BİTKİ FUNGAL HASTALIKLARI

Hazırlayan Prof.Dr. Figen YILDIZ 2012

2

İÇİNDEKİLER

Genel Bilgiler Taphrinomycetes T.deformans T.pruni Ascomycetes Erysiphe necator Blumeria graminis Golovinomyces orontii Erysiphe pisi var pisi: taurica: Podosphaera fuliginea Diaportales Cryphonectria parasitica Gnomonia leptostyla Phomopsis viticola Eutypa lata Microascales Ophiostoma ulmi Hypocreales Nectria galligena Nectria cinnebarina Claviceps purpurea Incertae sedis Gaumannomyces graminis Xylariales Rosellinia necatrix Myringiales Elsinoe ampelina Capnodiales Septoria apiicola Pleosporales Venturia sp. Alternaria sp. Helotiales Sclerotinia sp. Botrytis cinerea Monilinia laxa Hypocreales Fusarium oxysporum Incertea sedis Verticillium sp. Pleosporales Ascochyta Eurotiales Penicillium Botryosphaeriales Macrophomina 3

BİTKİ FUNGAL HASTALIKLARI ANAMORPHIC FUNGUSLARDAN ŞUBESİ FUNGUSLAR

Taksonomik Sınıflandırma

Phylum ASCOMYCOTA Class TAPHRINOMYCETES Sub class TAPHRINOMYCETIDAE

Ordo TAPHRINALES Fam. Taphrinaceae (Taphrina) Class ASCOMYCETES

Sub class ERYSIPHOMYCETIDAE Ordo ERYSIPHALES Fam. Erysiphaceae (Blumeria, Erysiphe, Leveillula,Microsphaera, Phyllactinia, Podosphaera, Sphaerotheca, Uncinula) Sub class SORDARIOMYCETIDAE Ordo DIAPORTHALES (Cryphonectria ,Cryptosporella, Diaporthe, Endothia, Gnomonia, Leucostoma, Eutypa,Phomopsis,Valsa) Ordo MICROASCALES (Ceratocystis) Ordo HYPOCREALES (Ceratostoma, Claviceps, Hypocrea, Calonectria, Gibberella, Nectria,Fusarium) Ordo INCERTAE SEDIS (Glomerella, Gaeumannomyces, Magnaporthe,Verticillum) Ordo XYLARIALES (Eutypa, Rosellinia) Ordo OPHIOSTOMATALES (Ophiostoma) Ordo PHYLLACHORALES (Phyllachora, Polystigma) Ordo SORDARIALES (Neurospora , Sordaria ) Ordo TRICHOSPHAERIALES (Khuskia Sub class DOTHIDEOMYCETIDAE Ordo MYRIANGIALES (Elsinoë, Myriangium) Ordo CAPNODIALES (Fumajin yapan funguslar bu takımda yer alır Septoria) Ordo PLEOSPORALES (Didymella , Leptosphaeria,Ophiobolus , Trichometasphaeria, Cochliobolus, Pleospora, Setosphaeria , Dibotryon, Venturia,Alternaria) Ordo DOTHIDEALES (Guignardia, Dothidea, Phyllachora) Ordo MYCOSPHAERELLALES (Micronectriella,Mycosphaerella, Pseudosphaerella, Sphaerella) Sub class EUROTIOMYCETIDAE Ordo HE LOTIALES (Diplocarpon, Botryotinia, Monilinia, Sclerotinia, Whetzelinia) Ordo EUROTIALES (Carpenteles , Emericella, Eupenicillium, Eurotium) Sub class Ordo (Hypoderma, Hypodermella, Lophoderma, Lophodermium, Rhytisma) Sub class MELIOLOMYCETIDAE Ordo MELIOLALES (Meliola)

4

Ascomycetes Ascomycetes, funguslar aleminde en fazla sayıda türüne sahip sınıf olarak bilinmektedir. Bu sınıftaki fungusların en önemli belirleyici özelliği ascus adı verilen keseler içerisinde hareketsiz ve eşeyli karakterde ascosporlar oluşturmalarıdır. Ascomycota içerisindeki bazı fungusların eşeyli üreme dönemleri bulunmadığı için bu funguslar aseksüel (eşeysiz) funguslar olarak bilinirler ve ascus ile ascospor oluşturmazlar. Bu funguslar önceki taksonomik sınıflandırmada Deuteromycetes içerisinde yer almaktaydı ancak günümüzde, bu funguslar DNA sekanslarına göre ascus oluşturan taksonların morfolojik ve fizyolojik benzerliklerine göre sınıflandırılmaktadır. Ascomycetes sınıfı funguslarda haploid karakterde bölmeli hifler bulunmaktadır. Bu grubun üyeleri yaprak lekesi, yanıklık, kanser, meyvelerde leke ve çürüklük, antraknoz, sap ve kök çürüklüğü veya yumuşak çürüklükler şeklinde ortaya çıkan bitki hastalıklarına neden olurlar. Ascomycetes sınıfı funguslarda ascospor adı verilen eşeyli sporlar bulunmaktadır. Mitosprik funguslarda spor oluşumu mitoz ile olmakta mayoz bölünme görülmez. Bu nedenle eşeyli spor oluşumuna rastlanmaz. Doğada bazı Ascomycetes’lerde ascospor oluşumu nadiren görülmektedir. Bu funguslar konidiler ile çoğalmakta ve miselleri ile kışlamaktadır. Bazı antraknoz fungusları eşeyli üreme dönemlerine göre isimlendirilmelerine rağmen (Glomerella) çok nadiren ascospor ve peritesyum oluşturmaktadırlar. Yine benzer olarak sürekli olarak eşeysiz sporları üreten bazı antraknoz funguslarında bu döneme göre isimlendirilmektedir. Colletotrichum bunlara örnek olarak verilebilir. Bu eşeyli döneme göre oldukça farklı bir isimle anılmaktadır. Ascomycetes üyelerinde eşeyli dönemde haploid karakterdeki ascosporlar ascus adı verilen bir kese içerisinde oluşur. Ascomycetes içerisinde eşeyli veya ascus’lu devreye teleomorf veya perfekt devre; konidilerin oluştuğu eşeysiz döneme ise anamorf veya imperfekt devre denmektedir. Bitki patojeni olan hemen tüm Ascomycetes üyeleri vejetasyon döneminde miselyum halinde varlığını sürdürken bol miktarda konidi de oluşturur ve hastalık bu yolla yayılır. Eşeyli veya perfekt devre hastalıklı yaprak, meyve veya dallar üstünde veya dokularında genellikle vejetasyon döneminin sonlarında besin 5 sağlama güçlüğü ortaya çıktıktan sonra oluşur. Perfekt dönem bir kışlama dönemi olarak da düşünülebilir. Ascospor oluşumu ve olgunlaşması genellikle kış sonunda veya ilkbahar başında tamamlanır. Fakat fungus çoğunlukla miselyum veya bazen de konidi formunda kışı geçirir. Ascosporlar genellikle primer inokulum görevi yapar ve her yılın ilkbaharındaki ilk enfeksiyonlardan (primer enfeksiyon) sorumludur. Bundan sonra oluşan konidiler sekonder inokulum olarak iş görür ve vejetasyon boyunca süregelen sekonder enfeksiyonlardan konidiler sorumludur. Ascomycetes’lerin çoğunda ascuslar, dişi eşey organı (dişi gametangium) yani ascogonium’un erkek gametangium yani antheridium tarafından veya erkek karakterli küçük hücreler (spermatium) yoluyla döllenmesi sonunda oluşur. Döllenmiş ascogonium dikaryotik nitelikte bir veya birden fazla ascogen hif oluşturur. Ascogen hiflerin içinde birisi dişi diğeri erkek karakterde iki nukleus oluşur. Daha sonra her ascogen hücre bir ascus oluşturmak üzere gelişerek çekirdekler birleşir ve zigor oluşur. Bunu izleyen mayoz bölünme ile 4 haploid nukleus oluşur. Bu hücrelerin bulunduğu ascus uzar ve Ascomycetes’lerin çoğunda haploid karakterdeki bu dört hücre mitoz bölünme ile sekiz haploid çekirdek oluşturur. Her bir nukleus bir kısım sitoplazma ile çevrilir ve bir çeper ile çevrelenir. Bu şekilde ascus içerisinde 8 adet ascospor oluşur (Şekil 1).

Şekil 1. Ascomycetes üyelerinde eşeyli üreme şeması, ascusların açıkta veya değişik ascocarplar içerisinde oluşumu An: antheridium; Asc:ascogonium; T: trichogyne; Asc H, Ascogenous hyphae ( Agrios.,2005) 6

Bazı Ascomycetes’lerde çıplak ascuslar oluşur. Yani bu funguslarda ascuslar özel bir organ içinde değil, açıkta meydana gelir. Diğerlerinde ascuslar teker teker veya gruplar halinde özel eşeyli üreme organları yani ascocarp’lar içerisinde bulunur. Bazı üyelerde örneğin külleme hastalığı yapan funguslarda ascocarp tamamen kapalı ve küresel bir yapıdadır ve cleistothecium adını alır. Pyrenomycetes’lerde Ascocarp az veya çok küresel, armut veya testi biçimindedir, önceleri kapalı olan bu yapılar olgunlaştığında özel bir açıklığa sahip bir ascocarp formuna dönüşür. Bu ascocarp formuna Perithecium denmektedir. Discomycetes’lerde ascus’lar eşeyli üreme organında tabak veya kase biçiminde bir organın konkav olan yüzeyini kaplarlar. Bu yapıya da Apothecium denir. Ascuslar Loculoascomycetes’lerde stromatik doku boşluklarında bulunur. Ascostroma veya pseudothecium denilen bu ascocarpların diğer ascocarp tiplerinde olduğu gibi kendine özgü pseudoparankimatik yapıda ascocarp duvarı yoktur. Ascomycetes üyelerinin tanınmasında ve sınıflandırmasında ascocarp, ascus ve ascospore özellikleri dikkate alınır. Fakat bunlar vegetasyon mevsimi içinde, hatta yılın büyük bir bölümünde oluşmadığı için hastalıklı dokularda da görülmeleri pek mümkün olmaz. Hastalıklı dokularda vegetasyon süresi boyunca etmenin miselyumu ve eşeysiz sporları olan konidiler bulunur. Bu grup funguslar konidi özellikleri yanı sıra konidiofor biçimleri, konidioforlarda oluşan düzen, konidiofordan oluşan konidi şekillerine göre tanılanmaktadır. Pek çok fungusun konidileri hifler üzerinde serbest ve bir kurala bağlı olmaksızın ayrı ayrı oluşan konidioforların ucunda teker teker veya zincir formunda oluşur. Bazı funguslarda konidioforlar ve bunların ucunda konidiler yastık biçimi bir miseliyal stroma üzerinde oluşmaktadır. Bu eşeysiz yapıya Spodochium denir. Konidioforlar bazı funguslarda sıkı bir demet halinde bir arada birbirine yapışmış şekildedir. Bu yapılar Synnema adını almaktadır (Şekil 3). Pek çok fungusun eşeysiz üreme organı pycnidium’dur. Bu yapılar içi oyuk küresel veya şişe biçiminde ve hif hücrelerinden oluşmuş bir duvara sahiptirler. Duvarın iç yüzeyi konidiofor’larla kaplanmıştır ve burada oluşan eşeysiz sporlara pycnidiospor denir. Pycnidium’lar bitkinin hasta organları üzerinde veya hastalıklı dokuya gömülü olarak bulunur. Bazı Ascomycetes ve mitısporik fungusta eşeysiz sporlar, Acervulus adlı üreme organı içerisinde oluşur. Acervulus, bitkinin hastalıklı kısımlarında bol miktarda konidiofor ve konidi oluşması ve basınç gören bitki üst dokularının parçalanmasıyla meydana gelen bir eşeysiz üreme organıdır.

7

Şekil 2. Ascomycetes genuslarında üreme organlarının ascus ve ascospor’larının değişik morfolojik özellikleri

8

Şekil 3. Ascomycetes fungusları içerisinde değişik tipte konidiofor, konidi ve eşeysiz üreme organları

Şekil 4. Mitosporik funguslarda ana genusların piknidium ve konidi morfolojileri (Agrios.,2005)

9

Ascomycetes üyeleri kış dönemini olgunlaşma sürecinde bulunan veya olgunlaşmış ascocarp’lar halinde geçirir. Kış sonu veya ilkbahar başındaysa ascus ve ascosporlar olgunlaşır. İlkbahar başlarında serbest kalıp doğaya dağılan ascosporlar çim borusu vererek çimlenir ve konukçuda ilk (primer) enfeksiyonları yaparlar. Bitki dokusunda bölmeli miselyum halinde gelişen ve hastalık belirtilerini oluşturan patojen, inkubasyon dönemi sonunda konidiofor ve konidiler meydana getirir. Hastalıklı dokuda miselyum, koşullar uygun olduğu sürece devamlı olarak yeni konidi generasyonları oluşturabilir. Konidiler sekonder enfeksiyonlardan, hastalığın sürekli yayılmasından ve epidemilerden sorumludur. Eşeysiz sporların oluşumu vegetasyon mevsimi boyunca sürer gider. Mevsim sonunda uygun koşulların kaybolmasıyla birlikte hasta dokuda bulunan miselyum eşey organlarını meydana getirir. Ascogonium’un döllenmesi ile başlayan bir dizi olay sonunda ertesi ilkbaharda ascosporlar oluşur.

10

ASCOMYCETES

Sub Class : TAPHRINOMYCETIDAE ORDO: TAPHRINALES FAM: TAPHRINACEAE Hastalık etmeni: Taphrina deformans Taphrinales Familyasında fitopatolojik önemi olan tek familya Taphrinaceae’dir. Familyanın tek genusu Taphrina, bitkilerde patojen 100 kadar türe sahiptir. Sert çekirdekli meyve ağaçları ve bazı orman ağaçlarında yaprak, çiçek ve meyve deformansları, ayrıca “cadı süpürgesi” denilen çalılaşma görüntüleri, Taphrina türlerinin yaptığı tipik hastalık belirtileridir. Türkiye’de saptanmış Taphrina türlerinden T.deformans, şeftali ve bademde yaprak kıvırcıklığı; T.pruni erikte cep hastalığı; T.cerasi kirazda; T.insititae erikte cadı süpürgesi; T. bulata armut; T.coerolucens meşe yapraklarında “kabarcık hastalığı”; T.alni-incanae kızılağaçta meyve deformasyonu ve T.aurea kavakta altın lekesi hastalığı etmenidir. Taphrina’nın neden olduğu hastalıktan ileri gelen kayıpların daha yüksek oranda şeftali, nektarin ve erikte olduğu görülmektedir

ŞEFTALİ ve BADEMDE YAPRAK KIVIRCIKLIĞI (KLOK)

Yaprak kıvırcıklığı özellikle şeftali için tipiktir ve dünyanın şeftali yetiştiren tüm ülkelerinde yaygındır. Ülkemizin her bölgesinde görülür; Ege ve Marmara bölgelerinde çok zararlıdır. İlkbahar sonunda zamanından önce yaprak dökülmeleri görülür ve bu nedenle zayıflayan ağaç verimden düşmektedir. HASTALIK BELİRTİLERİ Hastalık yaprakta bir kızartı halinde başlar Giderek yaprağın bir kısmı, hatta tamamında hipertrofi niteliğinde deformasyon, kıvırcıklaşma, dokuda kalınlaşma ve gevrekleşme görülür. Yapraklar içe ve aşağıya doğru bükülür. Kıvırcıklaşan bölgenin rengi önce kırmızımsı-morumsu iken daha sonra oluşan sporlar nedeniyle, sarıdan kahverengine döner ve yapraklar kuruyarak dökülür. Hastalık çok şiddetli ise, Ege bölgesinde Haziran ayında ağaç tamamen yapraksız kalır ve dallar kamçı gibi görünür. Bu durumda ağaç yeniden yapraklanma çabasına girerek ertesi yılın tomurcuklarını kullanır. Böylece de kış mevsimine zayıflamış olarak girer ve soğuktan çok fazla 11 zarar görür. İlaçlanmadığı taktirde hastalığa her yıl bir önceki yıldan çok daha şiddetli olarak yakalanıp verimini tümden kaybedebilir. Hastalık sürgünleri de yakalar ve kızarıp kalınlaşmalarına neden olur. Çağlalar üzerinde kabartı ve kızarıklıklara da rastlanır. Hasta sürgünlerin boyu normalden kısadır, böyle sürgünler yaz mevsimi içinde kurur. Hasta yaprakların tipik, melas kokusunu andıran bir kokusu vardır. Bu koku, hastalıklı şeftali bahçelerinin yakınından geçerken bile fark edilir. Hastalık bademlerde de aynı belirtilere neden olur. Badem çağlaları üzerindeki irili ufaklı siğiller kalitenin düşmesine yol açar.

HASTALIK ETMENİ

Hastalık etmeni bütün Taphrina türlerinde olduğu gibi hifleri bölmelidir ve her hücresinde iki çekirdek bulunur. İntersellüler veya kütikula altında bulunan bu dikaryotik hifler önce ascogen hücreleri, sonra da ascusları oluşturur. Ascus’lar konukçunun yüzeyinde yaprak parankima hücreleri gibi yan yana ve düzgün bir tabaka halinde bulunurlar. Belirtilere mumsu görünüş kazandıran bu ascuslar tabakasıdır. Ascosporlar hem ascus içindeyken hem de ascustan çıktıktan sonra tomurcuklanarak sekonder ascosporları oluşturabilmektedir. Fungusun tipik dikaryotik hiflerinin 2 haploid ascosporun birleşmesi veya haploid ascosporun oluşturduğu çim borusu hücrelerinde çekirdek bölünmesi sonunda oluştuğu düşünülmektedir (Şekil 5).

Şekil: 5 Şeftali yapraklarında kıvırcıklaşma şeklindeki belirti ve Enfekteli şeftali yaprağının kesitinde görülen çıplak ascuslar (Agrios.2005)

12

YAŞAM ÇEMBERİ

Hastalık etmeni bir yaşındaki hastalıklı sürgünlerin tomurcuklarında miselyum halinde kışlar. İlkbaharda tomurcukların sürmeye başlamasıyla aktivite kazanan fungus, ilk oluşan yapraklarda ilk belirtileri meydana getirir. Bu primer enfeksiyonlardan sonra yapraklar üstünde oluşan ascosporlar yayılarak sekonder enfeksiyonları gerçekleştirir. Hastalığı esas yayılışı ve epidemik hale gelişi bu yolla olur. Çim borusunun kütikulayı delip dokuya girmesiyle başlayan enfeksiyon, dikaryotik hiflerin parankima hücreleri arasında yoğun olarak yayılmasıyla ilerler. Fungus parankima hücrelerinde anormal irileşme ve bölünmeye, bunun sonucunda da hastalıklı dokularda hipertrofi ve deformasyona neden olur. Daha sonra hifler epidermis ile kütikula arasında yoğun bir tabaka oluşturur. Dikaryotik hifin her hücresi chlamydospor oluşumu şeklinde farklılaşır. Ascogen hücre denilen bu farklılaşmış hücrelerde karyogami olur ve diploid çekirdek bu kez mitoz bölünme ile iki diploid çekirdek haline gelir. Bu çekirdeklerden biri bu sırada uzamakta olan ascogen hücrenin dip kısmına yerleşirken diğeri uca doğru gider. Ortada oluşan bir bölme ascogen hücreyi ikiye ayırır; alttaki sap hücresidir ve bir süre sonra çekirdek ve sitoplazması parçalanarak boş kalır, Üstteki ascus ana hücresinin diploid çekirdeği önce meiosis ile haploid olur, sonra mitoz ile 8 haploid çekirdek oluşur. Çekirdeklerin sitoplazma ile kuşatılması ve zar oluşumu sonunda ascosporlar oluşur. Ascosporlar ascus içindeyken veya ascustan çıktıktan sonra tomurcuklanabilir ve sekonder ascosporları meydana getirir. Olgunlaşan ve irileşen ascusların yaptığı basınç sonunda epidermis ve kütikula parçalanır ve yoğun, düzgün bir tabaka halindeki ascuslar hasta dokunun üstünü bir mum tabakası gibi kaplamış olarak görülür (Şekil 6 ve 7).

Şekil 6. Kütiküla üzerinde ascuslar 13

C Diploid aşama

B Dikaryotik aşama

D Ascus gelişimi

A Haploid aşama 1 ascosporlar

Şekil 7. Taphrina’nın yaşam çemberi 1: ascospores ve blastosporların tomurcuklanması (konidi); 2:dikaryotizasyon 3: bitki hücrelerinde dikaryotik misel, ascogen hücre katmanı oluşumu; 4: karyogamy; 5: diploid çekirdeğin mitoz bölünmesi, proascus ve basal hücre oluşumu; 6:meiosis oluşumu sonrası ascus gelişimi; 7: haploid hücrede mitoz bölünme ve ascospor oluşumu; 8: bitki hücreleri üzerinde spor tabakası oluşumu

SAVAŞIM Hastalık ilkbahar başlarında tomurcuklar kabarmaya başladığı zaman yapılan tek fungisit uygulaması ile kontrol altına alınabilir. Kullanılacak fungisitler ve dozları şöyledir. Etkili Madde Adı ve Oranı Formülasyonu Dozu ( Preparat) 100 lt. suya

Bakır sülfat %98 + Bordo bulamacı 2 kg + 1 kg Sönrnemiş kireç Bakır oksit %50 W.P. 800 g Bakır oksiklorür %50 W.P. 800 g Folpet % 50 W.P. 300 g Dodine 500 g/l F.W. 175 ml Cyproconazole + Captan W.P. 125 g % 1 + % 75

14

ERİKTE CEP HASTALIĞI Erik meyvelerinde görülen Cep hastalığı, özellikle Caneriği çeşidinde dikkati çeker. Öünkü Caneriği meyveleri yeşil dönemde yenir ve hastalıklı meyveler de sağlamlarlarla birlikte hasat edilip piyasaya çıkarılır. Hasta meyveler daha sonraki dönemde kuruyup döküldüğü için olgun erik tezgahlarında hasta meyvelere rastlanmaz. Ülkemiz için önemli bir hastalık değildir. HASTALIK BELİRTİLERİ Küçük, yeşil meyveler üstünde önce beyaz yeşil kabarcıklar belirir. Bunlar hızla büyür ve tüm meyveyi kaplar. Bu arada meyve anormal bir irileşme ve uzama gösterir; deforme bir cep şeklini alan ve yassılaşan hasta meyvelerde çekirdek de yoktur.Meyve eti gevşek, susuz ve lezzetsizdir. İleri dönemde meyvenin üstü beyazımsı bir pudra örtüsü ile kaplanmış gibi görünür. Bu görüntü doku üstünde bulunan ascus ve ascospor tabakasından ileri gelir. Hasta meyvelerin rengi zamanla esmerleşir, büzülüp kuruyan meyveler sonunda dökülür.

Şekil 8: Erik meyvelerinde cep hastalığının belirtisi

HASTALIK ETMENİ

Hastalık etmeni, Taphrina pruni’dir. Bu türün konukçu dokularında gelişimi, ascus ve ascospor oluşturma özellikleri T.deformans’dan farksızdır. YAŞAM ÇEMBERİ Kesin olarak bilinmemekle beraber, fungusun hastalıklı ağacın genç sürgünlerinde miselyum halinde kışladığı zannedilmektedir. Buradan çiçek tomurcuklarını yakalayan fungusun ilk hastalık belirtilerini oluşturduğu, bunlar üzerinde oluşan ascosporların sekonder yayılmada rol oynadığı kayıtlıdır. Başka bir görüşe göre de; fungus ascospor veya konidi halinde ağaç üstünde 15 ya da tomurcuk pulları arasında kışı geçirmekte, ilkbaharda oluşan miseller çiçekte yumurtalığı delerek hastalığı başlatmaktadır. Her iki görüşte ortak olan nokta enfeksiyonun çiçekten olduğudur. Hastalığın bir bahçede sadece belli ağaçlarda her yıl çıkması, hızlı ve geniş alanda yayılma göstermeyişi, kışlamanın sürgünde veya tomurcuk pulları arasında miselyum halinde gerçekleştiğinin ve sekonder enfeksiyonların fungus hayatında pek önemli olmadığının bir göstergesi sayılabilir. Hastalık serin yerlerde ve yağışlı yıllarda daha çok zarar yapar. İlkbaharın az yağışlı geçtiği ve birden sıcakların arttığı yıllar hastalık pek az görülür.

Şekil 9: Taphrina deformans ve T.pruni’nin hastalık gelişim süreci (Agrios.,2005)

SAVAŞIM Hastalık etmeninin sürgünler içinde miselyum halinde kışlayacağının ve ertesi yıl bunların enfeksiyon kaynağı oluşturacağının bilinciyle, o yıl çok sayıda hasta meyve taşıyan sürgünlerin özellikle kesilerek yakılması önerilir. Ayrıca, ağaç üzerinde kalan ve yere dökülen hasta meyveler toplanıp yok edilmelidir. 16

1. İlaçlama: Tomurcuklar kabardığı dönemde, 2. İlaçlama: Çiçek taç yapraklarının % 80 döküldüğü dönemde yapılmalıdır Hastalığı kontrol altına alabilecek fungisitler ve dozları şöyledir.

