T.C. SAKARYA ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ

PİYASALARIN REKABETÇ İ İŞ LEVLER İNİ SÜRDÜRMES İNDE REKABET HUKUKUNUN ROLÜ: PİYASAYA G İRİŞ ENGELLER İNİN REKABET HUKUKU AÇISINDAN DE ĞERLEND İRİLMES İ

DOKTORA TEZ İ Şaban ESEN

Enstitü Ana Bilim Dalı : İş letme Enstitü Bilim Dalı : Yönetim Organizasyon

Tez Danı şmanı : Doç. Dr. Mehmet BARCA

MAYIS-2006

T.C. SAKARYA ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ

PİYASALARIN REKABETÇ İ İŞ LEVLER İNİ SÜRDÜRMES İNDE REKABET HUKUKUNUN ROLÜ: PİYASAYA G İRİŞ ENGELLER İNİN REKABET HUKUKU AÇISINDAN DE ĞERLEND İRİLMES İ

DOKTORA TEZ İ Şaban ESEN

Enstitü Ana Bilim Dalı : İş letme Enstitü Bilim Dalı : Yönetim Organizasyon

Bu tez …./…./2006 tarihinde a şağıdaki jüri tarafından Oybirli ği/Oyçoklu ğu ile kabul edilmi ştir.

______Jüri Ba şkanı Jüri Üyesi Jüri Üyesi

BEYAN

Bu tezin hazırlanmasında bilimsel ahlak kurallarına uyuldu ğunu, ba şkalarının eserinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunuldu ğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadı ğını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya ba şka bir üniversitedeki ba şka bir tez çalı şması olarak sunulmadı ğını beyan ederim.

Şaban ESEN

29.05.2006

ÖNSÖZ

“Piyasaların Rekabetçi İş levlerini Sürdürmesinde Rekabet Hukukunun Rolü: Piyasaya Giri ş Engellerinin Rekabet Hukuku Açısından De ğerlendirilmesi” adlı bu çalı şmada, piyasaların rekabetçi i şlevini sürdürmesi noktasında, piyasaya giri şlerin engellenmesinin arkasında yatan sebepleri ve bu konuda öne çıkan görü şleri de göz önüne alarak Rekabet Hukuku’nun önemi ortaya konmaya çalı şacaktır.

Endüstrideki yerle şik firmaların rekabet avantajı yaratmada ve bu avantajı sürdürmede rakiplerini zorlamaları rekabet sürecinin do ğası gere ğidir. Ancak, yerle şik firmaların gerek aralarında anla şarak ve gerekse hakim durumdaki bir te şebbüsün bu hakim durumunu kötüye kullanarak, endüstrideki yerle şik firmaları pazar dı şına itmek veya yeni girecek firmaları rekabet sürecine aykırı olarak engellemesi rekabet sürecine aykırıdır ve rekabet yasalarıyla yasaklanmı ştır.

Bu çalı şmada, hem stratejik yönetim açısından, hem de iktisat okulları açısından piyasaların i şleyi şi ve firmaların rekabet avantajı yaratma ve sürdürme çabaları açısından Rekabet Hukuku’nun piyasaların rekabetçi i şlevini sürdürmedeki rolü ortaya konmaya çalı şılacaktır.

Bu çalı şmanın ortaya çıkmasında, ba şta danı şman hocam Doç.Dr. Mehmet BARCA olmak üzere, tez izleme jürimdeki hocalarım Prof.Dr. Gültekin YILDIZ ve Prof.Dr. Engin YILDIRIM’a te şekkürü bir borç bilirim.

29.05.2006

Şaban ESEN İÇİNDEK İLER

KISALTMALAR…..…………………………………………………………...... …..iv TABLO L İSTES İ…………...... …………………………………………….……..….v ŞEK İL L İSTES İ…………………………...... ………………………………….…....vi ÖZET…………………………………………………………………………………..vii SUMMARY……………………………………………………………………….…..viii

GİRİŞ ……………………………………………………………………………………1 BÖLÜM 1 : REKABET KAVRAMI VE REKABET HUKUKU’NUN TARİHİ GEL İŞİ Mİ……………………………………………………………………………..22 1.1. Rekabetin Tanımı ve Rekabet Piyasaları………...... ………22 1.1.1. Rekabet Nedir...... 23 1.1.2. İktisat Okullarına Göre Rekabet……………………………………...... 25 1.1.3. Piyasalar Açısından Rekabet…………………………………………..30 1.1.4. Alternatif Rekabet Piyasası Tanımları………………………………...40 1.2. Rekabet Politikası ve Rekabet Hukuku’nun Gereklili ği…...... 43 1.2.1. Rekabet Politikası ve Rekabet Politikasının Kapsamı………………….43 1.2.2. Rekabet Hukuku’nun Gereklili ği……………………………………….47 1.3. Rekabet Hukuku Hakkında Genel Bilgiler……………...... 48 1.3.1. Rekabet Hukuku ve Rekabet Hukuk Sistemleri ……………………….49 1.3.2. Rekabet Hukuku’nun Di ğer Disiplinlerle İli şkisi...…………………….54 1.3.3. Rekabet Hukuku’ndan Beklenen Faydalar……...……………………...57 1.3.4. Rekabet Hukuku ile Haksız Rekabet Hükümlerinin Kar şıla ştırılması…64 1.4. Rekabet Hukuku’nun Tarihi Geli şim………….....………...... 67 1.4.1. Amerika Birle şik Devletleri’nde Rekabet Hukuku…………………….67 1.4.2. Avrupa Birli ği’nde Rekabet Hukuku …………………………………..71 1.4.3. Türkiye’de Rekabet Hukuku…………………………………………...76

I BÖLÜM 2 : G İRİŞ ENGELLER İNE İKT İSAT OKULLARI AÇISINDAN YAKLA ŞIM …………………………………………………………………………..90 2.1. Giri ş Engeli Kavramı ……...... ……………………………………..91 2.2. İktisat Okullarının Rekabet Sürecine Yakla şımları…...... 96 2.2.1. Harvard Okulu’nun Rekabet Sürecine Yakla şımı……………………...99 2.2.2. Chicago Okulu’nun Rekabet Sürecine Yakla şımı…………………….103 2.3. İktisat Okullarının Giri ş Engellerine Yakla şımı……...... 105 2.3.1. Harvard Okulu’nun Giri ş Engellerine Yakla şımı……………………..106 2.3.2. Chicago Okulu’nun Giri ş Engeline Yakla şımı………………………..107 2.4. Harvard ve Chicago Okullarının Kar şıla ştırması……...... ….108

BÖLÜM 3 : G İRİŞ ENGELLER İNE STRATEJ İK YÖNET İM AÇISINDAN YAKLA ŞIM………………………………………………………………………….113 3.1. Stratejik Yönetim Kavramı…………………...... ………….. 114 3.2. İş letmeler Arasındaki Kar Farklılı ğının Kayna ğı Nedir?...... 115 3.2.1. Pozisyon Yakla şımına Göre Kar Farklılı ğının Kayna ğı………………....115 3.2.2. Kaynaklara Dayalı Yakla şımına Göre Kar Farklılı ğının Kayna ğı……...128 3.3. Kar Farklılı ğını Sürdürülebilir Kılma Stratejileri…...... ….132 3.3.1. Pozisyon Yakla şımı Stratejisi……………………………………………132 3.3.2. Kaynaklara Dayalı Yakla şım Stratejisi……………………………….….134 3.4. Pozisyon Yakla şımı ve Kaynaklara Dayalı Yakla şım Stratejileri Birbirlerini Dı şlıyor Mu Tamamlıyor Mu?...... 135 3.5. Stratejik Yönetim Yakla şımında Öne Sürülen Giri ş Engelleri Rekabet Hukuku İle Çatı şıyor Mu Uyu şuyor Mu?...... 136

BÖLÜM 4: G İRİŞ ENGELLER İNE REKABET HUKUKU AÇISINDAN YAKLA ŞIM………………………………………………………………………….140 4.1. Rekabeti Sınırlayıcı Anla şma, Uyumlu Eylem ve Kararlarla Giri şlerin Engellenmesi...... 141 4.1.1. Anla şma…………………………………………….…………………143 4.1.2. Uyumlu Eylem……………………………………….………………..144 4.1.3. Te şebbüs Birli ği Kararları…………………………………………….145

II 4.2. Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Suretiyle Giri şlerin Engellenmesi…………………………………...... ………………………….147 4.2.1. Hakim Durumun Göstergesi Olan Faktörler ……………………....151 4.2.2. Hakim Durumun Kötüye Kullanılmasıyla Giri şlerin Engellenmesi…155

BÖLÜM 5: G İRİŞ ENGELLER İ GEREKÇES İYLE AÇILAN SORU ŞTURMALARIN, STRATEJ İK YÖNET İM, İKT İSAT OKULLARI VE REKABET KANUNU AÇISINDAN DE ĞERLEND İRİLMES İ ………………...160 5.1. Zorunlu Unsurlara Eri şimin Engellenmesi Suretiyle Giri şlerin Engellenmesi…………………………………………...... …………..162 5.1.1. Mutlak Maliyet Avantajları…………………………………………...163 5.1.2. Zorunlu Unsur Doktrini……………………………………………….165 5.1.3. Zorunlu Unsur Uygulamasında Genel Kriterler……………………....167 5.2. Tekelci Anla şmalarla Giri şlerin Engellenmesi...... …….....179 5.3. Reklamlar Suretiyle Giri şlerin Engellenmesi……...... 183 5.4. Te şebbüs Birli ği Kararlarıyla Giri şlerin Engellenmesi...... 188 5.5. Yıkıcı Fiyatlamalar Yoluyla Giri şlerin Engellenmesi…...... 195 5.6. Devletin Düzenleyici Faaliyetlerinden Kaynaklanan Giri ş Engelleri…199 5.6.1. Gümrük Tarifeleri……………………………………………………..199 5.6.2. Yasal ve İdari Giri ş Engelleri…………………………………………199 5.6.3. Kamu Şirketlerinin Yarattı ğı Giri ş Engelleri……………………….…200

SONUÇ VE ÖNER İLER……………………………………………………………204 KAYNAKLAR……………………………………………………………………….228 EKLER...... 248 Ek 1: Rekabet Kurumu Te şkilatı ve Ara ştırma ve İncelemelerde Usul...... 248 Ek 2: Rekabet Kurumu Meslek Personeli Seçim Süreci ve E ğitim Bilgileri ....264 ÖZGEÇM İŞ ………………………………………………………………………….266

III KISALTMALAR

AAET : Avrupa Atom Enerjisi Toplulu ğu AB : Avrupa Birli ği AET : Avrupa Ekonomik Toplulu ğu Age : Adı geçen eser AKÇT : Avrupa Kömür ve Çelik Toplulu ğu AT : Avrupa Toplulu ğu ATAD : Avrupa Toplulukları Adalet Divanı Bknz : Bakınız DİE : Devlet İstatistik Enstitüsü DPT : Devlet Planlama Te şkilatı FTC : Federal Ticaret Komisyonu IO : Industrial Organization (Endüstriyel Organizasyon) OECD : Organization for Economic Cooperation and Development (Ekonomik İş birli ği ve Kalkınma Örgütü) OFT : Office of Fair Trading (Adil Rekabet Bürosu-İngiltere) RK : Rekabet Kanunu RKHK : Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun

IV TABLO L İSTES İ

Sayfa No

Tablo 1 : Rekabet Yapılarına Göre Piyasalar... …………………………………...... 31 Tablo 2 : Avrupa Toplulu ğu Rekabet Politikaları……………………………………75 Tablo 3 : AB ve Türkiye Rekabet Mevzuatı Kar şıla ştırması………………………...79 Tablo 4 : Harvard ve Chicago Okullarının Piyasaların İş leyi şine Yakla şımları……109 Tablo 5 : Endüstri alt dallarına göre karlılık Göstergeleri (1971-1990)…………...116 Tablo 6 : Porter’ın Rekabet Dinami ği: Endüstri Yapısının Unsurları……………...118 Tablo 7 : Genel Stratejilerin Gerektirdi ği Beceriler ve Gereklilikler...... 127 Tablo 8 : Sektör İçi Kar Farklılıkları………….....…………………………………129 Tablo 9 : İş letmeler Arasındaki Kar Farklılıkları Bulgularının Kar şıla ştırması…...136 Tablo 10: 1995’ten Günümüze TÜRSAB’a Giri ş Ücretleri ve Yıllık Aidatlar…...... 190

V ŞEK İL L İSTES İ

Sayfa No

Şekil 1 : Rekabet Yapılarına Göre Piyasalar……………………………………...….33 Şekil 2 : Yapı-Davranı ş Performans Paradigması………………………………..…101 Şekil 3 : Engeller ve Karlılık………………………………………………………..117

VI SAÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tez Özeti Tezin Ba şlı ğı: Piyasaların Rekabetçi İş levlerini Sürdürmesinde Rekabet Hukukunun Rolü: Piyasaya Giri ş Engellerinin Rekabet Hukuku Açısından De ğerlendirilmesi Tezin Yazarı: Şaban Esen Danı şmanı: Doç.Dr.Mehmet Barca Kabul Tarihi: 29.06.2006 Sayfa Sayısı: VIII (Ön Kısım) + 246 (Tez) +16 (ekler) Anabilimdalı: İş letme Bilimdalı: Yönetim Organizasyon

Piyasaya giri şlerin engellenmesi suretiyle rekabetin aksatılması ticari hayatta sıkça kar şıla şılan bir uygulamadır. Bu çalı şmada, piyasaya giri şleri engellendi ği iddiasıyla Rekabet Kurumu’na yapılan ba şvuruların de ğerlendirilmesinde rekabet yasaları, iktisat teorileri ve stratejik yönetim yakla şımlarını da bir araya getirerek, rekabet hukukunun piyasaların düzenlenmesindeki rolünü ortaya koymak amaçlanmı ştır. Bu anlamda çalı şmanın temel sorunsalı, piyasaya giri şlerin engellenmesi ba ğlamında piyasa yapı ve süreçlerinin rekabetçi i şlevlerini sa ğlama ve sürdürmede Rekabet Hukukunun rolü nedir sorusudur. Bu soru giri ş bölümünde yan sorularla desteklenmi ş ve çalı şmanın temel çatısını olu şturmu ştur. Bu çalı şmada, “stratejik yönetim ve iktisat kuramında giri ş engellerinin piyasa üzerindeki etkisinin rekabeti geli ştirme/sınırlandırma konusundaki görü şlerde gözlemlenen belirsizlik, farklılık ve çatı şmalar veri alındı ğında, söz konusu kuramlara dayanan rekabet hukukunun giri ş engellerini tanımlama ve hakimlerin kararlarına da yansıyaca ğı ve dolayısıyla piyasa rekabetini geli ştirici veya koruyucu rolünün kesin de ğil, tartı şmaya açık tercihler üzerinde kaldı ğı” tezi ileri sürülmektedir. Bu çalı şma, ikincil verilerin taranmasıyla olu şturulmu ş kuramsal bir çalı şmadır. Bu çerçevede, 1997-2005 arasında rekabeti geli ştirici ve koruyucu amaca yönelik olarak verilen giri ş engelleri kararlarının stratejik yönetim ve iktisat kuramındaki çe şitli bakı ş açılarına göre de ğerlendirilerek, Rekabet Kurumu’nun piyasaların rekabetçi yapısını koruma ve geli ştirmede ne ölçüde amaçlarını gerçekle ştirmede ba şarılı oldu ğu tartı şılacaktır . Bu çerçevede, rekabet hukukunun geli şiminde Harvard ve Chicago iktisat okullarının önemli katkıları oldu ğu, mahkeme hakimlerinin kararlarına referans te şkil ettikleri, ülkemiz rekabet hukuk sisteminin de bu iktisadi dü şüncelerden etkilendi ği ancak bunun mutlak bir etkilenme olmadı ğı sonucuna varılmı ştır. Di ğer yandan giri şlerin engellenmesinin altında yatan temel nedenlerin firmaların elde ettikleri rekabet avantajını sürdürebilmek için uyguladıkları stratejiden kaynaklandı ğı, bu stratejilerin bir kısmının rekabet hukuku ile uyumlu bir kısmının ise çatı ştı ğı görülmü ştür. Rekabet Kurumunun faaliyetine ba şladı ğı 1997 yılından Haziran 2005 yılına kadar, Kuruma 344 rekabet ihlali ba şvurusu yapıldı ğı ve bu ba şvurulardan 8 tanesinin giri ş engelleriyle ilgili oldu ğu tespit edilmi ştir. Rekabet Kurumu 8 soru şturmanın 5’inde giri şlerin engellendi ğin tespit etmi ştir. Toplam soru şturmalar göz önüne alındı ğında bu oran % 2.32’dir. Toplam soru şturmalar içinde giri ş engeli tespit edilen soru şturma sayısı ise % 1.45’dir. Bu açıdan balkıdı ğında giri şlerin engellenmesi nedeniyle olu şturulan rekabet ihlali önemli bir yer tutmamaktadır. Di ğer taraftan 8 soru şturmadan 5’inde giri şlerin engellendi ği tespiti göz önüne alındı ğında ise (%62.5), giri ş engellerinin ihmal edilemeyecek derecede önemli oldu ğunu göstermektedir.

Anahtar kelimeler: Rekabet Hukuku, İktisat Okulları, Stratejik Yönetim, Rekabet Kurumu, Giri ş Engelleri

VII Sakarya University Institute of Social Science Abstract of PhD Thesis Title of the Thesis : The Role Of Competition Law on Sustaining The Competitive Functions of Markets : Evaluation of Entry Barriers in Terms of Competition Law Author: Şaban Esen Supervisor: Assoc. Prof.Dr. Mehmet BARCA Date: 29.06.2006 Nu.of.pages: VIII(pre text)+246( body)+16(appendices) Department: Business Subfield: Management Organization Impeding competition by preventing entries to the market is a frequently confronted application in commercial life. In this study, it is aimed at explaining the role of competition law on regulating the markets by bringing together the competition legislations, theories of economics and strategic management approaches in the evaluation of applications to the Council of Competition claiming that their entries are prevented.

In this context, the main problem of this study is the question “What is the role of Competition Law on activating and sustaining the competitive functions of market structure and process on the basis of barriers to entry?”. This question was supported by subsidiary questions in the introduction part and formed the basic framework of the study.

In this study the thesis “when the vagueness, difference and conflict of the ideas concerning improvement and/or restriction of competition by the effect of entry barriers on markets in the theories of strategic management and economics are considered, the role - as reflected in verdicts of judges - of the competition law based on the theories in question on defining entry barriers and improving and maintaining competition is not definite but disputable” was put forward.

This study is a theoretical one carried out by scanning the secondary data. Within this framework, decision about entry barriers between 1997-2005 aiming at developing and protecting competition will be evaluated according to various viewpoint in strategic management and economics theory and it will be discussed to what extent has the Competition Authority become successful in protecting and developing the competitive structure of the market.

Within this framework, it was concluded that Harvard and Chicago Schools of Economics had considerable contributions on the development of competition law, they formed a reference point for the judgments and the competition law system of Turkey was affected by these economic considerations but it was not an absolute effect. In addition, it was discovered that the underlying causes of the prevention of entries resulted from the strategies that were used by the companies to sustain the competition advantage they had and some of these strategies were compatible and some were incompatible with the competition law.

It was determined that 344 applications regarding the violation of competition were made to the Council of Competition from 1997, in which the council started to work to June, 2005 and 8 of these applications were concerned with entry barriers. The Council ruled that in five of eight investigations entries were prevented. When the total number of the investigations was considered, the rate was 2.32 %. In the total number of investigations, the number of the investigations in which entry barriers were found was 1.45 %. When considered in this way, competition violations by preventing entries don’t have a significant share in total number of competition violations. On the other hand, when it is considered that in 5 of the 8 investigations (62.5 %) it was concluded that the entries were prevented, entry barriers are so important that they can’t be neglected. Keywords: Competition Law, Competition Authority, Entry Barriers, Strategic Management, Schools of Economics

VIII GİRİŞ

Bu çalı şmanın amacı; endüstrideki yerle şik firmaların rekabet avantajlarını sürdürmek amacıyla olu şturdukları giri ş engellerinin, Rekabet Hukuku, iktisat okulları ve stratejik yönetim yakla şımları açısından de ğerlendirilerek, Rekabet Hukuku’nun piyasaların rekabetçi i şlevini sürdürmesi sürecindeki rolünü ortaya koymaktır.

Bu anlamda çalı şmanın sorunsalı; piyasaya giri şlerin engellenmesi ba ğlamında piyasa yapı ve süreçlerinin rekabetçi i şlevlerini sa ğlama ve sürdürmede Rekabet Hukuku’nun rolü nedir sorusuna yanıt aramak olacaktır.

Piyasaların düzenlenmesiyle ilgili olarak iki temel iktisadi görü ş öne çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, Klasik iktisadi görü ştür. Klasik iktisadi görü ş, piyasaların i şleyi şini yapı-davranı ş-performans paradigmasıyla açıklamaktadır. Yapı, piyasasın aldı ğı şekildir; davranı ş ise, bu şekil içinde firmanın hareketlerini belirler. Performans bu eylemler sonucunda firmanın karlılı ğını gösterir. Yapı-davranı ş-performans paradigmasına göre devletin görevi, piyasa yapısında rekabet engellerine izin vermemektir. Şayet piyasa yapısı rekabete elveri şli de ğilse, firma davranı şlarını gözeterek bu davranı şların hakim gücün kötüye kullanılmasını engellemektir. Bu görü şe göre, piyasalardaki firmalar kendi karlarını maksimize etmek için sürekli bir arayı ş içindedirler. Bu nedenle devlet, piyasaların i şleyi şinde Rekabet Hukuku vasıtasıyla etkinli ğini her zaman hissettirmelidir. Çe şitli ele ştirilere ra ğmen, Klasik iktisadi görü şün günümüzde de geçerlili ğini korudu ğunu söyleyebiliriz.

Piyasaların i şleyi şiyle ilgili ikinci görü ş ise, 1970’li yıllarda Chicago Okulu iktisatçıları tarafından geli ştirilmi ştir. Bu görü ş, Klasiklerin aksine, piyasaların i şleyi şinde devletin rolünün en aza indirilmesi yönündedir. Piyasaya duydukları a şırı güvenle, piyasaların etkin olanı etkin olmayandan, devletten daha iyi ayırt edebileceğini, dolayısıyla devletin piyasalara fazla müdahalede bulunmaması gerekti ğini belirtmektedirler.

Piyasaların düzenlenmesiyle ilgili bu görü şler, Rekabet Hukuku düzenlemelerine de yansımı ş, ba şlangıçta katı bir uygulama sergileyen ABD rekabet mahkemeleri daha sonra ılımlı bir yakla şım sergilemeye ba şlamı şlardır.

1 Bu konuda ele alınması gereken bir di ğer yakla şım ise, stratejik yönetim yakla şımıdır. Özellikle 1960’lı yıllardan sonra firmaların nasıl daha ba şarılı olması gerekti ği konusundaki öne sürülen görü şler, yeni bir yakla şımın do ğmasına yol açmı ştır. Bu konuda 1980 ve 1985 yıllarında yazdı ğı iki kitapla haklı bir ün kazanan Porter, firmaların nasıl rekabet avantajı sa ğlayaca ğı ve bunu nasıl sürdürece ğiyle ilgili görü şleri oldukça kabul görmüştür. Fakat stratejik yönetim yakla şımının ideal piyasa tanımı, Rekabet Hukuku’nun olu şturmak istedi ği piyasa yapısıyla çatı şma halindedir. Bu nedenle bu çalı şmada piyasalar ve rekabet süreci, iktisat okulları, stratejik yönetim yakla şımları ve Rekabet Hukuku açısından nasıl rekabetçi bir yapıya sahip kılınabilir sorusuna yanıt aranmaya çalı şılacaktır. Bu çerçevede çalı şmamızı yönlendirecek alt sorunlar şu şekilde formüle edilebilir:

1. Rekabetin geli ştirilmesi ve korunmasında devletin misyonu nedir ve ne tür düzenleme ve müdahaleler ile bunu sa ğlamaktadır? Bunlar arasında Rekabet Hukuku’nun yeri ve önemi nedir?

2. Devletin misyonu ve (rekabet) hukukunun yerine ili şkin alternatif görü şler nelerdir?

3. İş letmelerin hangi stratejik davranı şları rekabeti geli ştirici ve sınırlayıcı etki yaratır?

4. Rekabet Hukuku hangi eylemleri rekabetin ihlali olarak görmektedir?

5. Giri ş engellerini stratejik bir davranı ş olarak gören stratejik yönetim yakla şımı ile giri ş engellerinin me şruluk sınırlarını çizen Rekabet Hukuku arasında örtü şme ve çatı şma noktaları nelerdir?

6. Piyasaya giri şlerin engellenmesi ba ğlamında Rekabet Kurumu’nun aldı ğı kararlar hangi iktisat okulunun rekabete ili şkin görü şlerini daha çok yansıtmaktadır ?

7. Rekabeti sınırlayıcı veya ortadan kaldırıcı eylemler arasında giriş engelleri önemli bir yer tutmakta mıdır? Hangi giri ş engelleri daha çok ihlallere konu olmaktadır? Giri ş engelleri eylem sıklı ğı ve türü, sektörden sektöre farklılıklar göstermekte midir?

2 Yukarıdaki sorular bir bütün olarak dü şünüldü ğünde temel özne, rekabet kavramıdır. Rekabet kavramı ise, serbest piyasalarda bir anlam ifade etmektedir.

Ancak, serbest piyasa sistemi, ismindeki serbestlik kelimesinden yola çıkılarak, ba şta ki şilerin “birbirlerini aldatmaları olmak üzere” kısa yoldan kö şeyi dönmek için her şeyi yapmanın serbest oldu ğu bir sistem anlamına gelmedi ği gibi, kendi ba şına da aksamadan i şleyen bir sistem de ğildir.

Dolayısıyla serbest piyasa sistemi içerisinde te şebbüslerin bir kısmı, rekabetin istenilen sonuçlarını (hem kendileri açısından hem de tüketiciler açısından) ortaya koyabilmek için, rakipleriyle yo ğun bir yarı şma içine girerler. Yeni ürün geli ştirme, yeni üretim teknolojileri olu şturma, yeni yönetim teknikleri geli ştirme, ar-ge faaliyetlerine a ğırlık verme gibi alanlarda kıyasıya bir rekabet ba şlar. Yine bazı te şebbüsler de uzun vadede, tüketicilerin, küçük i şletmelerin ve içinde bulundukları toplumun aleyhine olarak, birle şme (tröst), üretim miktarını kontrol etme, bölge payla şımı, kendi aralarında gizli anla şmalarla piyasaya yeni giri şleri engelleme yollarına ba ş vurarak kısa vadede karlarını maksimize etme u ğra şısı içinde olabilmektedirler.

Serbest piyasa sisteminin i şleyi şte büyük ölçüde ahlaki de ğerlere sahip oldu ğu, bir ba şka deyi şle serbest piyasanın kendine özgü kurumları, kuralları ve ahlakı olan bir sistem oldu ğu iddia edilmektedir. Bu ba ğlamda şu özdeyi ş kapitalist felsefeyi anlamlı biçimde özetlemektedir. “ Şövalyelik, kahramanlı ğa; krallık, şerefe; kapitalizm, ahlaka dayanır ” (Alpugan, 1998:70). Özdeyi ş, güçlü duygulara hitap etmekle birlikte, tıpkı tam rekabet piyasasının ula şılamayan bir varsayım olması gibi, kapitalizmin ahlaki de ğerle üzerinde yükselece ği veya yükselmesi gerekti ği fikri de aslında arzulanan; ancak günümüzde çok sık rastlanmayan bir olguya i şaret etmektedir.

İktisat Biliminin babası olarak kabul edilen Smith, serbest piyasa sistemine duydu ğu güvenle piyasaların devlet müdahalesi olmaksızın da kendinden beklenen etkinli ği gösterece ğini iddia etmi ştir. Ancak Smith’in öngörüleri gerçekle şen durumla örtü şmemi ştir. Serbest piyasalar ba şı bo ş bırakıldı ğında, piyasadaki aktörler (te şebbüsler), toplumsal refah kayıpları pahasına kendi karlarını maksimize etmek için çe şitli anla şma ve birle şme içerisine girmektedirler. Özellikle ABD’de, daha önce rekabet halinde olan i şletmelerin, “tröst” şeklinde örgütlenmek suretiyle aralarındaki rekabeti ortadan kaldırmaları, rekabete ili şkin hukuki düzenlemelerin ba şlıca kayna ğını

3 ve Rekabet Hukuku’nun temel kavramlarını olu şturan “kartel” ve “tröst” kavramlarının bu ülkede ortaya çıkmasına neden olmu ştur. Akaryakıt, şeker, pamuk gibi ürünlerde tekelle şme, demiryolu ta şımacılı ğında demiryolu şirketlerinin te şvikler ve imtiyazlarla elde ettikleri güçlü durum ve bu i şletmelerin gizli anla şmalarla hakimiyetlerini daha da güçlendirmeleri; küçük ölçekli i şletme sahiplerini ve çiftçileri harekete geçirmi ştir. Tekellerin denetlenmesi ve düzenlenmesi amacıyla olu şturulan baskı sonucunda ilk Antitröst Yasası (Scherman Act) 1890 yılında ADB’de kabul edilmi ştir.

Artık günümüzde piyasaların düzenlenmesi noktasında, (serbest piyasa modelini uygulayan ülkelerde) rekabet politikalarının gerekli olup olmadı ğı tartı şılmamaktadır. Tartı şılan nokta, devletin piyasalara müdahalede sınırının ne olması noktasında odaklanmaktadır.

Bu a şamada ise, iki temel görü ş a ğırlık kazanmaktadır. Bunlardan birincisi, piyasaların işleyi şinde devletin rekabet politikaları yoluyla piyasalara müdahale edebilece ğini, çünkü piyasadaki te şebbüslerin kendi çıkarları do ğrultusunda faaliyet gösterdi ğini, iddia eden Klasik (yapı-davranı ş-performans) görü ştür. İkinci görü ş ise, devletin piyasaların i şleyi şine çok gerekli olmadıkça müdahale etmemesi gerekti ği yönündeki Liberal (Chicago Okulu) görü ştür. Bu konudaki okulların ayrıntılı incelemesi ilerleyen bölümde detaylı olarak yapılacaktır.

Piyasaların rekabetçi i şlevini sürdürmesi noktasında ülkemizdeki çalı şmalara da de ğinmek gerekirse, bu konudaki çalı şmalar 1970’li yıllara kadar götürülebilir. Ancak bu çalı şmalardan 1994 yılına kadar bir sonuç alınamamı ştır. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (RKHK), 1994 yılında kabul edilmi ş ve kanunu uygulamaktan sorumlu Rekabet Kurumu te şkilatlanmasını tamamlayarak 1997 yılından itibaren faaliyete ba şlamı ştır.

Rekabetin korunması hakkında kanunun gerekçesinde de belirtildi ği üzere, ülkemizde var olan ekonomik sistem, serbest piyasa ya da pazar ekonomisidir. Bu sistemin temel özelli ği ekonominin merkezi bir karar biriminin yönetimine bırakılmadı ğı, bilakis piyasa dinamiklerine dayalı olarak yönlendirildi ği bir ekonomik düzeni ifade etmektedir. Buna göre ekonomik birimlerin yönlendirilmesi ve koordinasyonu; arz ve talep miktarının belirlenmesi, malların fiyatının olu şumu, fiyat, miktar, kalite ve di ğer şartlara ili şkin bilginin elde edilmesi gibi temel ekonomik fonksiyonlar piyasalarda

4 gerçekle şmekte ve piyasalar tarafından belirlenmektedir. Piyasa ekonomilerinde işlerli ğin sa ğlanması ve korunması için uygulanan ekonomik politikanın temel ve merkezi unsuru rekabettir. Ba şka bir deyi şle rekabet, ancak piyasa ekonomisi ile bir varlı ğa sahiptir ve piyasa ekonomisinin i şlerli ği sa ğlıklı bir rekabet ortamının varlı ğına ba ğlıdır.

Rekabet Kanunu’nun amacı ise “ mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anla şma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hakim olan te şebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sa ğlamaktır” şeklinde açıklanmı ştır.

Rekabet kanunlarının ihlali, piyasadaki yerle şik firmaların davranı şları sonucu gerçekle şmektedir. Yukarıda rekabet yasasının amaçları kısmında da ifade edildi ği üzere, rekabet ihlalleri ya te şebbüsler arasındaki anla şmalarla ya da hakim durumdaki te şebbüslerin, bu durumu kötüye kullanmalarıyla gerçekle şmektedir. Piyasadaki te şebbüsler kendi aralarında anla şarak pazar payla şımı, fiyat anla şmaları, boykot, zorunlu unsurlara eri şimi engelleme gibi rekabet ihlallerine yol açabilmektedirler. Yine hakim durumdaki te şebbüs ise, yukarıda sayılan eylemlere ilave olarak, bir malla birlikte ba şka bir malın da satılması, e şit durumdaki alıcılara farklı fiyatlar ve şartlar uygulanması, tüketicilerin aleyhine teknik geli şmelerin sınırlandırılması ve belli bir alandaki hakim durumdan yararlanarak bir ba şka alandaki rekabeti bozmayı amaçlayan eylemler şeklinde kendini göstermektedir.

Bu eylemlerin bir kısmı mevcut rakipler arasında gerçekle şiyor iken, bir kısım eylemler ise, sadece yeni girecek rakiplere kar şı ortaya konmaktadır.

Bu çalı şmada hem anla şmalar yoluyla; hem de hakim durumun kötüye kullanılması yoluyla piyasaya giri şlerin engellenmesi; stratejik yönetim ve iktisat okullarının yakla şımları da dikkate alınarak incelenecektir.

Piyasaya giri şlerin neden ve nasıl engellendi ği stratejik yönetim yakla şımı bölümünde detaylı olarak incelenece ğinden, burada piyasaların giri şlere kapatılması sonucu ortaya çıkabilecek olumsuzlukları şu şekilde sayabiliriz:

5 - Piyasaya giri şlerin engellenmesiyle piyasadaki te şebbüslerin sayısı sınırlandırılmakta ve bu te şebbüsler kendi aralarında anla şarak rekabetten beklenen optimal kaynak kullanımını bozucu bir etki olu şturabilmektedirler.

- Piyasaların çok fazla sayıda te şebbüse açık olması, a şırı karı ortadan kaldırırken, piyasada az sayıda aktör olması durumunda, a şırı kar uzun süre devam edebilir. Bu da toplumdaki gelir da ğılımının -sektördeki az sayıdaki firmalara transferi anlamında- olumsuz şekilde bozulmasına neden olur. Bu ise, sosyal adalet yönünden istenmeyen bir durumdur.

- Piyasaya giri şlerin engellenmesinin yaratabilece ği bir di ğer olumsuzluk ise, piyasada toplum yönünden kaynak israfına neden olan reklamlara yo ğun bir şekilde yer verilmesidir. Piyasadaki yerle şik firmalar kendi taleplerini artırmak ve fiyat esnekli ğini azaltmak için reklam yoluna sıklıkla ba şvururlar. Reklamlar için yapılan harcamalar satılan ürünler için bir maliyet unsuru oldu ğundan ürünler olması gerekenden daha yüksek bedellerle satılır.

Çalı şmanın Tezi

Bu çalı şma, “stratejik yönetim ve iktisat kuramında giri ş engellerinin piyasa üzerindeki etkisinin rekabeti geli ştirme/sınırlandırma konusundaki görü şlerde gözlemlenen belirsizlik, farklılık ve çatı şmalar veri alındı ğında, söz konusu kuramlara dayanan Rekabet Hukuku’nun giri ş engellerini tanımlama ve hakimlerin kararlarına da yansıyaca ğı ve dolayısıyla piyasa rekabetini geli ştirici veya koruyucu rolünün kesin de ğil, tartı şmaya açık tercihler üzerinde kaldı ğı” tezini ileri sürmektedir. Bu ba ğlamda, piyasaya giri şlerin engellendi ği iddiasıyla Rekabet Kurumu’na yapılan ba şvuruların de ğerlendirilmesi sürecinde, Rekabet Kurulu’nun değerlendirmeleri yaparken iktisadi ve stratejik yakla şımlarıda göz önüne alıp almadı ğı ortaya konmaya çalı şılacaktır.

Çalı şmanın Önemi

Bu çalı şmanın amacını, “piyasaların rekabetçi i şlevini sürdürmesinde Rekabet Hukuku’nun rolünün, piyasaya giri ş süreci açısından de ğerlendirilmesi” olu şturmaktadır. Firmaların uygulamı ş oldu ğu stratejiler nedeniyle piyasalara giri ş engellendi ğinde, pazardaki az veya sınırlı sayıdaki firmaların karları artacaktır. Bunun sonucu olarak firmalar arasında gizli anla şma ve bölge payla şımları daha kolay hale

6 gelecek, ürün çe şitlili ği ve kalite azalacak, fiyatlar tüketici aleyhine i şleyecektir. Bu durumun uzun vadede devamında ise, ülke endüstrisinin dı ş piyasalarla rekabet şansı azalacaktır. Bütün bu sayılan unsurlar sektördeki firmalar için ideal ko şullardır. Piyasaya giri şlerin engellenmesi toplumsal ve ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Bu nedenle rekabet yasasında 4/d ve 6/a maddeleri do ğrudan do ğruya piyasaya giri şlerin engellenmesiyle ilgili maddeleri düzenlemektedir.

Rekabet Hukuku i ş dünyasıyla çok sıkı bir ili şki içindedir, özellikle stratejik yayılma ve geni şleme kararlarının uygulamaya konulması noktasında i şletmelerin yapmı ş oldukları rekabet hamleleri, firmaları yasalarla kar şı kar şıya getirebilmektedir. Örne ğin; Microsoft, yazılım geli ştirme ve bunun lisansını verme i şine odaklanmı ş ve son yıllarda piyasa de ğeri bakımından dünyanın en büyük (62 milyar dolar) şirketlerinden biri haline gelmi ş bir yazılım firmasıdır. 1995 yılında Windows 95 paketiyle birlikte Internet Explorer’ı bedava piyasaya sürmesi ve o piyasadaki rakibi Netscape’in, Microsoft’un bu davranı şının Sherman Yasası’nı ihlal etti ği iddiasıyla açılan dava neticesinde, şirket işletim ve uygulama olmak üzere ikiye ayrılmı ştır. Bu davada Microsoft pazardaki hakim durumunu (bir ürünün yanında di ğerini bedava verdi ği için) kötüye kullanmaktan suçlu bulunmu ştur. Ayrıca Microsoft’la ilgili davalar bununla sınırlı de ğildir (Demiröz ve Senyücel, 2000). Bu şirket aleyhine, hakim durumunu kötüye kullanmakla ilgili ABD ve Avrupa ülkelerinde pek çok dava devam etmektedir 1. Burada vurgulamak istedi ğimiz dünyanın en saygın firmaları dahi rekabet ihlalleri yapabilmekte ve bu ihlaller dolayısıyla rekabet yasalarıyla kar şı kar şıya kalabilmektedirler.

Bu ihlallerin bir kısmı rekabet avantajı yaratmak amacıyla olu şturulan stratejilerin yeterince ara ştırılmadan uygulamaya konulmasından kaynaklanmaktadır. Yukarıdaki örne ği ele aldı ğımızda bilgisayar i şletim sistemi ile internette arama yapmak için geli ştirilen program ayrı ayrı ürünlerdir. Burada Microsoft bir pazardaki hakim durumundan yararlanarak, bir ürünün yanında bir ba şka ürünü bedava verdi ği için suçlu

1 Bir di ğer davada aynı şirket, internetteki video görüntülerini izleyebilmek için kullanılan yazılımı (media player) tüm i şletim sistemlerinin içine yerleştirerek, tekelle şmeye yol açmaktan 613 milyon dolar para cezasına çarptırılmı ştır. Bu karar AB’nin bugüne kadar bir firmaya vermi ş oldu ğu en a ğır para cezası özelli ği ta şımaktadır. www.nethaber.com.tr/haber/haberler/0,1082,115541_4,00.html (Eri şim tarihi. 24.03.2004

7 bulunmu ştur. İlk bakı şta tüketici lehine gözüken bu durum rakip firmanın piyasadan çekilmesiyle farklı bir boyuta sahip olabilecektir.

ABD’de rekabet yasalarının 1890 yılından itibaren uygulandı ğını dü şündü ğümüzde Microsoft gibi bir firmanın bile rekabet yasalarını ihlal etmekten dolayı yargılanması, rekabet kültürünün ve Rekabet Hukuku’nun henüz emeklemekte oldu ğu ülkemizde, bu konuda yapılacak çok i şin oldu ğunu göstermektedir.

Çalı şmanın bu anlamdaki katkısı, piyasaya giri ş engellerine hem stratejik yönetim; hem de Rekabet Hukuku açısından bakabilme prati ğini ortaya koymasıdır. Zira, stratejiyi belirleme a şamasında Rekabet Hukuku’yla uyu şma ve çatı şma sınırlarının bilinmesi, firmayı yasal bir süreçle kar şı kar şıya gelmekten korur.

Rekabet yasalarının muhatabı do ğrudan do ğruya i ş dünyasıdır. Ba şta da belirtildi ği üzere, Rekabet Hukuku ve uygulamaları ülkemiz için henüz yeni sayılabilecek bir süreçtedir. Bazı te şebbüsler piyasalarda rekabeti düzenleyen ba ğımsız bir kurumun oldu ğundan dahi haberdar de ğildirler. Özellikle AB ile müzakerelere ba şladı ğımız şu günlerde Rekabet Hukuku da müzakere edilecek 35 temel ba şlıktan birisidir. Rekabet Hukuku ve uygulamaları bundan sonraki ticari ve ekonomik hayatımızda çok daha önemli bir rol oynayacaktır. Bunun sonucunda özellikle büyük ölçekli firma ve te şebbüsler piyasa süreci içinde faaliyetlerine daha dikkatli devam etmek durumunda kalacaklardır.

Akademik katkı; çalı şmada piyasaya giri ş kavramı iktisat okulları, stratejik yönetim ve Rekabet Hukuku perspektifinden ele alınıp incelenecektir. Özellikle iktisat okullarının Rekabet Hukuku’na yönelik görü şleri ve giri ş engeli görü şleri, uygulayıcılar için önemli bir referans te şkil edecektir. Aynı şekilde stratejik yönetim yakla şımı için de benzer bir de ğerlendirme yapabiliriz. Giri şleri engellemek yasaktır, ancak neden giri şlerin engellendi ği yeterince ara ştırılmamı ştır. Bazı firmalar uyguladıkları stratejinin Rekabet Hukuku’yla çatı ştı ğını bilmiyor olabilir. Di ğer yandan tüm giri şleri engelleme yöntemleri de Rekabet Hukuku’nca yasaklanmamı ştır. Hatta firmaların iç kaynaklarıyla olu şturdukları giri ş engelleri, rekabet yasalarıyla desteklenmektedir. Örne ğin, bir ürünün patentinin alınması, patent sahibine belli bir süre hakkı tanımaktadır.

8 Dolayısıyla bu çalı şma Rekabet Hukuku uygulayıcıları ve piyasa analizcileri için bu yönüyle yeni bir yakla şım sunmaktadır.

Di ğer taraftan AB ile olan ili şkilerimiz açısından da bu çalı şma bir yönüyle Rekabet Hukuku’nun daha geni ş kitleler tarafından benimsenmesi için bir vesile olabilecktir. AB ile müzakere edilen 35 temel konudan biri de Rekabet Hukuku’yla ilgili ba şlıktır. Dolayısıyla Rekabet Hukuku, i şletmeler için daha fazla önem arz etmeye ba şlayacaktır.

İkinci olarak ise, ülkemizde ders kitaplarındaki tüm konular yabancı kitapların Türkçe’ye çevirisinden olu şmaktadır. Oysa ülkemizin sosyo-ekonomik yapısı di ğer ülkelerden çok farklıdır. Bu nedenle yabancı ülkeler için geçerli olan bir teori, ülkemiz için geçerli olmayabilir. Bu nedenle hem Rekabet Hukuku’nun geli şimi; hem de piyasaların yapısıyla ilgili ülkemize özgü yayınların artması bir zorunluluktur. Her ne kadar bu çalı şmada böyle bir çaba gösterilmeye çalı şıldıysa da bu konudaki yayın sayısının azlı ğı dolayısıyla katkısı sınırlı olmu ştur. Ülkemiz ekonomik yapısıyla ilgili iktisat ve i şletme konularının Rekabet Hukuku’yla harmanlanmasından olu şan özgün eserlere şiddetle ihtiyaç vardır. Örne ğin, Endüstriyel Örgütlenme (Industrial Organization) olarak adlandırabilece ğimiz yabancı bir kitabın içeri ğinde neredeyse her örnek olay bir mahkeme kararıyla açıklanmaktadır. Bu çalı şma ülkemizde piyasaların işleyi şiyle ilgili olarak çok sınırlı olmak üzere (sadece giri ş engelleriyle ilgili) bu yönüyle bir orijinallik iddiasındadır.

