA, c. XVII, İstanbul, 2003, s. 211. 259.

149 Fatih Mehmet ÖCAL-Bülent DARICI nin son zamanlarında, Avrupa’nın sanâyileş- sunması, Selçuklu ve Osmanlı Devleti’nin me inkılabı hamlesine cevap verememesi so- sosyal, iktisadi ve kültürel açıdan ne kadar nucu İttihat ve Terakki tarafından 1913 yılın- ileri düzeyde olduğunu göstermesi bakımın- da kaldırılmıştır29. dan önemlidir. İster Müslüman olsun ister olmasın in- 8. AHİLİK TEŞKİLATI VE GÜNÜMÜZE san olarak bir kişide ve iktisadi bir kuruluşta ETKİLERİ bulunması gereken ve tüm insanlığın ulaşma- Sekiz yüz yıl öncesinde temelleri atılma- yı hedeflediği genel değerleri; doğru olmak, sına rağmen ortaya koyduğu ve dünya insan- yalan söylememek, cömert olmak, büyüklere lığına sunduğu din temeline dayanan önce iyi saygı küçüklere şefkat göstermek, alçak gö- ve doğru insan olma ilkelerini daha çocukken nüllü olmak, kusur aramamak üstelik kusurla- beyinlere işleyen ve bunun üzerine iktisadi rı örtmeye çalışmak, kendini halka adamak, sistemi bina eden Ahilik Teşkilatı, getirdiği misafirleri sevmek, insanlara iyilikleri için genel ilkelerle günümüz insanlığını ve aynı nasihatlerde bulunmak şeklinde sayabiliriz. zamanda Sivil Toplum Örgütleri’ni yönetim Bir kişide bulunması gereken iktisadi biçimi yanında amaç, vizyon ve misyon ba- değerleri ise; kanaat sahibi olmak, üretimde iş kımlarından etkilemiştir. bölümü, uzmanlaşma ve standardizasyonu Sivil Toplum Kuruluşları’nın (Ticaret sağlamak, toplam kalite yönetimini uygula- Odası, Sanayi Odası, Ziraat Odaları, Esnaf mak, yastık altı denen üretime hiç bir katkısı Kuruluşları vb.) yönetim, meclis, konsey, olmayan tasarrufu reddetmek, üretimi kaliteli komite kurullarının oluşum biçimleri ve bu ve düşük maliyetle gerçekleştirmek (rantabl kuruluşların temsil ettikleri kesimin sorunla- üretim), çalışmanın kutsallığını vurgulamak, rını, çözümlerini kamuoyu oluşturarak siyasi ortak iktisadi gelişim için yardımlaşmanın otoriteden taleplerini yansıtmasının ve çok önemini ortaya koymak, usta-çırak ilişkisi küçük yaşlardan itibaren bir baba-evlat ilişkisi bağlamında işveren-işçi ilişkilerinin ve mes- çerçevesinde karşılıklı sevgi ve saygıya daya- leki eğitimin nasıl olması gerektiğinin çerçe- nan usta-çırak sistemiyle meslek öğretiminin vesini çizmek, bir meslek veya iş sahibi temeli Ahilik Teşkilatı’na dayanmaktadır. olunmasını teşvik ederek özel teşebbüsün ge- Ahilik Teşkilatı özellikle yönetim ve lişmesini sağlamak, çalışanın emeğinin karşı- eğitim alanında ülkemiz için örnek teşkil lığını doğru tespit edip “alın teri” soğumadan oluşturmasının yanı sıra içinde bulunduğu- vermek, tüketicinin haklarını korumak şek- muz XXI. yy.’da bir dünya insanının her ko- linde belirtebiliriz. nuda taşıması ve taşımaması gereken evrensel nitelikteki değerleri yüzyıllar öncesinden in- SONUÇ sanlığa adeta bir kurallar manzumesi şeklinde Türkiye Selçuklu döneminde kurulan ve temelini fütüvvet geleneğinden alan, amacı 29 Ahilik ve Lonca Teşkilatı, ideal bir insan modeli oluşturmak olan aynı http://www.cellotin.com/forum/tarih/ahilik_ve_lonca_te skilati-t6667.0.html, 20.10.2009.

150 Ahilik Teşkilatı İle Değişen Dünyayı Yorumlamak... zamanda bir düşünce sistemi olarak doğan ______, Bir Türk Kurumu Olarak Ahilik, Ahilik Teşkilatı, çok önemli görevler üstlen- Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1997. miştir. Ahilik Teşkilatı toplumda iktisadi ha- DEMİR, Galip, Osmanlı Devletinin Kuruluşu yatın gelişmesinde de etkili olmuştur. ve Ahilik, Ahi Kültürünü Araştırma ve Bu teşkilat, Türkiye Selçukluklarının ge- Eğitim Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000. lişmesinde ve Osmanlı Devleti’nin kurulu- DEMİREL, Ömer, Osmanlı Esnafı (1750- şunda ve kısa sürede büyük bir devlet haline 1850), Türkler, Cilt 14, Yeni Türkiye Ya- gelmesinde, insanlar arasında sağlam bir sos- yınları, Ankara, 2002. yal, kültürel, ahlâki, iktisadi birliktelik ve EKİNCİ, Yusuf, Ahilik, 10. Baskı, Özgün kaynaşmanın tesisinde büyük fonksiyonlar ic- Matbaacılık, Ankara, 2008. ra etmiştir. Devletin yüzyıllar boyu ayakta EKİNCİ, Yusuf, dip not, 35 Fuad Köprülü, kalmasını sağlayan ve insanın her konuda iyi Bizans Müesseselerinin Tesiri, Ötüken niyetli olması gerektiği temeline dayanan, Yayınevi, İstanbul, 1981. üretici, tüketici, devlet, halk ile sermaye ke- GÜNDÜZ, İrfan, Ahiliğin Çözülüşü ve Lon- siminin barışık olduğu bir iş yaşamı ortamını calara Dönüşmesi, İstanbul, 1985. sağlayan Ahilik Teşkilatı’nın yüzyıllar önce- KURAN, Timur, Osmanlı Lonca Teşkilatı sinden ortaya koyduğu kurallar, evrensel bo- Üzerinde İslami Etkiler, Osmanlı 3 İktisat, yut kazanarak tüm ülkelerin ulaşmaya çalış- Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999. tıkları birer amaç haline gelmiştir. TÜRKDOĞAN, Orhan, Türk Tarihinin Sos- Sosyal, kültürel, ahlâki, iktisadi alanlar yolojisi, Hasret Yayınları, Ankara, 2003. başta olmak üzere bir çok alanda yenilikler ÜLGENER, Sabri F., İktisadi Çözülmenin getiren, Türkiye Selçuklu Devleti tarafından Ahlâk ve Zihniyet Dünyası, Der Yayınları, sekiz yüz yıl önce tüm insanlığa armağan edi- İstanbul, 1981. len Ahilik Teşkilatının esas fikirlerini idrak KAL’A, Ahmed, “Lonca”, DİA, c. XXXII, İs- ederek yorumlamak değişen ve gelişen dün- tanbul 2003, 211-212. yamı da başarılı olmak açısından yararlı ola- KAZICI, Ziya, “Ahilik”, DİA, c. II, İstanbul, caktır. 2003, 540-542. İnternet Kaynakları KAYNAKÇA “Ahilik ve Lonca Teşkilatı”, BAYRAM, Mikail, Türkiye Selçukluları Dö- http://www.cellotin.com/forum/tarih/ahilik neminde Bilimsel Ortam ve Ahiliğin Do- _ve_lonca_teskilati-t6667.0.html, ğuşuna Etkisi, Türkler, Cilt 7, 2002. 20.10.2009. ______, Ahi Evren ve Ahi Teşkilatının “Ahilik Nedir?”, Kuruluşu, Konya 1991. http://www.fussilet.com/osmanlida-ahilik- ÇAĞATAY, Neşet, Makaleler ve İnceleme- teskilati-t7346.0.html;topicseen, ler, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya, 17.10.2009. 1983.

151 Fatih Mehmet ÖCAL-Bülent DARICI

“Ahilik”, http://www.msxlabs.org/forum/satirlarla- turkiye/16424-ahilik.html, 17.10.2009 Tarihte Fütüvvet ve Ahilik İlişkisi, http://www.cellotin.com/forum/tarih/ahilik _teskilati-t6669.0.html, 17.10.2009 “Ahilik ve Türk Sosyo-Kültürel Hayatına Katkıları”, Anzavur Demirpolat, Gürsoy Akça, Galip Demir, Ahilerin İktisadi Kal- kınmadaki Rolü, http://www.ahilik.net/index.php?option=com _ content& view= article &id=60:ahilik- makale-1&catid=38:makaleler&Itemid=4, 19.10.2009. “Ahi Teşkilatı”, http://www.sosyaldersleri.com/tarih/ders.p hp?no=1&klasor=ahilik&ders= tarih, 17.10.2009 http://www.turkiyat.selcuk.edu. tr/pdfdergi/s15/demirpolat.pdf, 18.10.2009

152 Ahilik’ten XX. Yüzyıl Başlarına ...

AHİLİK’TEN XX. YÜZYIL BAŞLARINA KONYA’DA TİCARİ FAALİYETLERDEKİ DEĞİŞİM VE SANAYİ FROM AHİ’SHİP TO BEGINNING OF THE 20TH. CENTURY CHANGES IN COMMERCIAL & INDUSTRIAL ACTIVITIES IN KONYA

Seyit TAŞER * ÖZET

Ahilikten XX. yüzyıl başlarına gelindi-

ğinde, gelişen sanayi ve teknolojiyle beraber farklı zanaatlar ve esnaflar ortaya çıkmıştı.

1928 tarihli Büyük Ticaret Salnamesi geçmiş-

ten beri faaliyet gösteren esnaf kollarındaki

değişimi göstermesi bakımından önemli bir kaynaktır. Konuyla ilgili olarak, özellikle

Konya vilayeti örneğinde ticari değişimi ve

gelişimi izlemek gerekir. Bu amaçla çalışma- da, 1923 senesinde Konya’nın sanayi ve ticari

Konya’da 1981 yılında dünyaya geldi. İlk, orta ve yapısına ilişkin bilgiler verildi. Diğer taraftan, yükseköğrenimini Konya’da tamamladı. Yüksek li- Konya’da 1928 senesinde faaliyet gösteren sansı 2006’da, doktorayı 2010 senesinde bitirdi. esnaf ve tüccarlar incelendi. Bu belge ve bil- 2004 senesinde Selçuk Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı. 2013 senesinde gilerden yola çıkarak Konya’da XX. yüzyıl Yardımcı Doçent olarak atandı. Şu anda Necmet- başlarında hangi ticari faaliyetlerin ön plana tin Erbakan Üniversitesi’nde görevine devam et- çıktığı izlendi ve diğer bölgeler ve tarihteki mektedir. Yakın tarihle ilgili olarak, eğitim tarihi ve tarih durumla karşılaştırma yoluna gidildi. eğitimi konularında olmak üzere üç kitabı vardır. Anahtar Kavramlar: Konya, Ticaret, Bunun dışında çeşitli dergilerde yayınlanmış ma- kaleleri ile ulusal ve uluslar arası alanda sunul- Sanayi, Ahilik muş bildirileri bulunmaktadır.

ABSTRACT

* Yrd. Doç. Dr. Necmettin Erbakan Üniversitesi From Ahi’ship to beginning of 20. Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi century, developing industrial and technology, different professions, arts, trades, and thus emerged. Large Commerce yearbooks dated 1928, the Ottoman Empire and the development of the organization is important to show changes in the operating arms trades. To the problem, particularly in the case of the province of Konya and the development of commercial exchange must watch. For this purpose, information was

153 Seyit TAŞER given in 1923 in Konya and Konya on the tir. 1928 tarihli Büyük Ticaret Salnamesinde, structure of industrial and commercial trades esnaf veya tüccarın yürüttüğü ticari faaliyet and traders were active in 1928. From the ve ticari faaliyette bulunduğu yer ile esnaf information in this document and in Konya, veya tüccarın ismine yer verilmiştir. XX. century, which were in the forefront of commercial activities and the situation in 1.AHİLİK TEŞKİLATI VE ESNAFLAR other regions and at the time of the path of Osmanlı Devleti memleketinde toplu- comparison were done. mun dört başlıkta tasnif edildiği anlaşılır. Keywords: Konya, Commerce, Industry, Bunlar; kılıç erbabı, kalem sahipleri, hars ve Ahi’ship ziraatle uğraşanlarla hırfet ve ticaret mesle- ğinde olanlar idi. Buna göre çiftçi ve sanat er- GİRİŞ babı ayrı değerlendirilirken, sanat sahipleri ve Osmanlı Devleti ahilik teşkilatı ile ikti- tacirlerin aynı çerçevede yer aldığı anlaşılır sadi ve ticari alanda bir düzen sağlamıştı. Bu (Ergin, 1995: 475). Dolayısıyla her alandaki teşkilatın geniş alanı dâhilinde çok çeşitli es- üretim, tüketim amacıyla yapılmakta ve bu- nun halka arzı da ticaretle sağlanmaktadır. Bu naf, sanat erbabı veya zanaatkârların alanla- şekilde üreten ve tacir beraber hareket eder. rında uzmanlık kazanmaları için yetiştirilme- Ahilik teşkilatı bu meslekleri bir araya getirir. leri amaçlanmıştı. Osmanlı Devleti’nde ahilikte örgütlenme Selçuklu ve Osmanlı Devleti döneminde Konya, gerek ekonomik faaliyetler, gerek eği- üç döneme ayrılır. İlk dönem zaviye, ikinci tim, sosyal ve kültürel hayat ile ilgili belge dönem lonca, üçüncü dönem gediktir. İkinci dönem 15. yüzyıl ikinci yarısında görülür. veya günü gününe kaydedilmiş olan yazılı Üçüncü dönem 17. yüzyıldan başlatılır kaynaklarda adını sıkça bahsettiren merkezle- (Özkaya, 2012: 253, 254). Diğer taraftan rin başında gelmektedir. Bu durum, Kon- ahilik teşkilatı içerisinde esnaf teşkilatları ve ya’nın kadim önemini gösteren amillerden bi- bu teşkilat içerisindeki meslek kolları vardır. ridir. Ahilik Osmanlı Devleti’nin iktisadi ya- pısını düzenleyen ve klasik dönemde etkisini Esnaf Teşkilatı ile ilgili tafsilatlı bilgi sürdürmüş olan önemli teşkilatlardan biridir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bulunur. Osmanlı Devleti, farklı alanlarda teşkilatlan- Eserde (2006: 253-341) IV. Murat döneminde maya giderken, önemli oranda Selçuklulardan esnaf teşkilatlarının her biri hakkında ayrıntılı istifade etmiş olmakla beraber, tevarüs ettiği ifadelere yer verilir. 1630 yılından önceye ait Selçuklu kurumlarına özgün katkılar sağlaya- olduğu sanılan esnaf ve sanatkârların işleri rak daha da geliştirmiştir. hakkındaki tüzükte ise, meslek kollarına işa- ret edilir. Bunlar, ekmekçiler, başçılar, iş- Osmanlı Devleti yenileşme dönemi ile kembeciler, börekçiler, yoğurtçular, şerbetçi- ticari faaliyetlerin düzenlenmesi konusunda çeşitli kanunlar çıkmaya başlamıştı. Böylece ler, terziler, çukacılar, ipekçiler, halayıkçılar, esnaf ve tüccarların ticaret odalarına kayıt kemhacılar, takkeciler ve mücevvizciler, çift- yaptırmaları gereği doğmuştu. Bunun yanında çiler, eskiciler, debbağlar, gön tacirleri, saraç- lar, keçeciler, hallaçlar, demirciler, bıçakçılar, ziraat odaları da kurulmuştu. Konya’daki Ti- iğneciler, nalbatçılar, nalçacılar, kuyumcular, caret Odası (1882), Türkiye’de İstanbul’dan yapı ustaları ve dülgerler, oduncular, attarlar, sonra kurulan ilk ticaret odalarından biri idi. bezzazlar, boyacılar, hamamcılar, tabipler, XX. yüzyıl başlarında Konya’da faaliyet gös- değirmenciler şeklinde sıralanır (Çağatay, teren esnaf ve tüccarlara ait bilgiler, bunların 1981: 112-118). ticaret odalarına kayıtları sonucunda belir- lenmişti. Çalışmada odalara kayıt yaptıran es- İstanbul’daki esnaf teşkilatları ile ilgili naf ve tüccarlar ile bunların tarihsel süreçteki özel çalışmalar veya eserler mevcuttur. Bu değişimi, Konya örneğinde değerlendirilecek- kapsamda İstanbul esnafı ile İstanbul dışında-

154 Ahilik’ten XX. Yüzyıl Başlarına ... ki merkezlerde faaliyet gösteren esnaf teşki- Seyyar satıcıların esnaf teşkilatları içeri- latları arasında küçük farklılıklar olduğu gö- sindeki yeri ayrıdır. Anadolu Selçukluları dö- rülür. Bu farklılık, taşra esnaf teşkilatının da- neminde ilk anda, kaledeki Türklerin ihtiyaç- ha özel ve sınırlı olması şeklinde belirlenir (Ergin, 1995: 669). larını karşılayan çerçiler, yani seyyar satıcılar Ahilik teşkilatı dairesinde bulunan es- zamanla buralara yerleşmiş olacaktı (Baykara, naflarla ilgili tasnifler, farklı kaynaklarda 2012: 540). Esnaf veya mesleklerle ilgili ola- farklı şekillerde düzenlenmiştir. Bu tasniflerin rak yapılan diğer bir tasnifte ise, seyyar satıcı- birinde, esnaflar veya meslekler; gıda, giyim, sağlık ve diğerleri olmak üzere belirlenmiş ve lar ile sanat veya ustalık gerektiren meslekler ticari temsilciler tabiri kullanılmıştır. Bununla ayrı değerlendirilirken, dökmeci ve kantarlar ilgili tabloya aşağıda yer verilmiştir (Kavakçı, da yine farklı bir gruplandırmaya tabi kılın- 1975: 93-125). mıştır. Bununla ilgili tabloya da aşağıda yer Tablodan anlaşılacağı üzere Attarlar, Hamamcılar ve Nalbandlar, sağlık alanındaki verilmiştir (Evran, 1999, 41-240). meslekler grubunda sayılmıştır.

Tablo 1. Esnaf Grupları Gıdacılar Giyimciler Sağlık Hususları Diğer Meslekler Hububatcılar Dokumacılar Şurupçular Sarraflar Kasaplar Terziler Eczacılar Kuyumcular Aşçılar Pamukcular Aktarlar Bakırcılar Ciğerciler Ketenciler Doktorlar Demirciler Değirmenciler İplikciler Damardan Kan Porselenciler ve Top- Alma ve raktan Mamul Eşya Hacamatcılar Satıcıları Avcılar İplik ve Kumaş Bo- Hamamcılar yacıları Herise Pabuçcular Nalbandlar Bevarid Satıcıları Ekmekçiler Kızartmacılar Sucukçular Şara’ihciler Fırıncılar Başçılar Bakkallar Sütçüler Kesiciler Balık Kızartıcılar Helvacılar ve Zelabiyeciler

155 Seyit TAŞER

Tablo 2. Esnaf Gruplar ı Osmanlı Ustaları Sokak Satıcıları Dökmeci ve Kantarlar Başçılar veya Kelleciler Ciğerciler İğciler Basmacılar Leblebiciler Kalpakçılar Berberler Macuncular Kaşıkçılar

Perukârlar Manavlar Kuruyemişçiler

Çubukçular Mezadmalcılar Kürekçiler Hamallar Misvakç ılar Lüleciler Kahvehaneciler Muhallebiciler Marpuççular Kayıkçılar Simitçiler Mercan Terlikleri Lüleciler Okçular Mengeneciler Marpuççular Nalburlar Mühürcüler Okçular Sakalar Örücüler

Sedefçiler Sahaflar Sedyeciler Saraçlar Tespihçiler Simkeşhane Tulumbacılar Tarakçılar Urgancılar Zenneciler

Bu tasniflerin hepsi farklı sanat kolları- nın bir düzen dâhilinde incelenebilmesi ve değerlendirilebilmesi amacıyla önem taşır. Fakat yapılan bu sınıflandırmaların belli bir kaide ile yürütülmesi, mesleklerin değişimi- nin daha net izlenebilmesi açısından önemli olacaktır.

Burada organize esnaf teşkilatı ile mes- lek gruplarının ayrılması yolu ile meseleyi

çözümlemek mümkündür. Esnaf teşkilatları- nın ifadesinde, ilk olarak esnafın yaptığı işi tanımlamak şeklinde bir yaklaşım olabilir. Örneğin, dokuma iş kolunda hem boyacı, hem basmacı esnafı vardır. Dolayısıyla esnafın or- ganizasyonu ve temsilcilerinin bulunduğu teşkilatı şeklinde, daha sınırlı sayıda sayılabi- lecek bir kategori bulunur. Bunlar resmi esnaf organizasyonlarıdır (Tuş, 1998: 42). XX. yüzyıl başlarına ilişkin, 1928 tarihli Büyük Ticaret Salnamesi ile tüm Türki- ye’deki tacir ve esnafları bir arada görmek mümkündür. Burada, yüzlerce esnaf, tüccar veya meslek sayılır. Bunlardan öne çıkanları- na aşağıda yer verilmiştir (Büyük Ticaret Sal- namesi, 1928, 481-1576).

156 Ahilik’ten XX. Yüzyıl Başlarına ...

Tablo 3. 1928 Tarihinde Esnaf ve Tüccarlar ile Sanatkârlar

Ekmekçiler Kalay Tacirleri Boncuk Tacirleri Doktorlar Araba Amil ve Tüccarları Kasaplar Boya Tacirleri Dokumacılar

Araba Levazımı Satanlar Kunduracılar Bıçakçılar Dökmeciler

Arpa Tacirleri Çerçiciler Bisküiciler Dellallar

Eskiciler Çilingirler Patates Tacirleri Dişçiler İspirto Tacirleri Astar Tacirleri Paçavracılar Zahireciler

İşkembeciler Çimentocular Paçacılar Zeytin Tacirleri

Afyon Tacirleri Çuhacılar Kuyumcular Bağcılar İfrazatçılar Çikolatıcılar Sergi Pastacılar Eğerciler Çömlek ve Desticiler Toptancılar

Elbiseciler Çiçekçiler Pamuk Tacirleri Simsarlar

Elbise Fabrikaları Çıkrıkçılar Pastırmacılar Simitçiler

Kayık Tacirleri Kabzımallar Pamuk İplik Tacirleri Süt ve Yoğurtçular Elektrik Tesisatı ve Leva- Çinkocular Palamutçular Süngerciler zımı Pirinç Tacirleri Silahçılar

Emanetçiler Çiviciler Pulbabaları Susamcılar İntifacılar Hazır Elbiseciler Piyano Tamircileri Şerbetçiler İnhisar Hububat Tacirleri Peynir İmalatı ve Tacirleri Şekerciler

İnşaat Levazımı Tacirleri Hurufatcılar Tuhafiyeciler Şemsiyeciler

Otelciler Hasırcılar Tahvim Ticareti Sabun Tacirleri Odun Tacirleri Hakkaklar Tramvay Nakliyatı Sarraflar Urgan ve Halat Tacirleri Helvacılar Terziler Sobacı

Un ve İrmik Tacirleri Hamamcılar Terlikçiler Tuzcular

Avukatlar Halıcılar Tiftikçiler Aktarlar Oyuncakçılar Havlucular Telsiz, Telefon Ud Tacirleri İp ve İplik Tacirleri Hırdavatçılar Levazımı

İncir, Badem, Bağırsak Hırkacılar Tönbeki Tacirleri Fotoğrafçı

Tacirleri Tenekeciler Keçeciler Barut Bayileri Haşhaşçılar Tütüncüler Keresteciler Bakırcılar Hattatlar Camcılar Lokantacılar Kahvehane ve Kıraathane Haffafiyeciler Canbazlar Marangozlar

Bavul Tacirleri Hallaçlar Celebciler Manifaturacılar Bezzazlar Dantelciler Çay Tacirleri

Bakkallar Değirmenciler Çamaşır Satanlar Benzinciler Tülbentçiler

Börekçiler Demirciler Buz Fabrikaları Döşemeciler

Bostancılar Doğramacılar

157 Seyit TAŞER

Bu şekilde esnaf teşkilatı yerine meslek- sanayi sitesi kurmuştu (Turan, 1992: 27). Ahi lerin sıralanması neticesinde oldukça uzun bir Evran bütün debbağların piri kabul edildi. liste ile karşılaşılacaktır. Telsiz, telefon leva- Ahiler, sonradan 32 sanat koluna ayrılmışlar- zımı, fotoğrafçı, elektrik tesisatı ve levazımı dır.(Öcal, 2012: 203,204) Daha sonra bu sanat ile araba amil ve tüccarları bu listede önceki kolları çeşitlenerek sayıları artmıştır. Dolayı- listelerden farklı olarak yer almıştır. İletişim, sıyla ahiliğin temelinde esnaf grubu olarak haberleşme ve ulaşım ile sanayideki gelişme- dericiler gelir. Konya ile ilgili olarak ise ya- ler bu sonucu doğurmuştur. kın tarihteki esnaflara bakılabilir. Evliya Çelebi Konya’da 26 adet handan 2. KONYA’DA ESNAF GRUPLARI bahseder. Ayrıca bedesteniyle birlikte toplam Konya’da esnaf teşkilatlarını temsil bindokuzyüz büyük dükkan vardır. edenler, esnaf şeyhi, ahi baba, sertabbah, Sipahpazarı, sarachanesi, tahtakalesinin güzel ekmekcibaşı, bazarbaşı, kazzazbaşı, kethüda, ve düzenli olduğu ifade edilir. Evliya Çelebi kahya, yiğidbaşı, nazır, muhtar-ı sûk ve esnaf (1996, 11,12), Konya’nın helvacı ve berberle- ihtiyarları gibi görevlilerdi (Tus, 1998: 44) ri için “dillere destandır” ifadesini kullanır. Tabii bu görevliler daha özel nitelik taşıyor- Özel bir helvacı çarşısı olan Konya, yedi çeşit du. Bunun yanı sıra dış denetimi gerçekleşti- buğdayı ile tanınır. renlerden veya genel denetim yapanlardan bi- Konya’daki esnaf gruplarına ilişkin bir ri muhtesib idi. Muhtesiblikle ilgili olarak, tablo, 1845 tarihine ait olmak üzere aşağıda 1242 (Muharrem Evahirinde-Ağustos 1826) gösterilmiştir. Burada 47 adet esnaf grubu tarihli İhtisab Ağalığı Nizamnamesi bulunur. teşkilat olarak yer aldığı görülmüştür (Tus, Bu nizamnamede de ekmekçi, francalacı, 1998: 43) bakkal, tülbentçi, yumurtacı, tönbâkücü, si- 19. yüzyılın ortalarında esnaf teşkilatı mitçi, kalaycı, pamukçu, ipekçi, balıkçı, ço- içinde tacirler ve üreticilerin beraber yer aldı- rapçı vb. mesleklerden bahsedilir (Galib, ğı tabloda, bazı mesleklerin kendi içinde 1329: 640-648). gruplandırıldığı anlaşılır. Kassabân ve Konya’da ahilik teşkilatının daha 12. kürkçüyân bunlar arasındadır. yüzyılın sonları ve 13. yüzyıl başlarında fü- tüvvet teşkilatının bir örneği şeklinde görül- düğü ifade edilir. Ahi teşkilatı ilk anda debbağhaneleri temsil eder bir boyuttadır

(Küçükdağ, 2004: 71).Dericilikle uğraşanlar, öncelikli olarak insanlar arası sosyal, ekono- mik ve kültürel düzeni sağlamak amacıyla birleşerek ahi teşkilatını kurarlar. Ahi Evran,

Kayseri’de başta dericiler olmak üzere, bakır- cılar, dokumacılar ve örgücülerden oluşan bir

158 Ahilik’ten XX. Yüzyıl Başlarına ...

Tablo 4. Konya’da Esnaf Teşkilatı (1845)

Attarân Babucyân Bakkalân Bezzazân Berberân B ıçakcıyân Çizmeciyân Çıkrıkcıyân Debbağân Dellâlân Esnaf-ı Bit Duhanc ıyân Elekciyân Eskiciyân Gonciyân Bazarı Habbazân Haffafân Helvacıyân İblikçiyân Kalaycıyân

Kassabân Kassabân-ı Bakar Keçeciyân Kendirciyân Keresteciyân Kürkcüyân-ı Kürkcüyân Leblebiciyân Muytab Nalbândân Zimmi Nalçac ıyân Neccarân Pirinçyân Postalcıyân Saatcıyân Sabuncu Serracân Suyolcuları Şalvarcıyân Temirciyân Terzi Tuzcuyan Tüccarân Tüfenkciyân Yağcıyân

Yemenciyân Yorgâncıyân

2.1. XX. Yüzyıl Başlarında Kon- uğraşan kimseler vardır. Fakat, ressam, hey- ya’da Sanayi ve Ticaret ile Esnaf ve keltıraş ve kuyumcu gibi güzel sanatlar ve in- Tüccar Çeşitleri ce işçilikle uğraşanlar azalmıştır. Yine aynı XX. yüzyıla gelinen süreçte, Avrupa’da dönemde, gömleklik ince kıvranma bezler, sanayiin gelişmiş olmasına kayıtsız kalına- keten peşkirler, çarşaflar ve sofra takımı do- mayacağı görülmüştür. Bunun üzerine ticari kuyan 200’ü aşkın el destegahları (tezgahları) faaliyetlerde sanayileşmenin getirdiği bir ile alaca, kumaş, battaniye dokuyan kadınlar zenginlik ve değişim yaşanmıştır. Meslek kol- da vardır. Seccade, kilim ve heybe gibi men- ları ve esnaf teşkilatından bahsedilirken, şir- sucat yapılmaktadır. Bunlar küçük sermaye- ketlerin kurulması, bankacılık faaliyetleri, lerle ve ellerle dokunmakta ve imal edilmek- anonim şirketlerin tesisi ile atölye imalatın- tedir. Fabrika halinde mensucat imalathanesi dan, makine ağırlıklı üretime geçilmesi sonu- henüz tesis olunamamıştır”. Yine bu eserde, cunda, üreticilerden ziyade tüccarlar artmış civar köylülerde ise halı dokumasının titizlik- olacaktı. Örneğin, kalaycılar ve kalay tacirleri le gerçekleştirildiği belirtilirken, halıların arasında bir değişim görülebilir. Bunun yanı rengini kaybetmemesi, önemli bir maharet sıra şunu ifade etmek mümkündür ki, tarihten olarak görülür. Rehber’den istasyon cadde- gelen sanatlar veya zanaatlar, özellikle Konya sinde bir iplik fabrikasının inşa edildiği anla- örneğinde yerini önemli ölçüde muhafaza şılır. Çini imalatının azaldığı ve dolayısıyla edebilmiştir. bu sanatın bittiği, fakat kiremit ve tuğla gibi Konya’da 1923 senesine gelindiğinde, inşaat ürünleri imal eden kârhanelerin (atölye- sayılan esnaf veya sanatkârlar ile ilgili olarak, lerin), şehirde iki adet olduğu belirtilir. Bu Konya Rehberi’nde şu ifadeler yer alır: kârhanelerden özellikle, Sille ve çevresindeki “Konya’da taşçı, dülger, kunduracı, yemenici, tanınmaktadır. Aynı zamanda tahin, susam, mestci, tenekeci vb. her çeşit imalat sanayi ile bezir ve haşhaş yağı çıkaran ufak tahinhaneler

159 Seyit TAŞER faaliyet gösterir (Ahmed İhsan, Konya Reh- 20. yüzyıl başlarında cüz’i de olsa ipek- beri, 1339: 38). böcekçiliğinin yapıldığı anlaşılır. Konya’da, Konya’da 1886’da göherçile fabrikası Sille ve Akşehir’de küçük oranda ipekböcek- faaliyettedir. Müdürü Ahmed Akif Efendi çiliği uğraşı vardı.(Konya Vilayeti Salnamesi, olup, fabrikanın hâsılatı senelik 135.000 kıy- 1914: 164) Yine bu dönemde, Konya’da tica- yedir (KVS, 1322: 66).1906 senesinde ri faaliyetler yoğun bir şekilde yapılmakta göherçile fabrikasının faaliyete devam ettiği olup, Konya’da tacirler çok sayıda idi. anlaşılır. Müdürü Mehmed Emin Bey, Kâtip Özellikle buğday, tiftik, yapağı gibi Tahir Efendi, Anbarcı Ahmed Efendi, İmam ürünler bu konuda öne çıkıyordu. Toptan tica- Mustafa Efendi ve bir kapıcı görev yapar. ret henüz yaygın olmasa dahi, perakende tica- 1906’da mübayaa olunan göherçile miktarı retin belli bir yeri bulunur. Konya vilayetinde 356.723 kıyye, Tophane-i Amire’ye sevk olu- bulunan çeşitli esnaf kollarının yanı sıra yine nan halis göherçile miktarı ise, 320.260 kıyye farklı şirketler farklı sermayeleriyle faaliyet- idi (KVS, 1322: 61). lerini sürdürmüştü. Buna ilişkin tablo aşağıda Konya’da yine 1923’te Meram çayına sunulmuştur: (Ahmed İhsan, Konya Rehberi, doğru 22 adet su değirmeni vardı ve bunlar 1339: 38-42) hububat öğütüyordu. Hatta, bunlardan sekizi fabrika haline gelmiştir. Günlük sekiz bin kilo buğday öğütüldüğü bilinen değirmenler şöy- ledir (Ahmed İhsan, Konya Rehberi, 1339:

38-42): Tablo 5. Konya Vilayeti’de 1923 Senesindeki Değirmenler Günlük Makinenin Fabrikanın ismi Mevkii Taşları Üretim Açıklama kuvveti Kilo/dakika

110 beygir Antir asit İsmail Paşa Fabrikası İstasyon civarı 6 taş 27000 kuvveti yakar

Feridiye kara- Zaferiye Fabrikası 60 “ “ 4 taş 10000 “ kolu civarında

Larende civa- Fethiye Fabrikası 70 3 “ 12000 “ rında İstikamet Fabrikası “ “ 25 2 3000 “ Kaz ım Hüsnü Bey Gureba hasta- 60 4 9000 “ Fabrikas ı nesi civarında

Mehmet Emin Bey Feridiye kara- 40 2 7000 “ Fabrikas ı kolu civarında Şeyhılman Gülbal ı Fabrikası 40 2 7000 “ mahallesinde

160 Ahilik’ten XX. Yüzyıl Başlarına ...

Tablo 6. Konya’da 1923 Senesinde Anonim Şirketler Günümüzde Her Bir His- Mevcut Ser- senin Bedeli Bölündüğü Kuruluş Ta- Sene Şirketin İsmi Uygulama mayesi (Os- (Osmanlı Li- Hisse Adedi rihi Süresi manlı Lirası) rası) Milli İktisat Her çeşit nakli Bankası (ano- 150.000 60.000 2.5 1 Ekim 1337 50 ve ticari uygu- nim) lamalar Türk Ticaret Bankası Ano- 54.675 50.000 10 2 Eylül 1336 50 '' nim Türk Şirketi Her çeşit ticari 50.000 10.000 5 7 Kasım 1332 50 Anonim işleri yürütür. Milli mensucat fabrikası tesis Milli Mensucat etmek ve her çe- ve İmtia Yurdu 25.000 20.000 5 1 Nisan 1333 10 şit ticari uygu- Anonim lamalarda bu- lunmak Elektriğe ait her çeşit kurum vü- Elektrik Şirketi 88.600 50.000 10 21 Mart 1324 99 cuda getirmek Anonim ticari ve zenaat işleri yürütmek. Attariye ve her Atariye Şirketi 33.510 3.350 10 1304 40 çeşit ticari uygu- Anonim lamalar Her çeşit ticari Kantariye Os- işler özellikle manlı Şirketi 34.000 4.000 10 29 Mart 1333 2 manifatura üze- Anonim rine Sedirli Ticaret 26.000 30.000 1 24 Mayıs 1333 25 '' Şirketi Anonim Osmanlı Tefyiz 12 Aralık 45.000 10.000 10 05 '' Şirketi Anonim 1334 Teşebbüsatı Ümraniye Şir- 100.000 20.000 10 26 Mart 1334 50 '' keti Anonim İnkışaf-ı Milli Başlıca mevadı Ve Sanayi Os- 50.000 20.000 5 17 Ekim 1334 25 haşiye üzerine manlı Şirketi Konya Çiftçi Her çeşitzirai ve 15.000 20.000 5 6 Kasım 1334 72 Celaliye Şirketi ticari işler Her çeşit ma- Anadolu Milli halli ürünler Mahsulat Şir- 200.000 20.000 10 1332 üzerine ticaret keti işi yapar.