Etkili Madde Adı ve Oranı Formülasyonu Dozu ( Preparat) 100 lt. suya

Bakır sülfat %98 + Bordo bulamacı 2 kg - 1 kg Sönmemiş kireç Bakır oksiklorür %50 W.P. 800 g Bakır oksit %50 W.P. 800 g Captan %50 W.P. 300 g Thiram %80 W.P. 300 g

KÜLLEME FUNGUSLARI SUB CLASS : ORDO: Erysiphales FAM: Erysiphaceae

Erysiphales Takımı içerisindeki tek Familya olan Erysiphaceae içerisinde 28 genus ve yaklaşık 100 kadar tür bulunmaktadır. Bu takım içerisinde Külleme hastalıklarını yapan obligat parazitler bulunur. Bütün dünyada yaygın olan küllemelerden bazıları epidemik nitelikte büyük ekonomik kayıplara neden olurlar. Erysiphales üyelerinde miselyum endoparazitik veya ektoparazitik özellik gösterir. Eşeysiz üreme basit yapılı konidioforlar üzerinde genellikle zincir formunda, bazen de teker teker konidiler şeklindedir. Eşeyli üreme organı Cleistothecium (Chasmothecium)’dur. İçinde bir veya daha çok sayıda ascus bulunur. Ascosporlar tek hücrelidir. Erysiphe familyasındaki külleme etmenlerinin miselyumu konukçunun tamamen dışında bulunur. Yani ektoparazit olduğu için beslenme haustoriumları aracılığıyla epidermis hücrelerinden gerçekleşir. Basit yapılı konidioforların ucunda basipetal zincir halinde oval veya yuvarlak konidiler oluşur. Çevre koşullarının elverişsiz olduğu durumlarda fungus, bir veya birkaç ascus içeren cleistothecium oluşturabilir. 17

Şekil 10. Yaprak epidermis hücresinde fungusun haustoryumu ve konidilerin görünümü (Agrios,2005) Külleme hastalıklarında çok sayıda bitki türünde hastalığa neden olmaktadır. Erysiphaceae familyasında ana genuslar belli gruplar altında toplanmaktadır. Bu gruplarda yer alan funguslar, Cleistotechium içerisndeki ascus sayıları ve cleistothecium dış çeperinde yer alan tutunucuların morfolojilerine göre ayrılmaktadırlar. Buna göre ana gruplar Çizelge 4’de görülmektedir: Çizelge 4: Külleme funguslarının taksonomideki grupları

Sınıf (Tribe) Yeni holomorfik Anomorfik Eski teleomorfik Tür ve konukçu genus genus genus Phyllactinia Ovulariopsis Phyllactinia Phyllactinia spp. Phyllactineae Ağaç ve ağaçsılarda külleme Leveillula Oidiopsis Leveillula Leveillula taurica Domates küllemesi Golovinomyceteae Golovinomyces Oidium Erysiphe section Oidium neolycopersicum Golovinomyces domateste. Kabakgillerde külleme

Erysiphe section Oidium Erysiphe section Erysiphe, Erysiphe cichoracearum Erysiphe Erysiphe kabakgillerde külleme Erysipheae Erysiphe section Oidium Microsphaera Microsphaera alni Microsphaera Süs bitkilerinde külleme Erysiphe section Oidium Uncinula Ağaç ve çalı bitkilerinde külleme Uncinula 18

Blumeriae Blumeria Oidium Blumeria/Erysiphe Blumeria, Blumeria graminis Hububatta külleme Podosphaera Oidium Podosphaera Gül küllemesi Cystotheceae sec. Podosphaera Podosphaera Oidium Sphaerotheca sec. Sphaerotheca

ERYSIPHE, UNCINULA ve MICROSPHAERA

Konidiler tek başına oluşur. Cleistothecium’lar içinde çok sayıda ascus bulunur. Her ascus içinde 2-8 ascospor vardır. Bu grupta tutunucular basit ve hifsi yapıda ise (Erysiphe section) Erysiphe olarak isimlendirilir. Tutunucular kıvrık ve uçta kanca biçiminde bükük ise Uncinula, Tutunucuların uçlarında bir veya birkaç kat halinde dikotom dallanma varsa Microsphaera adını alır.

Uncinula

Erysiphe Microsphaera 19

PHYLLACTINIA ve LEVEILLULA

Miseller ve konidiler yaprağın alt yüzeyinde bulunur. Cleistothecium oldukça iri ve gruplar halindedir ve çok sayıda ascus içerir. Ascuslar 2-3 sporludur. Tutunucular cleistothecium üzerinde ekvatoryal kısımda bulunur, sert ve düzgün yapılı dip kısmı şişkindir (Phyllactinia). Tutunucular basit ve hife benzer şekildedir (Leveillula). Leveillula miselyum endoparazittir, mezofil hucrelerine gönderdiği haustoryumları aracılığıyla beslenir. Konidioforlar bazen stomalardan çıkar, bazen de doku üstündeki hifler üzerinde oluşur. Konidiler zincir oluşturrmaz, cleistotecium’laryaprağın alt yüzünü kaplayan fungal örtü içinde bulunur.

Phyllactinia Leveillula

SPHAEROTHECA ve PODOSPHAERA

Cleistothecium tek ascusludur. Ascus içinde 6-8 ascospor bulunur. Tutunucular basit hifsel görünüştedir, ender rastlanan basit dallanma belli bir kurala bağlı değildir ( Sphaerotheca) Tutunucular düzgün yapılı ve sert, uçları dikotom dallanmıştır (Podosphaera).

Sphaerotheca Podosphaera

20

BLUMERIA ve GOLOVINOMCES

Konidiler zincir formundadır. Cleistothecium birden fazla ascus içerir. Tutunucular kısa, basit ve hife benzer yapıdadır (Blumeria). Tutunucular hife benzer yapıda, kıvrımlı, basit veya düzensiz biçimli bir dallanma gösterir (Golovinomyces).

Blumeria Golovinomyces KÜLLEME HASTALIKLARI

Küllemeler, bitki hastalıkları arasında belki de en iyi tanınan ve yaygın olan hastalıklardır. Külleme yüzünden bitkilerin tamamen kuruduğu pek görülmez, fakat hastalıklı bitkilerde fotosentez ve gelişme sekteye uğrar, ürün miktarı ve kalitesi düşer. Çok yıllık bitkiler yıldan yıla daha güçsüz ve daha veimsiz olur.

Türkiye’de otuzu aşkın külleme türü 120 civarında bitki türünü hastalandırmaktadır. Bu bitkilerin çoğu kültür bitkisidir. Hastalığın şiddetli olması halinde zarar daha yüksek olur. Ülkemizde en yaygın ve en zararlı olanlar; asma, arpa, bamya, buğday, kabakgiller, meşe, şeftali, şekerpancarı ve yonca küllemeleridir.

Külleme fungusları ülkemizin her tarafına yayılmışttır. En yaygın görüldüğü böklgemiz ise İç Anadolu’dur.

KÜLLEME HASTALIKLARININ GENEL BELİRTİLERİ

Külleme, konukçunun yeşil olan tüm organlarında (yaprak,genç sürgün, çiçek ve mayve salkımları, çiçek ve meyve sapı, genç ve yeşil meyveler) önce sınırlı sonra tüm organı kaplayacak kadar yaygın beyazımsı gri, pudra veya kül örtüsünü andıran fungal bir örtü ile karakterize edilir. Zamanla bu fungal örtü içinde küçük, toplu iğne başı büyüklüğünde ve siyah renkli üreme organları (Cleistothecium) belirir. 21

Külleme örtüsü yaprakların genellikle üst yüzeyinde, bazen her iki yüzünde, Phyllactinia ve Leveillula türlerinin yaptığı küllemelerde ise, genellikle stomaların yer aldığı yaprağın alt yüzünde bulunur.

Şekil 11. Buğday ve kabak yapraklarında görülen hastalık belirtileri

KÜLLEME FUNGUSLARINDA GENEL YAŞAM ÇEMBERİ

Külleme etmenleri kışı iklime ve fungus türüne bağlı olmak kaydıyla konidi, Cleistothecium ve sürgün dokularında misel halinde geçirir. Buna göre ertesi yılın ilk primer enfeksiyonlarını ya kışı canlı halde geçirebilmiş konidiler ya da Cleistotheciumlardan çıkan ascosporlar veya sürgün dokularında kışlamış miselin aktivite kazanması ile oluşmuş yeni konidiler yapar.

Vegetasyon döneminin başında oluşan ilk belirtilerden yayılan konidiler sekonder enfeksiyonları başlatır. Yeni belirtilerin ve yeni konidi generasyonlarının oluşumu vejetasyon boyunca sürüp gider.

Konukçuya ulaşan konidi 2 saat içinde çimlenir, 6 saat sonra appresoryum oluşumu başlar, 15 saat sonra enfekteli dokuda haustoryumları ve yeni hifleri görmek mümkündür. Daha sonra dokudaki hiflerin artışı logaritmik düzene göre olur. Üç gün içinde konidiofor oluşumu başlar, enfeksiyonun beşinci günü konidiler doğaya yayılır. Konidioforlar düzenli bir şekilde her gün yeni konidiler oluşturmaya devam eder.

Külleme etmenlerinin inkubasyon süresi uygun koşullarda çok kısa olduğundan kolayca epidemi yapabilirler. Konidilerin su içeriği fazla olduğu için %70 gibi düşük hava neminde ve kuru bitki yüzeylerinde de çimlenip enfeksiyonu gerçekleştirebilirler. Bu nedenle külleme 22 hastalıkları, diğer pek çok hastalık için uygun olmayan kurak koşullarda da problem yaratır. Ayrıca, sıcaklık isteği yönünden de birçok etmenden daha toleranslıdır.

Vejetasyon mevsiminin sonuna doğru konidi oluşumu yavaşlar, sonra durur. Fungal örtü içinde Cleistothecium’lar belirmeye başlar. Bazı türlerde ascuslar ekim-kasım aylarında olgunlaşır, bazılarında ise olgunlaşma ertesi ,ilkbahara kadar sürer.

KÜLLEMELERİN GENEL SAVAŞIMI

Hastalıklı organların kesilip yakılması ertesi yıla geçecek inokulum kaynaklarını yoketmek açısından çok önemlidir.

Külleme hastalıklarından en fazla etkilenen bitki grupları arasında yer alan buğdaygillerde, kimyasal savaşımın zor olması, uygulanma zorlukları ve etkisiz olmaları nedeniyle en kesin çözüm yolu dayanıklı çeşit yetiştirmektir. Diğer bitki türlerinden kabakgiller, şeker pancarı, çilek, asma, süs bitkilerinde hastalıkla savaşımda kükürtlü bileşiklerin kullanımı yaygındır. Yine son yıllarda sistemik etkiye sahip , tohuma veya yeşil aksama uygulanabilen fungisitler kullanılmaktadır. Elma gibi ağaçlarda hastalıkla savaşımda sterol biyosentezini engelleyen fungisitler etkili olmaktadır.Küllemeler ile savaşımda bazı biyolojik etki gösteren fungal antagonistler (Ampelomyces quisqualis) ve bazı bitki aktivatörleri ile de savaşım yapılabilmektedir.

BAĞ KÜLLEMESİ

Asma küllemesi yaklaşık 150 yıldan beri tanınan ve dünyanın her tarfına yayılmış bir hastalıktır. Avrupa’ya ilk kez 1845 yılında giren hastalık, Türkiye’de 1851’den beri bilinmektedir. Yurdumuzda küllemenin girmediği bağ alanı yoktur. Asma küllemesi kurak iklim bağ alanlarının bir numaralı hastalığı olarak önemini korumaktadır. İlaçlanmayan bağlarda zararın bazen %70’e kadar çıktığı görülebilir.

HASTALIK BELİRTİLERİ

Hastalık asmanın bütün yeşil kısımlarında, başta yapraklar olmak üzere, salkımlarda, çiçekte, çubuklarda, sülüklerde, salkım saplarında ve danelerde görülür. Yapraklar çok genç ve küçükken belirtileri farketmek zordur. Yer yer sarımsı, küçük, belli belirsiz lekeler şeklinde başlar. Bir süre sonra yaprağın rengi donuklaşır, parlaklık kaybolur ve genellikle her iki yüzünde kül veya toz serpilmiş gibi kirli beyaz bir örtü oluşur. Yaprağın normal yumuşaklığı gider; 23 kalınlaşır ve sertleşir. Hastalıklı yapraklar üstündeki fungal örtü parmakla silinirse, ölü epidermis hücrelerinden ibaret, yaygın noktacıklar halinde esmerleşme göze çarpar.

Yaşlı yaprakların kenarlar kıvrılır ve normal görünümlerini kaybederler. Salkımlar çiçeklenme öncesinde, çiçek zamanı veya daha sonra hastalığa yakalanabilir. Hastalık ne kadar erken başlarsa o kadar çok zarar verir. Henüz çiçeklenmemiş genç salkımların hastalık nedeniyle tamamen kuruması mümkündür. Benzer şekilde, çiçek zamanı yakalanan salkımlarda meyve tutumu sekteye uğrar. Küçük taneler yakalanırsa, normal büyüyemezler; olgunlaştıklarında da enfekteli taneler çatlar. Çatlaklik uzunlamasınadır ve buradan tanenin çekirdeği görünür. Küllemeli salkımlar üzerinde hastalığı tipik özelliği olan kirli beyaz, pudramsı fungal örtü gelişir. Danelere ben düştükten sonra artık yeni enfeksiyon meydana gelmez. Küllemeli taneler nakliyeye dayanamaz ve çabuk çürürler. Hasta taneler kurutulursa, siyahımsı kırmızı bir renk alır ve Pazar değeri düşük olur. Hastalıklı üzümlerden yapılan şarapların kalitesi düşüktür.

Şekil 12: Tane ve yaprak üzerinde külleme hastalığının oluşturduğu belirtiler

Külleme taze sürgünleri de yakalar ve tipik belirtileri oluşturur. Vejeatasyon mevsiminden sonra böyle sürgünler üstünde, fungusun beslenmesi sonucu ölen hücre gruplarından ibaret, önce siyah sonra kızıl hahve, püskürtme görüntüsünde lekeli alanlar dikkati çeker. Bu tipik görüntü, asmanın önceki vejetasyon döneminde küllemeli olduğunun en iyi işaretidir. Çubuklar yaşlanınca artık bu tipik belirti farkedilmez olur.

24

HASTALIK ETMENİ

SUB CLASS:Leotiomycetes

ORDO:Erysiphales

FAM:Erysiphaceae

Etmen: Erysiphe necator Schwein. (Uncinula necator)

YAŞAM ÇEMBERİ

Fungus kışı hastalıklı sürgün dokularında veya hastalıklı tomurcuklarda misel halinde geçirir. İlkbaharda gözler uyanırken misel de aktivite kazanır ve taze filizlerdeki ilk yapraklara ulaşır. Biri iki hafta içerisnde bu yapraklarda külleme belirtileri, yani konidiofor ve konidiler meydana gelir ve hastalık yayılmaya başlar. Primer enfeksiyon kaynakları hastalıklı sürügün ve tomurcuklardır; sekonder enfeksiyonlar ise; ilk yeni beliritilerde oluşan konidiler tarafından başlatılır ve yeni konidi generasyonları tarafından bütün vejetasyon mevsimi boyunca sürer gider. Fungus sonbahar-kış döneminde cleistothecium da oluşturur, fakat primer enfeksiyonlarda ascosporların pek önemi yoktur.

Bağ küllemesi serinliği diğer küllemeler kadar sevmez. Konidi çimlenmesi 10-350C’ler arasındadır. Optimum çimlenme sıcaklığı ise; 25-28 0C’dir. Konidiler 400C’de 24 saat içinde ölürler.

Konidi çimlenmesi için belli bir nemliliğe de ihtiyaç vardır. Hava nemi %20’yi bulunca konidilerin %15’i çimlenir. Nem arttıkça çimlenme oranı da yükselir. Fakat yağmur ve ıslaklık bağ küllemesi için uygun değildir. Yağmurdan önceki ve sonraki nemli havalar ise enfeksiyon için uygun sayılır. 25

Fungus dormant gözlerde kışlar

Enfekteli gözlerden gelişen fungus tüm sürgünü kaplar

Baharda Bulaşık ascosporlar Bulaşık yeni salkım oluşur Fungus yeşil sürgünler aksamda sporlanır

Yaz sonunda yaprak ve sürgünlerde cleistothecium oluşur

Konidi ve ascosporlar bitki Yaprak,sürgün ve dokusunu enfekte eder tanelerde oluşan konidiler rüzgarla yayılır

Şekil 13: Asma küllemesi hastalığının yaşam döngüsü

SAVAŞIM

Bağ küllemesi ile savaşım budama zamanı başlar. Hastalıklı çubuklarda ve tomurcuklarda kışlayan misel, kısa budama yapılarak yok edilmelidir. Ayrıca asmaların optimal koşullarda yetiştirilmesi ile ilgili kültürel işlemler uygulanmalı, omcaların iyi havalanabilmesi ve içte kalan çubukların da güneş alabilmesi sağlanmalıdır.

1. Külleme ile savaşımda birinci ilaçlama sürgünler 25-30cm olunca,

2. İkinci ilaçlama ise çiçek taç yaprakları dökülünce yapılmaladır.

3. ve diğer ilaçlamalar ikinci ilaçlamadan sonra kullanılan ilacın etki süresi ve çevre koşullarına bağlı olarak tanelere ben düşmeye kadar devam edilmelidir.

Asma küllemesi ile savaşta toz kükürt eskiden beri başarı ile kullanılır. Ayrıca hazır kükürtlü preparatla ve değişik etkili maddeler içeren hazır ilaçlar da küllemeye lkarşı çok etkilidir. Ülkemizde ruhsatlı bağ küllemesi ilaçları ve dozlarından bazıları şunlardır:

26

Etkili Madde Adı ve Oranı Formülasyonu Dozu ( Preparat) 100 lt. suya

Kükürt WP/WG 400 g

Kükürt SC 400 ml

Azoxystrobin 250g/l SC 75 ml

Penconazole 100g/l EC 25 ml

Kresoxim methyl+boscalid(100+200g/l) SC 30 ml

Ampelomyces quisqualis izolat M-10 WG 5 g

TAHIL KÜLLEMESİ

Graminae familyasından 100’ü aşkın genus içinde pekçok tür küllemeye yakalanır. Ülkemizde buğday ekilen bölgelerin tümünde ratlanırsa da en yaygın olduğu yerler kıyı şeridi ile bu şeride geçiş alanlarıdır. Çok nemli yerler hariç, hastalığın pek zararlı olduğu söylenemez. Türkiye’de arpa küllemesi daha yaygın ve daha zararlıdır. Özellikle başak tutumundan önce çıkan külleme arpa rekoltesinde önemli düşüklük yapar. Hastalığın çıkışı ne kadar gecikirse verim üzerindeki dolaylı zararı, o kadar az olur. Hastalık yulafta, ender olarak da çavdarda görülür.

HASTALIK BELİRTİLERİ

Tahıl küllemesi yaprakların her iki yüzünde, küçük, beyaz renkli ve ancak dikkatle bakıldığında farkedeilen püstüller halinde başlar. Hızla büyüyen ve renkleri kirli beyaza, sonradan hafif pembeye dönen lekeler pudra serpilmiş gibi bir görüntüye sahiptir. Bir süre sonra bu fungal örtü içinde küçük, siyahımsı noktacıklar halinde cleistothecium’lar belirir. Hastalığa şiddetli yakalanan yapraklar kurur. Kuruyan yaprakların az veya çok oşuşu bitkide başak verimini bununla doğru orantılı olarak azaltır.

Ayrıca etmen, sadece alt yapraklarda zarar yapmışs, hastalık önemsiz sayılır, ancak üst yapraklar ve başaklar yakalandığında verim kayıpları ortaya çıkar.

27

Şekil 14. Buğday yaprakları üzerindeki hastalık belirtisi

HASTALIK ETMENİ

SUB CLASS:Leotiomycetes

ORDO:Erysiphales

FAM:Erysiphaceae

Etmen: Blumeria graminis (DC.) Speer

YAŞAM ÇEMBERİ

Vejetasyon döneminin sonuna doğru fungal örtü içinde etmenin cleistotheciumları fark edilmeye başlar. Etmen yaz mevsimini ve konukçusunun vejetasyon dönemi haricindeki zamanı cleistothecium halinde geçirir. İlkbahar başında doğaya dağılan ascosporlar henüz çok genç durumdaki bitkileri enfekte eder. Bu primer enfeksiyonlar sonunda ortaya çıkan yeni yeni konidi generasyonları hastalığın hızla yayılmasını sağlar.

Pratikte cleistothecium oluşumunun, hastalığın ilk çıkışı üzerinde pek etkili olmadığı bilinir. Aslında etmen güzlük tahılları enfekte eder. Kışı misel halinde, yapraklarda geçirir ve ilkbaharda konidi vererek aktif üreme dönemine geçer. Ilıman bölgelerde fungus taze yaprak dokusunda misel halinde kışlar. İlkbaharda hızla konidi oluşur ve bu yeni konidiler rüzgarla uzun mesafeler kat ederek, yakından uzağa birçok tarlada ve oradan da yeni bölgelerde hastalığın başlamasına neden olurlar.

Enfeksiyon için serin havalar uygundur. Örneğin İzmir’de arpalar Ocak ayında hastalanmaya başlar ve bu durum Mart’a kadar sürer. Bu süre içerisinde sıcaklık ortalaması 9- 28

110C arasındadır. Konukçunun fenolojik durumu hastalık üzerinde çok etkilidir. Enfeksiyonlar arpa kardeşlendikten sonra, ancak henüz kaleme kalkmadan olmaktadır. Başaklanan arpalar artık hastalığa yakalanmaz. Dengesiz beslenen özellikle tek taraflı azot gübrelemesi yapılan bitkiler küllemeye daha duyarlıdır. Bunlarda epidermis çeperi ince olur. Sık ekim de hastalığı arttırıcı etki yapar.

Konidilerin optimum çimlenme sıcaklığo 100C’dir. Konidiler 0-350C arasındaki sıcaklıklarda çimlenebilir. Enfeksiyon için optimal sıcaklık 15-200C, cleistothecium’ların oluşması için ise, 10-200C’dir. Etmenin inkubasyon süresi bir haftadır.

SAVAŞIM

Tahıl küllemesine karşı en güvenli yol dayanıklı çeşitler yetiştirmektir. Ayrıca, bitkileri uygun tekniklerle yetiştirmek, sık ekimden ve fazla azotlu gübrelemeden kaçınmak, ekim tarihini geciktirerek kış soğuklarından kurtulup bir an önce gelişmelerini sağlamak gereklidir.

Hastalık belirtileri görülmeye başlandığında fazla yoğunluk kazanmadan ilaçlamaya başlanmalıdır. İlaçlar önerilen dozlarda yaprak alt ve üst yüzlerinin kaplanması sağlanarak uygulanmalıdır.

Etkili Madde Adı ve Oranı Formülasyonu Dozu ( Preparat) dekara buconazole EW 150 Difenoconazole+ Propiconazole 150+150 g/l EC 40 ml

Epoxiconazole+ Carbendazim SC 100 ml

Triadimenol 250 g/l EC 50 ml Propiconazole 250 g/l EC 50 ml

Tebuconazole 250 g/l EC 75 ml

Spiroxamine+Tebuconazole+ Triadimenol 240+167+43 g/l EC 60 ml

29

ÇEŞİTLİ SEBZELERDE KÜLLEME

Sebze küllemeleri, sebze çeşitleriyle dünyanın her tarafına yayılmıştır. Türkiye’de de çok yaygındır. Akdeniz, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde daha belirgin olarak görülür.İç Anadolu’nun kurak ikliminde kabak ve hıyarda her yıl mutlaka çıkar, fakat vejetasyonun sonlarında görüldüğü için büyük ürün kayıpları oluşturmaz. Hıyar küllemesi serada hıyar yetiştiriciliğinin önemli sorunlarından birisidir. Yaygın ve zararlı sebze küllemelerinden biri de bamya küllemeleridir. İç Anadolu’da salgın halini aldığı yıllarda verimi yarıya düşürdüğü kayıtlıdır.

HASTALIK BELİRTİLERİ

Sebzelerde külleme belirtileri de diğer konukçulardakinden farklı değildir. Bitkinin yeşil renkli tüm toprak üstü organları hastalanabilir. Sebze grubu içine pek çok bitki türü girdiği için, külleme belirtilerinde iki ana görüntü dikkat çeker. Külleme etmenlerinin büyük bir kısmı bitki dokularının sadece üstünde gelişir ve epidermis hücrelerine gönderdiği emeçlerle beslenir. Parankimatik dokuda fungus hifleri bulunmadığı için de hastalıklı kısımda belirgin sarı veya esmer lekeler oluşmaz. Hasta kısım pudra veya tebeşir tozu serpilmiş gibi yüzeysel, beyazımsı- kirli bir fungal örtüyle kaplıdır.

Yapraklar parlaklığını ve yumuşaklığını kaybeder, yaşlı yaprak görüntüsünü alır, uçları hafifçe kıvrılır. Hastalığa şiddetle yakalanmış bitkiler normal büyüyemez, çiçek ve meyve veremez. Küçük meyveler yakalanırsa asimetrik ve kalitesiz olurlar, bazen meyve dökümü görülebilir. Sebzelerden domates, biber ve patlıcan dışındakilerde külleme belirtileri bu anlatılanlara uyar.

Domates, patlıcan ve biber küllemesi etmeni Leveillula taurica’nın hifleri parankima dokusunda intersellüler olarak gelişir ve tıpkı mildiyö hastalığındaki gibi, parankima hücrelerinin bozulmasına bağlı olarak, yaprağın üst yüzünde sarımsı, yeşil, yağ lekesine benzer lekeler oluşturur.Bu lekelerin alt yüzünde yine mildiyö belirtisini hatırlatan, konidiofor ve konidilerden oluşan kadifemsi bir fungal örtü vardır. Bu nedenle Leveilula’nın yaptığı külleme belirtileri, genel olarak külleme belirtilerinden farklıdır.

Külleme hastalığını sebzelerdeki zarar şekli fotosentez yüzeyinin azalması ve bitkinin zayıflaması şeklinde dolaylı, ya da çiçekleri yakalayıp meyve tutumuna engel olmak veya meyve dökümüne yol açmak şeklinde doğrudan olarak düşünülebilir. 30

HASTALIK ETMENLERİ

Golovinomyces orontii (Erysiphe cichoracearum): Kabakgiller, marul, bamya, tütün, kolza, ayçiçeği, Compositae, Malvaceae, Cucurbitacaea ve diğer familyalardan bir çok bitkide külleme yapar.

Erysiphe pisi var pisi: Bezelye,mercimek ve Papilionaceae familyasından bazı genuslara giren bitkilerde külleme etmenidir.

Leveillula taurica: Domates, patlıcan, biber, patates, ayrıca Leguminosae, Malvaceae ve Euphorbiaceae familyasından birçok bitkide görülür.

Oidium lycopersici: Domates,patlıcan, biber

Podosphaera fuliginea (Sphaerotheca fuliginea): familyası sebzeleri, ayrıca başka familyalardan birçok bitkide külleme etmenidir. P.fuliginea ve G.orontii kabakgiller familyası sebzelerinde külleme yapan iki türdür. Bitki üzerinde oluşan fungal örtünin rengiyle pratik olarak bu iki türü ayırmak mümkün olur. Golovinomyces, yoğun, beyaz, pudramsı bir görünüşte olduğu halde, Podosphaera’nın oluşturduğu fungal örtü daha zayıf, kirli beyaz- sarımsı,kahvemsi renktedir.