Kapsam

Bu çalı şma, piyasadaki aksak rekabetin nedenlerinden biri olan ve potansiyel giricileri piyasaya girmekten vazgeçirici nitelikteki (suni/stratejik) engellerin 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında incelenmesini içermektedir.

Çalı şmamızın konusu olan piyasaya giri şlerin engellenmesi, Rekabet Yasasının 4 ve 6. maddelerinde ele alınmı ştır. 4. maddede, rekabeti sınırlayıcı anla şma, uyumlu eylem ve kararlar; 6. maddede ise, hakim durumun kötüye kullanılması şeklinde düzenlenmi ştir. Dolayısıyla piyasaya giri şler, her iki maddede bahsedilen şekillerde engellenebilece ği gibi, 4 ve 6. maddenin birlikte kullanımıyla da engellenebilmektedir.

Piyasaya giri ş engelleriyle ilgili olarak Rekabet Kurumu’nun faaliyetine ba şladı ğı Kasım 1997 tarihi ile Haziran 2005 tarihleri arasında, rekabet ihlalleriyle ilgili (4.md,

9 6.md ve 4-6 md.birlikte) 344 adet soru şturma metni çalı şmanın kapsamını olu şturmaktadır.

Yöntem

Bu çalı şma, ikincil verilerin taranmasıyla olu şturulmu ş kuramsal bir çalı şmadır. Bu çerçevede, 1997-2005 arasında rekabeti geli ştirici ve koruyucu amaca yönelik olarak verilen giri ş engelleri kararlarının stratejik yönetim ve iktisat kuramındaki çe şitli bakı ş açılarına göre de ğerlendirilerek, Rekabet Kurumu’nun piyasaların rekabetçi yapısını koruma ve geli ştirmede ne ölçüde amaçlarını gerçekle ştirmede ba şarılı oldu ğu tartı şılacaktır.

Çalı şmanın Sınırlılıkları

Bu çalı şmada giri ş engelleri; Rekabet Hukuku’na konu olmaları bakımından ele alınmı ş ve incelenmi ştir. Bu anlamda giri ş engelleri Rekabet Kanunu’nun 4. ve 6. maddelerinde düzenlenen şekliyle incelenmi ştir. 4.ve 6. madde kapsamında ele alına giri ş engelleri anla şmalar ve hakim durumun kötüye kullanılmasıyla ilgili giri ş engellerini düzenlemektedir. Piyasada giri ş engeli yaratan ancak, yasa kapsamı dı şında tutulan giri ş engelleri de mevcuttur. Örne ğin bir firmanın kendi iç dinamikleri vasıtasıyla olu şturdu ğu ve patentini aldı ğı yeni bir ürün teknolojisi gibi. Bu gibi durumlarda ilgili piyasaya belli bir süre bir ba şka firmanın girmesi yasal olarak engellenmektedir. Bu gibi rekabeti kısmen engelleyici giri ş engelleri Rekabet Hukuku tarafından yasaklanmamakta, bilakis firmalar yaratıcı olmaya te şvik edilmektedir.

Bir di ğer sınırlama ise, birle şmeler veya özelle ştirmeler neticesinde ortaya çıkan giri ş engelleridir. Bilindi ği üzere birle şmeler veya özele ştirmeler sonucu el de ğiştirmeler piyasa dengelerini yeniden de ğiştirebilmektedir. Ancak Rekabet Kurumu, bu durumun ortaya koyaca ğı olumsuzlukları önlemek için bazı düzenlemelere gitmi ştir. Öncelikle hangi tür birle şme ve devralmaların Rekabet Kurulu’na bildirilece ğini her yıl çıkaraca ğı tebli ğlerle ilan etmektedir. Özelle ştirme neticesinde el de ğiştirme durumlarında satı ş işleminin geçerli olması için Rekabet Kurulu’nun onayı gerekmektedir. Kurul yapaca ğı piyasa analizleri neticesinde ilgili piyasada hakim durum yaratmayan özelle ştirmelere onay vermekte, aksi takdirde satı şa onay vermemektedir. Böylece piyasalara giri ş engeli yaratabilecek büyüklükteki birle şme ve devralmalar ba şlangıçta kontrol altına

10 alınmaktadır. Dolaysıyla bu çalı şmada birle şme ve devralma ile özelle ştirmeler sonucu meydana gelen yeni olu şum nedeniyle ortaya çıkabilecek giri ş engelleri yer almamaktadır.

Literatür İncelemesi

Piyasaya giri şlerle ilgili hangi unsurların giri ş engeli kabul edilip, hangilerinin kabul edilmemesi gerekti ğiyle ilgili olarak, oldukça fazla sayıda çalı şma yapılmı ştır. Bu çalı şmaların bir kısmında giri ş engelleri bir bütün olarak ele alınıp incelenirken, bir kısım çalı şmalarda da her bir unsur ayrı ayrı ele alınarak, piyasaya giri şte bir engel te şkil edip etmedi ği ortaya konmaya çalı şılmı ştır. Yine bu çalı şmalardan bir kısmı giri ş engellerini Rekabet Hukuku (antitröst) perspektifinden incelerken, bir kısmı da stratejik yönetim ve iktisadi açıdan incelemi şlerdir.

Piyasaya giri şlerde nelerin giri ş engeli olu şturdu ğuyla ilgili olarak yapılan ilk çalı şmalardan biri Bain (1956) tarafından (Yeni Rekabette Engeller-Barriers to New Competition) gerçekle ştirilmi ştir. Bain, 1940-1950 yılları arasında Amerika’da 20 imalat endüstrisini kapsayan çalı şmasında 4 temel giri ş engeli belirlemi ştir (Bain,1951). Bunlar; ürün farklıla ştırması, mutlak maliyet avantajı, sermaye gereksinimi ve ölçek ekonomileridir.

Bain, yirmi imalat endüstrisini kapsayan çalı şmasında ürün farklıla ştırmasının piyasaya giri şin en önemli engeli oldu ğunu ifade eder. Mutlak maliyet avantajı kavramına ise Bain, oldukça çok sayıda anlam yüklemektedir. Buna göre mutlak maliyet avantajı olu şturan faktörler; uzman yönetici personelin becerileri, patent ve know-howlar, kilit hammaddelerin arzının denetimi, yerle şik büyük firmaların sa ğlayıcılardan daha dü şük fiyata hammadde sa ğlaması, yerle şik firmalar için daha dü şük sermaye maliyeti, yerle şik firmaların üretim maliyetlerinin dü şüklü ğü gibi pek çok faktörü mutlak maliyet avantajı olarak kabul etmektedir. Ba şlangıç sermayesinden do ğan engeller; yeni i ş kurmak için büyüklü ğü, girilmesi dü şünülen endüstrinin teknolojisine ba ğlı olan bir ba şlangıç sermayesine ihtiyaç vardır. Yeni firmaların gerekli ba şlangıç sermayesini sa ğlamada güçlüklerle kar şıla şaca ğı ileri sürülebilir. Bain, ampirik çalı şması sonucunda, mutlak sermaye ihtiyacının be ş endüstride (çelik, otomobil, petrol arıtımı, traktör, sigara) önemli, be ş endüstride (yapay ipek, içki, çimento, otomobil lasti ği, sabun) kısmen daha az oldu ğunu ortaya koymaktadır. Ölçek ekonomileri ise, ölçek

11 ekonomileri, reel (birim çıktı ba şına faktör girdilerini azaltanlar) ya da parasal (firma tarafından satın alınan girdiler için daha dü şük bir fiyat ödemeden kaynaklananlar) olabilir.

Bain’in bu çalı şması ABD’de giri ş engelleriyle ilgili antitröst analizlerinde önemli bir yer i şgal etmi ş ve uzun bir süre etkinli ğini sürdürmü ştür. Ancak Bain’in, yeni firma giri şi üzerinde yo ğunla şması, çapraz giri şi, devralmaları, dikey bütünle şmeyi ve mevcut firmaların kapasitelerini artırması durumlarını dikkate almaması Chicago Okulu iktisatçıları tarafından ele ştirilmi ştir.

Bain’i destekler nitelikte, Schmalensee (1981) ölçek ekonomilerinin giri ş için önemli bir unsur olarak kabul edilmesi gerekti ğini belirtmi ştir.

Scherer (1970) global pazarlarda yüksek tarifler ve yüksek ta şıma maliyetleri olarak fiyatlara yansıyan, stratejik hammaddeye sahiplik ve daha iyi üretim süreçleri dolayısıyla mutlak maliyet avantajlarını da giri ş engelleri arasında saymaktadır.

Demsetz (1982) ise, Bain’in ifade etmi ş oldu ğu engellerin giri ş engeli niteli ği ta şımadı ğını çünkü daha önce piyasaya giren bir firmanın katlanmı ş oldu ğu bir maliyete, yeni girecek firmaların da katlanmasının bir giri ş engeli olarak de ğerlendirilmemesi gerekti ğini savunmu ştur. Demsetz’e göre asıl giri ş önündeki engeller hükümetler tarafından olu şturulan resmi izinler, vergi avantajları veya kısıtlamaları gibi hususlardır.

Giri ş engelleriyle ilgili önemli bir tartı şma da reklamlarla ilgilidir. Demsetz (1979) , reklamın giri ş için bir engel yaratmadı ğını, Schmalensee (1983), reklamların stratejik bir giri ş engeli olarak kullanılabilece ğini, Pass, Sturgess ve Wilson (1994) ise, İngiltere’deki rekabet otoritesinin (Office of Fair Trading, OFT) reklamlarla ilgili bazı örnek kararlarını inceleyerek, OFT’nin reklamları giri ş engeli olarak gördü ğünü belirtmektedirler.

Pepperell ve Turner (1981), piyasaların herkese açık oldu ğu durumlarda, mutlak sermaye gereksinimi, sermayenin maliyetini, reklamları, ürün farklıla ştırmayı, ölçek ekonomilerini ve yıkıcı fiyatın, Rekabet Hukuku açısından giri ş engeli olarak de ğerlendirilemeyece ğini, sadece hükümetler tarafından olu şturulan giri ş engellerinin piyasalar açısından bir giri ş engeli olu şturdu ğunu ileri sürmektedir.

12 Shepherd (1997), giri ş engellerini firma stratejisi olarak ele aldı ğı çalı şmasında; endüstriye giri ş engellerini içsel giri ş engelleri ve dı şsal giri ş engelleri olarak iki gruba ayırmı ştır. İçsel giri ş engelleri firmaların bilinçli olarak veya bir strateji gere ği olarak yaptıkları engellerdir. Dı şsal giri ş engelleri ise, firmaların iradeleri dı şında arz ve talep ko şullarına ba ğlı olarak ortaya çıkan engellerdir.

Shepherd’in tanımladı ğı dı şsal giri ş engeli şunlardır: Sermaye gereksiniminin kar şılanamaması, ölçek ekonomilerinin yüksek olması, mutlak maliyet avantajlarının fazla olması, mal farklıla ştırma imkanlarının yüksek olması, batık veya geri alınamaz maliyetlerin (sunk cost) yüksek olması, ar-ge ihtiyacının yüksek olması, firmaların spesifik aktivitelerinin yüksek olması ve zamanla a şınmaması, giri ş için birden fazla alana giri ş (dikey entegrasyon) gereklili ği, dönü şüm veya faaliyet de ğiştirme maliyetlerinin (switching cost) yüksek olması, giri şteki belirsizlik ve risklerin yüksek olması, enformasyon yetersizli ği ve asimetrik enformasyonun varlı ğı ve hükümetlerin ve di ğer örgütlerin yarattıkları yasal, idari ve finansal engeller.

Shepherd’in tanımladı ğı içsel giri ş engeli ise şunlardır: Misillemeler ve caydırıcı önlemler(fiyat kırma, reklam ata ğı, yeni ürün ata ğı gibi), a şırı kapasite yaratma, tanıtım ve pazarlama harcamalarının ürün farklıla ştırmasını güçlendirecek şekilde arttırılması, esnekli ğe dayalı fiyat ve mal farklıla ştırması yoluyla pazar segmentasyonu (bölümlemesi) derinle ştirmek ve piyasadaki bütün bo şlukları doldurmak, patentler yoluyla giri şleri engellemek, stratejik, do ğal ve be şeri kaynakları kontrol altında tutmak, potansiyel rakiplerin giri ş maliyetlerini azaltacak yöntemlere ba şvurmak, a şırı ürün farklıla ştırması ve markala ştırma yoluyla ürün çe şitlemesi alanındaki bo şlukları tamamen kapatmak ve rekabet ko şulları konusunda a şırı ketum davranarak gizlili ği sa ğlamak ve rakipleri bilgisiz bırakmak, olarak ifade etmi ştir.

Giri ş engelleriyle ilgili bir di ğer çalı şma Karakaya ve Stahl (1991) tarafından gerçekle ştirilmi ştir.

Karakaya ve Stahl’da giri ş engellerini, rakipler tarafından olu şturulmu ş veya kontrol edilebilir giri ş engelleri ve çevresel veya kontrol edilemeyen giri ş engelleri şeklinde ikiye ayırmı şlardır. Rakipler tarafından olu şturulmu ş veya kontrol edilebilir giri ş engelleri; yerle şik firmanın ölçek ekonomisi dolayısıyla maliyet avantajları, yerle şik firmanın tecrübe yada ö ğrenme yetenekleri dolayısıyla maliyet avantajları, yerle şik

13 firmanın mutlak maliyet avantajı, yerle şik firmanın üretim süreci, ürün farklıla ştırma ve mü şteri ba ğımlılı ğı, mü şteri de ğiştirme maliyeti, da ğıtım kanallarına sahip olma, yerle şik firmanın yo ğun reklamı, ar-ge imkanları, fiyat, rakibin ticari sırları, satı ş için harcamalar ve yerle şik firmanın patentli üretim teknolojisini ifade etmektedir.

Çevresel veya kontrol edilemeyen giri ş engelleri ise; pazara giri ş için sermaye gereksinimleri, pazarın sermaye yo ğunlu ğu, hükümetlerden alınması gereken izinler, hükümetin yerle şik firmaya deste ği, rakiplerin sayısı, teknoloji ve teknolojik de ğişim, yerle şik firmanın yüksek kar oranları, satıcıların yo ğunlu ğu veya yerle şik firmanın pazar büyüklü ğü, batık maliyet, pazara giri şte yerle şik firma veya firmaların reaksiyonu, yerle şik firmanın hammaddelere ula şımı ve stratejik hammaddelere sahip olma şeklinde sınıflandırılmı ştır.

Stiglitz (1990), “Mikroekonominin Prensipleri” adlı kitabında giri ş engellerini; hükümet politikaları kaynaklı (monopol olu şumuna neden olan patentler ve giri şlerin kısıtlanmasına yol açan lisanslar), üretim için gerekli olan bir unsurun tek bir firmanın elinde bulunması, enformasyon eksikli ği, ölçek ekonomileri ve firmaların pazar stratejileri (yıkıcı fiyatlama, a şırı kapasite ve limit fiyatlama) kaynaklı olaca ğını ifade etmektedir.

Porter “Rekabet Stratejisi” (1980) adlı çalı şmasında, giri ş engellerini piyasadaki rekabet yo ğunlu ğunun belirleyicileri arasında sayarak, e ğer piyasaya giri ş yönünde bir tehdit varsa, yani potansiyel rakiplerin piyasaya giri şi yönünde bir engel yoksa bu mevcut piyasadaki firmaların rekabet stratejileri üzerinde etkiler yapabilecektir. Örne ğin; pazarın büyümedi ği varsayıldı ğında yeni girenler mevcut pazardan belli bir pay alacaklardır. Bu nedenle daha önce karlı olan mevcut piyasa, daha az karlı hale gelebilecektir. Dolayısıyla böyle bir durumla kar şıla şmamak için yerle şik firmaların yeni giri şleri te şvik etmeyecek veya potansiyel rakipleri kararlarından vazgeçirici engelleri yaratmaları kendi karlılıklarını artırmaları için önemlidir. Porter’ın bu çalı şması daha sonra ayrıntılı olarak incelenecek olan pozisyon yakla şımının da stratejik yönetim paradigmasına girmesine yol açmı ştır. Porter’a göre, potansiyel rakipleri piyasaya girmekten vazgeçiren unsurlar şunlardır.

- Ölçek ekonomileri,

14 - Ürün faklıla ştırması,

- Sermaye gereksinimi,

- Da ğıtım kanallarına eri şimin engellenmesi,

- Mü şteri de ğiştirme maliyetleri,

- Hükümet politikaları,

- Ölçekten ba ğımsız maliyet dezavantajları’ dır.

Wernerfelt (1984), pozisyon yakla şımın eksikliklerini gidermek amacıyla stratejik yönetim yakla şımına, kaynaklara dayalı yakla şım modelini geli ştirmi ştir. Bu yakla şıma göre, firmaların rekabet avantajı, sahip oldu ğu kendine özgü kaynaklardan meydana gelir.

Hamel ve Prahalad (1990), stratejik yönetimde kaynaklara dayalı yakla şımı “öz yetenek” kavramıyla daha popüler kılarlar. Buna göre, firmaların rekabet avantajı yaratmada taklit edilemez yetenekleri olmalıdır.

Son olarak giri ş engellerini Rekabet Hukuku açısından ele alan çalı şmalara de ğinecek olursak, bu konuda temel olarak iki farklı e ğilimin oldu ğunu görmekteyiz. Bunlardan birincisi, Sanayi İktisadı’nın geli şimine 1940-1970 yılları arasında katkıları olan Yapısalcı Okul (Harvard Okulu) ve onun temsilcileri Mason, Bain, Clark, Caves ve Scherer gibi iktisatçıların rekabet sürecine yakla şımlarını ele alabiliriz. Bu okul temsilcilerine göre, merkezile şmenin genel olarak özel te şebbüs karlarını artırdı ğı, toplumsal refah kayıplarına yol açtı ğı, piyasaların düzenlenmesinde kamu kudretinin varlı ğının gerekli oldu ğu ve piyasalara giri şte pek çok şeyi giri ş engeli olarak kabul etti ği varsayılmaktadır. Bu dönemde pek çok birle şme ve devralmaya bu nedenle izin verilmemi ştir.

Bu konudaki ikinci yakla şım ise, Chicago ( İktisat) Okulu’nun yakla şımıdır. Serbest piyasa tezini savunan ve piyasaların kendi kendini düzenleyebilece ğini, devletin piyasaların düzenlenmesindeki rolünün en aza indirilmesi gerekti ğini; savunulan bu yakla şımın piyasaların verimsizli ği, hukuktan daha iyi cezalandıraca ğını, rekabet otoriteleri ve yargının mümkün oldu ğunca i şe karı şmaması gerekti ğini ileri

15 sürmektedir. 1970’ten sonraki davalarda Chicago Okulu’nun hâkimler üzerinde önemli etkileri olmu ştur. Bu dönemde bazı küçük de ğişikliklerle çok büyük birle şmelere izin verilmi ştir. Bu dönemdeki giri ş engellerine yakla şım, neredeyse Klasik Okul yakla şımının tersidir. Chicago Okulu temsilcilerinden Demsetz’e göre, piyasalara giri ş önündeki en büyük engel hükümetler tarafından olu şturulan engellerdir.

Giri ş engelleri kavramı Endüstri İktisadı’nın ba şlıca konularından birini olu şturmaktadır. Özellikle Rekabet Kanunu’nun uygulamaya konulmasıyla birlikte ve bazı üniversitelerin lisans üstü programlarında ders olarak okutulması dolayısıyla gittikçe daha fazla kaynakta ele alınmaktadır.

Koutsoyiannis (1997), Modern Mikroiktisat adlı çalı şmasında, firma teorisi çerçevesinde Bain’in piyasaya giri ş engelleriyle ilgili sınıflandırmasına ve buna yönelik ele ştirilere yer vermi ştir. Bu ele ştirilerden bazıları, Bain’in ampirik bulgularının piyasaya giri şi dar tanımladı ğı için, ciddi sınırlılıkları oldu ğunu, çalı şmasında sadece yeni firmaların üzerinde yo ğunla ştı ğı, çapraz-giri şi, devralmaları, dikey bütünle şmeyi ve mevcut firmaların kapasitelerini artırmaları durumunu dı şlamakta oldu ğu yönündedir.

Rekabet Teorisi ve Endüstri İktisadı adlı çalı şmasında Türkkan (2001), sanayile şmi ş ve demokratik ülkelerde, endüstriyel faaliyetlerin uzun vadede sürdürülebilir bir geli şme göstermesinin üç aktöre yani devlet, piyasa (görünmeyen el) ve firmalara ba ğlı oldu ğunu ifade eder. Bu çalı şmanın firmaların ve devletin rekabet ve regülasyon stratejilerini etkileyen fırsatlar ve tehditler bölümünde, piyasadaki firmaları etkileyebilecek giri ş engelleri ve çıkı ş engelleri ayrıntılı olarak ele alınmı ştır. Türkkan giri ş engellerini; yasal ve idari giri ş engelleri, kamu şirketlerinin yarattı ğı haksız rekabet, kamunun yasal ve idari düzenlemelerine ve uygulamalarına güvensizlik, patent ve know-how engelleri, ilk yatırım gereksinimi, stratejik girdilere hakimiyet, güvenilir firma imajı ve mal faklıla ştırması, batık maliyetlerin varlı ğı, misillemeler ve caydırıcı stratejiler, ithalat engelleri, ta şıma maliyetleri ve alt yapı yetersizli ği olarak sınıflandırmı ştır.

Bu konudaki bir di ğer çalı şma Davut (2002) tarafından yapılmı ştır. Sanayi İktisadı ve Piyasa Yapısı Unsurları adlı çalı şmasında, yapı-yönetim-performans arasındaki ili şkileri, Bain’in perspektifinden de ğerlendiren Davut, endüstriye giri ş ko şullarının,

16 Bain’in daha önce ortaya koydu ğu giri ş engelleri çerçevesinde ele alıp incelemi ş, endüstriye giri ş engelleriyle karlılık arasında bir ili şkinin olup olmadı ğını ortaya koymaya çalı şmı ştır.

Rekabet Hukuku (2001) adlı çalı şmasında Aslan, ilgili rekabet yasasındaki maddeye (4/d) i şaret ederek, burada kullanılan ifadenin mu ğlak bir ifade oldu ğunu, bu ifadenin net olarak ortaya konması gerekti ğini ifade etmi ştir. Giri ş engellerine de ğinilen bir ba şka maddeye (6/a) yönelik olarak da bu maddenin de 4/d maddesindeki gibi, eksik bir anlam ifade etti ğini, dolayısıyla giri ş engellerine de ğinilen her iki maddenin de anlatılmak isteneni tam olarak ifade etmedi ğini belirtmi ştir. Bu anlamıyla rekabet yasasındaki bazı maddelerin yeniden ele alınması gerekti ğini ileri sürmektedir.

Giri ş Engelleriyle ilgili di ğer çalı şmalar ise Rekabet Kurumu’nun uzmanlık tezleri ile lisansüstü tezlere dayanmaktadır.

Yukarıdaki çalı şmaların ço ğunda giri ş engelleri sadece tek bir açıdan incelenmi ştir. Bu tez çalı şmasında giri ş engelleri, yukarıda ele alını ş tarzından farklı olarak, stratejik yönetim, iktisat okulları ve Rekabet Hukuku açsından bir arada de ğerlendirilecek ve iktisat okullarının giri ş engelleri analizleriyle Rekabet Hukuku ve yine stratejik yönetimde önerilen giri ş engelleri uygulamalarının Rekabet Hukuku’yla çatı şma ve örtü şme noktaları ortaya konmaya çalı şılacaktır.

Daha öncede ifade edildi ği üzere, Rekabet Hukuku’nun uygulanması sürecinde Rekabet Hukuku’nun etkin rol almasını savunan görü şler ile, piyasalara Rekabet Hukuku vasıtasıyla fazla müdahale edilmemesi yönündeki görü şler sürekli bir tartı şma içindedirler. Aynı tartı şmalar Rekabet Hukuku’nda hangi davranı şların giri ş engeli yaratıp hangilerinin yaratmadı ğı noktasında da cereyan etmektedir. Do ğal olarak, mahkeme hakimleri davaları de ğerlendirme sürecinde bu konudaki iktisatçıların görü şlerine itibar etmektedir. İktisatçıların farklı görü şleri, hakimler tarafından da kabul gördü ğünde benzer davalarda farklı sonuçlar çıkması sonucunu do ğurur. Bu da ülkelerin rekabet hukuk sistemlerini belirler.

Yukarıdaki çalı şmalardan farklı olarak, stratejik yönetim yakla şımında öne sürülen giri ş engellerinin Rekabet Hukuku ile çatı şma ve örtü şme noktaları da de ğerlendirilecektir.

17 Bu yönüyle bazı engellerin uygulanması firmalar için rekabet avantajı sa ğlıyor gözükse de di ğer yandan rekabet yasalarıyla sorunlar ya şanmasına neden olabilir.

Bulgular

Bu tez çalı şmasında giri ş engelleri üç ba şlık altında incelenmi ştir. Bu ba şlıklar Stratejik Yönetim Yakla şımı, İktisat Okulları yakla şımı ve Rekabet Hukuku yakla şımıdır. Dolayısıyla bulguları da üç ba şlık altında de ğerlendirmek gerekmektedir.

Giri ş engelleri Rekabet Hukuku açısından de ğerlendirildi ğinde şu sonuçlara ula şılmı ştır. Bu ba ğlamda, Rekabet Kurumu’nun faaliyetine ba şladı ğı Kasım 1997 ile Haziran 2005 tarihleri arasında, 344 adet rekabet ihlali dosyası esas alınmı ştır. Bunların 8 tanesinde ilgili piyasalara giri şlerin engellendi ği iddiasıyla Rekabet Kurulu’ndan ilgililer hakkında soru şturma açılması istenmi ştir. Rekabet Kurulu 8 adet soru şturmadan 5 tanesinde giri şlerin engellendi ğini, di ğer 3 tanesinde ise, giri şlerin engellenmesi olgusuna rastlanmadı ğını veya ilgili yasa gere ğince te şebbüs veya te şebbüslerin korundu ğunu bu nedenle de haklarında i şlem yapılamayaca ğını ifade etmi ştir.

4. ve 6. madde ve her iki maddenin birlikte kullanılmasıyla ilgili olarak toplam 344 soru şturmadan 8 tanesi “giri şlerin engellenmesiyle” ilgilidir. Toplam soru şturmalar içinde giri ş engelleriyle ilgili soru şturma oranı % 2.32’dir. Toplam soru şturmalar içinde giri ş engeli tespit edilen soru şturma oranı ise, % 1.45’dir. Bu sonuç, ülkemiz rekabet ihlallerine konu olan soru şturmalar içinde giri şlerin engellenmesi suretiyle olu şturulan rekabet ihlallerinin önemli bir yer tutmadı ğını göstermektedir.

Di ğer taraftan, piyasaya giri şlerin engellendi ği iddia edilen 8 ba şvurudan 5’inde Kurul’un giri ş engeli tespit etmi ş olması (% 62.5) da bir ba şka önemli noktadır. Her ne kadar toplam soru şturma içinde giri ş engelleriyle ilgili soru şturma oranı dü şük ise de, kendi içinde de ğerlendirildi ğinde yapılan ba şvuruların önemli bir bölümünde giri şlerin ilgili firmalarca engellendi ği tespit edilmi ştir.

Soru şturmaların sektörel da ğılımına bakıldı ğında, 3 soru şturma ticaret, 2 soruşturma mobil ileti şimle, 1 soru şturma basın yayınla, 1 soru şturma turizmle ve 1 soru şturma da ula ştırma sektörüyle ilgilidir.

18 Rekabet Kurulu’nun giri ş engeli tespit etti ği 5 davada, giri şlerin engellenme yöntemi olarak, 3 soru şturmada zorunlu unsurlara eri şimin engellenmesi, 1 soru şturmada münhasır satıcılık ve 1 soru şturmada da a şırı fiyat uygulanması şeklinde gerçekle şmi ştir.

Stratejik Yönetim Yakla şımı açısından giri ş engellerini de ğerlendirdi ğimizde ise, kaynaklara dayalı yakla şımının, karlılı ğın süreklili ğini sa ğlama yönünde öne sürdü ğü ve firmaların kendi iç yetenekleriyle olu şturdukları ve taklit engelleri dolayısıyla, rakipleri tarafından kolaylıkla taklit edilemeyen firma stratejilerinin rekabet yasalarıyla çatı şmadı ğı, hatta bu tür rekabet avantajı yaratmanın rekabet yasaların asıl amacı oldu ğu söylenebilir. Di ğer taraftan, Porter’ın ileri sürdü ğü piyasa kaynaklı pozisyon yakla şımı ise, özellikle rekabet avantajı yaratmada firmaların kendi geli ştirdikleri ve piyasaya girmek isteyen rakipleri kararlarından vazgeçirici bazı stratejilerin rekabet yasasıyla çatı ştı ğı görülmü ştür. Bu stratejilerin uygulanması rekabet yasasının çizdi ği sınırların dı şına ta şmakta ve ilgili firma ve temsilcileri yasalarla kar şı kar şıya kalabilmektedirler.

Giri ş engelleri konusundaki son de ğerlendirme ise, özellikle ABD’de Rekabet Hukuku’nun geli şimi ve daha sonraki rekabet yasalarının olu şturulmasında önemli katkıları olan Harvard ve Chicago Okullarının bu konudaki tutumlarının ülkemiz rekabet hukuk sisteminde belirleyici bir rol oynayıp oynamadı ğıyla ilgilidir. Çalı şmanın ilgili bölümlerinde de ifade edildi ği üzere, ABD rekabet hukuk sistemi di ğer ülkelerdeki Rekabet Hukuku’nun olu şumu a şamasında bir alt yapı görevi görmü ştür. Bu ba ğlamda, ABD Rekabet Hukuku’nun şekillenmesinde etkili olan iktisadi görü şlerin, di ğer ülkeleri de etkilemesi kaçınılmazdır. Giri ş engelleri incelemelerinde, Rekabet Kurulu’nun giri şi engelleyici unsurlara daha fazla a ğırlık verdi ği tespit edilmi ştir. Bu yönüyle kararlara yakla şıldı ğında, Harvard Ekolünün ülkemiz Rekabet Hukuku uygulamalarında daha baskın oldu ğu söylenebilir. Bunu, Harvard Okulu’nun piyasaların i şleyi şi ve performansa etki eden hususları Chicago Okulu’yla kıyaslandı ğında dana ayrıntılı ve net açıklamasına ba ğlamak da mümkündür. Ancak, özellikle 1970’li yıllardan sonra, uluslar arası rekabette öne geçebilmek ve Japon baskısını azaltabilmek için ABD Rekabet Hukuku uygulamalarının daha liberal bir tutum sergiledi ği ve bu yönüyle Chicago Okulu yakla şımlarının daha fazla kabul gördü ğü söylenebilir.

19 Çalı şma be ş bölümden olu şmaktadır:

Rekabet kavramı ve Rekabet Hukuku’nun tarihi geli şimi adlı birinci bölümde; rekabetin farklı tanımlarına yer verilmi ş olup, rekabet politikaları ve Rekabet Hukuku’nun gereklili ği üzerinde durulduktan sonra Rekabet Hukuku sistemleri ve Rekabet Hukuku’nun yararları açıklanmı ştır. Bu bölümde ayrıca ABD, AB ve Türkiye’de Rekabet Hukuku geli şimi ele alınmı ştır.

İkinci bölümde, öncelikle giri ş engeli kavramının endüstri iktisadındaki önemi ortaya konmaya çalı şılmı ştır. Daha sonra, “piyasaların i şleyi ş sürecinde Rekabet Hukuku’nun görevi ne olmalıdır” sorusuna Harvard ve Chicago Okullarının bakı ş açılarıyla yanıt aranmaya çalı şılmı ştır. Bu bölümde son olarak Harvard ve Chicago Okullarının giri ş engelleri yakla şımlarındaki farklılıklar ele alınmı ştır.

Üçüncü bölümde, stratejik yönetim açısından giri ş engelleri kavramının önemi ortaya konmaya çalı şılmı ştır. Ancak giri ş engeli kavramına geçmeden önce, konuyla ilgisi olması dolayısıyla önce, stratejik yönetim kavramı ve sorunsalı ele alınmı ştır. Barca’nın da (2003) ifade etti ği üzere, stratejik yönetimde iki temel soru, stratejik yönetim açısından önem arz etmektedir. Bunlarda birincisi, aynı endüstride aynı şartlarda ve benzer teknoloji kullanan firmaların neden bazıları yüksek karlar elde ederken, bazıları daha dü şük karlar elde etmektedir? Bir di ğer soru ise, elde edilen karlılı ğın sürdürülebilir kılınmasına yönelik stratejiler nelerdir? Yani hem bazı firmalar sektör ortalamasının üzerinde karlar ediyorlar; hem de bu karlılı ğı uzun süre nasıl koruyabiliyorlar. Bu soruların yanıtlanmasıyla çalı şmamızın konusunu olu şturan giri ş engelleri gündeme gelmekte, bu konuda öne sürülen görü şler incelenmektedir.

Dördüncü bölümde ise, giri ş engelleri düzenlemelerinin rekabet yasasında ne şekilde düzenlendi ği açıklanmaktadır.

Be şinci bölümde, giri ş engellerine konu olan soru şturmaların; stratejik yönetim, iktisat okulları ve Rekabet Hukuku açısından bir de ğerlendirilmesi yapılacaktır. Bu bölüm aynı zamanda stratejik yönetim yakla şımındaki giri ş engellerinin, Rekabet Hukuku ile çatı şma noktalarını da ortaya koymaktadır.Yine bu bölümde, Rekabet Kurulu’nun verdi ği kararların hangi iktisat okulunun görü şüne daha yakın oldu ğu da ortaya konmaya çalı şılacaktır.

20 Sonuç bölümünde ise, çalı şmanın genel bir de ğerlendirilmesi ve çalı şmayı yönlendiren sorulara ne ölçüde yanıt verildi ği tartı şılmı ştır.

Bu çalı şma; Rekabet Hukuku, Endüstri İktisadı, Mikro İktisat ve Stratejik Yönetim dallarının bir karı şımından olu şmaktadır. Bu yönüyle çalı şma; ülkemiz rekabet politikasının bir parçası olan Rekabet Hukuku’nun, piyasaya giri şlerin engellenmesine stratejik yönetim ve iktisat okulları yakla şımını ortaya koyması bakımından, konuya ilgi duyan ki şilere katkı sa ğlamayı amaçlamaktadır.

21 BÖLÜM 1: REKABET KAVRAMI VE REKABET HUKUKU’NUN TAR İHSEL GEL İŞİ Mİ

Bu bölümde ilk olarak rekabet kavramının piyasalar ve farklı iktisat okulları tarafından nasıl yorumlandı ğı incelenecektir. Daha sonraki bölümlerde ayrıntılı olarak incelenece ği üzere ABD Rekabet Hukuku’nun geli şimine önemli iktisadi katkıları olan alternatif iktisat okullarının rekabet kavramına bakı şları farklılık arz etmektedir. Bunun sonucunda da Rekabet Hukuku uygulamalarında da benzer olaylarda farklı sonuçlar ortaya çıkabilmektedir.

İkinci olarak Rekabet Hukuku ve Rekabet Hukuku’nun gereklili ği, Rekabet Hukuku’ndan beklenen faydalar ve ülke uygulamaları incelenecektir. İktisat biliminin babası kabul edilen A. Smith piyasaların devlet eliyle düzenlenmesinin gerekli olmadı ğını, piyasaların da tıpkı do ğal hayattaki süreç gibi kendisini düzenleyebilece ğini ifade etmi ştir. Ancak piyasaların i şleyi şi Smith’in öngörüsü do ğrultusunda geli şmemi ştir. Özellikle ABD’de kendini hissettiren birle şmeler ve tekelle şmeler piyasaların düzenlenmesinde, rekabet yasalarının gereklili ğini ortaya koymu ştur. 1890 yılında ABD’de kabul edilen Sherman Yasası, Avrupa kıtası ve di ğer ülkeler için bir referans niteli ği ta şımı ştır.

Bu bölümün amacı, rekabet kavramının farklı de ğerlendirilme nedenlerini ortaya koymak, rekabet politikası ve hukukunun gerekliliklerini sorgulamak ve ba şlıca rekabet hukuk sistemleri hakkında bilgi vermektir. Bu bölüm bu yönüyle di ğer bölümler için bir temel te şkil etmektedir.

1.1. Rekabetin Tanımı ve Rekabet Piyasaları

Türkkan’a (2000:69) göre, rekabet kavramının tanımlanmasında dört hareket noktası gözlenmektedir. Bunlardan birisi, rekabetin yapısal veya davranışsal ko şullarına a ğırlık veren tanımdır. Burada tanımlanan aslında rekabet ortamını yaratan özellikler ve sınırlamalarla ifade edilen rekabet ko şullarıdır. Bu yakla şım, rekabetin nasıl ve hangi ko şullarda olu şaca ğı veya rekabet ortamının nasıl olu şturulaca ğı ve rekabet baskısının nasıl sa ğlanaca ğı sorusu çerçevesinde anlam kazanır. Rekabet kavramının tanımlanmasında ikinci hareket noktası, rekabetin fonksiyonları veya işlevleridir. Burada rekabetin etkileri ve istenirli ği ön plana çıkmaktadır. Bu yakla şım, toplumsal

22 düzeyde rekabetin performansının de ğerlendirilmesi açısından önem kazanır. Rekabetin tanımlanmasında üçüncü yakla şım ise, rekabetin niteli ğini ve farklı şekillerini hareket noktası olarak ele alır. Bu yakla şım da rekabet sürecine ili şkin sorunların tespitinde, yapılacak dı ş müdahalelerin ve rekabet stratejilerinin belirlenmesi ve te şhisinde ön plana çıkar. Nihayet rekabetin algılanmasında bir di ğer hareket noktası, rekabet gücü kavramıdır. Rekabet gücü kavramı stratejik yakla şım açısından önem kazanmaktadır. Yukarıda da ifade edildi ği üzere, rekabet kavramının çok çe şitli alanlarda ve özellikle günlük hayatta yaygın olarak kullanılması, bu kavramın anlamında farklıla şmaya sebep olmu ştur. Bu ba ğlamda inceleme konumuz iktisadi ve hukuki anlamdaki rekabet oldu ğundan, “sosyal”, “siyasal” veya “sportif” anlamdaki rekabet konumuz dı şıdır.

Günümüzde demokrasiyle idare edilen ülkelerin büyük bir bölümü, kaynak da ğılımını piyasa mekanizması vasıtası ile gerçekle ştirmektedirler. Temelini “rekabet” kavramının olu şturdu ğu piyasa mekanizmasının tercih edilme sebebi ve ilerleyen bölümlere bir altyapı hazırlamak için rekabet kavramının teorisinin bilinmesi önem arz etmektedir.

Aşağıda rekabetin iktisadi ve hukuki tanımlarına yer verilmi ş; daha sonra ise, bu kavram iktisat okulları ve piyasalar açısından ele alınarak incelenmi ştir.

1.1.1. Rekabet Nedir?

İktisat biliminde rekabet kavramı üzerinde pek durulmamı ş günlük hayattaki kullanımına paralel olarak; iktisadi amaçlar için mücadele eden birimler arasındaki kar şıtlık veya rakiplik durumunu ifade etmek amacıyla kullanılmı ştır (Lipsey ve di ğ., 1989:213).

Seyido ğlu ise, rekabeti; “mal ve faktör piyasalarında çok sayıda alıcının ve çok sayıda satıcının kendi aralarında görülen yarı şma, çeki şme” şeklinde tanımlamı ştır (Seyido ğlu, 2001a: 89).

Sözlük anlamında rekabet; “iki firmayı kapsayan, her firmanın, insanların rakip firmaların de ğil de kendi ürünlerini satın alması için çabalaması u ğra şısı” olarak tanımlanmı ştır. 2

2 Collins Cobuild, English Language Dictionary, The University of Birmingham,1990, s.283. Ayrıca rekabet kelimesi kar şılı ğı olarak kullanılan İngilizce, Rivalry; hasım taraflar arasında pek de ho ş olmayan kıyasıya mücadeleyi, Emulation kelimesi ise, biriyle aynı seviyeye gelmek veya ondan üstün olabilmek

23 Demsetz, (1989: 226) rekabetin, “önceden beri satıcılar arasında mü şteri kazanmak için yapılan yarı şı; alıcılar açısından da satıcılar tarafından sunulan malları almak için yapılan mücadeleyi” kar şıladı ğını ifade etmektedir.

Türkkan, rekabeti “nispeten adil bir yarı şma ortamında, birden çok benzer konumdaki katılımcının, yarı şma kurallarına ba ğlı kalarak, e ş anlı olarak kıt bir şeyi veya istenilir bir konumu kazanma amacıyla, yaptıkları çabalar” olarak tanımlamaktadır (Türkkan, 2000: 69).

Hukuki anlamdaki rekabet kavramı da, iktisadi anlamda kullanılan rekabet kavramını destekler niteliktedir. Rekabet Kanunu’nun 3 üçüncü maddesinde, rekabet; “mal ve hizmet piyasalarındaki te şebbüsler arasında özgürce kararlar verilmesini sa ğlayan yarı ş” şeklinde tanımlanmı ştır.

1968 Yılında Alman Federal Mahkemesi’nin bir kararında rekabet, “bir i şletmenin pazar gücünü geni şletmek amacıyla, di ğer i şletmelere göre kaliteli ve daha hesaplı mal ve hizmet üretme gayret ve mücadelesi” şeklinde tanımlanmı ştır (Oberdorfer ve di ğ., 1971:14). Gerçekten rekabet; üreticileri, mal ve hizmetlerin maliyetini mümkün oldu ğunca dü şük maliyetlerde tutmaya kamçılar. Bu anlamda üretimin daha seri hale getirilmesi, daha geli şmi ş teknoloji kullanılması, masrafların azaltılması ya da yeni ürünlerin ortaya konulması rekabetin sonucudur (Smith, 1963:186). Rekabet anlayı şı bunlarla da sınırlı kalmaz. Tercih edilmeyi uman, ra ğbet görmek isteyen rakip firmalar, üretimin kalitesini artırmak, çok daha çekici tarzda sunmak veya paketlemek aynı zamanda da servis hizmetleri yönünden farklılıklara sahip olmak için kıyasıya yarı şır. Böylece rekabet, en kaliteli ve faydalanma kabiliyeti en yüksek mal ve hizmeti, yine en makul fiyatla tüketiciye arz etmek amaç ve gayretini formüle eder (Petersmann, 1997:9).

Yukarıda yapmı ş oldu ğumuz iktisadi ve hukuki rekabet tanımlarına yenilerini eklemek olasıdır. Ancak rekabet kavramını çalı şmamızın konusunu da olu şturan iktisat okulları ve piyasa yapısına göre açıklamak daha yararlı olacaktır.

için imrenilecek derecedeki gayreti belirtir. Webster’s New World Dictionary, Third College Edition, Clevland&New York, 1988 3 Rekabet Kanunu’yla ifade edilmek istenen 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’dur.

24 1.1.2. İktisat Okullarına Göre Rekabet

Rekabet kavramı, rekabet olgusuna farklı anlamlar yükledikleri için, iktisat okulları tarafından farklı şekillerde de ğerlendirilmi ştir. A şağıda genel kabul görmü ş iktisat okullarının tanımlarına yer verilmi ştir.

1.1.2.1. Klasik İktisatçılara Göre Rekabet

Klasik ekonomi teorisinde rekabet kavramı üzerinde durulmamı ş; ancak varlı ğı sezgi yolu ile algılanan bir kavram olarak kalmı ştır (Stigler, 1987:234). Klasik iktisatçılar, Neo-klasikler gibi rekabeti bir piyasa yapısı olarak özde ştirmemi ş olsalar da rekabetin sadece piyasa içinde yer aldı ğına inanmı şlardır (DPT, 2000:34).

Klasik iktisatçılardan Adam Smith; rekabeti, üretilebilecek mal miktarının sınırlı olmasından dolayı hasımlar arasındaki yarı şma gibi görmü ştür. Dolayısıyla, Smith tarafından rekabet, firmaların piyasadaki de ğişikliklere uyum sa ğlarken, kazanç elde etmek için, rakiplerinin i şlerini zorla ştırma olarak ifade edilmektedir (Vickers, 1995:5).

