Ritüellerin tek katlı medeniyete sahip il­ beraber yaşama ve dayanışma temel ve değiş­ kel toplulukların dini törenleri şeklinde tarifi mez ihtiyaç olarak bütün toplumlarda görü­ ve kabulü yaygındır. Bu tarif ve kabul top* lür. Ritüeller, toplu yapılati gösterilerdir, ka- lumlann tarihi ve sosyal gelişmelerinin kro­ tılanları canlandırır, kışkırtır, korur, yeniden nolojisine göre ele alındığında yanlış olma­ şekillendirir. Kişiye kutsal semboller, olaylar makla beraber günümüz toplundan açısından karşısında nasıl davranılacağını öğretir. Tö­ eksiktir. Çünkü ritüeller çok katlı medeniyete relerin nitelikleri, amaçlan ne olursa olsun sahip, gelişmiş, semavi dinleri kabul eden hepsinde fertleri bir araya getirmek, arala* topluluklarda olduğu kadar ateist toplum ve nndaki bağları yoğunlaştırmak, yakınlaştır­ gruplar arasında da görülen ve yaşanan bir mak, daha samimi olmalannı sağlayarak top­ kültür olgusudur. Ritüel, bir örnek üzerine lum şuuruna ulaştırmak gibi nitelikler müş­ kalıplaşmış davranışlar ve töreler bütünüdür. terektir. Fertler birlik içinde toplumdaki yer­ Sosyal hayat içinde yaşanan kalıplaşmış ma­ lerini ve toplumla ilişkili duygularını ritüel- nalı küçük dramlardır. Ritüellerin bazen kay­ lerle yenilemiş olurlar. naktaki fonksiyonları, bazen uygulama yön­ Amold Van Gennep(2), fertlerin veya top­ temleri ve mekânları kaynaktaki şeklinden lumun bütününün bir çağdan diğerine, bir farklılık gösterir. meşguliyetten bir başkasına geçişte ortaya çı­ Çağdaş toplumlarda genellikle bunalım kan geçiş ritüelleri üzerinde durmuştur. Ge­ dönemlerinde kaynaktaki fonksiyona duyulan çiş törenleri bir halden diğerine geçişte, "eşik­ ihtiyaçla terkedilmiş, ritüellere dönüş görüle­ te" basamağında yapılır. Aday bu basamakta bildiği gibi, bir grup ritüel toplumun farklı ne önceki ne sonraki durumun mensubudur. kesit ve gruplarında hayatiyetini sürdürebi­ Doğum, diş hediği, sünnet, askere gitme, evli­ lir. Hıdrellez Türk Kültür ve sosyal hayatı lik, ölüm, gibi hayatın safhaları, çıraklık, kal­ içinde asırlardan beri yaşamaya devam eden falık, ustalık, gibi yetenek geliştirme ve ispat­ arkaik ritüellerden biridir. lama dönemleri bir dizi geçiş ritüeli ile yaşa­ Fransız sosyologu Emile Durkheim(l), ri­ nır. Bu ritüeller bir halden diğerine geçişi psi­ tüellerin toplum içindeki fonksiyonlarını dört kolojik olarak kolaylaştınrken, kişiyi yeni du­ grupta toplamıştır. rumun üyesi olma konusunda şartlandınr ve 1- Ritüel, ferdi toplumda yaşamak için ge-' eğitir. Toplum içinde önemli olayları belli bir rekli düzen bağının sıkılığına, acı çekmeye düzen içinde yaşamayı sağlar ve düzeni ko­ hazırlar, bu yolla onu eğitir. rur. 2* Ritüel, fertleri bir araya getirir, onlar Hıdrellez, Türklerin kışın bitip yazın baş­ arasındaki toplumsal bağları güçlendirir, or­ langıcı olarak tabiatın önemli bir geçiş döne­ taklığı pekiştirir. mini bir dizi törenle kutladıklan güne İslâm! 3- Ritüelin toplumda, canlandırıcı etkisi inançlarla birleştirdikten sonra verdikleri vardır. Geleneklerin sürmesi inançların taze­ isimdir. Ritüellerin oluşmasında ve süreklili­ lenmesi, değer yargılarının, törelerin kökleş­ ğinde birden fazla inanç, faktör, uygulama ve mesine yardım ederek toplumda müşterekli­ bunlar etrafında şekillenen gelenek etkili ği, paylaşmayı, bütünleşmeyi sağlar. olur. Türklerin İslamiyet öncesi Orta Asya 4- Toplumun bir üyesi olmanın mutluluk kültürlerinde yer alan yaz ve bahar ayinleri- duygusunu verir, özellikle, toplumun buna­ îslamiyetin benimsenmesinden sonra lımlı dönemlerinde, kişilerin coşku ve duygu­ Kur’an'da Hızır’a atfedilen ayetlerle destek- larını beraberce dile getirmelerine iıtkân ta­ lenmiştir(3). Halk arasında kıştan yaza geçi­ nıyarak bozulan dengeleri düzeltir. şin gerçekleştiğine inanılan 6 Mayıs tarihi Durkheim’a göre ritüel bütün fonksiyon­ astronomiye göre de doğru bir tarihtir. 5 Ma­ ları ile bir takım ihtiyaçları karşılar. Sevinci, yısı 6 Mayısa bağlayan, gece, güneş Ülker tasayı, müşterek inanç günlerini paylaşma, burcuna girer ve yıl astronomik olarak yaz ve

2 Millî Folklor kış olmak üzere ikiye ayrılır. 7-8 Kasım gece­ yapılan uygulamalarda gül fidanlarının çok si güneş Ülker burcundan çıkar ve kış başlar. özel bir yeri vardır. Ev sahibi olmak isteyen* 6 Mayısta, yaz ayini -Hıdrellez, kabulleri çer­ ler, maket evi, çocuk sahibi olmak isteyenler çevesinde yapılan tören ve uygulamaların minik bir beşiği, sağlıklı olmak isteyenler, el­ oluşturduğu kıştan yaza geçiş ritüelleri ile biselerinin parçasını, zengin olmak isteyenler gerçek manâda da yaza girilir. beze sardıkları parayı, gül fidanının dalına Resmi ve dini bayramlardan olmamasına veya dibine sabah ezanında yerleştirerek di­ rağmen Hıdrellez gerek Anadolu'da gerek lek dilerler. Bu işlemler, Fatiha ve diğer bazı Türkiye dışında yaşayan .Türkler arasında surelerin okunmasıyla birlikte yapılır. Gül fi­ özel bir gün niteliğini tarihi dönemlerde oldu­ danının rolü, Hızır ve îlyas’m, 6 Mayıs gecesi ğu gibi günümüzde de korumaktadır. bir gül fidanı dibinde buluşacakları inancın­ Türk halk inançlarına göre Hızır, ölmez­ dan kaynaklanmaktadır. Anadolu ve Türkiye lik sırrına ermiş bir peygamberdir, Hızır, dışındaki Türkler arasında baht açma veya Tanrının yeryüzünde dolaşan güçlü ve yar­ martıfal denilen mani eşliğinde bir çeşit fal dımsever elçisidir. Hızır'ın darda olanların bakma âdeti dtf Hıdrellez günü yapılan faali­ yardımına koştuğuna inanılır. yetler arasında yer alır. Bölgelere göre bazı 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece ve sa­ farklar görülmekle beraber genelde şöyle uy­ bahında Hızır’ın yeryüzüne uğrayacağı, sıkın­ gulanır. 5 Mayıs günü, öğleden sonra, büyük tıda olanlara yardım edeceği, dilekleri yerine bir çömlek genç kızlar tarafından kapı kapı getireceği inancıyla bütün Türk coğrafyası dolaştınrhr. Geleceğe yönelik niyet tutmak, üzerinde benzer uygulamalar yapılmaktadır, talih ve kısmet açtırmak isteyen genç kız ve Türk nüfbsunun yaşadığı coğrafyada Hızır-îl- kadınlar, yüzük küpe gibi eşyalarını çömleğin yas, Hıdrellez, Hıdırlık gibi isimlerle anılan içine atarlar. Çömlek ağzına kadar temiz su mevkiler vardır. Hıdrellez, gününün manâsı­ ile doldurulur. Bazı yerlerde çömleğin içine nı ve kutlanış sebebinin ne olduğu konusunda çiçek ve yeşillik atılır. Ağzı beyaz tülbentle bir çok rivayet ve açıklama vardır{4). Bunlar­ bağlanan çömlek bir gül fidanının dibine yer­ dan birine göre Hızır ile kardeşi îlyas yılda leştirilir. Hızır Aleyhisselam'm çömleğin dur­ bir kere 6 Mayıs'ta yeryüzünde buluşurlar­ duğu fidanın altına uğrayacağına ve herkesin mış, onlarla beraber herkes sevinir ve dilek­ dilediğini yerine getireceğine inanılır. Hıdrel­ ler gerçekleşirmiş. lez sabahı erkenden çömlek, gül fidanının al­ îslamiyetten Önceki dönemlerde Türkler tından alınır. Yeşillik bir yerde bazen bir ev­ arasındaki bahar ve yaz ayinlerinde, diğer de genç kızlar ve hanımlar çömleğin etrafında uygulama ve edebi eserlerde çok önemli fonk­ toplanırlar. Hızır Aleyhisselam’a dualarla siyona sahip olan su ve ağaç kültü, etkisini çömlek açılır. Çömleğin içine bakmadan, ön­ Hıdrellez günü pratiklerinde de göstermekte­ ceden konulan eşyalar çıkarılırken iyi mani dir. Hıdrellez günü bütün canlıların bitkile­ söyleyen ve çok mani bilen bir hanım da mani rin, ağaçların yepyeni bir hayata kavuşacağı­ okur. Çömlekten çıkan eşya kiminse, söyle­ na inanılır, Hızır'ın yeşillik ve temiz yerlere nen maninin o kişinin talihini ifade ettiğine geldiğine inanıldığından Hıdrellez günü top­ inanılır ve mani bu hale göre yorumlanır. Bu lantıları daima yeşillik ağaçlık ve su bulunan tören sırasında okunan manilere niyet mani­ yerlerde yapılır. Hıdrellez için yapılan hazır­ leri adı verilir. lıklar arasında ev, çevre ve giyim temizliği Kısaca özetlediğimiz Hıdrellez'le ilgili öncelik taşır. Bazı bölgelerde, 6 Mayıs tan ön­ inanç ve uygulamalara bakıldığında, Hıdrel­ ce mutlaka boya badana yapılır. Hıdrellez gü­ lezin kıştan yaza geçiş ritüeli olarak yaşadığı nü yeni ve temiz elbiseler giyilir. Bazı yöre­ görülmektedir. Kıştan yaza geçerken bütün lerde Hızır'ın beyaz giydiği inancı ile yöre sıkıntıların arkada kalması, yeni dönemde halkı da beyaz kıyafetleri tercih ederler. yazla birlikte bereket, sağlık, mutluluk ve ba­ Hıdrellez günü dileklerin kabulüne yar­ şarı ile ilgili umutların gerçekleşmesi dilen­ dımcı olmak üzere sadaka vermek, oruç tut­ mektedir. Tabiattaki uyanış ve yeniden doğu­ mak, kurban kesmek gibi pratikler de yer şun, insan ve toplum hayatına yansıması alır. Bütün hazırlıklar, Hızır'a rastlamak, on­ beklenmektedir. dan yardım alma amacına yönelik olduğun­ NOTLAR dan kurban ve adaklarda Hızır hakkı için * Bu yazı, Milli Kültür 72 (Mayıs 1990), 10*l2'denalmmi(tır. adanır ve yerine getirilir. 1) Metin And, Geleneksel Türk Tiyatrosu, İstanbul 1985, «.51-62. Hıdrellez, hazırlık ve kutlamalarını ço­ 2) Metin And, Geleneksel Türk Tiyatrosu, İstanbul 1985, ğunlukla gençler yürütürler. Bu günün olum­ s.53-54. lu pek çok niteliği yanında kısmet açan, mut­ 3) Ahmet Yaşar Ocak, tslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut lu yuvaların kurulmasına .zemin hazırlayan Hmr-îlyas Kültü, Ankara 1986, s.43-62. 4) Ahmet Yaşar Ocak, Islam-Ttlrk İnançlarında Hızır-Uy as uğurlu gün olduğuna inanılır. Hıdrellez günü Kültü, Ankara 1985.

Millî Folklor 3 / • ' . . ' ■ -3i:, KAZANDA BULUNAN YENİ BİR OĞUZNAME NÜSHASI ÜZERİNE Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN

Destanlar, milletlerin epik dönemdeki mıştır<2). Bu eser Zekî Velid! Togan tarafın­ kahramanlıklarım, örf ve âdetlerini ve dünya dan Türkiye Türkçesine çevrilmiş, aynca görüşlerini anlatan çok önemli eserlerdir. Rusça ve Türkmen lehçesine de tercüme edil- Türklerin de eski ve zengin bir destan gelene­ miştır{3). ği olduğu bilinmektedir. Bu geleneğin yarattı- Batı versiyonları içinde en önemli olanı ğı destanlar daha sonraki dönemlerde parça­ Ebu’l-Gazi Bahadır Han'ın 1660 tarihinde lar ve yeni şartların getirdiği sosyal olaylarla yazdığı, "Şecere-i Terfikime” adlı eserdir. zenginleştirilmiş, rivayetler halinde çeşitli Ebul Gazi Bahadır Han, birbirlerinden farklı kaynaklarda tesbit edilmiştir. oğuznameler toplamış ve bunlara Türkmen­ Divanü Lugati't-Türk'teki Alp Er Tunga ler arasındaki sözlü rivayetleri de ekleyerek sagusu, Yaratılış ve Türeyiş kozmogonisi, Oğuzname'yi vücuda getirmiştir. Bugün bu Göç, Ergenekon, Bozkurt rivayetleri bu tes- eserin kütüphanelerde ve özel arşivlerde pek bitlerin ilk akla gelenleridir. Türklerin baş­ çok nüshası bulunmaktadır. Bu nüshalar langıçta büyük bir destanları olduğu ancak içinde Leningrad, Taşkent ve Aşgabat’ta bu­ geniş bir coğrafyaya yayılmış olmalan ve pek lunan ve en muteber kabul edilenler üzerinde çok komşu kavimle münasebetleri dolayısı ile çalışmalar da yapılmıştır(4). yeni halkalar oluşturdukları hatta eski bir Oğuznamelerin çeşitli parçalan ve riva­ olayı, yeni kahraman ve mekanlara adapte yetleri başka eserler içinde bazen manzum ettikleri anlaşılmaktadır. bazen mensur halde yer almıştır(5). Oğuzna­ Türk boylan arasında Oğuzların ayrı bir melerin en orijinal ve en meşhuru da Dede yeri vardır. Orta Asya'dan Anadolu'ya kadar Korkut Hikâyeleridir (6). Bütün bu eserler bi­ yüzyıllar boyu süren uzun göç maceraları do­ ze şunu göstermektedir ki, Türk Tarihinin, layısıyla pek çok epik olay yaşadıkları, bu Türk Dilinin, Türk örf ve âdetlerinin kısaca olayların da Oğuzname adlı bir destanda an­ Türk yaşayışının ve hayata bakış tarzının latıldığı malumdur. Oğuzname'nin biri İsla­ sağlıklı bir şekilde incelenebilmesi için destan miyet'ten önceki, diğeri Islami dönemde ol* metinlerine ihtiyaç vardır. mâk üzere iki versiyonu vardır. îslamiyetten Mevcut rivayetler bize, olaylan belli bir önceki versiyonları Orta Asya’daki rivayetle­ plan ve tertip içinde sunmaktadır. Bu durum, ri, îslami dönemdeki versiyonları da batı bütün bu rivayet ve metinlerin başlangıçta (önasya) rivayetlerini anlatmaktadır. büyük bir Türk destanından kalan hatıralar tik versiyon Uygur harfleriyle tesbit edi­ olduğu fikrini kuvvetlendirmektedir. O halde len Oğuz Kağan Destanı adıyla bilinmekte­ bu en eski ve temel olan destanın esaslannı dir. Müslüman olmayan Türkler arasından tesbit edebilmek için destan metinlerine, ri­ tesbit edildiği anlaşılmaktadır(l). vayetlerine ve parçalanna ihtiyaç olacaktır. Oğuzname’nin batı versiyonları içinde F. Biz aşağıda, henüz ilim âlemine sunulma­ Heşidüddin'in Camiu't-Tevarihi'ndeki "Ta- mış böyle bir yazma Oğuznâme’yi takdim rih-i Oğuz ve Türkân ve Hikâyet-i Cihangir” edeceğiz. başlığını taşıyan Farsça metin en önemli ve Bu yazma, Kazan Üniversitesi Yazmalar en eski olanlarından biridir. 1300-1310 yılları Kütüphanesinde bulunmakta ve Oğuznâme, arasında yazıldığı bilinen bu eser eski bir Sait Vahidi (1687-1938) tarafından 1930-1937 Oğuzname'nin tercümesi ve Türkmenler ara­ yıllan arasında derlenen yazmalar arasında­ sındaki rivayetlerin eklenmesiyle ortaya çık­ dır. Ta'lik bir yazıyla kaleme alınmıştır. Ta­

4 Mili! Folklor mamı 109 varaktır. Sahifelerin ebadı 29x17,6 da bulunmayışıdır. Bunların yerine iki sayfa­ cm. olup, her sayfa ortasında 9,0x17 cm.lik dan fazla Oğuz Han ve nesli övülmektedir. bir çerçeve içinde 12 satır halindedir. Çerçeve "Bizim oğullarımızın tarihi, insanoğlu yeryü­ önce kırmızı bir çizgi ve bunu çevreleyen gri zünde varolduğu sürece kuşak kuşak anlatı­ bir hatla çevrilmiştir. Son sayfada oval biçim­ lıp yazılsın ki İnsanoğlunun her ferdi, buna de bir mühür bulunmaktadır. Mührün üst göre kendi kendini tanısın. Bu nüshada her çevresinde Arap harfleriyle Vahidi Kütüpha­ devir için "Düstürü'l-Amel" olupta kıyamete nesi, Orta ve alt kısmında da Kiril alfabesiyle kadar bizden evladlanmıza yadigâr kalsın. "Biblioteka S.G. Vahidova" yazıları bulun­ Bu maksatla geçmiş hadiseler hakkında pek maktadır. çok söz zikredilip yazıldı ve böylece meydana Yazmanın müstensihi ve istinsah tarihi getirilen kitaba Han'ın adı gibi "Beyân-ı belli değildir. Ancak yazıldığı sahaya dair ba­ Oğuznâme adı verildi (2a)" diye kitabın yazı­ zı ipuçları bulunmaktadır. Mesela; akkuzatif lış sebebi ve adı belirtilmektedir. ve genetif eklerinin kanşık kullanılması bun­ Ebu'l-Gazi'de bulunmayan kısımlar, bab, lardan biridir. fasıl ve zikr başlıklarıyla yaradılışdan Adem Şeys Aleyhisselâmin beyânı bu turur Aleyhissselam'a kadar canlılar yer yer (18b) Kur'an-ı Kerimden ayetler verilerek anlatıl­ Hamnı faslı bu turur (33a) mıştır. Andmg song banp Kara Hıtaynmg aldı İkinci babda Adem'den başlayarak, yine (41a) zaman zaman ayetler serpiştirilip, Şeys'e geç­ gibi karışık kullanma Eski Türkçe’de ve mektedir. Ebu'l-Gazi'de bir paragrafla anlatı­ Azeri sahasında rastlanan özelliklerdendir^). lan olaylar, elimizdeki nüshada çeşitli ekle­ Ancak bu özellik, eserin yazılması sırasında melerle zenginleştirilmiştir. Daha Bonra Nuh müstensihin eski Türkçe döneminde yazılmış Aleyhisselam ve oğullarına geçilmekte, Türk­ bir başka yazma Oğuznâmeden istinsah et­ lerin atası kabul edilen Yafes Aleyhisselama miş olabileceğini düşündürmektedir. ayrı bir bab açılmaktadır. Burada Türklerin Yazmanın muhtevasına geçmeden Önce, kutsal sayıp yağmur duasında kullandıkları müstensihin bir edisyon kritik yaptığını hatta yada taşı hakkında bilgi verilmektedir. Bu kı­ bazı olaylara tarihî deliller gösterdiğini be­ sım şu şekilde ifade edilmiştir: "..Yâfes ilti­ lirtmek gerekmektedir. Zaten kitabın daha mas kıldı ki Hazret-i Nuh anga bir duâ talim başında, "... Ve Adem eyyâmıdın ta bizning kılsın ki, her vakit ki ol duanı okusa yağmur eyyâm-ı ferh encamımız gaça kitâblar-ı mute­ yağa. Ve Hazret-i Nuh bu cihetdin Hazret-i ber yûzidin cem’ ve te'lif eyleyüp (2a)’’ demek­ tzzete münacaaat kıldı ve Cebrail anıng te ve sık sık da başka Oğuznamelere, Zafer- icâbet-i duası birle kilûp bir ism-i bûzûrg name adlı başka bir esere ve bazı şahıslara, Nuh'a ta'lim kıldı. Ve Nuh ol ismi bir daşa ismi verilerek, atıflar yapılmaktadır. Bu atıf­ nakış kılup Yafes'e birdi. Ol daşa "Yada" di- lardan birkaç örnek verelim: "...Ve bir kavl-i yupturlar (28b)." Oğuznâme bu turur (18b).", "...Ve bazı nüsha­ Daha sonra Ham, Sam ve Türk Han'ın fa­ da aytıpturlar (28a).", "...Bazı nüshada mez­ sılları bulunmakta ve ancak 36. Varakta kur boluptur (51b).”, "Zafernâme'de mezür tu­ "Oğuz Han”ın doğumuna geçilmektedir. ru r kim (30a).", "...Ve Muhammed bin Ka'b Oğuz'a ad verilmesi ve bir yaşındaki Oğuz'un aytıptur kim (33a)." gibi (8)... üç beyitlik bir şiirle kendi adını söylemesi ve Oğuznâme, genel planı ile Şecere-i tslamiyete uygun davranışları anlatılmakta­ Terâkime'ye benzemektedir. Ancak elimizde­ dır. Bundan sonraki 41. varaktan 44. varaka ki yazmada baştan Oğuz Han'ın dünyaya ge­ kadarki kiBim; Ebu’l-Gazi'de 19-27. varak ola­ lişine kadarki kısım, 35 Varak olmasına kar­ rak aynen mevcuttur. Ancak fasıl başlıkları şılık Ebu’l-Gazi'nin eserinde 12 Varak olarak farklıdır. Ebu'l-Gazi'de "Oğuz Hanın Turan verilmiştir. Kazan nüshasının bu baş kısmın­ ve Hindistan’a Yürüdüğünün Zikri" başlığı, da, 4 beyitlik bir şiir söylenmektedir. Kazan nüshasında "Oğuz Han Leşker Yığıp Burada dikkatimizi çeken bir başkâ Buhara ve Semerkand'a Kilkenining Beyanı önemli nokta da tslami dönem eserlerinde bu turur” şeklindedir. Aynı şekilde, Ebu’l-Ga- gördüğümüz, eserin başında bulunması gere­ zi'de; "Oğuz Hanın İran ve Şam ve Mısır'a ken Besmele ve münacaatm Kazan nüshasın­ Doğru Yürüdüğünün Zikri" başlığı, Kazan

Millî Folklor 5 nüshasında "Oğuz Han îran üstüne Yürüganı arasında Ay Han'ın oğullan sayılırken Ebu’l- beyanı bu turur" olarak değiştirilmiştir, Gazi’de 4. Oğul olarak gösterilen Düker'in ye­ "Oğuz Han'ın Yurtma Kilip Toy Kılganı- rine Badlı ismi verilmektedir. Yıldız Han'ın 2. nıng Zikri" başlığından sonra "El arz" ifade­ oğlu da Kızık yerine Karal olarak geçmekte­ siyle sanki parantez açılıp Ebu’l-Gazi'de ol­ dir. mayan yeni olaylara geçilmektedir. Oğullan arasındaki bu farklar torunlann Burada anlatılan olaylar Türk tarihi, inaç isimlerinde oldukça fazlalaşmaktadır. sistemi bilhassa Türk hukuku bakımından Daha sonraki fasıl "Oğuz Evladımng son derece önemlidir. Bizce Kazan yazması­ Orun ve Ülüş Aiganı” başlığı ile edki Türkler» nın bilinen diğer yazmalardan farkı ve üstün­ deki renklerin, kuşlann ve oturulacak yerle­ lüğü de bu kısımda kendini göstermektedir. rin sembolik anlamları, bugünkü ifadeyle Oğuz Kazan oğullarına Bozok ve Üçok isimle­ protokol sırasının hukuki durumları anlatıl­ rini verdikten sonra Düstürü'l-Amel adını mıştır. Bu kısımdaki on iki çadırda kimlerin verdiği vasiyetini yazdırmakta ve mühürleye­ oturabileceği, hangi payı kimin alacağı, kimin rek Veziri Irgıl (irkil) Hoca’ya teslim etmek­ hizmet edeceği ve at tutacağı gibi, yüzyıllarca tedir. Bu kısmın, Öneminden dolayı, metnini Türklerin, itaat ettikleri bir hukuki sistem­ aynen vermeyi uygun bulduk. ' den bahis açılmaktadır(9). ”El-arz: Oğuz Han ömrü yüz on altı yıla Reşidüddin'in Camiü't-Tevârih'indeki yitendin song oğlanlarını cem kılup bir niçe beylerin statüsü nasıl Ebu'l-Gazi'de bazı deği­ nasihat kıldı ve aytdı kim: Men munça yıl şikliklere uğramışsa, Kazan yazmasında da hanlık ve hükümet kıldım. Ve mendin aonk başka statü değişiklikleri dikkati çekmekte­ sizler hem uluglarmgıznı izzet-ü ikram iding- dir. Mesela, sağ kolda 4. çadırda, Dodurga’mn ler ve kiçikltfringize riayet idingler. Ve her yerini Yıldız Han'ın büyük oğlu Afşar almak­ kengeş ve maslahatda ittifak bolunglar, tâ tadır. Payı Düker yerine Kırıl doğramaktadır, mülk sizlere bâkî ve bânîde (?) kalgay. Ve her Mürdeşoy'un yerine Tarumçı at tutmaktadır. gâh ki kiçjkler uluklarga davayı muhâsemet 5. çadırda Avşar yerine Bigdilli oturmak­ kılsa tarik-i fitne vü fesâd olup rrçülke fütûr ta, Kazık yerine Karkm pay doğramakta ve kirer. Ve bol nev sözlerdin Oğuz Han uluk ki- Tarumçı yerine Karaca at tutmaktadır. çikga nasihat kılup Kün Hanı’ı özlerine salta­ Benzer değişiklikler yukanda söylediği­ nat üzre emr (49b) kıldı. Ve Kün Han icâzet-i miz gibi beyler arasındaki güç durumunun atasıdın (49b) takıp makâm-ı saltanatda değişmesi ve zamanla itibarlarının farklılaş­ ' mukîm ve müstakim boldu. Oğuz Hannıng ması anlamına gelmektedir. Uygur diken bir tayifedin* Irgıl Hoca diken bir Bundan sonraki fasıl "Oğuz Hamng Yigir- veziri bar irdi. Ve ol vakitde ol vezir Oğuz mi Tört Aslî Ahtugımng Adı ve Kuşlannı Sı­ Han hizmetiga arz kıldı kim zât-ı âli dest- fatı ve Tağlarınıng Sureti Bu turur" başlığı iıatt-ı mübarek birle bir "Düstûrü'l-Amelî" ile isim, işaret ve ongunlarıyla boylar sıralan­ yazsunlar kim bu eyyamdın song her kimse maktadır. Bilhassa tağlar (işaretler) arasında öz yirinde ve öz makâmmda ve öz ülüşinde daha önce bilinen(Ms.Ebu‘l-Gazri’dekileriler­ bolup ta da’va-yı hod-serlik kılmasun. Ve den bazı küçük değişiklikler görülmektedir. Oğuz Han bol ma’nâda "Düstûrü'l-Ame!" bi- Türklerde ilk yasalardan sayılabilecek tüp bi'l-mühr kıldı: Kün Han ve Ay Han ve ahidnameler bundan sonraki fasılda karşımı­ Yılduz Han ve olarmng evlâdı tâ rest-â-hîz za çıkmaktadır. Denilebilir ki formelleşmiş künineçe rüzgârda han ve hâkimlik kılsunlar. metinler bu ahidnamelerdir. Törelerimizin iyi Ve ötke oğlanları bolarga ve bolarmng zürri- anlaşılması bakımından bu değişmeyen ahid- yetine serdâr vesipehsalar ve nöker olup hiz­ nameyi aynen vermek istiyoruz. "Bir uluğ ka- met kılsun. Ve her birisin ülüşin ta yin ve ğızga ahidname bitip, Kün Han başlık inileri mukarrer kıldı. Ve Irgıl Hoca ol "Düstûrü'l- ve oğlanlan ve bigleri ve ilming kan yahşılan Amel"i özü birle sakladı. Ve Öğuz Han yüz on ve biglerining yahşılan barçalan atların bitip altı yıl ömür körendin song dâr-ı dünyâdm ant içtiler kim: Ta tirikimiz uşba aytılgan makâm-ı ukbâya rıhlet kıldı ve Kün Han sözlerdin kaytmaz. Biz eğer bizdin bolgan oğ­ makâm-ı saltanatda karar tapdı (50a). lanlar helâlzâde bolsalar ta dünya ahir bol- Daha sonra Oğuz Hanın oğullan ve to­ gunca ahdnameni okup amel kırgarlar. Eğer runlarının isimleri sayılmaktadır. Bu isimler haramzâde bolup yurtını bozalı tipler amel / . 6 Millî Folklor kılmayanlar, tidiler. Takı atlann bitip, mühr- Henüz bilinmeyen resmî ve özel arşivler­ lerin basıp ahdnameni Kün Hannıng hâzine­ de başka Oğuznamelerin de bulunduğu mu­ sinde koydular (56a). hakkaktır. Bunların bir an önce neşredilerek Bu bölümden sonra Düstûrü'l-Amel'de be- ^ ilim âlemine sunulması, elbetteki Türk kültü­ lirtildiği gibi, Kün Han ın saltanatından son­ rü, tarihi, folkloru, kısaca Türklerin geçmişi ra Bozokların 2. sıradaki oğullan Ay Han ba­ hakkmdaki karanlık kalan pek çok mes'eleyi şa geçer. Ancak bu dönemde kanşıklıklar çı­ aydınlatacaktır. kar ve halk birbirine düşman olup isyan eder. Bu bilgiler sadece Kazan nüshasında bulun­ NOTLAR maktadır. 1) Oğuz Kağan Destanı: ■ W. Bang- R. Rahmeti Arat, l»t. 1938; Bundan sonraki Yıldız Han'ın Hanlığını • A.M. Şcerbak, Moskova, 1959 anlatan fasıl, Ebu’l-Gazi’de bulunmamakta­ - K. Şimin-T. Eyüp, Kadımki Uygurlarının Tarihi Destanı dır. Bu bölümde Yıldız Han'ın gür sesli, orta "Oğuı-name" 1980 Milletler Neşriyatı. boylu, büyük yüzlü ve çatma kaşlı bir kişi ol­ 2) Geniş bilgi için bkz. Oğuz Destanı, Reşidüddin Oğuzname- si, Tercüme ve Tahlili, Ha*. Z. Veiidi Togan, tıt. 1972, duğu, cömertliğinden dolayı da ”îlhan" laka­ s.H7vd. bıyla anıldığı anlatılmaktadır. 8) Tercümeler için bkz, Rusça Tercümeleri; -Reşideddin, Ca- Bu bölümlerden sonra, Ebu'l-Gazi'de miU't-Tev&rih C.l Moskova, 1952*60 OCetagorov ve arka­ "Kün Han’ın Küçük Kardeşleri ve Oğullanna daştan); -Reşidüddin, Camiü't-Tevftrih, Sbomik Letopi- ley, C.l Pçtersburg 1861 (Berezin Neşri); -F. Reşideddin, Yer Verdiğinin Zikri" (49b) kısmında 5. çadır­ Oğu*-nftme, BakA, Elm Neşri 1987 (R.M, ŞükOrova tara­ da oturacak olan Afşar'ın Kazan nüshasında fından); Türkmen lehçesine Tercümesi: -Fazlallah Reşi­ 4. çadıra yükseldiği ve muhtemelen bu yükse­ deddin, Oğuznâme (Pars dilinden tercüme eden Salar Ba­ lişle ilgili olarak Badece bu nüshada Afşar ba Gülali Oğlu Salar Handan), Hazırlayan, N.B. Halı- mov, Aşgabat 1990. Han'a, "BEYAN-I AFŞAR HAN-I SAHÎB KI­ 4) Ebul-Gazi Bahadır Han, Şecere-i Terakims, A.N. Kononov RAN" başlığı ile bir fasıl açıldığı görülmekte­ Neşri, Moskva-Leningrad, 1958. Bu e »er yeni eklerle bir­ dir. Bu fasılda da Afşar Han, Yıldız Han'a likte Muharrem Ergin tarafından "Türklerin SoykütüğÛ” benzer sıfatlarla tasvir edilmektedir. Bu bölü­ adıyla Türkçeye aktarılmıştır. Tercüman 1001 Temel Eser Serisi, No: 33, İstanbul, T.aiz. mün devamında Afşar Han'ın oğullarının sal­ 5) Bu hususta geniş bilgi için, -Yazıaoğlu Ali, TevMIh-i Al-i tanatları 58a'dan 63b'ye kadarki varaklarda Selçuk, Türk Tarih, Arkeologya ve Etnografya Dergi*! 11, anlatılmaktadır. (1934) s.243-260; -Faruk Sümer, Oğullara ait Deetani Ma­ 64a'da diğer nüshalarda bulunmayan Ka- hiyetteki Eserler, A.Ü.DTCF Dergisi XVII, İst. 1976, 8.369-466+'VH; - F. Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) 2. baskı yı Han'ın oğlu Kuzı Yavı Han'ın saltanatına Ankara 1972; -Kemal Erarılan, Manzum Oğuznâme TM, dönülmekte ve 85. varaka kadar bu dönemde­ XVIII, İst. 1976,«. 189-236+VIII. ki olaylar verilmektedir. 6) Dede Korkut Kitabı, M. Ergin (TDK) Ankara, I. Cilt 1968, 86. varaktan itibaren Cengiz Han’ın Rum II. Cilt 1963; -Dedem Korkudun Kitabı, O. Şaik Gökyay, İstanbul 1973. vilayetini almasıyla yeni ve değişik bir konu­ 7) Prof. Dr, Muharrem Ergin: Türk Dil Bilgisi (17. Batkı) İs­ ya girilmektedir. Ebu'l-Gazi'de bulunmayan tanbul 1988, a.221. bu kısım, Oğuznâmeler'de rastlanmayan epi- 8) Burada sözü edilen eser, Şerafeddin Yezdi'nin (öl. 1454) co-romanfcsque yani aşk ve kahramanlığın Zafemftme'ai olabilir. Timur dönemi şair ve tarihçilerden olan Yezdi, Şahruh'un maiyetinde bulunmuş, Zafemâme birlikte işlendiği konulan anlatmaktadır. adlı eserini bu dönemde yazmıştır. (Geniş bilgi için bkz. Z. Bu zamana kadar tanıtmaya çalıştığımız Velid Togan, Tarihte Usul, İst. 1969, s.92-93 ve Meydan Oğuznâme yazması, Camiü’t-Tevârih ve Şece- Larousse, İst 1988, C.ll, 8.762) re-i Terâkime kadar önemli ve yeni bilgilerle 9) Abdulkadir inan; Orun ve Ulüş Mes elesi, Makaleler ve İn­ dolu,bir eserdir. » celemeler. Ank. 1968. s. 241-264.

N ÜÇÜNCÜ CİLT Millî Folklor'un üçüncü cildi; ciltli olarak satışa sunulmuştur. Talep edenlerin posta ücreti dahfl 600.000 TL/yi Posta Çeki veya Ban- neBduuıuia ya» 11 JC- terlidir. V J Millî Folklor 7 , • ‘ t - " j v - ■ ' • ' .. v \ ' ' ' • ' . . • > * ' ? ~ A

' V , ' ' ' v v , x . ' ’ ' ■ U: ‘ ■ ' ' * r : • '

Dünya üzerinde çok geniş bir alanda, da­ nnda Çin'e girmiştir. Han Dönemi (M.Ö.206- ha çok müslüman topluluklarda yaygınlık ka­ M.S. 25) sonlarında toprak, nüfus ve güç bakı­ zanmış bir çalgı olan ud'un adı Arapça'dan mından çağdaşı Roma tmparatorluğu'nu geri­ gelmektedir (Wehr, 1980: 654). Bu kelime ud de bırakan Çin'de, Orta Asya ve Kuzey Hin­ veya ut şeklinde Türkiye Türkçe’sinin yanışı- distan'dan dönen tüccar ve askerler tarafın­ ra, Azerbaycan, Kazak, Kırgız, Özbek, Türk­ dan ülkeye sokulmuştur (Malm, 1967:115). men ve Uygur Türkçelerinde de kullanılmak­ 568 yılında Çin imparatoru Wu-ti ile evlenen tadır (Ercilasun, 1992: 920). Ud,"Arapça'da bir Türk prensesi, Farmer'ın açıklarken ağaç, tahta manasına geldiği ve enstrümana Türkmen Barbat'ı karşılığını kullandığı 4 tel­ ağaçtan yapıldığı için bu adın verildiği yaygın li bir pipa çalan Su-ch’i-p'o adında Kuça'lı bir olarak kabul gören bir görüştür. Değişik böl­ müzikçiyi de yanında Çin'e götürmüştür. Bu gelerde, az veya çok telli, mızrap veya par­ dönemde Hotan, Kuça ve Turfan gibi ticaret maklarla çalınan, perdeli, perdesiz, göğsü de­ merkezlerinden yayılan müzik akımlan Çin'i ri veya ağaçtan,çeşitli boylarda bir çok ud tü­ çok etkilemiş, bilhassa Kuzey Çin’de Batı rüne rastlanmaktadır. Bununla birlikte udu, Türkistan müziği hakim olmuştur (Malm, telli Veya parmakların basılacağı bir sapa sa­ 1967:115), (Farmer, 1939:4-5), (Eberhard, hip, gitar veya keman gibi diğer bazı çalgılar­ 1987:188), (Piçken, 1975:604-606). Çinlilerin dan ayıran en karakteristik özellikler tekne­ Han sülalesi devrinden beri kullandıkları pi­ nin armut şeklindeki yapısı, gövdeden daha pa, XIII. Yüzyılda Moğollar yoluyla Mezopo­ kısa bir sap ve geriye doğru kıvrık burgu ku­ tamya'ya yayılmıştır (Farmer, 1986:7). Günü­ tusudur. Çin'de pipa, İran'da barbat, çeşitli müzün Çin pipasının eski özelliklerini büyük Arap ülkeleri, Polonya, Rusya ve Balkan- bildirmiş olduğu pipa ile günümüz Çin pipası lar'da khobza, kobza, koboz... adı verilen çal­ özelliklerini büyük çapta koruduğu görülmek­ gılar bu özelliklere büyük ölçüde uygun çeşitli tedir. Meragah Abdülkadir’in (Ö.1435) bildir­ ud tipleridir (Farmer, 1986:7), (Mehdi, miş olduğu pipa ile günümüz Çin pipası özel­ 1972:57). Orta Asya'nın birçok yerinde hemen likle tel sayısı ve akordu bakımından birbirle­ hemen ikibin yıl öncesinin kalıntılarında içi rine çok benzemektedir, (Farmer, 1984:236), oyulmuş tek bir ağaç gövdeli, sapa ve burgu (KFMA, 1987:87). Uygurlarda DC ve XI. yüz­ kutusuna doğru sivrilen armut biçiminde ud yıllardan kalma mağara mabedleri duvar re­ şekillerine rastlanmaktadır. Semerkant hey­ simlerinde bu tip udlan görebilmek mümkün­ kelcileri, Airtam frizleri, Gandhara heykelle­ dür. B. ögel, bu resimlerde görülen Uygur ri, Çin Türkistan'ı fresklerinde bu çalgıyı sık udlarmın, Çin udlanna göre teknesinin uzun sık görmek mümkündür. Bunlar arasında en ve sapının da kısa olduğunu ifade etmiştir eski belge M.Ö.VIII. Yüzyıl'da Batı Türkis­ (Ögel, 1991:228-230). tan'da pişmiş topraktan yapılmış bir heykel­ Iranlılar uda barbat (veya barbut) adını ciktir. Çalgı buradan Doğu'da Çin'e ve Japon­ vermişlerdir (Steingass, 1975:166, 170, 190). ya'ya geçmiş, Batıda da Arap kültür merkez­ X. yüzyılda Mefâtîhü'l-Ulûm isimli esere göre lerine yayılmıştır (Jenkins, 1976:33), (Piçken bunun sebebi, çalgının ördek-kaz göğsüne 1975:583). Çin udu Pipa, M.Ö.II. Yüzyıl civa- benzemesidir (Farmer, 1939:79). FirdevBİ'nin ünlü Şehnâme'sinde geçen çalgılar arasında * ûazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakülten, Müzik Eğitimi Bölümü. barbat'a da rastlanılmaktadır (Lugal, ** Gazi Üniversitesi Müzik Okutmam. 1992:446). Bu ad aynı zamanda bu çalgıyı II.

8 Millî Folklor Keyhüarev'in (590-628) sarayında çalmış olan hazır vaziyette getirilmemiş, fetihlerden son­ ünlü bir müzikçinin de adıdır. ra aralannda müslümanlarm yanı sıra Hıris­ Khobza, kobza. koboz... adı verilen ud tip- - tiyan, Yahudi ve Zerdüştlerin de bulunduğu leri çok geniş bir alanda yaygın olarak görül­ Arap, Iran, Mısır... gibi çeşitli toplumlarm el­ mektedir. Türklerde kopuz kelimesi araların­ birliği iie geliştirilmiştir. (Lewis, 1968:131). da lidun da bulunduğu geniş bir enstrüman Bir çok kaynak pagan Arapların ileri seviye­ yelpazesi için kullanılmıştır. XI. yüzyılda de bir müziğe sahip olmadığı konusunda Divân-ü Lûgati’t-Türk’ün yazarı Kaşgarh hemfikirken, îslamiyetin ilk yıllarından itiba­ Mahmud, "kupuz" çalgısınt uda benzer, bir ren, Arap, Grek, İran, Türk... müzik unsurla­ çalgı şeklinde tanımlayarak kopuz sözcüğü­ rının birbirine karışmasıyla hızlı bir şekilde nün karşılığını eserin çeşitli yerlerinde sürek­ gelişip ilerleyen yeni bir müzik yükselmeye li ud olarak vermiştir (Atalay, 1986a:365). başlamıştır (Ugan, 1988:432-437), (Nicholson, Kaşgarlı’mn buçi, buçı kupuz çalgısı için ver­ 1985: 236). C.'Sachs, "Eğer Arap müziği de­ diği karşılık ise, "inleyen utlardan bir ut, kaz nilse Berberler, îranlılar, Türkler, PakistanlI­ göğsü (barbat) adı verileri sazlardan bir saz­ lar Arap ;değil, İslam müziği denilse Mısır, dır” şeklindedir (Atalay, 1986b: 173). Kopuz, Suriye ve Lübnan'da bulunan Araplar arasın­ XI.-XV. yüzyıllar arasında Karadeniz’in kuze­ da önemli bir grup Hıristiyan...** diyerek bu yinde hakimiyet kurmuş olan Kuman Türkle­ müziği adlandırmanın zorluğunu ifade etmiş­ rin in sözlüğü olan 1303 tariflini taşıyan Co- tir {Sachs, 1953:83). Bu sıralarda İran'da yay­ dex Cumanicus’da da mevcuttur (Grönbech, gın olan ud tipi Arap ülkelerine yayılmıştır. 1992:113-114). Günümüzde, bu bölgeyle bağ­ Klasik kaynaklarda nakledilen bir rivayete lantılı olan Rusya, Polonya, Macaristan ve göre udu Mekke’ye getirip yayan kişi, Pey­ Balkanlarda kopuza rastlamak mümkündür. gambere muhalefet ederek düzenlediği top­ İlk fetihlerle genişleyen İslam dünyasın­ lantılarda halkın itibar ve beğenisini kendi da ilim ve sanat alanında hızlı bir yükselme üzerine çekmeye çalışan saz şairi en-Nadr dönemi başlamış, IX. ve XI. yüzyıllar arasın­ ibn’ül- Hâris'dir(ö.624). Bir diğer rivayet ise da İslam ilimleri en parlak devrini yaşamış­ udu Hicaz'a getiren kişi olarak babası Türk tır. 762 yılında Abbasiler tarafından başşehir olan tbn Sureyc’i göstermektedir. Aynı za­ yapılan Bağdat, devrin önemli bir kültür ve manda icra sırasında özel bir değneğin şef ta­ sanat merkezi haline gelmiştir. Bu dönemde rafından kullanılması âdetini ilk olarak geti­ ud öylesine itibar görmüştür ki, ünlü mate­ ren kişi olduğu ifade edilen îbn Sureye, bu ri­ matikçi îbn Yunus (0,1009) "KitâbuVUdûd vayete göre udu Kâbeyi tamir etmek üzere ve's-Su’ûd fı EvsâfuVûd" başlıklı bir eser 684'de İran'dan getirtilen işçilerin elinde gör­ yazmıştır. Buna benzer El-Nuveyrfnin müştür. Ud olarak adlandırılan bu yeni çalgı (ö,1322) "Nihâyetu'l-Arab"ı ve Şihabeddîn eski mizhar ve benzeri çalgıların yerini almış­ Muhammed îbn İsmail'in (Ö.1857) "Sefinetu'l- tır (Farmer, 1929:18-19), (Hitti, 1989:424). Mülk"ü gibi başka eserler de mevcuttur (Far­ Ud bu dönemde orkestraların en önde gelen mer, 1939:88). Profesyonel icracılarının yetiş­ sazı haline gelmiştir. Bazı kaynaklarda çok tiği ve üzerinde müzik teorisinin geliştirildiği sayıda udun yer aldığı çalgı topluluklarından ud, diğer enstrümanlar arasındaki popülerli­ bahsedilmektedir. Ağânl'de, asil bir îranh ai­ ği nedeniyle bazı yazarlarca çalgılar kraliçemi leden gelen İbrahim el-Mevsilî’nln, yönetmiş sayılmış, Antik Çağ ve Greklerin "lir" ve ”ki- olduğu 30 kişilik böyle bir ud orkestrasının tara"sına benzetilmiştir (Farmer, 1939:88), içinde ud4u yanlış akortlanmış bir kız sanatçı­ (Miquel, 1991:221). Ancak bazı yazarların İs­ yı anlayıp udunun ikinci telini sıkması için lam medeniyetine ait bütün sanat unsurlarını onu ikaz etmesinden bahsedilmektedir. Araplara bağlamaları gibi, bu çalgıyı da bir Hârûn Reşld, el-Me'mûn ve el-Mütevekkil gi­ Arap müzik kültür ürününden ibaret görmek bi halifeler müziği ve aralasında İbrahim el- doğru değildir. Yakın ve Orta Doğu'da Arap Mevsilt ve Mülâhiz gibi ünlü ud sanatçıları­ ve İslam imparatorluklarının parlak dönem­ nın da bulunduğu müzikçileri teşvik edip ko­ lerinde gelişen medeniyetin genellikle Arap rumuşlardır. Bu halifeler arasında yüz kadar medeniyeti olarak bilinmesine rağmen, B. Le- eBer bestelemiş olan el-VAsık (0.847) gibi aym wis'in işaret ettiği gibi, bu medeniyet, alınan zamanda ud çalan müzisyenlere de rastlan- yerlere çöllerden gelen Araplar tarafından maktadır. Ondan sonra gelen el- Muntasır

Millt Folklor 9 (861*2), el-Mu'taz (866-9) ve el-Mu‘temid ken girmiş olmasına rağmen, Rönesans'tan (870-92) de müzikle uğraşmış olan halifeler­ önce diğer Avrupa ülkelerinden fazla kulla­ dir. VIII. yüzyılda Iran udundan sonra bir kol nılmamıştır. Ud'un Avrupa'da yayılmasının ve ayrı bir rezonans sandığı kullanılarak Zal- İspanya dışında bir diğer sebebi de Haçlı se­ zal tarafından geliştirilen bir başka ud tipi ferleridir. Bu seferlere katılan askerler Doğu daha çok beğenilmiştir. Zalzal bu çalgıya aynı çalgılan içinde ayncalıklı bir yere sahip olan adı taşıyan balığa benzediği için udü's-sabbüt udu da tanıma fırsatı bulmuşlardır, önceleri adını vermiştir. Ud tarihi içindeki önemli daha çok troubadourlar arasında popüler bir şahsiyetlerden biri olan ünlü müzikçi Zalzal çalgı olan ud, daha sonra 1565'de Striggio ve (ö. 791), Îbn Abd Rabbihî (940)ye göre, telli Corteccia, 1581'de Balthasarini, 1600'de Pe- sazlan çalanlar arasında en çok beğenileni ri'dekiler gibi ilk orkestralarda kullanılan olup devrinden önce ve sonra kendisine ulaşı­ çalgılar arasında yer almış, Rönesans döne­ lamamıştır. (Farmer, 1986 b: 507). Ünlü mü­ minin evlerde kullanılan en popüler solo çal­ zikçi İbrahim el-Mevsilî’den eğitim görmüş gısı haline gelmiştir ( Groud, 1988: 84, 208). olan Zaizal'ın udunda ilk kez görülen ve bu- Udun vihuela de mano denilen İspanyol tipi­ ' günün Doğu Müziklerinde de yaygın olarak nin gövdesi gitara benzerken, c-c-f-a-d'-g' ses­ kullanılan bir takım perdeler müzik tarihine lerini veren bir tek ve beş çift teli olan stan­ Zalzal perdeleri olarak geçmiştir. Dönemin dart tip armudi şekildedir. Aynca dört telli ud sanatçılan arasında İbrahim el-Mevsilî’nin küçük chitarra veya chiterna'ların yanı sıra oğlu lshâk el-Mevsijl! (767-850) de bulunmak- normal boyun iki katını aşabilen, 24. telliye « ta^ır. Dayısı Zalzal tarafından uda başlatılan kadar theorbo veya archlute ve chit8rrone gi­ lshâk el-MevBİlî, babasının ölümünden sonra bi büyük tipleri yapılmıştır ( Prat 1956: 77). saray müzikçilerinin başına geçmiştir, öğren­ Ud icracılan tabulature denilen Özel bir çeşit cisi Yahya bin ebû Mansûr (Ö.912) tarafından nota yazısı kullanmışlardır. Bach ve Handel bildirildiğine göre İshak el-Mevsilî'nin udun­ zamanına kadar kullanılmış olan ud, ona kla­ da perdeler şöyledir (Faı*mer, 1939:47). sik orkestrasında yer vermeyi reddeden Bam Maslas Masna Zir Haydn'dan sonra pek kullanılmamıştır. Bach'm ud için yazmış olduğu müzikler günü­ Eşik 0 498 996 294 müzde başka enstrümanlar i$n uyarlanmış­ 1. Parmak (sebbfibe) 204 702 1200 498 tır (Thompson 1944: 1050). Avrupa'da Bolog- 2. Pafmak (vustâ) 294 792 90 588 na, Venedik gibi merkezlerde, Laux ve Sigis- mond Maler, Hans Frei, Nikolaus, Schonfeld 3. Parmak (binsir) 408 906 204 702 ve Tieffenbrucker ailesi gibi ünlü ud yapımcı- 4. Parmak (hinsir) 498 996 294 792 lan yetişmiştir (Cooper, 1958: 284). i Ispanya'da İslam müziğini geliştirip ya­ Ud, müslümanlann 710-13 yıllarında Is­ yan ilk önemli kişilerin başında Zirytfb panya'da gerçekleştirdiği, fetihlerle birlikte (Ö.809) gelmektedir. Ziryab, şarkı söyleyişi dı­ Avrupa'ya geçmiştir. Birkaç yüzyıllık bir dö­ şında kendi yşpmış olduğu udda, kullandığı nem içinde, Cordoba, Tojedo, Malağa, Seville tarzla Halife Harun'u çok etkilediği için diğer ve Granada gibi yerlerden/yayılan müzik fikir müzisyenlerin kıskançlıkları yüzünden Bağ­ ve bilgileri Avrupa'da etkili olmuştur (Jen- dat'ı terketmek zorunda kalmış ve Ispanya'ya kina, 1976: 86). M üslümanlann Endülüs'te gitmiştir. Ziryab, Kordoba'da Endülüs müzi­ açtığı ilk müzik okullannaVşarkı söylemek, ğinin konservatuan sayılabilecek bir müzik enstrüm an çalmak ve müzik öğrenmek için okulu açmıştır. Ziryab'ın Halife Harun'un sa­ Fransa, İngiltere ve Avrupa'nın diğer Ülkele­ rayında kullanmış olduğu ud, genel, olarak rinden öğrenciler gelmişlerdir (!Bhawan, 1973: kullanılan diğer udlarla aynı ölçülerde olma­ 33). (Farmer, 1929: 110). Lute vç rebec isim­ sına rağmen üçte bir daha hafiftir. Udda ipek leri verilen ud ile rebab sazlan o dönemin Av­ tellerin ilk defa Ziryab tarafından kullanıldığı rupa'sında benimsenerek kullanılmıştır. Bu görülmektedir ve bunlar âdet olduğu üzere sı­ sanat hızla yayılarak XII. ve XIlL Yüzyıl, cak suda sanlmamıştır. Kullanmış olduğu ba­ Fransa'sının besteci şairleri11 troubaaour" ve ğırsak teller ise aslan yavrusunun bağırsak- ” trouv6re"lerin ilham kaynağı olmuştur. Gi- lanndan yapılmıştır. Ona göre bu bağırsaklar tann atası olan ud, Ispanya'ya çok dana er­ hem daha temiz sesler vermekte ve ısı deği­

10 Millî Folklor şimlerinden etkilenmemekte ve hem de mız­ kalın notalann başlangıcı olduğu için dört ip* rap vuruşlarından elde edilen sesleri daha likten sanlır. Masna ve zir'in bam ve mas- fazla sürdürmektedir. Ziryab mızrab yapı­ lat'tan farklı olarak ipekten yapılmasının iki mında eskiden kullanılan ağaç yerine kartal sebebi vardır. Birincisi gerilen ipeğin daha tırnağı kullanmıştır. Ziryab, aynı zamanda kaliteli ses vermesidir, İkincisi ise, gerilen bu uda beşinci teli ilave etmesi ile de tanınmak­ ipek tellerin verdiği tiz seslerin uzunluğunu tadır. O zamana kadar, en tiz tel, zir, (san); bir veya iki bağırsaktan sanlanlann vereme­ ikinci tel, masnâ (kırmızı); üçüncü tel, mas- mesidir" (Farmer, 1939:91). laf, (beyaz) ve en kaim tel, bam, (siyah) ol­ Çok iyi Grekçe bilen el-Kindî, el-Me’mun mak üzere udun sadece dört teli bulunmakta­ ve Mu'tasım zamanında Grek felsefesine ait dır. Ziryab beşinci teli, ikinci ve üçüncü teller eserlerin çevirmenlik ve editörlüğü hizmetin­ arasına yerleştirmiştir ve bu Doğu udlan için de bulunmuştur. Grek yazmalanndan epey yenilik sayılabilecek bir gelişmedir (Farmer, etkilenmiş olan el-Kindî, Greklerin müzik te­ 1939:90), (Farmer, 1986c :578). orisini ud üstünde ilk uygulamaya çalışanlar­ Arapça ilk müzik teorisi yazarlarından bi­ dandır. O, Ziryab’m uda eklediği beşinci teli ri olan el-Kindî (Ö.874) yazmış olduğu eserler­ Greklerin mükemmel büyük sistem'indeki^ de dönemin udu hakkında önemli bilgiler ver­ cemâ’atü't-tâmma) iki oktavı elde Edebilmek miştir. Kindî'ye göre, udun derinliği en geniş için Doğu’da ilk benimsemiş olanlann başth- kısmındaki eninin yanBi kadardır! Bu geniş da yer almıştır. Fisagor sistemini yansıtan el: kısım tellere vuruş yapılan yerdir. El- Kindî'ye ait aşağıdaki ud perdelerinde 90 Kindî’nin vermiş olduğu bilgilerden mızrabın sentlik limma (bakiyye) perdesi (1) pest taraf­ ince göğüs tahtasına zarar vermesini önle­ taki oktavda, 114 sentlik apatom (infisâl) per­ mek için günümüz udlanndaki koruyucu pla­ desi (2) ise tiz taraftaki oktavda kullanılmak­ ka (mızraphk) gibi buraya o zamanlar kap­ tadır (Farmer, 1939:48). lumbağa kabuğundan bir parça takıldığı an­ laşılmaktadır. Enstrümandaki en fazla rezo­ Bam Maslas Masna Zir Had nans bu en geniş kısımda bulunduğu için bu­ nun eşikten uzaklığı 6.75 cm. (3 parmak) me­ Eşik 0 498 996 294 792 safededir. Bu mesafe eşikten baş eşiğe kadar Mücenıteb(l) ■ 90 588 1086 384 882 olması gereken 67.5 cm.lik tel boyunun onda Mflctnneb (2) 114 612 >110 408 906 biridir. Kindî'ye göre, udun gövdesi mümkün 1. Parmak (sebMbe) 204 702 1200 498 996 olduğu kadar ince olmalıdır ve arkasında her­ 2. Parmak (vustl) 294 792 90 588 1086 hangi bir yer bir diğerinden daha ince ya da 3. Pnmıak (binsir) 408 906 204 702 1200 kalın olmamalıdır. Kısımların incelik ve ka­ 4. Pamuk (hinsir) 498 996 294 792 90 lınlıklarındaki farklılık sesin düzgünlüğünü ve notaların uyumunu karıştıracağından du­ 750 ve 1258 yılları arasındaki Abbasiler rum göğüste de aynı şekildedir. Kindî, telle­ devrinin en önemli olayı bu devirde, Islami ol­ rin yapıldığı malzeme ve kalınlıktan hakkın­ mayan İran, Hind ve Yunan ilimlerinin felse­ da da şu bilgileri vermektedir: fesinin tercümeler yoluyla İslamiyet'e girmiş "Tellere gelince, sayılan dörttür. Bunlann olmasıdır. Bu devirde Grekçe ile birlikte Sür- ilki en peşti olan bam'dır. Dört iplik halinde yanice, Farsça ve Hindce'den çeviriler yapıl­ ince bağırsağın birarada sarılmasıyla yapılır. mıştır. 'Hçlid bin Yezîd zamanında başlayan Kalınlık ve incelik b&kımından her kısım eşit­ tercümeler, Mervan bin Hakem ve Abdülme- tir. Bundan sonraki maslâs (üçüncü tel) bam lik zamanında devam etmiştir. II* Abbasi ha­ teli gibidir, fark üç iplikten yapılmasıdır. Da­ lifesi Mansur (762) sarayındaki bilginlere ha sonraki masnâ (ikinci tel) maslâs kadar Özellikle hendese, yıldızlar, felekler ve tabiat kalın değildir ve yalnızca iki iplikten sanlır. elemanlanna ait eserleri tercüme ettirmiştir. Ancak ipektendir, fakat sanki iki bağırsak ip­ Harun Reşid zamanında Bağdat'ta bir kitap­ likten yapılmış gibi aynı ölçüdedir. Sonraki lık ve akademi kurulmuş, eserlere önem ve­ zir en ince teldir ve bir ipliktendir, fakat san­ ren Me'mun, Rum diyarına, Kıbns'a ve başka ki bir bağırsak iplikten yapılmış gibi aynı öl­ yerlere heyetler göndererek felsefe kitaplan çüdedir. Kalın seslerin hançerenin en geniş getirtmiş ve bir tercüme evi açmıştır (Sunar, kısmından meydana gelişi gibi bam teli de 1972:42-43). Bu çevirilerle eski Grek müzik

Millî Folklor 11 teorisi ve felsefesini tanıma fırsatı bulan İs­ ve gökyüzü arasında bağlantılar kuran bu dü­ lam dünyası müzik nazariyatçılan eski Grek şünceleri kabul etmemişlerdir. müzik sistemindeki bâzı unsurları İslam mü­ X. yüzyılın İhvânu's-Safâ risalelerinde, ziğine adapte etmeye çalışmış, bir takım sadece iki ince telin ipekten yapılmasını tav* Grekçe terimlere Arapça karşılıklar bulmuş­ siye eden El-Kindî den farklı olarak, bütün lardır. Bu döneme ait nazariyat kitaplarında tellerin ipekten yapıldığı görülmektedir. Bu Grek, Bizans ve Harran Sabiileri tarafından eserde özellikle enstrümanın fiziki yapısı ba* geliştirilmiş olan bir takım felsefî görüşlerin kımmdan Önem taşıyan şu bilgiler verilmiştir müzikle bağlantısı açıkça belli olmaktadır. (Farmer, 1939:92-93): "Söylenilmiştir ki: H er Alt ve Üst sistemler arasında bağlantı olduğu­ sanat, kendi uğraşanlarından yardım umsun.1 na ve yeryüzündeki hemen her şeyin gökyüzü Böylece müzik sanatıyla uğratanlar, ud adı ile ilişkisi bulunduğuna inanan Grek ethos verilen ağaç çalgıyı, en mükemmel boy, en ve doktrini çerçevesinde 4 temel eleman, 7 geze­ derinlik oranlarında biz yapmalıyız demişler­ gen, 12 burç'la... müzik unsurları arasında dir. Bu oranlara göre, boy, enin olduğundan ilişkiler kurulmuştur. Bu yapının bir parçası yansı kadar fazla, derinlik ise enin yansı ol­ olarak üzerinde teorilerin uygulanıp gelişti­ malıdır. Sap, uzunluğun dörtte biri olmalıdır. rildiği, gözdfc çalgı ud da bu anlayıştan etki­ Dilimler ince olmalıdır ve hafif ağaçtan yapıl­ lenmiştir. Udun 4 burgusu, 4 perdesi ve 4 teli malıdır. Göğüs, çalman sesin (iyi) tınlaması ile 12 burç birbirleriyle bağdaştırılmış, teller­ için ince, sert ve hafif ağaçtan olmalıdır. Da­ le 4 temel eleman „ mevsimler, rüzgarlar, ha sonra hangi telin bir diğerinden en mü­ renkler... arasında bağlantılar kurulmuştur kemmel oranda kalın olduğu gelir. Bu oranla­ (Farmer, 1929:110), (Shiloah, 1979:255). ra göre; bam telinin kalınlığı, maslas’tan Üçte Kindi zamanında Arapçaya çevrilmiş olan bir daha fazladır. Maslas, masnâ'dan üçte bir Aristoxenus, Euclid, Ptolemy ve Nicomachus ve masnâ da zir'den üçte bir daha kalındır. gibi nazariyatçılann eserleri İslam dünyasın­ Bam 64, maslas 48, masna 36 ve zir de 24 da müzik teorisi alanında yazılan eserlerin ipek iplikten yapılacaktır." temel taşını oluşturmuşlardır. Antik Çağ'da El-Kindl'don sonra Fârâbî (870*950) ve bilinen 6 gezegen Venüs (Zühre), Merkür İbn-i Sina (980-1037) ile müzik teorisinde bü* (Utarid), Mars (Merih), Jüpiter (Müşteri) ve yük ilerlemeler kaydedilmiştir. Müziğin yanı Satürn (Zuhal) ile birlikte Güneş ve Ay'dan sıra bir çok ilim dalında eserler vermiş olan oluşan gökyüzü sistemi bütün Ortaçağ boyun* ünlü Türk bilgini Fârâbî, aynı zamanda iyi ca Rönesans'a, Kopemik'e kadar etkili olmuş­ bir ud icracısıdır. Kitâbü'l-Mûsikî'l-Kebîr tur (Birand, 1987:82). Nicomachus tarafın­ isimli eserinde udu, diğer müzik enstrüman- dan, notalarla (lir telleri) bu gezegenler ara­ lan arasında en mükemmeli diye tanımlamış­ sında Satürn Hypate'ye, Jüpiter Parthypa- lardır (D'erlanger, 1930:44). Fârâbf nin bildir* te'ye, Lichanos veya Hypermese Mars'a, Gü­ diği udda Grek müzik teorisindeki perdelerin* neş MeBe'ye, Merkür Paramese’ye, Venüs Pa* •den farklı olarak daha önceki dönem udlann* raneate'ye ve Ay Neate'ye karşılık gösterile­ da görülmeyen ve uygulamada kullanıldığı cek bağ kurulurken, bu düşüncelerin fazlasıy­ anlaşılan bazı perdeler dikkat çekmektedir. la etkisi altında kalan el-Kindî de aynı bağı Farabi zamanında kullanılan 5 telli udda per­ ud perdeleri ile kurmuştur (Kalender, 1982: deler ve değerleri (sent cinsinden) şöyledir 9) (Helmholtz, 1954:241). El-Kindt’ye göre, (Farmer, 1939:49). Zuhal Mutlaku'l-bam’a [Bam teli açıkken (eşikten) çıkan nota], Müşteri SebbabetU’l- Bam Mutu Masıu Zir Had bam’a, Merih Vusta el-bam a, Güneş Hınsır B|lk 0 498 996 294 792 el-bam'a, Zühre Sebbabetü'l-müselles’e [üçün­ Möcenneb 90 388 1086 384 882 cü telden (maslas) işaret parmağı basılarak Far» MücenneN US 643 1142 439 937 elde edilen nota], Utarid Vusta el-müselles'e Zalzal M0wnnebi 168 «66 1164 462 960 ve Arz Hınsır el-Müselles’e karşılıktır. Kindi 1. Parmak (Kbbftbe) 204 702 1200 498 996 ayrıca 12 burç içinde değişken karakterli Eril 2. Pamuk 294 792 90 588 1086 olanları udun burgularına, sabit karakterli Fmh 2. Ptrm»|ı 304 801 99 597 1095 olanları da perdelere benzetmiştir. Daha son* Zalzal 1 Pamo|ı 355 853 151 649 1147 ra Fârâbî ve İbn-i Sina gibi bilginler yeryüzü 3. Parmak (blıulr) 408 906 204 702 1200 4. Parmak (hlnıir) 498 996 294 792 90