Hıyar Küllemesi (Golovinomyces orontii)

31

Şekil 15. Golovinomyces orontii’ninn bitkide oluşturduğu belirtiler ve mikroskobik yapıları A: Chasmothecium, C: ascus E: konidiler

Sphaerotheca fulliginea

32

Domates Küllemesi (Oidium lycopersici)

Konidioforda tek konidi oluşumu

Erysiphe pisi

YAŞAM ÇEMBERİ Sebze külleme etmenleri de kışı teorik olarak Cleistothecium formunda geçirir. Ancak kışı ılık geçen yörelerde konidiler ölmeden kışı geçirip, ilkbaharın ilk enfeksiyonlarını başlatabilirler. Ayrıca, seracılık yapılan yerlerde vejetasyon kış boyunca devam ettiğinden, seralar devamlı bir enfeksiyon kaynağı oluşturur. Bundan başka, sebzelerde külleme yapan türlerin yabancı otlardan da konukçuları vardır. Kışın söz konusu sebze türünün yetişitrilmediği dönemde etmen diğer konukçuların üstünde aktif üremesini veya misel olarak canlılığını sürdürebilir. Fungus, kış boyunca cleistothecium oluşumunu tamamlayıp ilkbaharda ascospor verse de ilkbaharın ilk enfeksiyonları açısından genellikle pratik bir önemleri yoktur. 33

Bütün diğer küllemeler gibi sebze küllemeleri de bitki yüzeyinin ıslak olması enfeksiyon oranını arttırmaz. Enfeksiyon hava neminin yükselmesi ile artsa bile ıslak bitki yüzeyinde enfeksiyon görülmez. Nem oranı %50’nin altına düştüğünde de sporulasyon görülmez. Kabakgillerin genç, taze yaprakları küllemeye dayanıklıdır. Ancak belli bir olgunluğa eriştikten sonra duyarlılık artar.

Şekil.16. Külleme funguslarında yaşam çemberi

SAVAŞIM Hastalığı kontrol altında tutabilmek için hasattan sonra hastalıklı bitki artıklarını tamamaen toplayıp yakmak etkin bir kültürel önlemdir. Ayrıca, etmenlerin konukçuları arasında olan yabancı otlar da civarda bulundurulmamalıdır. Hastalıkla kimyasal savaş ilk beliritilerin görülmesi ile başlar. Sistemik ilaçlar 18-20 gün arayla, dieğerleri 10 günde bir uygulanır.

34

Domateste küllemeye ruhsatlı bazı fungisitler Etkili Madde Adı ve Oranı Formülasyonu Dozu ( Preparat) 100 lt. suya Kükürt 800g/l SC 400 ml Penconazole 100g/l EC 50 ml Boscalid+pyraclostrobin WG 60g (sera) Azoxystrobin+difenaconazole 100ml Bacillus subtilis QST SC 1400 ml sera Ampelomyces quisqualis 5g

Kabakgillerde küllemeye ruhsatlı bazı fungisitler Etkili Madde Adı ve Oranı Formülasyonu Dozu ( Preparat) 100 lt. suya Azoxystrobin SC 75mg Carbendazim %50 WG 50g Kresoxim-methyl WG 400g Triadimenol EC 20ml/sera jjjjjjjjjaKabakgillerde külleme hastalığı B A KESTANE KANSERİ

SUB CLASS: Sordariomycetes

ORDO:Diaporthales

FAM:Cryphonectriaceae

HASTALIK ETMENİ Cryphonectria parasitica (Murrill) Barr.’dır.

İlk kez 1904’de New York Citry’de görülen hastalık 1940 yılında Amerika’daki doğal kestaneliklerin büyük bir kısmını yoketmiştir. 1. Dünya savaşı sırasında Avrupa’ya bulaşan patojen özellikle İtalya’da zor büyük zarar vermiştir. Yayılma hızı çok yüksek olan ve her yaştaki kestane ağacını kurutabilen bu hastalık Türkiye’de ilk kez 1967 yılında farkedilmiştir. Bugün 35

Marmara ve karadeniz bölgelerimizde yaygındır, ayrıca Marmara bölgesindeki meşe ağaçlarında da bu hastalığa rastlanmaktadır. Hastalığın Marmara bölgesindeki yaygınlığının %31.8 olduğu bildirilmektedir.

HASTALIK BELİRTİLERİ

Kestane kanseri belirtileri çok genç, yeşil ve çapı 1 cm den az sürgünler ve kök hariç ağacın bütün sürgün, dal ve gövdesinde görülmektedir. Önceleri kabukta bir esmerleşme, daha sonra çatlamalar meydana gelir. Yapraklar solar, dallar kanserli bir görünüş alır. Kurak havalarda hastalıklı sürgün ve dallarda kızarma ve büzülmeler dikkati çeker, nemli havalarda ise ödemler ve şişkinlikler meydana gelir. Kabuğun üstü küçük kabarcıklarla dolar. Bunlar etmenin pycnidiumlarından ibarettir. Kabuk altında, kabukla odun arasında beyaz renkli misel tabakasının bulunuşu hastalık için tipiktir. Hastalık daha sonra ağacı tamamen kurutabilir.

Şekil 17. Kestane ağacı gövdesinde görülen çatlamalar ve piknit oluşumu

HASTALIK OLUŞUMU ve ETMENİN YAŞAM ÇEMBERİ Patojen obligat yara parazitidir. Enfeksiyon için mutlaka yara gereklidir. Yaradan kabuk içlerine ve kambiyum dokusuna ilerler. İnkubasyon süresi 2-6 hafta veya daha uzundur. Sıcak yaz günleri enfeksiyonlar için çok uygundur. Nem yüksek ise, yazın inokulasyondan 2 hafta sonra ilk ve sonbaharda ise 3-5 hafta sonra ödemler oluşmaya başlar. Kurak periyotlarda ise enfekteli kısımların kızardığı ve büzüldüğü saptanmıştır. Kanserli kısımda kabuk rengi kırmızımsı turuncudan, sarımsı yeşile kadar değişir. Pycnidia önce silik noktalar halinde görülür, olgunlaştıkça birer sivilce görünümünü alırlar. Olgunlaşmaları enfeksiyondan 8 hafta kadar sonradır. Pycnidium’lar nemli havalarda uzun turuncu ve portakal renkli uzantılar içerisinde 36 konidileri oluşturur. Bu konidiler kuşlar, böcekler ve soçrayan yağmur damlalalrı ile yayılırlar. Aynı yerlerde, yani pycnidiumların bulunduğu stromalarda daha sonra perithecium’lar oluşur. Kanserli doku üstünde pycnidium’lara her mevsimde, perithecium’lara ise kış mevsiminde daha çok rastlanır.

A B C

Şekil 18. Peritesyum, ascus ve ascosporlar(A). Pycnidium, konidiofor ve konidiler (B).Pycnidium (C) Patojen asıl zararını iletim demetlerinde oluşturur. Misel, ksilemde tıkanmaya neden olduğundan bitkide su iletimi durmakta ve enfeksiyon yerinin üst tarafı (sürgün ve dal) tamamaen kurumaktadır. Bu sırada ksilemde meydana gelen tylosis ve zamklanma neden olan patojenin oluşturduğu toksinlerdir.

Perithecium’lardan hızla fırlatılarak doğaya çıkan ascosporlar rüzgarla taşınır. Bu sporların 30-100 mil uzaklığa taşınabildiği ve epidemilerin kaynağını oluşturdukları bildirilmektedir. Pycnidiosporlar ise yapışkan bir madde ile bulaşık olarak pycnidium’dan çoktıkları için taşınmaları ancak yağmur, kuş, böcek ve diğer hayvanlar ile alet v.b. ile mümkün olabilir. Pycnidiosporlar ne ıslakken ne de kitle halinde kurudukları zaman rüzgarla taşınır.

Bir stromada pycnidium oluşup içi boşaldıktan sonra aynı stromada Ağustos sonuna doğru olgunlaşır ve pycnidiosporlar doğaya dağılır. Cryphonectria parasitica fungusu, yılın her zamanında kanserli dokuda her şekilde aktif olarak bulunmaktadır.

37

Konidiler enfekteli bitkilerden kuş, böcek ve yağmur ile fidanlara taşınır

Ağacın üst kısmı meyve vermeden kurur. Kökler immundur

Sarı-turuncu renkli Peritesyumlardaki yapışkan konidiler ascuslardan piknitten atılır ascosporlar atılır ve rüzgarla yayılır Fungus yaralardan girerek şişkin ve gömük kanserleri Kanserli bölgelerde sarı renkte oluşturur.Bu kısımda iğne ucu şeklinde piknitler ve sürgün ölür peritesyumlar oluşur Şekil 19. Kestane kanserinde yaşam çemberi

SAVAŞIM

Bu hastalıkla etkin bir savaş yolu yoktur. Jhastalığın yeşil, taze sürgünlerde görülmeyişi bir yara paraziti oluşundan, köklerde görülmeyişi de tanin’e olan duyarlılığındandır. Yüksek tanin dozları fungusa toksik etki göstermektedir. Kestane köklerinde yüksek oranda tanin bulunduğu için fungus kökleri hastalandıramaz. Aynı nedenle tanin oranı yüksek çeşitler bu hastalığa karşı daha dayanıklıdır. Islah çalışmalarında kabuktaki tanin oranını yükseltme yolu denenmektedir.

Bu hastalığa karşı uygulanacak kültürel önlemler arasında iç ve dış Karantina önlemleri, bulaşık bölgelerde tüm kestane ağaçlarının kesilmesi, konukçu olmayan orman ağaçlarının yetiştirilmesi (kestane dışındaki konukçular: meşe, sumak) sayılabilir.

Etmen iletim demetlerinde zarar oluşturduğu için klasik fungisitler etkisizdir. Sistemik fungisitlerin de etkili olmadığı görülmüştür. Ayrıca, patojenin kimyasallara karşı dayanıklılık kazanabilmesi de olasıdır. 38

1950 yılında bir İtalyan araştırıcı bazı ağaçlarda miselyumun kortekse geçemediğini, hatta tamamen kaybolup gittiğini görmüştür. Bu tip “iyileşebilir kanser” niteliği taşıyan kısımlardan yaptığı izolasyonlarda C.parasitica’nın hipvirulent ırkını elde etmeyi başaran araştırıcı kestane kanseriyle biyolojik savaş düşüncesinin doğmasına neden olmuştur.

Hipovirulent ırkın anastomosis yoluyla virulent ırka taşındığı ve onun virulensini düşürdüğü saptanmıştır. Virulent ırk tarafından başlatılan ve ilerlemekte olan kanserin çevresi hipovirulent ırkla inokule edildiğinde kanserin ilerleyişinin durduğu ve iyileşme eğilimi gösterdiği anlaşılmaktadır.Hipovirulent ırktaki hipovirulenslikten dsRNA içeren bir hyphovirusun sorumlu olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu özellikte bulunan bir ırkta, virulent izolattan farklı olarak, turuncu renk yerine beyaz renkli bir pigmentasyon görülmektedir. Hipovirulent ırkla inokule edilmiş kestane ağaçlarında 2 yıl boyunca yapılan gözlemlerde kanserli ağaçlar izlenmiş ve kanserli ağaçlarda iyileşmeler görülmüştür.

Şekil 20. Hipvirulent ırkın virulnt ırkla hifsel teması sonucu, virulent özelliğin değişmesi

CEVİZ ANTRAKNOZU

SUB CLASS:Sordariomycetes

ORDO:Diaporthales

FAM: Gnomoniaceae

HASTALIK ETMENİ

Gnomonia leptostyla (Fr.) Ces.et de Net.

Dünya’da ve Türkiye’de yaygın bir hastalıktır. Ülkemizde en zararlı olduğu yerler Karadeniz sahilleriyle Kafkasya’ya geçit bölgelerimizdir.

Antraknoz ceviz ağaçlarını hemen kurutmaz. Fakat hasta ağaç yıldan yıla zayıflar ve verimsizleşir. Ayrıca meyveler de küçük ve kalitesiz olur. 39

HASTALIK BELİRTİLERİ

Yaprak ve meyvelerde görülen hastalık beliriileri tipik birer nekrozdur. Yapraklarda 3-5 mm çapında siyah lekeler belirir. Lekelerin etrafında kahverengi bir hale bulunur. Lekeler bazen birleşir ve yaprakta önemli bir alanı kaplarlar. Kurak yerlerde ve yaz aylarında hasta yapraklar kenarlardan başlayararak kurur. Kuruyan kısımların üstünde Temmuz’dan itibaren stromatik spor yatakları (acervulus) ve konidiler oluşur. Bu spor yatakları lekeler üzerinde konsantrik halkalar oluşur. Bu spor yatakları lekeler üzerinde konsantrik halkalar halinde dizilmişlerdir ve siyahımsı renktedir.

Meyveler üzerinde siyahımsı renkte, içeri çökük antraknoz lekeleri oluşur. Lekeler bazen meyvenin yarısını kaplayacak kadar gelişebilir. Erken hastalanan meyveler, hastalık şiddetli olduğu zaman dökülebilir.

Hastalıklı ağaçlar yaz aylarında uzaktan bile dikkati çeker. Yapraklar kavruk görünümlü, kıvrık ve az sayıdadır. Sürgünler kısa, meyveler küçüktür. Ağaçta genel bir sağlıksızlık hali vardır. Nemli yerlerde dallar üstünde yosunlar gelişir. Bu tablo ağaçtaki gelişme geriliğinin ifadesidir.

Şekil 21. Ceviz antraknozu hastalığının meyve ve yapraklardaki belirtileri ile etmenin konidileri

40

YAŞAM ÇEMBERİ

Hastalık etmeni hastalıklı bitki artıkları üzerinde saprofitik formda canlılığını sürdürür. Kış boyunca perithecium oluşumu sürer. Olgunlaşan ascosporlar İlkbaharda doğaya dağılarak primer enfeksiyonları başlatır. İnkubasyon süresi sıcaklığa bağlı olarak, 14-30 gün kadar sürer. Hastalığın salgın haline geçmesi Nisan yağmurlarıyla ilgilidir. Çeşitli çalışmalarda sekonder yaz enfeksiyonlarının, hastalıklı yapraklarda oluşan konidilerle olduğu ortaya konmuştur.

SAVAŞIM

Yere dökülmüş, hastalıklı yapraklar fungusun kışlamasını sağladığından Ceviz antraknozunun kontrol altına alınabilmesi büyük ölçüde, bu inokulum kaynaklarının yokedilmesi ile mümkün olmaktadır. Ağaç altında bulunan hastalıklı yaprakların toplanıp yakılmalı veya derince gömülmelidir. Üzerinde hastalık belirtilerini taşıyan dallar kesilmesi ve budanıp uzaklaştırılmalıdır.

Kimyasal savaşımda ilaçlama zamanları

1. ilaçlama: tomurcukların yeni patlamaya başladığı, yaprakların kedi kulağı olduüu dönemde

2. ilaçlama: yaprakçıkların yarı büyüklüğünü aldığı dönemde

3. ilaçlama: Meyvelerin fındık büyüklüğünü aldığı dönemde

4. ve diğer ilaçlamalar: meteorolojik koşullar ve ilacın etki süresi dikkate alınarak yapılmalıdır.

Kimyasal mücadele kullanılacak ilaçlar ve dozları:

Etkili Madde Adı ve Oranı Formülasyonu Dozu ( Preparat) 100 lt. suya

Maneb %80 WP 300 g

41

ASMADA ÖLÜKOL

SUB CLASS:Sordariomycetes

ORDO:Diaporthales

FAM:Diaportaceae

HASTALIK ETMENİ: Phomopsis viticola (Sacc.) Sacc.

Yaygın ve zararlı bir bağ hastalığı olan ölükol Türkiye’de ilk kez 1967 yılında Manisa’da tanılanmıştır. Bugünkü bilgilere göre Ege Bölgesi bağlarında, özellikle taban bağlarda yaygındır.

HASTALIK BELİRTİLERİ

Ölükol’a şiddetle yakalanmış asmaların bir veya birkaç kolu ilkbaharda sürmez. Bazen tüm asma sürmeyebilir. Çünkü hastalık nedeniyle kollar üstündeki tomurcuklar ölmüştür. Hastalığın adı bu tipik beliritiye göre verilmiştir.

Hastalık belirtileri asmanın bütün yeşil kısımlarında, sürgünlerde, salkım ve yaprak saplarında, yaprak ve tanelerde görülür. Ege’de Mayıs ayında hastalıklı omcalar küçük, sarı, kıvırcık ve kenar kısımları yırtık yapraklarla dikkati çeker. Bu yapraklar yakından incelenirse küçük, milimetrik, siyahımsı lekeler taşıdığı ve yaprak kenarlarındaki yırtıklığın da birbiriyle birleşip belli bir yaprak alanını öldüren ve yaprak gelişiminde düzensizlik yaratan bu lekeler nedeniyle meydana geldiği farkedilir. Mevsim ilerledikçe, yeni hastalanmalar olmadığı için, sonradan gelişen sağlıklı yapraklar, bu tipik görünüşlü hasta yaprakları örter ve belirti kamüfle edilmiş olur.

Hastalığın sürgündeki belirtileri başlangıç döneminde, sürgünün dip kısımlarında siyah merkezli, küçük lekeler halindedir. Zamanla bu lekeler özellikle uzunlamasına büyür, birbiriyle birleşir ve hasta dokuyu öldürerek sürgünün o kısımlarında çatlak, kanserleşmiş bir görüntü meydana getirir. Çatlaklık odun dokusuna kadar iner, hatta odun da çatlayabilir. Böyle lezyonlara genellikle sürgünün sadece dipteki boğum aralarında rastlanır. Çünkü yakalanma ilk tomurcuklardan başlar. Beşinci tomurcuktan sonra sürgün belirtileri yarı yarıya azalır.Aynı şekilde, hastalıklı bir sürgünde ertesi yıl sürmeyecek gözlerin sayısı, dipten itibaren uca doğru azalır. 42

Hasta çubuklar kışın beyaz renkte görünürler. Beyazlaşan kısımların üzerinde küçük, kabarık ve sık noktacıklar vardır. Sürgün rengiyle tam bir kontrast teşkil eden bu noktacıklar, etmenin pycnidium’larıdır.

Koruklar üzerinde yuvarlak veya oval, nekrotik lekelerin görüldüğü ve bu lekelerin, tanenin suyunu kaçırarak buruşukluk yarattığı, ayrıca koyu gri bir renk almasına yol açtığı saptanmıştır.

Yayılma ve ilkbaharda inokulasyon

İlkbahar ve yazın hastalık oluşumu

Gövdede piknit formunda kışlama

Şekil 22. Asmada ölükolun belirtileri

YAŞAM ÇEMBERİ

P.viticola, kışı hastalıklı sürgün dokularında misel formunda geçirir. Dokudaki misel, asmanın dinlenme döneminde son derce aktiftir. Sonbaharda beyaz renkleriyle dikkati çeken hastalıklı sürgünler üstünde pycnidium oluşmaya başlar. Pycnidiosporlar olgunlaşması ise, ertesi ilkbaharı bulur. Pycnidium’lardan spor çıkışının sadece Mayıs ve Haziran aylarında olduğu, daha sonra görülmesiği kayıtlıdır.

İlkbahar yağmurları, hem pycnidium’lardan spor çıkışı, hem yayaılmaları, hem de enfeksiyonların gerçekleşebilmesi açısından son derce önemli ve gereklidir. Zaten bu hastalıkta sekonder enfeksiyonlar söz konusu değildir. Pycnidia Sonbahar-Kış dönemi boyunca gelişimini 43 sürdürü; içindeki sporlar ise, ancak İlkbahar’da olgunlaşıp doğaya yayılır. Bunların yaptığı enfksiyonları izleyen aktif vejetasyon döeneminde hasta dokularda yeni sporlar oluşmadığına göre, bir sekonder enfeksiyondan söz edilemez. Bir vejetasyon döneminde görülen tüm enfeksiyonlar primer enfeksiyon sayılır ve geçen yılların hasta sürgünleri üzerindeki pycnidium’lardan çıkan Pycnidiosporlar tarafından yapılır.

P.viticola, sadece yaralardan ve doğal açıklıklardan penetrasyon yapabilir. Hastalığın inkubasyon süresi 30 gündür. Yani enfeksiyondan bir ay sonra hastalık belirtileri görülür.

Hastalığın yayılışı serin havalarda ilerler, sıcaklar artınca yavaşlar.

Yaprakta küçük Uzun süreli sarı lekeler nemli dönem Boğumlarda uzunlamasına siyah çatlaklar Uzun süreli nemli dönem

Beyazlaşmış kollarda kışılama

Şekil 23. Hastalığın yaşam çemberi

SAVAŞIM

Budama zamanı hastalıklı sürgün ve kolların dikkatle seçilip, kesilerek yokedilmesi, kışlayan inokulumu oradan kaldırması açısından son derece önemlidir. Budama yaralarına yara macunu sürülmelidir. Budama zamanının erkene alınması hatta hemen sonbaharda yapılmasının daha yararlı olacağı bildirilmektedir.Hastalıklı omcalardan aşı kalemi alınmamalıdır.

Kimyasal savaşımda ilaçlamalarda uyulması gereken kuralla şunlardır:

Kış ilaçlaması: Budamadan sonra, gözler uyanmadan hemen önce yapılmalıdır.

44

Yaz ilaçlaması:

1. ilaçlama: Sürgünler 2-3 cm olduğunda

2. Sürgünler 8-10 cm olduğunda

3. Sürgünler 25-30 cm olduğunda yapılmalıdır.

Kimyasal mücadele kullanılacak bazı ilaçlar ve dozları:

Etkili Madde Adı ve Oranı Formülasyonu Dozu ( Preparat) 100 lt. suya Azoxystrobin SC 75 ml Bakır hidroksit SC 100 ml Bakır sülfat suda çözünenkristal %4lük bordo bulamacı (kış) Pyraclostrobin+metiram WG 150 g Propineb WG 200 g Captan WP 250 g (yaz uygulaması)

EUTYPA KANSERİ

SUB CLASS:Sordariomycetes

ORDO:Diaporthales

FAM:Diaportaceae

HASTALIK ETMENİ: Eutypa lata (Pers:Fr)Tull.

Türkiye bağlarında bulunuşu ilk kez 1982 yılında Onoğur ve Atilla tarafından bildirilmiştir. Aslında bu hastalık dünya bağlarının da dikkatini ancak son yıllarda çekmeye başlamıştır. Hastalığın gerek ülkemizde, gerekse diğer ülkelerde çok daha önceden beri var olması, ancak belirtilerinin kısa boğum ve ölükol gibi diğer belirtilerle karıştırılarark farkına varılmamış olması mümkündür.

HASTALIK BELİRTİLERİ

Hastalık beliritileri 5-6 yıldan genç bağlarda genellikle görülmez. On yaşını aşmış bağlarda daha yoğun olarak ortaya çıkar. Hasta omcaların bağdaki dağılımı belirli bir düzene göre değil, rastgeledir. Belirtiler, özellikle tele alınmış bağlarda göze çarpar. Böyle bağlardaki omcalarda gövdenin bir yönündeki kollara ait sürgünler, tamamen sağlıklı görünümde iken, diğer 45 yöndeki bir veya iki kolda bir anormallik gözlenir. Bu anormallik İlkbaharda sürgün gelişiminin hızlı olduğu dönemde belirginleşir. Sağlıklı kolların sürgünleri 25-40 cm boya ulaştığı halde, hasta olanlarda sürgünler zayıf ve kısadır. Ayrıca, uyur gözlerin aktivite kazanması sonunda çalılaşma da ortaya çıkar. Yapraklar sarı renkli, küçük ve biçimsizdir. Yaprak kenarlarında ve damar aralarında kurumalar görülebilir, ancak solgunluk belirtisi yoktur.

Mevsim ilerledikçe yapraklar parçalanmış ve kavrulmuş bir görünüm alır ve vaktinden önce dökülürler. Eğer enfeksiyon şiddetli değilse, sürgündeki alt yapraklar hastalık belirtilerini taşırken üst yapraklar normal görünümde olabilir. Salkımlar genellikle çiçeklenmeden önce kurur. Tane bağlayabilen salkımlarda ise, taneler küçük kalır. Hasta sürgünlerden ürün alma şansı ya yoktur veya çok azdır.

Hastalık kolda önce bir veya iki sürgünde görülür; ertesi yıl diğer sürgünlerde de belirir. Hasta sürgünler o yaz yaşamlarını devam ettirir. Fakat ertesi yıl artık sürmezler. Zamanla tüm kol canlılığını yitirir.Henüz sağlıklı olan gövde ise, çok sayıda obur sürgün meydana getirir.

Hastalığı tanımaya yarayan en tipik belirti, hasta koldan kesit yapılarak ortaya çıkar. Kesitte özden kenara doğru açılan üçgen şeklinde kahverengi bir alan vardır. Kol belirli aralıklarla kesilip bu kahverengileşmenin kol boyunca yayılması izlenirse, bunun eski budama yerinden başladığı ve buradan aşağı ve yukarı ya da sadece tek yönde ilerlediği farkedilir. Kahverengileşme gövdeye yakın geniş bir budama yarasından başlamışsa gövdeye de ulaşabilir ve gövdede geniş bir kuşak halinde kök boğazına doğru ilerleyebilir. Bu belirtiye, yabancı kaynaklarda “gövde kanseri” belirtisi denmektedir. Bu belirtiyi gösteren omcalarda canlı odun kısmı ancak dar bir şerit halinde kalabilir.

Şekil 24. Gövde kesitlerinde üçgen biçiminde 46

HASTALIK ETMENİ

Eytypa lata fungusu polifag bir fungustur. Ve değişik familyalardan 60 dan fazla bitki türünde hastalık yapar. Konukçuları arasında kayısı, badem, ceviz, elma, armut, şeftali gibi meyve ağaçları, çeşitli orman ve park ağaçları ile asma yer alır. Ülkemizde asmadan başka erik ve kirazlarda da saptanmıştır. Kayısı ve bademde de bulunmaktadır.

HASTALIĞIN OLUŞUMU ve YAŞAM ÇEMBERİ

Etmen bir yara parazitidir. Budama sırasında kesik yüzeylere ulaşan ve çimlenen sporlar enfeksiyonu başlatır. Önce odun dokusu zarar görür ve su iletimi sekteye uğrar. Etmen daha sonra hem öze hem de kabuğa yayılır ve tipik üçgen biçiminde kahverengilşeşmeye neden olur. Bu arada floem de etkilenmiş ve asimilatların iletimi zarar görmüştür.Etmenin salgılşadığı toksin niteliğindeki maddelerin zararlı etkisi de eklenince hastalığın dıştan göze çarpan tipik belirtileri ortaya çıkar.