Klasik iktisatçılar rekabeti tam anlamıyla dinamik bir kavram olarak algılamaktan uzaktır. Klasikler, rekabeti sadece üretim faktörlerinin dü şük getiri alanlarından yüksek getiri alanlarına yönelmesi durumunda dinamik bir süreç olarak algılamı şlardır. Bunun dı şında, Klasik yakla şımda rekabet dar piyasa olgusu dı şına çıkmamı ştır. Bu anlayı ş, Klasiklerin rekabet kuramlarını geli ştirmelerini engellemi ştir.

Aktan ve Vural’a göre (2004:20), Klasik anlamda rekabet, alıcı ve satıcıların de ğişen tercihlerinin birbirlerine daima uyumlu olmasını sa ğlayan bir süreci içerir. Dı şardan herhangi bir müdahale olmazsa ekonomi sürekli olarak dengeye kavu şan dinamik bir yapı olarak varlı ğını sürdürür. Otomatik olarak i şleyen bu sistemin varlı ğı do ğal olarak piyasaya giri ş ve çıkı şın bütün taraflar açısından serbest olmasını gerektirir. Bu anlamda monopol durumu olmu şsa bile bu geçicidir. Zira bir müddet sonra tekel karı, tekelin olu şturdu ğu piyasaya yeni giri şimcileri çekece ğinden rekabet süreci i şlemeye devam edecektir.

1.1.2.2. Neo-Klasik İktisatçılara Göre Rekabet

Klasikler tarafından “piyasa süreci” olarak algılanan rekabet, neo-klasikler tarafından “piyasa yapısı” olarak algılanmı ştır (Çapo ğlu, 1991:33). Piyasa yapısı olarak algılanan

25 rekabet, neo-klasikler tarafından “tam rekabe t piyasası” şeklinde tanımlanmı ştır.

Bilindi ği üzere, tam rekabet piyasası, çok sayıda alıcının ve satıcının bulundu ğu, ilgili herkesin piyasa hakkında bilgi sahibi oldu ğu, piyasaya giri ş ve çıkı şların serbestçe yapılabildi ği, bölünebilen ve homojen bir malın yer aldı ğı piyasa olarak tanımlanmaktadır.

Neo-klasik anlayı şta piyasadaki firma sayısı, rekabeti belirleyen bir unsur olarak görülür. E ğer mevcut piyasada tek bir firma varsa rekabetten söz edilemez. Bu durumda tekelci bir piyasa yapısı söz konusudur. E ğer piyasadaki firma sayısı sınırlı ise, aksak rekabetin dolayısıyla da oligopolistik bir yapının var oldu ğu kabul edilir. Ancak piyasa, üzerinde etkisi olmayacak kadar çok miktarda küçük firmadan olu şuyorsa, burada tam rekabetten söz edilebilir. Bu anlayı şa göre, firmaların talep e ğrilerinin esnekli ği de piyasaların rekabet bakımından farklılı ğını gösteren bir unsurdur. E ğer firmalar sonsuz esneklikte bir talep e ğrisi ile kar şı kar şıya iseler, tam rekabetin varlı ğı söz konusudur. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, rekabetin analitik i şlevinin fiyatları marjinal maliyetler düzeyine indirmesidir. Ancak, maliyetlerin düzeyi hiçbir zaman açıklanmamaktadır (Akta ş, 2003:6).

Rekabetin, klasik iktisattaki fiyatı belirleme i şlevi, Neo-klasik iktisatta kaybolmu ştur. Neo-klasikçi anlayı şta firmalar piyasa fiyatını etkileyememekle birlikte, piyasa fiyatını veri olarak aldıklarından Neo-klasikçi tam rekabet piyasasında kuramsal olarak rekabetin bulunmadığı söylenebilir (Barca, 2003). Klasik ekonomide, en iyiyi belirleme ve fazla stoklardan kurtulmak için firmaların fiyat dü şürme faaliyeti olarak kavranan rekabet, Neo-klasiklerin “Tam Rekabet” anlayı şında ortadan kalkar. Klasiklere göre, rekabet sürecinin tek i şlevi olan piyasa fiyatını belirleme, “tam rekabet” anlayışında açıklanmayan ve anlatılmayan bir kavram haline gelir (Auerbach, 1998:13).

Yatırım ve teknolojik de ğişme rekabetin en önemli unsurlarından biridir. Neo- klasiklerin üretim maliyetlerini veri olarak alması, bu unsurların gözardı edilmesine neden olmu ştur. Ancak, firmaların sürekli olarak yaptıkları yatırımlarla teknolojilerini yenileme, verimliliklerini artırma ve maliyetlerini dü şürme çabası içinde oldukları bilinmektedir. Önemli olan fiyat rekabeti de ğil, yatırım ve teknoloji rekabetinde ba şarılı olmaktır. Firmalar yatırım ve teknoloji rekabetinde ba şarılı oldu ğu sürece fiyatlarını dü şürme olana ğına sahip olacaklarından, piyasa paylarını artırabileceklerdir. Piyasada

26 firma sayısı azalsa bile rekabetin varlı ğı sürekli hissedilecektir. Ancak, bu açıklama Neo-klasik anlayı şa ters gelmektedir. Firma sayısının azalması yo ğunla şma oranını artıraca ğından, Neo-klasik dü şünce, rekabetin azaldı ğını kabul edecektir.

1.1.2.3. Avusturya Okuluna Göre Rekabet

Avusturya Okulu, Neo-klasiklerin rekabeti dura ğan bir piyasa yapısı gibi ele almalarına kar şı çıkan yakla şımlardan biri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yakla şımı savunanlar arasında birtakım ayrılıklar olmasına ra ğmen, genelde bireycilik, insanların bilgilerinin tam olmayaca ğı, süreçlerin karma şıklı ğı vurgulanmakta, ekonomide devlet müdahalesine kar şı çıkarak serbest piyasanın üstünlü ğü savunulmaktadır (Sava ş, 2000a; Yay, 1993).

Avusturya Okulu’nun önde gelen isimlerinden biri olan Friedrich Hayek, piyasa hakkındaki bilgilenmenin rekabet süreci içinde olaca ğını belirterek, Neo-klasiklerin, herkesin piyasa hakkında tam bilgiye sahip oldu ğu varsayımını ele ştirmektedir. Neo- klasikler, herkesin piyasa hakkında tam bilgiye sahip oldu ğunu varsayarken, bu bilgilenmenin nasıl oldu ğunu belirtmemektedir. Hayek, bu bilgilenmenin rekabet süreci içinde olaca ğını vurgulamaktadır (Cleg, 1990:59-60).

Rekabeti, bir piyasa yapısından ziyade, bir piyasa süreci olarak gören Avusturya Okulu, onu dinamik bir yakla şımla ele almakta ve giri şimcilere büyük önem vermektedir (Barca, 2003). Avusturya Okulu’nun önde gelen isimlerinden olan Joseph Schumpeter, rekabeti, yeni bir teknoloji, yeni bir süreç ya da yeni bir organizasyon tipi olarak algılamaktadır (Pickering, 1974:201). Rekabet, yenilik yapmak için bir süreçtir. Ve giri şimcilik bunda önemli bir rol oynamaktadır. Giri şimcilerin, bir icadı sonuna kadar kullanarak veya denenmemi ş teknolojiler kullanarak ya da bir sanayii yeniden yapılandırarak üretim yöntemlerinde mevcut kalıpları kırıp, yeni çı ğırlar açma gibi işlevlere sahip oldukları belirtilmektedir (Ekelund ve Hebert, 1990:567-570; Schumpeter, 1942).

Avusturya Okulu’nun tekellere kar şı tutumu da Neo-klasiklerle farklılık arz etmektedir. Neo-klasikler rekabeti yok etti ği ve tüketiciyi sömürdü ğü dü şüncesiyle tekele kar şı çıkmaktadırlar. Ancak Avusturya Okulu, sistemin dinami ğinin kazanç güdüsü oldu ğunu ileri sürerek, yüksek kazançların teknolojik yenili ği te şvik etti ğini belirtmektedir.

27 Böylelikle piyasada tek bir firma olsa dahi rekabetin her zaman için tehdit edici bir unsur olaca ğını ileri sürmektedirler. Piyasanın yeterince karlı oldu ğunu gören di ğer te şebbüslerse kısa bir süre içinde piyasaya girecekler ve tekelin a şırı karına son vereceklerdir. Piyasa bu şekilde kendi kendisini düzenleyecektir. Bu nedenle devletin piyasalara müdahalesini uygun bulmamaktadırlar (Hayek, 1997:111).

1.1.2.4. Post-Keynezyen Yakla şıma Göre Rekabet

Rekabet, Post-Keynezyen yakla şımda, hayatta kalma süreci olarak görülmektedir. Firmaların kazanç amacıyla kuruldukları ve kazanç elde etme yeteneklerini kaybettikleri an piyasada yok olacakları vurgulanmaktadır. Bu nedenle firmaların hayatta kalmak için maliyetlerini dü şürmek zorunda kaldı ğı belirtilmektedir.

Post-Keynezyen yakla şım, rekabeti bir süreç olarak dü şündü ğünden onun sadece fiyat boyutunu de ğil, üretim, yatırım ve kurumsal boyutlarını da ele almaktadır. Maliyetlerin yatırım ve teknolojik yeniliklerle dü şece ğini belirten bu yakla şım, yatırımların gerçekle şmesinin mali kaynakların varlı ğına ba ğlı oldu ğunu öne sürmektedir.

Kurumsal yapılar ve özellikle de mali sistem; mali kaynakların varlı ğını ve ko şullarını belirledi ği için Post-Keynezyen yakla şımda üzerinde önemle durulan konular olmaktadır. Mali sistemin, bankalarla sahiplik ili şkisi olan firmaları, di ğerlerine nazaran kayırmasının di ğer firmaların yatırım olanaklarını kısıtlayaca ğı belirtilmektedir. Bu da rekabet açısından olumsuzluk arz etmektedir (Parasız, 1996).

Bunun yanında rekabeti kısıtlayan kurumsal yapılardan biri de dı ş ticaret politikaları olabilmektedir. Örne ğin, bazı sektörlerin gümrük vergileri ile korunmasının rekabeti sınırlayaca ğı belirtilmektedir.

Post-Keynezyen yakla şımda rekabet ölçütünün firmaların ara ştırma ve geli ştirme harcamaları oldu ğu vurgulanmaktadır. Aynı zamanda, sürekli teknolojik yenilik içinde olan bir firma hakim durumundan dolayı fiyatlarını yükseltebilme imkanına sahip olsa bile, o piyasada rekabetin mevcut oldu ğu ileri sürülmektedir.

1.1.2.5. Chicago Okulu’na Göre Rekabet

Aktan ve Vural’a göre (2004:22), Neo-klasik iktisadın bir uzantısı olarak ele alınabilecek olan Chicago İktisat Okulu, günümüzde anti-tröst hukuku büyük ölçüde

28 etkileyen ve ölçek ekonomisinin topluma sa ğladı ğı verimlilik kazançları üzerinde önemle duran bir anlayı şı yansıtır. George J.Stigler önderli ğindeki Chicago Okulu, Clark tarafından ortaya konulan fonksiyonel rekabet yakla şımını reddetmekle birlikte endüstriyel piyasaların yapısal özelliklerinden hareketle rekabet yo ğunlu ğuna ili şkin sonuçlara ula şılaca ğını savunmaktadır. Stigler (1968), rekabeti; her bir alıcının sonsuz miktarda talep ile kar şıla ştı ğı piyasa şeklinde tanımlamı ştır. Bu okul, yasal sınırlamaların bulunmadı ğı endüstriyel piyasalarda rekabetin iyi i şledi ğini vurgulamaktadır. Piyasalarda farklı sınai konsantrasyonun ortaya çıkmasının nedeni maliyet yapısıdır. Dolayısıyla artan konsantrasyona uygun ve ölçek ekonomilerinden yararlanan büyük i şletmeler kurulmaktadır (Alchian ve Demsetz, 1972:62). Bu yakla şıma göre, piyasada tüketicinin istismar edilmesinden korkmamak gerekir. Çünkü endüstride artan maliyet ve kar sonucunda yeni i şletmeler piyasaya girecektir. Yeni işletmelerin piyasaya girmesi ise, arzı arttırarak fiyatların dü şmesine neden olacaktır. Chicago Okulu İktisatçıları tekelle şmenin ve bunun yol açtı ğı karların rekabet kar şıtı fiyatlardan de ğil, etkin kaynak tahsisi yoluyla maliyetin azalmasından kaynaklandı ğını ileri sürmektedirler (Green, 1987:484; Brozen, 1975). Dolayısıyla Chicago Okulu temsilcilerine göre tekelle şme (ya da pazar gücü) tek ba şına suçlanamaz. Şirketlerin tekelleri nasıl geli ştirdikleri de anla şılmaya çalı şılmalıdır. Bu çerçevede her tekelle şme kaynak ve gelir da ğılımının bozulmasını de ğil, tam tersine geli şmesine yol açacaktır. Di ğer yandan fiyat ile marjinal maliyet arasındaki fark belli de ğildir. Bu nedenle rekabet yasasını uygulayacak kurulu şların yapacakları müdahaleler faydalı olmayacaktır. Ayrıca kısa vadede firmalar a şırı kar elde edebilirler; ancak uzun vadede bu karlar ortadan kalktı ğı için a şırı karların varlı ğı önemli de ğildir. Bu nedenle piyasadaki konsantrasyonlara kar şı çıkılmaması ve devletin piyasaya müdahale etmemesi gerekti ğini ortaya koymaktadırlar. Bu yüzden tekelle şmeye kar şı anti-tröst yönetmeliklerin yeniden ele alınması gerekti ği gerçe ğinin altını çizmektedirler. Burada piyasalarda yapay engeller yaratılmadı ğı sürece, piyasanın kendi düzenleyici gücünün rekabetin iyi i şlemesini sa ğlayaca ğı belirtilmelidir. Yani rekabet sürecinin serbest bırakılarak kendi kendini düzenlemesi gerekti ği ortaya konmaktadır.

Yukarıda rekabet kavramı iktisat okulları açısından incelendi. Klasikler, rekabeti piyasa yapısıyla özde ştirmemi şler sadece piyasa içinde bir süreç olarak ele almı şlardır. Neo- klasikler ise, rekabeti piyasa yapısı olarak algılamı şlardır. Avusturya okulu da rekabeti

29 piyasa süreci olarak ele almakta ve rekabetin serbest bir piyasada i şlerli ği olaca ğını, devlet müdahalelerinin rekabet sürecini baltalayaca ğını ileri sürmektedirler. Post Keynezyen yakla şımda rekabet, bir hayatta kalma sürecidir. Bu nedenle firmaların ayakta kalabilmesi için maliyetlerini dü şürmeleri gerekmektedir. Son olarak Chicago Okulu ise, piyasaların i şleyi şinde Avusturya Okulu gibi devletin mümkün oldu ğunca piyasalara karı şmamasını, rekabeti piyasaların kendi kendine sa ğlayaca ğına inanmaktadırlar. Piyasadaki tekellerden korkmamak gerekti ğini, büyük birle şmelerin üretimde etkinlik sa ğlayaca ğını, bundan da en fazla tüketicilerin yararlanaca ğını ifade etmektedir. Özellikle Klasik yakla şım ve serbest piyasa düzenini savunan Chicago Okulları, ikinci bölümde inceleyece ğimiz, piyasaya giri ş engelleri konusunda da fikir ayrılı ğına dü şmü şlerdir. Bu okullar aynı zamanda ABD antitröst hukukun geli şmesine önemli katkı sa ğladıkları için mahkemeler tarafından da görü şlerine önem verilmektedir.

1.1.3. Piyasalar Açısından Rekabet

Berbero ğlu (2000:127) piyasayı; “bir mal veya hizmeti satmak arzusu ile arz edenlerle, sözü edilen mal veya hizmeti satın almak için talep edenlerin tümü veya kısaca bir malın veya hizmetin arz ve talebinin kar şıla ştı ğı ortamdır” şeklinde tanımlamaktadır. Dolayısıyla her ürünün ayrı bir piyasasının oldu ğunu söyleyebiliriz. Örne ğin; ticari araç piyasası, çocuk maması piyasası, alkollü içecek piyasası gibi.

İktisatçılar rekabete açık olup olmamalarına göre piyasaları farklı şekillerde tanımlamaktadırlar. Bu ayırımlardan birincisi, piyasayı üçe ayıran tanımdır. Buna göre; bir uçta tam rekabet, öteki uçta ise, monopol vardır. Bu ikisinin arasında kalan piyasa ise, eksik rekabet piyasasıdır. Bu piyasa ise, oligopol ve monopollü rekabetten olu şmaktadır (Begg ve di ğ., 1994).

Bir di ğer ayırım ise, piyasaları ikiye ayıran tanımdır. Bunlardan biri, tam rekabet piyasası; ikincisi ise, eksik rekabet piyasalarıdır. Eksik rekabet piyasaları bu sınıflandırmada, monopollü rekabet ve oligopolün yanında monopolü de içine almaktadır (Türkay, 1997:140).

Bu ikinci sınıflandırma bir bakıma daha iyi bir sınıflandırmadır. Çünkü tam rekabet ile tam rekabet dı şında kalan bütün piyasa tiplerinin firma açısından son derece önemli bir

30 farkını ayırma çizgisi olarak kullanmaktadır. Tam rekabette firmanın piyasa üzerindeki etkisi ihmal edilebilecek kadar küçüktür. Dolayısıyla tam rekabet piyasasında firmaların stratejik davranma veya stratejik dü şünmeye gereksinimleri yoktur (Barca, 2003).

Tablo 1. Rekabet Yapılarına Göre Piyasalar

Pazar Yapısı Firma Sayısı Ürün Şekli Giri ş Bir Firmanın Fiyat Örnek Üzerideki Etkisi A-Tam Çok sayıda Standart Kolay Hiç yok Bazı tarımsal Rekabet küçük firma ürünler, Bu ğday (Fiyatı gibi Kabullenmi ş) B- Çok sayıda Farklıla ştırlmı ş Kolay Çok az Bazı perakende Monopolcü küçük firma ticarethane ve Rekabet hizmet end. C-Oligopol Birkaç küçük Genellikle Zor Önemli derecede Otomobil, firma Farklıla ştırılmı ş Bilgisayar, Standart (Fiyatı Ara ştıran) olmu ş Alüminyum D-Duopol İki Genellikle Zor Önemli derecede Bazı şehirlerarası Farklıla ştırılmı ş telefon hizmetleri (Fiyatı Ara ştıran) E-Monopol Tek - Zor ya da Oldukça önemli Yerel telefon İmkansız hizmetleri

Kaynak : Wonnacott ve Wonnacott (1990:145)

Tek firma satı şını artırdı ğı veya azalttı ğı için malın piyasa fiyatı de ğişmez. Ama tam rekabet dı şındaki bütün piyasalarda firmaların her biri fiyat üzerinde bir ölçüde etkilidir. Tek firmanın satı ş miktarını artırıp azaltması malın fiyatının de ğişmesine yol açar (A.g.e., :141). Konumuzla da ilgisi olması sebebiyle bu piyasalar hakkında özet olarak bilgi vermeyi gerekli görüyoruz.

1.1.3.1. Tam Rekabet Piyasası

Tam rekabet piyasası; alıcı ve satıcıların çok sayıda olduğu, aynı tür malların üretildi ği, piyasa hakkındaki bilgilendirmenin tam oldu ğu ve piyasaya giri ş ve çıkı şın engellenmedi ği bir piyasa yapısını ifade etmektedir ( Lipsey ve di ğ., 1990:224).

Tam rekabet piyasası; hem alıcıların, hem de satıcıların, kendi alı ş ve satı ş kararlarının pazarın fiyat yapısını etkilemeyeceklerini bildikleri bir piyasadır (Demirci, 1996:85). Tekel ise; o endüstride tek alıcı ya da potansiyel alıcısının kendisi olmasıdır, ya da o piyasadaki ürünün tek satıcı ya da potansiyel satıcısının kendisi olmasıdır (Üstünel, 1988:214).

31 Tam rekabet piyasasının şu karakteristiklere sahip oldu ğunu ileri sürülmektedir (Wonnacott ve Wonnacott, 1990:158; Demirci, 1996:85-86; Bocuto ğlu ve di ğ., 2000:123; Stigler, 1957:7):

1- Piyasaya giri ş ve çıkı şlar serbesttir (mobilite ko şulu): Alıcı ve satıcıların piyasaya giri ş ve çıkı şları serbesttir, hiçbir engelle kar şıla şmazlar.

2-Ürünler standart ve homojendir (homojenlik ko şulu): Piyasada satı şa sunulan belli bir mal, kalite, renk, koku gibi tüm özellikleriyle di ğer mallarla türde ştir.

3-Piyasa hakkında herkes tam bilgiye sahiptir(açıklık ko şulu): Piyasada faaliyetlerin herkesin gözünün önünde cereyan etmesi ve alıcı ve satıcıların piyasa konusunda tam ve sürekli bilgiye sahip olması gerekir.

4- Çok sayıda alıcı ve satıcı vardır(atomisite ko şulu): Tam rekabet ko şulları çok sayıda alıcı ve satıcının kar şıla ştı ğı bir piyasada söz konusu olabilir. Aksi takdirde, tek ya da sınırlı sayıdaki alıcı ya da satıcı, ba ğımsız kararlarıyla piyasada olu şan fiyatları etkileyebiliriler.

Gerçek ekonomik hayatta tam rekabet ko şullarının geçerli oldu ğu bir piyasa yapısına rastlamak olası de ğildir. Çe şitli nedenlerle tam rekabet ko şullarından uzakla şıldı ğı görülmektedir. Tam rekabet ko şullarından biri veya birkaçından uzakla şılması aksak rekabet piyasalarının olu şmasına yol açar. Aksak rekabet piyasasına yol açan unsurlar şunlardır:

32 Şekil 1: Rekabet Piyasası Türleri

Rekabet Piyasası Türleri

Tam Rekabet Piyasası Aksak Rekabet Piyasası

Satıcılar Yönünden Alıcılar Yönünden

1)Monopol Piyasası 1)Monopson Piyasası (Tek satıcı, n alıcı) (Tek alıcı, n satıcı ) 2)Oligopol Piyasası 2)Oligopson Piyasası (Az sayıda satıcı, n alıcı) (Az sayıda alıcı,n satıcı ) -Düopol Piyasası -Düopson Piyasası (İki satıcı, n alıcı) (İki alıcı, n satıcı) -Tripol Piyasası -Triopson Piyasası (Üç satıcı,n alıcı) (Üç alıcı, n satıcı) 3)Monopollü Rekabet Piyasası 3)Monopsonlu Rekabet Piyasası

- İki Yanlı Monopol (Tek satıcı ve tek alıcı kar şı kar şıya) - Çift Monopol (Tek firma alı şta-monospon, satı şta monopol)

Kaynak : Dinler (2001:196)

Giri ş-çıkı ş serbestisi ve atomisite ko şullarından sapmalar: Piyasaya alıcı ve satıcıların istedikleri zaman girebileceklerini ifade eden giri ş-çıkı ş serbestisi ko şulu aksatıldı ğı zaman piyasada daha az sayıda firma olaca ğından atomisite ko şulu da ortadan kalkmı ş olacaktır. Dolayısıyla giri ş-çıkı ş serbestisi ko şulunda sapmaya neden olan unsurlar aynı zamanda atomisite ko şulundan da sapmaya neden olmaktadır. Bu nedenle burada giri şe engel olan unsurlar önem kazanmaktadır. Bu nedenlerden birincisi, tam rekabet piyasasının birinci şartı olan giri ş ve çıkı şların engellenmesidir. Giri ş ve çıkı şların piyasadaki tek bir firma (hakim firma) veya piyasada faaliyet gösteren firmalar

33 tarafından engellenmesi demek, belli bir ürün veya hizmet piyasasına giri şlerin engellenmesi demektir. Dolayısıyla giri şi engelleyen firmalar talepten ba ğımsız olarak fiyatları veya ürün miktarını kontrol ederek karlarını maksimize etme imkanına sahip olabilirler. Tezimizin ana teması bu konu oldu ğu için sonraki bölümde özellikle tam rekabet piyasası özelliklerinden ayrılma nedenlerinden bir olan giri şlerin engellenmesi konusunda daha ayrıntılı durulacaktır.

Homojenlik ko şulundan sapmalar: Tam rekabetin ko şullarından biri olan homojenlik ko şulu; piyasadaki alıcı, satıcı ve malın aynı olması durumunu ifade etmektedir. Ancak gerçek hayatta en fazla bu ko şuldan sapılmaktadır. Genellikle alıcıların çe şitli nedenlerle bazı satıcıları di ğerlerine tercih etmesi, bu ko şulun ortadan kalkmasına neden olmaktadır. Bu nedenlerden biri, psikolojik faktörlerle açıklanabilir. Alıcılar için bazı satıcıların güler yüzlü, tatlı dilli olması bu satıcıları aynı malı üreten di ğer satıcılardan üstün kılmaktadır. Di ğer neden ise, mekansal faktöre ba ğlıdır. Alıcılar satın alacakları malın kıymetine göre kendilerine en yakın mekan içindeki satıcıları tercih etmektedirler. Di ğer yandan satıcılarda bazı durumlarda alıcılar arasında ayrım yapmaktadırlar. Satıcıların bazı alıcıları di ğerlerine tercih etmesinin nedenlerinden biri psikolojik faktördür. Di ğer neden ise, satıcıların malı çok miktarda satın alanla, az miktarda satın alan ya da sürekli alana farklı davranmasıdır (Din1er, 1990:248).

Gerçek hayatta asıl homojenlikten uzakla şmayı piyasadaki mallarda görmekteyiz. Satıcılar ürettikleri malı farklı tasarım, paketleme, koku ve reklamla farklı isim ve marka altında piyasaya sunarak mallarını homojenlikten uzakla ştırmaktadırlar. Bu şekilde marka çe şitlemesine gidilmesi ve alıcıların belli markalara olan ba ğımlılıklarının artırılması, yeni firmaların piyasaya girmesine açık bir engel te şkil etmektedir. Yeni giren firma, kendi ürününü tanıtmak ve yerle şik firmaların mü şterilerinin bir kısmını kendisine çekmek zorunda oldu ğundan dezavantaj1ıdır. Bunun için yeni firma; ya malını yerle şik firmalara göre daha dü şük bir fiyattan satmalı, ya yo ğun bir reklam kampanyasına girmeli, ya da her ikisini birden yapma1ıdır. Yeni firmanın bunları yapması ise, maliyetlerinin artmasına neden olacaktır. Di ğer yandan yeni firmanın bütün bunları gerçekle ştirmesi ise, büyük bir finansmana sahip olmasını gerektirir. Dolayısıyla bu finansmanı her firma kolay1ıkla kar şılayamaz. Bain, yirmi imalat endüstrisini

34 kapsayan çalı şmasında ürün farklıla ştırmasının piyasaya giri şin en önem1i engeli oldu ğunu ortaya koymu ştur (Bain, 1956).

Di ğer yandan bir endüstride bulunan her firmanın ürün farklıla ştırmasına giderek di ğerlerinden farklı bir ürün ortaya çıkarması endüstrinin piyasasının bölünüp küçülmesine neden olmaktadır. Bu ise, bir çe şit giri ş engeli olu şturmaktadır. Örne ğin; otomobil endüstrisindeki firmalar pazar paylarını artırmak amacıyla bir kaç yılda bir farklı model otomobili piyasaya sürmektedirler. Firmanın her bir farklı modeli üretmesi için belli bir ölçe ğe sahip olması gerekmektedir. Dolayısıyla firmanın piyasaya sürdü ğü her farklı model, firmaya belli bir ölçek avantajı sa ğlamaktadır. Firmanın ölçek avantajı ve farklıla şmaya ba ğ1ı olarak piyasadaki de ğişik tip mallara olan talebi de kar şılaması, yeni firmaların giri şi için fiili engel te şkil etmi ş etmektedir (Dinler, 1990:248).

Açıklık ko şulundan sapmalar: Açıklık ko şulu; piyasadaki alıcı ve satıcıların piyasada olup bitenler konusunda tam bilgiye sahip oldukları durumu ifade etmektedir (Berbero ğlu, 2000:130). Ancak gerçek hayatta alıcı ve satıcılar birçok malın piyasasında ortaya çıkan de ğişmelerden anında haberdar olmamaktadırlar. A1ıcı ve satıcılar borsası olan ( altın ve de ğerli ka ğıtlar gibi) mallar dı şındaki di ğer malların piyasalarında ortaya çıkan de ğişmeleri zaman ve mekan engellerinden dolayı tam olarak izleyememektedirler. Ancak bazı durumlarda da tüketicinin daha ucuza mal bulabilece ğini bilmesine ra ğmen isteksiz davrandı ğı görülmektedir. Di ğer yandan günümüzde tam bilgiye ula şmak zor olmakla birlikte oldukça da maliyetlidir. Bu nedenle bir çok firma kendileri için gerekli olan bilgiye ula şamamaktadır.

1.1.3.2. Eksik Rekabet Piyasaları

Türkay; eksik rekabet piyasalarını monopol, oligopol ve monopollü rekabet piyasaları şeklinde bir ayrıma tabi tutarak incelemenin daha do ğru bir yakla şım oldu ğunu ifade eder (Türkay, 2001:107).

Monopol piyasası: Monopol kelimesi Yunanca’dan gelir. Monos (tek) ve polein (satmak) kelimelerinin bile şiminden olu şur. Monopol piyasası, fiyatları tek ba şına etkileyemeyecek kadar çok sayıda alıcı ve bunların kar şısında tek bir satıcının oldu ğu piyasadır (Lipsey ve di ğ., 1990:246). Tekel piyasasında tek bir firmanın faaliyet göstermesi sebebi ile piyasadaki mal miktarını belirlemede tekelci firma tek ba şına

35 hareket eder (Mansfield, 1979:229-230). Bu durumda fiyatı belirleyen, tek firmanın arzı ile piyasa talebi ya da toplam taleptir.

Monopol piyasasında rakip olmadı ğından monopolcü, satı ş fiyatını belirlerken ba ğımsız hareket edebilir. Monopolcü firma için fiyat veri de ğildir (Bain, 1968:28). Ancak, firma malının fiyatını diledi ği gibi saptayamaz. Çünkü, her malın zayıf bile olsa ikamesi vardır. Yurt içinden ve yurt dı şından potansiyel bir rekabet vardır. Bir di ğer neden ise, tüketicilerin satın alma güçleri sınırlıdır. Bir malın satıcısının tek olması ve hiçbir ikame malın olmaması yani ikame elastikiyetinin sıfır olması durumundaki monopollere ‘salt monopol’ veya ‘mükemmel monopol’ denir (Bocuto ğlu ve di ğ., 2000:141).

Uzun dönemde bile a şırı kar elde eden monopolcü, bu durumunu endüstriye giri ş engellerine borçludur. Giri şi tıkayan engeller veya monopolü yaratan sebepler çe şitlidir.

Monopolün Sebepleri:

1- Girdi ya da üretim tekni ğinin kontrolü;bir malın üretimi için gerekli hammadde ve kaynakların tek bir firmanın elinde olu şudur. Bir zamanlar ABD’de görülmü ş oldu ğu gibi, alüminyum üretimi için gerekli olan boksit yatakları tek bir firmanın elinde ise, o firma alüminyum üretiminde monopolcü duruma sahip olabilir.Bir di ğer neden ise, patent sahipli ğidir. Devlet belirli bir bulu şu hayata geçiren ki şi ya da kurulu şlara, belirli bir süre zarfında ba şkalarının bu bulu şu kullanmasına izin vermeyerek, yeni bulu şları te şvik etmek amacıyla, bu ürünün tek satıcısı olmasına izin vermektedir (Yao,? :328) 4.

4 Örnek; 1945 yılında Milton Renolds geleneksel sivri uçlu kalem yerine bilyalı uçla yazan yeni bir kalemin patentini aldı. 26.000 dolara Reynolds International Pen Company’i kurdu ve 6 Ekim 1945’te üretime ba şladı. Reynolds kalemleri Gimbels’lerin gösteri şli gösterileriyle piyasaya girdi. Kalemin iki yıl hiç doldurulmadan i şlevini görece ği garanti ediliyordu. Fiyatı 12.50 dolardı (sava ş sırasında fiyat komisyonunun izin verdi ği maksimum fiyat) Kalemin satı şı ilk çıktı ğı gün olan 29 Ekim 1945 de Gimbels 10.000 tükenmez kalem sattı. Üretimin ilk a şamalarında, üretim maliyetinin yakla şık olarak tükenmez kalem ba şına 0.8 dolar civarında olaca ğı tahmin edilmi şti. Reynolds International Pen Company hemen üretimini geni şletti. 1946’nın ba şlarında fabrikada 800’den fazla i şçi çalı şıyor ve günde 30.000 kalem üretiliyordu. Mart 1946’da şirketin bankada 3 milyon doları birikmi şti. Gimbels’in ezeli rakibi Macy, Güney Amerika’dan ithal etti ği tükenmez kalemin tanıtımını yaptı. Fiyatı 19.98 dolardı (üretim maliyeti bilinmiyor). Büyük satı şlar hemen di ğer tükenmez kalem imalatçılarının tepkisine neden oldu. Eversharp ilk kalem modelini 15 dolardan piyasaya sürdü. Temmuz 1946’da Fortune dergisi Sheaffer firmasının piyasaya 15 dolardan kalem sürece ğini duyurdu ve Eversharp firması 25 dolardan basmalı kalem modelini üretme planını açıkladı. Reynolds yeni bir tükenmez kalem üretti; fakat fiyatını yine 12.50 dolarda tuttu. Maliyetler tükenmez kalem ba şına 0.60 dolar olarak tahmin edildi. Sıkıntılı günlerin ba şlamasının ilk i şaretleri ortaya çıktı. ’daki Ball Point Pen Company piyasaya 9.95 dolar

36 Bu hak bir monopolün ortaya çıkmasına sebep olabilir (Wannacott ve Wannacott, a.g.e., :192). Ne var ki, bu tip monopollerin ömrü kısa olmaktadır. Ufacık bir farklılıkla aynı malı piyasaya süren firmalar türemekte ve monopol sona ermektedir.

2- Yasal monopol; monopol bazen devlet tarafından yaratılır. Bir malın üretimi ya bir kamu firmasına verilir ve ba şkasının o alana girmesi yasaklanır. Ya da bir özel firmaya imtiyaz (ayrıcalık) tanınır. O firmadan ba şkasının o alana girmesi kanun dı şı olur.

3- Do ğal monopol; monopol yaratan sebeplerden bir ba şkası ise, piyasa şartlarıdır. Öyle durumlar vardır ki, bir alanda birden fazla firmanın üretim yapması imkansızdır. Eğer bir malın uzun dönem ortalama maliyeti üretim hacmi büyüdükçe devamlı olarak azalıyorsa o malı üreten firmaların sayısı ba şlangıçta birden fazla bile olsa, zaman içinde bire iner. Çünkü, ba şlangıçta bütün firmaların ortalama maliyetleri nispi olarak çok yüksektir. Üretimi artırmak maliyeti dü şürecektir. Bütün firmalar bunu yapmaya kalktıklarında, ürünün fiyatı ortalama maliyetten daha büyük ölçüde düşer ve biri hariç bütün firmalar o malın üretiminden vazgeçer. Piyasanın özel şartlarından do ğan bu tip monopollere tabii monopol denir (Lipsey ve di ğ., 1989:250). Buradaki tabii sıfatı ile piyasanın tabiatına atıfta bulunulmaktadır. Şehirlere su, elektrik, gaz da ğıtımı tabii monopollerin standart örnekleri arasındadır (Türkay, 2001:118).

4- Birle şme sonucunda olan monopoller; e ğer yasalar izin veriyorsa, birkaç üretici fiyatlarını ve karlarını artırmak için birle şebilirler. Bu tip firmalara kartel denilmektedir. Kartelde firmalar tek bir çatı altında birleşerek, ürünün çıktı miktarını veya da ğıtım alanlarını kendileri belirlemekte ve böylece karlarını maksimize etmeye çalı şmaktadırlar. Bu özelliklere uygun en iyi örnek OPEC verilebilir (Lipsey ve di ğ., 1989:252).

olan kalem sürdü ve David Khan adlı imalatçı 3 dolardan daha dü şük fiyatlı kalem üretmeyi planladıklarını açıkladı. Fortune dergisi artan sayıdaki imalatçı ve dü şük maliyetli üretim nedeniyle fiyat sava şının ba şlaması kaygısını dile getirdi. Ekim ayında Reynolds firması fiyatı 3.85 dolar ve maliyeti yakla şık 0.30 dolar olan yeni bir modeli tanıttı. 1946 Noel’inde yakla şık 100 imalatçı üretimdeydi ve bazıları kalemi 2.98 dolardan satıyordu. Şubat 1947’de Gimbels Continental Pen Company’nin 0.98 dolardan üretti ği tükenmez kalemleri satıyordu. Reynolds, 1.69 dolardan sataca ğı yeni bir modeli tanıttı. Artık bundan sonra tükenmez kalemler lüks olmaktan çıkıp ekonomik bir mal haline geldi; fakat tükenmez kalem hala karlı bir i şti. 1948’in ortalarında tükenmez kalem 0.10 dolar maliyetle, 0.39 dolara satılıyordu. 1951 yılında her yerde 0.25 dolarlık fiyat geçerliydi. Tekelin gücü 6 yıl sürdü. Piyasa çe şitli modellerdeki tükenmezlerle doluydu ve tükenmez fiyatları 0.19 doların üzerinde düzenlendi. Kalem üretimi sadece sıradan bir kar bırakıyordu (Lipsey ve di ğ., 1989:278).

37 Oligopol Piyasası: Oligopol, birbirlerini etkileyebilecek kadar az sayıda satıcının, sonsuz denebilecek kadar çok sayıda alıcıyla kar şı kar şıya geldi ği piyasadır (Posner, 1976:39). Oligopol piyasası, az sayıda firmanın faaliyet gösterdi ği piyasa olarak tanımlansa da daha do ğru ve amaca uygun tanım, piyasayı kontrol gücünün az sayıda te şebbüsün elinde toplandı ğı piyasa şeklidir. Örne ğin; yüz te şebbüsün faaliyet gösterdi ği bir piyasada, bunlardan dördünün piyasa paylarının yüzde doksanına e şit olması durumunda, rekabet piyasası yerine oligopol piyasasından söz etmek daha do ğru olur. Çünkü, dört firmanın her biri piyasadaki fiyat ve arz miktarını etkileyebilecek güce sahiptir. Di ğer yandan e şit büyüklükte elli firmadan olu şan bir piyasa, rekabet piyasası özelliklerini gösterir.

Tam rekabet ve tekel piyasalarının gerçek hayat modelleri olmaktan çok teorik modeller olması ve gerçek hayatta en yaygın piyasa tipinin oligopol olması sebebi ile oligopol piyasalarında firma davranı şları, hukukçular kadar ekonomistlerin de ilgisini çekmi ştir. Ancak, bu piyasadaki firma davranı şlarını açıklamak tam rekabet ve tekel piyasalarında oldu ğu gibi kolay de ğildir ve belirli bir şekli yoktur (Mueller, 1997:8).

Bu çalı şmanın da ba şlıca konularından biri eksik rekabet ortamında i şletmelerin davranı ş tarzlarını incelemek oldu ğundan oligopol piyasası özellikle bu açıdan da önemlidir.

Oligopol piyasalarında az sayıda firma oldu ğu için, her firma özellikle fiyat belirleme gibi davranı şlarında, di ğer firmaları dikkatle izlemeli ve bir strateji geli ştirmelidir. Bu yönüyle oligopol satranç veya briç oyununa benzetilebilir. Hamle yaparken bir strateji belirlemeli veya rakibin hamlesine ne yapmak istedi ğini tahmin ederek kar şı hamle yapmak gerekmektedir.

Monopollü Rekabet Piyasası: Monopollü rekabet piyasası bir yandan tam rekabetin öte yandan da monopolün bazı özelliklerini ta şır 5 (Türkay, 1997:178). Monopollü rekabet piyasalarında farklıla ştırılmı ş mal ve hizmet satan bir çok firma vardır. Bu piyasalar tam rekabet ile monopol piyasalarının bir karı şımıdır. Piyasanın rekabet özelli ği, çok sayıda firma ve piyasaya giri ş kolaylı ğı olmasından kaynaklanır. Monopol özelli ği ise, piyasaya arz edilen farklıla ştırılmı ş mal ve hizmetlerin sonucudur. Mal farklıla ştırma

5 Türkçe kaynakların bazılarında monopollü rekabet yerine monopolcü rekabet veya tekelci rekabet terimleri kullanılmaktadır.

38 genellikle reklamlar aracılı ğıyla yapılır. Bununla birlikte, mal ve hizmetlerin birbirleri ile yakın ikame edebilme özelli ği, firmaların tekelci güçlerini sınırlandırır (Bocuto ğlu ve di ğ., 2000:159).

Monopollü rekabet piyasa yapısına baktı ğımızda bir birinden bir parça farklı mal satan bir çok küçük firmadan olu ştu ğunu görürüz. Monopollü rekabet ekonomimizde özellikle perakende ticaret sektöründe geçerlidir. Ayakkabıcılar, kuaförler, lokantalar ve benzin istasyonları vb. monopolcü rekabet piyasasının en güzel örnekleridir.

Uzun yıllar bir çok ekonomist tam rekabet ve monopol piyasaları üzerinde ara ştırmalarını sürdürmü şlerdir. Aradaki bo şlu ğu Harvard Üniversitesi profesörlerinden Edward Chamberlin ve Cambridge Üniversitesi’nden Joan Robinson doldurmu şlardır. Böylece monopollü rekabet piyasası analizleri ba şlamı ştır (Parasız, 1996:148).

Bir piyasanın monopollü rekabet piyasası olabilmesi için üçü tam rekabet piyasası ko şullarını içeren dört ko şulun bir araya gelmesi gerekir. Şöyle ki;

-Küçük boyutlu çok sayıda alıcı ve satıcı olmalıdır.

-Mallar heterojen olmalıdır. Satıcılar birbirinden biraz farklı mal satmalıdır.

-Piyasaya giri ş ve çıkı şlar serbest olmalıdır.

-Piyasalarda bilgilendirme tam olmalıdır.

Teorik açıdan monopollü ve tam rekabet arasındaki en büyük fark homojen ve farklıla ştırılmı ş mal varsayımıdır. Monopolcü rekabette firmalar farklıla ştırılmı ş mal satarlar. Pratik açıdan firmaların sattıkları mallar grubu bir ürün denecek kadar birbirine benzer; ancak her bir firmanın kendi fiyatı üzerinde belli bir güce sahip olması için yeterli bir farklılı ğı vardır.

Yukarıda açıklamaya çalı ştı ğımız rekabet kavramları, iktisatçılar tarafından uzun zamandan beri kullanılan rekabet tanımları ve kavramlarıdır ve hemen hemen bütün mikro iktisat veya iktisada giri ş kitaplarında mevcut olan tanımlardır.

İktisatçılar özellikle tam rekabet teorisinin bir varsayım olduğundan hareketle, bu kavramın yerine geçebilecek veya i şletme davranı şlarına bir açıklama getirebilecek yeni

39 rekabet kavramları geli ştirme u ğra şısı içinde olmu şlardır. Bunun neticesinde de bazı yeni rekabet kavramları geli ştirmi şlerdir. A şağıda bu rekabet tanımlarını inceleyece ğiz.

1.1.4. Alternatif Rekabet Piyasası Tanımları

Yukarıdaki tanımlamalar piyasa yapısıyla ilgilidir. Ancak özellikle son yıllarda yeni sayılabilecek rekabet tanımları da kullanılmaktadır. A şağıda kısaca bu tanımlara da yer verilmi ştir.

1.1.4.1. Potansiyel Rekabet

Potansiyel rekabet, bir i şletme için halihazırda bir piyasada ticari faaliyete girmemi ş; fakat yakın gelecekte aynı ürün piyasasına veya co ğrafi piyasaya girebilecek te şebbüslerin varlı ğını ifade eder (Ritter ve di ğ., 1991:77). Prensip olarak bir piyasaya giri ş ve çıkı ş engelleri yok ise, ve o piyasada karlılık oranları ortalama kar oranının üzerinde ise, mutlaka o piyasaya girmek isteyen giri şimciler olacaktır. Bu tür piyasalara “contestable markets” (çeki şmeli piyasalar) denilmektedir. Mevcut firma (monopol konumundaki firma) veya firmalar bu durumu göz önünde tutma zorunlulu ğu hissedeceklerdir. Bu çerçevede potansiyel rekabet, bazen fiili rekabetin yarattı ğı rekabet baskısını yaratabilecektir.