Konya’da esnaf şirketlerinin yerini Di ğer taraftan geçmişten beri öne çıkan za- anonim şirketler almaya başlamış, sanayi- naatlar da yine belli ölçülerde yapıla gel- leşme sonrasında, sanayi ve ticari faaliyet- mekteydi. Aşağıda yer verilen tablo bu sa- natların icra edilme oranlarını cumhuriyet ler daha büyük oranda sermaye ve katılım- dönemi için, Konya örneğinde sunması ba- la gerçekleşmeye başlamıştı. Nüfusun za- kımından önemlidir. manla artması ile, üretimin de nüfusa yete- cek ölçüde gelişmesi gerekti.

161 Seyit TAŞER

Tablo 7. 1928 Senesinde Konya Vilayeti Merkezinden Esnaf, Tacir ve Zanaatkarlar (Büyük Ticaret Salnamesi, 1928: 481-1576) Kaç Esnaf Tacir ve Yeri Adet Zanaatkarlar Olduğu Sultan Selim, Aziziye Camii, Başaral ı Oteli, At Pazarı, Saman Pazarı, Tramvay Cd., Koyun Pazarı, Darende Cd., Tevfikiye, Kunduracılar, Sebze Pazarı, Türbe Ekmekçi 45 Önü, Muhacir Pazarı, Çifte Nerdüban, Bedesten İçi, İstanbul Cd., Şerafettin Civarı, Köprübaşı, Mecidiye Cd., Araba Amil ve Tacirleri Samanpazarı, Keçeciler İçi,Koyun Pazarı, Darende Cd., Saman Pazarı 15 Elbiseciler Türbeönü, Tevfikiye Cd.vd. 15 Elektrik Tesisatı ve Leva- Bulgur Tekkesi Civarı 1 zımı Otelciler İstasyon Cd.,Tevfikiye Cd., Otel Civarı,İstanbul Cd. vd. 11 Odun Tacirleri Keçeciler 1 Otomobil ve Otomobil Le- Tramvay Cd. 1 vazımı Un ve İrmik Tacirleri Koyunpazarı, Karakın Mh., Atpazarı,Samanpazarı, Tevfikiye Cd. 8 Un Fabrikaları Buğday Pazarı 1 Avukatlar Kanaat Oteli, Tevfikiye Cd., İrfaniye vd. 21 Bakırcılar Kunduracılar, Türbeönü, Aziziye Cd., Çifte Nerdiban, Kebabcılar 9 Kahvehane ve Kıraathane Muhtelif Yerlerde 50 Aziziye Cd., İstanbul Cd., Darende Cd., tramvay Cd., Muhacir Pazarı, Aziziye Cd., Bakkallar 150 Hükümet Civarı Kuyumcular Kapı Camii, Tevfikiye Cd. vd. 6 Pulbabaları Tevfikiye Cd. 2 Tuhafiyeciler Bedesten İçi, Mecidiye Hanı Civarı 2 Terziler Mecidiye Oteli,Koyunpazarı, Bedesten, Aktarlar Sokağı, Türbeönü vd. 52 Tiftikçiler Türbeönü, Kunduracılar İçi, Mecidiye Hanı, Türbeönü 4 Tenekeciler Muhtelif Yerlerde 21 Tütüncüler Muhtelif Yerlerde 4 Canbazlar Muhtelif Yerlerde 10 Kapı Camiinde, Tevfikiye Cd., Saman Pazarı, İstasyon, Keçeciler, İstanbul Cadde- Kalay Tacirleri 25 sinde, Türbeönü, Koyun Pazarı Kasaplar Türbe Cd.,Sultan Selim Cd., Kapı Camii vd. 30 Kunduracılar Kunduracılar, Hükümet Cd., Sultan Selim vd. 114 Çilingirler Muhtelif Yerlerde 7 Çıkrıkçılar Tamamı Kunduracılarda 5 Helvacılar Kısıklı Cd., Saman Pazarı, Mecidiye Cd., Türbeönü vd. 14 Hamamcılar Muhtelif yerlerde 5 Hırdavatçılar Muhtelif yerlerde 17 Hattatlar Tevfikiye Cd. 1 Değirmenciler Koyun Pazarı, İstanbul Cd. 6 Demirciler Tamamı Tevfikiye Cd. ve At Pazarı’nda 6 Demir Tacirleri Muhtelif yerlerde 47 Dökmeciler Türbeönü, Mecidiye ve Darende Cd. 3 Şekerciler Türbeönü, Sultan Selim, Koyun Pazar ı 8 Sarraflar Tamamı Tevfikiye Caddesinde 21 Sobacı Koyun Pazarı, Hükümet Cad. 2 Tuzcular Hükümet Cd. ve Tuzcularda 27 Atarlar Attarlar İçi, Bedesten, Mecidiye, Hükümet Cad. 71 Fotoğrafçı Türbeönü, Tramvay Cd., Şerafettin Civarı 8 Keçeciler İstanbul Cd., Dülgerleriçi, Koyunpazar ı, Keleşzadebiraderler Hanı, Keçeciler 51 Keresteciler Tamamı Hükümet Caddesinde 6 Lokantacılar İstanbul Cd., At Pazarı vd. 13 Marangozlar Başaralı Oteli, Türbeönü, Kundurac ılar, Tramvay Cd. 6 Acentalar Buğday Pazarı, Koyun Pazarı, Saman Pazarı, Darende Cd., 16 Su Komisyonu Civarı, Mecidiye Cd., Saman Pazarı, Bedesteniçi, Kapı Camii Civa- Eskiciler 24 rı, Koyun Pazarı, At Pazarı Tornacılar Hükümet Cd., Tuzcular, Koyun Pazar ı, Demirciler, Aziziye Civarı, vd. 27 Bedesteniçi, Atarlar Sokağı, Tevfikiye, Hükümet Cd., Kapı Camii, Aziziye, Odun Manifaturacılar 90 Pazarı vd.

162 Ahilik’ten XX. Yüzyıl Başlarına ...

Tablo 8. 1928 Senesi’nde Konya’daki Ekmekçiler (Büyük Ticaret Salnamesi, 1928: 544) İsim Semt İsim Semt İbrahim oğlu Abdah- Muhacir Pazarı Hacı Ahmet oğlu Hacı Mehmed Köprübaşı Mevlüd Ahmed oğlu Mehmed Darende Caddesi Hacı İsmail oğlu Hacı Mehmed Tevfikiye İsmail,Halil Çifte Nerdiban Hacı Ahmedo ğlu Mustafa İstanbul Cd. Ermennanzade Hüseyin Koyun Pazarı Hacı Ali oğlu Kadir İstanbul Cd. Abdahoğlu Mustafa Bedesten İçinde Hacı Mehmet oğlu Ethem Mecidiye Cd. Ekmekçizade Seyid Türbeönü Hacı Ahmed oğlu Mevlüd Şerafettin Cd. Eyüboğlu Mehmet At Pazarı Hamamc ızade Hüsameddin Türbeönü Baltacızade Tevfik Tevfikiye Cd. Hüseyino ğlu Ali Türbe Cd. Bozkırlı Ekmekçi Mustafa İstanbul Cd. Hasanoğ lu Mevlüd İstanbul Cd.

Penlikzade Ali Sultan Selim Meydanlı- Halil oğlu Ahmed Türbeönü

ğı

Tevfik Çavuş At Pazarı Haliloğlu Hasan Sebze Pazarı

Tevfik ve Hüsameddin Türbe Cd. Davudoğlu Ali Tramvay Cd.

Civelekzade Ahmed Şerafettin Civarı Süleymano ğlu Enver Darende Cd. Çörekçi Hacı Mehmetoğlu Şerafettin Civarı Sadettin Usta Tevfikiye Ali Seyid oğlu Mevlüd Tevfikiye Manastırl ı Osman Tramvay Cd. Şemseddin Kebabcılar İçinde Mehmedo ğlu İbrahim Saman Pazarı Abdüssamedzade İzzet Kunduracılar İçinde Mehmedo ğlu Mikdad Samanpazarı Ömerhocaoğlu İsmail Kunduracılar İçinde Muzaffer Bey ve Hacı Ali İstanbul Cd. Azizpülu Rafet Muhacir Pazarı Mustafa oğlu Hüseyin Başarılı Otel Ömeroğlu Mehmed Samanpazarı Mustafa oğlu Rıza Sultan Selim Kağıbının Hasan Keleşzade Biraderhanı Mehmedo ğlu Ali Aziziye Camii Kadiroğlu Eyyüb Sebze Pazarı Mevlüd Efendi oğlu Hüseyin Atpazarı

Küçük Ali Mahdumu Koyun Pazarı

Mehmed

Tablo 9. 1928 Senesinde Konya’daki Araba Amil ve Tüccarları

(Büyük Ticaret Salnamesi, 1928: 518,519)

İsim Semt İsim Semt

Ahmedoğlu Mehmed Samanpazarı Hakkıoğlu Mehmet ve Samanpazarı Şirketi İsmail Keçeciler içi Süleymanoğlu Derviş Koyunpazarı ve Şeriki Agoboğlu Latfin Koyun Pazarı Abdaho ğlu Ömer Samanpazarı

Pantanoğlu Haçdar Koyunpazarı Ali o ğlu Mehmed ve Samanpazarı Şeriki Tütüncü Ali oğlu Osman Darende Cd. Kadiro ğlu Seyid Koyunpazarı Hacıoğlu Süleyman Darende Cd. Hacı Hasanoğlu Seyid Samanpazarı Karakürkçü oğlu Halil Koyunpazarı Ahmed Hacı Süleyman Samanpazarı Mustafa oğlu Ahmed Koyunapazarı

163 Seyit TAŞER

Tablo 7’de gösterilen esnaflar içerisinde ri hakkında bilgi verir. Buna göre, Odun Pa- özellikle Keçeciler, Tenekeciler, Attarlar gibi zarı, Kapı Camii’nin arkasındaki şadırvanın meslekler, diğer vilayetlerle kıyaslandığı za- önüne kurulan pazarıdır. Eski Garaj’ın bulun- man Konya’da daha fazla oranda yapılır. Belli duğu yerde saman pazarı vardır. Günümüzde esnafların belli merkezlerde toplanıp toplan- verem dispanseri olarak kullanılan alan at pa- madıkları ile gayr-ı müslim esnafların cumhu- zarı olarak bilinir. Türbeönü, Mevlana Türbe- riyet dönemindeki durumu konusunda örnek si dolaylarıdır (Odabaşı, 1998: 59,85,87). olması bakımından, ekmekçiler esnafına ait 16. yüzyılda Konya mahallerine ilişkin bilgilere aşağıda yer verilir. bilgide yüzü aşkın mahalle ismi sıralanır. 20. Ahiliğin ilk kurulduğu yıllardan itibaren yüzyılda mahalle sayısı iki yüze yaklaşmıştı. önemini yitirmeyen meslek kollarından olan Bazı mahalle isimleri esnaf veya meslek ismi ekmekçilerin Konya örneğinde 1928 senesin- ile uyuşur. Attariye, debbağlar (Aksaray) ve deki durumuna bakıldığı zaman bu grup içeri- külahcılar bunlar arasındadır. Belli esnaflar sinde gayr-ı müslim esnafın olmadığı görülür. belli yerlerde toplanmamış olmakla beraber, Diğer taraftan esnaflar dağılmış olup farklı türdeki esnafların daha çok, İstanbul belli bir yerde kümelenmemiştir. Sanayileşme Caddesi, Tevfikiye Caddesi, Darende Caddesi ile yeni meslek kollarından biri olarak araba gibi belli başlı merkezlerde yer aldığı görülür amil ve tüccarlarına ise aşağıda yer verilir. ( Konyalı, 1964: 252,254). Araba amil ve tüccarlarının 1928 senesi Konya’sında özellikle Saman Pazarı ve Ko- SONUÇ yun Pazarı civarında toplandıkları tablo 9’dan Çeşitli sanat kolları ve ticaret alanlarında anlaşılır. Diğer taraftan bu dönemde gayr-ı uzmanlık zamanla önem kazanmıştı. Uzman- müslim nüfus önemli oranda azalmış olmakla lık isteyen meslek kollarının daha küçük bi- beraber, bu gruptaki esnaflardan ikisinin rimlere ayrılması ile, ihtiyaç duyulan esnaf gayr-ı müslim olduğu görülür. veya zanaatkarların sayısı ve çeşidi artmış, bu 19. yüzyıl sonlarına doğru Konya Valisi noktada tacirler ön plana çıkmıştır. Sanayide- Ahmet Tevfik Paşa, Konya Çarşısını yeniden ki gelişme üretimi artırmıştır. Konya’da sana- düzenlemişti. Küçük Bedesten olarak da ifade yi alanındaki gelişmeyle beraber 20. yüzyıl edilen bu mağazalar hükümet meydanından başlarında değirmen, un fabrikası, göherçile attarlar içine giden yol üzerinde bulunuyordu. fabrikası gibi sanayi tesislerinin faaliyette ol- Aynı türden mesleklerin etkinlik gösterdiği duğu anlaşılır. sokaklara, buna göre isim verilmişti. Kebapçı- Konya’da tarihten gelen meslek kolları- lar içi, attarlar içi, keçeciler ve yorgancılar içi nın önemli ölçüde devam ettiği ve bu duru- şeklinde örneklendirilebilir. 20. yüzyıl başla- mun da Konya’nın tarihsel süreçteki ticari ve rında Balkan göçleri ile özellikle Tevfikiye iktisadi yerini göstermesi bakımından önemli Caddesi üzerinde lokanta, tatlıcı ve berber olduğu belirtilebilir. Konya’da 20 yüzyılın dükkânları açılmıştı Odabaşı, Konya mahalle- başlarında öne çıkan esnaflar veya eskimeyen

164 Ahilik’ten XX. Yüzyıl Başlarına ... meslekler arasında ekmekçi, bakırcı, tenekeci, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2006, c.1, kunduracı, helvacı, hırdavatçı, tuzcu, keçeci, haz. Robert Dankoff-Seyit Ali Kahraman, tornacı ve tiftikçi sıralanabilir. Bunun yanında Yücel Dağlı, YKY, İstanbul. fotoğrafçı, otomobil levazımcısı, elektrikçi, EVRAN, Burçak, 1999, Osmanlı Esnafı, telsiz, telefon levazımcısı gibi yeni meslekler Doğan Kitapçılık, İstanbul. GALİB, Mehmed, 1329, 1329: “İhtisab görülüyordu. Ağalığı”, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmua- Konya’da 20. yüzyıl başlarında aynı sı (TOEM); 1 Ağustos 1327, sy. 9, İstan- gruptaki bazı esnafların aynı merkezde top- bul,1329, 1329: s. 569-584.; TOEM 1 Teşrin- lanmadıkları anlaşılır. Bununla birlikte bazı i evvel 1327, Sayı 10, İstanbul. esnaf gruplarında bu durum farklılık arz eder. KAVAKÇI, Yusuf Ziya, 1975: 1975, Keçeciler ve kunduracılar gibi bazı meslek Hisbe Teşkilatı-Bir İslâm Hukuk ve Tarih sahipleri daha çok aynı adı taşıyan semtlerde Müessesesi Olarak Kuruluş ve Gelişmesi, çalışmaktaydı .Bununla birlikte çıkrıkçıların Baylan Matbaası, Ankara. tamamının Kunduracılarda, Sarrafların tama- Konya Rehberi, 1339, 1339: Ahmed İh- mının Tevfikiye Caddesinde, Demircilerin ise san ve Şürekası, Matbaacılık Osmanlı Şirketi. Hükümet Caddesinde olduğu görülür. Konya Vilayeti Salnamesi (Kvs), 1304 (1888), 1322 (1906), 1330 (1914). KONYALI, İbrahim Hakkı, 1964, Abi- KAYNAKÇA deleri ve Kitabeleri İle Konya Tarihi, Yeni BAYKARA, Tuncer, 2012, 2012: “Kır- Kitap Basımevi, Konya. şehir Örneğinde Şehirlerde Çarşının Oluşumu KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, 2004: Konya veya Şehirlerdeki Esnaf Dalları”, 2. Uluslar Şehri’nin Fiziki ve Sosyo-Ekonomik Yapısı, arası Ahilik Sempozyumu, cilt:2, 19-20 Eylül Makaleler, I, Konya. 2012, 2012: Kırşehir. ODABAŞI, Sefa, 1998: 20. Yüzyıl Baş- Büyük Ticaret Salnamesi, 1928, İsmail larında Konya’nın Görünümü, Konya Valiliği Hakkı ve Şürekası, İstanbul Kağıtçılık ve İl Kültür Müdürlüğü, Konya. Matbaacılık, İstanbul. ÖCAL, Mustafa, 2012: “Ahilerden Gü- ÇAĞATAY, Neşet, 1981, 1981: Bir nümüze Esnaf Ahlakı ve çırak Yetiştirme Türk Kurumu Olan Ahilik, Selçuk Üniversi- Yöntemi”, 2. Uluslar arası Ahilik Sempozyu- tesi Yayınları, Konya. mu, cilt:1, 19-20 Eylül 2012, 2012, Kırşehir. ERGİN, Osman, 1995, 1995: Mecelle-i ÖZKAYA, Remzi, 2012: “Ahilikten Umûr-ı Belediyye, cilt:1, İstanbul Büyükşehir Günümüze Çıraklık Eğitimi”, 2. Uluslar arası Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Ahilik Sempozyumu, cilt:1, 19-20 Eylül 2012, Yay.,İstanbul. 2012, Kırşehir. ERGİN, Osman, 1995, 1995: Mecelle-i TUŞ, Muhittin, 1998, 1998: “Konya’da Ûmur-ı Belediye, c. 2, İstanbul Büyükşehir Esnaf Teşkilatı”, Yeni İpek Yolu Konya Tica- Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı, İs- ret Odası Dergisi, Konya I, Editör: Yusuf tanbul. Küçükdağ, Mayıs, 1998, 1998, Konya. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 1996, c. III-IV, Üçdal Neşriyat, İstanbul.

165

166 Ahilik, Esnaf Destanları...

AHİLİK, ESNAF DESTANLARI VE ERMENEKLİ HASAN TAHSİN’İN BERBER DESTANI THE AHI ORDER, MYTHS OF GUILDS AND “THE BARBER MYTH” BY HASAN TAHSIN OF ERMENEK

Yrd. Doç. Dr. Aziz AYVA* ÖZET

Ahilik, bir esnaf kuruluşu olarak uzun

yıllar siyasî idareye yardımcı olmak amacıyla

belirli disiplinlerle toplum hayatımıza damga-

sını vurmuş olan bir kurumdur. Esnaflıkla, ik-

tisadî hayatla ve ahlâklı yaşamayla ilgili ku-

ralları bünyesinde toplamış ve Osmanlı top-

lum hayatının birlik ve düzen içerisinde de-

vam etmesini sağlamıştır. Bu kurallar silsilesi

1998 yılında Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fa- fütüvvetnamelerde toplanmıştır. Saz şairleri- kültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Aynı yıl, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni ola- miz/âşıklarımız da şiirlerinde dönemlerindeki rak Edirne’ye tayin oldu. Havsa Melahat Kilimci Li- esnaflarla ilgili şiirler söylemişlerdir. Bu şiir- sesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak 3 ay öğretmenlik yaptı. 1999 yılında, Selçuk Üniversi- lerin bir esnaf teşkilatı olan ahiliğe kaynaklık tesi’nde açılan Araştırma Görevliliği sınavına müra- caat etti ve kazandı. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bi- edeceğinden hareketle makalemizde Erme- limler Enstitüsü’nde Yüksek Lisansını (2001) ve Dok- torasını (2005) tamamladı. 2012 yılında Necmettin nekli Hasan Tahsin Görgülü’nün Berber Des- Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fa- tanı adlı esnaf destanı çeşitli yönlerden tahlil kültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne Yardımcı Doçent olarak atandı ve hâlen aynı bölümde görev edilmiştir. yapmaktadır. Çalışma alanları; mitoloji, efsane, ma- sal, âşık edebiyatı ve halk bilimi olup yabancı dili Anahtar Kelimeler İngilizce’dir. Ahilik, Esnaf Destanları, Ermenekli Ha- san Tahsin, Berber Destanı. * Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi, Öğretim Üyesi.

ABSTRACT The Ahi Order is an institution which has made its mark on our social life for a long time in certain disciplines in order to help the political management. It has

gathered the rules related to craftsmanship,

167 Yrd. Doç. Dr. Aziz AYVA economic and moral life and maintained the Türklerde “Gelenekler Yasası” diyebile- Ottoman social life in order and harmony. ceğimiz teamül hukukunun kitaplara geçme- This set of rules were collected in miş kurallar hâlinde nice yüzyıllar önce ol- “fütüvvetnames (the book of rules of the Ahi gunlaştığını, bu kuralların son derece sağlam Order). Minstrels sang poems about their temeller hâlinde perçinleştiğini ve Türk kav- contemporary guilds. Since these poems minin yaşadığı bütün ülkelerde yine yüzyıllar could be a source for the Ahi Order, in this boyu devam edegeldiğini görmekteyiz. Türk article, “The Barber Myth” by Hasan Tahsin gelenekler yasasının yerli yabancı birçok bi- Of Ermenek has been analyzed in different lim adamlarınca araştırma ve eleştirme konu- ways. su olduğunu, bunlardan gerek düşmanların Keywords: The Ahi Order, Ahilik, Guild gerek dostlarının kendilerine göre dersler çı- Myths, Hasan Tahsin of Ermenek, The Barber kardıklarını müşahede ediyoruz (Soykut, Myth. 1971:70). Ahiliğin kurallarının, prensiplerinin GİRİŞ açıklandığı fütüvvetnamelerde ahiliğin üç şe- “Ahi” kelimesi Arapça bir kelime olup yinin açık, üç şeyinin de kapalı olması gerek- “kardeşim” anlamına gelmektedir. Kelimenin tiği belirtilmiştir. Buna göre: kökeni hakkında çeşitli görüşler ileri sürül- 1. Ahinin eli açık olmalıdır. müşse de ünlü Fransız Türkolog J. Deny, Eski 2. Ahinin kapısı açık olmalıdır. Türkçedeki eli açık, cömert, yiğit anlamlarına 3. Ahinin sofrası açık olmalıdır. gelen “akı” kelimesiyle ilişkilendirmiştir. 4. Ahinin gözü kapalı olmalıdır. (Soykut, 1971: 26). 5. Ahinin dili kapalı/bağlı olmalıdır. Batılı Türkologlar Ahiliğin kökenlerini 6. Ahinin beli bağlı olmalıdır. doğuda, özellikle de Araplar arasında 11. Fütüvvetnamelerde ahiliğe girişin aşa- yüzyılda başlayan fütüvvet kuruluşuna da- maları açık bir şekilde belirtilmiştir. Buna gö- yandırmışlardır. Ancak Ahiliğin, fütüvvetten re, ahiliğe girişte önce adayın başı tıraş edilir. farklı olarak ve Anadolu Türklerinin şekillen- Tövbe ve telkin verilir, ahdullah okurlar, taç, dirdiği bir sivil toplum kuruluşu olarak geliş- hırka ve şalvar giydirirler. Yol ata ve iki yol tiği konusunda hemfikirdirler. (Şimşek 2002: kardeş verirler. Kuşak (şed veya peştamal) 46) kuşatırlar, tuğ ve bayrak verirler, seccadeye Anadolu fütûhatını gerçekleştiren ve geçirirler, helva pişirirler, birbirlerine lokma Anadolu’ya Türk damgasının vurulmasında sunarlar ve bir şehirden başka bir şehre helva yardımcı olan dört sosyal zümre vardır: gönderirler. Böylece uzun yıllar eğitilip de- Abdalân-ı Rum, Bacıyân-ı Rum, Ahiyân-ı nendikten törenlerden geçirildikten sonra kişi Rum ve Gaziyân-ı Rum. Bunlar içerisinde en olgun bir ahi hâline gelmiş olur (Çağatay, Bacıyân-ı Rum ve Ahiyân-ı Rum’un müstes- 1997: 160). na bir yeri vardır (Şimşek, 2002:24)

168 Ahilik, Esnaf Destanları...

Ahilik toplumsal yapının düzenli bir bi- davranış ve eylemler kapsamındadır (Ekinci, çimde işlemesi, gelişmesi ve dinî ve etik ku- 1989: 37) ralların dışına çıkmadan fertler (esnaflar, ahi- Ahilikte birçok enformel ahlâk kuralları ler, halk, vb.) arasındaki dayanışmayı arttıran vardır: bir sosyal kurumdur. Ahi Evren Letaif-i Hik- - Ahinin emeğini değerlendirecek bir işi, met adlı eserinde hem bu teşkilatın kurulma özellikle bir sanatı olmalıdır. gerekçelerini, hem de ideal bir alp-gazi tipinin - Ahi birkaç iş veya birkaç sanatla değil, profilini şu sözleriyle ifade etmiştir: “Allah yeteneklerine en uygun olan tek bir iş veya insanı, medenî tabiatlı yaratmıştır. Bunun bir sanatla uğraşmalıdır. manâsı şudur, Allah insanları yemek, içmek - Ahi doğru olmalı, emeğiyle hak etti- giymek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok ğinden fazlasını kazanma yoluna sapmamalı- şeylere muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse dır. bu ihtiyaçları kendi başına karşılayamaz. Bu - Ahi işinin veya sanatının geleneksel yüzden demircilik, marangozluk gibi çeşitli pirlerinden kendi ustasına kadar bütün büyük- meslekleri yürütmek için çok insan gerekli ol- lere içten bağlanmalı, sanatında ve davranış- duğu gibi, demircilik ve marangozluk da bir- larında onları örnek almalıdır. takım âlet ve edevatla yapılabileceği için bu - Ahi kazancının geçiminden arta kala- âlet ve edevatı tedarik için de çok sayıda in- nını tümüyle yoksullara ve işsizlere yardımda sana ihtiyaç vardır. Böylece insanın (toplu- kullanmalıdır (Güllülü, 1992: 103). mun) insanın ihtiyaç duyacağı bütün san’at Destanlar âşık tarzı şiirler içerisinde kollarının yaşatılması gerekir. O hâlde, top- önemli bir yer tutar. Hemen her âşığın koşma lumun bir kesiminin san’atlara yönlendiril- türünde şiir söylemesine karşılık âşıklar des- mesi ve her birinin belli bir san’atla meşgul tan türünde aynı zenginliği gösterememişler- olması gerekir ki toplumun ihtiyaçları görü- dir. Ezgisi itibariyle de farklılık gösteren des- lebilsin.” (Bayram, 1991: 136-137) tanlar hecenin çoğunlukla 11’li kalıbıyla söy- Ahilik her bakımdan dinî ve toplumsal lenmişlerdir. Koşma, semai ve varsağı gibi değerleri yaşamak, yaşatmak ve korumak türlerin dörtlük sayısı itibariyle sınırlı olmala- üzerine şekillenmiştir. Ahilerin kaçınması ge- rına karşılık destanların dörtlük sayısı oldukça reken tutum ve davranışlar da fazladır. Dört dörtlükten başlayan destanlar fütüvvetnamelerde belirtilmiştir. Buna göre, 120 dörtlüğe kadar ulaşabilmektedir. Belirli şarap içmek, zina, livata, gammazlık, dediko- bir olaya, o olayın etkilerine bağlı olarak âşık- du ve iftira, münâfıklık, haset, kin, affedici lar gözlem, duygu ve düşüncelerini nazma olmamak, sözünde durmamak, yalan söyle- çekmişler ve tarihsel sürece katkıda bulun- mek, hıyanet, emanete halel getirmek, kadın- muşlardır. Hikâye ve olay odaklı oldukları lara şehvetle bakmak, insanların ayıbını açığa için destanlar toplumsal dinamiğin korunma- çıkarmak, cimri olmak, gıybet etmek, hırsız- sında, devam etmesinde ve değerlerin gelece- lık etmek Ahi’nin şiddetle kaçınması gereken

169 Yrd. Doç. Dr. Aziz AYVA

ğe taşınmasında önemli bir fonksiyon üstlen- ehlinin halka karşı vebalinin büyük olduğun- mişlerdir. dan bahsedilmektedir (Aslan, 1997: 50-52). Âşıklar hemen her konuda destan söy- Hemen hemen her konu, destanın kap- lemişlerdir. Erman Artun âşıkların söyledikle- samına girer. Bu çerçevede aç gözlü, aile, ata- ri destanları konularına göre şu başlıklara sözü, avcılık, ayran, bekçi, bereket, borçlu, ayırmıştır: deprem, dolandırıcı, dul avrat, esnaf ve mes- 1. Yaşnameler (Yaş Destanları) lek, eşkıya, evli-bekâr, fakirlik, gelin- 2. Elifnameler kaynana, gurbet, güldürücü, güreş, güzeller, 3. Şairnameler hapishane, hayvan, ırklar, ihtiyarlık, iki evli, 4. Medetnameler (Mürüvvetname- ilaç, karıkoca, kılıbık, kıtlık-kuraklık, mev- İstimdatname) sim, meyve, millî, mirasyedi, otlakçı, öğüt, 5. Savaş Destanları palavra, peygamber, salgın hastalık, savaş, sel, seyahat, siyasî, şifalı bitkiler, şikâyet, 6. Öğüt Destanları uğur-uğursuzluk, ünlü kişiler, ters öğüt, ya- 7. Hapishane Destanları lancı, yangın, yaşlılık, yatırlar, yemek, yer 8. Afet Destanları gök, yergi-taşlama-eleştirme, yöre-belde, zü- 9. Hayvan Destanları ğürtlük destanları ile elifnameler, şairnameler 10. Güldürücü Destanlar ve yaşnamelerde ele alınan hususlar söz ko- 11. Toplumsal Konulu Destanlar nusu edilebilir (Kaya, 2011: 10). 12. Kaderden Yakınma Destanları Esnaf destanları genellikle koşma tarzı 13. Davulcu Destanları kafiyelenmiştir. Hecenin 11’li kalıbıyla söy- 14. Bekçi Destanları lenen bu asıl esnaf destanlarının yanında; 8’li 15. Meslek Destanları (Artun, 2009: hece kalıbıyla söylenen İstanbul semai kah- 129-130) vehanelerinde söylenen Ramazan manileri ve Yukarıdaki listeden de anlaşılabileceği bekçi destanları da esnaf destanları içerisinde gibi meslek destanları/esnaf destanları da değerlendirilebilir. önemli bir destan çeşididir. Bu destanlarda Özkul Çobanoğlu ise âşık tarzı destan zamanın zanaatları, sanatkârları, meslekleri, geleneği üzerine yaptığı özgün çalışmasında esnaf sınıfları ve esnaf ahlâkı hakkında önem- destanları şöyle tasnif etmiştir. li bilgiler yer alabilmektedir. Güldürücü ve 1. SOSYAL HAYATLA İLGİLİ DESTANLAR mizahî bir üslûpla kaleme alınan bu destan- larda taşlama da önemli bir yer tutar. Destan- a. Aile kurumuyla ilgili destanlar lardan başka tasavvufî Türk halk edebiyatında b. Evlilik kurumuyla ilgili destanlar da meslek ve esnaf destanlarına rastlamakta- c. Komşuluk kurumuyla ilgili destanlar yız. Nitekim, 15. yüzyıl tekke şairlerinden d. Hapishane hayatıyla ilgili destanlar Kemal Ümmî’nin bir destanında çarşı pazar e. Cinsiyet ve cinsel hayatla ilgili destanlar