12 Mili! Folklor Buradaki herhangi bir açık teldeki dörtlü Bam Maslaa Maına Zir Had bölünmesi ile, besteci araştırmacı Yalçın Tu­ Eşik 0 498 AA£KTO 294 792 ra tarafindan bildirilen günümüz halk müzi­ Eski Fan Mücennebi 90 686 1086 384 882 ğinde kullanılan bağlamalardaki açık telde [Dijanotik] Mücenneb 112 610 1108 406 904 ilk dflrtlünün bölünmesi arasında büyük bir Z&hal Mücennebi 139 687 1185 4S3 931 benzerlik göze çarpmaktadır (Tura, 1988: 159). Fars ve Zalzal mücennebi perdeleri pra­ 1. Parmak 304 702 1200 498 tikte ortalama değeri 150 sent civarında olan Eski Fan 2. Parmağı 294 792 90 588 1086 orta İkililerdir. Ortalama değeri 300 sent ci­ Zalzal 2. Parmağı 343 ' 841 139 637 1136 varında 294 ve 303 sentlik aralıklarda aynı 3. Pamuk 408 906 204 702 1200 şekilde hemen hemen aynı karakterde küçük 4. Parmak 498 996 294 792 90 üçlü aralıklarıdır. Bağlamalardaki 50 sent ve 50 sentin katlan şeklinde giden perde dizili­ ta gelişme devam etmiştir. Selçuklu sarayla- mi Fârâbî udunda da mevcuttur. Eğer açık nnın himayesi veya onlann vakfettikleri mü- tel (eşik) la kabul edilirse; Mücenneb perdesi esseselerle bir çok alim, filozof, riyaziyeci, ta- si bemol'ü, ortalama değeri 150 sent civann- bib, sanatkar edip ve şairler yetişmiştir. Bun­ da olan Fars ve Zalzal mücenneb perdelerin­ lar arasında Fahreddin Râzî, Muhammed îb- den melodik yapıya göre seçilecek herhangi nü'l-Hakem ve tbn Man'a, Ebu'l-Hakem el- birisi si bemol 2'yi, 1. Parmak perdesi si'yi, Bâhilî gibi müzik nazariyatçılan da bulun­ ortalama değeri 300 sent civarında olan Eski maktadır. Selçuklularda, günlük eğlenceler­ 2. Parmak veya Fars 2. Parmağı perdelerin­ den başka, bayram ve düğünlerde, cülus ve den Beçilecek herhangi birisi do'yu, Zalzal 2. zafer merasimlerinde, misafir hüküm dartenn Parmağı perdesi do diyez 3'Ü, 3. Parmak per­ ve elçilerin kabulünde saray ve şehir süslene­ desi do diyez'i ve 4. Parmak perdesi de re yi rek yapılan şenliklerde birbirine karışan şe­ verecektir. Burada açık telle Fars mücennebi hir ve saray müzikçileri (Mutribân-ı şehr, ve perdeleri arasındaki 145 sent değeri, aynı ma­ hâss) tarafından çeng, rebab ve barbat gibi mada, tanbur sanatçısı Necdet Yaşar'm tan- çalgılar çalınmaktadır. Selçuklu sarayında burunda Washington Üniversitesi'nde yapı­ müzisyenlerin tayinine dair bir menşûr (rüt­ lan ölçümlerde elde edilen dügâh-uşşâk per­ be dağıtımını gösteren ferman) günümüze ka­ deleri İrasındaki 145 sentlik değerle de aynı­ dar ulaşmıştır (Turan, 1993: 396). Sultan dır (Signell, 1986: 158). Birbirinden 8.7 sent Sencer (1117-58) döneminde saray müzikçile- farklı 18:17 ve 256:243 değerleri hem Fârâbî rinin haçında bulunan Kemâlü’z-Zamân ud udunda hem de bağlamalarda bulunmakta­ çalışındaki ustalığıyla adından bahsettirmiş- dır. 60 ve 50'nin katlan şekindeki gidiş daha tir (Farmer 1929: 213). Bir diğer ud sanatçısı sonraki seslerde de devam ettiğinden bu tip Irak Selçuklulannda Ispanya'dan gelerek bağlara sahip günümüz bağlamalarındaki re- Sultan Mahmûd'un himayesine giren ve aynı pertuann Fârâbî udunda da icrası perde ya­ zamanda tıb, matematik, edebiyat ve müzikte pılan bakımından mümkün gfizükmektedir itibar sahibi Ebû'l-Hakem el-Bâhilî'dir, Bu (Can, 1993:93). döneme ait bir udu 1204 veya 1206 yılında İs­ Bu yıllann bir başka önemli bilgini İbn-i mail bin Razzaz El-Cezerî tarafından yazılan Sina, Kitâbü'ş-Şifâ isimli eserinde ud ve per­ bol şekilli ünlü Kitâb fi Ma'rifetü'l-Hiyalü'l- de bağlan hakkında bilgi verirken, bu çalgı­ Hendesiyye’de resmedilmiş çalgılar arasında nın diğerleri içinde, en çok tanınan ve tercih görmek mümkündür. Buradaki armudl şekilli edileni olduğunu ve bundan daha asil bir sa- ve sapın ucundaki burgu kutusu geriye doğru _.;zın daha henüz bilinmediğini ifade etmiştir. kıvnk ud, devrinin önde gelen bir teknolojist ^ ibn-i Sina'nın bildirdiği udda perdeler ve de­ ve mühendisi olan Razzaz'ın tasarladığı oto­ ğerleri (sent cinsinden) şöyledir (Farmer matlardan biri üzerinde iki vurmalı ve bir ne­ 1939:56): fesli sazla birlikte dört kişilik bir çalgı grubu İslam dünyasında Türklerin ağırlığının içerisinde yer almıştır (Cezerî, 1990:88). iyice hissedildiği Selçuklu döneminde ud yine XIII. Yüzyıl da, Safiyuddin Abdülmümin önemli çalgılardan biri olmuştur. Bu dönem­ Urmevî (1217*1294), yazmış olduğu Şerefiye de Selçuklu kontrolündeki Horasan, Irak, ve Kitâbu'l-Edvâr adlı önemli iki eserle mü­ Anadolu, Suriye gibi bölgelerde ilim ve sanat­ zik dünyasında büyük ilgi uyandırmıştır. Ün­

Millî Folklor 13 lü müzikçi Chioggia'lı Giosefle Zarlino (1517- Bu süsler yüksek olmamalı, düzleştirilmeli- 1590)ya izafetle Şarkın Zarlino’su diye adlan­ dir. Udun sesini sağırlaştıracağından köprü dırılan Safiyuddin, kendisinden sonraki teo- ağır olmamalı ve fildişi, abanoz, altın veya risyenler üzerinde özellikle kendi adıyla bili­ herhangi bir kıymetli şeyden yapılmamalı­ nen 17 sesli dizisiyle büyük etki yapmıştır, dır." Tahhân'm vermiş olduğu ölçttlpr Far- îyi ud çalan Safıyuddin’in bu dizisini geliştir­ mer'ın hesaplamalarına göre şöyledir; uzun­ mede çalgı çalmasının etkili olduğıi ifade edil­ luk 180 cm. (»40 asâbi' mazmûma), genişlik miştir. H. Helmholtz, Riemann gibi nazariye- 72 cm. (»16 asâbi' mazmûma), derinlik 27 cm. ciler tarafından takdir edilen Safiyuddin dizi­ (»12 asâbi'), köprü alttan itibaren yaklaşık sine göre udda perdeler "sent" cinsinden şöy- 4.5 cm. («2 aBâbi' civannda), sap 29.25 cm. ledir (Farmer, 1987: 683): (=1 şibr + 1 ’akd), burgu kutusu 29.25 cm. uzunluğundadır. Farmer bu ölçüleri^ normal Bam Maslas M asna Zir Had udlara göre fazla olması sebebiyle bu çalgının Eşik 0 498 996 294 792 bir archlute olduğunu ileri sürmüştür. Çalgı­ Zayd 90 588 1086 384 882 nın burgu sayısı eğer bir zir had teli varsa 10, M ücenneb 180 637 1135 433 931 olmadığı sürece 8'dir. Tahhân'a göre en iyi X. Parmak 204 702 1200 498 996 udlar oyma olmayanlar, bir çeşit ağaçtan ya­ Eski Fars 2. Parmağı 294 792 90 588 1086 pılanlar ve süssüz olanlardır, abanozla süsle­ Zatzal 2. Parmağı 384 841 139 637 1135 me arzu edildiğinde ise bu mümkün olduğun­ 3. Parm ak - 408 906 204 702 1200 ca ince ve hafif olmalıdır. Yazar ayrıca çarp­ 4. Parmak 498 996 294 792 90 ma, vurma, aşırı sıcak ve soğuk, deniz havası, ter, ateş, güneş ve sıkıca sarma gibi nedenle­ Safiyuddin'nin ud perdelerindeki en belir­ rin udu bozacağını söyleyerek enstrümanın gin özellik, İbn-i Sina .ve Fârâbî Udlanndan bakımına dikkat çekmiştir (Farmer, 1939:93- farklı olarak Zalzal perdelerinin tam dörtlü­ 94). lerden (veya beşlilerden) oluşan bir Fisagor XIV. Yüzyıl’da Farsça Kenzti’t-Tuhâf zinciri içine alınmış olmasıdır. SafıyudNin (1355) adlı ansiklopedik eserde de benzer şe­ ayrıca admda ud'a benzer bir çalgı kilde udun fiziki yapısı ve yapılışıyla ilgili yapmıştır. olarak şu bilgiler verilmiştir. XIV. Yüzyılda îbn el-Tahhân tarafından "Udun yapıldığı ağaç orta ağırlıkta olma­ yazılan Hâvî el-Fünûn ve Salvatu 1-Mahzûn lıdır. Bu ağaç olgun olmalı ve yaş olmamalı­ adlı eserde udun fiziki yapısı ve yapılışı hak­ dır. Arasıra Sart ağacı uygun bulunursa da, kında bilgiler bulunmaktadır. Tahhân'a göre en iyisi Derya-bâr'dan elde edilen "Şah" ağa­ udun göğsü çok ince bir biçimde kuru ve çat­ cıdır. ölçülere gelince; boy 162 cm. (»36 en- laksız karaçam dan yapılmalı, bir parçadan guşt munzam), en 33,75 cm. (=15 enguşt), ve çok iki veya üç parça olması tercih edilmeli­ derinlik 16.875 cm. (»7.5 enguşt) olmalıdır. dir. Eserde tarif edilen udun teknesi dilimli­ Köprü 13.5 cm. (»6 enguşt) olmalıdır. Bir baş­ dir. Arkası için yan yana yerleştirilmek üzere ka otorite udun boyunun eninden bir buçuk eşit boyda ince dilimler (parça, yaprak) kesil­ kat fazla ve derinliğinin de eninden yansı ka­ mektedir. Tahhân, arasıra 13 yaprak kulla­ dar az olduğunu söylemektedir. Sap uzunlu­ nılmasına rağmen güzel bir şekil elde etmek ğu udun uzunluğunun dörtte biri olmalı ve için en iyi udların 11 yapraktan yapıldığını sapın yüzüne parmaklann basıldığı yere bir ifade etmektedir. Bu yaprakları içeriden bir­ levha yerleştirilmelidir. Teler ipek veya ba- birine tutturmak için kullanılan kağıdın en ğırsaktaö yapılır, tpek teller beyaz, pürüzsüz, iyisi mansürî'dir. Yazar, sap, burgular, eşik eşit ölçülirde ve son şekilleri iyi verilmiş ol­ ve ölçüler konusunda da şu bilgileri vermiş­ malıdır. Bunlar kül ve su ile kaynatılıdıktan tir: "Tutulduğu zaman elin kavrayabilmesi sonra, iki veya üç kere temiz suda yıkanarak için sap ince olmalıdır. Burgular ve burgu ku­ gölgede kurutulurlar. Bam teli 64, maslas 48, tusu sağlam yapılmalıdır. Her ikisi de önem masna 32, zir 24 ve had 16 iplikten bükülür. taşıyan eşik ve baş eşiğe dikkat edilmelidir. Tutkal ve biraz safran özünden orta kıvamda Göğüs süsleme nakışlan temiz bir şekilde ya­ bir macun hazırlanarak teller kuruduğu za­ pılarak dikkatlice takılmazsa dördüncü par­ man bir bez parçası ile bütün kısımlanna nü­ mak basıldığı zaman cızırtılı ses çıkacaktır. fuz edecek şekilde sürülür. Bağırsak tellere

14 Millî Folklor gelince, koyun bağırsağı keçininkinden daha müzikçinin toplanmasını sağlamıştır. Ud, bu iyidir. Bazıları ak koyun bağırsağının kara­ yüzyıl Osmanlı müzik hayatının önde gelen dan daha iyi olduğunu söylerse de bu bir çalgılarından biridir. II. Muradın çevresinde­ abartmadır. Eğer bağırsak ince ise bam teli 3, ki müzikçilerden Hızır bin Abdullah'ın anlat­ o da olmazsa 2 kattan yapılır. Kimisi maslas'ı tıklarından udun Nây-ı ’lrâkî, Kemânçe gibi da aynı şekilde yapar, ancak bam telinden, bir dönem sazlan arasında en makbul sayılanı kat eksik olmalıdır.” (Farmer 1939:96). olduğu anlaşılmaktadır. Hızır bin Abdullah Osmanlı ülkesinde Amasyah Şükrullah padişaha sunduğu Kitâbu’l-Edvâr'ında, udu Çelebi, çağın müzik nazariyatına ait Farsça bütün sazlann anası olarak tanımlamış, mu­ eseflerden faydalanarak yazdığı Türkçe ed­ siki ilminin bu sazı bilmek üzerine kuruldu­ varda Kenzü't-Tuhâfm bazı bölümlerini ğunu ifade etmiştir (özçimi, 1989:186). Fatih Türkçeye çevirmiş ve bu eserdeki içlerinde Sultan Mehmed zamanı olaylanm anlatan udun da yer aldığı çalgılarla ilgili bölüm Rauf Târih-i Ebü'l-Feth isimli eserinde tarihçi Tur­ Yekta tarafından Milli Tetebbular Mecmua- sun Bey, düğün eğlencesinde kullanılan, udla sı'nda tefrika edilmiştir (Yekta, 1915: 137- birlikte şeştar, tanbur, rebab, barbut nay ve 139). Osmanlı ülkesi dışındaki kaynaklara çeng gibi sazlar bildirm iştir (, 1977: dayanmasma rağmen, R. Yekta ve H. B. Yö­ 90). Eldeki tek yazması XVI. Yüzyıİ'm sonun­ netken gibi yazarlar Şükrullah Çelebî'nin bu da istinsah edilmiş, ancak dil özellikleri bakı­ çalışmasını Türk organografyası açısından mından XIV. Yüzyıl başında yazıldığı anlaşı­ önemli saymışlardır (Yekta, 1912: 135), (Yö­ lan bir manzum hikaye olan Ahmed Haram! netken, 1987: 22) Şükrullah Çelebî’ye göre Destanında da uda bir düğün tasviri içerisin­ ud, ayaktayken kendiliğinden kurumuş olan, de raBtlanılmaktadır (Akaydın, ?: 118). orta ağırlıkta bir ağaçtan yapılmalıdır. Bu­ Başlangıç döneminden itibaren Divan şa­ nun için en uygun ağaç deniz kenanndan ge­ irleri şiirlerinde sık sık ud'a yer vermişlerdir. len Şah çöp'tür. Şükrullah Çelebî'nin edvarın­ Divan şiirinde ud terimi çalgı mânâsıyla bir­ daki bu deniz kenarı ifadesi yerine KenzÜ’t- likte ağaç manasında da kullanılmıştır. Bazı Tuhâfta kullanılmış olan Derya-bâr Laharis- şairler ûd'u âteş, od, nâr, micmer gibi terim­ tan ve Kerman'nm güney kıyı bölgesinin adı­ lerle birlikte kullanarak ağacın yanabime dır (Stiengass, 1975: 517). Şükrullah Çelebî özelliğinden istifade ederken, bazılan ise sus­ eğer şahçöp bulunmazsa servi ağacının iyi ne­ kunluk ve hareketsizlik ifade etmek için ûd tice vereceğini, bu da bulunmazsa seçilecek tâbirini kullanmışlardır. Divan şiirinde ben­ ağacın benzer ağ»rhk ve sertlikte olması ge­ zer şekilde el, pençe mânâsında çeng ve ku­ rektiğini ifade etmiştir, ölçüler Farmer'ın ral, nizam, kaide mânâsında kanun gibi diğer Kenzü’t-Tuhâf tan naklettikleri ile sayı bakı­ çalgı adlarına da rastlanılmaktadır. Bir çok mından aynıdır. Farmer, kendi hesaplarına şair ud'un ses tonunu ifade edebilmek için göre normalin Üzerinde ölçülerş sahip olan bu efgân, figân, nâle, nâlân, nevâ gibi çalgının daha önceki Hâvî el-Fünûn ve Salva- tâbirlerden faydalanmıştır. Aşağıda bazı şair­ tü'l-Mahzûn adlı eserde olduğu gibi archlute lerinin eserlerinden örnekler verilmiştir. veya chitarrone tipi büyük bir ud olması ge­ Kadı Burhaneddln: rektiğini ileri sürm üştür (Farmer, 1939, 96). Cânumu saçı kik yahar ûd gibi çün Şükrullah Çelebî daha sonra, sapın üzerine Kânûnu budur her neyi ki çengegetiirdi gayet sert bir ağaçtan ince bir parça takılma­ (Ergin, 1980:15) sı ve teller gibi konularda Kenzü’t-Tuhâf taki- Lebüni göreli demden bu gözlerüm ahıdur hûn Oduna ûd olmağı bana hak eyledi kânûn" ne benzer bilgiler vermiştir. (Ergin, 1980: 144) Anadolu'da siyasi birliğin sağlanmasın­ Çeng bırakdı çengine ûd bırahdı odına dan sonra Osmanlı Devletinde, XV. Yüzyıl’da, Bâd-ı hecâyiiegelün bir yini tâza gidelüm Kırşehirli Nijameddin oğlu Yusuf Dede, Hızır (Ergin, 1980:145) bin Abdullah, Amasyalı Şükrullah Çelebî, Nesimi Lâdikli Mehmed Çelebî gibi müzikçilerin ça­ Çeng ü def hem ûdu neysermest olup efjt&n eder Bu harabâtm içinde söylenen güftar mest lışmalarıyla nazariyat alanında bir canlılık (Ayan,1990:86) göze çarpmaktadır. Sultan II. Murad Han Ahmed! (1421-1444), (1445-1451)'m müziğe olan sev­ Işkun odunda ürem ûd bigi dem -isem gisi ve himayesi, çevresinde bir çok değerli Perdede râst kıtam nâlemi herdem ney-isem (Akdoğan,1988:38)

Millî Folklor r 15 N'ola çün Ahmedî ûd oldı yanar Fuzûlî Kılurta ney gibi nâle dem-â-dem" Muhâlif devrden gül-gân şarâbı kana değşirdim (Canpolat, 1962:102) # Sürüdün çeng ü ûaun nâle vü efgâne değştmim (Akyüz, 1990: 232) Aynî Rüb&b-ü ûd-ii m&iikûr-U tanbûr Bflkl Glrift-Ü nûmây-ü tabl-u Kaddimi çeng eşkimi rûd eyledin N ey-ü ka n û n ile ulnehem ûnı Cismim âteş cânımı ûd eyledin" Kudümdü def-fü deblek dinle anı (Ergun, 1935: 293) Beilham-1 Cenab-t Rab-bi Ma'bud 0 Dâvûd-t nebidir mûcid-i ûd M uhibb! (Levend, 1984: 242) Üstühânım nâya döndü dem-be-dem eyler figân Anınçün ûdukûnûn urebâba bakmazın Cem Sultan (Çabuk, 1982:167) Z&ri-i dil irişdi zülfünden Çeng ile ûda amel virdi -tengür ile 1 îşiden dir ne hoş bu nâle-i ûd Eyleai zühd ü salâhı cümle târümâr gül (Ersoylu, 1989: 62) (Çabuk, 1982: 255) Bu günün ferdâya salma zâyi itme Ömrünü Ömer Dir bu sözü çok ışitdim çeng ünâyüû ddan Buşiln bu düğüne gelmiş eğer çengi ve ger deffâf (Çabuk, 1Ö82: 321) Çalarlar ûd u şeştûlar autub ahengi deflerden (Canbolat, 1982:45) Bursalı LâmİÎ Mutnbâ sâz u sike âhtnk it TAc! Yansun odunla âduçeng ü rebûb Dilenen ûdbigi im-dern olmak (Burmaoğlu, 1989:90) , Düşe gör ışk oaına hem-çü micmer (Canbolat, 1982: 96) Nev'î Şol denlü itdi nâleyi bezmünde çengüûd eyhl Çıkdı simâke ne're ve cûş eyledi semek Üşmedi çengime nice yandırma ûd-veş (Sefercioğlu, 1990:355) Bir hem-nefes çü ney ki deminde hânin ola (İsen 1990:253) Arif Efendt Terâne »enc-i neşât oldı mutrib-i ikbâl Ahmed Paya Güsiste kalmış iken ûd-ı şevk un evtân Gamımla kılca kalubcânum oldı kaddüm çeng (Abdulkadiroğlu,1985:316) Dilümi ûdkdub hiçün itmeyem âheng (Tarlan, 1966:63) S â b ît Sürud-ı mutrib-i gam sûz-nâk ü muhrikdür NeeAt! Bey Nevâ-yı nâle-i pür-eüzı ûdı âteşdür Murâb-i ûd-t şevk iken bülbülün dili (Karacan, 1991: 390) Işkum zeburım okuyamaz dili çalar (Tarlan, 1963:226) Ney'i-zAde Atâyî alınan hep kulağa nağme-i ûd Firdevsİ-İ Rûm! , Î Arlar nakş-ı mıstar-ı maksûd Sohbetümde cümle mahlûk oldı şâdan olmadı (Karacan, 1974:319) Fahtegiryân ûd nâlân meyde bî-İeb neyde zâr (Olgun,1980:104) Nefİ Mutrib alsın eline ûda yanınca biz de HayAll Yanalım yakılalım bir dem-i dilsûz edelim Çeng kessüft saçını yansan firâk adına ûd (Kocatürk, 1947:72) Kümasun bu mâteme feryâa ol nâ-eâtlar (Tarlan, 1945: 81) Sâm î Mutrib ittikçe nihâvendi sürûd Zâti Bûy-i te'siri virirnağme-iûd Aceb mi ûd-veş avvûdh gam çenginde zâr olsam (Levend, 1984:247) Beni ol micmer-i bezm-i belâ nânna ûdeyler (Tarlan, 1967:166) Seyyid Vehbî Aşıktt mâye-i temyiz bize tûzittir Helâk! Qâyiyâ biz reg-i ûd içre nöhüfte bûyûz Sâz u söz ister ise çıkma inen kûnûndan (Kocatürk, 1947:110) Ney gibi âha çalış ûd gibi nâleye çek (Çavuşoğlu, 1982: 82) Yahya Kemal Tamour, ut ile kalbim delik delik Yahya Bey Yıllarca bitmesin şehnâzbûtelik Kemançenün sanemi sındı yandı âteşe ûd (Yücebaş, 1979:13) Yıkıldı yerlere çengün livâ-yı şeytânı (Çavuçoğlu, 1977: 38) (Devamı 27. Sayıda...)

16 Millî Folklor Engin bir hayal gücüne sahip olan Türk sane ve inanışlarda ne şekilde yaşatıldığını milleti» dînî ve millî değerlerini şiirlerle, örnekleriyle birlikte vermiştir. Hocamız SA­ hikâyelerle, efsanelerle ve destanlarla KAOĞLU, âytM^yazısmı şu cümlelerle ta­ ebedîleştirmiştir. Bunlar içerisinde; olağanüs­ mamlamaktadır: "Şuna inanıyoruz ki, Anado­ tü, inandırıcı, kısa ve nesir şeklinde olma lu’nun bazı bölgelerinde yapılacak araştırma­ özelliklerine sahip efsaneler, bizlere yıllar ön- „ lar, bu izleri mutlaka çoğaltacaktır. Çanakka­ cesinin hazin hikâyelerini hatırlatır. Biz, bir le'den Muğla'ya, Antalya'dan Gaziantep ve bedduâ sonucu taş kesilen gelin alayını, üvey Kahramanmaraş'a doğru gidilirse, bilhassa anneden kurtulmak için kuşa dönüşen Yusuf- dağlık bölgelerde bu izlerin en güzellerinin çuk’u, Hz. Hızır’ın lânetlemesi ile su altında tesbit edileceğine inanıyöruz"(2}. kalan köyleri, değişik zamanlardaki savaşla- Biz de, bu cümlelere bağlı kalarak, IV. sı­ , ra katılan balık şeklindeki velîleri ve daha bir nıf talebemiz Hakan BİLGE tarafından Gire­ çok hadiseyi bu efsanelerle ölümsüzleştirmi- sun'un Çanakçı ilçesinden derlenen "Ana Ge­ şizdir. yik" efsanesini bu yönjeri ile değerlendirmeye "Milletlerin din,'fazilet ve millî kahra­ çalışacağız. Adı geçen efsane, şu şekilde anla­ manlık maceralarının manzum hikâyeleri­ tılmaktadır: dir** (1) şeklinde t^rif edilen destanların ise Köyde, bir hanımın sekiz erkek çocuğu en büyük özelliği millî olmasıdır. Her milletin vardır. O dönemlerde, geçim, bilek gücü ile kendine mahsus destanları vardır. Yunanlıla­ sağlandığı için, herkes bu aileye imrenerek rın llyada, Finlilerin Kalevela, îranhianh bakmaktadır. Şehname’si gibi. Bu konu.da birinci sırayı İse Yaylaya gitme vakti gelince, herkes gibi Türk Milleti almaktadır. îslâmiyetten önceki bunlar da hazırlıklara başlarlar ve yola çıkar­ ve sonraki dönemlerde yaratılmış, Yaradılış lar. Ancak, yolda en küçük çocuk hastalanır. Destanı’ndan Oğuz Kağan'a, Satuk Buğra Anne: Han'dan Battal Gazi Destanı’na kadar, büyük "Benim sekiz tane oğlum var, bunlardan bir kısmı yazıya geçmemiş çok sayıda destana birisi olmasa ne olur*’ diyerek çocuğunu yolun sahibiz. kenarındaki bir ağacıri kovuğuna bırakır. Bugün, bu destanlarımızdan çoğu unutul­ Yaylaya gelince, bu çocuklar bulaşıcı bir muş veya iyice kısalarak birer efsane şekline hastallğa yakalanır ve hepsi orada ölür. bürünmüştür. Böylece, bazı destanlarımız Üzüntülü anne, daha fazla yaylada kalama- (Yaradılış, Bozkurt, Ergenekon) efsane olarak yarak, zamanından önce tekrar evine dönmek anlatılmaya başlanmıştır. Bazen de, bu des­ ister. Yolda, hasta çocuğunu bıraktığı yere ge­ tanlarımızın izleri, Anadolu insanının haya­ lince: tında değişik şekillerde tezahür etmiştir. "Ben, buraya hasta çocuğumu bırakmış­ "Anadolu Folklorunda Göktürk Efsânelerinin tım, acaba ne oldu?" diyerek, ağaca yaklaşır. İzleri” isimli tebliğinde bu konulara temas Kadın, ağaç kovuğunun yanına yaklaşın­ eden hocamız Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU, ca, oradan bir geyik çıkıp, hızla uzaklaşır. Bozkurt ve Ergenekon destanının masal, ef­ Anne bir de bakar ki, hastalıktan ölmek üze*

Millî Folklor 17 re olan çocuğu iyileşmiş, serpilmiş, sağlıklı bu çocuktan bir sülâlenin meydana gelmesi­ bir f çocuk olmuş! Çocuğu hemen kovuktan dir. Bu hadise, bizi, bir anda Göktürklerin alarak evine döner. Bozkurt destanına götürmektedir. Destanın Geyiğin beslediğibu çocuktan "Yaylaoğul- konusu kısaca şöyledir: "Aşina halkı, komşu larT sülâlesi meydana gelir. Rivayete göre, (düşman) milletlerden birisi tarafından yok bugün bu sülâlenin geyik eti yemesi haram­ edilir, sadece bir çocuk sağ kalır. Düşmanlar, dır. (3) bu çocuğa^ acıyıp, kollarını ve bacaklarım ke­ Dikkat edilirse, efsane, baştan sona serek, bir kamışlığa bırakırlar. Düşmanlar, destan! unsurlarla doludur. Bunlardan birin­ orayı terkettikten sonra, bir dişi kurt gelip, cisi; bir ailenin sekiz erkek çocuğa sahip ol­ bu çocuğu iyileştirir ve onu besleyerek büyü­ ması bundan dolayı da diğer ailelere göre üs­ tür. Daha sonra, bu di^i kurt gençle evlenip, tünlük sağlamasıdır. Bu husus, destanları­ ondan hamile kalır. Düşman Hanı, gencin öl­ mızda olduğu gibi Dede Korkut Hikâyelerin­ mediğini duyunca, adamlarını gönderip öl­ de de açık bir şekilde dite getirilir. 'Oğlu ola­ dürtmek ister. Kurt, sanki Tanrı yardımına nı ağ otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun, uğramış gibi, genci alıp Altay dağlarının orta­ oğlu kızı olmayanı Allah Ta'ala kargayıptır, sına gider. Her tarafı dağlarla çevrili bir ma­ biz'dahi kargaruz..." (4) ğarada on çocuk dünyaya getirir. On oğlan Bir çok masal ve hikâyemizde ise çocuğu büyüyüp evlenir, her birinden bir boy türer. olmayan padişah derdine derman aramak Bunlardan biri Aşina'dır. Aşina, bütün kar­ için veziri ile birlikte gurbete çıkar ve dervi­ deşlerin en akıllısı olduğu için Türklere ha­ şin verdiği elma neticesinde çocuk sahibi kan seçilir ve çadırın önüne kurt başından bir olur. Manas Destânı'nda da, hiç çocukları ol­ bayrak asarak, atalarına bağlılığını göste­ mayan Çakıp Han, eşi Çıyırdı Hatun’a sitem riri). ederek; "Mezarlı yerleri, yatırları ziyaret Eğer dikkat edilirse, efsanemizin sonunda edip, elmalı kutlu yerlerde yuvarlanmadın, da, annenin diğer yedi oğlu öldüğü için, bu ço­ kutlu pınarda gecelerce kalıp çocuk isteme­ cuğunu tekrar alıp evine götürür ve bu çocuk­ din. Çocuksuz kadın dul kadın, kısır kadın, tan "Yaylaoğullan" sülâlesi meydana gelir. odun olmaktan başka bir faydası olmayan Görüldüğü gibi, Bozkurt destanı ile efsa­ meyvesiz ağaçtır" der (6). nemiz arasında büyük benzerlikler vardır. örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bütün Yalnız, burada Bozkurdun yerine Geyik ge$ş bunlar, Türk milletinin çocuğa verdiği önemi miştir. Ancak, Anadolu folklorunda her iki açıkça göstermektedir. hayvanın da önemli bir yere sahip olduğunu Metindeki ikinci husus, ailenin yaylaya ve,kutsal sayıldığını düşünürsek, bu farklılı­ göç etmesidir. Yaylaya göçü, Eski Türklerin, ğın o kadar da önemli bir husus olmadığını atlı-göçebe hayatının izlerini taşımaktadır. kabul edebiliriz. Bazen bu iki hayvanın yerini Destanlarda yer alan bir çok kahramanımız keçinin aldığını da görmekteyiz. Meselâ; Ada- at üstünde doğmuş, at üstünde ölmüştür. Sü­ na'nm Kadirli ilçesinden derlemiş olduğumuz rüler halinde hayvanlara sahip olan ataları­ "Muradına Nail Olmayan Dilber" (EB:240, mız, kışlarını kışlaklarda geçirmektedirler. , AaTh:-) adlı masalda da, hain teyze.tarafın­ Çadır hayatının hâkim olduğu bu dönemde dan gözleri çıkarılan genç kız, yol kenarına hayat tarzı da oldukça hareketlidir. Bugün, bırakılır. Kızın bastığı yerler çayır-çimen ol­ yurdumuzun birçok yöresinde olduğu gibi, duğu için, etrafı yemyeşil olur. Bir keçi gelip, Karadeniz Bölgemizde de iklim şartlanna bu. çimenleri yiyerek, südünü de kıza verir. bağlı olarak yaylalara göç edilmekte, hatta Kız, bu şekilde aylarca yaşar. Ancak, günün çadırlardâ yaşanmaktadır. birinde keçinin sahibi, durumu farkeder, ba­ Efsanemizde, asıl üzerinde durmak iste­ kar ki, hergün keçinin kamı tok, fakat sütsüz diğimiz konu, annenin, hasta olan çocuğunu geliyor) Adam, keçiyi takip ederek kızı bulur bir ağacın kovuğuna terketmesi ve bu çocuğu ve onu evlat edinir (7). bir geyiğin besleyerek iyileştirmesi, sonra da 18 Millî Folklor Yine Çukurova bölgelinden derlemiş ol­ parçalar yağmaya başlar. Kurtlar, bu cisimle* duğum uz "Üç Bacı" (EB:223» 239, 246, ri yedikten sonra kaybolurlar (14). AaTh:707) isimli masalda da, üç kız kardeş­ Yabanabad Kaplıcalarının keşfi de yine ten en küçüğünün dünyaya getirdiği "Sırma bir bozkurda bağlanmaktadır. Anlatıldığına Saçlı oğlan" ile "Sürmeli gözlü kızı" kötü kalp­ göre, uyuz olan bir bozkurt» gözeden akan su­ li teyzeleri'kıskanarak, bunları bir cadı karisi ya vücudunu sürer, bu durum birkaç gün de­ vasıtasıyla yüksele, ıssız bir tepenin başına vam edince, kurdun sırtından tüy gelmeye attırırlar. Çocukların bırakıldığı yerde, Allah başlar. Daha sonra, bu su kaplıca haline geti­ taraftndan kubbe şeklinde bir ev peydah olur r i l i r ^ ) . ve her gün bir geyik gelerek bu çocukları em­ Görüldüğü gibi, başta destanlarımız ol­ zirir. Bu durum çocuklar büyüyünceye kadar mak üzere» değişik türlerde ve halk inanışla­ devam eder (8). rında bozkurtla ilgili motifler geçmektedir. Burada da, "bozkurt" yerine bir "geyiğin" Konuyla ilgili, bugüne kadar çok sayıda çalış­ terkedilen çocukları beslediği görülmektedir. ma yapıldığı için (16), Üzerinde daha fazla O halde» bu iki hayvan arasında bir takım durmayarak, "Geyik" motifine geçmek istiyo­ benzerlikler vardır. Hiç şüphesiz, bu benzer­ ruz. liklerin en başta geleni, her iki hayvana da Anadolu folklorunda, "geyiğin" de "boz­ ilahi bir hususiyet verilmesi ve kutsal sayıl­ kurt" kadar önemli bir yere sahip olduğunu ması gelmektedir. görüyoruz. Nitekim, yukarıda bahsettiğimiz Hocamız Yrd. Doç. Dr. Ali Berat ALPTE­ örneklerde de, aynı durum göze çarpmakta* KİN tarafından tesbit edilen bir efsanede de dır. Bu konuda önemli çalışmalar yapan rah­ kurt ile koyunu bir arada görmekteyiz. Bura­ metli hocamız Prof. Dr. Bahaeddin ÖGEL; da; yaralı bir kurdu koyun, sütü ile besleye­ "Geyik, Türklerce kutsal bir hayvandır. Türk rek iyileştirmiştir (9). mitolojisinde ve masallarında yeri çok büyük­ Bugün Anadolumuzda, hâlâ kurtlarla ilgi­ tür. Bununla beraber» Türklere ait eski ve li inanışlar yaşatılmaktadır (10) ve bir çok orijinal bir efsanede, Türklerin geyikten türe­ yerde, kurda ateş edilmesi uğursuzluk sayılır, diğine dair bir kayda rastlamıyoruz... Türk bu hayvanın ağızı, gözü, bıyığı, derisi, dişi, efsanelerinde ye‘r tutan daha ziyade dişi ge­ yüreği, kafatası, vs. halk hekimliğinde şifa yiktir. Bunlar da Tann ile ilgisi olan birer ila­ olarak kullanılır (11). Cenupta Türkmen Oy­ he, dişi Tann ve daha doğrusu birer dişi ruh makları isimli eseri ile tanıdığımız AliHRıza durumunda idiler" (17). Yalgın [Yalman], biı^ yazısında, Türkmen aşi­ ÖGEL, müteâkip kısımlarda; "Türk Mito­ retinden Haşan B. Yıldırım ile "Bozkurt" ko- lojisinde Geyik" motifi üzerinde durarak, ko­ nusudna sohbet ederken, onun: "Bu, asıl Boz- nuyu teferruatlı bir şekilde ele almıştır (18). kurtlar, biz ona ezelden tapârik. ...Biz Türk­ Cengiz Han'ın da ilk atası "Gök-kurt", kansı ler, 7000 seneden beri kurdun başına tapa- ise "Kızıl veya kızılımsı Geyik" tir (19). Kurtri- nk" şeklindeki sözlerini kaydetmiştir (12). Yi- gur ve Utigur efsanelerinde de, iki kardeş ge­ nel aynı araştırmacımızın, bu bölgelerden; yiği takip ederek denizi geçer, orayı yurt edi­ "Bizim aslımız kurttur, kaygımız yurttur" nirler (20). şeklindeki atasözünü tesbit etmesi de Divan*şiirinde, "vahşetlerinden, güç av­ mânidardır (18). lanmalarından dolayı haşin dilberlere, gözle- İşte, Tüi-k soyunun bir Bozkurttan geldi­ 'rinin letâfetinden dolayı güzel gözlülere, misk ğine inanılması, buna ilahi bir husüsiyfet ver­ âhusu münasebetiyle güzel kokululara" (21) miştir. Mesela Erzincan'da anlatılmakta olan benzetilen geyik, Anadolu efsanelerinde daha bir effeanede, kurtların saldırısına uğrayan çok evliyalarla birlikte görülür. Meselâ, Ge­ Tajıir Fındık isimli bir zât, korkudan geceyi yikli Baba, Bursa'nm fethinde geyik sırtında, bîr ağacın başında geçirir. Tan yeri ağarmaya süvari olarak savaşa katıldığı İçin bu adı al­ başladığında» kurtlar karın üzerine yatıp mış» ömrünün sonuna kadar, Keşiş Dağlan ulurlar ve gökyüzünden yuvarlak, madenî ormanlannda, geyiklerle birlikte yaşamıştır Millî Folklor 19 (22). Cabbar Dede, geyiğine binerek Yavuz altın, bir boynuzu gümüş olan ceylanı görün­ Sultan Selim'in yanma varmıştır (23). Hacı ce, 40 arkadaşı ile bunu kovalamaya başlar. İbrahim Dede ve hizmetkârı Ali Boz ise tarla­ Bu ceylan, aslında Rus kralının kızıdır(31). daki işlerini yüzlerce geyiğin yardımı ile yap­ Hocamız Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU ta­ mışlar, fakat sırlarının hanımı Sultan Hatun rafından tesbit edilen "Yavru Ceylan" efsane­ tarafından öğrenilmesi üzerine ormana kaç­ sinde ise, bir ceylanın yavrusunu öldüren mışlar, harman ise taşa, toprağa dönmüştür "San Avcı"nın, aynı gün, evinde de kendi yav­ (24). Bir başka efsanemizde de, bir molla, rusu ölraüştür(32). öküz yerine "geyik”, massa yerine de "yılan" Masallarımızda da önemli bir yere sahip kullanarak çift sürmektedir (25). olan "geyik", ünlü masal araştıncısı Stith Merhum Prof. Dr. Fuad Köprülünün Thompson'm Motif İndeks of Folk Literatüre Türk Edebiyatında tik Mutasavvıflar isimli isimli eserinde şu motiflerle (konumuzla ilgi­ eserinde ise, Hakîm Ata'nın mezarını arayan li) karşımıza çıkmaktadır: Celâl Hoca'ya, yaşlı bir hanım;'oraların su al­ B443.1. Yardımcı Geyik tında kaldığını, aynı yerde bir "süs ağacının" B557.3. Geyik tarafından insanın taşın­ bulunduğunu ve gece olunca etrafına geyikle­ ması rin gelip ziyaret ettiğini söyler. Burası Hakim B635.3. Ölü çocuk ve geyik Ata'nın mezarının olduğu yerdir (26). D314.1.3. Geyik kadın olur Tokat'ın Niksar ilçesine bağlı Sanyazı J461.4. Geyik insana yardım eder. (Onan) köyünde anlatılan bir efsanede ise, yı­ Geyiklerle ilgili motifleri, bunlann dışın­ kılmak istenen cami, geceldri geyik başlı in­ da, manilerimizde, türkülerimizde, ağıttan- sanlar tarafından yeniden onarılmaktadır mızda, kısacası halk edebiyatının bütün tür­ (27). lerinde bulabiliriz. Bu şekilde örneklerimizi örnek efsanelerimizden de anlaşılacağı çoğaltabiliriz. Ancak aynı konu ile ilgili ola­ üzere, geyiklere dînî bir hüviyet kazandırıl­ rak Saadet ÇAĞATAY(33) tarafından hazırla­ mış, velîlerin, ermişlerin en büyük yardımcısı nan iki makale ile Müjgân CUNBUR(34) ta­ olarak değerlendirilmiştir. Hiç şüphesiz, böy­ rafından sunulan bir tebliğ, bu bilgileri ta­ le bir hayvanın avlanması, öldürülmesi de gü­ mamlayıcı mahiyette olduğu için, aynı şeyleri nahtır ve insanın başına büyük felaketler ge­ tekrar etmek istemiyoruz. tirir. İşte, meşhur "Ala Geyik” efsanesi de Bütün bu bilgilerden sonra diyebiliriz ki, böyle bir hadisenin neticesinde meydana gel­ Anadolu insanının muhayyilesinde "Geyik”: miştir. Düşün gecesi, eşini bırakıp bir geyiğin a) Bazen tarlada işlerini yaparak, bazen peşinden giden genç avcı, kayalıklarda kala­ sırtlarında taşıyarak, bazen de terkedilen ço­ rak ölmüştür (28). Bu gencin arkasından söy­ cuktan koruyup besleyerek insanlara yardım lenen türkîyü ise bilmeyenimiz yoktur: ederler. "Ben de gittim bir geyiğin avına b) özellikle vel! tipindeki insanlar, iste­ Geyik çekti beni kendi dağına dikleri zaman geyik şekline girebilirler.. Tövbeler tövbesi geyik avına c) tlâhî taraftan olan geyikler, İslam dini­ Siz gidin kardeşler, kaldım kayada" (29) ne saldıran karşı güçlerle mücadele ederler. Konuyla ilgili bir başka türküde ise: ç) Kendilerine zarar verildiğinde, acıma­ "Uyku geldi, gözlerime süzüldü sız bir şekilde insanlardan intikam alırlar. Geyik geldi annacıma düzüldü "Geyikle ilgili sözlerimizi burada tamam­ Tetiği çekerken elim çözüldü ladıktan sonra, tekrar efsanemize dönmek is­ Geyiğe gitmeyin sakın yoldaşlar" (30) tiyoruz. Anne, hasta olan çocuğunu bir ağaç denilerek, geyik avlamanın iyi sayılmadı- kovuğuna bırakmıştır. Neden bir yol kenan, ğı belirtilmiştir. bir dağ eteği veya bahçe kenan değil de ağaç? Bey Böyrek hikâyesinin sözlü kaynakla­ Çünkü, ağacın da Türk mitolojisinde önemli rında da, Akkavak kızı ile evlenen Beyrek, bir yeri vardır. Tâ asırlar ötesine gittiğimiz­ düğün günü rüyasında gördüğü, bir boynuzu de, Yaradılış Destanında da, Tann yeri ya­ 20 Millî Folklor rattıktan sonra önce ağacı yaratır. Ağaca do­ Ağacı, D1380.2. Koruyucu ağaç, F811. Olağa­ kuz dal verir ve her bir daldan bir insan nesli nüstü ağaç, K763. Ağaç kovuğuna saklayarak meydana gelir<35). Yani, bu destana göre in­ hapsetme, S143.1. Çocuk, ağaç kovuğuna ter- sanların atası ağaçtır. kedilir, S143.2. Ağaca terketme, S376. Terke- "Er-Sogotoh" efsanesinde ise ilk insan dilen çocuklar ağaçta beslenir, T.461.3. Kadın (Adem), nereden ve nasıl geldiği hususunda (anne) gibi ağaç, T681.3. Ağaçta doğan ço­ epeyce düşündükten sonra; "...Eğer gökten cuk). ' düşseydim, o zaman kar ve buzla örtülü ve Eğer Manas Destanı’nı şöyle bir düşünür­ biızdan bir adam olurdum. Güney, kuzey, do­ sek, ağacın aynı gaye ile yer aldığım Çıyırdı ğu ve batı yönlerinden birinden gelseydim, o Hatun'un çocuk sahibi olmak için elma ağaç­ zaman bende ağaç ve çayırların izleri olur ve larının altında yuvarlandığını hemen hatırla- bunlar da rüzgârlarla uçuşurdu..." şeklinde nz(40). Dede Korkut Hikâyelerinde de Basat, epeyce düşündükten sonra, kendisini doğura­ Tepegöz'e kendisini tanıtırken: nın "Hayat Ağacı" olduğuna karar verip, ağa­ "Ataril adm sorar olskn kaba ağaç, ca giderek; "Ben yetim bir çocuk iken, sen be­ Anam adın der isen Kağan Arslan"(41) ni büyüttün. Ben, küçük bir çocuk iken, sen der. beni adam ettin"(36) der. Bugün, bir çok anne adayı da, çocuk sahi­ Elazığ ve çevresinde de, buna benzer bir bi olmak için türbelerdeki veya mukaddes sa­ inanış hâlâ söylenmektedir. Anlatıldığına gö­ yılan diğer bölgelerdeki ağaçlara bez bağlaya­ re, "Türk-Müslüman soyu, bir ağacın kovu­ rak, beşik yapıp (sembolik) asarak, Allah’a ğundan olan Ay-Kız'ın oğlu Oğuz ile baş- duâ etmektedirler. Ancak, değişik bölgelerde lar"(37). gördüğümüz ve üzeri rengârenk bezlerle dolu Aslında, Türk mitolojisine göre, ağaç in­ olan bu ağaçlar, sadece çocuk sahibi olmak san ile Allah arasında bir elçidir. Oğuz Kağan için değil, bunun dışında, değişik dertlere ça­ destanım düşünelim. O, ikinci hanımını, göl re bulmak için de bağlanır. Meselâ Erzincan ortasındaki mukaddes bir ağacın kovuğunda yöresinde anlatılan "Gobu Söğüt" efsanesin­ bulmuştu(38). Yani bu hanım, Allah tarafın­ de, sıtma hastalığına yakalananlar, bu ağaca dan Oğuz Kağan'a gönderilmiş ve postacılık bez bağlayıp, etrafını üç defa dolandıktan görevini bir ağaç kovuğu yapmıştır. Uygurla­ sonra, başlarım ağacın kovuğuna sokarlarsa, rın Göç Destam'nda ise, Tuğla ve Selenge ır­ şifa bulacaklarına inanırlar(42). makları arasındaki bir ağacın üzerine gökten O halde, efsanemizdeki "ağaç" motifi için mavi bir ışık iner, ağacın gövdesi gittikçe bü­ de şöyle bir fikre varabiliriz: yür ve çevreden mûsikî sesleri duyulur. Vakti a) Geyikte olduğu gibi, ağaçta da ilahi bir gelince, ağacın gövdesi açılır, içerisinde beş vasıf vardır. Bazı ağaçlar kutsal sayılır. Hat­ çocuk bulunur. Kutsal sayılan çocuklardan en ta Çanakçı'da "Evliya Ağacı" diye bilinen bir küçüğü (Buğu Tıgin), büyüyünce hakan meşe ağacı vardır(43). olur(39). Dikkat edilirse, bu destan ile üzerin­ b) Ağaç, Allah ile insan arasındaki iletişi­ de durduğumuz efsane arasında da büyük bir mi sağlayan bir vasıtadır. benzerlik vardır. İki metinde de, ağaç annelik c) Ağaç, bazı ailelerin çocuk sahibi olma­ vasifesini yapmıştır. Efsanede, bu çocuktan larına vesiledir. büyük bir sülâle türemiş, destanda ise çocuk­ ç) Ağaç, terkedilen çocuklara annelik (De­ lardan biri hakan olmuştur. de Korkut'ta babalık) yapmaktadır. Görüldüğü gibi, ağaç ile çocuk arasında d) Bazı inanışlara göre, insanların atası sıkı bir bağ vardır ve birçok yerde çocuğa an­ olarak ağaç kabul edilir. nelik yapmaktadır. Bu durum, Motif In- Netice olarak diyebiliz ki; bugün Türk deks'te değişik yerlerde gösterilmektedir destanlarının bazı unsurları, doğrudan olma­ (A114.4. Tanrı ağaçtan doğar, A131.7.1. Ağaç­ sa da, değişik şekillerde Anadolu insanının ta yaşayan Tanrı, A1251. Ağaçtan insanın ya­ kültür hayatında canlı bir şekilde yaşatıl­ radılışı, D950. Sihirli ağaç, D1346.4. Hayat maktadır. İşte, Giresun ilimizin Çanakçı ilçe­ Millî Folklor 21 sinde anlatılan kısacık bir efsane de bize, Ya­ "Türk Destanlarının Motif Yapısı 1" Türk Dünyası Araş­ radılış Destanı’m, Göç Destanı nı, Bozkurt tırmaları, (66), Nisan 1990, 197-254. Abdülkadir inan, "Türk Rivayetlerinde Bozkurt", Makaleler ve incelemeler, Destanını, Oğuz Kağan Destam'nı, Manas Ankara 1968,69-75. Destanı nı, Dede Korkut Hikâyeleri’ni, diğer 17) Bahaeedin ögel, a.g.e., 569. efsanelerimizi, ağıtları, türküleri, masalları 18) a.g.e., S89-&63. hemen h^tırlatıvermektedir. 19) a.g.e., 670. 20) a.g.e., 279. NOTLAR 21) Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, 1) Nihad Sami Ban arlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi/D e»- Ankara 1992,28. tanlar Devrinden Zamanımıza Kadar, I.C. İstanbul 1971, 22) Haşan Tutyan, Bursa Evliyaları ve Tarihi Eserleri, Bur­ 1. sa 1982,64. 2) Saim Sakaoğlu, "Anadolu Folklorunda Göktürk Efsanele­ 23) Efsanelerimiz/İnönü Üniversitesi Efsane Derleme Yarış- rinin İzleri" Beşinci Milletlerarası Türkoloji Kongresi/Ia- ması, (Malatya) 1990, 2.baeb, 52-56. tanbul 23-28 Eylül 1908 -Tebliğler Tt)rk Edebiyatı C.I., İs­ 24) a.g.e., 49-60. tanbul 1985,255*262. Ayni yazı için bkz.: DoğJmunun 50., Yan Hayatının 30. Yılı Münasebetiyle Hocam Prof. Or. 26) açgçeç, 177. Saim Sakaoğlu (Hayatı, Yayınlan ve Yatılarından Seçme­ 26) Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar, An­ ler), Konya 1989,109-117 kara 1993, (3. baskı), 91-92. 3) Efsaneyi. Fırat Üniversitesi Fen-Ed. Fakültesi Türk Dili 27) Efsanelerimiz..., 66-67. ve Ed. BOlümü IV. sınıf talebesi Hakan Bilge, Mehmet 28) Bilge Seyidoğtu, Erzurum Efsaneleri (Erzurum'da Belli Menteş’den derlemiştir. Çanakçı nın Görele köyünde yaşa* Yerlere Bağlı Olarak Derlenmiş Efsaneler Üzerinde Bir yan Menteş, 22 yaşında olup hâlen F.Ü. Veterinerlik Fa­ İnceleme), Ankara 1986, 137. kültesi, U. sınıfta okumaktadır. Efsaneyi annesinden 6ğ- 29) Yaşar Kemal Gtiğçeli, "Alageyik", Türk Folklor Araştır-, renmiştir. malan, 3 (34), Ocak 1964,860-862. 4) Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı 1- Giriş -Metin - 30) Ali Rıza Yalgın [Yolman], (Hu. Sabahat Emir), Cenupta Faksimile, Ankara 1989,78. Türkmen Oyroaklan II, Ankara 1977,399. 5) Abdülkadir İnan, Manas Destanı, Ankara 1985,14. 31) a.g.e., 98-99. 6) Resimli Türk Edebiyatı..., 34-25. 32) Saim Sakaoğlu, 101 Anadolu Efsanesi, Ankara 1989,84. 7) Masal, 1968 yılının Ağustos ayında, Adana'nın Kadirli il­ 33) Saadet Çağatay. "Karaçay Halk Edebiyatında Avcı Bine- çesinde ikamet etmekte olan Ganimet KOCATÜRK'ten ger" Fuad Köprülü Armağanı, İstanbul 1953,93-112 derlenmiştir. Koeatürk'ün okuma yasması olmayıp, 56 ya­ şında ve ev hanımıdır...... "Türk Kalk Edebiyatında Geyiğe Dâir Bası Motifler", Türk Dili Araştırma lan Yıllığı/Belleten, 1966, 8) Masal, 1988 yılının Ağustos ayında Adananın Kadirli ilçe­ 153-177; sinde İkamet etmekte olan Meliha Varlı'dan derlenmiştir, ttkolkulu yanda bırakan Varlı, 53 yaşında olup, ev hanı­ 34) MüjgAn Cunbur, "Folklorumuzda Geyik Motifi Üserine* mıdır. II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, II.C.Halk Edebiyatı Ankara 1982,71-94. 9) Ah Berat Alptekin, Fırat Havzası Efsaneleri, Antakya 1993,83-84. 36) Türk Mitolojisi,.., 463. 10) Saim Sakaoğlu, a.g.m. 36) a.g.e., 96-97. 11) Ali Rıza Yalgın [Yalman], "Anadolu'da Bozkurt I" Halk 37) Özlem Turan (KOroğlu), Gümüşbağlan Köyü (Elazığ) Bilgisi Haberleri, 1 (12), 1 Teşrinievvel 1930, 200-202. Halkbilim Derlemeleri, Elazığ 1994, 22. (F.Ü.Fen-Ed. Fak. Lisana Tezi) 12) a.g.m. 38) Türk Mitolojisi..., 117. 13) Ali Rıaa Yalgın [Yalman], 'Anadolu'da Bozkurt IV* Halk Bilgisi Haberleri, 2 (20), Nisan 1933,166-167,168. 39) Resimli Türk Edebiyatı..., 28-29. 14) Ruhi Kara, Erzincan Efsaneleri Üzerine Bir Araştırma, 40) Manas Destanı, 14. Ankara 1993, 108. 41) Dede Korkut Kitabı..., 214. 16) Haşan Fehmi, "Anadolu'da Bozkurt Efsanesi" Halk Bilgi­ 42) Erzincan Efeaneleri..., 23. si Haberleri, 1 (1), 1 Teşrinisani 1929,2-3, 43) Hakan Bilge, Çanakçı (Giresun) Yöresinden Derlenen 16) Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, Ankara 1989, 13-29. Sa­ Mani ve Efsaneler, Elazığ 1994, 51. (F.Ü.Fen-Ed. Fak. Li­ im Sakaoğlu, a.g.m. Ali Berat Alptekln-Esma Şimşek, sans Teri).

22 Millî Folklor TÜRKMENİSTAN HALK SUFİZMİNE DAİR NOTLAR I

Dr. Yaşar Kaya KALAFAT ^ i. 1 ' ' : :'{ <:-liCX-fKıC >'* ' S i ~ \ V* x ^ ‘

Ben, "Türkmenistan Halk Sufizmine Dair yardımı olan Hoca Bey ATAVERDÎYEVi say­ Notlar" isimli tebliğimde 8-28 Şubat 1995 ta­ gıyla anıyorumd). rihleri arasında bulunduğum Türkmenis­ Türkmenistan Türkmenlerinin yerleşim tan'da halkın dini felsefesine dair yapabildi­ bölgelerine kısaca değinmeden önce dünya ğim tesbitleri arzedeceğim, Türkmenlerinin dağılımına yer vermek İsti­ Esasen, Türkmenistan İlimler Akademisi yoruz^). Günümüzde Türkmenler Uluğ Tür­ Uzmanlarından Kurban Cemal tjLYASOVA kistan’ın merkezinde, Türkmenistan'da, Taci­ ile birlikte yaptığımız "Türkmenistan-Tttrki- kistan'da, Özbekistan'da, Karakalpakis- ye karşılaştırmalı halk inançları” çalışmamız tan’da, Kazakistan'da, Hıtay'da, Afganis­ bitmek üzeredir. Türkmen araştırmacının tan’da, İran’da, Suriye’de, Türkiye’de, Stavro- Kol Yazmaları Enstitüsü arşivinden çıkardığı pol’da, Astragan’da yaşamaktadırlar. 300 kadar Türkmen halk inançlarına dair bil­ Bu tebliğde Türkmen olarak geçen termi­ gi fişini, biz; hocam Dursun YILDIRIM’m ge­ noloji genel anlamda Türklüğün diğer unsur­ liştirdiği metodla Anadolu Türklerindeki ile ları gibi aslî bir parçasıdır. karşılaştırdık. Bu tür bir çalışmayı da 6 Ara- Türkmenistan Türkmenlerinden Taşa- lık-3 Şubat 1994 tarihleri arasında Özbekis­ vuz'da; Yomt, Çamul’dur. Karadaşh (Alili) tan Folklor Enstitüsü araştırmacılarından Yemreli, Düyeci, Çaldur, Göklen (Kayı)lar, Prof. Dr. Malik MURATOĞLU ile Özbek ve Darganata'da; Atalar, Çavcov(Levap'da; Ersa- Anadolu Türkleri arasında yapmıştık.* riler, Yolöten’de; Sarıklar, Tahtapazar'da Sa­ Tebliğimizin metin kısmına geçmeden bu rıklar, Türkmenkale’de; Sarıklar, Mari Mur- bilgiyi, tebliğimizin karakterini arzetmek için gap'da; Tekeler, Seraks'da; Salurlar, Kah- verdik. Kimlik tartışmaları sadece Türkiye ka'da Aliyliler, Kuşka'da; Aleyliler, Tecen’de; Türklerinde değil, Türk dünyası geneli itiba­ Tekeler, Göktepe'de; Tekeler, Baharden'de; riyle de yapılmaktadır. Bize göre kimliği be­ Tekeler, Kızılvad'da; Atalar ve Yomutlar, Ka- lirleyen ana unsur kültürdür. Kültürün özü­ zancık’da; Yomutlar, Kızıletrek’de; Yomutlar, nü ve ona millilik vasfını veren ise halk kül­ Karlıkala'da Göklen'ler, Gerkesler ve Nohur- türüdür. Halkın inanç kültürü ise halk kültü­ lar yaşamaktadır. rünün belirleyici öğesidir. Teke Türkmenlerinde başlıca 4 toy vardır. Sayın dinleyenlerim, Türkmen kimliğinin Bunlar; karakteristiklerini belirleyen derlediğim bil­ Doğum Toyu, gileri sizlere; Doğum Toyu'ndan başlayarak, Saç Toyu, çocuğun adlandırılması, hayatının muhtelif Gelin Toyu ve dönemlere ayrılması, evlenmesi, evlilik son­ Ak.Toydur. rası dönemi ve ölümü başlıkları altında vere­ Doğum toyunda; çocuk 12 aylık oluncaya ceğim. Türkmen Türklerinde Kişioğlu'na, kadar saç kesilmez. 12 aylık olunca çocuğun Atalar ve Evliya Kültlerine, halkın İslamiyet* saçını dayısı keser. Sünni Türkmen Türkle­ ten evvelki Türkmen dininin ne olduğuna da­ rinde saç sağdan sıyrılarak traş edilir. Bu ir inancına, bu inancın unsurların görünü­ saç, dayıya hediye alınmak suretiyle dayıdan münde olan toprak, su, ateş ile ilgili hususla­ alınır ve saklanır. Çocuk delikanlı olunca ona ra ve en önemlisi Burkut Ata'ya dair bilgi ve­ verilir ve o saklamaya devam eder. receğim. Doğum toyu, çocuk dünyaya gelince yapı­ Bu bilgilerin derlenmesinde bana büyük lır. Daha ziyade erkek çocuğun toyu görkemli

Millî Folklor 23 olur. Bu toy için hazırlanmış özel ikramda; işlemi ezan okunurken ve daha ziyade ailenin patrak (mısır patlağı) haşlanmış buğday, yaşlı erkeği tarafından yapılır. Biz ilk ismi küncü (çörek otu) tby nam (düğün ekmeği) Aslan olan bir çocuğun isminin ezan saatinde vardır. Bunlardan; nan (ekmek) çocuğun ek­ Abdullah olarak, büyükbabası (Dadası) tara­ meği bol, sofrası bereketli olsun, Küncü (çö­ fından değiştirildiğine şahit olduk. rek otu), nahan (yemeği) yavan olmasın, pat- Bu arada insanlara Aslan, Kurt gijbi güçlü rnk (mısır patlağı) ise, yolu ak olsun, geleceği hayvanların, Kaya, Yıldırım gibi tabiatla ilgi­ l>;ırlak olsun diye sofraya konulur. li mukavemet sembolü isimlerin verilmesi yer Diş toyu, ilk çıkan diş münasebetiyle haf- yer ihtilaf konusu olmaya başlamıştır. Bir tnnın Çarşamba veya Cuma günü yapılır. Ay­ zihniyete göre "bu tür isimler îslami olmayıp rıca çocuğun, yenilenerek çıkan dişi, atm na­ eski inançlara çağınm yapmaktadırlar". lının baBtığı yere gömülür. Böylece diğer diş­ Çocukluktan sonra her toplumda hayatın lerin sağlam ve sağlıklı olacağına inanılır. diğer dönemleri başlar. Türkmen Türklerinde Gerek diş toyunda ve gerekse saç toyunda ço­ insan ömrü 7 döneme ayrılmıştır. Her dönem cuğun atası (babası) bir fakiri tepeden tırna­ ile ilgili ayrı merasimler yapılır ve bu mera­ ğa giydirir. simlere dair anlamlı inançlar vardır. Gelin toyundan önce yapılan toylardan bi­ 12 Yaşa Kadar Çağalık (Çocukluk) yıllan­ risi de sünnet toyudur. Sünnetin fazla parçası dır, aile tarafından 7 gün tutulur. Sonra ya çiğ­ 25 Yaşa Kadar Cıvanlık (Gençlik) yılları­ nenmeyecek temiz bir toprağa gömülür veya dır. bir akarsuya atılır. 37 Yaşa Kadar Yiğitlik yıllarıdır. Ak toy, 63 yaş toyudur. Bu yaşa erişenler- 49 Yaşa Kadar Orta Yaş yıllandır. ce, Peygamber efendimizin yaşını yaşamak 61 Yaşa Kadar Aksakal yıllandır. kendilerine nasip olduğu için yapılır. 73 Yaşa Kadar Kanlık (Yaşlılık) yıllan­ Doğum toyundan sonra sıra çocuğa ad dır). vermeğe gelmiştir. Çocuğa adını çok kere de­ 64 Yaşa Kadar Kocalık yıllan olarak ka­ de verir. Bazı Türkmen Oymaklarında dedeye bul edilir. 84 yaşından sonrası için, "Haram veya ailenin yaşlı erkek büyüğüne "dada" de­ Yaş" denilir. nilmekte ve bu kelimenin "dede" kelimesi ile Türkmen Türklerinde, insanlara daha ço­ benzerliği izah edilmektedir. Babaya da Dada cukluklarından itibaren "Kimlik" verilmeye denildiği olmaktadır. Bu tabir daha ziyade başlanıl. Ona, mensup olduğu toplumun kül­ Yomut Türkmenlçrinde yaygındır. Buradan türel kimliği kazandınhr. hareketle Dadaloğlu'nun da etimolojik tahlili Türkmen çocuğuna "müslüman misiz?" yapılmaktadır. . diye sorulunca,' o; "Elhamdülillah ben İBayı Biz, Ardahan-Fosof-Damal yöresi Türk- değilem, Musayı da değilem, Muhammed . menlerinde babaya kaymbabaya ve saygı du­ Ümmetim der. Mezhebim Hoca Ahmet Yese- yulan ergin erkeğe “Dada” "Dadam" "Dada* vi, Necmeddin Kübra Ebul Haşan H arakari lim" denildiğini biliyoruz. Ebul Muhammed Gojdivani'dir'’ der. Bu Sün­ Aşkabat'da tesbitini yapabildiğim insan ni inançlı Türkmenin cevabıdır. Alevi Türk- isimleri; Melis, Maksat, Mehri, Maya, Kızıl* meninki de buna benzer, her ikisi de kimliği­ gül, Aygül, Akgül, Orazgül, Ramazan Gül, mizin aslî parçalandır. Bunlan BÖyleyemeyen Sülün, Tavus, Maya Gül, Oğul Kurban, Kıb- çocuk Türkmen sayılmaz. cak (iki bıçak) Oğul Nezir, Oğul Gerek, Doy­ Türkmen Türkünün Türkmenliğini kanıt­ duk (ismi konularak artık kız çocuk istçnil- layabilmesi için 7 atasım sayması istenir. Bu mediği mesajı verilir), ttalmaz adı konularak 7 ata, samlacağı gibi 7 ceddini oluşturan 7 da nazann değmesinin önleneceği inancı var­ isim değildir. Bunlar; dır. Çan, dördüncü çocuk anlamında iken, Adem Ata, ' Beşim, Altıbay, Yedibay dâ erkek ismi olarak Nuh Ata, konulur. Böylece 4, 5, 6, 7. şahıs ismi ile anı­ Ezan Ata, lan kimse yalnız olmadığını anlatmış o]ûr(3). Sünnet Ata, Türkmenlerde çocuğa konulan isim her­ îlim Ata, « hangi bir sebeple değiştirilecek ise, değişme ö z Ata, ahi olarak ezan saati seçilir. İsim değiştirme Kayın Ata’dır.

24 Millî Folklor Türkmen toylarında, ikram esnasında, bir "Yere yatık” yüzlü gelinin hürmetli olacağına tek tabak taşınmaz, iki tabak taşınır. Tabak inanılır. Selamlarken yüzünü yere yatıran ge­ bir tane ise iki elle tutulur. Böylece 'düğünde, linin artık "yüzünün yere gelmeyeceği" inancı toyda bolluk olsun, yine yeni toylar olsun" de­ vardır. Gelin selam verirken kaynana ve kay­ nilmiş olur. Cenaze merasimlerinde yapılan nata hayır duası yaparlar. Ertesi gün ise, ge­ ikramda ise, ikram tabaklan tek elle taşınır linin önündeki örtünün altına pul (para) ko­ veya tabaklar tek tek taşınırlar. Bununla da nulur. Bu paralar geline verilmiş bir hediye* verilmek istenilen mesaj, "başka ölüm olma* dir. sın, toplu ölüm olmasın, sırasız ölüm olma- Türkmen Türklerinde gelin, örftrü boyun­ sın"dır. ca kaynanasının yanında konuşmaz. Zaruret Türkmen Türklerinde, toyda yemek yenil­ hallerinde hareketleri ile muradını anlatır. dikten sonra, tabaklar, sofradan kalkmadan Pasof ve Damal'm Dadali Türkmenlerinde de dua edilir. Yas yemeklerinde ise, tabaklar bu uygulama vardır. kalktıktan sonra dua edilir. , Türkmen Türklerinde gelin, bir süre son­ Türkmen Türklerinde gelin yeni evine ge­ ra baba evine büyüklerin ellerini öpmeye ge­ lince; gelinin sağ elini sarı yağa, sol elini so­ lir. Bu süre Ersan, Göklen ve Yömut Türk­ ğuk una batırma uygulaması yapılır. Böylece, menlerinde üç gün, Teke Türkmenlerinde ise o gelinin, yeni ocağına bereket getireceğine otuz gündür. inanılır. Gerdek gecesinden sonra, yenge geli­ (Devamı 27. sayıda) nin saçlarını örer. Gelin kaynata ve kaynana­ sını selamlar. Selamlarken onlann önünde NOTLAR saygı ile başını öne eğer ve örüklü saçlannı 1) Hoca bey ATAVERDIYEV; 00 yaşlarında,' Mahdum Quhı önüne sarkıtır. Sonra gelin yedi ayrı komşu­ Dnivsrıiten Edebiyat FakttlUn «nazunu, Araştırmacı ya­ nun da aynı şekilde kapısının önüne gider, tar Aşkabat'da yaşayan bir Türkmen. eşikten onlan selarr^ar. Gelin, eşikten sağ 2) Dünya Türkmen!eri, Aşkabat, 1994. ayakla girmeli ve sağ ayakla çıkmalıdır. Se­ S) (Oğul Gerek Ateyova; 50 yaflşnnda GökUpell, Yjikaak lamlarken yüzünün yere yatık olması gerekir. Taluilli bir Türkmen hanım).