Potansiyel rekabette rakip, ne satıcı; ne de alıcı konumunda bulunmadı ğından, söz konusu piyasada herhangi bir paya da sahip de ğildir. Belirli bir mal veya hizmet piyasasına yeni yatırımlar yapılması ya da yeni giri şler olması mevcut rakipler açısından rekabeti etkileyebilecek önemli bir ba şlangıç sayılır. Giri ş engelleri bulunmayan piyasalarda potansiyel rekabet korkusu; hesaplı, kaliteli mal ve hizmet üretimi açısından tahrik edici bir unsurdur. (Massey, 1997:206-207).

1.1.4.2. İş leyebilir Rekabet

Tam rekabet sisteminin gerçek ekonomik sistemde uygulanabilirlik şansı yoktur. Bu nedenle daha gerçekçi ve uygulanabilme imkanı daha yüksek olan bir kavram olan “İşleyebilir Rekabet” (Workable Competition), sisteminin geli şmesine vesile olmu ştur.

Böylece tam rekabet, sürekli tüketicinin be ğenisini kazanmaya çabalayan i şleyebilir rekabet modeliyle yer de ğiştirmi ştir. Üreticilerin rakipler kar şısında daha üstün bir konuma yükselebilmeleri tutkusuyla çalı şmaları ve zamanla bu üstünlü ğü sa ğlayarak

40 tekel haline gelebilmeleri do ğal bir durumdur. Piyasada kendi emek ve gayretiyle, mal ve hizmetlerinin kalitesini artırarak lider konuma yükselmek, iktisadi anlamda da arzulanan bir durumdur (Auerbach, 1998: 21-22).

İş leyebilir rekabet kavramı, rekabet olgusunun algılanmasında tam rekabet kavramının getirdi ği sınırlamaları a şmak amacıyla ilk kez Clark tarafından ortaya atılmı ştır (Türkkan, 2000: 126). Clark 1940’larda i şleyebilir rekabeti, rekabetin gerçekle ştirilebilirli ği ve istenirli ği olan şekilleri olarak tanımlamı ştır (Davies, 1992: 304).

İş leyebilir rekabeti çe şitli açılardan irdelemek mümkündür. Birinci olarak i şleyebilir rekabet; tüketici egemenli ğinin sa ğlanmasını, kaynak tahsisinde etkinli ğin sa ğlanmasını, seçme özgürlü ğünün sa ğlanmasını, bireysel ve toplumsal çıkarların ba ğda ştırılmasını, yeniliklerin te şvik edilmesini, gelir da ğılımının daha adil hale getirilmesini, ekonomide demokrasinin sa ğlanmasını, düzenlemelerin etkinle ştirilmesini, ba şarılı olanların ödüllendirilmesini, ba şarısızların piyasadan elenmesini içermektedir. İkinci olarak işleyebilir rekabet; gerçekle ştirilebilirli ği ve istenirli ği kanıtlanabilen yapısal ve davranı şsal ko şullar kümesi olarak tanımlanmaktadır. Bu ba ğlamda potansiyel rekabette, sa ğlayıcı giri ş ve çıkı şların olması, alıcı ve satıcı rakipler arasında anla şmaların olmaması, mal faklıla ştırması yoluyla kalite rekabetinin olması vb. ko şullar ön plana çıkmaktadır (Parasız, 2001:2).

1.1.4.3. İkinci En İyi Teorisi

İş leyebilir rekabet teorisine yakın bir teori ise, Lipsey ve Lanchaster (1956:11-32) tarafından ortaya atılan “ikinci en iyi” teorisidir. Bu teoriye göre; şayet bazı piyasalarda rekabetten sapmalar çok yüksekse, ancak bu alanlarda bir iyile ştirme yapılamıyorsa, rekabetten sapmaların nispeten dü şük oldu ğu bazı alanlarda da ilave iyile ştirmeler yapma imkanı varsa, bu iyile ştirmelerin yapılması istenilir bir şey midir? Yani bazı sektörlerde rekabetten sapmalar çok yüksek iken, rekabetten sapmaların daha dü şük oldu ğu alanlarda bu sapmaları azaltacak ek önlemler alınmasının toplumsal açıdan zararlı sonuçlar vermesi olasılı ğı vardır (Türkkan, 2001a:141). Bu çıkmazın aşılabilmesi için ikini en iyi teorisinin önerileri şunlardır.

41 Bu önerilerden birincisi, rekabetten herhangi bir sapmayı düzeltmek yerine en büyük sapmaları düzeltmenin ikinci en iyiye ula şma şansını artıraca ğıdır. Bu çerçevede toplumsal düzeyde rekabetten en büyük sapmaların hangi alanlarda ve hangi firmalar için söz konusu oldu ğu önem kazanmaktadır.

İkinci öneri ise, bir toplumda rekabetten herhangi bir sapmayı düzeltmek veya önemli görülen sapmaları düzetmek yerine “stratejik sapmaların” düzeltilmesine a ğırlık verilmelidir. Burada da stratejik sapma ön plana çıkmaktadır. Stratejik sapma; kendi yarattı ğı sapmanın dı şında ba şka sapmaların yaratılmasına neden olan, dolayısıyla düzeltilmesi halinde ba şka sapmaların da kendili ğinden ortadan kalkmasına yol açan sapmalar olarak tanımlanabilir.

İkinci en iyi teorisinin pratikte politika dizaynı acısından yol gösterici olabilecek üçüncü önerisi ise, “izole sapmaların” düzeltilmesinin bir sakınca yaratmayaca ğı şeklindedir. İzole sapma kavramı, ba şka sektörler üzerinde yansıması veya etkisi olamayan sapmalar olarak tanımlanabilir (Türkkan, 2001b:95).

1.1.4.4. Yarı şmacı Rekabet

Bu tür piyasalara, giri ş/çıkı şı kolay piyasalar da denilmektedir. Bir piyasada mal ya da hizmetler tekel tarafından sa ğlanıyor olsa dahi piyasaya girme potansiyeli olan di ğer firmaların tehdidi ile belli şartlarda rekabetçi çözümler sa ğlanabilece ği savunulmaktadır (Çakal, 1996:34). Bu teori, Princeton Üniversitesi’nden Profesör William Baumol ve Robert Willig ve Northwestern Üniversitesi’nden John Panzer, tarafından geli ştirilmi ştir (Baumol ve di ğ., 1982). Yarı şmacı rekabet sistemi, kaynakların en verimli tahsisinin yarı şmacı piyasalarda faaliyet gösteren firmalarca sa ğlanabilece ğini iddia eder. Yarı şmacı piyasayı karakterize eden özellik, giri ş ve çıkı ş özgürlü ğünün varlı ğıdır. Bir piyasaya yeni firmalar, giri ş engeline maruz kalmadan girip çıkabiliyorsa, bu piyasaya yarı şmacı piyasa denir (Davies, 1989:308).

Yarı şmacı piyasanın temeli, giri ş maliyetlerinin bulunmayı şı de ğil, aksine yeni te şebbüsler açısından piyasanın serbest veya hareketli olmasıdır (Douglas, 1989:105). Giri ş ve çıkı şlar serbest oldu ğundan, piyasada tek te şebbüs dahi olsa, potansiyel rekabet baskısı altındaki te şebbüslerin fiyatları maliyetlerden koparma gücü yoktur. Çünkü fiyat-maliyet ili şkisinden uzak, a şırı derecede yüksek tespit edilen fiyatlar, giri ş ve çıkı ş

42 serbestisinin do ğal bir sonucu olarak piyasaya yeni te şebbüsler çekecek ve dolayısıyla aşırı fiyatlar törpülenecektir (Wish, 1993:12). Ancak yarı şmacı piyasa, tam rekabet piyasası olarak algılanmamalıdır. Yarı şmacı rekabet sistemi önemli bir model olmasına kar şılık, bünyesinde devlet müdahalesini barındıran piyasalarda gelişme ve yerle şebilmesi zor bir model olarak görülmektedir. Zira, yarı şması piyasa modelinin dayana ğını te şkil eden giri ş ve çıkı şların, düzenlemeler yoluyla engellenmesi; yahut denetim altında tutulması, firmaları disipline eden potansiyel rekabet baskısını ortadan kaldıracaktır .

Rekabetin tanımıyla ilgili bu genel açıklamaları yaptıktan sonra, Rekabet Hukuku’nu da içine alan rekabet politikalarının olu şturulmasının önemine de ğinmekte fayda gözükmektedir. Çünkü genellikle rekabet politikasından anla şılan ‘Rekabet Hukuku’ kavramıdır. Ancak bir ülkenin rekabet politikası sadece Rekabet Hukuku’ndan olu şmamaktadır. Fakat burada konumuzu, Rekabet Hukuku’nun neden gerekli oldu ğunu açıklamakla sınırlandıraca ğız. Rekabet Hukuku’nun dı şındaki di ğer rekabet politikaları, farklı çalı şmaların konusunu olu şturacak kadar geni ştir.

1.2. Rekabet Politikası ve Rekabet Hukukunun Gereklili ği

Rekabet politikası ve Rekabet Hukuku’nun gereklili ğini sorgulayaca ğımız bu ba şlık altında öncelikle rekabet politikası nedir ve neleri kapsamaktadır sorularına cevap aranacak daha sonra ise, Rekabet Hukuku’nun gerekli olup olmadı ğı sorgulanacaktır.

1.2.1. Rekabet Politikası ve Rekabet Politikasının Kapsamı

Piyasa ekonomisinde fonksiyonel i şlerli ğin merkezi unsuru olarak etkin bir rekabet sürecinin varlı ğı ön ko şul olarak görülmektedir. Ancak rekabet sürecinin çe şitli nedenlerle bozulması, engellenmesi ve sınırlanması söz konusu ekonomide kaynak da ğılımının, gelir da ğılımının ve bunlara ba ğlı olarak politik güç da ğılımının bozulmasına neden olmaktadır. İş te böyle bir durumda ekonomideki rekabet sürecini yeniden olu şturmak için ekonomik politikadan sorumlu hükümetlerin yasal ve ekonomik olmak üzere bir takım önlemler almaları gerekmektedir. Bu alınan önlemler bütünü ülkenin rekabet politikasını olu şturmaktadır.

Sözlük anlamıyla politika, “bugünkü ve gelecekteki kararlara bir yön verebilmek için bir çok alternatif arasından seçilen belirli bir yol veya davranı ş tarzı” veya “genel

43 amaçlar veya kabul edilebilir yöntemleri kapsayan uzun süreli genel bir plan” şeklinde tanımlanmaktadır (Dinçer, 1998:20). Kamu yönetimi anlamında ise, politika; “halka ait bir i şi gözeterek, belirli yol ve usule göre yürütme anlamında kullanılmaktadır” (Do ğan, 1982:700).

Ulusal rekabet politikası ise; hükümetler tarafından olu şturulan ve uygulanan, firmaların kendi aralarında yaptıkları rekabeti sınırlayan veya hakim gücün kötüye kullanımını amaçlayan anla şmalarla ilgili kurallar ve disiplinler olarak tanımlanmaktadır. Rekabet politikasının temel amacı; açık ve rekabetçi bir yapı sa ğlanması yoluyla mevcut kaynakların dengeli ve etkin bir şekilde da ğıtımını ve kullanımını sa ğlamak ve bu şekilde ulusal refahı en üst düzeye çıkarmaktır (Demir,1998:1).

Rekabet politikalarının genel hatlarıyla amacı; rekabetçi bir piyasa yapısına ula şmak, bunu da sa ğlamak için rekabetin oldu ğu piyasaları korumak; rekabetin olmadı ğı piyasalarda da rekabet ko şullarını yaratmaktır. Rekabetçi piyasalar, belirli ko şullar altında kaynakların etkin biçimde da ğıtımını sa ğlar. Etkin kaynak da ğılımı, bir ba şka deyi şle kıt/sınırlı olan kaynakların maksimum etkinlikte kullanılması ise, toplumsal refahı maksimize edecektir (Ege, 2000:67; Atiyas, 2000:42-43; Esen, 2003:44).

Ancak rekabetçi piyasaların olu şumu kendili ğinden olmamaktadır. Örne ğin; daha geli şmenin ba şlangıç a şamalarında olan ekonomilerde piyasaların etkin çalı şması bir tarafa bazı piyasalar henüz tam anlamıyla olu şmamaktadır. Ekonomik geli şmenin daha ileri bir devresinde olsa bile çe şitli nedenlerden ötürü piyasalar kendi iç dinamikleriyle ba ş ba şa bırakıldıklarında etkin bir biçimde çalı şmamaktadır.

Bu durumda, hükümetlerin rekabetçi olmayan dolayısıyla da etkin çalı şmayan piyasalara müdahale ettiklerini görüyoruz. Bu müdahaleler, kural koymaktan devletle ştirmeye kadar uzanabilmektedir. Bazen de rekabetçi bir piyasa yapısını sa ğlamanın ötesinde, ba şka iktisadi nedenlerle ya da iktisat politikası dı şı nedenlerle de bu tür müdahalelerin yapıldı ğını görmekteyiz. Bu nedenlerin en sık öne çıkanlarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Ulusal güvenlik, halkın tasarruflarını korumak, yeni sanayileri korumak, belirli hizmetlerin herkese ula şmasını sa ğlamak.

Bu tür müdahalelerin hepsi kamu çıkarını gözetmeyi, toplumsal refahı artırmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla geçmi şte bazı ekonomilerde müdahalenin en uç noktaya

44 gitti ğini ve bazı sanayi kolları ile hizmet sektörlerinin devletle şti ğini görüyoruz. Bunun en tipik örne ği 1945-1950 yıllarında İngiltere’de İş çi Partisi hükümetinin yaptı ğı devletle ştirmelerdir. Söz konusu dönemde elektrik, gaz, kömür, demir ve çelik sanayilerinin yanı sıra sivil havacılık, yurt içi ta şımacılık sektörleri devletle ştirilmi ştir.

Bugün ise, İngiltere’de yine yönetimde bulunan İş çi Partisi, aynı gerekçe ile yani toplumsal refahı artırmak amacıyla özelle ştirmeler yapıyor. Bugün dünyanın önemli bir bölümünde toplumsal refahı artırmanın yolunun geçmi ştekinin tam tersi bir istikametten geçti ğine inanılmaktadır (Ege, 2000:68).

Aktan ve Vural (2004:103) rekabet politikasını, globalle şme ve teknolojik geli şmeler sonucunda artan global rekabet ortamında kamunun piyasa ekonomisine müdahalede bulunmasını temin için bir gerekçe veya piyasa aksaklıklarının düzeltilmesinde bir araç olarak görmektedir. Dolayısıyla rekabet politikası sadece rekabeti bozan piyasa kaynaklı zarar verici eylemleri engelleyen bir rekabet ortamının sürdürülmesini sa ğlayan bir araç de ğil, aynı zamanda ekonomiyi geli şen ko şullara yeniden uyarlama ve firma ve ulusal ekonominin rekabet güçlerini te şvik etmeyi sa ğlama yollarından birisidir. Rekabet politikası, Rekabet Hukuku’nun uygulanmasını ve rekabetin desteklenmesini içerir.

Rekabet politikası, genellikle antitröst politikası ile e şanlamlı kullanılmakla birlikte, dünyadaki antitröst rejimindeki farklılıklar nedeniyle bu yakla şım yeterince net de ğildir. Ayrıca antitröst yasalarında yer almamakla birlikte rekabet alanı içinde dü şünülebilecek firma, hükümet ve özel davranı ş dizisi bulunmaktadır.

Rekabet politikasının rolüyle ilgili olarak Medalla (2002:8), gerçek hayatta tam rekabet modelinin bir çok endüstride gerçekle şmesinin olanaksızlı ğı nedeniyle, rekabet politikasının amacın tam rekabeti gerçekle ştirme yerine etkin rekabet gerçekle ştirmek olması gerekti ğini belirtir. Buna göre, rekabet politikasının iki amacı olmalıdır: (1) Herhangi bir i şletmenin istismar edebilece ği büyüklük ve ko şullarda bir piyasa gücüne sahip olmamasını sa ğlamak ve (2) rekabet sürecinin etkin bir şekilde i şlemesini ve rekabetin, kendisinden beklenen olumlu fonksiyonları yerine getirilebilmesini sa ğlayacak, piyasa ba şarısızlıklarını asgariye indirebilme yetene ğine sahip rekabet kurallarını olu şturup uygulamak. Rekabet politikası, potansiyel/yeni firmaların piyasaya giri şi önündeki do ğal olmayan engelleri ortadan kaldırmak suretiyle piyasaları daha

45 fazla yarı şabilir bir hale getiren bir enstrümandır. Firmaların rakipleri kar şısında haksız rekabet olu şturarak mevcut ko şullardan ve sahip oldukları olanaklardan daha fazla yararlanmalarına yol açan ticari kısıtlama ve engeller söz konusu ise, bu engelleri ortadan kaldırmak ve firmaların hakim durumlarını istismar etmelerini önlemek yoluyla onları disipline etmek de rekabet politikalarının bir di ğer rolüdür. Nihayet rekabet politikası, piyasada yer alan bazı yapısal sorunlar nedeniyle bazı firmaların sahip oldukları gücü istismar etmeleri söz konusu ise, rekabeti bozan firma davranı şlarını cezalandıracak ve piyasaya yön verecek rekabet kurallarını olu şturmak suretiyle rekabetten elde edilecek azami yararın açı ğa çıkmasına imkan sa ğlar.

Rekabet politikası, yukarıdaki açıklamalardan da anla şıldı ğı üzere genellikle Rekabet Hukuku’yla ili şkilendirilerek açıklanmaktadır. Oysa Rekabet Hukuku rekabet politikasının sadece hukuki yönünü olu şturmaktadır. Rekabet politikasını geni ş anlamda dü şündü ğümüzde, rekabet ortamının korunması ve geli ştirilmesine yönelik tedbirleri (Rekabet Hukuku, kamu iktisadi te şebbüsleri ve özelle ştirme, ticarette teknik engeller anla şmaları, makro ekonomik istikrar ve yabancı sermaye gibi), haksız rekabetin önlenmesine yönelik tedbirleri (tüketicinin korunması yasası, fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması yasası, anti-damping anti-sübvansiyon anla şmalar, haksız rekabet yaratıcı te şviklerle ilgili düzenlemeler, gümrük mevzuatı, çevre mevzuatı, kalite ve standardizasyon ve vergi politikaları) ve uluslararası rekabet gücünün artırılmasına yönelik tedbirleri (e ğitim ve insan sermayesi, teknoloji politikası, rekabet gücünü artırıcı te şvikler) kapsadı ğını söylemek mümkündür (Sarıca, 1998:231).

1.2.2. Rekabet Hukuku’nun Gereklili ği

Rekabet Politikalarına (hukukuna) gerek olup olmadı ğıyla ilgili iki yakla şım a ğırlık kazanmı ştır. Birincisi, rekabet politikalarının gerekli oldu ğu, çünkü piyasaların kendili ğinden rekabeti tesis edemeyece ği varsayımına dayanmaktadır (Samuelson ve Nordhaus, 1992:340). Bu görü şü savunanların temel tezleri şunlardır:

a. Rekabet ortamının kendili ğinden yaratılamayaca ğı ve rekabetin kendi kendisini yıkıcı bir etkisi oldu ğu tezidir. Dolayısıyla devlet müdahalesi gereklidir.

b. Büyük firmaların egemen oldu ğu monopolistik ve oligopolistik piyasalarda yüksek performansın elde edilmesi, monopolcü gücün kötüye kullanımı sonucu elde

46 edilmi ştir. Dolayısıyla büyük firmaların daha etkin oldu ğu iddiası yerle şiktir ve müdahale edilmelidir. Birle şmeler ve anla şmalar münhasıran monopolcü gücün olu şturulmasına yöneliktir.

c. Tam rekabetçi olmayan piyasalarda monopolcü ve oligopolcü piyasalarda kaynak tahsisinin etkin bir şekilde olu şması mümkün de ğildir. Ayrıca bu piyasaların egemen oldu ğu ülkelerde de gelir da ğılımında ciddi bozulmalar olacaktır.

Yukarıdaki teze göre rekabet, kendili ğinden olu şmayan mekanizmalara ba ğlanmakta, bir anlamda yapıcı rasyonalist ve i şlevsel yakla şım çerçevesinde ele alınmaktadır. Yapısalcı rasyonalistler do ğal dinamikten yoksun yani rasyonel bir takım temel de ğer yargılarından ortaya çıkan durumu ifade etmektedir. İş levsel yakla şımda ise, ekonomideki yapıların ortaya çıkması belli fonksiyonlara ba ğlanmı ştır. Dolayısıyla bu fonksiyonların varlı ğı yapıyı olu şturacaktır.

Rekabet politikalarının gerekli olmadı ğını savunanların temel tezleri ise, şunlardır (Bork, 1978):

a. Belli ko şullar yerine getirildi ğinde rekabet ortamı kendili ğinden olu şur.

b. Büyük firmaların egemen oldu ğu piyasalardaki yüksek performans, monopolcü gücün kötüye kullanılması de ğil, etkin bir firma yapısı olu şturulmasından kaynaklanmaktadır.

c. Tam rekabet modeli, esasen uygulanabilirli ği olan bir model de ğildir. Monopolcü piyasalarda dahi belli ko şullar altında etkin kaynak tahsisinin sa ğlanması mümkündür. Ayrıca eksik rekabet piyasalarının olu ştu ğu piyasalar da tüketicinin lehine sonuçlar verebilir.

İkinci görü şte rekabet spontane (kendili ğinden olu şan) bir yakla şım çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu aynı zamanda genetik görü ş olarak da ifade edilmektedir (Türkkan, 1996).

Yukarıda yer verdi ğimiz iki farklı görü şe Endüstriyel Organizasyon açısından baktı ğımızda birinci görü şün Harvard Okulu, ikinci görü şün de Chicago Okulu yakla şımlarına daha uygun oldu ğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

47 Her ne kadar Chicago Okulu, piyasaların kendi kendini regüle edebilece ğini (düzenleyebilece ğini) öne sürmekte ise de bunun pratikte mümkün olmadı ğı görülmü ştür. Bugün demokratik ülkelerin nerdeyse tümünde rekabet kurumları ve hukuku uygulanmaktadır. Çalı şmamızın konusunu da Rekabet Hukuku olu şturdu ğu için sonraki alt ba şlıklarda Rekabet Hukuku sistemleri ve farklı ülkelerdeki uygulamalarıyla ilgili daha ayrıntılı bilgilerin verilmesi, di ğer bölümlerin de bu bölümde verilen bilgiler do ğrultusunda i şlenece ği göz önüne alındı ğında bir gerekliliktir.

1.3. Rekabet Hukuk Sistemleri, Di ğer Disiplinlerle İli şkisi ve Rekabet Hukuku’ndan Beklenen Faydalar

Yukarıda ifade edildi ği üzere piyasaların Rekabet Hukuku vasıtasıyla düzenlenmesi bir gereklilik olarak görülmektedir. Serbest piyasa ve demokrasinin hakim oldu ğu ülkelerde hükümetler, kamu aleyhine olan bu sosyal refah kayıplarını en aza indirebilmek için çe şitli düzenlemeler yapmaktadırlar. Düzenlemeyi, hükümetlerin kanunlarla, fiyatları, satıcıları ve firmaların üretim kararlarını kontrol etmesi şeklinde tanımlayabiliriz (Samuelson ve Nordhaus, 1992:3399). Bu düzenlemeler de ekonomik ve sosyal düzenlemeler olmak üzere ikiye ayrılabilir. Ekonomik düzenlemelerden amaç, fiyatların kontrol edilmesi, ürün standartları ve çe şitlili ği, giri ş ve çıkı ş ko şulları ve her bir endüstrideki hizmetlerin standartlarını içerir. Sosyal düzenlemelerden amaç ise, çalı şanların ve tüketicilerin sa ğlıklarının korunması ve geli ştirilmesini içerir. Rekabet Hukuku veya antitröst yasası, ekonomik düzenlemeler içinde yer alır. Ancak yukarıda antitröst yasalarının serbest piyasa sistemine sahip ve demokratik ülkelerde uygulanabilece ğinden bahsedildi. Bu durum bir çeli şki gibi görünmekle beraber bu, yasaların oyuna bir müdahale de ğil, oyunun kurallarının belirlenmesi şeklinde algılanması gerekir. Bu ba şlık altında, Rekabet Hukuku sistemleri, Rekabet Hukuku’nun di ğer disiplinlerle ili şkisi, Rekabet Hukuku’ndan beklenen faydalar ve son olarak da Rekabet Hukuku ile Haksız Rekabet (Hukuku) hükümlerinin kar şıla ştırmasına yer verilecektir.

1.3.1. Rekabet Hukuku ve Rekabet Hukuk Sistemleri

Rekabetin sa ğlıklı bir şekilde olu şmasının en temel ko şulu, bozulmayacak bir rekabet düzenini sa ğlayacak olan hukuki alt yapıyı olu şturmaktır. Ancak Rekabet Hukuku

48 devletin rekabet politikasının tamamını ifade etmez. Rekabet Hukuku yanında patent yasası, tüketicinin korunması, te şvikler gibi di ğer bazı unsurları da kapsamaktadır. Kısacası Rekabet Hukuku, genel ekonomi politikasının ve rekabet politikasının sadece bir parçasını olu şturmaktadır (Ersin, 1994 : 26).

Piyasada faaliyet gösteren te şebbüsler arası anla şmaları, pazardaki hakim durumun kötüye kullanılmasını ve tekelle şmeye neden olacak yo ğunla şmaları önleyecek olan yasaklayıcı ve düzenleyici hukuki düzenlemelerin bütününe “kartel hukuku” veya “rekabet sınırlamaları hukuku” ya da kısaca “Rekabet Hukuku” denilmektedir ( İSO, 1993:193).

Rekabet Hukuku’nun konusunu, rekabet ko şullarının gerçekle ştirilmesi için gerekli tedbirlerin alınması ile bu ko şulların gerçekle şmedi ği piyasalarda faaliyet gösteren te şebbüslerin, rekabet piyasasında faaliyet gösteriyormu ş gibi davranmalarını sa ğlamak olu şturmaktadır. Bu sebepten te şebbüslerin rekabet şartlarını bozmaya yönelik faaliyetleri kadar rekabet şartlarının gerçekle şmedi ği piyasalarda, te şebbüslerin piyasayı kontrole yönelik faaliyetleri de Rekabet Hukuku’nun kapsamına girer. Rekabet kanunları, piyasaların kendi iç mekanizmaları ile geli şmesini sa ğlamaya ve piyasaları her türlü müdahaleye (özel ki şilerin ve devletin müdahalesi) kar şı korumaya yönelik hükümleri içerir. Bu nedenle Rekabet Hukuku, piyasalara müdahale etmeye ve tüketiciyi korumaya yönelik bir hukuk de ğildir. Ancak sonuçta Rekabet Hukuku kurallarının uygulanmasından en çok tüketiciler yararlanmakta iseler de Rekabet Hukuku seçilmi ş olan liberal sistemin temelini ve oyunun kurallarını belirleyen hukuktur. Bu da sadece ve sadece demokratik toplumlarda devamlılık kazanabilir. Batı toplumlarının tümünde rekabet kanunları kabul edilmi ş ise de bu kanunların uygulanmasındaki ba şarı, demokrasi gelene ğinin o ülkedeki yerle şikli ği ile do ğru orantılıdır.

Rekabet Hukuku ile piyasaların kendi iç mekanizmaları vasıtasıyla geli şmesini sa ğlamak amaçlanmaktadır. Bu ise, devletin piyasalar üzerindeki kontrolünü sona erdirmesi ve devlet yönetimini elinde bulunduranların ekonomik hayatı etkilemeye yönelik yetkisinden vazgeçmeleriyle gerçekle şir (Akıncı, 1993:60).

Rekabet Hukuku ile kabul edilen esas amaçlar; “rekabet sürecinin veya serbest rekabetin korunması” ya da “etkin rekabetin korunması” olarak ifade edilmektedir.

49 Böylelikle rekabeti korumak suretiyle herkesin serbestçe ticaret yapması ve piyasaya serbestçe girmesi sa ğlanmı ş olacaktır. Fransa ve Almanya’da bireysel hareket edebilme özgürlü ğü sa ğlanmı ştır ve bu da demokratik anayasal sistemin en önemli unsuru ve ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmektedir (Ersin, 1994:26). Di ğer yandan Rekabet Hukuku ile ilgili düzenlemeler, ekonomik birimlerin rekabet özgürlü ğü alanlarının tespit edilerek, herkese e şit ve serbest bir rekabet edebilme fırsatı vermeyi de amaçlamaktadır.

Rekabet Hukuku’nun di ğer bir amacı da önceden kestirilebilen ve daha rekabetçi olan bir i ş çevresi olu şturmak ve sürdürmektir. Rekabet yasası, piyasa ile ilgili oyunun kurallarını belirler ve i şadamlarına nelere uymaları, nelere uymamaları gerekti ği konusunu da aydınlatır. Rekabet yasası, kamu çıkarına zararlı olan ve istenmeyen faaliyet ve alı şveri ş şekillerini tanımlamaktadır. Di ğer yandan yasa cezaları tespit etmekte ve kanunu uygulayacak olan örgütsel yapının olu şmasını sa ğlamaktadır. Rekabet kanunları, esas olarak piyasa güçlerini daha da kuvvetlendirmeye yöneliktir. Piyasaya karı şmak ve müdahale etmek gibi bir amacı yoktur. Bu amaca yönelik olarak hazırlanacak olan Rekabet Hukuku, ekonomik etkinli ği en üst düzeye çıkaracaktır (Dutz 1993a:66). Kısacası rekabet yasası ile ekonomik etkinlik ve tüketici refahını artırmak için, rekabeti bir araç olarak uygulamak ve özendirmek amaçlanmaktadır (Dutz 1993b:22).

Rekabet Kanunu ile amaçlanan di ğer bir husus ise, ülkedeki giri şimci ruhunu canlandırmaktır. Rekabet kanunlarının bulunmadı ğı piyasalarda, piyasaya giri ş engelleri yaratılarak, yeni gireceklerin engellenmesi oldukça yaygın bir durumdur. Bu tür uygulamalar ise, piyasada ba şarısız olma riskinin artmasına ve piyasaya yeni girecek olanlardan ba şarı şansı yüksek olan ki şilerin piyasadan uzakla şmasına neden olmaktadır. Bu da serbest piyasa sisteminin gerçekle şmesini ve bundan beklenen toplumsal yararların elde edilmesini zorla ştırmaktadır. Hazırlanan Rekabet Kanunu ile piyasalara yeni giri şler, mevcut giri ş engellerinin kaldırılması suretiyle kolayla ştırılmaktadır. Di ğer yandan ba şarısızlık riski hesaplanabilir hale getirilmekte ve halkın bundan azami yarar sa ğlaması amaçlanmaktadır .

Bir ülkenin uluslararası rekabette söz sahibi olabilmesi için o ülkenin serbest piyasa ekonomisinin kurallarını tam olarak uygulaması gerekmektedir. Bu çerçevede firmalar

50 arası anla şmalar, piyasa gücünü kötüye kullanma gibi etkin rekabet sürecinin bozulmasına neden olmaktadır. İş te rekabet kanunları, firmaların bu gibi faaliyetlerini yasaklamak suretiyle etkin rekabeti önlemeye yönelik davranı şları disiplin altına almaktadır ( İş veren, 1994:27-28).

Rekabet kanunlarının birbirini tamamlayan iki yönü vardır. Şöyle ki, Rekabet Kanunu’nun yasalla şması ile birlikte bu kanun bir yandan özel kesimin; di ğer yandan kamu kesiminin rekabeti engelleyen ve bozan davranı şlarını yasaklamaktadır. Di ğer yandan Rekabet Kanunu’n kabulü, rekabetin olmamasının sonucu ortaya çıkmı ş keyfili ği sona erdirerek toplumu olu şturan bireylerin arzu ve isteklerini ön plana çıkaracaktır. Toplumun ekonomik hayata etkin katı1ımını sa ğlayacak olan rekabet kanunları, devletin ekonomik hayattaki rolünü asgariye indirmektedir .

Rekabet yasalarının çıkarılması ve rekabet yarı şını düzenleyici kurumsal örgütlenmelerinin olu şturulması devletin görevidir. Di ğer yandan rekabet yasasında rekabetin i şleyi şini denetlemekle görevli bir organ vardır. Devlet, Rekabet Hukuku alanındaki yürütme görevini bu organ aracılı ğı ile yerine getirmektedir. Rekabet süreci dinamik bir yapıya sahiptir. Bu dinamik süreç zaman içinde yeni yapılanmaları gerektirmektedir. İş te Rekabet Hukuku ile ilgili yasal ve örgütsel düzenlemeler, devletin de ğişen ko şullara uyum sa ğlamayı kolayla ştırıcı yönde, yönlendirici ve düzenleyici işlevini yerine getirmesini gerektirmektedir.

Genel olarak dünya da rekabeti koruyucu hukuk sitemlerini (antitröst hukuku) üç ba şlık altında incelemek mümkündür. Bu sistemler; yasaklayıcı, kötüye kullanmayı yasaklayıcı ve karma sistemden olu şmaktadır (Topçuo ğlu, 2001:94).

1.3.1.1. Yasaklama Sistemi

Bu sisteme göre gerek tekel durumu yaratacak birle şme ve devralmalar gerekse firmalar arası rekabeti sınırlayıcı ortak uygulamalar kural olarak yasaklanırlar. Çünkü bu uygulamalar serbest rekabetçi sistemi bozan ve bu sistemle ba ğda şmayan uygulamalar olarak kabul edilmektedir (Özsunay, 1985:8).

Bu sistemin en tipik örne ği Amerikan Antitrust hukukudur. Ancak, kural olarak yasak olma durumu gittikçe yumu şamaktadır. Genel olarak pazar gücünü artıran her anla şma ve kombinasyonu yararlı etkileri olup olmadı ğına bakmadan a piori (ön yargılı, deneye

51 dayanmayan) mahkum eden Amerikan gelene ği ile Avrupa Toplulu ğu’nun iyi ve kötüyü birbirinden ayırmaya çalı şan yakla şımı gittikçe birbirine yaklaşmaktadır. Amerikan Milli Komitesi, tekellerin ve sınırlayıcı uygulamaların, kabul edilebilir sosyal hizmetleri gördüklerinin ve hatta kamu tüketimine faydalı iyi bir tekel oldu ğunun ispat edilmesiyle, mazur görülemeyece ğini ifade etmi ş ve bu yakla şım Birle şik Devletler Yüksek Mahkemesince de kabul edilmi ştir. Ancak artık ABD’de etkinlik u ğruna bir kısım rekabetin feda edilmesi tartı şılmaya ba şlanmı ştır. Yeni Bankalar Birle şme Yasasının ilk uygulamaları Amerikan ve AET yakla şımlarının birbirine yakla şmakta oldu ğunu göstermektedir (Jacquemin, 1987:206).

1.3.1.2. Kötüye Kullanmayı Yasaklama Sistemi

Bu sistemde karteller ve rekabeti sınırlayıcı uygulamalar ya da pazara hakim işletmelerin varlı ğı ilke olarak yasaklanmamaktadır (Aslan, 2001:11). Ancak bunların rekabeti sınırlayacak biçimde kötüye kullanılmaları yasaklanır. Bu anlamda kötüye kullanma her somut olayın ko şullarına göre belirlenecektir. Örne ğin; yüksek kar elde etmek için fahi ş fiyat belirlemek kötüye kullanma sayılabilece ği gibi, rakip firmaların piyasaya giri şlerini zorla ştıracak şekilde çok dü şük fiyatla veya sabit fiyatla ve çok uzun vade ile satı ş yapmak da kötüye kullanma te şkil etmektedir (Efem, 1993:28). Bu amaçla bu davranı şların sıkı kontrol altında tutulması gerekmektedir. İngiltere'de bu do ğrultuda 1973 yılında “Fair Trading Act” (Adil Ticaret Kanunu) ve 1976 yılında da “Restrictive Trade Practices Act” (Ticareti Kısıtlayıcı Uygulamalar Kanunu) çıkarılmı ştır (Özsunay, 1982:60-61). İngiltere'deki İngiliz Kartel Hukuku bu sisteme dayanmaktadır. Bu ilkeye dayanan kartel hukuklarında, genel olarak karteller, sınırlayıcı uygulamalar ve tekeller üzerinde kötüye kullanmanın tespit edilebilmesi için sıkı bir denetim sistemi öngörülmektedir (Özsunay, 1985:9).

1.3.1.3. Karma Sistem

Bu sistem “yasaklama sistemi” ile “kötüye kul1anmayı yasaklama sistemini” ba ğda ştırmaya çalı şmakta ve bu iki sisteme de yer vermektedir. Bu sistem bir yandan kartel1eri ve rekabeti sınırlayıcı uygulamaları yasaklarken di ğer yandan da çe şitli kartellerin kurulmasına ve devamına izin vermektedir. Ancak ortaya çıkan bu kartel1er mevcut durumu kötüye kul1anmaları durumunda yasaklanmaktadır (Özsunay, a.g.e.,:9). Bu sistem AB'de ve Federal Almanya’da uygulanmaktadır.

52 Rekabeti sınırlayıcı anla şma ve kartelle şmeyi per se (ko şulsuz, şartsız) yasaklayan sistemlerin çe şitli sakıncaları vardır. Rekabeti sınırlayıcı etkiye sahip bir anla şmanın aynı zamanda olumlu yönleri de olabilir. Hatta olumlu yönleri daha a ğır basıyor olabilir. Böyle bir olumlu etkinin istenilir oldu ğu durumlarda bir kısım rekabetin feda edilmesi daha “ekonomik” bir davranı ş olabilir. Oysa ki, yasaklama sistemi buna izin vermez. Her türlü tekelle şmenin yasaklanması özellikle sermaye birikiminin tam olmadı ğı ülkeler için do ğru bir yol olmayabilir. Bu gibi ülkelerin özellikle uluslararası ticarette rakipleri kar şısında güçlü i şletmelere ihtiyacı vardır. Kötüye kullanmayı yasaklayan sistemlerde, kartellerin ve tekellerin varlı ğına ses çıkarılmaz. Oysa ki, ekonomik gücü elinde tutan rakipler bir kez bir araya geldi mi daima tüketici zararına gizli anla şmalar yaparlar. Bunların davranı şlarını denetlemek her zaman istenilen nitelikte olmayabilir. Ekonomik devler bir kez yaratıldıktan sonra onları kontrole çalı şmak çok zor bir çabadır (Aslan, 2001:12).

Karma sistemler bu iki sistemin zayıf taraflarını kapatmak amacıyla ikisini bir arada uygulamaya çalı şır. AET ve Alman rekabet hukukları bu iki sistemi de içerir, karma sistemi benimsemi şlerdir (Özsunay, 1985:9). Türk Rekabet Kanunu’nun bu sistemi benimsedi ğini söyleyebiliriz.

1.3.2. Rekabet Hukukunun Di ğer Disiplinlerle İli şkisi

Rekabet Hukuku uygulayıcıları, rekabet ihlallerini tespit ve karar a şamalarında pek çok disiplinle iç içedirler. A şağıda bu disiplinlerden ekonomi, i şletme ve stratejik yönetim yakla şımıyla Rekabet Hukuku’nun ili şkisi incelenecektir.

1.3.2.1. Rekabet Hukuku ve Ekonomi Bilimi İli şkisi

Rekabet Hukuku’nun konusu, ekonomik faaliyetler; amacı ise, serbest rekabetin ve piyasa ekonomisine i şlerlik kazandırılması olunca, Rekabet Hukuku’nun ekonomi bilimiyle sıkı bir ili şki içinde olması ola ğan ve aynı zamanda zorunludur (Sanlı, 2000:13).

Rekabetin, ekonomik sistemin temel ta şlarından birisi olması ve te şebbüslerin faaliyetlerinin tüketiciler üzerindeki etkilerinin belirlenmesinde ekonomik verilerin önemi sebebi ile Rekabet Hukuku ile ekonomi bilimi arasında sıkı bir ili şki mevcuttur. Te şebbüslerin davranı şlarının de ğerlendirilmesinde oldu ğu gibi, Rekabet Hukuku ile

53 elde edilmek istenenin belirlenmesi bazı temel ekonomi teorilerinin gözden geçirilmesini gerektirir (Bork, 1978:90; Posner, 1976:4). Bununla beraber Rekabet Hukuku’nu ilgilendiren bu teorilerin temel nitelikte oldu ğunu da belirtmek gerekir (Akıncı, 2001:21).

Rekabet Hukuku ile ekonomi bilimi arasındaki ba ğ iki nedenden kaynaklanır. Bunlardan ilki, Rekabet Hukuku ile rekabetin ekonomik sonuçlarının da elde edilmesinin amaçlanmı ş olması; ikincisi ise, piyasada faaliyet gösteren te şebbüslerin davranı şlarının de ğerlendirilmesinde ekonomik bilgilerin gerekli olmasıdır. Örnek vermek gerekirse, monopol, oligopol ve tam rekabet piyasası gibi belirli piyasa yapıları ve bunlar hakkında fiyatın olu şumu, te şebbüs davranı şı gibi temel bilgilere sahip olmaksızın, Rekabet Hukuku’nu sa ğlıklı bir şekilde uygulamak oldukça güçtür.

Aynı şekilde, Rekabet Hukuku kurallarının tatbikinde, rekabetin kısıtlanıp kısıtlanmadı ğı, sadece ihlale konu olan bir anla şmanın yorumlanması ile tespit edilemez. Bunun için hukuka aykırılı ğın belirlenmesinde genellikle karma şık ekonomik analizlere ba şvurmak ve ekonomik verileri kullanmak gerekir.

Bu açıdan rekabet kurallarının sa ğlıklı bir şekilde tatbik edilmesi sadece hukuk ve iktisat bilimlerinin bir arada uygulanması ile mümkün olabilir.

1.3.2.2. Rekabet Hukuku ve İş letme Bilimiyle İli şkisi

İş hayatı, ya ahlaki de ğer ölçülerine göre veya örgütlenmi ş çıkar gruplarının ve meslek kurulu şlarının koydu ğu kurallara ya da devlet yetkisini temsil edenlerce belirlenen kanun, tüzük ve yönetmeliklerle ve son olarak da uluslararası kurulu şların kabul etti ği yöntemlerle düzenlenir (Alpugan, 1998:44). Hemen hemen tüm ülkelerde ekonomik ve ticari ya şamı düzenleyen yasalar bulunur. Bu yasalar, çalı şmaları sırasında i şletmelerin uymaları gereken kurallar ile yaptıkları ekonomik ve ticari eylemlerin kar şılı ğındaki sorumluluklarını belirler. Hatta, yasalar ve yönetmeliklerle belirlenen ko şulları yerine getirmeyen bir i şletmenin kurulması bile dü şünülemez.

Genel olarak söylemek gerekirse, i şletmelerin kurulmadan önce, kurulu ş a şamasında, faaliyetini sürdürürken ve faaliyetine son verirken, hukukun çe şitli dallarıyla ili şkileri vardır (Vergi Hukuku, İş ve sosyal güvenlik hukuku, borçlar hukuku, icra iflas hukuku

54 gibi). İş letmelerin faaliyetlerine devam ederken ili şki içinde oldukları hukuk dallarından biri de Rekabet Hukuku’dur.

Rekabet Hukuku’nun konusu te şebbüslerin faaliyetleridir. Rekabet Kanunu’nda te şebbüs, “piyasada mal ve hizmet üreten, pazarlayan, satan gerçek ve tüzel ki şilerle ba ğımsız karar verebilen ve ekonomik bakımdan bir bütün te şkil eden birimler” şeklinde tanımlanmaktadır.

İktisadi hayatın içerisinde küçük bir şahıs i şletmesinden holdinglere kadar irili ufaklı işletmeler yer alır. Bu do ğrultuda “te şebbüs”, iktisadi hayatı kontrol eden bütün iktisadi varlıkları kapsayabilecek geni şli ğe sahip bir kavramdır (Topçuo ğlu, 2001:103). İktisadi faaliyetlerle me şgul olan sujeleri, bunların gerçek veya tüzel ki şi olu şuna, statüsüne; yahut idare şekline bakmaksızın “te şebbüs” olarak nitelendirmek gerekecektir (Anderman, 1998:41). Geni ş anlamda te şebbüsten söz edildi ğinde esnaf, tacir, adi şirket, ticaret şirketleri (kollektif, komandit, limited, anonim), ticaret birlikleri, kooperatifler ve devlet i şletmeleri bu kavram içerisinde de ğerlendirilebilir (Cunningham, 1993:2-003; Aslan, 1999:14).