170 Ahilik, Esnaf Destanları...

2. KÜLTÜREL HAYATLA İLGİLİ DESTAN- b. Er sevkiyatı ile ilgili destanlar LAR c. Askerî zaferler ile ilgili destanlar a. Takvime bağlı olaylarla ilgili destanlar d. Askerî mağlubiyetler ile ilgili destanlar b. Âşık Edebiyatı ve sanat ortamıyla ilgili e. Bir savaşın başlangıcında düşmana meydan destanlar okumaya f. dair destanlar 3. İKTİSADÎ (EKONOMİK) HAYATLA İLGİ- g. Devam eden ve kazanılmış bir savaşa dair Lİ DESTANLAR destanlar a. Esnaf destanları b. Meslek destanları 8. SOSYOKÜLTÜREL ÇEVREYLE İLGİLİ c. Vergi destanları DESTANLAR d. Pahalılık (Enflasyon) destanları a. Sosyokültürel çevredeki problemlerle ilgili e. Alacaklı-Borçlu destanları destanlar f. Para ile ilgili destanlar a.a. Göçlerle ilgili destanlar g. Kazanç destanları a.b. İşsizlikle ilgili destanlar h. Miras destanları a.c. Fakirlikle ilgili destanlar a.d. Hırsızlıkla ilgili destanlar 4. EĞİTİM HAYATIYLA İLGİLİ DESTAN- a.e. Irza tecavüzle ilgili destanlar LAR a.f. Kazalarla ilgili destanlar a. Eğitimin önemine dair destanlar a.g. İş kazası destanları b. Okul hayatına dair destanlar a.h. İntihara dair destanlar a.i. Askerî ihtilallerle ilgili destanlar 5. SİYASÎ HAYATLA İLGİLİ DESTANLAR a.j. Fuhuşa dair destanlar a. Siyasî liderlerle ilgili destanlar a.k. Kumara dair destanlar b. Siyasî partilerle ilgili destanlar a.l. Sigara/afyon tiryakiliğine ve içkiye dair c. Seçim destanları destanlar

6. DİNÎ VE AHLAKÎ HAYATLA İLGİLİ DES- a.m. Kan davasıyla ve intikam almayla ilgili TANLAR destanlar a. Dinin esaslarını anlatan destanlar a.n. Cinayet destanları b. Din ulularını tanıtan destanlar a.o. İrtikâp ve rüşvet destanları c. Toplumsal genel ahlak felsefesiyle ilgili a.p. Gurbet destanları destanlar a.q. Eşkıya ve terör olaylarıyla ilgili destanlar a.r. Bürokrasi ile ilgili destanlar 7. ASKERÎ HAYATLA İLGİLİ DESTANLAR a.s. Sosyokültürel değişmeye dair destanlar a. Askerî seferberlikle ve askere alma ile ilgili b. Sosyo-kültürel çevrenin güzellikleriyle il- destanlar gili destanlar

171 Yrd. Doç. Dr. Aziz AYVA b.a. Şehir-kasaba-köy destanları Esnaf Destanları hakkında bir makale b.b. Yapı ve anıt destanları yayımlayan Esat Bozyiğit bu konuda şöyle b.c. Yiyecek ve içeceklere dair destanlar demektedir: b.d. Giyim ve kuşamla ilgili destanlar “Konusunu esnaflardan, zanaatkârlar- b.e. Yol ve yolculuk destanları dan, sanatkârlardan alan destanlar, halk şii- b.f. Teknolojiyle ilgili destanlar rimizde Esnaf Destanları adını almaktadır. Yukarıdaki destan gruplarından Güldürücü 9. DOĞAL ÇEVREYLE İLGİLİ DESTANLAR (Mizahî) destanlar arasında yer almakta olan a. Doğal afetlerle ilgili destanlar bu destanlar; toplum hayatı içinde önemli bir a.a. Deprem destanları yeri olan esnafın geçmişteki yaşayış biçimini, a.b. Kuraklık (kıtlık) destanları) çalışma düzenini, yaptığı işin özelliklerini, ve a.c. Salgın hastalıklara dair destanlar güçlüklerini, yapılan bu işlerin püf noktaları- nı, iş kolunda kullanılan araç gereçlerin ad- a.d. Yangınlara dair destanlar larını, vb. konuları yansıtması bakımından a.e. Yağmur-tipi-dolu-sel destanları önem taşırlar. Güldürü diliyle yazılırlar. Ki- b. Doğal güzelliklerle ilgili destanlar milerinde yazarı belli olmayan bu destanlar- b.a. Yer ile göğün çekişmesine dair destanlar da şair, esnaf çarşısında dolaşarak, kendisine b.b. Yer-dağ-deniz-nehir-pınar destanları uygun bir iş arar. Hepsine bir bahane bulur b.c. Orman-ağaç destanları ve sonunda yine şairlikte karar kılar.” b.d. Sebzelerle ilgili destanlar (Bozyiğit, 1988: 28). b.e. Meyvelerle ilgili destanlar Destanların sosyal tarihe kaynaklık etti- b.f. Çiçeklerle ilgili destanlar ğini de bu konuda bir makale kaleme alan b.g. Hayvanlarla ilgili destanlar Erman Artun örnekleriyle açıklamaktadır (Artun, 2002: 34-38). 10. İNSANLARLA İLGİLİ DESTANLAR 17. yüzyıl saz şairlerinden / âşıklarından a. İnsan organlarıyla ilgili destanlar Âşık Ömer’in Bursa’yı anlattığı bir destanın- b. İnsan huylarıyla ilgili destanlar da esnaflık ve esnaflara dair şu dörtlük dikka- c. Yaş destanları timizi çekmektedir: d. Gençlik ihtiyarlık destanları Bezzazlar, saraclar durmayıp satar, e. Ölüm destanları Kapucular etti hem derdim beter, f. Yaş destanları (Ağıtlar) (Çobanoğlu, 2008) Nâkac lar avretlere söz atar, Saz şiirinde mizahın en mühim örnekleri Dahi çıkamadık kılâbden deyü esnaf ve bekçi destanları adı etrafında topla- … nan parçalardır. Bu destanlarda şair; her bir Bez esnaf mâil kıymetli taşa, san’atın zayıf taraflarını, sâlikini muvaffaki- Haffaflar da yüz elli der on beşe, yetsizliğe sürükleyecek taraflarını sayar; gü- Kuyumcular bakakalır gümüşe, lünç neticeler çıkarır (Bilgegil, 2012: 174).

172 Ahilik, Esnaf Destanları...

Boncuk da olsa satar mercan deyu Teye diker kavukçular. (Bozyiğit, 1988: 30). Karslı Cemal Hoca’nın bir destanı da Şaşırdılar meyancılar, esnaf destanının en güzel örneklerinden biri- Tarpuşçılar abacılar, dir. Bitpazarında gezişir, Çok bezzazın dini imanı metre, Ara yerde nalçacılar. (halk türküsü) Allah’ı tanımaz, gümanı metre, Meslek/esnaf destanları bir meslekle il- Kuyumcular bakakalır gümüşe, gili olabileceği gibi birçok meslekle de ilgili Boncuk da olsa satar mercan deyu olabilir. Olay ve hikâye etme esasına bağlı … olarak söylenen destanlarda şair bazen başın- Demirci kardeşin canına minnet, dan geçen bir olayı anlatır bazen de kurgusal Aldığı hep helâl çektiği zahmet, olarak şiirin merkezine kendisini oturtur. O Her bir yaydığında bellidir kıymet, mesleğin iyi ve kötü taraflarını mizahî bir Herkes bilir alır gelir bu yana (Bozyiğit, tarzda ele alır. Bu destanlarda zamanın mes- 1988: 32). leklerini, onların ustalarını, olması gereken Âşık Feryadî’nin de tıpkı makalemizin özelliklerini de bulabiliriz. Bu bağlamda mes- konusu olan Hasan Tahsin’in destanı gibi bir lek destanlarıyla birlikte şehir destanları ve Berber Destanı bulunmaktadır. Feryadî’nin yemek destanlarının da Türk esnaf teşkilatı destanı Hasan Tahsin’in destanına göre daha Ahiliğe kaynaklık edebileceği muhakkaktır. mizahîdir. Türk saz şiiri tarihinde birçok âşık/şair esnaf destanı söylemiştir. Tespit edebildiğimiz es- Bir berbere geldim tıraş olmağa, naf/meslek destanları, şairleri ve yüzyılları Gönülsüz gönülsüz geliyor usta. aşağıda verilmiştir. Canı cavrıyarak tıraş eder mi, 1. Şairi belli olmayan bir Esnaf Destanı. Parasız olduğum biliyor usta. 2. Kâmilî’nin Esnaf Destanı. 18. yy. … 3. Karamanlı Kenzî’nin Tembel Destanı Ola- Senin başın kıllıymış zor deyi, rak da Bilinen Esnaf Destanı, 19. yy. Parasız berberlik bize ar deyi, 4. Bayburtlu Celâlî’nin Esnaf Destanı, 19. yy. Bileyi yok bıçaklarım kör deyi, 5. İçelli Kılâbî’nin Esnaf Destanı, 19. yy Yalandan kayışa çalıyor usta. (Bozyiğit, 6. Niğdeli Tahirî’nin Esnaf Destanı, 19. yy. 1988: 35). 7. Dertli’nin Elif-Ba Destanı, 19. yy. Halk türkülerimize de girmiş olan esnaf 8. Âşık Rûzî’nin Esnaf Destanı, 20. yy. destanlarından iki dörtlüğü örnek olması ba- 9. Ardanuçlu Efkârî’nin Elif-Ba Destanı, 20. kımından verelim: yy. Esnafta çoktur hacılar, 10. Şemsi Yastıman’nın Zenaat Destanı, 20. Zeyinlidir yorgancılar, yy. Hallaçlar pamuğun atar,

173 Yrd. Doç. Dr. Aziz AYVA

11. Ziya Gökalp’in Esnaf Destanı, 20. yy. Kendimi unuttum aman dilerken 12. Mazhar Sakman Meslek Destanı, 20. yy. 13. Âşık Feryadî’nin Berber Destanı, 20. yy. Manav oldum ben de geçtim dükkana 14. Ermenekli Hasan Tahsin [Görgülü] Ber- Gelmez oldu fındık ile kestane ber Destanı, 20. yy. Bekri oldum oldu yerim meyhane 15. Bunlardan başka saz şiiri tarihimizde; Geldiler kolbastı bade içerken bekçi, esnaf ve satıcılar üzerine söylenmiş pek çok bekçi ve satıcı destanı vardır. Boyac’ oldum edemedim boyayı Esnaf destanlarında anlatım biçimlerinde Terzi oldum ilemedim çuhayı de farklılıklar dikkatimizi çekmektedir. Özel- Hallaç oldum tutamadım sopayı likle âşığın bizzat başından geçenleri hikâye Kolum çıktı tokmağını sallarken ettiği anlatım biçimleri türün en başarılı ör- nekleridir. Birinci tekil şahıs ağzından âşık Natır oldum açamadım kurnayı başından geçenleri anlatmaya başlar. Buna Avcı oldum vuramadım turnayı göre âşık çalışma hayatının başından beri bi- Mehter oldum çalamadım zurnayı rer birer bütün meslekleri dener, orada başarı- Derisini çatlattım davul çalarken sız olur ve en sonunda asıl mesleği olan şair- liğe döner. Tabak oldum serdim bir iki meşin Ben bu sanatları bir bir dolaştım, Köpekler akçesin vermişler peşin Tekrar gelip şairliğe bulaştım, Yiyip bitirmişler kurusun yaşın Kâmili mürşidin eline düştüm, Üzerine vardım ağzın yalarken Tekke-i aşk içre çile çekerken.

(Bozyiğit, 1988: 38). Muhtar oldum gayet hayrette kaldım

Borazancı oldum çok boru çaldım Aşağıda üç adet esnaf destanını veriyo- ruz. Mübarek gün deyü camiye geldim Pabucum çaldırdım namaz kılarken I. ESNAF DESTANI (Niğdeli Tahirî) Nasihat eyledi dinledim anı Bilmem şu şehirde ne kâr eylesem Varıp bir köşede tuttum mekanı Yitirdik aklımı başta dururken Çiftçi oldum ele aldım sabanı Dedim başım alıp firar eylesem Öküzlerim öldü düven sürerken Bir kimse rast geldi yolda yürürken

Çorbac’ oldum döndü ciğerim kana Ekmekç’ oldum tuttu muhtesip beni Paçac’ oldum bir kelp düştü kazana Koyvermedi yaktım can ile teni Gemic’ oldum çıktım bahr-i ummana Eksiğim duydular yedim dikeni İpleri kaçırdım yelken açarken

174 Ahilik, Esnaf Destanları...

Bakkal oldum oldu mekanım kapan Tüccâra vardım ki dükkânın açar, Benden yüz çevirdi cümle bezirgan Koltukta oturmuş kahvesin içer, Bala yağa düştü beş on bir sıçan Hasan Hüseyin’i deftere geçer, Fıçıların ağzın açıp kaparken Nice fukaranın batmış ocağı.

Tellâl oldum hayli maaş eyledim Demirciye selam ver bakmadı, Kehle pazarında savaş eyledim Almadı selâmım nazar atmadı, Berber oldum bir kel tıraş eyledim Körüğün yanından beri kalkmadı, Başı koktu sakalını tararken İşi pek acele vardı kaynağı.

Canbaz oldum edemedim saltayı Kuyumcunun câmekânı süslüdür, Balıkç’ oldum kırdı balık oltayı İçerisi altın ile belsidir, Kasap oldum ele aldım baltayı Onun müşterisi ağır usludur, Kendi başım yardım gerdan kırarken Altı n ile süsler kınalı parmağı.

Kalayc’ oldum kalayladım kapları Bakkal koymuş üçe beşe tuzunu, Hep kırıldı tavaların sapları Köylünün cebine dikmiş gözünü, Hekim oldum yaptım ecza hapları Boncuğun cıncığın yok mu lûzumu, Birkaçın öldürdüm ilaç ederken Şüphelidir terazinin kırağı.

Bilmem şu âlemde ne kâr eyleyim Meyhaneye gittim birkaçı içmiş, Ahvâlim demeğe ne eyleyim Bir kısmı oturmuş muhabbet açmış, Dedim sarraflıkta karar eyleyim Kimisi borcunu vermeden kaçmış, Bir çingene kaptı para sayarken Küfür ile dolmuş kıyı bucağı. (Bozyiğit, 1988: 36). Bakırcıya gittim kap sahan düzer, II. ESNAF DESTANI (Âşık Rûzî) Siması Hazret-i Selman’a benzer, Sabahtan kalktım da kahveye vardım, Piri çok yüksektir, helâl kazanır, Baktım ki kahveci yakmış ocağı, Kurşun katmaz ise gözü kalaya. Her masada boşboğazlar oturmuş

Kimi soldan atar, kimisi sağı. Oradan uğradım bizim kasaba,

Veresiye vermiş durmuş hesaba, Sütçüye gittim yer hazır etmiş, Sade boş kaçtığı kalmıştı çaba, Üç beş müşteriye buyurun etmiş, Uğursuz yağının çıkmamış yağı. Gitmiş din imanı, yoktu kaymağı.

175 Yrd. Doç. Dr. Aziz AYVA

Mim Musul’da Müsli meyva satardı, Efkârî bir ağır rençbere vardım, Nun Nazilli’deNusha yazardı, Elimi yağ ile ballara bandım, Vav Van’da Veysel varakacıdır hâlâ. Beş vakit namazın kılıyor gördüm, Dedim canım kurban kara toprağa. He Hintli Hip hele neylerdi, (Bozyiğit, 1988: 37-38). Ye Yanya’da Yahya yağlık işlerdi, Dertli düşünmeden yalan söylerdi, III. ELİF-BA DESTANI (Bolulu Adını koydular yalancı hâlâ. (Bozyiğit, Dertli) 1988: 37). Elif Edirne’de sanat eyledim, Şimdi de makalemizin konusu olan Er- İdris’ti ortağım iplikçi hâlâ. menekli Hasan Tahsin’in hayatı ve bir meslek Be Bir vakit berberlik ettim Bursa’da, destanı olan Berber Destanı hakkında bilgiler Bekir’di çırağım balıkçı hâlâ. verelim.

Te Tiflis’li Timur terlikçibaşı, ERMENEKLİ HASAN TAHSİN Se Sakca’da semercidir kardaşı, [GÖRGÜLÜ] Çim Çorum’da Cafer çizmecibaşı, Bugün, Konya il sınırları içerisinde yer Ha Hamâ’da Hasan hamamcı hâlâ. almamakla birlikte, vaktiyle Konya’nın ilçele- rinden olan Ermenek’ten yetişen iki önemli Hı Harput’ta Halil hatipmiş meğer, âşığımızdan biri Hasan Tahsin [Görgülü]’dir. Dal Debre’de Davut dervişlik eder, Konya âşıklık geleneği içerisinde adı anılması Zel Zile’de Zâkir zincirin yeder, gereken Hasan Tahsin, 1295/1878 yılında, Rı Razgrad’da Ramazan rakıcı hâlâ. Ermenek’te doğmuş ve 82 yaşında Ermenek müftüsü iken 1957 yılında Konya’da vefat

etmiştir. Ailesi Müftüzâdeler diye şöhret ka- Ze Zeytun’da Zübeyr zeytin yapardı, zanmıştır. Babası Müderris Saîd Efendi’dir. Sin Sinop’ta Salim sedef takardı, Âşık Tahsin, medrese tahsili görmüş ve beş Şın Şumnu’da Şakir şerbet satardı, altı yıl kadar da, Konya Genel Meclisi ve Vi- Sad Samakov’da Sadık sandıkçı hâlâ. lâyet Encümeni Azalığı’nda bulunmuştur

Sadeddin Nüzhet ve Mehmed Ferid’in Konya Gayn Galata’da Galip Gafur pehlivan, Vilayeti Halkiyat ve Harsiyat adlı eserinde Fe Filibe’de Ferhat fesci bezirgân, âşığın 16 dörtlükten oluşan Divlek Destanı Kaf Kalkandelen’de Kadir kılıççı he- yer almaktadır. Ergun ve Nüzhet, kendi za- men, manlarında Konya’da oturduğunu bildirdikle- Kef Girit’te Kâmil gümrükçü hâlâ. ri Hasan Tahsin hakkında hoş sohbet bir zat demektedirler. ([Ergun-Uğur], 1926: 13). Lâm Lâleli’de Lütfi lüle yapardı,

176 Ahilik, Esnaf Destanları...

Hasan Tahsin; Ermenekli Kel Şair adıyla Feda olsun canım tatlı divleğe. anılan Hasan Rüştü ile hem anne hem de baba ([Ergun-Uğur], 1926; 13-15; 2002: 189- tarafından akrabadır. Yazı ve şiirlerini yayım- 190). latmadan önce Hasan Rüştü Bey’e okur, ya- Aşağıda âşığımızın Berber Destanı’nı yınlanması için onun tavsiye ve eleştirilerini veriyoruz: alırdı. Hasan Tahsin Efendi, şen, şakacı, baba- BERBER DESTANI (Ermenekli Hasan Tahsin) can ve misafirperver bir kişiliğe sahip bir Dinleyin ahbablar berber destanın, kimsedir. Yemesini ve yedirmesini sever, bu Usta, Hasan Tahsin olsun akranın, yüzden onun sofrası Müftü Sofrası diye ün Yaradan saklasın kıymetli canın, kazanmıştır (Odabaşı, 1999?: 65). Sanatında yekta ol şanlı berber. Günlük olaylar ve hoşuna giden olaylar için destan yazmakla meşhur olmuştur. Özel- Manastır’dan kalkıp ol şanlı berber, likle, Cumhuriyet’in yıldönümleri için 1935, Hak emriyle geldi Konya’ya kadar, 1936 ve 1937 yıllarında yazmış olduğu des- Konyamız kazandı bir Müslüman er, tanlar onun bir destan şairi olduğunun delille- ridir. Yine, Berber Hasan Usta’yı övdüğü 38 Sanatında yekta ol şanlı berber. dörtlükten oluşan Berber Destanı oldukça ün- lüdür ([Ergun-Uğur], 1926: 13-14; 2002: 189- Cımbız ile çeker en ince kılı, 190; Yakıcı, 1994: 199-200; Çöloğlu, 1999: Esna-i tıraşta boş durmaz dili, 235-239; Yeniterzi, 2001: 147-149; Odabaşı, Sanırsın şakıyor Cennet bülbülü, 1999: 65-71, Ayva 2005: 275-276). Sanatında yekta ol şanlı berber. Ergun ve Uğur’un da, eserlerinde yer verdiği Divlek Destanı’ndan üç dörtlüğü aşa- İnceden inceye kılları arar, ğıya alıyoruz: Çok dikkat eyleyip kılı kırk yarar, Geldi mi bir kere divlek zamanı, Kolonyayla saçı bir güzel tarar, Sabrı biter nefsin, kalmaz fermanı, Sanatında yekta ol şanlı berber. Almakçün beklerim fursat amânı, Feda olsun canım tatlı divleğe. Evvela güzelce kırkar bir başı, Sonra da uzatır uzunca kaşı, Var iken anbarda iki, üç, beşi, Alaşehir işi yapmaz tıraşı, Alırım yanıma daha on beşi, Sanatında yekta ol şanlı berber.

Sonra da bulurum kırk, elli beşi, Peştemal, havlusu kardan beyazdır, Feda olsun canım tatlı divleğe. Kapıda perdesi boncuklu sazdır,

Kendini takdir, methetsem azdır, Hatunsaray malı her yerde makbul, Sanatında yekta ol şanlı berber. Kaçar Ömer cinsi şekerden mâmul, Yakında mi’deme girmesi me’mul, 177 Yrd. Doç. Dr. Aziz AYVA

Dükkâna celbeder her ehli dili, İhvan, akrabaya faydası çoktur, Müşterisi çoktur boş durmaz eli, Üçe beşe bakmaz gönlü pek toktur, Yorulurken bazan bükülür beli, Sanatında yekta ol şanlı berber. Sanatında yekta ol şanlı berber. Reisler, müdürler müfettiş beyler, Ömründe sevmez bencil, namerdi, Valiler, çocuklar, hep şanlı erler, Alkışlar daima sehi cömerdi, Bu mahir berberi candan severler, Bu aciz adaş çok lutfunu gördü, Sanatında yekta ol şanlı berber. Sanatında yekta ol şanlı berber.

Malumatı ile erbab-ı irfan, Bu berberin hâli gayetle iyi, Mülazım, yüzbaşı amir kumandan, Ruhu ince arar bulur her şeyi, Uğrar dükkânına şerefli insan, Sersemlik göstermez anlar nükteyi, Sanatında yekta ol şanlı berber. Sanatında yekta ol şanlı berber.

Azası, kâtîbi tanır berberi, Ne büyük saadet, bilir beş lisan, Tüccârı, esnafı ona müşteri, Türkçeyi dilinden bırakmaz bir an, Bir bir gelip gidip, verirler seri, Türklüğe âşıktır bu tatlı insan, Sanatında yekta ol şanlı berber. Sanatında yekta ol şanlı berber.

Yıldızı barışık herkesle kardaş, Mecburdur vurmaya herkes ona baş, Tabiatı ulvi sefillik etmez, Kendine bent etti beni bu adaş, Göklerde devreder enginden gitmez, Sanatında yekta ol şanlı berber. Hele bir hâli var, hiç kıymet yetmez, Sanatında yekta ol şanlı berber. Paradan ziyade zevk alır şandan, Bir tıraş oldu mu sevinir candan, Adaşım ben gibi sever boğazı, Mümkün değil ayrılmak asla ondan, Kapıya bastırmaz nimetin azın, Sanatında yekta ol şanlı berber. Kileri doldurur mutlaka yazın, Sanatında yekta ol şanlı berber. Cicim, paşam diyip okşar herkesi, Uzaktan duyulur mübarek sesi, Nefasetperverdir latif ve zarif, Bak söyleyim sana, sevmez herkesi Yediği, içtiği şayanı tarif, Sanatında yekta ol şanlı berber. Can verir tatlıya bu zat-ı şerif, Sanatında yekta ol şanlı berber. Mebzul eder dostlara izzet, ikram, Çay, kahve içirir sabah ve akşam, Edince yurdunu düşman istila, Cömertliği ile aldı büyük nam, Hicret edip çıktılar çabuk yola, Sanatında yekta ol şanlı berber. Yardım, hürmet lâzım muhacir kula, Sanatında yekta ol şanlı berber. Kimseye kıl kadar zararı yoktur, Bir vakit geçirmez kılar namazı,

178 Ahilik, Esnaf Destanları...

Ol sebepten bakın nurludur yüzü, Tepsiye kaymaklı güllaç dolmalı, Özü doğru baldan tatlıdır yüzü, Berberin keyfin tam yerin bulmalı, Sanatında yekta ol şanlı berber. Sanatında yekta ol şanlı berber.

Bismillâh der sabah dükkânı açar, Bir akşam evine iftara gittim, Sağa, sola daim bereket saçar, İkram, ihtiram, ezildim bittim, İsm-i Hakk’ı duyan şeytanlar kaçar, Tecdis-i nimete azm-ı hazm ettim, Sanatında yekta ol şanlı berber. Sanatında yekta ol şanlı berber.

Pespaye değildir ıp ılık suyu, Sofraya gelmedi bulgur, bulamaç, İnsan değil sanki melektir huyu, Arzı endam etti kaymaklı güllaç, İpek gibi yumuşak, sert değil tüyü, Hasta idim üstelik değildim aç, Sanatında yekta ol şanlı berber. Sanatında yekta ol şanlı berber.

Temizliktir onun başlıca işi, Kurabiye yapıp göndersem dedi, Tertibi nizamda yoktur hiç eşi, Habersiz bir gün yaptırdı gönderdi, Bir noksan gördü mü gıcırdar dişi, Fakir gönlü aldı murada erdi, Sanatında yekta ol şanlı berber. Sanatında yekta ol şanlı berber.

Destur diyip ele aldı mı bir baş, Vatana, millete duası boldur, Üç beş dakikada ediyor tıraş, Doğrusu gittiği hayırlı yoldur, Bu sürat, gayrete hayret edip şaş! Ey Tanrım, kasasın altınla doldur, Sanatında yekta ol şanlı berber. Sanatında yekta ol şanlı berber.

Çok yiğit bıçağı, keser mermeri, Müşteriler dükkândan dolar taşar, Keserken tüyleri incinmez deri, Nöbet kimin diye düşünür şaşar, Şu adam hakkıyla sanatın eri, Hasılatı yirmi papeli aşar, Sanatında yekta ol şanlı berber. Sanatında yekta ol şanlı berber.

Nezdinde muhterem pirin himmeti, Kendisi kibardır, mahdum-u insan, Hazreti Salman’a çoktur hürmeti, Bunların her işin hak ede âsân, Salman hürmetine yoktur zahmeti, Sağ olsun, şen olsun, bunlar her zaman, Sanatında yekta ol şanlı berber. Sanatında yekta ol şanlı berber.

Hiç durmaz şakırdar makas elinde, Zihnim, fikrim gayrı çıkmaza girdi, Gülyağı şişesi saklı belinde, Tahsin’in sözleri hitama erdi, Teshir kudreti var tatlı dilinde, Sanatında yekta ol şanlı berber. Gönül meyvesi hediye verdi, Elbasan tavası hazır olmalı, 179 Yrd. Doç. Dr. Aziz AYVA

Sanatında yekta ol şanlı berber (Âşığın duğunu öğreniyoruz. Yabancı bir yerde esnaf- Safa Odabaşı tarafından görülmüş defterin- lık yapan biri olarak Hasan Usta’ya saygı ve den, Odabaşı, 1999?: 66-71). ihtimam gösterilmesi gerektiğini de Hasan Hasan Tahsin, bu destanı adaşı olan ve Tahsin şiir diliyle ifade etmektedir. bir zamanlar Konya’nın ünlü kadın berberi Ahiliğin adeta kanunlarının belirtildiği İhsan Usta’nın babası Balkan göçmeni erkek fütüvvetnamelere göre bir ahi esnafında bu- berberi Hasan Usta için yazmıştır. Şiir; A. Se- lunması gereken nitelikleri Hasan Usta’nın ta- fa Odabaşı’nın ifadesine göre âşığımı- şıdığı Âşık Hasan Tahsin’in mısralarından çı- zın/şairimizin kendi el yazısıyla yazdığı defte- karılabilir: rinde bulunmaktadır. Destan, 38 dörtlüktür ve hecenin 11’li kalıbıyla yazılmıştır. Çoğunluk- 1. Ahinin eli açık olmalıdır. la yarım ve tam kafiyenin kullanıldığı şiirde Mebzul eder dostlara izzet, ikram, az da olsa zengin kafiye örneğine rastlanıl- Çay, kahve içirir sabah ve akşam, maktadır. Şiirin dili Cumhuriyet dönemi şiir Cömertliği ile aldı büyük nam, dilidir diyebiliriz. Sade ve akıcı bir dil kulla- Sanatında yekta ol şanlı berber. nılmasının yanında o dönemde dilimizde kul- lanılmakta olan az sayıda Arapça ve Farsça 2. Ahinin kapısı açık olmalıdır. kelimelere de tesadüf edilmektedir. Kafiye Azası, kâtîbi tanır berberi, yapısı olarak “aaab cccb çççb” şeklinde ya- Tüccârı, esnafı ona müşteri, zılmıştır. Koşma kafiye şeklinin “döner ayak- Bir bir gelip gidip, verirler seri, lı” ya da “koşma şarkı” dediğimiz türünde ya- Sanatında yekta ol şanlı berber. zılmış olan destanda gerçek ifadelerin ağırlık- lı olduğunu söyleyebiliriz. Birçok esnaf des- 3. Ahinin sofrası açık olmalıdır. tanında mizahî bir üslûp kullanıldığı için me- Bir akşam evine iftara gittim, cazî bir anlatım tercih edilmesine karşılık bu İkram, ihtiram, ezildim bittim, destanda abartılı ifadeler yok denecek kadar Tecdis-i nimete azm-ı hazm ettim, azdır. Hasan Tahsin, kendi zamanında Kon- Sanatında yekta ol şanlı berber. ya’da berberlik yapan ve çok meşhur olan Hasan Usta’yı fizikî ve ruhî kişiliği, sosyal ve 4. Ahinin gözü kapalı olmalıdır. dinî kimliği, mesleği ve ustalığını en ince ay- Kimseye kıl kadar zararı yoktur, rıntılarıyla şiir sanatının gücüyle tasvir etmiş- tir. Şiirden anladığımıza göre Hasan Usta, son İhvan, akrabaya faydası çoktur, derece cömert, eli açık, sevilen sayılan herke- Üçe beşe bakmaz gönlü pek toktur, se hürmet eden ve mesleğinde de son derece Sanatında yekta ol şanlı berber. usta biridir. Bir Balkan göçmeni olan Hasan 5. Ahinin dili kapalı/bağlı olmalıdır. Usta’nın kendini Konya halkına sevdirdiğini, Konya halkıyla bütünleştiğini beş dil bilmesi- Kendisi kibardır, mahdum-u insan, ne karşılık yine de Türkçeye sevdalı biri ol- Bunların her işin hak ede âsân,

180 Ahilik, Esnaf Destanları...

Sağ olsun, şen olsun, bunlar her zaman, Esnaflıkta en önemli unsurlardan biri de Sanatında yekta ol şanlı berber. kalite güvencesidir. İşçilikten kullanılan mal- zemeye, müşteri memmuniyetinden kullanı- 6. Ahinin beli bağlı olmalıdır. lan malzemenin niteliğine, kalitesine ve hatta Pespaye değildir ıp ılık suyu, ustanın temizliğine kadar önemli unsurlardır. İnsan değil sanki melektir huyu, Hasan Usta da işinin ehli bir berber olarak İpek gibi yumuşak, sert değil tüyü, Hasan Tahsin’in destanında bütün maharetle- riyle övülmüştür. Sanatında yekta ol şanlı berber. Temizliktir onun başlıca işi, Ahilik geleneğine göre dükkanın besme- le ile açılması bereket getirmesi dolayısıyla Tertibi nizamda yoktur hiç eşi, şarttır. Destana göre Hasan Usta da dükkanını Bir noksan gördü mü gıcırdar dişi, besmele ile açmaktadır. Sanatında yekta ol şanlı berber. Bismillâh der sabah dükkânı açar, Sağa, sola daim bereket saçar, SONUÇ İsm-i Hakk’ı duyan şeytanlar kaçar, Sonuç olarak diyebiliriz ki Türk saz şiiri Sanatında yekta ol şanlı berber. örnekleri içerisinde önemli bir yer tutan mes- Yine; bir ahi esnafı işini en güzel şekilde lek/esnaf destanları sosyal tarihe kaynaklık yapmalı müşteri memmuniyetini öncelikli etmektedir. Bu destanlarda zamanın meslekle- olarak gözetmelidir. Ustamızın işinin ehli ol- ri, zanaatları, sanatları, bu mesleklerin ince- duğunu ve müşterilerini memmun etmeyi te- likleri, bu mesleklerin ustalarının nasıl olması mel prensip olarak gözettiğini aşağıdaki mıs- gerektiği, bu mesleklerle ilgili etnoğrafik ve ralardan çıkarabilmekteyiz: halk kültürü malzemeleri bulunmaktadır. Sosyal bir kurum olan Ahiliğin, esnaflık gele- Reisler, müdürler müfettiş beyler, neğinin kurumsallaşmış şekli olduğu düşü- Valiler, çocuklar, hep şanlı erler, nüldüğü zaman bu halk şiiri örneklerinin ahi- Bu mahir berberi candan severler, liğe, tarihe, sosyal hayata, dile, kültüre kay- Sanatında yekta ol şanlı berber. naklık ettiğini söyleyebiliriz. Konya âşıklık

geleneği içerisinde değerlendirebileceğimiz Evvela güzelce kırkar bir başı, Ermenekli Hasan Tahsin’in Berber Destanı Sonra da uzatır uzunca kaşı, da zamanın usta bir berberini çeşitli yönler- Alaşehir işi yapmaz tıraşı, den övmesi bakımından bu destanlar arasında Sanatında yekta ol şanlı berber. önemli bir yere sahiptir.

