T. C.
EGE ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı
TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATINDA ROMANTİZM-REALİZM TARTIŞMALARI ÜZERİNE BİR İNCELEME
DOKTORA TEZİ
Halef NAS
Danışmanı: Prof. Dr. Fazıl GÖKÇEK
İZMİR – 2012
ĐÇĐNDEK ĐLER
ÖNSÖZ ...... I
GĐRĐ ...... 1
BĐRĐNC Đ BÖLÜM
XIX. ASIR TÜRK EDEB ĐYATI’NDA ROMANT ĐZM-REAL ĐZM ALGISINA DA ĐR D ĐKKATLER
1. XIX. Asır Türk Edebiyatında Romantizm-Realizm Algısı ...... 16 2. Be ir Fuat’ın Victor Hugo Monografisinde Romantizm-Realizm Algısı ...... 17 2.1. Klasik-Romantik Farkı ...... 21 2.2.Romantizmin Ele tirili i ...... 24 2.2.1. Romantizmin “Hayal” Unsurunun Ele tirisi ...... 24 2.2.2. Romantizmde “Tecrübe (Deney)” Eksikli ği ...... 26 2.2.3. Romantizm-Realizm Kar ıla tırması ...... 27 3. Matbuat Ortamında Romantizm ve Realizmin Savunulması ...... 29 3.1. Nihal ve Hamiyet Arasında Bir Tartı ma ...... 29 3.2. Bir Edebiyat Akımı Olarak Romantizmin Teklif Edili i ...... 33 4. Realizmin Yükseli i Romantizmin Dü ü ü ...... 36 4.1. Matbuat Ortamında Realizm ve Natüralizm ...... 40 4.1.1. Realizm ve Natüralizmin Kabulü ve Reddi ...... 40 4.1.2. Realizme Dair Bilgilerin Aktarılmasındaki Çe itlilik ...... 45 4.1.3. Realizmin Mutlak Kabulü ve “Mesalik-i Edebiye” Algısında De ği meler ...... 46 4.1.3.1. “Mesalik-i Edebiye” ile Edebiyat Akımları Farkının Tespiti Meselesi ...... 48 4.1.3.2. Ali Kemal’in “Sorbonne Darulfünununda” Ba lıklı Yazılarında Romantizm-Realizm Algısı ve Dile Dair Dikkatler...... 50 4.1.3.2.1. Romantizmden Do ğan Parnasizm ve Parnasizmin Ekolle mesinde air Anlatıcının Konumu ...... 56 4.1.3.2.2. Gustave Flaubert’de Dil Hassasiyeti ...... 60 5. Matbuat Ortamında Realizmin Etkisinin Azalması ...... 62
ĐKĐNC Đ BÖLÜM HAYAL ĐYUN-HAK ĐKĐYUN TARTI MASI VE ĐĐ R D ĐLĐNDE ROMANT ĐK GERÇEKÇ ĐLĐĞ E DO ĞRU I. KISIM HAYAL ĐYUN-HAK ĐKĐYUN TARTI MASI
1. Hayal-Hakikate Yönelik Ele tiri Gelene ğinin Olu ması ...... 77 1.1. Tartı ma Öncesi Ortam ile Hayalci air/ iire Yönelik Ele tiriler ...... 78 1.1.1. Dilde Hayal-Hakikat Algısına Yönelik Ele tiriler ...... 79 1.1.2. Victor Hugo Monografisi Dolayısıyla Be ir Fuat ve Muallim Naci Arasındaki Yazı malar: Đntikâd ...... 85 1.1.3. Be ir Fuat ve Fazlı Necip Arasındaki Mektupla malar: Mektubat ...... 98 2. iir ve air ...... 102 2.1. Gerçek air/Gerçek iir ...... 103 2.1.1. Âsâr ile Gül en Arasında Bir Tartı ma...... 109 2.2. iirde Hayal ve Hakikatin Ölçüsü/Yeri ...... 112 3. iir ve Fen ...... 118 3.1. Tartı ma Üslubunda De ği iklik ve Đkili Kutupla manın Olu ması ...... 118 3.1.1. Hayalci iir ve airle Đstihza ...... 122 3.1.2. Matbuat Ortamında Tartı manın Büyümesi ...... 132 4. Edebiyat Akımları ...... 148 4.1. Romantizm ve Realizm Akımlarının Rüçhaniyeti Meselesi ...... 149 4.1.1. Edebiyat Akımlarının Tercihinde Hayal-Hakikatin Yeri ...... 160 4.1.2. Ahlak Bahsi ...... 162 5. Tartı manın Sona Ermesi ve Hayal-Hakikate Đli kin Kanaatler ...... 165 5.1. Matbuat Ortamında “Hakikat”e Yönelik Ele tiriler ...... 166 II. KISIM ĐĐ R D ĐLĐNDE ROMANT ĐK-GERÇEKÇ ĐLĐĞ E DO ĞRU
1. Hayalci air ve iir Anlayı ı ve iirde Romantik Duyu ...... 175 2. Yeni Bir Üslubun Hazırlanı ı ...... 178 2.1. iir, air ve airli ğin Nitelikleri ...... 178 2.1.1. Hayalci air ve iirin Sorgulanması ...... 185 3. Hayal-Hakikat’in Fen ile Đli kisi ...... 188 3.1. Edebiyatta “Fen”nin Önemi ...... 191 3.1.1. “Hayal”e Yönelik Ele tirilerin Hayalci airlerce Kabul Görmesi ...... 196
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ROMANDA ROMANT ĐZM-REAL ĐZM TARTI MALARI