Yukarıda verilen tanımlar ı şığında genelde te şebbüsler; özelde ise, ba ğımsız ticari kurulu şlar olan i şletmelerin faaliyetleri çe şitli şekillerde (birle şmeler, fiyat anla şmaları, hakim durumu kötüye kullanmak gibi) Rekabet Hukuku ile iç içedir. Yukarıdaki açıklamalardan da anla şılaca ğı üzere, özellikle i şletme yöneticilerinin ve tüm i şletme çalı şanlarının yaptıkları faaliyetleri esnasında rekabeti kısıtlayıcı bu hususlara dikkat etmesi kendileri ve i şletmeleri adına hayati önem ta şımaktadır 6. Özellikle ABD’de anti- tröst yasalarına uymamanın bedeli, maddi tazminatlarla beraber hapis cezasını da içermektedir. Bu nedenle pek çok Amerikan şirketi çalı şanlarını bu konuda eğitmektedir. Çalı şanların, gerek di ğer satıcılarla ve gerekse kendi aralarında dahi konu şurken herhangi bir şekilde di ğer bir firmayla i şbirli ği yaptı ğını ima eder nitelikte

6 Örnek olarak;United Technologies Corporation, çalışanları için hazırladı ğı el kitapçı ğında çalı şanlarına şu tavsiyelerde bulunmaktadır. “En küçük bir i şlem sırasında bile anti-tröst yasalarının ihlali, bireyler için hapis de dahil olmak üzere a ğır sonuçlar do ğurabilece ği gibi, UTC için de büyük maddi ve utanç ile sonuçlanabilir. Yasaya ve UTC’nin politikasına uymayan elemanlar, i şe son verme de dahil disiplin cezasına tabidir. Bu kılavuzu dikkatle okumanızı, tavsiyelerini izlemenizi ve sorularınız oldu ğunda hukuk bölümünü aramanızı...” şeklinde devam etti ği giri ş bölümünden sonra, kaçınılması gereken davranı şları ayrıntılı bir şekilde belirtmi ştir.

55 konu şması dahi, mahkemelerde delil olarak kullanılmaktadır. Bu nedenlerle i şletme ve Rekabet Hukuku arasındaki ili şki, hayati bir önem arz etmektedir.

1.3.2.3. Rekabet Hukuku ve Stratejik Yönetim İli şkisi

Dinçer (1998: 35), stratejik yönetim sürecinin veya yakla şımının genel yönetim sürecinden ayrı dü şünülmemesi gerekti ğini ifade etmektedir. Genel anlamda i şletme yönetimi, faaliyetlerin planlanması, örgütlenmesi, koordinasyonu, uygulanması ve kontrol süreçlerinden olu şmaktadır. Stratejik yönetim ise, genel yönetim süreçlerinin bir parçasıdır. Ancak stratejik yönetim daha ziyade i şletmenin dı ş çevresiyle ilgili te şhis ve çözümlerini kapsamaktadır. Bu anlamda straretjik yönetimi; i şletmenin dı ş çevresiyle olan ili şkilerin düzenlenmesi ve istikametinin belirlenmesi için yapılacak faaliyetlerin planlanması, örgütlenmesi, uygulanması, koordinasyonu ve kontrol edilmesi süreci olarak tanımlayabiliriz.

Bir di ğer tanıma göre stratejik yönetim; stratejilerin planlanması için gerekli ara ştırma, inceleme, de ğerlendirme ve seçim çabalarını planlama, bu stratejilerin uygulanabilmesi için örgüt içi her türlü yapısal ve motivasyonel tedbirlerin alınarak yürürlü ğe konulmasını daha sonra da stratejilerin uygulanmadan önce ve uygulandıktan sonra amaçlara uygunlu ğu açısından kontrol edilmesini kapsayan ve i şletmenin üst düzey kadrolarının faaliyetlerini ilgilendiren süreçler toplamıdır (Eren, 2002: 18).

1960 sonrasında etkin bir disiplin olma yolunda yo ğun çabalar harcayan stratejik yönetim dü şüncesinin köklerinin Harvard Business School’da 1920’lerde yapılan örnek olay (case-study) çalı şmalarına kadar dayandı ğını belirtmektedir (Barca, 2003:23). Stratejik yönetim ve Rekabet Hukuku ili şkisine de ğindi ğimizde ise, stratejik yönetim dü şüncesinde, rekabet avantajı yaratma ve sürdürmede noktasında bu iki disiplinin çatı şma halinde oldu ğu söylenebilir. Üçüncü bölümde daha ayrıntılı olarak incelenece ği üzere, stratejik yönetim yakla şımında ortaya konan bazı rekabetçi stratejiler rekabet yasalarıyla yasaklanmı ştır. Örne ğin, piyasalara giri ş noktasında, rekabet yasaları piyasalara giri şte engellerin tamamen ortadan kaldırılması için çaba harcarken, stratejik yönetim açısından piyasaya giri ş engellerinin dü şük olması istenmeyen bir durumdur. Bu nedenle stratejik yönetim açısından, ideal piyasa giri ş engellerin yüksek oldu ğu piyasalardır.

56 Rekabet Hukuku’nun iktisat, i şletme ve stratejik bilim dallarıyla ili şkisi kısaca bu şekilde özetlendikten sonra Rekabet Hukuku’ndan beklenen faydalara da aşağıda kısaca de ğinilecektir.

1.3.3. Rekabet Hukukundan Beklenen Faydalar

Rekabet Hukuku’ndan beklenen faydalar, iktisadi anlamda rekabetten beklenen faydalardan pek farklı de ğildir (Sanlı, 2000:8). Ekonomik hayatın düzenlenmesinde rekabetin önemli bir yeri vardır. Rekabeti ihlal eden davranışları yasaklayıcı düzenlemelere tarihin her devrinde rastlanmı ştır. Rekabetin ekonomik bir olay olması nedeniyle, Rekabet Hukuku öncelikle rekabetin ekonomik sonuçlarını düzenli bir şekilde elde etmeye yöneliktir. Ancak Rekabet Hukuku ile elde edilmek istenen yarar rekabetin ekonomik sonuçlarıyla sınırlı de ğildir (Agrew, 1985:25). Piyasalarda serbest rekabetin gerçekle ştirilmesinden öncelikli olarak ekonomik faydalar umulmakta ve dolayısıyla, Rekabet Hukuku’nun öncelikli amacını ekonomik ya şamın serbest piyasa ekonomisi kurallarına göre şekillendirilmesi te şkil etmektedir. Do ğal olarak bu ekonomik amaca ula şılırken, bunun sosyal ve siyasal alandaki sonuçları kendili ğinden gerçekle şir. Bununla birlikte, hukuki açıdan rekabetin düzenlenmesi ve devletin iktisadi hayata rekabet yasaları eliyle müdahale etmesinin ardında sadece ekonomik nedenlerin bulunmadı ğını da belirtmek gerekir 7. Rekabet Hukuku ekonomik politikanın bir parçası olarak kabul edilince, bu kuralların öngörülmesinde iktisadi kaygılar kadar sosyal ve siyasal kaygıların bulundu ğu da kabul edilmelidir. Genel olarak rekabet hukuklarıyla izlenen amaçları üç grupta toplamak mümkündür (Aslan, 1998:3).

1.3.3.1. Rekabet Hukuku’ndan Beklenen Ekonomik Faydalar

İktisadi özgürlüklerin yasalar eliyle düzenlenmesiyle hedeflenen, öncelikli olarak serbest piyasa ekonomisine i şlerlik kazandırılması ve bu sayede ekonomik verimlili ğin sa ğlanmasıdır (Ersin, 1994:24; D.P.T., 1994:8). Serbest piyasa ekonomisine i şlerlik kazandırılması, ba şlı ba şına bir ekonomik amacı yansıtır. Rekabet kuralları ile amaçlanan sosyo-politik faydalar ise, ancak rekabetin iktisadi fonksiyonunun

7 Örnek vermek gerekirse, Avrupa Birli ği Hukuku’nun temel metnini te şkil eden Roma Antla şması’nda öngörülen rekabet kurallarının altında yatan en önemli nedenlerden biri, “tek pazar” hedefinin gerçekle şmesidir. Rekabet Hukuku kuralları, bu pazarın olu şturulması bakımından önemli bir araç olarak görülmekte ve bu durum Komisyon ve Adalet Divanı’nın verdi ği kararlarda açık şekilde ifade edilmektedir (Aslan, 1998.,s.12; Tekinalp ve Tekinalp, 1997:328).

57 gerçekle şmesi ile ortaya çıkabilecek dolaylı sonuçlardır. Genel olarak Rekabet Hukuku’ndan beklenen ekonomik faydalar üç grupta toplanmaktadır . Bunlar: Üretimde verimlilik, kaynak da ğılımında verimlilik ve yenilikte verimliliktir.

Üretimde verimlilik; ekonomik faaliyette bulunan te şebbüsler, varlıklarını korumak ve pazar a paylarını artırabilmek için kar etmek durumundadırlar. Serbest rekabetin hakim oldu ğu piyasalarda faaliyet gösteren te şebbüslerin daha fazla kar edebilmesinin yolu ise, üretim maliyetlerinin dü şürülmesinden geçer. Buna ba ğlı olarak te şebbüsler maliyetleri dü şürmek amacıyla daha ucuza mal bulmak ve mevcut kaynakları daha etkin kullanmak zorunda kalırlar. Bunun do ğal sonucu ise, üretimde verimlili ğin sa ğlanmasıdır. Maliyeti gerekti ği ölçüde dü şüremeyen te şebbüsler ise, rakiplerin baskıları sonucu pazarlarını kaybederler (Sanlı, 2000:8).

Rekabet piyasasında, fiyatın toplam arz ve talebe göre belirlenmesi ve bu piyasada faaliyet gösteren firmaların piyasada olu şan fiyatı etkileme gücünden yoksun olması sebebi ile te şebbüslerin faaliyetlerini sürdürebilmeleri ya da daha fazla kazanç elde edebilmeleri, daha dü şük ortalama maliyete sahip olmalarına ba ğlıdır (Scherer, 1980:13). Ekonomik verimlili ğin elde edilmesinde, rekabet tekel piyasalarına göre üstünlük arz eder. Te şebbüslerin daha az kaynak tüketimine yönelmeleri, rekabetin sonucudur.

Rekabetin bulundu ğu bir pazarda te şebbüsleri daha rasyonel üretim yapmaya iten temel neden, rakipler kar şısında üstün olabilmek için maliyet avantajı sa ğlama gere ğidir. Rekabetin ve rekabet baskısının bulunmadı ğı tekel piyasalarında ise, kar ve pazar payı di ğer te şebbüslerin ekonomik faaliyetlerinden etkilenmedi ğinden, tekel olan te şebbüs maliyetlerini dü şürmek için çaba sarf etmeyecek ve üretimde verimlili ği önemsemeyecektir (Akıncı, 2001: 99).

Aktüel veya potansiyel rakibi olmayan bir te şebbüsün daha rasyonel çalı şmak için böyle bir baskıyı (rekabet baskısı) duymayaca ğı açıktır. Dolayısıyla tekel piyasalarında kaynakların verimli kullanılması tekel firma için zorunlu ve hatta rasyonel bir davranı ş biçimi de ğildir.

Üretimde verimlilik ilkesi, Rekabet Hukuku ile patent hukuku çatışmasında daha da önem kazanır ve belirleyici rol oynar. Patent hakkı sahibi ve lisans alanın, aynı bulu ştan

58 ayrı ayrı yararlandı ğı durumlarda, üretim verimlili ğini gerçekle ştiren lisans alanın ekonomiye olumlu katkısı özellikle korunmu ştur.

Kaynak da ğılımında verimlilik; kaynak da ğılımında verimlilik belirli bir malın ne kadar üretilece ği, toplumsal de ğerlerin ne şekilde tahsis edilece ği ile ilgilidir (Akıncı, 2001:13). Toplumdaki ekonomik kaynaklar sınırlıdır. Örne ğin; toplumda bütün kaynaklar kullanıldı ğı zaman her bir maldan ancak belirli bir miktar üretilebilir. Herhangi bir malın üretimi artırıldı ğı zaman ba şka bir malın üretiminin dü şürülmesi gerekir. Çünkü hammadde, i şgücü, sermaye gibi toplumsal kaynaklar sonsuz miktarda de ğildirler (Stigler, 1966:14-15). Rekabet, kaynak da ğılımında verimlili ğin temininde en etkili yöntemdir ve kaynakların, tüketicilerin her bir malı elde etmek arzusu ve o mala verdi ği ekonomik de ğere göre da ğılımını sa ğlayarak, genel mutluluk ve refahın artmasını gerçekle ştirir (Wish, 1993:12-13; Bork, 1978:7). Kaynak da ğılımında verimlilik, bütün piyasalarda fiyatı marjinal gidere e şit olmasıyla gerçekle şir. Her bir firmanın üretim miktarı, piyasanın tümünü etkileyemeyecek kadar küçüktür ve her bir firma üretim miktarını piyasa fiyatıyla son üretti ği malın marjinal gidere e şit olacak şekilde belirler (Mansfield, 1979:202-203). Bu, rekabet piyasasında faaliyet gösteren firmaların marjinal gelirlerinin fiyata e şit olmasının sonucudur. Oysa tekelci firma bakımından durum farklıdır. Tekelci firmanın bir fazla mal satması halinde elde edece ği marjinal gelir, satı ş fiyatına e şit de ğildir. Çünkü fazladan arz edilen her bir mal, fiyatın dü şmesine yol açar. Tekelci firma; üretim miktarını talebe göre de ğil, marjinal giderini marjinal gelirine e şit olacak şekilde belirler ki, bu da üretim miktarının azalmasına ve toplumsal kaynakların tahsisinde tüketicilerin etkilerinin ortadan kalkmasına yol açar (Reynold, 1982: 137; Scherer, 1980:14).

Rekabet piyasalarında toplumsal talebin iktisadi te şebbüsler tarafından dikkate alınması zorunlulu ğu, toplumsal kaynakların tahsisinde tüketicilerin etkin hale gelmesini ve ekonomik verimlili ği sa ğlar (Goyder, 1988:9; Stockman, 1992:20-21). Ayrıca kaynakların tüketicilerin malı elde etmek arzusu ve mala verdikleri ekonomik de ğere göre da ğılması toplumsal tatminin gerçekle ştirilmesinde büyük öneme sahiptir.

Yenilikte etkinlik (teknolojik ilerleme); iktisadi faaliyette bulunan te şebbüslerin maliyetlerini dü şürmelerinde etkili olan bir di ğer yol ise, malın üretiminde kullanılan yöntemlerde maliyetlerin dü şmesini sa ğlayacak teknolojiler kullanılmasıdır. Daha fazla

59 kar elde etmek amacında olan te şebbüsler, teknolojilerini yenileyip rekabet güçlerini artırabilmek için ara ştırma ve geli ştirme (ar-ge) faaliyetlerine giri şecekler; bu da teknolojik ilerlemeyi geli ştirecektir (Goyder, 1988:9; Aslan, 1998:3). Teknolojik ilerleme sadece yeni bir üretim tekni ği biçiminde de ğil, aynı zamanda yeni bir ürün, örgütlenme veya hizmet şeklinde de gerçekle şebilir. Bu açıdan rekabetin teknolojik ilerlemeye ve dolayısıyla toplumsal refaha katkısı çok büyüktür.

1.3.3.2. Rekabet Hukukundan Beklenen Sosyal Faydalar

Ekonomi, toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren ve sosyal alandan soyutlanması mümkün olmayan bir alandır. Dolayısıyla rekabete dayalı bir piyasa ekonomisinin kurulması amacına yönelik olarak öngörülen rekabet kurallarının, ekonomik amaçlarına ula şması ile birlikte sosyal hayata do ğrudan veya dolaylı olarak etki yapması kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu çerçevede Rekabet Hukuku’nun sosyal yararlarını; tüketicilerin korunması ve küçük ve orta ölçekli te şebbüslerin korunması olmak üzere iki ba şlık altında toplamak mümkündür (Aslan, 1998:5).

Tüketicinin korunması; rekabetçi piyasa, iktisadi etkinli ği gerçekle ştirerek dü şük maliyet-yüksek üretim miktarı-dü şük fiyat sayesinde refah etkisi yaratacak; a şırı karlılı ğı engelleyerek, tüketicilerin korunmasını sa ğlayacaktır (DPT, 2000:3).

Rekabet Hukuku mevzuatları, do ğrudan do ğruya tüketicilerin menfaatlerini gözetmek için öngörülmediyse de serbest rekabetin ekonomik sonuçlarından faydalanacak asıl kesim tüketicilerdir. Fiyatların dü şmesi, ürün çe şitlili ği, teknolojik geli şme, mal ve hizmetlerin da ğıtım ve pazarlamasında meydana gelen ilerlemeler gibi rekabetin dolaylı etkilerinin tümü, tüketicilerin menfaatine gerçekle şmektedir. Bunun yanı sıra rekabet, te şebbüsleri, tüketicilerin beklentileri do ğrultusunda davranmaya zorlamakta ve bu sayede toplumsal tatmin sa ğlanabilmektedirler. Ayrıca, rekabetin genel refahı artırıcı fonksiyonu sebebiyle, herhangi bir malın do ğrudan veya dolaylı olarak tüketicisi konumunda olmayan kimseler de rekabetin olumlu etkilerinden yararlanabilmektedir. Dolayısıyla rekabetin sosyal faydası, salt ilgili ürün mal veya hizmetin tüketicileri üzerinde gerçekle şmemekte, daha kısıtlı olmakla birlikte toplumun tamamı, rekabetin olumlu etkilerinden pay alma imkanına sahip olmaktadır.

60 Yukarıda kısaca ifade edilen rekabetin toplumsal faydalarından ötürü, Rekabet Hukuku’nun temelinde yatan dü şüncelerden biri de tüketicilerin korunmasıdır 8. Nitekim Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da yer alan hükümlerde de bunun izlerini görmek mümkündür. Örnek vermek gerekirse, 4. madde de rekabeti sınırlayıcı ve dolayı şlıyla hukuka aykırı olması gereken bir anla şma, 5. maddede belirtilen di ğer ko şullarla birlikte tüketiciler açısından yarar sa ğlıyorsa, bu anla şma 4. madde yasa ğından kurtulabilecektir (md.5/b).

Yine benzer olarak, kanunda öngörülen yasaklayıcı hükümlerden dört ve altıncı maddelerin ihlali neticesinde fiyatlarda bir artı ş meydana gelmi şse, tüketicilerin bu artı ş nedeniyle u ğradıkları zararlarını telafi edebilmesi imkanı getirilmi ştir (md.57-59). Haksız fiil esaslarına dayalı bu imkan sayesinde, tüketiciler sadece zararın kar şılanmasını de ğil, rekabeti ihlal eden te şebbüs veya te şebbüslerin kusurunun ağırlı ğına göre, olu şan zarar veya elde edilen menfaatin üç katına kadar tazminat talep edebilmekte (md.58) ve şüphesiz bu durum tüketiciler (davacılar) için elveri şli bir koruma vasıtası olarak kar şımıza çıkmaktadır.

Küçük ve orta ölçekli i şletmelerin korunması; Rekabet Hukuku’nun asli amacı, küçük ve orta ölçekli i şletmelerin (kobilerin) korunması olmadı ğı gibi Rekabet Hukuku mevzuatlarında kobilerin korunmasına ili şkin açık hükümlere yer verilmez. Bununla birlikte Rekabet Hukuku’nun amacı göz önünde tutuldu ğunda, kobilerin bu amacın gerçekle ştirilmesinde önemli bir yere sahip oldu ğunu söylemek gerekir. Zira Rekabet Hukuku’nun amaçladı ğı ''çalı şabilir rekabet piyasası'' olarak adlandırılan ideal model, ancak piyasadaki rekabet ko şullarına etkide bulunamayacak güçteki çok sayıda te şebbüs varlı ğı halinde bir anlam ifade edece ğine göre, bu tip piyasaların do ğal aktörleri, küçük ve orta ölçekli te şebbüsler olacaktır.

Gerçekten de Rekabet Hukuku’nun iktisadi yo ğunla şmayı ve kartelle şmeyi önleyici fonksiyonu, büyük te şebbüslerin ortaya çıkı şını önledi ği gibi mevcut olanların piyasa davranı şlarını da kontrol altına almaktadır. Rekabet kurallarının güvence altına aldı ğı giri şim özgürlü ğü ve fırsat e şitli ği, küçük ve orta ölçekli te şebbüslerin korunması ve

8 Nitekim 1982 Anayasa’sının tüketicilerin korunmasıyla ilgili 172. maddesinin gerekçesinde bu husus dolaylı olarak ifade edilmektedir. Gerekçeye göre, “Tüketicinin korunması ancak serbest piyasa ekonomisinde mümkün olabilece ğinden, bu piyasanın gereklerine uygun olarak serbest rekabet şartlarının sa ğlanması ve tekel ve kartellerin önlenmesi gerekmektedir”.

61 geli şmesini sa ğlar. Bu sayede piyasalar küçük ve orta büyüklükteki i şletmelerin a ğırlıklı ve etkin konumda oldukları sa ğlıklı yapıya sahip olabilirler (Aslan, 2001:6).

Yukarıda belirtilen görü şler do ğrultusunda, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da öngörülen 6 ve 7.madde hükümlerinin, ''kobilerin'' korunması ve geli ştirilmesinde etkin birer vasıta olarak kullanılabilece ğini söylemek yanlı ş olmaz. Özellikle 6. maddenin amacı göz önünde tutuldu ğunda, söz konusu hükmün uygulama alanı bulaca ğı hallerin önemli bir kısmı, pratikte kobilerin korunması amacına hizmet edecektir. Bunun yanı sıra, 7. maddeye dayanılarak çıkarılan '' Rekabet Kurulu'ndan İzin Alınması Gereken Birle şme ve Devralmalar Hakkındaki Tebli ğde'' öngörülen yüksek ciro ve piyasa payı eşikleri, pratik olarak kobilerin korunması ve onların büyük te şebbüsler kar şısında rekabet avantajı elde etmesine olanak sa ğlamaktadır.

1.3.3.3. Rekabet Hukukundan Beklenen Siyasal Faydalar

Kanun koyucular rekabet yasaları ile do ğrudan siyasal bir fayda amaçlamazlar. Fakat rekabet kuralları ve bu kuralların sa ğladı ğı iktisadi özgürlükler, siyasal hayatın ve özellikle demokrasilerin önemli güvenceleri sayılabilir (Willimsky, 1997:54; Aslan, 2001:7; Fikentschek, 1980:728-729). Rekabetçi yapının kurulamadı ğı veya korunamadı ğı piyasalarda önemli oranda yo ğunla şma meydana gelir. Bu yo ğunla şmalar neticesinde meydana gelen ekonomik güç, piyasada faaliyet gösteren bir ya da bir kaç te şebbüs tarafından kontrol edilir ve bu durum iktisadi çok seslili ğin ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açar 9.

Bir te şebbüs herhangi bir yoldan piyasaya egemen konuma geldi ği zaman, bu konumunu iyi niyetli amaçlar için kullanabilece ği gibi kötü amaçlar için de kullanabilir. Serbest rekabetin korunmadı ğı düzenlerde, hakim durumda olan bir te şebbüsün ekonomik hayattaki davranı şları tamamen kendi takdirine bırakılmı ştır. Hakim te şebbüs, ekonomik gücünü kolaylıkla siyasi nüfuz elde etmek amacıyla kullanabilir ve bu siyasi nüfuz vasıtasıyla iktisadi düzenin i şleyi şini kendi lehine bozar. Hatta bundan da önemlisi, siyasi karar alma sürecini kendi menfaatleri doğrultusunda etkileyebilir ve bu durum siyasal ya şamın gelece ğini tehlikeye sokar .

9 Özellikle Amerikan Rekabet Hukuku’nun ortaya çıkı şındaki temel neden, ki şi özgürlükleri ve haklarının korunmasına ba ğlı olarak özel sektördeki ekonomik gücün da ğılması ve bu yolla demokrasinin güvence altına alınmasıdır. Bu felsefe kapsamında tekeller ve karteller politik gücü elde edebilecek, dolayısıyla demokrasi için tehlike olu şturabileceklerdir.

62 İş te rekabet kuralları, teorik olarak bu tip olumsuz sonuçların ortaya çıkmasını, iki farklı aşamada önleyebilme imkanına sahiptir. Her şeyden önce rekabet kuralları, ekonomik yo ğunla şma olgusuna sıcak bakmazlar ve gerek birle şme şeklindeki yapısal yo ğunla şmaları, gerekse kartel ve tröst benzeri i şbirli ği modellerini, rekabet kurallarına aykırı oldukları sürece yasaklarlar. Bundan ba şka, rekabet kurallarına aykırılık te şkil etmeyen, kendi iç dinamikleri vasıtasıyla piyasada hakim duruma gelmi ş olan bir te şebbüsün de hakim durumunu kötüye kullanmasını önlemek amacıyla iktisadi faaliyetleri kontrol altında tutulur ve te şebbüslerin rekabet kurallarına uygun davranması sa ğlanır.

1.3.4. Rekabet Hukuku ile Haksız Rekabet Hükümlerinin Kar şıla ştırılması Haksız rekabet hükümleri ile Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’un hükümleri bazı yazarlarca (Schricker, 1995; Karayalçın, 1968) birbirini tamamlayan iki kavram olarak gösterilirken, bazı yazarlar tarafından da (Esin, 1998) Rekabetin Korunması Hakkında Kanun hükümleriyle, haksız rekabet arasında herhangi bir ili şkinin olmadı ğı, bu iki kanun hükmünün tamamen birbirinden ayrı kavramlar ve amaçlar güttü ğü ileri sürülmektedir. Kanaatimizce, ikinci yakla şım daha do ğru bir yakla şımdır.

Şöyle ki: Kılıç’ın da belirtti ği gibi Rekabet Hukuku ve haksız rekabet hükümleri, ticari hayattaki faaliyetleri düzenlemekle beraber amaç bakımından birbirinden ayrılırlar. Haksız rekabet hükümleri, ticari hayatta faaliyet gösteren tacirlerin hangi davranı şlarının rekabet hakkının kötüye kullanma olu şturaca ğını göstererek rekabet hakkının sınırlarını belirler. Aldatıcı ve hüsnüniyet (iyi niyet) kaidelerine aykırı davranarak, rekabet hakkının kötüye kullanması şeklinde tanımlanabilen haksız rekabetin temelini, rekabet hakkının sınırlarının a şılarak, rakiplere zarar vermek görü şü olu şturur (Kılıç, 1999).

Kendi ya da rakipleri hakkında yanıltıcı bilgilerle üçüncü ki şilerin aldatılması veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı davranı şlarla çıkar temini hukuka aykırı kabul edilmi ştir. Haksız rekabet hükümleri ile genel olarak, rakip te şebbüslerin çıkarları korunmaktadır. Bu da haksız rekabet kurallarının Adam Smith’in klasik kapitalist ekonomik görü şü ile Spencer’in Sosyal Darwinizm görü şlerinin sentezi olmasından kaynaklanmaktadır (Spencer, 1969:316). Haksız rekabetin temelinde, bazı tacirlerin kazançlarını artırırken, di ğerlerinin bundan zarar görece ği dü şüncesi yatmaktadır. Haksız rekabet kurallarına

63 esas te şkil eden rekabet kavramı, Smith’in rekabet kavramından farksızdır (Smith, 1963:56). Haksız rekabet kuralları ile de kendi çıkarları u ğruna hareket eden tacirlerin, korunmaya de ğer görülmeyen davranı şlarına sınırlamalar getirilmi ştir (Bork, 1978:134- 135).

Rekabet Hukuku ile haksız rekabet kuralları arasındaki esaslı fark ise, her iki düzenlemeye temel te şkil eden farklı ekonomik görü şlerden kaynaklanmaktadır. Rekabet Hukuku, piyasada faaliyet gösteren te şebbüsleri rekabete te şvik ederken, hatta rekabet etmeye zorlarken, haksız rekabet kuralları böyle bir amaç ta şımamakta, sadece te şebbüslerin, rekabet etmeleri halinde, bunun ne şekilde gerçekle ştirilece ğini düzenlemektedir. Rekabet Hukuku’nun amacı ise, rakipler de ğil; ekonomik verimlili ği temin için rekabeti korumaktır (Bork, 1978 :90).

Haksız rekabet kavramına hemen hemen tüm hukuk sistemlerinde yer verilmi ştir. Örne ğin; Amerikan hukukunda haksız rekabet; “kamu veya herhangi bir alıcıyı kandırabilecek veya bu kimselerde haksız bir kanı uyandırabilecek şekilde pazarda isim yapmı ş, genel bir satı ş performansı sergilemi ş bir i şletmenin veya pazara sunulmu ş bir mal veya hizmetin isim, unvan, ürünün ebadı, şekli gibi belirleyici özelliklerini veya ürünün ambalajının şekli, rengi, etiketi gibi genel görünümüne ili şkin özelliklerini taklit etmek veya benzeri faaliyetlerde bulunmak” şeklinde tanımlanmı ştır.

Türk hukuku’nda haksız rekabete ili şkin düzenlemeler temel olarak Türk Ticaret Kanunu’nda yer almakla beraber, Borçlar Kanunu, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) ve İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İli şkin Kanun gibi ba şkaca kanunlarda da haksız rekabeti düzenleyen çe şitli hükümler bulunmaktadır (Sanlı, 2000:23).

Türk Ticaret Kanunu’ndaki haksız rekabete ili şkin hükümler, 56 ve 65. maddeler arasında düzenlenmi ştir. Kanuna göre haksız rekabet; ‘aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretle rekabetin her türlü suiistimalidir’ ( İmregün, 1998:42-43). Tanımdan anla şılaca ğı gibi haksız rekabetin varlı ğı için kusurun varlı ğı aranmamaktadır. Kusur olmasa dahi iktisadi rekabetin kötüye kullanılması, haksız rekabetin varlı ğı için yeterlidir. Türk Ticaret Kanunu’nun 57. maddesinde hangi hallerin haksız rekabet sayılaca ğı 10 bent halinde, örnek teşkil edecek şekilde sıralanmı ştır.

64 Bunlar: “Ba şkalarının faaliyetlerini yanlı ş ve lüzumsuz yere kötülemek, ba şkalarının ahlaki ve mali iktidarı hakkında gerçe ğe aykırı malumat vermek; kendi faaliyetleri, i ş mahsulleri hakkında yanlı ş veya yanıltıcı malumat vermek; yahut, üçüncü şahıslar hakkında aynı şekilde hareket etmek suretiyle rakiplerine nazaran onları daha üstün duruma getirmek; paye, şahadetname ve mükafat olmadı ğı halde, bunlara sahipmi şçesine hareket ederek, müstesna kabiliyete sahip oldu ğu zannını uyandırmak; ba şkasının emtiası, i ş mahsulleri veya i şletmesi ile iltibas meydana getirmeye çalı şmak veya buna müsait tedbirlere ba ş vurmak; özellikle ba şkasının haklı olarak kullandı ğı ad, unvan, marka, i şaret gibi tanıtma araçlarını kullanmak; üçüncü şahısların çalı şanlarına, vekillerine veya di ğer yardımcılarına, onlara görevlerine ihlale sevk etmek suretiyle kendisine veya ba şkalarına çıkar sa ğlamak; müstahdemleri, vekilleri veya di ğer yardımcı kimseleri kandırmak suretiyle istihdam edenin veya müvekkillerinin imalat veya ticaret sırlarını if şa etmek veya ele geçirmek; iyi niyet kurallarına aykırı biçimde elde etti ği imalat veya ticaret sırlarını haksız yere faydalanmak veya onları ba şkalarına yaymak; iyi niyet sahibi kimseleri i ğfal edebilecek surette gerçe ğe aykırı, iyi hal ve iktidar şahadetnameleri vermek ve son olarak, rakipleri hakkında uygulanan kanun, tüzük, sözle şme yahut mesleki veya mahalli adetlerle tayin edilmi ş bulunan i ş hayatı şartlarına uymama”dır.

Bu sayılan iyi niyet kar şıtı hareketler sonucu ortaya çıkan hukuki durumlar, “haksız rekabet” olarak adlandırılır ve haksız rekabet dolayısıyla u ğranılan zararın giderilmesi için müracaat yeri, Rekabet Kurumu de ğil, adli yargı olan Ticaret Mahkemeleri’dir (Cantürk, 2001:4).

Tekinalp, haksız rekabetle ilgili maddelerin yetersiz oldu ğunu, İsviçre Hukuku’ndaki geli şmelerin Türk Ticaret Hukuku’na yansıtılamadı ğını; haksız satı ş yöntemleri, yanıltıcı fiyat açıklamaları, sözle şmeleri ihlal yönlendirmeleri, ba şkasının eme ğinin sömürülmesi, i ş şartlarına uyulmaması, dürüst olmayan genel i şlem şartlarının haksız rekabet cephesinde düzenlenmesi gerekti ğini; Türk Haksız Rekabet Kanunu’nun yeniden düzenlenerek “Rekabetin Korunması Kanunu”, “Tüketicinin Korunması Kanunu”, İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Kanunu” ile uyumunun sa ğlanması gerekti ğini ileri sürmü ştür (Poroy ve Yasaman, 2001:244).

65 Her ne kadar haksız rekabet hükümleri yukarıdaki şekilde tanımlanmı şsa da günlük hayatta kar şıla ştı ğımız pek çok olay durum kar şısında, haksız rekabet teriminin kullanıldı ğını görüyoruz. Dolayısıyla TTK.md.57’de zikredilen durumlarla bir ilgisi olmayan olaylar da günlük kullanımda haksız rekabet olarak algılanmaktadır. Bilinmesi gereken, bu iki kavramın tamamen birbirinden ayrı kavramlar oldu ğudur.

Hatta, Rekabet Hukuku ve haksız rekabet tamamen birbirine ters kavramlardır. Örne ğin; amaçları bakımından, Rekabet Hukuku rekabetin sa ğlanmasını amaçlarken, haksız rekabet hükümlerinin amacı, haksız yapılan rekabetin engellenmesidir. Rekabet Hukuku, do ğrudan rekabetin kendisini korurken; haksız rekabette, haksız rekabete uğrayan rakip korunmaktadır. Ayrıca haksız rekabet Türk Ticaret Kanunu’na tabi iken; Rekabet Hukuku, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’a tabidir.

1.4. Rekabet Hukuku’nun Tarihi Geli şimi

Rekabet Hukuku’nun tarihsel geli şimini çok eski tarihlere kadar götürmek mümkündür. Ancak modern anlamda ilk rekabet yasasının 1890 yılında ABD’de kabul edildi ğini dü şündü ğümüzde, Rekabet Hukuku’nun geli şimini bu tarihten itibaren incelemekte bir sakınca yoktur. Bu ba şlık altında Rekabet Hukuku ABD, AB ve Türkiye’deki geli şimiyle incelenecektir.

1.4.1. Amerika Birle şik Devletlerinde Rekabet Hukuku

Piyasalarda rekabetçi düzenin hakim kılınmasına yönelik düzenlemeler ço ğu ülkelerde ancak yirminci yüzyılın ilk yarısından sonra ba şlamı şken, ABD’de bu çalı şmaların ba şlangıç tarihi on dokuzuncu yüzyıla kadar uzanmaktadır (Agrew, 1995:11).

19. Yüzyılın ikinci yarısından sonra, daha önce birbirleriyle rekabet halinde olan işletmeler, tröst şeklinde örgütlenmek suretiyle aralarındaki rekabeti ortadan kaldırmı şlardır. Rekabete ili şkin hukuki düzenlemelerin ba şlıca kayna ğını ve Rekabet Hukuku’nun temel kavramlarını olu şturan “kartel” ve “tröst” kavramları bu dönemde ortaya çıkmı ştır. Akaryakıt, şeker, pamuk gibi ürünlerde tekelle şme, demiryolu ta şımacılı ğında demiryolu şirketlerinin te şvikler ve imtiyazlarla elde etti ği güçlü durum ve bu i şletmelerin gizli anla şmalarla hakimiyetlerini daha da güçlendirmeleri, küçük ölçekli i şletme sahiplerini ve çiftçileri harekete geçirmi ştir. Bunlar, öncelikle demiryolu

66 ula şımı alanında olmak üzere, genel olarak tüm tekellerin denetlenmesi ve kontrol altına alınmasını sa ğlamak amacıyla baskı grupları olu şturmu şlardır (DPT, 2000: 6).

Bu baskı gruplarının etkisiyle, Rekabet Hukuku konusunda ilk federal yasal düzenleme olan “Sherman Yasası” 1890 yılında yürürlü ğe girmi ştir. Bu yasa teknik anlamda ilk antitröst yasası olması sebebiyle önemlidir (Aslan, 1998:669). (Amerika’da Rekabet Hukuku, tröstlerin hakimiyetlerine son vermek için ilk önce “Antitröst Hukuku” olarak adlandırılmı ş ancak; zaman içinde bu yakla şım yerini etkin rekabetin sa ğlanması ve korunması şeklinde daha geni ş bir amaca bırakmı ştır ) 10 .

A şağıda bu yasalar kronolojik olarak kısaca incelenmi ştir.

1.4.1.1. Sherman Yasası (Sherman Act)

Dönemin sorunlarına acil ve etkin çözüm getirmesi amaçlanan Sherman Yasası’nın gerek AT (Avrupa Toplulu ğu) Rekabet Hukuku, gerek ulusal Rekabet Hukuku kuralları üzerinde önemli etkileri olmu ştur .

Yasa tasarısını hazırlayan komisyonda yer alan Senatör Sherman'ın, “Nasıl ki bizler, siyasi otorite olarak, bir kralın bizi yönetmesini kabul etmedik; üretim, ula şım ve ya şamın gere ği olan her alanda ekonomik açıdan bir kral olu şmasını ho ş görmemeliyiz, zira ekonomik güç er ya da geç siyasi güce dönüşür” sözleriyle, Kongreye sunulan Sherman Antitröst Yasası, o günden bu yana ekonomik ya şamın Magna Carta'sı olarak nitelendirilmekte olup, temel olarak iki maddeden olu şmaktadır.

Bu maddeler;

1 -Federe devletler arası ya da ABD ile ba şka devletler arası ticaret ve rekabeti sınırlar nitelikte olan, her türkü sözle şme, gizli anla şma, tröst veya benzeri şekilde örgütlenme hukuka aykırıdır.

2- Federe devletler arası ya da ABD ile ba şka devletler arası ticaretin bir alanında tekelle şen, tekelle şmeye te şebbüs eden ya da tekelle şmek için ba şkalarıyla sözle şme ya da gizli antla şma yapan herkes suç i şlemi ş sayılır .

10 Amerikan Rekabet Hukuk Sistemiyle ilgili daha detaylı bilgi için bknz. Yılmaz İ.Aslan, Rekabet Kurumu, Per şembe Konferansları, Amerikan Rekabet Hukuk Sistemi, s.; 65-79.

67 Bu düzenlemelerle daha önceleri sadece sözle şmenin taraflarının ileri sürebilecekleri rekabet sınırlamaları genel olarak denetim altına alınmı ş ve suç sayılmı ştır. Yoruma açık ve esnek ifadelerle kaleme alınmı ş olan Sherman Yasası, hangi kısıtlamaların rekabete aykırı bulunup yasaklanaca ğı ve hangilerinin ho ş görülebilece ği konusunda kararı mahkemelere bırakmı ştır. Yasada belirtilmemi ş olmasına ra ğmen, mahkemelerin yukarıda belirtilen bu soruyu yanıtlarken yorum faaliyetleri sonucunda içtihat hukukundan do ğmu ş olan iki önemli ilke, hem AB Rekabet Hukuku’nu; hem de ulusal rekabet hukuklarını etkileyerek Rekabet Hukuku’nun terminolojisinde önemli bir yere sahip olmu ştur.

Bunlardan ilki, “per se” (ko şulsuz) rekabete aykırılık halleridir. Bu ilke gere ğince, bazı eylem ve i şlemlerin rekabeti bozaca ğı öylesine açık ve tartı şmasızdır ki, söz konusu eylemin rekabet üzerindeki etkilerini incelemeye gerek yoktur. Örne ğin; rakipleriyle pazar payla şmak, ortak fiyat belirlemek per se rekabete aykırılık halleridir (DPT, 2000:7).

“Rule of Reason” (Makul olma sebebi) ilkesi ise, per se rekabete aykırılıktan farklı olarak, söz konusu anla şma veya fiilin rekabet üzerindeki etkilerinin ara ştırılmasını ve dolayısıyla bir ekonomik analizi gerektirmektedir. Aksi takdirde, Sherman Yasası’nın katı bir şekilde uygulanması her türlü sözle şmenin yasaklanması sonucunu do ğurabilir. Rekabet kısıtlamalarından bir kısmı önemli boyutta olmayabilir ya da bunların olumlu etkileri olabilir. Bir ba şka deyi şle, bu ilke çerçevesinde per se rekabete aykırı olmayan davranı şların etkinlik üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri birlikte de ğerlendirilmekte; varılan sonuca göre söz konusu sınırlamaların ho ş görülüp görülemeyece ğine ili şkin sınır çizilmektedir (A.g.e.,:8).

1.4.1.2. Clayton Yasası

Yukarıda da ifade edildi ği üzere, Sherman Yasası oldukça genel bir üslupla ele alınmı ş oldu ğundan Clayton Yasası, Sherman Yasası’nı daha netle ştirmek ve güçlendirmek için kabul edilmi ştir (Samuelson, 1992:345). Clayton Kanunu ile rekabeti kısıtlayıcı etkiye sahip belirli uygulamalar, bunların i şbirli ği, danı şıklı i şlemler ya da tekel kurma veya tekel kurmaya te şebbüs olup olmadıklarına bakılmaksızın, özellikle tasrih edilerek yasaklanmı ştır. Zira bu konuda ortak payda, yasaklanan davranı şın rekabeti önemli derecede engellemesi veya engelleyebilecek olması ya da tekel uygulamalarına yol

68 açacak nitelikte olmasıdır. Böylece ba ğlayıcı sözle şmeler 11 , ayrımcı fiyat uygulamaları 12 , rakip firmaların yönetim kurullarının aynı üyelerden olu şması yasaklanmı ştır. Bu anlamda bir şirketin di ğer bir rakip şirketin pay senetlerini tamamen veya kısmen iktisap ederek, rekabetin ortadan kaldırılması hukuka aykırıdır (Topçuo ğlu, 2000:73).

Bu kanunun asıl amacı, olası bir rekabet kısıtlamasına kar şılık bugünden önlem almaktır. Yani ilerde sınırlanması muhtemel olan rekabeti bugünden yasaklamaktır (Sherefield ve Stelzer, 1996 :20).

1.4.1.3. Federal Ticaret Komisyonu Yasası

Be ş üyeli Federal Ticaret Komisyonu; Federal Ticaret Yasası’nı ve Clayton Yasası’nın i şleyi şini daha da kolayla ştırmak ve güçlendirmek için olu şturmu ştur (Connel ve Brue, 1996:348). Komisyon, kanuna aykırı bir rekabet uygulamasının varlı ğını ö ğrendi ğinde resen harekete geçer ve ilgilileri soru şturma kapsamına alır. Komisyonun esas görevi, ticari faaliyetlerde rekabet kurallarına aykırı uygulamaların önlenmesi oldu ğundan, geni ş yetkilerle donatılmı ştır. Evvela Komisyon ki şilerin, ki şi ortaklıklarının ve şirketlerin rekabet kurallarına aykırı uygulamalarına son vermelerini istemeye yetkilidir. Gerek hükümet yetkilileri; gerekse ilgili kimseler, Komisyona istedi ği tüm bilgileri ve belgeleri vermekle yükümlüdürler. Komisyonun görevlendirdi ği kimseler , soru şturma kapsamındaki yerlere girmeye, her türlü belgeyi incelemeye, tanık dinlemeye yetkili kılındı ğından bu isteklere uymayan kimseler para veya hapis yahut hem hapis hem de para cezası ile cezalandırılırlar (Connel ve Brue, 1996:642- 643).

Komisyon tarafından verilen emirlere ilgililer uymak zorundadırlar. Aksi halde komisyon, verilen emrin yerine getirilmesini sa ğlamak üzere mahkemeye müracaat edecektir. Mahkemenin verece ği kararın temyizi mümkündür .