Paradan ziyade zevk alır şandan, KAYNAKÇA Bir tıraş oldu mu sevinir candan, ARTUN, Erman (2002), “Âşıkların Destanla- Mümkün değil ayrılmak asla ondan, rının Sosyal Tarihe Kaynaklık Etmele- Sanatında yekta ol şanlı berber.

181 Yrd. Doç. Dr. Aziz AYVA

ri”, Millî Folklor, 7 (53), Bahar, s. 34- [ERGUN], Sadeddin Nüzhet-Mehmed Ferid 38. [UĞUR] (2002), (haz. Prof. Dr. Hüseyin ______, Erman (2009), Âşıklık Geleneği ve Ayan), Konya Vilâyeti Halkiyat ve Âşık Edebiyatı, s. 129-130. Harsiyatı, 2. bs., Konya, 377 s. ASLAN, Namık (1997), “15. YY. Tekke Şa- GÜLLÜLÜ, Sabahattin (1992), Ahi Birlikle- irlerinden Kemal Ümmî’nin Bir Desta- ri, İstanbul. nı”, Millî Folklor, 5 (34), Yaz, s. 50-52. KAYA, Doğan (2011), Sözlük Destanlar, AYVA, Aziz (2005), Konya Âşıklık Geleneği Ankara ve Âşık Ataroğlu Hayatı, Sanatı, Şiirleri, KÖPRÜLÜ, Fuat (1940), Türk Saz Şairleri II Şiirlerinin Tahlili, Konya (Yayımlan- (Antoloji) XVI-XVIII. Asırlar, İstanbul, mamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversite- “Kâmîlî: s. 389-393” si Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve KUTLU, Şemsettin (1979), Şair Dertli, I-II, Edebiyatı Ana Bilim Dalı Türk Halk İstanbul, s. 328. Edebiyatı Bilim Dalı), s. 275-276. ODABAŞI, A. Sefa (1999?), “Ermenekli Ha- BAYRAM, Mikail (1991), Ahi Evren ve Ahi san Tahsin Görgülü ve Berber Destanı”, Teşkilâtı’nın Kuruluşu, Konya. Folklor ve Halk Edebiyatı Kongresi / 23- BİLGEGİL, M. Kaya (2012), Saz Şiirinin 25 Ekim 1998 Konya, Konya, s. 65-71. Kadroları, s. 174. ÖZTELLİ, Cahit (1968), “Âşık Edebiyatı: BOZYİĞİT, A. Esat (1988), “Esnaf Destan- Âşık Rûzî’nin Esnaf Destanı”, Türk ları” Türk Folklor Araştırmaları, 1988/2, Folklor Araştırmaları, 11 (230), Eylül, Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Folk- 5058-5059. lor Araştırma Dairesi Yay: 96, s. 27-47. SAKMAN, Mehmet Tahir (2001) “Mazhar ÇAĞATAY, Neşet (1997), Bir Türk Kurumu Sakman’ın Repertuarında Bulunan Âşık Olan Ahilik, s. 158-160. Tarzı Eserlerin Bir Değerlendirmesi”, 2. ÇOBANOĞLU, Özkul (2008), Âşık Tarzı Şi- Folklor ve Halk Edebiyatı Kongresi / 27- ir Geleneği İçinde Destan Türü Monog- 28 Ekim 2000 Konya, Konya, s. 85-88. rafisi, Ankara. SOYKUT, Refik (1971), Orta Yol Ahilik, ÇÖLOĞLU A. Reyhan (1999), Kara- Ankara. man’da Âşıklık Geleneği ve Karaman- ŞİMŞEK, Muhittin (2002), Ahilik, İstanbul. lı Âşıklar, Ankara, (Yayımlanmamış TAN, Nail, “Âşık Tarzı Destan Geleneğinde Yüksek Lisans Tezi) Esnaf Destanı Araştırmalarına Katkılar”. EKİNCİ, Yusuf (1989), Ahilik ve Meslek (Yazı görülememiştir) Eğitimi, İstanbul. YAKICI, Ali (1992), Konyalı Âşık Mehmet [ERGUN], Sadeddin Nüzhet-Mehmed Ferid (İnceleme-Metin), Ankara, (Yayımlan- [UĞUR] (1926), Konya Vilâyeti Halki- mamış Doktora Tezi), VI + 742 s. + Ek- yat ve Harsiyatı, Konya. ler.

182 Ahilik, Esnaf Destanları...

YAKICI, Ali (1994), “Başlangıcından 20. Yüzyıla Kadar Konya’da Âşıklık Gele- neği” Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fa- kültesi Dergisi, Yeni Dönem, 2, Bahar, s. 177-201. YENİTERZİ, Emine (2001), “Tanzimat’tan Cumhuriyet’in İlk Yıllarına Kadar Kon- yalı Şair ve Yazarlar”, Selçuk Üniversi- tesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, X, Konya, s. 77-159. İnternet Adresleri: http://www.turkusozu.com/t- turkusozu/19067-esnaf-destani- turkusunun-sozleri.html http://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=1 6246 http://www.edebiyol.com/destan_tipi.html http://turkoloji.cu.edu.tr/makale_sistem/tumvi ew.php?id=9271

183

184 Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları...

KONYA KAZA MERKEZLERİNDE TİCARET ODALARI (1884-1928) CHAMBERS OF COMMERCE DISTRICTS OF KONYA (1884-1928)

Seyit TAŞER* ÖZET

Konya vilayet merkezinde Ticaret Oda-

sının 1882’de kurulduğu bilinir. Konya’ya

bağlı kaza merkezlerinde de ticaret odalarının

hemen aynı dönemde açıldığı kaynaklardan

anlaşılmaktadır. Bu kapsamda, 1884 yılında

Akşehir’de de Ticaret Odasının faaliyete baş-

Konya’da 1981 yılında dünyaya geldi. İlk, orta ve ladığı görülür. Başta bu Ticaret Odası olmak yükseköğrenimini Konya’da tamamladı. Yüksek li- üzere, diğer ilçe merkezlerinde tesis edilen ti- sansı 2006’da, doktorayı 2010 senesinde bitirdi. 2004 senesinde Selçuk Üniversitesi’nde Araştırma caret odalarına çalışmada yer verilir. Görevlisi olarak göreve başladı. 2013 senesinde Yardımcı Doçent olarak atandı. Şu anda Necmettin Ticaret Odaları, çalışmalarını belli esas- Erbakan Üniversitesi’nde görevine devam etmekte- dir. lar çerçevesinde yürütmekte idi. Bununla ilgi- Yakın tarihle ilgili olarak, eğitim tarihi ve tarih eği- li olarak, ticaret odaları kanunu veya nizam- timi konularında olmak üzere üç kitabı vardır. Bunun dışında çeşitli dergilerde yayınlanmış makaleleri ile namelerinde yer bulan bilgilere çalışmada yer ulusal ve uluslar arası alanda sunulmuş bildirileri bulunmaktadır. verildi. Dolayısıyla kurulan bu ticaret odala- rının faaliyetlerini yürütürken neyi amaçladığı

ve izlediği usul ve prensipleri belirtmek gere- * Yrd. Doç. Dr. Necmettin Erbakan Üniversitesi Ah- kir. Bu odaların, üye sayıları ve üyelerinin met Keleşoğlu Eğitim Fakültesi isimleri verilen diğer bilgiler arasındadır. Anahtar Kavramlar: Ticaret Odası, Akşehir, Beyşehir, Bozkır, Seydişehir

ABSTRACT In the center of the province of Konya Chamber of Commerce was founded in 1882, is known. In addition, the Chamber of

Commerce started its activities in 1884 Akşehir understood. Be it at the chamber of

185 Seyit TAŞER commerce chambers of commerce, other hakkında mevcut bilgilere vilayet salnameleri district centers in the study are established. incelenerek ulaşilabilir. Fakat ticaret odaları- Was carrying out certain activities nın bu salnamelerden takibi ancak belli bir yı- within the framework of the Chambers of la kadar mümkün olmaktadır. Diğer taraftan, Commerce. In this respect the laws of cumhuriyet dönemindeki ilçe ticaret odaları commerce, chambers of commerce gives ayrıca değerlendirilebilir. Bununla ilgili ola- information about the parts. Therefore, what rak 1928 senesine gelindiğinde Akşehir, Bey- the goals in carrying out activities of şehir, Seydişehir ve Ereğli gibi ilçelerde tica- chambers of commerce, and followed ret odalarının faaliyet yürüttükleri görülür. established procedures and principles shall be included in this study. 1. TİCARET ODALARI ÖNCESİ Keywords: Chamber of Commerce, Ticaret odaları kurulmadan önce esnafla- Aksehir, Beyşehir, Bozkır, Seydişehir rın teşkilatlanması ve birlik oluşturması için belli kural ve kaidelere göre hareket etmesi GİRİŞ söz konusuydu. Ticaret Odaları, ahilik teşkilatın- Osmanlı Devleti’nde ticari faaliyetlerde, daki değişimin lonca ve gedik şeklinde bir sı- el tipi imalathanelerin yerini büyük sanayi tipi ra takip etmesi sonucunda, gediklerin kaldı- üretim yapan fabrikalar almaya başlamıştı. Sanayileşme ve sonrasında, ürünlerdeki çeşit- rılmasıyla, ortaya çıkan boşluğu doldurmuştu (Arabacı, 1999: 78) lenme ile ticaret konusunda klasik dönemden farklı bir yapılanmaya gidildiği görülür. Tica- Loncaların görevleri, üreticiler arasında ri faaliyetlerin kontrollü bir şekilde sürdürü- haksız rekabetin önüne geçilmesi, zayıfların lebilmesi amacıyla, ticaret odalarının kurul- korunması, üretim sürecinde tekelleşmenin ması 1880 senesinde İstanbul’da başlamış, önlenmesi idi. Aynı zamanda ihtiyaç halinde onu diğer merkezler takip etmişti. Ticaret üyeler birbirini gözetiyordu.(Koraltürk, 2002: odalarının kurulması ve günümüze gelen sü- 14) reçte geçirdiği aşamalarla ilgili olarak yapılan Gedik 1727’de kullanılmaya başlamıştı. çalışmalar vardır. Tanzimat döneminde gedik ve iltizam sistem- Yine 1882 senesinde, Konya’da kurulan lerindeki sıkıntı nedeniyle, bu konuların dü- Ticaret Odası ve bu odanın üyeleri ile ilgili zenlenmesi çalışması yapıldı. Gedik sistemin- bilgilerle çeşitli çalışmalarda karşılaşılır. Bu- de, 1860’da bir nizamname ile düzenlemeye nun yanında, Konya vilayetine bağlı ilçe (ka- gidilmiş, 1909’da Esnaf Cemiyetleri Talimat- za) merkezlerinde ticaret odalarının olup ol- namesi çıkartılmış, 1913 senesinde tamamen madığı veya ne zaman kurulduğu, üyelerinin kaldırılmıştı (Eminoğlu, 1999: 185,192) kimlerden oluştuğu vb. bilgiler, mevcut ça- Ticaret Odası kurulmadan önce birçok lışmalara görüldüğü kadarıyla girmemiştir. merkezde ziraat odasının faaliyette olduğu Halbuki kaza merkezlerindeki ticaret odaları görülür. Aynı zamanda menafi komisyonu gi-

186 Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları... bi komisyonlarla bu işlemler yürütülmeye ça- Avrupa’daki ekonomik gelişmeler, Os- lışılmıştır. manlı Devleti klasik sistemlerini etkisiz hale Bunun öncesinde danışma mahiyetinde getirirken, sanayileşme ve nüfus artışı ile bazı meclislerin açılmış olduğu görülür. Bu kentleşme sonrasında batılılaşmanın bir sonu- süreçte 1838’de Meclis-i Ziraat ve Sanayi ku- cu olan ticaret odaları kurulmuştu (Koraltürk, rulmuştu. Bu meclis konu alanı kapsamında 2002: 16). hükümete raporlar sunacaktı. Ülkenin eğitim Ticaret Odalarının ilk örneklerini yaban- ve öğretim çalışmalarını da üstlenmişti. cılar, 1866’da ortaya koymuştur. Milli bir içe- 1839’da bu meclis Ticaret ve Ziraat Nezareti- rikte açılan ilk oda ise, Belçika’da 1867’de ne bağlandı. Islah-ı Sanayi Komisyonu görülmüştü. Bunlardan biri de İstanbul’da 1865’te çalışmaya başlayarak, sanayii geliş- 1870’de açılmış olan, Avusturya-Macaristan tirmek ve sanayi okulları açmak gibi amaçları Ticaret ve Sanayi Odası’dır. (Arabacı, 1999: yerine getirmek istemişti Bu alanda yapılan 80) çeşitli düzenlemelerin ardından, 1876’da Koraltürk, Avrupa’da 1650’de kurulan, Meclis-i Ticaret ve Ziraat kuruldu. Meclis, ti- Marsilya Ticaret Odasını bu alanda bir ilk caret okulunun kurulması, ticaret gazetesinin olarak gösterir. Avrupa’da da bunun öncesin- yayınlanması gibi eğitim ve kültür faaliyetle- de tüccar birlikleri bulunuyordu. 18. yüzyılın rinin yanı sıra, ticaret mallarının korunması başlarında, diğer Fransa şehirlerinde de, tica- gibi görevleri yürütecekti. Sanayi mektepleri- ret odaları kurulmaya devam etmişti. Kısa sü- nin idaresi, ticaretin geliştirilmesi için önlem- rede bu odalar İngiltere, Avusturya ve İspan- ler alınması, yabancı ülkelerde konuyla ilgili ya gibi ülkelerde çoğalmıştı (Koraltürk,19) yapılacak araştırmalar, ıslahhanelerin idaresi Osmanlı Devleti’nde ise, ahi teşkilatı dı- bu meclisin ticaret ve sanayi alanındaki gö- şında, ticaret odaları ile ilgili gelişmeler 19. revleri arasında geliyordu (Koraltürk,2002: yüzyıl sonlarında başlar. Bu çerçevede yapı- 16,17). lan çalışmalar sonrasında 1880 yılında Dersaadet Ticaret Odası’nın kurulması ile il- 2. TİCARET ODALARININ KU- gili karar alınmış fakat oda faaliyetlerine RULUŞU 1882 senesinde başlamıştır. (Arabacı, 1998: Esnaf Teşkilatlarındaki bozulma yeni- 2) leşme döneminde artmıştı. Bunun üzerine ko- Dersaadet Ticaret Odası İstanbul’da 19 nu ile ilgili olarak alınan tedbirler arasında, Ocak 1880 tarihinde kuruldu. Yapısı günü- sanatkârları okullarda yetiştirmek, yerli sana- müzdeki odalardan farklı idi. Yönetim kurulu, yi ürünlerini ıslah ederek ülke ihtiyacını kar- denetim ve yasama ayrımı yoktu ve 24 üye- şılayacak düzeye yükseltmek gibi hususlar den oluşuyordu. Odaya girebilme şartları 25 yer almıştı. Bu kapsamda esnaf kuruluşları yaşını doldurmak, en az beş yıl ticaretle uğ- arasında birlik oluşturulması da vardı (Tu- raşmış olmak, suç işlememiş ve iflas etmemiş ran,1992: 33,34). olmaktı. Üyelerin yarısı nazır, yarısı da tüc-

187 Seyit TAŞER carlar tarafından seçiliyordu (Koraltürk,.2002: liva merkezindekiler 8 ve kaza merkezindeki- 27) ler 4’er üyeye sahip olacaklardı. Bu üyelerin İstanbul’da tesis edilen bu Ticaret Oda- ticaretle uğraşması gerekiyordu. Bu cemiyet- sının hemen ardından taşrada da benzer şekil- ler haftada bir kez toplanmaktay- de hareket edilmiştir. dı.(Koraltürk,18) Dersaadet Ticaret Odası 14 Ocak Ticaret Odaları ile ilgili olarak ise, 31 1882’de yapılan toplantı ile faaliyete başla- Mayıs 1326 (1910) tarihli Ticaret ve Sanayi mıştı. Bunun devamında taşrada farklı mer- Odaları Nizamnamesi yayınlanmıştı (Üskül, kezlerde ticaret, sanayi ve ziraat odalarının 1975, 5). kurulması yönünde girişimler oldu 2 Mayıs 1925 tarihinde TBMM genel (Koraltürk, 2002: 31) kurulunda oylanarak kabul edilen odalarla il- Taşrada ticaret odalarının yaygınlaştırı- gili yeni kanun, on iki maddeden oluşuyordu. labilmesi amacıyla Ticaret ve Nafia Nezareti- Böylece, odalara ilk defa olmak üzere tüzel nin 1884’e kadarki süreçte, 68 yerde Ticaret kişilik veriliyordu. Kanun yeni bir nizamna- Odası kurmak istediği anlaşılır. Bununla ilgili menin hazırlanması ihtiyacını doğurdu. Ni- olarak verilen rakamlarda ve bu odaların idari zamname 27 Eylül 1925 tarihinde kabul edi- taksiminde, 15’inin vilayet merkezinde, lerek yasalaştı. Toplam yedi bölüm 137 mad- 11’inin sancak merkezinde ve 4’ünün kaza deden oluşan nizamnamenin, ilk iki maddesi merkezinde olmak üzere 67 odanın kurulmak ticaret ve sanayi odalarının amaçları ve kuru- istendiği görülür (Koraltürk, 32,33). 1973’lere luş biçiminden söz eder. İkinci bölüm 3. ve gelindiğinde, oda sayısı 170 olarak tespit 19. maddeler arasıdır ve ticaret ve sanayi oda- edilmiştir (Üskül, 1975, 4). larının görev ve yetkileri bu maddelerde ifade edilir. 74. ve 115. maddeler ise 4. bölüm olup 3.TİCARET ODALARI İLE İLGİLİ ticaret ve sanayi odalarına kayıt ve tescille il- NİZAMNAMELER gilidir (Koraltürk, 83,84) Osmanlı Devleti’nin yenileşme döne- Esnaf ve sanatkârların mesleki faaliyet- minde ticari meselelerde kanunlaşma hareke- lerini düzenlemek amacıyla 11.1.1943 tari- tinin bir sonucu olarak, 1850 tarihli ilk ticaret hinde yürürlüğe giren kanunla, ticaret ve sa- kanunu, 1807 tarihli Fransız Ticaret Kanu- nayi odaları ile benzer faaliyette bulunmak nu’ndan çevrilmek suretiyle yayınlamıştı üzere Esnaf Derneklerinin kurulması söz ko- (Eminoğlu, 1999: 191). Bu alanda diğer bir nusu olmuştu. Esnaf ve sanatkârlar buraya kanun 26 Mayıs 1926 tarihli Ticaret Kanu- kayıt olmak durumunda idi. (Eminoğlu, 1999: nu’dur (Düstur, 1928:) 209). 1943 senesinde Ticaret ve Sanayi Oda- 1876 tarihindeki düzenleme ile kurula- ları, Esnaf Odaları ve Ticaret Borsaları Kanu- cak olan ticaret ve ziraat cemiyetlerinin ça- nuyla, Esnaf Odaları sistemi getirildi. 1949’da lışma esasları belirlenmişti. Buna göre, İstan- odalar sistemi yerine birlikler ve dernekler bul’daki meclis 24 fahri üyeden oluşacaktı. sistemi getirildi (Turan, 1992: 87) Diğer vilayet merkezlerindeki cemiyetler 12,

188 Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları...

1991’de yapılan bir diğer düzenleme ile Berri ve bahri ticaret kanunları muci- esnaf ve sanat sahipleriyle bunların yanında bince sınıf-ı ticariye-i haiz olan ve müessese-i çalışanların ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki ticariyesi bulunan her şahıs ferdi ve hükmi ve faaliyetlerini kolaylaştırmak ve halkla ilişkile- her nevi borsa mübayaacıları ve hususi ve rini düzenlemek gibi amaçlarla kamu kurumu resmi simsar ve dellallar merkez ve şube ola- niteliğinde tüzel kişiliğe sahip meslek kuru- rak ikametgah-ı ticari ittihaz eyledikleri ma- luşlarına Esnaf ve Sanatkârlar Odası denil- hallerin ticaret ve sanayi oadalarına kayıt miştir (Eminoğlu, 1999: 211). olunmaya mecburdurlar. Bu mecburiyeti ifa etmeyerek tarih-i ilandan itibaren üç ay zar- 4.ODALARIN İŞLEYİŞİ fında kendilerini odaya kayıt ettirmek için Odanın görevleri 16 Ağustos 1881 tari- müracaat etmeyen eşhas- ferdiye ve hükmiye hinde yürürlüğe giren nizamnamede yer alır. ile simsar ve dellallardan muayyen olan sene- Ticaret odalarında üyeler üç yıl için seçiliyor- lik kayıt ücretlerinin üç misli ceza-i odaca lardı. Her yıl üyelerin üçte biri yenileniyordu. tahsil olunur. Cezanın tahkikinden itibaren üç Ticaret nezareti tarafından uygulanması gere- ay zarfında kayıt olunmamakta ısrar edenle- ken ıslahat ve tadilat, gümrük tarifeleri, li- rin ticarethaneleri oda kararıyla hükümetçe manlar inşası, nehirlerde taşımacılık işleri, sed ve simsar ve dellallar icray-ı muameleden posta, telgraf ve demiryolu hatlarının yeni- menolunur. (Ticaret Salnamesi,1928: 52) lenmesi, ticaretin gelişmesine ilişkin kanun- Aynı nizamnamenin beşinci maddesi ise, lar, odaların görevleri arasında geliyordu. oda üyelerinin, odanın aldığı kararlara uyması Odanın, üye sicilleri tutmak, fiyat endeksleri gerektiğini belirtir. düzenlemesi yapmak, tüccara ilişkin kefalet Ticaret ve sanayi odalarının mukarrera- ve şahadetnameleri bildirmek gibi görevleri tına riayet etmeyenler hakkında odalarca beş de vardı. Oda her hafta toplanıyordu. Üyele- liradan yüz liraya kadar cezay-ı nakdi hükm rin birinci ve ikinci sınıf tüccardan olması zo- olunur. Bilumum cezaları havi oda mazbata- runluluğu vardı. Vilayet merkezlerindeki Ti- ları icra dairelerince icra ve tenfiz olunur. caret Odasının 12 üyesi bulunacaktı. Bu oda- (Ticaret Salnamesi,1928: 52) lar doğrudan Ticaret Nezareti’ne faaliyetlerini 1925 tarihli Nizamnamede, tacir, esnaf bildirecekti. Vilayet odalarının üyeleri oyçok- ve küçük tacir ve sanatkarlar ile borsa luğu ile idare meclisleri tarafından seçilecekti mübayaacıları, simsar ve dellalın tarifi yapılır. (Koraltürk, 2002: 28,29, 33) (Ticaret Salnamesi,1928: 52,53) Ticaret Odaları ile ilgili olarak, 1910 ve Tüccar: Malumat-ı ticariyeyi bir mües- 1925 yıllarında nizamnameler yürürlüğe gir- sese-i ticariyye tesis ederek ifa ve icra-yı sa- mişti. Bu nizamnameler odaların işleyişi hak- nat-ı mu‘tâde ittihaz eden eşhas-ı ferdiyye ve kında ayrıntılı bilgi verir. Örneğin, 1925 ta- eşhas-ı hükmiyye sıfat-ı ticaret-i haiz olup ta- rihli ticaret odaları nizamnamesinin beşinci cir addolunur. maddesi, odalara kayıt yaptırma mecburiye- tinden bahseder.

189 Seyit TAŞER

Esnaf ve küçük tacirler ve küçük sa- yukarı olamaz. Buna göre; borsa mübaya- natkarlar: Muamelat-ı nakdi sermayesinden acıları simsar ve dellalların senelik kayıt üc- ziyade dükkanında işleyerek veya seyyar ola- retleri, oda meclisinin üye sayısı otuz olan rak bedeni mesayisine müstenid bulunan ve odalarda on misli olarak belirlenmiştir. Diğer kazancı ancak medar-ı maişetini temine kafi taraftan, birinci sınıftan on lira 2. sınıftan 5 li- olacak derecede az olan esnaf ve küçük sa- ra, 3. Sınıftan 2.5 lira olarak tespit edilmiştir. natkarlar ve tacirler odalara mecburiyyet-i (Ticaret Salnamesi, 1928). kaydiyye olmayıp ancak bunlar odalar kanu- Ticaret odalarına kayıt yaptırmaya mec- nun dördüncü maddesi vechile ticaret siciline bur olanlar, 1925 tarihli Nizamnamenin 74. kayıt ve tescil olunurlar. maddesinde şu şekilde belirtilir (Ticaret Sal- Borsa mübayaacıları: Her nevi borsa namesi,1928: 52,58) mübayaacıları icray-ı muamele eyledikleri 1. Berri ve bahri ticaret kanunları borsaları nizamname ve talimnameleri vechile vechile sanat-ı ticariyyeye haiz olan ve mües- bu sıfatı ihraz ederler. Borsa sese-i ticariyyesi bulunan yerli ve ecnebi eş- mübayaacılarının odalara kayıtları mecbur- has-ı ferdiyye ve hükmiyye ve muamelat-ı dur. ticariyye ve nakliyye komisyoncuları, Simsarlar ve dellallar: Her nevi eşya 2. Ticari, sınai ve mali ve müessesat-ı ve emtia-i ticariyye ve kambiyo ve esham ve ticariyye-i resmiyye, akar ve emlak ve arazinin alım ve satımında 3. Her nevi borsa mübayaacıları, ve taahhüdatında ve sefain-i navulları ve her 4. Resmi ve hususi simsarlar ve nevi sigorta muamelatında ve alım satıma ve dellallar, mukavelet-i taahüdaata tavassut ederek mua- 5. Sınıf-ı ticariyyeyi haiz olanlar. melat ve ukudat-ı mezkurede tarafeyn akdin- Odaya kayıt şartları ve işlemleri de1925 den addolunmayan ve ancak mütevassıt tarihli nizamnamede yer alır. Buna göre, res- vezayit ve sıfatında bulunan kimselere (sim- mi ve hususi dellallar ile simsarlar için genel sar ve dellal) denilir. şartlar şunlardır: 1925 tarihli Nizamnamenin 7. madde- 1.Yaşı yirmiden yukarı olmak, si, odaya kayıt ücretleri hakkında genel bilgi 2. Cünha ve cinayetle mahkûm olma- verir. Buna göre Sermayeleri 300 bin liradan mak, yüksek olan anonim ve limited şirketleri 3. İstikamet ve hüsn-ü hal eshabından müessesat-ı resmiyye-i ticariyyeden fevkalade olduğu odaya muakkad iki tacir tarafından sınıf-ı adile odaların bulundukları mahallere tasdik edilen bir şehadetname ile beyan edil- tahsis eyledikleri sermayenin binde yarımı mek, Hal-i iflasda bulunmamak mütecaviz etmemek üzere ikinci maddede mu- harrer nizamname vechile tayin-i sınıf ve Ticaret Odalarına kayıt işlemi iki aşa- derecata göre senelik ücret-i kadydiyye alınır. madan oluşur. Bu işlemler, kayıt ve sicildir. İşbu ücret elli liradan aşağı ve bin liradan Odaya kaydı mecburi olanlar, belli bir süre zarfında, merkez ve şube olarak kabul ettiği

190 Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları... ticari ikametgâhını, ticaret ve sanayi odalarına başladığı. Ticaret sicil defterine kaydolacak müracaat ederek, matbu kayıt beyannamesini bilgiler ise şu şekilde tespit edilmiştir (Ticaret alarak, bunu eksiksiz bir şekilde doldurur ve Salnamesi,1928:54): Şirketin veya müessese- tarih atarak imzalarlar. (Ticaret Salname- nin bulunduğu şehir, semt-i meşhur, sokak, si,1928: 52) han veya daire no, telgraf adresi, tarih-i tesis, mahal-i tesis, nizamname veya mukavelena- Yerli veya yabancı olsun ticaret ve sana- mesinin tarih-i tanzim ve akdi, şirket veya yi erbabı olan kimselerin ticari muameleleri- müessenin tabiiyyeti, müddeti, ecnebi hisseli, nin yürütülebilmesi için, odaya vermeleri ge- komandit, limited, anonim ve kooperatif gibi reken kayıt beyanlarında bulunması gereken sermayesi eshama münkasim şirketlerin tica- hususlar nizamnamenin 92. maddesinde şu ret vekâletince verilen icray-ı muamelata me- şekilde belirtilir: (Ticaret Salnamesi,1928: zuniyet beyannamesinin tarih ve numarası. 54)

Adı ve şehri, doğduğu yer doğduğu tarih 5. KONYA, AKŞEHİR, BOZKIR, tabiiyeti, babasının adı, tahsil derecesi, tica- BEYŞEHİR, ILGIN VE EREĞLİ Tİ- rethane ve müesseseye verilen ad, işe başladı- CARET ODALARI ğı tarih, ticarethane ve müessesesinin bulun- Konya Ticaret Odası’nın 1882 senesinde duğu şehir ve semt, sokak, han veya daire kurulduğuna ilişkin farklı kaynaklarda ifade- no’su telgraf adresleri, mevzu adresi, yap- ler yer alır. Konya’daki Ticaret Odasının makta olduğu ticari ve sanat muamelesinin açılması, Dersaadet (İstanbul) Ticaret Oda- nevi, toptancı ve perakendeci olduğu, muame- sı’ndan sonra gerçekleşmiştir. Vilayetlerde ti- lat-ı ticariyye ve nakliyye komisyoncuları için caret odalarının açılması ile ilgili olarak, bu- meşgul olduğu komisyonculuğun nevi, namı- nun belli bir sıra takip ettiği anlaşılır. İlk anda na vaz ve imzaya mezun olanların isim ve Selânik, İzmir ve Beyrut merkezleri belirtil- şöhretleri ve imzalarının suretleri, ticarethane miş, diğer taraftan Trabzon, Adana, Ankara, ve müessesenin merkezi, şubeleri, kendisi Edirne, Bursa, Cezayir, Konya, Yanya ve Er- hakkında malumat alınabilecek iki müessese-i zurum’da birer Ticaret Odası açılması konu- maliyye veya müessese-i ticariyye ve sanayiin sunda görüşe varılmıştır (Arabacı, 1998: 2). isim ve adresleri. Tediye eylediği temettu Konya Ticaret Odası üyelerine odanın vergisinin senelik miktarı, hak intihabından kuruluş tarihi olan 1882’den itibaren üye mahrumiyetini mucib bir mahkûmiyeti olup olanların isimleri ve oda başkanlarına farklı olmadığı, ticarete ehil olmayan bir yaşta olan- eserlerde yer verilir (Eminoğlu, 1999: 237- lar için ticarete izin veren ticaret mahkemesi- 242); Arabacı,1999: 91,102) nin adı ve izin tarihi. Ecnebiler için ikamet 1304 (1886) senesinde Ticaret Odası- vesikasını aldığı daire ve tarihi. Mukaddema İsipzâde Ahmed Efendi- Hristo Efendi, ilan-ı iflas eylemişse ne suretle ve hangi tarih- Kocamusazade Hacı Memed Ağa, Hacı te tekrar tediyata başladığı mukaddema tadil- Mendizâde İbrahim Efendi, Parlakzâde Ahmed i tediyat eylemişse ne tarihte tekrar tediyata Efendi, Kâtip Hasan Efendi, Hristo Efendi,

191 Seyit TAŞER

İsak Efendi, Çavdaroğlu Hacı Romanos Efen- di, Bedros Efendi (KVS, 1304, 69) 1307 (1889) senesinde önemli oranda aynı isimlerle karşılaşılır: Bedros Efendi, Çavdaroğlu Hacı Romanos, İsak, İsibzade Ahmed Efendi, Hacımendizade İbrahim Efendi, Parlakzâde Ahmed Efendi, Kazaros Efendi şeklinde sıralanır. Katip, yine Hasan

Efendi’dir (KVS, 1307, 60).