Hastalığın yıldan yıla ilerleyiş durumu asmanın beslenmesiyle yakından ilgilidir. İyi koşullardaki bağda hastalık ancak 7-12 yıl sonra ortaya çıktığı halde, zayıf bağlarda bu süre kısadır.

Etmen yaşlı ve hastalıklı kol ve gövdelerde perithecium’lar oluşturur. Ascosporlar budama yaralarından penetrasyon yaparak uzun yıllar sürecek bir hastalığı başlatırlar. 47

Enfekteli odun

Enfekteli asmada geriye doğru ölüm

Ölü odun dokusu üzerinde Perithecium oluşur

Kanser belirtisi

Peritheciumdan bahar,yaz ve sonbaharda sporlar Sporlar odun Taze budama oluşur üzerinde yarası çimlenir Sporlar nemli havada bırakılır Şekil 25. Hastalığın yaşam çemberi

SAVAŞIM

Hastalığın savaşımında kültürel önlemlerin büyük önemi vardır. Dikkat edilmesi gereken en önemli nokta hastalık belirtilerinin en iyi göze çarptığı İlkbahar aylarında hasta omcaların belirlenmesi ve bunların hasta kollarının kesilerek uzaklaştırılmasıdır. Eğer bu işlemde geç kalınırsa, hasta kola komşu kollarda oluşan bol sürgün ve yaprak hasta kısımların gözden kaçmasına neden olabilir. Hasta kolların budanması sırasında dokudaki üçgen biçimli kahverengileşme dikkatle izlenmeli, renk değişiminin tamamaen kaybolduğu yerin daha altından budanmalıdır. Budama sırasında havanın yağışsız olması gerekir. Aksi halde yağmurla taze budama yaralarına spor taşınması tehlikesi ortaya çıkar. Ayrıca, normal budama işlemleri sırasında budamanın tam dipten değil de dirsekli yapılmasının hastalığın gövde içine geçişini yavaşlatacağı düşünülebilir. Hastalığın omcada çok ilerlemiş olması ve ana gövdeye kadar erişmesi durumunda hasta gövde çıkarılmalı ve alttan gelecek obur sürgünlerden yararlanmalıdır.

48

KARAAĞAÇ ÖLÜMÜ

SUB CLASS:Sordariomycetes

ORDO:Microascales

FAM:Ceratocystidaceae

HASTALIK ETMENİ:

Ophiostoma ulmi (Buisman)Nanf.,in Melin Nannfeldt 1934

Dünyanın her yerinde görülen, son derec tehlikeli bie karaağaç hastalığıdır. “Hollanda Karaağaç Hastalığı” (Dutch Elm Disease) adıyla tanınmasının nedeni, ilk kez 1921 yılında Hollanda’dan bildirilmiş olmasıdır. Türkiye’de de 1940 yılındandan beri görülmektedir. Hastalık karaağacın bazı dallarının veya tümünün birkaç hafta içinde kurumasına neden olur.

HASTALIK BELİRTİLERİ

Hastalık ilk belirtilerini ağacın bazı dallarında veya tümünde yaprakların aniden veya yavaş yavaş solması ile belli eder. Solan yapraklar çoğunlukla kıvrılır, önce sarasır sonra esmerleşir ve sonunda da normal yaprak dökümü zamanı gelmeden dökülürler. Hastalıklı dalların yaprak dökümünün hemen ardından kuruduğu görülür. Hastalık genellikle ağacın bir veya birkaç dalında başlar ve sonradan diğer taraflarına yayılır. Böylece de belirtiler ya ağacın belli kısımlarında, ya da hemen hemen her tarafında dikkati çeker.

Hasta ağaçların dalları birer ikişer ve birkaç yıl içerisinde kuruyabilir. Bazen yeniden iyişeşme görülebilir. Bazen hastalık birdenbire ortaya çıkar ve ağacı birkaç hafta içinde tamamaen kurutabilir. İlkbaharda veya yaz başında enfekte olamuş ağaçlarda ölüm genellikle ani olur. Yaz sonunda gerçekleşen enfeksiyonlar ise, daha az zarara yol açar, hatta zamanla iyileşme de olabilir.

Hasta dalların kabuğu geriye doğru soyulursa odunun dış tabakasında şeritler veya benekler halinde esmerleşme görülür. Hasta dalların enine kesitinde odunun dış halkalarının kesik kesik veya tam halka şeklinde esmerlik vardır. Bu görüntü trakelerin etmen tarafından yakalanması ve zarar görmüş olduğunu ifade eder. 49

Şekil 26. Etmenin sürgün, odun dokusu ve gövde kesitinde neden olduğu belirtiler

HASTALIĞIN YAŞAM ÇEMBERİ

Hastalık, bir fungus ile bir böceğin alışılmamış işbirliği sonucunda ortaya çıkar ve gelişir. Gerçi, O.ulmi, hastalığın tek ve gerçek etmenidir ve böceğin yardımı olmadan da hastalık oluşturabilir. Ancak, fungusun hasta bie karaağaçtan alınıp sağlam olan bir başkasına bulaştırılmasında böcek vazgeçimez bir vektör olarak rol oynar. Hastalık etmeninin vektörü olan böcekler Scolytus multistriatus ve Hylurgopinus rufipes isimli kabuk böcekleridir. Fungus larvaların açtığı galerilerde konidi oluşturur ve bu sporlar ağacın içinde ve dışında yine böcek aracışığı ile yayılır. Trakelere giriş böceğin beslenme döneminde, galeriler açılırken gerçekleşir.

Fungus aşı yoluyla da taşınabilir. Sporların hava yoluyla taşınıp doğrudan enfeksiyon yapmaları teorik olarak mümkün ise de doğal koşullarda hiçbir önemi yoktur.

Fungus kurumak üzere veya tamamen kurumuş ağaçların kabuğu içinde misel veya aktif spor verme döneminde coremium halinde kışlar. Kabuk böceklerinin yumurta bırakmak için de en çok tercih ettikleri yerle kurumuş kabuk altlarıdır.Ergin dişiler, buradan tüneller açar ve tünel boyunca yumurta bırakır. Yumurtalardan çıkan larvalar, erginlerin açtığı galeriye dik olarak yeni galeriler açıp beslenmeye başlar.

Ağaçlar enfekteli iseler, fungus bu galerilerde misel ve konidi oluşturur. Bu arada böcekler erginleşir ve vucudu binlerce sporla bulaşık olarak hasta ağaçtan çıkıp, beslenmek üzere sağlam ağaçlara gider. Ergin böcekler canlı ve sağlıklı odunla beslenirler. Bu arada odunda yara 50 ve oyuklar açarak taşıdıkları sporları da buraya bırakırlar. Sporlar çimlenir ve misel hızla gelişerek yaralı kabuk ve odun içinde ilerler. Fungus ksileme ulaşınca mayamsı tipte sporlar oluşturur. Bu sporlar özsu akıntısına karşıp ağaç içinde yol kateder, çoğalır ve yeni enfeksiyonlar yaparlar.

Ağaç üzerinde belirti gösteren, solup kuruyan dalların sayısı bu süregelen enfeksiyonlarla bağlantılıdır. Enfeksiyonun ilk döneminde fungus öncelikle trakeler ve trakeidlerde yerleşir. Bu arada yakındaki parankima hücrelerine ilerler. Dokunun fungus tarafından tümüyle istila edilmesi, parankimada intersellüler olarak yayılması döneminde dalların geriye doğru ölüm tablosu ortaya çıkar. Ana iletim sisteminde tyllosis ortaya çıkar, zamk oluşur ve özsu iletimi tamamen durur. İletim demetlerinin tamamaen tıkanması tyllosis ve zamk oluşumu ile trakelerde fungusun yoğun olarak bulunmasının ortak bir sonucudur. İletim sisteminin kısa zamanda fungus tarafından işgal edilmesi ile ağaç kısa bir süre içerisinde kurur

Konidileri taşıyan böcekler Ksilemde misel ve sporlar

Graphium tipinde Enfekteli dalların konidiler ksileminde renk değişimi

Perithecium’dan ascospor çıkışı

Dişi böceklerin açtığı tüneller

.

Şekil 27.Hastalığın yaşam döngüsü

51

SAVAŞIM

Bu hastalığı önlemek için dayanıklı çeşitler en önemli korunma yoludur. Asya kökenli bazı dayanıklı çeşitler varsa da bunlar diğer özellikleri yönünden makbul çeşitler olmadığından melezleme çalışmalarında kullanılmaktadır.

Bu hastalığın en yaygın olduğu ABD’de en yaygın kullanılan yöçntem vektör böceklerle kimyasal savaşım yapmaktrı. Ayrıca zayıflamış ve kurumuş karaağaçları kesip uzaklaştırmak, kabuk böceklerinin yumurta bırakmasını önlediği gibi, odun içinde bulunan ergin öncesi dönemler de yokedilmiş olur. Ağaçta farkedilen hasta dalların kesilmesi ağaçta hastalığın ilerleyişini bazen durdurmaktadır.

Basınçlı enjektörlerle gövdeye sistemik fungisit uygulanması, deneysel aşamada başarılı bulunmuştur. Ayrıca Pseudomonas veya bazı avirulent Ophiostoma izolatları ile yapılan denemelerde, bu hastalığın biyolojik savaşımının mümkün olabileceğini düşündürmektedir.

NECTRIA KANSERLERİ

SUB CLASS:Sordariomycetes

ORDO: Hypocreales

FAM: Nectriaceae,

HASTALIK ETMENİ:

Neonectria galligena (Bres.) Rossman & Samuels, in Rossman, Samuels, Rogerson & Lowen 1999

Nectria cinnebarina (Tode) Fr., Summa veg. Scand

Bu hastalık başta elma ve armut olmak üzere çeşitli meyve ağaçlarında, orman ve park ağaçlarında görülür. Elma ve armutun en önemli hastalıklarından birisidir. Türkiye’de yaygınlığı ve zarar derecesi konusunda yeterli bilgi yoktur.Hastalık özellikle genç ağaçlarda çok zarar yapar Kanser nedeniyle ağacın tüm gövdesinin kuruması sözkonusudur. Yaşlı ağaçlarda kanser nedniyle bazı dallar kaybedilir. Eğer kanser yaşlı bir ağacın gövdesinde gelişmişse, ağacın zayıflamasına ve verimden düşmesine neden olur. 52

HASTALIK BELİRTİLERİ

Belirtiler, genellikle ağacın genç sürgünlerinde başlar.Dolu ve böcek yaraları, dökülen yaprakların daldaki izleri, dalların kırılmasıyla veya budama ile açılan yaralar hastalığın başlangıç yerleridir. Önceleri sağlam dokudan ayrılan belli belirsiz bir renk değişikliği olur. Daha sonra leke koyulaşır, siyahlaşır ve çatlar. Leke büyüklüğü birkaç milimetreden 50 mm’ye kadar değişik büyüklüklerde olabilir. Zamanla lezyonun etrafında şişme ve kabarma meydana gelir.Hipertrofiye neden olan sağlam dokulara doğru ilerleyen fungustur. Konukçu yara iyileştirme dokusu (kallus) oluşturarak lezyonu çepeçevre kuşatır. Fakat kallus sonunda etmen tarafından parçalanır ve kanserin büyümesi devam eder.

Ertesi yıllarda da yeni kallus oluşumu ve onun yeniden parçalanması olayları devam eder. Bunun sonunda ortası odun dokusu içlerine kadar çökmüş ve kabuğu parçalanarak dökülmüş, kenarında konnsantrik halkalar halinde hipertrofik oluşumlar bulunan ve dal için ne kadar zararlı olduğu ilk bakışta anlaşılan, tipik “açık kanserler” oluşur. Kanser merkezini çevreleyen kabarık halkaların sayısı, hastalığın kaç yıllık olduğunu gösterir. Bu tipik belirtiler bazı konukçularda ve çevre koşullarının konukçu için uygun olması halinde oluşur. Eğer çevre koşulları etmen için çok uygun ise, dalın şişkinleştiği ve kabuğun çatladığı görülür. Yıllık kallus halkaları da birbirine çok yakın değil, mesafeli olarak gelişir.

Etmen bir yıllık dalları yakalamışsa, kurumalarına neden olur. Böylece ağaçta bir “geriye doğru ölüm” tablosu ortaya çıkar. Enfeksiyon kalın dallarda ise, ya da ince dal kanser nedeniyle kurumamışsa, yıldan yıla gelişen ve tipik görünüm alan “açık kanserler” ortaya çıkar. Ekim- Kasım aylarında kallus katmanalrının genellikle çukur kısımlarında gruplar halinde küçük, kırmız renkte perithecium’lar görülür.

Elma ve armut meyvelerinde de çürüklük oluşabilir, yuvarlak, esmer ve çökük bire leke halinde başlayan çürüklük meyve etine doğru ilerler. Çürüyen kısmın üzerinde etmenin konidilerinden ibaret beyaz-sarımsı fungal püstüller görülür. Aynı küflenme görüntüsü dallardaki kanserli bölgelerde de rastlanır.Buna neden olarak konidilerin burada da oluşmasıdır.

53

Nectria cinnabarina Neonectria parasitica

Şekil 28. Gövde ve dallar üzerinde kanserler ve yara üzerinde perithecium’lar

HASTALIK ETMENLERİ

Neonectria galligena ve Nectria cinnabarina, hastalığın etmenleridir. Birinci türün konukçuları arasında elma, armut, ayva, kayın, gürgen, akçaağaç, Amerikan cevizi, söğüt, kavak,fındık ve bazı sert çekirdekli meyve ağaçları; ikinci türün konukçuları arasında elma, yabani elme, kayısı, akçaağaç, dişbudak, böğürtlen,yabani kiraz, kayın, gürgen, karaağaç, at kestanesi, Amerikan cevizi, mimoza, ıhlamur, armut, şeftali, dut, ceviz ve meşe bulunur.

YAŞAM ÇEMBERİ

Nectria kanserleri çok yıllıktır ve etmen kanserli bölgede misel halinde yıllarca canlılığını kour. Sonbahar aylarında (Ekim-Kasım) peritheciumlar oluşturur.Bunlardan doğaya dağılan ascosporlar üstünde eşeysiz üreme yapısı olan sporodochium’lar ve konidiler meydana gelir.Makrokonidiler de, tıpkı ascosporlar gibi enfeksiyon yapabilir.

Enfeksiyon sadece yaralardan olur. Ağaç üzerindeki her çeşit yara, fungusun penetrasyonu için uygundur. Sonbaharda yapraklar dökülürken bağlantı noktalarında oluşan küçük yaralar, bu hastalık için özel bir önem taşır. Yarasız ve kuvvetli gelişim gösteren dallarda enfeksiyon olmaz. Ağacın zayıf düşmesi sonunda zayıflamış, solmuş ve kurumaya yüz tutmuş dallar da enfeksiyon için uygundur.

Hastalığın yayılmasında rüzgar ve yağmurun büyük rolü vardır. Yaprak bitleri, karınca ve böcekler de sporların yayılmasında önemli bir rol oynarlar.

Nectria kanserleri sonbaharda havaları ılık, ilkve sonbahar mevsimleri çok yağışlı geçen yer ve yıllarda ciddi sorunlar yaratır. Böyle iklim koşulları Sonbahar sonu ve İlkbahar başı 54

enfeksiyonları için uygundur. Bu dönemlerde patojen, ağaç dokularında daha iyi tutunur ve ilerleme kaydeder. Konidi ve ascosporlar 2-300C arasında çimlenir. Kurağa karşı duyarlı olmakla Canker, Nectriaberaber, kısa süren kuraklıkgalligena hastalığı durduramaz. Fungusun optimal gelişme sıcaklığı 18- 240C’dir. Hızlı büyüyen ve azotlu gübrelerle fazla beslenen ağaçlarda hastalığa duyarlılık artar.

ascosporlar

Perithecium, ascuslar ve parafizler Genç kanser yarası konidi

Sporodochium ve konidiler

Bir yıllık kanserler

Ölü dal üzerindeki kanserlerde kışı geçiren misel ve peritheciumlar Dal veya sürgün üzerinde gelişen kallus tabakalı yaşlı kanserler Şekil 29. Hastalığın yaşam çemberi

SAVAŞIM

Hastalığın kontrol sltına alınmasında kültürel önlemlerin çok büyük önemi vardır. Hastalık etmeni gerek misel halinde, gerekse konidi ve ascospor halinde kanserli bölgelerde bulunur. Kanserli bölgelerin ve genç dalların tamamaen kesilerek yakılması, kanser gövdede ve gözden çıkarılamayacak dallarda ise, hasta bölgenin iyice ovulup uzaklaştırılması ve yara yerine dezenfektan bir madde sürülmesi önerilir. 55

Enfeksiyonların çoğu, yaprak bağlantı noktasından olduğu için sonbaharda yaprak dökümünden hemen sonra %2’lik Bordo bulamacı veya %04 oranında bakırlı bir ilaç atılması tavsiye edilir.

Özellikle ilk birkaç yıl içinde ağaçlara fazla gübre vermemeli, kış donlarına duyarlı çeşit yetiştirmekten kaçınmalıdır. Meyve ağaçlarının hastalığa duyarlılığı değişiktir. Elma çeşitleri arasında Nectria’ya çok dayanıklı çeşitler bilinmemektedir.

TAHILLARDA SİYAH BACAKLILIK

SUB CLASS: Sordariomycetes ORDO: Incertae sedis FAM: Magnoporthaeae Hastalık etmeni: Gaemannomyces graminis (Sacc.) Arx & D.L. Olivier 1952 G.graminis var graminis, G.graminis var tritici, G.graminis var. avenae gibi fizyolojik özelleşeme gösteren tipleri vardır.

Siyah bacaklılık hastalığı (Take all), dünyanın en tanınmış ve önemli tahıl hastalıklarından birisidir. Ilıman kuşak ülkelerinde çok yaygındır. Hastalığın serin ve nemli bölgelerde olduğu kadar, sıcak ve kurak yerlerde de önemli olduğu bildirilmektedir. Türkiye’de bulunuşu ilk kez 1971-1972 yıllarında Güneydoğu Anadolu’da kaydedilmiştir (İren,1981). Hastalığın İç Anadolu, marnmara ve Trakya bölgelerinde de görüldüğü kayıtlıdır. Siyah Bacaklılık hastalığı üzerinde ülkemizde pek az çalışma buluduğu için yayılış durumu hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Siyah bacaklılık hastalığının görüldüğü başlıca tahıl türleri; buğday ve arpadır. HASTALIK BELİRTİLERİ Hastalık etmeni bir toprak patojeni olduğu için bitkileri kök sisteminden yakalar ve hastalandırır. Hasta bitkilerin kökleri giderek siyahlaşır ve çürüyerek fonksiyonunu kaybeder.Bu nedenle bitkinin toprak üstü kısımlarının gelişimi geri kalır, bodurlaşma ve yaprakalarda sararma ortaya çıkar. Bu belirtiye tarlada tek tek ocaklar halinde rastlanır. Olgunlaşma dönemine ulaşabilen hasta bitkiler vaktinden önce ölür ve nemli havalarda üzerlerini siyah bir fungal örtü kaplar. Ölecek derecede etkilenmemiş bitkilerin başakları anormal beyazımsı görünümleri nedeniyle kolayca fark edilir, bunların daneleri ya çok azdır veya hiç yoktur. Hastalığın daha 56 hafif seyrettiği durumlarda hasta bitkilerin başaklarında normalden küçük ve cılız görünüşlü daneler bulunur. Hastalığın tanıtıcı diğer belirtileri, tahıl kökleri üzerinde koyu kahverengi miseliyal ipliklerin görülmesi, kök gelişiminin çok zayıf ve asimetrik oluşudur.

Pertithecium ve ascosporlar

Şekil 30. Karabacaklılık hastalığının köklerdeki belirtisi ve başaklarda beyaz renk oluşumu

HASTALIĞIN YAŞAM ÇEMBERİ Perithecium’lar hasta bitkilerde yaprakalrın dip kısımlarında veya hasattan sonra geride kalan sap artıkları üzerinde oluşur. Ascosporların toprakta canlılıklarını sürdürüp ertesi yılın bitkilerinde enfeksiyon yapmaları pratik olarak mümkün görünmemektedir. Çünkü bu fungus topraktaki antagonizma olaylarına karşı son derecede duyarlıdır. Diğer funguslarla rekabet edip saprofit yaşayacak kadar da güçlü değildir. Hastalığın primer enfeksiyon kaynağı 1 yıl önceden tarlada kalmış hastalıklı artıklardır. Fungus buralarda canlılığını 1 yıldan uzun bir süre koruyabilir. Sıcaklığı uygun, yeterli neme sahip, iyi havalanan ve azotça zengin topraklarda fungusun inokulum yoğunluğu artar. Etmen 57 tarlada bulunan herhangi bir yabani buğdaygil bitkisinin köklerinde de canlılığının sürdürebilir. Fungusun toprakta uzun süre varlığını korumasında çok yıllık otların köklerinde yaşama şansına sahip olmasının büyük rolü vardır. Enfeksiyon genç-yaşlı tüm köklerin epidermisinden doğrudan gerçekleşir. Hifler, kabuktan geçip iletim dokusuna ulaşır. Floemde bozulma, kalbur borularında tıkanıklık ve çeperlerinde çatlamaya neden olur. Hifler aynı zamanda ksilem içinde de gelişir ve tıkanmasına yol açar. Bütün bunlar sonucu asimilat ve iyonların enfeksiyon bölgesinin aşağısına taşınması zorlaşır. Böylece kök gelişimi durur, karbonhidratlar köklerin hastalıksız kısımlarına normalden fazla gider ve sonunda yan kök oluşumu uyarılmış olur. Ilıman iklime sahip yerlerde, İlkbaharda toprağın ısınmasından önce hastalık zarar yapamaz, ancak daha sonra hastalığın şiddeti vejetasyon periyodu süresince devamlı artar. Bu hastalık üzerinde yapılan yayınların çoğunda nemli, iyi havalanabilen ve alkali reaksiyona sahip topraklarda siyah bacaklılık şiddetinin arttığı kayıtlıdır. Ayrıca toprakta drenajın kötü olması, yüksek toprak sıcaklığı ve köklerde herhangi biri nedenle oluşan yaralar hastalığı arttırıcı role sahiptir. 58

Ascus ve ascosporlar Yaprak kınından ascosporların Siyah girişi miselyum

Perithecium ve Ascuslar

Köklerde gelişen miselin kök temaslarıyla yayılması

Kök ve kök tacında enfeksiyon Sıyahlaşan kökler ve bitkinin ölümü

Şekil 31. Karabacaklılık hastalığının yaşam çemberi

SAVAŞIM Hastalığın kontrol altına alınmasında kültürel önlemler son derece önemlidir. Bilinen dayanıklı bir çeşit ve önerilebilecek bir fungisit bulunmamaktadır. En önemli kültürel önlem konukçusu olmayan bitkilerle ekim nöbeti uygulamaktır. Graminae familyasından yabancı otları tarlada bulundurmamak, veya tarlada kendiliğinden buğday v.s.gelişmesine izin vermemek, yeterli potasyum, fosfor ve amonyum (nitrat formunda olmayan) gübrelemesi yapmak, etmene karşı tolerant buğday çeşitleri yetiştirmek gerekir. Triadimenol etkili maddeli fungisit ile tohum ilaçlamasının hastalığı %60-75 oranında azalttığı saptanmıştır. 59

Son yıllarda siyah bacaklılık hastalığının savaşımında biyolojik savaş araştırmalarına ağırlık verildiği görülmektedir. Bazı topraklarda G.graminis’i baskı altında tutucu, hastalık yapmasını önleyici doğal bir özellik olduğu saptanmıştır. Bu engelleyici özelliğin bir topraktan diğerine nakledilebildiği bilinmektedir. Engelleme özelliğinin biyolojik kökenli olduğu ve buğday köklerinde kolonize olan ve etmene antagonistik etki gösteren pseudomonas genusundan bakterilerin rolü olduğu saptanmıştır. Buğdayın kök salgıları bu bakterilerin gelişimini uyarmakta ve buğday tarlalarında yoğunlukları zamanla hızla artmaktadır. Böylece zamanla toprakta “suppressivite” yani baskı altında tutma özelliği oluşmaktadır. Bu bakterilerin deneysel başarıları bulunmakla beraber, tohuma uygulanması ile tarlada hastalığı önlemek açısından başarı sınırlı kalmaktadır.

ÇAVDAR MAHMUZU

SUB CLASS: Sordariomycetes ORDO: Hypocreales FAM: Clavicipitacae Hastalık Etmeni: Claviceps purpurea (Fr) Tull

Ergot adıyla da tanınan bu hastalık dünyanın her tarafında görülür. Kültür bitkilerinden özellikle çavdarda yaygındır. Fakat buğdayda ve ender olarak da arpa ve yulafta rastlanır. Yabani kültürü yapılan Gramineae türü çayır bitkilerinde de bu hastalık yaygındır. Ülkemizde de görülen Çavdar Mahmuzu hastalığının önemi verimi azaltmasından değil, etmenin oluşturduğu sklerotların zehirli alkoloidler içermesinden ileri gelir. “Ergot alkoloidleri” olarak tanınan bu maddelerin farmokoloji ve toksikolojide önemli bir yeri vardır. Çavdar Mahmuzu çok eski devirlerden beri insanlar tarafından tanınan bir hastalıktır. M.Ö. 600 yıllarında Asurlular “zehirli taneler”in varlığını bildirmişlerdir. M.Ö. 300-400 yıllarında yazılmış bir kitapta kadınlarda düşüklere neden olan ve tahıllarda bulunan esmer renkli tanecikler tarif edilmiştir. Orta çağda insanların el ve ayak parmaklarında şiddetli yanma ile başlayan ve kuru gangrene kadar ilerleyen bir hastalığın bazı yıllar epidemik hal aldığı kayıtlıdır. Bu hastalığa ergot içeren un yenmesi neden olmaktadır. Günümüzde de Ergot salgınları görülmüştür. 1926’da 60

Rusya’da, 1929’da İrlanda’da, 1951’de Fransa’da ergot zehirlenmeleri salgın niteliği taşımaktaydı. Ergot alkoloidlerin yaptığı hastalıklara “Ergotizm” denir. Akut zehirlenmelerde bulantı, kusma, ishal, baş dönmesi, sara nöbetleri, göğüste sıkışma ve güç nefes alma, uyuşukluk, görme bozukluğu ve kısa zamanda da ölüm meydana gelir. Bazen de el ve ayak parmakları ile burun ve kulaklarda gangren görülür. Kronik zehirlenmelerde ise, klinik tabloya hakim olan gangrenlerdir. Parmaklarda kuru gangrenler ortaya çıkar, parmaklar kendi kendine kopup düşebilir. Çiftlik hayvanlarında ergotizm belirtileri; düşük yapma, kuyruk ve tırnakların kopup düşmesi, sinir sisteminde felç ve sindirim sistemi bozukluğu şeklindedir. Çavdar Mahmuzu etmeninin konukçuları arasında buğday, arpa ve triticale (buğday ve çavdar melezi) de vardır. En önemli Ergot alkoloidleri Ergotamin, Ergotoksin ve Ergonovin’dir. Bunlar Tıp alanında yararlı biçimde kullanılır. Ergot alkoloidlerinden hazırlanan preparatlar özellikle doğum olaylarında kan durdurucu olarak başarı ile uygulanmaktadır. Alkoloidler damarlarda daraltıcı bir etkiye sahiptir. HASTALIK BELİRTİLERİ Ergot çavdarın çiçek döneminde ilk belirtilerini oluşturur. Hasta başaklarda çiçeklerden krem-altın sarısı renkte yapışkan damlacıklar sızar. Önceleri pek farkedilmeyen bu sızıntı ve beyazımsı renkli misellerin yerini çok geçmeden sert, boynuz veya mahmuz görünüşünde morumsu, siyah renkli kitleler alır. Uzunlukları 0.2-2.5 cm olan bu kitleler etmenin, hastalığa adını veren sklerotlarıdır.