1. Romanın Đ levi Etrafında “hayalî”lik ve “hakikî”lik Tartı maları ...... 205 1.1. Hakayiku’l-Vakayi’ de Bir Tartı ma ...... 205 1.1.1. Romantik Gerçekçi Yakla ım: Đntibah Mukaddimesi ...... 207 1.2. Romantik Gerçekçilikten Sapmalar ...... 209 1.2.1. Romantik Gerçekçili ğe Yöneltilen Ele tiriler ...... 215 1.2.2. Romantik Gerçekçili ğin Savunulması ...... 219 1.3. Hizmet ’teki Yazılarda Romantik ve Realist Romana Đli kin De ğerlendirmeler…… ...... 222 1.3.1. Roman Tarihi ve Romancılıkta Đki Romantik Çizginin Tespiti ...... 223 1.3.2. Realistlerin Takdimi ve Romantik Roman Anlayı ına Yöneltilen Ele tiriler...... 225 1.3.2.1. Hizmet ’ten Tercüman-ı Hakikat ’e Umran ’dan Hizmet ’e Bir Ele tiri……………………………………………………………...225 1.3.3. Realistlerin Romanı Ele Alı Tarzları ve Romantik Roman Anlayı ının Tekrar Ele tirilmesi ...... 230 1.3.4. Realist Romancılar Arasındaki Farklar ...... 232 1.3.5. Realist ve Romantik Romancılı ğın Özellikleri ...... 234 1.3.5.1. Realist Romancının Yöntemleri ...... 234 1.3.5.2. Romantik Romancının Hayalleri ...... 236 1.3.5.3. Netice …………………………………………………………238 1.3.5.3.1. Anlatıcının Konumu ...... 239 2. Roman ve Romancılık Tartı ması ...... 241 2.1. Romanın Tarifi ve Romancılı ğın artları ...... 242 2.1.1. Roman Dilinde ve Olayların Sunumunda Gerçekçili ğin Ölçüsü ...... 245 2.1.2. Mekân-Gerçekçilik Đli kisi ...... 249 2.1.2.1. Tartı manın Sona Ermesi ...... 3. Roman Tercihi ...... 258 3.1. Romantik Roman Merkezli Yakla ım ...... 258 3.2. Realist Roman Merkezli Yakla ım ...... 264 4. Romancılı ğın Gelece ği ve Realist Romancılı ğın Zaferi ...... 268 4.1. Romancılı ğın Gelece ği ...... 268 4.2. Realist Roman Yöntemlerine Dair Dikkatlerin Artması ...... 272 4.2.1. Tetkik, Mü ahede ve Tecrübe (Ara tırma, Gözlem ve Deney) ...... 273 4.3. “Hayal”in Kar ısında Bir De ğer Olarak “Hakikat” ...... 278 5. Natüralist Roman Anlayı ına Yönelik Ele tiriler ...... 280 5.1. Roman Okuyucusunun Mizacı ve Roman Tercihi ...... 281 5.2. Anlatıcının Konumuna Đli kin Dikkatler ve Romantizme Bakı taki effafla ma ...... 284 5.3. Emile Zola’nın Romancılı ğına Yönelik Ele tiriler ...... 289 5.3.1. Realist ve Romantik Romancılı ğa Yönelik Bazı Dikkatler ………….296
SONUÇ ...... 302
BĐBL ĐYOGRAFYA ...... 310
1. Kitaplar ...... 310 2. Gazete ve Dergi Yazıları ...... 314
ÖZGEÇM Đ ...... 323
ÖZET ...... 324
ABSTRACT ...... 325 ÖNSÖZ
Eski-yeni, do ğu-batı tartı malarının yanısıra Türk edebiyatı XIX. asırda hayal- hakikat etrafında geli en bir ikili ğe tanık olmu tur: Romantizm-realizm tartı maları. Eski edebiyatı ele tirmekle zaten bir ikili ğe yol açan yenile me yolundaki yazarlar romantizm-realizme yönelik kanaatleriyle bu sefer kendi içlerinde ba ka bir ikili ğin do ğmasına da sebep olmu lardır.
Tartı malar kaçınılmaz olarak Batı edebiyat akımlarına ilgiyi artırmı ve böylece edebiyat akımlarına dair bilgiler gittikçe artan bir nitelik ve nicelikle basında yer bulmaya ba lamı tır. Dönem yazarlarının edebiyat anlayı larını yansıtması bakımından romantizm-realizm tartı maları ayrıca dikkate de ğerdir. Edebiyat tarihçilerinin bazı yazarları romantik veya realist olarak takdim edi lerinin sebebi dönem yazarlarının bu akımlara yönelik kanaatleridir. Ancak unu ifade etmek gerekir ki Türk edebiyatında XIX. asır yazarlarından herhangi birini mutlak manada romantik veya realist olarak tavsif etmek bizi her zaman do ğruya ula tırmayabilir. Bununla birlikte akımlara yönelik eğilimlerinin oldu ğu vurgulanabilir. Çünkü romantizm ve realizm tartı malarının yo ğunluk kazandı ğı XIX. asırda Türk edebiyatı bu akımları besleyen felsefî bir gelenekten yoksundur ve bir edebî akımı savunması bir yazarı o edebî akıma dâhil edecek yeterli ği ifade etmez.
Çalı mamızın esas malzemesi XIX. asır Türk edebiyatındaki hayal-hakikat ve romantizm-realizm tartı ma metinleridir. Çalı mamıza ba larken bu asra ait tartı ma metinlerinin tümü elimizde yoktu. Bu bakımdan ilkin metinlerin geneline ula ıldı ğında “Alman, Đngiliz, Fransız, Rus romantizmi ve realizmi gibi bir Türk romantizmi veya realizmi var mıdır?” sorusuna cevap vermeyi amaçlamı tık. Ancak tartı ma metinlerinin geneline ula tı ğımızda sorumuza olumlu cevap verecek yeterli verinin olmadı ğı kanaatine vardık. Bizi bu kanaate götüren asıl unsur bu asırda felsefî bir tartı ma zeminin olmayı ıdır. Bununla birlikte tartı ma metinlerinde Batıda romantizmin edebiyata, dil ve üsluba bir yenilik getirdi ği ifade edilerek Türk edebiyatında dil ve üslupta bir yenili ğin kendini belli etti ği ifade edilmi tir.