19. yüzyıl sonları idari teşkilatlanmasın- da, Akşehir, Konya vilayetine bağlı kaza merkezi olarak ifade edilir. Akşehir’de Tica- ret Odası hakkında bilgilere 1884 tarihinden itibaren ulaşılır. Bu durumda, Akşehir’de,

Konya’dan iki sene sonra Ticaret Odasının kurulduğu anlaşılır. Aşağıdaki tabloda, 1884, 1885, 1886,1887, 1888, 1894, 1901, 1906 yıl- larında, Akşehir Ticaret Odası başkan ve üye- leri ile kâtibine yer verilir.

192 Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları...

Tablo-1 Akşehir’de Kurulan Ticaret Odasının Yıllara Göre Başkan ve Üyeleri

1302-(1884) Senesi (KVS, 1302, 55)

Reis Haydar Efendi Hacı Abdurrauf Tiveflus Üyeler Hacı Mustafa Ağa Erakil Efendi Efendi Efendi 1303 (1885) Senesi (KVS, 1303, 173) Reis Haydar Efendi Hacı Abdurrauf Tiveflus Üyeler Hacı Mustafa Ağa Erakil Efendi Efendi Efendi 1304 (1886) Senesi (KVS, 1304, 77) Reis Haydar Efendi Hacı Abdurrauf Tiveflus Üyeler Hacı Mustafa Ağa Erakil Efendi Efendi Efendi 1305 (1887) Senesi (KVS, 1305, 79) Reis Haydar Efendi Hacı Abdurrauf Tiveflus Üyeler Hacı Mustafa Ağa Erakil Efendi Efendi Efendi 1306 (1888) Senesi (KVS, 1306, 81,82) Reis Haydar Efendi Hacı Abdurrauf Tiveflus Üyeler Hacı Mustafa Ağa Erakil Efendi Efendi Efendi 1310 (1892) Senesi (KVS, 1310, 122) Reis -

Üyeler Hacı Mustafa Ağa Hacı Murad Ağa Nuri Efendi

1317 (1899) Senesi (KVS, 1317, 128)

Reis Hacı İbrahim Ağa Livandi Üyeler Hacı Ali Efendi Hacı Mehmed Efendi Hacı Mesrub Efendi Efendi Kâtip Ömer Efendi

1322 (1904) Senesi (KVS, 1322, 87)

Reis Şirvanizade Hacı Mehmed Efendi Akağazade Abdah Köse Ahmedzade Asaduryan Nazret Aşyan Agop Üyeler Efendi Hacı Rüşdü Efendi Efendi Efendi

193 Seyit TAŞER

Tablo 1’den anlaşılacağı üzere, 1884- bu sayı 123’e çıkmıştı. 1897’de 115 ticaret ve 1888 seneleri arasında başkan ve üyeler de- ziraat odası bulunuyordu (Koraltürk, ğişmemiştir. 1892’de üye sayısı üçe düşmüş, 2002,36). önceki üyelerden yalnız birisi kalmıştır. 1928 yılında Akşehir’de Ticaret Odası- 1899’da, odanın, Akşehir Ziraat ve Ticaret nın faaliyetini sürdürdüğü anlaşılır (Ticaret Odası olarak anıldığı dönemde başkan ve Salnamesi, 1928: 49). üyelerin tamamının değişmiş olduğu anlaşılır. Ticaret Odalarının Konya kazalarındaki 1904 yılında başkan ve üyelerin yine tamamı- durumuna bakıldığı zaman Bozkır Ticaret nın farklı isimler olduğu görülür. Akşehir Ti- Odasının da Akşehir Ticaret Odası ile aynı yıl caret Odası’nda bir başkan ve dört üye vardır açılmış olduğu anlaşılır. Bununla ilgili tablo- ve bu üyelerden ikisi müslim ikisi gayr-ı ya aşağıda yer verilir: müslimdir. 1312 (1896) senesinde, Vilayet Salna- mesinde Akşehir Ticaret Odası’na yer veril- memiştir. Fakat Akşehir Ticaret Odası üyele- rinden Abdurrauf Efendi’nin bu dönemde Be- lediye Dairesi Reisi olduğu anlaşılır. Aynı zamanda ziraat bank şubesi reisidir (KVS, 1312, 117,118) Ticaret Odaları bu alanda faaliyet göste- ren komisyonlar sonrasında ticari hayatta yer bulan bir teşkilattır. Ticaret odaları günümüz- de Sanayi ve Ticaret Odası şeklinde ifade edi- lirken, odaların ilk kurulduğu yıllarda yalnız Ticaret Odası şeklinde isimlendiriliyordu. Zi- ra sanayi gelişme aşamasında idi. Diğer taraf- tan ticaret odaları, sonraki süreçte ziraat ve Ticaret Odası şeklinde ziraat odası ile beraber anılmaya başlayacaktı. 28 Şubat 1889 tarihinde vilayet, liva ve kazalarda ticaret ve ziraat ve sanayi odaları- nın kurulması gündeme geldi. Dolayısıyla başta bağımsız olarak kurulan ticaret ve ziraat odaları, aynı çatı altında birleştirilmişti. Bu açıdan bakıldığı zaman ticaret ve ziraat odala- rı bu tarihte kurulmuştu. Bu dönemde top- lamda yüze yakın oda bulunuyordu. 1891’de

194 Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları...

Tablo-2 Bozkır’da Kurulan Ticaret Odasının Yıllara Göre Başkan ve Üyeleri 1302-(1884) Senesi (KVS, 1302, 70) Reis Hasanağazade Ali Rıza Efendi Zaporzade Mehmed Üyeler Bevdi Efendi Hrisofi Efendi Efendi Kâtip Mehmed Bey 1303 (1885) Senesi (KVS, 1303, 184) Reis Hasanağazade Ali Rıza Efendi Zaporzade Mehmed Üyeler Bevdi Efendi Hrisofi Efendi Efendi Kâtip Mehmed Bey 1304 (1886) Senesi (KVS, 1304, 95) Reis Hasanağazade Ali Rıza Efendi Zaporzade Mehmed Üyeler Bevdi Efendi Hrisofi Efendi Efendi Kâtip Mehmed Bey 1305 (1887) Senesi (KVS, 1305, 96) Reis Hasanağazade Ali Rıza Efendi Zaporzade Mehmed Üyeler Bevdi Efendi Hrisofi Efendi Efendi Kâtip Mehmed Bey 1306 (1888) Senesi (KVS, 1306, 99) Reis Hasanağazade Ali Rıza Efendi Zaporzade Mehmed Üyeler Bevdi Efendi Hrisofi Efendi Efendi Kâtip Mehmed Bey 1307 (1889) Senesi (KVS, 1307, 90) Reis Hasanağazade Ali Rıza Efendi Zaporzade Mehmed Üyeler Bevdi Efendi Hrisofi Efendi Efendi 1317 (1899) Senesi (KVS, 1317, 153) Reis Hacı Mehmed Ağa Üyeler Mehmed Ali Efendi Ahmed Ağa Mehmed Ağa Mustafa Efendi

Bozkır Ticaret Odası dört üye ve bir kâ- tipten oluşmuş ve yine ikisi Müslim ve ikisi Gayr-ı Müslim’dir. Bozkır Ticaret Odası’nda 1899’a kadar, bir başkan üç üye ile oda idare edilmiştir. Bu yıl üye sayısı dörde çıkarken, üyelerin tamamı ve başkan, Müslimlerden oluşmuştur. Beyşehir’deki Ticaret Odası ile ilgili kayda, 1892 salnamesinde karşılaşılır. Beyşe- hir Ticaret Odası 1904’te de faaliyette olduğu anlaşılır. Bununla ilgili bilgilere tablo halinde aşağıda yer verilir:

195 Seyit TAŞER

Tablo-3 Beyşehir’de Kurulan Ticaret Odasının Yıllara Göre Başkan ve Üyeleri 1310 (1892) Senesi (KVS, 1310, 130) Reis Hacı Hafız Efendi Üyeler Derviş Ahmed Hacı İbrahim Efen- Arif Efendi Nikolaki Efendi di 1312 (1894) Senesi (KVS, 1312, 128) Reis Hacı Hafız Efendi Üyeler Derviş Ahmed Hacı İbrahim Efen- Arif Efendi Nikolaki Efendi di 1314 (1896) (KVS, 1314, 124) Beyşehir Ziraat ve Ticaret Odası belirtilmiş olmakla beraber başkan ve üye isimleri bu- lunmamaktadır 1317 (1899) (KVS, 1317, 136) Reis Hafız Abdah Efendi Üyeler Hafız Ali Efendi Mehmed Efendi Ahmed Efendi Ali RızaEfendi 1322 (1904) (KVS, 1322, 97) Reis Meclis-i İdare Azasından Hacı Hafız Abdah Efendi Üyeler Hafız Ali Efendi Ahmed Efendi Ali Rıza Efendi Şükrü Efendi

Tablo 3’e göre, Beyşehir Ticaret Odası, Konya’ya bağlı bir diğer kaza merkezi bir başkan ve dört üyeden oluşmakta idi. 1899 olan Ilgın’da 1899 yılında, ticaret odalarının yılına kadar odada bir gayr-ı müslim varken, ziraat ve Ticaret Odası şeklinde anılmaya baş- 1899’da başkan ve tüm üyelerin Müslim ol- ladığı dönemde, ziraat ve Ticaret Odasının fa- duğu görülür. 1314 (1898) yılı Konya salna- aliyete geçtiği anlaşılır. Oda hakkındaki bilgi, mesinde, Beyşehir, Ziraat ve Ticaret Odası aşağıda tablo halinde yer verilir: yazar. Fakat başkan ve üyelerinin isimlerine yer verilmemiştir.

Tablo-4 Ilgın Ziraat ve Ticaret Odası 1317 (1899) Senesi (KVS, 1899, 120) Reis Vekili Haralambos Efendi Üyeler İbrahim Efendi Kayseriyeli Mehmed Ağa Mevlüd Ağa Hirelembus Efendi

196 Konya Kaza Merkezlerinde Ticaret Odaları...

Ilgın Ziraat ve Ticaret Odası hakkında bilgi, yalnız 1899 yılına mahsus olmak üzere yer almıştır. Bu dönemde, odada da başkanın vekil olarak bu görevi yürüttüğü anlaşılır ve başkan vekili gayr-ı müslimdir.

Tablo-5 Seydişehir Ziraat ve Ticaret Odası 1317 (1899) Senesi(KVS, 1317, 148) Reis Mehmed Bey Üyeler Sabri Efendi Raif Efendi

Seydişehir Ziraat ve Ticaret Odasının bir başkan ve iki üyeden oluştuğu Tablo 5’ten an- laşılır. Bunların tamamı müslimdir. Tablo 6’da ise, Ereğli kazasındaki Ziraat ve Ticaret Odası’na yer verilir:

Tablo-6 Ereğli Ziraat ve Ticaret Odası 1317 (1899) Senesi(KVS, 1317, 167) Reis Ömer Efendi Üyeler Hacı Efendi Mihail Efendi Artin Efendi Kâtip Abdurrahim Efendi

Tablo 6’da ise, Ereğli kazasındaki Ziraat ve Ticaret Odası’na yer verilir:

Ereğli Ziraat ve Ticaret Odasının, Ilgın ve Seydişehir ile aynı tarihte faaliyette olduğu görülür. Bir başkan ile üç üyeden oluşan oda- da bir de kâtip görev yapar. Başkan ve iki üye müslim, diğer üye gayr-ı müslimdir. 1928 senesinde ise, Konya’da, Akşehir, Ereğli, Beyşehir, Bozkır ve Seydişehir’de, Ti- caret Odasının bulunduğu anlaşılır (Ticaret Salnamesi, 1928: 49,50).

197 Seyit TAŞER

SONUÇ KVS, 1305 Tüccar veya esnafların tarihten günümü- KVS, 1306 ze birlikler kurarak faaliyetlerini sürdürdükle- KVS, 1310 ri görülmüştür. 19. yüzyılın sonlarına doğru KVS, 1314 tesis edilmiş olan odaların işleyişi, önceki dö- KVS, 1317 nemde bu alanda görev yapmış olan meclis- KVS, 1322 lerle önemli oranda örtüşmektedir. Düstur, 1928: c. VII, Üçüncü Tertip, Ankara. Ticaret Odalarının 1884 senesinde yalnız Kitap ve Süreli Yayınlar Konya merkezinde olmayıp, Akşehir’de de ARABACI, Caner, 1998: “Konya Ticaret tesis edilmiş olduğu anlaşılır. Odası’nın Tarihçesi”, Yeni İpek Yolu Kon- Diğer üyeler ise müslimdir. Konya’da ya Ticaret Odası Dergisi I, Mayıs,1998, Ilgın kazasıyla aynı sene Seydişehir kazasında 1998: Konya. da Ticaret Odasının varlığı anlaşılır. Bununla ______, 1999: Geçmişten Günümüze ilgili tabloya aşağıda yer verilmiştir: Konya Ticaret Odası (1882-1999), Konya Bu dönem taşrada ticaret odalarının yeni Ticaret Odası Eğitim ve Kültür Yay., yeni açılmaya başladığı bir zaman dilimidir. Konya. Osmanlı memleketinde toplam 67 yerde açıl- Büyük Ticaret Salnamesi, 1928: İstanbul Ka- dığı anlaşılan ticaret odalarının ikisinin Akşe- ğıtçılık Ve Matbaacılık Anonim Şirketi, hir ve Bozkır’da olması önem taşır. Dolayı- Sahib ve Neşri: İsmail Hakkı ve Şürekası, sıyla taşrada açılan ilk ticaret odaları arasında İstanbul. Akşehir ve Bozkır vardır. Hatta dört kaza EMİNOĞLU, Mehmet, 1999: Konya Ticaret merkezi arasında bu iki merkezin de yer aldı- Teşkilatı Dünü ve Bugünü, Konya Ticaret ğı görülür. Odası Kültür ve Eğitim Yayınları, Konya. Akşehir ve Bozkır’da ilk anda ticaret KORALTÜRK, Murat, 2002: Türkiye’de Ti- odalarının kurulması ticari açıdan bu merkez- caret ve Sanayi Odaları (1880-1952) Ke- lerin gelişmiş olduğunu da gösterir. Diğer ta- lebek Matbaası, İstanbul. raftan sonraki yıllarda Beyşehir, Seydişehir TURAN, Kemal, 1992: Mesleki Teknik Eği- ve Ereğli ile Ilgın’da da Ticaret Odası kurul- timin Gelişmesi ve Mehmet Rüştü Uzel, muştu. Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. ÜSKÜL, Zafer, 1975: Kamu Yönetimi Açı- KAYNAKÇA sından Türkiye’de Ticaret ve Sanayi Oda- Salnameler ve Düstur ları, Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Konya Vilayeti Salnamesi, (KVS),1300 Akademisi Yay.,Eskişehir. KVS, 1301 KVS, 1302 KVS, 1303 KVS, 1304

198 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

“AHİLİK” ÜZERİNE BİR LİTERATÜR DENEMESİ A BİBLİOGRAPHİCAL TRIAL ON AKHIYYAH

H. Ahmet ÖZDEMİR * Ahmet ÇELİK *

1961’de Konya/Ilgın-Çavuşçugöl Kasabası’nda doğ- 1966’da Konya Güneys ınır (Karasınır)’da du. dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Güneysınır’da ta- İlköğrenimini doğduğu yerde, orta öğrenimini Ilgın mamladı. Konya Endüstri Meslek Lisesi’ni bitirdi. Lisesi’nde tamamladı. Daha sonra Ankara Üniversi- 1988 yılında Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakülte- tesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu (1984). si’nden mezun oldu. Edirne Merkez İmam Hatip Li- “Moğol İstilası ve Abbâsî Devleti’nin Yıkılışı-Cengiz sesi, İçeri Çumra Çok Programlı Lisesi, Meram Dr. ve Hülâgû Dönemleri (616-656/1219-1258)” adlı Ali Rıza Bahadır İmam Hatip Lisesi’nde görev yaptı. doktora tezini 1997 yılında tamamladı. Konya Ansiklopedisi madde yazarlığında bulundu. Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Rize Üniversitesi Merhaba Gazetesi Akademik Sayfalar ile Konya Bu- İlahiyat Fakültesi’nde (1998-2009), Selçuk ve Nec- rada ve Konya Barosu Dergilerinde Konya tarihi, mettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim eğitimi ve kültürü üzerine bir çok makalesi yayınlan- Fakültesi’nde (2009-) öğretim üyeliği yaptı. dı. Halen Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Projeler Şeyh Şamil’in Hatıratı (Ankara 2000) adlı eseri T.C. Koordinasyon Biriminde ve Karatay Mevlana İmam Kültür Bakanlığı’nca yayınlandı. Moğol İstilası (İs- Hatip Lisesi’ndeki görevine devam etmektedir. Evli tanbul 2005) adlı eseriyle de 2005 yılında Türkiye ve iki çocuk babasıdır. Yazarlar Birliği’nce “İnceleme” dalında “Yılın Ya- zarı” ödülüne layık görüldü. Yayınlanmış Çalışmaları 1. Dini Bilgiler (Komisyon), Konya, 2005. 2. İsra ve Miracı Anlamak, Konya, 2006. 3. Efendimiz, Konya, 2006. * Necmettin Erbakan Üniversitesi, Ahmet Keleşoğlu 4. Kuran’ı Anlamaya Giriş (Komisyon), Konya, Eğitim Fakültesi, Öğretim Üyesi. 2007. 5. Muhammed Kudsî el-Bozk ırî, Konya, 2009. 6. Muhtasar Muvatta Hadisleri, Konya, 2011.

8. Peygamberimiz Tanıyalım ve Anlayalım. Konya, 2013

* Karatay Mevlana İmam Hatip Lisesi Meslek Ders-

leri Öğretmeni. e-posta: [email protected]

199 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

MAKALELER AKAY, N., “Anadolu Türk Tarihinde Ahilik “Ahiler”, Yurt Ansiklopedisi, c. I, İstanbul, Müessesesi”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, 1981, s. 533-535. 1997, sy. 122 (1997/2), s. 13-18. “Eski Türkiye`de İş Teşkilatı: İttihad-ı Terakki AKKANAT, Cevat, “Arslanhane Yahut Ahî Tarafından Ankara ve Havalisinde Yaptırı- Şerafeddin Camii”, Diyanet, sy. 241 lan Tahkikata Göre Ahiler`e Dair Elde (2011/1), s. 54-58. Edilmiş Olan Malumat”, Meslek (Haftalık AKKUŞ, Mehmet, “Farklı Bir Ahîlik İcâzet- Resimli Gazete), sy. 19, İstanbul, 1925, s. nâmesi”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli 5. Araştırma Dergisi, 2002, c. VIII, sy. 21, s. ABSARILIOĞLU, Ahmet, “Ahilik teşkilatı 95-100. ve Yaren Meclisleri ile İlişkileri”, II. Çan- AKKUŞ, Metin, “Edebiyatımızda Ahi Tipi ve kırı Kültürü Bilgi Şöleni Bildirileri, 17-18 Esrar Dede Fütüvvetnamesi’nde Ahi Tipi- Eylül 2004, Ankara, s. 258-261 nin Özellikleri”, Atatürk Üniversitesi Sos- ABUŞOĞLU, Ömer, “Bütün Yönleriyle Ahi- yal Bilimler Enstitüsü Dergisi, c. 6, sy. 2 lik ve Loncalar”, Ankara Ticaret Odası (2005), s. 87-96. Dergisi, sy. 12, Ankara, 1972, s. 33-42. AKKUŞ, Metin, “Edebiyatımızda Ahi Tipi ve ABUŞOĞLU, Ömer, “Bütün Yönleriyle Ahi- Esrar Dede Fütüvvetnamesi’nde Ahi Tipi- lik", Ticaret Sanayi Odası Dergisi, sy. 72. nin Özellikleri”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahi- ACAR, Ali, “Küreselleşme Sürecinde Ahilik lik Araştırmaları Sempozyumu,Kırşehir Kodları ve Normlarının Yeniden 2005, s. 15-25. Değerlendirimi”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahi- AKKUŞ, Osman, “Ahilik Teşkilatlarına Ta- lik Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, rihsel Bir Perspektiften Bakış”, I. Ahi 2005, s. 1-13. Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- AÇA, Mehmet, “Batı Kaynaklı Küreselleşme pozyumu,Kırşehir, 2005, s. 27-41. Dayatmalarına Karşı Türk Dayanışma Ru- AKPINAR, Ali, “Fütüvvet Ruhunun Dinî hunun Yeniden Canlandırılması Sorunu ve Temelleri”, I. Ahî Evran-ı Veli ve Ahîlik Ahilik (Ahi Evren) Örneği”, Türk Kültürü, Araştırmaları Sempozyumu Kırşehir, c. 40, sy. 472 (2002/8), Ankara 2002, s. 2005, s. 43-61. 466-472. AKPINAR, Hüseyin, “Tasavvufî Bir Ku- AHMET REFİK, “Ankara Ahilerine Dair”, rum Olan Ahîlik’te Mûsikî”, İSTEM: İkdam, sy. 8892 (17 Kanunusani 1337). İslâm San‘at, Tarih, Edebiyat ve Mûsi- AHMET TEVHİD, “Ankara'da Ahiler Hü- kîsi Dergisi, 2009, c. VII, sy. 13, s. 125- kümeti”, İstanbul, 1329 [1913], Tarih-i 132. Osmani Encümeni Mecmuası (TOEM), c. ALGÜL, Hüseyin, “İlk Osmanlı Fetihlerinde IV, sy. 19, s. 1200-1204. Ahiler”, Milli Kültür, sy. 89, Ankara, 1991, s. 36-38.

200 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

ALTINAY, Ahmed Refik, “Osmanlı Şeyhülis- ARISOY, Süleyman, “Ahilik ve Türk lamlarının Terâcim-i Ahvâli: Hüseyin Kooperativizmi”, Kooperatif Dünyası, sy. Efendi Ahî-zâde”, Diyanet İlmi Dergi, 147, Ankara, 1983, s. 4-7. 1966, c. V, sy. 11, s. 312. ARISOY, Süleyman, “Ahilik ve Türk ALTINOK, Baki Yaşa, “Yeni Vesikalar Işı- Kooperativizmi”, Kooperatif Dünyası, sy. ğında Ahi Evran Velı İle Arkadaşlarının 148, Ankara, 1983, s. 15-18. Sürgün Ve Şehit Edilmesi”, I. Ahi Evran-ı ARISOY, Süleyman, “Ahilik ve Türk Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kooperativizmi”, Kooperatif Dünyası, sy. Kırşehir, 2005, s. 63-77. 149, Ankara, 1983, s. 12-13. ALTINTAŞ, Hayrani, “Estetik Açıdan Ahilik ARNAKIS, G. G., “Futuwwa Traditions in the ve Fütüvvetnâmeler”, Türk Kültürü, sy. Ottoman Empire: Akhis, Bekhtashi 312, Ankara, 1989, s. 1-9. and Craftsmen Authors” Journal ALTUNER, Nuran, “Süleymaniye Kütüpha- of Near Eastern Studies. vol. 12, no. 4 nesinde Üç Yazma Fütüvvetname”, I. Ahî (October 1953), pp. 232-247. Evran-ı Veli ve Ahîlik Araştırmaları Sem- ARSLAN, M. Sabri, “Dünyanın İlk Koopera- pozyumu I, Kırşehir, 2005, s. 79-99. tifi: Ahilik”, Karınca, sy. 480, Ankara, s. ANBARLI, Seniz-ACAR, Aykut, “Bir Sel- 32-34. çuklu ve Osmanlı Örgütlenme Örneği Ola- ARSLAN, Mustafa, “Ülgener’in Dikotomik rak Ahiliğin Yapısı ve Fonksiyonları”, Sel- Yönteminde Meslek Ahlakı ve Ahilik”, çuk Üniversitesi Karaman İktisadi ve idari İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Der- Bilimler Fakültesi Dergisi , Cilt:5, Sayı:1, gisi, c. I, sy. 1 (2010), Ankara 2010, t.y., s. yy., 2005. 55-77. ANDAÇ, Faruk, “Osmanlı Döneminde Ahilik ARSLANOĞLU, İbrahim, “Fütüvvetnameler Teşkilatı”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve ve Bir Fütüvvetname”, I. Ahilik Araştırma- İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, sy. 11, ları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 101- Kayseri, 1994, s. 1-14. 118. ARICI, Kadir, “Bir Sivil Toplum Kuruluşu ASLAN, Namık, “Don Değiştirme Motifi ve Olarak Anadolu Ahîliği (Ahîyan-ı Rum)”, Ahi Evran’ın Yılan Donuna Girmesi”, I. Uluslararası Ahîlik Kültürü Sempozyumu Ahi Evran-ı Velî ve Ahilik Araştırmaları Bildirileri, Ankara, 1999. Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 119-127. ARICI, Kadir, “Köylülerin Sosyal Güvenli- ATAY, Osman, “ISO 9000 Toplam Kalite ve ğinde Yeri Olan Tarihi Sosyo-Kültürel Bir Ahilik”, Standard, c. 37, sy. 442 (1998), s. Kurum Olarak Köy Ahiliği”, Kooperatifçi- 35-39. lik, sy. 112 (Nisan-Mayıs-Haziran 1996), s. ATİK, Kayhan. “Ahilik Teşkilatı ve Türkler 14-27. Üzerindeki Etkileri”, Ahilik Araştırma Dergisi, c. I, sy. 1, Ankara 2004, s. 1-19.

201 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

ATSIZ, Gökdağ, Bilgehan, “Ahi Kelimesine BAYRAM, Mikail, “Ahi Evren Kimdir? Ger- Adbilimsel Yaklaşım (Tahrir Defterlerine çek Şahsiyeti ve Eserleri”, Diyanet İlmi Göre), I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araş- Dergi, 1978, c. XVII, sy. 1, s. 24-32. tırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. BAYRAM, Mikâil, “Ahî Evren Kimdir?”, 421-426. Türk Kültürü Dergisi, s191, Ankara, 1978. AYKIZ, Halil İbrahim, “Ahiler, Ahilik, Sivas BAYRAM, Mikâil, “Ahî Evren'in Öldürülme- Ahileri ve Sivas`ta Ahi Eserleri”, Dört Ey- si ve Ölüm Tarihinin Tesbiti”, Tarih Ensti- lül, sy. 5-7, Sivas, 1966, s. 20-22. tüsü Dergisi, s. 12, İstanbul 1982. Ankara Tarihinden-Ahilere Dair”, BAYRAM, Mikâil, “Anadolu Selçukluları“ ,(ع) AYN Hakimiyet-i Milliye, 17 Ağustos 1927, sy. Devrinde Anadolu Bacıları (Baciyan-i 2193, s.2 Rum) Örgütünün kurucusu Fatma Bacı BARAN, Merih, “Kuruluş İlkeleri İle Türk Kimdir?”, Belleten, 1981, s. 180. Esnaf Teşekküllerinin Yapılanmasında Et- BAYRAM, Mikâil, “Baba İshak Harekâtının kili Olan Lonca Sistemi ve Ahîlik Nedir?” Gerçek Sebebi ve Ahî Evren ile İlgisi”, Di- Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştır- yanet Dergisi, c. XVIII, sy. 2, Ankara, ma Dergisi, 1998, sy. 8. 1979. BAYAR, Muharrem, “Arşiv Vesikalarına Gö- BAYRAM, Mikail, “Bir Eğitim ve Öğretim re Bolvadin’de Ahi Teşkilatı ve Bir Ahi Ocağı Olarak Ahî Teşkilatı”, İslam’da Aile Şeceresinin Tanıtımı”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Çocuk Terbiyesi II, 2005, s. 139-146. ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kır- BAYRAM, Mikâil, “Sadr'ud-Din Konevî ile şehir 2005, s. 129-161. Hace Nasir'ud-Din Tusi'nin Mektuplaştıkla- BAYAR, Muharrem, “Arşiv Vesikalarına Gö- rı İddiası Üzerine”, Tarih Araştırmaları re: XVI. Yüzyılda Karahisar-ı Sahib’de Dergisi, İstanbul, 1979. Ahilik ve Esnaf Kuruluşları”, Türk Kültürü, BAYRAM, Mikail, “Sadrü’d-din Konevî ile c. 36, sy. 418 (1998), s. 99-112. Ahi Evren Şeyh Nasırü’d-din Mahmud’un BAYBURT, Nurten Bütün, “Tarihimizde Ahi- Mektuplaşması”, Selçuk üniversitesi Fen- lik ve Ticaret Ahlakı”, Karınca, c. 64, sy. Edebiyat Fakültesi Dergisi, c. II (1983), s. 748, s. 19-20. 51-75. BAYKURT, Ahmet, “Osmanlı`nın 700. Yı- BAYRAM, Mikail, “Türkiye Selçukluları Dö- lında Sosyo-Ekonomik Bir Kuruluş Olan neminde Bilimsel Ortam ve Ahiliğin Doğu- Ahilik ve Kooperatifçilik”, Karınca, sy. şuna Etkisi”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat 747, Ankara, 1999, s. 35-36. Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırma- BAYRAM, Mikail, “Ahi Evren Hâce ları Dergisi, sy. 10 (2001), s. 1-11. Nâsırü’d-Din ile Alâü’d-din Çelebi’nin Öl- BAYRAM, Sadi, “Ahîliğe Genel Bir Bakışı dürülmesi ve Ölüm Tarihlerinin Tesbiti”, Ahlâk ve Hoşgörü”, Erdem Özel Sayı, c. 8, İSTEM: İslâm San'at, Tarih, Edebiyat ve sy. 23, s. 584-598. Mûsikîsi Dergisi, 2004, c. II, sy. 3, s. 37-58.