Şekil 32. Ergotlu başaklar ve sklerot üzerinde gelişen peritheciumlar

61

YAŞAM ÇEMBERİ Hasta başaklardan dökülen sklerotlar toprakta uzun süre, hiç zarar görmeden kalır. Aktif hale geçip çimlenebilmeleri için en az 3 aylık bir bekleme dönemi gerekir. Dinlenme devresini tamamlayan sklerotlar, İlkbahar’da birçok sapçık vererek çimlenir. Bunların ucunda et kırmızısı renginde birer başçık oluşur. Başçıklar aslında pseudoparankimatik yapıda bir stromadır. Stroma içinde, hemen perithecium oluşumu başlar. Her perithecium stroma içinde, fakat çevreye yakın ve ostiol’ü dışa açılacak şekilde yer alır. Olgunlaşan perithecium’dan ascosporlar doğaya yayılır. Ascospor oluşumu ve dağılımı çavdarın çiçek zamanına rastlar. Çiçeğe ulaşıp çimlenen sporlar ya stigma yoluyla veya doğrudan ovariumu enfekte eder. Yumurtalık dokularında gelişen fungus, bir hafta içinde bol miktarda konidi oluşturan sporodochium’lar oluşturur. Konidi, ballı ve yapışkan bir sıvı ile bulaşık durumdadır. Nektara benzetilen bu sıvının orjini bilinmemektedir. Böcekleri cezbedici nitelikte olan bu nektar, böcekler aracılığı ile çiçekten çiçeğe hastalığın yayılmasını sağlar. Hastalık yağmur damlalarıyla da yayılır. Çiçek dönemi boyunca süregelen sekonder enfeksiyonların sorumlusu konidilerdir. Enfekteli yumurtalıklardan normal daneler yerine önce misel kitlesi, sonra da mahmuz şeklinde sklerotlar oluşur. Sklerotlar toprağa karıştıran hastalığın yıldan yıla geçişini sağladığı için, hasat zamanı sağlam tanelere karıştıran insan ve hayvan sağlığı için tehlike teşkil eder. Hastalığın çıkışı nemle yakından ilgilidir. Özellikle sekonder enfeksiyonların meydana gelişinde neme olan ihtiyaç daha fazladır. Bu nedenle İç Anadolu’da problem olduğu bugüne kadar hiçgörülmemiştir.

62

Şekil 33. Hastalığın yaşam çemberi SAVAŞIM Çavdar Mahmuzunun görüldüğü yerlerde yapılması gerekenler şunlardır. 1. Sklerotları tamamen ayıklanmış temiz tohumluk kullanmak 2. Çavdarı ekim nöbetine almak ve bir süre tahıl tarımı yapmamak 3. Tarla kenarında etmene konukçuluk edebilecek yabani Graminae’leri temizlemek 4. Toprağa düşmüş sklerotların aktivite kazanmasını engellemek için derin bir sürüm uygulamak 5. Hayvan yemi olarak veya insan beslenmesinde kullanılacak ürünü sklerotlardan tamamaen ayırmak veya bulaşık yemeklik çavdarı 3 saat beklettikten sonra içinde %18-20 oranında sofra tuzu bulunan suya koyarak, su üzerinde yüzen sklerotları tamamen ayırıp uzaklaştırmak.

63

BEYAZ KÖK ÇÜRÜKLÜĞÜ SUB CLASS: Sordariomycetes ORDO: Xylariales FAM: Xylariacae Hastalık Etmeni: Rosellinia necatrix Berl. ex Prill .’dir Dünyanın pekçok ülkesinde bulunduğu bilinen Beyaz kök çürüklüğü ülkemizde Ege Bölgesi bağlarında yaygın ve zararlı bir hastalıktır. Yine Ege Bölgesi incir yetiştirme alanlarında pekçok ağacın kurumasına neden olduüı bilinmektedir. Üreticiler tarafından “ İncir kök uyuzu” adı verilen hastalık yüzünden bir kısım incirler köklenerek yerine zeytin dikilmiş, bir süre sonra zeytinlerde de aynı hastalığın meydana geldiği görülmüştür. Kiraz ve kayısı ağaçlarının köklerinde de bu hastalığın zararına rastlanmıştır. Hastalık etmeni polifagdır. Bu nedenle de yaşama ve yayılma alanı geniştir. Ekonomik açıdan en çok zararlı olduğu bitkiler ise, asma ve meyve ağaçlarıdır. HASTALIK BELİRTİLERİ Beyaz kök çürüklüğüne yakalanan bitkilerde görülen belirtiler, genelde diğer kök hastalıklarındaki gibidir. Bitkilere karşıdan bakarak hastalık nedenini anlamak mümkün değildir. İlk belirtiler yapraklarda görülen sararmadır. Sararma bazen ağacın bir tarafında, bazen de tamamında olabilir. Etmen ağacın sadece bir tarfındaki kökleri yakalamışsa, o taraftaki dallarda belirti ortaya çıkar. Sararıp solan yapraklar bir süre sonra döküldüğünde ağaçta normale oranla bir yaprak azlığı dikkati çeker. Hastalığa birkaç yıl önce yakalanmış asma ve meyve ağaçlarında, yapraklarda küçülme ve gelişmede durgunluk da vardır. Hatta hastalığın daha ileri dönemlerinde geriye doğru ölüm tablosu da görülür. Hasta ağacın tacı yıldan yıla küçülür, yeteri kadar tomurcuk oluşturamaz ve meyve veremezler, meyveleri kalitesiz olur veya irileşip olgunlaşmadan dökülürler. Hasta bitkinin kökleri açılıp incelendiğinde, ince köklerin çürüyüp esmerleştiği görüşlür. Kalın köklerin üzeri ve çevresindeki toprak beyaz renkli miseller ile sarılmış haldedir. Bu köklerin ölümüyle, üzerlerindeki misel esmerleşir, koyu renkli ve sert kitlecikler halini alır. Bu kitleler sklerot olarak nitelenebilir. Sklerotlar uygun koşullarda aktivite kazanarak beyaz renkli misel ve eşeysi üreme yapısı olan coremium’ları oluşturur. Çürümeye başlamış kökler üzerinde beyaz, saç görünümündeki fungal örtü hastalıklı köklerin kabuğu altında da görülür. 64

Rosellinia’nın yaptığı bu beyaz kök çürüklüğünü, şapkalı mantarlardan Armillaria mellea’nın yaptığı kök çürüklüğü ile karıştırmamak gerekir. Armillaria çürüklüğünde kök üzerinde belirgin ve kuvvetli rizomorflar bulunur. Rosellinia kök çürüklüğünde ise gevşek yapılı ve ince pamuk ipliklerini andıran miseller bir süre sonra esmerleşerek, sklerotlara dönüşür ve tipik görüntüsü yok olur. Ayrıca Rosellinia hiflerini oluşturan tipik armut şeklindeki hücreler tanımada büyük rol oynarlar. Hastalık bir asmada veya meyve ağacında tipik belirtilerini oluşturduğunda enfeksiyon başlangıcı üzerinden birkaç yıl geçtiği düşünülmelidir.

Şekil 34. Kabuk üzerinde misel ve sklerotlar

HASTALIK ETMENİ Etmen Rosellinia necatrix Berl.ex Prill.’dir. Konukçularından bazıları, asma, zeytin, turunçgil, armut, elma, kiraz, kayısı, şeftali, erik, ayva, cevia, Antep fıstığı, kestane, incir, orman ağaçlarından karaağaç,meşe,söğüt,kavak,süsü bitkilerinden gül, begonya, yasemin, nergis,lale,ayrıca; fasülye, yonca, arpa, pancar, patates, çilek vs. dir.

HASTALIĞIN YAŞAM ÇEMBERİ R.necatrix’in miselyumu kuraktan ve diğer mikroorganizmalardan zarar görmeden toprakta yıllarca kalabilir. Hastalıklı kök artıkları fungusu yıllar boyu canlı olarak taşır. Bir denemede, laboratuarda tutulan ve ara sıra sulanan elm ağacı köklerinde fungusun 8 yıl canlı kaldığı saptanmıştır. Hastalık etmeninin kışlamasında ve yayılmasında, hatta enfeksiyon yapmasında ne perithecium ve ascosporların ne de conidilerin pratik bir önemi vardır. Hem yayılmada hem de enfeksiyonlarda etkin tek şey misellerdir. 65

Hastalığın yayılması çok yavaş ve zordur. Çünkü bütün toprak fungusları gibi, R.necatrix de toprak içinde, hastalıklı köklerden ancak 5-10 cm kadar ilerleyebilir. Bu sırada da rastladığı kökleri enfekte eder. Fungus tercihan genç kökleri ve kök uçlarını yakalar. Çünkü buradan penetrasyon daha kolaydır. Enfeksiyondan sonra kök kabuğunu sararak uzunluğuna ilerler, odun ile kabuk arasında da yayılır. Ancak oduna geçip zarar veremez, zarar kabuk ve kambiyumdadır. Hem genç fidanlar hem de olgun ağaçlar aynı şekilde hastalanır. Fakat hastalık belirtileri genç ağaç ve fidanlarda daha erken görülür. Çünkü bunlarda kök sitemi henüz çok iyi gelişmemiştir ve hastalık sonucu görev yapamayan kök sayısı az da olsa ağacı etkiler, sararma ve kurumalar ortaya çıkar. Hastalık etmeni nemli ve sıcak toprakları sever. Bu yüzden taban arazilerde hastalık daha çok görülür. Sel baskınlarından sonra zayıflayan kökler de hastalığa çabucak yakalanır.

SAVAŞIM Hastalıktan korunmak ve kontrol altında tutmak için yapılması gerekenler şunlardır: 1. Ağır ve su tutan topraklarda bahçe kurulmamalı, havalandırma ve drenaj sağlanmalıdır. Sel suları ile gelen toprak yığınlarının kök boğazından uzaklaştırılıp dağıtılması gerekir. 2. Sulama suyu ve gübre ağacın dibinden değil, taç izdüşümünden verilmelidir. 3. Toprak işleme aletleri ile köklerde yara açılmamalı, bulaşık bahçelerde İlkbaharda ağaçların kök boğazını ana köklere kadar açarak havalanması sağlanmalı, çürüyen kökler dikkatle seçilip çıkarılmalı, bulaşık kısımları çevreleyen toprak da uzaklaştırılmalıdır. 4. Çürümüş ve köklenmiş ağaçlar kendi çukurunda yakılarak imha edilirken, bulaşık toprağın da sıcaklıkla dezenfeksiyonu sağlanmış olur. Ayrıca çukurlara 1 m3 için 3 kg

hesabıyla sönmemiş kireç tozu dökülerek, ardından % 35’lik karaboya (FeSO4) eriyiği dökülmelidir. Bu kısma yeni fidan dikimi için en az 1 yıl beklenmelidir. 5. Hastalık yeni bulaşmışsa, çürüyen kökler iyicie temizlendikten sonra yara yerlerine yara

macunu (750 g ardıç katranı+250 g göztaşı) sürülmeli veya açılan yerlere, 2-5 litre FeSO4 eriyiği dökülmelidir. Bulaşık bahçelerdeki sağlam ağaçları korumak için ağaç diplerine 2 m ’ye 10 litre hesabıyla %4 FeSO4, veya %1 göztaşı dökülmelidir. 6. Dayanıklı çeşitler yetiştirilmelidir.

66

BAĞ ANTRAKNOZU SUB CLASS: Dothideomycetes ORDO: Myringiales FAM: Elsinoaceae Etmen: Elsinoe ampelina Shear

Avrupa bağlarının en eski hastalıklarındandır. Asma yetiştirilen her ülkede varlığı bildirilmiştir. Hastalığın Türkiye’de yayılış alanı ve zarar derecesini belirleme amacıyla yapılmış kapsamlı bir çalışma bulunmamakla birlikte hastalığın yurdumuzda yaygın olduğu, nemli yıllarda ve nemli mikroklimalarda ekonomik öneme sahip, zararlı bir hastalık olduğu bilinmektedir. Hastalığa bağcılar Çelik marazı, Kömür Marazı ve Antraka adlarını da vermektedir. HASTALIK BELİRTİLERİ Asmanın bütün yeşil kısımları hastalığa yakalanabilir. En çok görüldüğü yerler yapraklar, yeşil sürgünler ve meyvelerdir. Yaoraklara önce küçük, gayrimuntazam milimetrik lekeler belirir. Zamanla orta kısımları gri, kenarları koyu kahverengi bordürlü olan bu lekelerin ortası, mevsim donunda genellikle delinir. Sürgünlerin boyu 5 cm’den küçükken yapraklardan daha da duyarlıdır. Önce açık hahverengi ve yuvarlak bir leke halinde başlayan belirti giderek eliptik, ortası çökük ve gri, kenarı kabarık ve koyu renkli bir lezyon halini alır. Fazla sayıda lezyon birbirleriyle birleşip kanser görünümü kazanabilir ve çok sayıda lezyon bulunan sürgün zamanla kuruyabilir. Bazen etmenin kambiyuma kadar olan dokuları tahrip ettiği görülür. Yaz ortalarında, nemli havalarda lezyonun çökük olan orta kısmında, etmenin sporlarından ibaret pembemsi ıslaklıklar dikkati çeker. Hasta sürgünlerin yaprakları küçüktür, hastalık şiddetli ise sürgünlşer gelişemez ve kurur. Yaprakların orta damarları ve saplarıyla, sülüklerde görülen lezyonlar da sürgünlerdekine benzer. Tanelerde “kuşgözü” denen tipte belirtiler oluşur. Merkezleri gri olan bu lekelerin kenarı kırmızımsı kahverengi bir kuşakla çevrilmiştir. İlk başlarda bu lekeler küçük ve koyu kırmızıdır. Bir tane üzerinde değişik sayıda leke bulunabilir. Büyüklükleri çoğunlukla 6-7 mm kadardır. Lekeli meyvenineti bozulmaz, fakat lekenin altındaki hücrelerin ölmesine karşılık çevredeki dokular gelişmeye devam ettiği için tanenin şekli bozulur, bazen de çatlama görülür. Hastalıklı, olgun taneler uyuzlu bir görünüm alır. 67

Şekil 35. Hastalık belirtileri HASTALIK ETMENİ Elsinoe ampelina Shear.’dır. Lezyonların ortasındaki acervuluslarda vejetasyon devresi boyunca, fakat yalnız yağmurlu havalarda bol miktarda konidi oluşur. Konidi kitle halindeyken pembemsi renkte görünür. Konidi renksiz, tek hücreli ve uzunca ya da yumurta biçimindedir. Eski kanserler üzerinde kış dönemi boyunca oluşan ascocarplarda 3 bölmeli ve renksiz ascosporlar bulunur. YAŞAM ÇEMBERİ Etmen çubuk lezyonlarında misel halinde kışlar. İlkbaharda aktivite kazanarak konidi oluşturur. Daha ender olarak fungusun çubuklardaki eski lezyon bölgelerinde ascocarp oluşturduğu ve ilkbaharda olgunlaşan ascosporların primer enfeksiyonlar yaptığı kayıtlıdır. İlk enfeksiyonlardan sonra sürgünlerde gelişen lezyonların orta kısımlarında oluşan ilk konidi generasyonu yaprak ve salkım sapı, sülük ve koruklardaki enfeksiyonları başlatır. Sekonder enfeksiyonlar vejetasyon süresi boyunca devam ederse de, genellikle en uygun zaman İlkbahar ve yaz başlangıcındaki yağışlı dönemdir. Antraknoz için en önemli iklim faktörü nem, daha doğrusu yağıştır. Total yağıştan ziyade İlkbahar ve yaz başlarındaki yağışların bu hastalık için özel bir önemi vardır. Bu dönemlerde devamlı çiğ düşen taban bağlarda hastalık her yıl zarar verir. Buna karşılık yağış durumunun yıldan yıla değiştiği yerlerde sadece yağışlı yıllarda tehlike sözkonusudur. Yayılma yağmurla olur.

68

SAVAŞIM Etmen hastalıklı çubuklarda kışladığından bunların dikkatle budanıp imha edilmesi çok önemlidir. Hasta çubuklar dikkatle seçilerek budanmalı ve bağdan uzaklaştırılarak yere dökülmüş hasta bitki artıkları ile birlikte imha edilmelidir. Kimyasal savaşımında uygulananlar şu şekildedir. Kış ilaçlaması: Bu ilaçlamalar bağlar budandıktan sonra gözlerin henüz uyanmadığı devrede uygulanmalıdır. Yaz ilaçlaması: Bağ mildiyösü için sürekli ilaçlı savaşım yapılan yerlerde bağ antraknozu için ayrıca yaz ilaçlamasına gerek yoktur. Birinci ilaçlama Sürgünler 5–10 cm olduğunda. İkinci ve diğer ilaçlamalar: 1. ilaçlamada kullanılan ilacın etki süresi dikkate alınarak taneler yarı büyüklüğünü aldığı döneme kadar ilaçlamalara devam edilir. Çiçeklenme döneminde ilaçlama tavsiye edilmez.

Kimyasal mücadele kullanılacak bazı ilaçlar ve dozları:

Etkili Madde Adı ve Oranı Formülasyonu Dozu ( Preparat) 100 lt. suya Bakır oksi klorid %50 WP 300 g 1.ilaçlama 500 g diğer ilaçlamalar Bakır Sülfat %25 suda çözünen kristal %3 lükBordo bulamacı (kış müc.)

KEREVİZDE SEPTORİA HASTALIĞI

SUB CLASS: Dothideoycetes ORDO: Capnodiales FAM: Mycosphaerellaceae Etmen: Septoria apiicola Speg

Septoria Hastalıkları dünyada, çok sayıda bitki türü üzerinde görülmektedir. Yapraklarda leke ve yanıklıklara neden olmaktadır. Bu bitki türleri içerisinde buğday ve diğer graminae türlerinde yapraklarda kızarma, kerevizde, domateste vd. yaprak lekelerine neden olan önemli ve yaygın bir hastalık olarak bilinmektedir. 69

HASTALIK BELİRTİLERİ

Sebzeler üzerinde görülen hastalık, yapraklarda küçük sarımsı benekler biçiminde başlamakta, daha sonra genişleyerek, soluk kahverengiye veya sarımsı gri renge dönmekte ve sonunda da çoğunlukla etrafı dar bir sarı alan ile çevrili koyu kahverengi bir renk oluşmaktadır. Lekeler, konukçu ve fungusun türüne bağlı olmak üzere büyüklüğü belli belirsiz bir büyüklükten 1-2cm ye kadar ulaşan büyüklüklere ulaşmaktadır. Lekelerin etrafında yuvarlak bir halka olabildiği gibi, sınırları belirsiz de olabilmektedir. Hastalıktan etkilenen yapraklarda renk sarıya dönmekte ve yapraklar kurumaktadır. Yapraklar üzerinde oluşan lekelerde küçük noktacıklar şeklinde siyah renkli piknitler oluşmaktadır. Hastalık bitkinin alt kısımlarında başlayıp, yukarıya doğru ilerlemektedir.

Şekil 36. Kereviz yaprakları üzerinde leke oluşumu, piknitler ve piknidiosporlar HASTALIK ETMENİ Septoria fungusu, koyu renkli piknitlerin içerisinde, uzun, renksiz, saç teli gibi, içerisinde bir veya birden fazla hücre bulunan konidiler bulunmaktadır.

HASTALIĞIN YAŞAM ÇEMBERİ Piknitler nemli koşullarda şişmekte ve uzun baca dumanı biçiminde spor kitlelerini doğaya bırakmaktadır. Konidiler yağmur, sulama suyu, aletler gibi pek çok yolla çevreye dağılmaktadır. Fungus, tarlada kalan bitki artıklarında ve tohum içerisinde bulunan misel veya piknitler içerisinde konidi formunda kışlar. Fungus tohum içerisinde taşındığında, gelişen fidelerde çökerten belirtisi görülmektedir. Tüm Septoria türleinde enfeksiyon oluşumu için yüksek nemli koşullar gerekmektedir. Hastalık gelişimi için 10-27 0C aralığındaki sıcaklık koşulu bulunmaktadır. 70

Konidiler bitki dokularını enfekte eder Fungus doğrudan veya stomalardan penetrasyon yapar Konidiler yağmur vd yollarla dağılır

Kereviz yaprağı

Lekeler üzerindeki piknitlerden konidiler dağılır

Konidiler yağmur, sulama suyu ile piknitlerden atılır

Fungus misel veya piknitlerde ve enfekteli tohum ve artıklarda kışlar

Şekil 37. Hastalığın yaşam çemberi

SAVAŞIM

Hastalıkla savaşımda temiz tohum ve tarlanın kullanılması, 2-3 yıl ekim nöbeti yapılması, hastalıklı bitki artıklarının toplanıp yok edilmesi, dayanıklı çeşitlerin kullanılması önerilmektedir. Kimyasal savaşımında önerilen bazı fungistler şunlardır:

Etkili Madde Adı ve Oranı Formülasyonu Dozu ( Preparat) 100 lt. suya

Bordo bulamacı sıvı Dekara 750+1500 g (fidelik) Ziram %80 WP 400g

71

ELMA,ARMUT ve YENİDÜNYADA KARA LEKE HASTALIĞI

SUB CLASS: Dothideomycetes ORDO: Pleosporales FAM: Venturiaceae Etmen: Venturia spp.(Cooke) G. Winter

Kara leke hastalığı, konukçularının yetiştirildiği bütün ülkelerde vardır. Elma, armut ve yenidünyanın en önemli hastalığı sayılır. Çok kurak ve sıcaklık ortalaması yüksek yerler dışında, konukçuları için her yıl büyük bir tehlike yaratır.

Elma karalekesi Türkiye’de çok yaygındır. Nemli yerlerde çok zarar verir. Örneğin 1952 yılında Konya Ereğlisi’nde %66 ürün kaybına neden olduğu kayıtlıdır. Ülkemizin başlıca elma yetiştirilen bölgeleri olan Kastamonu, Samsun, Amasya,Çorum, Tokat, Gümüşhane, Niğde, Ereğli, Kocaeli ve Artvin’de yer yer büyük zararlar yaptığı görülmüştür.

Hastalık armutlarda da çok yaygındır. İklimin uygun olduğu yıllarda İç Anadolu’nun vadilerinde, akarsu çevrelerinde ve nemin yüksek olduğu her yerde daima görülür. Örneğin Sakarya, Porsuk, Kızılırmak havzalarında hastalığın görülmediği yıl yoktur. Karadeniz,marmara ve Ege bölgeşlerimizde de her yıl çıkar ve zarar yapar.

Karaleke hastalığının zararı hem meyve üzerinde doğrudan, hem de ağacı zayıflatıp ürünü azalttığı için dolaylı olarak görülür.

HASTALIK BELİRTİLERİ

Elmada karalekenin en belirgin ve tahripkar belirtileri, yaprak ve meyvelerde görülür. Yaprağın her iki yüzünde, ama genellikle önce alt tarafta lekeler gelişir. Bunlar yaprak ayasından biraz daha koyu, zeytin yeşili renktedir. Yaşlandıkça koyu kahverengine hatta siyaha döner ve az çok kadifemsi bir görünüş kazanır. Daha sonra lekeler grileşir ve nekrotik bir hal alırlar. Yaprağın üst yüzünde görülen lekeler daha dikkat çekici ve belirgin kenarlı olduğu halde alt yüzdeki lekelerde hasta dokudan sağlama dereceli bir geçiş vardır.

Yaprağın alt yüzünde konkav, üst yüzünde konveks olan lekeler, yaprakta hafif bir şekil bozukluğu da oluşturur. Elma meyvelerinde önce siyah denecek kadar koyu renkli, kadifemsi küçük lekeler belirir. Zamanla irileşen lekelerdeki kadifemsi örtü kaybolur, kahverengileşir ve 72 süberinleşerek gergin derimsi bir görünüş alırlar. Gençken yakalanan meyvelerde lekeli kısımlarda, merkezden kenara ışınsal derin yarıklar belirir.

Bazı duyarlı çeşitler ve özel çevre koşulları bir yana bırakılırsa, elma karalekesinin sürgünlerde belirti (dal sıracası) oluşturmadığı söylenebilir. Bu nedenle da elma sürgünleri primer enfeksiyon kaynağı olarak önem taşımaz.

Şekil 38. Elma karalekesinin yaprak ve meyvede oluşturduğu lekeler

Armutta karalekenin belirtileri, yaprak,dal,meyve ve çiçeklerde görülür. Yaprak belirtileri elmadakilere uyar. Dallarda “Sıraca veya Uyuz” denilen belirti oluşur. Bir yıllık taze sürgünler üzerindeyara tipinde lezyonlar belirir ve bunlar dal yaşlandıkça büyür ve iyileşme olanağı bulamaz. Etmen kabuk bölgesine yerleştiği için sürekli aktif halde olduğundan yaranın kapanması mümkün olmaz. Böylece yıldan yıla gelişen dal yaralarının bulunduğu kısımlarda kabuk parçalanır, kavlamış uyuzlu bir görünüm alır. Sıracalı dallar gelişemez ve zayıflar. Meyvelerdeki belirtiler de elma için anlatılanlara uyar. Yalnız armut meyveleri hastalığa daha erken yakalandığından hasta meyvelerdeki deformasyonlar daha belirgin, çatlaklıklar daha uzun ve derin olur.