• ÖNEMLİ DÜZELTME ■ ■. Yaâarm#3aym Dr. Kaya Kalafatın 2Ş. saym&foş Makedonya YördhUjriJialh İnançları yan hp yer almıştır. Husus, yfcar taraftndan dü*eltilmiftir. Yai higibidir: \ ,

: SONUÇ: • İnceleme .metnimizde Makedonyaâin-Uıü îstip, Köprülü, Üsküp, Vinasa, Kariınastır, halk inançlarının Güvey Yörükleri'nden Â!4t sinde yalayanlarla halk inancan ıübariytö

YörüklerHle Anadolu Yörtikleri’ü İ hâlfciı Türk ihançlarmm Yörük Türklerinde*! yaşa imkanı bulduk. Eski Türk inançlın Anadolı da İslâmî döneme girmiş olmalan itibariyle; zetmemektedir.

Millî Folklor 2ff DEDE KORKUT ÜZERİNE \;v£*X: - ' ' 1 f^iârîi! Celâl MEMMEDÖV*

Folklor veya halkbilimi varlığını gelenek­ mümkündür: te sürdürüyor ve bu varlık medeniyetin, etnik Dede Korkut; değerlerin en yüzeyinde olan katıdır. Bunun 1) Eski mitolojik düşüncelerle ilişkilidir; için destanî veya epik gelenekte izlenilmesin- 2) Hakkında doğru ve yeterli tarihî kay­ de oldukça büyük önem taşımaktadır. naklar olmadığı için onun tarihî şahsiyet mi Bu açıdan epik gelenekte Dede Korkut’un efsanevî şahsiyet mi olduğu belli değildir; yerinin kesin olarak belirlenmesi etnik kültü­ 3) Bir halk filozofu ve bilge bir kişidir; gi­ rel sistemin bilimsel bir biçimde tam olarak derek umumileşmiş ve sembolik hale gelmiş­ araştırılmasına fayda sağlar. tir; Açıktır ki, Korkut Ata veya Dede Korkut 4) Efsanevî şahsiyet olduğu hakkındaki dediğimiz varlığın epik geleneğimizdeki yeri sözler ve iddialar gerçeğe aylandır. Dede Kor­ müstesnadır. Rahmetli Bahaeddin Ögel’in kut tarihî şahsiyettir: doğru olarak kaydettiği gibi "Korkut Ata ha­ 5) Gerçek tarihî kimliğini aramanın bir kiki Türk ruhunun taşıyıcısıdır. Hakiki Türk temeli yoktur; ruhumuzun taşıyıcısı olan bu varlık hakkında 6) İhtimal ki kendi kökeni itibanyla me­ çok sayıda efsane ve rivayetler vardır. rasim veya eski tören koruyucusu tipine bağ­ Bu efsane, rivayet ve inanışların, bunun lanmaktadır vb. yanında yazılı kaynakların Korkut’a atfen Görüldüğü gibi, fikirler oldukça değişik­ verdikleri bilgilerin ortalama görünüşü veya tir. Fakat fikirlerin bu tür değişikliği de Kor­ manzarası şöyledir: Korkut Ata ozanlar piri, kut Ata’nın şahsiyeti veya kimliğini anlatma- tabip, kopuzun ilk yaratıcısı, ulu bir kişi, bir maktadır. Anlaşılıyor ki, bu fikirlerin bir ço­ şeyh, vezir ve sultandır. ğunun temelinde hadiseye donuk bakış çerçe­ Sözkonusu kaynaklara dayanan araştırı­ vesi durmaktadır. Böyle sınırlar içine alıcı bir cılar geçen yüzyılın birinci çeyreğinden başla»- bakış açısı hadiseyi kalıpta görür. Bu durum­ yarak günümüze kadar çeşitli fikirler söyle- da ise herhangi bir folklor hadisesi bütün ge­ mişleç, fakat, çoğu kusurlu olmuş ve bu yüz­ lişimiyle anlaşılamaz. den de Korkut'la ilgili bir çok sorun hâlâ ge­ Bu tür bir bakış açısıyla bir süreç içinde reğince çözülmeden kalmıştır. gelişen hadiselerin iç yüzüne varmak zordur. Fikrimizce, söylenmiş fikirlerin bir çoğu­ Süreçleri içinde bir bütünlük taşıyan olay ve nun eksik olması, mesel<^£ bütün bir sistem kişiler sınırlı bakış açısı yüzünden parçalara halinde bakılmamış olmasındandır. Etnik bölünür ve bu bölünmüş parçalardan bütün kültürel sistemin içerisinde de alınmadığı hakkında tasavvur yaratılmaya çalışılır. Bu için birçokları Korkut Ata'yı tarihî şahsiyet tür tasavvurlar araştmcıya işin mahiyetine olarak kabul etmiştir. Dede Korkut’un şahsi­ varma yolunda sadece engeller ve hayalî so­ yeti, kimliği üzerine hem üst üste düşen, hem nuçlara ulaştınr. Dolayısıyla, belli bir varlık de biri diğeri ile çelişen çok sayıdaki fikirlerin ve biçim kazanma süreci söz konusu olduğun­ tahminî manzarasını şu şekilde belirtmek da, bölünmüş parçaların özelliklerini bütü­ nün diğer kısımlarına teşmil etmek yanlış * Azerbaycan Bilimler Akademisi Nizami Adına Edebiyat Enstitüsü. olur.

26 Millî Folklor Korkut Ata’yı tarihî şahsiyet olarak kabul dayanmış gibi görünmektedir. Çünkü Korkut etmek, bize göre, bilhassa, donuk bakış açısı­ Ata'nın fonksiyonel-semantik özellikleri birbi- nın sonucudur. riyle sistematik ilişkiler oluşturmaktadır. Fakat evrensel düşünce ile yaşayan atala­ tik komple aslî imkânları kendisinde top­ rımız içiri tabiidir ki, o gerçek tasavvur olu­ lamıştır. Gelişim de bu ilk imkânlardan hu­ nan bir varlık idi. Çünkü bizim bugün mitolo­ sule gelir. Bu anlamda gelişim ilk imkânların jik çlarak kabul ettiğimiz varlıklar eski dü­ sonradan birbirinden ayrılıp aralanarak inki­ şünce ve anlayışta gerçek ve maddt olarak şaf ettirilmesidir. Yani bir bütün şeklinde kaVranılırdı. Birçok araştırmada Korkut olanlar parçalara ayrılırlar. îlk komple dağı­ Ata'nın tarihî şahsiyet çizgileri taşıması görü­ lıp parçalanır. Bununla birlikte ilk komplede şünün kaynağı bu mitolojik düşünce ve kav­ daha sonra ayrılacak parçaların izleri toplan­ ramlar olmuştur. mış olduğu gibi sonradan ayrılacak parçalar Dikkat edersek birçok araştırmada da da gelişimin belirli kanunları üzerine ilk Korkut Ata mitolojik varlık değil esas itiba­ komplenin izlerini gelişim boyunca kendile­ rıyla bediî varlık olarak kabul edilmiştir. Ya­ rinde yaşatır. ni, Korkut Ata bilge bir kişi imiş ve gittikçe Sadece bir şeyin meydana gelmesi değil, umumileşerek sembole dönüşmüştür. ilk imkânların bütün izlerini gerçekleştirerek Fakat bu tür umumileşme ve genellikle böylece bozulmaz şekilde ilerlemek gelişimin mecaz kavramı estetikle ilişkisi olan bir özel­ özelliğidir. Burada rastgele hiçbir şey yoktur. liktir. Mitolojik bir varlık için herhangi bir Bu rastgele denilenler de sadece ya tamamen bediilik söz konusu olamaz. Ancak bediî tip­ veya genellikle kavranamayan bir nizam ve ler, umumileşme ve mecaz yoluyla yaratılabi­ kanuna uygunluktur. lir. Gerçekten de ilk kompledeki imkânlar, Mitolojik varlıklar bediî varlıklar değildir. somut bir program değil daha çok gelişim sü­ Çünkü mit kendisi bir edebi tarz değildir. Mit recinin belirip kanunlar üzerinde hareketi için yaşanrtuş bir tarih ve gerçeklik olarak kav­ bir yoldur. Noktası noktasına söylenirse, programlaştırılan sürecin sonucu değil, yönü­ ranmaktaydı. dür. Bundan dolayı Korkut Ata bediî tahayyül Dede Korkut'un epik gelenekte izlenebi­ veya sembolleştirme faktörü değildir. len yolu da sonucu daha önceden belli olan Korkut'la ilgili olan bütün kaynaklar bir programlaştınlmış bir süreç değildir. Bu yüz­ yerde bütün olarak ele alındığında ise artık o, den de Dede Korkut’un gelişim yolunun niçin tarihî şahsiyet olarak görünmez. Korkut'u tü­ bu yönde gittiğini söyleyemiyoruz; fakat bu müyle anlamak için onu böyle gelişim içinde yolun genel özelliğini izleyebiliyoruz. almak gerekir. Korkut’un geçtiği yol bir sü­ Folklor tabiî özelliğine göre daima yaşa­ reçtir ve böyle bir süreci kavramanın en ger­ ma halindedir ve gelişim süreci içindedir. çek yolu da onu tümüyle gelişim halinde gör­ Korkut Ata bu gelişim Büreci içinde ele alındı­ ğında bütün yönleriyle açıklanabilir. Özellik­ mektir. le de arkaik yapısında Yer Ana kompleksine Şüphesiz, gelenek, etnik-toplumsal hafı­ bağlanmaktadır. zanın koruyucusudur. Bu anlamda folklor ha­ Korkut Ata’nın fonksiyonları ana çizgile­ fızanın yaşatıcısıdır. Bu hafızada ne varsa riyle başlıca olarak Mitolojik Yer Ana’yı ha­ hepsi aslî olandan gelmektedir. O ilk olan ise tırlatmaktadır. Maalesef, Türk mitolojisinin temeldeki bütündür. en muhteşem ve arkaik yapılı varlığı olan Yer Aslî bütün dediğimiz kavram canlı varlık­ Ana gereğince araştırılmamıştır. lardaki genoma(**) uygun bir kavramdır. Na­ Eğer Korkut Ata ve Yer Ana arasındaki sıl genomda canlı varlığın bütün gelişimi bağlar incelenirse bütün bunlar Korkulun mevcutsa Korkut Ata’da da bütün fonksiyon­ şaman 1 ıkla bağlantılarına da açıkM: getire­ cektir. Bizce Korkut Ata, şaman bifflgür ola­ ları ile epik gelenekte böyle bir ilk kompleye rak ulu Yer Ana'nın bir simgesidir. ** Üreme hücrelerindeki kromozomlar bütünü.

Millî Folklor 27 TÜRKİYE VE TÜRKMEN MASALLARININ GENEL ÖZELLİKLERİ : ■ ^ ■•=..■' 7 - : rf-. • ■ \ :! r :; I ': V; ' f i< ': ; " > y  C ■ :B- r : F. Gülay MİHZAOĞUJ» ^ ...... *...... - ,= :: - ... ^ ......

Masallar, yeryüzünde asırlar boyu sözlü mesi ve yerine masal kahramanının çıkması gelenekte yaşamış ve çok zengin özelliklerle dikkat çekici bir durumdur. Türkiye masalla- yüzyıllar öncesinin kültür izlerini taşıyarak nnda padişah ve halkı arasında böyle bir du­ geniş bir coğrafyaya yayılabilmiş halk anlatı­ rum genellikle görülmez. landır. Toplumların inançlarıyla, düşünüş Türkiye ve Türkmen masallan, konuları tarzlanyla, yaşama gelenekleriyle, sahip ol­ bakımından büyük farklılıklar taşımamaları duktan kültürün ışığında dünyayı algılayışla- dolayısıyla, bunların sınıflandınlmalan da n ve harikulade fantazilerle zenginleştirerek esasen birbirinden çok farklı şekilde yapılma­ yeniden kurgulayışlannı biz ancak masallar­ mıştır. Masal tasnifleri ya kahramanlarına, da görebiliriz. İnsanlığın yüzlerce yıl önceki ya da masallann niteliklerine göre yapılmış­ hayallerini, özlemlerini ve yaşama biçimlerin­ tır. W. Eberhard ile P.N. Boratav’m birlikte den kesitleri onlarda bulmak mümkündür. hazırladıklan ’Typen Türkischer Volksmâr- Yeryüzünde çok geniş bir coğrafyaya yayı­ chen" adlı eserde Türk masalları yirmiüç lan Türkler bugün farklı topraklarda yaşıyor başlık altında top!anmıştır(2). Bununla bir- * olsalar da, ortak bir tarih! geçmişi, kültür bir­ likte, Türkiye masallarının derlenmesinde liği ve hayat tarzını paylaşmaları nedeniyle Antti Aame-Stith Thbpmson tasnifi ile birlik­ doğaldır ki, yarattıkları masallarda aynı millî te başka tasnif çalışmalan da kullanılmakta- renkleri taşıyacaktır. Aşağıda genel özellikle­ dır(3). Türkmen masallan da, Türk masallan riyle ele aldığımız Türkiye ve Türkjnen ma­ gibi genel olarak üç ana grupta toplanmıştır: salları bunu göstermektedir. Hayvan masallan, peri masallan (cadüı, cadı- Bu masallarda, bütün dünya masalların­ göylik) ve realist (durmuşı) masallar. Kahra­ da görülen iyilik-kötülük, doğruluk-eğrilik, manı insan olan realist masalların özelliği, akıllılık-ahmaklık, cömertlik-cimrilik, çalış- Türkmen obasının sosyal hayatım yansıtma­ kanlık-tembellik gibi zıt değerlerin çatışması, sıdır^). iyilik, bilgi ve sabır sayesinde kazanılanlar, Türkmen ve'Türkiye masallarında kahra­ kötülerin her zaman cezalandınlması gibi ko­ manlar büyük benzerlikler göstermektedir. nular işlenmiştir. Farklılık ise, ancak bu tem­ Türk masallanndaki insanlar padişah, vezir, lerin sergilenmesinde görülür. Bununla bir­ şehzade, bey, ağa, bezirgan, köylü, esnaf, çift­ likte, Türkmen sahasından derlenen masal­ çi, derviş gibi toplumun her kesiminden kişi­ larda işlenen konulann genel özellikleri şu lerdir. Türkmen realist masallannda çoban şekilde belirtilmiştir: Pek çok masalda zalim ve çiftçi tipi oldukça yaygın görülmektedir. padişaha çeşitli yollarla nasıl hareket edeceği Keloğlan ve Köroğlu her iki sahada görülen anlatılır. Yurtlarından çıkartılan kahraman­ tiplerdir. Kimi masallarda insan kahraman­ lar kimsenin ayak basmadığı yerleri yurt tu­ ların yerini aslan, tilki, horoz, serçe gibi bir­ tarlar'. Padişah olan kahraman eski yurdun­ çok hayvan ya da devler, ejderhalar, periler, daki yakmlanm alıp gelir. Bazı masallarda sihirli nesneler gibi olağanüstü varlıklar alır; ise, ülkenin kötü yönetilmemesi için padişah­ Türkmen masallarında diğerlerinden farklı lık babadan oğula geçmez, padişahı çoğunluk­ olarak çakal, kaplan, ceylan, domuz gibi hay­ ladevlet Jcuşu seçer(l). Türkmen masallann- vanlarla, peri masallannm yardımcı kahra­ da padişaha karşı isyan, padişahın öldürül- manı tuti kuşu (papağan) daha sık görülür. * Adnan Menderes Üniversite*!, Türk Dili va Edebiyatı Bö­ Masallarda gördüğümüz bu sayısız kah- lümü Araştırma Görevlisi ramanlann çoğu zaman adlan yoktur. Bir ad

28 Millî Folklor • verilmişse de bu, genellikle onların bir özelli­ vermek gerekirse, Türkmen masallarında ğini belirtmek içindir. Bununla birlikte, Tür­ "bir bar eken bir yok eken, gadım zamanda, kiye masallarında adı olan kahramanlara da­ günün nun düşen yurtda, ayın nun akan ha sık rastlanmaktadır. Türkmen masalların­ yurtda bir garn kempir (ihtiyar kocakan) bar da kahramanlar, daha sık bir şekilde Padişa­ ekenrt(7) ve "bir bar eken bir yok eken teması­ hın Oğlu, Vezirin Oğlu gibi ifadelerle veya nın ağzı dar eken, ulı heleyne gargar (büyük Akıllı Kız, Pehlivan Oğlan, Bilgir Garip gibi eşine beddua eder), kiçi heleyne sargar eken adlarla anılırlar. Türkmen masallarında kar> (küçük eşine nasihat verirken). Mugteser-e şımıza çıkan kadın' ve erkek kahraman adla­ mugteser, düye (deve) boynun duz keser, yiğit rından bazılan şunlardır: Mehriban, Gülnar- boynun giz keser, yeşer (şımank?) yeseri gö­ can, Gülşirin, Gülkemine, Memmetcan, Ah­ rende, elheder alıp gayra teser"(8) (korkup met, Veli, Baymurat, Gurban. Türkiye masal­ geriye çeker) gibi uzun giriş formelleri pek sık larında ise şu ad örneklerini verebiliriz: Gül- olmasa da görülür. Türkiye masallannda da sinan, Çrülenber, Ahumelek, Ahmet, Mehmet, sık olmamakla birlikte uzan. 'tekerlemeli giriş Acemoğlu, Ahmedi Dürre, MElikşah, Osman formelleri görülür. "Bir varmış bir yokmuş... Ağa, Bilal Ağa, Dal Yusuf, Hüsnü Yusuf, Sitti Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde de­ Nusret. ve tellal iken, pire berber iken, ben babamın Masalların kuruluş ve kompozisyonu, ma­ beşiğini tıngır mıngır sallar iken... Var vara­ sal çeşitlerine göre baBİt ya da kompleks bir nın sür sürenin, destursuz bağa girenin hali yapıda karşımıza çıkar, Hayvan masalları budur"(9) gibi örnekler verilebilir. Masallar­ kuruluşu en basit olanlardır ve bunlar daha" daki bitiş formelleri de çoğunlukla benzer ve çok diyaloğa dayalı kışa masallardır. Realist kısadır. Bunlann en çok görülenleri Türkiye masallar ise, hayvan masallarına oranla daha masallannda "yiyip içip m uradlanna ererler, uzundur ve genellikle Türkmen obasının sos­ onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine” yal hayatını yansıtabilecek günlük olaylar şeklinde olup, Türkmen masallarında bu ifa­ üzerine kuruludur(5). Yetim Kız, Yetim Oğ­ deler "kırk gice-gündüz toy edip maksat-mu- lan, Ahmak Padişah gibi masallarda iyi ve radma yetipdirler", "dostlar şat, düşmanlar kötü insan tipleri arasındaki çatışmalar ser­ mat boldular” biçimindedir. Bu formollerin de gilenir. Peri masallan ise, her iki sahada da uzun olanlarına rastlamak mümkündür. kuruluş ve kompozisyon bakımından diğerle­ Bunlara "başınız kırk satır mı kırk katır mı rine oranla daha kompleks bir yapıdadır. Bu ister.' Kırk katır düşman başına olsun, kırk tür masallarda olaylar, çok çeşitli sihirli var­ "katır isterim ki binip memleketime gideyim lıklar ve nesnelerin de yardımıyla zenginleşe­ veya "yagşı yetsin mirada (iyi muradına er­ rek akıcılık ve hacim kazanır. Her iki saha­ sin), yaman galsın uyada (kötü utansın), o-da dan derlenmiş masallar arasında büyük fark­ galip neme bolcak o-da yetsin mirada, "me- lılıklar olmamakla birlikte, Türkmen masal­ nem şol toydadıro ve öyüme (ev) üsti omaçılıl larının bazılarında kuruluş ve kompozisyon (az etli kemik) bir çorak alıp gaçdı, menim bakımından aksaklıklar görülmektedir. Ma­ gamım aç galdı" gibi bitiş formelierini örnek salın başında görülen kahraman, ortasında verebiliriz. Bütün hayvan masallannda böyle kaybolup yerini başka bir kahramana bıraka­ bitiş formelleri genellikle kullanılmaz, olayın bilir. Türkmen masallanndaki bu kompozis­ bitişiyle masal da aniden bitirilir. Sonuç ola­ yon farklılığının onların sonrafdan birbirine rak, Türkmen masallarındaki başlangıç ve bi­ kanşmış masallar olmasından kaynaklandığı tiş formelleri Türkiye masallannda kullanı­ belirtilmektedir(6). Türkiye ve Türkmen ma­ lanlara göre dah& çeşitli görünmektedir. sallan başlangıç ve bitiş formelleri bakımın­ Masallarda işlenen olaylar belli bir yerde dan da benzerlikler gösterir. Her iki sahadan ve zamanda geçmese de, zaman zaman çeşitli derlenen masallarda da en çok kullanılan ülke ve şehir adlanna rastlarız. Türkiye ma­ başlangıç formelleri "bir varmış bir yokmuş" sallannda bu adlar çoğu zaman Yemen, Çin, (bir bar eken bir yok eken), "bir varmış bir Mısır, Hint-Hindistan, Rusya gibi ülke adlan­ yokmuş, evvel zaman içinde..." (bir bar eken dır. Bazen de büyük şehir anlamında İstan­ bir yok eken, gadım zamanda...) şeklindeki bul, Halep, Horasan, Trabzon, Erzurum, Ada­ kısa formollerdir. Bunlann dışında kullanılan na gibi adlar geçer. Türkmen masallannda daha uzun başlangıç formelierinden örnekler ise, bazen Türkmenlerin yaşadıkîan yerler

Millî Folklar 29 olan Merv, Horasan, Buhara adlan geçer. 9) Boratav 1968:114 'Yatalak Mehmet* masalından. 10) Ergun 1988:12. Masalcılar kahramanlan bu yurtlardan alıp KAYNAKÇA Hindistan, Arabistan, Afganistan ve Anadolu !. BORATAV, P. Halli: Zaman Zaman tçtada, İstanbul 1968. gibi masal ülkelerine götürürdü). 2...... „: Az OltUk Us Gittik, Ankara 1969. Yukarıda görüldüğü gibi, Türkiye ve 3. EBERHARD, W., P. Naili BORATAV: Typen Türkischer Türkmen halk masallan genel olarak değer­ Volkmirehen, Wiesbaden 1953. 4. ERGUN, Metin: Türkmen ve Anadolu Halk Masallarının lendirildiğinde, şfekil ve muhteva açısından Yapı ve Motif Açısından Mukayesesi Üzerine Bir Araştır* çok farkh olmadıklan görülmektedir. Ancak, ma {Yüksek Lisana Teri) Erzurum 1988, ayrıntılarla ilgili bazı farkların tesbiti için da­ 5. GÜNAY, Umay: Elacı} Masallan (İnceleme), Erzurum 1976. ha geniş çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. 6...... ; Türk Masallannda Efsanevi ve Geleneksel Yaratık* Masallara, yaşadıklan bölgenin rengini veren lar", H.Ü.Edebiyat Fakültesi Dergisi 1, 1:21*47 Ankara her bir unsurun çeşitli yönleriyle ele alınarak 1988. incelenmesi, bizi daha doğru ve kapsamlı bil­ 7. HALMUHAMMEDOV, Ş.: Türkmen Ertekilerinde Halk gilere ulaştıracaktır. • Seti ra tının Çeper Terleri, Aşkabat 1984. 8. SAKAOĞLU, Saim: Gümüşhane Masallan (Metin Topla* ma ve TahlU), Ankara 1973. NOTLAR 9...... : M. ERGUN: Türkmen Halk Masallan, Ankara D VeJiyev.B. 1986:8. 1991.' 2) Eberhard, W,, P.N. Boratav: 1953. 10. SEYİDOĞLU, Bilge; Erzurum Halk Masallan Üzerinde 3) Thompson 1664. Araştırmalar (Metinler ve Açıklamalar), Ankara 1976. 4) Ergun 1988:12. 11. THOMPSON, Stith: The Types of the Polktale, Helsinki 5) Sakaojlu, Ergun 1991:1. 1964. 6) Sakaoğlu, Ergun 1991:1. 12. VELİYEV, B.: Türkmen Halk Ertekileri, Aşgabat 1986. 7) Veliyev 1886:11. 13...... : Türkmen Folklorunda Durmuş» Erteldlerin Gelip 8) Sakaoğlu, Ergun 1991:2. Çıkışı, Aşgabat 1990.

BİZE GELEN KİTAPLAR A. Vahab AKBAŞ, "B ir D em et Masal" Çorlu-Sesav Yay., İstanbul 1994 * VeyBel ATACAN^Ahmet ŞENOL-Kâmil TOYGARrSuat ^ Dış Tanıtımında Halk Oyunları Topluluklarının |tplü?’y‘-An^ ‘ Alpaslan AY* RAL, "M uzaffer SansÖzen", Sivas 1995 * Alpaslan AYRAL, "H am it JSÖlticek", Sivas İ996 * Alpaslan AYRAt, "Sivas Türkülerinde Gurbet Sevda Sosyolojik öğeler Ben* zetm çler", Sivas 1994 * Alpaslan AYRAL,1^^ l y a s l ı ^ k T a ^ r BiVas 1994 ^ Anvai»5 BÂYTUR, "Kırgiz Tarihinin LekBİyonlan", 1. Kitap, Uçkun Yayınlan 1992 * Ahvar BAYTÜR, "Kırgız TarihininYayınlan, 1992 BOZYİĞtT, "Türk AâbiUml Bibliyografyası (Deneme) ", Aıikaja 1995 ** Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, 'Karşılaştırmalı E ^blyat^^ştırm alan Siem pö^^B Iİ^I^l^l’' özetleri", 31.Mayıs - 2 Haziran 1995 Çahakkfiile *B&ybar8 GÜLENSOY Yorgan Konya’da Yorgancılık vp Yorgan Hotlfleri", Konya 1995 * SOY, 'TüTklerdfTalitaKaşıkve Türk Dünyasında Kaşık Süslemeleri’ . , ? ^ Ba^bart GÖ^NSOY^Bihirli Nakışlar Üzerine ’, Konya 1995 lif ® * Kunoa (Çev. • Prof Dr. TuhcerGÜLENSOY), ’T W :HaîkEdfefeî^:<2/Ba^?( A âİfera^09^Ö pç^; Zeyneş tSîgİL^Ali A bb^Ç.^A â^A lîİp

; k a k a d a #, "K azaİdar (Gazeller)", Ala-Töo Dergisi, 199^ . Kız İJzat", Almatı 1092 * Mitsuko KOJİMA (^şviı^n, kashibanathi (Türk Masalları)", Tokyo 1995; Yrd, Doç. Dr. Alî Ostnan ÖZTÜRK ’paa^iürl^Iıe Volkilieiâ als Sprachliolıeİ Kun# tw e rk ” Darmatadt (Almanya) 1994 * Memdüh ŞENOL, "Âl Ş a f l ^ Alaşehir, 1995 * Doç. Dr. Necmi YAŞAR • Halil ATILGAN " N ^ n Arabesk", Ââana 1993 Sagımbay", A İ*^:.D ^ Bişkek- - İ&&0İ:

80 Millî Folklor GAZİANTEP'İN İSLAHİYE İLÇESİ tiftik m ü z iğ i Öz e r in e b ir a r a ş t ir m a . Savaş EİÖCİ*

Gaziantep, halk kültürü alanında çalışan gurbet denilen ve çadırda yaşayan vatandaş­ birçok derlejneci ve araştırmacıya geniş bir lar tarafından çalındığını tesbit ettik. çalışma alanı olmuştur. Halk kültürü konu­ Düğün başlamadan 5-10 gün önce yörede sundaki bu çalışmaların büyük bir çoğunluğu çoğunlukla abdal ve aşiret denilen çalgıcılar Gaziantep'in merkezi ile, Kilis, Nizip ve Oğu- ile düğün için söz kesilmekte ve başka bir dü­ zeli ilçelerinde yapılmıştır. Gaziantep’in özel­ ğüne gitmemeleri için bahşişleri verilerek da­ likle batısında bulunan İslahiye, Nurdağ ilçe vulları alınmaktadır. îyi çalgıcıları düğüne ve köylerinden oluşan bölge ise yapılan bu getirmek için, çalgıcıların başında bulunan araştırma ve derlemelerden yeterince nasibi­ kişiye, ve takım elbise gibi hediyelerin ni alamamıştır. Gaziantep'te günümüze ka­ verildiği de görülmektedir.,Bu hediyeyi mad­ dar yapılan araştırma ve derleme çalışmaları di durumu iyi olan düğün sahipleri vermekte­ sonucu Gaziantep'e ait toplam 112 adet türkü dir. Çalgıcılar önceleri, Sulumağara köyünde ve halk ezgisi repertuara geçmiştir. Bunlar­ otururken, daha sonraları İslahiye'nin Pınar­ dan dört tanesi Kültür Bakanlığı, Halk Kül­ başı mahallesine yerleşmişlerdir. Düğünlere türlerini Araştırma ve Geliştirme Genel mü­ iki davulcu ve iki zurnacı beraber gitmekte­ dürlüğü tarafından yayınlanmış diğer 108 dir. Bu sayı, düğün sahibinin maddi durumu­ adedi ise çeşitli kişi, kurum ve kuruluşlar ta­ na göre artmaktadır. Kayabaşı köyünde bir rafından T.R.T. Repertuarına kazandırılmış­ düğünde 45 tane çalgıcının 6. gün boyunca tır. Yayınlanan 112 adet halk ezgisinden sa­ çaldığı, edindiğimiz bilgiler arasındadır. Ab­ dece bir tane uzun hava İslahiye yöresine ait­ dallar geçimlerini genellikle bölgede yapılan tir. düğünlerden sağlamaktadırlar. Düğünlerde Bu düşünce ve tesbitlerden yola çıkılarak çalgıcıların aldığı ücrete "Şaba" veya "Şabaş" 17 - 24 Temmuz 1994 tarihleri arasında İsla­ denilmektedir. Günümüzde şabaşm çok yük­ hiye ilçesi ve bu ilçeye bağlı 13 köyde evlenme sek miktarlara ulaşması nedeni ile çalgıcılar ve düğün âdetleri, halk müziği ve oyunları ile düğün sahibrücret konusunda anlaşma da konusunda derleme ve araştırma çalışmaları yapabilmektedirler. Ücret konusunda anlaş­ yaptık. İslahiye, Lalahiye ovasının dışında ol­ ma yapılır ise' şabaş düğün sahibine kalmak­ dukça dağlık bir alana sahiptir. Köylerinin tadır. Şabaş, gelinin geleceği gün öğlen yeme­ bir kısmı dağ köyleri bir kısmını da ova köyle­ ğinden sonra alınmaktadır. Düğüne gelen ne ri oluşturmaktadır. Dağ köylerinin büyük bir kadar davetli, misafir var ise toplanmakta ve çoğunluğu geçimlerini hayvancılık ile sağlar­ davulcu şabaşı toplamaktadır. Şabaş. para ken daha sonraları bunun yerini yavaş yavaş olabileceği gibi, eşya ve küçük baş hayvan da bağcılık almaya başlamıştır. Ova köyleri ise olabilmektedir. Verilen hediye ve paralar dü­ geçimlerini daha çok çiftçilik yaparak sağla­ ğün sahibi tarafından not edilmekte kendisi! maktadırlar. Bunlardan başka ilçe merkezin­ de onlann düğünlerinde o düzeyde bir hediye de "Aydınlı Aşireti" çadır hayatı yaşamakta­ vermektedir. Şabaş davetlilerin en ileri gelen dır. ve en itibarlı kişisinden toplanarak başla­ Bölgedeki düğünler çoğunlukla, köylünün makta ve onun verdiği paradan fazla verilme­ işinin bittiği veya az olduğu sonbahar ayla­ si, saygısızlık ve hakaret sayılmaktadır. Dü­ rında yapılmaktadır. Düğünlerde davul ve ğüne gelen çalgıcılar, geldiklerini belli etmek yaygın bir şekilde çalınmakta iken, gü­ için yüksek bir yere çıkarak fasıl çalmakta­ nümüzde bunun yerini yörede "caz takımı" dırlar. Bir Büre sonra ise düğün alanınayin- veya "orkestra" denilen org ve bateri gibi çal­ mektedirler. gılar almaya başlamıştır Eskilerden bağlama Yörede kadın ve erkek beraber oynamak­ ve yörede kemençe olarak bilinen kemanında tadır. Fakat bazı köylerde kadınlar bir yerde erkekler bir yerde, oynarken; bazı köylerde * Gaziantep Üniversitesi T.M.D.K. öğretim Gtirevliıi ise erkeklerde beraber oynayan kadınların

Millî Folklor 31 i \ yaşlı ve evli olması gerekmektedir. Halay olmak üzere çevre illerin ve ilçelerin etkisi al­ çekme yerine "hala çekme" denilmektedir. tında kalmıştır. Halay çekilirken, kırık havalar çalıhmakta; Yörede Ayşe adı ile bilinen ve uzun hava fakat orada zurnalardan birisi karar sesinde olarak söylenen oyununda ne anlatıldığını dem tutarken, diğerinin yol göstermesi ile sorduğumuzda, bu oyunun hikâyesini Közde- (açış yapmâsı) bölgede yaygın olarak bilinen re köyündeki kaynak kişimiz şöyle anlattı; uzun havalar da çalınıp söylenmektedir. Ha­ "Bu olayda, Ahmet Bey ismindeki aşiret reiBİ lay çekilirken ezgilerin belirli bir sırası yok­ kendi maiyetinde bulunan bir köydeki düğü­ tur. Oyun oynanırken Uç ayak, ağır halay ne misafir olur. Ahmet Bey hiç tanımadığı, (hava), kaba, dağ kabası, Adana kabası, Ayşe, fakat düğünde kimin kızı olduğunu öğrendiği, Arabi, Şirvani, Pekmez, düz hava gibi ezgiler çok güzel bir kızın halay çektiğini görür ve çalınmaktadır. güzelliğinden dolayı aşık olur. Fakat türele* Bölgede söylenen türkülerin büyük bir ço­ . rinde evlenebilmesi için kızın babasının razı ğunluğu uzun hava şeklinde söylenmektedir. olması gerekmektedir. Kızın babası ise razı Söylenen bu türkülerde Barak kültürünün olmaz. Ahmet Bey bu kızla evlenebilmek için veya Barak ağzı söyleyiş şekli hakim olduğu­ aşiretin ileri gelenlerini aracı koyarak kız ba­ nu gördük. Söylenen bu türkülerin büyük bir basını iknaya çalışır. Nihayet iki sürü koyun, çoğunluğu Barak bölgesinde söylenen uzun iki sandık dolusu altın ve daha bir çok değerli havalardır. Derlediğimiz türkülerden bazıla- eşyaları başlık vermek sureti ile kızın babası­ n;Garip, Ezo gelin, Döne gelin, Kerem, Deve­ nı razı eder. Düğünün son günü gelinin ölme­ ci, Ceren (Dağlı havası), Karacaoğlamn tür­ si üzerine murada eremezler." Çok uzun süre küleri, Köroğlunun türküleri ve kına türküle­ önce yaşanılan bu olay anlatılmakta ve oyu­ ri tesbit ettiklerimiz arasındadır. Bu kına nun arasında uzun hava olarak şu türkü söy­ türkülerinden "Zalim Ana” adlı türkü daha lenmektedir. önce Kültür Bakanlığı, HAGEM tarafından dİizenlenen Kayseri ve Karaman ili alan Ben gidersem de beni arama araştırmasında da derlenmişti. Bu türkünün Zülüflerini de tel tel edip tarama buraya nasıl geldiği konusunda detaylı bir Melham olsan da sürmem seni yarama bilgi edinmedik. 1989 Eylül ayında HAGEM Göğnün yok idi de niye beni ataşına yandır­ tarafından düzenlenen Gaziantep ili alan dın. araştırması sırasında Barak bölgesindeki Kefrik köyünden derlenen, "Salınarak Çıktı Sabah erkenden de aynaya bakma Ceren Elinden" adlı kına türküsü ritm ve me­ Zülüflerini tel tel edip gerdana dökme lodi yönünden farklı olarak İslahiye'de de Geyinip kuşanıp ciğerim yakma söylenmektedir. Göğnün yokudu da niçin beni ataşına yandır­ Sivas yöresinde Muzaffer SARISÖZEN dın. taraflından derlenen "Kektiğidim vurdular" adlı türkü 2/4 lük ve kerem dizisinde iken, İs­ İslahiye, konumuz açısından oldukça lahiye’de yine kerem dizisinde fakat 6/8 lik ri­ renkli bir mozayiğe sahiptir. Bu farklılıkları, timde "Kekliğimi vurdular" adı altında söy­ dağ köyleri ile ova köyleri ye bu köyler ile lendiğini tesbit ettik. Söz konusu türkülerin göçmen köyleri arasında tesbit ettik. Bu bi­ ses genişliklerinde ve melodilerinde farklılık­ zim kültürümüzün doğal bir zenginliğidir. Di­ lar olmasına rağmen İslahiye'nin Kayabaşı leğimiz oldukça zengin olan halk kültürümü­ köyünden derlediğimiz türkünün varyant ol­ zün yozlaşmadan korunabilmesi ve kaybol­ duğu düşüncesindeyiz. Bu türkünün sözleri madan belgelenme Bİdir. şöyledir: ‘ * KAYNAKLAR Kekliğimi vurdular 1) Duygulu, Melih, 'GasianUpte Halk Müziği Derlemeleri", Kanadımı kırdılar Gaziantep Yöre Dergisi, Şubat 1991. c.l, «.5 a.16. Bune zalim köyümüş Beni de öldürdüler 2) Ekici, Savaf, "Gaziantep Barak Müziği Üzerine Btr Arat­ tırma", Milli Folklor Dergi d, Ank. 1991 c.2. e.9, a.43. Gel gel yanıma keklik 3) Türk Halk Müziji Repertuar Kitabı Müzik Dairesi Bafk. . Kastın canıma keklik 01 beyaz tırnakların 4) "Gaziantep İU Halk M tizi# ve Evlenme Adetleri" Pny*ıi Batır canıma keklik çerçevelinde Gaziantep'in İslahiye ilçesi ve köylerinde yapıla derleme ve araştırma çalınmalarının sea bantları. örneklerden de anlaşıldığı gibi İslahiye (10 adet) halk müziği yönünden, başta Barak bölgesi 5) Gaziantep il yıllığı, İst. 1991.

32 Millî Folklor OKTÂÖĞRE^iîllÖi HALK EDEBİ YATI 'ÖÖIİ'PİIPK 9 §SS$’ t o iİ !IIİ^lW«aitife

Edebiyat bir miHetin mjllî varlığını koruyan, yaşa­ edebi-dönemin daha fazla yer alacağı siyaıi tercihlere tan ve geliştiren en önemli müeaseaelerden birisidir. ve günlük politikalara kalmıştır. Ma^dî ve manevî değerlerin nesilden nesile aktarılma* MÜFREDAT PROGRAMLARINDA •ım sağlayarak kültür tarihini zenginleştiren, fertlere HALK EDEBİYATI ÖĞRETİMİ: mensup oldukları topluluğa 'bağlanma şuuru vererek Cumhuriyet döneminde edebiyat öğretimini ince­ "milli benlik" ve "milli kimlik" kazandıran edebiyatın lediğimiz zaman Halk Edebiyatı'na gereken önemin ve­ geliştirilerek zenginleştirilmesi ve korunması milletle­ rildiğini söylemek güçtür. Bu öğretimin bütünü içinde rin geleceği açısından hayati öneme haizdir. -Halk Edebiyatı öğretimi de popülist politikaların kur­ Edebiyat öğretimi bu amaca ulaşmada önemli bir banı olmuştur. vasıtadır. "Genç ne^e kültürel görüş genişliği, zihin Cumhuriyetin ilanından sonra sultaniler liseye uyanıklığı, okuma alışkanlığı, duygu ve zevk inceliği, çevrilmiş, bir ve iki dönemli olmak üzere iki kategoriye yaşama sevinci gibi müstesna ve insanı olgunlaştıran, ayrılmıştır. 1924 yılında ilk defa müfredat sorunu ince­ yükselten meziyetleri verebilmek, atalann yazı ve sözle lenmiş ve bir edebiyat programı hazırlanmıştır. Edebi­ vatanlarının evlatlarına miras bıraktığı zenginlikleri ta­ yat Tarihi ağırlıklı ,bu programda nıtmak ve tattınnak"(l) amacını taşıyan edebiyat öğre­ "Fransız Edebiyatı Antolojisi" ve "Dünya Edebiya­ timinin memleketimizde çeşitli problemleri bulunduğu­ tından Numuneler" okutulmasına -karşın Halk Edebi­ nu biliyoruz. yatı ile alakalı örnekler okutulmamıştır. 1928'de yapı­ 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun amaç­ lan Harf İnkılabını takiben programda yeni bir değişik­ lar bölümünde İkinci madde şu şekildedir. "Türk MilK lik yapılmış ve Divan Edebiyatı'na da sınırlı olarak ilk Eğitiminin gene) amacı Türk milletinin bütün fertleri­ defa yer verilmiştir. ni, 1) Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifade­ 1934 yılında hazırlanan Edebiyat dersi programın­ sini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin da -birinci sınıflar programında yer alan "Aruzun yerini millî ahlak!, insani, manevî ve kültüfel değerlerini be­ milli vezne bırakması" bahsini »aymazsak- Halk Edebi­ nimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanım, mil­ yatı ürünlerine yine yer verilmediğini görüyoruz. letini seven ve daima yüceltmeye çalışan... yurttaşlar 1949 yılında yayımlanan birinci sınıf edebiyat ders olarak yetiştirmek” (olmalıdır). Bu kanunla yetiştiril­ programında "Okuma ve Edebiyat" başlığı altında mesi hedeflenen öğrenci tipi ile okullarımızdan mezun "Halk şürimitin belli başlı nâzım şekillerP{2) konu baş­ ettiğimiz öğrencilerin aynı olduğunu söylemek zordur. lığı yer almıştır. Yine aynı programın devamı olarak 2. Genel olarak millî değerlerden uzak, dejenere olmuş, sınıflar için 1950 yılında yayımlanan programda Halk sorumluluk almaktan ve çaiışmaktaakaçınan, suç işle­ Edebiyatı ürünlerine ilk defa geniş olarak yer verilmiş- meye meyilli gençlerin bu okullardır yetişmeleri eği­ tir. tim sürecinde bir eksiklik olduğunu göstermektedir. "Bütün sınıflarda kaynaklardan Tanzimat'a ka­ Edebiyat öğretiminde görülen en büyük eıkıntılar- dar, Türk edebiyatının gelişmesi hakkında toplu bir fi­ * dan birisi de okutulan ders kitaplarıdır. Edebiyat Öğre­ kir veren metinler üzerinde çalışacaktır timinin belli bir temele oturt ulamaması ve kronolojik 1) Büyük ve eski milletlerin destanları, Türk des­ tarihi seyir içinde edebiyatımızın anlatılmaya çalışılma­ tanları (Oğuz, Ergenekon, Göç destanlarının tarihi kay­ sı edebiyat kitaplarını edebiyat tarihi havasından kur- naklara akseden şekillerine ait birkaç Örnek). taramamıştır. Durum böyle olunca da kitaplarda hangi 2) Yazılı ilk Türkçe metinler (Orhun Anıtları)

Millî Folklor 33 3) îslaraiyetten sonra Anadolu dışında Türk Edebi­ hasletlerimizi mefahirimizi belirten parçalar yer almalı­ yatı mahsulleri ve bunların genel vasıflan (Kutadgu Bi* dır. Muhtelif devirlerden seçilecek örneklerin sınıflarda lig'den, Atabet-ül Hakayık’tan, Divan-ı Lügat 'f'ürk’ten konuşulması arzu edilmeyen konulara yol açmayacak ve Divan-ı Hlkmet’ten küçük metinlerle) vasıfta olmaflırta itina edilecektir" gibi bir ifade progra­ 4) Anadolu'nun Türkleşmesi ve Anadolu’da Türk mı hazırlayanların edebiyatımıza bakış açısını da gös­ Edebiyatının başlayıp gelişmesi (Sultan Velet’den, Yu­ termektedir. nus Emreden, Kaygusuz Abdal'dan, Dehhani'den, Aşık * öğrendyi "Batı şaheserleriyle ilk sınıftan itibaren Paşa, Ahmedi ve Nesimi’den alınacak metinler.., Halk ilgilendirmek... çağdaş ve çağımıza yakın sanat eserle- * Edebiyatı nazım şekilleriyle klasik nazım şekilleri üze­ riyle..." yetiştirmek amacındaki 1957 programı kaldırı­ rine öğrencinin dikkati çekilecek...} larak "Türk çocuklarına, kendi milletinin yüzyıllar bo­ 5) Yine XII ve XIV.yy,da halk hikâye ve destanları­ yunca yarattığı değerli edebi eserleri tanıtmak, onlarda nın en önemli örneği olan Dede Korkut hikayelerinden ifadesini bulan Türk Milliyetçiliği idealim, Türk mîlleti­ bütün bir parça alınarak bu yüzyılların sade Türk dili, ne has değer hükümlerini öğretmek suretiyle ortak bir halk hikâye ve nesir lisam hakkında gereken bilgiler kültür tesis etmek"(6) amacını taşıyan. 1976 tarihli verilecektir"(3). program yayımlandı. 1951 yılında yayımlanan programda da yukarıda Bu programda TDE dersi 'Türk Dili, Türk Edebi­ zikrettiğimiz konular aynen yer almışbr. yatı, Kompozisyon" başlıklarıyla üç grupta ele alınmış­ 1956 yılında hazırlanan birinci sınıf edebiyat ders tır. I. sınıf Türk Edebiyatı dersinin programında Halk programında ilk defa "Halk Edebiyatı: Dede Korkut, Edebiyatı ileilgili olarak şu konu başlıklarım görmekte­ Yunus Emre ve Karacoğlan'dan örnekler" ve "Halk yiz: "HİKÂYE TARZINDA YAZILMIŞ ESERLER: Edebiyatından seçilmiş başka Örnekler" başlıkları yer Oğuz Kağan Destanı, Budist Uygurlara Ait Bir Hikâ­ almıştır. ye, Dede Korkut kitabından bir hikâye -Köroğlu Desta­ Aynı programın ikinci sınıflar bahsinde "İslamlık­ nı, Bir Türk Masalı -Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun; tan Önceki Türk edebiyatı: Oğuznâme den ve Orhun TÜRK ŞtîRt: Divan*ı Lügat-it Türk'ten tabiat ve yiğit­ Yazıtlarından Seçilmiş Parçalar, Halk Edebiyatı (Dede likle ilgili şiirler, Uygur Şiirinden örnekler, Kutadgu Korkut, Yunus Emre, Karacaoğlan'dan örnekler" şek­ Bilig’de ...şiirler, Yunus Emre..., Anadolu Halk Şiiri...; linde Halk Edebiyatı ürünlerine yer verilmiştir. TÜRK TİYATROSU: Meddahlık, Karagöz, Ortaoyu- 1957 yılında yayınlanan TDE müfredat programı nu; DENEME VE FİKİR YAZILARI: Tonyukuk Abi­ .Cumhuriyet tarihimizde en uzun süreli yürürlükte ka­ desi, Sekiz Yükmek, Dıvan-ı Lugat-it Türk'tr Atasözle­ lan edebiyat dersi programı olmuştur. Bu programda ri" Halk Edebiyatı'mn bir bütün olarak görülmesi gerekti' II. sınıfta ise "Orhun Kitabeleri, Destan ile Tarih ği vurgulanmış ve metin seçiminde öğretmene büyük Arasındaki Farklar ve Münasebet, Ergenekon Destanı, ölçüde insiyatif tanınmıştır^). "Mesela 2. sınıf konulan Budist ve Maniheist Türklere Ait Dini Hikayeler, Bat- arastnda "Dede Korkut, Yunus Emre ve Karacoğ­ talgazi Destanı, Anadolu Tekke Şiirinden örnekler, lan'dan seçilmiş örnekler" kaydı vardır1... Bunun yanın­ Karacoğlan" konulan yer almaktadır. Milli değerleri da "Halk Edebiyatımızdan Beçilmiş başka örnekler" esas alan bu program 1978 yılında yürürlükten kaldın- kaydı da bulunmaktadır. Şu halde aynı sınıfta Emrah, larak 1957 tarihli programa yemden dönüldü. 1957 ta­ Zihni vb. şairlerden alınmış şiirlerle halk temaşa ve hi­ rihli müfredat programına uygun olarak lise ikinci sı­ kâye örnekleri de okutulabilecek ve öğretmenim ders ki­ nıflar için yazılan bazı kitaplarrt?) incelediğimiz zaman taplarındaki metinlerden ve biizat seçeceği parçalar­ yazarların devrelere göre kitapta yer alma yüzdesi Tab­ dan serbestçe tertipleyebileceği bu çeşit küçük antoloji­ lo I'de şo şekilde<îir{8) lerle çalışmaların çeşitliliği ve ünitenin bütünlüğü sağ­ Yine aynı kitaplardaki metinleri de böyle bir tasni­ lanmış olacaktır°(5). fe tat» tutarsak Tablo Il'deki sonuç çıkmaktadır: Yine bu programda yer alan "öğretmenin progra­ Yukandaki tablolarda da görüldüğü üzere îslami-’ mı yer yer serbestçe tamamlamasına imkân bırak­ yet Öncesi Türk Edebiyatı mensuplannı da katarsak mak" ifadesinin arkasına sığman pekçok artniyetli in­ %14.5'luk bir oranla Halk Edebiyatı dördüncü sırada san öğrencilerimize zararlı düşünceleri yıllarca anlata­ yer alabilmektedir. Metinler ise yine İslamiyet öncesi bilme. imkânına sahip olmuşken "Halk ve Divan şiiri Türk Edebiyatı ürünlerini de katarsak Halk Edebiyatı ünitelerinde, mücerret aşk yazılarından ziyade, millt metinlerinin bu kitaplarda yer alma oranı %22.3'tür. 34 Millt Folklor TABLO-I ' “ ..— ‘ ÖZCAN DÖNEMLER BANARLI SARICA UĞURLU KAPLAN ÜNLÜ

1 Islfimiyetten önceki Türk Edb. 1 %2.7 1 «1.75 - 1 %2 2 Islâmiyerin Tes. Türk Edb. - 2 %4 3 Divan Edebiyatı Iİ %29.7 14 »24.6 22 »24.7 10 %2a 4 Halk Edebiyatı 5 »13.5 9 »15.8 .14 »15.7 4 »8 5 Tanzimat Edebiyat 3 %8.1 3 »5.26 ' 4 »4.49 5 » 1 0 6 Servet-i Fünun Edeb. l »2.7 2 »3.5 4 »4.49 7 » 1 4 7 Milli Edebiyat 4 »10.8 10 »17.5 12 »13.5 13 »26.2 8 Cumhuriyet Edebiyatı 1 »2.7 8 »1 4 21 »23.6 7 »14.2 9 Batı Edebiyatı 7 %18.9 10 »17.5 12 »13.5 -

10 A rap-Fars Edebiyatı 4 . - - »10.8 -

TABLO-II ÖZCAN EDEBİ DEVİR BANARLI SARICA UĞURLU KAPLAN ÜNLÜ 1 Islâmiyetten Önceki Türk Edb. 4 »6.9 2 »2.2 ' - - 8 »11.1

2 IslAmiyetin Tes. TUrk Edb. - - ■ - - -- 2 »2.78 3 Divan Edebiyatı 21 .»36.2 25 »27.5 25 »33.8 12 »16.7 4 Halk Edebiyatı 12 »20.7 22 »24,2 2! »19.9 4 »5.56 5 Tanzimat Edebiyat 6 % 10.35 4 »4.4 5 »4.76 10 »13.9 6 Servet-i Fünun Edeb. 3 »5.17 4 »4.4 4 »3.8 H »15.3 7 Milli Edebiyat 4 »6.9 to »10.9 15 »14.3 17 »23.6 8 Cumhuriyet Edebiyatı 1 »1.72 14 »15.4 19 »18 8 »11.1

9 Bati Edebiyatı 7 »12 10 »10.9 12 »11.4 - - 10 Arap-Fars Edebiyatı - ' -- 4 »3.8 - / Bu sonuçla ikinci sınıf dere kitaplarında %26'hk bir lik{10) ile eski program yürürlükten kaldırıldı. "Türk oranla birinci sırada .-bulunân Divan Edebiyatından Dili, Edebiyat, Kompozisyon, Edebiyat Tarihi, Edebi sonra Halk Edebiyatı ikinci şuada bulunmaktadır. Ya­ Sanatlar, Hızlı Okuma, Türk Kültürü, Halk Bilimi" gi­ zar açısından ele alındığında dördüncü sırada olan bi yeni seçmeli dersler konuldu. Bir kısmı hemen he­ Halk Edebiyatı metin açısından ikinci sırada bulunma­ men hiç yapılamayan bu dersler 9 Kasım 1992 tarihin­ sının sebebi bu ürünlerin bazılarının anonim olmasın­ de Tebliğler Dergisi nde yayımlanan programla birleşti­ dandır. rilerek mecburi ders haline getirildi. Aynı yazarların üçüncü sınıflar için yazdıkları ki­ Bu programda da edebiyat öğretimimiz tarihi kro- taplarda ise Divan Edebiyatına ait 31, Tanzimat Edebi­ nolojik sıra içinde ele alınmıştır. Yıllık dersler dönemlik yatına ait 64, Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati Edebiyatına dersler haline gelmiş ve TDE öğretimi 4 dönem esas ait 64, Dünya Edebiyatına ait 89 (9 Şark, 80 Batı Edb.) alınarak planlanmıştır. Edebiyat I programında edebi­ metin olduğunu görüyoruz(9). Görüldüğü üzere bu ki­ yatımız devrelere ayrılarak manzum» mensur eserler­ taplarda Halk Edebiyatı ile ilgili hiç metin bulunma­ den örnekler verilmiştir. Halk Edebiyatında Manzum maktadır. Eserler” başlığı altında da şu konulara yer verilmiştir Türk Eğitim sisteminde önemli bir değişiklik olan 1) Halk Edebiyatında belli başlı nazım şekilleri kredili sistemin başlaması ile TDE programında bazı (mani, türkü, koşma, semai, ilahi vb.) değişiklikler olmuştur. Yayımlanan yeni yönetme­ 2) Hece ölçüsü ve özellikleri

Mîllî Folklor 35 3} Halk Edebiyatında manzum türler: ği" şeklindeki soruya verdikleri cevapta da 360 öğret­ a) Anonim Halk Edb. Türk Şiiri men (%60) ağırlığın Çağdaş Türk Edebiyatına verilme­ b) Dini Tasavvufi Türk Şiiri sini isterken sadece 20 öğretmen (%3.33) Halk Edebi­ «) Âşık Tarzı Türk Şiiri yatına ağırlık verilmesini İstemiştir(14). (Eserlerinden faydalanılacak şahsiyetler: YunuB Görüldüğü üzere başta öğretmenlerimiz olmak Emre, Kâygusuz Abdal, Aşık Veysel, Aziz Mahmut üzere, ortaöğretim gençliğinin tamamını milli kültürü­ Hüdai, Karacoğlan, Erzurumlu Emrah) nü seven, koruyan ve geliştirerek yaygınlaştırmaya ça­ Edebiyat II programında İslamiyet Öncesi Türk lışan fertler haline getirmek zorundayız. Kimlik arayış­ Edebiyatı ürünlerinden "sagu, sav, koşuk, destan" ör­ larının yoğun olarak yaşandığı bu sıkıntılı günlerimizde nekleri programda yer alıyor. Daha sonra da tslami De­ Halk Edebiyatı ürünleri bu problemleri aşmada önemli vir Türk Edebiyatı başlığı altında ise "Kutadgu Bilig, bir vasıtadır, Kendi kültürüne ait değerleri **ven, koru­ Divan-ı Lügat-it Türk, Atabetül Hakayık ve Divan-ı yan ve muhafaza eden gençler yetiştirebilmek için Hikmet'ten Seçmeler" bulunuyor. Daha sonra Halk Halk edebiyatı ürünlerinden iyi yararlanılmalıdır. Edebiyatına mensup sanatçılardan ve ürünlerden şun­ Halkbilimi kürsülerinden mezun olarak görev yapma­ lara programda yer veriliyor: “Yunus Emre, Hacı Bay­ ları bu eğitimin gelişmesine katkıda bulunacaktır. Ayn* ram Veli, Saltukname, Menakıbname, Güvahi, Aşık ca popülist politikaların bir kenara bırakılarak ortaöğ­ Garib, Karacoğlan, Gevheri, Aşık Ömer, Niyazi-i Mısri, retim kurumlannda eğitim öğretim faaliyetlerinin İlmî Kerem ile Aslı, Erzurumlu İbrahim Hakkı” Edebiyat usullerle yapılması da gerekmektedir. III programında ise "Seyrani, Dadaloğlu, Bayburtlu Zihni, Erzurumlu Emrah" yer alıyor. NOTLAR Edebiyat IV de ise "Günümüz Halk Edebiyatında 1) Prof.Dr. A. KARAHAN -Gönül Penceresi -''Ortaöğretimde Genel özellikler ve Eserler” bölümünden sonra eserle­ Türk Edebiyatı Meşeleri” -7 Şubat 1992 -Türkiye Gaze­ rinden yararlanılacak şahsiyetler olarak "Aşık Veysel, tesi. Erzurumlu Yaşar Reyhani, Kârslı Murat Çobanoğlu ve 2) Tebliğler Dergisi -26 Eylül 1949 -Bayı 667 -Sf.l 14. Şeref Taşltova" yer alıyor. 3) Tebliğler Dergisi -2 Ocak 1960 -Sayı67l -Cilt 12. . 9 Kasım 1992 tarihli TDE öğretim programında 4) Tebliğler Dergisi -7 Ekim 1967 -Sayı 976. yapılan değişiklikle daha önce Edebiyat I programında 6) Tebliğler Dergisi -7 Ekim 1967 -Sayı 976. "Halk Edebiyatında Manzum Türler" alt başlığı ile veri­ 6) Tebliğler Dergisi-Ekim 1976-Sayı 1901 -8T.342. len "Anonim Halk Edebiyatı Türk Şiiri, Dini Tasavvufi 7) N.S.BANARIJ, Metinlerle Türk ve Bati Edebiyatı II -tst. Türk Şiiri, Aşık Tarzı Türk Şiiri" müstakil hale getirilir. 1970, Ö. SARICA -M.ÜNLÜ -Ö.ÖZCAN, Törk Dili ve Edebiyat II programına ise Manas Destanı ilave edi­ Edebiyat» II, tst. 1966, N,UĞURLU, Türk Dili ve Edebi­ lirin). yatı II, tst. 1988, M,KAPLAN, Edebiyat II, İst 1977. SONUÇ: 8) Mehmet KILIÇ; "Genel Liselerip ikinci Sınıflarında Oku­ Görüldüğü üzere TDE öğretimimizde problemler tulan TDE Ders Kitaptan Üzerine Bir inceleme" Gazi halledilememiştir. Dolayısıyla milli kültürümüzün kay­ Ünv. Sos. Bil, Ens. Yayınlanmamı* Yüksekliaans Tezi, nağı Halk Edebiyatı öğretimi de istenilen seviyede de­ Ank. 1992, Sf.68,. ğildir. Nitekim "öğretmenlerimizin yalnızca %6’sının 9) İdris KARAKUŞ, "Gene) Liselerin Üçüncü Sınıft için 1967 TDE öğretiminin milli eğitimin amaçlarını gerçekleştir-, Müfredat Programına Göre Yazılan TDE Den Kitapları diğini ifade ettikleri..., %74.17'sinin amaçlann kısmen Üzerine Bir İnceleme", Gazi Üniv. Sos. Bil. Ens. Yayın­ gerçekleştiğini! %15.83'ünün ise amaçların gerçekleş­ lanmamış Yüksekli san* Tezi Ank. 1992 Sf.263, mediğini belirttikleri anlaşılmaktadır. Burada %90'ı 10) "MEŞ.'na Bağlı Ortaöğretim Kurumlannda Den Geçme aşan bir oranda amaçların gerçekleştirilme durumunu ve Kredi Yönetmeliği”, Re*mi Gazete, 2 Eylül 1991, Sayı yeterli bulmadıkları görülmektedir"(12). 600 edebiyat 20979, Sf.16, öğretmeni arasında yapılan bir araştırma sonucunda 11) Tebliğler Dergisi, 26 Nisan 1993, Sayı 2381. 72 öğretmenin Halk Edebiyatına yeterince yer verilme­ 12) &nise Kantemir, Türkiye'de Liselerde TDE öğretimi, İst. diğini belirtirken 12 öğretmen İslamiyet öncesi Türk 1976, SC73, Edebiyatına ve destanlara ağırlıklı olarak yer verilme­ 13) Enise Kantpmir, Age. Sf.74-76. sini istemektedir(13). Yine bu Öğretmenlerin "TDE ko­ 14) Enise Kantemir, Age. Sf.87. nularının öğretiminde ağırlığın nerede olması gerekti­

36 Millt Folklor ,r ,. ?: -r£ p ■■ f 1 '- ' * *V>. . \ ' v mm • ,. •* \> - DARENDELİ HALK ŞAİRLERİ

' Metanet YARDIMCI -tai ■ i. : ■ ' ,v„ > - li£L ",v r im

Malatya yöresinde en çok halk şairinin yetiştiği "Erkânını kurara bölge Darende ve çevresidir. Şevke gelir döneriz Darendeli halk şairlerinin en eskisi Mecruhidir. Aşk atına bineriz Ast) adı Süleyman olup 1782-1867 yıllan arasında ya­ İkrarımız belidir" şamıştır. biçiminde duvaz tipi şiirleri de bulunan Nihanî, So- Düşünmeden akıl serde kalmadı muncu Baba soyundan olup 1809-1694 yıllan arasında Arsızlık eylmk ar da kalmadı Darende'de yaşamış yörenin usta şairlerindendir. Kaçıp kurtulacak yer de kalmadı Darende'de Mecruhi ile aynı çağda âşıklık gelene­ Pranga ayaktan açılmaz oldu" ğini sürdüren bir halk şairi de Darendeli Fethi Ba­ ve ha'dır. 1829'da Darende'de dünyaya gelen Fethi Ba­ "Arz-ı hal gönderdim zülfü hümaya ha'nın asıl adı İbrahim olup babası Mahmut Sait'tir. Bir Gözledim yarimden bir haber gelmez ara bazı şiirlerinde "Talibi" mahlasım da kullanan Fet­ Giriftar eyleyen beni sevdaya hi Baba geride biri Mehmet Toprakta bulunan 121 Gonca izânndan bir haber gelmez" sayfalık bir defterde, diğeri üzerinde "Fethi Baha'nın ev­ biçiminde söz ağırlıklı ustaca söyleyişleri ile tanın­ rakı perişanıdır" kaydı bulunan ve Hulusi Ateş'in kü­ mış olup bazı şiirleri halk türkülerimiz arasında kendi­ tüphanesinde olan 150 sayfalık bir defterde olmak üze­ ne özgü yerini almıştır. Mecruhi’den sonra Kusurî de re iki defterde bilinen en eski Darende yöresi âçıklanndandır. 1793 yı­ "Dost eline gider isen ey saba lında Darende'nin Ayvalı bucağında dünyaya gelmiştir. Bir arzuhal yazdım götür yare ver Çağının bütün şairleri gibi o da gezginci bir hayat sür­ Bizi felek andan eyledi cüda müş ve 1868'de de doğum yeri olan Ayvalı'da vefat et­ Aman bu peymarun gülüzare ver" miştir. Şiirleri Prof. Ih1. Kaya Bilgegil tarafından derle­ ve nen Kueurt; 'Hâki pâye yüzüm BÜrmeğe geldim "Kusurî hicr ile ne maksud dam Nedir bana cürmün güldür efendim Bir dost için serim sevdaya salam . Yetişir ağlattın bu derdi mendim Hadd-i kenan yok uçmana dalam Biraz da kulunu güldür efendim" Akıp çağlayacak sellerim kalsın biçiminde ustalığın doruğunda olduğunu ispatla­ ve V ' yan yüzlerce şiir bırakmıştır. Şiirlerinde lirik duygulan "Her kötüler merd dmakta boşuna ustalıkla halk şiiri geleneğine uygun olarak söyleyen ve Rahneden yok gözden akan yaşıma şiirlerinin bir kısmında "Fethi" bir kısmında da 'Talip" Katlanmazlar boranıma kışıma mahlasım kullanan İbrahim Fethi Talip 1899'da Da­ Baharında coşkun seli var deyu" rende'nin Sofular köyünde vefat etmiştir. Şiirlerinden biçimindeki ustaca söyleyişleri ile oldukça geniş bir bazılan 18.y.y. sonu şairlerinden Zileli Talibi ile mahlas üne ulaşmıştır. Zile'ye gidip Aşık Talibi ile de tanışan benzerliği nedeni ile kanştınlmıştır. Kusurî Talibi'nin "Yer ile Gök Destanı" isimli bir şiinni' Kimileri aileden soyca âşık olur. "Üzüm üzüme ba­ tanzir etmiştik 1). Şiirlerinde çektiği acılan duygulu söy­ ka baka karanr" misali kimi evlatlar da baba mesleğini leyişlerle dile getiren Kusurî çevresinde pek çok halk kendisine iş edinir. EğeV kendisinde biraz da kabiliyet şairini etkilemiştir. Bir çok deyişi de hâlâ çevrede türkü varsa bu işin üstesinden daha kolay gelir. Darendeli formunda okunmaktadır, Âşık Şurbi de bu gruptandır. Şurbi'nin asıl adı Abdurrahman olup Âşık * İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Kusuri'nin oğUıdur. Kusurî’nin yazdığı Yaşnameye Te- Eğitimi Bölümü. varihi sinniyata" göre 1839'da doğduğu anlaşılan Ab-