202 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

BAYRAM, Sadi, “Ahîlik ve Bir Ahi Şecere- Uluslar arası Ahilik Kül-türü Sempozyumu si”, Belleten, 295-344. Bildirileri, Ankara, 1999, s. 71 –77. BAYRAM, Sadi, “Ahîlik ve Loncalar”, Milli BURAK, Durdu Mehmet - ÖZÇELİK, Kültür Dergisi, c. I, Ankara, 1977. Nazmi, “Ahilik Eğitim Anlayışının Cumhu- BAYRAM, Selahattin, “Osmanlı Devleti'nde riyet Dönemi Meslek Eğitimine Yansıma- Ekonomik Hayatın Yerel Unsurları: Ahilik sı”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma- Teşkilâtı ve Esnaf Loncaları”, İstanbul ları Sempozyumu, Kırşehir 2005, s. 201- Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 212. 2012, sy. 21, s. 81-115. BÜYÜKER, Kamil, “Başbakanlık Osmanlı BEKKİ, Selahaddin, “Ahiliğe Giriş Törenleri- Arşivlerinde Ahilikle Alakalı İki Belge”, I. nin Bilmecelerle İlişkisi”, I. Ahi Evran-ı Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyu- Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 213-221. mu,Kırşehir, 2005, s. 163-176. CAHEN, Clade, “Sur Les Traces Des BEKTAŞOĞLU, Mustafa, “Osmanlıda Ahilik Premiers Akhis”, Köprülü Armağanı, İs- ve Esnaf Ahlakı”, Diyanet Dergisi, sy. 98 tanbul, 1953. (1999/2), Ankara, 1999, s. 21-25. CAHEN, Claude, “İlk Ahiler Hakkında”, çev. BEKTAŞOĞLU, Mustafa, “Osmanlıda Ahilik Mürsel Öztürk, Belleten, L, 560-591, Anka- ve Esnaf Ahlakı”, Diyanet Dergisi, sy. 118 ra, 1986. (2000/10), Ankara2000, s. 15-16. CENGİZKAN, Ali, “Cumhuriyet Döneminde BENLİ, Yusuf, “Âhilikte Şiîlik Etkisi Ve Âhi- Kıra Yerleşim Sorunları Âhî Mes’ûd Nu- liğin Anadolu’da Alevîliğe Tesirleri Mese- mûne Köyü”, Arredamento Mimarlık, sy. lesine İlişkin Bazı Değerlendirmeler”, 170 (2004/6), s. 110-119. Hikmet Yurdu, 2009, c. II, sy. 3, s. 147-180. CEYLAN, Ömür, “Fütüvvetname Muhtevalı BİRDOĞAN, Nejat, “Anadolu Aleviliğinin Bir Manzume Şerhi: Şerh-i Manzume-i Bugününe Ahiliğin Etkileri”, Yol Dergisi Gaybi”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araş- 2003, XIII, s. 38-46. tırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. BOLAT, Mahmut, “Şer’iye Sicillerine Göre, 223-247. XIX Yüzyılda Antakya’da Ahiliğin İzleri”, COŞGUNER, Fahrettin, “Fütüvvet, Ahilik ve I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Mevlana”, Mevlana Araştırmaları - II, Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 177-186. 2008, s. 75-88. BOZKUŞ, Metin, “Ahilik’te Mezhep Olgu- CUMBUR, Müjgan, “14. Yüzyıl Başlarında su”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma- Edebiyatımızda Ahilik”, Milli Kültür, c. II, ları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 187- Ankara. 199. CUMBUR, Müjgan, “Ahilik: Şer‘iyye Sicille- BOZYİĞİT, A. Esat, “Günümüz Anka- rinde Ahi Babaların Değiştirilmesiyle İlgili ra’sında Ahilikten Kalan Gelenekler”, II. Birkaç Belge”, II. Uluslararası Ahilik Kültü-

203 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

rü Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1999, s. ÇAĞATAY, Neşet, “Bir Türk Kurumu Olan 77 – 81. Ahilik”, Ankara Ticaret Odası Dergisi, sy. CUMBUR, Müjgan, “Anadolu Şehirlerinin 7, Ankara, 1975, s. 43-44. Kuruluşunda Ahilerin Yeri”, Türk Kültürü ÇAĞATAY, Neşet, “Fütüvvet-Ahi Müessese- ve Ahilik, XXI Ahilik Bayramı Sempozyumu sinin Menşei Meselesi I”, Ankara Üniversi- Tebliğler,i (13-15 Eylül 1985), Kırşehir, tesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1952, c. I, 1986. sy. 1, s. 59-68. CUMBUR, Müjgan, “Anadolu Tarihinde Ahi- ÇAĞATAY, Neşet, “Fütüvvet-Ahi Müessese- lerin Seyfi Kolu”, Türk Kültürü, sy. 153- sinin Menşei Meselesi II”, Ankara Üniver- 154-155, yıl: XIII, Temmuz-Ağustos-Eylül. sitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1952, c. I, CUMBUR, Müjgan, “Bir Fütüvvetname Nüs- sy. 2-3, s. 61-84. hasının Tanıtımı”, II Milletlerarası Türk ÇAĞATAY, Neşet, “Fütüvvetçilikle Ahiliğin Folklor Bildirileri, c.IV, Ankara 1978, s. Ayrılığı”, Belleten, Ankara, (1976), XL/157 85. – 160, s. 423 – 438. CUMBUR, Müjgan, “Kastamonu Tarihinde ÇAKIR, Baki, “Resmi Belgelerde Osmanlı Ahiler ve Esnaf Kuruluşları Türk Tarihinde Esnafı”, Ahilik, Kırklareli 2011, s. 97-120. ve Kültüründe Kastamonu”, Tebliğler, ÇAKMAK, Muharrem, “Ahiliğin Dini- (Kastamonu, 19-21.10.1988), Ankara, Tasavvufi Temelleri”, I. Ahi Evran-ı Veli 1989, s. 7-15. ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kır- ÇAĞATAY, Neşet, , “Anadolu’da Ahîlik ve şehir, 2005, s. 249-260. Bunun Kurucusu Ahi Evran”, Belleten, ÇALIŞKAN, N. ve YEŞİL, R., “Evrensel De- CLXXXII (1982), 423-435. ğerler Açısından Ahi Evran’ın Didaktik ÇAĞATAY, Neşet, “Ahiliğin Ortaçağ Anado- Anlayışı Ve Türk Mesleki Eğitim Sistemi- lu Toplumuna Etkileri”, II. Uluslararası ne Yansımaları”, I Ahi Evran-ı Veli ve Ahi- Ahilik Kültürü Sempozyumu, 13 Ekim lik Araştırmaları Sempozyumu, 12-13 Ekim 1996, Kırşehir. 2004, Kırşehir. ÇAĞATAY, Neşet, “Ahiliğin Türk Ekonomi- ÇALIŞKAN, Nihat, “Evrensel Değerler Açı- sine Getirdikleri”, Ahilik ve Esnaf, İstanbul, sından Ahi Evran’ın Didaktik Anlayışı ve 1986, İESB Yayınları, s. 87-97. Türk Mesleki Eğitim Sistemine Yansımala- ÇAĞATAY, Neşet, “Anadolu Türklerinin rı”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma- Ekonomik Yaşamları Üzerine Gözlemler ları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 261- (Bu Alanda Ahiliğin Etkileri)”, Belleten, c. 268. 52, sy. 203 (Ağustos 1988), s. 485-500. ÇALKA, Mehmet Sait, “Safî Mustafa Efen- ÇAĞATAY, Neşet, “Anadolu`da Ahilik ve di’nin Osmanlı Esnaf ve Sanatkârlarına Na- Bunun Kurucusu Ahi Evren”, Kooperatifçi- sihatleri”, Ahilik, Kırklareli 2011, s. 79-96. lik, s. 55, Ankara, 1982, s. 34-50. ÇELİK, Ali, “Trabzon’da Ahilik ve Ahi Evran Dede”, II Uluslar arası Ahilik Kültü-

204 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

rü Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1999, DEMİR, Galip, “İş Ahlâkı ve Ahilik”, s. 81-88. Standard, c. 39, sy. 467, (2000/11), s. 64- ÇELİK, Gülfettin, “Modern Dönemde Üretim 73. – Paylaşım ve Tüketim Sürecinin Örgüt- DEMİRBİLEK, Salih “Ahi Kelimesinin Kö- lenmesi ve Ahilik Kurumunun Mirası”, kenine Dair”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Ahilik, Kırklareli 2011. Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, ÇELİK, Serpil, “Ahi Çelebi Mahkemesi”, Ya- s. 277-283. pı, sy. 182 (1997/1), s. 108-111. DEMİRCİ, Mehmet, “Ahîlik’te Tasavvufî ÇETİN, İsmet, “Ahilik ve İdeal İnsan Arayı- Boyut: Fütüvvet”, Dokuz Eylül Üniversitesi şı”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma- İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1992, sy. 7, s. ları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 269- 83-90. 275. DEMİRCİ, Rasih, “Ahilikten Kooperatifçili- ÇİFTCİOĞLU, İ., “XIV. Yüzyılda Denizli ve ğe”, Karınca, Ankara, sy. 543 (1982), s. 10- Yöresinde Ahilik ve Mevlevilik”, Uluslar 13. arası Denizli ve Çevresi Tarih ve Kültar DEMİREL, Ömer, “Osmanlı dönemi Sivas Sempozyumu, Bildiriler-I, Denizli. Ahi zaviyeleri”, Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik ÇOBAN, Fazlı,. “Ahiler (Sivrihisar-Eskişehir) Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, Sepiyolitinin Jeokimyasal Özellikleri”, s. 285-297. ss. Yerbilimleri / Geosound, sy. 39 (2001/12), DEMİRPOLAT, Aznavur, AKÇA Gürsoy, s. 13-30. “Ahilik ve Türk Sosyo-Kültürel Hayatına DANIK, Ertuğrul, “Harput Ahi Musa Mescid Katkıları”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat ve Türbesi”, Türk Kültürü Araştırmaları, c. Araştırma Dergisi, sy. 15, Konya 2004, s. 34, sy. 1/2 (1996), s. 35-50. 355-376. DEMİR, Galip, “Ahilik Sisteminde Emek ve DİKİCİ, Recep, “Ahi Evran ve Çağdaşı Bazı Sermaye Barışıktır”, Beyaz Eşya Dergisi, Alim ve Edipler”, I. Ahi Evran-ı Veli ve İstanbul, 1993. Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kırşe- DEMİR, Galip, “Ahilik ve Yükselen Değer- hir, 2005, s. 299-310. ler”, Görüş, İstanbul, 2001. DİKİCİ, Recep, “Ahî Evran ve Çağdaşı Bazı DEMİR, Galip, “Ahilik”, Ahilik Yolu Dergisi, Âlim ve Edipler”, I. Ahî Evran-ı Veli ve sy. 86, İstanbul, 1994. Ahîlik Araştırmaları Sempozyumu I, Kırşe- hir, 2005. DEMİR, Galip, “Ahilik=Çalışma, Bilim, Akıl, Ahlak”, Perpa Dergisi, yıl: 3, sy. 22, İstan- DİNÇER, Aslıhan, “Osmanlı Tarih Deyimleri bul, 1993. ve Terimleri Sözlüğü’nde Ahilikle İlgili Kavramlar”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik DEMİR, Galip, “Geçmişten Günümüze Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, ve Tüketici Koruma İlişkisi”, Standart s. 311-322. Dergisi, sy. 374 (1993), s. 14-15.

205 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

DOĞAN, Hulusi, “Günümüz İşletmeleri İçin ECER Ahmet Vehbi, “Ahmed Yesevi, Dervişi Ahilik Kültüründen Örtülü Bilginin Geli- Ahi Evren ve Kayseri’de Ahilik”, Erciyes şim ve Paylaşım Örnekleri”. Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Der- Üniversitesi Sosyal Bilimler Elektronik gisi, 2001, sy. 11, s. 1-18. Dergisi, sy. 4 (Haziran 2011), s. 77-100. ECER, Ahmet Vehbi, “Ahi Evren’in Kayse- DOĞAN, Hulusi, “The Search of Tacit ri’de Yirmi Yılı”, II. Kayseri Yerel Tarih Knowledge in Akhism Culture”, Kocaeli Sempozyumu Bildirileri, 16-17 Nisan 1998, Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Der- Kayseri, s127-137. gisi, sy. 12 (2006), 2006, s. 32-38. EKER, Gülin Öğüt, “İletişimde Yüklendiği DOĞAN, İsmail, “Bir Sivil Toplum Kuruluşu Fonksiyonla Türk Kültürü İçinde Esnaf Olarak Ahilik”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Dükkanlarındaki Levhalarda Ahîlik Gele- Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, nekleri”, II. Uluslararası Ahîlik Kültürü s. 323-335. Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1999. DOĞAN, Mehmet Sait, “Belediye ve Ahilik EKİNCİ, Yusuf, “Ahilik ve Esnaf Ahlakı”, Hizmetlerinin Karşılaştırılması”, Din Eği- Standart Dergisi, sy. 350 (1991). timi Araştırmaları Dergisi, 2002, sy. 9, s. EKİNCİ, Yusuf, “Ahi Birliklerinde Eğitim 77-87. Anlayışı”, Karınca, c. 67, sy. 791 (2002), s. DOK, Erol, “Ahilik ve Kooperatifçilik”, Ka- 31-33. rınca, sy. 647, Ankara, 1990, s. 13-15. EKİNCİ, Yusuf, “Ahilik ve Esnaf Ahlakı 1”, DURAK, İbrahim- YÜCEL, Atilla, “Ahiliğin Standard, Ankara, sy. 350 (1991), İstanbul Sosyo-Ekonomik Etkileri Ve Günümüze 1991, s. 35-38. Yansımaları”, Süleyman Demirel Üniversi- EKİNCİ, Yusuf, “Ahilik ve Esnaf Ahlakı 2”, tesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Standard, sy. 351 (1991), İstanbul 1991, s. Dergisi, 2010, c. 15, sy. 2, s. 151-168. 28-31. DURANLI, Muvaffak, Saha Türklerinde Şa- EKİNCİ, Yusuf, “Ahilik ve Esnaf Ahlakı”, man ve Üstlendiği Mesleki Fonksiyonlar”, Kooperatifçilik, Ankara, 1991, s. 24-36. I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları EKİNCİ, Yusuf, “Eğitim Kurumu Yönüyle Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 337-348. Ahi Birlikleri”, Diyanet İlmi Dergi, 1985, DURBİLMEZ, Bayram, “Türk Kültüründe ve c. XXI, sy. 1, s. 30-38. Fütüvvet-Nâmelerde Üç Sayısı”, Ahilik EKİNCİ, Yusuf, “Sivil Toplum Kuruluşları- Araştırmaları Dergisi, c. 1, sy. 2 (2005), s. nın Teşkilâtlanmasında Ahî Birlikleri Mo- 1-22. deli” Yeni Türkiye Özel Sayı, c. 6, sy. 32 DURGUN, Fatih, “A Comparıson Of (2000/3-4), Ankara 2000, s.524-528. Medıeval European Guılds And Akhısm In EKŞİ, A. Güleser, “Değişen İstanbul’un Esas Anatolıa In Terms Of Theır Emergence Değerleri: Ahi Teşkilatı, Peştemal Kuşat- And General Functıons”, Tarih Okulu, Yaz 2009 Sayı IV, 1-16.

206 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

ma”, Mimar ve Mühendis, c. 63 (2011), s. Rekabet Gücü ve Kalitesindeki Artı Değer- 86-87. lerin geliştirilmesi Adına: Ahilik”, I. Ahi ELBİR, Bilal, “Çankırı Yarenlik Kültürü ile Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- Ahilik Arasındaki İlişkiler”, I.Ahi Evran-ı pozyumu, Kırşehir, 2005. Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, ERDEM, R., “Ahilik Sisteminin Yönetsel So- Kırşehir, 2005, s. 349-357. nuçları – Bu Gün İçin Alınacak Dersler”, I. ELBİR, Bilal-Hacier SARGIN, “Çankırı Ya- Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları renlik Kültürü ile Ahilik Arasındaki İlişki- Sempozyumu, Kırşehir, 2005. ler”, I.Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma- ERDEM, Ramazan, “Ahilik Sisteminin Yö- ları Sempozyumu, 12-13 Ekim 2004, Kırşe- netsel Sonuçları-Bugün İçin Alınacak Ders- hir. ler-“, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştır- ENGİNER, Aysun, “A Relational Analysis maları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. Between Mentorship and Akhi 371-379. Organization”, Procedia Social and ERDEN, Orhan, “Ahilik Kültürünün Endüst- Behavioral Sciences 1, 2009, p. 226-227. riyel Kalite Kontrolüne Yansımaları“, I. Ahi ENVER, Behnan, “Ahiler Kimlerdir?”, Re- Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- simli Ay, sy. 7 (1930), İstanbul, 1930, s. 14- pozyumu, Kırşehir 2005, s. 381-397. 15. ERDEN, Orhan, “Ahilik Kültürünün Endüst- ERAVŞAR, Osman, “Kayseri Ahi Evren Za- riyel Kalite Kontrolüne Yansımaları”, I. Ahi viyesi”, (Ortaçağda Anadolu), Ankara Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- 2002, s. 219-244. pozyumu, Kırşehir, 2005, s. 381-397. ERBAŞI, Ali – ERSÖZ, Süleyman, “Ahilik ERDOĞRU, M. Akif, “Anadolu’da Ahiler ve ve 4C Pazarlama İlişkisi”, Türk Kültürü ve Ahi Zaviyeleri”, Yeni Türkiye Özel Sayı, c. Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2011, VI, sy. 32 (2000/3/4), s. 513-523. sy. 59, s. 135-146. ERSEN, Ahmet - KUTGÜN K. - EYÜP- ERBAŞI, Ali – ERSÖZ, Süleyman, “Toplam GİLLER - Tuğba Barlık, “Dünden Bugüne Kalite Yönetimi Ahilik İlişkisi”, Standard, Ahi Çelebi Camisi-Restitüsyon Önerileri” c. 43, sy. 515 (2004), s. 27-37. Mimar, İstanbul, c. 8, sy. 30 (2008), s. 95- ERBAŞI, Ali, “Ahi Teşkilatında Yönetim 101. Fonksiyonlarıyla İlgili Uygulamalar”, GALİP, A., “Mevlâna, Ahi Evren (Nasreddin Turkish Studies - International Periodical Hoca) ve Hacı Bektaşi Veli İlişkisi”, Evren- For The Languages, Literature and History sel Kültür, sy. 213 (2009/9), s. 49-53. of Turkish or Turkic, Volume 7/2, Spring GALİP, A., “Mevlâna, Şems ve Ahi Evren”, 2012, p.1321-1331, Ankara. Evrensel Kültür, sy. 214 (2009/10), s. 55-59. ERBAŞI, Ali-Süleyman ERSÖZ, “AB Prog- GEMİCİ, Nurettin, “Ahilikten Günümüze ramına Uyum Çerçevesinde KOBİ’lerin Meslek Eğitiminde Model Arayışları ve

207 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

Sonuçları”. Değerler Eğitimi Dergisi, sı, c. XI, sy. 1-4 (Ekim 1953-Temmuz Cilt:8, No: 19 (2000)s. 71-105. 1954), İstanbul, 1954. GERÇEL, Alim, “Kayseri’de Yaşayan Ahi- GÖLPINARLI, Abdülbaki, “İslâm ve Türk lik”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştır- İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları”, maları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi 399-406. Mecmuası, c. XI, sy. 1-4 (Ekim 1949- GIYMIŞ, Kamil Ali, “Sıdkı Bey’in Eserine Temmuz 1950). Göre Gedikler ve Gedik Kurumu”, I. Ahi GÖNÜLLÜ, Ali Rıza, “Alanya’da Yemenici- Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- lik Zanaatı”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik pozyumu, Kırşehir, 2005, s. 407-412. Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, GÖKALP, Haluk, “Ahi Evran-I Veli'nin s. 441-450. Menkıbevi Kişiliği”, Ahilik Araştırmaları GÜL, Fikri, “Mesleki-Ahlaki Örgütlenme Bi- Dergisi, c. 1, sy. 2 (Kış 2005), Ankara çimi Olarak Ahilik Ve Denizlili Ahi Si- 2005, s. 23-37. nan”, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi GÖKBEL, Ahmet, “Sivas’ta Ahilik Gelene- (TSAD), yıl: 14, sy. 2 (Ağustos 2010), s. ği”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma- 37-49. ları Sempozyumu, c. I, 12-13 Ekim 2004, GÜLENSOY, Tuncer, “Ahi mi, Akı mı?” Kırşehir 2004, s. 413-420. G.Ü. I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştır- GÖKBEL, Ahmet, “Sivas’ta Ahilik Gelene- maları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. ği”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma- 451-252. ları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 413- GÜLER, Mustafa, “Âhi Resul Zaviyesi ve 420. Hisarcık'a Ait Belgeler”, Afyon Kocatepe GÖKTÜRK İsmail, YILMAZ Mehmet, “Ha- Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2002, yatın Anlam Bilgisine Dair Yahut Günü- c. IV, sy. 1, s. 117-130. müz Ahi Kişiliği Üzerine Bir Deneme”, I GÜLLÜLÜ, Sabahattin, “Ahilikten Günümü- Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları ze”, Diyanet, sy. 164 (2004/8), Ankara, Sempozyumu, 12-13Ekim 2004, Kırşehir, s. 2004; s. 22-23. 429. GÜNAL, Alev, “Ahilikten Günümüze Esnaf GÖKTÜRK, İsmail, “Hayatın Anlam Bilgisi- ve Sanatkarlar Açısından Standardizasyon ne Dair Yahut Günümüz Ahi Kişiliği Üze- ve Kalite”, Standard 38(454) 10. Ankara, rine Bir Deneme”, I. Ahi Evran-ı Veli ve 99, 19-23. Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kırşe- GÜNAY, Ünver, “Dinî Sosyal Bir Kurum hir, 2005, s. 427-440. Olarak Ahilik”, Erciyes Üniversitesi İlahi- GÖLPINARLI, Abdülbaki, “Burgazi yat Fakültesi Dergisi, 1998, sy. 10, s. 69- Fütüvvetnâmesi”, çev. A. Gölpınarlı, İstan- 78. bul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmua- GÜNAYDIN, Yusuf Turan, “Meslek Gazete- sinde Yayınlanmış Ahîlik Konulu Yazı Di-

208 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

zisi. Ahilik Araştırmaları Dergisi 1(2) 2005, sunda bir Araştırma”, I. Ahi Evran-ı Veli ve 39-55. Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kırşe- GÜNDOĞDU, Raşit, “Osmanlı’da Esnaf Teş- hir, 2005, s. 511-517. kilatı Üzerine Bazı Düşünceler”, Kırklareli GÜVEN, Özbay, “Geleneksel Okçuluk ve 2011. Güneş Sporunda Ahiliğin Etkileri”, Türk GÜNDÜZ, Ahmet, “Beylikler ve Osmanlı Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Devleti’nin Kuruluşunda Ahilerin Siyasi ve Dergisi, 2003, c. IX, sy. 27, s. 69-106. Askeri Rolü”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik GÜZEL, Abdurrahman, “Ahilik Sisteminde Ara_tırmaları Sempozyumu, Kırşehir, Sanat ve Ticaret Ahlakına Kısa Bir Bakış”, 2005, s. 465-491. I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları GÜNEŞ, Hasan, “Akhism(Ahilik) and Its Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 519-525. Contribution on Child Education”, HACIGÖKMEN, M Ali, “Ahiler Zamanında International Journal of Business and Social Ankara’da Sosyal, Kültürel ve İlmî Faali- Science Vol. 3 No. 9; May 2012 p.182-190 yetler”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler GÜNEY, Emrullah, “Anadolu’da İnsancıl Ba- Enstitüsü Dergisi, Yıl 2002, sy. 7, s. 137- rış Çiçeği: Ahilik ve Ahiler, Standard 159. 50(585) 2.2011, s. 80-85. HACIGÖKMEN, M. Ali, “Ankara Ahilerinin GÜNEY, Necla, “Bursa’da Meslekler ve İş Ticarî Faaliyetleri ve Bacıyân-ı Rûm Hak- Kolları”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik kında Bir Araştırma”, Osmanlı Tarihi Araş- Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, tırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, s. 453-463. (OTAMD) sy.:18, Ankara, 2005, 185-211. GÜNGÖR, Harun, “Dini Kavramlar Etrafında HACIGÖKMEN, M. Ali, “Ankara’da Ahi Oluşmuş Ticarethane Adları”, I. Ahi Evran- Hâkimiyeti”, Türkler II, VI, Ankara 2002. ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyu- HACIGÖKMEN, M. Ali, “Ankaralı Ahi mu, Kırşehir, 2005, s. 493-498. Mamak Hakkında Bir Araştırma”, Tarihin GÜNŞEN, Ahmet, “Anadolu’nun Türkleşmesi Peşinde -Uluslararası Tarih Ve Sosyal Sürecinde Ahilik Teşkilâtının Yeri ve Araştırmalar Dergisi-, yıl: 2011, sy. 5, s. Önemi”, Türk Yurdu, yıl. 18, sy. 126 103-108. (1998/2), s. 43-47. HACIGÖKMEN, M. Ali, “Kadı Burhaneddin GÜNŞEN, Ahmet, “Garib-name’de Ahilik İz- Zamanında Ahilerin Faaliyetleri”, IV Kay- leri”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştır- seri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirile- maları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. ri (10–11 Nisan 2003), Kayseri 2003. 499-510. HACIGÖKMEN, Mehmet Ali, “Ahî Şecere- GÜRDAL, Mehmet, “Ahilik Kültür ve Felse- Nâmelerinin Tarihî Temeli ve Yazılış Se- fesinin Meslek Etiği ve İş Ahlakı Açısından bepleri”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fa- Turizm Sektörüne Uygulanabilirliği Konu- kültesi Dergisi, 2007, sy. 23, s. 107-114.

209 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

HACIGÖKMEN, Mehmet Ali, “Ahiler Za- İNBAŞI, Mehmet, “Kayseri’deki Ahiler ve manında Ankara’da Sosyal, Kültürel ve İl- Ahi zaviyeleri (XV-XVI. Yüzyıl)”, I. Ahi mî Faaliyetler”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- Bilimler Enstitüsü Dergisi (7) 2002, 137- pozyumu, Kırşehir, 2005, s. 541-551. 159. İRMİŞ, Ayşe, “Bir Örgüt Kültürü Örneği Ola- HACIGÖKMEN, Mehmet Ali, “Ankara Ahi- rak Türk Milli Kültüründe Ahilik”, Türk lerinin Ticari Faaliyetleri ve Baciyân-i Rûm Yurdu, c. 18, sy. 126, 1998, s. 35-42. Hakkında Bir Araştırma. OTAM (18) 2005, İVGİN, Hayrettin, “Ahilerde Ahlaki Değerler 185-211. ve Bunların Ticarette Uygulanması” II. HALİL EDHEM, “Ankara Ahilerine Aid İki Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyumu, Kitâbe” Türk Tarih Encümeni, İstanbul, c. 13 Ekim 1996, Kırşehir. VII, sy. 41 (1917), s. 150-160. KAHVECİ, İhsan, “Fütüvvetnamelerin Dini HAMİTOĞULLARI, Beşir, “Ahiliğin Çağ- Dayanakları -Çobanoğlu Yahya b. Halil el- daş Türkiye Bakımından Önemi ve Değer- Burgazi Fütüvvetnamesi Özelinde-”, I. Ahi lendirilmesi, Türk Kültürü ve Ahilik”, (XXI Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- Ahilik Bayramı Sempozyumu Tebliğleri), pozyumu, Kırşehir, 2005, s. 553-563. İstanbul, 1986. KÂHYA, Esin, “Onbeşinci Yüzyılda Yaşamış HASAN FEHMİ, “Ahilere Dair Halktaki Bil- Hekimlerimizden Hekimbaşı Âhî Çelebi”, giler”, Halk Bilgisi Mecmuası, c. I (1928), Erdem Özel Sayı, c. IX, sy. 25 (1996/5), s. Ankara, 1928, s. 49-54. 293-342. HIZLI, Mefail, “Ahiliğin Anadolu’daki Geli- KALAFAT Yaşar, “Ahi Türbeleri Etrafında şim Süreci”, Ahilik, Kırklareli, 2011, s. 17- Oluşan Halk İnançları, (Diyanet İşleri Baş- 40. kanlığı Arşiv Kayıtlarına Göre)”, Türklük HORATA, Osman, “Osmanlı Toplum Yapısı- Bilimi Araştırmaları Dergisi (TÜBAR), c. nın temel dinamikleri: Mevlevilik, Bektaşi- XIV (2003 Güz), s. 177-186. lik ve Ahilik”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik KALE, Bülent, “Kırşehir, Ahiler, Abdallar, Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, Türküler”, Atlas, sy. 153 (2005/12), s. 102- s. 527-539. 116. HÜLAGÜ, Metin, “Ahi Evran ve Ahilik”, KAPTAN, Şükür Tekin, “Ahi Evran’ın öğret- Geçmişteki İzleriyle Kayseri, ed. Mustafa tiği Meslek: Yeşilyuva’da deri işleme Keskin-Metin Hülagü, Kayseri, t.y., s. Debağat ve Ayakkabıcılık”, I Ahi Evran-ı 133—139. Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, İNALCIK, Halil, “Ahilik, Toplum, Devlet”, Kırşehir, 2005, s. 565-576. II. Uluslararası, Ahilik Sempozyumu, (13- KARA, Mustafa, “Fütüvvet-Ahilik Teşkilatı 15 Ekim 1999, Kırşehir) Ankara 1999, s. ve Bunların Tasavvuf Kültürüyle Olan İliş- 189-200. kiler [Söyleşi] ”, Diyanet (118) 10.2000, 60-62.

210 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

KARAGÜL, Mehmet, “Ahilik Ve Sosyal tanbul’a Türk-Fars Kültür Coğrafyası Üze- Sermaye Bağlamında İş Ahlakı Ve Üretim rine Araştırmalar, 2010, s. 706-727. İlişkisi”, Akademik Bakış Dergisi, yil. 2012, KARTAL, Ahmet, “Kerâmat-ı Ahi Evran sy. 32, s. 1-16. Mesnevisi Üzerine Notlar”, Divan Edebiyat KARAGÜL, Mehmet, “New Economıc Araştırmaları Dergisi, İstanbul 2009, s. Approches In The Context Of The 223-242. “Akhism” With Human And Social KARTAL, Ahmet, “Kerâmât-ı Ahi Evran Capital, American International Journal of Mesnevisi Üzerine Notlar”, I. Uluslararası Contemporary Research Vol. 2 No. 2; Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, February 2012, p.73-84 Kırşehir, 2008, c.II, s. 655-674. KARAGÜLLÜ, Mustafa, “Ahilik ve Tüketici KATGI, İsmail, “Osmanlı Devleti’nde Katle- Hakları”, Standard, c. 47, sy. 550 (2008/3), dilmiş (Maktul) İlk Şeyhülislam Ahizade s. 52-55. Hüseyin Efendi Hayatı, Kariyeri, Faaliyet- KARAGÜLLÜ, Mustafa, “Kırk Yıllık Ahilik leri ve Katledilmesi”, Hikmet Yurdu, 2013, Serüvenim”, I Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik c. VI, sy. 11, s. 395-414. Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, KAYA, Doğan, “Sivas’ta İşyeri Adlandırmala- s. 577-584. rı İle İlgili Bazı Tespitler”, 1. Uluslararası KARAKOÇ, Yusuf, “Ahilik`in Türk Kültü- Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, ründeki Yeri”, Milli Kültür, Ankara, sy. 89 Kırşehir, 2008, c. II, s. 675-688. (1991/10), s. 56-57. KAYA, Turhan, “Erzincan’da Ahi Kültürü ve KARAKÖSE, Hasan, “Ahi Evran Vakfı Hak- Esnaf Şairler”, I Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik kında İki Arapça Vakfiye Ve Bir Berat”, 1. Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir s. 597-614. Sempozyumu, Kırşehir, 2008, c. II, s. 637- KAZICI, Ziya, “Ahîlik ve Yetişkinlik Dönemi 654. Eğitimindeki Yeri”, Yetişkinlik Dönemi KARASOY, Yakup, “Ahi Kelimesi ve Türk Eğitimi ve Problemleri, 2006, s. 57-76. Kültüründe Ahilik”, Selçuk Üniversitesi KAZICI, Ziya, “Ahilik”, Diyanet İslâm Ansik- Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat lopedisi (DİA), c. I, İstanbul, 1988. Araştırmaları Dergisi, sy. 14 (2003), s. 1- KAZICI, Ziya, “Esnaf Teşkilatı (Ahilik) ”, 15. Diyanet İlmi Dergi [Diyanet Dergisi], KARTAL, Ahmet, “GülşehriÊnin MantþkuÊt- 1978, c. XVII, sy. 3-4, s. 250-255. TayrÊþnda Yer Alan Fütüvvetle İlgili Man- KAZMAZ, Süleyman, “Ahilik ve Sanayileş- zumesi‰, I Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araş- me”, Erdem, c. 12, sy. 35 (2000/5), s. 357- tırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 376. 585-595. KESKİN, Mustafa, “Osmanlı Devleti’nin KARTAL, Ahmet, “Kerâmât-ı Ahi Evran Sosyal ve Ekonomik Hayatının Tanziminde Mesnevisi Üzerine Notlar”, Şiraz’dan İs-

211 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

Ahiliğin Oynadığı Rol”, II. Uluslararası KOLBAŞI, Ahmet, “Türk Kültür Turizmi Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri, Açısından Ahilik”, Ahilik Araştırmaları Ankara, 1999. Dergisi, c. 1, sy. 2 (2005), s. 57-67. KESKİN, Nuray – MARŞAP, Akın, “Past KÖKSAL, Hasan, “Ahilik İlkeleri ve Kıssala- And Present Of Ahilik (Denizli Sample) ”, rımızın Kavşak Noktası”, Ahi Evran-ı Veli International Online Journal of ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kır- Educational Sciences, 2011, 3 (1), p.370- şehir, 2005, s. 643-652. 394. KÖKSAL, M. Fatih, “Ahi Evran’ın KILAVUZ, M. Akif, “Ahilik Kurumunda Din Menkabevi Hayatına Dair Bilinmeyen Bir ve Ahlak Eğitimi Anlayışı”, I. Ahi Evran-ı Eser: Menakıb-ı Ahi Cihanı Nasreddin Ahi Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Evran”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Kırşehir 2005, s. 615-628. Araştırma Dergisi, sy. 62 (2012), s. 83-108. KILIÇ, Enver, “Anadolu Selçuklu Koopera- KÖKSAL, M. Fatih, “Ayin, Erkan ve Adap tifçisi Ahi Evran”, Karınca, c. 68, sy. 797 Benzerlikleri Açısından Ahilik- Bektaşilik (2003/5), s. 26-27. Münasebeti”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş KIRKIL, Emin, Ahiliğin Dini-Mistik Boyu- Veli Araştırma Dergisi Bektaşilik Özel Sa- tu”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma- yısı, sy. 55 (2010), s. 59-70. ları Sempozyumu, Kırşehir 2005, s. 629- KÖKSAL, M. Fatih, “Kırşehir Müzesindeki 634. Ahi Şecerenameleri”, II. Ahi Evran-ı Veli KIRPIK, Güray, “Tarihi Gelişim İçinde Ahi- ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu Bildi- lik ve Lonca Müessesesi”, Ahilik Araştırma riler (13 Ekim 2006, Kırşehir), Ankara Dergisi, c. 1, sy. 1 (2004), s. 79-92. 2007, s. 313-324. KOCA, Salim, “Ahilerin Türkiye Selçuklu KÖKSAL, M. Fatih, “Klasik Türk Şiirinde Devrindeki Rolleri”, II. Ahi Evran-ı Velî ve Ahi Evran, Ahi ve Ahilik”, I. Ahi Evran-ı Ahilik Araştırmaları Sempozyumu Bildiri- Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, ler, Kırşehir, 2006, s. 297-311. Kırşehir, 2005, s. 653-662. KOCABAŞ, İbrahim, “Çağdaş Yönetim Dü- KÖKSAL, M. Fatih, “Ritüeller Açısından şüncesi Işığında Ahilik Teşkilatı”, I. Ahi Ahilik-Bektaşilik Münasebeti Ve Bir Bek- Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- taşi Fütüvvet-Nâmesi”, I. Uluslararası Ahi- pozyumu, Kırşehir 2005, s. 635-642. lik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, Kır- KOCATÜRK, “Saadettin, “Fütüvvet ve Ahi- şehir, 2008, c. II, s. 689-703. lik” XX. Ahilik Bayramı Kongresi, Kırşehir KÖPRÜLÜZÂDE, Mehmed Fuad, “İctimai 1984, s. 17-19. Tedkikler: Ankara ve Ahiler”, Hayat Mec- KOCATÜRK, Saadettin, “Bir Fütüvvet Şece- muası, Ankara, c. I, sy. 21 (1927), s. 402- resi Üzerine. Erdem Özel Sayı 8(24) 1996, 4033. 867-893. KURTOĞLU, Orhan, “Ahi Şecerenamelerine Göre Ahilik Âdâb Ve Uygulamaları”, 1.