XIX. Asırda üslupta bir yenili ğin oldu ğu ve geleneksel anlatıların ele tirilmesine ra ğmen bu anlatılarla ili kilerin devam ettirildi ği açıktır. Bu bakımdan tartı ma metinleri dı ındaki dönem anlatılarının dil ve üsluptaki yenili ğinin temel dinamikleri, bu yenili ği geli tirme vasıtalarında romantizmin rolü ortaya konulursa, yeni iirdeki klasik iirden farklı imajlar, temler tespit edilip Batı romantizmi ve realizmi ile kar ıla tırmalı bir ekilde çalı ılsa ve özellikle Ahmet Mithat Efendi’nin geleneksel anlatılarla ba ğını koparmayan anlatılarındaki yenili ği vurgulanırsa bir Türk romantizminin temelleri atılabilir.
Çalı mamızda Platon’un idealizminden ve Aristoteles’in gerçekçili ğinden hareketle yazarların kanaatlerini Batılı idealist ve gerçekçi yakla ımlara ba ğlayabilirdik. Sözgelimi Platon’un Đon Diyalo ğu’ndaki Sokrates ve air Đon arasında geçen ve Đon’un ahsında airlerin bizi hakikatten uzakla tırdıklarına dair ele tirileri hatırlatarak, Be ir Fuat’ın, hayalci airleri okuyucuyu hakikatten uzakla tırdıkları yönündeki fikirlerini Platon’un ele tiri anlayı ı üzerinden izah edebilirdik. Hâlbuki Be ir Fuat ve basında realizmi savunan di ğer yazarlar Fransız realizminden aktardıkları bilgilerle hayalci air ve romancıları ele tirmektedir. Fransız realizm ve natüralizmi de Platon ve Aristoteles’in do ğanın birebir taklidi/kopyasından (mimesis) gelen gelenek içinde bir orjinaliteye sahiptir. Çalı mamızda XIX. Asır Türk edebiyatındaki edebiyat akımlarına yönelik tartı maları Batılı bir gelenek içine dâhil etmedik. Böyle bir yakla ımı benimsememizde erif Mardin’in Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895-1908 isimli çalı masındaki dikkatleri etkili olmu tur. öyle ki erif Mardin, “Fikir ürünlerinin siyasal yapının ekillenmesindeki rolü”nü inceledi ği bu çalı masında “Batı sosyal ve siyasal dü üncesinin Batı dı ında geli en ülkelerin siyasi akımlarında yansıması nasıl de ğerlendirilebilir” konusu üzerinde durmak istemi tir. Platon ve Aristoteles’in siyasi ve sosyal dü üncelerinden gelen, Hegel’in katkılarıyla da beslenen bir gelenek anlayı ı içinde Jöntürklerin siyasi fikirlerini konumlandırmaya çalı tı ğını, ancak bunun mümkün olmadı ğını vardı ğı u sonuçla izah etmi tir: “Bir felsefî spekülasyon gelene ği bulunmayan ülkeler için “büyük dü ünürler” üzerine bina edilen bir anlatım, açıklayıcı gücünü yitirir”. Kanaatimizce XIX asır Türk edebiyatındaki tartı ma metinlerinden hareketle romantizm ve realizme ili kin fikir ve kanaatleri Batılı “büyük” dü ünürler” üzerinden veren anlatımımız açıklayıcı gücünü kaybedecekti. Ula tı ğımız ve kullandı ğımız malzemeler de bu yakla ımı destekler mahiyettedir. Bu bakımdan biz dönem yazarlarının akımlara yönelik e ğilimlerini, Batılı bir gelene ğe ba ğlamadan, akımlara dair yazıları içinde tespit etmeye ve onların romantizm-realizmi nasıl anlamaya çalı tıklarını ortaya koymaya çalı tık. Böylece edebî/felsefî bir kuram veya teoriden hareket etmekten ziyade malzememizin verdiği imkânlar nispetinde XIX. asır yazarlarının edebiyat akımlarını anlama çabasını ortaya koymak istedik.
Çalı mamız Türk edebiyatında romantizm-realizm düalitesinin nasıl olu tu ğuna dair bir “Giri ”ten sonra üç bölümden olu maktadır. “XIX. Asır Türk Edebiyatı’nda Romantizm-Realizm Algısına Dair Dikkatler” ba lıklı birinci bölümde dönem aydınlarının romantizm ve realizm akımlarına ili kin kanaatlerini ve bu kanaatlerin “ötekile tirme” ve “anlama”ya yönelik bakı açılarını ortaya koymaya çalı tık.
Đkinci bölüm iki kısımdan olu maktadır. Birinci kısımda Türk edebiyatında hayal-hakikat etrafında geli en ve XIX. asrın son çeyre ğinde romantizm-realizm akımlarının basında geni çe yer bulmasına ve tartı ılmasına sebep olan “Hayaliyun- Hakikiyun Tartı ması”nın ayrıntılarına yönelik dikkatler üzerinde durulmu tur. Đkinci kısımda, tartı mayı müteakip dönem yazarlarının “hayal” ve “hakikat” kar ıtlı ğını olu turmak yerine iirde romantik-gerçekçi bir üslubun olması gerekti ği yönündeki ele tirileri ele alınmı tır.
Çalı mamızın son bölümünde basında romantizm veya realizmi savunan yazarların romanın i levine ili kin görü leri, bu görü lerin roman etrafında meydana getirdi ği tartı maları, tartı maları müteakip basında roman tercihine yönelik kanaatleri ile romantik ve realist romancılık anlayı larının basındaki yansımaları üzerinde durulmu tur.
“Sonuç” kısmında Türk edebiyatında hayal-hakikat, romantizm-realizm tartı maları etrafında geli en kanaatleri bir bütün halinde özetlemeye çalı tık. Yararlandı ğımız kaynak kitaplarla gazete ve dergi yazılarının künyeleri “Bibliyografya” kısmında gösterilmi tir.
