T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÜRK İNKILÂP TARİHİ ENSTİTÜSÜ TÜRK ORDUSUNDAKİ STRATEJİK VE DOKTRİNER DEĞİŞİKLİKLER (1923-1960) Yüksek Lisans Tezi Erdal Akkaya Ankara-2006 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÜRK İNKILAP TARİHİ ENSTİTÜSÜ TÜRK ORDUSUNDAKİ STRATEJİK VE DOKTRİNER DEĞİŞİKLİKLER (1923-1960) Yüksek Lisans Tezi Öğrencinin Adı Erdal Akkaya Tez Danışmanı Prof. Dr. Temuçin Faik Ertan Ankara-2006 ÖZET Tarih boyunca varlığını koruyan “Ordu” kavramı silahlı ve düzenli gücü simgelemiştir. Bulundukları çağ ve dönemlerin oluşan şartlarına göre, silah, araç ve donanımındaki gelişimler, buna paralel olarak orduların savaş taktik ve stratejileri değişimler göstermiştir. Yeniçeri Ordusu’nun kaldırılmasına kadar geçen süre içerisinde bir meslek ordusu görünümünde olan Osmanlı Ordusu, XIX. Yüzyılın başlarından itibaren askeri okulların kurulması ve zorunlu askerliğin uygulamaya başlamasıyla modern bir ordu yaratma yolunda çalışmalara başlamıştır. Ancak, yapılan reformlar savaşlar ve ülkenin ekonomisindeki kötüleşme nedeniyle kalıcı ve sürekli olamamıştır. Mülki idarenin başında askerlerin yer alması nedeniyle, Osmanlı İmparatorluğundaki sivil-asker ayrımının bulunmayışı, ordunun toplumdaki rolünü de belirlemede etkili olmuştur. Cumhuriyet’i kuran kadroların büyük bir bölümünün ordu kökenli olması, ordunun geleneksel işlevinin çok daha ötesinde bir rol üstlendiğini göstermektedir. Ancak bu durum hiçbir zaman askeri bir rejime veya diktatörlüğe dönüşmemiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında tehdit algılamasındaki içe dönüklük nedeniyle, ordu, daha çok rejimin sağlamlaştırılması yönünde karşılaşılan tehditler ile meşgul olmuştur. Bu aktif görevlerinin yanında kışlalar yalnız bir asker ocağı olarak değil, aynı zamanda bir okul olarak değerlendirilmiş ve köy ortamından gelen gençlere günün ihtiyaçları doğrultusunda eğitim verilmiştir. II. Dünya Savaşı öncesinde tehdit algılamasında gerçekleşen değişiklikler ve uygulanan denge siyaseti çerçevesinde ittifak arayışlarına gidilmiştir. Savaş süresince izlenen tarafsızlık politikası çerçevesinde ordunun ihtiyaçları, yapılan ittifak anlaşmaları ile ülke kaynaklarından sağlanmaya çalışılmıştır. İnsan yoğunluğundan makine yoğunluklu bir yapıya dönüşen kuvvetlerle yapılan savaş sonrasında oluşan yeni stratejiler, sadece askeri alanda değil, ekonomi, politika ve diplomasi sahasında da kendine yer bulmuştur. Artık savaşlar sadece askeri strateji ile değil, yüksek strateji ve uluslar arası ilişkiler ile sonuç bulacaktır. i Savaş sonrasında SSCB’nin tehditlerine karşı tek başına karşılık veremeyeceğini değerlendiren Türkiye, bu tarihten itibaren hızla batı bloğu içerisinde yer almaya çalışmış, “Truman Doktrini” ve “Marshall Planı” ile birlikte NATO’ya üye olunmasına kadar uzanacak süreç başlamıştır. II. Dünya Savaşı sonrasına kadar Alman doktrinini uygulayan Türk Ordusu, özellikle “Truman Doktrini” kapsamında yapılan askeri yardımlar ile birlikte Amerikan ordusunun strateji ve doktrinini kabullenmiştir. 1950’li yıllarla birlikte artan askeri ve ekonomik yardımlar sonucunda, bu durum, sadece askeri doktrin ve strateji kapsamında sınırlı kalmamış, Cumhuriyet’in ilk döneminde tamamen milli vazife anlayışına dayanan Türkiye’nin savunması; dayanak yönünden ilk kez farklılık göstererek başka bir ülkenin stratejilerine dayandırılmıştır. Bunun sonucunda, bölgedeki ülkelerle arasındaki ilişkileri de batı ittifakının politika ve stratejileri ekseninde ele alan Türkiye, ileride ciddi savunma boşlukları ile de karşılaşacaktır. ii ABSTRACT The concept of ‘Army’, which has reserved its existence throughout the history, has symbolized the regular and armed forces. In accordance with the developing circumstances of the age and periods, the improvements in weapons and equipments alongside in their means, the tactics and strategies of the armies have changed correspondingly. The Ottoman Army, which had been in the formation of an occupational army until the abolition of the Janissaries, started to work on the establishment of a modernized army with the foundations of military schools and the application of obligatory military service since the beginning of 19th century. Nevertheless, these reforms would not be permanent due to wars and the economic situation of the country. The facts that the political government dominated by military heads and also that there were no discrimination between civil and military in the State, have been effective strongly in determining the role of the Army in the society. That the founders of the Turkish Republic is of military originated, shows us the Army had a role that was beyond its traditional obligations. Yet, this fact neither turned out to be a military regime, nor dictatorship. The Army had struggled with the threats against the establishment of the new regime mostly, because the threat perception had