Millî Folklor 37 durrahman Şurbi'nin ölüm tarihi tam olarak bilinme­ ve mektedir. "Gam yiyip, gam çekme divane gönül "Sefil Şurbi'm der ki halim pek yaman Cümle alemlerin rızkın veren var Aman kahpe felek elinden aman Ettiğin işleri bümezler sanma Bir yanım kar oldu bir yantm duman Kara karıncayı gece gören var” En sonraki rahim yola giderse" biçiminde yüzlerce usta işi şiirler bırakmış önemli deyişinde olduğu gibi rahat ve babası gibi ustaca âşıklardandır. bir söyleyişe ulaşmıştır. Darende'nin Balaban bucağında 1877'de dünyaya Darende'nin ünü en çok yayılan halk şairlerinden gelen Âşık Hulusi'nin asıl adı Ömer olup, baba adı Rıd­ biri de Remzi'dir. 1843'te Darende'nin İbrahim Paşa van'dır. mahallesinde dünyaya gelen Remzi'nin babası Mısır "Taze fidan iken belim büküldü Hidivi Mehmet Ali Paşa'nın hazinedarlığım yapmış Muradın yerini aldı mı Felek saygın bir kişi olduğundan oğlu Remzi’yi küçük yaşta Gözümün gevheri yere döküldü Mısır'a gönderip 16 yaşına kadar kuvvetli bir medrese Daha edeceğin kaldı mı Felek“ öğrenimi görmesini tömin etmiştir. Darende'ye dön* deyişinden de anlaşılacağı gibi sıkıntılı bir hayat dükten sonra çevresindeki halk şairlerinden etkilene­ sürmüş, rek halk şüri tarzında şiirler de söylemeye başlayan "Çekelim minneti sabreyle gönül Remzi "Leyli" isimli bir kıza âşık olmuş ve: Tecelli yerini bulana kadar "Kime benzer var mı menendi misli Gece gündüz çalış nzık yolunda Besbelli bir melekzadedir nesli İnsan rahat olmaz Ölene kadar" Henüz açılmamış gonca-i uash ve Daha tomurcuktur gülü Leyli'nin" "Bize böyle imiş takdirin işi . gibi sevda şiirleri yazmaya başlamıştır. Zehirden acıdır gurbetin aşı; Kuvvetli bir medrese öğrenimi gördüğü için aruzla Tırnağın var ise başını kaşı da şiirler yazan, geride yüzlerce gazel tarzı şiir bırakan Sağ gözden sol göze fayda yok imiş" Remzi en çok içli, duygulu, akıcı; biçiminde duygu yüklü ve öğüt ağırlıklı şiirleri ile "Güller nikab açtı gülûstanında tanınmıştır. Çıktı temaşâyı bağa bülbüller ' Âşık Hulusi'nin çağdaşı olup; Seher seyreyledim gül divanında "Bu kadar yüklenme Ömer’e Felek Saf bağlamış soldan sağa bülbüller" Taş olsa dayanmaz vallahi yürek biçiminde ustaca söylediği koşmaları ile daha çok Hep havaya gitti çektiğim emek tanınır. 1883‘te vefat eden ve Darende’de soyadı kanu­ Gitti kuvvet koldan bilekten kardeş" nuna kadar "Hazinddar-zade" lâkabı ile tanınan Rem­ deyişinde olduğu gibi Felek'ten, kaderden yakınan zi'nin soyu bugün "Tümer” soyadı ile sürmektedir. Âşık Ömer de Darende'nin Bababan bucağında 1847'de dünyaya gelen Penahi soyca şair olan bir aile­ 1881'de doğmuş, 1951’de de Uşak’ta ölmüştür. den gelmektedir. Dedesi Feryadi, babasi Nihani'dir. Şiirlerinde; Penahi; "Benden selam söylen naşlı canana "Kime şerhedeyim gizli halimi Alsın selamımı ne derse desin Fehmeden bulunmaz hiç melalimi * Bir bergüzar versin zülfün telinden Rahi aşkta yağma ettim malımı Ya versin vermesin ne derse desin" Geçtim sim ü zerden varım kalmadı" biçiminde rahat söyleyişleri olan ve Darende'nin ve . Kızılhisar köyünde 1912'de dünyaya gelen Âşık Çevri 'Penahi sırrıma sırdaş bulmadım iyi bir öğrenim görmüş ve 1982’de köyünde vefat etmiş­ Halime muvafık yoldaş bulmadım tir. • Bir derdimden anlar haldaş bulmadım 1915’te Darende'de dünyaya gelen ve 1990'da vefat Alemde lütf mı yûrim kalmadı“ , * eden Osman Hulusi Ateş ilkokuldan sonra bir okul eği­ biçiminde rahat söyleyişleri olan yörenin usta timi görmediği halde kendi kendisini yetiştiren; Arapça aşıklarındandır. ve Farsça bilen, divan tertip edecek kadar aruz ölçüsü­ Darende'nin Aşağı Setrek köyünde 1858-1917 yıl­ ne vakıf olan ender kişilerdendir. lan arasında yaşayıp geride; ilahi tarzında yazdığı halk şiiri Örneklerinden; 'Kalbini geniş tut sakın Dildari "Ey sevgili Allah'ım Rızayı Bariden çıkma Dildari Rukum seni saracak Gönül Beytullah’tır yıkma Dildari Ariyetten kafesi Elinden gelirse imaret eyle" Toprak olup kalacak" 38 Mili! Folklor deyişinde görüldüğü gibi Tann sevgisi ve tasavvufi biçiminde söylediği usta işi şiirlerinin bir bölümü bir edanın hakim olduğu sezilir. ' Beyan Ettiklerim" isimli bir kitapta toplanmış ve Kül­ Anadolu'da Âşıklığın okulu yok geleneği vardır. Bu tür Bakanlığı taralından yayımlanmıştır. geleneği en iyi sürdüren âşıklardan biri de Darende’nin Darende'nin Ayvalı kasabasında 1940'ta doğan İb­ Akpatoprak köyünde 1924’te doğan Âşık Ali Gür- rahim Şahin'le, 1941’de Darende'nin tlisulu köyünde büzdür. Köy kökenli olup sesini en iyi duyurabilen en­ dünyaya gelen "Fedai" mahlası ile yazdığı şiirlerinde; der âşıklardan Ali Gürbüz; "Kalbime Doğan Güneş", "Menzile ermeden geçer ömrümüz "Ali Gürbüz’den Deyişler" ve "Bitsin Bu Çile" isimli ki­ Azrail yetişip öze yüklenir taplarda şiirlerini toplamıştır. Akibet bir yana düşer boynumuz Şiirlerinde; Kefen dedikleri beze yüklenir" 'Ayrana ekmeğe dikmiş gözünü biçimindeki söyleyişleri ile dikkatleri çeken, kimi Temmuzda sebzenin görür yüzünü antolojilerle 'Türk Folkloru" gibi Türkiye'nin en önemli Bir klişeye amermiş sazını dergilerinde şiirlerine rastladığımız Osman Aktaş Da­ Sabır kalesini yıkmayan köyüm “ rendeli halk şairlerinin önde gelen isimlerindendir. ve Burada bir hususa dikkat çekmenin yaranna "Ozan otan düzen verir tazına inanmaktayız. Bilindiği gibi halk şairlerinin bazılarının Hak için çalmazsa piri kan ağlar mahlaslan birbirinin aynı olduğundan Fedai mahlasını Haykırmazsa çıkarcının yüzüne kullanan Osman Aktaş'ın bazı şiirleri ile 19.yy.da yaşa­ Yıkılır kalenin suru kari ağlar" mış Zileli Fedai ve 20.y.y.ın başlannda yaşamış Amas­ gibi yürekli söyleyişleri ile bütün Anadolu'da bili­ yalI Fedai gibi aynı mahlası kullanmış diğer halk şairle­ nen bir ses olmuştur. rinin şiirleri birbirine kanştınlmamalıdır. Darende'nin Balaban bucağında 1928'de doğan ve * Darende'de 1950'de doğan Mehmet Ertaş'da; bir şiirinde; "Bulsam ceylanımı bulsam izini yürü yalan dünya aldattın beni . Yürüsem peşinden dizin dizini Yükledin sırtıma kederi gamı Seyretsem cemalin kara gözünü Ölüm değil midir dünyanın sonu Merhemin sürmezse yaram kapanmaz* Gezdirdin beyhude vay deli gönül" biçimindeki söyleyişleri ile yörede yetişmiş halk şa­ diyen Mehmet Görgülü, bir şiirinde; irleri zincirinin son halkalanndan biridir. “Dükkânımda altın akça Doğum tarihleri esas alarak yaş sırasına göre ta­ Satıyorum alan yoktur nıtmaya çalıştığımız Darendeli halk şairlerinin sazına Küfürle dolu bir bohça ve sesine güç dileyip yazımı* Darende yöresinin en eski Saklıyorum çalan yoktur'1 halk şairlerinden Kusurfnin bir şiiri ile tamamlayalım: Darende'nin Sofular köyünde 1928'de doğup şiirle­ "Çıktım styreyledim yüce dağlara rinde "Sıhhati" mahlasım kullanan Hamit Yıldınm, ay­ Dağlar ağlar beller ağlar çöl ağlar nı köyde 1933'te doğan Âşık Tahir, yine 1933'te Daren­ Baharından nişan ermiş bağlam de'de doğan ve ilahi türü söyleyişleri üe dikkati çeken Bağlar ağlar bağvand ağlar gül ağlar Mehmet Gülseren Darende yöresinde yetişen ve üze­ rinde söz edilmesi gereken önemli kişilerdendir. Aynlık bâdesin dil nuşe gelmiş Darende yöresinin hayatta bulunan en önemli Taze nevbahanm huruşe gelmiş halk şairlerinden biri Beyani'dir. Asıl adı İbrahim Güleç Dostum cemalinden hep coşa gelmiş olan Aşık Beyani 1988'de Darende'nin Irmakiı köyünde Gerdan ağlar zülüf ağlar tel ağlar dünyaya gelmiştir. Mahlasını Gürünlü Gülhani'den alan Beyani çeşitli yanşmalarda ödüller almış ününü Gene dosttan cüda düştük gurbete yurt geneline yaymış âşıklardandır. Sabredemem ben bu derde firkate "'Darende elinin bahar ayları Benim çekticeğim gamı hasrete Eridi karian sel oldu şimdi Ben ağlarım dostum ağlar el ağlar Çayırlarda cirit oynar taylan * Arap ata dağlar yol oldu şimdi" kusurt yarinden gözler selamlar ve Cenab-ı Haktandır bunca elemler “Hak bizi en üstün varlık yaratmış Yazarken vasfını elde kalemler Sen ona hayırsız yar olmayasın Ağız ağlar dudak ağlar dil ağlar" \ Akıl vermiş nimetlerle donatmış 1 Rahmeti kesilmiş kır olmayasın"

Millî Folklor 39 NOTLAR 6. Rasüm Deniz, Darendeli Halk Şairi Remzi, İnönü Onfcrerai- 1) Mehmet Yardıma, Zileli Ayık Talibi, tnanp Yayınlan, !•> teei Ut. Battal Gazi ve Malatya Çevreci Halk Kültürü tanbul 1989, e.6,40. Sempozyumu Tebliğleri, Malatya, 1988. 7. Ahmet Şentürk-Mehmet Gülaeran, Malatyalı Şairler Anto- KAYNAKÇA: ktjiai. (3 alt), Malatya, 1990. 1. Dr. Mütfgan Cunbur, Başakların Seal, Poyra* Reklam Ya- 8. Yafaya Aksoy, Darendeli Ayık Beyani ve Türk Halk Edebi* yınlan, Ankara, 1968. yatına Getirdikleri, II. Uluataftfran Türk Halk Edebiyatı 2. Refik Ahmet Sevengil, Yüzyıllar Boyunca Halk Şairleri Semineri, 7*9 Mayii 1987, Bakiyehir. Antolctjiai, Atlaa Kitabevi, İstanbul, 1966. 9. Feyzi Haltct, Ayıklık Geleneği ve Günü mü t Halk Şairleri 3. Şükrü Erdoğan Ulu, Darende Şairleri Antolojld, Güney Güldeztesi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yükaek Kuru­ Matbaa», Ankara, 1900. mu, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara, 1992. 4. Emir Kalkan, XX Yüzyıl Halk Şairleri Antolojiei, Kültür 10. öğr.Gftr. Mehmet Yardıma, (Önel Afyiv). Bakanlığı Yayınlan, Ankara, 1991. 11. Mehmet Yardıma, Zileli Ayık Talibi, İnanç Yayınlan, tat 6. Öğr. Gör. Mehmet Yardıma, 17. Yüzyıldan Günümüze 1983. Malatyalı Halk Şairleri, İnönü Oniveraitaai Eğitim Fa­ 12. M. Kaya Bilgegil, XVIII. Asır Söz Şairlerinden Kuaurt, külte»! Derflzi, 8.1, Malatya, 1994, İkbal Kitabevi, letanbul, 1942.

G.tkPen-Ed. Pek. îngilit h j.p .K.262 m : m m m A H A i 22 MOLDÖVA * ANATÜETTAN ATJHIMİM| I ■ Sok, 66^ ^milkl<ır/ANKAHA ♦ÂTOASYA DOSYASI

İm U O m & A • BİTtĞ-Postbus 6642 2003 LP H a a r le « LANDA) »BOZOK-GMKB 63/8Maltepe/ANKARA*_Bf

f.Ki 48l YtaİMhirMNKiAKA * DOST DOST-P.K..2< İS p İL S İS KAYSER! * »OIJCLOB DERNEİ______nttft-EARS* FÖLKLOB/ESDEBtYAt-MMruÖyat Cad.l7/22.Kj- •GÜN- >r;gı atsTto ?ose" Nu: 47-AAIeya- ithetpsga Çad.“ İ8/8 Yenttelıir/ANKARA , ...... ^ t te a tim Cad'.î8/83 «0070 ‘Beyoglu/ISTANBUL" İfcfcSAMS !İ g s s a a s s r M

SEBf fu:

Etî-Bahçelievler 17. S otakS m 3İ 394-Grtmland, 013B 08İo/!TORWAY * ’ RA * TYBTK8 BÜLTENMönir Cad. 42/9 K olaj >CAĞI- Fevri Çakmak Sik. Nü:8/2 Kızılay/ANKARA Şimali, 161, Dr. Cerat Heyet, T ehW f RAN* YAKLAÇIM-Ct Bok. Nm 10/4 ERZİNCAN • YESEVt-P.K. 30,34490 BejÜJat/tST/ GAT-Yeni Çarşı Sitesi E Blok Altı Nu: 3/C-D Lise Cad. YOZGAT.

40 Millî Folklor Halli Şilrİninin Epik Türleri man Konokbayev'den derlenmiştir. 1932 yı­ Asırlar boyu söylenip geiep destanların lında Alımkui Üsenbayev'den derlenen yar* oluştuğu tarihi bitebilmek mümkün değildir. yant yayınlanmıştır. Destanın Tölömüş Ceen- Her devrin olaylarını kapsayarak tarihin süz­ tayev'den derlenen yâryantı ise 1940 yılında gecinden geçen ve zenginleşen folklorik eser­ bastırılmıştır. ler aanatkâranelığe, oıjinaliiğe, millî estetik Er Töştük destanı diğer Türk halkların­ tbütünlüğe sahip olmuşlardır. Destanların ço­ da; Tümen Tatarlarında (nesir şeklinde), Ka­ ğunda demokratik idealler saklıdır. Destan­ zaklarda, Altaylarda da var olan epik eserdir. larda getıellikle toplumsal sistem yansıtılır, Er Töştük, müstakil bir destanın baş kahra­ insan ve doğa ilişkileri anlatılır, mitolojik un­ manı olarak, Manas destanının bir varyantı surlara \apmmaya dönük olaylar beyan edi­ olarak da görülmektedir. Er Töştükü ilk defa lir. 1862 yılında V.V.Radloff, bir hıkâyeciden der­ Bunların arasında sosyal hayatı ele alan lemiştir. Eserin 1927 yılında, Cuma Camgır- destanlar da vardır. "Er Töştük", ''Kocacaş" çiyev tarafından nesir olarak derlendiği bilin­ gibi destanlar mitoloji-masşl yaptsmda kurul* mektedir. Ünlü manaşcı Sayakbay Karala- muştur. "Er Tabıldı", "Kurmanbek" destanla­ yev'den derlenen varyantı 1932 yılında ya­ rında toplum yapısı, Kırgızların kabile kavga­ yımlanır. Destan'da Er Töştük'ün yer altında­ ları, yabancı istilâcılara karşı mücadele be­ ki Gök dev, Dökme Demir Kulak Alp, Kara yan edilir. "Olcobay Üe Kişimcan", "Sanncı dev vb. ile savaşı ifade edilir. Kırgızların dün­ Bököydö" destanlarında Kırgız boylarmin çe­ yanın birkaç kattan oluştuğu inancı destanla­ şitli devirlerdeki sosyal problemleri romantik rın en eski Varyantlarında yansıtılır. Er Töş­ perspektifle aksettirilir. tük yer altındaki kara güçler ile mücadele Kococaş destanında göçebe hayat tarzını ederken yedi yıl güneş görmez. Ona; sadık ifade edçn avcılık esas alınır. Avcı Kocacaş dostlan Konokbay, Çajkuyruk, kaplan, ayı ve bütün kabileye bakmaktadır. karınca ile Körögok yardım ederler. Alp kara* Destanda geyiklerin mitolojik sahibi, aynı kuş (step kartalı) ölen Töştükü yeniden diril­ zamanda anne kudretinin sembolü, sur eşki tir. Er Töştük dostlarının yardımıyla yer al­ (Alabaş adlı tekesini atan, oğlaklarım yok tındaki kara güçleri yenip yer üstüne geri dö­ eden Kococaş'ı lanetler, onu yüksek bir kaya­ ner. Onun dönmesiyle iyilik ve zekânın zaferi nın tepesine götürür, orda bırakır. Koiocaş sembolize edilir, kayada ölür. Destanın temalı toteme karşı Daha geç zamanlardaki toplum ilişkileri­ gelen insanın cezalandırılmasıdır. Bu destan ni yansıtan epik eserlerin örneği olarak Canıl zaman olarak boyların gelişmesini ve belli bir Mirza destanını gösterebiliriz. Destan, Kara- yapı kazanmasını kanıtlamaktadır. Destanda kalpak halkının Kırk Kız destanı gibi Kırgız­ boyların birbiriyle mücadeleleri, kavgaları, ların kahraman bir kızının bahadırlığını ifade sosyal hayatları yansıtılır. Destan doğanın eder. Kırgızistan Bilimler Akademisi Dil ve sırlarını açmanın zorluğunu, insanın tabiata Edebiyat Enstitüsü’nün El Yazmaları Bölü­ karşı mücadelesini ifade eder. Kocacaş, ilk münde'bu destanın birbirine konu yönüyle defa 1923 yılında comokçu (masalcı) Sttlay- benzeyen dört varyantı bulunmaktadır. DeB- tan ünlü şair ve maddah Togolok Moldöden * Bu aktarma Kırgızistan Sovyet Ansiklopedisi, derlenmiş ve 1954 yılında yayımlanmıştır. (Fnınze İ983, S367-864 ), ”pil ve ‘Edebiyat” mad­ 1957 yılında Çorobayev’in, 1967 yılında I.Ab- desinin "Folklor” bölümünü kapsamaktadır. Ak­ durahmanov’un varyantları basılır. Canıl tarma Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Mirza destanı, boy sisteminin yıkıldığı ve feo­ öğretim üyesi Prof. Dr. Um ay .GÜNAY' ın "Dokto­ dal yapının yeniden gelişmeye başladığı sıra­ ra” ders programı çerçevesinde vermiş olduğu da meydana gelmiştir, Kırgız İıalkının Kal- ödev olarak hazırlanmıştır. muk istilasına karşı mücadelesinin esas alın*

Millî Folklor 41 f

eliğinin düşünüldüğü destanda Noygut soyun­ Kırgız toplumunun tabakalaşma döneminde dan olan, halkının sevgi ve saygısının kaza­ meydana gelmiştir. nan ve onun lideri olan bahadır kızı Canıl Eserin adının Kedeykan (fakirden çıkmış Mırza’mn cesareti ifade edilir. Erkek kahra­ han) olması da onun başlıca temasım açıkla­ manların hiç birinin gücü Canıl'ın gücüne ve maktadır. Yetim büyüyen Kedey, Danıyga becerikliliğine denk gelemez. Canıl sayesinde çevresine kendisi gibi fakir delikanlılan top­ Noygutlar düşman akanlarını durdururlar. lar, onlarla beraber zenginlerin sürülerini ka- Kırgızlar yaşadıkları coğrafya itibarıyla çınr, mallarını gaabeder. birçok tarihî olayın tanığı olmuşlardır. Uy­ Zekâsı ve becerikliliğiyle sözlü atışmalar­ gur, Kar akı t ay, Moğol Cungarlara (Kalmuk- da Azimkan han'ın yakmlanndan birini ye- lar) karşı mücadele, milletin belli bir güç et­ ner ve o da geçici olarak tahtım verir. Kedey­ rafında toplanmasını sağlamıştır. Canıl Mir­ kan halkı adalet ile idare eder, evsizlere yar­ za destanında erkekler ile kadınların aynı dım eder. Destan K.Akiyev ve A.ÜsÖnbayev hakka sahip oldukları vurgulanıp. Halkın tarafından derlenmiştir. İlk defa 1938 yılın­ hürriyet, bağımsızlık idealleri, vatanın savu- da, daha sonra ise 1957 ve 1970 yıllarında ba­ nul-masindaki kahramanlığı ifade edilir. sılmıştır. \ Kurmanbek destanının baş kahramanı da Sarıncı-Bököy ye Olcoboy ile Kişimcan Kalmuk zulmüne karşı mücadele verir. îç sa­ destanlan epik türâeki eserlerin eski tarihli vaşlar sonucunda kahraman Kurmanbek ile olanlandır. Bu destanlarda fantastik özellik­ babası Teyitbek arasında ihtilaf çıkar. Kur­ lere, mübalağaya özellikle ypr verilmiştir. manbek Kalmuk hanları Dölön ve Ekez ile Sânnca-Bököy destanında Camgrtçı ha- savaşır, savaşta şehit olur. Oğlu Seyitbek ba­ m n’ölümünderi sonra oğlu Sanncı ile kardeşi basının mücadelesini devam ettirir. Destanda Bököy arasında Sanncı'nın nişanlısı Akber- Kırgızların boylar halinde birbirleriyle müca­ met için alevlenen kavga konu edilmektedir, delesi eleştirilir. Kurmanbek hem dış düş­ îyi kalpli Sanncı önce akrâbalanmn ihaneti­ manlara, hem de iç çekişmelere karşı müca­ ni anlamaz, fakat giderek olgunlaşır, nişanlı­ dele etmek zorunda kalır. Destanda sosyal sını kurtanr, kızı Bököy’Ün hapsettiği yerden meselelere, geleneksel hayat tarzını yansıtan çıkanr, onunla evlenir. Destan ilk defa 1923 unsurlara yer verilir. Kurmanbek'in Afgan yılında S.Konokbayev'den, ikinci varyantı ise Han'ın kızı Kanişay ile nişanlanma ve evlen­ 195Ş yılında M.Satıbaldiyev ile H.Üsönba- me törenleri bunun ifadesidir. Destan ilk defa yev’den derlenmiştir. 1928 yılında K.Miftahov tarafından, M.Mu- Olcobay ile Kişimcan destanının baş kah­ sulmankulov’dan derlenmiştir. 1958 yılında ramanı Kişimcan hanım Kırgız destanların­ M.Kalenderov'dan yeni bir varyantı tesbit daki kadın kahramanların en iyi vasıflanna edilir. Eserin KAkiyev'den derlenen varyantı sahiptir. Canıl Mirza ve âdım Kazak destan­ 1938 yılında yayınlanmıştır. dan Kızcipek ile Bayan Suluv destanlanna "Kurmanbek" destanı ile Er Tabıldı desta­ veren kız kahramanlar gibi Kişimcan, dış gü­ nı konu ve fikir bakımından birbirine yakın­ zelliği ve zengin ruhi dünyası, savaşçı yapı­ dır. Er Tabıldı kahramana Özgü karakter ya­ sıyla halkın ideal dünya görüşünü yansıtır. pısına, güç ve cesarete sahiptir. Olcobay ile Kişimcan destanı Sanncı-Bö- Er Tabıldı savaşta ele geçirdiği bütün ma­ köy destanından trajik sonu itibanyla farklı­ lı fakirler arasında bölüştürür, dul kadınlara lık gösterir. Destanda sevgüilerin feodal ha­ koyun, yetimlere inek, fakirlere at verir. Er yat tarzına, gelenek, göreneklerin ağırlığına Tabıldı kötü kalpli, kuvvetli Kudaynazar ve karşı mücadelesi söz konusu edilir. Olcabay onun yandaşlarına karşı mücadele içindedir. ile Kişimcan kötülüklerle dolu bu dünyada Kurdaynazar kışkırtıcıdır. Destanın boylar mutluluğu elde edemezler. Ancak onların sev­ arasındaki savaşların üç varyantı tesbit edil­ gi yolundaki dirençleri insahlann kalbinde miştir. Bunlar A.Tmıbekov, I.Dıykanbayev, önemli yer alır. Destanın Üç varyant vardır. C.Camgırçinov varyantlarıdır. A.Tmıbekov Bunlar M.Kabılov (19İ7), S.Sekebâyev (1925), 1940 ve 1967'de iki defa yayımlanmıştır. H.Üsönbayev (1940)'den derlenmiştir. Canış-Bayış destanı ilse konu ve fikir ba­ Mana» Destanı kımından ayn bir özelliğe sahiptir. Destanda Kırgız halkanın büyük destanı Manas Kırgız kahram anlan Canış ve Bayış’ıri k a l­ mertlik, askeri1 onur, vataha bağlılığı esas muk istilasına karşı mücadelesi esas alınır. alan eserdir. Yüzyıllar boyu Kırgızlar kendi Diğer destandan farklı olarak masal kalıpları bağımsızlık ve özgürlükleri için istilâcılara görülür. Bayış suda boğulmaz, ateşte yan­ karşı sürekli mücadele etmiştir. Tarih içeri­ maz, kurşun işlemez, atının insana özgü özel­ sinde gösterilen cesaret, yiğitlik ve kahra­ likleri vardır. manlık Kırgızlann yok olmasını önleyen un­ Sosyal yapıyı esas alan "Hedeykan" ise surlar olmuştur.

42 Millî Folklor Manas, Kırgız destanlarının en eski Örne­ ham kaynağı ise kahraman Manas’tır. Olay­ ği olarak Kırgız halkının bağımsızlık mücade­ lar bu temel kahraman çerçevesinde gelişir. lesinin, adalet ve gelecek hakkmdaki hayalle­ Dağılmış Kırgız boylarının birleştirilmesi rinin sanatsal bir yapı ile aksettirilmesidir. destanın baş idealidir. Destanın birinci bölü- Yazılı eserlerin azlığı dolayısıyla Manas des­ rfiü Manas ın Beecin'de yenilişi, en yakin tanı göçebe halkın yazılı edebiyat ve sanatı­ dostlan, aynı zamanda askerleri Almambet, nın çeşitli alanlarının, tiyatrosunun yerini Sırgak, Er Kökçö, Er Töştük'ün ölümü, kendi­ tutmuştur. Bu, sanatın hemen hemen bütün sinin ağır yaralanması ve sonunda ölmesi ile türlerini kapsayan genelleştirilmiş bir sanat­ sona erer. tır. Manas'ın oğlu Şemetey’in bu bölümde Manas destanı, Kırgız halkının sadece ta­ doğması onun babasının ideallerini gerçekleş­ rihini değil, hayatının bütün yönlerini; etnik tirmek için mücadele edeceğini gösterir. Ma­ yapısı, yaşayış tarzı, örf ve âdetleri, ahlaki ve nas vasiyetinde birleştirilmiş milletin kuvve­ estetik zevkleri, etik normları yaratılış hak- tinin zayıflamasını, iç harplerin çoğalmasına kmdaki tasavvuru, din! inançtan, tıp, coğraf­ bağlar, birlik olunmasını ister. ya hakkındaki tecrübeleri, şiir ve dil mesele­ Manas'ın ikinci bölümünde Han Manas’m lerini kapsayan ve onlar hakkında geniş bilgi oğlu Semetey ve onun çorolan (savaş arka­ veren değerli bir eserdir. Dolayısıyla bu des­ daşları) nın intikam savaşlan ifade edilir. tan halkın tarihi, dili, etnografyası, felsefesi Onlar Manas'ın kahramanlıklannı tekrarlar. psikolojisi, ruht ve sosyal hayatını yansıtan Yabancı düşmanlara karşı, savaşır, zaferler Önemli bir kaynaktır. kazanırlar. Orta Asya Türk halklarında destanların Semetey bölümünün tarihi zamanı tahmi­ büyük bölümü ortaktır, örneğin, Özbek, Ka­ nen Çungarlann akmlanna (16.-18.asir) denk zak ye Karakalpaklarda Alpamış; Kazak, . düşer. Olaylar Orta Asya'da geçer. Destanın Türkmen, Özbek ve Tacik vb. halklarda Kö- kahramanlan çeşitli haksızlıklann kurbanı roğlu. Manas destanı ise yalnız Kırgız Türk­ olurlar, fakat onlan dışandan gelen düşman­ lerine ait olmasıyla dikkati çeker. . ların değil, halka zulmeden iç düşmanlann Manas ta yer alan olaylar Kırgız tarihinin kötülükleriyle karşılaşırlar; en eski devirlerini de içine alır. Destanda eski İç düşmanlara karşı savaş destanın üçün­ toplum yaşayışının gelişme safhaları izlenebi­ cü bölümü Seytek'te devam eder. Burajia ada­ lir, Askerî yapı, ordu mensuplarının hak eşit­ let galip gelir. Destanın yapısında Türk ka* liği, ganimetlerinin eşit bölüştürülmesi, ida­ ğanlığma bağlı olan erken ortaçağda Orta ve recilerin seçilmesi vb. buna örnek gösterilebi­ Merkezi Asya'daki uluslann asimilasyonu ve lir. Olayların gerçekleştiği yer adlan, millet göç etmesine neden olan*Mo,ğol baskınlan Or­ ve kabile adlan da arkaik karaktere sahiptir. ta Asya'da gerçekleşen Cungar Hanlığı'nın Destanın eski zamanlara ait olduğu Mecmua- teşkilât biçimi açıkça görülür. tü't-Tevarih adlı lö.asra ait yazma eserde ve­ Destan kahramanlannın çoğu tarihte var rilen bilgilerden de anlaşılmaktadır. Bu eser­ olan kişilerdir: Alooke, Şıgay, Esenkan, No- de Manas'ın kahramanlık maceralan 14.asnn gay vb. 2 .yansındaki olaylarla ilişkilendirilir. Desta­ Destan belli epizotlardan oluşur: Ma- nı konu alan ilk bilgi araştırmacı A-T.Tagir- nas'm doğuşu ve çocukluğu, ilk gezileri. Kanı- canov tarafından 1959 yılında verilmiştir. key ile nişanlanması ve evlenmesi, Kökö- Manas destanını diğer halkların destanla- töy'ün yuğ töreni, Közkaman olayı. Bu epizot­ nndan farklı kılan özelliklerden biri de başın­ ların tümünde de Kırgız Türklerinin kahra­ dan sonuna kadar manzum oluşudur. Destan man Manas etrafında, vatanı korumak ve sa­ beşyüz bin dizedir. Uzunluğu babamından vunmak için birleşme, birlikte hareket etme Manas, dünyanın en önemli destanlarından ideali yansıtılır. birkaç kere-büyüktür. Destan; destancıdan Uzun yıllar sürgünde bulunduktan sonra destancıya, nesilden nesile, asırdan aşıra ge­ Kırgızlar Manas'ın idaresi altında geri döner­ lişmiştir. Halk sanatçılarının sayesinde bü­ lere Burada Talaş şehVi muhteşem bir şekilde yük bir epik manzume dönüşmüş ve giderek tasvir edilir. Talaş, vatanın bağımsız-lığının, yeni tarihi nitelikler kazanmıştır. bütün yüceliklerin sembolü olarak görülür. Günümüzdeki destan, Kırgızların bin yıl­ İyilik ve kötülük kahramanlan da destan- ' lık kahramanlık tarihinin yetenekli manasçı­ daki arkaik elemanlarda^ biridir. Beyaz, en lar tarafından sanat olarak aktanlmaeının çok sevilen denktir, tazeliğin ve kutsallığın sonucudur. sembolüdür. Bu özellik, savaş giysileri, ev eş- Destan Kırgızların dış düşmanlardan yalan ve hayvanlann donunun tasvir edilme­ kurtulmak ve bağımsızlık kazanmak için yap­ sinde açıkça görülmektedir. Manas'm savaş tığı mücadeleyi esas alır. Milletin önderi ve il­ zırhının adı Akolpok, silahı Akkelte, savaş

Mim Folklor 43 sancağı Akasaba, şahini, Ak sumkar; atı Ak- Destanda sadece eşyalar değil, başka var­ kula; hançeri Aktintedir., lıklar da tasvir edilir. At, güzelliği, dayanıklı­ Manas, ölüm getiren.belânın kötülükleri­ lığı, sadıkhğı, koşması gibi nitelikleriyle, kah­ ni dağıtabilecek güce sahip olarak nitelendiri­ ramanın sıfatları ile aynı delicede verilir. At lir, O sıradan insanlara benzemez; teni yün* yaradılışın güzel örneği, savaşlarda zaferin lüdür, hatta yfelesi bile vardır. Gözbebeklerin- teminatıdır. Atsız kahraman, kılıçsız kalmış de bile nişanlan bulunur. Gülmeyi bilmez ya demektir. Atla ilgili âletlere de destanda çok da çok az güler, somurtkanlığıyla dehşet ve yer verilir. Kötü niyetlilik, zulüm, adaletsiz­ hayranlık uyandırır. lik, karanlıklar dünyası millî kahraman tara­ Erken çağda.olağanüstü nitelikleri ve fından ortadan kaldırılır. Tek gözlü olan Ma- korkunç yapısıyla gösterilen, Manas'ın kişiliği kel adlı dev, düşmanın mübalağalı şeklidir. ile mertlik ve cesurluk ifade edilir. Destanın Bunda bütün olumsuz vasıflar toplanmıştır. son çeşitlemelerinde Manas, asilliği, hoşgörü­ Tek gözü, gürültülü sesi, teninde köyü yünle­ lü davranıştan terennüm eder. Bazı manasçı- ri vardır. Big&ra içtiğinde dumam bütün şehri lar Manas’ın karakterine feodal hanlara ait kaplar, kuşlar uçamaz; su içerse kaypağını çizgileri vermeye çabalamatanna rağmen, o kurutur. Düşmanın gücü yalnız Makel dev gerçek ve millî kahraman olarak kalmakta­ vasıtasıyla değil, onun ordusuyla da temsil dır. Düşmanla yapılan çarpışmalann hepsin­ edilir. de Manas şahsen yer alır, ve zafer onun kah- Bu kültür, îslâmlaştırma döneminde ramanlıklanyla elde edilir. Arap vfe İran kültürünün etkisine uğrar. Kır­ Manas idareciliğe yeltenmez, bunun için gız destanlarına da îslâmi öğeler girer. Ayho- yönetimi önce Bakay a, sonra Almambete ve­ ca ve Hızır, Manas'ın çok sıkışık zamanlarda rir. Manas'ın yüceliği onun 40 çorosü (savaş yardımına koşarlar. Kahraman, bazen ancak arkadaşı) ile kazandığı başarı ve kahraman­ bu kutsal varlıklar yardımıyla düşmanı yene­ lıktır. Bu kahrfemanlann en meşhurlan; Ko« bilir. İslâmî öğelerin yâmsıra mitolojik öğeler şoy, Bakay, Almambet, Çubak, Sırgak vb.dir. ve animizme dair düşünceler de Önemli yer Manas adı onlâra yiğitliği çağnştırır. Her alır. kahraman belli sıfatların sahibidir. Manas Destanın dili canlı, renkli ye anlatımı soğukkanlılığı, eşsiz fiziki gücü; Almambet güçlüdür. Destan, sanatsallık, nasihat verme, sağlığı, yaradılışın en eneıjik ve becerikli hü- . ağıt, masal vb. pekçok folklorik türün organik kümdan ol\tşunu, Bakay aklı, Sırgak yürekli, birleşiminden oluşur. / ■ dayanıklılığı, açrkgözlülüğü ifade eder. Manas millî söz hazînesinin, en büyük Başkahramanm yüceliğine olumsuz kah­ ) eseri olarak Kırgız dilinin evrensel gelişimin­ raman şekilleri de yardımcı olur. Manasın de, şivelerinin 'yakınlaşmasında, gramer baŞ'düşmanı Konurbay hain, kurnaz, açgözlü­ normlarının düzgünleşmesi ve söz hâzinesi­ dür. Gözleri insanı yutan mezar gibidir. nin zenginleşmesinde önemli katkı sağlamış­ Tiplerin ifadesi bazı hayaller ile. güçlendi­ tır. Asırlar boyu ahlakî zevklerin ve millî ka­ rilir. Almambet'in hayali bunlardan biridir. rakterin gelişmesine büyük etkisi olmuştur. Almambet Çinli idarecinin biricik oğludur. Desten insanlar arasındaki ahlakî normları Bazı varyantlara göre dinî, bazı varyantlara terennüm etmektedir ve bunun için bugün de göre aşk sebebiyle vatanım, anAe ve babasını eğitim için önemli anlam taşımaktadır. Ma­ terkedip Manas’ın yanma, ülkesine gelir, nas destanı dünya sözlü edebiyatının şahe­ onun kankardeşi olur. Fakat vatan özlemini serleri arasında haklı olarak saygın bir yere ömrünün sonuna kadar çeker. sahiptir. Kadınlar dış güzellikleriyle değil, göçebe' Törensel Şiirler ' halkların güzellik hakkındaki kriterlerine uy­ Dinî ve aile hayatı ile ilgili olmak üzere gundur. Bunlar cesurluk» ustalık, el becerisi ikiye ayrılır. Dirçî şiir, her çeşit hastalıklar­ ve en son olarak dış güzellik biçimindedir. dan ve tabiî felâketlerden korunmak içni ya­ Destanda kanlın sadece anne ve ocağın sahibi pılan törenleri konu alır: değil, aynı zamanda yürekli bir askerdir. Nevruz bayramında; Manasın karısı Kanıkey, gerekli durum­ Alas alas Alas, alas larda savaş, giysisini giyer, saçların^ fcutga Ar oorudan kalas Her hastalıktan koni atında toplar ve .altında binerek düşmana Eski cıl ketti Eski yıl attı, karşı savaşır. Baıiş günlerinde ise evinin ka­ dınıdır. Destanın bir bölümünde Kanıkey ge­ Cafiı col cetti Yeni yıl geldi celeri uyumaksızın dağ tekesi derisinden Ma­ nasla özel pantolon hazırlar. Fakat pantolonu Günümüze kadar yılan ve haşeratlann Manas değil, Koşoy giyer, çok memnun kalır. ısırmasına karşı yapılan dualar ile, göçebe Dua eder, Kanıkey’e oğul diler, sonunda Se­ hayvancılık törenleri korunmuştur. Bu tür şi­ metey doğar. irlerin aile hayatı ı|e ilgili grubuna "Bekbe- 44 Millî Folklor key'Y "saksakay", "şırıldan" gibi geceleri hay­ Er cigit âl çetinde Yiğit halkın yanın­ vanlar için söylenen şiirler girer. Bu şiirler, da bazı masal ve ayinlerin yansıması olabilir. Ukurugum dolono - K em ent sapım Coo betinde Düşmanın karşısın­ akdiken da ı TJuru börü colobo Hırsız kurt rast Balaluu üy gülüstön Çocuklu ev gülistan gelme Balasız üy körüstön Çocuksuz ev mezar Kamcımdm uçu dolono Kamçımın ucu akdiken Oü kolunun açuuaun Sağ elinin öfkesini Kafigıgan uuru colobo Şaşırm ış hırsız Sol kolun menen bas Sol elinle bastır ( raBt gelme At bakıcılarının şiiri olan "şinldaö"da at­ Atasözlerinde Kırgız halkının asırlar bo­ ların büyük emekleri

MilU Folklor 45 Bilmeceler sallarda önemli sosyal problemler ortaya ko­ Kırgız halkının bilmeceleri çok çeşitlidir. nulur. Bunlarda genellikle zengin ile fakir, Ancak bunlar daha çok hayvancılık ve tarım­ han ile çiftçi karşı karsıya gelir. Beylerin, la ilgili faaliyetleri, göçebe hayat tarzını yan­ hanların aptallığı, aç gözlülüğü, cimriliği, taş sıtır. Kırgızlarda genellikle kısa bilmeceler yürekliliği alaya almır. Aldarköse nüktedan çoktur: Kırk yemek, kırk yemekte kırk kuy­ kişiliği ile görülür. Yalnız kel ve yedi kel, üç ruk, kırk kuyrukta kırk bıçak, kaç bıçak var? tüccar masallannda son derece fakir olan çift­ Bazı bilmeceler kafiyeli ve soru cevap şeklin­ çi mutlaka mücadeleden başanyla çıkar. İn­ dedir, daha çok iki bölümden oluşurlar. sanlara mutluluk verme peşinde olan Asan- Masallar kaygı (Kırgız, Kazak masallanmn baş kahra­ manı) ile başka tipler insanın insana sevgisi­ Masal türü, fantastik tabiatına rağmen ni, merhametli olmasını telkin eder. "Abaske­ halkın hayallerini gerçek bir biçimde anlatan rin Kızı", "Akıllı Dıykan" adlı masallarda in­ folklorun nesir türüdür Kırgız masallarının san emeğinin yaratıcı gücü, idareci ve zengin­ gündemde olması onların yüce ideali amaçla­ lerin ömürlerinin boşluğu ifade edilir. Usta ması ve kıvrakitğmdandır. Masallarda halkın marangoz ağaçtan bayan figürü yapar, demir­ hayat hakkmdaki hayalleri yansıtılmıştır. ci onun için yüzük, gerdanlık, küpe hazırlar, Onlar eğitim bakımından çok önemli değer terzi elbise diker. Bu ağaçtan güzeli gören bir taşırlar. Hayatla ilgili (gerçekçi), olağanüstü düşünür ona can verir. Bu masal ve "Yedi ve hâyvan masallan şeklinde çeşitli gruplara Oğul" masalında insanın zenginlikten değil, bölünürler. beceriklilik, akıl, yetenek ve emekle Jkendini ( 1.01ağanüstü masallar gerçekleştireceği ifade edilir. Ejderhalar, cadılar, tek gözlü devler, do­ Mit ve Efsane ğaüstü masallann temel kahramanlarıdır. Mit ve efsane folklorun sınırdaş türleri­ Baş kahramanın yardımcılan ölmezlik suyu, dir. Onlann konusunu kozmogoni ve topono- şekil değiştirmede yararlanılan elmalar, bir milerin meydana gelmesi hakkındaki hayvarç avuç toprak, insanlan ve hayvanlan canlân- ve bitki dünyasının yaratılışım konu alan dırabilecek değerli taşlardır. Mertliği, cesur­ hikâyeler oluşturur. Mitlerin çoğu dünyanın luğu, aklı ifade eden olağanüstü masallar ka­ yaratılışı hakkmdaki eski inançlarla ilgilidir. bile sisteminin yıkılması sırasında meydana Bunlarda yıldızların doğuşu şiirsel şekilde gelmiştir. anlatılır. Mesela, "Ülkerin Kızı Ülpüldök Gü-. 2.Hayvan masalları zel” miti Ülker takımyıldızının, "Üç Arkar" Folklorun en eski türlerinden biridir. Gö­ miti terazi takımyıldızının meydana gelmesi­ çebe hayat tarzında insanlar çeşitli hayvan­ ni anlatır. Bu çerçevede Yetigen, Altınkazık larla yakın temasta olmuşlardır. Zamanla ya­ takım yıldızlannın tarihim açıklar. radılış hakkındaki bakış tarzları değişmiştir Başka bir gruba kavim ve soyların yaratı­ ve giderek totemler başka anlam taşımaya lışını konu alan mitler girer. Mitolojiye göre başlamıştır/Hayvanlar hakkında pekçok ma­ Buğu (erkek geyik) soyunu yan mitoloji boy­ sal meydana gelmiştir: "akılsız ayı", "tilki ile nuzlu tannça yaratmıştır. Tannlaşmış hay­ kurt", "baykuş ile aladoğan" vb. Totemler ara­ vanlar hakkmdaki mitler de yaygındır. Atın cılığıyla hayvanlara insan karakteri kazandı-. koruyucusu Kambar ata, koyununki Çolpan rilır. Olağanüstü hayvanlar bazen kahrama­ ata, deveninki Oysul âta, geyiğinki Kayberen, nın engelleri aşmasına yardım ederler. Bun­ ineğinki Zengi babadır. ^Kırgız halkının yara­ lar kanatlı at, akıllı kurbağa veya zınınk kuş tılışı ise kırk kızın bir ırmaktan köpük içip (Zümrüdü Anka) tipi Kazaklarda Samruk gebe kalması ve ondan Kırgız (kırk kızdan do­ kuş, Kuşlarda car ptisa, Taciklerde Simurg ğanlar) halkının doğmuş olduğu şeklinde an­ olarak bilinir. latılır. 3. Gerçekçi masallar Mitlerden farklı olarak efsaneler, genel* Gerçek olaylardan söz edilir. Bu tür ma­ likle tarihi vakalara dayanır.

46 Millî Folklor Hacmi bakımından dünyanın en büyük sındaki olayda görmekteyiz: Alman Bet, Kök- destanı olan Kırgız Türklerine ait manas çö'ye gelerek, Müslüman olmak istediğini söy­ Deştam, destana yansıyan ortak motifler dik­ lediğinde, Kökçö, kendisini iyi niyetle karşılı- kate alındığında, bütün Türk boyları açısın­ makta, reddetmeyip nasıl müslüman olacağı­ dan bir ansiklopedi özelliği taşımaktadır. Ay­ nı Öğretmektedir, " rıca, destanın kahramanları ve olayları idea- «'Bu dilnyadan göçende, lize edilmiş olmayıp, olumlu ve olumsuz dav­ öbür dünyada yetende, ranışlar ile meziyetleri ve zaafları bir arada Bize yol var mıdtr?" yansıtması bakımından evrensel insan ilişki­ Kökçö bunu söyledi; leri için de önemli bir kaynak durumundadır. "Bıyığını kazıttır san Günümüz dünyasında, insan ye toplum Sakalını bıraktırsan ilişkileri üzerinde çeşitlr davranış şekillerinin Kahhülünü kırptırsan, olumlu ve olumsuz etkileri bulunmaktadır. Başındaki kalpağın armasını çıkarttır- Bu davranışlar içinde hoşgörü, ilişkiler üze- san rinde genellikle olumlu etkileri olan bir dav­ O cuma ile bu cuma, ranış şekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Es­ Arasına yedi gün, ki dilimizde "müBafnaha", "tolerans" kelimele­ Kendisi ile sekiz gün, ri ile karşılanan bu düşünce ve buna bağlı Behişte( 1) girer dediler. "»(2) davranış şekli, günümüz dünyasında gün geç­ Bu mısralar, destanda, din konusundaki hoş­ tikçe Çnem kazanmaktâdır. 1995 yılının öne­ görünün bir ifadesidir. Bunun üzerine Alman mi ise hem "Hoşgörü Yılı" olarak ilan edilme­ Bet, kendisine söylenenleri yerine getirir. v si, hem de "Manas Destanının 1000. Yılı" ola­ Müslüman olur ve hatta, olumlu sonuç ala­ rak kabul edilerek bütün dünyada kutlanma­ mamış olsa bile atasını ve anasını, dolayısıyla sıdır. Bu sebeple, bu iki önemli konuyu bir yurdunu da îslâmiyete davet etmek için yur­ araya getirerek Manas Destanına hoşgörü; duna gider. Bu davranışın aksini düşündüğü­ nün nasıl yansıdığını Gürlemeye ve sonuçla­ müzde, Kökçö'nün Alman Bet'e hoşgörü gös­ rını değerlendirmeye çalışacağız. termemesi ise, ne kendisine ne de topluma Kırgız Türklerİ arasında, hoşgörü karşılı­ bir kazanç sağlayacaktır. Din konusunda hoş­ ğı olarak "çıdamkaylık", "çıdamduuluk" keli­ görüyü, Hân Kökötay Öldükten sonra, oğlu meleri kullanılmaktadır. Kırgız Türklerinin Bok Murun'un onun Ölü aşını düzenleyişi şı­ zengin sözlü edebiyatları içinde apayrı bir ye­ rasında da görmekteyiz: re sahip olan ve "Kadim Kırgız ruhunun zir­ «"Kâfir ile Müslümamn vesi" olarak nitelendirilen Manas Destanın­ Hepsini bir tutarım, da, bu kelime, yer almamakla birlikte, pek Onun beri yanında, çok olumlu ve olumsuz davranış biçimi ara­ Asil yerden haykırın! sında hoşgörü de dikkati çekmektedir. Buna Birini bırakmayıp çağırın?'* verebeliceğimiz Örnekleri şu şekilde sıralaya­ biliriz: Destanda ilk hoşgörü örneğini, Kıpçak' «Bok Murun gibi töröden ham Kökçö ile Kalmuk prensi Alman Bet ara- Çıkan elçi gitti, Dünyanın dört bir tarafını * Eskişehir'de düzenlenen VI. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri’nde tebliğ edilmiştir. Geçti,

Millt Folklor 47 Kâfir ile Müslümanm Kara ağzına kan dolsun, töröm! Hepsini çağırdı A 3) Hayırsız gün doğsun, töröm!"»(10) Bu mısralar ise, ölü aşına 4in* farkı gözetil­ diye ilenir. Erkeğin kötü davranışına rağmen meksizin herkesin çağınidığmın ifadesidir.. kadmm hoşgörüsüz olması bile, Akılay’ın ka­ Manas Destanında din konusu dışında da ra dilli, dilinde adeta siğil bulunan bir kadın hoşgörülü davranışlara verebileceğimiz ör­ olduğunun söylenmeğiyle, yerilmektedir. nekler vardır; Kökçö ile aralarının bozulması Hoşgörü ile ilgili örneğimiz sebebiyle de­ sinucu Manas'ın yanına giden ve onunla dost ğindiğimiz ölü aşında, kâfirler ile müslüman- olan Alman Bet, çoğu zaman hiddeti baskın larth bir arada idare edilmesi ve yarışların g«ılen Manaa’a, şu sözleri söyleyerek sakin ol­ düzenlenmesi işi, Manas tarafından yürütü­ masını ve dolayısıyla hoşgörülü davranmasını lür. Son yarışma olarak da, diş İle devenin öğütlemektedir; yularının çözülmesi yarışı vardır ve bu yarış­ , «"Ey tentek(4) ne dersin lara katılan kadınlar için olumlu şeyler düşü­ Hiddetini bassana! nülmezken, kâfirlerin ham olarak nitelendiri­ ' Aklını kullansanaf len Orongö adlı bir kadın, verilecek mükâfata Gülerek söylersen ihtiyacı olmamasına rağmen bu yanşa katılır. Gün değmiş gibi görünür, Bundan dolayı kendisine, aşa katılanlar ha­ Kaşlarım çatıp söylersen karet ederler ve kazandığı mükâfatı yağma­ Kar yağacak gibi görünür."»(5) larlar. Bu davranıştan sonra, Manas, çorala- Manas Destanında bütün ilişkiler gün değmiş nna şunları söyler; gibi parlak ve çekişmesiz değilse de, bu mıs- «'Asil çora/n(lU ay ışığı, r ılar, hoşgörünün ve onun zıddı bir anlayış Tövbe çoram, gün ışığı, o ân hiddetin, İnsanları ve dolayısıyla ilişkile- Orongö kadın da oha han idi, s r ne yönde etkileyeceğinin ifadesidir. Orongo'nun gönlü kalmasın, Manas Destanında, eşler arasındaki iliş- Törölüki 12) edeyim! k de de hoşgörü ile ilgili değerlendirine yapa- At altp bindir! b Ieceğimiz örneklerle karşılaşmaktayız; Ma­ Don alıp giydir,"»(13) rt ıs'ın eşi Kanıkey, Manas sefere çıkacağı za­ Bu miBralar, törönün, davranışı ile haketme- it an, uğursuz saydığı bu yılda sefere çıknia- sine rağmen aşağılanan birisine karşı göster­ n asını tavsiye eder; ancak, buna hiddetlenen diği hoşgörünün ifadesinden başka birşey de­ W anas, Kankey’e kamçı ile vurur. Bunun üze- ğildir. • . rıpe, Destanda, Manas’ın atası Çakıp Han'ın, »Han balası Kanıkey daha çocuk iken düşmana esir düşen ve yıl­ Kars kara gülüverdi. larca düşman içinde yaşayan kardeşi* Ma- "Hiddetini basagör töröm! nas'm namını ve onun Kırgızlan esaretten Aklına düşegör töröm! kurtarıp yurt birliğini kurduğunu duyduktan Vardığın düşmanı basıp dön, töröm! sonra, beş oğlu ile birlikte göçü düzüp Ma- Baht aldırıp oradan dön, töröm! nas'ın iline gelir. Uzaktan gelen bü akrabala­ Koşuşanda yolun açılsın, töröm! rı duyduğunda, Çakıp Han'ın eşi Baybiçe Yoldaşın KıdıriG) olsun, töröm!" Bağdı Döölöt ve Manas'ın eşi Kanıkey, onlar­ Kanıkey girdi evinpA7) dan Manas'a hayır gelmeyeceğini şu sözlerle Görüldüğü gibi, Kanıkey, Manas kendisine ifade ederler, i) i davranmamış olsa bile, hoşgörülü olabil* s •‘"Yıkılan ardıça benzeyen kuru baş( 14), n ekte ve eşinin arkasından hayır dua etmek- Yırtılan barçdyai 15) benzeyen kuru baş, tt dir. Bu davranış, destanda asil kadmm dav- Bir tanem Manas'a kuru baş, r; mışı olarak yüceltilmektedir. Manas'ın sa­ Zor gün doğmuş değil mi, kuru baş, vı tş ganimeti olarak aldığı, yani geleneğe göre Bir tanem Manas 'a, kuru baş. e1 denmediği için baybiçe(8) olamayan eşi Akı- Felâketli gün doğmuş değil mi, kuru baş, h y, aynı davranışla karşılaştığında, Beş börü( 16) bir börünü dalarsa, kuru «'Vardığından geleme, töröm! baş, Dönüp evini göreme, törömt Dalayıp yerse etini, kuru baş, Kanıkey'i kucaklayama, töröm! Rahat rahat doyar bu börü, kuru baş, Bülküldökten(9) çekeme, töröm! Akraba ile tuz koyul, kuru baş,

4İ8 Millî Folklor Kolmuktan gelen akraban, kuru baş, Kargışı bize değmesin, çoram, Asla sana il olmaz, kuru bap, \ Hiddetlenmeden duradur, çoram, * Kıtaydah gelen akraban, Autu baş, ' Ganimeti geri sal, çoram, Asla sana, yurt olmazC kuruvaş, Ganimeti bölüp alalım, çoram, Börbölçün adlıdan hayır gelir mi, kürü Ganimetten eksik kalalım, çoram. »(20) s baş, ' V Bundan sonra, altım gümüşü akrabaya bıra­ Dörbölçün adlıdan hayır gelir mi, kuru karak, Manas geri döner; ancak* Manas'ın baş, : * ■' bütün hoşgörüsü, kötü niyetli amcaoğlunun Agalday adlıdan hayır gelir mi kuru baş, Manas, için tuzak hazırlamasını engellemez. Çagalday adlıdan hayır gelir mi kuru Bu hareket, hoşgörünün heı* zaman ölumlu baş, sonuç vermeyeceğini gösteriyor gibi görünse Kökçegös adlıdan hayır gelir mi kurut de, akrabaların kötü davranışının destanda bat, lanetlenmesi ve sonuçta cezalarım buhnalan, Kös Kaman adlıdan hayır gelir mi kuru yine hoşgörünün tercih edilmesi gereken ba­ baş, kış tarîı olduğunu göstermektedir. Akraban ile tuz koyul, kuru baş."»(17) Destanda hoşgörüye Örnek teşkil edecek diye, Çakıp Han'a kızarlar. Sonradan, akra­ bir başka olay da Manas'ın oğlu Semetey ile baların ihaneti ile kadınların haklı oldukları dayısı Ümütöy arasında geçmektedir. Bu iki ortaya çıkacaktır; ancak, akrabaların geldik­ soydaş boy, Semetey'in görmeden methini du­ lerini diıyar duymaz bu iki kadının hoşgörü­ yarak aşık olduğu Ayçörük'ü kaçırarpk evlen­ süz davranması, Çakıp Han'ı kızdırır ve eşi- mesi üzerine, savaşın’eşiğine kadar gelirler; ne, çünkü, AyçÇrük, aslında Ümütöy ile nişanlı­ •Asil kötü ihtiyarsın, çirkin, dır. Bunun üzerine Ümütöy, Semetey'in yılkı­ Huda kılmış kusurlusun, çirkin, sını yağmalar, aralarında savaş çıkacağı sıra­ da Semetey'in şu teklifi ile barışırlar; Akılsızlıktan söylüyorsun, çirkin"»(18} * Yahşi doğan kül Çora, diye, hakaret eder. Bu örnek, yukarıda, Ma- Ata binip alakoy, nas'm Kanıkey'e davranışı ile benzerlik gös­ . Ümütöy'e varakoy, - termekte ve bizi, destanda, asil kadınm dai­ Ümütöy dayım olur, ma hoşgörülü davranmasının beklendiği so­ . Ben yeğeni olurum, nucuna götürmektedir. Bir tayım vardı, ' Kadınların bu sözlerine rağmen, Çakıp Alıp kaçıp ben geldim, Hah ve Manas, bu akrabalara sahip çıkarlar, Alayım derse alsın de! onlara yurt verirler, sünnet ettirip Müslüman Aldığı yerde de olsa, olmalarını sağlarlar. Aralarında çıkabilecek Atım olsa binsin de! herhangibir anlaşmazlığa ise, Donum olsa giysin del 4ki akraba vuruşursa ' Beni yeğen kılsın del Ertesi gün barışır. »(19) Kendisi dayı olsun de! anlayışıyla, hoşgörü ile yaklaşılır. Nitekim, Ak düşünce yalnız olur, akrabalar ile karşılıklı ilişkiler sırasında bir Ben de yalnızım, ganimetin paylaşımı yüzünden kırgınlık çıka­ , ikimi* sûrüpulu oluruz, bileceğini hissettiği an, Manas, çorası Alman Birimiz kusurlu oluruz, .. Bet'e şunu söyler;- > Ata yaşlı, bala yok, «Adı güzel ay ışığı çorum, t Yurda felâket salaraz. "*(21) ( Kendi güzel gün ışığı çoram, Semetey'in bu teklifi Üzerine Ümütöy, ordu­ Hiddetlenmesem, çoram, suna da danıştıktan sonra, Semetey'in teklifi­ Oynayıp gülüp sÇyleSene, çoram ni kabiil eder, aralarında geçen bu tatsızlığı, Benim Mam Çakıp Bay, çoram, hoşgörü göstererek savaşa sebep vermeden Çakıp Bay ile kardeş, çorartı, hallederler. Yaşlı Kös Kaman, çoram, Vereceğimiz son örnek ise, ManaB ile ço- Altmışa çıktığında, çoram, ralannm arasında geçen bir olaya day anmak- Atlanıp sefere geldiğinde, çoram, ' tadır; M an aaK Kanıkey ile evlenmek üzere ka­ Hiddetlenmesin, çoram, lım hazırlayıp Kara Han’ın yurduna gittiğin*

Millî Folklor 49 de çoralan da Kara Han'ın misafiri olmuşlar, Bu kalıplardan birisi de, suçlann bağışlan­ Manası unutup yalnız başına bırakarak yiyip ması, yani, hoşgörü ile ilgiH olan kalıptır. Do­ içip eğlenmektedirler. Manas'ın üzerinde ni- ‘ layısıyla, Manas Destanında, hoşgörünün, şan bulunan okunu atarak verdiği iş'aret üze­ önemli kabullerden biri olduğu anlaşılmakta­ rine akıllan başlarına gelir ve başlatma gele­ dır. ' bileceklerden dolayı korkarlar; Bilindiği gibi, Türk boylan, uzun asırlar­ 4çmeden kalan kırk çora, dan beri ayn coğrafyalarda yaşamaktadırlar; Yemeden kalan kırk çora, ancak ortak bir geçmişe ve kültüre sahiptir­ Korkup şimdi söyledi diyor; ler. Bundan sonra, Türk boylanmn kültürel "Su Manas'ın yanında varlıklannı tanıyıp bu açıdan bir bütünlük Kara başlı kişi yok, oluşturabilmeleri» ancak, Oğuz Destanı gibi, Dört bacaklı it bile yok, ' • ' Manas Destanı gibi, Dede Korkut Hikayeleri Törö Manas kırmaz mı? gibi, ortak kültürün abide eserlerini tanıyıp, Bizi kırıp yok etmez mi?. bugüne taşıdıklan mânâ ve değeri anlayabil­ Çabuk atlan kırk çora! meleri sayesinde olacaktır. Bunun için, bu Biz Manas’a varalım! eserleri sadece bir kültürel miras olarak gör­ "Vanp cevabımızı verelim!" meyip, onlara, ders alabilecek şekilde bakma­ Birinin atma yı bilmek gerekmektedir. Bütün Türk boylan* Biri binip koştu, nın birbirini yeniden tanıyıp bağlannı kuv­ Birinin elbisesini vetlendirmeye çalıştığı günümüzde, elbette, Biri giyip koştu. istenmediği halde, arada yanlış anlaşılmala­ "Aş yemedik taş yedik, rın veya ihmalerin oluşturacağı kırgınlıklar Han eşiği kal'ada da meydana gelebilecektir; fakat, bu kırgın­ Kara acı ile aş yedik, lıklar; asırlarca birbirinden ayn kalmış Türk Sağlam eşiği pekitip boylanmn tekrar biraraya gelebilmek ve kay­ Zorluk ile aş yedik, naşabilmek için, tarihin önlerine çıkarttığı bu Ala Dağ gibi Manas Han, fırsattan yararlanmalarım engellememelidir. Aşınr mısın yanılgımızı? ' Türk boylarmış kültürel bütünlük içinde Ağın Su gibi Manas Han, ■ . kaynaşabilmeleri için, Manas'ın çoralannın Geçirir misin, suçumuzu? ifadesi ileyapılan hataların, küçük kırgınlık- Kesici-olursan baş işte! lann Ala Dağlardan aşınlması, Ağın Sular­ Dökücü olursan kan işte!»{22) dan geçirilmesi; yani hoşgörü yılında hoşgörii Bunun üzerine ile karşılanması en büyük dileğimizdir. »Manas gülüp iyilik gösterdi, dedi ki di­ yor; NOTLAR "Kırk çora seni kırmayacağım, 1) Behiçt; Cennet. 2) W, Radioff, Profeen V,». 9. Kırıldığım da görmeyeyim! 3) W, Radioff, a.g.e., ». 148. Akılı sana vereyim! 4)

50 Millt Folklor TÜRKİYE, AZERBAYCi

S'^^^'S'&S' jj^ijirf -S- '&/r%^*^"^>'3# ■«£& if ?* 0 piş* j§

IZ »’-^i. ,[ ’ | 1 ■:- ■>|* Ji£ , t , y y-”-- ^&!RaB>-1 E p B ^ ^ H B aaSılB Üjr.V w i -*. --i-r.^ '*'-&-■ _. ^ _ i^ ifl'

Türk dünyasının coğrafî genişliği ve kültürel zen­ lendirilerek tekrar edilmiştir. Böylece lise dere kitapları­ ginliği her alanda olduğu gibi halk şiiri alanında da "ilk na kadar yansıyan şu tarif ortaya çıkmıştır: "Toros- kaynak" veya "varyant" araştırmalarını hem gerekli lar'da yaşayan Varaak Tttrkleri'nin ezgilerinden doğ­ kılmakta hem de zorlaştırmaktadır, örtak bir hayatın muş şeklen koşmaya benzeyen,, hecenin sekizli kalıbıy­ yaşandığı ilk devirlerden ve ortak hayatın yaşandığı la söylenen -ki bazen on bir heceli de olabilir- "bre, hey, •coğrafyadan başlayarak bütün Türk boylarını, tarihi behe, gidi" gibi ifadelerle başlayan, yiğitçe bir eda taşı­ devirleri gözeterek araştırmak ilmî bir zaruret olduğu yan, üç, dört veya beş dörtlükten meydana gelen -ki az kadar sağlıklı sonuçlara ulaşmak için de asgarî şartlar? sayıda varsağı da dörtlük sayısı daha fazla olabilin es­ dan birini oluşturmaktadır. kiden türkü karşılığı olarak kullanılan ve Azerbay­ can'da da tanınan halk şiiri türü veya şeklidir."{3) Türkiye'de halk şiiri üzerine çalışmaların başlama­ sıyla birlikte ortaya çıkan bir ç.ok problemin çözüleme­ Yeteri kadar araştırma yapılmadan ve az sayıda miş olmasının veya eksik veya yanlış Bonuçlara ulaşıl­ varsağı örneğinden hareket edilerek ulaşılan bu tarif, mış olmasının altında yatan sebeplerden biri "bütün" Türkiye sahasındaki kaynakların araştırılmasıyla lâle ün görülememeğidir. timi araştırmaların önündeki geçerliliğini yitirmiştir. Bu konuda Prof. Dr. Şükrü El­ fizikî veya siyasî bir çok engel bügiln büyük ölçüde aşıl­ çini) ve Prof. Dr. Umay Günay'ın(6) araştırma ve de­ mıştır. Bugün, Türk dünyası ile ilmi iletişim kurmak ğerlendirmelerine bakmak yeterli olacaktır sanıyorum. daha kolây ve mümkün hale gelmiştir. Köprülü'nün ilk önce 1915 yılında Milli Tetebbular Günümüzde Türk halk- şiirinin önemli problemle­ dergisinde yayınladığı ve daha sonra Edebiyat Araştır­ rinden birini "tür" ve "şekil" kavramları ve burta bağlı maları adlı eserine aldığı âşık edebiyatının menşe ve te­ terim ve tarif konusu meydana getirmektedir. Halk şii­ kamülü hakkındaki önemli makalesinde "varsağı, rinin terrtıinûlcği problemleri'arasmda önemli bir yere Ş&rk ve Garp Türklerinde yetişen halk şairleri arasın­ sahip olan bu konu üzerinde Ur çok araştırıcımız tara­ da pek meşhur ve umumileşmiş bir nazım şeklfdir gö­ fından durulmuş ve/birtakım sonuçlara varılmıştır. rüşünü belirtmesine(6) ve Hikmet Dizdaroğlu'nun Ayn bir araştırma konusu olan bu mesele üzerinde bu­ Halk Şiirinde Türler adlı makalesinde "Varsağı sözcü­ rada duramayacak konumuzla ilgili olarak, tür ve şekil ğü, eski kaynaklarda türkü sözcüğü ile anlamdaş ola­ kavramlarından neler anlaşılması gerektiğine dair dü­ rak kullanılmıştır, Anadolu'da ve Azerbaycan'da çok il­ şüncelerimizi ifâde edeceğiz.(l) gi görmüş, bir çok steşairieri varsağı biçiminde şiirler düzmüşlerdir"(7) şeklindeki açıklamasına rağmen, Türkiye'de halk şiirinin tür ve şekil meselelerine temas eden yazılarda ve bu konulu değerlendiren ki­ Türkiye dışındaki Türklerin arasında yaşayan bilgiler 'bu konuda araştırma yapanlar tarafından değerlendi­ taplarda Prof. Fıiad Köprülüden başlayarak günümü­ rilmemiştir. ' ze kadar gelen ve çoğu birbirinin tekrarı olan tarifler bulunmaktadır ki tebliğ konumuz olan varsağı için de Yukarıda da ifade edildiği üzere; Türkiye'de yapı­ bu tesbitin 'geçerli olduğunu söylemeliyiz. lan tarifler varsağıyı Anadolu'ya ve özellikle Toroslar’da yaşayan Vareak/Fanak oyfnağına ait ezgilerden kay­ Başlangıçta Köprülü'mn varsağıların niteliğini an­ naklanmış olarak gösterirken, başta Azerbaycan olmak lamaya yönelik tarif denemeleri® sonra gelen araştırı­ üzere Türkiye dışındaki bilgilere müracaat edilmemiş­ cılar tarafından tam ye mükemmel-tarifler gibi değer­ tir. ,

* 31 Mayıs-2 Haziran 1995 tarihlerinde Çanakkale 18 Âşıklık geleneğinin tekamülü bakımından Anado­ Mart Üniversitesi tarafından düzenlenen "Kartlaştırma­ lu ile tamamen aynı çizgiyi takip eden Azerbaycan'da lı Edebiyat Araştırmaları Sempozyumunda tebliğ edil­ yayınlanan kitaplarda varsağı konusuna şü şekilde te­ miştir. mas edilmektedir;