Çiçek zamanı taç yaprakların uç kısımlarından başlayarak esmerleştiği kayıtlı ise de, bu belirti bir başka etmen tarafından meydana getirilmiş de olabilir.

73

Şekil 39. Armut meyveleri ve dallarında karaleke belirtileri ve konidiler

Yenidünyada karaleke belirtileri de elma ve armutta anlatıldığı gibidir. Hastalık yüzünden bazen ya hiç meyve alınamaz veya meyve kalitesi çok düşük olur. Hastalığın meyvelerde özellikle çok zararlı olmasının nedeni, meyvenin gelişip olgunlaştığı yağışlı İlkbahar mevsiminin etmenin enfeksiyonu ve gelişmesi için son derece uygun olmasıdır. Yendünya dallarında sıraca belirtisi de olağandır.

Şekil 40. Yenidünya’da meyve belirtileri

HASTALIK ETMENLERİ

Elmada hastalık yapan türün ismi Venturia inaequalis (Cooke)F. Winter. Armutta V.pyrina Aderh. Yenidünyada ise, V.inaequalis var eriobotryae Scal. Karaleke hastalığını yapar. Bu etmenlerin konukçuya özelleştiği saptanmıştır.

Karaleke belirtilerinden preparat yapıldığında konidi ve konidioforlar görülür. Konidiler, elma ve armutta görülen türler benzerlik göstermektedir. Elma ve yenidünyada görülen etmenin konidileri lamba şişesini andırır. Alt ucu kesik, üst ucu daha uzun ve sivricedir. Yeşilimsi kahverengi, bazen bölmesiz, bazen 1 bölmeli olur. Elma karalekesinin sporları, 74 yenidiünya’dakinden daha büyüktür. Armutta karaleke etmeninin konidioforu üzerinde zigzaglı görünüm karakteristiktir ve konidiler elmadakinden biçimsel olarak biraz farklıdır. Bu fungusun konidileri alt uç kesik görünüşlü değildir, her iki ucu sivri, geniş mekik şeklindedir.

Sonbahar ve kış döneminde oluşan ascosporlar içinde çok sayıda ascus ve ascusların içerisinde birbirinden farklı görünüşte 2 hücreli 8 ascospor bulunur. V.inaequalis’te ascosporun büyük olan hücresi ascusun sap tarafına, V.pyrina’da ise uç tarafına bakar. Ascosporlar her iki etmende de ayakkabı tabanına benzetilebilir.

Hem elma hem de armut karalekesi etmenlerinde birçok fizyolojik ırk saptanmıştır.

Şekil 41. Elma karalekesinde konidi, ascus ve ascosporlar

YAŞAM ÇEMBERİ

Elma karalekesi etmeni kışı yere dökülmüş hastalıklı yaprak dokularında saprofit halde geçirir.Ascocarp oluşumu ve olgunlaşması ertesi İlkbahara kadar sürer. Türkiye’de olgun ascosporların doğaya dağılmaya başlaması 2-18 Nisan tarihleri arasındadır. Ascospor dağılımı 37-53 gün sürer, bu süre içerisinde havada en yoğun ascospor bulunuşu tomurcuk patlaması ve çiçeklenme dönemine rastlar. Bu dönemde elma yaprakları son derece duyarlıdır, olgunlaştıkça dayanıklılıkları artar.

Ascosporların çimlenmesi için gerekli nem %99, sıcaklık optimumu ise, 13-210C’dir. Bu koşullar primer belirtiler üzerinde konidi oluşumu için de uygundur. Lekeler henüz çıplak gözle rahatça görülmeden üzerlerinde konidi oluşumu başlar ve yağmurla etrafa dağılır. Epidemiler için en kritik zaman çiçek tomurcuklarının açılmasından petallerin dökülmesine kadar olan dönemdir. 75

Genç meyve enfeksiyonları bu mevsimdeki koşullara bağlıdır. Çünkü bu dönemde gerçekleşen çanak yaprak enfeksiyonları sonunda oluşan konidiler, genç meyve enfeksiyonları için sekonder inokulumu sağlar.Aynı yılın Sonbahar periyodu da çok önemlidir. Bazı duyarlı çeşitlerde meyve enfeksiyonu hasada kadar devam eder ve hastalık depoda da gelişebilir. Konidi çimlenmesi için optimum sıcaklık 220C’dir. Penetrasyon için yara vs. gerekmez. Fungus doğrudan penetrasyon yapabilir. Türkiye için ascospor enfeksiyonları, konidi enfeksiyonlarıdan daha önemlidir.

Elma karaleke etmeninin kışlaması sadece toprağa dökülmüş hastalıklı yapraklarda olmaz. Fungusun sürgünlerde stromalaşmış misel halinde, ya da tomurcuk pulları arasında konidi halinde kışalyabildiği de kayıtlıdır.

Armut karalekesinde durum daha farklıdır. Bu etmenin kışlaması 1. derecede sıracalı dallarda misel halinde olur. İlkbaharada aktivite kazanıp konidi veren etmen, böylece primer enfeksiyonlarını başlatmış olur. Yere dökülmüş yapraklarda oluşan ascosporlardan yayılan ascosporlar da primer enfeksiyonlar yapar.

Hastalığa dayanıklılık bakımından çeşit reaksiyonları değişir. Ancak bir bölgese dayanıklı gibi görünen bir çeşit, bir başka bölgede hastalığa yakalanabilir. Yani dayanıklı olma özelliği sadece bölgeseldir.

V.inaequalis, elmadan başka diğer bazı Malus türlerinde, V.pyrina ise, armuttan başka ayvada da hastalık yapar. 76

Çimlenen ascosporların penetrasyonu Ascus ve ascosporlar

Çimlenen konidinin penetrasyonu enfeksiyon

konidi Ascus ve ascospor içeren olgun Elma Yaprak pseudothecium üzerinde üzerinde lezyonlar lezyon

Pseudothecium oluşumu konidiofor

Yapraklarda hücrelerearası miseller

Yere düşen enfekteli yapraklar

Şekil 42. Hastalığın yaşam devresi

SAVAŞIM

Her üç konukçuda hastalığın savaşımında ilk düşünülmesi gereken kültürel önlemlerdir. Yere dökülmüş hasta yapraklar vs.nin iyice tırmıklanarak toplanması ve yakılıp imha edilmesi gerekir. Ayrıca armutta ve varsa yenidünyada suracalı dalların dikkatle budanarak yakılması çok önemlidir. Yenidünya’nın meyve döneminde iklim koşulları etmenin enfeksiyonları için çok uygun olduğu için, ağaçta dal seyreltmesi yaparak havalanma ve güneşlenmeyi arttırmaya çalışmak gerekir.

Karaleke hastalıklarıyla ilaçlı savaşın başlaması ve sürdürülmesi bazı farklılıklar gösterir. Örneğin, elma ve armutta ilk ilaçlama çiçek gözleri kabardığı zaman (dal sıracası bulunan yerlerde 3-5 gün önce), yani İlkbaharda, Yenidünyada ise, yine çiçekler açmadan, fakat Sonbaharda yapılır. İkinci ilaçlama elmada pembe rozet tomurcuğu (çiçekler ayrı ayrı 77 görüldüğünde), armutta beyaz rozet döneminde yapılır. Yenidünyada yine aynı fenolojik dönemde ilaçlama yapılmalıdır.

Her üç konukçuda 3. ilaçlama çiçek taç yapraklarının çoğunluğu (%70-80) döküldüğü zaman yapılır. Koşullar hastalık için uygun gittiği sürece 10-12 günde bir ilaçlamalara devam edilir. Meyve ilaçlamaları özellikle armut ve yenidünya için çok önemlidir. Karaleke savaşımında

İlaçlamalarda özellikle dikkat edilmesi gerekenler şunlardır; a) Dal sıracası bulunan yerlerde:

1. İlaçlamada, %2’lik Bordo Bulamacı veya hazır bakırlı preparatlardan birisi %0,8 dozunda

2. İlaçlamada hazır bakırlı preparatlardan birisi %0,4 dozunda veya diğer ilaçlardan birisi önerilen dozlarda kullanılmalıdır.

3. ve diğer ilaçlamalarda bakırlı ilaçlar dışındaki ilaçlardan birisi kullanılmaldır b) Dal sıracası bulunmayan yerlerde:

1. İlaçlama %1’lik Bordo Bulamacı veya hazır bakırlı preparatlardan birisi %0,4 dozunda kullanılmalıdır. Diğer ilaçlamalar dal sıracası bulunan yerlerde olduğu gibidir.

Kimyasal savaşımında önerilen bazı fungistler şunlardır: Etkili Madde Adı ve Oranı Formülasyonu Dozu ( Preparat) 100 lt. suya Captan 500g/l SC 150ml Carbendazim %50 WP 30g Chlorothalonil 500g/l SC 200ml Dodine 500g/l FW 80g Flusilozol 400g/l EC 5ml Kresoxim methyl %50 WG 15 g Mancozeb %75 WG 200g Pyraclostrobin+boscalid WG 30g Pyraclostrobin+dithianon WG 100g Bacillus subtilis QST SC 1500ml

78

PLEOSPORA ÇÜRÜKLÜK ETMENLERİNDEN

ALTERNARIA HASTALIKLARI

SUB CLASS: Dothideomycetes ORDO: Pleosporales FAM: Pleosporaceae Etmen: Alternaria sp.

Dünyada yetiştirilen pek çok bitkisel üründe en yaygın olarak bilinen hastalık etmenlerinden birisi de Alternaria türleri tarafından oluşturulmaktadır. Fungus, yaprak, sap, çiçek ve meyve gibi, başta tek yıllık bitki türlerinde olmak üzere, süs bitkileri ve turunçgiller, elma gibi meyve ağaçlarında hastalık yapmaktadır.

HASTALIK BELİRTİLERİ

Alternaria hastalıkları genellikle yaprak lekeleri ve yanıklık belirtilerine neden olmaktadır. Etmen aynı zamanda fidelerde çökerten, sap çürüklükleri, yumru ve meyve çürüklüğü gibi değişik bitki kısımlarında da belirtiler yapmaktadır. Domates ve patateslerde Alternaria solani’nın neden olduğu hastalık erken yanıklık adını almaktadır.

Şekil 43.A.solani’nin yaprak, sap ve meyvede oluşturduğu lezyonlar

79

Yaprak lekeleri genellikle koyu kahverengi-siyah renkte, sayıca fazla ve çapı genişleyen ve genellikle hedef tahtası görünüşünde konsantrik halkalar halinde gelişir. Bitkinin en alttaki yaşlı yaprakları genellikle ilk enfekte olan kısımlardır. Hastalık daha sonra yukarıya doğru ilerler ve yapraklar sararır, yaşlandığında ya kuruyarak bitki üzerinde kalır veya düşer.

Sap üzerinde koyu renkli çökük lekeler gelişir. Sap lezyonları görülen fideler üzerinde kanserler oluşur ve bu kanser yaraları genişleyerek tüm sapı kaplar ve bitkinin tümünü öldürür. Patates gibi bitkinin toprak altında kalan kısımlarında koyu renkli içeriyer çökmüş lezyonlar 2cm’ye kadar genişleyebilir ve lezyon çapları 5-6 mm derinlikte olabilir.

Şekil 44. A.alternata ve A.solani sporları

Alternaria bazı konukçularında meyve olgunlaşmasına yakın çiçek burnu çürüklüğü belirtisi yapabilir. Lekeler küçük, çökük olarak başlar ve tüm meyveyi kaplayacak kadar genişler ve lekelerin üzerinde derimsi,siyah kadifemsi fungal sporlarla kaplanır. Turunçgil ve domates gibi bazı meyvelerde yüzeyde küçük lezyonlar meyvenin iç kısmına doğru enfeksiyonun yayıldığını gösterir.

HASTALIK ETMENİ

Alternaria spp.’nın koyu renkli miselleri vardır. Hastalıklı dokular üstünde kısa, basit, dik konidioforlar oluşur. Bu konidioforlar üzerinde basit veya dallanmış zincir şeklinde konidiler oluşur. Konidiler büyük, koyu renkli, uzun veya armut biçimli, çok hücreli, enine boyuna bölmeli bölmelidir.Konidiler kolayca birbirinden ayrılır ve hava akımlarıyla çevreye dağılırlar. 80

Alternaria dünyada pekçok bitki türünde hastalık yapmaktadır. Sporları, havada,toprakta bulunur,en yaygın alerji yapan funguslardandır. Pekçok Alternaria türü saprofitiktir. Bu nedenle fungusun peköok türü, yaşayan canlı dokular yerine bitkilerin ölü veya çürümekte olan dokularında ve en fazla da yaşlı petaller, yapraklar ve olgun meyvelerde enfeksiyon yapmaktadır.Bu nedenle, hasta dokuda bulunan Alternaria fungusunun hastalık nedeni mi, yoksa sekonder bulaşıklık nedeni mi olduğuna karar vermek zor olmaktadır.

Pekçok Alternaria türü toksin üretmektedir. Bazı Alternaria türleri pekçok bitki türünü etkilerken, bazıları da konukçuya özelleşmiştir.

HASTALIK GELİŞİMİ

Hastalık etmeni Alternaria, enfekteli bitki artıklarında spor veya misel halinde, tohumların içinde ve üzerinde kışı geçirmektedir. Tohum içinde taşınan fungus, çıkış sonrası çökerten, sapta lezyonlara ve kök boğazında çürüklüklere neden olmaktadır. Etmen ile enfekteli bitki artıklarında nemli hava veya yağmurların etkisiyle çok sayıda spor oluşumu görülmektedir. Çimlenen sporlar duyarlı dokuları doğrudan veya yaralardan penetre etmekte veya kısa sürede oluşan yeni konidiler,rüzgar ve sıçrayan yağmur damlaları ile yayılmaktadırlar.

YAZ

Yapraktaki lekeler Hastalık önce toprağa yakın yuvarlak veya köşeli gelişmiş yapraklarda başlar olabilir Konidiler suda çimlenir doğrudan veya yaralardan bitkiye giriş yapar YAZ SONU İLKBAHAR Mevsim içinde çok sayıda devre vardır

Konidiler komşu bitkilere Konidiler yağmur ve sekonder olarak yayılır rüzgarla yayılır Yaşlı ve stres altındaki bitkiler Sporlar bulaşık ERKEN YANIKLIKTA konukçuluk bitki HASTALIK DEVRESİ eder artıklarında çoğalır. Sporulasyon Konidiler bitki ardışık olarak dokularını enfekte eder nemli ve kuru SONBAHAR havada uyarılır

Yumrular hasat Patojen enfekteli patates sırasında bulaşır. yumrularında kışlar enfekteli yumrularda çökük lezyonlar görülür Şekil 45. A.solani’nin yaşam çemberi 81

SAVAŞIM

Hastalık, dayanıklı çeşitlerin kullanılması, temiz tohumluk materyali ve kimyasal önlemlerle kontrol altına alınabilir. Azotlu gübreleme hastalık gelişimini geriletmektedir. Ürün rotasyonu, enfekteli bitki artıklarının yakılması ve yabancı otların eradikasyonu hastalığın duyarlı konukçulara bulaşmasını önler.

Patojene karşı çeşitli mikoparazitik fungusun Alternaria üzerinde parazitik etkisi bilinmekle birlikte bu güne kadar etkili bir biyolojik savaş yapılamamıştır. Serada yetiştirilen bitkilerde Alternaria türlerinin sporulasyonunu önlemek amacıyla UV işığı absorblayarak filtreleyen film kaplamalar etkili olabilmektedir.

Kimyasal savaşıma ilk belirtiler görülür görülmez başlanmalıdır. Bitkinin tüm yüzeyi ilaçlanmalı, serin ve rüzgarsız havalarda 7-10 gün arayla fungisit uygulamaları yapılmalıdır.

Kimyasal savaşımında önerilen bazı fungistler şunlardır:

Etkili Madde Adı ve Oranı Formülasyonu Dozu ( Preparat) 100 lt. suya

Azoxystrobin 250g/l SC 75 ml (açık domates)

Bakır kalsiyum oksiklorit WP 1000g

Bazik bakır oksiklorit+maneb WP 300g

Propineb %70 WP 300g

Tebuconazole WP 50g

Mancozeb%80 WP 200g

Chlorothalonil+bakıroksiklorid WP 300g

Bacillus subtilis QST SC 1400ml

82

SCLEROTINIA ÇÜRÜKLÜKLERİ

SUB CLASS: Leotiomycetes

ORDO:Helotiales

FAM:Sclerotiniaceae

Etmen: Sclerotinia sclerotiorum (Lib.) de Bary

Beyaz çürüklük hastalığı sıcak, tropik bölgeler dışında dünyanın hemen her yerinde görülen bir hastalıktır. Özellikle serin iklim alanlarında her zaman yaygın olarak ortaya çıkar. Hastalığın çok yaygın olmasının en önemli nedeni etmenin polifag özellik taşımasıdır. Asma, ayçiçeği, bakla, bamya, bezelye, biber, domates, enginar, fasülye, hardal, havuç, hıyar, kabak, karnabahar, karpuz, kavun, kereviz, kimyon, kolza, kuşkonmaz, lahana, çeşitleri, marul, maydanoz, pancar, patates, patlıcan, soğan, şalgam, turp, süs bitkileri, konukçuları arasındadır.

En duyarlı bitkiler, lahanagiller familyasına ait olanlarla, kereviz,havuç, fasülye, enginar, maydanoz, marul ve hıyardır.

Hastalık belirtilerinin değişik olabi,lmesi nedeniyle farklı isimlerle tanınır. Örneğin pamuksu çürüklük, beyaz çürüklük, yaş-yumuşak çürüklük, sap çürüklüğü, çökerten, gövde kanseri, kök ve kök boğazı çürüklüğü gibi.

HASTALIK BELİRTİLERİ

Hastalığın en karakterisitik belirtisi hastalanan kısım üstünde önceleri beyaz, pamuksu misel gelişmesi ve daha sonra bu miselin yer yer iri ve sert koyu renkli, düzgün biçimli olmayan sklerotlar haline dönüşmesidir. Sklerotlar oluşumlarının başında beyaz renkli, yumaklaşmış hif kitleleri halindedir. Daha sonra siyahlaşır ve çok sertleşirler. Büyüklükleri fungusun ırklarına göre değişmek kaydıyla 0.5-30mm arasında olabilir. Sklerotların biçimi genellikle düzgün, küresel, dah çok da yassılaşmış ve uzunca şekillidir.

Hastalık belirtileri yakalanan organlara göre bazı farklılıklar göstermektedir. Bunlar:

Gövde ve dallarda:

Otsu, sukkulent (bol su içeren) bitkilerde sapın toprağa yakın kısmında açık veya koyu kahverengi lezyonlar belirir. Lezyonların üstü çok kısa bir süre içinde beyaz-pamuksu misel ile kaplanır. Bu erken dönemde bitkinin genel görünüşünde belirgin bir değişme ve hastalık hali 83 yoktur. Çürüklük sapı tamamen sarıp, dokuların görevini yapmasını engelleyince bitkinin üst tarafı birdenbire (ya da kısa bir süre sonra) solar ve kurur. Enfeksiyon bazen bir yapraktan başlar ve yaprak sapı yoluyla gövdeye atlayarak çürütür. Çürüyen gövdenin öz kısmında ya da üzerinde sklerot oluşur. Sklerotlar sadece öz kısmını doldurmuşlarsa dıştan farkedilmeyebilir.

Şekil 46. Ayçiçeği ve domateste gövdede hastalık beliritileri

Yaprak ve yaprak sapında:

Marul, kereviz, pancar gibi bitkiler sap dibinden ya da alt yapraklardan enfekte olurlarsa birdenbire solup kurular. Marul tipinde, baş teşkil eden konukçularda çürüme dış yapraklardan göbeğe doğru ilerler. Dipten çürüyen yapraklar birer ikişer solup toprağa yatarlar. Hastalığın ileri döneminde bir marul veya lahana tarlasında bitkilerin sadece birkaç göbek yaprağı henüz konumlarını muhafaza edebilir. Böyle bitkileri topraktan çıkarmak mümkün olmaz. Bitkiye dokunur dokunmaz toprak seviyesinden kopar. Dikkatle bakılırsa yaprakların dip kısımlarının pamuksu bir misel kitlesi ile ya da daha ileri dönemde irili ufaklı sklerotlarla sarılmış olduğu görülür.

Enfeksiyon başladıktan sonra hava kurak giderse etmen tipik yumuşak çürüklüğünü oluşturamaz. Sapı kanserleşmiş görünüşte lezyonlar kaplar ve sonunda bitki kurur. Kerevizde hastalık, yaprak saplarının dip kısımlarında pembe veya kırmızımsı kahverengi lekeler halinde ortaya çıkar. Haşlanmış görünümlü bu kısımların üzeri çoğunlukla beyaz misel ile kaplanır. Çürüklük kısa zamanda ilerleyip bütün bitkinin kurumasına neden olur. 84

Şekil 47. kereviz.brokkoli ve marulda yaprak belirtileri

Yumru ve gövdelerde:

Havuç, pancar vb. yumrularında henüz tarlada iken veya hasattan sonra depodai, üzeri beyaz pamuksu misel ile kaplı çürüklük gelişir. Daha sonra da çok sayıda sklerot oluşur. Hastalıklı dokular yumuşak ve sulu bir görünümde olup, renkleri sağlıklı dokudan daha koyu ve esmerdir. Çürüklük depoda da gelişir ve hastalıklı yumrulardan sağlamlara da bulaşır.

Şekil 48. Yumru ve meyvelerde hastalık beliritileri

Etli meyvelerde:

Hıyar, kabak, patlıcan meyveleri ya da fasülye tipi bitkilerin taze tohum kapsülleri toprakla temas ettikleri noktadan veya toprağa en yakın tarafından ya da çiçek ucundan enfekte olur. Fungus, bu noktadan kısa zamanda meyvenin büyük bir kısmına yayılarak dokuları bozar ve çürütür. Bazen meyvenin tümünün de çürümesi olağandır. Hastalıklı meyve tohum kapsüllerinin üzerinde ve içinde önce beyaz-pamuksu misel, sonra irili ufaklı tipik sklerotlar görülür.

85

Çiçeklerde:

Çiçek enfeksiyonları özellikle kamelya ve sümbülde önem taşır. Petaller üzerinde değişik sayıda küçük, haşlanmış görünüşlü, açık kahverengi lekeler oluşur. Lekeler irileşerek birbiri ile birleşerek bütün petali sarar. Sonunda, çiçek tümüyle esmerleşir ve dökülür. Dökülen çiçekler hemen çürür, nemli havalarda bunların üzeri önce misel ile kaplanır, sonra sklerotlar oluşur.

Şekil 49. Çiçek ve meyvelerde görülen hastalık belirtileri

HASTALIK ETMENİ

Sclerotinia sclerotiorum (Lib.) de Bary ve S.minor Jagger olarak iki önemli tür bulunmaktadır.

YAŞAM ÇEMBERİ

Hastalığın bir yıldan diğerine geçişi canlı bitki üzeinde veya hastalıklı bitki artıklarında aktif misel halinde ya da sklerot formunda olabilir. Sklerot halinde kışlama özellikle iklimi soğuk olan yerlerde önemlidir. Sklerotlar tarla toprağında 7-10 yıl canlılığını korur. Fakat çok nemli ve ıslak topraklarda bir yıldan fazla dayanmazlar. Sklerotların çimlenmesi iki şekilde olur; ya aktivite kazanıp misel oluştururlar ya da apothecium oluşumu ile sonuçlanan bir dizi olayı başlatırlar. Apothecium oluşabilmesi için sklerotun belli bir dinlenme dönemini tamamlaması ve en önemlisi de belli bir hava değişimi şokuna maruz kalmış olması gerekir.

Bu nedenle sklerotlar, İlkbahar ve yaz başlarında çimlenip apothecium oluşturabilir. Önce sklerot üzerinde bir veya daha çok sayıda ince-uzun (dikiş iğnesi gibi) uzantılar oluşur. Bunların ucunda 5-15mm çapında önce küresel, olgunlaştıkça huni veya tabak şeklini alan birer apothecium vardır. Apothecium’daki binlerce ascospor olgunlaştıkça hızla fırlatılarak apothecium’u terkederken toz bulutunu andırırlar.Ascospor çıkışı 2-3 haftadan fazla sürer. Ascosporlar, birinci derecede rüzgarla taşınır ve konukçunun çeşitli organlarında hastalığı 86

başlatırlar. Enfeksiyon için yaşlanmış bitki organları, örneğin yaşlanan çiçekler özellikle çok uygundur. Apothecium’u terketmiş ascosporların canlı kalabilme süresi ancak birkaç saattir, sonra kuraktan zarar görüp ölürler. Işıksız ve nemli yerlerde ise, biraz daha uzun yaşayabilirler.

Fungusun taşınmasında sklerotlar da büyük rol oynar. Tohum içine karışmış ya da bitki artıklarında tutunmuş olarak ya da tarım aletleri ve toprak yoluyla bir yerden diğerine taşınırlar.

Fungusun optimal gelişme sıcaklığı 19-240C’dir. Optimal senfeksiyon sıcaklığı ise 15- 210C olarak saptanmıştır. İnkubasyon süresi 4 gündür.