Günümüz dijital foto ğrafçılık ve tarama teknolojisindeki geli melere ra ğmen dergi ve gazete koleksiyonlarındaki XIX. asra ait malzemelerin toplanmasının ne kadar güç bir i oldu ğu XIX. asra ait incelemelerde bulunanların bildikleri bir husustur. Bu bakımdan malzemelerimizi toplarken Đstanbul Beyazıt Devlet Kütüphanesi bünyesine ta ınan Hakkı Tarık Us Koleksiyonu’nda görevli Erdem Selçuk ve Kazım Dumlupınar'a Đstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kitap Galerisi, Đstanbul Atatürk Kitaplı ğı ve Millet Kütüphanesinin çalı anlarına ve Đlhan Kurt'a gösterdikleri ilgiden ve yardımlarından ötürü te ekkür ederim. Çalı mamda ve edebiyat akımlarına yönelik okumalarımda takip etmem gereken metod konusunda fikirlerini her zaman benimle payla an de ğerli hocalarım Prof. Dr. Ö. Faruk Huyugüzel’e Prof. Dr. Rıza Filizok’a ve Yard. Doç. Dr. Sabahattin Ça ğın’a, bütün hocalarım gibi akademik hayatı bir ya am tarzı haline getiren ve akademik disiplini ile bize her zaman örnek olan hocam Prof. Dr. Yavuz Akpınar’a te ekkürü bir borç bilirim. En yo ğun ve hayatının en sıkıntılı anlarında bile okumanın hazzını tattıran ve çalı mamı dikkatle okuyarak öneri ve kanaatlerini payla an hocam Yard. Doç. Dr. erife Ça ğın’a özellikle te ekkür ederim. Çalı malarım için Đstanbul’da bulundu ğum zamanlarda misafiperverli ğini ve ilgisini her zaman gösteren de ğerli arkada ım Ar . Görevlisi U ğur Matiç’e çok te ekkür ederim.
Tabii ki asıl te ekkürü, danı man hocam sayın Prof. Dr. Fazıl Gökçek’e borçluyum. Çalı malarıyla benim için her zaman bir ufuk olan, kütüphanesinden ve entelektüel birikiminden her zaman istifade etti ğim, çalı mamın her a masını titizlikle okuyan ve çalı ma konuma beni yönlendiren, özellikle de bana özgür bir çalı ma ortamı sa ğlayan hocama ükranlarımı sunmayı bir borç bilirim. Son olarak manevi destekleriyle her zaman yanımda olan sevgili aileme sonsuz te ekkürler.
Halef NAS
Đzmir, 2012. GĐRĐ
XVIII. yy’da klasisizmin sanat ve edebiyatta de ğer verdi ği ölçüler dâhilindeki akıl ve gerçe ğin kar ısına duygu, hayal ve do ğayı çıkaran romantizm, klasik ölçülere isyan ederek Batı edebiyatlarındaki sanat ve edebiyat ilkelerini sarsmı tır. Romantizmin duygu ve hayalcili ği de bilimde kesinli ğin önem kazandı ğı XIX. asırda, realizmin edebiyatta “hakikat”i öne çıkarmasıyla ele tirilmi tir. Böylece XIX. yy’da Batı dünyasında sanat ve edebiyattaki ilkeler hayalden hakikate geçi yönünde bir de ği im geçirmi tir. Batıda özellikle Fransa’da bu ilkeler belirlenirken romantik temalar içinde ifadesini bulan hayali imajlar, dü , imgelem ve melankolik unsurlar dil ve üsluba dair realist ele tirilerle hakikatin ön plana çıkarıldı ğı bir zemine oturtulmu , böylece Batı edebiyatlarında sanat ve edebiyatın ilkeleri “hayalden hakikate geçi ” zemini üzerinde seyretmi , sembolizmin etkisiyle hakikatten daha bilinçli bir hayale do ğru devam etmi tir. Türk edebiyatında da “hayalden hakikate geçi ”, romantik bir tonu hissettiren te bih, istiare ve mübala ğa gibi hayali unsurların kendi hususiyetleri içinde bir düzene oturtulması ve mübala ğa gibi bazılarının kısmen de olsa dilden ayıklanmasıyla “hakikat”in bir de ğer haline getirilmesi eklinde bir seyir takip etmi tir. XIX. Asrın sonunda da hayalden hakikate yönelik seyir basında Sembozlime dair dikkatlerle hakikatten daha bilinçli bir hayale do ğru devam etmi tir.
Türk edebiyatı tarihinde iir ve airin her zaman özel bir konumu olmu tur. Ancak XIX. asır Türk edebiyatında, de ği en de ğerler bu konumun sorgulanmasını beraberinde getirmi tir. Dönemin aydınları ilgili sorgulamayı yaparken ele tirinin gereksinimleri do ğrultusunda divan iirinin mübala ğa ve te bih uygulamaları ile hayal sistemini ele tiriye tabi tutmu böylece edebiyatta “hakikat” vurgusunun bir dil gelene ğine ba ğlanmasına zemin hazırlamı lardır.
XIX. Asır Türk edebiyatında “hakikat” vurgusuna zemin hazırlayacak olan dildeki hayal unsurlarını ayıklama çabalarının inasi’yle ba ladı ğı görülmektedir. O, Türkçedeki Arapça ve Farsça unsurları azaltarak geni kitlelere hitap eden, halkın anlayabilece ği, fikrî hüviyete sahip bir dil olu turmaya çalı mı tır. inasi’nin dilin kullanımına ili kin bu u ğra ları daha sade ve gerçekçi bir üsluba do ğru yönelmeye kaynaklık etmenin yanı sıra edebiyatta imaj dünyasının de ği tirilmesine de öncülük
1 etmi tir. Dilin sadele tirilmesi ve imaj dünyasının ayıklanması yolundaki faaliyetleriyle inasi adeta Fransız klasisizminin öncülerinden François de Malherbe (1555-1628)’i takip eder. Malherbe, Pléiade air toplulu ğunun Fransız dilini zenginle tirmek ve geli tirmek adına Yunan ve Latin edebiyatlarından aldı ğı yabancı unsurların, Fransız dil sistemini bozdu ğunu ileri sürerek Fransızcayı bu unsurlardan ayıklama yoluna gitmi tir. Dilde reform yolunu açan Malherbe’in dilin kullanımını (l’usage) esas alan 1, “dilin ayrık otlarını” temizleme 2 yolundaki teklifleri akla, mantı ğa uygun, sade ve anla ılır bir dil kullanımını öne çıkararak mübala ğa ve abartılı benzetmelerden uzak durmayı merkeze alır. Bu bakımdan inasi’nin dil ve edebiyata dair kanaatlerinin Malherbe’in görü leriyle benzerli ği açıktır 3.