Millî Folklor 51 Vagıf Veliyev, "Azerbaycan Folkloru” adlı elerinde 4. Varsafa: Boş, manasa, afk ve sevgi makamı(14) varsağıdan |U şekÜde söz açmaktadır: "Yeri.gelmişken Anadolu sahasında, Gelibolu Ali'nin "Kühnü‘1* .gayd etmek isteyirik ki, edebiyat? ün aslığımızda hak­ Ahbâr" adlı eserinde"... Hafi olmaya ki Osman Han ve kında mÜl ahize ve mübahizeler devam eden varsağı­ Orhan'Han ve Sultan Murad Han zamanlarında şua­ lar, ayrıca şe’r şekli deyildüygoşmanm bir formasıdır. ndan kimse zuhur itdiği malum döldür. Mücerred Belke de hemin havalar tekrar mısralar âzerinde gu- sade nazma kadir ban rarsağı-guylar dahi şöhret faul- rulduğuna göre, onu yarada^ fabtienin adı ile (bayatı- 1 mamışdur"(15) şeklindeki dikkat çekici kaydından an­ lar kimi} onlara "vanagf demişler"(8) Veliyev'in görü­ laşıldığına göre varsağıların çok eski dönenden uzanan şüne göre varsağılar, Türkiye sahasında ban araştırıcı­ Ur birikimin ürünü olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır; lar tarafından "koşma-şarta"(9) olarak da adlandinlan dördüncü mısraları aynen tekrarlanan koşmalardır ki Hekimov'un bir dönemde Azerbaycan'da oran mu­ bunlar “tekrar mısralı goşmalar" olarak da adlın dın- kabili "Varsak" adının da kullanıldığı yönünde verdiği lır.(lO) bilgi, "âşık" teriminin, henüz yerleşmediği dönemle ilgili olmalıdır İp bu dönem her halükârda 16. yüzyılın önce­ "Aşık Şe'rinin Növîeri" adlı eserinde Mürsel Heki- leri olmalıdır. Çünkü, âşık terimi 16. yüzyılda Türkiye mov, Türkiye’de varsağı konusunda yapılan çalışmaları ve,Azerbaycan sahasında "osan"ın yerini almış, benim* da değerlendirerek "Türk menbelerinde HQerayh" ter- - şenmiş ve yaygınlaşmıştır.^), Varsak adının da öteki­ mini evezine "Semai" ve "Varsağı" terminleri işledilir ler gibi "ozan'm îslamiyetin tesiriyle ortadan kalkması görüşünden hareketle varsağı ve semai yerine geraylı ancak yerini "âşık” teriminin tamamiyle doldurama- teriminin kullanılmasını teklif eder(ll). Hekimov, ese­ ması sürecinde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu dönem rinin Girişinde konumuza ışık tutabilecek şu bilgiyi de 16. yüzyıla kadar olan dönemdir. Gerek Anaddugerek­ vermektedir: ozan-âşıklarayn ayn dövrierde Türk se Azerbaycan sahasındaki bu bilgiler varsağı terimi' Sili halklar arasında muhtelif ad-tituHar ile adlandırıl­ nin, âşıklık geleneğinin 16. yüzyıldaki yeni oluşumun­ mışlar. Azerbaycanda: Ağsakkai, Dede, Ata, Lele, Pi- dan çok önceleri ortaya çıkmış olduğunu göstermekte* riıstad, Pirbaba, Uğurustad, Varsak, Ozan, UBtad ve dk. - ‘ * '.■ başka... "(12) 1 Halk şiirinde varsağı teriminin ortaya çıkış zama­ Elçin Vilayet Guliyev "özümüz ve Sözümüz" adlı nı kadar, bir şiir "formu’na bu adın veriliş sebebi de eserinde varsağı hakkında şu ansiklopedik bilgiyi ver­ araştırılmaya değerdir. Gerek Anadolu gerekse Azer­ mektedir:1 "Türk halklarının şifahi poeziyasında geniş. baycan sahasında Varsağı ile Varksak Türkleri arasın­ yayılmış ve şekil etibariyle geraylıya yakın olan şe'r for­ da bir ilişki kurulmaktadır. AzerbaycanlI araştırıcı De- ması... Varsağı terminin etimologiyası ile bağlı (iç esâs mirzade’nin ifadesiyle "muasır umumhalk, edebî ve ferziyye möcüttür: a) Varsağı adlı musiki aletinden ya­ elmî dille işlenen "Bayatı", "Avşan (Ovşan)", "Varsağı", ranmışlar. b) Varsak adh geÖim Ezerbaycan geMlesinin "Gaytağı" vs kimi folklor musiki terimleri menşece adındah gtftürmüşdür. c) Öz adım Varsak adlı âşığın el Oğuz tayfalarının adları ile bağlıdır."(17) şeklinde bu sanatlarının adından emel gelmişdir. Varsağıda musi- konudaki görüşünü ortaya koymaktadır. Türkiye saha­ kilik daha güçlüdür. O gafiye sistemi eÜBariyie goşma sında ise bu tür ile Toroslarda yaşayan Varsaklar ara­ vcfgerayUlardan Earklenir, Varsağının birinci. bendinin sındaki ilişki hemen, hemen hefkaynak tarafindan zik­ ikinci ve dördüncü, sonraki, bendlerinin ise sonuncu redilmektedir. mısrası olduğu kimi tekrarlanır. Tekrar olunan mısra , sadece negeret karakteri daşımır,her defe metini uniu- Türkmenistan’dan Anadolu'ya kadar geniş Oğuz mi mezumunu ve ahengi ile başIÂmr."(13) coğrafyasında Varsak! arua tor çok bölgede yaşadığı kay­ naklardan anlaşılmaktadır, AncakVarsak Türklerine Henüz yeteri kadar bilgi edinemediğimi* Türkme- bu adın veriliş zamanı ve sebebi bizce meçhüldür.(18) nistan sahası halk şiirinde ise, Türkmen aydımlannin Varsak Tür tanenlerine bu adın verilmesi İle "varsak" . söylendiği makâmlan (yol) dört grupta demlendiren adı verilen halk'şairlerinin bu taifenin arasından çık­ Bacacan tşan'ın tasnifi hakkında elimizde bilgi bulun* ması veya “varsak"-adı verilen çalgıyı çalmaları ile bir . maktadır. Babacan îşan, aydım makamlarını şu şekil­ bağlantı kurulabilir ini? ' de tasnif etmektedir: Şimdilik bizim için bu sorunun cevabı Varsak 1. Münacaât: Allah'ı muhatap tutan aydım maka­ Türkmenleri ile ilgili araştmnahmn sonuçlarına bağlı mı ise de, bir dönemde halk şairlerine "vanak" adının ve­ 2. Muhannes: ÜÜnyç durumundan şikâyet eden rilmiş olması gerçeğinden yola çikarak, varsağı'nın var­ aydım makamı sak denilen halk şairleri tarafindan söylenen şiirler ola­ 3. Düzarba: Harp, savaş makamı bileceğini tıpkı âşıklar tarafindan söylenen şiirlere T 52 Millî Folklor "âşıklama" denilmelinden hareketle bir fikir olarak or­ üç âahada da farklı kavramların karşılığı olabileceği ih­ taya koyabiliriz. timalini de gözden Uzak tutmamak gerekir. Türkmenistan'da aşk ve sçvgi makamı olarak gös­ Bu ve benzeri endişelerimize rağmen, gerek Türki­ terilen Azerbaycan'da kimi artşıtmcılar tarafindan se­ ye sahasındaki varsağı'tariflerinin eksik ve yanlış htt- kiz heceli "geraylı'nm benzeri bir şiir forması, kimi kümlertçşımasıgerekseAzerbâyCansjahasuıdaki araş­ araştırıcılar tarafindan "tekrar mitralı koşma" ve il he­ tırıcıların belirli bir tarifte uzlaşamamış olması varsağı celi olarak gösterilen varsağının bilinen tarifleri değer" ile ilgili tarif detaemelerinin temelden Tür ve Şekil prob­ lendirildiğinde ve varsağı örnekleri incelendiğinde orta­ lemi içerisinde yeniden sorgulanmasını gerektirmekte­ ya şu sonuçlar çıkmaktadır: dir. 1, Varsağının koşmadan farklı olarak değerlendi­ Eldeki belgelerden; varsağının ozanlık geleneğin- rebileceğimiz bir dış yapı özelliği bulunmatiıaktadır. den'günümüze gelen bir terim olduğu anlaşılmaktadır. Varsağı' adı verilen şiirler vezin ve kafiye bakımından Halk şiirinin yaygın olarak adını ezgisinden aldığını da birnaamşekMnin gerektirdiği ö4ellildere sahip olmadı­ hesaba kattığımızda varsağının sanıldığı gibi bir şekil ğından ayn bir nazım şekli olarak değerlendirÜmemeli- veya tür adı olmayıp bir dönemin halk şairleri olan dii*. Azerbaycan'da ikinci ve dördüncü mısralann diğer "varsaklar" tarafindan yaratılan şiirlerin tamamının dörtlüklerin sonunda aynen tekran esasıpa dayanan genel adı olabileceği ihtimali daha kuvvetli görünmek­ şekil özelliği, Türkiye sahasında hiç dile getirilmemiştir. tedir. Konulan, ezgileri ve şekilleri birbirinden farklı şi< Kaldı İç Türkiye sahaiındaki varsağılarda böyle bir irleriır"türkü" terimi ile ifade edilmesine benzer bir şe­ özellik de yoktur, kilde "varağı" teriminin ortaya çıktığını düşünüyoruz. 2. Türkiye sahasında yapılan tariflerde ısrarla üze­ Araştırıcılar tarafindan yapılan tasnif ve tariflerin yeni rinde durulan "hey, bire, behey* mdalamayçr yeren, bulunan şiir örnekleriyle, sürekli istisnalannın ortaya yiğitçe bir eda taşıyan şiirlerin varsağı olarak adlandı­ çıkmasının altında da bu temel yanlışin yattığım söyle­ rılmasının da geçerliliğinin olmâdıği görülmüştür. Hef yebiliriz. Azerbaycan sahasındaki "Varsak" ve Gelibolu iki sahadaki varsağı örneklerinin incelenmesinde ve Ali’nin kaydettiği "Varsağı-guyn terimleri varsağı söyle­ Türkmenistan sahasında varsağılara aşk ve sevgi ma­ yen bir sanatkârlar grubunun varlığım ortaya koymak­ kamı denilmesinden anlaşılmaktadır ki giirbet, hasret, tadır. Varsağı, ozanların veya âşıkların söylediği biz; na­ aşk, tabiat, ölüfa gibi çok'farklı temalar varsağılarda iş- zım şeklinin veya türünün adı* olmuş olsaydı "varşağı- Ienebilmektedir. Bütün bu. bigiler ise varsağılann bir guy" gibi bir terimin ortaya çıkmaması veya diğer tür» nazım türü olmadığım göstermektedir. . 1er için de benzer terimlerin yaratılması gerekirdi. ■ f3. Halk şürinin diğer şiirlerinden varsağı!an ayıra-- Sonuç olarak, varsağıma "türkü", "türkmani", "av- bilmek için elimizde sadece ezgi kalmaktadır. Türkme­ şan", "bayatı11 gibi yaratıcılarının (kİ bu yaratıcılar Var* nistan'da varsağılara aşk ye sevgi makamı adının veril- »ak denilen halk şairleri veya Varsak oymağı olabilir) mesi-ve Türkiye sahasmda varsağılann kendine mah­ adıyla anılan ve halk şiirinin temel özelliğine bağlı ola­ sus bir tepsinin olduğunun belirtilmesi, varsağının var­ rak belirlenmiş bir şekil viya konu sınırlaması bulun­ sak adlı sanatkârlar tarafindan ortaya konulan bir âşık mayan ancak klasik musikideki "makam” karşılığı sa­ makamı olabileceğini düşündürmektedir.( 19) Esasen yılabilecek ezgileriyle birbirlerinden aynlan ve bu ezgi' Türk halk şiirinde' şiirlerin genellikle okunduk! an ma­ Ieri de coğrafi ve kültürel faktörlerin etkisiyle, zaman kamın adıyla ajnılmalanyaygın bir gelenek olarak cönk içinde değişen, Varsaklar tarafindan yaratılan şiirlerin ve mecmualara kadar yansıyan bir vakıadır. Bu ezgile* tamamının adı olduğunu söyleyebiliriz. Zaman içinde ezgiyle ç^tli coğrafi sahalarda kendine mahsus özel­ rin başlangıçta nasıl bir eda taşıdığı, nasıl geliştiği Ve çe­ şitlendiği günümüz için çözümü ol^syanbirmeseledir. likler kazanan bu.tarz, "varsaklar gibi‘türkü söyleme" formunun adı olarak âşıklar tarafindan benimsenmiş Nazım şekli, nazım türü ve ezgisi bakımından belli olmalıdır. bir kalıba oturtamadığımız, varsağının bugünejfodar yapılan tariflerinin yetersizliği hatta geçersizliği ortada­ Şu halde varsağılar halk şiirinin "tür" ve "şekil" dır. Şu halde varsağı adı verilen şiirlerin yeniden tarif kavramlan açısından değerlendirilirse bazı araştırıcıla­ edilmesi gerekmektedir. . rın kaydettiği gibi(2Ö) bir nazım şekli değildir. Varsağı­ lar, bu iki kavramdan birine bağlanacaksa "ezgi ağırlık­ Üç sahadaki bilgileri bir araya getirip ortak payda- lı bir tür" olduğu söylenebilirdi) lannı alarak bir tarife ulaşmak en pratik yol olarak gö­ rünüyorsa da coğrafi ve kültürel tercihlerdeki çeşitlen­ ■NOTLAR. meye dayanan farklar dikkate alınmadığından doğru 1) Türk halk edebiyatında tür v* jekil kavramlarım tarif v# bir tarif yapılmış olmayacaktır. Varsağı teriminin her p«rç«T*l«rinin btUrltnıtiMi hakkında bkı. Yrd, Doç, Dr.

MU1İ Folklor 53 M. öcal OÖUZ "Halk Şiirinde Tür ve Şekil Meşeleri", 16) M. Fuad Köprülü nün "Edebiyat Araştırmaları* adh ese­ MiUt Folklor 3,19 (Güz 1963), s. 13-19. rinde yer alan iki makale özellikle bu konuyu aydınlata­ 2)' Köprülü, halk edebiyatının araştırılmaya başlandığı ilk cak şekilde kaleme alınmıştır. Bks. "Saz Şairleri: Dün ve , dönemlerde Vanamı için bugün de geçerli olan bir çok hu- Bugün", s. 165*193; ‘Ozan* s. 131-144. Aynca bkz. T ürk' tueu ortaya koymuş, bu arada eldeki bazı varsağılardan Edebiyatında'Aşık Tarzının Menşe ve Tekamülü", s. 196- yola çıkarak, varsağıların öt«Uikl*rini belirlemeye çalış­ 238. mıştır. Bkz. Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü "Türk Edebiya­ 17) Demtacade ile ilgili kaynak tsraftmızdan görülmemiştir. tında İlk Mutasavvıflar”, (3. Basım) Ankara’ 1974,«. 286; Bilgi Vagıf Veliyev a.g.e., a. 76, 16 numaralı dipnottan Prof. Dr. Fuad Köprülü, “Edebiyat Araştırmaları*, Anka­ alınmıştır. ra 1966 (2. Baskı), s. 169, 183, 201, 203, 209, 230, 231, 18) Varsağı tarifi veren ve yukarıda bir kısmı gösterilen kay­ 232. nakların tamamında "Varsağıların Var*aklar 1a ilişkisine 3) Köprülünün 2. dipnotta verilen kaynaklarındaki bilgiler, temas edilmiştir. Aynca Anadolu'da yaşayan Varsaklar halk şiirinin tür ve şekil meselelerine temas eden hemen \ hakkmdaki bir takım bilgiler de bu kaynaklarda zikre­ hemen bütün araştırıcılar tarafindan aynen benimsene­ dilmiştir. Ver sakla? hakkında balonu: Besim Atalay, rek tekrar edilmiştir. Köprülünün incelediği varsağılar­ "Fırfca-i İstahiyye ve Cevdet Paşa* Türk Yurdu 14, 166 da gördüğü Özellikler, spnra gelen araştırıcılar tarafın­ (16 Mart 1334/1918). Prof. Dr. Faruk Sümer “Oğuzlar dan varsağıların kesin tarifi olarak kabul edilmiştir. (Tttrkmenler) Tarihleri-Boy TeşkUata-Dastaalan", İstan­ Bkz. 1. İsmail Habib Sevük, "Edebiyat Bilgileri*1, İstan­ bul 1992, s. 232,237,269. Sem olarak Marmara Üniversi­ bul 1942, s.219; 2. Hikmet Dizdaroğltı, 'Halk Şiirinde tesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü nde Ali Sinan Bil­ , Türler", Ankara 1969, a. 88-88. S. Cem.Dîlçin, "örnekler­ gili tarafindan hazırlanan "XVI. Yüzyılda Tarsus Sanca­ le Türk Şiir Bilgisi”, Ankara 1983, s. 335-336. ğı ve Tarsus Türitmenleri (Varsaklar)* (İstanbul 1994) 4) Anadolu sahasında varsağılarıyla tanınan Karacaoğ- adh doktora tezinde Varsaklar hakkındaki tarihi ve ilmi lan'ftv bilinen varsağı tariflerinin yanlışlığını gO»teren ye­ malzeme değerlendirilmekte ve Konumuzla ilgili şu bilgi­ ni vara ağıl an ortaya çıkmıştır. Bkz. Prof. Dr. Şükrü El­ ler verilmektedir: "Kuman/Kıpçaklar Karsak isimli bir çin, "Halk Edebiyatımızda kaynaklar Meselesi ve XVI. hayvanı totem olarak kabul etmekteydiler (Bks. Laezlo Asır Osanı-Karacaoğlan", Halk Edebiyatı Araştırmaları Rasony, Tarihte Türklük, Ankara 1988, s. 143-144). Bu 1, ankara 1988. ' sebeple bazı Kuman/Kıpçak ve Bulgar boy ve oymaklan 6) Türkiye sahasındaki mevcut varsağı tariflerinin yanlışlı­ Karsak ismiyle anılırlardı. Bir iddiaya göre, Karsak keli-' ğına Prof. Dr. Umay Günay Karacaoğlan la İlgili bir ma- meşindeki "K" sesi zamanla "v" ve T ye dönüşerek Var­ kfdesinde dikkat çekmiştir. Bkz. Prof. Dr. Umay Günay sak ve Farsak şekillerini almıştır, (Bk. M. Fahrettin Kır- "XVI. Yüzyıl Sez Şairi Rumelili karecaoğianM, Türkiye’de zıöğlu Kars Tarihi, İstanbul 1963, s. 16). Karsak derisin- Aşık Tara Şiir Geleneği ve Rüya Motif), Ankara,. 1993, b. d«ı güzel kürk yapılan bozkır telkialdir (Kaşgariı Mâh- 187. mud, Divanü Lügat-it-Türk, (Çev. Besim Atalay) Ankara 6) Prof. Dr. Fuad Köprülü, "Edebiyat Araştırmaları”, s. 213. 1986, c. IV, s. 273 (Düzün); K. Grönback, Codea Cumaüi- 7) H. Di*daroğlu,a.g.e., B. 86. ' , cus, (Çev. K Aytaç, Kuman Lehçesi Sözlüğü), Ankara 8) ’Vagıf Vbliyev, "Azerbaycan Folkloru’', Bakı 1986, s. 183. 1992, s. 90)’ . . Veliyev'İn Bu eseri, danışmanlığımızda H.Ü. Türk Halk- AzerbaycanlI araştırıcı Mirali Seyidov "Azerbaycan Miflk bilimi öğrencileri tarafından lisans tezi olarak hazırlan- Tefekkürünün Kaynaklan* (Bakü-Yancı 1983) adlı eseri­ maktadır. 413 sayfadan meydana gelen bu eser dört öğ­ nin 290-325. sayfalan arasında yer alan "Varsak Seneti- renci arasında paylaştırılmış, ilk ikiyüz sayfanın latin nin Miflk Tefekkürle Elagesi" adlı yazısında "varsak" ke­ harfli Azerbaycan Türkçesi'ne aktarımı tamamlanmıştır. limesinin etimolojisine yer vermiş ve bu kelimenin "sak" Birinci Kısım Dursun Mend>. İkinci Kısım Canan Can- adlı Türk boyuna çıktığına dair görüşleri değerlendirmiş dar, Üçüncü Kısım Esma Günay, Dördüncü Kısım Bülent ise de bu eser tarafımızdan görülememiş Ur.,.(Bilgi Dr, Bozdoğan tarafından aktarılmıştır. Metin Ergım'dan alınmıştır.) 9) Çahkınlı AhmetTalat (Onay), “Halk Şiirinin Şekil ve '19) Ezgi ve şiir temelinde şekillenen halk şiirinin yansı de­ Nevi", İstanbul 1928, S. 56; Hikmet Dizdarojlu, a.g.e., s. mek otan makam Özellikleri günümüze kadar yeterince fe3.; Cem Diiçin, a.g.e., i. 309. anlaşılamamıştır. Halk şiirinin l*tiir* ve "şekli* problem- 10) VagıfVeliyev, a.g.e., s. 182. . lerinin çözülememiş olmasının altında dia bu hususun . 11) Mürsel Hekimov, ”Aşıb Çerinin Növleri", Bakı 1987, s. yittiğini düşünüyoruz. Halk şiiri açısından ezgisiz me­ J.4-20. Hekimov'uh sahamız' için bu değerli eser, G.Ü. tin, oynamayı bekleyen bir tiyatro eseri veya senaryo gi­ Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı öğrenci* bidir. Halk şiirinin anlaşılman, ezgisinin anlaşılmasına lerinden Kadriye Şerbetçi tarafindan latin harfli Azer­ bağlıdır. Aşık şiirinde »ıgi/makara meseleleri İçin bkz. baycan Türkçesine aktarılmıştır (Ankara 1984), Ayrıca M. öcal OĞUZ, "Aşık Malumlan Üzerine Bir Değerlen- bu kitabın tanıtması içim bkz. Yrd. Doç. Dr. M. öcal dirme", Millt Folklor 1,7 (Eylül 1990), ı : 22-29. OÖUZ "Bakü’de Yayınlanan Bir Kitap ve'Âşık Şiirinde 20) Hikmet Dizdaroğlu "halk şiirinde şekil yoktur, tür var­ şekil Tür ve Makam Meselesi*, Milli Folklor 2, 16 (Güz dır' görüşünden hareketle var» ağı lan da "tür" çlarak de­ / 1992), s. 9-13. ğerlendirmekte ancak tarif ederken şekil özellikleri ü*e- 12) Mürsel Hekimov, a.g,e„ « 3. ı rinde durmaktadır (Tür ve Şekil tarifleri hakkında bkz. 18) Vilayet Guliyev Elçin, "özümüz ve Bölümüz*, Bakı 1993, M. öcal OÖUZ, "Halk Şiirinde Tür ve Şekil Meselesi") İs­ s. 25. • • mail Habib Sevük ise böyle bir tasnife ve tasnif problemi­ 14) Yusuf Azmim, Türkmen'Halk Edebiyatı Hakkında" Re­ ne hiç dokunmamaktadır. Cem Diiçin, halk şiirini "tür* şit Rahmeti Arat İçin, İstanbul, 1967, s. 46. ve "şekil" bakımından tasnif etmekte ve varsağıyı, şekil 16) Prof. Dr. Mustafa isen, "Kühnü'l-Ahbar'm Tezkire Kıs­ olarak göstermektedir. (Bkz. 3 nutaaralı dipnot) mı", Ankara 1994, s. 101. (Gelibolulu Ali'nin bu eserdeki 21) Halk şüripde "tttr'lerin tasnifi için bkzı M. öcal OÖUZ, konumuzla İlgili kayıtlar M. Fuad Keprülü'nün yukarıda "Halk Şiirinde Tür ve Şekil Meselesi*. adı geçen eserlerinde varsağı ile ilgili bahislerde değer­ lendirilmiştir,)

54 Millî Folklor Türkfolkloranun ve fyalk edebiyatının yi- kezindeki Çiçekli îlkokulu'na nakledildi. 1965 ğit ve yılinaz araştırmacısı İbrahim ASLA- yılında bu okulun lağvedilmesi üzerine yine NOĞLU, 16 Mart 1995 tarihinde İstanbul'da merkezdeki Gazi Oamanpaşa İlkokuluna öldü. atandı. 1975 yılının ekim ayına kadar bu İbrahim ASLANOĞLU, 1920 yılında To- okulda çalıştı. Ve eşi ile birlikte emekli oldu, kat’tâ doğdu. Aslanoğlu Osman Efendi'hin oğ« Kendisi gibi öğretmen olan eşi JSemiha Hanım lu, Hacı Haşan Efendi’nin torunudur.İlkokul ile 1953 yılında evlenmişti. Çocuklarından ve ortaokulu Tokat'ta bitirmiştir. 1944 yılın- 1954 doğumlu Tecer, Sosyal Bilgiler öğretme- r da Sivas öğretmen Okulu'ndan mezun ol» nidir. 1958 doğumlu Mehmet Erman ise ya- muştur, Öğretmenliğe, Siirt ilinin Pervari il- ymcıdir, çesinin Müküs (Bahçeöaray) köyünde başladı. İbrahim Aslanoğlu'nun edebiyat ve sanat- Üç aylik ilkokul öğretmenliğinden 1945 yılı-, la ilk karşılaşması bir divan şairi olan amcası nın şubat ayında askerlik görevi sebebiyle ay- Abdullah Haki Efendi ile olmuştur. Aile çev­ rildi. Yurdun çeşitli yerlerinde yedek subay resi şiire, sanata ve edebiyata düşkün ve görevinden sonra 1947 yılının Nisan ayında önem veren kişilerdi. Bu sebeple edebiyata ve topçu teğmeni olarak terhis oldu. Mayıs şiire yakınlık duydu. îlk şiirini, henüz ortao- 1947’de Sivas ilinin Divriği ilçesindeki Cum- kul öğrencisi olduğu sırada Tokat'daki Yeşi» huriyet İlkokulu na atandı. Bu okulda 16 yıl lırmak adlı haftalık bir gazetede yayımladı, öğretmenlik yaptı. Daha sonra Sivas'ın mer- Siva& öğretmen Ûkulu’nda okurken (1942-

• Asldnoglu, folkhfcu dostlarıyla birlikte: (Soldan sağa) Hayrettin İVGİN, Nail TAN, İbrahim ASLANOĞLU, Yaşar DORUK

Mili! Folklor 55 1943-1944 yılları) "Yeni Mecmua”, "4 Eylül", H ayatta olmayan ve ölümünüm üzerin- ’Yayla", "Millet", "İleri Yurt", 'Yapı", "Sivas" den hayli zaman geçen şairler hakkındaki adlı dergilerde ve hazı mahalli gazetelerde kaynaklarım ise cönk, mecmua, sığırdili, di- folklor ve halk edebiyatıyla ilgili makaleleri van, şer'iye sicilleri, nüfus kayıtlan ve ve şiirleri yayımlanıyordu. Bu yazma ve ara$- şaim&melerdir.Şer'iye sicilleri Ue nüfus kar tırma çalışmaları, öğretmenliği sırasında' da yıtlanmn dışındaki kaynaklan şüpheyle kar- devam etti, . . şılanm. Hele cönk, mecmua ve sıgırdilindeki 1950 yılından sonra derleme çalışmaları- bilgilere körü körüne inanmam. Çünkü bun* na ağırlık verdi. Bunda Sivas'ın ve Divriği'nin lar zaman zaman insanlân yanıltır. Bunları kültür potansiyeli ve şartlan etkHi oldu. Bu düzenleyenlerin çoğu genç ve heveskâr kişi- zengin folklor ve kültür atmosferi biraz da lerdir. Onlar bu deyişleri ya ağızdan saptar- onu zorladı. Derleme ve araştırmanın daha 1ar ya da bir başka defterden gelişigüzel kqp-_ faydalı olacağına inanarak çalışmalanna o- ya ederler. Doğruluğunu araştırmaya durupa- yönde ağırlık verdi. 1950 yılından sonra da şi* lan müsait değildir. Yazılan ve iml&lan ir yazmayı bıraktı. Yaz aylannda Sivas'm ve okunmayacak derecede bozuktur. Bazı keli- Divriği’nin köylerini tek tek- dolaştı. 600'den melerin manası ancakkarine ile anlaşılır, fazla cönk, mecmua ve el yazması inceledi. * Şairin kendi el yazması ile olan defterde Bu arada Sivas'ın tarihini iyi bilmenin ge- dahi kelime ve mısra değişikliğine rastlanır, reğine inanarak; Osmanlı vak'a-nüvistîerinin Bunun sebebi şu;Bir parçayı zaman zaman kitaplarını okudu. Sivas ve yöresi ile ilgili bil- söylerken ya unutup yerine başka bir söz söy- giter edindi, notlar tuttu 104 ciltten oluşan lerler, yahut eski söylediklerini o anda uygun Sivas Şer'iye Sicillerini okudu. 1909’dan za- bulmayıp zamana ve zemine göre değiştirir- manımıza kadar yayımlanan bütün gazete ve 1er. \ dergi kolleksiyonlannı taradı. Geniş notlar Cönk ve mecmualarda rastladığımız nüs- tuttu:. ha farklan ise bazen şiirin bütününü etkile- , Çalışmaları, yalnızca Sivas ve yöresi ile yebiliyor. Böyle anlarda ben kendi ölçülerim- sınırlı kalmamıştır. Erzurum, Tokat, Çorum, le, hangisini doğruya en yakın bulmuşsam Amasya, Yozgat, Malatya, Erzincan illeriyle onu esas kabul ederim." de genişlik kazanmıştır. Bu saydığım yöre ve Bilindiği gibi I. Sivas Halk Şairleri Bayra- illerin kaynaklarım incelemiş, bu yöredeki ki- mı, 5 Kasım 1931 tarihinde yapılmış ve üç tabe ve evrakı metrukeleri, nüfus kayıtlarım, gün devam etmişti. Bu bayramı Ahmet Kutsi iek tek gözden geçirmiştir. Tecer düzenlemiş Âşık Veysel'i, Âşık Ali Iz- İbrahira ASLANOĞLU ayrıca, yaşayan zet’i ve Âşık Talibi Coşkım'u âşıklık camiası- kaynak kişilerle ve sözİÜ bilgi alınacak her na kazandırmıştı. kişiyle göçüşmüş, yörenin yaşayan Âşık ve İbrahim ASLANOĞLU da bu bayramın şairlerinden derlemeler yapmıştır. İkincisini 30 Ekim 1964 tarihinde yine Si- Aslanoğlu araştırmalarım, halk işiiri, âşık vas'ta düzenlenmişti. Bayrama 10 şair katıl- edebiyatı ve tekke şiiri üzerinde yoğunlaştır-, mıştı. Dertli Haydar, Seyit Türk*. Âşık Ali mıştır. Halk şiirini araştırmak, derlemek; dk Akış, Âşık Ali İzzet, Âşık Feryadi Çağıran, Van şiirinden daha zordur. Divan şiirinin Âşık Ali Tozkoparan, Âşık Derdiment, Âşık kaynaklan bellidir, ortadadır. Ama halk şiiri- Veysel Şatıroğlü, Âşık Hamit katılmışlardı, ni araştırmak iğne ile kuyu kazmaktır. Bu İbrahim ASLANOĞLU; Ahmet Kutsi Te- hususda kendisi şöyle söylüyordu; cer'den sonra Sivas'ta' Halk Şairleri Bayramı "Halk şiirinin kaynaklan sözlü ve yazılı düzenleyen ikinci kişidir. Zaten, ondan »onra olmak üzere ikiye ayrılır. Konu Edindiğim kİ- da böyle bir bayram düzenlenmedi, şi hayâtta ise, bizzat kendisinden bilgi almayı İbrahim ASLANOĞLU'nun yayımlanmış tercih ederim. O varken kat'iyen bîr başkası- eserleri şunlardır: na başvurmam. 1- Divriği Şairleri (1961)-

56 Millî Folklor 2- Cıvıltılar (Çocuk Şiirleri) (1962) sürece yaptıklarına karşı ilgi duyulmadığın­ • 3* Her Yönden Sivas (1964,1965,1979) dan ve yardım edilmediğinden şikayetçi olan 4 -Âşık Veysel (1964,1967) ' Aslanoğlu'nun tek başına çıkardığı "Sivas S* Sivas Halk Şairleri Bayramı (1966) Folkloru" ve "Türk Folkloru" adlı dergiler 6- Seyit Türk (1967) * Türk folklor külliyatıdır. Sivas Folkloru Per- gisi'nin ilk sayısını KaSım 1975'de çıkarmış­ 7- Külhaşzflde Rahmi (1967) tır. 78 sayı ve 7 cilt olarak yayımlanan bü 8> Kul Himmet Üstadım (1976) dergi, zengin Sivas folkloru ve halk edebiyatı 9- Yalınkat (Aşık Sefil Seliminin Şiirleri) için büyük bir kaynaktır. Türk Folkloru Der- (1978) ^ s gisi'ni çıkarmaya Ağustos 1979'da başlamış 10* Pir Suttan Abdallar (1985) ' ve 1989 yılma kadar §3 sayı ve 8 cilt olarak 11- Âşık Velî (1984) yayımlamıştır. Kasım 1975'ten Mart 1989 yı­ .12- Söz Mülkünün Sultanları (1985) lma kadar toplam 14 yıl aralıksız 32 sayfalık 13- Evliya Çelebi Sivas’ı ve Sivaslıları An­ dergi çıkarmanın zorluğunu yayın hayatında latıyor (1991) olanlar çok iyi bilirler. 14-Şah İsmail Hatayı (1992) "Her derleyici emeğini kendi adıyla ya­ Baskıya hazır olup da yayımlama fırsatı yımlasın. Çevresinden teşvik ve alkış gördük­ bulamadığı kitapları ise şunlardır: çe heveslensin, yüreklensin ve işin önemini 1- Erzurumlu Emrah kavrasın. Ondan sonra çalışmanın peşini bı­ . 2- Kul Himmet rakmaz artık, işte hu konuda doğru düşündü­ 3-Teslim Abdal ğümü ve amacıma ulaştığımı kesinlikle söyle­ yebilirim" 4- Tokatlı Haki İşte Aslanoğlu bu iki dergiyi söylediği bu 5- Zileli Ceyhun! amaçla çıkarmıştır. Bu dergilerde yüzlerce Üzerinde çalıştığı ama henüz tamamlaya- amatör derlemeri, bilim adamı ve yazarlar ça­ madığı eserleri ise şunlardır: lışmalarını yayımladı. Ihsan Hmçer'in 30 yıl 1- Dedemoğlu boyunca çıkardığı Türk Folklor Araştırmaları 2- Muhyiddin Abdal Dergisi ile Aslanoğlu'nun çıkardığı dergilerin 3- Anadolu Hatayileri Türk kültürüne, folkloruna ve halk edebiyatı­ 4-Sivas Şairleri . na kazandırdıkları hiç birşeyîe •ölçülemez. Bu 5- Sivas Meşhurları dergiler temel kaynak olma özelliklerini dai- 6- Atatürk Sivas’ta rrça koruyacaklardır. \ İbrahim ASLANO*ĞLU; 1981 yılında İbrahim ASLANOĞLU ne yazık ki öldü, Folklor Araştırmalar Kurumu’nun Ihsan Hın- ölineseydi Türk kültürüne ye folkloruna çer Türk Folkloruna Hizmet ödülü’nü, 1980 eserler, yazılar kazandıracaktı. Yöşlı bir çı­ yılında ise Müzik^San Vakfı'nın Folklor Üs­ nar gibi çöktü. Büyük insan Aslanoğlu çok de­ tün Hizmet Ödülü'nü kazanmış bir folklor^ . ğerli iki evlat yetiştirdi. Tecer ve Erman. cuydu. Erman Yayınlarım kuran Erman ASLA­ Milli ve milletlerarası seviyedS yapılan NOĞLU, babasının sağlığında bastıramadığı 15’den fazla kongre, seminer ve sempozyuma eserleri sıra ile Türk kültürüne kazandıra­ katılan İbrahim ASLANOĞLU'nun'Ana Bri- caktır. "Türk Folkloru" dergisini de kaldığı tanniea ve Büyük Larousse gibi ansiklopedi­ yerden devam ettirecektir. Buna gönülden lerde biyografisi yayımlanmıştır. inanıyoruz. Aslanoğlu adını Tecer ve Erman İbrahim ASLANOĞLU, folklorun çilesini devam ettirecektir. ' çeken bir gönül adamıydı. Tam 55 yıl halk Allah'tan Aslanoğlu’nâ rahmet, ailesine edebiyatı ve halk şiiriyle meşgul olan bu feda­ ve bütün folklorculara başsağlığı diliyorum. kar savaşçının sessiz Ölümü, onu seven dost­ Mekam cennet olsun! larını derin üzüntüye boğmuştur. Yaşadığı

Millî Folklor 57 Filozof Michel Foucoult'nun 1966'da ya­ bilim dalının incelediği konular için "folklor" yınladığı "Kelimeler ve Nesneler" adh dene­ kelimesi kullanılacaktır. me Fransız Üniversitelerinde folklor, etnog­ Esneklik (ElasticitĞ): Paul Sebillot'nun rafya ve tarih bilim dallan arasındaki bağı deyimiyle "folklor kelimesinin esnekliği" sözü inceleyen bildirimizde *p6kiştirici unsuru oluş­ daha da rahatsız edicidir. Esneklik, sınırları turmaktadır, zira Eurethno çerçevesinde önce belirsiz ve benzer amaçlı bilim dallarıyla iliş­ konuyu anlamak ve tanımak Önem taşımak­ ki içinde bulunan ye ikiyüz yıldır değişim ev­ tadır. resini yaşayan bir bilim dalı için kullanılmış­ O halde kelimelerle başlayalım ve üç keli­tır. öyle'ise üniversite eğitimdeki yerlerini menin en önemlisi olan ve çalışmamızın odak incelemeye başlamadan önce Fransa'da folk­ noktasını teşkil eden "folklor"u ele alalım. lor araştırmalarının kısa tarihçesini ele al­ "Folklor" kelimesinin tanımı iki nedenle has­ mak gerekmektedir. sasiyet arz etmektedir: bir yanda çok anlam- I. FRANSA’DA FOLKLOR lığı diğer yanda kullanım esnekliği. ■ ARAŞTIRMALARI Çok anlamlılık

58 Millî Folklor Fransa’nın şehirleşmesi ve. endüstrileşmesi amacını taşırlar ve seyahat dönüşlerinde ser­ ile meydana gelen hızlı gelişimin olumsuz et­ gilenmeye lâyık eşya kolleksiyonları getirir­ kisine uğrayan köylü toplumu araştırmalar­ lerdi. da ortak sosyal alan olarak değerlendirilmiş­ 19. yüzyılın sonunda bir değişiklik oldu. tir. 1 "Etnografya" Fransa nüfüsunun bazı katm an­ 3) Uygulanan metot Fransa’nın bütün larına ait gelenek ve maddi kültür ürünleriy­ kırsal kesimlerindeki malzemenin derlenme­ le ilgilenen bilimsel ve kültürel bir faaliyeti sidir. Tarihçilerin arşivlerinin şehirlerde bil­ tanımlamak üzere kullanıldı, örneğin 1895'te hassa başkentte yoğunlaştığı bir dönemde kö­ taşrada senejİik kongreler düzenleyecek ve ye ait Önemli miktarda malzeme elde edilmiş­ bölgesel etnografya müzeleri (Niort 1986, Sa- tir, ' - int-Jean de Luz 1897) açacak san La SociĞtö 4) Araştırma sahası Fransız Devrimi ve d’Ethnographie et d’Art Populaire -Etnograf­ İmparatorluk döneminde yasal yönetimleri ya vtji Halk Sanatı Birliği- Paris'te kuruldu. feshedilen ancak taşrada'hayatiyetlerini de­ Bu yeni hareket 1878'de İsveç etkisiyle doğ­ vam ettirebilen kiiçük "ülke"lerle sınırlanmış­ muş izlenimi verir. 1878'de Paris’de İsveç tır. Stockholm Nordiska Müzesine ait eşya kol­ 6) Bu ilk dönemde folklor araştırmaları eksiyonunun takdim edildiği bir uluslararası henüz özerk bir bilim ya da bir ana bilim dalı sergi açılır. Sergide kolleksiyon parçalan İs­ oluşturmamıştır- Bununla birlikte bir yanda veç halkının hayatından kesitler sunmak üze­ ağızlan ve taşra ağzını inceleyerek dilbilimi, re hazırlanmış sahnelere yerleştirilir. 1878 dil-edebiyat, Fransız Dil Târihi alanlarına; yılının ilk günlerinde Paris Trocad^ro’da bir diğer yanda halk inançlan mevzuunda malze­ etnografya müzesi açıılır. Müze müdürü kafa­ me toplayarak din incelemelerine önemli tası çalışmalarında uzmanlaşmış çok başarılı oranda katkıda bulunmuştur. Ne var ki araş? bir paleantalog olan Ernest Hamy’dir ve tırmalann sağladığı katkılardan sonra dahi Fransız yöresel kıyafetleri giydirilmiş bebek­ folklorun dilbilimi, dil-edebiyat, FransızDil lerin bulunduğu bir camekan dışında sergile­ tarihi ve din incelemelerine yardımcı bir alan nen bütün eşya dönemin etnografya anlayışı­ olup olmadığı da henüz aydınlık kazanma­ na uygun olarak "egzotik"dir. Ancak uluslara­ mıştır. Fransa'da folklor araştırmaları sözü rası sergide İsveç pavyonunda görevli olarak edilen özerkliği, tehlikeli boyutta bir kelime bulunan İsveç elçiliği mensubu bir gencin E t­ karmaşası pahasına da olsa 19. yüzyılın son­ nografya Müzesini ziyareti yeni bir etnograf­ larına doğru elde edecektir. ya anlayışının doğmasını temin edecektir. Ar- ' İkinci Dönem: Bölgesel Etnografya Sayesin* mond Landrin Trocadöre’da geleneksel kıya­ de Gelişme v* Zenginleşme fetler giydirilmiş ve ellerinde yine geleneksel Fransa'da folklor araştırmalan 19. yüzyı­ eşya tutan sekiz mankeni yerleştirdiği küçük lın son çeyreğinde yşni kaynaklarla zenginle­ boyutlu (180 m2) bir "Fransız Salonu" düzen­ şir ve yeni alanlarla gelişir. > ler. Bu tarihten itibaren folklor araştırmaları, Malzemenin'Zenginleşmesi: Sözlü edebi­ ifade yolu ve çalışma alanı açısından hızla ge­ yata Saintyves'in "halkın elinden çıkmış eser­ lişerek varlık göstermeye başlar. ler” olarak adlandırdığı maddi kültür ürünle­ Yayınlanan metinlere, eşyayı tanıtacak ri eklenir. Fransız etnografyasının doğuşumu resim ve çizim; dergi ve kitaplara sergi ve bu noktada görmek mümkündür. Dikkat edi­ müzeler eklenir. Dönem folklorculanmn en lirse "Fransız Etnografyası" sözü kullanılmış­ verimlisi olan Paul S^billot (1843-1918). bir tır. Fransızlar tarafından uygulanan bir di­ oyuncak kolleksiyonu hazırlarken kırkbir cilt­ siplin ya da “Fransız usulü" değil ancak Fran- lik "Littöratures Populaires de Toutes les Na­ sızları araştırma konusu olarak ele alan bir trondun -Bütün Milletlerin Halk Edebiyatla­ disiplin. O -halde 188Q’e doğru "etnografya" rı- yayımnâ girişir Ve Fransa'da bölgesel mü­ kelimesi denizaşırı, ilkel, Fransa dışında ya­ zelerin kurulması için bir kampanya başlatır. şayan halkları inceleyen "meraklı" bir disip­ Dilbilimi ağırlıklı "Komama", edebiyat ağır­ lindi. Etnologlar, soylar, soy lann ortayaçıkış- lıklı "Mölusine" dergilerine 1885'te yayın ha­ lan ve tasnifiyle ilgilendikleri halde etnograf­ yatına atılan "La Revue Des.Traditions Popu­ lar uzak diyarlarda yaşayan toplulukların İl­ laire" -Hâlk Gelenekleri Dergisi- ve üç yıl ginç ye bilinmeyen geleneklerini gözlemek sonra yayınlanmaya başlayan rakip dergi "La

Millî Folklor 59 Tradition" -Gelenek- gibi daha geniş alanlarla Paul Sâbilliot verimli çalışmalarını binlerce ilgilenen dergiler eklenir. malzemeyi tasnif ettiği "Folklore de France" - Folklor araştırmalarının ilgi ve ivme ka­ Fransız Folkloru- ile taçlandırdı. 1924‘te Ar- zandığı bu dönemde terminolojik karmaşa ve nold Von Gennep "Folklora du Dauphind" - bilgibilimsel (Ipistâmolojik) belirsizlik günde­ Dauphinâ Folkloru*; 1934'te "Folklore de Bo- me gelir. Eşanlamlı olarak değerlendirilebile­ urgögne” -Bourgogne Folkloru-;, 1935'de cek "Folklor”, "Milli Etnografya” ve "Gelenek" "Folklore du Flandre" -Flândre Folklore-; terimleri arasından iiçüncüaü 19. yüzyıl m so­ "Folklore d'Auvergne" -Auvergne Folkloru- nunda tercih edilir. "Gelenek" terimini kulla­ adlanyla yayınladığı büyük monografiler se­ nan ve kendilerini de "Gelenekçiler" olarak risinin müjdecisi olan "Le Folklordu -Folklor- adlandıranlar için bu terim dar anlamda söz­ ve daha sonra dokuz cildin ilki 1943'de piya­ lü edebiyat, halk edebiyatı ve köy edebiyatını saya çıkan ünlü "Manuel de Folklore França- inceleyen folkloru ve yakın zamanda uzak is Comtemparain" -Çağdaş Fransa Folkloru mekanda veya uzak zamanda yakın mekanda El Kitabı-m yayınladı. Bu eserden bir kaç se­ yaşayan geri kalmış toplumiann bilimi olan ne önce Pierre Saintyves 1936'da "Manuel de etnografyayı içermektedir. Folklore"u- -Folklor El Kitabı- yayınlar. Bu sırada "folklor” kelimesinin konu ve Fransa'da iki dünya savaşı arasında folk­ anlam zenginliğini artıran ve pekiştiren bir lor araştırmalan dinamik bilimlerin kurul­ deyim daha ortaya çıkar: "Halk Sanat ve Ge- masıyla birlikte canlılık kazandı. 1928'de lenekleri”ndep bahaed ilmeye başlanır; bura­ Andrâ Varagnac, James Frazer’in yardımıyla da "sanat” kelimesi "estetik" anlamı da bir öl­ bölgesel folklor komitelerinin kurulmasından çüde korunarak ancak "ortaya koyuş şekli- sonra faaliyetleri yayılan "La Soci6tâ du Folk­ tarzı” olah ilk manası ile ele alınmıştır- Daha lore Français"i -Fransız Folklor Birliği- kur» sonra "Le Mus6e National des Arts et Traditi- du. Bölgesel folklor komiteleri, başkanlığını ons Populaires"in -Millî Halk Sanat ve Gele­ yeni tarih akımının savunucusu olan Annale nekleri Müzesi- (Paris 1937) kuruluş çalışma­ dergisinin kurucusu tarihçi Lucien Febvre'ün larındaki resmi yazılarda da bu eşanlamlılık yaptığı Fransız Ansiklopedisi Hazırlama Ko­ onaylanmış ve benimsenmiştir. Müze, kuru­ mitesi ile çalışan, araştırma komisyonundan cuları ve yakın takipçileri tarafından "Â.T.P." yardım aldı. 1934'ten 1936'ya kadar biniki- olarak anılmıştır. yüzden fazla köy monografisinde kullanılan "Gelenek" kelimesinin seçimi bir takım binlerce soruluk anket hazırlandı. ideolojik ve politik huzursuzluklara, sebep ol­ Fransa tarihinde birbirini takip eden kar­ maktan geri kalamaz: "Gelenekçiler" şıt görüşlü iki dönemden başka hiçbir şey ül­ muhafazakâr, sıkıntılarla dolu bir geçmişin kenin bilimsel ve kültürel hayatında "folk­ özlemi içinde yaşayan tarihi koruyan ve yeni­ lorun sahip olduğu mühim yeri daha iyi gös­ den, canlandırmaya çalışan bağnaz insanlar teremez: olarak görüldüler. Bu değerlendirme uğraşı 1) Le Front Populaire(3): A.T.P.’nin kuru­ alanı insan ve insan hayatı olan bir sosyal bi­ luşu ve folklorun yaygınlaşmasını temin için limin geleceği için ağır darbeler oluşturmakta program hazırlanması İdi. Dreyfus Davası'ndan(l) Lib6ratipn’a(2) 2) Fransa ve taŞra ruhuna delâlet eden kadar süren yarım yüzyıllık l?ir dönemde malzemelerin incelenip envanterlerin hazır­ Fransızlar sağ ve sol kamplara bölünecekler­ lanması metoduyla "Fransa'yı yeniden keşfet­ di. Belki de basit bir önlem almak için Fran­ mek” projesini ilke kabul eden Vichy Keji- sız folklorcular bilimsel araştırma yaptıkları mi(4) ■ alanı belirlemek üzere yeniden "folklor" keli­ 1936-1944 döneminde Fransız folklor mesini kullandılar. araştırmalan ve dördüncü döneme ilgi azalır. Üçüncü Dönemi Folklorun Altın Çağı Günümüzde de bu değer kaybı devam 1900'lü yıllardan İkinci Dünya Savaşı'na eder gibi görünmekte, yasaklarla zedelen­ kadar "folklor” kelimesi metot kullanımıyla mektedir ve hâlâ "folklor'1 olgusu üniversite zenginleşen bir bilimi belirtmek amacıyla dünyasına oldukça yabancıdır. , kullanıldı. Üniversiteler hariçül H. FOLKLOR: YOKLUK-HİÇLİK Günümüzde baskılan tekrarlanan önemli İLİ: Belirlenen Yokluk kitapların yayını bu döneme rastlar. 1904'te Fransız Üniversitelerinde folklor araştır-

60 Millî Folklor ?'■■■■■•; ' • . . • . ' 1 . . -v malarının yeri yoktur. Edebiyat ve Sosyal Bi- ma adıyla çalışan Parisli ünlü editör Emile limler Fakültelerinin hiçbirinde ve hiçbir Nourry gibi folklorcu kimlikleriyle araştırma kürsüde folklora yer ayrılmamıştır. Tarih, yapmaya mani teşkil etmeyecek muhtelif Sosyoloji ve Etnografya'ya mukabil folklor mesleklerle uğraşıyorlardı, araştırmalan Önlisans, lisans, yüksek lisans Üniversitelerin bünyesi fakültelere folk- ve doktora eğitimi veren münferit bir bilim lorculann dolayısıyla folklorun girmesini en- dalı değildir. Yüksek öğretim yönetimi tara: gellemektedir. Sosyolog ve psikologlar böyle fından alınan karar gereğince kurulan ve te- bir engel tanımıyorlar zira felsefe ve tıp gibi mel bilim dallarının yanında zoojeografî, din! iki eski bilim dalı onların üniversiteye geçme- ahlâk, ortaçağ sanat tarihi, frainco-canadien... lerine basamak oluşturm aktadır. Folklor incelemeleri gibi özel başarı belgesi veren araştırmalarının kendine mahsus sının yük- anabilim d<annı da kapsayan yüzotuziki sek eğitimde bir takım sıkıntıya neden olabi- anabilim dalı arasında dahi folklora yer veril- lecek özellik arzetmektedir. Fransız Yüksek memiştir. eğitiminde yer alabilen birkaç folklorcu da Sayılan binikiyüz civannda bulunan ve uğraş alanlanna uzak dallardadır. Kelt Dili kendi aralannda önemli anlayış farkı göste- ve Tarihi ile uğraşan, şarkı derlemeeisi Henri ren, üniversitelere bağlı sosyal bilimler araş- Gaıdoz ve Ecole du Louvre'da geçici dersler tırma merkezlerinde de durum ehemmiyetini veren Andrö Varagnac gibi ' korumakta ve bu alanda önemli bir boşluk gö- 2) Bilgibilimsel (episttimolojik) düzen: rülmektedir. "Le Centre National de la Rec- Folklor araştırmalan birbirine zıt aynmlar- herce Scientiflque”in -Bilimsel Araştırmalar dan daima olumsuz yönde etkilenmiştir. Ar- Millî Merkebi- yayınladığı "Repertoire" adlı nold Von Gennep ve AndrĞ Varagnac'm or- fihrist ve okunmasma yardımcı olan iki alfa- taklıklan ne İdi? Birincisi Fransız Köy Folk- betik indeks dikkatle incelendiğinde birincisi ioru'nu yaşayan çağdaş formlannm yorulmaz onyedi bilim alanı ve bunlara bağlı toplam derleyicisi, diğeri kültür tarihçisi yaklaşımıy- yüzotuzbeş alt-alanm belirlenmiş olduğu gö- la olaylan değerlendiren bir araştırmacı. Bazı rülür. Bunların arasında "folklor" bulunmadı- folklorcular tüm ilgilerini gelenekler üzerinde ğı gibi okuyucuyu beşyüzotuz anahtar kelime yoğunlaştırırken bazılan kelimeyi ve olguyu ile en dar kapsamlı alanlara gönderen ikinci reddetmektir. Bu durum Fransa'da folklor indekste de "fblklor"a yer verilmemiştir(...) araştırmalarının içinde yaşamak zorunda Antropoloji ve etnoloji gibi bilim dalları için kaldığı önemli bir kelimeler savaşını günde- hazırlanan sayfalarda da "folklor" kelimesine me getirmekte ve folklor araştırm alan güç- rastlanmıyor. Sonuç hep aynı: HİÇ-HİÇLÎK-' lükle ulaştığı değeri günden güne kaybetmek- YOKLUK!!!' tedir. Bizâtihi "folklor" kelimesi dahi bu kar- n.2: Yokluğun Açıklanması maşadan sıyrılamamıştır. Bütün sözlüklerde Fransız Yüksek Eğitiminde folklor araş- kelimenin makalenin girişinde bahsedilen ilk tırmalannın bu talihsizliği olumsuz etkileri iki anlamına bir de kelimeyi kötüleyen ve de- üstüste gelen birkaç unsura bağlıdır. Bazıla- ğerini azaltan, küçümseyici bir tanım eklen- nnı kısaca inceleyelim: mektedir: "Folklor": basit çekiciliği olan ve . 1} Sosyal Düzen (Esnaf Sınıfı): Fransız ciddilikten yoksun, folklorculan, en ünlü olanlar dahi fakülte öğ- 3) Eğitim Düzeni: Folklor çalışmalan de­ rstim görevlilerinin oluşturduğu en tanınmış rin araştırma, dikkatli saha soruşturması gruplara bile yabancıydılar. Büyük bir çoğun- (anket), doğru derleme ve ustaca kuralına uy­ luğu bilimsel eğitim almamış amatörlerdi ve gun olarak hazırlanmış bilimsel rapor gerek- öyle kaldılar ya da hizmet ettikleri bilim dalı- tirir. "Modern Eğitim Biîiminnm varlığı fakül- na çok uzak bir alanda eğitim görmüşlerdi s te öğretim görevlileri tarafından uzun zaman Ernest Hamy tıp tahsili yapmıştı; Arnold Van farkediimemiş ve önemsenmemiştir. Fransız Gennep Doğu Dilleri Okulu’nda Arapça öğ- Yüksek eğitimine etnolojinin girişi bu modern renmişti; Paul Söbilliot Güzel Sanatlar Aka- ■ pedagojinin uygulanmasına imkan sağlamış- demisi’nde okumuştu. Folklor araştırmalan- tır ctanek doğru olacaktır, nın babası sayılan Kont Th6odore Joseph de . r 4) Politik düzen: Diğer bütün sosyal bilim Puymaigre gibi aileden kaynaklanan gelire dallan gibi folklor araştırmaları da Fransa'yı sahip olamayanlar ise "Pierre Saintyves" tak- daima kavgalarla bölen politik güçlerin mü-

Mİllı Folklor 61 dahalesinden kurtulamamıştır, 19.yüzyılın du. 1960'a kadar bazı taşra Üniversitelerinde sonunda "Gelenekçiler'' sağcı olarak değerlen* birkaç etnoloji kürsüsü daha açıldı, dirilmiş, imparatorluk yanlısı milliyetçiler, Fransa'da sosyal bilimler açısından yük» katolik kilisesinin savunucuları şeklinde nite* sek eğitimin yapısının belirlenmesi gerek* lendirilmişlerdir. Sol grup ise eski rejimin pa- mektedir. Fransa'da üç ayn yerde yüksek eği- paz egemenliği taraftarlığı *le döricalisme-na tim programı açıktın ' » ,karşı savaşmaktadır, Sonuçlan itibarıyla 1) 1968’den sonra üniversite olan sosyal 1936*1948 yıllan arasında bölünıieye neden bilimler fakülteleri lise sonrası olgunluk sına* .olan Le Front Populaire -Halk Cephesi* folk* vım almış tüm öğrencilere açıktır. Önlisans, lorculan bir vâsi gibi korumuştur; 1937'de lisans, yüksek lisans, uzmanlık ve doktora Paris’te Halk Sanat ve Gelenekleri Millî Mü* derecelerinde eğitim vermektedir. Sadece altı zesi kurulmuş açık hava müzelerinin sayılan- üniversitede tam bir etnoloji eğitimi programı nın artırılması ve düzenli aralıklarla sergiler mevcuttür. düzenlenmesi öngörülmüştür. 2) 16.yüzyılda kurulan Le Collöge de Vichy, rejimi sırasında, toprağa geri dönüş France herkese açık dersler düzenler ve dip- ve mitlerle kıymetlenen köy hayatı faziletleri loma vermez. 1960'dan sonra Claude L4vi desteklenerek folklor bir millî propaganda va- Strauss'un kurduğu bir sosyal antropoloji sıtası olarak kullanılmıştır. kürsüsü vardır. IH. FRANSA'DA FOLKLOR 3) L'Ecole Des Hautes Etudes en Sciennes ARAŞTIRMALARI: ETNOLOJİ VE TARİH Social -Sosyal Bilimler Yüksek A raştırm a BİLİMLERİ İLE ARASINDAKİ BAĞLAR Okulu- (EHESS) 1867'de kurulan L'Ecole Fransız üniversitelerinde folklor araştır-. Pratiçue des Hautes Etudes »Yüksek Araştır­ malarının görülmemesi ''folklor" kelimesini ma Uygulama Okulu*den Alman üniversitele- kullanmadan etnografya ve tarih bilim dalla- rinin baskısından kturtülmak için 1976'te VI. nnda benzer amaç ve metotla, araştırmaların bölümün ayrılmasıyla kurulmuştu, yapılmasına bağlı olamaz mı? EHESS’de eğitim Öğrencilerin araştırma me- m .l) Etnoloji ve Folklor Çalışmaları: Amaç totlannı öğrendikleri seminerler halinde ya* birliğinin sınırlan pılmaktadır. öğrenciler kendi araştırmalannı Fransız üniversitelerinde etnoloji ve folk* onaylayan bir diploma alırlar. EHESS'i oluş- lor ârasmdaki muhtemel amaç birliğini ince- turan altmışyedi merkezin hiçbirinde "folk- lemeden Önce iki konuyu aydınlatmak gerek* lor" kelimesi ad olarak kullanılmamakta, et­ lidir: nolojiye de rastlanmamaktadu*. Buna muka* Terimler: Bugün "etnoloji", "etnografya" bil yedi merkez sadece antropoloji ile ilğilen- kelimesinin yerine kullanılmakta daha doğ- mektedir, rusu "etnografyamı kapsamaktadır, Etnog* Anlaşılacağı gibi incelemelerimizi bilhas- rafya anketi derlemeyi ve monografilerin ya* sa folklor araştırmalarını ihtivaya elverişli, zımını, etnoloji karşılaştırma, Bentez ve' et- etnoloji eğitimi veren ender üniversiteler üze* nografik verilerin açıklayıcı yorumunu belir- rinde yoğunlaştırmamız gerekmektedir, tir. • Bilimler arasında amaç birliği mevcut Günümüzde çok ilgi gören "arttropoloji" mu? ise1 daha ziyade araştırm ada bir üçüncü etap BügibiUmsel (Epitâmolojik) Amaç Birliği ile birleştirilebilir: genelleştirme ve kuram- , Söbiüiot, SaintyVes, Van Gennep ve Va- laştırma. "Antropoloji" kelimesinin Fransızca ragnac'm yaptıklan gibi biz da folklor bilimi- anlamı "dünya inşam’’ -homme planâtaire- ile . ni tanımlamak üzere daha önce ortaya kpydu- ilgilenen bir bilim dalını, anımsatırken folklor ğumuz dört ölçüte başvurursak kısmî benzer- ve etnoloji nev'i şahsına münhasır -kendine likler belirecektir. özgü-ve birbirinden farklı insan grüplannı 1) Sahaya bağlı ölçüt: Folklorcular Fran* konu edinir. sa’daki derlemelerini taşrada yaparlar, etno- Üniversiteler: Fransız Yüksek Eğitiminde loğlar denizaşın, uzak ülkelere giderler; yetti ve sınırlı bir etnoloji eğitimi mevcuttur. 2) Sosyal ölçüt: Fransız folklorcular, aslen 1942’de ilk etnoloji kürsüsü olan ve başkanlı- kırsal hayat ve çiftçilerle (toprak çahşanlan) ğını Afrika araştırmalan uzmanı Marcel Gri- ilgilenmişler, etnologlar hiç şüphesiz kırsal aule'un yaptığı Genel Etnoloji kürsüsü kurul?- alandaki toplumla ilgilenmiş ancak onlann

62 Millî Folklor etnik kökenleri ve sosyal ilişkilerinin yapısını ' Beslenme,, giyim, tanm işleri gibi maddi ortaya koymaya çalışmıştır. " hayatın bilhassa' doğum ve ölüm gibi biyolojik 3) Metodolojik ölçüt: Sahada sözlü ankete devirlere bağlı olarak gelişen törenler, tıp, di- dayandığı ipin folklorcular ye etnologlar tara* ni inançlar ye büyüyle ilgili uygulamalar, mi* ftndan kullanılan metot aynıdır: a) Önceliklö toloji, sözlü edebiyat gibi manevi hayatın bazı etnologlar bir yorumcunun yardımını almak unsurlarına duyulan ilgi benzer nitelikte, durumundadırlar, b) Folklorculardan ayrı Benzer konulara yaklaşım farklılık arzet* olarak Fransız etnologlar Sorbonne’da 1926’ten mektedir Folklorcular betimleyid ve bütüncü beri hizmet veren ve profesyonel etnologlar iken etnologlar, yorumlayıcı olmayı ve malze* yetiştirmekle yükümlü Etnoloji Enstitü- meyi bir merkezde toplamayı tercih etmekte sü'nden metodolojik eğitim alabilirler. Eüsti- ve folklorcuların daima ihmal ettikleri akra- tüdeki eğitimi veren kişi daha sonra 1947’de balık bağlarına ilişkin sosyal ve kültürel ör- ünlü Manuel d'Ethnographie'yi -Etnografı El gütlere, yapılara dikkat sarfetmektedirler. Kitabı- yayınlayan Marcel Griaule idi. ' Farkları daha iyi anlamak için evlilik ör- Bu alanda benzerlikler baskındır. Van neğini e^e alalım: Folklorcular törenleri ve bir Gennep'in Savoie’da ve binlerce bölgesel ama- geçiş dönemi olan düğün gününün uygulama* tör folklorcunun yaptığı gibi, folklorcular sa- lannı en ince ayrıntısına kadar tanımlarken hada çalışırken direkt anketleri uygularlar. etnologlar evlilikleri, aile içi ve dışı evlilik, Bazılan araştırma sahalarını gitgide genişle- tek eşlilik, çok eşlilik, tercih edilen evlilik, tek tir; bir bölge, bir çok bölge, Fransa. Bu du- evlilik, çok evlilik gibi evlilik tiplerine göre ele rumda gönüllü ye tanınmayan folklorculara alırlar. Çeyizi incelerken folklorcular -Seignol- ulaştırdıkiarı hassasiyetle hazırlanmış yazılı le ve Jelby* gelinin çeyiz bohçasını ve içinde* soru listelerini uygularlar. Seyyah, misyoner, kileri tarif ederler halbuki etnologlar bunu sömürge, yönetiminde görevli olan tüm etnö* düğünün geleneğe uygun gelişmesini temin loğlar da Fransa dışında anket yaptıklarında eden gerekli bir unsuru şeklinde kabul eder* aynı metodu uygularlar. 1er Örneğin, Martine Sâgalen çeyiz bohçasını 4) Tematik {konuya bağlı) ölçüt: çalışılan ve çeyizi "özellikle yeni evliliğin korunmasını alanlardaki konular aynı mı? Benzer mi? sağlayan bir yazılı belge ile sabitleştirilen Bu önemli soruyu yanıtlamak'için her iki maddi unsurlar" çerçevesine yerleştirmiştir, bilim dalında örnek çalışmaları karşılaştır- öyle ise Martine Sâgalen olayı bir etnolog dik. îki etnoloji çalışması: gözü ile değerlendirmiştir. Ancak bilhassa 1) Jean Poirier tarafından yönetilen köy hayatıyla ilgilendiği ve çalışmasının baş- EncyclopĞdie de La Pleiade (Mitoloji Ansİklo* lıca dökümanlannı A.T.P.’nin fotoğraf ve der? pedisi) da yayınlanan "Ethnologie Gânârale" - leme metinler kolleksiyonuna kattığı için ay- Genel Etnoloji- adındaki ortak eser (1972-78) nı zamanda folklorcu vasıflarını da barındı* 2) A.T.P.’ye bağlı Fransa Etnoloji Merkezi nr. Hatta üzerinde durduğu konunun tama- müdiresi Martine S6galen'in 1961'de yayınla* mıyla geçmişe ait olduğu (19.y.y. ve 20.y.y.m nan "Amours et Mariages dans L'Ancienne ilk yarısı) gözönüne alınırsa Martine France -Eski Fransa'da Aşk ve Evlilik- adlı Slgale'in tarih çalışması yaptığı söylenemez eseri. mi? ^Fransa Taşra Folklor ürünleri kolleksiyo- Bu etno-folklorist araştırmaların Van nundan iki eser: Gennep'in kurulmasını arzu ettiği ve AvT.P. 1) Claude Seignolle'un "Le Folklore De koleksiyonunun yöneticisi olan Jean Guise- Provence" -Provence Folkloru- nier'nin bildirdiği gibi güncel toplumda daima 2) Robert Jalby'nin "le Folklore De Langu- f- canlı bulunan âdetler, sanat ve gelenekler edoc"-Languedoc Folkloru-adlı eseri üzerine dikkatle eğilecek çağdaş bir birliğe Bu dört eserin başlıklarını ve evlilik ko- ait çalışmalar olmadıklarına dikkatlerinizi nusuna ayrılan sayfalarını karşılaştırdık. So- çekiyoruz. nuç gayet belirgin: İki bilim dalından her bi- Eğer dünün folklorcularının sabırla bırik- rinin kendisine has özellikleri mevcuft folklo* tir dikleri kolleksiyonlar bugün "arşiv malze- rik ve etnografık araştırmaları birbirine ka- mesi" olmuşsa hu, malzemelerin güncel haya- nştırmak imkansız olduğu halde konu bakı* tımızda yok olduklarının bir ifadesi değil mi* nundan bazı paralellikler kurmak mümkün. dir? Sorunun cevabı "evet" ise bu malzemeleri

Millî Folklor 63 inceleyen bilttn dalı ya "ölmüş" ya da konu de* konulana yüzde kırkının halk hekimliği, mü* ğiştirmiç olmalıdır. En azından daha' iyimser zik ve söz sanatları/bayramlar, pratikler; bir yaklaşımla folklor araştırm alanm n yeni- amblemler vb. gibi folklor araştırm alan saha* lenme şansından bahsetmek gerekir. sına ait olduğ^ı gözlenmektedir.' Konuların Öğretici(Didaktik) Amaiç Birliği: yüzde altmışı folklor araştırmalarına tama* Üniversite eğitiminde etnoloji folklora mıyla yabancıdır. Konular merkezin progra- yaklaşmış mıdır? mında şu başlıklar altında gruplandırılmış tır: Etnoloji bölümlerinin yüzde doksanının a) Sosyal ve kültürel yemden oluşum ve deği- Avrupa dışı topluluklara bağlı araştırmalara şim (aile yapılan); b) Alanların ve ortak kim* yöneldiklerini ortaya koymak için önce eğiti- liklenn belirlenmesi min muhtevasını inceleyelim. Geri kalan yüz* özetle: folklor araştırmalarına göre Fren­ de onluk bir oran metot olarak sözlü anket ve sız etnolojisi; folklora ait bibliyografyayı kullanarak Fransa 1) Araştırma konulannı geliştirmektedir, etnolojisine aynlmıştır. Bu dengesizliğin se- 2) Avrupa’da karşılaştırmalı etnoloji-gün- bebi ne olabilir? Sebep öğretim elemanlarının deme gelirken siyasi ve mikro-bölgeler lehine denizaşırı etnoloji anlayışına göre yetiştiril- taşra suunndan vazgeçmektedir, miş olmalandır. örneği^, Montpellier Üni- 3) Hâlâ köy hayatıyla ilgilenmekle bera- versitesi'nde etnoloji alanında yedi Öğretim ber sınırlan kırsal hayat lehine genişlemekte* görevlisi bulunmaktadır. Biri felsefecidir; di* dir.(Merkeze bağlı yayınların yansı kırsal ha* ğer altı kişi "egzotik etnoloji” eğitimi görmüş- yat diğer yansı şehir hayatıyla ilgilidir.) tür. Bunknn arasından sadece biri Fransa'da Bu sonuçlara göre folklor* araştırmaları saha araştırması yapmıştır. Diğerlerinin ilgi Fransa etnolojisi çalişmalan arasında ne ay* alanlan şamanizm, dini doktrinler, Tibet, Af* nlık ne de kanşım sözkonusudur. Temkinli rika, Çingeneler vb.'dir. davranmak suretiyle bazı alanlarda birbirle* Bununla beraber kendi saha araştırmala- rini tamamladıkları düşünülebilir, nyla yetişmiş öğretim görevlileri ve formas- ‘ 111.2 FOLKLOR ARAŞTIRMALARI VE TA* yonlan saha araştırmasıyla noktalanacak öğ* RİH renciler için etnoloji araştırmaya dayanan bir Kısa Karşılaştırma bilim dah olarak nitelendirilmektedir, öğren- 'Fransız Üniversitelerinde görev alan ta- cilerden araştırma istendiğinde takip edilecek rihçiler folklor ile ilgilenmezler” kanaati eleş- metot öğretim görevlilerinin onayladığı me- tirici metot, otantik ve hakiki belgelere duy* tottur ve çalışma belirenen bölge ve sınırlar duğu derin saygı, efsanelere karşı koyma ar-, içinde yapılmaktadır. Kullanılan metot ve zusu, inşam ve günlük hayatı hor görme gibi bölgesellik gözönünde bulundurulduğu tak- Özellikleriyle tanınan pozitivist tarih anlayışı* dirde öğrencilerin rahatlıkla folklor araştır* mn altın çağını yaşadığı 1870*1950 yıllan için malan sahasına gireceklerini önceden belirle- geçerliydi. İki bilim dalı arasındaki zıtlık be-, mek zor olmayacaktır. Bu durumda folklorcu- lirgindi ve üniversitedeki tarihçilerin gücü ve lann ve araştırmalarının geleceğin etnologla* yukarıda değindiğimiz diğer bir kaç etken un* n tarafından önemle takip edilmesi ve dik* sur folklor araştırmalanna karşı çarpıcı ilgi* katli davranılması gerekmektedir. sizliği açıklamaktadır. Fransa etnolojisi konusunda uzmanlaş- 1950’den sonra pek çok şey değişti; ancak mış az sayıda öğretim görevlisi -Claude Gaig- amaç birliği adına aşılan bir adım atılmadı, nebet hariç- "Ethnologie Française" -Fransa Annales dergisi ile L'ecole Des Hautes Etudes Etnolojisi* dergisini yayınlayan "Le Centre En Sciences Sociales -Sosyal Bilimler Yüksek d'Ethnologie Frânçaise". *Fransa Etnoloji Anıştırma Okulu- etrafında yeni tarih akımı- Merkezi- ile aynı metot ve,çalışma sahasına nıtı (La Novvelle Histoire) 1929'da doğması ve sahiplerdir. Dolayısıyla "Fransız etnologlar gelişmesi tarihçileri folklor sahasıyla ilgilen- adını koymamış olsalar dahi araştırmaların- meye şevketti. Ortaçağ; uzmanı Jacqu.ee Le da folklora rastlarlar mı?" sorusuna cevap GofTun Ortaçağın efoanevi yılan kadm "Melu- bulmak için merkezin faaliyetlerine ve dergi* sin le ilgilenmesi ve Emmanuel Le Roy Ladu- nin muhtevasına başvurmak doğm olacaktır. ri'nin Romanların Karnavalına hasredilen Merkezin 1987-1991 yıllan arasındaki eseri önemli örneklerdir. Modem devrin araştırma faaliyetleri incelendiğinde seçilmiş Fransız hayatıyla ilgilenen tarihçiler kendile*

64 MillS Folklor rintten önce "Eski Fransa'mın köy hayatının, Daha önce sorduğumuz soruyu doğru ve doğumları, evlilikleri ve bayramlarıyla ilgile» anlaşılır şekilde yanıtlamak mümkün mü? nen folklorculara yaklaşmışlar mıdır? Sonuç olarak bugün Fransa'da folklor 1970'lerin başından, "Hltao-fcarih" (Ethno- kürsülerinin bulunmayışı üniversitelerde histoire) gücümüzde ise "tarihi antropoloji" folklor-etnoloji, folklor-tarih ilişkilerinin ince­ (antropologie hietoire) adı altında ritüeller, lenmesini ve belirlenmesini engellemektedir. dini törenler, uzun zamanda oluşan gelenek* Etnoloji ve folklor araştırmalan konu ve ler, yaş grupları, beslenme, ekonomi, inanç ve ; metod açısından birbirini tamamlayıcı özellik mitlerle ilgilenen bir başka tarih anlayışı da­ gösterirken tarih ve folklor araştırm alan ara* ha gelişmektedir. 6u kıymetli gelişmenin sındaki ilişkilerde etnoloji aracı bilim dalı ko­ folklor araştırmalarından ziyade etnolojinin numundadır. katkısıyla meydana geldiği oldukça belirgin. Sahaya ait bu yaklaşım Le Roy Ladu- NOTLAR rie'nin deyimiyle "bilgibilimsel amaç birliği 1} Dreyfu* Davan: Alfred Dreyfü» (1889-1938) Adil bir hata ile kanştmlmamalıdır". sonucu muhbirlikle »uçlanan, 12894’t* cezalandırılan, Yüksek eğitimde kullanılan tarih kitapla* 1899'da affedilen bir Pranns «ubay. 1897*1899 yıllan n bibliyografyasının analizi öğrencilerin folk» arasında sürdürülen torlu, siyasi ve dini çalkantılarla şe­ killenen "yeniden tetkik ve tahlil" kampanyası sonucun» lor araştırmaları konusundaki bilgisizlikleri­ da I906'da elinden alınan haklan iade edildi. Droyfuı'un ni açıkça ortaya koyar. Bu bilgisizliğin öğre» hasından "Patrie Françolse*de yandaşlan "İnsan Haklan tim görevlileri için de geçerli olduğunu söyle» Birliğinde" yer aldılar. Dava Fransa'yı sat ve sol olmak mek yanlış değildir. üzere iki karşıt kampa boldü. (Dictionaire Eneyclopedi- Görevliler folklor araştırmalarına üstün que Pour Tou* -Novvssu Petit Larousse "Dreyfu*" körü ve ender olarak başvurmaktadırlar. On» p,1302) ların zaman anlayışları, gerçeği algılamaları, 2) La Liberation: 1940'ta General De öaule tarafından II. folklorculardan oldukça farklıdır. Folklor Dünya Savaşı'nda Fransa'nın kurtuluşunda işbirliği ya­ araştırmalarına en yakın Fransız tarihçisi panlar lehine hazırlanan kanun. (Yukanda adı geçen olan Emmanuel Le Roy Ladurie 1579-1580 kaynak. "La Liberation p.1479) karnavalı hakkında bir çalışma yaparken onu 3) Le Front Fopulaire: 1936-da L4on Blum başkanlığında bir kutlama olarak değil tarihi olay boyutuyla oluşturulan ve sosyal reformlar gerçekleştiren Fransız ele almıştır. Diakroni ve olaya yaklaşım açı­ sol partiler koalisyonu (p.1886) sından çalışmayı yapanın bir folklorcu değil 4) Govvernement örf Vichy -Vichy Hükümeti- 1940-1944 yıl­ bir toplum tarihçisi olduğu anlaşılır. lan arasında Mareşal Petain tarafından yönetilen, ve Vichy kentinde ikamet eden Transı* Devleti Hükttmeti Bütün analizlerin genişletilmesi ve derin» (p. 1766) leştirilmesi gereklidir.