Şekil 50. Sklerot ve sklerotlardan ascospor çıkışı

Yeşil kısımlara bulaşma

Spor çıkışı Miselin kök ve kök Ölü bitkiler üzerinde boğazını enfekte etmesi sklerotlar toprağa karışır

Çimlenen Toprakta sklerotlardan sklerotlar gelişen apotheciumlar

Çimlenen sklerotlardan gelişen Sklerotlar çimlenir miseller

Şekil 51. Hastalığın yaşam çemberi 87

SAVAŞIM

S.sclerotiorum ile savaşta kültürel önlemlerin çok önemli bir yeri vardır. Örneğin, toprakta fazla nem bulunmasını önlemek için iyi bir drenaj sağlanması, hava neminin fazla yükselmesine yol açan yağmurlama sulamadan kaçınılması, hastalıkla bulaşık toprakta uzun süreli bir ekim nöbeti programı uygulanması (en az iki yıl mısır, tahıllar, çayır bitkileri, pancar, soğan veya ıspanak yetiştirilerek toprakta Sclerotinia’nın inokulum potansiyeli zararsız düzeye getirilebilir), tohumluğun sklerotlardan ayrılmış, temiz tohumluk olması, toprakta bulunan sklerotların havasızlıktan çürüyüp ölmesi için tarlanın 23-45 gün gibi uzun bir süre su altında bırakılması(ekim nöbetinde çeltik varsa, bu işlemi ayrıca uygulamaya gerek kalmaz), hasattan sonra bitki artıklarının tümüyle toplanarak yakılması veya derin gömülmesi, seralarda nem ve sıcaklığın kontrol altında tutulması ve havalanmaya özen gösterilmesi, ekim-dikim sıklığının iyi ayarlanması gibi kültürel önlemlerdir. Ürünlerin depoda zarar görmesini önlemek için depoya alınan ürünün ıslak olmamasına özen gösterilmeli ve depo nemi hastalığın gelişme gösteremeyeceği oranda tutulmalıdır.

Seralarda buharla toprak sterilizasyonu başarılı sonuç vermektedir. Tarlada ise sterilizasyon mümkün değildir ve ilaçlamalarla da kesin sonuç elde edilemez.Seradaki bitkilerde toprak ilaçlaması dikimden önce, yeşil aksam ilaçlaması ise fidelerin şaşırtılmasından sonra başlanmalıdır.

Kimyasal savaşımda bitki türlerine göre bazı fungisi önerileri şu şekildedir.

Etkili Madde Adı ve Oranı Bitki türü Formülasyonu Dozu ( Preparat) 100 lt. suya

Iprodione %50 sebzeler(sera) WP 75g

88

BOTRYTIS HASTALIKLARI

SUB CLASS:Leotiomycetes

ORDO:Helotiales

FAM:Sclerotiniaceae

Etmen: Botrytis cinerea Pers.

Dünyada sebzelerin, süs bitkilerinin, meyve ağaçları ve bağların, hatta tarla bitkilerinin belki de en tanınmış ve yaygın hastalığı kurşuni küftür. Sera bitkilerinin de en önemli hastalığıdır. Botrytis türlerinin oluşturduğu belirtilerden başlıcaları Çiçek yanıklığı, meyve çürüklüğü, çökerten, gövdede kanser veya çürüklükler, yaprak lekeleri, yumru, soğan ve kök çürüklükleridir.

Nemli koşullarda etmenin hastalıklı dokular üzerinde oluşturduğu belirgin gri küf örtüsü hastalığın karakteristiğidir. Botrytis’in neden olduğu en tehlikeli hastalıklardan bazıları çilekte kurşuni küf; enginar, fasülye, pancar, lahana, havuç, hıyar ve patlıcan gibi sebzelerde gri küf çürüklüğü; muz, marul, biber ve kabakta Sap dibi çürüklüğü; elmada çiçek dibi çürüklüğü; çeşitli süs bitkilerinde yanıklık, çürüklük ve yaprak lekeleri v.s.dir. Botrytis ayrıca, depolama,taşıma ve pazarlama dönemlerinde de meyve ve sebzelerde zarar verir.

Dünyanın sıcak iklim alanlarından soğuk alanlara kadar her tarafına yayılmış olan bu fungusun esas yaygınlık gösterdiği alan ılıman kuşaktır. Konukçularının canlı kısımlarından başka ölü kısımlarında da bulunur. Bazı Batı ülkeleri kurşuni küfe “Asil çürüklük” adını verirler. Çünkü hasat zamanı Botrytis’e yakanlanan üzümlerde tanenin suyu hızla azldığı için şeker oranı artar, buna karşılık asit ve azot oranı düşer. Bu üzümlerden çok güzel kokulu doğal şarap yapılır. İşte bu özelliğinden dolayı Avrupalılar bağlardaki kurşuni küfe Asil çürüklük demektedir.

HASTALIK BELİRTİLERİ

Hastalık etmeni değişik konukçularda belirtiler oluşturur. Buna göre de Botrytis hastalıklarına çok değişik isimler verilse de, isimlerin ortak yanı genellikle Yanıklık veya çürüklük kelimelerinin de bulunuşudur. Belli başlı belirtileri konukçularına göre şöyledir.

Sebzelerde Botrytis çürüklüğü

Domates, patlıcan, biber, fasülye gibi bitkilerin hem gövde hem de meyvelerinde kurşuni küf çürüklüğüne rastlanır. Önce toplu iğne başı gibi küçük ve sarı olan lekeler, sonra esmer renkli 89 birer nekroza dönüşür. Epidermis çatlar ve hastalıklı dokular su kaybeder. Buralarda sklerot oluşabilir. Gövde ve meyve sapı lezyonları meyve dökümüne neden olabilir.

Çiçeklerde taç yapraklar özellikle duyarlıdır. Buradan kolayca penetrasyon olanağı bulan etmen meyveye geçerek bir meyve çürüklüğ başlatır. Meyvenin herhangi bir yerinden doğrudan doğruya penetrasyon olması da mümkündür.

Yumrulu bitkilerde lezyonlar büyüdükçe yumuşak bir çürüklük halini alır. Uygun sıcaklıkta çürük kısımlarda kurşuni küf ve sklerotlar oluşabilir. Soğanlarda tarlada başlayan çürüklük depoda da devam eder. Yaprak diplerinden başlayan çürüme soğanın katmanları arasında ilerleyerek bütün soğanın çürümesine yol açar. Çürük kısımlar üzeinde tipik gri küf örtüsü dikkati çeker.

Şekil 52. Domates, soğan ve fasülyede hastalık belirtileri

Çilekte Kurşuni küf:

Çiçek zamanı çiğ düşen ve havanın sisli olduğu yerlerde daha çok rastlanır. Çnce çiçek yanıklığı şeklinde başlayan hastalık çiçeklerin aniden solup kavrulmasına neden olur.Buradan çiçek sapı yoluyla ana sap ve meyvelere geçer. Meyveler toprağa temas ediyorsa etmenin topraktan meyveye doğrudan geçişi de mümkündür. Hastalık meyvede küçük kahverengi bir lezyon halinde başlar. Gittkçe yayılan lezyon meyvede kahverengi kuru bir çürüklüğe neden olur. Nemli havalarda çürük meyve gri küf örtüsü ile kaplanır.

Üzümde Kurşuni küf:

Olgunlaşmaya başlayan taneler, etmene çok duyarlıdır. Nemli havalarda hastalığa yakalanan taneler üzerinde küçük, yuvarlak, açık kahverengi lekeler belirir. Lekeye parmakla basınç yapıldığı zaman meyve kabuğunun etten hemen ayrılıvermesi, hastalık için karakteristiktir. Kabuk kısa sürede çatlar, enfeksiyondan bir hafta kadar sonra çatlaklar üzerinde kurşuni renkli 90 küf örtüsünün geliştirği görülür. Koyu renkli taneleri olan çeşitlerde fungus pigmenti tahrip ettiği için, hastalıklı üzümlerden yapılan şaraplar bulanık olur. Havaların uzun süreli nemli olması halinde fungus genç sürgün ve yaprakları da yakalayabilir. Fumige edilmeden depolanan üzümlerin Botrytis nedeniyle zarar görmesi mümkündür.

Şekil.53. Çilekte, üzümde ve marulda hastalık belirtileri

Marulda Kurşuni küf:

Fide dönemi dahil tüm vejatasyon periyodunda görülebilir. Sık ekimden sonra fazla sulama da yapılıyorsa kotiledon yapraklarından yakalanan fidelerin gövde ve kök boğazında gelişen çürüklük çükertene neden olur. Hasta olduğu farkedilmeyen tarlaya şaşırtılan bitkilerde hastalık ilerlemeye devam eder ve gövdede ya da ilk yaprakların dip kısımlarında lezyonlar oluşur. Hastalanma doğrudan doğruya tarlada da gerçekleşir. Çürüklük dış yapraklardan içe doğru ilerler. Dipten çürüyen yapraklar toprak yüzeyine yayılarak kurur. Sonunda marul başlarında Sclerotinia çürüklüğünde olduğu gibi tam bir çökme ortaya çıkar. Böyle bitkilerin toprak üstü kısmı hiç zorlanmaya gerek kalmadan kopar. Kök ve kök boğazı kısımlarını sarmış kurşuni küf örtüsü hastalığın kesin kanıtıdır. Daha sonra buralarda siyah, yassı, ince yapılı sklerotlar da farkedilir.

HASTALIK ETMENİ

Hastalık etmeni Botrytis cinerea Pers.’dır. Kurşuni küf görüntüsüyle hemen dikkati çeken fungal örtü mise, konidiofor ve konidilerden ibarettir. Kurşunilik konidiioforlardan ileri gelir. Konidiler renksiz ve yumurta şeklindedir. Taşıyıcılar üzerinde bulunan sporlarla birlikte bir üzüm salkımını andırır. B.cinerea pektinaz enzimi salgılamaktadır. Bu nedenle pektik maddelerin parçalanması ile hücre zarı dağılarak hızla su kaybeder.

91

Şekil 54. B.cinerea konidiofor ve konidileri

HASTALIĞIN YAŞAM ÇEMBERİ

Fungus kışı sklerot halinde geçirir. İlkbaharda aktivite kazanan sklerotlar çimlenerek misel ve konidi oluşturu. Ender olarak sklerotların çimlenip apothecium verdiği de kayıtlıdır. Böylece ilkbaharın ilk enfeksiyonlarından genellikle konidi, ender olarak da ascosporlar sorumludur. Botrytis sporları kurağa çok duyarlıdır. Uygun konukçu bulup penetrasyon yapamayan sporlar kurak koşullarda iki saatten fazla yaşayamaz. Konukçuya ulaşan konidilerin çimlenmesi için %92-96 nem, ya da en iyisi ıslaklık gereklidir. Meyve üzerindeki delik, çatlak ve her türlü yarada gerekli nem koşulları bulunduğundan, böcekler ve diğer nedenlere bağlı olan doku zararlanmaları Botrytis zararını ok arttırır.

Bir bağ hastalığı olan kurşuni küf salkım güvesi larvalarının zararı ile birlikte ortaya çıkar ve hızla yayılır. Kurşuni küf hasatı geciktirilen üzümlerde çok görülür. Bunun nedenlerinden birisi şeker oranı yükselmiş tanelerin daha duyarlı oluşu, idğeri ise sonbahar neminin hastalık için son derece uygun olmasıdır.

Etmen rüzgar ve böceklerle yayılır. Penetrasyon yaralardan, doğal açıklıklardan veya doğrudan epidermisten gerçekleşir. Çiçeklerin yaşlanmış taç yaprakları enfeksiyon için çok elverişlidir. Buralardan henüz genç ve yeşil meyvelere geçerek, çiçek yanıklığından sonra meyve çürüklüğü de yapar. Arşatırmalara göre kiraz, şeftali ve armut gibi meyveler petaller yoluyla hastalığa yakalanmaktadır. Patojenin az da olsa anter ve stigmadan enfeksiyon yapabildiği, ancak sadece aydınlıkta spor verdiği kayıtlıdır.

92

Miselin kök boğazına bulaşan miseller

Şekil 55. Hastalığın yaşam çemberi

SAVAŞIM

Kurşuni küfle savaşmak için en etkili yol kültürel önlemlerdir. Toprağı ıslak tutmamak, ekim veya dikim sıklığını ayarlamak, ürünün iyi havalanmasını ve güneşlenmesini sağlamak, gerekirse dal ve yaprak seyreltmesi uygulamak, sera neminin düşük tutulması ve böceklerle savaşarak üründe yara açmalarının önlenmesi vs. sıralanabilir. Botrytis’den en fazla zarar gören kültür bitkilerinden asma ele alınırsa, savaş yöntemleri şöyle genişletilebilir: Üzüm hasatını geç bırakmamak, eğer bu gerekli ise uç alma ve yaprak azaltma işlemlerini uygulamak, böylece de salkımların iyi havalanmasını ve güneşlenmesini sağlamak, uygun insektisitler kullanarak salkım güvesinin taneleri delmesine engel olmak, hasattan sonra salkımları dikkatle gözden geçirip enfekteli olanları ayırmak ve depolamadan önce mutlak fümige etmek, depo sıcaklığının 0-50C, depo neminin %85-90 olmasını sağlamak.

Asmada kurşuni küfe karşı bağlarda ilaç uygulaması da önerilmektedir. İlaçlamaya hastalıkla mücadeleye üzümlerin olgunlaşma başlangıcından hemen önce başlanmalı, diğer ilaçlamalar kullanılan ilacın etki süresi dikkate alınarak yapılmalı, ilacın etki süresi göz önünde bulundurularak son ilaçlama ile hasat zamanına dikkat edilmelidir. 93

Domateste ise ilk hastalık belirtileri görüldüğünde veya bitkiler çiçeklenme devresinde iken başlanmalıdır. İlaçlamalar 10 gün arayla yapılmalıdır

Kimyasal savaşımda bitki türlerine göre bazı fungisit önerileri şu şekildedir.

Etkili madde adı ve Oranı Bitki türü Formülasyonu Dozu (Preparat) 100 lt. suya

Boscalid %50 bağ WG 120g

Chlorothalonil+carbendazim bağ WG 200g

Cyprodinil+fludioxanil bağ SC 50g

Pyrimethanil 300g/l bağ SC 100ml

Fenhexamid 500g/l bağ SC 100ml

Bacillus subtilis QST bağ SC 1500ml

Boscalid+pyraclostrobin domates 150g(sera)

Diethofencarb250+carbendazim250 domates SC 70ml

Cyprodinil+fludioxanil domates WG 60g

Iprodione%50 domates WP 75g

Streptomyces lydicus domates CP 90g sera

94

MONİLYA HASTALIKLARI

SUB CLASS:Leotiomycetes

ORDO:Helotiales

FAM:Sclerotiniaceae

Etmen: Monilia laxa (Ehrenb.) Sacc. & Voglino

Sert ve yumuşak çekirdekli meyve ağaçlarında görülen bu hastalık dünyanın her yerinde yaygındır. Özellikle sert çekirdekli meyve ağaçlarında ekonomik öneme sahiptir. Genç sürgün ve dallarından başlayarak ağacın tamamen kuruması da söz konusu olabilir. Yumuşak çekirdekli meyve ağaçlarında ise, sadece meyve çürüklükleri nedeniyle zarar ortaya çıkar. Ağaçta başlayan meyve çürüklüğü depoda da ilerler. Ayvada ise,çiçek ve sügün enfeksiyonları yaparak büyük kayıplara neden olur.

Ülkemizde geniş bir yayılma alanı bulunmaktadır. Karadeniz sahilleri ile buraya geçit bölgede elma, erik,armut ve ayvada görülür. Marmara bölgesinde bunlara ilaveten kiraz ve şeftaliyi de sayabiliriz. İç Anadolu’da kiraz ve kayısıda; Ege bölgesinde, Doğu ve Güneydoğu’da çeşitli meyve türlerinde yaygındır. Ayva Monilyası Samsun,Amasya,Kastamonu ve İzmir’de özellikle önemlidir. Amasya’da çiçek ve sürgün enfeksiyonları yüzünden ayvalardan verim alınamadığı bildirilmektedir.

HASTALIK BELİRTİLERİ

Monilya hastalığının meyve ağaçlarındaki zararı çiçek, sürgün ve meyvelerde görülür. Buna göre de sürgün Monilyası (dal ve çiçek monilyası) ve meyve Monilyası olarak adlandırılır. Hastalığın ilk belirtileri çiçeklerde görülür. Daha sonra çiçeklerden dallara doğru ilerler. Nemli koşullarda enfekte olmuş bitki kısımları grimsi-kahverengi konidiler ile kaplanır daha sonra da kıvrılarak kurur. Kuruyan çiçekler dökülmez ağaç üzerinde asılı kalır. Buna neden olarak da yaşlanarak dökülmenin doğal nedeni olan doku ayırıcı madde bu hastalıkta oluşmaz.

Çiçekler tıpki soğuk vurmuş ve donmuş gibi kavruk bir manzara göstererek dalda kalırlar. Dal Monilyası yaşlı veya genç tüm ağaçlarda ve çiçek zamanı görülür. Çiçekler şiddetli hastalandığı zaman fungus, çiçek sapı yoluyla sürgüne geçer.. Sürgünde önce oval, küçük bir leke oluşur. Zamanla büyüyen ve özellikle kirazlarda zamk akıntısı veren leke, bazen sürgünü çepeçevre sarar. Böylece de sürügün ucunun tamamen kurumasına neden olur. Sürgün lekeleri 95 zamanla kanser yarası şekline döner. Kanser yaraları sadece çiçek Monilyasında çiçek sapından sürügüne geçme şeklinde oluşmaz. Meyve monilyasında da meyve sapı yoluyla sürügüne ulaşan etmen yine sürgün kanserlerine neden olur. Kalın dallardaki büyük kanser yaraları iyileşmez ve nemli havalarda zamklı ve fungal püstüller taşıyan görünümleriyle tanınırlar.

Dal Monilyasına yakalanmış bir kiraz ağacında hastalık yıllarca sürer. Genç sürgünlerde başlayan kuruma geriye, yani kalın dallara doğru ilerler. Sıcak ve kurak yaz mevsimi başlayınca, henüz orta yaşlı kiraz ağaçlarının bir mevsimde bazen solarak kuruyabilir.

Şekil 56. Erik ve kirazda dal monilyası

Meyve Monilyası’nın belirtileri çok tipiktir. Hem sert hem de yumuşak çekirdekli meyvelerde görülür. Meyveler olgunluğa yaklaşınca üzerlerinde bir-iki noktadan çürüme başlar. Kahverengi olan çürüklük bir-iki gün içerisinde meyve yüzeyinin yarıdan fazlasını kaplar. Çürük meyve eti sağlam kısımdan daha yumuşaktır, ancak sulu değildir. Monilya hastalığında meyve çok hızlı su kaybeder, buruşur ve mumyalaşır. Hastalığa “MUMYA” adı verilmesinin nedeni bu türlü meyvelerdir. Meyvenin çürük kısmı üzerinde kısa zamanda konsantrik halkalar halinde küf kabarcıkları (püstül) oluşur. Püstül oluşumunun konsantrik halkalanma göstermesi ışıkla ilgilidir. Gündüz püstül oluştuğu halde, gece çürüklük sporsuz olarak ilerler. Püstüller erik ve kirazda daha çabuk ve çok sayıda oluşur.Meyve Monilyası depoda da ilerlemeye devam eder.

96

Şekil 57. Mumyalaşmış meyve ve konsantrik halka oluşumu

HASTALIK ETMENLERİ

Monilya hastalıklarından 3 tür Ülkemizde bulunmaktadır. Bunlar:

1. Monilinia laxa (Aderh. & Ruhland) Honey. Daha çok sert çekirdeklilerde

2. Monilinia fructicola (G.Winter) Honey. Yumuşak çekirdeklilerde

3. Monilinia linhertiana (Prill. & Delacr.) Dennis. Ayvada hastalık yapar.

YAŞAM ÇEMBERİ

Etmen kışı çeşitli şekillerde geçirebilir. Ağaç üzeirnde asılı kalmış veya yere düşmüş hastalıklı meyveler üstünde konidi halinde kışlama daha ziyade kışı ılık geçen yerlerde mümkündür. Kışların daha sert olduğu yerlerde fungus, mumyalaşmış meyve dokularında, hastalıklı sürgünlerde veya kanserleşmiş meyve dokularında, hastalıklı sürgünlerde veya kanserli dallarda misel halinde kışlar. Sürgün veya dallarda kışlayan misel, ilkbaharda aktif hale geçererek konidi verir ve böylece primer çiçek ve sürgün enfeksiyonları gerçekleşir.

Ayrıca, toprağa düşmüş mumya meyveler toprağa gömülü ya da yarı gömülü halde belirli bir istirahat dönemini tamamladıktan sonra İlkbaharda üzerinde 20 kadar kabarıklık belirir. Bu kabarıklıklar kısa zamanda ince (yorgan iğnesi kalınlığında) sapçıklar haline gelir. Sapçıkların ucunda önce küresel, sonra üstten basık sonunda huni veya kadeh şeklinde apothecium’lar oluşur. Bunların konkav olan iç yüzeyi ascuslarla kaplıdır. Ascosporlar olgunlaşınca apotheciumdan hızla, toz bulutu görünüşünde fırlatılır. İşte İlkbaharda primer enfeksiyonların sorumlularından birisi bu ascosporlardır.

Hem konidi hem de ascosporlar için rüzgar en uygun taşıyıcıdır. Konukçuya ulaşan sporlar birkaç saat içinde çimlenip enfeksiyon yapabilirler. İnkubasyon süresi genellikle kısa, 2-3 97 gün kadardır. Çiçek enfeksiyonları, sporun çim borusunun dişicik borusundan aşağı ilerleyerek yumurtalık dokularını tahrip etmesi şeklinde gelişir. Sürgün dokusuna giriş ise, hastalıklı çiçeğin sapından ilerleme şeklindedir.

Monilya etmenleri doğrudan penetrasyon yapamazlar. Giriş için mutlaka doğal açıklık ve yaraya ihtiyaç vardır. Meyve enfeksiyonları için de yara şarttır. Meyve olgunlaştıkça enfeksiyona duyarlılığı artar.

İlkbaharda çiçek döneminin yağışlı olması hastalığı arttırır. Yağışlı ve ılık İlkbaharda çiçek solgunluğu fazla görülür. Nem yalnız fungusun gelişimi, spor oluşumu ve çimlenmesi için değil, meyvenin daha dayanıksız ve sulu olarak çürüklüğe daha uygun olması için de gereklidir. Enfeksiyon için optimum sıcaklık 20-240C’dir.

Çiçeklerden enfeksiyon

Çiçek enf.sonra oluşan kanser

apotheciumlar Mumya meyve

Meyve enfeksiyonu

Meyveler ağaçta veya yerde mumyalaşır

Atılan çürük Enfeksiyonun Hasat edilmiş meyveler yayılışı bulaşık meyveler Şekil 58. Hastalığın yaşam çemberi 98

SAVAŞIM

Monilya ile savaşı iki ayrı aşamada düşünmek gerekir: Çiçek ve dal enfeksiyonlarını önlemek ve meyve enfeksiyonlarını önlemek. Birinci aşamada başarılı olmak için şu noktalara dikkat edilmesi gerekir. Primer inokulum kaynağı olan kurumuş Monilyalı dalları, kanser belirtisi gösteren sürgün ve dalları, ağaçta asılı kalmış veya yere dökülmüş mumya meyveleri dikkatle toplayıp yakarak imha etmek gerekmektedir. Yapılan çalışmalar, toprağın ilk 20cm si içinde gömülü kalmış mumya meyvelerde fungusun iki yıl canlı kalabildiğini göstermiştir. Bu nedenle toprak işlemesini daha derin yapmak gerekmektedir.

İlaçlama zamanları ve fenolojik dönemler:

Zaman Dönem Ağaç Türü

1.ilaçlama: Çiçeklenme başlangıcında (%5–10 çiçekte ) Şeftali

1. ilaçlama Meyvelere ben düştüğünde tek ilaçlama yapılmalıdır. Kiraz

1. ilaçlama Tomurcuklar patlayıp yapraklar görülmeye başladığında ayva

2. İlaçlama tam çiçeklenmede (%90–100) şeftali

2. İlaçlama: ilaçlamada kullanılan ilacın etki süresi sonunda ayva

3. İlaçlama: ilaçlamada kullanılan ilacın etki süresi sonunda ayva

Savaşımda kullanılacak fungisitlerin uygulandığı ağaç türleri ve dozları aşağıda verilmektedir.

Etkili madde adı ve Oranı Bitki türü Formülasyonu Dozu (Preparat) 100 lt. suya

Captan%50 şeftali WP 300g

Boscalid+pyraclostrobin şeftali WG 75g

Thiophanate methyl%70 şeftali WP 60g

Carbendazim%50 ayva WP 75g

Dodine 500g/l ayva FS 100ml

Thiophanate methyl%70 ayva WP 60g

Cyprodinil %50 kayısı WG 30g

Iprodione %50 kayısı WP 150g 99

Carbendazim%50 kiraz WP 75g

Thiram %80 kiraz WP/WG 150g

Bacillus subtilis QST kiraz SC 1500ml

Pyraclostrobin+boscalid kiraz WG 76g

FUSARIUM SOLGUNLUKLARI

SUB CLASS:Sordariomycetes

ORDO:Hypocreales

FAM:Nectriaceae

Etmen: Fusarium oxysporum Schltdl.

Fusarium genusuna bağlı birçok tür, fide çökerteninden, değişik bitkilerde kök çürüklüğüne, hasat sonu ve depo çürüklüklerine kadar pekçok değişik hastalığa neden olur. Ancak Fusarium denince ilk akla gelen F.oxysporum türüne ait değişik özel formlar (f.spp) tarafından oluşturulan vasküler solgunluk hastalıklarıdır. Yaklaşık 80 adet spp.in tanımlandığı, bunların da kendi içlerinde değişik ırklara sahip olduğu bildirilmektedir.

Fusarium solgunlukları Graminae familyası dışındaki bütün kapalı tohumlu (Angiosperm) bitki familyalarında ekonomik öneme sahiptir.

GENEL HASTALIK BELİRTİLERİ

Fusarium solgunluğu belirtileri, konukçu bitkiye, patojenin patotipine ve enfeksiyon koşullarına göre değişir. Fakat genel olarak, önce alt yapraklardan başlamak üzere damarlarda hafif sararma, sonra tüm yaprağın sararması ve solması, bu belirtilerin bitkinin uç kısımlarına doğru ilerlemesi, beliritilerin çoğunlukla bitkinin sadece bir dalındaki yapralardan başlaması ve etkilenen iletim demeti sayısına bağlı olarak diğer kısımlara da yayılması, bu hastalığı düşündüren tipik belirtilerdir.

Solan kısımlar zamanla esmerleşir ve kurur. Kök, gövde, hatta yaprak sapı kesitlerinde halka şeklinde esmerlik görülmesi de hastalığın önemli bir özelliğidir. Esmerleşme iletim sisteminden kortekse doğru yayılır. Fusarium solgunluğu çoğunlukla çiçeklenme veya meyve 100 tutumu döneminde ortaya çıkar. Belli noktalardan başlayan hastalık, tarla veya bahçede yavaş yayılır ve hastalanan bitkiler birer ikişer kurur.