Fransız klasiklerinin eserlerinde üç unsur akıl, gerçekçilik ve tabiat ön plandadır 4. Klasikler, Descartes’ın Yöntem Üzerine Konu malar ’ından etkilenmi gerçe ği yansıtıp, duyguları aklın emrine vererek bu yolla insan tabiatını dengelemeye çalı an eserler ortaya koymaya çalı mı lardır. Klasik tiyatroda üç birlik kuralı daha çok gerçe ği ifade etme amacına hizmet etmi tir. inasi bir klasik hassasiyetiyle dile yönelik çalı malarını sürdürürken adeta klasikleri takip etmi tir . Böylece dili Arapça ve Farsça
1 “Ona göre, dil konusunda en önemli kural, kelimeleri ço ğunlu ğun her zaman kullandı ğı ekilde kullanmaktır (l’usage). Konu ulan dilin benimseyemedi ği kelimeleri kullanmamalıdır. Malherbe Fransız dilini, Fransız olmayan her ö ğeden tam anlamıyla uzak tutmak arzusundaydı. Herhangi bir kelime hakkında dü üncesi soruldu ğunda, ölçü olarak Port-au-Foin’daki hamalları tavsiye etmekte, ‘dil konularında onları önder olarak tanıdı ğını’ söylemekteydi. Ona göre, dil açık, kolay anla ılır olmalıdır. Ba ka deyimle, dil akla, mantı ğa uygun olmalıdır. Dil sorunlarında akıl önder olmalıdır, onun gerektirdi ği yerine getirilmelidir. Anlatım ekli de akla uygun olmalıdır. Bu amaçla, uzun, çapra ık cümlelerden, abartmalı imajlardan, benzetmelerden, fanteziden sakınılmalıdır” (Cemil Göker, Fransa’da Edebiyat Akımları , Dil ve Tarih-Co ğrafya Fakültesi Basımevi, Ankara, 1982, s. 8-9). 2 bkz. Erdo ğan Alkan, Klasik Akım , Varlık Yay., Đstanbul, 2008, s. 187-189. 3Ahmet Hamdi Tanpınar, inasi’nin dili sadele tirme yolundaki ayıklama çabalarının Malharbe’inkiyle benzerli ğini u ekilde dile getirir: “Durgun ve zihnî yaradılı lı inasi, bu toptan yenili ği tam yapacak adamdı. O her eyden evvel bir fikrin adamı olmayı biliyordu, iiri dü üncesi u ğruna fakirle tirmekten çekinmiyordu. Ayrıca, evvelden beri mevcut olan güzel eylerden ziyade, yeniden ta ta kuraca ğı bir binanın pe inde idi. Bir bakıma onun bizde yaptı ğı ey, Fransız iirinde Malherbe’in yaptı ğına benzer (A. Hamdi Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi , Haz. Abdullah Uçman, YKY., Đstanbul, 2006, s. 183- 184). 4 “Klasisizmin ana ilkelerini iyice anlamak için onun kuramcısı olan Boileau’ya ba vurmak gerekir. Gerçekten bu akım için Epitre ’lerden ve iir Sanatı ’ndan daha mühim iki kaynak gösterilemez. Bu iki kitabın sayfalarını çevirirken tabiat, akıl, sa ğduyu kelimelerinin ısrarla tekrar edildi ğini görürüz. Sahte ey daima tatsız, can sıkıcı ve yorucudur. Fakat tabiat gerçektir; her eyde ancak onu be ğenir ve onu severiz (Epitre IX.). Bir lahza olsun tabiattan ayrılmamalı (L’art Poétique ch. III.). Akıl ve mantı ğı seviniz, eserleriniz daima en büyük süsünü ve de ğerini ondan alsın (L’art Poétique ch. III.). Hakikatten ba ka hiçbir ey güzel de ğildir. yalnız o sevimlidir. (Epitre IX.). Suut Kemal Yetkin, Edebiyatta Akımlar , Remzi Kitapevi, Đstanbul, 1967, s. 15-16.).
2 unsurlardan, gereksiz hayal ve mübala ğalardan ayıklayarak geni halk kitlelerine hitap eden gerçekçi ve “fikir” barındıran bir dile kapı aralamı tır. Tanpınar’ın inasi için söyledi ği “O her eyden evvel bir fikrin adamı olmayı biliyordu (…) evvelden beri mevcut olan güzel eylerden ziyade, yeniden ta ta kuraca ğı bir binanın pe inde idi” sözlerini inasi’nin bir klasik gibi çalı ması etrafında dü ünmemiz gerekir.
Sözü fikirlerin dola ımına (teati-i efkâr) bir vasıta olarak gördü ğünü belirtti ği “Lisan-ı Osmaninin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı amildir” makalesinde Namık Kemal de inasi’yi takip eder. En iyi sözün özelliklerini inasi’de oldu ğu gibi sadeli ği öne çıkararak dile getirir ve Đran ivesinin dilimizdeki etkisine bir son verilmesi gere ğini vurgular:
Bize lazım olan edebiyatımızı “hayru’l-kelâmi mâ fehimethu’l-âmmetu bi- selâseti makâlihi ve radiyethu’l-hassatu bi-hakikati meâlihi” 5 tarifinin dairesine irca etmektir. Bu ise lisanımızda Đran ivesinin cari olan tesirine bir nihayet vermekle hâsıl olur ki, âsârımızı dü man-ı hakikat ve menfur-ı tabiat olan i’zam ve ibham nakiselerinden kurtaracak vasıta dahi budur 6.
Namık Kemal’e göre dili gerçekçilikten uzakla tıran (i’zam) ve anlamı kapalılı ğa (ibham) sürükleyen kusurlar “dü man-ı hakikat” ve “menfur-ı tabiat” olan Đran kaynaklı hayal unsurlarıdır. Bu bakımdan Namık Kemal’in dildeki hayal unsurlarını tasfiye teklifi inasi’nin dili ayıklama çabalarının bir uzantısı olarak kar ımıza çıkmaktadır 7.