212 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “Anadolu Selçuklu Sempozyumu, Kırşehir, 2008, c. II, s. 704- devletinde Ahi Teşkilatının Kurulması”, 718. Türk Tasavvuf Araştırmaları, Konya 2005, KURTULMUŞ, Zekeriya, “Ahilik ve Günü- s. 1-10. müze Yansımaları”, Ahilik, Kırklareli 2011, KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “Konya’da Ahi Evran s. 41-54. Zaviyesi 1097 H/1687 M Tarihli vakfiye- KUŞÇU, Ayşe Dudu, “Günümüz Türk Dün- si”, Yeni İpek Yolu Konya Ticaret Odası yasında Ahiliğin İzleri: Gâp, Şerine, Davat dergisi, Konya II Özel Sayısı, Aralık 1999, 1. Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir s. 65-79. Sempozyumu. Uluslararası Ahilik Kültürü KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “Konya’da Ahi Evran ve Kırşehir Sempozyumu, 15-17 Ekim Zaviyesi 1097 H/1687 M Tarihli vakfiye- 2008 Kırşehir, C.-II, s. 719-728. si”, Türk Tasavvuf Araştırmaları, Konya KUTLU, Şevket, “Ankara Ahîleri, Ankara Be- 2005, s. 43-62. lediye Dergisi Sy.11, Ankara, 1954. KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “Osmanlı Döneminde KUTLUDAC, Ş., “Ahilik, Tavas Yöresi I Ahilik ve Ahiler”, II Uluslar arası Ahilik Kültür ve Üretim Festivali Bildirileri, De- Kültürü Sempozyumu Bildirileri, Kırşehir, nizli 2002. 1999, Ankara 1999, s. 214-228. KUZGUN, Şaban, “Ahilikte Kalite Kontrolü KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “Osmanlı Döneminde ve Tüketicinin Korunması Standard, Anka- Ahilik ve Ahiler”, Türk Tasavvuf Araştır- ra, sy. 321 (1988), s. 10-13. maları, Konya 2005, s. 27-42. KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “Ahiliğin Konya’da KÜÇÜKUĞURLU, Murat, “Cumhuriyet’in Kurulması ve Türk Tasavvufuna Getirdiği İlk Yıllarında Erzurum’da Ahiliğe Dayalı Yeni Boyut”, Konya’da Düşünce ve Edebi- Esnaf Teşkilatı, 1. Uluslararası Ahilik Kül- yat, ed A. Kazım Ürün, Konya 2003, s. 30- türü ve Kırşehir Sempozyumu, 15-17 Ekim 46. 2008 Kırşehir, C.-II, s. 729-740. KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “Ahiliğin Konya’da Kültürleme Olgusu Açısından, Türkiye Kültü- Kurulması ve Türk Tasavvufuna Getirdiği rünün Oluşumunda Ahilik Kurumunun Yeni Boyut”, Türk Tasavvuf Araştırmaları, Öneminin ’Yumak Modeli’ Kuramıyla İnce- Konya 2005, s. 11-26. lenmesi. Hazırlayan ve Derleyen: Hulusi KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “Anadolu Selçuklu Akkanat, Us Düşün ve Ötesi (5) 2001, 36- Devletinde Ahi Teşkilâtı”, Osmanlı Önce- 62. siyle Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde KÜRKÇÜOĞLU, Erol, “Ortaçağ Erzu- Esnaf ve Ekonomi Semineri, 9-10 Mayıs rum’unda Ahilik Teşkilatı”, I. Ahi Evran-ı 2002, Bildiriler, c. I, s. 79-87, İstanbul, Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, 2003. Kırşehir, 2005, s. 663-671. KÜTÜKÖĞLU, Mübahat S. “Osmanlı Esna- fında Oto Kontrol Müessesi, Ahilik ve Es-

213 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

naf”, İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Dernek- MERHAN, Aziz, “Ahi Evran ve Şair leri Birliği yay.Ankara, 1082, s. 55-57 Gülşehri”, Ahilik Araştırmaları Dergisi, c. MADEN, Fahri, “Kırşehir Şer’iye Sicillerinde 1, sy. 1, Ankara 2004 s. 93-103. Ahi Evran ve Ahi Mes’ud Zaviyeleri”, II. MIKOV, Lyubomir, “Bulgaristan Bektaşi Ve Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Kızılbaşları (Alevileri) İle Anadolu Ahile- Sempozyumu Bildiriler (13 Ekim 2006, rine Has Kültür Gelenekleri Arasında Para- Kırşehir), Ankara 2007, s. 325-343. leller, 1. Uluslararası Ahilik Kültürü ve MAHMUT, Enver, “Anadolu Ahilerinin Ah- Kırşehir Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008 laki-Töresel Değerleri ve Bunların Anlamı Kırşehir, C.-II, s. 763-778. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi-4 (II. MUALLİM CEVDET [İNANÇALP], “Ahi- Bursa, 22-28.06.1981), Bursa, 00.00.1982, ler Müessesesi”, Büyük Mecmua, sy. 5, 345-354. s.69-82. MALKOÇ, Emin Alp, “Ahilik ve Osmanlı MUKADDEM, Ali Rıza, “Ahi Evran Veli’nin Devleti”, Üretim Dünyası, c. 1, sy. 3 Doğduğu Şehir Hoy: Farsça ve Arapça (1995/5), s. 50-51. Kaynaklara Göre, Uluslararası Sosyal Araş- MALKOÇ, Emin Alp, “Ahilik ve Osmanlı tırmalar Dergisi = The Journal of Devleti”, Üretim Dünyası, c. 1, sy. 4 International Social Research, 2010, c. III, (1995/6), s. 54-55. sy. 10, s. 470-477. MAMUTİ, Agim, “An Essay on Economic MUKADDEM, Alirıza, “Farsça Ve Arapça Values of Akhism”, Epiphany: Journal of Kaynaklara Göre Ahi Evren Veli’nin Doğ- Transdisciplinary Studies, Vol. 6, No. 1, duğu Şehir Hoy, 1. Uluslararası Ahilik Kül- (Sarajevo 2013) Faculty of Arts and Social türü ve Kırşehir Sempozyumu, 15-17 Ekim Sciences Vol. 6, No. 1, 2013 p.238-246 2008 Kırşehir, C.-II, s. 779-794. MARŞAP, Akın, “Ahi Evran-ı Veli ve Evren- MUNTEANU, Luminita, “Ahîlik ve Mevlevî- sel İş Etiğinde Yeni Gelişmeler”, Ahilik lik Arasındaki İlişkiler ve Bazı Mülâhaza- Araştırma Dergisi, c. 1, sy.2 (Kış 2005), lar, 3 Afyonkarahisar Araştırmaları Sem- Ankara, 2005, s. 69-89. pozyumu Bildirileri, 22-24 Ekim 1993, MEMMEDLİ, Hülya, “Orta Çağlarda Gence 1994, s. 373-376. Şehrinde Ahilik, 1. Uluslararası Ahilik Kül- MUSALI, Namiq, “İbn Bezzaz’ın “Safvet Üs- türü ve Kırşehir Sempozyumu, 15-17 Ekim Safa” Adlı Eserinde Azerbaycan Ahiliği, 1. 2008 Kırşehir, C.-II, s. 741-746. Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir MEMMEDOVA, Elmira, “Nizami’nin Ahilik Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, Bağlamında Toplumsal Görüşleri Ve İmaj- C.-II, s. 795-810. ları, 1. Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kır- MUSALI, Vüsale, “Tezkirelere Göre Türk şehir Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008 Kır- Esnaf Tarihi, 1. Uluslararası Ahilik Kültürü şehir, C.-II, s. 747-762. ve Kırşehir Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s. 811-822.

214 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

NACAFLI, Tofig, “Sovyet Tarihçiliğinde ÖNGE, M. Yılmaz, “Ahi Evran Zaviyesi, Ahiliğin Araştırılması Hakkında, 1. Ulusla- Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi rarası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempoz- (DİA), C. 1 s. 531, İstanbul, 1988. yumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s. ÖNTUĞ, Murat, Mustafa, “Uşak’ta Ahîlik ve 823-832. Ahi Kurumları, Vakıflar Dergisi, 2009, sy. NEMLİOĞLU, Candan, “Amasya, Gümüş 32, s. 143-154. Bucağı’nda Ahi Teşkilatı Ve Eserleri, 1. ÖZAYDIN, Murat, “Fütüvvet ve Fütüvvet Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Ahlakı”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araş- Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, tırmaları Sempozyumu, Kırşehir 2005, s. C.-II, s. 833-844. 685-712. NİRAY, Nasır, “Anadolu Ahiliği'nin Sosyo- ÖZDAMARLAR, Kadir, “Kahramanmaraş’ta Ekonomik Yönleri, Türk Kültürü ve Hacı Ahilik Teşkilatının Uzantıları”, I. Ahi Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2002, c. Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- VIII, sy. 24, s. 7-15. pozyumu, Kırşehir 2005, s. 713-729. OCAK, A. Yaşar, “Ahilik ve Şeyh Edebalı: ÖZDARICI, Öznur, “Ahmet Mithat Efen- Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Tarihi Açı- di’nin Romanlarında Esnaf Zihniyeti, 1. sından Bir Sorgulama”, İslâmî Araştırma- Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir lar, c. 12, sy. 3-4 (1999), Ankara 1999, s. Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, 225-229. C.-II, s. 845-854. OCAK, A. Yaşar, “Fütüvvet-Tarih”, DİA, c. ÖZDEMİR Şuayıp - TORLAK Ömer - XIII, İstanbul, 1996, s. 261-263. ERDEMİR Erkan, “21. Yüzyıl Başlarında OCAK, A. Yaşar, “Türkiye’de Ahilik Araş- Türkiye’de İş Ahlakının Kaynakları: Bir tırmalarına Eleştirisel Bakış”, 1. Uluslara- Alan Araştırması, 1. Uluslararası Ahilik rası Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri, Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, C.-II, s. Ankara, 1996, s. 129-138 865-884. ORAL, M. Zeki, “Ahi Ahmet Nahçivanî Vak- ÖZDEMİR, Erdem, “Ahiliğin Bir Kolu Olan fiyesi: Selçuklu Devri Vesikaları, Ankara Yaran Geleneğinin Müzik Yönünden İnce- Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, lenmesi Ve Arap Verme Töreni, 1. Ulusla- 1954, c. III, sy. 3-4, s. 57-65. rarası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempoz- ÖCALAN, Hasan Basri, “Bursa’da Ahi zavi- yumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s. yeleri”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araş- 855-864. tırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. ÖZDEMİR, Nurullah, “Ahilik Örgütü ve 673-684. Toplam Kalite Yönetimi”, Standard Dergi- ÖNDER, M., “Mevlevilikte Ahi Düzeni ve si, (Şubat 1999): 16-23. Sosyal Etkileri", V. Milletlerarası Türkiye ÖZEN, Kutlu, “Sivas Yöresinde Ahilik, II Sosyal ve İktisat Tarihi Kongresi Tebliğler, Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyumu 21-25 Ağustos, 1989, İstanbul. Bildirileri Ankara, 1999, s. 252-263.

215 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

ÖZERKMEN, Necmettin, “Ahiliğin Tarih- PALA, Ayhan, “Türk Kültür Tarihinin Bir sel–Toplumsal Temelleri ve Temel Top- Kaynağı Olarak Burgazi Fütüvvetnamesi”, lumsal Fonksiyonları- Sosyolojik Yakla- Türk Kültürü ve Hacı Bektaş-ı Veli Araş- şım, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- tırma Dergisi, sy. 44 (2007), s. 1-60. Coğrafya Fakültesi Dergisi, 44, 2 (2004), s. PAMUK, Bilgehan, “XVI. ve XVII. Asırlarda 57-78 Erzurum’da Ahilik ve Esnaf Teşkilatı”, I. ÖZGÜNLER, Seden, Acun-Erol Gürdal, Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları “Ahi Çelebi Camii’nde Kullanılan Od Ta- Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 751-773. şının Konservasyon Çalışmaları. İTÜ Der- PERŞEMBE, Erkan, “Günümüz Türk Top- gisi/ a: Mimarlık Planlama ve Tasarım 7(2) lumunda Meslek Ahlakım Geliştirmede 9.2008, 52-63. Ahilik Kültürünün Önemi”, I Ahi Evran-ı ÖZKÖSE, Kadir, “Ahiliğin Tasavvufi Boyu- Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, tu”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırma- Kırşehir, 2005, s. 775--784. ları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 739- POYRAZ, Orhan, “Ahi Örgütleri, 1 Uluslara- 749. rası Ahilik Kültürü Sempozyumu, Ankara ÖZKÖSE, Kadir, “Ahilikte Ahlak ve Meslek 1996. Eğitimi”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat RUBEN, Walter, “Kırşehir’de Dikkatimizi Fakültesi Dergisi, c. XV, sy. 2 (2011), s. 5- Çeken Sanat Abideleri (Çev. A. İtil) Belle- 19. ten Ankara (1947) XI / 44, s. 625-626. ÖZTÜRK, Ibrahim, “Akhism”, Journal of SAĞLIK, Şaban, “Kemal Tahir’e Göre Ahilik Akhism Road, Number, 84. OECD. 2001. ve Ahiler”, Ahilik Araştırmaları Dergisi 1 The Well-being of Nations, The Role of (2) 2005, s. 91-123. Human and Social Capital, pp. 41, 43 ,45 SANCAKLI, Saffet, “Ahi Ahlâkının Oluşu- ÖZTÜRK, İbrahim, “Ahilik, Ahilik Yolu munda Hz. Peygamber Hadislerinin Rolü Dergisi, Sy. 84, Şubat 1993. Ve Etkisi, 1. Uluslararası Ahilik Kültürü ve ÖZTÜRK, Mürsel, “Fars Edebiyatında Kırşehir Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008 Fütüvvetnameler, 1. Uluslararası Ahilik Kırşehir, C.-II, s. 899-928. Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, 15-17 SANCAKLI, Saffet, “Ahilik Ahlakının Olu- Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s. 885-898. şumunda Hadislerin Etkisi, İnönü Üniversi- ÖZTÜRK, Nurettin, “Ahilik Teşkilatı ve Gü- tesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2010, c. I, nümüz Ekonomisi çalışma Hayatı ve İş Ah- sy. 1, s. 1-28. lakı Açısından Değerlendirilmesi”, Dumlu- SANTUR, Alparslan, “Ahilik Ve Sağlık, 1. pınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Dergisi, sy. 7 (2007), s. 43-56. Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, ÖZYILMAZ, Ömer, “Ahilik ve Çağdaş Uy- C.-II, s. 929-946. gulamalar Arasında Mesleki Teknik Eğitim SARIKAYA, M. Saffet, “Ahiliğin Dünya Gö- Sistemimiz, Kırklareli 2011. rüşü ve Bunu Oluşturan Dînî - Ahlakî De-

216 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

ğerler, İslâm ve Çalışma Hayatı Ulusal SARIKAYA, Saffet, M., “Osmanlı Toplumu- Sempozyumu 25-27 Kasım - 2005, 2008, s. nun Dini Yapısına Bir Bakış Denemesi: 145-157. Ahilik-Bektaşilik İlişkisi II, Arayışlar - SARIKAYA, M. Saffet, “Ahiliğin Dünya Gö- İnsan Bilimleri Araştırmaları-, 2000, c. II, rüşünü Oluşturan Dini-Anlaki Değerler, sy. 3-4, s. 101-116. Arayışlar -İnsan Bilimleri Araştırmaları-, SEVER, Mustafa, “Küreselleşe Sürecinde 2007, c. IX, sy. 17, s. 1-13. Ahilik”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araş- SARIKAYA, M. Saffet, “Alevilik ve Bektaşi- tırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. liğin Ahilikle İlişkisi -Fütüvvetnâmelere 785-790. Göre-”, İslâmiyât, c. VI, sy. 3 (Temmuz- SEYFELİ, Erol, “Kırşehir’de Ahilik, Ahiliğin Ağustos 2003/7-9), s. 93-110. Ahlak ve Gençlik Üzerine Etkileri, Günü- SARIKAYA, M. Saffet, “Esnaf Teşkilatı Ve müze Yansımaları”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Fütüvvetnamelere Yönelik Eleştiriler Ahilik Araştırmaları Sempozyumu, Kırşe- (Nisâbu’l-İntisâb Örneğinde) , 1. Uluslara- hir, 2005, s. 791-800. rası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyu- SEYFELİ, Mahmut, “Kırşehir Yöresinde Ahi mu, C.-II, s. 947-962. Evran Çerçevesinde Anlatılan Efsane ve SARIKAYA, M. Saffet, “Nisâbu’l-İntisâb’da Menkıbeler”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Esnaf Teşkilatı Ve Fütüvvetnamelere Yö- Araştırmaları Sempozyumu, 12-13 Ekim nelik Eleştiriler” Makâlât, Mezhep Araş- 2004, Bildiriler: II, Kırşehir 2005, s. 801- tırmaları, III/1 (Bahar 2010), ss. 43-64. 820. SARIKAYA, M. Saffet, “Osmanlı Toplumu- SOFTA, Sadık, “Tarihi Yansımalarıyla Yâran nun Dinî Yapısına Bir Bakış Denemesi: Meclisi ve Ahilik (Eleştirel Bir Yaklaşım), Ahilik-Bektaşilik İlişkisi I, Arayışlar -İnsan Çankırı Araştırmaları, 2009, c. IV, sy. 4, s. Bilimleri Araştırmaları-, 1999/2, c. I, sy. 2, 117-142. s. 17-34. SOLAK, Fahri, “Ahiliğin Sosyo-Ekonomik SARIKAYA, M. Saffet, Osmanlı Devletinin Fonksiyonları ve Bugünkü Kurumlar, İlk Asırlarında Toplumun dini Yapısına (EdErhan Erken), İktisat, Tarih ve Zihniyet Ahilik Açısından Bir Bakış Denemesi, Dünyamız, MÜSİAD Yayınları, İstanbul SDÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi Isparta, 2006, s. 75- 89. 1999 Sy. 6 s. 49-67. SOYKUT, Refik H., “İşletmecilikte Disiplin SARIKAYA, Mehmet Saffet, “Ahilik Kültürü ve Ahlak, Ahilik Yolu, Sy. 77, İstanbul, Üzerine”, Yenises Dergisi, yıl 12, sy.154. Temmuz 1992. SARIKAYA, Saffet, M., “Alevilik ve Bektaşi- SOYKUT, Refik Hasan, “Türk Esnaf Töresi- liğin Ahilikle İlişkisi, İslamiyat 2003, c. VI, nin Kaynağı”, Ahilik Milletlerarası Türk sy. 3. Folklor Kongresi-4, (II. Bursa, 22- 28.06.1981), s. 463-468.

217 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

SOYKUT, Refik, “Ahi Evran Hakkında İki Araştırma ve Kültür Vakfı Yayınları No:1, Bildirinin Anatomisi, Türk Kültür ve Ahi- İstanbul, 1986. lik”, XXI. Ahilik Bayramı Sempozyumu ŞAHİN, Mehmet. “Ahlak, İktisat ve Ahilik Tebliğleri, (13-5 Eylül 1985 Eylül Kırşe- Ahilik Bayramı Kongresi, (XX., Kırşehir, hir), İstanbul 1985, s. 171-186 01.09.1984-02.09.1984), Ankara, 1984, s. SOYKUT, Refik, “Orta Yol Ahilik”, Ankara 71-73. Ticaret Odası Dergisi, Ankara, (9-10 ŞAHİN, Rukiye-ÖZTÜRK Safak, ÜNALMIS 1972), s. 51-53. Mehmet, “Professional Ethics and Moral SOYSAL, Abdullah-TAN, Mehmet, “Ahilik Values in Akhi İnstitution, Procedia Social İlkelerinin Günümüz İşletmelerine Yansı- and Behavioral Sciences 1, 2009, p. 802. ması: Kilis Küçük Sanayi Sitesi İşletmeleri ŞANAL, Mustafa-Mustafa Güçlü, “Bir Top- Örneği”, Niğde Üniversitesi İktisadi İdari lumsallaştırma Aracı Olarak Ahilik, Erci- Bilimler Fakültesi Dergisi,c. 6, sy. 1 yes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (2013), s. 186-202. Dergisi, 2007/2, sy. 23, s. 379-390. SOYSALDI, İhsan, “Fütüvvet ve Ahilik Ek- ŞAPOLYO, Enver Behnan, “Ahiler Tarihi”, seninde Günümüze Bir Bakış”, I. Ahi Bütün, İstanbul, (5), 00.01.1945, 14-16, 29. Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- ŞAPOLYO, Enver Behnan, “Ahiler Tarihi”, pozyumu, Kırşehir, 2005, s. 821-828. Bütün, İstanbul, (7), 00.05.1945, 11-13. SÜMER, Faruk, “Onüçüncü Yüzyılın En Bü- ŞAPOLYO, Enver Behnan, “Ahiler Tarihi”, yük Ahilerinden Ahi Ahmet Şah Türk Bütün, İstanbul, (2-3), 00.00.1944, 15-18, Dünyası Tarih Dergisi, İstanbul, (43), 50. 00.07.1990, 3-6. ŞAPOLYO, Enver Behnan, “Ahiler Tarihi”, ŞAHİN, İlhan, “Ahi Evran Vakfiyyesi ve Va- Bütün, İstanbul, (4), 00.12.1944, 10-12, 34. kıflarına Dair, Türklük Araştırmaları Der- ŞAPOLYO, Enver Behnan, “Ahiler Tarihi”, gisi, I, İstanbul 1985. Bütün, İstanbul, (6), 00.03.1945, 37-40. ŞAHİN, İlhan, “Ahi Evran, Diyanet İslâm An- ŞAPOLYO, Enver Behnan, “Ahiler Tarihi”, siklopedisi (DİA), C I, s. 529-530, İstanbul, Bütün, İstanbul, (9), 00.10.1945, 20-23. 1988. ŞAPOLYO, Enver Behnan, “Ahiler Tarihi”, ŞAHİN, İlhan, “Osmanlı Devrinde Ahi Evran Ölçü, İstanbul, (3-4), 01.05.1957 - Zavivesinin Husüsiyetine Dair Bazı Müla- 01.06.1957, hazalar Ve Vesikalar, Bir, İstanbul 1994/2, ŞAPOLYO, Enver Behnan. Ahiler Tarihi”, s. 183-195 Bütün, İstanbul, (8), 00.07.1945, 20-23. ŞAHİN, Mehmet, “İş Ahlakının İktisadi Ge- ŞAVK, Serkan, “Geç Ortaçağ Haberleşme Ta- lişmedeki Önemi Üzerine Bir Deneme, rihi Açısından Ahi Tekkeleri, 1. Uluslarara- Türk Kültürü ve Ahilik, ( XXI. Ahilik Bay- sı Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, ramı Sempozyumu 12 Tebliğleri), Ahilik

218 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

15-17 Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s. 963- ŞEKER, Mehmet, “Türk Tarihinin Kaynağı 973. Olarak Fütüvvet-Nâmeler”, I. Uluslararası ŞEKER, Cengiz, “Ortaçağ Batı Avrupa Esnaf Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, Loncaları ve Ahi Teşkilatı- Kökenler ve Kırşehir, 2008, c.II, s. 974-982. Özerklik, Kırklareli 2011. ŞEN, Adil, “Anadolu’da Bir Kardeşlik Tecrü- ŞEKER, Mehmet, “Ahiliğin Anadolu’nun besi Ahiliğin Kültür ve Medeniyetimizdeki Sosyal ve Kültürel Hayatındaki Yeri”, Er- Yeri, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fa- dem: Atatürk Kültür Merkezi Dergisi, c. 8, kültesi Dergisi, 2012, c. XVI, sy. 1, s. 615- sy. 23 (Ocak 1996), s. 599-620. 629. ŞEKER, Mehmet, “Ahiliğin Kültür Tarihi- ŞENÖDEYİCİ, Özer, “Maneviyatın Somut mizdeki Yeri”, Türk-Koop Ekin, c. 1, sy.1 Göstergesi Olarak Ahilikte Şed, 1. Ulusla- (1997-1/4), s. 13-14. rarası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempoz- ŞEKER, Mehmet, “Ahîlik ile Alevî- yumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s. Bektaşîliğin Kaynaklarından Biri Olan Fü- 983-990. tüvvet-Nâmelerin Önemi”, Türk Yurdu, c. ŞIHIYEVA, Seadet, “Hurufilik Edebiyatı Ve 25, sy. 210 (2005/2), 42-45. Tarihinde Ahilikle Kesişen Makamlar, 1. ŞEKER, Mehmet, “Ahilik Teşkilatının Viz- Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir yonu”, Karınca, c. 72, sy. 843 (2007/3), s. Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, 24-28. C.-II, s. 991-1032. ŞEKER, Mehmet, “Ahîlik ve Helâl Kazanç”, ŞİMŞEK, Muhittin, “TKY ve Tarihteki Bir Diyanet, sy. 175 (2005/7), Ankara 2005, Uygulaması, Ahilik, Hayat Yayınları:134, 29-33. Yönetim Dizisi:21, İstanbul, Ekim 2002. ŞEKER, Mehmet, “Fütüvvet-nameler ve Ahi- TABAKOĞLU, Ahmet, “Sosyal ve İktisadi lik -Burgazi Fütüvvet-namesine Göre-” I. Yönleriyle Ahilik, Türk Kültürü ve Ahilik, Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Ara_tırmaları (XXI. Ahilik Bayramı Sempozyumu Teb- Sempozyumu,Kırşehir, 2005, s. 837-850. liğleri), Ahilik Araştırma ve Kültür Vakfı Yayınları No:1, İstanbul, 1986. ŞEKER, Mehmet, “Selçuklular Devrinde Konya Ahîleri -Menâkıbu’l-Ârifîn, Anonim TABAKOĞLU, Ahmet, “Türk Çalışma Haya- Selçuk-nâme ve Sultan Veled Dîvân’ına tında Fütüvvet ve Ahîlik Geleneği, Kaynak- Göre-, Türk-İslâm Medeniyeti Akademik lar Dergisi, İstanbul, 1984. Araştırmalar Dergisi, 2008, sy. 5 [Konya TAESCHNER, Franz, “İslâm Ortaçağında Özel Sayısı], s. 117-130. Futuvvat, İ.Ü.İ. Fak. Mec. C. 11, İstanbul, ŞEKER, Mehmet, “Toplum Ahlâkının Olu- 1950. şumunda Ahîlik Örneği”, Diyanet, sy. 204 TAESCHNER, Franz, “İslâm'da Fütüvvet (2007/12), s. 19-22. Teşkilatının Doğuşu Meselesi ve Tarihi Ana Çizgileri, (Çeviren: Semahat Yüksel),

219 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

Belleten, C., 36, sy. 142, s. 203-235, Anka- TEOMAN, Zeki, “Ahilik Nedir?”, Eflâtun, İs- ra, 1972. tanbul, (249), 00.09.1989, s. 8-15. TAESCHNER, Franz, “Kırşehir’de Ahi Evran TEZCAN, Mahmut, “Ahilikte Gençlik ve Eği- Zaviyesinin Mütevellisine Ait 1238/1822- timi”, Milli Kültür, Ankara, sy. 89 23 Tarihli Bir Berat, Tercüme: Şükrü (1991/10), s. 28-31. Akkaya, Vakıflar dergisi, 3/1956, Ankara, TOMBUŞ, Nazmi, “Ahiler-Terim ve Tören- s. 93-96. ler”, Çorumlu, (42), 01.11.1943, s. 3-6. TAESCHNER, Franz, “İslam Ortaçağında TOMBUŞ, Nazmi, “Ahiler, İcazetname ve Fü- Futuvva (Fütüvvet Teşkilatı) (Çev Fikret tüvvet Şeceresi”, Çorumlu, (38), Işıltan) İ.Ü.İF.M. İstanbul (1955) 15(1-4), 01.07.1943, s. 3-9. s. 1-32. TOMBUŞ, Nazmi, “Ahiler-Ahiliğin Menşei”, TAESCHNER, Franz, “Türk Ahiliği ve Ahi Çorumlu, (40), 01.09.1943, s. 5-9. Müessesesinin Mevlevilikle Olan Münase- TOMBUŞ, Nazmi, “Ahiler-Terim ve Tören- betine Dair", Çağrı, sy. 113 (1967), s. 5-7. ler” Çorumlu, (41), 01.10.1943, 6-11. TANYILDIZ, Ahmet, “Yezdân-Şinâht’ın Şe- TOMBUŞ, Nazmi, “Ahilik Nasıl Bir Teşek- kil Ve İçerik Özellikleri, 1. Uluslararası küldür?”, Çorumlu, (39), 01.08.1943, s. 6- Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, 10. 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s. 1033- TOMBUŞ, Nazmi, “Çorum`da Ahilik”, Ço- 1048. rumlu, (58), 00.05.1946, s. 3-7. TAT, Hüsamettin, “Ahilik ve Denizli Tarihin- TOPAL, Mehmet-ÇOLAK, Kamil, “Osmanlı de Ahiler”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Devleti’nde Ahîlîk ve Ahî Zaviyeleri”, Do- Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, ğu Batı, 13 (53/Özel sayı: Osmanlılar-III) s. 851-858. 5-7.2010, s. 161-178. TATAR, Taner-DÖNMEZ, Mehmet, “Zihni- TORUN, Ali, “Fütüvvet Teşkilatının Anado- yet ve İktisat İlişkisi Çerçevesinde Ahilik lu’daki Yapılanması, II. Ahi Evran-ı Velî ve Kurumu”, Doğu Anadolu Bölgesi Araştır- Ahilik Araştırmaları Sempozyumu Bildiriler maları, 2008, s.194-202. (13 Ekim 2006), Kırşehir, 2006, s. 445-453. TATCI, Mustafa, “Ahîlik Kültürü Ahî Evrân-ı TORUN, Ali, “Muhtevaları ve Kaynakları İti- Velî’nin Hayatı ve Eserleri” Millî Eğitim bariyle Fütüvvetnâmeler, I. Uluslararası Dergisi, sy. 127 (1995, 4/6), s. 34-39. Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri 13- TEKİN, Mustafa, “Bir Sosyal Kontrol Aracı 15 Ekim 1993, Ankara, 1996, s. 163-169. Olarak Ahîlik ve Toplumsal Dinamikleri”, TORUN, Ali, “Selmân-ı Pâk Fütüvvet- Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Der- Nâmesi. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sos- gisi, sy. 21 (2006), s. 219-235. yal Bilimler Dergisi, 2 (1) 4.2000, s. 9-24. TEOMAN, Zeki, “Ahilik 2”, Yeni Defne, İs- TÖKEL, Dursun Ali, “İbni Battuta Seyahat- tanbul, (104-105), 00. 11. 1990 - 00. 12. namesi ve Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nin 1990, s.18-22.

220 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

İstanbul Bölümüne Göre Ahiler ve Ahilik". ULUDAĞ, Süleyman, “Fütüvvet, Türkiye Di- G.Ü. I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştır- yanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), c. maları Sempozyumu (12-13 Ekim 2004, 12, İstanbul, 1996. Kırşehir), C.2, Kırşehir 2005, s. 885-897. UNAN, Fahri, “Osmanlı Devletinde "Meslekî TUNCER, Ömer, “13. Yüzyıl Anadolu Ahile- ve Teknik Eğitim" Çerçevesinde Ahîlik. rinin Dünya Siyasi Tarihindeki Yeri”, Tarih Türk Yurdu Özel Sayı 19/20(148/149) ve Toplum, İstanbul, (120), 00.12.1993, s. 12.99/1.2000, s.192-197. 354-356. USLU, Musafa, “Anadolu Ahilerinden İlk De- TURAN, Namık, “Sinan Selçuklu ve Osmanlı fa Bahseden İbni Batuta Seyahatname- Anadolu’sunda Ahiliğin Sosyo-ekonomik si`nde Ahiler” Türk Dünyası Tarih Dergisi, Gelişme Süreci”, İktisat Fakültesi Sosyal İstanbul, (21), 00.09.1988, s. 45-48. Siyaset Konferansları, 52. Kitap (2007) s. USLU, Mustafa, “Ahî Birlikleri ve Loncalar”, 151-187. Milli Eğitim ve Kültür Dergisi, sy. 14, An- TURHAN, Muhammed, “Toplam Kalite Yö- kara, 1982. netiminin Temel İlkeleri Bağlamında Ahi- USLUCAN, Fikret, “Sepetçioğlu’nun Kilit, lik Teşkilatı”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Anahtar, Kapı Üçlemesinde Ahiliğin Kuru- Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, luşu Ve Faaliyetleri”, 1. Uluslararası Ahilik s. 909-920. Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, 15-17 TÜRKMEN, Fikret, “Şamanizmden Günü- Ekim 2008 Kırşehir, c. II, s. 1057-1072. müze Temel Değerlerimiz ve Ahilik”, I. UYSAL, Gürhan, “Türk İş ve Meslek Ahlâkı- Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları nın Tarihî ve Kültürel Boyutu Olarak Ahi- Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. 921-930. lik Geleneği. Ahilik Araştırma Dergisi 1(1) TÜRKYILMAZ, Murat, “Yalnız Kalmış Bir 2004, s. 105-137. Kümbet Ve Ahi Emir Ahmet, 1. Uluslara- ÜLGEN, Aygün, “Ahi Evran Zaviyesi ve rası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyu- Türbesi”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik mu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, c.-II, s. Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, 1049-1056. s. 965-970. TÜZER, İbrahim, “Anlamlı Çalışma Alanı ÜLGEN, Erol, “Kırehirli Şairlerin Şiirlerinde Olarak Ahilik ve “Dönemeçte” romanının Ahilik”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araş- Fakir Halit’i”, ”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahi- tırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, s. lik Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 971-998. 2005, s. 939-950. ÜLGER, Billur - ÜLGER Gürdal, “Akhism as ULUDAĞ, Osman Şevki, “Ahi Evran (Peşta- a Non-Govermental Association Model in mal Kuşatma), Çalışma Dergisi, sy. 8 the History of the Turkish Nation and (1946), s. 56-58. Assesment of Today’s Business Ethics: A Relationship or a Contradiction?, Journal of Human Values,11/1, 2005, p.53.