1.4.1.4. Di ğer Yasal Düzenlemeler

11 Ba ğlayıcı sözle şmeler, satıcının mamullerini satın alan alıcının üçüncü ki şilerden (satıcının rakiplerinden) aynı veya belirli mamulleri satın almaması kaydıyla yaptı ğı sözle şmelerdir. 12 Fiyat ayrımcılı ğı, üreticinin veya satıcının aynı malı satın alan kimselere farklı fiyatlarla satı ş yapmasıdır.

69 Clayton Yasası’ndan sonra bu yasanın bazı bölümlerini de ğiştiren yasalar yürürlü ğe girmi ştir. Bunlardan birincisi, 1936 yılında yürürlü ğe giren ve Clayton Yasası’nın fiyat ayrımcılı ğı ile ilgili bölümlerinde de ğişiklik yapan Robinson-Patman Yasası’dır (Kinter, 1973:59). Bu kanun, bir müte şebbisin aynı malı daha dü şük bir fiyatla de ğişik bir isimle satmasına engel olmakta ve bir çok ba şka halde rekabeti sınırlamaktadır. Bir di ğeri ise, 1950 tarihinde yürürlü ğe giren Celler-Kefauver Yasası’dır. Bu yasa da yine Clayton Yasası’nın devralmalara ili şkin hükümlerinde de ğişiklik yapmı ştır (Waldman, 1998:463).

1.4.2. Avrupa Birli ği’nde Rekabet Hukuku

AB Rekabet Hukuku’na geçmeden önce, kısaca AB’nin olu şumu hakkında bilgi vermeyi gerekli görüyoruz.

1.4.2.1. Avrupa Birli ği

Avrupa birli ği birden bire ortaya çıkmı ş bir kurulu ş de ğildir. Tersine oldukça uzun bir geçmi şe sahiptir ve buna öncülük eden bazı geli şmeler vardır. Denilebilir ki, Avrupa birli ğinin temel ta şı 9 Mayıs 1950 tarihinde zamanın Fransa Dı şişleri Bakanı Robert Schuman’ın yayınladı ğı ve Jean Monnet ile birlikte hazırladı ğı bir bildiri ile atılmı ştır (Seyido ğlu, 2001b:221).

9 Mayıs 1950 tarihinde, dönemin Fransa Dı şişleri Bakanı Robert Schuman bir deklarasyon yayınlayarak, Ruhr Bölgesindeki zengin kömür ve çelik madenlerini, II. Dünya Sava şı’ndaki dü şmanı Almanya ile birlikte i şleteceklerini, bunun için “uluslarüstü” nitelikte bir örgüt kurulaca ğını ve isteyen “demokratik” Avrupa devletlerinin bu örgüte üye olabileceklerini ilan etmi ştir. Böylece, ileride Avrupa Birli ği'ne do ğru geli şecek yolda ilk adım atılmı ştır.

Schuman Deklarasyonu’na İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’un da olumlu yanıt vermeleri üzerine altı ülke, 18 Nisan 1951 tarihinde Paris'te imzalanan ve bu kentin adını ta şıyan anla şmayla, Avrupa Kömür ve Çelik Toplulu ğunu (AKÇT) kurmu şlar ve bu anla şma 23 Temmuz 1953 tarihinde yürürlü ğe girmi ştir. Daha sonra, 25 Mart 1957 tarihinde imzalanan Roma Antla şmaları’yla Avrupa Ekonomik Toplulu ğu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Toplulu ğu (AAET) kurulmu ştur. Bu iki örgütün temelini atan Roma Antla şmaları, 1 Ocak 1958’de yürürlü ğe girmi ştir.

70 Avrupa bütünle şmesi çerçevesinde varlı ğını sürdüren AKÇT, AET ve AAET'nin daha sonra yönetim organları birle ştirilmi ş, bu üç örgüt hukuksal varlıklarını kaybetmeksizin “Avrupa Toplulukları” adını almı ştır.

22 Ocak 1972 tarihinde İrlanda, Danimarka ve İngiltere'nin katılma anla şmasını imza etmeleri ve bu anla şmanın 1 Ocak 1973’ten itibaren yürürlü ğe girmesiyle, Topluluk “Kuzey”e do ğru geni şlemi ş, üye sayısı da dokuza yükselmi ştir. Süreç içerisinde Yunanistan, İspanya ve Portekiz’in katılımıyla Topluluk “Güney”e geni şlemi ş ve üye sayısı 12 olmu ştur. Daha sonra, Avusturya, İsveç ve Finlandiya’nın katılımıyla 1 Ocak 1995 tarihi itibariyle Topluluk 15 üyeli hale gelmi ştir (Günu ğur, 1989:16). 2004 yılında birli ğe 10 yeni üye daha katılarak bu sayı 25’i bulmu ştur. 4 aday ülke ise, müzakereler için sırada beklemektedir. 13

Ba şlangıçta bir ekonomik entegrasyon hareketi olarak geli şen Avrupa Toplulukları, zamanla sosyal politikaları da kapsayan bir bütünle şme hareketine yönelmi ş; 1985 yılında imzalanan Avrupa Tek Senedi ile Avrupa Toplulukları’nı kuran Paris ve Roma Antla şmalarında önemli de ğişiklikler yapılarak, entegrasyon hareketine ekonomik boyut yanında sosyal boyut eklenmi ştir .

1.4.2.2. Avrupa Birli ği Rekabet Hukuku

Avrupa Toplulu ğu Rekabet Hukuku, Toplulu ğun kurulu ş anla şması olan Roma Antla şması’nın 85-90. maddelerinde düzenlenmi ştir (Akıncı, 2001:35).

Avrupa Toplulu ğu’nu kuran Roma Antla şması’nın 85, 86 ve 90. maddeleri Üye Devletler arasında mal ve hizmet ticaretinin serbestli ğini sa ğlamak ve Ortak Pazar’a yo ğun bir rekabet ortamı olu şturmak amacıyla rekabet kurallarını tanımlamaktadır 14 . Kurucu Antla şma’nın 85, 86 ve 90. maddeleri kapsamında Konsey ve Komisyonun tüzük, yönerge, görü ş, duyuru ve Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD) ve

13 AB’ye üye ülkelerin kronolojik sıralaması: 1957 Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda (Kurucu Üyeler); 1973 Danimarka, İrlanda ve İngiltere;1981 Yunanistan; 1986 Portekiz ve İspanya;1995 Avusturya, Finlandiya ve İsveç; 2004 Estonya, Litvanya, Letonya, Çek Cumhuriyeti, Polonya, GKRY, Slovakya, Slovenya, Malta ve Macaristan. Sırada bekleyen ülkeler ise,; Bulgaristan, Romanya, Hırvatistan ve Türkiye (http://www.euturkey.org.tr/abportal/defaultcontent.asp . Er.Tar.03.12.2005 14 Bunlar sırasıyla,1987 Tek Avrupa Senedi, 1992 Maastricht ve 1997 Amsterdam Antla şmaları’dır. Amsterdam Antla şması ile Roma Antla şması’nın 85 ve 86. maddeleri, 81 ve 82 olarak de ğiştirilmi ştir. Bu çalı şmada yararlanılan kaynaklarda eski usulden yararlanılmı ştır.

71 Bidayet Mahkemesi içtihatları, Topluluk Rekabet Hukuku’nun müktesebatını (içeri ğini) olu şturmaktadır (Karluk, 2005:393-412; Esin, 1998:1).

1.4.2.3. Avrupa Birli ği Rekabet Hukuku’nun Kaynakları

Topluluk hukuk kaynakları; birincil kaynaklar, ikincil kaynaklar ve di ğer kaynaklar şeklinde bir ayırıma tabi tutulmaktadır

Birincil Kaynaklar; Avrupa Toplulukları’nı ve birli ğini kuran antla şmalar, planlar, ekler, protokoller ve bunları de ğiştiren veya ekleme yapan antla şmalar anla şılır. Bunlara “Kurucu Antla şmalar” da denilmektedir. Bazı yazarlarca, “Avrupa Topluluklarının Anayasası” olarak da adlandırılan Kurucu Antla şmalar, devletler hukuku anlamında, uluslararası bir antla şma hüviyetinde yani bir devletler arası tasarruf niteli ğindedir. Oysa ikincil kaynakların topluluk içi tasarruflar olarak, Kurucu Antla şmaların öngördü ğü hedef ve yenilikler çerçevesinde ve belirlenmi ş usule göre topluluk organlarınca çıkartıldı ğını görüyoruz. Bu bakımdan, Kurucu Antla şmaların anayasaya benzetilmesi, bu antla şmaların esas te şkilatı düzenleyen kurallar ta şıyor olmasına ba ğlamak gerekir (Tekinalp, 1997:53).

İkincil Kaynaklar; üye devletlerce imzalanıp yürürlü ğe konulmu ş Kurucu Antla şmalarla olu şturulmu ş toplulukların yetkili organları tarafından kabul edilmi ş hukuk kurallarıdır.

Avrupa Ekonomik Toplulu ğu’nu kuran AET (daha sonra AT), Antla şmasının 189 uncu maddesine göre “ ikincil hukuk” olarak adlandırılan hukuki tasarruflar niteliklerine ve hukuki etkilerine göre tüzükler, direktifler, kararlar, tavsiye ve görü şler olarak sayılmı ştır (Erol, 2000:58).

Di ğer Kaynaklar; kurucu antla şmalarda yazılı olan kaynakların dı şında kabul edilen ba şlıca kaynaklar da vardır.

Bu kaynaklar; Hukukun Genel İlkesi, Avrupa Toplulu ğu Adalet Divanı Kararı (ATAD), üye olmayan ülkelerle yapılan antla şmalar ve Topluluk hukuku üzerine yazılan kitaplar, makaleler, karar incelemeleri ve her türlü ara ştırma ve mütalaalar doktrini olu şturmakta ve topluluk hukukuna yardımcı kaynaklık etmektedirler (A.g.e.,:60-61).

72 1.4.2.4. Avrupa Birli ği Hukuku’nun Amacı

ATA’nın (Avrupa Toplulu ğu Antla şması) yöneldi ği hedeflerin ba şında, mal ve hizmetlerin serbest dola şımı ilkesi çerçevesinde, üye devletlerin ekonomi politikalarını tedricen birbirine yakla ştırarak hem üye devletlerin birle şmelerini temin etmek; hem de ortak pazar kurmaktır (Wesseling, 1997:38). İş te rekabet politikası bu amacı gerçekle ştirmeye yönelik belli ba şlı vasıtaların en önemlilerinden biridir (Massey, 1997:100). Topluluk Rekabet Hukuku’nun amaçları şu şekilde özetlenebilir ( İKV, 2002:3);

- Şirketler arasında yapılan ve iç pazardaki rekabeti sınırlayan ya da önleyen uyumlu eylemlerin yasaklanması,

- Rekabeti sınırlayıcı anla şmaların ve te şebbüs birliklerinin yasaklanması,

- Hakim durumun kötüye kullanılmasının yasaklanması,

- Üye devletler tarafından verilen ve belirli şirketlere ya da malların üretimine avantaj sa ğlayarak rekabeti sınırlandırma ihtimali olan yardımların denetlenmesi,

- Topluluk boyutu olan birle şmelerin denetlenmesi,

- Telekomünikasyon, ula ştırma, enerji gibi sektörlerin serbestle ştirilmesidir.

Bununla birlikte birli ğin rekabet politikasını uygulamada bazı güçlükler do ğmaktadır. Bu güçlüklerin ba şında birbiri ile çeli şkili amaçlar arasında bir denge yakalanması zorunlulu ğu gelmektedir.

1.4.2.5. AB Rekabet Hukukunun Kapsamı

Üye devletlerin ulusal rekabet kuralları ve rekabet otoriteleri ile AB rekabet kuralları ve Komisyon arasında yetki payla şımının sınırlarını “üye devletler arası ticaretin etkilenmesi”, kavramı çizmektedir. Üye devletler arası ticaret etkileniyorsa, AB rekabet kuralları; etkilenmiyorsa, ilgili üye devletin ulusal rekabet düzenlemeleri uygulanacaktır 15 (Karluk, 1999:2).

15 Örne ğin, belli bir kasabada fırıncılar arasında imzalanan bir fiyat tespit anla şmasının Topluluk pazarı üzerinde herhangi bir etkisi olmayaca ğı için Avrupa Hukuku bu durumlarda uygulanmaz. Böyle bir

73 Tablo 2. Avrupa Toplulu ğu Rekabet Politikası

Rekabetle İlgili Komisyon ve Parlamentoyla İli şkilerden ve rekabetten sorumlu komiser Kurumlar Rekabet Genel Müdürlü ğü (DG4) Rekabetle İlgili Roma Anla şmasının Roma Anla şmasının 21/12/89 tarihli Yasalar 85.maddesi 86. maddesi yo ğunla şmalarla ilgili Avrupa Tüzü ğü Konu Anla şmalar Hakim Durumun Birle şmeler ve Kötüye kullanımı Devralmalar Firmaların İhtiyari bildirim Zorunlu bildirim alt İzleyebilece ği sınırı:-dünya daki yıllık Yollar ciroso 5 milyar ECU’dan (1993’de bu rakam 2 milyara indirilmi ştir) fazla olanlar - bu firmalardan birinin Avrupa cirosu 250 milyon ECU’dan fazla olan ve - en azından bir te şebbüsün cirosunun üçte birinden fazlası tek bir üye devletin dı şında gerçekle şmesi Piyasaların DG4 DG4 analizi Görevlendirme Komisyon: şikayet ve kendili ğinden Komisyon: bir üye devletin talebi ve harekete geçme kendili ğinden harekete geçme Yetkiler ve Soru şturma ve yaptırım yetkileri. Soru şturma izni Soru şturma araçları Karar Komisyon Komisyon Makamları Rekabetsel bir bilanço ve ekonomik Rekabetsel bir bilanço ve ekonomik geli şme geli şme temelinde Kamu yararı kriterleri göz önüne alınabilir. Kararlar Bireysel veya grup muafiyetleri İ zin verme, yasaklama,yo ğunlu ğu ( yalnızca 85.madde açısından). Para azaltma cezaları veya cezasız yasaklar İtiraz Birinci Derece Mahkemesi (Lüksemburg) Avrupa Adalet Divanı (Lüksemburg) Kararları DG4 Uygulayıcı (Roma Anla şması hükümlerinin ulusal makamlarca uygulanması) Makamlar Kaynak : Dumez (1999:253)

anla şma muhtemelen ulusal hukuk kapsamında olacaktır. Bknz. Karluk, Rıdvan, Avrupa Birli ğindeki Rekabet Politikası, http://www.eso-es.net/kurumsal/yazi.asp?14/15.05.2002

74 AB rekabet kuralları, ilke olarak, ekonominin tüm sektörlerine ve özel-kamu sektörü ayrımı yapılmaksızın ekonomik faaliyette bulunan bütün te şebbüslere uygulanmaktadır. Ancak malların üretimi veya da ğıtımının geli ştirilmesi veya teknik ve ekonomik ilerlemenin hızlandırılmasına katkıda bulunan ve tüketici refahına katkıda bulunan anla şma ve kararlara; rekabeti önemli ölçüde bozmamak kaydıyla bireysel veya grup muafiyeti tanınabilmektedir.

AB Rekabet Hukuku’nda “de minimis” ilkesi temel ilkelerden biridir. Bu ilkeye göre bir anla şma, karar ya da davranı ş Rekabet Hukuku kurallarını ihlal eder nitelikte olsa bile, ortak pazardaki rekabet üzerinde hissedilir ölçüde etkisi yoksa AB rekabet kuralları uygulanmamaktadır. Bu ilkenin benimsenmesinin amacı, pazarı hissedilir şekilde etkileme gücüne sahip olmayan küçük ve orta büyüklükteki i şletmeleri Rekabet Hukuku kapsamı dı şında bırakmak suretiyle bu i şletmeler arasındaki i şbirli ğini kolayla ştırmak ve AB rekabet otoritelerini gereksiz i ş yükünden kurtarmaktır .

1.4.2.6. AB Rekabet Hukuku’nda Yasaklanan Faaliyetler

AB Rekabet Hukuku temel olarak Roma Antla şması’nın yasal çerçevesine dayanmaktadır. Roma Antla şması’nın 85 ve 86. maddelerindeki yasaklar temel yasak niteli ğindedir.

Bu maddeler Türk Rekabet Kanunu ile paralellikler gösterdi ği için, burada ayrıca ele alınmayacak, ancak yeri geldi ğinde de ğinilecektir.

AB’de rekabet kurallarının uygulanması; AB’de rekabet kurallarını uygulayan organ, birli ğin yürütme organı niteli ğindeki Komisyon’dur. Komisyon üyeleri ba ğımsızdır ve temsil ettikleri ülkeyi de ğil, birli ğin menfaatlerini gözetir (DPT, 2000:10-11).

1.4.3. Türkiye’de Rekabet Hukuku

Tüm dünyada oldu ğu gibi Türkiye’de de 1980’li yıllar “rekabet”, ”serbest piyasa”, “özelle ştirme”, “yeniden yapılanma” gibi kavramların sıkça kullanıldığı yıllar olmu ştur. Bu yıllarda dünya da ya şanan de ğişiklikler, daha rekabetçi ekonomilerin olu şmasına yol açmı ştır. Özellikle ülkemizde ciddi sorunlara yol açmaya ba şlayan K İT’ler ve devlet himayesinde geli şen özel sektör, de ğişen dünya ko şullarından etkilendikleri ölçüde uyum zorlukları içine girmi şlerdir. Ya şanan uyum sorunlarının a şılmasında

75 rekabet düzeninin, ithalat politikalarının, korumacı devlet tutumunun ve özelle ştirme konularının önemi büyüktür (Topçuo ğlu, 2001:80).

Dünya da Rekabet Hukuku’nun tarihi, yüzyılı a şkın bir süreyi a şmasına kar şılık, Türkiye’de Rekabet Hukuku, hem kavramsal olarak ve hem de yasal düzenleme olarak oldukça yenidir. 1970’li yıllardan bu yana, bu konuda çalı şmalar yapılmı ş ve bu çalı şmalara paralel olarak, rekabetin korunması alanında çe şitli kanun tasarıları hazırlanmı ş olmakla beraber 16 , bu tasarılardan hiçbiri 1994 yılına kadar yasala şmamı ştır (Öz, 2000:33). A şağıda Türkiye’de Rekabet Hukuku’nun gereklili ğiyle ilgili açıklamalara yer verilmi ştir.

1.4.3.1.Rekabet Hukukunun Gereklili ği

Ülkemizde Rekabet Hukuku’yla ilgili çalı şmaların tarihi çok eskiye dayanmamaktadır. Bu konudaki ilk çalı şma 1978 tarihinde “ İç ve Dı ş Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun” adı ile Ticaret Bakanlı ğı tarafından hazırlanmı ştır. Bunu aynı bakanlı ğın hazırladı ğı “Ticarette Dürüstlü ğün Korunması Kanunu” ve “Ticaretin Düzenlenmesi ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun” adlı iki tasarı izlemi ştir. Sanayi ve Ticaret Bakanlı ğının birle ştirilmesinden sonra da, bu yeni bakanlık bünyesi içinde, 1984 yılında iki yeni tasarı hazırlanmı ştır. Ancak her iki tasarı da, Rekabet Hukuku’nun gerçek amaçları de ğil, devlet korumacılı ğı ve müdahalesini geli ştirme amacı öne çıkmı ştır (D.P.T., 2000:11).

Anayasanın piyasaların düzenlenmesiyle ilgili maddesi ve Avrupa Birli ği ile olan ili şkiler, bir rekabet yasasını zorunlu kılmaktaydı.

Anayasal Zorunluluk; 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Ekonomik Hükümler alt ba şlı ğındaki Piyasaların Denetimi ve Dı ş ticaretin De ğerlendirilmesi bölümünün) 167. maddesi devlete piyasaların düzenlenmesiyle ilgili olarak;

“ Devlet; para,kredi,sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sa ğlıklı ve düzenli i şlemesini sa ğlayıcı ve geli ştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiili veya anla şma sonucu do ğacak

16 Konuyla ilgili ilk tasarı, 1978 tarihinde “ İç ve Dı ş Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun” adı ile Ticaret Bakanlı ğı zamanında hazırlanmı ştır. Bunu aynı bakanlı ğın hazırladı ğı “Ticarette Dürüstlü ğün Korunması Kanunu” ve “Ticaretin Düzenlenmesi ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun” adlı iki tasarı izlemi ştir. Sanayi ve Ticaret Bakanlıklarının birle ştirilmesinden sonra da bu yeni bakanlık bünyesi içinde, 1984 yılında iki yeni tasarı hazırlanmı ştır. Ancak her iki tasarıda da Rekabet Hukukunun gerçek amaçları de ğil, devlet korumacılı ğı ve müdahalesini geli ştirme amacı öne çıkmı ştır (DPT,2000:11)

76 tekelle şme ve kartelle şmeyi önler.. .” hükmünü koymu ştur. Bu hüküm devlete bir görev hükmü olarak kabul edilmektedir.

Erol, 1961 Anayasası’nda bulunmayan bu hükmün 1982 Anayasası’na girmesinin sebebini, Türkiye’deki ekonomik de ğişimin habercisi olan 24 Ocak 1980 tarihinde o günün hükümeti tarafından alınmı ş olan liberalle şme ve devleti ekonomiden çekme kararlarlarına ba ğlamaktadır (Erol, 2000:144).

Avrupa Birli ği ile olan ili şkiler açısından Türkiye’nin 14 Nisan 1987 tarihinde Avrupa Toplulu ğu’na (1.11.1993’den bu yana Maastrich Anla şması’nın yürürlü ğe girmesinden sonra Avrupa Toplulu ğu, Avrupa Birli ği olarak anılmaktadır) tam üyelik ba şvurusunda bulunması, 31 Temmuz 1959’da yapılan ortak üyelik ba şvurusu ile ba şlayan Türkiye- Avrupa Toplulu ğu ili şkilerinde bir dönüm noktası olu şturmu ştur (Karluk, 1999:577). Türkiye’nin AT ülkeleri ile ekonomik bütünle şme süreci 12 Eylül 1963 tarihli Ankara Antla şması ile ba şlamı ş ve 22 Temmuz 1970 tarihli Katma Protokol ile peki ştirilmi ştir 17 ( Şahin, 2000:359). Son olarak ise, 1995 yılında imzalanan Gümrük Birli ği’nin son döneminin uygulanmasına ili şkin kuralları belirleyen 1/95 tarihli Ortaklık Konseyi Kararlarının uygulanmasıdır (Sanlı, 2000:20).

Bu belgelerin tümünde rekabet mevzuatlarının uyumlu hale getirilmesi, daha do ğru bir deyimle, Türkiye’nin Avrupa Birli ği normlarına uygun bir rekabet mevzuatı benimseyece ğine dair taahhütler bulunmaktadır.

Nitekim, bu durum AB Müktesebatının Üstlenilmesine İli şkin Türkiye Ulusal Programı’nda da “Türk Rekabet Hukuku, AB Rekabet Hukuku ile büyük ölçüde paraleldir”, şeklinde açıkça ifade edilmi ştir.

Esin’de Rekabet Hukuku adlı eserinin giri ş bölümünde Türk Rekabet Hukuku’nun hazırlanmasındaki amaçlardan birini AT-Türkiye ili şkilerine ba ğlamakta ve “Türkiye Cumhuriyeti , 6 Mart 1995 tarihli 1/95 sayılı 36. Dönem Ortaklık Konseyi Kararı’nın 33 ve 39. maddeleri ile tüm rekabet mevzuatını aynı ilkeler do ğrultusunda kabul etmi ştir. Böylelikle AT İçtihat Hukuku ve muafiyet rejimi Türkiye’de uygulama alanı bulmu ştur” demektedir (Esin, 2001:1).

17 Katma Protokol; gümrük vergilerinin indirilmesini, bunun niteliklerini ve zamanlamasını, malların serbest dolaşımını, i şçilerin serbest dola şımını ve ekonomi politikalarının yakla şımını düzenlemektedir (Kepenek ve Yentürk, 2000:277).

77 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun, AB Rekabet Politikalarıyla çok büyük benzerlik göstermektedir. Karakelle’ye göre; “4054 sayılı Türk Rekabet Kanunu’nun rekabet sınırlayan anla şma, uyumlu eylem ve kararların yasaklandı ğı 4. ve muafiyetin düzenlendi ği 5. maddeleri Roma Antla şması’nın 85.; hakim durumun kötüye kullanımının yasaklandı ğı 6. maddesi Roma Antla şması’nın 86. maddesinin küçük de ğişiklerle Türk hukukuna kazandırılmasından ibarettir. Keza birle şme ve devralmaların kontrolüne ili şkin Kanunun 7. maddesi ve bu maddeye dayanılarak çıkarılan 97/1 sayılı Birle şme ve Devralma Tebli ği’ de, Avrupa Birli ğinin 4064 sayılı “Merger Control” tüzü ğünün büyük ölçüde benzeridir” (Karakelle, 2000:131).

Tablo 3. Avrupa Birli ği ve Türkiye Rekabet Mevzuatının Kar şıla ştırılması

ROMA ANTLA ŞMASI 1/95 OKK 4054 SAYILI (MADDE) (MADDE) RKHK (MADDE) Rekabeti Kısıtlayıcı Uyumlu Eylem Karar Ve Anla şmalara Getirilen Kısıtlamalar 85/1 32/2 4 Mevzuata Uyumlu Olmayan Sözle şmelerin Hükümsüzlü ğü 85/2 32/2 56 Muafiyet 32/3 5 Muafiyet Yönetmelikleri 85/3 39/2-a 1997/2,3,4;... Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Yasa ğı 86 33 6 Rekabeti Kısıtlayıcı Birle şme ve Devralmaların 7 Yasaklanması 1997/1 Kit’lerin Kanun Kapsamında Yer Aldı ğına İli şkin Madde 90 41 2

Kaynak : TÜS İAD (1998:14)

Mevcut ekonomik durum açısından; yukarıda ifade edilen hukuki gereklerin yanı sıra, Türk ekonomisinde özellikle 1980 yılından bu yana uygulanan serbest piyasa sisteminin yarattı ğı fiili durum, rekabetin düzenlenmesi ve hatta yeniden tesisini gerekli kılmı ştır. Bu gereklilik kendini, aynı zamanda karma ekonominin özel1iklerini gösteren piyasa yapıları açısından da hissettirmektedir. Bilindi ği üzere 1980’li yıllara kadar Türk ekonomisi, serbest rekabet şartlarının olmadı ğı, rekabet kültürünün bulunmadı ğı ve

78 devletin veya devlet tarafından himaye edilen te şebbüslerin piyasaya hakim oldu ğu bir yapıda bulunmaktaydı. 1980’li yıllardan itibaren ithalat, para, teşvik ve rekabet gibi ekonomik politikalarda uygulanan liberal1e şme süreci, Türk ekonomisinin anti rekabetçi, bozuk yapısını düzeltmede yeterli olmamı ştır. Bilhassa ekonomik yo ğunla şma konusunda yapılan iktisadi analizleri, Türk ekonomisinde izlenen liberal politikaların piyasalardaki tekelci yapıyı fazla de ğiştirmedi ğini ve rekabetçi yapının istenilen ölçüde yerle şmedi ğini ortaya koymaktadır 18 . Ekonomik yapıda a ğırlıklarını koruyan kamu iktisadi te şebbüsleri ve rekabet düzenine alı şık olmayan yerli sanayi, halen imtiyazlı durumlarını korumaktadırlar. Bu durum genel olarak ülke kaynaklarının savurgan kul1anımına ve zaten var olan enflasyonist baskının daha da artmasına sebep olmaktadır (Sanlı, 2000:21).

Bu bozuk fiili durumun düzelebilmesi ve piyasaların rekabet yoluyla ıslah edilebilmesi ihtiyacı, serbest rekabetin yasal bir düzenleme yoluyla etkin şekilde korunmasını zorunlu kılmı ştır. Bu amaçla öngörülen 4054 sayılı yasa, ekonomik düzendeki kartel anla şmalarına ve ekonomik yo ğunla şmalara kar şı etkin önlemlerle donatılmı ştır. Fakat önemle ifade edilmelidir ki, salt rekabet hukuku düzenlemeleriyle rekabetin istenilen ölçüde korunması ve serbest rekabet ortamının gerçekle ştirilmesi mümkün de ğildir. Yukarıda da de ğinildi ği üzere, rekabet yasalarından beklenen faydalar, ancak siyasal iktidarlar tarafından tutarlı bir rekabet politikasının ve buna uyumlu ekonomi politikalarının izlenmesi ile gerçekle şebilir (A.g.e., :21).

18 Türk ekonomisindeki pazar yapılarıyla ilgili olarak 1980 öncesi verileri dayanak alınarak iki çalı şma yapılmı ştır (Sanlı,2000:53). Bunlarda Orta Do ğu Teknik Üniversitesi’nin yaptı ğı çalı şmaya göre; tüm imalat sektörünün %65’inde yo ğunla şma derecesi kritik düzeyin üzerinde seyretmektedir (Katırcıo ğlu, Görü şler, sh.86). Ba ğrıaçık tarafından yapılan bir çalı şmaya göre ise, rekabet koşullarında üretilen toplam mal sayısının tüm mal sayısına oranı %11,68, mutlak monopol oranı %16,32, kısmi monopol oranı %17,47, mutlak oligopol oranı %25,37 ve kısmi oligopol oranı da %29,16 olarak tespit edilmi ştir. Sonuç olarak eksik rekabetin bulundu ğu piyasaların tümüne oranı %72, kısmi oligopol piyasasının rekabete yakın bir piyasa biçimi olarak kabulü halinde ise, bu oran %60 olmaktadır (Ba ğrıaçık,1993:132-133). 1980, 1985 ve 1990 yıllarında ise, iktisadi yo ğunla şma açısından kritik düzeyi a şan sektör oranı %58 düzeyindedir. Bu veriler, Türk imalat sanayiinde rekabetin niteli ği ile ilgili iki önemli bulguyu ortaya koymaktadır. Bunlardan birincisi, Türk imalat sanayiinin yarıdan fazlasında, rekabet süreci iyi çalı şmamakta ve piyasalar oligopolistik firmaların egemenli ği altındadır. İkincisi ise, durum kronik bir hal almı ştır (DPT, 2000:22).

79 1.4.3.2. Rekabet Hukukunun Amacı

Genel olarak rekabet düzenlemelerinin amacı, piyasaların kendi doğal olu şumları içerisinde geli şimini temin ve piyasaları her türlü müdahalelerden (özel veya devlet) korumaktır (Philips, 1997:5).

4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’un (RKHK) amacını birinci maddede, “ mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anla şma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hakim olan te şebbüslerin 19 bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sa ğlamaktır” şeklinde açıklamı ştır.

Bu amacın gerçekle ştirilmesine yönelik olarak kanun kapsamındaki i şlemleri üç ana ba şlık altında toplamak mümkündür: 1. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren ya da bu piyasaları etkileyen her türlü te şebbüsün aralarında yaptı ğı rekabeti önleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anla şma, uygulama ve kararlar,

2. Piyasada hakim durumda olan te şebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanması,

3. Hakim durum yaratmaya veya var olan hakim durumu güçlendirmeye yönelik ve bunun sonucu olarak rekabeti önemli ölçüde azaltacak birle şme ve devralma niteli ğindeki her türlü hukuki i şlemler.

Her ne kadar, Rekabet Hukuku’nun amacı yukarıda sayılan olumsuzlukları gidermek olarak belirtilse de Gürkaynak (2003), Rekabet Hukuku’nun amaç karga şası içinde oldu ğunu, Rekabet Hukuku’nun sadece belli bir amacının olması gerekti ğini, bu amacın da “iktisadi etkinli ğin sa ğlanması” olması gerekti ğini belirtmektedir.

1.4.3.3. Rekabet Hukukunun Kapsamı

19 4054 Sayılı kanunda te şebbüs; “piyasada mal ve hizmet üreten, pazarlayan,satan gerçek ve tüzel ki şilerle, ba ğımsız karar verebilen ve ekonomik bakımdan bir bütün te şkil eden birimler” olarak tanımlanmı ş olup (md.3), 4054 sayılı kanunla ilgili açıklamada te şebbüs bu anlamda kullanılmı ştır (Ege, 1997:242)

80 Bir kanunun kapsamından söz edildi ğinde, onun uygulama alanı anla şılır. Rekabet Kurumu’nun uygulama alanı toprak 20 bakımından ve sektör 21 bakımından ayrı ayrı dü şünülmelidir (Topçuo ğlu, 2001:83). Geni ş anlamda Rekabet Hukuku, i şletmelerin davranı şları sonucu rekabetin bozulmasından ba şka, piyasalarda rekabetin bozulması sonucunu do ğuran, örne ğin; devlet yardımları, kamu alımları gibi hususlarla uluslararası ticaret söz konusu oldu ğu hallerde ortaya çıkabilecek anti-damping uygulamalarını kapsamaktadır (Öz, 2000:18).

Dar anlamda Rekabet Hukuku ve politikalarının konusunu ise, i şletmeler arası anla şmalar, uyumlu davranı şlar ve i şletme birli ği kararları ile hakim durumun kötüye kullanılmasının yasaklanması ve birle şme ve devralmaların kontrolü olu şturmaktadır.

4054 sayılı RKHK’nın ikinci maddesi, kanunun kapsamını şu şekilde çizmektedir: “Türkiye sınırları dahilinde mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren ya da bu piyasaları etkileyen her türlü te şebbüsün aralarında yaptı ğı rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anla şma, uygulama ve kararlar ile piyasaya hakim durumda bulunan te şebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmaları ve rekabeti önemli ölçüde azaltacak birle şme ve devralma niteli ğindeki her türlü hukuki i şlem ve davranı şlar, rekabetin korunmasına yönelik tedbir, tespit, düzenleme ve denetlemeye ili şkin i şlemler bu kanun kapsamına girer” (Sanlı, 2000:28).

1.4.3.4. Rekabet Hukuku Gere ğince Yasaklanan Faaliyetler

Rekabet Kanunu birinci kısım, birinci bölümde , kanunun özünü olu şturan yasaklama hükümlerini sıralamı ştır. Ancak kanunda a şağıda da açıklanaca ğı üzere, yasaklama hükümleri tek tek sayılmamı ş ve örnek mahallinden durumlar sayılmı ş ve “bu ve benzeri haller” diyerek yasaklama hükümlerini sınırlandırmamı ştır. Yasaklanan faaliyetler şunlardır:

Te şebbüsler arasında rekabeti sınırlayıcı uyumlu eylem, anla şma ve kararlar; Bu husus, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun tarafından yasaklanan üç temel

20 “Toprak bakımından” ibaresinden anla şılması gereken, Türkiye sınırları dahilidir. 21 Sektör: Yaptıkları i şin niteli ğindeki benzerliklerden ötürü aynı grup altında toplanabilen; ancak ürettikleri mal veya hizmetin birbirini kolaylıkla ikame etmemesi nedeniyle, aynı pazara veya alıcı grubuna hitap etmeyen, bu nedenle de aralarında do ğrudan rekabet bulunmayan i şkollarının olu şturdu ğu gruba sektör denir. Örne ğin; üretim sektörü içerisinde tekstil, gıda, otomotiv, elektronik vb. birçok i şkolu (endüstri) yer alır(Alpugan,1998:105).

81 fiilden ilkidir. Temel amacı, yatay ve dikey anla şmalar ve uyumlu eylemler 22 marifetiyle belirli bir mal veya hizmet piyasasında rekabetin sınırlandırılmasının engellenmesidir (Tüsiad, 1998:26).

Rekabet Kanunu’nun 4.maddesinde, te şebbüsler arası anla şmalar, uyumlu eylemler ve te şebbüs birliklerinin 23 belirli bir mal veya hizmet piyasasında rekabeti do ğrudan veya dolaylı olarak engellemeleri ile rekabeti bozma ve kısıtlama amacını ta şıyan eylemlerin yasak oldu ğu belirtilmektedir.

İlgili madde kapsamında hukuka aykırı olarak tanımlanan uyumlu eylem ve kararlar özellikle; a) Mal veya hizmetlerin alım ya da satım fiyatının, fiyatı oluşturan maliyet,kar gibi unsurlar ile her türlü alım yahut satım şartlarının tespit edilmesi, b) Mal veya hizmet piyasalarının bölü şülmesi ile her türlü piyasa kaynaklarının veya unsurlarının payla şılması ya da kontrolü, c) Mal veya hizmetlerin arz ya da talep miktarının kontrolü veya bunların piyasa dı şında belirlenmesi, d) Rakip te şebbüslerin faaliyetlerinin zorla ştırılması, kısıtlanması veya piyasada faaliyet gösteren te şebbüslerin boykot ya da di ğer davranı şlarla piyasa dı şına çıkartılması; yahut piyasaya yeni gireceklerin engellenmesi, e) Münhasır bayilik hariç olmak üzere, e şit hak, yükümlülük ve edinimler için e şit durumdaki ki şilere farklı şartların uygulanması, f) Anla şmanın niteli ği veya ticari teamüllere aykırı olarak, bir mal veya hizmet ile birlikte di ğer bir mal veya hizmetin satın alınmasının zorunlu kılınması veya aracı

22 Uyumlu Eylem: İki veya daha fazla i şletmenin, ekonomik ve rasyonel gerçeklerle açıklanamayan ve bir anla şmaya dayanmayan fakat bilinçli olarak birbirine paralel hale getirilmi ş rekabeti sınırlayıcı davranı şlarıdır (Aslan,1997:53). 23 Te şebbüs birli ği, Kanun’un (RKHK) Tanımlar bölümünde(md.3); “Te şebbüslerin belli amaçlara ula şmak için olu şturdu ğu tüzel ki şili ği haiz ya da tüzel ki şili ği olmayan her türlü birlik” şeklinde tanımlanmı ştır. Te şebbüs birlikleri, üyeleri arasındaki rekabetin kısıtlanmasına çe şitli şekillerde zemin hazırlamaktadırlar. Örneklenmek gerekirse, bu birlikler, mesleki dayanı şma ve benzer amaçlar altında, çok sayıda te şebbüsün bir araya gelmesine imkan vermekte ve bu suretle kartel anla şmalarının önemli bir zaafını telafi etmektedirler. Te şebbüsler bir araya gelerek bilgi de ğişimini maksimum düzeye çıkarmakta ve bu da aralarında, farklı menfaatleri temin edebilecek nitelikte oldukça kompleks nitelikli anla şma ve kararların olu şabilmesine imkan vermektedir (Sanlı, 2000:156)

82 te şebbüs durumundaki alıcıların talep etti ği bir malın ya da arz edilen hizmetin di ğer bir mal veya hizmetin de alıcı tarafından te şhiri şartına ba ğlanması ya da arz edilen bir mal veya hizmetin tekrar arzına ili şkin şartların ileri sürülmesi, olarak tanımlanmaktadır (DPT, 2000 :12).

Maddede uyumlu eylem olarak kabul edilecek haller de belirtilmi ştir. Buna göre bir anla şmanın varlı ğının kanıtlanamadı ğı durumlarda, piyasadaki fiyat de ğişmelerinin veya arz ve talep dengesinin ya da te şebbüslerin faaliyet bölgelerinin;

- Rekabetin engellendi ği,

- Bozuldu ğu-veya-

- Kısıtlandı ğı

Piyasalardakine benzerlik göstermesinin, te şebbüslerin uyumlu eylem içinde olduklarına karine te şkil etti ği öngörülmü ş; bununla birlikte taraflardan her birine, haklı ve gerektirici nedenlere dayanmak ko şuluyla uyumlu eylem içinde bulunmadı ğını kanıtlayarak sorumluluktan kurtulma imkanı vermi ştir (Ege, 2000:242).

Muafiyet; 4054 sayılı RKHK’nın muafiyet rejimi, yalnızca temel yasak alan olarak ele alınan, “Anla şma,karar ve uyumlu eylemlerle te şebbüslerin rekabeti sınırlayıcı nitelikte faaliyet göstermeleri” yasa ğına bazı muafiyetler getirmektedir. Di ğer bir deyi şle, hakim durumun kötüye kullanılması ya da rekabeti sınırlayıcı nitelikte birle şme ve devralmalara ili şkin herhangi bir muafiyet bulunmamaktadır (Tüsiad, 1998:41).

Söz konusu muafiyet rejimi; tüketici yararını gözeten, mal ve hizmetlerin sunumunda geli şme ve iyile şme sa ğlayan, ekonomik ve teknik geli şme do ğuran, ilgili piyasada rekabeti önemli ölçüde ortadan kaldırmayan ve gere ğinden fazla bir sınırlama ortaya koymayan anla şma, uyumlu eylem ve kararları kapsamaktadır.

Muafiyetle ilgili 5. maddede; “kurul, a şağıda belirtilen şartların tamamının varlı ğı halinde ilgililerin talebi üzerine, te şebbüsler arası anla şma, uyumlu eylem ve te şebbüs birlikleri kararlarının 4 .madde hükümlerinin uygulanmasından muaf tutulmasına karar verebilir” diyerek, muafiyet sa ğlanabilecek halleri özel olarak belirtmi ştir.

83 Bu haller; malların üretim ve da ğıtımı ile hizmetlerin sunulmasında yeni geli şme veya iyile şmelerin ya da ekonomik veya teknik geli şmelerin sa ğlanması, tüketicilerin bundan yarar sa ğlaması, ilgili pazarın önemli bir bölümünde rekabetin ortadan kalkmaması, rekabetin (a) ve (b) bentlerindeki amaçların elde edilmesi için zorunlu olandan fazla sınırlanmaması, durumlarıdır.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta, muafiyet hallerinin sadece 4. madde için ve yukarıdaki tüm şartların sa ğlanması halinde geçerli oldu ğudur.

Hakim durumun kötüye kullanılması; 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’a göre; “ Bir veya birden fazla te şebbüsün ülkenin bütününde ya da bir bölümünde, bir mal veya hizmet piyasasındaki hakim durumunu 24 tek ba şına; yahut ba şkaları ile yapaca ğı anla şmalar ya da birlikte davranı şlar ile kötüye kullanması, hukuka aykırı ve yasaktır ”(md.6).

Te şebbüslerin rakiplerinden ve alıcılarından (talepten) ba ğımsız olarak tespit edilen üretim miktarı ve/veya satı ş şartları ile belirli bir piyasa ya da Türkiye genelinde söz konusu mal veya hizmetin satı ş şartlarını münferiden belirleyebilme gücü, te şebbüsün ilgili piyasada hakim durumda bulundu ğunu ifade etmektedir.

Hakim durumun tespitine ili şkin somut olarak belirtilebilecek kesin bir tanım bulunmamaktadır. Bir te şebbüsün hakim durumda bulundu ğunu tespit etmek üzere Rekabet Kurumu tarafından yapılacak incelemede; ilgili mal ve hizmet piyasasının co ğrafi büyüklü ğü, iktisadi büyüklü ğü, ilgili piyasada faaliyet gösteren te şebbüslerin sayısı, bu te şebbüslerin ferdi pazar payları, ilgili te şebbüslerin di ğer piyasalardaki faaliyetleri, potansiyel rekabet gibi bir dizi ölçütün tespiti neticesinde, ilgili te şebbüsün münferit karar ve davranı şlarıyla pazar fiyatını ve di ğer şartlarını belirleyebilme gücüne

24 Avrupa Birli ği Hukuku’nda, piyasa paylarının hakim durumun belirlenmesindeki etkisi, doktrindeki yazarlar tarafından farklı de ğerlendirilmektedir. Goyder’e göre, hakim durum olgusu, te şebbüsün payının ilgili piyasada %30’lara gelmesiyle ba şlamakta ve bu pay %45-50 seviyelerine geldi ğinde ise,, hemen hemen e şit paya sahip ba şka bir te şebbüs bulunmuyorsa, ba şka olgularla birlikte hakim durum karinesi kabul edilmektedir. Bu oran % 65’i a ştı ğında ise,, ilgili piyasada önemli bir rakip bulunmuyorsa hakimlik karinesinin çürütülmesi imkansız hale gelmektedir (Goyder,1998:302) Amerikan Antitröst Hukuku’nda ise,, Federal Mahkeme uygulaması, hakim durumun varlı ğı için daha yüksek piyasa payı aramaktadır. Kintner’e göre Federal Mahkeme, %75 ve daha yukarıdaki piyasa payları hakim durumun varlı ğı için yeterli sayılmakta, %50’nin altındaki paylar ise, ba şka faktörlerin de ğerlendirilmeye alınması ile saptanmaktadır (Kinter,1973 :102). Areeda ve Kaplow’a göre ise,, %90 ve daha yukarısı hakim durumun varlı ğı için tek ba şına yeterli görülmekte, %50’den a şağı piyasa payları ise, genellikle yetersiz addedilmektedir (Areeda/Kaplow,1997 :565).