Namık Kemal, “Lisan-ı Osmani” makalesinde bizi hakikatten ve do ğru söz söylemekten uzakla tıran mübala ğanın kabul edilir yönlerini ve reddedilen taraflarını izah etmi tir. Buna göre aklen ve âdeten uygun mübala ğanın kar ısında de ğildir. Kani
5Sözün en hayırlısı sadeli ğinden dolayı halkın anladı ğı ve hakikate uygunlu ğundan ötürü seçkinlerin benimsedi ğidir. 6 Namık Kemal, “Lisan-ı Osmaninin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı amildir”, Tasvir-i Efkâr , nr. 416, 16 Rebiülahir 1283 (28 A ğustos 1866). 7 Güzin Dino, Türk edebiyatında Tanzimat’tan sonra gerçekçili ğe gidi i inceledi ği makalesinde (Tanzimat’tan Sonra Gerçekçili ğe Do ğru) inasi’den bahsetmez ve gerçekçili ğe do ğru ilk sırada Namık Kemal’i ele alır. Ancak kanaatimize göre inasi’nin dile dair dikkatlerini ve gerçe ğin kar ısındaki hayali ayıklama çabalarını daha ayrıntılı bir ekilde incelersek Türk edebiyatında gerçekçili ğe yönelik ilk çalı maları Namık Kemal’den inasi’ye do ğru geriye çekmemiz gerekir. Nitekim Namık Kemal dil ve edebiyata yönelik çalı malarında inasi’den etkilenmi ve onun açtı ğı çı ğırı devam ettirerek yenile me yönündeki fikirlerini ortaya koymu tur).
3
Pa azade Rifat’e yazdı ğı mektubunda tabiî mübala ğayı önemserken onca de ğer verdi ği Batı edebiyatlarıyla me gul olanların ele tirilerini bile dikkate almaz 8. Ancak akıl ve mantı ğın dı ında, akıl ve mantı ğı zorlayan mübala ğanın kar ısında durmu tur. Bunun sebebi de Đran airlerini taklit ile bizde onların mübala ğa ve vehimden ba ka alınacak yönlerinin olmadı ğı zannını uyandıran bazı airlerin mübala ğalı uygulamaları olmu tur 9. Dolayısıyla Namık Kemal’in ele tirisi Bâkî, Fuzûlî, Ruhî, Nefi, Sabri-i akir, Fehim, Nailî, Nâbî, Nedim, Sami, Ragıb ve onlara yakın olup mübala ğadan uzak duran airlere 10 de ğil, aklen ve âdeten yapılmayan mübala ğaları iirlerine yansıtan bazı airlere yöneliktir.
Tahrib-i Harabat ’ta Ziya Pa a’yı sert bir dille ele tirirken Namık Kemal divan airlerinin akıl dı ı en parlak mübala ğalarını yalan sayacaktır:
En parla ğı en büyük yalandır Do ğrusunu bul beni inandır Takib-i Harabat ’taki u ifadeleri onun iirde mübala ğaya kar ı duru unu yansıtmanın yanı sıra yeni Türk iirinin gerçekçi bir üslup yolunda takip etmesi gereken anlayı ı gösterir gibidir: “Göz kirpi ği ile da ğ yıkmak i ğne ile kuyu kazmaktan muhal de ğil midir? iir söyleyece ğiz diye dünyada ne kadar muhalât var ise cümlesini âlem-i imkân dairesine getirmeye mi kalkı aca ğız” 11 . Namık Kemal bu sözlerinde, muhal (imkânsız) olanla imkân dâhilinde (mümkün) olanı ayırır. Bu bakımdan O, dil ve edebiyatta imkân dâhilinde do ğrulu ğu geçerli olan mübala ğaları kabul ederken tabii
8 “Âh kâfir gîsûlar, bir sehab-ı fitne idi ki tema asından derûna ate ya ğardı. Filhakika ebruları dillerde erha erha yara açardı. Amma, hâ â ki üdebâ-yı ark’ın te bihi gibi em îre benzeye! Kılıcın tesiri cism-i nâtüvâna, bunun ise cânâdır. Gözleri bir derece mahzun idi ki baygın baygın baktıkça önüne geleni yaralar ve hasta hasta etrafına dü tükçe, insanın ci ğerini paralardı. Cemali, bahar-ı musavver, dehânı, hende-i mücessem, ve’l-hasıl serâpâ, hüsnü bir âlem-i di ğer idi ki, tema a de ğil âlâm ve gamı, belki bütün bütün âlemi unuturdu. Ben cemaline bahar-ı musavver derim. Efkâr-ı Garbiye ile me’luf olanlar istedikleri kadar hilaf-ı tabiattır deyu ta’riz eylesinler ve dehânını hande-i mücesseme te bih eylerim edebiyat-ı arkiyede lezzât bulanlar be ğendikleri miktar mübala ğa yoktur desinler” (Fevziye Abdullah Tansel, Namık Kemal’in Husûsî Mektupları , c. I., s. 59.). 9 “Namık Kemal’in kar ı çıktı ğı mübala ğa tarzı, üphe yoktur ki Đran airlerini taklid ile, bizde mübala ğa ve vehimden ba ka alınacak bir unsurun bulunmadı ğı zannını uyandıran airlerin mübala ğa uygulamalarıdır” (Erdo ğan Erbay, Eskiler ve Yeniler, Tanzimat ve Servet-i Fünun Neslinin Divan Edebiyatına Bakı ı, Akademik Ara tırmalar 1, Erzurum, 1997, s. 309.). 10 Namık Kemal kar ı durdu ğu mübala ğadan uzak duran airleri “hayalât-ı vehmiyye ve guluvv-i mutlak ve baziçe-i elfâzdan ârî olan e ’ârı” ifadesiyle tanıtır (bkz. Bahar-ı Dani Mukaddimesi , Mekteb-i Sanayi Matbaası, Đstanbul 1290 (1874), s. 6.). 11 Tâkib-i Harabat , Matbaa-i Ebuzziya, Đstanbul, 1303, s. 65.