221 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

ÜLKÜTAŞIR, M. Şakir, “Ahi) Kelimesiyle Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, sy. 58 (Ahi Evran) Hakkında”, Hisar, S. 95 (2001/11), s. 76-77. (1971), s. 8-9. YAZGAN, Turan, “İktisadi ve Sosyal Açıdan YAKUPOĞLU, Cevdet, “Selçuklular, Ahilik Müesseseleri”, Türk Dünyası Tarih Çobanoğulları, Candaroğulları Ve Erken Dergisi, İstanbul, sy. 64 (1992/04), s. 24- Osmanlı Döneminde Kastamonu Çevresin- 31. de Ahiler, 1. Uluslararası Ahilik Kültürü ve YAZGAN, Turan, “İktisadi ve Sosyal Açıdan Kırşehir Sempozyumu, 15-17 Ekim 200,8 Ahilik Müessesi”, Türk Dünyası Tarih Kırşehir, C.-II, s. 1073-1088. Dergisi, İstanbul, sy. 63 (1992/03), s. 11- YAKUPOĞULU, Cevdet, “Selçuklular, Bey- 15. likler ve Osmanlılar Döneminde Kastamo- YEŞİL, Rüştü, “Mesleki Değerler Eğitimi nu Çevresinde Ahiler, Erdem (55) 2009, s. Perspektifinde Ahilik Sistemi “Tespitler- 157-174. Tahliller”, I. Uluslararası Ahilik Kültürü ve YALÇIN, Alemdar, “Ahilik, Cem ve Yaren Kırşehir Sempozyumu, Kırşehir, 2008, c. II, Ritüellerinde Ortak Payda”, III. Çankırı s. 1117-1134. Kültürü Bilgi Şöleni Bildirileri 28-29 Eylül YETİŞ, Kâzım, “Devlet Ana Romanının Kur- 2004: Geçmişten Geleceğe Çankırı, Çankı- gusunda Ahîliğin Yeri”, I. Uluslararası rı, t.y,, s. 21-30. Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, YAMAN, Bahattin, “Saray Sanat Esnafı: Ehl-İ Kırşehir, 2008, c. II, s. 1135-1142. Hıref, 1. Uluslararası Ahilik Kültürü ve YILDIRIM Ahmet, “Fütüvvetnamelere Göre Kırşehir Sempozyumu, 15-17 Ekim 2008 Ahilik Geleneğinde Hadis Kültürü”, I. Kırşehir, c. II, s. 1089-1116. Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir YAVUZ, Kemal, “Gülşehri'nin Ahi Büşr Hi- Sempozyumu, Kırşehir, 2008, c. II, s. 1143- kayesi", G.Ü. I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik 1162. Araştırmaları Sempozyumu (12-13 Ekim YILDIRIM, Seyfi, “Osmanlı Devleti’nin Son 2004, Kırşehir), C.1, Kırşehir 2005, s. 999- Döneminde Esnaf Ve Millî İktisat Politika- 1010. sı”, I. Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşe- YAVUZ, Şevket, “İslam’ın Tarihe Sosyal hir Sempozyumu, Kırşehir, 2008, c. II, s. Olanla Dönüşü ya da Ahîliğin Türk Pota- 1163-1174. sında Form Alışı”, Uluslararası Türk Dün- YILDIZ, Harun, “Düzensizliğin İçerisinde yasının İslamiyete Katkıları Sempozyu- Dirlik ve Düzenlik Adamı Olarak Ahi Ev- mum/International Symposium on the ren ve Ahilik”, I. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Contribution of Turkish World to Islam, 31 Araştırmaları Sempozyumu, Kırşehir, 2005, Mayıs - 1 Haziran 2007, Isparta, 2007, s. s. 1043-1075. 365-378. YILDIZ, Harun, “Hacı Bektaş Veli İle Ahi YAZGAÇ, Esin, “Osmanlı Tarihinde İlk Mak- Evran İlişkisi”, Doğumunun 800 Yıldönü- tul Şeyhülislâm Ahizâde Hüseyin Efendi”

222 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

münde Hacı Bektaş Veli, Nevşehir 2009, s. YÜKSELOVA, Zofia, “Orta Avrupa Ülkele- 109-134. rindeki Meslekî Yapılanma ve Anadolu YILDIZ, Harun, “Hacı Bektaş Veli ile Ahi Ahilik Sistemiyle Benzerlikleri”, Ahilik Evran İlişkisi”, Türk Kültürü ve Hacı Araştırmaları Dergisi 1(2) 2005, s. 125- Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2012, sy. 142. 61, s. 187-206. DOKTORA/YÜKSEK LİSANS YILDIZ, Harun, “Hacı Bektaş TEZLERİ Vilayetnâmesi'nde Ahi Evran”, I. Ahi AKÇA, Gürsoy, Ahîlik Geleneği ve Günümüz Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- Fethiye Esnafı, (Selçuk Üniversitesi Felsefe pozyumu, Kırşehir, 2005, s. 1023-1042. ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Din Sosyo- YILMAZ, Ozan, “Farsça Fütüvvetnamelerden lojisi Bilim Dalı, DoktoraTezi) Konya, Hareketle Esnaf Pîrleri Ve Fütüvvet Âdâbı 2003. Üzerine Bir Değerlendirme”, I. Uluslarara- AKMAN, Mehmet, Balıkesir Yöresinde Ahi- sı Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu, likten Kalma Tören ve Uygulamalar, (Balı- Kırşehir, 2008, c. II, s. 1175-1194. kesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YOLOĞLU, Güllü, “Azerbaycan’da Ahilik Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Ve Devlet Politikasında Rolü”, 1. Uluslara- Yüksek Lisans Tezi) Balıkesir, 2006. rası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyu- ARSAL, Orhan, “Kitâb-ı Fütüvvet (Radavi, mu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s. Transkripsiyon-İnceleme-İndeks) Konya 1195-1206. Yazma Eserler Kütüphanesi. no:1616, Tas- YÖRÜK, Doğan, “XV. Yüzyılda Karaman nif No: 297.9 (Marmara Üniversitesi Tür- Topraklarında Ahiler ve Ahi Vakıfları”, kiyat Araştırmaları Enstitüsü Yüksek Li- Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü- sans Tezi), İstanbul, 2010. sü Dergisi, sy. 20 (2008), s. 635-684. AYGENER, Savaş, Kurumsal Bir Değer Ola- YÖRÜK, Doğan, “XV. Yüzyılda Karaman rak Ahiliğin Sosyo-Kültürel Gerçeklik Ala- Topraklarında Ahiler Ve Ahilere Ait İzler”, nında Kurumsallaşması Ve Üç Boyutlu I. Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Kültürünün İnşası, (Gazi Üniversitesi Sos- Sempozyumu, Kırşehir, 2008, c. II, s. 1207- yal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi) 1228. Ankara, 2010. YURDAKÖK, Murat, “Ahî Çelebi (1431- BAKIR, Meral Armağan, Ahilik ve Mesleki 1524) ve Çocuk Hekimliği”, Çocuk Sağlığı Eğitim, (İstanbul Üniversitesi Sosyal Bi- ve Hastalıkları Dergisi 46(3) 7-9.2003, 249- limler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi), İs- 250. tanbul, 1991. YÜKSEL, Hasan, “Ahi Kitabeleri”, 1. Ulusla- BAYRAM, Mikail, Anadolu Selçukluları dö- rarası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempoz- neminde Ahi ve Bacı Teşkilatı: (Ahiyan-ı yumu, 15-17 Ekim 2008 Kırşehir, C.-II, s. Rum ve Bacıyan-ı Rum), Selçuk Üniversi- 1229-1254.

223 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

tesi Edebiyat Fakültesi Doçentlik Tezi, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti- Konya, 1982. tüsü Yüksek Lisans Tezi), Konya, 2008. BAYRAM, Özhan, Türkiye Selçukluları Za- ÇİFTÇİOĞLU, İsmail, Ankara Ahileri Dev- manında Danişmend İlinde Ahiliğin Teşki- leti ve Dönemi, (Selçuk Üniversitesi Sosyal latlanması, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bi- Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi) limler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi) Kon- Konya 1995. ya, 2011. DEMİR, Ahmet, Anadolu Selçukluları Döne- BOĞAZLIYAN, Ender, Osmanlı Ekonomik minde Fütüvvet Ve Ahilik, (Kırıkkale Üni- Hayatında Fütüvvet Teşkilatlarının Yeri versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek (Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Lisans Tezi), Kırıkkale, 1996. Ülkeleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi), İs- DEMİR, Muhsin, Ahîlik, Ahi Evran-ı Velî ve tanbul, 1999. Kırşehir’de Ahîlik Kutlamaları Cumhuriyet CEYLAN Hilal, Ahilerin Türkiye Selçukluları Üniversitesi Temel İslâm Bilimleri Anabi- ve Beylikler Dönemi Türk Devlet ve Top- lim Dalı İslâm Mezhepleri Tarihi Bilim Da- lum Hayatında Oynadıkları Roller (Gazi lı Yüksek Lisans) Sivas, 2004. Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü DOĞAN, Ahmet, Ahi Divanında İnsan ve Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2008. Cemiyet, (Fırat Üniversitesi, Yüksek Lisans CORA, İhsan, Ahilik Örgütünün Osmanlı Tezi) 2002. Toplumundaki Yeri ve Ahilik Örgütü İlke- EKİNCİ, Yusuf, Ahiliğin Işığında Türkiye'de lerinin Günümüz Esnaf ve Zanaatkarlarına Cumhuriyet Dönemi Meslek Eğitimi, (An- Uyarlanabilirliği, (Marmara Üniversitesi kara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Ensti- Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans tüsü Doktora Tezi) Ankara, 1987. Tezi) İstanbul, 1990. ELVER, Remzi, Karaman Müzesi 451 Numa- ÇAKIR, Mümine, Ahi’nin Hüsn ü Dil’i, Fatih rada Kayıtlı Anonim Fütüvvetname Üze- Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eski rinde Bir İnceleme, (Selçuk Üniversitesi Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Li- Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans sans Tezi, İstanbul 1998. Tezi) Konya, 1997. ÇEBİ, Resul, Hadisleri bakımından ERKEN, Veysi, Ahilik Müessesesinde Eğitim fütüvvetnameler ve Muhammed b. Hüseyin Ve Yönetim, (Gazi Üniversitesi Sosyal Bi- er-Redavi`nin Fütüvvetname-i Kebir adlı limler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi), An- eserindeki hadislerin tahrici ve tahlili, (Fırat kara, 1986. Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Te- ERYİĞİT, Süleyman, Ahi Birliklerinde İş- mel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Yüksek letme Fonksiyonlarının Temel Yapısı, (Ga- Lisans Tezi), Elazığ, 2002. zi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ÇEKER, Semih, Anadolu Selçukluları Zama- Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 1987. nında Gelişen Fütüvvet Teşkilatı ve Bu GELİCİ, Musa, “Protestan İş Ahlakı Teşkilatın Halkın Eğitimine Olan Katkıları, İle Ahilik İş Ahlakının Karşılaştırılması”,

224 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens- 45 HK 1137/7, (Celal Bayar Üniversitesi titüsü İlahiyat Anabilim Dalı Din Sosyolo- Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans jisi Bilim Dalı, (Yüksek Lisans Tezi). İs- Tezi), 2013. tanbul, 2007. ÖZDEMİR, Gökçen, Turkish Associative Li- GÜNAY, Abdullah, “Ahilikte Mesleki ve fe in Historical Context: Implications of Sosyal Dayanışma”, (Sakarya Üniversitesi Medieval Akhism for the Present Turkish Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Civil Society / Türkiye`nin Cemiyet Haya- Tezi), Sakarya, 2003. tına Tarihsel Bir Bakış: Ortaçağ Ahiliğinin GÜREL, Rahşan, “Razavi'nin Fütüvvet- Bugünkü Türk Sivil Toplumunun Gelişi- Namesi”, (Marmara Üniversitesi Sosyal Bi- mindeki Rolü, (Orta Doğu Teknik Üniver- limler Enstitüsü Doktora Tezi), İstanbul, sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Li- 1992. sans Tezi), Ankara, 2002. HACIGÖKMEN, M. Ali, Ahi Sinan bin Ahi ÖZTOP, Mukaddes, Ankara Ahi Elvan Camii Mesud ve Şecere-nâmesi, ( Selçuk Üniver- ve Alaaddin Camii Ahşap Süslemeleri Üze- sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora rine Bir Araştırma, (Gazi Üniversitesi Eği- Tezi) Konya, 2001. tim Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans), HAZAR, Atila, Ahilik Sisteminde Temel İş- Ankara, 2010. letmecilik Kuralları Ve Günümüz Türk İş- ŞAHİN, Berk, Ahi Şerafettin (Aslanhane) letmeciliğine Kazandırılması İle İlgili Bir Külliyesinde Cami, Zaviye Ve Türbe'nin Model Yaklaşımı (Gazi Üniversitesi Sosyal İşlevsel Ve İçmimarlık Açısından Karşılaş- Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi), tırılmalı Değerlendirilmesi (Atılım Üniver- Ankara, 1990. sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek li- KANTARCI, Zeynep, İş Etiği ve Ahilik, sans Tezi), İstanbul, 2012. (Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti- TEMEL, Hilal, Ahilik teşkilatının halkın eği- tüsü, Yüksek Lisans Tez)i, Erzurum, 2007. tim ve öğretimindeki rolü, (Selçuk Üniver- KAYA, İrfan, Ahî Evran Ve Kırşehir’de Ahî- sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Li- lik Üzerine Bir Din Sosyolojisi Araştırması sans Tezi), Konya, 2007. Erciyes Üniversitesi Felsefe ve Din Bilim- TİRELİ, Münir, The role of the Akhi leri Anabilim Dalı Din Sosyolojisi Bilim philosophy and system on today`s business Dalı, Yüksek Lisans Tezi), Kayseri, 2005. organizations / Ahi felsefesi ve sisteminin KONUKSEVEN, Hatice, Hz. Mevlana, Ahi bugünkü iş örgütleri üzerindeki rolü, (Yedi- Evran ve Şeyh Sadreddin-i Konevi'nin tepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Konya Halkını eğitimindeki rolü, (Selçuk Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 2005. Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü TOKER, Ömür, Bütüncül Bir Model Olarak Yüksek Lisans Tezi), Konya, 2006. Ahiliğin Girişimcilik Boyutunun Zihniyet MERİÇ, Numan, Radavi'nin Haza Kitabu Temelleri, (Gazi Üniversitesi Sosyal Bilim- Fütüvvetname: Manisa İl Halk Kütüphanesi

225 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

ler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2. Uluslararası Ahilik Sempozyumu, The 2st 2010. international symposium of Akhism, Bildiri- TORUN, Ali, Türk edebiyatında Türkçe Fü- ler, haz. Kazım Ceylan,I-II, Kırşehir, 2012. tüvvet-Nameler Üzerine Bir İnceleme, (Ga- AFİFİ, Ebü’l-Alâ, 1389/1966, el-Melametiyye zi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ve’s-sufiyye ve ehlü’l-fütüvve, Kahire, Doktora Tezi), Ankara, 1992. 1945/1364. UÇMA, İsmet, Bir Sosyal Siyaset Kurumu Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sem- Olarak Ahilik, (İstanbul Üniversitesi Sosyal pozyumu: Bildiriler, haz. M. Fatih Köksal, Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi) İstanbul, I-II, Kırşehir, 2005. 2003. Ahiliğe Genç Bakışlar Makale Yarışması ve YILDIRIM, Seyfi, Bazı Ahi Şecere- Sempozyumu, Akhism Young Perspectives Namelerinin Muhtevaları Ve Tarihi Değer- Essay Competition and Symposium, haz. leri, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Kazım Ceylan, Kırşehir, 2012. Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi), Konya, Ahilik, ed. Baki Çakır-İskender Gümüş. Kırk- 2008. lareli, 2011. YILMAZ, Ali, Ahilikte Din ve Ahlak Eğitimi, Ahilik ve Esnaf: Konferanslar ve Seminer- (Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe ve Din ler, İstanbul, 1986. Bilimleri Anabilim Dalı Din Eğitimi Bilim Ahilik Bayramı Kongresi Tebliğleri ve Esnaf Dalı Yüksek Lisans Tezi), İzmir, 1995. ve Sanatkarların Sosyo-Ekonomik Mesele- YILMAZ, Kaan, Burgazi Fütüvvetname Dil lerinin Tartışıldığı Panel Tebliğle- İncelemesi-Metin-Sözlük, (Sakarya Üni- ri,[Ahilik Bayramı Kongresi], haz. Fatih versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Köksal,Kırşehir, t.y. Lisans Tezi), Sakarya, 2006. Ahilik Kültürü Haftası: 1995 Yılı İstanbul Pa- neli, İstanbul, 1996. KİTAPLAR Ahilik Uluslararası Sempozyumu: “Kalite II. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Merkezli Bir Yaşam”, 20-22 Eylül 2011 Sempozyumu: Bildiriler [Ahi Evran-ı Veli Kayseri Bildiri Kitabı, ed. Ali Çavuşoğlu, ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu,.haz. 2011. M. Fatih Köksal, Kırşehir, 2007. Ahilik ve Ticaret Ahlakı, Trabzon, 1996. 1. Uluslararası Ahilik Kültürü Kırşehir Sem- AHMET RAŞİD, Risale-i esrar-ı tarikat pozyumu, 15-17 Ekim 2008, Bildiriler, The ve fütüvvet, [y.y.] : Yazma, [t.y.] 1st International Symposium on Culture of Alevilik ve Ahilik, İstanbul, 1998. Akhism and Kirsehir ed. Erksin Güleç ALİŞAN, Mehmet Hakan, Horasan Erenleri: v.dgr., I-III, Kırşehir, 2008. Melametiler, Ahiler, Bacılar, Gaziler, Ab- dallar, İstanbul, 2012.

226 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

ALİ ŞİR NEVAİ, 906/1501, Nesayimü'l- BAYRAM, Mikail, Sosyal ve Siyasi Boyutla- mahabbe min semayimi'l-fütüvve, haz. Ke- rıyla Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi, Kon- mal Eraslan, İstanbul, 1979. ya, 2005. ANADOL, Cemal, Türk İslam Medeniyetinde BAYRAM, Mikail, Tarihin Işığında Ahilik Kültürü ve Fütüvvetnameler, Anka- Nasreddin Hoca ve Ahi Evren, İstanbul, ra, 1991. 2001. ARSLANOĞLU, İbrahim, Yazarı Belli Ol- BAYRAM, Mikail, Türkiye Selçukluları Dö- mayan Bir Fütüvvetname, Ankara, 1997. neminde Bilimsel Ortam ve Ahiliğin Doğu- zerineـBAĞDADİ, Ebu Abdullah Muhammed b. şuna Etkisi Türkiye Selçukluları Ü Ebi’l-Mekarim İbnü'l-Mi'mar Muhammed Araştırmalar, Konya, 2003. Takıyyüddin Hilâli, 642/1244, Kitâbü'l- BENLİ HASAN AHİ, 923/1517, Ahi Divanı: fütüvve, thk. Mustafa Cevad, Bağdad, İnceleme, Metin, haz. Necati Sungur, Anka- 1958-1960. ra, 1994. BAHA SAİD BEY, Türkiye’de Alevi- BIYIKLI, Yaşar, Ahilik, Trabzon, 2000. Bektaşi, Ahi ve Nusayri zümreleri, haz. İs- BOZYİĞİT, A. Esat, Ahilik ve Çevresinde mail Görkem, İstanbul, 2006. Oluşan Kültür Değerleri Bibliyografyası: BARAN, Merih, Ahi Emir Ahmed, Ankara, (1923-1988), Ankara, 1989. 1991. BOZYİĞİT, Yaşar, Simav’da Ahilik BARDAKÇI, Cemal, Alevilik Ahilik Bektaşi- ve Ahiler, y.y., 2000. lik: Milli, Tarihi, Dini, İctimai, Siyasi, İkti- BURAK, Bekir, Fütüvvet Ruhunun Aşkın sadi ve İdari Bakımlardan, Ankara, 1950, Kahramanı Hz. Ali, İstanbul, 2006. 1970. CAFER-İ SADIK, Fütüvvetname-i Ca’fer BAYRAM, Mikail, Ahi Evren – Sosyal ve Si- Sadık: İnceleme Metin, haz. Mehmet Saffet yasi Boyutlarıyla Mevlana Mücadelesi, Sarıkaya, İstanbul, 2008. Konya, 2006. CEYLAN, Kazım, Ahilik: Türk İslam Mede- BAYRAM, Mikail, Ahi Evren Kimdir?, Anka- niyetinde Dünyevi ve Uhrevi Sis- ra, 1978. tem, Kırşehir, 2012. BAYRAM, Mikail, Ahi Evren, Tasavvufi Dü- ÇAĞATAY, Neşet, Ahilik Nedir? Ankara, şünce Esasları, Ankara, 1995. 1991. BAYRAM, Mikail, Ahi Evren ve Ahi Teşkila- ÇAĞATAY, Neşet, Ahîlik, Ankara, 1974. tının Kuruluşu, Konya, 1991. ÇAĞATAY, Neşet, Bir Türk Kurumu Olan BAYRAM, Mikail, Bâcıyân-ı Rum (Selçuklu- Ahilik, Ankara, 1974; Konya, 1981, Anka- lar Zamanında Genç Kızlar Teşkilatı), ra, 1989; 1990. Konya, 1987. ÇALIŞKAN, Yaşar-İKİZ, M. Lütfi, Kültür, Sanat ve Medeniyetimizde Ahîlik, Ankara, 1993.

227 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK

ÇETİN, Muzaffer-Orhan Özdil, Abdurrahman GEMİCİ, Nurettin, Ahilikten Günümüze Mes- Yarar, Türk Kültür Tarihinde Ahilik ve De- lek Eğitimi, İstanbul, 2009. nizli Ahiliği, İstanbul, 2012. GÖKSU Sadık, Ahilik Tarih Öncesinde Baş- ÇETİN, Osman, Osmanlı Devletinin Kurulu- lar, y.y., t.y. şunda Ahiler-Osman Gazi ve Dönemi, Bur- GÖKSU Sadık, Sokrat ve Eflatun’dan Günü- sa 1992. müze Ön Ahilik ve Ahilik, İstanbul, 2000. DEMİR, Galip, Ahilik ve Demokrasi, İstanbul, GÖLPINARLI, Abdülbaki, Şeyh Seyyid 2003. Gaybi oğlu şeyh Seyyid Huseyn'in “Fütüv- DEMİR, Galip, Osmanlı Devletinin Kuruluşu vet-Name”si, y.y., 1960. ve Ahilik, İstanbul, 2000. GÖLPINARLI, Abdülbaki, İslam ve Türk İl- DESUKİ, Ömer, el-Fütüvve inde’l-Arab ev; lerinde Fütüvvet Teşkilatı, İstanbul, 2011. ehâdîsü’l-furusiyye ve’l-mislü’l-ulya, Kahi- GÜLERMAN, Adnan-Sevda Taştekil, Ahi re. Teşkilatının Türk Toplumunun Sosyal ve DOĞAN, Hulusi, Ahilik ve Örtülü Bilgi- Ekonomik Yapısı üzerindeki Etkileri, Anka- Günümüz İşletmecilerine Dersler, Bursa, ra, 1993. 2006. GÜLLÜLÜ, Sabahattin, Ahi Birlikleri, İstan- DOĞRU, Halime, XVI Yüzyılda Sultanönü bul, 1992. Sancağında Ahiler ve Ahi Zaviyeleri, Anka- GÜLLÜLÜ, Sabahattin, Bir Toplumsal Daya- ra, 1991. nışma Örneği Ahilik, Erzurum, 1988. EFŞARİ, Mihran, Fütüvvetnameha ve Resail-i GÜLLÜLÜ, Sebahattin, Sosyoloji Açısından Haksariyye: Si Risale, Tahran, 2003/1382. Ahî Birlikleri, İstanbul, 1977. EKİNCİ, Yusuf, Ahi Birlikleri, Ankara, 1988. GÜLŞEHRİ, 717/1317, Keramat-ı Ahi Evran EKİNCİ, Yusuf, Ahilik ve Meslek Eğitimi, İs- tabe serah, Ein Mesnevi Gülschehris auf tanbul 1989, 1990. Achi Evran, yay. Franz Taeschner, Ham- EKİNCİ, Yusuf, Ahilik, Ankara, 1991, 1993, burg, 1930. 2008. GÜLVAHABOĞLU, Adil, Sosyal Güvenlik ERDEM, Ekrem, Ahilik, Ahlakla Kalitenin öncüsü Ahi Evran Veli ve Ahilik, Ankara, Buluştuğu Bir Örgütlenme Modeli, Kayseri 1991. 2000, 2004, 2008, 2009. HACIGÖKMEN, Mehmet Ali, Ahiler şehri ERDOĞAN, Abdülkerim, Ankara Ahileri ve Ankara: XIII-XIV-XV. yüzyıllarda Anka- Eserleri, Ankara, 2011. ra’da Ahilik ve Ahiler, Konya, 2011. ERKEN, Veysi, Bir Sivil Örgütlenme Modeli: HACIŞEYHOĞLU, Hasan Üçok, Çankırı Ahilik, Ankara 1998, 2008. Tarih ve Halkiyatı: Ahilikten Kalma Esnaf EŞREF B. AHMED, Fütüvvetname, haz. Or- ve Sohbet Teşkilatı, Ankara, 2002. han Bilgin, y.y., 1992. KALLİMCİ, H., Denizli Ahileri, İstanbul, t.y.

228 “Ahilik” Üzerine Bir Literatür Denemesi...

KARATAY, Naime, Osmanlılarda Ahi Teşki- ODABAŞI, Zehra, Bir Ahi Dostu Franz latı, İstanbul, 1942. Taeschner, Hayatı ve Eserleri: KAYADİBİ, Fahri, Anadolu Selçuklular Dö- Bir Ahi Dostu, Kırşehir, 2008. neminde Ahi Teşkilatında Eğitim, İstanbul, Orta Anadolu’da Ahiler Devri ve Ahlakı, İs- 2000. tanbul, 1965. KAYSERİ, İhsan, Türk Medeniyetinin Dina- ÖZ, Baki, Bir Alevilik Yolu Ahilik, İstanbul, miği Ahilik, Konya, 2002. 2001. Kırşehir Müzesi’ndeki Ahilik Belgeleri: Ahi er-RADAVİ, Abdulgani Muhammed b. Şecerenameleri Beratlar Vakfiyeler, haz. Alauddin el-Huseyni, Fütüvetname-i tari- M. Fatih Köksal v.dgr.,Kırşehir, 2008. kat, haz. Osman Aydınlı, Ankara, 2011. KOCATÜRK, Sadettin, Fütüvvet ve Ahilik, RAZAVİ, Muhammed b. Seyyid Alaeddin XX. Ahilik Bayramı Kongresi Tebliğleri. Hüseyni, Miftahu'd-dekaik fi beyani'l- Kırşehir, 1984. fütüvvet ve'l-hakayık, şerh: Muhammed KÖKSAL, M. Fatih, Ahi Evran ve Ahilik, Kır- Emin Sırrı Hadim. şehir 2006, 2008. SARIKAYA, Saffet, XIII-XVI. Asırlardaki KÖKSAL, Mustafa, Ahilik Kültürünün Dünü Anadolu’da Fütüvvetnamelere Göre Dini ve Bugünü, İstanbul, 2007. İnanç Motifleri, Ankara, 2002. MUALLİM CEVDET [İNANÇALP], İslam- SOLAK, Fahri, Ahilik kuruluşu, İlkeleri ve Türk Teşkilat-ı Medeniyyesinden Ahiler Fonksiyonları, İstanbul, 2009. Müessesesi, İstanbul 1335. SOYKUT, Refik Hilmi, Emrem Yu- MUALLİM CEVDET [İNANÇALP], nus: Ahiliği, Kültürü, Yurdu, Ankara, 1982. 1354/1935, İslam Fütüvveti ve Türk Ahiliği, SOYKUT, Refik Hilmi, Esnaf Kimdir? İbn-i Battuta’ya Zeyl, Zeyl ala fasli'l- Esnaflıkda Ahiliğe Yaklaşım,Ankara, 1978. (Ehiyyetü'l-fityan) Türkiyye fî kitâbi'r-Rihle SOYKUT, Refik Hilmi, İnsanlık Bilimi Ahilik: li-İbn Battuta, çev. Cezair Yarar, İstanbul, İmanı İlimle Besleyen Çalışma İle 2008. Şekilleyen, Ankara, 1980. OCAK, A. Yaşar, Türkiye’de Ahilik Araştır- SOYKUT, Refik, Orta Yol Ahilik; Ankara, malarına Eleştirel Bir Bakış, Türk 1971. Sufiliğine Bakışlar, İstanbul, 1996. SUCU, Mustafa, Ahi Ocakları ve Bir Ahilik OCAK, A. Yaşar, Türkiye’de Tarihin Saptı- Belgesi, Malatya. rılması Sürecinde Türk Sufiliğine Bakış- al-SULAMİ, Muhammad Ibn al-Husayn, lar,Ahmed-i Yesevi, Mevlana Celaleddin-i 412/1021, The Book of Sufi Chivalry, Rumi, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi- Kitabü'l-fütüvve: Lessons to a Son of the lik, Alevilik-Bektaşilik (Yaklaşım, Yöntem Moment, trc. Tosun Bayrak, London, 1983. ve Yorum Denemeleri), İstanbul, 2009.

229 Ahmet ÖZDEMİR – Ahmet ÇELİK es–SÜLEMİ, Muhammed b. el-Hüseyin, TORUN, Ali, Türk Edebiyatında Türkçe Fü- 412/1021, Tasavvufta Fütüvvet, çev. Sü- tüvvet-Nameler Üzerine Bir İnceleme, An- leyman Ateş, Ankara, 1977. kara, 1998. SOYKUT, Refik Hilmi, Orta Yol Ahîlik, An- TUĞRUL, Mehmet, Ankara Örencik kara, 1980. ve Ahi Köylerinin Türküleri, Ankara, 1945. SOYKUT, Refik Hilmi, Ahi Evran, Ankara, TURAN, Kemal, Ahilikten Günümüze Mesleki 1976. ve Teknik Eğitimin Tarihi Gelişimi, İstan- SOYSAL, Şahrap, Tasavvufta Yeme İçme Kül- bul, 1996. türü ve Sofra Adabı Derviş Sofraları: Mev- Türk Kültürü ve Ahilik,(Ahilik Bayramı Sem- levi Yemekleri, Alevi-Bektaşi Yemekle- pozyumu), Kırşehir, 1986. ri, Ahi Yemekleri, İstanbul, 2007. Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyumu Bil- ŞAPOLYO, Enver Behnan, Kırşehir büyükleri dirileri [Uluslararası Ahilik Kültürü Sem- : Caca Bey, Aşık Paşa, Ahi Evran Veli, Sü- pozyumu Bildirileri, Ankara, 1996. leyman Türkmani, Ahmet Gülşehri, Hacı Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyumu Bil- Bektaş Veli, Ankara, 1967. dirileri: 13-15 Ekim 1999 [Uluslarara- ŞEKER, Mehmet, İbn Batuta’ya Göre Anado- sı Ahilik Kültürü Sempozyumu Bildirileri, lu’nun Sosyal Kültürel ve İktisadî Hayatı Ankara, 1999. ile Ahilik, Ankara, 1993. UÇMA, İsmet, Bir Sosyal Siyaset Kurumu ŞİMŞEK, Muhittin, TKY ve Tarihteki Bir Uy- Olarak Ahilik, İstanbul, 2011. gulaması, Ahilik, İstanbul, 2002. YÜCEL, Sabri, Keçeci Ahi Baba ve Zaviye- TARIM, C. Hakkı, Tarihte Kırşehri-Gülşehri, sinden Yetişen Ünlü Kişiler: Kasım Pehli- Kırşehir; Tarihte Kırşehri-Gülşehri ve Ba- van, Deruni, Fedayi, Enguni, Mevali, bailer-Ahiler-Bektaşiler, İstanbul, 1938. Ligari, Suzi, Kusuti, Arifoğlu, Sefil Ali, Aziz TAESCHNER, Franz, Ein Mesnevi Baba, İstanbul, 2003. Gulschehris Auf Achi Evran, Hamburg, 1930. TARLAN, Ali Nihad, 1399/1978, Şiir Mec- mualarında XVI-XVII. Asır Divan Şiiri: Re- vani, Hayreti, Haveri, Ahi, Peyami, Sani,

İstanbul, 1949.

TARUS, İlhan, Ahîler, Ankara, 1947.

TİETZE, Andreas, "Ahi" maddesi, Tarihi ve

Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugati, C 1,

Simurg Yayınları, İstanbul, 2002.

230