ÖLSEM DE ÛAM YEMEM

Ökem de gam yemem beni>u dünyada Kuru ekmeğimi suya doğrasam !Mengiline eri$Hmnt köHeti ■ Derdim sona erer i Takiit taksit öldürseler gani yerhem BMiibeytih di) Çimene çevimm şu bozkırları '■? ; sahfadiğwwrla0 , -

Benim için ogiln&ir

Millî Folklor 65 c »f>• ' ? ;..: - J

Norveç'te folklor çalışmaları ve kurumlan leksiyonlannı tanıtmak imkânsızdır. Son yıl­ üzerine kaleme aldığım bu notların gayesi larda derlenen malzeme miktannda azalma­ Thompson’un(l) ve Richmond'un(2) çalışma­ lar olmasına rağmen halihazırda derlenmiş larını iki bakımdan desteklemek amacını güt­ devâsâ boyutta ve hacimde malzeme söz ko­ mektedir. Birincisi Thompson’un genel olarak nusudur, Bu malzemenin fevkâlade kullanışlı İskandinavya hakkında verdiği genel bilgiler indeksleri yapılmış ve basıImıştır(S). Bunun çerçevesinde sarfı nazar etmek zorunda kal­ yamsıra hâlâ basılmamış indeksler mevcut­ dığı Norveç halkbilimciliği hakkında daha de­ tur ve kullanıma açıktır. Dahası, indekslen- taylı bilgi vermektir. İkincisi ise, benim Nor­ memiş malzeme için de bu işle sorumlu yar­ veç'te 1959 ve 1960 yıllannda bulunmam se­ dımcılar her zaman emre amâde haldedir. bebiyle Thompson'un çalışmasını son zaman­ Son yıllarda toplanan malzemelerin yazmala- larda meydana gelen gelişmelerle destekle­ n daktilo edilmiş olmasına karşın daha önce­ mektir. kiler elle yazılmıştır ve okunmalan kolay de­ ■ NORSK FOLKEMÎNNESAMLING ğildir. Mesela* Joe Morgen'in derlediği bir masal özeti, at üzerinde yolculuk yaparken Oslo Üniversitesi folklor profesörü Slave yazılmıştır ve her kelimeden ancak bir tanesi Solheim aynı zamanda Norsk Folkeminne- rahatlıkla okunacak haldedir. Masal araştır- samling'in müdürlüğünü yapmaktadır. Olav macılan şanslıdır çünkü bütün masal metin­ Bo 1960'dan beri burada şef arşivci olarak ça­ leri el yazmalarından daktilo edilmiş hale ge­ lışmakta ve asistanlığını daha önceleri Ber­ tirilmiştir. Bilmeceler üzerine benzer bir pro­ gen Arşivinde çalışmış olan Bnynjulf Alver je de devam etmektedir. yapmaktadır. Reider Th. Christiansen res­ Folkeminnesamling yazma kolleksiyonla- men emekli olmasına rağmen her zaman da­ nnın yamsıra çoğunluğu Asbjomesn, Jorgen nışmanlık ve kılavuzluk yapmaya hazırdır. ve Moltke Moe'nin kitaplarından oluşan müs­ Folkeminnesamling 1913 yılından beri takil ve basılmış eserler kütüphanesine de sa­ Oslo Üniversitesinin bir kaç blok ötesindeki hiptir. Bir keresinde Christiapsen Ander- üniversite kütüphanesinin dar koridorlarında sen'in kitaplannı kanştınrken onun Eventyr yer almaktadır. Birkaç yıl içerisinde üniversi­ isimli eserinin kapağında muhtemelen Jor­ tenin inşa edilmekte olan yeni kampüsündeki gen, Moe veya Asbjomesn'e yazılmış notlar yeni ve müstakil binasına taşınacaktır. Fakat* olduğunu hatırlıyorum. Eminim ki böylesi ki­ zannediyorum arşivde çalışanlar için en az taplar pek çok kütüphanede kilit altında tu­ arşiv kadar eski bir ritüel olan Bon Mot kah­ tulmaktadır. Kütüphane daha iki sahada çok vehanesi ile arşiv arasındaki yürüyüşler nos­ zengindir. Başta Norveç Folkloru ve 19. yüz* taljik bir hatıra olarak uzun zaman yaşaya- yıl yayınlan olmak üzere, iyi bir folklor dergi­ çaktır. leri kolleksiyonu vardır. Pek çok önemli mo­ Bu kısa raporda arşivin basılmamış kol- dern folklor çalışması arşiv kütüphanesinde * "Folklore in Norway: Addendum" Journal of Ame­ yoksa da çoğunlukla bunlan üniversite kü­ rican Folklore, No:294, (Octobor 1962), 8.321-324. tüphanesinde bulmak mümkündür.

m Millî Folklor Folkeminnesamling iki seri monografi ya­ 1968’deki ölümüyle boşalan makam Hilmar yınlamaktadır. Araştırma çalışmaları Studia Stigum ve Knut Kolsrud adlı iki araştırıcı ta­ Norvegica'da yayınlanmaktadır. Derleme ça­ rafından doldurulmuştur. Bu iki bilgin 1969, lışmalarıysa sekizinci cildi yayınlanmış olan sonbaharında Oslo Üniversitesinde Norveç Norsk Folkmennalaga Skrifter’de yayınlan­ Etnolojisi adlı bir ders vermekteydiler. Bu maktadır. Bu malzemenin çoğunluğu amatör­ derste ele alınan konular, Genel Etnoloji, Köy ler tarafından yayınlanmakta ve bir çoğu hiç­ Toplumu, Yaşam Kaynağı Olarak Deniz, Aile bir haşiyeye bile sahip olmaksızın yayınlan­ ve Çiftçilik, Toprağın İşlenişi, Ev ve El Sanat­ maktadır. larıydı. Norveç Folklor Enstitüsü tarafindan Norveg isimli bir dergi yayınlanmaktadır. Bu Folkeminnesamling bir araştırma enstitü­ kurumun Şahada Araştırma Teknikleri ve sü olmasının yamsıra burada çalışanların ay­ Anket Formları Midwest Folklore dergisi ta­ rıca üniversitede öğretme vazifeleri de vardır. 1959 yılının Sonbahar sömestrinde halk ha­ rafından yaymlanmıştır(4). yatı araştırmaları genel başlığı altında şu NORKS ETNOLOGISK GRANSKING- belli başlı dersler verilmekteydi: Folklor .il­ NORKS FOLKSMUSEUM minde Temel Kavramlar, Halk Edebiyatında Oslo’daki bir başka etnoloji enstitüsü olan Metot ve Seçilmiş Metinler, Komik Baladlar Norveç Etnoloji Çalışmaları Enstitüsü (Norks ve Parodiler, Norveç Halk İnançlarında Te­ Etnologısk Granskmg)- üniversiteye değil mel Konular, üniversite programında değişik­ halk müzesine (Norks Folkmuseum) bağlıdır. lik yapılması sebebiyle öğrencilerin hepsi bir Bu Enstitünün şimdiki müdürü Hilmar Sti- alt çalışma sahası (sertifika) olarak folkloru gum'dur. Lily Weiser Aall ile Andreas Ropeid seçebilmektedirler. Raporuma eklemekten oYıun asistanlığını yapmaktadırlar. Enstitü fevkalâde memnun olduğum bir husus marn­ saha çalışmalarının yamsıra ülkeye yayılmış lamayacak büyüklükte bir öğrenci kitlesinin muhabirlere anket formları göndermektedir. folkloru çalışma sahası olarak seçmiş olması­ Enstitü Smaekrifter Fra Norsk Etnologisk dır. Gransking adlı özel bir yayın organına sahip­ AVDELİNG FOR SPRAK-OG tir. Fakat enstitünün mensuplan araştirma- FOLKEMINNEGRANSKING lannı diğer yayın organlannda da yaymlaya- bilmektedirler. Bu enstitünün bir araştmcısı INSTITUTT FOR NORDISK "Ağaç Kabuklannın Çiftlik Hayvanlan İçin FİLOLOGİ, BERGEN Kışlık Yiyecek Olarak Kullanılması" ve bir Richmond'un bahsettiği Bergen Üniversi­ başka araştırıcı "Norveç'te Atlar ve İnsanla- tesindeki arşiv, Profesör Per Thorson tara­ nn Kullandığı Kar Ayakkabısını araştmyor- fından yönetilmektedir. Bu arşiv sadece Batı du. Norveç bölgesinin malzemesiyle sınırlıdır ve SAMMELİNGENDE KULTURFORS- ağızlarla ve yer isimleriyle ilgili devâsâ kol­ eksiyonlar vardft*. Bu koleksiyonları el yaz­ KNİNG ENSTİTÜSÜ malarının büyük bir kısmı arşivin kurucusu Oslo'daki Mukayeseli Beşeri Kültür Ens­ Torliev Hannaas’tan, kalmadır. Arşivdeki titüsü pek çok değişik sahadaki araştırmayı folklor malzemelerine dair mükemmel bir in­ desteklemektedir. Bunlar arasında başkanlı­ deks Bryryulf tarafından 1954 yılında Torliev ğını Reider Th. Christiansen'in yaptığı Folk­ Hannaas og Haus Arbeid med Folkedikting lor Komitesi vardır. Enstitü üç folklor saha­ adıyla Bergen’de yayınlanmıştır. sında araştırmalan .desteklemektedir. Bun­ lar, "Yayla Hayat ve Gelenekleri", "Büyücü­ INSTITUTTET FOR FOLKELIVS- GRANSKING VED OSLO UNIVERSITET lük" ve "Protestanlık öncesi Geleneklerdir, Enstitü yıllardan beri pek çok belli başlı halk­ Etnoloji profesörü ve Halk Hayatı Araş­ bilimi çalışmasını yayınlamıştır. Bunlar ara­ tırma Enstitüsü’nün müdürü olan Nills Lid’in sında P.V.Bodding'in Santal Folktales (Oslo

Millî Folklor 67 ve Cambridge 1925*29), J. Ovigstan'm Lap- Yeri gelmişken belirtmekte fayda olan bir piske Eventry og 8agn (Lap Masal ve Destan* husus da; halk müziği başta olmak üzere lart) (Oslo ve Cambridge 1927*29) ve Svale folklorla ilgili bütün konulardaki programlar, Solheim'in Norks Satertradijion (Norveç Yay­ Norveç Ulusal Radyo Kurumundaki profesyo­ la Geleneği) (Oslo 1952) nel folklorcu kadrosuna deruhte etmekte olan halkbilimci Odd Nordlan tarafından planla­ HALK MÜZELERİ nıp, hazırlanmakta oluşudur. Thompson'un halk ve açıkhava müzeleriy­ Bergen Üniversitesi kütüphanesinin bir le ilgili yazdıklarına ilave edebileceğim tek parçası olarak Halvard S. Bakkan m yönettiği şey Indiana Eyaleti (Bizim Ege Bölgemizden küçük bir eyalet, ç.n.) kadar nüfusa sahip ve Batı Norveç'ten derlenmiş ve büyük bir olan bu ülkedeki müzelerin çokluğuna dikka­ kısmı kasetlere kaydedilmiş bir başka halk müziği arşivi vardır. ti çekmekten ibarettir. Norveç’teki 18 vilaye­ tin her birisinin birer müzesinin yamsıra pek Norveç'teki halkbilimi çalışmaları üzerine çok daha küçük birimlerde de müzeler vardır. birkaç genelleme yapmadan bu kısa raporu Bunlardan bazıları birkaç binadan oluşacak bitirmek istemiyorum. Birincisi, toplumun kadar küçük olmasına karşın, ziyaret ettiğim değişik kesimlerinde radyo örneğinde görül­ Lillehammer’deki Sandvik Kolleksİyonu ve düğü gibi folklor çalışmalarına karşı uyanmış Elverum'daki Glomdals Müzeleri beni olan ilgidir. Aynea, folklor çalışmalarına katı­ Bgydoy'daki Ulusal Müze kadar etkileyecek lan öğrencilerin sayılarındaki fazlalık ki bu büyüklükteydi. Bu müzelerin Ulusal Müzeler da folklor çalışmalarına olan ilginin sürmesi­ Birliği adı altında faaliyet gösteren bir üst nin garantisidir. Folklor derlemeleri haHhâ- kurumu bağlı olduğuna ve ordan bilimsel tfe zırda pekçok sahada devam etmektedir. teknik yardımın yamsıra kredi alabilmekte­ Halkbilimi derlemeciliğinin yamsıra halkbili­ dirler. mi bilginliği sahasında da pek çok yayın ya­ pılmıştır. Ve Norveç'te bunlardan bazılarının HALK MÜZİĞİ ARŞİVİ ismini zikrettiğim çok sayıda iyi yetişmiş Norks Folkeminnesamling arşivi çok mik­ akademik halkbilimci vardır. tarda halk şarkısı metinlerine sahip olmasına rağmen göreli olarak halk müziği hakkında çok az malzemeye sahiptir. Fakat aynı binada NOTLAR

çok büyük bir halk müziği arşivi Oystein Ga- 1) Bkz. THOMPSON, Stith (Çov.ötkul ÇOBANOĞLU, "t* ukstad tarafından yönetilmektedir. Arşivde kandinavya'ds Folklor çalışmalarının Eğilimleri" Milli 20000'den fazla halk şarkısı vardır. Üniversi* Folklor, (26) Bahar 1995,87-66. teden veya hükümetten maddi yardım alan 2) Richmond'un çalışmaları bu derginin okuyucularına önü­ her derleyicinin derlediği halk şarkılarını bu müzdeki «ayılarda tanıtılacaktır, arşivde toplaması zorunludur. Ayrıca profe­ 8) R.Th. Chrictiuıteo Norske Eventry (Kristiona 1921) Bu sör Olav Gurvin'ın başkanlığını yürüttüğü ve kitap matbu ve arşivdeki basılmamış kaynaklara dayalı Üniversiteyle ilişkili bir Norsk Folkmusik İns* bir masal tipleri indeksidir. R.Th.Chri*tianeen The Mig- ratory Leğendi (F.F.CommunicaUon* No: 175, Helsinki titut vardır, 1968) Bu kitap özel bir masal çeşidinin Norveç’e ha* olan Oslo'da Norveç Radyo Kurumunda nere­ versiyonlarının katalogudur. Folkeminnesamling batıl­ deyse tamamı kasetlere kaydedilmiş başka mamış malıeme destanların diter tiplerini, atasözlerini, bir halk müziği arşivi vardır. Bu arşiv Rolf bilmeceleri ve benzeri türleri içermektedir, Myklebust tarafından yönetilmektedir. Bu ar­ 4) Brita Gjendalen Skre ’Folkttfe Reeearek İn Norway* (Nor­ şivin son zamanlarda daha da genişletilmesi veç'te Halk Hayatı Çalışmalar») Midweat Folklore 11, için yeni faaliyetler planlanmaktadır. (1962) 221-228,

68 Mili! Folklor HAYATININ BİR RİTÜELİ: SÜNNET

Sovyetler Birliği, sosyal ve politik yönden, ğı Sovyet gerçeğini yansıtır. Bu durum, farklı bütün vatandaşları için tek tip bir sistem ya­ ulusal alanda, etniğin, tinguistiğin veya dinin ratmış olmasına rağmen, birliğin çok uluslu birbiri ile yakın münasebetinden kaynakla­ ve farklı kültürlere sahip yapısı, alt ulusal nan özel niteliğinin Sovyet sistemiyle entegre alanlarda (sub-nationa!) çok açık bir şekilde olmamasından dolayıdır, örneğin Bir Mayıs temsil edilir. Tatili veya Ekim Devrimi ile ilgili olan ortak Farklı bir ulus (supranational) ideolojisi­ Sovyet ritüelleri Sovyetler Birliğfnin her ye­ ne sahip olan Birliğin bütünü, millet seviyesi­ rinde aynı dönemde yapılır. Aşağıda belirti­ ne sadece bazı noktalarda ulaşabilmiştir. len kutlamalardaki (resmî geçit, gösteri vs.) Mahallî unsurlar, Sovyet kimliğine ait sem­ millî ve mahallî unsurlar, özellikle millî spor bollere kendilerini ya uydurmuşlar veya on­ ve oyunlarda ağır basar. larla bir paralellik kurmuşlardır, Böylece Orta Asya Cumhuriyetleri ve halkları İçin yaygınlaştırılmış Sovyet sembol ve ritüelleri, millî mutabakat; etnicity, ortak kültürel özel­ özellikle politik ve ideolojik alanlar ile çalış­ likler ve İslam dini üzerine kurulmuştur. ma ahlâkı ve toplum ahlâkı ile ilgilidir. Bun­ 1930 sonlarından itibaren, Bağımsız Cumhu­ lar, Sovyet kurumlanmn bütün vatandaşları­ riyetler kurulduğu zaman, millî inkişaf, cum­ nı entegre etmek için araştırdığı vasıtalardır. huriyetlere ait şuurlu hareketler etraftnda ce­ Buna karşın, hayat akışı içindeki ritüeller, ai­ reyan etti. Günümüzde etnisiti, özellikle geç­ le ve toplumun alt ulusal alanlannı ifade mişle ilişkide, Orta Asya kültürel kimliğinde eden unsurlardır, önemli rol oynamaktadır. Orta Asya Toplum- Etnicity ve etnik kültür fonksiyonu oto* lannın -Göçebe ve yerleşik halklar olarak- nom olarak, mahalli şartları sınırlayan farklı tarihî organizesi, sosyal ilişkilerin birçok te­ ulusal (supra-national) unsurları zorlar. Kül­ zahüründe hâlâ kendini gösterir. Uygulamak­ tür ve halk kültürü, farklı ulusal (supra-nati- ta olan bugünkü etnik bölümlemeler için Ta- onal) ve alt ulusal (sub-nâtional) alanların cikler ile geride kalan diğer Orta Asya halkla­ birbirlerini etkilediği ve çarpıştığı sahalardır. rı tezat teşkil edebilir. Hayvancılığı ve tarımı Öyle ki, yeni bayramlar ve ritüeller, gelenek­ kapsayah bu bölümlemeler, etkisini kültürel sel biçime göre şekillenirler. Pakhta Bayramı seviyede sürdürür. Bu bölümleme, asaletin (Pamuk Hasadı Bayramı) veya Nevruz (Ba­ önemli bir rol oynadığı -örneğin tesis edilen har Bayramı) gibi bazı ritüeller, değiştirilmiş aile ilişkileri (Kazaklar ve Kırgızlar arasında­ biçimlerle ortak resmî alana girmektedirler. ki evlilik)- aile hayatının muhafazakarlığını gösteren sembolik bir değer taşır. Mahallî geleneklere bağlı olan ve ifa edi­ len ritüeilerdeki farklılıklar, herhangi bir Genelde Orta Asya toplıımlannda aile ri- kimsenin Birlik'te çeşitlilik olarak adlandırdı­ tüalizmi özel bir öneme sahiptir. Bütün Müs- * Cultural Chang* and Conttnuity in Central Atia (Has. Şi­ lümanlar ve İslâmî kültüre göre şekillenmiş rin Akta ar, Londra 1991,377 m) adh kitabın at.160-170. olan Orta Asya toplumlar* içinde aile, belli •ayfalannda yar alan va Ewa A. ChyiinaU tarafindan ya- ulnuf olan “Kltueliaro of Family Lift in Soviet Central başlı sosyal bir birimdir. Gerçekten hiç kimse Asla: The Su miat (Circumciaion)" adlı makaleden çevril­ aile dışında var olamaz. miştir. Millî Folklor 69 Aile, aslî Üretim amacıyla birlikte sosyal rü, onun muhtelif mahallî varyantlarını kay­ ve cin Bel fonksiyon bakımından kadın ve er­ detmektedir (balcdipnotlâr). Bu araştırmalar kek için bir çevre yaratır. Orta Asya’da aile genellikle etnografik tanımlamalar üzerine soyunun devamı çok önemlidir. Şöyle ki, bü­ yoğunlaşmaktadır. tün çocuklar, özellikle erkek çocuklar, sevinç­ Araştırılmış olan bir çok geleneksel var­ le karşılanır. Çocuklar Allah'ın bir bağışıdır. yant hâlâ köylerde sergilenmektedir. Dinî tö­ Çok çocuk ailenin geleceğinin, refahının bir renler, genel anlamda çok ilginç bazı özellik­ teminatıdır. Bu sebeple, toplum ilişkilerinde leri yansıtmalarına rağmen, şehirlerdeki çocukları kuşatmakla beraber, çocukluk ve farklı sosyal gruplar tarafından uygulanan gençlik ritüelleri ile çocuklar için toplum için­ sünnet, hali hazırda ne Sovyet etnografları­ de özel bir durum sağlanması amaçlanır. nın ne de Batılı bilim adamlarının dikkatini Bu hususta çocuklar, toplumun yardımı­ çekmemiştir. na ve korumasına güvenebilir. Aynı zamanda Bu bölüm, yazarın Özbekistan'daki araş­ onlar kendi kendilerine toplumsal kararlara tırmaları sırasında toplanmış olan ve onun tabi olmayı ve toplumun ilgisine bir karşılık 1985'te Taşkent civarındaki şahsî gözlemleri­ olarak saygılı olmayı öğrenir. Bu yüzden, bü­ ni içeren malzemeler üzerine kurulmuştur. tün aile ritüelleri sadece aile ile ilgili değil, SÜNNET VE KUTSAL KUR'AN aynı zamanda toplumun bütünüyle de ilgili­ Kutsal Kur'an'da İslâmî ritüeller içinde dir. Bu belki de Sovyet ritüellerinin hayata sünnetten bahsedilmez. Tarihî olarak sünnet, geçmesinde, geleneksel olanla yer değiştirme­ İslam öncesi dönemde Sami bölgesinde gelişti sinin çok yavaş şekilde gerçekleşmesinden ve Arap fatihler ile yakın münasebetten dola­ dolayıdır. Sovyet döneminde, ekonomik ve yı yönetim altındaki (tâki) halklar, sünnet kültürel değerlerdeki değişmeler, aile ritüel­ üzerinde kendi insiyatiflerini kullandı ve onu leri üzerinde çok büyük etkilere sahip olma­ kendi kültür şartlarına uydurdular. Kutlama­ mıştır. Hatta çoğu kez çağdaşlaşma, geleneği lardaki çeşitlilik, farklı Müslüman gruplarda­ çok geçerli hale getirmektedir. Çok yakın za­ ki erkek çocuklarına alışılmış olan sünnet ya­ manlarda oluşturulmuş bir çok Sovyet ritüeli, şı, İslam ritüelleri dahilindeki 4bn açıklama­ onların yasal gücünden ve kutlamalar için lara göredir. İslâmî kanunların, Şeriat hü- yaratılan ek fırsatlardan dolayı özel alanlaja .kümlerinin sünneti teyidi çoğu kez, mahallî da girdi. Umumiyetle biz, doğum kayıtlan, ad geleneklere ve âdetlere göredir, örneğin Ara­ verme, evlilik ve ölüm gibi Sovyet kutlamala­ bistan'daki erkek çocuklar, doğumlarından rının ve geleneksel kutlamaların iç içe oldu­ itibaren S gün ila 3 yaşma kadar olan zaman ğunu gördük. Bununla beraber bunlar arasın­ dilimi içinde sünnet edilir, Kürtler 3 ila 7 yaş da Sovyet ortak ritüellerine paralel olmayan­ arasında sünnet yapar, Afganlar 7 yaş civa­ ları da vardır. Onlardan biri sünnet (khatna, rında, tranhlar 1*6 yaşlarında. Kur'an erkek ugiljtir. Diğer İslâmî ritüeller uygulansalar veya kız çocuklarının (Afrika'nın bazı bölüm­ da uygulanmasalar da bu ritüel, Orta Asya lerinde olduğu gibi) sünnet vecibesi hakkında erkek nüfusunun yaklaşık %100'ü tarafından hiçbir şey beyan etmez, fakat Müslümanların uygulanır. Nüfusun bazı kesimleri için ayin­ ekserisi için büyük bir değer tanıyan sünnet, lerin dinî Wahiyeti belirsizken, bugün ifa edi­ bir zorunluluk olarak adledilir. İslamiyet'in len sünnet kutlamaları güçlü bir sosyal yaptı­ yayılmasıyla birlikte, sünnet, Müslüman top­ rıma sahiptir. Bununta beraber, özellikle top­ luma üyeliğin bir sembolü oldu. Bı sıfatla lum ilişkilerine gelince, ortak kültür mirası­ sünnet, Kazaklar gibi İslamiyet! yüzeysel ola­ nın bir sembolü olarak İslam; hem dinî bir rak kabul etmiş olan gruplar tarafından bile unsur hem de sosyal bir gelenek olarak belir­ uygulanmaktadır. tilir. Şeriata göre erkek çocuğun ergenliğe ula­ Sünnet, Orta Asya'nın farklı bölgelerinde, şıp da kendi kararlarını kendi verebileceği farklı şekillerde kutlanır ve Sovyet Literatü­ zamana kadar sünnet ettirme görevi, erkek

70 Millî Folklor çocukların ailesine, özellikle babaya (veya bü­ Kutlama hazırlıkları, ailenin düğün tertip yükbabaya), yakm akrabalara ve topluma ve­ ettiği ve yapacağı kararıyla birlikte başlar. rilmiştir. Orta Asya'da son dutum sadece top­ Bu yüzden kutlamalar birbiriyle çakışmaz. lumun dışında yetiştirilmiş olan erkek çocuk­ Köyün en büyüğü aksakal-veya mahallenin lar için geçerlidir, örneğin yetimhanede yaşa­ lideri (kasaba havalisi) planlanan bu kutla­ yan yetimler veya kimsesizler yurduna yer­ malar için sorumludur. leştirilen çocuklar gibi.;. Bu kurumlar, devlet Kararlaştırılan tarihte, yakın akrabalar, ve dinî konularda ikmal edilmiş olan resmî komşular ve genellikle ev sahibinin arkadaş­ idareler tarafından yönetilir. Eğer erkek ço­ larının akrabaları arasında farklı görevler cuk toplum içinde yetiştirilmekte ise, onun üstlenilir -Dzhura. Dzhura üyelik temelde ya için sünnet düzenleyen kişi (çoğunlukla onun aynı yaşlarda veya yakm sosyal ilişkilerde ve­ kendi oğluyla birlikte) hem o çocuk hem de ya aynı toplumdaki farklı yaşlardaki erkek­ toplum tarafından büyük bir saygıyla karşıla­ lerle ilgilidir. Bir kimse aşçı olarak seçilir; pi­ nır. Müslümanlar için sünnetin önemi, yük­ lav ve bazı diğer yemekler erkeklerin işidir. sek derecede ritüel bir karaktere sahip olma­ Bir diğeri çayın tedariki ile yükümlüdür. Bir sındadır. Bu ritüel, erkek çocuğun salahiyeti­ diğeri de diğer bir ihtiyacı karşılamakla gö­ ni ortaya çıkarma işi olarak addedilir. Bazı revlidir. Şehirlerde düğünlerin bu kısmı nis­ Müslüman toplumlarda (Endonezya, Tacikis­ peten sadedir. Yiyecekler, doğrudan doğruya tan) sünnetsiz erkek çocuklar, herhangi bir bakkal veya pazardan eve taşmır ve onların kimsenin sağlığı için tehlike olarak düşünü-' alınmasıyla ilgili ritüeller tamamıyla yapılsa lür. Nitekim herhangi biri sünnet olmayan bile, bunlar sembolik bir değer taşımaktadır. bir erkek çocuk tarafından verilmiş olan suyu Bazen dağıtımı sağlayan sürücüye eğer yükü içmez. Orta Asyalı her aile erkek çocuklarını boşaltmaya yardım etmiş ise, biraz para veya sünnet ettirmeyi bir görev bilir, fakat onun belki küçük bir hediye verilir. Orta Aayalıla- ritüel anlamı her toplulukta değişmektedir. nn geniş sosyal yapısı içinde, bir aile bireyi, ORTA ASYA'DA SÜNNET yiyecek satan mağazadan kaliteli, iyi ürünleri Orta Asya'da sünnet yaşı .genelde, 1 ila 13 sağlamada yardımcı olan ibrini daima bilir. yaş arasında değişebilir. Özbekler'de bu yaş 7 Çoğunlukla çevre; ev sahibi dzhuranın üyesi­ ila 9 arasındadır, bazı gruplar arasında sün­ dir (Bir kimse, dzhuranın sosyal ve halk faali­ net tek «ayih yaşlarda yapılır. Eğer erkek ço­ yetinin farklı alanları üzerinde etkisini, onun cuk, herhangi bir makul Bebep olmaksızın yerleştirilmelerini ve de üyelerin işini seçme sünnet edilmez ise ailesi toplum tarafindan hakkının ne kadarına onun shaip olduğunu kınanır. merak edebilir). Tacikler, genellikle çocuklarını, onlar Komşu kadınlar ve ailedeki kadınlar di­ okula başlamadan önce yani çocuk 7 yaşma ğer yemeklerin hazırlanmasında görev alır, gelinceye kadar sünnet ettirirler. Burada il­ bazen onlar ekmek pişirir. Bir çok insan ek­ ginç olan nokta, sünnetin hayvanî işaretlerle meğin geleneksel toprak bir fırında pişirildiği birleştirmiş 12 yıllık bir zaman dilimi üzerine iyi bir fırından satın alır, Cuma günü gelen kurulmuş olan hayatın akışının bir geleneği ilk misafirlerle birlikte kutlamalar hafta sonu olmasıdır. Bu geleneğe göre sünnet İlk devir­ yapılır.1 Diğer akrabalar ve toplumun üyeleri ler içinde yapılmaktadır (Pisarchİk 19.49, kotaşunun evinde geçici olarak misafir edilir­ ss.173-91). ken, yakm aile üyeleri, ev sahibinin yakınla­ Orta Asyalılann çoğu tarımda çalıştığı rının evinde (büyükbaba, babanın erkek kar­ deşinin ailesi ys.) tarafından ağırlanır. Kırsal için sünnet ve diğer kutlamalar, işlerin azal­ alanda bu problem kolay çözülmektedir. Çün­ dığı zaman olan sonbahara veya kışa kadar kü her köy bir misafirhaneye sahiptir ve eko­ ertelenir. Ailelerin çoğunun köylerde oturan­ nomik durumu iyi olan insanlprm evlerinde, larla ilişkileri olduğu için şehirlerde bile, ge­ çoğunlukla ayn bir misafir odası bulunur. Bu nelde bu prensip uygulanır.

Millî Folklor 71 evlerde misafirler, üç gün boyunca tamâmıyla hibinin arkadaşlarıyla birlikte şeref misafiri ev sahipleri tarafindan ağırlanır. olarak bulundum. Ev sahibesi ise diğer kadın Cumartesi günü öğleden sonra herşey ha­ misafirlere baktı. zırdır. Kadınlar genç çocuklarla beraber ilk Bu blokta tipik aile ocağı gelişti. Beş kar­ kutlamalar için toplanır. Sünnet kutlamaları deşin tümü aileleriyle birlikte orada yaşıyor­ olan erkek çocuk veya çocuklar, yaklaşan kut­ du. Ebeveyn Ölmüş olmasına rağmen, bu alı­ lamalar için zamanında iyileşmesi hesaplanıp şılmamış bir durum değildi. Birbirlerini des­ bir veya birkaç gün öncesinden sünnet edilir. tekleyebilecekleri ve birbirlerine yardım ede­ Sadece 10-11 yaşlanndaki çocuklar anneleri­ bilecekleri düşüncesiyle ebeveynler, bütün ço­ nin yanında, bu yaşın üstündekiler babalan­ cuklarının birbirleriyle yakın ilişki içinde ya­ ın yanında bulunur. Ve onlar ertesi güne ka­ şamasını tercih ederler. Her ne kadar en kü­ dar beklemek zorundadırlar. Pazar sabahının çük erkek çocuğun ve onun ailesinin baba ilk saatlerinden itibaren, erkekler için avluda evinde kalması beklense de, bu sürdürülen masalar hazırlanır. Aşçı mutfağın dışında, gelenek için problemlere sebep olabilir. Bu avluda pilav hazırlamaya başlar. Umuma ait) çok hızlı şekilde gelişen şehirlerin moderni­ iç avluya kadar olan geniş bir alanda oturan­ zasyonundan ve genç insanların kendilerine lar (ailelerden 20 rub civannda), büyük kut­ ait apartmanlara Bahip olmak istemelerinden lama için gerekli teçhizatı satın alacak mik­ kaynaklanır. tardaki parayı aralarında toplarlar. İç avluda Ailenin oturma odası, özel misafirler için güneşe, yağmura veya kara karşı korunmak düzenlenir* Ev sahibi ve kansı, onun erkek ve için bir çatı inşa edilmeli, mutfak araç ve ge­ kız kardeşleri de eğitim gördüğü için zerafete reçleri ve depo sağlanmalıdır; çay kasesi, çay­ ilişkin Avrupa nosyonu, eşyada, yeşil bitki vs. danlık, çorba kaseleri, tabaklar, pilav için bü­ üzerinde görülür. Hediyeler vererek (diğer yük kaplar, kaşıklar, pilav için büyük kazan­ misafirlerin hediyeleri kabul edilirken, benim lar, Avrupa tipi masalar ve sandalyeler veya hediye olarak verdiğim para kabul edilmedi) mahallî üslupta sedirler ve alçak bacaklı ma­ çocukları sünnet edilmiş olan aileye bir firsa- salar gibi. Bodrumlarda saklanması kolay ol­ tını bulup saygılarımı sunduktan ve onları duğu için, büyük çoğunluk Avrupa masaları tebrik ettikten sonra, alkollü içecekler brandy ve sandalyeleri tercih eder. ve votka ile beraber yiyeceklerin servisi yapıl­ Benim şahsen tanık olduğum ve şahsî dı. Son yiyecek pilav, sadece çayla sulandırıl­ gözlemlerde bulunduğum bir törende, gelene­ mış olarak ve sadece gerekli ise. Düğünde pi­ ğe göre bir adam, iç avlunun dışına geçti. Ka­ lav yağlı şekilde hazırlanır. Bu benim için bir dınlar için ev sahibinin kızkardeşinin apart­ deneyimdi, çünkü burada ev sahibi elini yıka­ manında birkaç oda ayrıldı. Cinslerin ayrıl­ yarak misafirlere işaret verinceye kadar sof­ ması çok katıydı ve yemek servisinde öncelik radan kimse ayrılamaz. Ritüel haline gelmiş erkeklerde idi. Bir yabancı olarak ben hem kutlamalara mukavemet edilmekle birlikte, kadınlar hem de erkekİpruplar arasında dola­ çok modern aileler de bile bu ritüel tam ma­ şabildim. Ben kadınlar tarafından samimiyet­ nasıyla görülür. Evsahibi çiftin hiç biri yemek le karşılanırken, erkekler bana daha soğuk esnasında bizimle birlikte değildi. Ev sahibesi davrandılar ve benim yanımda birbirleri ile yemekle birlikte geldi ve diğer odadaki kadın­ konuşmadılar. lara katılmak için tekrar kayboldu. Ev Sahibi Misafirler geldi ve sunulan yemekten bir sembolik olarak bir votka şişesini kırmak için porsiyon yemeğe başladılar. İç avluda erkek­ geldi ve içeri girdi. "Niçin içiyorsun?" diye so­ ler yaşlarına göre yerleştirildi ve yemek ge­ rulduğunda o bunun, benim temsil ettiğim linceye kadar oturdular. Çay servisi yapılma­ Avrupa geleneğine saygı göstermek olduğunu dan önce de avluya alındılar. Ev sahibi iç av­ söyledi. Ne ev sahibesi ne de diğer kadınlar luda ve ailenin iyi B ub mobilyalarıyla döşen­ alkol almadı, içki içmedi. Son çay kasesinden miş en iyi odasında dolaştı. Orada ben ev aa- sonra biz oradan ayrılmak için hareket ettik,

72 Millt Folklor ev sahibinin görevi, misafirleri memnun edici ediljr ve ev sahibi tarafından düğünün sonun­ şekijde tamamlandı. Son günün öyle sonra­ da iade edilir. Aynca bu çeşit düzenlemeler, sında parti yavaş yavaş son buldu. Akşamle­ hiç bir toplumda sık olarak görülmez. Bu yüz­ yin yakm arkadaşlar ve ev sahibi ve dzhura- den verenler ve alanlar eşit orandadır. Üre­ nın üyeleri hanımlarıyla birlikte görülmeye tim ve diğer unsurlar (misafir için hediyeler) başladı ve modern müzik ve dansların yapıl­ yetersiz olduğu takdirde yakın akrabalardan dığı yeni bir parti verildi. veya dzhuradan bile talep edilir. Buna toy ko­ BAYRAM VE SOSYAL G0REV ARASIN­ misyonu (kengaBh komisyonu) karar verir. DA (Snesarev 1971, s.258). 1917 ve ondan bir müddet sonra, hayat ri- Bazen büyük düğünlerde eğlenceler tertip’ tüelleri -doğum evlilik ve ölüm- dinî ideoloji edilir. Bunların en yaygın olanı Pehlivan gü­ ile bağlantılıydı. Din, karmaşık ritüellerin ay­ reşidir. Daha geleneksel veya resmî bir parti rılmaz bir parçası idi. Bugün dinin önemi, bü­ bittiğinde, yeni semtlerdeki şehir sakinleri ne yük ölçüde zayıflan, fakat onlar yani ritüel­ ortak bir gösteriye ne de ^rtak bir organize ile ler, sosyal gelenek olarak hâlâ çok büyük bir gerçekleştirilen modern dans ve müziğe sahip güçtür. Orta Asya topluîuklannm sosyal de­ değilken bu tür eğlenceler, kolhozlarda sıklık­ ğişim ve modernizasyondan dolayı maruz kal­ la görülür. dığı değişiklikler, aile ritüel hayatını etkile­ Sünnetin sosyal mahiyeti o kadar güçlü- mektedir. Bazı ritüeller çok sadeleştirildi, ba- dür ki, sünnet yapmayan yani düğün yapma­ zılan yok oldu, bazılan sadece sembolik değer yan aileler kınanır ve mahallî topluluğun sos­ taşır. Bugün sünnet böyle bir ritüeldir. O ha­ yal yaptırımından mahrum bırakılır. Böyle kiki bir dinî bayram ifadesi olarak müslü- bir durum sadece komşuluk, arkadaşlık, manlığı çağrıştırır. Artık sosyal grupların dzhura ve akrabalık ilişkilerinde değil, aynı hepsinde görülmüyor. Dini olmayan aileler zamanda sünnet olmayan erkek çocuk veya bile sünneti bir görev olarak görmektedir. Şe­ çocuklar için de zordur. Onlar yaşam lanm n hirlerde eğitilmiş genç nüfusun çok azı sün­ geri kalan kısmında dışlanabilirler ve aileler neti müalümanlarla olan yakın ilişkilerini sünnet edilmemiş kişilere kızlarını vermek­ göstermek için yerine getirilmesi gereken, ten çekindikleri için eş bulmakta zorlanabilir­ tam manasıyla dinî bir hareket olarak görür. ler (Khamidzhanova 1981, s. 105). Bu durum Geniş bir kitlede sünnet, sosyal bir etnik ge­ o kimsenin ne eşine ne de eşinin ailesine kar­ lenektir ve aileye ve topluma gösterilen saygı­ şı saygı duymayacağı anlamına gelir. Bu aynı nın bir sembolüdür. Ebeyeyn tarafından veri­ zamanda o kişinin babasının da kendi ailesi­ len parti de özellikle cemiyetin bir faaliyeti ne ve geleneğe saygı duymadığı anlamını ifa­ olduğu için sembolik bir değere sahiptir. Kut­ de eder. Düğünü şahsileştirmek, toplumun lama için hazırlıklar, köy ve kasaba üyeleri hareketini kısıtlamak yönündeki teşebbüsler arasında taksim edilir. Bütün harcamalar ev boykot peklinde kınanır -bir uily (Snesarev sahibi tarafindan karşılanmasına rağmen, tö­ 1960, s. 135). Bu tür yenilikçiler yardımdan ve rene davet edilen misafirleri doyurma ve ba- diğer düğünlerden ve de toplumun diğer faa­ nndırma için gerekli ekonomik yük toplumsal liyetlerinden men edilme tehlikesini göze alır. bir görevdir. Bu konuda resmî olarak yapılan Özbekistan'daki son araştırmalar veçhile, çok eleştiri, sünnet düğününe (ve diğer düğünler­ genç Özbek gruplan (18 ila 19 yaşlar) kaçınıl­ de de) bu kadar fazla harcama yapılmasıdır. maz olarak sünnet yapmaktan yanadır. (Soc- Bununla beraber bu harcamalar, iştirak­ yalnokutumyj... 1986, 8,274). Bü sünnetin sa­ çiler tarafından yapılan yatdımlar; özellikle dece dinsel anlamından dolayı değilt aynı za­ para veya diğer hediyeler şeklinde yapılan çe­ manda, sünnetin yapılmaması halinde mey­ şitli katkılarla sağlanır. Sembolik olarak da dana gelen olumsuz tavırlardan ve onun sos­ Dostarkhaı^ şeklinde (kural olarak ekmek ve yal sebeplerinden dolayıdır. meyve)dir. Bunlar misafirler tarafından teklif Bu toplumsal geleneğin gücü, Estonyalı

Mili! Folklor 73 bir mühendisin kızı ile evlenmiş olan ve riya dinî seromonilerle paralelleştirilmiş olan mahallî ve geleneksel yapıya uygun bir parti Sovyet unsurları ile geleneksel unsurlann bir veren Kolhoz'un Alman yöneticisi örneği ile karışımıdır. Birçok durumda bunlar, aile ve izah edilebilir. O ne Orjta Asya'nın yerlisi ne toplumun dine ait Bosyal görevlerini şekillen­ de müslüman olmamasına rağmen, çalıştığı dirir. Bu paralelliğe ve bütünleyiciliğe rağ­ topluma saygı duyuyor. O bana, eğer mahallî men sünnet, özel bir durumdur. Müslüman geleneklere göre davranmaz ise, ailesine ve olan bir inıan için sünnet dinî ve kültürel bir kendisine saygı duyulmasını bekleyemeyece- phenomendir; onun Sovyetlerde karşılığı yok­ ğini veya çalışmalarını başarıyla yapamaya­ tur. Aynı zamanda, otoritelerin böyle gele­ cağını söyledi. neklere karşı propagandalarına rağmen, Bu sistemde, sünnetin kendi içindeki ro­ onun güçlü sosyal yapısı, onu yok etmek için lü’. ikinci dereceden önemliymiş gibi görülüp. onların oluşturdukları unsurları fazlasıyla Bununla beraber sünnet, düğünden sonra ya­ zorlar. Sünnet, şehitliğin bir fiziksel ifadesi kın akrabalar huzurunda yapılır. (Snesarev olarak ve Hristiyan veya herhangi bir başka 1971, s.261; Khamidzhova 1981, s.101) veya gruptan farklı olarak müslüman bir şahıs benim şahit olduğum gibi düğünden önce, üzerinde baskı kurar. Buna ilaveten o, İkincisi şehirdeki durumu gösterir. mahallî cemiyetlerin organik bağlarını kuv­ HAYATIN İÇİNDEKİ RtTÜELLERDEN vetlendirir. SÜNNET: GELECEKTEKİ DURUMU Bundan dolayı sünnetin terk edilmesi ve­ Ekim devrimi zaferinden Bonra, Sovyet ya terk edilmesi sağlansa bile buna (sünnete) otoriteleri, yeni ideoloji ile uyum içinde olan, yönelik bu tür teşebbüslerin, başarılı olma ih­ dinle hiçbir şekilde bağlantısı olmayan yeni timali çok düşüktür. Bu tür teşebbüsler, sa­ hayat düzeni ve aile ritüelleri üzerinde belli dece dinî kutlamalardaki insan ilişkilerinde noktalarda çalıştı. Kilisenin ve devletin değil, hem ortodoks hem yaygın İslam’da de­ 1918’de ayrılması, sivil kutlamalara yasal ni­ rin şekilde kökleşmiş olan insan ilişkilerinde telik kazandırdı. Dinin rolü özel bir karakter de köklü değişmeleri gerektirir, bundan baş­ taşırken, devrimsel ritüeller, eski gelenekler, ka böyle gayretler, Orta Asya toplumlannm nezaket vs. ile ilgili birçok örnekte radikal fiziksel ve kültürel bir planlamasına ihtiyaç idi. Bu, İslam’ın kanunî gücü 1928'e kadar gösterir. Şayet Orta Asya bu günkü gelişme­ muhafaza edebildiği zaman, özellikle sivil ler doğrultusunda ilerleyecekse bu, şuurlu devrimsel ritüellerle paralellik kurulmuş olan ideolojik hareketlerden daha çok bir zaman Hristiyan dinin gerçeği idi. 1930 başlarında, problemiymiş gibi görülür. Şeriat hükümleri yürürlükten kalkmasına rağmen, İslam kanunları ve sivil ritüeller KAYNAKLAR usulen devam etti. Sovyet otoriteleri, Sovyet Khataidshanova M A (1981), "Tui Khatna: obrezanie u tada* kültürü ile onları özdeş kılan evlilik, İsim ver­ hikov Verkhnega Zeravıhana", in: Pisarcbik A.K. (ed) iıtoria i etnografta narodov Srednei Asii. Sbomlk 8ta- me, cenaze gibi seromonileri bu geleneklere tai, Duıhanbe, pp.90-10fi. eklemek için birtakım yeni gelenekler ve ritü­ Kerimov O M (1978) Shariat i ego cocnalnayaıuıhchnoıt eller oluşturmaya çalıştılar. İnsanların onlan Mo*kow,pp. 87-92 kabul etmesi zor olmakla beraber bu zor gö­ PUarchik A K (1949), Tabliey dvenadtaatiletnego ehivotnogo cikla ■ privodoniom »ootvatitVMyu»hchikh im godoy »ov- rev, gerçekleştirilmeye çalışıldı ve gerçekleş­ remennogo leitois chiglenya", in material Yu*hno-Turk- tirildi. Etnograflar bu programa dahil edildi­ menakoi kompleklnoi ekspedidi, Aahkhabad, pp. 173-81. ler ve onlar, yeniden giren evvelki ritüellerin Snesarev O P (1080) "Materily o pervobytnoobechinnykh pe- bazı unsurları ile halk geleneği üzerinde yo­ reshitkakh v obirctudakh i obrliadakh utbekov Khoret- ğunlaşan ve elemine edilen dinî unsurların {08”, MKHE, to I.4 , p.136. Snesarev G P (1971), "K voproiu o proiskhozhdenii prazd-

74 Millî Folklor /*T ------— — . - ,------JAPONYA’DA FOLKLOR ÇALIŞMALARI-II* Ronald A. MORSE Çeviren:Nebi ÖZDEMÎR

Folklor kelimesinin Japonca karşılığı, et­ lerde Japon folkloru ile igili büyük miktarda nolojinin yerine kullanılan kelimeden farkh malzeme bulunmaktadır. anlaşılmak kaydı ile, Minzokugaku'dur. Ja­ Japon âlimlerinin kendi halk kültürlerine pon halk kültürü uzun süre eski eser merak­ ilgi göstermeleri Meji Dönemi’nin başlangıcı­ lıları tarafindan incelenmiştir. Buna karşılık na ye Batı tarzında eğitime geçildiği döneme Japon folklorunun incelenmesinde karşılaş­ rastlar. Bununla birlikte Japonya'ya Batılı tırmalı metodlan kullanan bilimadamlan da­ anlamda Antropoloji'yi ilk getirenler Batılı- ha yakm zamanlarda yetişmiştir. Belli başlı lardır. Ayrıca, yurtdışmda araştırma yapan birkaç üniversitede açılmış olan folklor ders­ Japon bilimadamlan da Japon Halk Gelene­ leri Folklorun Japonya'da yerleşmesinde ve ğinin eşsizliğinin farkındaydılar İngilizce bir gelişmesinde etkili olmuştur. Bütün bunlara terim olan Folklor’u Japonya'ya ilk tanıtan rağmen halk hayatı ve sanatları üzerine yapı­ İngiliz Edebiyat uzmanı Ueda Bin(1874- lan çalışmalar daha çok folklorla ikinci dere­ 1916)dir. Japonya'da ilksfolklor araştırm alan cede ilgilenen amatör ya da profesyonel araş­ 1884 yılında kurulan Japon Antropoloji Ku- tırmacılar tarafından gerçekleştirilmiştir. rumu'nun (The Anthropological Society of Ja- Bölgesel farklılıklarıyla birlikte bazı ortak pan) önderliğinde gerçekleştirilmiştir, (homojen) geleneklere de sahip olan Japon halk kültürü, günümüzde folklorcular ve Taisho Dönemi'nde (1912-1926) Japon bi­ mahallî tarihçiler için önemli bir araştırma limadamlan deha çok şehirleşme ve endüstri­ sahası haline gelmiştir. leşmenin geleneksel toplum üzerindeki etki­ lerini incelediler. Kırsal toplum ve onun kül­ Sekizinci asnn ilk yıllarında Japonya'da türüne olan ilgiyle halk dini,.yöresel festival­ Fudoki adıyla anılan atlaslar (coğrafî bölgele­ ler ve kutlamalar, halk hekimliği ve sözlü ftn- rin isimlerini de içeren) vücuda getirilmiştir. latım geleneği (masal, efsane vb,) üzerinde in­ Daha sonra 12. asırda Konjaku Monogatari celemeler yapılmaya başlandı. Aynca halk ve 13. asırda Uji Shui Monogatari gibi masal kültürüyle ilgili olarak çeşitli yayınlar yapıldı antolojileri o dönemin Japon halkı tarafından ve bölgesel araştırmalar meydana getirildi. zevkle okunmuştur. Buna karşılık Japon halk • Çoğunluğu resmî olmayan bazı ktjçük gruplar geleneklerine ve zanaatlarına gereken ilgi an­ Japon kültürünün çeşitli mahsullerini derle­ cak 18. asırdan sonra gösterilmeye başlan­ meye ve incelemeye başladılar. mıştır. Bu alandaki ilk araştırıcılardan en > önemlileri Sugae MASUMÎ (1754-1829) ve Japonya'da gerçek anlamda ilk folklor in­ Mprisada Manko adh eserin yazan Kitagawa celemeleri Yanagita KUNÎA (1875-1962) ta­ MORÎSADA’dır (d.1810), Geçmiş dönemlere rafından gerçekleştirilmiştir. O, halk kültü­ ait resmî kayıtlar ve tarihlerde, atlaslarda, rüne Amerikan folklorculanna ait olan "Sos­ seyahatnamelerde, günlükler ve edebî eser­ yal Halk Geleneği" penceresinden bakıyordu. Bu terim daha çok festivalleri ve kutlamaları, * Ronald A. MORSE, 1983; "Folklor Araştırmalan" (Folklore oyunları ve eğlenceleri, halk hekimliğini, Studiaa) Maddesi, Kodansha Encyclopedia of Japon, c.2, Kod an aha Ltd. Ştl., Tokyo:296 s. halk dinini içermektedir. Devletin resmî bir

Millî Folklor 75 görevlisi olması nedeniyle Yanagita Kunia kültür ve edeb! mahsuller ihmal edilmiştir. Japonya’nın pek çok bölgesine gitme fırsatı Yanagi MUNEYOSHÎ halk mimarisi, halk za­ elde etmiştir. Böylelikle Yanagita Kunia folk> naatları ve el sanatlan üzerine yaptığı araş­ lor araştırmalarında kullanacağı yaklaşımla* tırmalarda bu dengesizliği düzeltmiştir. Mu* rını geliştirmiş oldu. Kunia özellikle sözlü an* neyoshi, el sanatı mahsullerini, "günlük kul­ latım geleneğine ilgi duymuştur. lanım için az masraf gerektiren ve çok sayıda yapılmış artistik ürünler" olarak tanımla­ Yanagita Kunia» bir disiplin olarak folklo­ maktadır. Yanagi kendi koleksiyonlanndan run Japonya’da kurulması ve geliştirilmesi ve bazı finansörlerden yararlanarak Japon­ konusunda derleme ve arşiv çalışmalarından ziyade metodolojik prensiplerin oluşturulma- ya'daki pek çok halk müzesinin kurulmasına katkıda bulunmuştur. Kon WAJÎRO (1888* suna ve genç folklorcuların yetiştirilmesine ağırlık verilmesinin gerekliliğine inanmıştı. 1973) kent yaşamında kullanılan maddî kül­ O bu konudaki görüşlerini 1934 yılında ifade tür unsurlannı derleyerek, bu konuda farklı etmişti. Kunia, saha çalışmaları sırasında bir yaklaşım geliştirmiştir. Orikuchi SHlNO- BU ise folklor araştırm alannda edebî-fiîolojik kullanılmak üzere yazdığı Folklor El Kitabı yaklaşımı kullanmıştır. Yaiıagi MUNEYOS- (Folklore Handbook) adlı eserinde folklor Ht gigi Orikuchi SHÎNOBU da 1930'lu yıllar­ malzemelerini yüz ayn madde halinde ver­ da Yanagita KUNÎA ile birlikte çalışmıştır. miştir. Orikuchi, Kokugakuin Üniversitesinde kendi Aynca Kunia, bu ilmin Japonya'da yerleş­ folklor grubunu kurarak, müstakil dergisini mesinin ancak mukayeseli araştırmalarla yayımlamıştır. Onun folklor yaklaşımı, genel­ mümkün olabileceğine inanmıştı. 19301u yıl­ likle folklorun kendine Özgü araştırma alanı­ larda yapılan folklor incelemeleri, daha son­ nın dışında telakki edilmektedir. raki araştırmalara zemin oluşturmuştur. II. Dünya Savaşı'ndan sonra folklor Japonya'da Japonya’daki folklorun geleceği konusun­ da yeterince değerlendirme yapılmamıştır. büyük gelişme göstermiştir. O dönemde ya­ yınlanan folklorla ilgili gazetelerin, dergilerin Bir başka deyişle Japon folklorunun geleceği net olarak belirlenmiş değildir. Bunda Japon­ ve sözlüklerin sayıl anndaki artış bu gelişme­ yi ispatlamaktadır. 1930'lu yjllarda yetişen ya'daki folklorun, diğer kökleşmiş sosyal bi« limlerin yıllardır yararlandığı mali imtiyaz­ folklorcular, Japon Folklor Enstitüsü'nü (Ka- lardan gerekli şekilde faydalanmamış olması pon Folklore Institute) ilk kuruculandır. da etkili olmuştur. Japonya'daki folklorcular, inceleme saha­ Çağdaş eserler meydana getirmek husu* ’ larının birbirine yakınlığından dolayı, kendi sunda profesyonel folklorcular üzerinde bü­ araştırm a alanlarinı Antropoloji, Sosyoloji ve yük bir baskı vardır. Amerika Birleşik Dev­ tarih gibi daha önce kökleşmiş bilim dallan- letlerinde olduğu gibi Japonya'da folklorun nm tecavüzlerine karşı savunmak zorunda kalmışlardır, 1962 yılında Yanagita Ku- bağımsız bir bilim dalı olarak gelişmesi, folk­ lorun Antropoloji Ve Etnolojinin boyunduru­ nia'nm ölümünden sonra Japon folklorcülan ğundan kurtanlması ve büyük Japon folklor­ kendi disiplinlerini metodolojik açıdan sorgu* layan araştırmalar yapmışlardır. Yanagi- cularının yetişmesine bağlıdır. ta’nın Japonya merkezli folklor görüşünden Japon Folkloru ile ilgili belli başlı çalış­ hareket eden genç folklorcular daha çok geniş malar: * kapsamlı köy araştırmalan yapmışlardır. Bu a. Richard M: DORSON, 1963: Studieâ in araştırmaları sırasında akraba disiplinlerin Japanese Folklore metodlannı da kullanarak folklorun daha ön­ b. Minzokugaku KENKYUJO (Düzenle­ ce ihmal edilmiş olan psikolojik ve sosyolojik yen), 1968: Minzokugaku Jiten. cephelerini incelemeye çahşmışlardır,Yanagi­ c. Miyata NOBORU, 1978: Nihon Minzo­ ta KUNÎA'mn folklora yaklaşımında maddî kugaku,