Hasta bitkilerden F.oxysporum türünü izole etmek, hastalığın Fusarium solgunluğu olduğunu kanıtlamaya yetmez, izolatın saplıklı bitkilere inokule edilmesi ve hastalanan bu bitkilerden re-izole edilebilmesi gerekir.

GENEL YAŞAM ÇEMBERİ

Fusarium solgunlukları toprak kaynaklı tipik hastalıklardandır. Topraktaki esas inokulum kaynağı hastalıklı bitki artıklarıdır. Etmenin oluşturduğu chlamydosporlar inaktif formda yıllarca canlı kalabilir ve koşullar uygun hale geldiğinde konukçunun genç köklerinden aldıkları besin uyarısıyla çimlennirler. Bu şekilde tekrar aktif hale geçen klamidosporlar önce misel, sonra konidi ve yeni chlamydosporlar oluştururlar. Dinlenme halinde kalma ve tekrar aktivite kazanma açısından, patojenik formlarla, diğer Fusarium’lar arasında fark yoktur. Patojen olmayan F.oxysporum ırkları da kökün kortikal dokularına penetrasyon yapabilir, ancak konukçunun iletim demetlerine girebilen, sadece o konukçuya özelleşmiş olan f.sp.lerdir.

Penetrasyon genellikle kökün uzama bölgesinden olur ve özellikle Meliodogyne genusuna ait nematod türleri açtıkları yaralarla penetrayonu kolaylaştırırlar. Hifler daha sonra ksilem borularına geçer. Konidiler oluşur ve özsu içinde dağılarak yer değiştirirler. Hastalığın son döneminde, gövde üzerinde artık dışarıdan bakınca da farkedilen nekrozlar oluşur. Hastalığın tipik belirtilerinin, yani solgunluğun nedeni iletim demetlerinin tıkanması ve fungusun oluşturduğu enzim ve toksinlerdir. Fusarium solgunluğu etmenleri, konukçu olmayan bitkilerin köklerine de girer ve kolonize olabilir, ancak onlarda belli belirsiz simptom oluştururlar. Bu tip bitkiler, hastalığın gizli taşıyıcısıdır ve patojen inokulumunun sürekli artmasına neden olurlar.

F.oxysporum’un konukçularına özelleşmiş önemli forma spesiyales lerin yaptıkları solgunluk hastalıklarından domates,kavun, karpuz ile ilgili genel bilgiler bundan sonraki kısımlarda yer almaktadır.

101

Şekil 59. Hastalığın yaşam çemberi

DOMATESLERDE FUSARIUM SOLGUNLUĞU

F.oxysporum f.sp.lycopersici tarafından oluşturulur. Patojenin üç ırkının varlığı bilinmektedir. Dünyanın domates yetiştirilen her yerinde bulunmaktadır.

Genç bitkilerde görülen ilk beliritiler yapraklarda solma şeklinde başlar. Alt yapraklardan itibaren yukarıya doğru sarılık gelişir. Böyle yapraklar zamanla kurur. Bitkinin bazen sadece belli dallarında hastalık görülürken, diğer tarafların sağlıklı olduğu dikkati çeker. Birkaç hafta sonra iletim demetlerindeki tipik esmerleşme ortaya çıkar. Hastalık ilk bakışta Verticillum solgunluğu ile karıştırılabileceğinden, kesin tanı yapmak için etmenin izolasyonu ve patojenisite testinden sonra re-izole edilebilmesi gerekir.

Hastalığın oluşumu ve etkinliği için toprak ve hava sıcaklığı büyük önem taşır. Hastalık için optimal toprak sıcaklığı 280C’dir. Hava sıcaklığının da aynı derecelerde olması, toprak üstü 102 belirtilerinin çabuk ve şiddetli seyretmesine neden olur. Patojen toprak pH’ından ve toprak tiplerinden fazlaca etkilenmez. Üstüste yıllarca domates yetiştirilen topraklarda hastalığın zararı da giderek artar.

Hastalık toprakta hastalıklı bitki parçalarıyla ve hasta fideler aracılığı ile yayılır. Sulama suyu da yayılmada rol oynar.

Domates solgunluğu ile savaşımda en umut verici yol, dayanıklı çeşitler yetiştirmektir. Çalışmalar sonunda, patojenin değişik ırklarına dayanıklı hat ve hibritler elde edilmiştir ve bunlar dış ülkelerde yaygın olarak yetişltirilmektedir. Sınırlşı alanlarda toprak sterilizasyonu veya fümigasyon uygulanabilir. Tarla üretimlerinde toprak ilaçlaması çok pahalı olur ve ayrıca çok da iyi sonuç vermemektedir. Bazı araştırıcılar, hastalık çıkmayan topraklardan izole ettikleri antagonistik organizmalar ile biyolojik savaşım olanaklarını araştırmaktadır.

Şekil 60. Domates solgunluğu belirtileri

KAVUNLARDA FUSARIUM SOLGUNLUĞU

Etmeni F.oxysporum f.sp.melonis olan bu hastalık dünyanın her tarafında görülmektedir. Etmen doğal olarak sadece kavunu hastalandırabilir. Bazı izolatlarının karpuzda da belirti oluşturduğu görülmüştür. Etmenin 4 ırkı saptanmıştır.

Kavunlar gelişmenin her döneminde hastalığa yakalanabilir. Hastalık ya yavaş ilerleyen bir sarılık, ya da ani bir solgunluk şeklinde ortaya çıkar. Birinci durumda, bazı yaprakların bir tarafında damarlar sararır. Sararma giderek daha belirginleşir ve böyle yaprakların özeli bir koku çıkardığı,bitkinin gövde kısmında uzunlamasına nekrozlar oluştuğu ve buralardan zamk sızdığı farkedilir. Bir süre sonra da nekroze olmuş doku üzerinde pembemsi görünüşlü spor kitleleri oluşur. Gövde kesitlerinde, ksilem borularının bulunduğu kısımlarda esmer bir halka görülür. 103

İkinci durumda, bitkiler herhangibir sararma veya koku yayma belirtisi göstermeden birdenbire solar ve kururlar.

F.o.f.sp.melonis, hasta konukçu dokularında bol miktarda konidi ve toprakta da chlamysdospore oluşturduğu için bulaşık alanlarda yoğun inokulum kaynağı bulunur. Yıldan yıla güçlenen inokulum nedeniyle de hastalık her yıl, tarlada bir önceki yıldan daha şiddetli görülür. Belirtilerin en şiddetli olduğu sıcaklık 18-220C’dir. Birçok Fusarium solgunluğunun aksine, kavun solgunluğu serin havalarda ve vejetasyon mevsimini başlarında ortaya çıkar. Aydınlığın yetersiz olduğu, gün uzunluğunun az ve ortamın kurak olduğu durumlarda hastalığın şiddeti artar.

Yapay inokulasyonlarda, havadaki orantılı nem &50-65 olduğunda belirtiler daha kısa zamanda ortaya çıkar. Özellikle sera yetiştiriciliğinde fazla azot gübrelemesi hastalığı şiddetlendirir.

Patojen, konukçusu olmayan bitkilerin köklerinde de kolonize olarak aktif yaşamını sürdürür, ancak solgunluk oluşturmaz.

Etmen toprakta çok uzun yıllar kalabildiğinden, ekim nöbeti yaparak hastalıktan kurtulmak pek mümkün değildir. Toprak dezenfeksiyonu sadece, kazancın masraftan fazla olduğu turfanda yetiştirme alanları için önerilebilir. Dayanıklı çeşit önerilebilir.

Şekil 61. Kavunda yaprak ve gövde belirtileri

104

KARPUZLARDA FUSARİUM SOLGUNLUĞU

F.oxysporum f.sp. niveum’un oluşturduğu bu hastalık, fidelerde çökerten, genç bitkilerde kök çürüklüğü, olgun bitkilerde de genel bir solgunluk, sararma ve kuruma şeklinde ortaya çıkar.Solgun bitkilerin iletim demetlerinde sarımsı-turuncu-esmer bir renk değişikliği olur. Hastalık, özellikle sıcak yaz günlerinde, üzerinde bol ürün olan bitkilerde çok şiddetli seyreder ve bitkiyi kısa zamanda kurutur.Patojenin toprakta uzun yıllar canlılığını koruduğu, ayrıca tohumla da taşınabildiği saptanmıştır. Şimdiye kadar üç ırkının varlığı bildirilen fungusa sayanıklı çeşit ve hatlar bulunmakta, ayrıca ıslah çalışmaları da yapılmaktadır. Cucurbitaceae familyasında olmayan bitkilerle uzun bir ekim nöbeti de önerilmektedir.

Şekil 62. Karpuzda gövde ve yaprak belirtileri

Değişik kültür bitkilerinde önemli solgunluk ve kök-yumru çürüklüğü yapan diğer F.oxysporum forma specialis’leri vevkonukçuları:

F.o.f.sp. cucumerinum: hıyar

F.o.f.sp.dianthi: karanfil

F.o.f.sp.asparagi: kuşkonmaz

F.o.f.sp.cepae: soğan,sarmısak

F.o.f.sp. pisi: bezelye

F.o.f.sp. vasinfectum: pamuk,tütün.soya

105

VERTICILLIUM SOLGUNLUKLARI

SUB CLASS:Sordariomycetes

ORDO:Incerae sedis

FAM:Plectosphaerellaceae

Etmen: Verticillum albo-atrum Reinke & Berthold

Verticillium dahliae Kleb.

Dünyada çok yaygın olarak görülen ve zararlı olan hastalıklardan bir diğeri de Verticillium solgunluklarıdır.

Türkiye’de de yaygın olan hastalık ilk kez Istranca (1952) tarafından pamuklarda saptanmıştır. Bugün V.dahliae tür adıyla kesinleşen etmen ülkemizde pekçok konukçudan izole edilmiştir.

Etmenin başlıca konuköuları arasında patlıcan, pamuk, patates, biber, karpuz, kavun, yer fıstığı, nane, çilek, gül, kaysı, kiraz, şeftali, krizantem, akçaağaç, zeytin sayılabilir. Verticillium’unkonukçuşarı arasında turunçgiller ve yumuşak çekirdekli meyve ağaçları bulunmazken, buğday ve arpa gibi monokotiledon bitkiler, patojeni hastalanmaksızın taşımaktadır.

HASTALIK BELİRTİLERİ

Otsu, bir yıllık konukçularda hastalığın tipik belirtisi önce sadece sıcak öğle saatlerinde farkedilen ve sonra belirsizleşen solgunluk şeklinde başlar. Önceleri günün sadece belli satlerinde solan bitkilerde daha sonra dönüşümsüz ve kesin bir solma ortaya çıkar. Solgunluk genellikle bitkinin alt kısımlarından uçlara doğru gelişir ve yaprakların kenar kısımlarıyla damar aralarında önce sararma, sonra kavrulma belirtisi görülür.

Bu belirti şekli Verticillium solgunluklarının Fusarium solgunluklarından ilk bakışta ayrılmasına yardımcı bir özelliktir. Hasta bitkilerin yaprakları zamanından önce dökülür ve zaman içinde tamamen yapraksız kalır. Bitkilerde bodurlaşma da ortaya çıkar. Hastalığın tanımında önemli olan özel belirtilerden biri de, gövdeden yapılan enine veya çapraz kesitlerde iletim demetlerinin bulunduğu kısmın genellikle noktalar halinde renk değişikliği göstermesidir. 106

Bu renk değişikliği Cucurbitaceae familyasındaki konukçularda sarı veya turuncu ya da açık kahverengi; , malvaceae ve diğer familyalardan konukçularda kahverenginin değişik tonlarında görülür. Acer türlerinin iletim demetlerinin bulunduğu kısmın rengi çoğunlukla koyu yeşildir. Şiddetli enfeksiyonlarda bitkiler zamanından önce ölür.

Hastalıklı pamuk bitkileri yapraklarını döker ve kozaları tam oluşturmazlar. Oluşan kozalar küçük kalır ve erken açılır. Sebzeler ise, ilk çiçekleri açıldıktan sonra bir daha çiçeklenmezler.

Hastalıklı sert çekirdekli meyve ağaçlarında bazı dallarda solgunluk, sararma, yaprak dökümü ve sonunda ölüm görülür. İletim demetleri çok koyu bir renk alır. Hasta zeytin ağaçlarının hastalıktan etkilenen dallarında önce yaprakların parlak gümişi yeşil görünümünü kaybedip donuklaştıkları farkedilir. Donuk griden soluk kahverengiye, sonunda tam kahverengiye dönerler.Odunsu konukçularda hastalık ya çabuk seyredip ani ölüme, ya da daha yavaş ilerleyerek giderek artan bir verimsizleşme ve sonunda kurumaya neden olur. Ağacın etkilenen iletim boruları az sayıda ise, ertesi yıl yeni dallar hastalık tablosunu ortadan kaldırabilir, yani ağaçta bir iyileşme görülür.

Şekil 63. Pamuk ta gövde kesitinde ve yapraklarda ve zeytinde hastalık belirtileri

HASTALIK ETMENİ

Verticillium dahliae Kleb

Verticillium albo-atrum Reinke & Berthold

Her iki tür de dünyanın her yerinde bulunmakla birlikte, V.albo-atrum sadece ılıman kuşakta, V.dahliae ise, hem tropik hem de subtropik iklim kuşaklarında önem taşır.

107

YAŞAM ÇEMBERİ

Verticillium hifleri toprakta bulunur ve gerek sağlam kök ve kökçüklerden, gerek yeni kök oluşumu sırasında ve tarım aletlerinin açtığı yaralardan penetrasyon yapar. Etmen epidermis, korteks ve endodermiste inter ve intrasellüler olarak ilerleyip ksileme ulaşır. Bu sırada kökte herhangi bir çürüme ve büzülme belirtisi olmaz. İletim demetlerine ulaşan fungus transprasyonun etkisi ile aşağıdan yukarıya doğru hareket etme şansı bulur. Bu sırada ksilem içerisinde konidi oluşumu ve onların da özsu ile taşınması sözkonusudur.

Solgunluğun mekanizması iletim demetlerinde bulunan etmenin fiziksel olarak su akımını engellemesinden başka, tillosis oluşumu ve iletim borularının reçinemsi maddelerin birikmesine bağlanabilir. İletim demetlerinin bulunduğu kısımlardaki renk değişikliğinin nedeni ise, fenolik maddelerin oksidasyonu ve polimerizasyon sonunda melanin oluşumu ve birikmesidir.

Verticillium solgunluğu tek yaşam çemberi olan hastalıklardandır. Çünkü hastalıklı bitkide meydana gelen inokulum, o yıl hastalığın yeni enfeksiyonlarla yayılmasında etkin değildir. O yıl hastalanan bitki artıklarında oluşan mikrosklerotlar kötü çevre koşullarına çok iyi dayanırlar ve ertesi yıllar için tehlike oluştururlar. Sklerotların 12-14 yıl canli kalabildiği bilinmektedir. Verticillium’un değişik ırklarının virulenslerinin de farklı olduğu kayıtlıdır.

Nematodların hem fungusu taşıyarak hem de köklerde yara açarak hastalık üzerinde etkin olduğu bilinmektedir. Solgunluk epidemileri üzerinde arttırıcı etkiye sahip başka patojenler de vardır. Örneğin Rhizoctonia solani, Macrophomina phaseolina vb. gibi patojenler hastalık tablosunu ağırlaştırır.

Hastalık üzerinde etkili iklim faktörlerinin başında toprak ve hava sıcaklığı gelir. Ortalama 21-240C arasında devam eden sıcaklıklar V.albo-atrum için uygun iken, 250C yi aşan sıcaklıklar V.dahliae enfeksiyonlarını kolaylaştırır. Sulama ve yağmur suları konukçuyu olumsuz hastalığı olumlu etkiler.

Patojen, sulama sularıyla, hastalıklı bitki artıklarıyla ve çeşitli tarım aletleri vs. ile bulaşık toprağın nakliyle yayılır. Patojenin yayılmasında, aşı materyali ve yumru gibi bitkisel materyalin de önemli bir rolü vardır. Tohumla taşınma ise, sadece yonca, ayçiçeği için bildirilmiştir. Açılmayan pamuk tohumlarının da hav tabakasına bulaşan hastalıklı bitki parçacıkları yoluyla patojeni taşıyabildiği açıklanmıştır. 108

Fungusun toprakta uzun süre canlılığını korumasında V.dahliae’nın mikrosklerotları V.albo-atrum’un ise dayanıklı istirahat miselleri rol oynar.

Patojenin gelişiminde toprak pH’nın da rolü vardır. V.dahliae 5.3-7.2. pH derecelerinde mikrosklerot oluşturmaktadır.

Hastalığa karşı önerilen kültürel önlemler arasında nematod ve yabancı ot kontrolu, hasytalıklı bitki artıklarının yok edilmesi, azot gübrelemesinin dikkatli yapılması (üre tercih edilmeli) sayılabilir. Verticillium’a duyarlı bir meyve çeşidinin bulunduğu bahçede alt kültür olarak yine aynımpatojenin konukçusu olan tek yıllık bir bitkinin yetiştirilmesi son derece risklidir.

İlaçlı savaşımla engellenemeyen hastalıklardan biridir. Koruyucu önlemler çok yıllıklardan çok tek yıllık konukçular için önem taşır. Sebzeler ve süs bitkileri sınırlı alnalarda buhar ve fümigantlar kullanılarak korunabilir. Dayanıklı konukçuların yetiştirilmesi en iyi çözüm yollarından birisidir.

MACROPHOMİNA HASTALIKLARI

SUB CLASS: Dothideomycetes

ORDO:Botryospheriales

FAM:Botryospheriaceae

Macrophomina phaseolina Tassi

Bir toprak fungusu olan M.pheseolina’nın yaptığı hastalığın tek adı yoktur. Patojen fideleri yakaladığı zaman çökerten belirtilerini meydana gelir. Tütünde bu etmenin yaptığı hastalık ÖZÜKURU, susamda ise SUSAM SOLGUNLUĞU olarak adlandırılır. Sıcak ve ılıman iklim bölgelerini seven bu patojenin konukçu dizisi çok geniştir. Dört yüzden fazla olan konukçu bitkiler içerisinde tek ve çok yıllık olanlar da vardır. Ekonomik önemi olan hastalıklar yaptığı konukçuların başında, ayçiçeği, kavun, mısır, soya fasülyesi, pamuk, tütün ve susam gelir. Diğer konukçulardan bazıları turunçgiller, ayva, armut, zeytin, Prunus spp., iğne yapraklılar, baklagiller,Solanaceae familyası üyeleri, çilek ve karpuzdur.

109

HASTALIK BELİRTİLERİ

Fungus çökerten etmenlerinden birisidir. Çökerten nedeniyle ölmüş fideciklerden R.solani ve Pythium türlerinden sonra en sık izole edilen patojen, M.phaseolina’dır.Hastalık etmeni olgun bitkilerde daha değişik ve tipik belirtilerle ortaya çıkar. Hasta bitkilerin köklerinde ve ana kökte epidermal ve subepidermal tabakanın gümişi bir renk alması hastalığa yabancı literatürde “ashy blight” külrengi yanıklık denilmesinin nedenidir.

Etmen daha sonra sapın iletim dokularına ve öz kısmına yayılır. Bu kısımlarda küçük, siyah sklerotlar oluşturur. Milyonlarca sklerotla kaplanan hastalıklı dokular, kömür tozu ile bulaşmış gibi göründüğünden hastalığın başka bir adı da “Charcoal Rot” yani kömür çürüklüğüdür.

Hastalıklı bitkilerde öz kısmının boşaldığı, iç dokuların sklerotlarla tamamen kaplandığı görülür. Hasta bitkiler bodur kalır, zamanından önce olgunlaşır. Örneğin ayçiçeğinde orta kısımdaki çiçekleri daneye dönmeyen, deforme baş oluşumu söz konusudur, dane verimi, bin dane ağırlığı ve rekoltesi düşer.

Kök ve kök boğazından yakalanan bitkilerin toprak üstü organlarındaki hastalık belirtileri, alt yapraklardan başlayan bir sararma ve ilerleyen solgunluğun sonunda kuruma şeklindedir. Ekonomik düzeyde zarar gören önemli kültür bitkisi konukçularda hastalık çoğunlukla çiçek döneminden sonra belirgin olarak ortaya çıkar.

Şekil 64. Köklerde hastalık belirtileri ve sklerot oluşumları

110

HASTALIK ETMENİ

M.phaseolina Tassi Goid, ‘dir. Bu patojen, hastalıklı otsu bitki artıklarında ve ender olarak da kültürde pycnidium oluşturur. Bölmesiz ve renksiz olan pycnidiosporları oldukça büyüktür.

YAŞAM ÇEMBERİ

Fungus hastalıklı bitki artıklarında çok bol miktarda sklerot oluşturur. Toprağa karışan sklerotlar 3 yıl kadar canlılığını sürdürebilir. Aslında toprakta saprofitik olarak gelişme özelliğine sahip olan fungus, diğer mikroorganzimaların sürekli baskısı altındadır. Patojenin tohumla taşındığını bildiren literatüre rastlanmamıştır.

M.phaseolina, konukçusunun zayıf zamanlarını, stres altında bulunuşunu kollayan firsatçı bir patojendir. Sulamaya alışkın bitkiler, kurağa maruz kaldıklarında patojene duyarlı hale gelirler. Etmen, enfeksiyon yapmış bile olsa, sıcaklık ve kuraklık gibi faktörler bitkiyi zorlamazsa tipik hastalık belirtileri meydana gelemez. M.phaseolina’nın hastalık oluşturması için sıcaklığın 280C den yüksek olması gerektiği kayıtlıdır. Fungusun optimal gelişme sıcaklığı 300C, pH isteği 7’dir.

Şekil 65. Fungusun oluşturduğu sklerotlar

SAVAŞIM

Kültürel önlemler birinci derecede önem taşır. Sıcaklığın yüksek olduğu yaz periyodu süresince, bitkilerin düzenli sulanması, su düzeninin bozulmaması gerekir. Hastalıklı bitki artıklarının titizlikle toplanıp yakılması, inokulum potansiyelinin artmasına engel olur. Toprak organik maddece zenginleştirilerek su tutma kapasitesi arttıraılabilir. Ayrıca, organik maddece zengin toprakların mikrobiyolojik açıdan da zengin olduğu ve böylece doğal biyolojik savaş ortamının yaratıldığı da bilinmektedir. Sık dikimden kaçınılmalıdır. 111

ASCOCHYTA YANIKLIĞI

SUB CLASS: Dothideomycetes

ORDO:Pleosporales

FAM:Incertae sedis

Hastalık etmeni:

Didymella rabiei Kovatsch.ex Arx in Muller&von Arx 1962

(Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.)

Ascochyta yanıklığı hastalığı nohutlarda tüm dünyada en yaygın görülen ve büyük ölçüde zarar veren bir hastalık olarak bilinmektedir. Hastalık etmeni bitki artıklarında, çevredeki yabancı otlarda ve tohumda bulunmaktadır. Nohut bitkisi yanında, bezelye, yonca, diğer bazı baklagillerde hastalık oluşturduğu bilinmektedir.

HASTALIK BELİRTİLERİ

Hastalık etmeni bitkinin yaprakları, sapları ve tohum kapsüllerini enfekte ederek bu kısımlar üzerinde kızıl/kahverenkli yuvarlak lezyonlar oluşturmaktadır. Yapraklardaki ilk belirtiler soluk yeşil/sarı renkli renk değişikliği ile ortaya çıkmaktadır. Lezyonun ortasına doğru, yaklaşık 7-10 gün sonra siyah renkli iç içe halkalar biçiminde pycnidiumlar oluşmaktadır. Sporlar pycnidiumların ucundaki açıklıktan dışarıya doğru çıkar ve yağmurların yardıkıyla doğaya yayılır.

Lezyonlar bitki saplarını çepeçevre kaplayabilir, bu biçimde sap zayıflar ve kolayca kırılır. Tohum kabukları üzerinde lezyonlar oluştuktan sonra hastalık tohuma da geçmektedir.

Şekil 66. Ascochyta yanıklığının sapta, yaprakta ve kapsüldeki görünüşü 112

YAŞAM ÇEMBERİ

Patojen tohum içerisinde taşınabildiği gibi, aynı zamanda çevredeki yabancı otlar gibi bitki kısımlarında oluşan ascospor uçuşları ile ilk enfeksiyonlarını gerçekleştirir.Kış boyunca bitki kısımlarında kışı geçiren bu ascosporlar ilkbaharın gelmesiyle oluşan nemli koşulların da etkisiyle rüzgarla birlikte taşınmaya başlarlar. Bu taşınma kilometrelerce uzaklıklara kadar olabilir. Bulaşmaların gerçekleşmesinden sonra belirtilerin oluştuğu bitkilerin üzerinde konidiler oluşmaya başlar. Konidiler sekonder enfeksiyonlarda hastalığın yayılma nedenidir. Konidiler ile enfekte olmuş bitki kısımlarıından diğer bitkilere yayılma gerçekleşir.

Şekil 67. Hastalığın yaşam çemberi

SAVAŞIM

Hastalkla savaşımda Kültürel uygulamalar önemlidir bunun için öncelikle tmiz tohum kullanılmalıdır. En az 2–3 yılda bir ekim nöbeti yapılmalı ve böylece hastalık etmeninin tarladan bulaşması önlenmelidir. Hasattan sonra, tohumluk 7–8 gün güneş altında yayılarak kurtulduktan sonra depoya alınmalıdır. Zamanında önlem alınmamış tarlalarda, hastalığın ilk görüldüğü ocaklardaki hastalıklı bitkiler sökülerek tarladan uzaklaştırılmalıdır. Ekim sırasında tohumların normal derinliğe düşmeleri sağlanmalıdır. Hastalığa dayanıklı çeşitler kullanılmalıdır. 113

Hastalıkla kimyasal savaşımda ilaçlamalara yaprak ve dallarda 2–3 mm çapında yuvarlak veya uzunumsu kahverengi ilk lekeler görülür görülmez başlanmalı ve 7–10 gün aralıklarla hastalığın şiddetine ve iklim verilerine göre 2–5 uygulama yapılmalıdır

Kimyasal mücadele kullanılacak bazı ilaçlar ve dozları:

Etkili Madde Adı ve Oranı Formülasyonu Dozu ( Preparat) 100 lt. suya

Chlorothalonil %75 WP 200 g(yeşil aksam ilaçlaması Mancozeb % 80 WP 200 g/ 100 kg tohuma Maneb %80 WP 200 g (yeşil aksam ilaçlaması) Thiram %80 WP 300 g/ 100 kg tohuma, 200 g (yeşil aksam)