pointed at the dynamics within the country for the period of the first years of the Republic. The barracks, along with these active missions, were not accepted only as homes for soldiers but also as schools in which these young men, who came from villages were given education in accordance with the needs of the time. Prior to World War II, the changes in the perception of threat, together with the implementation of the balanced policy, had led the State to the search for new allies. During the war time, in keeping the neutrality position the country held, the needs of the Army were supplied with the domestic resources in compliance with the treaties made with the related countries. iii The new strategies formed after the wars fought by transformed forces, which changed from man-power into machine-power were put into practice not only in military context but also in economic, political, and diplomatic areas as well. Henceforth, wars would conclude, not only with military strategies but also with using of high strategies and international affairs. After the World War II, Turkey, which evaluated that it could not resist to the threats coming from USSR, rapidly tried to be on the side of the West. As a result, the way to the membership of NATO was given, with the support of the ‘Truman Doctrine’ and ‘Marshall Plan’. The Turkish Army that adopted German doctrine until the end of World War II, replaced it with the strategies and doctrines of the US Army, particularly with the acceptation of the military aids in compliance with the ‘Truman Doctrine’. In consequence of the increasing military and economic aids in 1950s, this situation did not remain only in the context of military strategy and doctrine, Turkey’s defense, which was founded merely on national interests in the first years of the Republic, was made for the first time on the perspective of dependency, reliant on another country’s strategies. Thus, Turkey, which has been compliant with the politics and strategies of Western allies in the handling of its foreign affairs with the countries in its region, will encounter very serious defense gaps in the future. iv ÖNSÖZ Tarih boyunca var olan ordular, günümüze kadar gelen süreç içerisinde, bulundukları çağın özellikleri ve şartlarına göre her anlamda değişimler yaşamışlardır. Dönemin sosyal, ekonomik, siyasi ve teknolojik tüm gelişmeleri orduları etkilemişler ve değişime zorlamıştır. Bu çalışmada, 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından itibaren 1960 yılına kadar geçen 37 yıllık zaman zarfında, Türk Ordusu’nda meydana gelen stratejik ve doktriner değişiklikler ele alınmıştır. Bu dönem içerisinde, İkinci Dünya Savaşı, Kore Savaşı, Soğuk Savaş, NATO gibi Türk Ordusu’nu çok yakından ilgilendiren ve üzerinde büyük etkiler ve değişimler yaratan oluşumlar yer almaktadır. Türk Ordusu üzerindeki stratejik ve doktriner değişimlerinin, Dünya ve Türkiye’deki sosyal, ekonomik, politik gelişim ve değişimler paralelinde incelenmesinin doğru bir yöntemden öte bir zorunluluk olduğu bir gerçektir. Bu kapsamda öncelikle “Ordu”, “Strateji” ve “Doktrin” kavramları üzerinde durulmuş ve değişimin kapsam ve çerçevesi belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde, Osmanlı dönemindeki ordunun genel yapısı incelenmiş, Cumhuriyet dönemine ışık tutacak XVIII. ve XIX. Yüzyıllardaki siyasi, ekonomik ve askeri gelişmeler altında Osmanlı ordusundaki değişimler ile bu değişim ve gelişimlerin Cumhuriyet dönemindeki Türk Ordusu’na olan yansımaları ele alınmıştır. İkinci bölümde ise 1923-1939 zaman dilimi göz önüne alınmış, bu dönemin Atatürk’ün hayatta bulunduğu ve aynı zamanda iki savaş arası dönemi kapsaması belirgin bir çerçeveyi oluşturmuştur. Üçüncü bölümde, İkinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki Türkiye ve dünyadaki değişimlere paralel olarak Türk Ordusundaki değişimler ele alınmıştır. Bu savaş, sadece Türk Ordusu’nu değil tüm dünya ordularını ve halklarını derinden etkilemiştir. Dördüncü bölümde ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan iki kutuplu soğuk savaş döneminin etkileri ile birlikte, Kore Savaşı, Türkiye’nin NATO’ya üye v olma süreci ve sonrasındaki gelişmeler Türk Ordusu açısından önemli tarih sayfalarını oluşturmaktadır. Çalışmanın hazırlanması sırasında konu seçiminden başlayarak destek ve katkılarının esirgemeyen Prof.Dr.Yücel Özkaya’ya, tez danışmanın Prof.Dr.Temuçin Faik Ertan’a, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Strateji Etüt Başkanlığı ile Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü personeline minnet ve şükranlarımı arz ederim. Şüphesiz ki, bu çalışmanın eksiklikleri olabilecektir. Ancak yapılan bu çalışmanın, Türk Ordusu ile ilgili daha sonra yapılabilecek araştırma ve incelemelere ışık tutacağını
Details
-
File Typepdf
-
Upload Time-
-
Content LanguagesEnglish
-
Upload UserAnonymous/Not logged-in
-
File Pages375 Page
-
File Size-