84 sahip bulunmadı ğı tespit edilecektir. Farklı piyasalardaki hakim durum parametreleri farklılıklar sergileyeceklerdir.

Birle şme ve devralmalar; RKHK’nun 6. maddesi te şebbüslerin hakim durum yaratmaya veya hakim durumlarını daha da güçlendirmeye yönelik olarak, ülkenin tümü; yahut bir kısmında herhangi bir mal veya hizmet piyasasındaki rekabetin önemli ölçüde azaltılması sonucunu do ğuracak şekilde birle şmelerini veya herhangi bir te şebbüsün ya da ki şinin di ğer bir te şebbüsü kısmen ya da tamamen devralmasını yasaklamaktadır (Tüsiad, 1998:38).

Bu itibarla birle şme veya devralmaların hukuki geçerlilik kazanabilmeleri için Rekabet Kurulu’na bildirilerek izin alınması şartı getirilmi ştir. Di ğer bir ifadeyle, Rekabet Kurulu’nun inceleyerek rekabetin kısıtlanması ya da bozulması tehdidini arz etmedi ği kararına vararak müsaade etti ği birle şme ve devralmalar haricinde, her türlü birle şme ve devralmalar geçersiz kalacaktır.

1.4.3.5. Rekabet Kanunu’nun Uygulanması ve Rekabet Kurumu

Rekabet Kanunu, Türkiye çapındadaki tüm te şebbüs ve te şebbüs birliklerine uygulanır. Te şebbüslerin kamu kurulu şu olması kanunun uygulanması için bir engel te şkil etmez.

Aslan Rekabet Hukuku’nun uygulanmasını; konu bakımından, yer bakımından, zaman bakımından, anlam bakımından ve iktisadi bakımdan olmak üzere be ş temel ba şlık altında toplamı ştır (Aslan, 2001:31-70).

Rekabet Kurumu ise, 4054 sayılı RKHK’nın TBMM’de 07.12.1994 tarihinde kabulünden sonra, kanunu uygulamaktan sorumlu Rekabet Kurumu’nun karar organı olan Rekabet Kurulu, yakla şık 27 aylık bir gecikmeyle 27.02.1997 tarihinde atanabilmi ştir. Kurum te şkilatını kısa bir sürede tamamlayarak, bu durumu kanunun geçici 2. maddesi uyarınca, 05.11.1997 tarihinde yayımladı ğı bir tebli ğ ile kamuoyuna duyurmu ş ve bu tarihten sonra ba şvuruları de ğerlendirmeye ba şlamı ştır.

Kurumun ili şkili oldu ğu bakanlık, Sanayi ve Ticaret Bakanlı ğı’dır. Kurum görevini yaparken ba ğımsızdır. Hiçbir organ, makam, merci ve ki şi kurum nihai kararlarını etkilemek amacıyla emir ve talimat veremez. Kurumun merkezi Ankara’dır. Te şkilatı

85 ise; Rekabet Kurulu, Ba şkanlık ve Hizmet Birimleri’nden olu şmaktadır. Rekabet Kurulu biri ba şkan, biri ikinci ba şkan olmak üzere, toplam 7 üyeden te şekkül eder 25 .

Rekabet Kurulu kararlarının yargısal denetimi Danı ştay tarafından yapılmaktadır. Buna göre, Kurul’un nihai kararlarına ve para cezalarına kar şı kararın taraflara tebli ğinden sonra Danı ştay’a ba şvurulabilir.

Sonuç

Bu bölümün yazılı ş amacını, rekabet kavramının farklı iktisat okulları açısından de ğerlendirilmesi ve Rekabet Hukuku’nun gereklili ği ve farklı rekabet politikalarının ülke uygulamalarındaki kendine özgülü ğünün ortaya konması olarak özetleyebiliriz. Bu bize ileriki bölümlerde inceleyece ğimiz, piyasalara giri şte nelerin engel, nelerin engel olmadı ğını ortaya koymada, rekabet kavramının nasıl algılandı ğını açıklamada alt yapı olu şturacaktır.

Bu bölümde, rekabet kavramı farklı yönleriyle açıklanmaya çalışılmı ştır. Piyasa yapısını ifade etmesi bakımından rekabet, tam rekabet ve eksik rekabet piyasaları şeklinde bir ayrıma tabi tutulmu ş ve eksik rekabet piyasalarına neden olan unsurlar açıklanmı ştır. Rekabeti, piyasa süreci olarak ele alan Klasik iktisatçılar; rekabeti, hasımlar arasındaki bir yarı ş olarak nitelendirmi şlerdir. Neo-Klasikler ise; rekabeti, piyasa yapısı olarak kabul etmi şler ve tam rekabet piyasası şeklinde algılamı şlardır. Avusturya ve Chicago Okulları rekabetten serbest piyasa yapısının anla şılması gerekti ğini, Post-Keynezyen yakla şım ise, rekabeti hayatta kalma mücadelesi şeklinde algılamaktadır. İktisat okullarının rekabet yakla şımları aynı zamanda onların rekabet politikasını da ortaya koymaktadır. Bu yönüyle olaylara yakla şıldı ğında rekabet politikası, antitröst politikası anlamına da gelmektedir. Dolayısıyla klasiklerin rekabet sürecine yakla şımları daha tutucudur ve piyasalarda firmaların birle şmeleri, yo ğunla şmaları, hakim pozisyonda olmaları, istenilen bir durum de ğildir ve devletin bu gibi olu şumlara rekabet politikalarıyla müdahale etmesi gerekir. Avusturya Okulu ise; yenilik, icat ve serbest piyasa argümanını savunmaktadır. Chicago Okulu da piyasalara her türlü müdahaleyi ho ş görmeyen bir tutum içindedir. Onlara göre; e ğer piyasaya giri şler yasaklanmamı şsa yani serbestse, piyasadaki tekellerin varlı ğından veya a şırı karlılıktan korkmamak

25 Rekabet Kurumu’nun te şkilatlanması, soru şturmalarda izlenen süreç ve meslek personelinin seçim süreciyle ilgili daha açıklayıcı bilgiler Ek 1, Ek 2 ve Ek 3’de verilmi ştir.

86 gerekir. Çünkü piyasadaki a şırı karlılı ğı gören di ğer firmalar da bu alana girerek kısa sürede a şırı karlılı ğı sona erdirerek normal şekline çevirir.

İkinci olarak, Rekabet Hukuku ve politikalarının gerekli olup olmadı ğı hususu tartı şılmı ştır. Bugün demokrasiyle idare edilen tüm ülkelerde Rekabet Hukuku uygulamaları mevcuttur. Sorgulanan husus, ülkelerin geli şmi şlik düzeyine göre bir Rekabet Hukuku uygulamasının daha iyi sonuç verip vermeyece ğidir. Ayrıca, rekabet politikalarının sadece Rekabet Hukuku uygulamasını kapsamadı ğını, genel olarak ülkenin rekabet gücünü artırmaya yönelik politikaları da kapsadı ğını belirtmek gerekmektedir. Bu anlamda ülkelerin yaptıkları tercihler ülke ekonomisini önemli ölçüde etkileyebilmektedir. Örne ğin; ülkemizin AB’ye tam üye olmadan gümrük anla şması imzalaması her ne kadar yerli sanayiyi bir rekabet sürecine dahil etmi şse de bu ülkelerle yapılan ticaret hacminin Türkiye’nin aleyhine i şledi ği iddia edilmektedir. İkinci bir konu ise, tam üye olmadan gümrük birli ğini kabul etmenin, AB ile müzakere sürecinde büyük bir kozu yeterince iyi kullanamadı ğımız şeklindedir.

Bu bölümde son olarak Rekabet Hukuku ve geli şimi ele alınmı ştır. Her ne kadar yukarıdaki okulların bazıları devletin piyasaların i şleyi şine müdahale etmemesi gerekti ğini savunsalar da piyasalar, her zaman teoride ifade edildi ği gibi sorunsuz işlememektedir. Bu nedenle piyasalarda etkin rekabeti sa ğlamak amacıyla devletlerin piyasaya müdahale etmesi gerekti ği savunulmu ştur. Ancak piyasaların düzenlenmesi için öngörülen politikalar ülkelerin ekonomik yapılarına göre farklılıklar arz etmelidir. Nitekim, ABD ile AB rekabet politikaları temelde etkin rekabet sürecini devam ettirmek için olu şturulmu şsa da bazı yönleriyle birbirinden farklıdır. Örne ğin; ABD rekabet politikasında tekel durumunda olmak kesinlikle yasak edilmi ştir. AB ve ülkemiz Rekabet Hukuku’nda ise, tekel durumunda olmak yasak edilmemi ş; ancak bu durumu kötüye kullanmak yasak edilmi ştir. Rekabet yasasının 4. maddesindeki muafiyet gibi birle şme ve devralmalarla ilgili olarak da Rekabet Kurumu, “hangi tür birle şmelerin kurula bildirilmesi gerekti ğini çıkaraca ğı tebli ğlerle ilan eder” diyerek, rekabeti önemli ölçüde sınırlamayacak olan birle şmelere izin verilebilece ğini belirtmektedir.

Ülkemizde ise, 1982 Anayasası’nın ilgili hükmü (167.md) ve AB süreci dolayısıyla 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun, 1994 yılında kabul edilmi ş, ancak Rekabet Kurumu 1997 yılında faaliyetlerine ba şlayabilmi ştir. Dolayısıyla ülkemizde

87 ticari hayatın denetimi 1997 yılına kadar yapılamamı ştır. Rekabet yasalarıyla daha rekabetçi bir piyasa yapısı olu şturulmu ş, devlet korumacılı ğına dayanan sistem terk edilerek, serbest piyasa sistemi kontrollü olarak hayata geçirilmeye ba şlanmı ştır.

88 BÖLÜM 2: G İRİŞ ENGELLER İNE İKT İSAT OKULLARI AÇISINDAN YAKLA ŞIM

Bu bölümde öncelikle piyasalara giri ş engeli kavramı üzerinde durulacaktır. İkinci olarak ABD’de Rekabet Hukuku’nun geli şiminde önemli katkıları olan iki iktisat okulunun piyasaların i şleyi şinde rekabet süreci ve giri ş engellerine yakla şımları ele alınacaktır.

Bu bölümde cevabı aranacak temel soru, iktisat okullarının rekabet sürecine ve giri ş engellerine farklı yakla şmalarının nedenleri nelerdir? Bu soru yanıtlandı ğında; rekabet ihlallerine neden olan “giri ş engellerinin” analizinde ve de ğerlendirilmesinde karar verici pozisyondaki hukukçuların gözünde olayların nedenleri daha net olarak ortaya konmu ş olacaktır. Ayrıca bu çalı şma, yasal düzenlemeler için bir referans niteli ği da ta şıyacaktır. Yine bu soruya yanıt, daha sonra ülkemiz Rekabet Hukuku uygulamalarında ele alaca ğımız giri ş engelleri uygulamalarında, Rekabet Kurulu’nun hangi yakla şımı esas aldı ğını ortaya koyması açısından da belirleyici olacaktır.

Birinci bölümde rekabet kavramına, iktisatçılarca farklı anlamlar yüklendi ği, iktisatçılarca farklı de ğerlendirildi ği, bunun da uygulamada farklı sonuçlara yol açtı ğı ifade edilmi şti. Böyle bir durumda, bir rekabet ihlali olan “piyasaya giri şlerin engellenmesi” noktasında, aynı güçlükler tekrar ortaya çıkmaktadır. Hangi davranı şlar piyasaya giri şi engellemekte, hangileri engellememektedir? İktisatçılar bu konuda kesin bir fikir birli ğine varabilmi ş de ğildir. Çünkü rekabet kavramını farklı tanımlayan iktisatçılar, giri ş engellerini de farklı algılamakta ve birbirleriyle çeli şen tanımlar ortaya koymaktadırlar. Bunun pratikteki yansıması da aynı derecede önemli olmaktadır. Örne ğin; piyasada tekel durumda olmak, bazı iktisatçılarca (Chicago ve Avusturya) normal kar şılanırken, yani tekel durumda dahi etkin bir rekabetin olabileceği kabul ediliyor iken, aynı durum Klasik İktisatçılar (Harvard) tarafından rekabetin aksaması olarak görülmektedir. Bir anti tröst davasında hakimin referans olarak alaca ğı ve kararını verece ği iktisadi dü şünce bu açıdan çok önemlidir.

Giri ş engeli kavramı, hem Rekabet Hukuku uygulamalarında; hem de endüstri iktisadında önemli bir yer tutmaktadır. Rekabet Hukuku uygulamalarında piyasaya giri şlerin engellerden arındırılmı ş olması esastır ve rekabet otoritelerinin ba şlıca

89 görevlerinden biridir. Ancak iktisat okulları açısından durum bu kadar kolay izah edilememektedir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi ise, henüz tam olarak piyasaya giri şlerde hangi davranı şların veya eylemlerin giri ş engeli, hangi davranı şlarınsa giri ş engeli olmadı ğı konusunda net olarak bir anla şmanın sa ğlanamamı ş olmasından kaynaklanmaktadır. Özellikle ABD’de rekabet ihlallerinin analizinde bu karı şıklık, iktisatçıları ve mahkeme hakimlerini ikiye bölmü ştür. Rekabet Hukuku’nun teorik altyapısını olu şturan endüstri iktisatçılarının bu konudaki görü ş ayrılıkları hala sürmektedir. Rekabet Hukuku uygulamalarında giri ş engeli kavramı sık sık gündeme geldi ği ve daha sonraki bölümlere de referans te şkil edece ğinden, giri ş engelleriyle ilgili bir tanım ortaya koymak önem arz etmektedir.

Bu bölümde öncelikle giri ş engeli kavramı incelenecektir. İkinci olarak iktisat okullarının rekabet teorisine ve piyasaların i şleyi şine olan yakla şımları incelenecek, daha sonra ise, giri ş engellerine ait yakla şımları ortaya konmaya çalı şılacaktır.

2.1. Giri ş Engeli Kavramı

Bu bölüme giri ş engeli kavramının açıklanmasıyla ba şlanması metodojik olarak uygun dü şmeyebilir. Ancak daha sonraki bölümlerin de giri ş engelleriyle do ğrudan ba ğlantılı olması dolayısıyla, giri ş engeli kavramının bir netli ğe kavu şturulması veya netli ğe kavu şturulamamasının nedenlerinin ortaya konması açısından ilk önce giriş engeli tanımı incelenecektir.

Giri ş engeli kavramı, ilk kez John Bates Clark tarafından 1887’de ortaya atılmı ş daha sonra 1940’larda Schumpeter, bu olgunun rekabet sürecindeki hakimiyet kırıcı rolünü incelemi ş, 1950’lerde de J.S. Bain bu kavramı bugünkü şekliyle ekonomi literatürüne dahil etmi ştir (Türkkan, 2001:264). Giri ş engeli kavramına de ğinmeden önce, giri ş kavramına bir açıklık getirmek gerekmektedir.

Yip (1984:1); giri ş kavramını, rekabetçi bir oyunda, oyuna yeni aktörlerin eklenmesi ya da pastanın yeni parçalara ayrılması şeklinde tanımlamaktadır. Dolayısıyla oyuna her yeni giren oyuncu di ğerlerinin kazanma şansını biraz daha azaltmaktadır. Bain, endüstriye giri ş kavramını; endüstri için yeni sayılan bir firmanın endüstriye katılarak endüstrideki üretim kapasitesine katkıda bulunması olarak tanımlamaktadır. Endüstri için yeni sayılan firmanın endüstriye giri şinin yeni bir üretim kapasitesi kurarak veya

90 daha önce bir ba şka endüstride kullanılan tesisleri, giri ş yapılan endüstride kullanıma uygun hale dönü ştürerek gerçekle ştirilebilece ği belirtilmektedir (Bain, 1956:5). Endüstride mevcut bir firmanın üretim kapasitesini geni şletmesi veya endüstride mevcut firmanın üretim kapasitesinde hiçbir de ğişiklik olmadan el de ğiştirmesi ise, giri ş kapsamı dı şında bırakılmaktadır. Endüstride mevcut bir firmanın endüstri dı şından bir firma tarafından alınması ve böylece mülkiyetinin el de ğiştirmesi durumu, ancak üretim kapasitesinin geni şletilmesi halinde giri ş sayılmaktadır (Bain, 1968:252). Bain’in 1940-1950 yılları arasında ABD’de 20 imalat endüstrisinde yapmı ş oldu ğu giri ş engelleriyle ilgili çalı şmasında dört temel giri ş engeli tespit etmi ştir 26 . Bunlar; mutlak maliyet avantajları, ürün farklıla ştırma, ölçek ekonomileri ve sermaye gereksinimidir. Bu kavramlar stratejik yönetim yakla şımında ele alınaca ğı için burada detaylı işlenmeyecektir.

Bain, giri ş engellerini, “endüstride mevcut firmalara kıyasla endüstriye yeni girecek firmaların dezavantajlı durumda olmalarına yol açan unsurlar” şeklinde tanımlamı ştır(Bain, 1956:6). Daha sonra Bain’in giriş engeli tanımına alternatif veya destekler nitelikte çe şitli giri ş engeli tanımları yapılmı ştır. Baumol ve Willing’e göre; endüstriye yeni girecek olan firmaya bir maliyet yükü getiren; fakat endüstride mevcut firmalar için aynı derecede maliyet yükü getirmeyen herhangi bir şey endüstriye giri ş engelidir (Baumol ve Willig, 1981:408). Stigler’e göre; herhangi bir üretim hacminde veya her üretim hacminde, endüstriye yeni girecek olan firmanın katlanmak zorunda oldu ğu; fakat mevcut firmanın katlanmak zorunda olmadı ğı üretim maliyeti, giri ş engelidir (Stigler, 1968:67). Von Weizsacker’e göre; endüstriye giri ş engeli, endüstriye girecek firmanın katlanmak zorunda oldu ğu fakat mevcut firmanın katlanmak zorunda olmadı ğı ve sosyal açıdan kaynak da ğılımını bozucu nitelikte bir üretim maliyetidir (Von Weizsacker, 1980:400). Ferguson; giri ş engellerini, endüstriye giri şi karsız hale getiren ve aynı zamanda mevcut firmaların marjinal maliyetin üzerinde fiyat

26 Bain’in giri ş engellerine yakla şımı birkaç noktada eksik bulunmu ştur. Bain; piyasaya giri şi, daha önce endüstri içerisinde üretim için kullanılmayan yeni üretim kapasitesi in şa eden ya da getiren yeni bir firmanın kurulu şu olarak algılamaktadır. Bain için piyasaya giri ş, yeni bir firmanın kurulu şu ve endüstri içerisinde yeni bir kapasitenin eklenmesidir. Bain, (a) mevcut bir firmanın ba şka bir firma tarafından, mülkiyette de ğişikli ği yoluyla devralınmasını; (b) yerle şik bir firma tarafından kapasitenin geni şletilmesini; (c) piyasaya çapraz-giri şi, yani daha önce ba şka bir endüstride kurulmu ş olan bir firmanın, söz konusu endüstrinin ürününü kendi ürün serisine ekleyerek piyasaya giri şini, piyasaya giri ş kavramı dı şında tutmu ştur (Koutsoyiannis, 1997:343).

91 uygulayarak monopol karı elde etmelerine olanak sa ğlayan unsurlar olarak tanımlamaktadır (Ferguson, 1974:10).

Gilbert; endüstriye giri ş engellerini, sermayenin hareketlili ğini engelleyen ve mevcut firmalara endüstride yerle şik olmaktan kaynaklanan bir rant sa ğlayan unsurlar olarak tanımlamaktadır (Gilbert, 1989:478).

Örnek verdi ğimiz tanımları Bain’in tanımıyla kıyasladı ğımızda iki nokta dikkati çekmektedir. Birinci olarak, bazı tanımlarda, mevcut firmaların katlanmak zorunda olmadı ğı; ancak yeni gireceklerin katlanmak zorunda oldu ğu maliyetler esas alınmaktadır. Bu tür bir yakla şım için Stigler’in tanımını örnek verebiliriz. Giri ş engelleri bu şekilde tanımlandı ğında, Bain’e göre giri ş engeli sayılan bazı unsurların giri ş engeli olu şturmadı ğı görülmektedir. Örne ğin; Bain, kurulu ş için gerekli fonların büyüklü ğünü giri ş engeli saymakta, Stigler ise, bu durumun bir giri ş engeli olmadı ğını belirtmektedir. Burada, mevcut firmaların da kurulu ş a şamasında büyük fonları sa ğlamak zorunda olması, bu unsurun giri ş engeli sayılmamasına gerekçe olarak ileri sürülmektedir (Stigler, 1968:70). Bain ile Stigler’in giri ş engeli tanımı, uygulamada çok önemli sonuçlar do ğuracaktır. A şağıda iktisat okullarının giri ş engellerine yakla şımında bu konu daha detaylı incelenecektir.

İkinci olarak, Von Weizsaceker’in tanımı gibi bazı tanımlarda, giri ş engellerinin refah üzerindeki etkileri de dikkate alınmaktadır. Bain ve benzeri tanımlarda ise, refah üzerindeki etkilere yer verilmedi ği görülmektedir. Bazı iktisatçılar da giri ş engellerinin tanımında refah üzerindeki etkilerin bir unsur olarak katılmaması gerekti ğini özellikle belirtmektedir (Gilbert, 1989:96).

Bain’in giri ş engellerini konu alan çalı şması (Barriers to New Competition), giri ş engelleriyle ilgili kapsamlı çalı şmalardan birisidir. Burada sadece tanım üzerinde durulmu ştur. Konu, stratejik yönetim yakla şımı açısından ele alınaca ğı bölümde daha detaylı i şlenecektir.

Giri ş engellerinin kaynaklarına baktı ğımızda ise, benzer bir sınıflandırmanın yapıldı ğını görmekteyiz. Karakaya ve Stahl (1991), giri ş engellerini piyasanın yapısından kaynaklanan (kontrol edilemez) giri ş engelleri ve piyasadaki firmalar tarafından olu şturulan (kontrol edilebilir) giri ş engelleri olmak üzere bir ayrıma tabi tutmu şlardır.

92 Shepherd (1997), giri ş engellerini içsel ve dı şsal giri ş engelleri olmak üzere bir ayrıma tabi tutmaktadır. OFT (Office of Fair Trading), Rekabet Kanunu’nda (2004) giri ş engellerini, mutlak avantajlar, stratejik avantajlar ve dışlayıcı davranı şlar ba şlıkları altında incelemektedir.

Örne ğin; Shepherd, giri ş engellerini; dı şsal giri ş engelleri ve içsel giri ş engelleri olmak üzere ikiye ayırmı ştır. İçsel giri ş engelleri, firmaların bilinçli olarak veya bir strateji gere ği yaptıkları engellerdir. Dı şsal giri ş engelleri, firmaların dı şında arz ve talep ko şullarına ba ğlı olarak ortaya çıkan engellerdir. Ancak içsel engellerinde her alanda yaratılabilmesi mümkün de ğildir. Bu nedenle bunların büyük bir bölümü de bir anlamda arz veya talep ko şullarının izin verdi ği engeller olarak tanımlanabilir (Türkkan, 2001:265). Shepherd’in tanımladı ğı dı şsal giri ş engelleri; sermaye gereksiniminin kar şılanamaması, ölçek ekonomilerinin yüksek olması, mutlak maliyet avantajlarının fazla olması, mal farklıla ştırma imkanlarının yüksek olması, batık veya geri alınamaz maliyetlerin (sunk cost) yüksek olması, ar-ge ihtiyacının yüksek olması, firmaların spesifik aktivitelerinin yüksek olması ve zamanla a şınması, giri ş için birden fazla alana giri ş (dikey entegrasyon) gereklili ği, dönü şüm veya faaliyet de ğiştirme maliyetlerinin (switching cost) yüksek olması, giri şteki belirsizlik ve risklerin yüksek olması, enformasyon yetersizli ği ve asimetrik enformasyonun varlı ğı, hükümetlerin ve di ğer örgütlerin yarattıkları yasal, idari ve finansal engellerdir. Sheperd’in tanımladı ğı içsel giri ş engeli ise ; misillemeler ve caydırıcı önlemler (fiyat kırma, reklam ata ğı, yeni ürün ata ğı gibi), a şırı kapasite yaratma, tanıtım ve pazarlama harcamalarının ürün farklıla ştırmasını güçlendirecek şekilde arttırılması, esnekli ğe dayalı fiyat ve mal farklıla ştırması yoluyla pazar segmantasyonunu (bölümlemesi) derinle ştirmek ve piyasadaki bütün bo şlukları doldurmak, patentler yoluyla giri şleri engellemek, stratejik, do ğal ve be şeri kaynakları kontrol altında tutmak, potansiyel rakiplerin giri ş maliyetlerini azaltacak yöntemlere ba şvurmak, a şırı ürün farklıla ştırması ve markala ştırma yoluyla ürün çe şitlemesi alanındaki bo şlukları tamamen kapatmak, rekabet ko şulları konusunda a şırı ketum davranarak gizlili ği sa ğlamak ve rakipleri bilgisiz bırakmaktır.

93 Bu konudaki bir di ğer ayrım da Karakaya ve Stahl (1951) tarafından yapılmı ştır. Karakaya ve Stahl tarafından yapılan çalı şmada giri ş engelleri iki farklı şekilde incelenmi ştir. Rakipler tarafından olu şturulmu ş veya kontrol edilebilir giri ş engelleri; yerle şik firmanın ölçek ekonomisi dolayısıyla maliyet avantajları, yerle şik firmanın tecrübe yada ö ğrenme yetenekleri dolayısıyla maliyet avantajları, yerleşik firmanın mutlak maliyet avantajı, yerle şik firmanın üretim süreci, ürün farklıla ştırma ve mü şteri ba ğımlılı ğı, mü şteri de ğiştirme maliyeti, da ğıtım kanallarına sahip olma, yerle şik firmanın yo ğun reklamı, ar-ge imkanları, fiyat, rakibin ticari sırları, satı ş için harcamalar ve yerle şik firmanın patentli üretim teknolojisidir. Çevresel veya kontrol edilemeyen giri ş engelleri ise; pazara giri ş için sermaye gereksinimleri, pazarın sermaye yo ğunlu ğu, hükümetlerden alınması gereken izinler, hükümetin yerle şik firmaya deste ği, rakiplerin sayısı, teknoloji ve teknolojik de ğişim, yerle şik firmanın yüksek kar oranları, satıcıların yo ğunlu ğu veya yerle şik firmanın pazar büyüklü ğü, batık maliyet, pazara giri şte yerle şik firma veya firmaların reaksiyonu, yerle şik firmanın hammaddelere ula şımı ve stratejik hammaddelere sahip olmaktır. ABD’de yatay birle şme rehberinde giri ş engelleri; yasal ve idari giri ş engelleri, sermaye ihtiyacı, ölçek ekonomileri, fazla kapasite ve do ğal tekeller, ürün farklıla ştırma, reklam ve mü şteri ba ğımlılı ğı, ürün çe şitlendirme, teknolojik ürünlerin piyasaya sunulması, dikey entegrasyon ve da ğıtım kanalları ve piyasaya girebilme süresidir. Stiglitz’e göre (1996:348-349); monopol durumu hariç, e ğer bir piyasada karlılık varsa bu di ğer rakipleri de o piyasaya çeker. Ancak bazı engeller rakiplerin piyasaya giri şini engeller. Bu engellerin ba şlıcaları; hükümet politikaları, zorunlu bir unsurun tek firmanın elinde olması, bilgi, ölçek ekonomileri ve pazar stratejileridir. Yukarıdaki giri ş engelleri sınıflandırması büyük ölçüde Bain’in ortaya koymu ş oldu ğu engellere yenilerinin eklenmesiyle olu şturulan engellerdir. Bu konudaki son sınıflandırma da yine Bain’e ait olan ve aynı gelenekten (Harvard) gelen Porter’ın stratejik yönetim yakla şımı açısından yaptı ğı sınıflandırmadır. Porter (1980), Rekabet Stratejisi adlı çalı şmasında bir sektöre girecek olan firmanın kar şıla şabilece ği rekabet yo ğunlu ğuyla ilgili olarak be ş faktörden bahseder. Bunlar; mevcut rekabetin seviyesi (sanayideki mevcut rakipler ve rekabetin yo ğunlu ğu), alıcılar ve alıcıların pazarlık gücü, satıcılar ve satıcıların pazarlık gücü, muhtemel rakiplerin pazara girme tehdidi ve ikame

94 malların özellikleridir. Muhtemel rakiplerin pazara giri ş tehditleri ise, sektöre yeni girecek firmanın mevcut rakiplerinden bekleyebilece ği tepkiyle ili şkilendirilmi ş, mevcut giri ş engellerine ba ğlıdır. E ğer engeller yüksekse ve/veya sektöre girecek firma, sipere yatmı ş olan rakiplerden yo ğun misillemeler bekliyorsa, giri ş tehdidi dü şük olur. Yani potansiyel firma piyasaya girmekten vazgeçer. Bir firmayı ilgili piyasaya girmekten vazgeçirecek unsurları ise, Porter; ölçek ekonomileri, ürün farklıla ştırma, sermaye gereksinimi, mü şteri de ğiştirme maliyeti, da ğıtım kanallarına hakim olma ve hükümet politikaları, olarak belirtmi ştir (Barca, 2003:36).

Bu be ş rekabet gücünün her birisi sektördeki rekabeti ve karlılı ğı belirler. Rekabetin yo ğun oldu ğu piyasalarda yatırılmı ş sermayenin getirisi sürekli olarak a şağıya çekilir. Yani tam rekabet piyasası özelliklerine yakla şılan piyasalarda karlılık uzun vadede yatırımcıyı tatmin edecek düzeyde de ğildir. O nedenle firmalar karlarını maksimumla ştırmak için, yukarıda belirtilen rekabet şartlarından biri ya da birkaçının eksik oldu ğu piyasaları tercih etmeli veya kendileri bu tür piyasalar oluşturmalıdırlar. Ancak firmaların rekabet sürecini kendi lehlerine çevirmelerine yönelik stratejileri rekabet politikalarıyla çatı şabilmektedir (Barca, 2004). Bu nedenle stratejik yönetimin giri ş engellerine yakla şımı ve Rekabet Hukuku’yla ili şkisi bir sonraki bölümde ayrıntılı olarak incelenecektir.

2.2. İktisat Okullarının Rekabet Sürecine Yakla şımları

ABD’de Rekabet Hukuku’nun (antitröst) uygulanma sürecinde önemli katkıları olan iki iktisat okulu Harvard ve Chicago bu yönüyle özel bir incelemeyi hak etmektedirler. Her ne kadar ülkemiz rekabet hukuk sistemi ABD hukuk sisteminden farklı ise de, Rekabet Hukuku’nun uygulanması sürecinde Harvard ve Chicago Okulu ekonomistlerinin ortaya koydu ğu ekonomik analizler, hem AB ve hem de ülkemizde önemli referans kaynakları olarak de ğerlendirilmektedir. Çalı şmada önce piyasaların rekabet teorileri açısından analiz edilmesinde hangi disiplinlerin daha uygun oldu ğu tartı şmaları incelenecek daha sonra ise, okulların piyasaların i şleyi şindeki yakla şımları ele alınacaktır.

Türkkan (2001:10), rekabet teorisinin üç önemli kayna ğı oldu ğunu iddia eder. Bunlar mikro iktisat teorisi, endüstri iktisadı ve i şletme iktisadıdır. Kamunun rekabete yönelik çe şitli düzenlemeleri nedeniyle endüstri iktisadı özellikle Rekabet Hukuku ile ve kamu

95 ekonomisi ile de yakından ili şkilidir. Endüstri iktisadı daha yakın bir tarihte geli şmekle birlikte, rekabet teorisine ve prati ğine en yakın olan; hatta bir anlamda rekabet teorisinin kendisi sayılabilecek bir bilim dalıdır. A şağıda rekabet teorisine katkıları olan üç yakla şım da ele alınarak incelenmi ştir. Çalı şmamızla daha yakından ilgili olması dolayısıyla endüstri iktisadına daha fazla a ğırlık verilmi ştir.

Mikroiktisat teorisinde esas olarak, endüstride mevcut olan firmalar arasındaki rekabet vurgulanmaktadır. Ancak, halen endüstride mevcut olmayan ve endüstriye giri ş yapması beklenen firmalarla endüstride mevcut firmalar arasındaki rekabet de firma kararları, davranı şları ve performans üzerinde etkili olur (Davut, 2002:123). Endüstriye giri ş ko şulları açısından geleneksel mikroiktisat teorisinde açıklıkla ele alınan durum, endüstriye giri ş-çıkı şın serbest oldu ğu durumdur. Tam rekabette, firma giri şi sınırlandırılmamı ştır ve endüstrinin uzun dönem dengesi, endüstriye firma giri ş çıkı şlarının sona ermi ş olması demektir. Endüstrinin uzun dönem dengesi sa ğlandı ğında, endüstrideki her firma normal karla çalı şmaktadır ve her firma için denge üretim miktarı, uzun dönem ortalama maliyet e ğrisinin minimum noktasına kar şı gelmektedir. Endüstriye giri ş engelleri durumunun ise, geleneksel mikroiktisat teorisinde bu açıklıkla ele alınmadı ğı görülmektedir (A.g.e.,:123).

Waldman ve Jensen’e göre, (1998:2) mikroiktisat teorisinin temel çalı şma alanları, tam rekabet ve monopol piyasalarında tüketicilerin, üreticilerin ve hükümetlerin ili şkilerini ele almaktadır. Buna monopolcü rekabet ve oligopol piyasalarını da dahil etmek mümkündür.

Yukarıda da ifade edildi ği üzere mikroiktisat, piyasada mevcut oyuncular arasındaki olay ve ili şkileri tam rekabet veya monopol piyasası özellikleri açısından incelemektedir. Bu çalı şmamızda sadece piyasadaki rekabet de ğil, piyasa dı şındaki (potansiyel) rekabet de önemli yer tuttu ğundan, mikroiktisat teorisi bu açıdan yetersiz kalmaktadır.

İş letme iktisadı da gerek firma teorisine ve gerekse rekabet teorisinin geli şmesinde önemli bir rol oynamı ştır. Türkkan’a göre (2001:15); İş letme iktisadının soyutlama düzeyi, endüstri iktisadından daha da dü şüktür. Bu nedenle i şletme iktisadının firma teorisine ve rekabet teorisine katkıları, ortak bir kavramsal ve metodolojik temele dayanmamaktadır. Bununla birlikte, fırsat-tehdit de ğerlendirmesine dayalı stratejik

96 analizin firma teorisine uygulanmasında, i şletme iktisadının önemli katkıları olmu ştur. Ayrıca organizasyon teorisi, firma içi tehdit ve fırsatların analizinde hem teorik; hem de ampirik bazda endüstri iktisadına önemli bir altyapı sa ğlamı ştır.

Endüstri iktisadı; gerçek hayatta endüstri sektöründe firma davranı şlarını, firma stratejilerini, devletin rekabet politikalarını ve geni ş anlamda rekabet olgusunu inceleyen bir bilim dalıdır. Koch, endüstri iktisadını; piyasadaki alıcı ve satıcıların örgütlenme yapısı ve davranı şlarının ekonomik performans ve refah üzerindeki etkilerini teorik ve ampirik açıdan inceleyen iktisat dalı olarak tanımlamaktadır (Koch, 1980:1). Needham, endüstri iktisadının, endüstri yapısı ile firma davranı şları arasındaki ili şkileri ve firma davranı şlarının performans üzerindeki etkilerini inceledi ğini belirtmektedir (Needham, 1978:1).

Bu bilim dalının incelenmesi, dar anlamda piyasaya giri ş engellerine geni ş anlamda ise, piyasalardaki rekabetin daha iyi anla şılması açısından yararlı olacaktır. Endüstri İktisadı’nın çalı şma alanlarıyla benzerlik gösteren bir di ğer bilim dalı da Endüstriyel Organizasyon (Industrial Organization) bilim dalıdır. Endüstriyel Organizasyon, piyasaların mevcut örgütleni ş biçimlerinin nasıl ortaya çıktı ğını ve bu örgütleni ş biçiminin piyasaların i şleyi şini nasıl etkiledi ğini ortaya koyan bilim dalıdır. Ferguson’a; göre Sanayi iktisadı ile Endüstriyel Organizasyon kavramları birbirlerinden tamamen farklı kavramlar olmayıp, esasen birbirlerinin benzerleridir (Ferguson ve Ferguson, 1994:1).

Endüstri İktisadının geli şiminde iki farklı yakla şım hakim olmu ştur. Bunlardan birincisi, endüstri iktisadında “Amerikan tripti ği” olarak adlandırılan “yapı-davranı ş-performans” ilişkisine dayandırılan yakla şımdır. Bu yakla şım 1940-1970 arasında Amerikan endüstri ekonomisi ve Rekabet Hukuku uygulayıcıları üzerinde önemli bir rol oynamı ştır. Bu yakla şıma Klasik veya Harvard Okulu yakla şımı da denmektedir. Bu okulun temel tezi, piyasaların tam rekabet düzeyine ula şmasını engelleyen davranı ş ve yapıların tespit edilerek bunların cezalandırılması veya engellenmesi şeklindedir. Bu konudaki ikinci yakla şım, 1970’lerden sonra etkinlik kazanan ve piyasaların i şleyi şinde devletin rolünün en aza indirilmesi yönündeki görü şleriyle tanınan Chicago Okulu’nun görü şleridir.

Endüstri iktisadının geli şiminde önemli katkıları olan bu iki okul a şağıda daha ayrıntılı olarak incelenecektir.

97 2.2.1. Harvard Okulu’nun Rekabet Sürecine Yakla şımı

Yapısalcı Okul’un temelleri, 1930-1940 yılları arasında Harvard Üniversitesi’nde bulunan iktisatçıların çalı şmalarına ve özellikle de Mason’un çalı şmalarına dayanmaktadır. Bu çalı şmalarda belli pazar yapılarında ortaya çıkabilecek anti-rekabetçi davranı şlar belirlenmeye çalı şılmı ştır (Hovenkamp, 1999:42). Yöntem olarak da teorik modeller yerine Amerikan endüstrisi üzerine yapılan ampirik çalışmalar kullanılmı ştır (Jones ve Sufrin, 2001:20). Bu çerçevede ilk çalı şmaları yapan Mason, firmaların gerçekle ştirmesi gereken performanslarıyla mevcut davranı ş ve yapılarından do ğan performansları arasında mukayese yaparak sonuca ula şma yöntemini benimsemi ştir (Mason, 1949). Daha sonra Bain, Caves ve Scherer gibi iktisatçılar bu yakla şımı daha da geli ştiren çalı şmalar yapmı şlardır.

Yapısalcı Okul’un belirledi ği temel yakla şım, bir pazarın iktisadi analizinin ancak yapı- davranı ş-performans (structure-conduct-performance) arasındaki ili şkiye dayanılarak ortaya konulabilece ğidir (Viscusi ve di ğ., 1998:58). Yapısalcı Okul’un ortaya koydu ğu bu yakla şım, özellikle 1940-1970 yılları arasında Amerikan endüstri iktisadı literatüründe tayin edici rol oynamı ştır.

Yapı-davranı ş- performans ile neyin kastedildi ğinin ortaya konulması, bu ili şkilerin daha iyi anla şılmasına yardımcı olacaktır.

Yapı kavramıyla kasdedilen pazarın yapısıdır. Pazardaki rekabet ve fiyatlama üzerinde stratejik etki gösteren örgütlenme özelliklerini belirtmek üzere kullanılmaktadır. Pazar yapısı unsurları olarak, alıcılar ve firmalar açısından yoğunla şma derecesi, ürün farklıla ştırma derecesi ve pazara giri ş ko şulları gösterilebilir. Pazar yapısının, temel arz ve talep ko şullarına ba ğlı oldu ğu kabul edilmektedir. Temel arz ve talep ko şulları ise, ürünün dayanıklılı ğı, hammaddelerin sahipli ği ve co ğrafi yeri, teknoloji, arz esnekli ği, talep esnekli ği, pazarın büyüme e ğilimi ve dönemsel dalgalanmalar açısından özellikleri gibi unsurlardır (Mueller, 1997b:15; Estrin ve Holmes, 1998:136; Preston, 1977:34). Pazar yapısıyla karlılık arasında bir ili şki olup olmadı ğıyla ilgili yapılan çe şitli amprik çalı şmalarda farklı sonuçlar ortaya çıkmı ştır. Bain yaptı ğı çalı şmada (1951), pazardaki yo ğunluk ile karlılık arasında pozitif bir ili şki oldu ğunu, yine pazara giri şlerin engellenmesiyle de karlılık arasında pozitif ili şki oldu ğunu ifade etmektedir. Ferguson

98 (1994) ise, farklı tarihlerde farklı ekonomistlerce yapılan amprik çalı şmalarda pazar yapısıyla karlılık arasında her zaman bir do ğru orantının olmadı ğını ifade etmektedir.

Pazar davranı şı ise; pazardaki alıcı ve satıcıların ve pazara girmesi olası firmaların, kontrol alanlarına giren de ğişkenlerin seçiminde takip ettikleri davranı şsal kurallar olarak tanımlanmaktadır. Pazar davranı şlarının ba şlıca unsurlarına örnek olarak, fiyat ve üretim miktarını belirlemede kullanılan yöntemler ve takip edilen amaçlar, ürün farklıla ştırması ve satı ş artırma politikalarının özellikleri, rakip firmaların fiyat, ürün gibi konulardaki politikaları arasındaki ili şkiler verilebilir (Ferguson ve Ferguson, 1994:15).

Pazar performansı; pazar davranı şları sonucunda ula şılan sonuçlar bütününü belirtmek üzere kullanılmaktadır (Singleton, 1986:4). İktisatçılar pazar performansını de ğerlendirirken tam rekabet piyasası tanımına yüzde yüz uyan piyasaların gerçek hayatta bulunmaması nedeniyle, en iyi performansı gösteren ve gerçekle şebilecek nitelikte olan i şleyebilir rekabet (workable competition) kavramını kullanmaktadırlar. Bu çerçevede, i şlerli ği olan pazar performansı da firmaların faaliyette bulundukları pazarlara sa ğladıkları uyumun ideal duruma makul ölçüde yakla şması veya ideal durumdan önemli sayılacak derecede uzakla şmaması olarak tanımlanmaktadır.

Yapı-davranı ş-performans arasındaki ili şki şekil 2’de genel olarak ifade edilmi ştir. Pazar yapısı firma davranı şlarını belirlemekte, firma davranı şları da ekonomik performansı etkilemektedir (Norman ve Manna, 1992:1). Yapı-davranı ş-performans arasında öngörülen bu etki zinciri ise, şu şekilde i şlemektedir: Firmanın karar alanına giren de ğişkenlerin hasılat ve maliyet üzerindeki etkileri, alıcıların ve di ğer pazardaki di ğer rakiplerin davranı şlarına ba ğlı olacaktır. Dolayısıyla firma kararlarını alırken mü şterilerin ve rakiplerinin davranı şları etkileyen unsurları bir sınırlama olarak kabul edecektir. Bu sınırlamanın firma tarafından algılanı ş şekli de karar de ğişkenlerinin de ğerleri etkileyecektir. Pazar yapısı unsurları, söz konusu sınırlamanın firma tarafından algılanı şını etkileyerek alınan kararların performansı üzerinde etki gösterecektir.

99 Şekil 2: Yapı-Davranı ş- Performans Paradigması

TEMEL PAZAR ŞARTLARI

Talep Şartları Arz Şartları

Fiyat Elastikiyeti Teknoloji İkame Ürünler Ham madde

PAZAR YAPISI

Satıcı ve Alıcıların Sayısı Ürün Farklıla ştırma Giri ş ve Çıkı ş Bariyerleri HÜKÜMET POL İTİKALARI Dikey Bütünle şmeler

Antitröst Politikaları DAVRANI Ş Yönetmelikler Vergi ve Ödemeler

Fiyatlama Stratejileri Ticaret Yönetmelikleri Üretim Stratejileri Fiyat Kontrolleri Reklamcılık Ücret Ara ştırma ve Geli ştirme Yönetmelikl eri Sanayi Yatırımları

PERFORMANS

Kaynakların Etkinli ği

Üretim Etkinli ği Teknolojik Geli şmi şlik Oranı

Kaynak : Carlton ve Perloff (1990:4)

Bu çerçeve içinde belirleyici unsur pazar yapısıdır. Nitekim, endüstri iktisadında tüm dikkatler pazar yapısını belirleyen yo ğunla şma oranlarına, giri ş engellerine ve ürün farklıla ştırması gibi konular üzerine yönelmi ş ve pazar yapılarının pazar performansıyla

100 olan ili şkilerini ara ştıran çalı şmalar yapılmı ştır (Vives, 1999:143). Bu çerçevede, Yapısalcı Okul’un önde gelen temsilcilerinden Bain, 1950’lerde yapmış oldu ğu çalı şmalardan, yo ğunlaşma oranlarının ve giri ş engellerinin yüksek oldu ğu pazarlardaki kar oranlarının, yo ğunla şma oranlarının ve giri ş engellerinin dü şük oldu ğu di ğer pazarlardaki kar oranlarına göre daha yüksek oldu ğu sonucuna ula şmı ştır.