4 hayallerden uzak muhalleri dı lar. Kur’ân ve Hadisin ifadelerinde de mübala ğanın bulundu ğunu dile getiren Namık Kemal bunların imkân dâhilinde hakikate müstenit bulundu ğunun örneklerini de vererek kabul edilirliklerinin nedenlerini anlatır 12 .
Recaizade M. Ekrem, Namık Kemal’in mübala ğa bahsindeki kanaatlerine de ğinip mübala ğanın en sahih ölçüsünü belirlerken bunda “zevk-i selim” ve “hüsn-i tabiat”ı art ko ar. Ancak bu mübala ğanın da hakikate benzemesi gerekir 13 . Recaizade ayrıca mübala ğaların tabii olması gere ğine vurgu yapar, haddi a an divan airlerinin mübala ğalarını “mübala ğa-yı merdude”den sayar. Yine de airin bir eyi güzel ifade edebilmesi için mübala ğa sanatından vazgeçemeyece ğini dile getirir. Recaizade mübala ğada hakikate benzerlik ve tabiilik aramakla Namık Kemal’e yakla ır ancak bir airin bir eyi güzel ifade edebilmesi için mübala ğadan vazgeçemeyece ği hususu Namık Kemal’in “ iir söyleyece ğiz diye dünyada ne kadar muhalât var ise cümlesini âlem-i imkân dairesine getirmeye mi kalkı aca ğız” anlayı ıyla çeli ir.
Recaizade. M. Ekrem’in ö ğrencisi M. Mehmet Tahir, Hayaliyun-Hakikiyun Tartı ması’nda mübala ğaya dair, hocasınınkilere benzer görü leri dile getirmi tir. Tartı mada Be ir Fuat, Recaizade ve Menemenlizade’nin görü lerini ele tirirken Namık Kemal’e yakın bir duru sergilemi tir. Ancak mübala ğa bahsinde gerçe ğin tarafında, mübala ğanın aleyhinde kalmakta her zaman ısrar etmi tir.
Te bih bahsinde yenile meyi savunan edebiyatçılar divan airlerinin te bihlerini ele tirirken mübala ğada oldu ğu gibi eski airlerin akıl ve mantık dı ı uygulamalarına, aklın ra ğmına da olsa hüner göstermek adına muhayyilelerini sonuna kadar zorlamalarına kar ı çıkmı lardır. Namık Kemal te bih bahsinde, a ırıya kaçtıkları mevzularda divan airlerini takip etmek gibi bir mükellefiyetimizin olmadı ğını bu bakımdan içine dü tükleri çıkmazı halletmemiz gerekti ğini ifade eder. Ayrıca te bih konusunda te bihin tabiata uygun olması ve edebî sanatların hale uygun bir ekilde
12 Namık Kemal’in mübala ğayı en uzun ve en ciddi tarzda ele tirdi ği yazısı Muharrir mecmuasında yayımlanan “Bedî” ba lıklı makalesidir. Burada Namık Kemal divan airlerinin mübala ğayı güzellik adına kullanmadıklarını ancak sırf sanat yapmak pahasına iirin güzelli ğini bozduklarını örneklerle izah etmeye çalı ır. Makaledeki mübala ğaya dair ele tirilerin ayrıntısı için bkz. Erdo ğan Erbay, Eskiler ve Yeniler, Tanzimat ve Servet-i Fünun Neslinin Divan Edebiyatına Bakı ı, s. 313-315). 13 “Mübala ğanın en sahih miyarı, en do ğru mikyası zevk-i selim ve hüsn-i tabiattır. Mâmafih ‘hakikate mü abehet’ mübala ğa için bir hadd-i muayyen addolunur ki bu haddi tecavüz eden mübala ğat hemen umumiyet üzere merdud olur” (Talim-i Edebiyat , Mihran Matbaası, 1299, s. 303.).
5 yapılması gere ğine dikkatleri çeker. Recaizade M. Ekrem, te bihin üslubun parlaklı ğını artırdı ğına de ğinir ve te bihin bazı kayıtlara ba ğlı oldu ğunu söyler ki bunlar do ğruluk, açıklık ve tabiîliktir 14 .
XIX. asır Türk edebiyatında yenile meyi savunanların gerçekçi bir dil olu turma adına divan iirine yönelttikleri en önemli ele tirilerden biri eski iirin hayal sistemine yönelik olmu tur. Namık Kemal, “Lisan-ı Osmani” makalesinde dilimizde hayale son vermenin, dilde hükmü süren Acem hayallerinin tasfiyesiyle mümkün olabilece ğini ifade etmi , Bahar-ı Dani mukaddimesinde divan iirinin hayal sistemini çok sert bir dille ele tirmi tir. Namık Kemal’in kendisinden sonra gelen ele tirmenlerce en çok dikkate alınan Mukaddime-i Celal ’deki u ifadeleri de hayal sistemine yönelik ele tiride etkili olmu tur:
Divanlarımızdan biri mütalaa olunurken insan; muhtevi oldu ğu hayalâtı zihninde tecessüm ettirse etrafını maden elli, deniz gönüllü, aya ğını Zühal’in tepesine basmı hançerini Merih’in gö ğsüne saplamı memduhlar, fele ği tersine çevirmi de kadeh diye önüne koymu ; cehennemi alevlendirmi de da ğ diye gö ğsüne yapı tırmı , ba ğırdıkça ar -ı a’la sarsılır; a ğladıkça dünya kan tufanlarına gark olur; â ıklar, boyu serviden uzun, beli kıldan ince, a ğzı zerreden ufak, kılıç ka lı, kargı kirpikli, geyik gözlü, yılan saçlı ma ukalarla mâl-a-mâl görece ğinden kendini devler gulyabaniler âleminde zanneder 15 .