76 Milli Folklor Macar Bilimler Akademisi iki ciltlik bir kardeşle sayısız ortak özellikler taşıyan iki Osmanlı-Türk halk masal ve türküleri kitabı masal daha ve aynı şekilde 1001 Gece’deki yayımladı. Başarılı müsteşrik ve Türk dili uz* Şehzade Mahmut masalında, hayat veren ik­ manı Macar Hermann Vamböry, eserin önsö­ sir yer almakta; bütün bunlar, Grimm Derle­ zünde şöyle diyor: "Türk halk edebiyatının melerindeki iki Alman masalını çağrıştır­ ,Çok değerli hâzineleri, sokağın tozu pisliği maktadır, -Şimdi Türk masalını kısaca göz­ içindeki inciler, mücevherler ve değerli taşlar den geçirelim; Üç kız fakir bir kulübede otur­ gibi orada burada duruyor ve hiç kimse bun­ makta ve biri şöyle konuşmaktadır; "Padişa­ ları farkedip toplamıyor ve layık olduğu gibi hın oğlu benimle evlense, ona öyle bir çadır değerlendirilemiyor4'. dokurum ki, bütün ordusu bunun içine sığa­ Fakat Türk halk edebiyatının en ilginç bilir", "ortanca kızın sesi duyulur: "Ben ona o ürünleri, şuh bir karaktere sahip masal dün­ kadar çok yemek pişiririm ki, halkının tümü yasında yetişmiştir. Geneli hakkında bir fikir bundan doyar ve hatta artar bile"; en küçük vermek amacıyla, bu alandan bazılarına dik­ kız atılır: "bu da bir şey mi, ben ona altm saç­ kat çekmek istiyoruz. lı çocuklar doğururdum". Padişahın oğlu bun­ öncelikle şurada “açıl sofram", "altın ve ları duyar ve hemen üçüyle de evlenir, büyük gümüş savuran değirmen”, “vur tokmak" {Ke­ kız ona çadır dokur, ortancası yemeği pişirir, loğlan, s. 156-1653 gibi motifleriyle, benzer Al­ küçük kız da izleyen yıllarda bir üçüz dünya­ man halk masallarını anımsatan bir masal. ya getirir, altm saçlı harika üç çocuk, öyle ki Diğer tarafta 1001 Gece'deki iki kıskanç kız* onlann güzelliğinden gece aydınlanmıştır. Fakat padişahın oğlu sefere çıkmak zorunda * Bu tanıtma, Federal Almanya'nın Freiburg kentinde çı- . kan 1 Ağustos 1890 tarihli bir gazetede "G.W." imzasıyla kalır ve kıskanç ablalar altm saçlı çocukları yayımlanmıştır. "Osmanische Volksdichtungen" başlığıy- çalarlar ve yerlerine üç enik koyarlar. Padişa­ la, 100 yıldsunftzla bir saman öncesinde Almanca yayım­ hın oğlu evine dönünce çok kızar ve eşini beli­ lanan ve okuyucunun ilgisini (ekeceğini düşündüğümü! bu yan, Ignacs Kunos'un, o tarihlerde yeni yayımlanan ne kadar toprağa gömer ;diğer taraftan, altm "0**rata-Török Nkpmertk Bt'Nfepdalok" [O em anlı-T ürk saçlı çocukları bir adam yolda bulur, eve gö­ Halk Masal ve Türküleri] yayımlandı (bk*,İgnac* Kunoı, Türk Masallan, Türk­ bulana kadar sürer ve onlarla mutlu olurlar; çeleştiren Gani Yener, Sosyal Yayınlar, Dünya Klasikleri Çocuk ve Gençlik Dinisi: 19, İstanbul 1987,4901 . Resim­ kötü ablalar da cezalarını bulurlar. li); Yener, Kunoa un derlediği masallan Türkçeeinden ve Türk masalının tipik,bir figürü, hep kar­ tngJHsce çeviririnden yararlanarak, kendine göre Türkçe* şımıza çıkan "kel" oğlandır; hep olağanüstü leçtirmij ve yeniden düzenlemiştir. Dolayısıyla dil yönüy­ le masallar, aeılianftdan ukaklaştmştır. Ancak bi* yine de bir şeylere ulaşmak ister; ancak Herkül’ün tanıtmayı hem güncelleştirmek hem de okuyucunun işini başarabileceği işlerin üstesinden gelir, istedi­ kolaylaştırmak amacıyla, metinde belirtilen hueuslaruı ği herşeye sahip olur, mutlu yaşar, hatta se­ kontrolü için, Gani Yener'in bu yayımındaki ilgili sayfala­ ra göndermede bulunduk. Köşeli parante* içinde verilen vinçten saçları bile çıkar [Macurt? s.121-126; «ayfa numaralan ve masal başlıkları bu nüshaya göredir. Zümrüdüanka Kuşu, s. 127-140; Keloğlan, Ç.N. s. 155-165; Bahtiyar Beyin Masalı, s.277-283]. ** Sİalçuk Üniversitesi Rektörlük Okutmam. .... t...... -...... Millî Folklor 77 Bir başka tipik varlık da sihirli at Kamer tay sayarsın?" Hüsrev cevap verir: "Av yok, be­ (Ay atı) ve Aygır'dır [Kamertay, s.305-318; nim de ne yayım ne kirişim ne de okum var". Yedi Başlı Ejderha, s.289 vd.]. Eskiden beri Padişah soruya devam eder, ne öğrenmiştir at, tüm Türk boylarınca sevildiğinden, bunda ve kaderi şimdiye dek nasıl olmuştur, öğren­ şaşılacak birşey yoktur ve Türk masalındaki mek ister. Torun cevaplar: "Panter görünün­ cadı bile zaman zaman güzel bir at kılığına ce, yiğidin korkudan ödü kopar". Padişah, girer. İran'ı, Geng şehrini ve babasını anasını sorar; Türk halk edebiyatında bilmece içeren so­ şu cevabı alır: "Dalaşçı köpek vahşi aslanı ye- rular büyük bir rol oynar: Bilmeceyi çözeme­ nemez". Soru devam eder: "İran’a yiğitlerin yen ölür. Yukarıda değinilen masalların bi­ şahına mı gitmek istersin?" Hüsrev cevap ve­ rinde oduncu bir ağacı kestiğinde, ona bir rir: "Bir atlı önceki günün gecesinde dağda ve derviş görünür ve şöyle der: "Ayın, yıldızın, bozkırda önümden geçti”. Padişah bir kez da­ gün ve gecenin ne olduğunu bilir misin? Bunu ha sorar: "Yazı yazmayı Öğrenmek istemez üç gün içinde cevaplayamazsan, işin biter”. misin? Düşmanlardan öç almayı arzulamaz Oduncu çaresizdir, fakat kızı imdadına yeti­ mısm?" Ve torunu şu karşılığı verir: şir: "Derviş padişahın kendisi, ay kral, yıldız "Sütün üstünde kaymak yok, bütün ço- vezir, gün iyi insan, gece ise kötü insan" der. banlan kırdan kovmak isterdim". Artık padi­ Başka bir masalda Sultanın üç kızını bulu­ şah meseleden emindir, güler ve bu delikanlı­ ruz: nın bir uçuk olduğunu söyler. Bey Hüsrev ise Dünden evlenmeyi istemekte, ama bunu daha sonraları, Allah'ın onun dilini bağladığı­ babalarına açıkça söyleyememektedirler. En nı, kafasının iyice karıştığını, böylece padişa­ küçükleri gelir ve babasına biri yamru-yum- hın onu kalpsiz ve kafasız biri sandığını ve ru, diğeri geçkin, üçüncüsü de tam olgun üç oracıkta canına kıymadığını söyleyecektir. kabak Bunar, ve padişahın hocası (bilge) bu­ Devarfı edelim. Padişah tunçtan bir kaleyi hi­ nun ne anlama geldiğini bilir; Üç kabak üç kı­ leyle fethetmek ister. 160 sandığa yiğitlerin­ zın yaşını ifade etmektedir. Buna benzer bir den bir çoğunu saklar, diğer adamları satıcı­ şekilde, İran halk destanında Zâl (oğlu Rüs- lar gibi giyinirler ve sandıkları omuzlarında tem)’a şu bilmece sorulur: "On iki ağaç var ki, jaleye taşırlar, meraklı birine de sırtlarında­ her birinin otuz dalı mevcut, İran ülkesinde ki bu sandıklarda zor bela akıllarını taşıdık­ ne bir fazla ne bir eksik; iki yanşçı var ki, biri larını söylerler -burada 1001 Gece'deki Ali ak diğeri kara, durmadan biri öbürünü kova­ Baba ve kırk haramileri hatırlayalım. Şüphe­ lar ve hiç biri diğerini yakalayamaz; bir ba­ siz halk masalı daha çocuksu ele alır konusu­ karsın otuz Büvari gidiyor, daha dikkatle ba­ nu. Bir zamanlar, bir delikanlı ile bir cadının karsan biri eksiktir, bir de sayarsın yine otuz kızı birbirine aşık olurlar; cadının evde olma­ olur". On iki ağaç on iki aydır, kıratlı gün, ka- dığı bir anı bekleyip kaçarlar. Fakat yolda kız raatlı ise gecedir, otuz süvari ayın otuz gece­ bir geri bakar ki, .annesi onlan takip etmekte­ sidir, eksik olan da yeniay geceBİ... Bilmece­ dir, korkar. Ama boşuna palmiyeler altında nin, kahramanın zekasını kanıtlayan doğru dolaşmamış, boşuna bir cadının kızı olmamış­ çözümünden, halk masalındaki olayın dönüm tır; o da büyücülük öğrenmiştir ve Önce sevdi­ noktasına kadar az bir mesafe kalmıştır; bu­ ğine, sonra da kendine bir dokunur; o an sev­ rada kendisine atılmak istenen kementten, diğini bir bahçe, kendini bahçıvan yapar. Ca­ saçma sapan veya iki anlamlı cevaplar ver­ dı gelir, bahçıvana oradan bir delikanlıyla kı­ mek, ancak böylelikle deli divane görünüp, zın geçip geçmediğini sorar; bahçıvan cevap canına kıymak isteyen kişiyi çaresiz bırak­ verir: "Pırasam henüz büyümedi, daha çok mak suretiyle kurtulur. Padişah Efrâsiyale küçük". Cadı, "pırasanı değil, bir delikanlıyla (efsanevi AStyages), torunu Bey Hüsrev kızın geçip geçmediğini soruyorum" der, fakat (Crus)'i mahvetmek ister ve şunu sorar: sahte bahçıvan ona şu bilgiyi verir: 'Yeşillik "Günleri ve geceleri nasıl bilirsin? Sürüle­ desen henüz hiç ekmedim, iki ay sonra belki rinle ne yaparsın? Keçilerini, koçlarını nasıl hazır olur, o zaman gelirsin". Cadı bahçıvanın 78 Millî Folklor sadece saçmaladığın! farkeder ve geri döner; ister. Oduncu gider, şeytana sadece, kansının kızsa kendisini ve sevdiğini eski haline dön­ kuyudan kurulduğunu ve buraya gelmekte dürür. Bu esnada cadı geri basar, kaçaklan olduğunu söyler; şeytan korkar, padişahın kı­ görünce, cadı kazanma biner ve kırbacını yı­ zını derhal terkedip, pencereden uçar gider, lana çevirir ve kaçönlann ardına düşer. Kız bir daha da görünmez. Oduncu bu kızı da hemen yine döner, yeni tehlikeyi savuştur* kendine eş alır [Kuyu İfriti, s.397-404]. mak için iki yeni dokunuşla delikanhğı fırın, Daha başka Arap motifleri de, din ve kendini de fınncı haline getirir. Yıldmm gibi inanç unsurlanyla birlikte Türk halk edebi­ gelen cadı: "Fınncı usta, buralarda bir deli* yatına girmiştir, örneğin Anka kuşu, bir ba­ kanlıyla kız gördün mü?” diye sorunca, fınncı karsın kuşlann, bir bakarsın perilerin krali­ "ekmeklerim henüz pişmedi, iki saat sonra yi­ çesi olur; kanatlan züjnrüt tüylerle kaplıdır, ne gelip bakabilirsin'' der. Cadı dişlerini gıçır* İsmini herkes bilir, ama kendisini gören ol- datarak, "kuzum ekmeğini ilemiyorum, bir manjıştır. Sıkıntının en fazla arttığı bir anda, kızla delikanlıyı öğrenmek istiyorum" der. Anka'dan elde edilen bir tüy yakılırsa, bu si­ Akıllı fmncı ise şöyle konuşur: "Ben de acık­ hirli kuş görünür ve yardım getirir (başka bir tım, bırak İyice pişireyim de, sonra yeriz". Ca­ masalda bir güvercinin mücevher tüyü aynı dı yine aldanır, böyle aptal biriyle uğraşma* işlevi görür) [Zümrüdüanka Kuşu, s. 127-140]. mn faydasız olduğunu görür ve geri uçar gi­ Anka, eski İran mitolojisinde Baraghna der. Bir sihirli dokunuşla fırın ve fırıncı tek­ veya Bârenyana'ya tekabül eder; kuyruğunu rar delikanlıyla kız oluverir. Maalesef cadı yi­ kırbaç gibi kullanır. Söz konusu olan bir baş­ ne geri bakar, kaçaklan farkedince, o zaman ka kuş da, İran kahramanlık efsanesindeki iki kez nasıl aldatıldığını anlar, büyük bir öf­ Simurg'dur, Çaânö Mwegö denilen bu hayvan keyle peşlerinden fırlar, Delikanlı, cadının kı­ bir kartaldır, arada bir aydınlığın erlerine de zı ne yapacağını bilmektedir; sevdiğini göle düşmanlık yapmakla birlikte, daha çok kendi çevirir, kendisi de altm bir ördek olup gölde çocuklanyla büyüttüğü Zarın ailesinin yanın­ yüzmeye durur. Cadı ördeği yakalamak için da yer alır. Görüldüğü gibi, 1001 Gece'deki gölün sağında ve solunda koşar, ama nafile. Sinbad'm gezilerindeki Leylek kuşu ile belli En sonunda hiddetten köpürerek evine döner, bir aile benzerliği vardır. kızı da onu bir daha görmez. Masalda kuş dili de önemlidir [Kandehar ' Şimdi başka bir masalı alalım. Bir odun­ Padişahın Kızı, s.41fi-427 Rüzgâr Dev, s. 189- cunun, hep istediğinin tersini yappn kötü bir 205], Kuşlar sadece insanlann dilini konuş­ kansı vardır.'Günün birinde oduna gider, ka­ mazlar (örn. 1001 Gece’deki Bubbul-hazâr rısı da peşinde aceleylo yürürken derin bir adındaki bin türlü ses çıkaran ardıç bülbülü kuyuya düşer. Oduncu, nihayet kanındır, di­ ve Bubbul-el-siyâk adındaki dertli bülbül), yerek ona acır ve kuyudan aşağı bir ip salar, aynı zamanda özel, yalnızca bu sırra vakıf ki­ fakat ipi yukan çektiğinde, ucunda şeytanın şilerce anlaşılan bir dile de sahiptirler. sallandığım görür, şeytan, o kötü kadının ya­ Aynı şekilde Arap halk inancındaki ve nından kurtulduğu için çok sevinmektedir. halk masalındaki Cin de Türk halk edebiyatı­ Oduncuya, mükafat olarak bir padişahın kızı­ na girmiştir. Cinler yerde gezer, havada uçar, nın içine gireceğini ve sadece onun emriyle mezarlıklarda toplanırlar veya ocak başların­ oradan çıkacağını söyler. Bunu da yapar. da çöreklenirler; ateşten doğar, ateşle, yıldız­ Sonra her tarafa, padişah kızının ağır hasta la yok olurlar. Fânileri havadan uzak ülkele­ olduğuna, kim onu iyileştirirse kızı kendine re kaçınrlar, sonra yine geri getirirler, sev­ eş olarak alabileceğine dair haber salınır. diklerini her türlü tehlikeye karşı korurlar, Oduncu gelir, kızı iyileştirir. Sadece kızı eş çeşitli kılıklara girebilir, hatta canavar ola­ almakla kalmaz, çeyiz olarak padişahın ülke­ rak görünebilirler, kötüleri korkutur ve ceza- sinin yansına shaip olur. Ondan sonra komşu landınr, iyileri ise ödüllendirirler. Türk halk ülkenin padişahı da ricada bulunur, onun kı­ masallannda Araplar kara, çirkin ve kötü­ zının içinde şeytan vardır, onu kurtarmasını dür: korkunç kocaman ağızlarıyla Arap kızla­ Mill! Folklor 70 rı, alt dudağı yârleri, üst dudağı gökleri süpü­ ta kendi yavrulannı bile feda eder. En tehli­ ren Arap cinleri vardır. Emırubrigas denilen keli dev, Rüzgâr Devi’dir [Rüzgâr Dev, s. ISO1' masal kâhini kadın ve Mercan (kırmızı inci) 205]; her türlü silaha karşı dayanıklıdır, kim­ kadın Arap kökenlidir. seye görünmez ve rüzgârdan hızlıdır. Bir boz İran yaratılış efsanelerinin ve halk mana­ dev, bir tırnaksız dev, bir de hamamın kubbe­ lının etkisi her yerde görülebilir. Türk halk si kadar büyük zincirli dev vardır, bu sonun­ masalları da, kendi ülkelerinde, kendi padi- cusunun boynuzlan çam ağacı hoyundadır şahlan yönetiminde yaşayan perilere yer ver­ [devler için aynca bkz. jöm. Atın Oğlu, s.223* mektedir [bkz örn. Turunç Perileri, s,73-86; 241; Kara Dev ile Kızıl Dev, s.329-339; Üç Pe­ Üç Peri Kızı, s.93-114}. ri Kızı, s.93-114]. İnsan kılığına girmişlerse, yeşil kıyafet Aynı şekilde, insana daha çok rüyada gö- taşırlar ve kalın peçeler takarlar. Geziye çık­ rünçn, iyi öğütler veren, kahramana, kötüye mışlarsa güvercin olurlar, İnsan onları, güç­ karşı giriştiği shvaşta yardım eden ve her ler", "yediler" ve "kırklar" halinde görür, in­ türlü sihir sanatında usta olan aksakalh Pir san sevgisi yüreklerine yabancı kaldığı sürece de îran kökenlidir [Kandehar Padişahının Kı­ peri olarak kalırlar. zı, s.41B-427J. öğrencileri çoğunlukla uzak ül­ İnsanları kaçırırlar, onların kral ve krali­ kelerden güvercin kılığında ona uçan, ondan çeleri olur, periliği öğretirler. Vay onların bir büyü yapmayı öğrenen ve Pirin adım ve yeri­ tavuk sırtındaki saraylarına yaklaşmaya cü­ ni bilen sevdiklerine ellerini uzatan sultan ret eden lininin haline. Perilikten bıkarlarsa, kızlandır. Derviş de insana rüyasında görü­ o zaman seçtikleri birinin rüyasına girer, nür (İran masallannda, müslüman masalla- onun kalbine aşk ateşi düşürürler; bu durum­ nnda olduğu gibi dilenci baba kılığında değil da büyülenen kişi, bulana kadar sevgili peri­ de, fakir ve muhtaç biri olarak karşımıza çı­ sini arar. Dev, kötü bir cin olup îran kökenli­ kar); o prens ve prensesleri birbirine aşık dir, Kâh insan kılığında, kâh boynuzlu ve eder, tehlikede iseler, hemen yanlarındadır mahmuzlu hayvan kılığında görünürler. Ba­ ve onlara sihirli değneğiyle ve iğneleriyle, kö­ zılarının, ateşten olduklan için yanma yakla­ tü cinleri yenmeleri için yardım eder. Kısır şılmaz, bazıları ise rüzgârdan olduklan için kraliçe, derviş ona sihirli bir elma vermişse görünmez; ancak hepsinin bir tılsımı vardır, doğurur; fakir bir delikanlıya başından birkaç ve bir insan bunu bilise, güç ve iktidarlanm saç teli verir ve ona, tehlike amnda bunlan kaybederler. Mağaralarda ve saraylarda, ku- yakarsa yardım edeceğine söz verir; kendi yulann dibinde yaşarlar, ve insan etiyle, özel­ adını verdiği çocuğu da ömrü boyunca korur. likle de genç kızların etiyle beslenirler. Ço­ îran tann efsanelerinden daha başka var­ ğunlukla dev gibi heybetlidirler, ancak Mu- lıklar da Türk masalına geçmiştir, örneğin hammed Şah, Kızıl Şah veya Şehzade Süley­ insanlarla ve diğer cinlerle ebediyen mücade­ man gibi bir kahramanın adını duyunca titre­ le eden ve genç kızlan avlayan ejderha {bkz. meye başlarlar. Bir çoğu, perilerin hizmetin­ örn. Ejderha'Kuyusu, s. 171-180; Yedi Başlı de bulunur, onlann bahçelerini beklerler. Ejderha, s.285>297] ve yalan dolan peşindeki Kendilerine düşmanca yaklaşanlann düş­ büyücü kansı. Burada bir tahmin yapmamıza manı, dostça yaklaşanlann dostu olurlar. müsade edilsin. Eski îran çivi yazılannda Anaları ise şeytanlann büyük ustası, büyü­ Drauga yalanı "durudz yalanı”, Yeni Farsça- lenmişlerin korüyucusu olan Dev Anası'dır da Durugh yalanı" demektir, fakat eski fars- [bkz.öm. Sümbüllü Köşk, s. 15-23; Sihirli Gül, çada [»altbaktrisch: Antik dönemde, Persle- s.66-72; Devoğlu, s. 115-120; rin hakimiyetinde olan Amu-Derya bölgesi di­ Ejderha Kuyusu, s. 171-180; Sihirli Aynk, li; Ç.N.] Drutza, sadece kötü ve yalana k an ­ s.379-3861. Şayet maceraya atılan yiğidin yo­ lar, büyücüler anlamındadır. Alman tann ef­ luna çıkar da, o da anacığım demezse, işi bi­ sanesindeki Drude veya Trude aynı isimden tiktir. Ona dostça yaklaşan kişiyi çocuğu gibi çıkmış olamaz mı? gözetir, yaptığı her işte yardımcı olur ve hat­ 80 Millî Folklor TANITMALAR., TANITMALAR... TANITMALAR...

/f.: 1..... ' • • V ' >V. T-' A \ .."lî İNSAN VE OYUN" : '• •: : V: :::' •" ■ ■■■'■ '' •:; %.f ^İi;f . v-fsil“:•••'; ' \ \ p rof. Dr. Nevzat GÖZAYDIN

Türker EROĞLU, İnsan ve Oyun-Oyun, nun bir halk oyuncusu, bir dansçı, hatta halk Dans ve Halk Oyunları, Millî Folklor Ya­ deyimiyle bir köçek gibi görmesinden büyük yınları^, Halk Oyunları Dizisi:l, Kayseri zararlara uğramışlardır. Diğer bazı sosyal bi­ 1994, IV+478. lim dallarında olduğu gibi, halk biliminde de Yeni sayılabilecek bir bilim dah olan folk­ terimlerin yanlış, yersiz ve gereksiz biçimler­ lor hakkında yüzyılımızın başından beri bir­ de kullanılması sonucunda, 'oyun* kavramı ile takım yazılar ve kitaplar ortaya konmuş ol­ buna bağlı olarak diğer kavramlarda da ya­ masına rağmen, günümüzde bile bir et kitabı­ nılmalar, kamu oyunu bir hayli meşgul et­ nın bulunmayışı, sözlüğünün, açıklamalı bib­ miştir. Bu gün bile zaman zaman, kitle ileti­ liyografyaların, ansiklopedilerin ve kılavuzla­ şim araçlarında, fazılı basm organları ile rın okuyuculara ulaştırılamaması yüzünden radyo ve televizyonlarımızda, bu terim kama­ her taraftan değişik sesler yükselebilmekte­ şası sürüp gitmektedir. Ancak üniversiteleri­ dir. Geleneksel halk kültürü ürünlerinin ince­ mizde bu bilim dah ile ilgili ana bilim dalları­ lenmesi veya sadece halk edebiyatı ile ilgili nın ve 1993 yılında da Ankara Üniversitesi / konuların değerlendirilmesini isteyen görüş­ Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi’nde tama­ ler, özellikle son yirmi-otuz yıldan beri yerini, men bağımsız bir bölümün açılması sonucun­ daha dinamik görüntüleri ve gelişmeleri araş­ da, halk bilimi ve bununla ilgili kavramtrinn tırmak isteyen görüş ve düşüncelere bırak­ kamu oyunda doğru dürüst anlaşılması ve mak zorunda kalmıştır. yanlışların düzeltilmesi olumlu bir gelşme Avrupa ülkelerinde 1970'li yıllarda başla­ olarak görülmektedir. yan ve halka ait bütün eski ve yeni kültür İşte bu olumsuzlukları önleme amacıyla ürünlerini, uygulamalarını ve görüntülerini yazılmış küçük, ancak önemli bir kitap şimdi araştırma masasına yatıran halk bilimi içeri­ Önümüzde duruyor. Sosyal Antropoloji öğreni­ sinde yer alan alt. dalların en önemlilerinin mi yapan, bu arada bizzat halk oyunları top- * başında halk oyunları gelmektedir. Zaten bir tulukları içinde oynayarak, eleman yetiştire­ süre Öncesine kadar, insanlarımızın .aklına rek ve öğreterek katkılarda bulunan Türker 'folklor' denince sadece ’halk oyunlarının gel­ Eroğlu, halk oyunlarını önce yüksek lisans ve mesi yüzünden, gerçek folklorcular bir hayli sonra doktora düzeyinde ele almış, araştırmış güç dönemler geçirmişlerdir. Alan araştırma­ ve eksikliği duyulan bilimsel çalışmaları gün larına çıkarak derlemeler yapan, halk bilimi­ ışığına çıkarmıştır. nin alt dallarını bir bütünlük içinde ele alıp Türker Eroğlu Türkiye'de birkaç araştır­ araştıran folklorcular, kendilerini kamu oyu­ macının dışında bilimsel olarak pek kimsenin

Milli Folklor 81 girmediği bir alanda, önce yabancı ve yerli çalışmalara dayanmayan sübjektif görüşler, ' araştırmacıların yazdıklarını denetleyerek ve politikacıların da araya girmesiyle olumsuz eleştirerek, sonra da uygulamalardan hare­ gelişmelere yol açmıştır. Sonunda gele gele ket ederek bilgi birikimini genişletmiş, çeşitli bu karmaşa İçine gelinmiştir... kaynaklarla bu hâzineyi zenginleştirmiş ve Türker Eroğlu'nun kitabı en azından bu bıi alanda böyle değerli bir çalışmayı ortaya karmaşaya ışık tutacak, kavramları yerli ye­ koymuştur. rine oturtacak ve çok başlılığı önleyecek bir Yıllardan beri bir yandan Milli Eğitim çalışmadır. Üç ana bölümden oluşan bu ki­ Bakanlığının, Başbakanlık .Gençlik ve Spor tapta, birinci bölüm "Oyun Kavramı ve Tanı- Gejıel Müdürltiğü'nün, Sağlık Bakanlığı'mn mı"na ayrılm ıştır (s. 1-14). îkinci bölümde ve Üniversitelerin halk oyunları konusunda dans kavramı işlendikten sonra türleri Üze­ milyarlarca lirayı harcaması, diğer yandan rinde bilgi verilmektedir (s. 15-25). Son bö­ Milliyet, TRT ve bankalar gibi özel ve resmî lümde ise "Halk Oyunları (Dansları)" başlığı kuruluşların yarışmalar yoluyla gündemden altında bunların sınıflandırmaları, türleri ve halk oyunlannı düşürmemeleri... Diğer bir konularına göre durumları ele alınmıştır yandan Kültür Bakanhğı'nın tamamen deği­ (s.26-32); "Son Söz" ile Almanca ve Fransızca, şik amaçlı gösteri ekipleri kurarak bunları İngilizce özetleri bibliyografyayı takip etmek­ yurt dişi gezilerde tanıtım amçlı olarak dü­ tedir (a.33-47). şünmüşken ve gerçekten de böyle yaparken Kısa açıklamalarla da olsa, yeni başla­ birdenbire yurt içi gösterilere de katılması, yanlara, öğrencilere, öğreticilere ve bu konu geleneksel halk oyunlarımızı binlerce insa­ ile ilgilenelere temel açıklamaları aktaran nın, öğrencinin ve öğretme»* :n ilgilendiği bir böyle bir eseri ortaya koyduğu için Türker konuma sokmuştur. Bir başıboşluk alıp yürü­ Eroğlu'nu kutluyor, daha geniş kapsandı mo- ? müştür. Her kurum kendi yaptığını savun­ nografilerinin bir an önce gün ışığına çıkma­ makta, ötekilerini beğenmemektedir. Bilimsel sını diliyorum.

> A ■■ ' ■ ■ .

Brot Dr. Tuncer GÜLENSOY

İ M ! i i İ İ İ > * : J

B.BAZILHAN, Mengel-Kütak Tel (Men* rina çalışan bilim adamı da çıkmadı. Halbuki, ( gelşa-Kazakşa Sözdik), Ölgiy 1984,885 S., Amerika Birleşik Devletleri, Almanya (Bonn (70X106,1/16 formatında). ÜniversiteBİ’nde) ve Ingiltere gibi ülkelerde Moğolca Türkiye'de en az tanınan bir ak­ Moğolca bölümleri oldukça gelişmiş durumda. raba dildir. Uzun yıllar Prof. Dr. Ahmet Te- Eski Demir Perde ülkelerinden Bulgaristan, mir tarafından, sonra da tarafımızdan verilen Macaristan, Çekoslavak, Polonya, Rusya gibi Moğolca dersleri, Dil ve Tarih-Coğrafya Fa­ ülkelerdeki Moğolca bölümlerini de hesaba kültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün katarsak, bizim durumumuz ortaya çıkar. programından kaldırılınca, bir daha böyle bir Moğolca, bilindiği üzere, ALTAY DÎL Aİ­ ders kimsenin aklına gelmedi. Hal böyle olun­ LESİ içinde Türkçeye en yakın akraba dildir. ca da Türkiye üniversitelerinde Moğolca üze- Bu aile içinde ayrıca Mançu*Tunguzea-Korece

82 Millî Folklor I girmediği bir alanda, önce yabancı ve yerli çalışmalara dayanmayan sübjektif görüşler, ' araştırmacıların yazdıklarını denetleyerek ve politikacıların da araya girmesiyle olumsuz eleştirerek, sonra da uygulamalardan hare­ gelişmelere yol açmıştır. Sonunda gele gele ket ederek bilgi birikimini genişletmiş, çeşitli bu karmaşa İçine gelinmiştir... kaynaklarla bu hâzineyi zenginleştirmiş ve Türker Eroğlu'nun kitabı en azından bu bıi alanda böyle değerli bir çalışmayı ortaya karmaşaya ışık tutacak, kavramları yerli ye­ koymuştur. rine oturtacak ve çok başlılığı önleyecek bir Yıllardan beri bir yandan Milli Eğitim çalışmadır. Üç ana bölümden oluşan bu ki­ Bakanlığının, Başbakanlık .Gençlik ve Spor tapta, birinci bölüm "Oyun Kavramı ve Tanı- Gejıel Müdürltiğü'nün, Sağlık Bakanlığı'mn mı"na ayrılm ıştır (s. 1-14). îkinci bölümde ve Üniversitelerin halk oyunları konusunda dans kavramı işlendikten sonra türleri Üze­ milyarlarca lirayı harcaması, diğer yandan rinde bilgi verilmektedir (s. 15-25). Son bö­ Milliyet, TRT ve bankalar gibi özel ve resmî lümde ise "Halk Oyunları (Dansları)" başlığı kuruluşların yarışmalar yoluyla gündemden altında bunların sınıflandırmaları, türleri ve halk oyunlannı düşürmemeleri... Diğer bir konularına göre durumları ele alınmıştır yandan Kültür Bakanhğı'nın tamamen deği­ (s.26-32); "Son Söz" ile Almanca ve Fransızca, şik amaçlı gösteri ekipleri kurarak bunları İngilizce özetleri bibliyografyayı takip etmek­ yurt dişi gezilerde tanıtım amçlı olarak dü­ tedir (a.33-47). şünmüşken ve gerçekten de böyle yaparken Kısa açıklamalarla da olsa, yeni başla­ birdenbire yurt içi gösterilere de katılması, yanlara, öğrencilere, öğreticilere ve bu konu geleneksel halk oyunlarımızı binlerce insa­ ile ilgilenelere temel açıklamaları aktaran nın, öğrencinin ve öğretme»* :n ilgilendiği bir böyle bir eseri ortaya koyduğu için Türker konuma sokmuştur. Bir başıboşluk alıp yürü­ Eroğlu'nu kutluyor, daha geniş kapsandı mo- ? müştür. Her kurum kendi yaptığını savun­ nografilerinin bir an önce gün ışığına çıkma­ makta, ötekilerini beğenmemektedir. Bilimsel sını diliyorum.

> A ■■ ' ■ ■ .

Brot Dr. Tuncer GÜLENSOY

İ M ! i i İ İ İ > * : J

B.BAZILHAN, Mengel-Kütak Tel (Men* rina çalışan bilim adamı da çıkmadı. Halbuki, ( gelşa-Kazakşa Sözdik), Ölgiy 1984,885 S., Amerika Birleşik Devletleri, Almanya (Bonn (70X106,1/16 formatında). ÜniversiteBİ’nde) ve Ingiltere gibi ülkelerde Moğolca Türkiye'de en az tanınan bir ak­ Moğolca bölümleri oldukça gelişmiş durumda. raba dildir. Uzun yıllar Prof. Dr. Ahmet Te- Eski Demir Perde ülkelerinden Bulgaristan, mir tarafından, sonra da tarafımızdan verilen Macaristan, Çekoslavak, Polonya, Rusya gibi Moğolca dersleri, Dil ve Tarih-Coğrafya Fa­ ülkelerdeki Moğolca bölümlerini de hesaba kültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün katarsak, bizim durumumuz ortaya çıkar. programından kaldırılınca, bir daha böyle bir Moğolca, bilindiği üzere, ALTAY DÎL Aİ­ ders kimsenin aklına gelmedi. Hal böyle olun­ LESİ içinde Türkçeye en yakın akraba dildir. ca da Türkiye üniversitelerinde Moğolca üze- Bu aile içinde ayrıca Mançu*Tunguzea-Korece

82 Millî Folklor I ve Japonca da bulunmaktadır. Japonya’da da HSt YÜ TUN WEN CHİ, Batı Bölgeıİ çok iyi yetişmiş mongolistler bulunmaktadır. (Doğu Türkittan)’nin Tanıtma Sözlüğü, Türkiye'de Ahmet Temir'den sonra Mo­ Tokyo 1960 (8 cilt). ğolca üzerine ilk "Doktora" çalışması tarafı­ Ch'ing sülâlesi (1644*19ll)'in bilim adamı mızdan yapılmıştır. Ancak, yukanda belirtti­ Fu-him (1720-1769)'e imparator Kan-lung ta­ ğim gibi, bu konu ile ilgili dersler kaldırılınca, rafindan yazdırılmış. Eser, 1763 yılında biti­ öğrenci de yetiştirilememiştir. Zaman zaman rilmiş. Tamamı 24 bölüm olup, Doğu Türkis­ açtığımız yüksek ÜsanB ve doktora dersleri de tan'ın ova, dağ, nehir ve kişi adlarından bah­ bu çok geniş konu için yeterli değildir. setmektedir. Henüz Türkiye'de "Moğolca-Türkçe" ve Bilindiği üzere Türk onomastiği (kişi, yer, "Türkçe-Moğolca" iki dilli sözlükler mevcut dağ, ova, nehir, göl vb.) adlan üzerine yapılan değildir. Türk dili tarihi çalışmaları için çok çalışmalar oldukça azdır. Hele Anadolu yer önemli olan bu sözlükler mevcut değildir. adlan henüz İlmî metodlarla incelenmemiş­ Türk dili tarihi çalışmaları için çok önemli tir. olan bu sözlüklerle ilgili hiç bir teşebbüs de Eski Sovyetler Birliği döneminde Azer­ yoktur. Lessing'in, Kowalewskiy'nin ve Folke baycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekis­ Boberg'in sözlükleri de her türkolog ve her tan, Kırgızistan, Başkırdistan gibi Türk ülke­ kütüphanede bulunmadığı için türkoloji çalış­ lerinde yapılan müstakil çalışmalar da yeterli malarında kaynak olarak da kullanılmamak­ değildir. En önemlisi bu çalışmaların büyük tadır. bir bölümünden, Türk bilim adamlannm ha­ Moğolca-İngilizce/Rusça/Fransızca/Al- beri yoktur. Sanınm daha uzun yıllar da ol­ manca/Çince/Kazakça... vb. dillerde çok geliş­ mayacaktır. Çünkü, Türk türkologlannm Ko­ miş sözlükler bulunmaktadır. îşte bunlardan re, Japonya, Taiwan (Miliyetçİ Çin), Moğolis­ birisi olan Moğolca*Kazakça Sözlük de türko- tan gibi ülkelerde yapılan İlmî çalışmalardan loji ve mongoüstik çalışmaları için kaynaktır. haberi ve bilgisi yoktur. Bu konuda yapılan Sözlüğü hazırlayan kişi, biz türkologlann çok tanıtma yazılan da çok azdır. yakından tanıdığı, Orhun yazıtları uzmanı îşte, yukanda kısaca künyesini verdiği­ Moğolistan Kazağı B. Bazılhan (

Milli Folklor 83 : ; SELÇUK ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ'NDE YAPILAN VE FOLKLOR KONULU LİSANS TEZLERİ Zeketiya KARADAVUT

S.Ü. Eğitim Fakültesi, 1962 yılında, Konya Eğitim 2. Sezaeddin ÜNAL, Y unus E m re'd e Aşk ve İnsan, Konya 1973, (2)+39 s. Enstitüsü adıyla açılmış ve 1982 yılında da fakülte hali­ 3. Derviş KENDİRCl, Yunus Emre (Yaşa­ ne getirilerek Selçuk Üniversitesine bağlanmıştır. mı, Sanatı ve Yapıtlarından Örnek­ 1968 yılından itibaren Türkçe bölümündeki öğren­ ler), Konyp 1975, 51 s. m. Folklor cilere "Bitirme ödevi" adıyla tez yaptırılmaya başlan­ A. G enel T ezler mıştır. Bu uygulamaya bazı dönemler ara verilmiştir. 1. Hüseyin ÇAM, Folklor ve Halk Yazını, 1993 yılından itibaren ise tekrar mezuniyet tezi yaptı­ Konya 1975, 38 s. rılmaya başlanmıştır. B. İl, İlçe ve Köy Folkloru 1. Ramazan ALPER, Muğla Folkloru, Kon­ Aşağıda künyesi yer alan tezler, her bölümde kro­ ya 1971, (IV)+2l s. nolojik olarak alfabetik sırasıyla verilmiştir. 2. Orhan ÇİPLl, Konya Eski Kadm-Erkek 1968*1982 Yılları Arasında Yapılan Giyimi, Konya 1971, (1)+14 s. (içindekile­ Tezler rin çoğunluğu folklor ürünleridir). I. Aşık Edebiyatı-Halk Şiiri 3. Ahmet YÜKSEL, Çukurova ve Güney­ A. Genel Tezler doğu Folkloru, Konya 1971,47 s. 1. Ayhan ARAS, Halk Edebiyatında Kah­ 4. Kazım DAĞDİBt, N evşehir F olk lo ru n ­ ramanlık, Konya 1968, (2)+25 s. dan ö rn e k le r, Konya 1972, (II)+157 s. 2. Mehmet GÜNDÜZ, Türk Halk Şiirinde 5. Muzaffer ÜLKE; Eskişehir Bölgesi Ta­ Temler, Konya 1971, (4)+24 s. tar Folklorundan Örnekler, Konya 3. A.Adıvar ÜNAL, Türk Halk Şiirinin Ge­ 1972, (ID+157 s. lişim Çizgisi, Konya 1971, (4)+15 s. 6. Ahmet ERDEM, İsparta Folkloru, Kon­ 4. Hikmet GÜL, XX.Yüzyılda Halk Tarzı ya 1974, (2)+37 s. Şiir Yazan Aydın Şairler, Konya 1982, 7. Ahmet YETİM, Çorum Folkloru, Konya 66s. 1974, (3)+30 s. 5. Nermin GÜL, Halk Edebiyatında Bade 8. Ahmet BELDÜZ, T rabzon Ç evresinden İçme Motifi, Konya 1982, (I)+43 s. Folklorik Derlemeler, Konya 1975, B. Monografiler (3)+36 s. 1. Musa ESENBOĞA, Kara'oğlan'ın Aşk 9. Durmuş ÖNER, T arsu s ve Y öresinden Anlayışı, Konya 1968, (5)+23 s. Folklor Ü rünleri, Konya 1972, (I)+34 s. 2. Günay ASLAN, Dadaloğlu, Konya 1975, 10. Osman ŞtMŞEK, Bolvadin Yöresinden 42 s. - > Folklor Derlemeleri, Konya 1972, 3. Ömer BÜYÜKDERE, Köroğlu, Konya (VD+32 s. 1976, (2)+30 s. 11.Hakkı ENGİN, Trakya Saray Folkloru, ' 4. Ali CEYLAN, Erzurumlu Emrah, Konya Konya 1973, (2)+33 s. 1976, (2)+29 s. 12. Muhammet ONARAN, Bucak Folklo­ 5. Şeydi Veli YILDIZ, Konya Folklorun­ ru n d an D erlem eler, Konya 1973, 40 b . dan Bir İsim: Ahmet özdemlr, Konya 13. Veysel ŞİMŞEK, Bolvadin Yöresinden 1976, (3)+23 s. Folklor D erlem eleri, Konya 1973, 51 s. İL Tekke Edebiyatı 14. Nuh TURAN, Konya Ereğlİsi ve Çevre­ 1. Ahmet TANIŞ, Yunus Emre'de Aşk, si Folklorundan Derlemeler, Konya Konya 1968, (3)+23 s. 1973,33 s.

84 Millî Folklor 15.Kad.ir ESER, Zara Folkloru, Konya 3. Fatma DAYLAK, P ın arb aşı F o lk lo ru n ­ 1974, (1)+105 s. dan Ö rnekler, Konya 1993, (ID+II+94 s. 16. Ömer KOÇAK, Emirdağ Folkloru, Kon­4. Mehmet KAHRftlAN, Karabük Folklo­ ya 1974, (3)453 a. rundan Örnekler, Konya 1993, 17. Ahmet KARAGÖLLÜ, Tarsus ve Yöre­ (I)+XIII+84 S. sinde Folklor, Konya 1975, 38 s. 5. Metin OKTAY, A kyaka (K ars) İlçesi 18. Ahmet ŞAHİN, Ağalar Köyü (Ilgın-Kon- Folklor ve Halk Edebiyatından ör­ ya) Folklorundan Derlemeler, Konya nekler, Konya 1993,111+50 s. 1973, (l)+28 s. 6. Sinan Paşa ÖZDEMlR, D örtyol (Hatay) C, Topluluk Folkloru Folklorundan örnekler, Konya 1993, 1. Şemsettin ERBAŞ, Çerkez Folkloru, (I)+146 s. Konya 1975,27 s. 7. Bekir ŞENYILDIZ, Gökpmar (Konya) IV. Dede Korkut Kasabası Folklorundan örnekler, 1. Mehmet KtPER, Dede Korkut'ta Er­ Konya 1993, (VII)+65 s. dem, Konya 1971,37 s. 8. Yusuf TEKİN, Bozkır (Konya) ve Çev­ 2. Abdi TEKEREK, Dede Korkut Hikaye­ resin in Folkloru, Konya 1993, IV+83 s. leri, Konya 1975, (3H-23 s. 9. Hatice ARSAL, F ethiye (Muğla) Folklo- V. Nasreddin Hoca rundan örnekler, Konya 1994, 1. Mehmet KIRIM, Di© Anektoden Von (I)+IX+230 s. Nasraddin Hodscha, Konya 1982,40 s. 10. Ahmet ÇAKIR, Tufanbeyli Folklorun- VL Destan . . • d an ö rn ek le r, Konya 1994, (VIU+86 s. 1. Yılmaz ÖZKAN, Fin Destanı Kalevala 11. Şükrü SÖNMEZ, Acıpayam Folklo­ Üzerine Bir inceleme, Konya 1968, rundan Örnekler, Konya 1994, (4)+27 s. (ID+II+59 s. 2. Mehmet AKÇA, Türk Destanları, Konya 12. Emine VURAL, Afyon-SandÜclt F olklo­ 1972, (IH)*74

Milli Folklor 85 6. Mehmet PUNAR, İskilip (Çorum) ve 7. Şenay ÇALIŞKAN (Ildız), Bağlamada Çevresi Masal ve Efsane Derlemesi, Standardizasyon, Konya 1994, (IID+38 Konya 1994, (ID+69 s . ' s. 6. Esra DÜĞÜNCÜ, Eskiçağ Kaynakların­ 8. Selçuk SEVİNDİ, Bağlamanın Günü­ d a Y aratılış, Konya 1993, (II)+52 s. müze Kadarki Gelişimi, Konya 1994, 7. Kamil Yaşar ÇÂKMAK, M enakıb-ı H az­ (II)+(III)+119 s. ret! Mevlana Sipeh-salar Tercümesi (1 9. Halil ULUKAYA, Karaçay-Malkar İlâ 81. sahifeler arası), Konya 1993,75s. Türklerinin Halk Ezgileri-Halk Çalgı­ 8. Kemal KOÇ, E skiçağ B oyunca Üç Bü­ ları ve Yöresel Kıyafetleri, Konya 1994, yük Afet (Nuh Tufanı, Lût Kavmi, (IV)+21 s. Pom pei O layı), Konya 1993, (II)+64 s. VH. Halk Tıbbı 9. Abdulmuin *ALTIN1ŞIK, D ini (İslam ) 1. Nurettin ALTINIŞIK, Midyat (Mardin) Kaynaklarda Coğrafya, Konya 1994, Bölgesinde Bazı Hastalıklarda Kulla­ (ID+I+118. (İçindeki bilgilerin çoğunluğu nılan Tıbbt Bitkiler ve Kullanıldıkları efsane ile ilgilidir.) Hastalıklar Üzerine Bir Araştırma, 10. İbrahim ARSLÂN, E ski T ü rk lerin D ini Konya 1993, (III)+A33 s. , (Islamlyetin Kabulüne Krfdar),’Konya 2. Ramazan AYAŞ vd,, Karaman ve Konya 1994, (IID+47 s. Yöresindeki Halk Tarafından Kullanı­ 11. İlhan AKGÜN, D ört H alk H ikâyesi (La­ lan Drog Bitkiler Üzerine Bir Çalış­ tif Şak, Yaralı Mahmut, Âşık Sürmeli ma, Konya 1993, (V)+(I)+59 s. ile Arif Bey, Ercİşli Emrah), Konya 3. Fatma GÖKMEN, Afyon Civarındaki 1994, (I1IK161 a. Kaplıcalar ve Etkili Bir Kaplıca Teda­ 12. Erhan YILDIZ, Dokuz H ikâyenin Çevi­ visi, Konya 1993, (I)+36 s. risi , Konya 1994, (II)+50 s. < 4. Abdurrahman ÜNAL, Konya ve Kara­ lS.Nebahat ÖZTÜRK, Homeros Destanla­ man Yöresindeki Boya Bitkileri Üze­ rın d a D eğer ölçü sü , Konya 1993,(II)+37b, rine Bir Çalışma, Konya 1993, (D+82 a. * V. Ağız Çalışmaları • 5. Semra ARIKAN, Kahramanmaraş İlin­ 1. Fatma ARSLAN, Tavas Yöresi Ağzı, de Yetişen ve Halk İlacı Olarak Kulla­ Konya 1993, (V)+41 s. nılan Drog Bitkiler Üzerinde Bir Ça­ 2. Ercan ÇELİK, B artın Ağzı, Konya 1993, lışma, Konya 1994, (IIH49 s. (IID+VTI+58 s. 6. Süleyman KARAGÖZ, Denizli Yöresin­ 3. Aydın KOCAMAN, Vize Ağzı, Konya deki Halk Tarafından Kullanılan ' 1993, (VII)+46 s. Drog Bitkiler Üzerine Bir Çalışma, 4. Arif EROL, Develi Yöresi Ağız Özellik­ Konya 1994, (IV)+66 s. leri, Konya 1994, (IID+68 s. 7. Emine KÖSE-Zuhal EMMİLER, İsparta VL Halk Müziği İlinde Yetişen ve Halk İlacı Olarak Kullanılan Drog Bitkiler Üzerinde Ça­ 1. Bilge ERKUL, 1952-1980 T ürkiye M aka­ lışmalar, Konya 1994, (II)+39 s. leler Bibliyografyasında Yayınlanmış Musiki Makalelerinin Konularına Gö- 8. Mehmet MUTLU, Kayseri İli Hacılar İl­ • re T asn ifi, Konya 1993, (III)+74 s. çesi Halk Tarafından Kullanılan Drog Bitkileri Üzerine Bir Çalışma, Konya 2. Nuri GİRGİN, Konya Türküleri ve Ma­ 1994,91b. halli Saz Sanatçıları, Konya 1993, A hilik (II)+(I)+8l s. VHI. 3. Gülseren H.Ü.SOYGÜDER, K uzey Kaf­ 1. Turgay ACAR, Anadolu Selçukluları kasya Halk Ezgilerinin Keman İle Devrinde Ahi Teşkilatı, Konya 1993, Seslendir!İmeBİ Üzerine Bir Araştır­ (IH86 s. m a, Konya 1993, (IIH86 s. 2. Pakize DARICI, Osmanlı Devletinin 4. Aylin SÖZEN, T ü rk H alk M üziğinin Vi­ Kuruluşunda Ahiliğin Rolü, Konya yolonsel (Çello) İle Seslendirllmesi 1998, (VH61 s. 3 fotoğraf. Üzerine Bir Araştırma, Konya 1993, IX. Etnografya (II)+41s. • • 1. Zuhal ARDA, Azerbaycan Kilim Sanatı, 5. M. Emine TUFAN, Türk Halk Müziğin­ Konya 1994, (V)+101 s. de S em ahlar, Konya 1993,22 s.+13 nota. 2. Nilgün KARPUZOĞLU, Azerbaycan Ki­ 6. Süleyman YILDIRIM, T ü rk H alk M üzi­ lim Motifleri, Konya 1994, (V)+129 s. ğindeki Ayak ve Klasik Türk Musiki­ 3. Ali SARI, Olukbaşı, Dutağacı, Kızılca sindeki Makam Karışıklıkları, Konya Köylerinde Kıl Çadır Dokumacılığı, 1993, (IID+31 s. Konya 1994, (IV)+83 s.

86 Millî Folklor Türk DM ve Edebiyatı Bölümü Mehmet BARAN, 1979, 309 sy., (Yön. Doktora Tezleri Doç.Dr. Umay GÜNAY) 1. B in b ir Gece M asallarının T ü rk Masal- 11.Beyköyü Folkloru ve Etnografyası, lanna Etkisi, Haz. Ziyat Abdülmecit AK- (Bolu), Haz. Armağan SANAL, 1977, 439 KOYUNLÜ, 1982, 808 sy., {Yön. Doç.Dr. ay. (Yön. Prof.Dr. Şükrü ELÇİN) Umay GÜNAY) 12.Bursa*da Evliya Makamları, Haz. Seci­ 2. Türk Edebiyatında Bektaşi Tipine de (Tuncel) EZEL, 1992, 70 sy., (Yön. Bağlı Fıkralar, (Inceleme-Metin) Haz. Yrd.Doç.Dr. İsa ÖZKAN) Dursun YILDIRIM, 1975, 305 sy., (Yön. 13.BülbülIü Köyü Folkloru ve Etnograf­ Prof.Dr. Şükrü ELÇÎN) yası, (Giresun) Haz.Murat DURMUŞ, Yüksek Lisans Tezleri 1978,310 sy., (Yön. Dr. Umay GÜNAY) 3. Abdurrahman Han Destanı, Haz. îsa 14. Çocuk Oyunları, Haz.Ahmet CEYLAN, ÖZKAN, 1984,176 sy., (Yön. Dbç.Dr. Dur­ 1980, 209 sy., (Yön. ?) sun YILDIRIM) lÖ.Dalakçı Köyü Folkloru ve Etnografya­ Lisans Tezleri sı, (Kırşehir), Haz. Birol ÖZDEMÎR, 1985, 4. A ka G ündüz'Ü n B ir R om anı tle İk i H i­ 185 sy., (Yön. Doç.Dr. Umay GÜNAY) kayesinde Köy ve Köylü Kavramı, 16.Delidumrul, Dede Korkut Hikayele­ Haz. Nur TOPRAK, 1979,69 sy., (Yön. Dr. rind en, Haz.Dilek DOĞDAŞ, 1986,47 sy., Sadık TURAL) (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) 5. Ankara Vilayeti Çamlıdere Kazası 17.Deveören Köyü Folkloru ve Etnograf­ Folkloru ve Etnografyası, Haz. Şakir yası, (Bolu), Haz. Hacer KUTAY, 1985, GÜVEN, 1979, 330 sy., (Doç.Dr.Umay GÜ- 187 sy. (Yön. Doç.Dr. Umay GÜNAY) ' NAY) 18. Divan ü Lugat-it Türk'teki Etnograflk 6. Antakya Vilayeti Yemek Adetleri ve Bilgiler, Haz. Sevgi BEYAZ, 1984, 208 Yemek Tarifleri, Haz. Perihan GÜR­ sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) BÜZ, 1981, 134 sy. (Yön. Doç.Dr. Umay 19. Divan Ü Lugat-it Türk'teki ŞUr ve Ef­ GÜNAY) saneler, Haz. Hüsniye SOĞUKPINAR, 7. B adem ler Köyü F o lkloru ve Etnograf* 1984, 294 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YIL­ yası, (İzmir), Haz.Bülent KINIK, 1979, DIRIM) 256 »y. (Yön. Doç.Dr. Umay GÜNAY) 20.Emirseyit Köyü Folklor Malzemeleri­ 8. Bartın Gazetesi Folklor Malzemeleri­ nin Derlenmesi, (Tokat) Haz. Mustafa nin İncelenmesi, Haz.Ayşegül TEZEL, ALAN, 1980, 177 sy.f (Yön. Prof.Dr. Dur- 1984,235 ly. (Yön. Doç.Dr.Umay GÜNAY) sun YILDIRIM) 9. Bartın Gazetesi Folklor Malzemeleri* âl.Firdevsi'nin Şehname'sinde Alp Er nln İncelenmesi, Haz.Selma KÜKRER, Tonga, Haz. Sadi SIKI, 1979,59 sy., (Yön. 1984, 159 sy., (Yön.. Doç.Dr. Umay GÜ­ Prof.Dr. Şükrü ELÇİN) NAY) 22. Geriş Folkloru ve Etnografyası, (An­ 10.Başboroz Köyü F olkloru, (Yozgat), Haz. talya), Haz. Nermin GÜRSOY, 1979, 59 * H.Ü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü i!» Türk Halkbilimi sy., (Yön. Dr. Abdurrahman GÜZEL) Anabilin* Dalı'nda hazırlanın halkbilimi konutu tezleri kendi aralarında doktora, yüksek lisan* ve lisan tezleri 23, Göçeri Köyü Halk Edebiyatı ve Folk­ (•İdinde tmıiSandtnlarak, tes adların* fOn alfabetik ola­ loru, (Konya), Haz. Süleyman BÜLBÜL, rak atralanoufttr. Aynca, henOs tamamlanmamı! olan tesler de aym »ekli­ 1980, 160 sy., (Yön. Prof.Dr. Şükrü EL­ de listenin «onuna eklenmiştir, ÇÎN) MilH Folklor 87 24.H acı B ayram V eli, Haz. Ayşe DİLSİZ, sy., (Yön. Dr. Umay GÜNAY) 1981, 207 sy., (Yön.?) 41.Muhayyelat*ı Aziz Efendi*deki Türk 25. H allaçlar Köyü F olkloru ve Etnograf* M asallan Motifleri, Haz. Emine KIRCI, yası, (Aydın) Haz, Figen TUNA, 1985,170 1985,48 sy., (Yön Doç.Dr. Umay GÜNAY) ay., (Yön. Doç.Dr. Umay GÜNAY) 42. Muzaffer Sarısözen’in Hayatı ve Eser­ 26. Halk Şiirinde Destan' Türü Şiirler, leri* Haz. Figen TUNÇ, 1981, 123 sy., Haz. Bağdagül UĞURCAN, 1994, 85 sy., (Yön. Doç.Dr. Umay GÜNAY) (Yön. Prof.Dr. Umay GÜNAY) 43. Naci Kum'un Hayatı ve Eserleri, Haz. 27. H. Cahit Öztelli'nin Türk Halk Edebi- Sel mâ GÖKDENtZ, 1982, 268 sy., (Yön. yati İle İlgili Yayınları, Haz. Safvet ÖZ­ Doç.Dr. Umay GÜNAY) CAN, 1981, 547 sy., (Yön.?) 44. Pelte Köyü Folklor ve Etnografyası, 28.Hikaye*i Şapur Çelebi (Îneeleme-Me- (Elazığ), Haz. Sevinç GÜNDOĞAN, 1982, tin-İndeks), Haz. Demet BALIK, 1982, 49 367 sy., (Yön. Prof.Dr. Şükrü ELÇİN) sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) 45. Reyhanlı İlçesi Türküleri ve Düğün 29. Horzumkeserler Köyü Folkloru ve Et­Â detleri, (Hatay), Haz. Sedat BAHADIR, nografyası, (Manisa), Haz. Haşan ILDIZ, 1985,67 By., (Yön. Doç.Dr. Umay GÜNAY) 1984, 317 sy., (Yön. Doç.Dr. Umay GÜ* 46,SarıoğIan Kazası Folkloru ve Etnog­ NAY) rafyası, (Kayseri), Haz. Fuat YAVUZ, 30. isparin Ün Mecmuası Folklor Malze­ 1985, 174 sy., (Yön. Doç.Dr. Umay GÜ­ melerinin İncelenmesi, Haz. Suat SUS­ NAY) KUN. 1978, ?, (Yön. Doç.Dr. Umay GÜ­ 47. Sorkun Köyü Folkloru ve Etnografya­ NAY) sı, (Afyon), Haz. Mevlüt TUNÇ, 1977, 267 31.Kadıdondurma Köyü Folkloru ve Et* sy., (Yön. Dr. Umay GÜNAY) nografyası, (?), Haz. Ayşe TOSUN, 1982, 48. Şaban Köyü Folkloru ve Etnografyası, 368 sy., (Yön. Doç.Dr. Umay GÜNAY) (Uşak), Haz. Ali ÖZTÜRK, 1984, 227 sy., 32.Karahöyük Afşarı Folkloru ve Etnog» (Yön. Doç.Dr. Umay GÜNAY) rafyası, (?), Haz. Haşan SÖZER, 1984, 49. Ş ark M asalları, S ihirbaz Sultan» E ski­ . 148 ay., (Yön. Doç.Dr, Dursun YILDIRIM) ci Vezir, Cinli Kaya ve Terzi Ali, Haz. 33.Karslı Âşık İlhami Demirin Şiir ve Suna' AKGÜL, 1982, 67 sy., (Yön. Doç.Dr. H ikaye D ünyası, Haz. N uran ÖZME- Dursun YILDIRIM) RAL, 1977, 195 sy., (Yön. Doç.Dr. Umay 50.Şücaeddin (Arslanbeyli) Köyü Halk GÜNAY) Edebiyatı ve Folkloru, (Eskişehir), Haz. 34.Köşker Köyü Masalları, (Ankara), Haz. Ömer Faruk SARA, 1980, 148 sy., (Yön. Ayşe BERKYÜREK, 1980, 98 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) Dr. Umay GÜNAY) 51.Tabanözü Köyü Folkloru ve Etnograf* 35.Kurtİni Köyü Folkloru ve Etnografya­ yası, Haz. Filiz DADAYLI, 1978, 445 sy., sı, (Ankara), Haz. Peyman ÇAKMAN, (Yön. Doç.Dr. Umay GÜNAY) 1979, ?, (Yön. Dr. Umay GÜNAY) 52.Terzialan Köyü Folkloru ve Etnograf­ 36.Kuzfındık Köyleri Folkloru ve Etnog* yası, (Zonguldak), Haz. Mesude GÜL­ rafyası, (Eskişehir), Haz. Salih ÖZDEN, DÜR, 1985, 218 sy., (Yön. Doç.Dr. Umay 1980, ,ifil sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YIL­ . GÜNAY) DIRIM 53.Tırazlar Köyü Folkloru ve Etnograf­ 37. M ehm et H alit B ayrı B ibliyografyası,yası, (Manisa), Haz. Ayten ÖZKAN, 1980, Haz. Mehmet KINACI, 1980, 38 sy., (Yön 207 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) Doç.Dr. Abdurrahman GÜZEL) 54. Türkiye'de Halk Edebiyatı Bibliyog­ 38. Mehmet Niyazi-i Mısri (Dastan-ı Hti- rafyası Üzerine Bir Deneme (1928* seyinel Mansuri’l Bağdadi), Haz. Yük­ 1953), Haz. Servet HÖKE, 1978, 565 sy., sel HÜRYAŞAR, 1982, .54 sy., (Yön, (Yön. Dr. Abdurrahman GÜZEL) Doç.Dr. Abdurrahman GÜZEL) 55. Türkiye'de O n B ir D ergide F o lk lor ve 39. Mehmet Şakir Ülkütaşır, Haz. Seima H alk E debiyatı İle İlgili M etinler, Haz. ÇAĞLAYAN, 1979, ?, (Yön.Doç.Dr. Umay Serpil BAYDAN, 1981,71 sy., (Yön.?), GÜNAY) 56. Ziya G ökalp, Haz. Nevzat KÖLE, 1978, 40.Mollahacı Köyü Folkloru ve Etnograf- • ?, (Yön. ?) yası, (?), Haz. Rukiye KAPLAN, 1978, 526 Türk Halkbilimi AnabUİm Dalı 88 Millî Folklor Yüksek Lisans Tezleri 72.Akkuzulu Köyü Halk Hekimliği, (?), 57. Ahmet Mithat Efendi'nin Eserlerinin Haz. Semra CEVATEMRE, 1992, 72 sy., Halkbilimi Açısından İncelenmesi, (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) Haz. Bahar AKARPINAR, 1992, 193 sy., 73. Alanya ve Civarındaki Türbe, Yatır ve (Yön. Prof.Dr. Umay GÜNAY) Adak Yerleri, Haz. Metin TÜRKTAŞ, 56. Ankara'da Geleneksel Erkek Berberli­ 1993, 71 sy., (Yön. Doç.Dr. İsa ÖZKAN) ği, Haz. AyBu AKSU, 1995, 244 sy., (Yön. 74.AleviIİk-Bektaşilik Edebiyatı ve Pir Prof.Dr. Umay GÜNAY) Sultan Abdal İle İlgili Bir Çalışma De­ 59. Ayvalı Köyü'nün Halkbilimi Açısın* nem esi, Haz. Sinan ÖZCAN, 1991, 93 sy., dan İncelenmesi, (Eskişehir), Haz. Nebi (Yön. Prof.Dr. Umay GÜNAY) ÖZDEMİR, 1990, 210 sy., (Yön. Prof.Dr. 75. Ali Kıza önder Bibliyografyası, Haz. Umay GÜNAY) Songül KOTEVOĞLU, 19Ö2, 22 sy., (Yön. 60.Beypazarı'nda Maden Sanatı, (Anka­ Prof.Dr. Umay GÜNAY) ra), Haz. Şirin YILMAZ, 1994, 136 sy., 76.Alucra Monografisi, (Giresun), Haz. (Yön. Prof.Dr Dursun YILDIRIM) Emine YURTSEVER, 1992, 152 sy., (Yön. 61. Ç ukurova'da Y aşayan C erit Türkmen*Doç.Dr. Isa ÖZKAN) leri'nde Halk Hikâyeciliği ve Halk Hi­ 77.Amasya İli Merzifon İlçesi Karakaya kâyeleri , Haz. Fatma Gülay MÎRZAOĞ- ve Yakup Köylerinde Mutfak Kültürü, LU, 1994, 257 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun Haz. Nalan PEKTAŞ, 1994, 47 sy., (Yön. YILDIRIM) Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) 62.Karaören Köyü Folkloru, (Çorum), 78.Amasya Türbeleri ve Adak Yerleri, Haz. Gülin EKER, 1990, 248 sy., (Yön. Haz. Şule BÜLBÜL, 1994, 93 sy., (Yön. Prof.Dr. Umay GÜNAY) Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) 63. Ondokuzuncu Yüzyıla Ait Bir Baytar-79.Anamur Türkmenleri, Haz. Meltem name'de At Kültürü, (Yazılı ve Basılı TÜM, 1991, 227 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun Kaynaklarla Karşılaştırma), Haz. Ali YILDIRIM) Abbas ÇINAR, 1991, 152 sy., (Yön. 80.Ankara'daki Halkbilimi Dernekleri, Doç.Dr. Ziyat AKKOYUNLU) Haz. Sami EROĞLU, 1992, 96 sy., (Yön. 64. Sarıköy Folkloru, (Yozgat), Haz. Kemal Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) CEBECİK, 1991, 438 sy., (Yön. Prof.Dr. 81. Ankara'da Tarikatların Zikir ve Adab- Dursun YILDIRIM) ları, Ferdi ve Sosyal Hayata Etkileri, 65. Türk Halk Edebiyatında Kafiye, Haz. Haz. Mehmet AYDOĞAN, 1989, 118 sy., Olcay KARTARI, 1981, 69 sy., (?) (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) Lisans Tezleri 82. Ankara İli Bâlâ İlçesi Folkloru, Haz. 66. Adalı Köyü Halkının Masal ve Hikâye­ Mine ERDEM, 1990, 62 sy., (Yön. Prof.Dr. leri, (Bursa), Haz. Gürhan GÜNGÖREN, Dursun YILDIRIM) 1990,33 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDI­ 83.Ankara İli Kızılcahamam İlçesi Otacı RIM) Köyü Monografisi, Haz. İbrahim Ethem 67. Adana-C eyhan Y öresinde A ğıtlar, Haz. ARIOĞLU, 1994,17 sy., (Yön. Yrd.Doç.Dr. Fatma Gülay MÎRZAOĞLU, 1989, 80 sy., Öcal OĞUZ) (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) 84.Antalya Döşemealtı Halıcılığı, Haz. 68.Afyon İli, Sinoanlı İlçesi Folkloru, Çiğdem SÜTÇÜ, 1993, 64 sy., (Yön. Haz. Devrim BAŞKURT, 1993, 145 sy., Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) (Yön. Prof.Dr. Umay GÜNAY) 85.Arabesk Müzik ve Halk Müziği, Haz. ■ 69. Ağıt Geleneği ve Türkü Ağıtlarımız, Mustafa ÇAPAR, 1991, ?, (Yön. ?) Haz. Zeynep ACUN, 1993, 89 sy., (Yön. 86.Asar Köyü Folkloru, (Samsun), Haz. Prof.Dr. Ziyat AKKOYUNLU) İpek GÖKSEL, 1994, 275 sy., (Yön. 70.Ahlat'ta Sözlü Anlatıma Dayanan Prof.Dr. Umay GÜNAY) Ürünler, İnanışlar ve Törenler, (Bit­ 87.Aşağı Maden Köyü'nde Geçiş Dönem* lis), Haz. Selda ERGİN, 1991, 69jpy., (Yön. leri ve Hayatın Çeşitli Alanları İle İl­ Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) gili İnanç ve Pratikler, (Artvin), Haz. 71.Aksaray İli BalcP^asabası Folkloru, özlem USTA, 1994, 49 By., (Yön. Haz. Ercan DEVECİ, 1991, 48 sy., (Yön. Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) 88. Âşık Mevlüt İnal'ın Hayatı ve Şiirleri, Millî Folklor 89 Haz. Selda YİĞİT, 1993, 54 V , (Yön. Haz. Nuray DEMİREL, 1993, 295 sy., Prof.Dr. Ziyat AKKOYUNLU) (Yön. Doç.Dr. İsa ÖZKAN) 89.Aktarlar ve Ankara Aktarları, Haz. 104. Çırakman Köyü Ekonomisi ve Gele­ Müzeyyen ENGİN, 1993, 84 sy., (Yön. neksel Yaşama Etkileri, (Samsun), Prof.Dr. Ekrem SEZİK) Haz. Özlem TÜRKOĞLU, 1991, 38 sy., 90.Azerbaycan Folkloru I, (Vaqıf Veli* (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) yevin eserinin bir bölümünün aktarı­ 105. Çorlu Folkloru, (Tekirdağ), Haz. Zühre mı), Haz. Dursun MENDİ, 1994, 193 sy., SÜRÜ, 1993, 52 sy., (Yön. Prof.Dr. Ziyat (Yön. Yrd.Doç.Dr. öcal OĞUZ) AKKOYUNLU) 91. Azerbaycan Folkloru II, (Vaqıf106. Veli-Çorum'da Bulunan Yatırlar, Ziyaret yev'in eserinin bir bölümünün aktarı* Yerleri ve Bazı İnançlar, Haz. Sibel mı), Haz. Canan CANDAR, 1994, ?, (Yön. ŞAHİN, 1990, 37 sy., (Yön. Prof.Dr. Dur­ Yrd.Doç.Dr. öcal OĞUZ) sun YILDIRIM) 92.Bademler Köyü Folkloru, (İzmir), Haz. 107. Çorum İli Osmancık İlçesi Folkloru, Gülsüm TURGUT, 1993, 56 sy., (Yön. Haz. Yıldız GÖKSU, 1991, 45 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) 93.Bâl& İlçesi Kesikköprü Kasabası Mut­108. Çubuk Köylerinde Hayvan Folklo­ fağı ve Yemek Âdetleri, (Ankara), Haz. ru, (Ankara), Haz. Hülya LEVENT, Hacer DEMİRKIRAN, 1992, ?, (Yön.?) 1989, 87 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YIL­ 94. Balıkesir İvrindi İlçesi Küçükyenice DIRIM) K öyü M onografisi, Haz. Haşan ASLA- 109. Darende'nin Monografisi, (Malatya), NER, 1993,125 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun Haz. Beyhan PAKSOY, 1993, 55 sy., YILDIRIM) (Yön. Prof.Dr. JDursun YILDIRIM) 95. Balıkesir Kaynak Dergisi Açıklamalı 110. D ede K orkut K itabı Ü zerine B ir Bib­ Folklor Bibliyografyası, Haz. Suzan liyografya Çalışması, Haz. bilek TÜR- ÖZTÜRK, 1993, 53 sy., (Yön. Yrd.Doç.Dr. KİŞ, 1991, 191 sy., (Yön. Prof.Dr. Dur­ öcal OĞUZ) sun YILDIRIM) 96. B a y b u rt tll M erkez İlçeye A it E vlen­ 111. Değirmen dere Folkloru, (Kocaeli), m e G elenekleri, Haz. Salih Zeki DEMİ- Haz. Münevver İNCE, 1992,70 sy,; (Yön. RAY, 1993, 53 sy., (Yön. Doç.Dr. îsa ÖZ­ Dursun YILDIRIM) KAN) 112. Deliler (Yeşilöz) Köyü Folkloru, 97.Bektaşilik ve Edebiyatı, Haz. Betül ÖZ- (Konya), Haz. Fatma KARAKUŞ, 1993, SOY, 1993, 527 sy., (Yön. Prof.Dr. Umay 108 sy., (Yön.Dorç.Dr. İsa ÖZKAN) GÜNAY) 113. Diyarbakır Saz Şairleri, Haz. Aysu 98. B ilinenden Bilinm eyene K utsal ÜçgenAKSU, 1991, 97 sy., (Yön. Prof.Dr. Dur­ M otifi, Haz. Kübra ERBAY, 1993,101 sy., sun YILDIRIM) (Yön. Prof.Dr. Umay GÜNAY) 114. Erciş Yöresi Anlatım Türleri, (Van), 99.Bulgaristan Göçmenleri Folkloru, Haz. Selvi GÜRPINAR, 1991, 141 sy., Haz. Yeşim SALMAN, 1991, 92 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) (Yön.?) 115. E ziler Köyü H alk Edebiyatı, (Denizli), 100. Bünyan İlçesinin Folklorik özellik­Haz. Ömer HAYLAMAZ, ?, 190 sy., (Yön. leri, (Kayseri), Haz. Akife TOMBUL, Yrd.Doç.Dr. İsa ÖZKAN) 1994, 195 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun 116. Er Töştük Destanı, Haz. Nurten AK­ YILDIRIM) ÇA, 1993,184 sy., (Yön. Doç.Dr. İsa ÖZ­ 101. Çamlıdere İlçesi Dörtkonak Köyü KAN) Folkloru, (Ankara), Haz. Çevriye BER- 117. E rzincan’ın K em ah K azasının D edek ŞE, 1992,120 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun Köyü'nde Geçiş Törenleri, Uygula­ YILDIRIM) malar ve İnançlar, Haz. Süreyya IŞIL­ 102. Çankırı İli, Çerkeş İlçesi, Örenköy DAR, 1991, 113 sy., (Yön. Prof.Dr. Dur­ K öyü F olkloru, Haz. İlknur YAZICI, sun YILDIRIM) 1991, 81 By., (Yön. Prof.Dr. Dursun YIL­ 118. Faraşlı Köyü Folkloru, (Kırıkkale), DIRIM) Haz. Gül YURDAKUL, 1990, 134 sy., 103. Çeltikdüzü Köyü Folkloru, (Artvin), (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM)