Tahrib-i Harabat ’ta ve Takip’ te ele tiri anlayı ını devam ettiren Namık Kemal, Đrfan Pa a’ya gönderdi ği mektupta, edebiyatın hakikat üzerine müesses olduğunu bu artın ihlali halinde, eserde bedii süsler veya airane hayaller bulunsa bile o eserin edebî sayılmayaca ğını ifade eder 16 . Namık Kemal’in divan iirinin mübala ğa, te bih ve hayal unsurlarına yönelik ele tirileri edebiyatımızdaki divan iiri anlayı ının hakikatten yoksun bulunması etrafında ekillenir. Talim-i Edebiyat için yazdı ğı risalede Namık
14 Bkz. Erdo ğan Erbay, Eskiler ve Yeniler, Tanzimat ve Servet-i Fünun Neslinin Divan Edebiyatına Bakı ı, s. 331-340. 15 Hakan Sazyek - Esra Sazyek, Yeni Türk Edebiyatında Önsözler, Bir 19. Yüzyıl Seçkisi , Akça ğ Yay., Ankara, 2008, s. 154. 16 “Umur-ı müsellemeden oldu ğu üzere edebiyatın esası hakikate muvafık olarak, bir eserde o art mevcut olmadıkça tezyinat-ı bediiye ve hayalât-ı airane ile aksâm-ı edepten madud olabilmesine imkân yoktur” (Đrfan Pa a’ya Mektup, Matbaa-i Ebuzziya, Đstanbul, 1309, s. 4.).
6
Kemal, Be ir Fuat’tan önce gerçe ğin mutlak manada de ği tirilmeden yansıtılması gerekti ği fikrini dile getirmi tir 17 .
Recaizade M. Ekrem, Talim-i Edebiyat ’ında hayalden önce hakikati ele alır. Eserde hakikat bahsi de “Efkâr” ba lı ğı altında mütalaa edilir. Recaizade’ye göre fikirler genel (umumî) ve özel (hususî) olmak üzere bir takım meziyetlere sahiptir. Genel, yani her fikirde varlı ğı art olan meziyetlerin ba ında hakikat gelir. Kanunî’nin “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” mısraıyla durumu örneklendirirken, mısraın “ayn-ı hakikat” oldu ğunu ifade eder. Nâbî’nin,
Gurur-ı cünbü -i Bukratiyanesi dursun Fakat likâsı hekimin marize sıklettir beytindeki fikirde hakikat bulmaz. Çünkü bir hastaya göre doktorların ho a gitmeyecek ilaçları bulunsa bile, ço ğunlukla hastaların doktorları görmeleri onlar için bir a ğırlık de ğil bilakis teselli verici bir durumdur. Bu bakımdan beyitteki fikir do ğruyu dile getirmemektedir. Eski edebiyatçılarımızın eserlerinde, özellikle manzumelerinde “bu kabilden hakikate mugayir” fikirlerin çokça bulunduğunu söyleyen Recaizade’ye göre buna sebep “ ‘ Đrsal-i mesel’ yolunda söz söylemeye olan meraklarıdır” 18 . Dolayısıyla Recaizade’nin de hakikat bahsinden anladı ğı “do ğru”yu oldu ğu gibi ifade etmektir. XIX. Asra gelindi ğinde Batıda özellikle Kant’ın felsefî çalı malarından sonra sanat ve edebiyatta iyi, güzel, do ğru, gerçek ve faydalı kategorileri birbirinden ayrılmı tır. Ancak bu durum Recaizade M. Ekrem vb. Türk edebiyatçıları için henüz mümkün görünmemektedir. Çünkü onlar kanaatlerini herhangi bir felsefi sistem etrafında ortaya koymamı lardır.
Recaizade, edebî eserlerde hayal gücüne de ğer verir. Çünkü ona göre hayal güzelli ğin, icat, tenvir ve süslemenin kayna ğıdır. Hayal yaratıcı gücüyle e yaya asalet
17 “Edebiyatın büyü ğü büyük, küçü ğü küçük, güzeli güzel, çirkini çirkin göstermelidir. (…) Bir hurdebîn bir sine ği bir fil kadar gösteriyor. Bir rasat dürbünü kameri altı saatte önünden geçiyor. Düzgün, altmı ya ında bir kadını yirmi sekiz ya ında bir kız kıyafetine koyuyor. Mezarlar dünyanın en güzel kızını toprak rengine tahvil edebiliyor. Hâlbuki edebiyat hükmünce ne büyük küçülür, ne küçük büyür. Ne hurdebîn gözlerimize hakikat gösterir, ne kamer rasat sayesinde nazardan altı saat sonra geçecek bir cesamet-i manzar peyda eder. Ne cavidan, kunduz kanından mürekkep olan ecza iade-i hayata, hususiyle taravete muktedir olur; hepimizin en sonraki ilticâgâhımız olan mezar bir güzel kız kadar güzel olmakla beraber, korktu ğumuz gibi nefreti de muciptir” (Necmettin Halil Onan, Namık Kemal’in Talim-i Edebiyat Üzerine Bir Risalesi , Milli E ğitim Bas., Ankara, 1950, s. 2.). 18 Recaizade Mahmut Ekrem, Talim-i Edebiyat , s. 2-3.
7 ve yücelik kazandırır, onu istedi ği ekle ve kıvama sokar. Hakikat bulunmadı ğı zamanda bile hakikati var eder. öyle ki: “E ya-yı hakikiye bulamadı ğı zaman kendi âleminde icat eder, cisim verir, onları hakikat kisvesinde gösterir”. Ancak Recaizade hayalde zevk-i selim ve hüsn-i tabiata uygunluk arar. Bu hassalara malik olmayan hayali kabul etmez.
Eski iirin hayal dünyasına en iddetli tenkitleri yapanlardan biri Muallim Naci olmu tur. 1882’ye gelindi ğinde Muallim Naci artık hayallerle u ğra mayı bırakıp gelecek adına yapılması gerekenleri dü ünmemizin akıllı bir davranı oldu ğunu ifade etmi tir 19 . Ancak Muallim Naci, eski airlerin hepsini aynı kefeye koyanlardan de ğildir. Ele tirisi hayal unsurlarını mübala ğalı bir ekilde kullanan airlere yönelik olmu tur. Döneminde eski iiri en iyi bilenlerden biri üphesiz Muallim Naci’dir ve ele tirisinin Namık Kemal’inkiyle benze ti ği yönleri vardır.