90 Millt Folklor 119. Folklor Kitaplarının Tahlili, Haz. SALTIK, 1990, 42 sy., (Yön. Prof.Dr. Nurhan YALÇIN, 1998, 75 sy., (Yön. Dursun YILDIRIM) Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) 137. Ilgın Düğünü, (Konya), Haz. Nazan 120. Geleneksel Beypazarı Evleri, (Anka­ GÜNGÖR, 1990, 80 sy., (Yön. Prof.Dr. ra), Haz. Şirin YILMAZ, 1991, 89 sy., Dursun YILDIRIM) (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) 138. İsparta Şarkikaraağaç İlçesi Arak 121. Geleneksel Malatya Evleri, Haz. Hü­ Köyü Monografisi, Haz. Osman Çİ­ seyin Baki İNAL, 1989, ?, (Yön. Prof.Dr. ÇEK, 1994, 171 sy., (Yön. Prof,Dr. Dur­ Dursun YILDIRIM) sun YILDIRIM) 122. G eleneksel T ü rk Evi, Haz. Pervin AT­ 139. Ispartalı Seyran i, Haz. Aktan Müge LILAR, 1991, 52 sy., (Yön. Prof.Dr. Dur­ ERCAN, 1994,110 sy., (Yön. Yrd.Doç.Dr. sun YILDIRIM) Öcal OÖUZ) 123. Göbü Köyü Folkloru, (Zonguldak), 140. İçel İli Erdemli İlçesi Kösbucağı Haz. Selda ÇELİK, 1993, 40 sy., (Yön. Folkloru, Haz. Esin AKDOĞAN, 1991, Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) ( 69 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDI­ 124. Gökçeyurt (Nenek) Köyü Folkloru, RIM) (Çanakkale), Haz. Sibel TOPÇU, 1993, 141. İğdir Köyü Düğünleri, (Çankm), Haz. (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) Ercan SÜSLÜ, 1994, 74 sy., (Yön. 125^ Gövem ve Beşiklİ Köylerinde ölüm* Yrd.Doç.Dr. öcal OĞUZ) le İlgili İnanç ve Göreneklerin Kar­ 142. İskilip Köyü Folkloru ve Etnograf* şılaştırılması, (Kırşehir), Haz. Elif Gül yası, (?), Haz. Saadet TEMİZ, 1991, ?, TATLI, 1991, 64 sy., (Yön. Prof.Dr. Dur­ (Yön.?) sun YILDIRIM) 143. İstanbul’da Adak ve Adak Yerleri, 126. Gündoğmuş'ta Ocaklık, (Çankırı), Haz. KEmal YILMAZ, 1991, 132 sy., Haz. Süheyla KAHYAOĞLU, 1991, 63 . (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) sy„ (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) 144. İstanbul'da Yaşayan Yahudi Folklo­ 127. H alk H ukuku, Haz. Yeşim ÇUBUKÇU, ru, Haz, Bahar AKARPINAR, 1989, 57 ' 1993, 60 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YIL­ sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) DIRIM) 145. İzmir ve Çevresindeki Adak ve Adak 128. Halk Hukuku ve Medeni Kanun İliş­ Yerleri, Haz. Ayçan HASIRCILAR, kileri, Haz. Deniz ARSLAN, 1993, 112 1992, 79 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YIL­ sy., (Yön. Prof. Dr. Umay GÜNAY) DIRIM) 129. Halk Şairi Talibi Coşkun, Hayatı ve 146. İznik Folkloru, (Bursa), Haz. Hacer E serleri, Haz. Soner.KOÇER, 1993, 263 GÜNEBAKAN, ?, 101 sy., (Yön. Prof.Dr. sy., (Yön Doç.Dr. İsa ÖZKAN) Dursun YILDIRIM) 130. Halk Şiirinde Gurbet-Sıla, Haz. En­ 147. Kahramanmaraş-Elbistan İlçesine gin GÜNAL, 1992, 204 sy., (Yön. Bağlı Hergİn Köyü Monografisi, Haz. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) Ali UZUN, 1994,108 sy., (Yön. Prof.Dr. 131. Halk Türkülerinde Turna, Haz. Mu­ Dursun YILDIRIM) rat ELMA, 1990, 136 sy., (Yön. Prof.Dr. 148. Karselİ Dergisinde Halkbilimi İle İl­ Dursun YILDIRIM). gili Yazılar, Haz. Sibel Oktay, 1992, 44 * 132. Haşim Nezihi Okay Bibliyografyası, sy., (Yön. Prof.Dr. Umay GÜNAY) Haz. Ebru YAĞLICI, 1994, 91 sy., (Yön. 149. Kars İli Halk Dansları ve Azerbay­ Prof.Dr. Umay GÜNAY) can Kökenli Danlar, Haz. M urat YIL­ 133. Haymana İlçesi Çalış Köyü Folkloru, DIRIM, 1990, 80 sy., (Yön. Prof.Dr. Dur­ (Ankara), Haz. Nurcan ALTIN, 1990, 73 sun YILDIRIM) sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) 150. Kastamonu Folkloru, Haz. Ayşegül 134. Hasköy Folkloru, (Uşak), Haz. Akibe BAHŞÎŞOĞLU, 1989, 119 sy., (Yön. KITIŞ, 1990, 88 sy., (Yön. Prof.Dr. Dur­ Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) sun YILDIRIM) 151. Kemal Tahir'İn Romanlarından Yola 135. Hikmet Dizdaroğlu Bibliyografyası, Çıkarak Toplumumuzdaki Kadın Haz. Bilen TOMBULOĞLU, 1992, 80 Rollerinin Değerlendirilmesi, Haz. sy., (Yön. Yrd.Doç.Dr. Isa ÖZKAN) Sevim DEMİR, 199-1, 78 sy., (Yön. 136. Hozat'ta Dedelik, (Tunceli), Haz. Şule Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) Millî Folklor 91 152. Kemerkaya Folkloru, (Afyon), Haz. 1992, 121 sy., (Yön. Prof.Dr. Ziyat AK­ Şeydi AH ÇUBUK, 1991, 26 sy., (Yön. KOYUNLU) Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) 169. O ğulcuk Köyü M onografisi, (Yozgat), 153. Kerkük Şairi Hicri Dede, Haz. Gamze Haz. Özlem KAYA, 1994, 81 sy., (Yön. AKINCI, 1992,-50 iy., (Yön. Prof.Dr. Zi­ Yrd.Doç.Dr. öcal OĞUZ) yat AKKOYUNLU) 170. XIX. E sr A zerbaycan Aşıq Y ara dıo ılı­ 154. Kerküklü Mustafa Gökkaya, Haz. Ha­ ğı Adlı E serin L atin A lfabesine Akta- tice DEMİRALP, 1992, 105 sy., (Yön. nmı, Haz. Ümmühan EMRE, 1994,200 • ProfDr. Ziyat AKKOYUNLU) sy., (Yön. Yrd.Doç.Dr. öcal OĞUZ) 155. Kerküklü Şair Nihat Akkoyunlu, 171. Prof.D r. S ednik P aşayev P ir Sultan* Haz. Hülya SEYHAN, 1992, 123 sy., lı'nın Şiirlerinin Latin Alfabesine (Yön. Prof.Dr. Ziyat AKKOYUNLU) Aktanım, Haz. Nesrin ALKAN, 1994, 156. Kerküklü Şair ve Yazar Hıdır Ltitfi, 66 sy., (Yön. Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) Haz. Bekir KARABULUT, 1994, 77 sy., 172. Sakaelİ Köyü Folkloru, (Çankırı), (Yön, Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) Haz^Süheyla ÇAVUŞER, 1993, 77 sy., 157. Kırşehir Deveci Köyü Ağıtları, Haz. (Yön. ProfDr. Dursun YILDIRIM) Aysel ŞAHİN, 1990, 126 sy., (Yön. 173. Seter (Daİbasan) Köyü Düğün Gele­ Yrd.Doç.Dr. İsa ÖZKAN) neği, (Bingöl), Haz. Zilfıkar BAYTEKİN, 158. Köylüce ve Halaçlar Köyü Evlenme 1991, 36 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YIL­ Âdetleri, (Çanakkale), Haz. Saffet DIRIM) ÖZER, 1989,105 sy., (Yön. Prof.Dr. Dur­ 174. Şeydi» (Tecer Nepesov'un eserinin sun YILDIRIM) aktarım ı), Haz. Elif YILMAZ, 1994,232 159. K urucuova F olkloru, (Aydın), Haz. İz-* sy., (Yön. Yrd.Doç.Dr. öcal OĞUZ) zet KOCADAĞ, 1989, 186 sy., (Yön. 175. Seyitgazi Folklorundan Derlemeler, Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) (Eskişehir), Haz. Pınar SULTAN, 1992, 160. Kurukavak Köyü Folkloru, (Çankırı), 65 sy., (Yön. Prof.Dr. Ziyat AKKOYUN­ Haz. Mihriye GÜNDÜZ, 1991, 81 sy., LU) (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) 176. Silifke Yöresi Yemek Geleneği ve 161. Malatya İH Masal ve Hikayeleri,.Haz. Mutfak Âdetleri (Mersin), Haz. Emine Hüsnü ÖZÇELİK, 1989, 100 sy., (Yön. ÜNAL, 1992,66 sy.f (Yön. Prof.Dr. Ziyat Prof.Dr. Dursun tflLDIRIM) AKKOYUNLU) 162. Manisa'da Yaşayan Torbeşler'in Dü­ 177. Sivrihisar Yemekleri, (Eskişehir), ğün Âdet ve Gelenekleri, Haz. Metin Haz. Füsun ÖKMEN, 1992, 52 sy., (Yön. DEMİR, 1990,75 sy., (Yön. Prof.Dr. Dur­ Prof.Dr. Ziyat AKKOYUNLU) , sun YILDIRIM) 178. Şerif Bayburt ve Halkbilimi Çalış* 163. Mehmet Veli Kemine, Haz. Çetin malan, Haz. Ülkü AKDOĞAN, 1994, GÜL, 1993, 248 sy., (Yön. Doç.Dr. İsa 130 sy., (Yön. Yrd.Doç.Dr. öcal OĞUZ) ÖZKAN) 179. Tekirdağ İli Çorlu İlçesi Vakıflar 164. Mevlana'da İnsan, Haz. Erdoğan YIL­ KÖyü'nde Hızır-İlyas ve Hıdrellez DIRIM, 1994, 138 sy„ (Yön. Yrd.Doç.Dr. Geleneği Çerçevesinde Yapılan Uy* Öcal OĞUZ) gulamalar, Haz. Dilek VARDARLI, 165. Mudurnu Oya Sanatı ve özellikleri 1994, 16 sy., (Yön. Yrd.Doç.Dr. Öcal’ (Mudurnu İğne Oyalan), (Bolu), Haz. OĞUZ) özlem ARAL, 1991,50 sy., (Yön. Prof.Dr. 180. Tekke Köyü Folkloru, (Ankara), Haz. Dursun YILDIRIM) Ekrem İCARABAYIR» 1989, 138 sy., 166. Muş'ta Teknolojinin Geleneksel Ha­ (Yön. ProfDr. Dursun YILDIRIM) yata Etkileri, Haz. Nur ŞAHİN, 1990, 181. Tokat’ta Afganistan Türkmenlerİ, 62 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDI­ Haz. Dilek TURHAN, 1991, 103 sy., RIM) (Yön. ProfDr. Dursun YILDIRIM) 167. Nakl T ezel Bibliyografyası, Haz. Se­ 182. Trabzon İli Sürmene İlçesi Halkbi­ dat ŞIPKA, 1992, 78 sy., (Yön. lim (Folklor) Değerleri, Haz. Hakan Yrd.Doç.Dr. İsa ÖZKAN) Yılmaz ÇELEBİ, 1993, 147 sy., (Yön. 168. Nasıh Bezirgan, Haz. Dilek GÜNEŞ, ProfDr. Ziyat AKKOYUNLU)

92 Millî Folklor 183. T ü rk F o lklo ru Bibliyografyam , Haz. 199. Zileli Ceyhuni, Haz. Fatma TEZCAN, Filiz DEMİRLÎÇAKMAK, 1992, 249 sy„ 1994, 70 sy., (Yön. Yrd.Doç.Dr. öcal (Yön. Prof.Dr. Ziyat AKKOYUNLU) OĞUZ) 184. T ü rk H alk D ansları A çıklam alı Bib­ Hazırlanmakta Olan Tezler liyografya Denemesi (1929*1990 Yıl­ Doktora Tezleri ları Arası), Haz. Ahmet ÖZKARSLI, 200. Âşık T arzı Ş iir G eleneğinde D estan 1991, 78 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YIL­ Türü Monografisi, Haz. özkul ÇO- DIRIM) BANOĞLU, (Yön. Prof.Dr. Umay GÜ­ 185. T ü rk H alk H ekim liğinde S aran sak , NAY) Haz. Bahadır İLKER, 1990, 60 sy., (Yön. 201. T ü rk D üğünü, Haz. Gülin ÖĞÜT - Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) EKER, (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDI­ 186. T ü rk iy e'd e Çeyiz ve Çeyiz Serm e, RIM) Haz. Filiz BARDAK, 1993,121 sy., (Yön. 202. T ü rk K ü ltü r H ayatınd a D ini T ören­ Prof.Dr. Ziyat AKKOYUNLU) lerin Yapısı, Haz. R. Bahar AKARPI- 187. Türkiye'de Halk İlacı Araştırmaları, NAR, (Yön. Prof. Dr. Dursun YILDIRIM) Haz. Fatma AYTEN, 1993, 78 sy., (Yön. 203. Türkiye'de Çocuk Oyunları ve Prof.Dr. Ekrem SEZÎK) Oyuncakları, Haz. Nebi ÖZDEMÎR, 188. Türk Kahvesi, Kahvenin ve Kahve­ (Yön. Prof.Dr. Umay GÜNAY) hanenin Toplumdaki Yeri, Haz. Zey­ Yüksek Lisans Tezleri nep GÜRMAN, 1993, 154 sy., (Yön. 204. Adana Halkevi Dergileri Üzerine Bir Prof.Dr, Umay GÜNAY) İnceleme, Haz. Selvi GÜRPINAR, (Yön. 189. T ü rk K ü ltü rü n d e H am am ve E ski Yrd.Doç.Dr. öcal OĞUZ) Ankara Hamamları, Haz. Cemil ZE­ 205. Âşık Makamları ve Âşık Reyhani, KA, 1993,100 sy., (Yön. Doç.Dr. îsa ÖZ­ Haz. Birol SAÇAR, (Yön. Yrd.Doç.Dr. KAN) Öcal OĞUZ) 190. T ü rk le rd e Av G eleneği, Haz. Emine 206. Barak Türkmenlerinde Hikayell ÖZBEK, 1993,77 sy., (Yön. Prof.Dr.Ziyat Türküler, Haz. Kürşat KORKMAZ, AKKOYUNLU) (Yön. Yrd.Doç.Dr. öcal OĞUZ) 191. Türklerde Doğumla İlgili Âdet ve 207. Bolu İli G erede İlçesin in B ir K öyün­ İn an çlar, Haz. Emine ÖZTORUN, 1992, de Monografi Çalışması, Haz. Abdul­ 44 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDI­ lah DEMtRCt (Yön. Yrd. Doç. Dr. öcal RIM) OĞUZ) 192. Türk Mutfağına Giren Yabancı Ye­ 208. T ü rklerd e Ad V erm e G eleneği ve Ad m ekler, Haz. Mustafa GÖKNAR, 1990, Verme Bibliyografyası, Haz. Dilek ?, (Yön. ?) TÜRKlŞ, (Yön. Prof.Dr. Umay GÜNAY) 193. U rfa F olk loru, Haz. Hülya ÇAPKAN, 209. Yozgat İli B oğazlıyan İlçesi Y am açlı 1990, 60 sy., (Yön. Prof.Dr. Dursun YIL­ Kasabası Monografisi, Haz, Süreyya DIRIM) IŞILDAR, (Yön. Prof. Dr. Umay GÜ­ 194. Yalınkavak Köyü Monografisi, (Gü­ NAY) müşhane), Haz. Arzu ŞtBtL, 1993, 289 Lisans Tezleri sy., (Yön. Prof.Dr. Umay GÜNAY) 210. A dıyam an İli K ahta İlçesi M onogra­ 195. Yenice Köyü F olkloru, (Ankara), Haz. fisi, Haz. Abdullah SÜZEN, (Prof.Dr. Selma ERSU, 1992, 115 ay., (Yön. Dursun YILDIRIM) Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) 211. Ankara'daki Tarikatlar, Haz. 1.İsmail 196. Yeşilyurt Folkloru, (Manisa), Haz. Ni­ IBİLÎ, (Yön. Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) hal ÜLGER, 1990, 98 sy., (Yön. Prof.Dr. 212. Ankara İli Güdül İlçesi Monografisi, Dursun YILDIRIM) Haz. Safîye Selma TURHAN, (Yön. 197. Yozgat D erem ahal Köyü’nde Y apılan Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) Cem T örenleri, Haz. Satı StVRÎ, 1994, 213. Ankara'nın Çamlıdere İlçesi İle To­ 164 By., (Yön. Prof.Dr. Dursun YILDI­ kat'ın Pazar İlçesi'nİn Üzümören RIM) Kasabası'nda Yapılan Kanavlçe ve 198. Yozgat Lök Köyü Folkloru, Haz. Ab­ Kenar Dantelleri, Haz. Gülay DÖN­ dullah KILIÇ, 1989, 228 sy., (Yön. MEZ, (Yön. özkul ÇOBANOĞLU) Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) 214. A zerbaycan Folkloru Adlı E serin La­ Mlllî Folklor 99 tin Alfabesine Aktarım», Haz. Bülent Bahar EKER, (Yön. Yrd.Doç.Dr. öcal BOZDOĞAN, (Yön. Yrd.Doç.Dr. öcal OĞUZ) OĞUZ) 231. İzm ir İli M enem en İlçesi Monografi* 215. Azerbaycan Folkloru Adh Eserin La­ si, Haz. Bahattin AKÇU, (Yön. tin Alfabesine Aktarımı, Haz. Esma Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) GÜNAY, (Yön. Yrd.Doç. Dr. Öcal OĞUZ) 232. K aram an İli K ılbasan K asabası Mo­ 216. Âşık Yaradıcılığı Adlı Eserin Latin nografisi, Haz. Mustafa DEMÎR, (Yön. Alfabesine Aktarımı, Haz. Mürsel Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) EROL, (Yön. Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) 233. Konya Dergisi Bibliyografyası, Haz. 217. A zerbaycan Xalq S öylem eleri Adlı Aliye YAVUZ, (Yön. Özkul ÇOBANOĞ- Eterin Latin Alfabesine Aktarımı, ' LU) Haz. Rıfat ALÎŞÎROĞLU, (Yön. 234. K onya İli B ozkır İlçesi M onografisi, Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) Haz. Neslihan PÜRGÜ, (Yön. Prof.Dr; 218. Azerbaycan Xalq Yara d ıc ılığının İn­ Dursun YILDIRIM) kişafı Adlı Eserin Latin Alfabesine 235. Konya İli Sarayönü Yöresinde Kuş* A ktarım ı, Haz. Aynur AKARSU, (Yön. çuluk Geleneği ve Kuşçu Kahveha­ Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) neleri, Haz. Ahmet Yasin ÜLKER, (Yön. 219. Azerbaycan Şifahi Xalq Edebiyatı Özkul ÇOBANOĞLU) Adlı Eserin Latin Alfabesine Aktarı­ 236. N İzam i'nin H alk E fsaneleri Adlı Ese* mı, -Haz. Şenay . AKÖZ, (Yön. rin Latin Alfabesine Aktarımı, Haz. Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) Ahmet Cemal ÇETİN, (Yön. Yrd.Doç.Dr. 220. Azerbaycan Şifahi Xalq Edebiyatı Öcal OĞUZ) Adlı Eserin Latin Alfabesine Aktarı* 237. S am sun 19 M ayıa H alkevi D ergisi mı, Haz. Musa AKCAN, (Yön. Bibliyografyası, Haz. Yalçın AVANAŞ Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) (Yön. özkul ÇOBANOĞLU) 221. Çorumlu Halkevi Dergisi Bibliyog­ 238. Sivas H alkevİ'nİn O rta Y ayla, D ört rafyası, Haz. İlknur KARABULUT, Eylül ve Muğla Halkevinin Muğla (Yön. Yrd.Doç.Dr. öcal OĞUZ) adlı Dergilerinin Bibliyografyası, 222. Ç ukurova B ölgesindeki K adın Âşık­ Haz. Mehtap SELÇUK, (Yön. özkul ÇO- lık Geleneği, Haz. Meryem TATİL, BANOĞLU) (Yön. Özkul ÇOBANOĞLU) 239. Ş an lıurfa İli H alfeti İlçesi Saylakka* 223. D enizli İlin in B uldan İlçesİ'nde Do* ya Köyü Monografisi, Haz. Erim KO- kumacılık, Haz. Zerrin BÎLGlN, (Yön. CAMANBAŞ, (Yön. Prof.Dr. D ursun Prof.Dr. Dursun YILDIRIM) YILDIRIM) 224. D e rin o b a 'd a Y aylacılık G eleneği, 240. Tahtakuşlar Köyü Monografisi, Haz. (Trabzon), Haz. Hatice SULA, (Yön. Serap ÇOBAN, (Yön. Yrd.Doç.Dr. öcal Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) OĞUZ) 225. D ivan ü L ugat-it T ü rk 'tek i Hayvan* 241. Taşkır Bala Adlı Eserin Kazakça'dan ların Türk Kültüründeki Yeri, Haz. Türkçe'ye Çevirisi, Haz. Zekine KOÇ, Nazan ÖZÜBEK, (Yön. Yrd.Doç.Dr; Öcal (Yön. Prof.Dr. Umay GÜNAY) OĞUZ) 242. T o k at İli N iksar İlçesi M onografisi, 226. Divan ü Lugat-it Türk'teki Şiirler, Haz. Erarslan GÖRÜR, (Yön. Prof.Dr. Haz. Nilüfer AKINCI, (Yön. Yrd.Doç.Dr. Dursun YILDIRIM) öcal OĞUZ) 243. Trabzon İH Şalpazan İlçesi Geyikli Köyü 227. G azian tep B a şp m a r D erg isi B ibli­ 1 Monografizi, Haz. Bülent GÜL (Yön. yografyası, Haz. Yasemin KARKINER, Prof. Dr. Umay GÜNAY) (Yön. Yrd.Doç.Dr. öcal OĞUZ) 244. T ürkm en H alk N asılları Adlı E serin 228. H alk H ukuku, Haz. Gülçin BOZKURT, Türkçe'ye Çevirisi, Haz. Abdülmecit (Yön. Yrd.Doç,Dr. Öcal OĞUZ)' KILIÇ, (Yön. Yrd.Doç.Dr, Öcal OĞUZ) 229. H alq T ü rk ü leri Adlı E serin L atin Al* 245; Yeni Türk Mecmuası Bibliyografya* fabesine Aktarımı, Haz. Bahtiyar ER- sı, Haz. Çetin KIRIŞTIOĞLU, (Yön. öz­ TAN, (Yön. Yrd.Doç.Dr. Öcal OĞUZ) kul ÇOBANOĞLU) 230. İnanç Dergisi Bibliyografyası, Haz. i

94 Millî Folklor V

DERLEMELER... DERLEMELER... DERLEMELER... ' ERZURUM'DA KINA VE DOÖON MANİLERİ

...... ' i '______,

Erzurum'da geçmiş yıllarda düğünler ev­ Davetlilere çerez dağıtılır. Geline kma ya­ lerde yapılırdı. Evi müsait olanlar evinin alt kılırken, kınayı yakanlar kızı ve annesini ağ­ kısmından bir odayı boşaltır, kma gecesini latmak için ezgi ile şu manileri söylerler. orada yaparlardı. Evi müsait olmayanlar ise, Sandıh üstünde valasi yakınlarının evinde veya komşularının tahsis Kağırt (kağıt) içinde gınası ettiği samanlığı veya mereği temizletir, kına Bu giz gelin olmuş gidir gecesini orada yaparlardı. Haniya bunun anası? Erzurum’un civar köylerinde de durum aynıydı. Durumu iyi olanlar kına gecesi için Gazan galay dutmiyor çalgıcı kiralar, tef ve klarnetten ibaret olan Göynüm alay dutmuyor bu çalgıcı grubu» münasip bir yere oturtulur, Ne talihsiz gizmişsin önlerine kalın bezden bir perde çekilir, böyle­ Elin gına dutmuyor, ce oynayan kadınları seyretmelerine mani Geline kma yakılırken kayınvalidesi tara­ olunurdu, Çalgıcıların isteklerini yerine getir­ fından elinin içine bir altm konur ve kma bu mek ve onlara hizmet etmek için de ailenin altınla yakılır. Bir tas içinde kına gecesine genç erkeklerinden birisi çalgıcıların yanında gelenlere kma dağıtılır. Kına yakıldıktan son­ bulunurdu. ra gelinin elleri kağıt arası yazma ile bağla­ Kız evinde kına gecesi yapılırken oğlan nır. Ondan sonra gelinin ayaklarına kma ya­ evinde de kısır gecesi yapdırdı. Mali durumu kılır ve kınayı yakanlar gelinin ağzından ma­ iyi olanlar kısır gecesini yemekli içkili davul niler söylerler. zurna eşliğinde yaparlar. Geç saatlere kadar 1 eğlenirlerdi. Gmacılar çay başına düzüldü, Kına gecesi ve kısır gecesi ekseriyetle per­ Yeşil gınam altın tasta ezildi, şembe geceleri yapılır. Cuma günü de gelin Gınayı görünce benzim bozuldu, baba evinden davul zurna eşliğinde alınarak Ağla anam ağla, ağlamanın günüdür. yazın faytona, kışın ise "zanka" denilen kapa­ 2 lı kızaklara bindirilip, şehirde bir tur attıktan Ocağımızın daşı gara, sonra oğlan evine getirilirdi. Yüreğimin başı yara, Gelin, Kma gecesi siniler içinde yanan Sabahleyin galkta ana, mumlan tutan genç kız ve kadınların eşliğin­ Gizim diye yerim ara. de kına gecesi yapılan yere getirilir. Bu mum­ 3 lara "şemeler" denir. Taçlı duvaklı şekilde bu­ O gün bö gün olaydı, raya giren gelini orada bulunanlar alkışlar­ Zülfüm düzgün olaydı, lar. Gelin sıra ile ilk önce oğlan evinin büyük­ Bekar gezdiğim günler, lerinin elini öper, sonra da kız evinin büyük­ Biri bugün olaydı. lerinin elini öper. Bilahare gelin yüksekçe bir 4 yere çıkarılır orada ayakta bir süre bekler. Çay aşağı çeperler, Buna "gelin süzülir" derler. Bozulunca yaparlar, Kma başı bozulmamış, yani boşanmamış, İçerden alav verip, annesi babası sağ, çevreden mutlu olarak bili­ Dışardan su seperler. nen bir genç hanıma ezdirilir. Kınayı ezen ha­ 5 nım "Gına daşlandi, ezilmir" diyerek oğlan Garşıdan geçi geşdi, yengesinden bahşiş ahr. El attım saçı geşdi,

Millt Folklor 95 / Ben aynlıh bilmezdim, Gözünün sürmesini kömür etmeyin, Aynlıh göçü geşdi. Elinin gınasını çamur etmeyin» Kına yakılmadan genç kızlar bar tutarlar On beşlik gizimi gelin etmeyin, (halay çekerler) ve hem oynarlar hem de ezgi Yahtığın gınaya peşman olursun. ile şu manileri söyleyerek gelini bara davet Gelin baba evinden ayrılmayı bir türlü ederler. kabullenemez. Annesine ve babasına sitem 1 dolu maniler türküler söyler. Bu mani ve tür­ Ayvanın altından geşdim küler manici başı görevini yüklenen kadın ta­ Eğildim suyundan işdim, rafından başlatılır ve orada bulunanlar koro Avcı şaşırdı yolumi, halinde kendisine eşlik ederler. Ben bu ile garip düşdüm. Bu türküler söylenirken 1 gelin, annesi, kardeşleri ve yakınlan gözyaşı dökerler. Gelin gel bara gel bara, Ölduh yalvara yalvara. 1 2 Geldiler geldiler gelin etmeye, Garibem vatanım yohdur Elinin gınasını çamur etmeye, Yessirem satanım yohdur Gözün sürmesini kömür etmeye, Düşmişem derin göllere Seni uzah yerlere gelin etmeye. Elimden dutanım yohdur. 2 Altın tas içinde gınam ezildi, Gelin gel bara gel bara, Gümüş darah ile zülfüm çözüldü, ölduh yalvara yalvara. Anamın, babamın bağn ezildi, 3 Şen anam, şen babam evin şen olsun Çift beyaz gögercin olsam Ahan ben gidirem yerin gen olsun. Çalmm dalına gonsam 3 Güzellere yoldaş otsam Dalımı verdiğim bürklü direkler, Çirkinliklere duzah gursam. Kolumu yorduğum yıldız terekler, Yansın anam, yansın dertli yürekler, Gelin gel bara gel bara Şen anam, şen babam evin şen olsun, ölduh yalvara yalvara Ahan ben gidirem yerin gen olsun. 4 4 Suya gider su doldurur Ağır yayığını yaydığım anam, - Al valasi yel galdırır Ağır sağınını sağdığım anam, Gendisi pek güzel değil Şen anam, şen babam evin şen olsun, Cilvesi adam öldürür Ahan ben gidirem yerin gen olsun. 6 Gelin gel bara gel bara Guşlar gelmiş cıvıl cıvıl ötüyor, ölduh yalvara yalvara Anam derdine dertler gatıyor, 5 Bir olan derdi, bine yetiyor, Oğlan valami valami Şen anam, şen babam evin şen olsun, Getir, götürme valami Ahan ben gidirem yerin gen olsun. Benim valam Üç gulaşdır 6 Sar da boynuna dolaşdır. Anam çıhsın yüce dağın yaylasın, İçsin soğuh sular gönlün eylesin, Gelin gel bara gel bara Evde gelini vardır beni neylesin, Ölduh yalvara yalvara. Şen anam, şen babam evin şen olsun, Gelinin sağ ayağının baş parmağına kma Ahan ben gidirem yerin gen olsun. yakıldığı gibi her iki ayağının tüm parmakla­ rına da yakılır ve kına türküleri söylenir. Kına gecesi gelinin yanında bulunan genç Çarşıdan aldım yaprak gınayı, kızlar sabaha kadar çalar söyler oynarlar. Kı­ Bezirgandan aldım ballı hurmayı, na gecesinin bitiminde kızm arkadaşlannın Yahma yenge yahma sen bu gınayı, oluşturduğu koro, kıza nasihat veren şu tür­ Yahtığın gınaya peşman olursun. küyü. söyler.

96 Millî Folklor Gelin gelin, allı gelin has gelin Gurdular gurdular gurna daşım, Ağ elinde ben olayım tas gelin, Yuydular yuydular gızm başını, Gelbindeki tasalan kes gelin, Sesleyin gelsin bey gardaşım, ölmeyince sahm yardan aynlma. Gelinin teklifini bekleyen kardeşi kapıya dayanarak gelinin dışarı çıkmasına mani Gelin, güzel, taze bir gonca, olur. Buna "kapi dutma" denir. Dünürcü başı Gelinin beli yüzükten ince, bahşiş verdikten sonra kapı açılır. En son kız Dayanmazlar gelin, seni görünce, kardeşleri ile vedalaşan gelin kardeşlerine ölmeyince sahm yardan aynlma şöyle seslenir. Garşıdan gel bir görim a Ay ile gün doğdu yüceden, Elin uzat gül verim Şevki vurdu pencereden bacadan, Buna aynlık derler Gelin uyhusuzdur dünkü geceden Daha nerede görim? Ölmeyince sakın yardan aynlma. Enterin asma baci Kına gecesinin sabahı oğlan evi davul Enterin yosma baci zurna eşliğinde faytonlarla gelini almaya ge­ Aramız uzah düşdi lir. Gelinin kapısı öAünde erkekler bar oynar. Selamın kesme baci Ayrılık vakti gelmiştir. Gelin annesi ile veda­ laşır. Sanlıp ağlaşırlar. Gelin hem ağlar hem Ocağa atdim saci de şu manileri söyler veya manici kadın aşa­ Aynlıh öd'den aci ğıdaki manileri gelinin ağzından söyler. Ara verin gunşiler 1 Sarılağ iki baci Ayva yaprahsız olmaz, Ana yavrusuz olmaz, Gel bacım gel, ağlıyah Sen, beni verdin ana, Gardan kemer bağlıyah Yavrusuz ana olmaz. Evvelden çift gezerdıh 2 Şimdi nasıl ayrılah, Pungar (çeşme) suyun ne dadlı, diyerek kardeşleri ile sanlıp, vedalaşırlar. Üstüne vurdum atlı, Son defa babasının elini öperek vedalaşan ge­ Ben anamdan ayrıldım, lin, babasına şöyle seslenir. Dağlar bile fırkatlı. Gel benim hacı babam, 3 Başımın tacı babam, Havalar doldu bögün, Geldiler, götürirler, Doldu boşaldı bögün, Seen bene acı babam. Gel anam görüşelim, Gelin artık yola koyulmuş, oğlan evine Aynlıh oldu bögün. • gitmektedir. Mani söyleyen kızlar korosu ge­ 4' lini yolcu ederken şu manileri ahenkli bir ses­ Yük üstünde yumurta, le söylerler. Ana beni unutma, Tepsiye goyarlar duzu, Unutacak olursan, Üstüne örterler bezi, Göz yaşını kurutma. Anasının nazlı gizi, Gelinin belini bağlarken gelin veya mani Gidiyor bahm gidiyor. söyleyen kızlar bir ezgi ile şu manileri söyler. Başım ağrır başım Erzurum'dan aldıh tası, Yastığa damlar yaşım Nerelerden gelir sesi, Yolcu gidirem Evimizin eylencesi, Hani benim gardaştm? Gidiyor bahm gidiyor. Bu maninin sonunda sağdıç "artık yeter Gardaş gardaş has gardaş ağlamayı kesin” der ve gelinin başını kim Başında dal fes gardaş bağlayacaksa ‘gelsin bağlasın anlamında şu Eller gelmiş götürir maniyi söyler. Gapıları bas gardaş

Millî Folklor 97 Alın yüzük kaşım, KAYNAKLAR: Kim bağlasın başını, 1- Bulut Sebahattin: Damla Damla Erzurum, Halk Oyunlan- Aynhk zamanıdır, Türküleri ve Turizm Derneği Kültür Yayınlan 1989, Sil gözyaşını diyerek gelinin başını bağla­ ■.135-137. tır ve gelin faytona bindirilir. Gelinin yanma kaymbabası, kayınvalidesi, görümeeleri bi­ 2- Er TUlay: "Kına Türkülerinde Halkımızın Evlilik Felsefe­ ner. Erzurum'da Taş mağazaları, Cumhuriyet si" II Milletleraran Türk Folklor Kongre»! Bildirileri, Caddesi, Hastaneler Caddesini ve Havuz başı Ankara Kültür ve Turizm Bakanlığı MtFAD Yayınlan turu attırılır ve gelin koca evine getirilir. 1982,8.167. Gelin baba evinden koca evine geldiğinde 3- Gemalmaz Efraeyap: Erzurum İli Ağızlan lncclerae-Me- bir ehram gerilir. Damatla sağdıç evin damı­ tinler Sözlük ve Dizinler 1,2,3 cilt Atatürk Üniversitesi na çıkar gelin eve girmeden damat gelinin ba­ şına elma atar, sağdıç da orada toplananların Erzurum 1978. üzerine kuru çerez ve bozuk para serper. Ge­ 4- Genç Reşat: 'Kaşgarlı Mahmut'a güre XI yüzyılda Türkler­ lin içeriye alınır. Ayaklan yıkanır ve oğlan de Evlenme" (1972-1973), Ankara Antropoloji Dergisi Sa­ evinde damatla buluşturulur. Buna "koltuğa yı 7. Sayfa 297-310. verme" denir. Gelin ve damat 10-15 dakika 6- Kartal Numan: "Koeacık'ta Düğün Gelenekleri ve Anado- bir odada yalnız kaldıktan sonra damat sağ­ İudaki izleri" Ankara Kültür ve Turizm Bakanlığı Mİ- dıç tarafından götürülür. İkindi namazına ka­ dar düğün devam eder. Düğünden aynlanlar FAD Yayınlan III. Milletlerarası Türk Folklor Bildirileri topluca şu manileri söylerler. 1987 C. IV S.209-720. 6- Koşay H‘ Zübeyir: Türkiye Türk Düğünleri Üzerin» Muka­ Oturmuş goyun sağar, yeseli Malzeme, Ankara Eski Eserler ve Müzeler Umum. Elmas gerdanlık bağlar, Müd. Yay. 1944. Şükür olsun Tanrı'ya, 7- Nahya Zümrüt: “Kız isteme ve Söz Kesme Gelenekleri Her taraftan nur doğar. Özerine Bir Atlae Denemesi* Ankara MtFAP Yayınlan Caminin üstündeyem, C.IV 1987 S.257-288. Dal budah gastmdayam, 8- Narman Halil: "Başlık Parası Geleneği ve Şeker Fabrika­ Değmeyin dolaşmayın, sında Ç ab çanların Bu Geleneğe Karşı Tutumlan” Anka­ Ben murat üsütndeyem. ra MlFAD Yayınlan 1987 C. IOVS.269-276. 9- Taş Hülya: Erzurum'da Evlenme ve Düğün Âdetleri, Türk Lailahaillallah benim olsun, İllahlahlar senin olsun, Halle Kültüründen Derlemeler, Ankara MlFAD yayınla- Açıl cennet gağısı, n. 1992 Sayfa 171-183. Muratlar hasıl olsun.

Lailahaillallah demişem, KAYNAK KİŞİLER İllahlaha gelmişem,

Açıl cennet gapısı, Adı Soyadı Yaşı Meıleği öğrenim Durumu Murat için gelmişem. lımail TAŞ ■ 54 Uludağ Oniverifteai Atatürk Ünv, Yatsı namazından sonra güvey yanında Kütüphane ve DOk. Edb.Fek, Türk Dili sağdıç ve yakın arkadaşları ile eve gelir. Dua­ Dairi Balkanı ve Edebiyatı Bolümü lar okunur, sırtına vurularak eve sokulan da­ Muazzez TAŞ 44 Ev Hanımı Li«e Mezunu madı, gelinin yengesi karşılar, yenge gelinle damadı el ele tutuşturur. "Gelini sene, seni Münevver ÖZKAN 60 " Okur Yazar Allah'a teslim edirem" der, mutluluklar diler Şengül ORAN 40 * " Lise Mezunu ve hazırlanmış olan Beccadeyi yere serdikten sonra odayı tferkeder. Böylecş damat gerdeğe Krgfll ÖZTÜRK 54 * * Ortaokul girmiş olur ve düğün töreni sona erer. Figen DADAŞ 35 “ ' Lite Mezunu

98 Millî Folklor AFYON'DAN DERLENEN ÜÇ EFSANE Ahmet OĞUZ»

Burada Afyon Kalesi, Gazlıgöl Kaplıcası hâzinenin yanında hiç bir dünya kelamı ko- ve Meçhul Asker Mezarı ile ilgili üç efsane nuşmayacaklanna söz veren imamlar, hâzi­ anlatılacaktır. neyi ve kızı görünce dayanamazlar ve konuş­ 1- Afyon Kalesi hakkında anlatılan efsa- maya başlayınca tılsım yavaş yavaş bozulur. £Xi. ne: ‘ Tılsım bozulunca kızın üzerindeki pullar da Dağlar arasında bulunan Afyon şehrinin dökülmeye başlar. Kızın üzeri açılınca imam­ ortasındaki kale hakkında halk arasında de­ lardan birisi "yeter be" diye bağınr. Konuş­ ğişik efsaneler anlatılmaktadır. Yerden iki- mamaya söz verdikleri halde konuştukları yüz metre kadar yüksek olan kale, sarp kaya­ için ölümle cezalandırılacaklardır. Ancak lardan meydana gelmekte, kayalar üzerinde imamların halk arasındaki itibarlan da dik­ de değişik medeniyetlere ait figürler bulun­ kate alınarak cezaları hafifletilir, her imam maktadır. Kendisine ilginç gelen her olay ve­ çevredeki bir tepeye fırlatılır. ya yer hakkında değişik efsaneler anlatabilen Kalenin içindeki gizli hâzineyi çıkarmak Anadolu halkı yaratıcı zekâsını burada da us­ için son zamanlarda Almanlar, Amerikalılar taca kullanmıştır. Firigler ve Perslere kadar ve daha başkalannm girişimleri olduğu an­ götürülen Afyon şehir tarihinde Bizans Impa- cak halkın bunlara izin vermediği söylenmek­ ratorluğu’nun önemli bir yeri vardır.(l) An­ tedir. cak bu kale hakkında anlatılanlar Bizans ile 2- Gazlıgöl Kaplıcasıyla ilgili Efsane: sınırlı değildir. Hz. Ali, yaptığı savaşlar ve atı Afyon ve çevresi şifalı kaplıcalarla dolu­ ile ilgili efsaneler de bulunmaktadır.{2) Yine dur. Bunlardan biri de Gazlıgöl kaplıcasıyla halk arasında kalenin içinde bulunduğu ka­ ilgili olarak Firigya kralı Eşek Kulaklı Midas bul edilen hazine ile ilgili değişik inançlar ile ilgilidir.(3) Bizim anlatacağımız efsane ise vardır. Bu anlatacağımız efsane de kalenin Gazlıgöl'Ün üzeri açık hamamı ile ilgilidir. içinde bulunan hazine ile ilgilidir. Ancak hâ­ Adı geçen yer Afyon'a on km. uzaklıktadır. zinenin kimlerden kaldığı belli değildir. Gazlıgöl'de bulunan bir suya güzel bir kız Afyon ve çevre halkınca sevilip sayılan ve girer ve bir daha çıkmaz. O günden sonra au de ilmine güvenilen dört imam, kalenin için­ "kudret hamamı"na dönüşür. Hamamın üzeri de bulunan hâzineyi bulmak için kaleye çıka­ de örtü kabul etmez. Hamamın üzerini ört­ rak gizli olan kale kapısından içeri girmek mek için teşebbüsler olmuşsa da felaketle so­ için yol ararlar. Kayalar arasında dolaşırken nuçlanmıştır. Üzerine örtülen ağaç, tahta ve yarım çocuk cesediyle karşılaşırlar. Çocuğun benzeri malzemeler etrafa dağılmıştır. Hama­ yansının bulunduğu yerde kapının olacağını mın üzeri bugün de açıktır, tahmin eden imamlar, okudukları dualarla 3- Meçhul Asker Mezan île İlgili Efsane: kapıyı açarlar. İçerde donanımlı, tam teçhi- Afyon, Türkler'in Anadolu’yu 1071 tari­ zatlı iki askerle karşılaşırlar. Bu iki asker ile hinden itibaren feth etmeye başlamalarıyla hâzineyi bekleyen ejderi (yılan) dualarla ge­ birlikte, Bizans imparatorluğu ile yoğun bir çen imamlar, hâzinenin bulunduğu yere va­ mücadeleye girilmiş, Anadolu’yu Türkiye rırlar. İçerde sandık içinde yüklü bir hazine yapmak için o günden bu güne sayısız şehit ile üzeri pullarla örtülü dünya güzeli bir kızla verilmiştir. Milli mücadele döneminde de Af­ karşılaşırlar. Askerlerin yanından geçerken yon 28 Mart 1921'de işgal edilir. Hemen arka­ sından geri alınır.(4) Ancak Yunan kuvvetleri * Afyon Kocutcpc Üniversitesi fvıı-Eıl. 1 jk. Aru>. GOr.

Millî Folklor 99 13 Temmuz 1921'den itibaren şehri tekrar iş­ "rahat ol" der asker tüfeği bırakır. Tüfek alı­ gal eder ve işgal 27 Ağustos 1922’de Bona narak asker oraya tekrar defnedilir ve üzeri­ erer(ö). Yakm tarihteki bu olaylar halkın ne türbe yapılır. benliğinde uzun süre önemli yer işgal etmiş­ Askerin tüfeği bırakması şu şekilde de tir. anlatılır Asker tüfeği vermeyince "vatanın si­ Efsane, gerçek veya hayâli muayyen şa­ laha ihtiyacı var" denilir ve asker silahım bı­ hıs, hâdise veya yer hakkında anlatılan bir rakır. türdür,(6) Burada ahlatacağımız efsane de yer, 2aman ve yakın tarihte yaşanan olaylar­ NOTLAR la yakından ilgilidir, 1) 1973 Afyon II Ytlhğ», 8,1-2 Afyon'un Çavuşbaş mahallesi civarında 2) irfan Ünv«r Nasrattınojlu, Afyon kar ahir Efsaneleri, Nu- ratttnoğlu Yayınlan, Ankara 29 Ekim 1973, a. 44-46. yol yapmak amacıyla çalışan dozerler bir taşa 3) irfan Ünver Nasrattınoğlu, Ago. » 5-7. çarparlar ancak tüm çabalara rağmen taş ye­ 4) Solahattin Tanael. Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, An­ rinden oynatılamaz. Bunun Üzerine taşın çev­ kara 1974, cilt IV,s. 80-83. resi açılır, içinde elbisesi dahi solmayan bir 6) Utkan Kocatürk, Doğumundan ölümüne Kadar Kaynak- çah Atatürk Glinlüjü, Ankara 1992, e. 202-203. asker cesedi bulunur. Askerin elinde bir tüfek 6) Saim Sakao$u, Anadolu-Türk Efsanelerindi Tay Kedime vardır. Ancak tüfeğe sıkıca sarılan asker ne Motifi ve Bu Efsanelerin Tip Katalogu, Ankara 1980, ı. 3. tüfeği bırakır ne de kendisi yerinden oynatı- labilir. Çevre halkı ve yetkililer gelir, derin KAYNAK KİŞİLER hocalar dualar okur ancak asker tüfeği dahi Abdulah YILMAZ, yay: 28, tahsil; U m masunu, Afyonlu. Şükrü GENÇ, yay: 22, tahail: ilkokul macunu, Afyonlu. bırakmaz. Çevre köylerden birisi "askerin ko­ Katım ILARSLAN, yay: 28, tahsil: Üniversite metunu, Af­ mutanım bulalım" deri Komutan gelir askere yonlu.

r .. . : TÜRK BİRLİĞİ Şiir: Kazak Akını Batırhan BOZKTJRT Beste; Ozan Şamil Türkiye Türkçesi: Fadü Ali

Köktürk yer Tanrısı Ulu dedem Türkün kutsal .bağrından f Onu düşünsem ateşlerde yanarım ' Tarihin çekmiş otan ağrından k Târihin nice asırlık sayfalarından Kırk toplum çeyrek milyar Türk Dedemin muhteşem izlerini bulurum Âlemin en güçlü kavmindeh . ' w • * ^ ► ' ' > ”;v ***5 >#.x ’ : (Nakarat), . , ■ . Nakarat: Qüıpşte berabenioğduk biz Kırk toplum: Talar, Başkurt, Kırgız, Nogay Güneşten kuvvetaldık biz Kardym^Türkmen, Saha,Şor, Karaçay Gün sönmeden sönmeyiz Gagauz, Kumuk, fava, Katak, Özbek - Artık Türk dünyasını Kırımçak, Oğyz, Hakûs, Malkar, Altay Îç-Dış düşmanların ' (Nakarat) : \ . Hiçbirine vermeyiz

v ...... - ■: •;; .â m 100 Millî Folklor ÇAMLIK'IN BAŞINDA TÜTER BİR TÜTÜN VEYA BİLİNMEYEN ŞEKLİYLE ZİYA'NIKİ TÜRKÜSÜ VE HİKAYESİ Mustafa USLU

"Yozgat Ağıtlan'nın Ağıt Geleneğimizdeki ci mısrasındaki "ehbablan galan" kısmının Yeri" adh çalışmamızda(l); Yozgat'la özdeş­ 'emsalleri yanan'(yaşıtlan üzülen) şeklinde leşmiş türkülerden (Birincisi, Yozgat Sürme- olduğunu da tesbit ettik.) lisi’dir.) İkincisi olan "Ziya'mn Türkü8ü"n

Millî Folklor 101 terslenmiştir, Arkadaşlarının bu davranışını Habeşin oğlunun evinin ordaydı. Evlerinin hazmedemeyen Ziya, kahrından hastalanır ve aralığından , da köyün mezerüği eyice görü­ Ölür. nürdü. Fikriyeal, gendisiyinen dört bacıyıdı- Edindiğimiz bu bilgilerin yeterince açık lar. Fikriye zaman zaman Ziya'mn güççük ve doyurucu olmadığı; bizim olduğu kadar gardaşı Amet'e(Ahmet) yarenlik olsun deyi; okuyucularımızın da dikkatinden kaçmamış­ çocuğu sevindirmek icunda,.. sana varacaam, tır. Çünkü Ziya'mn ölümü çeşitli sebeplere derdi (Seninle evleneceğim, derdi.) Ailecek bağlanmıştır. Konuyu daha da araştırmalıy­ birbirimize gedip gelirdik.. Senin anıyacaan dık. Biz de araştırmaya devam ettik. Bu ka­ birbirimize bek yakmıdıh. rarlılığımız bizi yanıltmadı. Yeni bulduğumuz Ekin sularken üşütmüş! Gann ağrısından iki kaynağımızın verdiği bilgiler, doğru yolda da şekayet ederdi.Tohdura bek getmek isde- olduğumuzu gösterdi. Yeni kaynağımızın bi­ medi. Gozel bi esbap dikindiyidi o zamanlar. rincisi; türküye konu olan Ziya'mn ablası Gendide keleş mi keleş, ö esbabı geyince da­ Tekmile Yıldınm(7), İkincisi de Ziya'mn abla­ ha keleş olurdu. O halde tohtura getmiye ıra- sı Tekmile Yıldırım’ın oğlu Harun Yıldı­ zı edebildik. O zamanlar şindiki gibi tohdur, rım ^).. 4 ilaç, hap, iğne nerde.. Geddi geldi bi hafda Tekmile Yıldırım'dan Ziya hakkında bu kendini bilmez bi halde ölü gibi yaddı..Hepici- bilgiler alınmıştır: "Ziya (soyadı Çalışkan) ğimiz başmdaydıh, Fikriyeynen nışannandıh- Karacalar Köyü'nde bir yiğit delikanlı. *Gaşı dan sona hasdalandı. gözü sülük gibi.. Çok yakışıhhydı. Uzun, boy­ Fikriyeal o sırada Gızıldepe KöyÜ'ndeler. lu poslu.. Edirafı tarafından çok sevilirdi. Geleninen gideninen nışannısı Ziya'dan hâ- Çevrede onu tanımayan yoh gibiydi. Çok iyi ber alınmış.. Fikriye'ye haber gotürennerden ata biner ve çok iyi cirit oynardı.(9) Ziyalar biri de Gızıldepe Köyü'nden Mehmet (Meh­ yedi gardaşıdılar. Beş denesi giz, iki denesi met Kılıç) O hasda halindeyiken babam ba­ oğlan..Halen beş gardaşı sağ..Üç gardaşım öl­ şında;.. Allahım oğlumu eşinden ayırma, der­ dü. .(Ziya, Fadime, Gürcü) di., Ziya da o haliyle babama;.. gatılırdı..Baş- Ziya ile sevdiği Fikriye (gızlık soyadı Çe­ ga heş gonuşmadı. Yatağa düşdüğü hafdanm vik idi..) arkaba çocukları.. İkisi de Garacalar başında öldü. Köyü'nden. Arkabalıkları Fikriye'nin anası Şu sıralar Fikriye, 75-76 yaşlannda olma­ tarafından ileri geliyo. Senin anıyacaan Ziya lı. Halen Alaca'da yaşıyo, sağ.. Fikriye'yi Ziya ile Fikriye'nin anaları emmi gızları..Fikri­ öldükden sona arkabalanndan eğitmenin ye'nin babası bizim köyden ^Garacalar Kö­ mısdafayınan (öğretmen Mustafa) everdi- yü).. îmam Ali Hoca.. ler.Eğitmenin mısdafa (Mustafa Demir) eğit­ Derin bi hocadır,.hocaydı..Bu düşünce be­ menliğin yanında Sarıgaya ve Yerkoyde de nim daal, hepiciğimizin bilenlerin ve köylüle­ tasıldarlık (tahsildarlık) yapdı. Eğitmenin rin.. Ali Hoca ölmeden önce imam durduğu mısdafa bizimkine de (Kocası Kazım Yıldı* Gızıltepe Köyü'nden Garacalar'a geldi..orada nm'dan bahsediyor..) 3’e gadar okutmuş. öldü. Daha sonra annesinden aldığımız bilgile­ Fikriye ve ailesi; Ziyayınan nişannama- re katabileceği veya çıkarabileceği bilgilerle dan Önce Ali Hoca'nm Gızıldepi'ye imam dur­ ilgili oğlu Harun Yıldırımla genç, tahsilli ve masıyla orıya yelleşdiler. Fikriye (Ziya'mn nı- hafızasının kuvvetli olması sebebiyle görüş­ şannısı) çık gozel..boylu poslu, uzun saçk.Zi- menin; konunun netlik ve kesinliği bakımın­ yayman birbirlerini çok hazederler.. Fikri­ dan anlamlı olacağı düşüncesiyle onunla da ye'nin çok gozel ve gur bi sesi varidi. Eyi İlâhî aynca görüşmeyi uygun bulduk. ederdi. Fikriyeler'in evi Garacalar Köyünde Ona da Ziya dayısıyla ilgili bildiği ve duy­ 102 Millî Folklor duğu başka şeylerin olup olmadığını sorduk. Burada söze Jjanşıp; Fikriye hakkında ne O da şunları söyledi: Ziya dayım (soyadları bildiğini sorduk. Harun Yıldırım anlatmaya Çalışkan) 7 çocuklu bir ailenin oğlu. Babası devam etti. Fikriye'nin çilesi bunlarla bitmez. Ömer, annesi Hatice Çalışkan'dır. Dayım Zi- Bir müddet sonra, köyümüzün ileri gelenle­ ya'yla birlikte Gürcü ve Fadime halam rah­ rinden Haşan Ağa'nın ısrarlı baskılarıyla, ev­ metli oldular. Hayatta olan Tekmile Yıldırım li, tahsildar eğitmen Mustafa ile evlendirilir. (annem) ve halam Azime Yıldırım ve diğer Halen Alaca’da yaşamaktadırlar. Fikriye Ziya dayım Ahmet Çalışkan halen köyümüz Kara- dayımla ilgili sorulara kocasının aşın kıskanç calar'da, yaşıyorlar. Diğer haîpm Emine Ak- olması sebebiyle cevap vermiyormuş. Fikri­ bulut ise Alaca'nın Sincan Köyü'nde yaşa­ ye'nin Mustafa ile evliliğinden 6 çocuğu ol­ makta. Büyüklerimden duyduğuma göre Ziya muş, ikisi Ölmüş, dördü de yaşıyor.. Bu bilgi­ dayım ata iyi ’biner', çok iyi 'cirit' oynarmış. lere, bir de Fikriye Hanım'ın kendi el yazısıy­ Günlerden bir gün Ziya dayım, Kızıltepe la verilen bilgileri ilâve ederek noktalıyoruz. Köyüne babasının imam durmasıyla yerleş­ Vereceğimiz bilgiler, Fikriye Hanım’ın kendi miş olan nişanlısı Fikriye’yi görmeye gider. el yazısıyla merhum Turgut özal'a (Cumhur­ Dayım ve Fikriye birbirlerini çok severlermiş. başkanımız) yazdığı fakat merhum Özal'm öl­ Fikriye’yle nişanı Kızıltepe’de yapılmış. Kızıl­ mesiyle gönderilemeyen mektuba aittir. Mek­ tepe Köyü'nde, nişanlı görmek pek hoş karşı­ tubu bize Harun Yıldınm Bey vermişlerdir. lanan bir şey değilmiş. Görmeye yeltenen de­ Mektup halen bizde bulunmaktadır. îşte Fik­ likanlı da bu anlayışdan nasibini alırmış.. riye Hanım'ın yazdıklan: 17 yaşında nişanlı­ Bütün bunları göze alan Ziya dayım, nişanlısı sını kaybetmiş. Bu kayıp sebebiyle Yozgat- Fikriye'yi görmeye gider. Bu buluşmalar ge­ lı'nın bildiği 30 kıtalık "Ziya'mn Türküsü"nü nellikle geceleri yapıldığı için, gecenin aya­ yazmış. Talih kendisine kumalı bir evliliği zından nasip almasını da normal karşılamak lâyık görmekle kalmamış; sağlığında iki oğlu­ lazım. Soğuktan Ziya dayım bu yüzden epey nun ölüsünü de görmüş. Tesellisi yaşayan di­ nasip almış. Nişanlısını görmeye gittiği Kızıl­ ğer dört çocuğu olan Çevriye, Keriman, Fadi­ tepe dönüşleri zaman zaman uzadığı için ve me, Neriman.. Fikriye Hanım, ölen birinci oğ­ ev sahiplerini şüphelendirmemek için Fikri­ lunun Aksaray’da Mal Müdürü iken 34 yaşın­ ye, dayıma damda yatak yaparak yatırırmış.. da, ikinci oğlunu da 14 yaşındayken kaybet­ Yine böyle bir yatmanın sabahında Ziya miş. Fikriye Hanım, yaşının 76 olduğunu söy­ dayım, elbiselerinin bıçakla parçalandığını lüyor. görmüş. Yiğitlik anlayışına aykırı gelen bu Bütün bu bilgiler ışığında "Ziya'mn Tür­ davranışa dayım çok üzülmüş.. Bütün araş­ küsünü meydana getiren olayı Yozgat iline tırmalara rağmen suçlu bulunamamış. Bu bağlı Alaca yolu üzerinde vasıtayla Yozgat'a hareketin sonunda döndüğü Karacalar Kö­ 45 dakikalık mesafedeki Karacalar Kö­ yü'nde hastalanarak yatağa düşmüş..Karın yü'nden birbirini çok seven Ziya ve Fikri­ ağrısından şikayetçi olur, dayım fazla yatma­ ye'nin; birbirlerini çok sevmelerine rağmen, mış, ölmüş.. Ziya dayımla ilgili şu olayı da an­ döneminde teşhisi konulamayan belirtisi 'ka­ latırlar. Ziya dayım hasta yatağmdayken rın ağnBi’ olan bir haBtahk sebebiyle "ölümü" pencereden bir kelebek odaya girer. Dayım sonunda Fikriye'nin sevdiğine acısıyla yaktığı hasta bakışlarıyla kelebeğe bakarak, "bizi ve Yozgatlılarca "Çamlık'ın Başında Tüter ayırma Allahım., bizi ayırma.." demiş.. Hatta Bir Tütün" adıyla bilinen aslı ağıt olan bir şunu da duydum. Fikriye halen dayımın saçı­ türküyle noktaîanmıştır.(lO) Şimdi de adı ge­ nı, tarağını, aynasını saklıyor, adını anmadığı çen 'ağıt'ın derleyebildiğimiz kadanyia dört­ gün olmuyormuş. lüklerini veriyoruz: Millî Folklor 103 Çamlığın başında tüter bi tütün Atma binmişde arar eşini Acı gormiyenin yüreği bütün Duman almış şu Çamlığın başını Ziya'mn atını bozara dutun Benim için ağlıyosan ağlama Gelen geşen Ziyam ölmüş desinler Aha geldim sil gozüyün yaşını

At üsdünde guşlar gibi dönen yâr Cevizidim endirdiler dalımdan Gendi gedip emsalları yanan yâr Beni ayırdılar nazlı yârimden (Bu ikilik dörtlüklerden sonra hep tekrar­ Eğer yârim dutmaz isen salımdan lanır.) Onun için açık gider gözlerim i Uzun olur gemilerin direği Gızıldepe yolu posdamız oldu Yanıh olur anaların yüreği Bu cdhallıh şenle beni mi buldu Ne ben gelin oldum ne sen güveyi Garın ağrısı da mahana oldu Onun için gapanmıyo gözlerim Onun için gapanmıyo gözlerim t Benim yârim yaylalarda oturur Üç guş gondu tabıdıyın başına Ağ elleri soğuk suya batırır îflah olmam ben bu derdden boşuna Demedim mi nazlı yârim ben sana Garip yazın mezerimin başma Sıh muhabbet tez ayrılık getirir Gelen geçen garip ölmüş desinler

Ham meyvayı gopardılar dalından Esmez oldu şu zeherin yelleri Beni ayırdılar nazlı yârimden Gelmez oldu gurbet elin guşları Ben gorharım ayrılıhdan ölümden Söylemiyo tavsırıyın (resmiyin) dilleri ölüm ve Allagım ayrılık verme Söyle dillerine gurban oluyum (12) (Ağıt; söylenildiği gibi Yozgat Ağzı’yla ya­ Yozgadın dağıda bi gara depe zıya geçirilmiştir.) Yârin istidiğide bi altm küpe Yozgadda gezmedim ben sere serpe Dipnotlar ve Kaynak Kişiler: Onun için gapanmıyo gözlerim 1- Erciyes Dergisi, Nisan 1992, Sayı:172, s.24-25 2- Hûyri Kaya, 1915 Divanlı Köyü doğumlu, Okur-yaxar de­ ğil Hasdane derlerde yedi köşeli Hamide Çağlayan, 1930 Güllük Köyü doğumlu (Yozgat), Dohdurlar geliyo eli şişeli Okur-yazar Ziyamı sorarsan yerde döşeli Tekmile Yıldırım, 1914 Karacalar Köyü (Yozgat) doğum­ lu, Okur-yazar değil Onun için açıh gider gözlerim 3- Fermuş Günef, Saray Köyü (Yozgat) doğumlu, Okur-ya­ zar değil Eşceyi ellemende eşme durulsun 4- Bedriye Çelik, 1932 Türkmen Araplı Köyü (Yozgat) do­ Ziyarhın Ölüsü de burada yunsun ğumlu, ilkokul mezunu 6- Nafiz Parlak, 1952 Yozgat doğumlu, Okur-yazar - Nazlı yârin acep kime verilsin (5- Hüseyin Susam, 1930 Kızıltepe Köyü (Yozgat) doğum­ Onun için gapanmıyo gözlerim (11) lu,Okur-yazar 7- Tekmile Yıldırım, 1914 Karacalar Köyü (Yozgat) doğum­ lu, Okur-yazar değil Atm a binmişde eğerin düzler 8- Harun Yıldıran, 1954 Karacalar Köyü (Yozgat) doğumlu, Cirit deyneğini elinde gizler Sanat Okulu mezunu; halen Yozgat Belediyesi nde me­ Hayırsız elbisen bohçemi gizler mur olarak çalınmaktadır. 9- Bu bilgileri, canh kaynakların hepsi doğrulamaktadır. Onun için açık gider gözlerim 10- Bu türkünün bir adı da "Ziya'mn TtlrktL»ü"dür 1 1 - Bu beyit çoğu zaman; Bi oda yaptırdım altın döşeli “At üsdünde guşlar gibi dönen yâr Dohdurlar geliyo eli şişeli Gendi gedip ahbablan kalan yâr.." diye söylenir ve bili­ nir.. Beş gun oldu Ziyam derde düşeli 12- M.Esat Uslu, 1928 Yozgat doğu mİ <4, Okur-yazar.. Onun için gapanmıyo gözlerim 104 Millî Folklor