Di ğer taraftan Yapısalcı Okul’un yapı-davranı ş-performansa dayalı yakla şımı, Rekabet Hukuku alanında da yankı bulmu ştur. Bilhassa 1970’li yılların sonuna kadar ABD Rekabet Hukuku’nda ba şat görü ş olmu ştur. Bu çerçevede ele alınan temel soru, hangi pazar yapılarında rekabetin ortadan kalktı ğı, hangi pazar yapılarında güçlendi ği olmu ştur. Yapılan ampirik çalı şmaların, yo ğunla şmaların yüksek oldu ğu pazar yapılarındaki performans düzeyinin, tam rekabet piyasası performans düzeyinden dü şük oldu ğunu göstermesi nedeniyle, rekabet otoriteleri, yo ğunla şmalar yoluyla pazar yapısında meydana gelebilecek de ğişmelere izin vermeme, şayet pazar yapısı rekabete elveri şli de ğilse, firma davranı şlarını gözetleyerek bu davranı şların hakim gücün kötüye kullanımı biçimine dönü şmesini engelleme politikası izlemi şlerdir (Çoban, 2003:17).

1970’li yılların sonuna do ğru yapı-davranı ş-performans yakla şımına ele ştiriler ba şlamı ştır. Yapılan ele ştiriler iki noktada yo ğunla şmı ştır. Birincisi, Chicago Okulu temsilcilerinden Demsetz’in üstün etkinlik hipotezine (superior efficiency hypothesis) dayalı, yo ğunla şmanın yüksek oldu ğu pazarlardaki kar oranlarının yüksek olmasının nedenini, o pazardaki i şbirli ğinden çok, üstün etkinli ğe ba ğlayan görü şten gelmi ştir. Üstün etkinlik hipotezine göre, yüksek pazar paylarının nedeni, firmaların üstün etkinliklerinin sonucudur. Yapılan ikinci ele ştiri, yo ğunla şma oranları ile kar arasında do ğrusal bir ili şki bulunmadı ğı hususundadır. Gerçekten yapılan ampirik çalı şmalar, pazar yo ğunla şması ile kar oranları arasındaki ili şkinin çok zayıf olduğunu göstermi ştir (Viscusi ve di ğ., 1998:152).

Her ne kadar Yapısalcı Okul önemli ele ştirilere u ğrasa da Hovenkamp (1999:45)’a göre, yapısal analize dayanmayan bir Rekabet Hukuku mümkün görünmemektedir. Gerçekten de gerek yo ğunla şmaların kontrolü, gerekse de pazar gücünün kötüye kullanılması davalarında yo ğunla şma oranları, pazara giri ş ko şulları gibi yapısal unsurların de ğerlendirilmesinde hala önemli bir yere sahiptir .

101 2.2.2. Chicago Okulu’nun Rekabet Sürecine Yakla şımı

1970’li yıllarda Chicago Üniversitesi’nin iktisat ve hukuk fakültelerinde bulunan iktisatçı ve hukukçuların devletin rolünü en aza indirmek konusunda ortaya attıkları görü şler ile firma ve piyasa teorilerindeki yeni geli şmeler ı şığında endüstri iktisadında yeni bir akım ba şlamı ştır. Chicago Okulu olarak bilinen bu yeni yakla şım içinde, Robert H. Bork, Ward S. Bowman, Harold Demsetz, John S. McGee, Stanley I. Ornstein, Sam Peltzman, Richard A. Posner, George J. Stigler ve Lester G. Telser gibi isimler yer almaktadır (Hildebrand, 1998:169).

Bu yakla şım, bir yandan endüstriyel organizasyonun en etkin biçimlerini (en yüksek performans sa ğlayan yapılanmayı) ara ştırırken, di ğer yandan da devletin rekabet sürecindeki rolünün ne olması gerekti ğini sorgulamı ştır (Türkkan, 2001: 11; Aron ve di ğ., 1997:1).

Chicago Okulu’nun en belirgin özellikleri şu şekilde sıralanabilir (Schmidt ve Rittaler, 1989: xiii; Review Group, 1999:15-16):

1. Devlet müdahalesi olmaksızın piyasa kendi dinamikleri çerçevesinde en uygun çözümü üretir.

2. Devletin piyasa mekanizmasına etki edecek yasal düzenlemeleri mümkün oldu ğunca alt düzeyde kalmalıdır.

3. Büyük firmaların ortaya çıkmasına neden olacak giri şimcili ğe ho şgörülü, liberal bir yakla şım sergilenmelidir.

4. Rekabet Kanunu’nda ifade edilen kamu politikasının tek hedefi iktisadi etkinliktir.

5. Piyasa faaliyetlerine uygulanan per se (do ğrudan) yasaklar engellenmelidir.

Bu özelliklerden de anla şılaca ğı üzere, Chicago Okulu serbest piyasa ekonomisine tam bir güven duymakta ve devletin ekonomiye müdahalesine ku şkuyla bakmaktadır.

Chicago Okulu, Yapısalcı Okul’un kullandı ğı yapı-davranı ş-performans yakla şımına önemli ele ştiriler getirmi ştir. G. J. Stigler ve H. Demsetz gibi iktisatçılar aynı ya da

102 yeni verileri ancak farklı teknikler kullanarak ampirik yapı-davranı ş-performans çalışmalarını incelemi ş ve ele ştirmi şlerdir (Singleton, 1986:43-53). Giri ş engelleri, yo ğunla şma ve yüksek karlar arasındaki ili şkinin çok istikrarlı ve güçlü olmadı ğını; hatta bazen bu ili şkinin hiç var olmadı ğını farklı tekniklerle ortaya koymu şlardır. Chicago Okulu, artan yo ğunla şma oranı ile karlar arasında pozitif bir korelasyon oldu ğunu inkar etmez (Schmidt ve Rittaler, 1989:66); ancak bu okula göre, pazardaki yüksek karlara, yapısalcı okulun ileri sürdü ğü gibi artan yo ğunla şmaların firmalar arasındaki i şbirli ğini artırması de ğil, firmalar arasındaki farklı etkinlik seviyeleri neden olmaktadır. Demsetz’in üstün etkinlik hipotezine (farklı etkinlik hipotezi) göre, firmalar arasındaki farklı etkinlik seviyeleri, etkin olmayan firmaların pazarı terk etmesine yol açarak pazardaki yo ğunla şmaları artırmakta ve artan yo ğunla şma oranları da yüksek karları ortaya çıkarmaktadır 27 .

Sonuç olarak Chicago Okulu, yüksek giri ş engelleri ve karlılık arasındaki nedensel bir ili şkinin olmadı ğı, bunun yerine firmalar arasında farklı etkinlik seviyelerinin bulunması sonucu ortaya çıkan yo ğunla şma ile yüksek karlar arasında bir ili şki oldu ğunu ileri sürmü ştür.

Chicago Okulu, rekabet politikasına da yeni bir iktisadi ve hukuki yakla şım getirmi ştir. Özellikle, 1980’li yıllarda ABD rekabet politikasında egemen görü ş olmu ştur. Bu dönemde hazırlanan 1982-1984 Birle şme Rehberi ve 1985 Dikey Kısıtlamalar Rehberi, Chicago Okulu etkisinin belirgin oldu ğu rehberlerdir (Schmidt ve Rittaler, 1989: xi).

Chicago Okulu’nun genel olarak rekabet politikası, özel olarak da yoğunla şmalar hakkındaki görü şleri şu şekilde özetlenebilir (Schmidt ve Rittaler, 1989:1-119; Hovenkamp, 1999: 60-62; Jones ve Sufrin, 2001: 21-26):

-İktisadi etkinlik, rekabet politikasının tek amacı olmalıdır. İktisadi etkinlik, üretim etkinli ği (productive efficiency) ve tahsis etkinli ğinden (allocative efficiency) olu şur. Bazen üretim etkinli ğini artıran, örne ğin firmaya ölçek ekonomisi avantajı sa ğlayarak pazarda büyük bir pazar payına ula şmasına izin verecek yeni bir tesisin in şası veya büyük ölçekli bir devralma, firmaya aynı zamanda monopol fiyatlama fırsatı da verebilece ğinden, tahsis etkinli ği azalabilir. Böyle bir durumda, rekabet politikaları net

27 Bu konuda yapılan ampirik çalı şmalar, büyük ölçüde Chicago Okulu’nun tezini destekler niteliktedir (Viscusi ve di ğ., 1998 :152).

103 etkinlik kazancını dikkate almalıdır. R. Bork bu konuda; rekabetin verece ği sonuçlar elde edildi ği sürece toplum açısından bu sonuçlara rekabet yoluyla mı, yoksa monopol yoluyla mı ula şılaca ğının o kadar önemli olmadı ğını söylemektedir (Bork, 1978).

-Yüksek yo ğunla şma oranlarına sahip pazarlar, rekabetçi bir şekilde i şleyebilir. Hatta pazarda tek bir firma olsa bile pazar rekabetçi olabilir. Çünkü pazarda firmanın kendi kendini regüle etmesini sa ğlayan bir mekanizma vardır. Bu mekanizma potansiyel rekabet baskısıdır. Yani firma, yüksek karların pazara yeni giri şleri te şvik edece ğini bilir ve monopolcü davranı şlar içine girmekten kaçınır. Bu bakımdan artan yo ğunla şmalara ön yargılı yakla şmaya gerek yoktur.

-Pazarda potansiyel rekabetin i şlemesi önünde en önemli engel, devlet müdahaleleridir.

Chicago Okulu’nun yukarıda özetlenen rekabet politikaları hakkındaki görüşleri bazı yönlerden ele ştirilmi ştir (Fox ve Sullivan, 1987:956). Bu ele ştirilerin ba şında, hangi davranı şların etkinli ğe yol açtı ğı, hangilerinin açmadı ğı hususunda iktisatçılar arasında tam bir uzla şmanın bulunmadı ğı gelmektedir. Di ğer yandan, Chicago Okulu’nun serbest piyasa ekonomisine duydu ğu a şırı güven de ele ştirilmektedir .

Harvard ve Chicago Okullarının piyasaların i şleyi ş sürecine de ğindikten sonra bu okulların giri ş engelleri yakla şımını inceleyebiliriz. Ancak öncelikle giri ş engeli kavramının ve bu kavramın rekabet teorileri açısından neden önemli oldu ğu ortaya konmalıdır.

2.3. İktisat Okullarının Giri ş Engellerine Yakla şımları

İktisat okullarının piyasalardaki rekabet sürecine yakla şımlarının farklılı ğı, piyasaların işleyi şinde rekabet aksaklıkları yaratan unsurlar üzerinde de görülmektedir. A şağıda iki okulun piyasaya giri ş engeliyle ilgili görü şleri incelenmi ştir.

2.3.1. Harvard Okulu’nun Giri ş Engellerine Yakla şımı

Daha önce de ifade edildi ği üzere, Endüstriyel Organizasyon disiplininde Harvard Okulu olarak anılan ve piyasa giri ş engelleri konusunda Bain’in ba şını çekti ği Okul, 1940’lı ve 1950’li yıllarda ABD’de yaygın anti-tröst dü şünce olarak geli şmi ştir.

104 Yıllardan beri nelerin giri ş engeli, nelerin giri ş engeli olmadı ğı tartı şıla gelmekle birlikte, problemin genel bir çözümüne henüz ula şılamamı ştır. Ancak giri ş engellerini, fiyatları birim maliyetin üzerine çıkarabilme kabiliyeti ile ili şkilendiren Bain’in yakla şımı genel kabul gören bir yakla şımdır. Bain, piyasaya yeni giren te şebbüsün kurulu te şebbüse göre dezavantajlı oldu ğuna gönderme yaparak, giri ş engellerini, endüstride mevcut firmalara kıyasla endüstriye yeni girecek firmaların dezavantajlı durumda olmasına yol açan unsurlar olarak tanımlamaktadır (Bain, 1956:3).

Bain ile aynı gelenekten gelen Gilbert de giri ş engellerini, mevcut firmalara endüstride daha önceden bulunmaktan kaynaklanan bir rant sa ğlayan unsurlar olarak ifade etmektedir (OFT, 1994 :5).

Bain’in bu tanımlaması a şağıda açıklanacak olan Stigler’in yakla şımından farklı olarak ölçek ekonomilerini de bir giri ş engeli olarak görmektedir. Çünkü Stigler, kurulu ve yeni firmanın benzer maliyetlere katlanmak durumunda olduklarından, ölçek ekonomilerini giri ş engeli olarak kabul etmemektedir. Giri ş engellerinin etki temelli yöntemlerle tanımlanması, Bain’in zımni olarak piyasa davranışını, piyasa şartları gibi kavramın tanımlamasında bulundurması, di ğerlerine göre (Demsetz, 1982; Stigler, 1968) tanımlamayı farklı kılmaktadır. Bain’in tanımlaması, giri ş engelleri üzerine yapılan üretken ara ştırmalara kaynaklık etmi ş ‘yapı’ ve ‘davranı ş’ arasında önemli ba ğımsızlık konularını ortaya koymaktadır. Aynı zamanda bu tanım, ilke olarak piyasa davranı şından ba ğımsız olan Demsetz ve Stigler’in tanımlamalarına da aykırılıklar ta şımaktadır (Clarke, 1985:71).

Harvard Okulu temsilcileri giri ş engelleri, piyasa gücü ve bunun kötüye kullanılması hususunda, ölçek ekonomilerini ve sermaye ihtiyacını da kapsayacak türde bir çok unsuru kabul etme e ğilimindedirler.

2.3.1. Chicago Okulu’nun Giri ş Engellerine Yakla şımı

Chicago Okulu’nun giri ş engellerine yakla şımı, daha öncede vurgulandı ğı gibi, Demsetz, Brozen, Stigler, Bork, Posner gibi iktisatçıların görü şlerine dayanmaktadır.

Demsetz ve Brozen; giri ş engellerini, devlet müdahalesi kaynaklı giri ş engelleri ile sınırlandırmaktadır. Bu yakla şım kayna ğını Klasik iktisattan almaktadır ve kökleri özellikle A.Smith’in çalı şmasına kadar uzanmaktadır. Bu tanıma göre gümrük tarifeleri,

105 giri ş engellerine açık bir örnektir ve yabancı üreticilerin yurtiçi piyasalarda faaliyet gösterme yeteneklerini kısıtlamaktadır. Demsetz’in tartıştı ğı di ğer bir giri ş engeli ise, üretim maliyetlerini artıran veya pazarı sınırlayıcı nitelikte kamu otoriteleri düzenlemeleridir. Buna örnek olarak bir şehirdeki taksi i şletmecileri gösterilebilir. Taksi işletme ruhsatlarına sınırlama getirilirse, bu ciddi bir giri ş engeli te şkil eder. İş letme sayısı sınırlanmasa bile bu izinlerden alınan ücretlerin suni olarak artırılması dahi çok ciddi olmasa bile giri ş engeli te şkil eder. Demsetz’e göre devlet müdahaleleri sonucu maliyet artı şları, pazarın do ğal geli şmesinde ortaya çıkan maliyet artı şlarından farklı olarak giri şleri kısıtlar ve engeller (Singleton, 1986:43-57).

Bu tür radikal bir yakla şım, giri ş engellerinin sadece hükümet müdahalelerinden kaynaklanabilece ğini; çünkü giri şleri engellemek için yasal güce sadece hükümetin sahip oldu ğunu belirtmektedir. Bu yakla şım Klasik iktisadi yakla şım mantı ğına paralellik arz etmektedir. Serbest rekabetin ya da piyasa ekonomisinin çalı şamaması sadece hükümet müdahalelerinden kaynaklanabilir. Bu yakla şım, piyasa ekonomisine ya da serbest rekabet ekonomisine olan inancı temsil etmekle birlikte, hükümet müdahalesi olmadan piyasa gücünün olaca ğını ihmal etmektedir.

Giri ş engellerine ili şkin di ğer bir yakla şım, okulun di ğer temsilcisi Stigler tarafından sunulmaktadır. Bu yakla şımda, piyasada mevcut firma ile piyasaya yeni girecek firma arasındaki talep ve maliyet ko şullarındaki asimetriler üzerine odaklanılmaktadır. Stigler giri ş engellerini; “bir endüstriye girmek isteyen te şebbüsün katlanmak zorunda oldu ğu; ancak o piyasada hal ve hazırda faaliyet gösteren te şebbüsün kar şıla şmadı ğı mevcut üretim maliyetleri” olarak tanımlamaktadır (Stigler, 1968:7). Bu tanıma göre; kurulu firmanın potansiyel firmaya göre üretimin her a şamasındaki ya da bir a şamasındaki herhangi bir maliyet avantajı, giri ş engeli olarak ele alınmakta ve uzun dönem monopol rantının potansiyel kayna ğı olarak gösterilmektedir. Bununla birlikte kurulu firma ve potansiyel firma, e ğer aynı talep ve maliyet ko şulları ile kar şıla şıyorsa, Stigler; bunu, o pazara giri ş engelleri yoktur, diye de ğerlendirmektedir.

Sonuç olarak Stigler, monopol rantını ortadan kaldırmayı engelleyen asimetrik piyasa ko şullarına vurgu yapma e ğiliminde iken Demsetz, giri ş serbestli ği üzerinde yasal sınırlamalar üzerinde odaklanmaktadır.

106 Yukarıdaki açıklamalardan da anla şıldı ğı üzere, Rekabet Hukuku uygulamalarında kullanılmak amacıyla, üzerinde anla şılabilen bir giri ş engeli tanımı konusunda görü ş birli ğine varılamamı ştır..

2.4. Harvard ve Chicago Okullarının Kar şıla ştırılması

Harvard ve Chicago Okulları ba ğlayıcı anla şmalar, dikey bütünle şmeler, sermayenin merkezile şmesi, giri şlerin engellenmesi, piyasalara devlet müdahalesi gibi antitröst konularında görü şleri a şağıda tablo 4’de sunulmu ştur.

Harvard Okulu’nun giri ş engellerine yakla şımı Bain’in 1956 yılındaki Yeni Rekabet İçin Engeller (Barriers to New Competition) adlı çalı şmasında elde etti ği bulgulara dayanmaktadır. Daha önce de ifade edildi ği üzere, Bain 1940-1950 yılları arasında ABD’de 20 imalat endüstrisini kapsayan çalı şmasında dört temel giri ş engeli saptamı ştır. Bunlar;

1- Mutlak maliyet avantajları,

2- Ölçek ekonomileri,

3- Sermaye gereksinimi,

4- Ürün farklıla ştırma.

Okulların giri ş engellerine yakla şımlarını kar şıla ştırırken bu dört faktör ile Chicago Okulu temsilcilerinden Demsetz’in ilave etti ği hükümet politikalarından kaynaklanan giri ş engeli incelenecektir.

Tablo 4 : Harvard ve Chicago Okullarının Piyasaların İş leyi şine Yakla şımları 28

Unsurlar Harvard Okulu Chicago Okulu

Edward S.Mason, Joe S.Bain, Richard E.Caves, A.Director, G.Stigler, Michael E.Porter, Donald Turner H.Demsetz, R.Postner, R.Bork

Temsilciler Temsilciler

28 Bu tablonun hazırlanmasında, Kuntalp ve di ğ, 2000; Akta ş, 2003; Barca, 2003; Yanık, 2002; Türkkan, 2001; Davut, 1994 adlı eserlerden yararlanılmı ştır.

107 Sermayenin az sayıda özel elde Sermayenin yüksek derecede merkezile şmesini iyi ve merkezile şmesinin normal ko şullarda rekabeti istenilebilir bir durum olarak kısıtlayıcı tek taraflı pratiklere sebebiyet görmektedir. verdi ğini iddia eder.

ması ması Sermayenin merkezile şmesi gizli yada açık ş uyumlu eylemleri artırır. unla

ğ Ekonomik gücün az sayıda insana geçmesinin siyasi özgürlü ğü tehdit edece ğini vurgular. Sermayenin Sermayenin Yo Endüstride mevcut firmalara kıyasla endüstriye Bir endüstriye girmek isteyen yeni girecek firmaların dezavantajlı durumda te şebbüsün katlanmak zorunda olmasına yol açan unsurlardır. oldu ğu; ancak o piyasada hal ve hazırda faaliyet gösteren engelleri engelleri ş te şebbüsün kar şıla şmadı ğı mevcut üretim maliyetleridir. Giri Üstün olanın iradesini kabul ettirmesi olarak Bağlayıcı anla şmaları, algılar. fiyatlandırma-fiyat farklıla ştırması olarak algılar. malar malar ş layıcı layıcı ğ Ba Anla Dikey bütünle şmeler rekabetin Harvard Okulu’na göre, bir üretici sermayenin kısıtlanması sonucunu

meler meler dola şım evresinde kendine bir takım kaleler do ğurmazlar. (Tekelci ş in şa eder, örn. üretici bir firma üretti ği pozisyondaki üreticinin da ğıtım ürünlerin da ğıtımında da örgütlenirse, bu alanında da yatırım yapması,ona durum olası rakiplerin piyasaya girmesi önünde di ğer üreticiler kar şısında engel te şkil eder üstünlük sa ğlamaz. Da ğıtım ile üretim birbirini tamamlar) Dikey bütünle Dikey Üretimde verimlilik kamu Rekabet Hukuku’nun iktisatla ba ğlantısının refahını artırır.Bu nedenle artırılması gerekti ğini savunurlar. verimlili ğin ba şka bir de ğerin gölgesinde geri plana itilmemesi gerekmektedir. İş dünyası kar arayı şı içinde oldukça, piyasalar iyi i şler ve piyasaya giri ş çıkı ş kolay olur. Firmalar etkin ve verimlidir.

Devletin Piyasalara Piyasalara Devletin Müdahalesi

Burada ele alınan giri ş engelleri, Harvard Okulu temsilcilerinden Porter (1980) tarafından da stratejik giri ş engelleri arasında sayıldı ğından bu engeller daha ayrıntılı olarak bir sonraki bölümde ayrıca incelenecektir.

Mutlak maliyet avantajları; yerle şik firmanın yeni girecek firmaya göre üretimin her aşamasında daha dü şük maliyetler sa ğlamasıdır (Barca, 2003: 89). Üretimin her aşamasında firmanın kendine özgü yöntemlerle (üstün üretim teknikleri, patent hakları,

108 üretim faktörlerine eri şim imkanları gibi) yeni girecek firmadan daha dü şük maliyetlerle üretim yapması, her iki okul tarafından da giri ş engeli sayılmaktadır.

Ölçek ekonomileri; dönem ba şına mutlak üretim hacmi arttıkça, bir ürünün maliyetinde (veya bir ürünün üretilmesi için gerekli olan operasyon ya da fonksiyonda) azalma olması demektir (Porter, 2000:8). Bain’e göre, piyasaya yeni girecek firma, yerle şik firmaya oranla daha yüksek üretim maliyetine katlanaca ğı için ölçek ekonomileri giri ş engeli olu şturur. Chicago Okulu’na göre, yerle şik firmanın katlandı ğı maliyetlere yeni girenlerin de katlanması bir giri ş engeli yaratmaz.

Sermaye gereksinimi; bir firmanın piyasaya girebilmek için gereksinim duydu ğu parasal kaynakları ifade eder. Harvard Okulu’na göre giri ş engeli te şkil eden bu unsur, ilgili endüstriye girerken tüm firmalar için gerekli bir unsur oldu ğundan Chicago Okulu tarafından giri ş engeli olarak görülmemi ştir (Kuntalp ve di ğ., 2000:45).

Ürün farklıla ştırma; bu kavram ile ifade edilmek istenen, bir piyasada kurulu firmanın potansiyel firmaya göre, kendi ürünleri lehine tüketici ya da kullanıcı tercihlerinden kaynaklanan avantajlara sahip olmasıdır (Yanık, 2003:26). Yeni giren firma için maliyet dezavantajı getirece ği için giri ş engelidir. Chicago Okulu ise, tüketici davranı şlarını belirleyen şeyin tüketicilerin ihtiyaçları do ğrultusunda yaptıkları rasyonel seçimler oldu ğu, reklamların seçenekler hakkında bilgi vererek tüketicinin seçimlerinin rasyonelle şmesini sa ğladı ğı şeklinde, reklamlara yakla şmaktadır. Ancak genel e ğilim, reklamların giri ş engeli yaratmadı ğı yönündedir.

Kamu politikaları; Chicago Okulu, hükümetler tarafından olu şturulan lisans, patent know-how gibi düzenlemeleri giri ş engeli olarak kabul etmektedirler (Singleton, 1986:45). Bu aynı zamanda Harvard Okulu tarafından da kabul edilen engellerdendir.

Bain ve Stigler’in tanımları arasındaki seçim, uygulamada teoriden daha da önemli sonuçlar do ğurmaktadır (Schmalensee, 1987:44). Bu durum pratikte önemlidir; zira tanımlar giri ş engellerinin saptanmasında aranan delilleri ve bu delillerin de ğerlendirilmelerini köklü bir şekilde farklıla ştırmaktadır. Engellerin saptanmasında Stigler’in tarifinin ele alınması durumunda ortada bir engel bulmak bile oldukça zorla şacaktır. Di ğer yandan Bain’in tarifi hemen hemen her şeyi bir engel haline getirmektedir.

109 Sonuç olarak, giri ş engelleri konusunda iki okulun tanımları kar şıla ştırıldı ğında, Harvard Okulu, mevcut firmalara a şırı kar elde etme fırsatı veren pazar yapılarını; Chicago Okulu ise, mevcut firmalarla pazara yeni girecek firmalar arasında maliyet asimetrileri çıkartan unsurları ön plana almaktadır. Bu çerçevede Harvard Okulu’na göre giri ş engeli sayılan bazı unsurlar, Chicago Okulu’na göre giri ş engeli sayılmamaktadır (Ardıç, 2002:39). Örne ğin; Bain kurulu ş için gerekli fonların büyüklü ğünü giri ş engeli saymakta; Stigler ise, bu unsurun bir giri ş engeli olmadı ğını belirtmektedir. Burada, mevcut firmaların da kurulu ş a şamasında büyük fonları sa ğlamak zorunda olması, bu unsurun giri ş engeli sayılmasına gerekçe olarak ileri sürülmektedir.

Sonuç

Bu bölümde öncelikle piyasalara giri ş engelleri kavramına netlik kazandırılmaya çalı şılmı ştır. Daha önce ifade edildi ği üzere, bu kavram 1887 yılında ortaya atılmı ş olmakla birlikte, iktisat okullarının piyasalardaki rekabet sürecini farklı algılamalarından dolayı, giri ş engeli kavramı da bu kavram karga şasından payını almı ştır. Günümüzde dahi üzerinde uzla şılmı ş bir “giri ş engeli” tanımı yoktur. Ancak temsil ettikleri okulların da görü şlerini yansıtacak şekilde iki tanım vermek gerekirse, Harvard Okulu gelene ğinin öncülerinden Bain; giri ş engellerini, “endüstride mevcut firmalara kıyasla endüstriye yeni girecek firmaların dezavantajlı durumda olmalarına yol açan unsurlar” şeklinde tanımlamı ştır.

Chicago Okulu temsilcilerinden Stigler ise; giri ş engellerini, “üretim hacmine bakılmaksızın (herhangi bir üretim hacminde veya her üretim hacminde) endüstriye yeni girecek firmanın katlanmak zorunda oldu ğu; fakat mevcut firmanın katlanmak zorunda olmadı ğı üretim maliyeti” şeklinde tanımlamı ştır.

İki tanım kar şıla ştırıldı ğında, Harvard Okulu mevcut firmalara a şırı kar elde etme fırsatı veren pazar yapılarını; Chicago Okulu ise, mevcut firmalarla pazara yeni girecek firmalar arasında maliyet asimetrileri ortaya çıkaran unsurları ön plana çıkarmaktadır. Bu çerçevede Harvard Okulu’na göre giri ş engeli sayılan bazı unsurlar, Chicago Okulu’na göre giri ş engeli sayılmamaktadır.

110 Piyasaların i şleyi şiyle ilgili süreçlerle ilgili olarak Müftüo ğlu’nun da ifade etti ği üzere, Endüstri iktisadında Klasik olarak kabul edilen “yapı-davranı ş-performans” üçlüsüne dayalı analiz yöntemine göre, piyasa yapısına ba ğlı olarak firma davranı şları ve genel ekonomik performans ön plana çıkmaktadır. Piyasa yapısı firma davranı şlarını belirlemekte, firma davranı şları da ekonomik performansı etkilemektedir. Bu çerçevede kamunun temel görevi, piyasa yapısında rekabeti engelleyecek de ğişmelere izin vermemek, şayet piyasa yapısı rekabete elveri şli de ğilse, firma davranı şlarını gözleyerek bu davranı şların hakim durumun kötüye kullanımı biçimine dönü şmesini engellemektir. Bir ba şka ifade ile ula şılmak istenen hedef, piyasada olabildi ğince rekabetçi bir dengeyi egemen kılmak ve yüksek pazar gücüne sahip firmaların piyasayı bu dengeden uzakla ştırmasını engellemektir. Piyasa dengesinin i şlerlik kazanamadı ğı hallerde de devletin firmalara denge kurallarını empoze etmesi ve bu şekilde kaynak tahsisinde etkinli ğin sa ğlanması söz konusudur (Müftüo ğlu, 2002).

Chicago Okulu temsilcilerine göre ise, etkinlik (verimlilik) ön plana çıkmaktadır. Buna göre; kar ya zora dayalı ya da etkinlik ve verimlili ğe dayalı olarak olu şur. Piyasa zora dayalı bölü şümü kabul edemeyece ğinden ve verimlilik sa ğlayamayan firmalar yarı ştan dü şece ğinden verimlili ğin ve etkinli ğin arayı şı içindeki firmalar kendilerine en uygun yolu bulurlar. Piyasalar verimsizli ği hukuktan daha iyi de ğerlendirece ğinden, rekabet otoriteleri ve yargının mümkün oldu ğunca i şe karı şmaması yerinde olur. Zaten rekabet otoriteleri ve yargı, verimli olanı olmayandan ayırt edebilecek yetene ğe sahip de ğildir. Bu bölümde, piyasaların i şleyi şine ve giri ş engellerine iktisat okulları açısından yakla şılarak aralarında farklılıklar ortaya konmaya çalı şılmı ştır.

111 BÖLÜM 3: G İRİŞ ENGELLER İNE STRATEJ İK YÖNET İM AÇISINDAN YAKLA ŞIM

Birinci bölümde de ifade edildi ği gibi, rekabet yasalarının temel amacı, rekabetçi piyasa yapılarının olu şturulması ve bu olu şumun sürekli olarak korunmasını sa ğlamaktır. Di ğer taraftan, firmalar açısından ise; kendilerine rekabet avantajı yaratacak ve bu avantajı sürdürecek stratejiler belirlemek temel zorunluluktur. Bu durum, piyasalarda rekabetçi bir yapı olu şturmak isteyen devlet ile, rekabet avantajı yaratmayı amaçlayan stratejik yönetim yakla şımlarının bazen çatı şması sonucunu do ğurmaktadır.

Ancak, bu rekabet avantajı yaratmak için geli ştirilen tüm stratejilerin rekabet yasalarıyla çatı ştı ğı şeklinde algılanmamalıdır. A şağıda ayrıntılı bir şekilde üzerinde durulaca ğı üzere, stratejik yönetim yakla şımında rekabet avantajı yaratmak ve bu avantajı sürdürme noktasındaki görü şler farklılık arz etmektedir.

Bu bölümde stratejik yönetim yakla şımında rekabet avantajı olu şturmada ve bu avantajı sürdürülebilir kılmada ortaya konan iki yakla şımın görü şleri incelenerek, hangi yakla şımın Rekabet Hukuku ile çatı şma halinde, hangisinin uyum halinde oldu ğu ortaya konmaya çalı şılacaktır.

Firmaların rekabet avantajı yaratmasını açıklamaya yönelik olarak 10’a yakın okul oldu ğu ( Mitzberg, 1990) öne sürülmektedir. Ancak De Wit ve Meyer (1999), üzerine kuruldukları temellere inildi ğinde bu konudaki görü şlerin iki temel yakla şım içinde kategorize edilebilece ğini ifade etmektedirler. Buna göre; aynı piyasa şartları içinde farklı karlılı ğın (performansın) kayna ğını; pozisyon yakla şımı ve kaynaklara dayalı yakla şım, en iyi şekilde ifade etmektedir.

Pozisyon yakla şımına göre; firmanın içinde bulundu ğu endüstrinin yapısı ve bu endüstri yapısı içinde firmanın alaca ğı pozisyon firmanın karlılı ğını belirler. Karlılı ğın süreklili ği ise, sektöre giri şin engellenip engellenmedi ğiyle ilgilidir. Bu engellerin bir kısmı sektörün yapısal özelliklerinden kaynaklanmakta; bir kısmı ise, sektör içindeki firmanın stratejik davranı şlarıyla olu şturulmaktadır.

112 Di ğer yandan, kaynaklara dayalı okul, bir endüstrideki kar farklılı ğının kayna ğı, dı şsal faktörlerden de ğil firmanın kendi geli ştirdi ği içsel faktörlerden kaynaklandı ğını iddia etmektedir. Karlı ğının süreklili ğini ise, pozisyon yakla şımın aksine giri ş engellerine de ğil, taklit engellerine ba ğlamaktadırlar. Kaynaklara dayalı yakla şıma göre, firmanın sundu ğu ürün veya hizmetler ba şka firmalar tarafından kolay taklit edilemeyecek şekilde olu şturulursa, bu de ğerlere sahip firmalar karlılıklarını uzun süre koruyabileceklerdir.

Aşağıda her iki yakla şım ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Ancak kısa olarak stratejik yönetim dü şüncesinin geli şimi üzerinde de durmak gerekmektedir.

3.1. Stratejik Yönetim Kavramı

Stratejik yönetim kavramını tanımlamaya geçmeden önce stratejik yönetime ismini veren strateji kelimesini netli ğe kavu şturmak gerekmektedir.

Strateji kavramının önceleri askeri bir kavram olarak kullanıldı ğı bilinmektedir. Webster’s New World Dictionary stratejiyi, “askeri bir operasyonu planlama ve yönetme” şeklinde tanımlamaktadır (Hill ve Jones, 1992:7).

Askeri stratejide amaç, genellikle zaferdir. Zafere ula şmak için önce birli ğin durumunu de ğerlendirmek (içe bakı ş), sonra da dü şman kuvvetlerinin durumunu eldeki olanaklar ölçüsünde de ğerlendirmeye çalı şmak (dı şa bakı ş) gerekir. Askeri stratejinin tayininde elde bulundurulan harp araçlarının miktarı ve kalitesi ile sava şın cereyan edece ği arazinin durumu ve arazi hakkındaki bilgi derecesi de önemli rol oynar (Eren, 2002:2).

Stratejiyle ilgili askeri tanım, ekonomik ve yönetsel açıdan olu şturulacak tanımlar için de bir çerçeve sunmaktadır. Yapılan tanımların ço ğu bu de ğerlendirmeler ı şığında cereyan eder.

Strateji konusu üzerinde ilk çalı şmalardan birini gerçekle ştiren Chandler (1962) stratejiyi; “i şletmelerde uzun dönemli amaç ve hedefleri belirleme ve bu amacı gerçekle ştirebilmek için ihtiyaç duyulan kaynakları tahsis ederek uygun faaliyet programlarını hazırlama” şeklinde tanımlamaktadır. Mintzberg (1978), stratejiyi “kararlar ve buna ba ğlı faaliyetler dizisi” olarak algılamaktadır. Porter (1980), stratejiyi daha çok pazarla ilgili olarak açıklamaktadır. Porter’e göre, pazardaki rekabetin seviyesi

113 ve bunun gelece ği belirlendikten sonra pazar fırsatlarına dayanarak rakiplere üstünlük sa ğlayacak karar ve faaliyetlere strateji denir.

Porter, bir sektörde rekabet eden her firmanın yazılı olsun ya da olmasın bir (rekabet) stratejisinin oldu ğunu iddia etmektedir (Porter, 2000:1).

Stratejik yönetim; strateji ve yönetim kelimelerinin birle ştirilmesinden türetilmi ştir. Dinçer, stratejik yönetimi; “stratejilerin planlanması için gerekli ara ştırma, inceleme, de ğerlendirme ve seçim çabalarını planlama, bu stratejilerin uygulanabilmesi için örgüt içi her türlü yapısal ve motivasyonel tedbirlerin alınarak yürürlü ğe konulmasını, daha sonra da stratejilerin uygulanmadan önce ve sonra amaçlara uygunlu ğu açısından kontrol edilmesini kapsayan ve i şletmenin üst düzey kadrolarının faaliyetlerini ilgilendiren süreçler toplamı” şeklinde ayrıntılı olarak tanımlamı ştır (Dinçer, 1998:35).

Stratejik yönetimim alt yapısı stratejik dü şünebilmekten geçer. Barca (2002a: 15), stratejik dü şünme yetene ğinin kıt bir yetenek oldu ğuna vurgu yaparak, kolayca geli ştirilemeyece ğini ve taklit edilemeyece ğini belirtir. Bundan dolayı da bu yetene ği geli ştirmi ş olan bireyler, i şletmeler ve devletler, geli ştirmemi ş olanlara kar şı sadece üstün ba şarı elde etmi ş olmayacak, aynı zamanda ba şarılarını uzun vadede sürdürme olana ğı da yaratmı ş olacaklardır.

Bu açıklamalardan sonra, bu bölümüm sorunsalı olan rekabet avantajının kayna ğı nedir ve bu avantaj uzun süre nasıl sürdürülebilir sorusuna yanıt aranmaya geçilebilir.

3.2. İş letmeler Arasındaki Kar Farklılı ğının Kayna ğı Nedir ?

Sistematik kar farklarının kayna ğı ve mekanizmasına ili şkin olarak strateji disiplini içerisinde verilen yanıtlar çok çe şitlilik arz etmektedir. Kar kaynaklarına ili şkin olarak firmanın pazar güçlerine kar şı takındı ğı göreceli pozisyonu, firmanın vizyonunun materyalize edilmesi, firmanın üstün kaynak ve kabiliyetleri, firmanın kritik ba şarı faktörleri, firmanın ö ğrenme kabiliyetleri, firmanın inovasyon yapma kabiliyetleri, vs. gösterilirken, mekanizmalara ili şkin olarak da giri ş, çıkı ş ve taklit engelleri gösterilmektedir (Barca, 2002b: 31). Bu kaynakların her biri etrafında farklı dü şünce okulları ortaya çıkmı ştır. Bu okulları; Mintzberg’e göre (1990) on, Whittington’a göre (1993) dört, Pettigrew ve Wipp’e göre (1993) be ş, Chaffe’e göre (1985) üç grupta sınıflandırmak mümkündür. De Witt ve Meyer ise, üzerinde kuruldukları temellere

114 indirgendiklerinde, görü şlerdeki çe şitlilikler iki temel yakla şım içerisinde kategorize edilebilirler; pozisyon yakla şımı ve kaynaklara dayalı yakla şım (1999:214). A şağıda her iki yakla şım ayrıntılı olarak incelenecektir.

3.2.1. Pozisyon Yakla şımına Göre Kar Farklılı ğının Kayna ğı

Rekabet Avantajı (1985) adlı çalı şmasında Porter, i şletmeler arasındaki kar farklılıklarını:

1. Endüstrinin uzun dönemli karlılık potansiyellerinden ve endüstrinin yapısını belirleyen faktörlerden,

2. Endüstri içindeki i şletmenin takınaca ğı rekabet pozisyonundan, kaynaklandı ğını ileri sürmektedir.

Endüstrinin uzun dönemli kar potansiyeli, bütün endüstrilerin e şit kar fırsatları sunmadıkları fikrine dayanmaktadır. Endüstrilerin uzun dönemde bile e şit kar potansiyeline sahip olmadıklarını a şağıdaki tablo 5 ortaya koymaktadır.

Tablo 5: Endüstri alt dallarına göre karlılık göstergeleri (1971-1990)

Alt Sektörler Hisse Senetleri Varlıklar Üzerinden Satı şlar Üzerinden Üzerin. Getiri (%) Getiri( %) Getiri( %) İlaç sanayi 21.4 1.8 13.1 Basın ve yayın 15.5 7.1 5.5. Gıda ve benzeri ür. 15.2 6.6 3.9 Kimyasal ürünler 15.1 7.5 7.2 Petrol ve kömür ür. 13.1 6.5 6.5. Ka ğıt ürünleri 12.5 6.0 5.1 Motorlu araçlar 11.6 5.6 3.7 Lastik ve plastik ür. 11.6 5.1 3.4 Elektr. ve elektrnon. 11.5 5.4 4.4 Ta ş, kil ve cam ür. 10.4 4.8 4.0 Tekstil tezgah ür. 9.3 4.3 2.5 Demirsiz metaller 8.3 3.9 3.6 Demir ve çelik 3.9 1.5 1.3

Kaynak : McGhan (1992).

Yukarıdaki tablodan da anla şılabilece ği gibi, endüstriler arasında önemli ve uzun dönemli (sistematik) karlılık farkları vardır. Örne ğin; Amerika’daki ilaç sanayi demir ve çelik sanayiine göre yirmi yıllık bir sürede ortalama olarak hep çok daha fazla

115 kazanmı ştır. Bu veriler ı şığında denilebilir ki, firmaların uzun dönem ortalama karlılıkları endüstriden endüstriye farklıla şacaktır. Porter’a göre, bu ba ğlamda endüstri karlılı ğı, ürünlerin nasıl göründü ğü veya yüksek veya dü şük teknoloji ile gerçekle ştirildikleri gibi münferit firmaların özelliklerinin bir fonksiyonu de ğil, söz konusu endüstrinin ‘yapısından’ kaynaklanmaktadır (Porter, 1985:5). Dolayısıyla firmalar arasındaki farklılı ğı açıklamak için içinde faaliyet gösterdikleri endüstrinin yapısını ve o yapının genel özelliklerini veya dinamiklerini iyi analiz etmek gerekmektedir (Barca, 2003:33).

Örne ğin; yüksek giri ş bariyerleri olan, faaliyet gösteren az sayıda firmanın oldu ğu, yüksek derecede ürün farklıla ştırmasının veya dü şük talep elastikiyetinin oldu ğu endüstri yapıları bu özelliklerin tersine sahip endüstri yapılarından çok daha fazla karlılık potansiyeline sahip olacaklardır.

Şekil 3: Engeller ve Karlılık Çıkı ş Engelleri

Alçak Yüksek Alçak, istikrarlı Alçak, riskli Alçak

Giri ş Engelleri getiriler getiriler Yüksek, istikrarlı Yüksek, riskli

getiriler getiriler Yüksek

Kaynak : Porter (2000:28)

Aynı şekilde yukarıdaki önermenin tersi de söylenebilir. Sektördeki firmalar için en kötü durum; giri ş engellerinin alçak, çıkı ş engellerinin yüksek oldu ğu durumdur (Porter,2000:28).

Firmaların karlılıkları arasındaki farkın endüstri yapısından kaynaklandı ğı daha önce (pozisyon yakla şımı) de ifade edilmi şti. Bu yönüyle endüstri yapısı daha ayrıntılı bir incelemeyi hak etmektedir. Bu incelemede esas olarak Porter’ın Rekabet Stratejisi (2000) adlı çalı şmasından yararlanılacaktır.

116 Tablo 6 : Porter’ın Rekabet Dinami ği: Endüstri Yapısının Unsurları

Giri ş Engelleri Rekabetin -Ölçek ekonomisi, Yo ğunlu ğunun -Sınai mülkiyete konu olan Belirleyicileri farklıla ştırılmı ş ürünler, -Endüstrinin büyüme

-Özgün markalar, hızı, -Dönü şüm maliyetleri, -Sermaye ihtiyacı, -Sabit maliyetlerin veya -Da ğıtım kanallarına sahiplik stok de ğerlerinin katma de ğerdeki payı, -Mutlak maliyet üstünlü ğü; Yeni -Özgün tecrübe e ğrisi, Giri ş Tehdidi -Süreklilik arz etmeyen -Gerekli girdilere ula şma e ğrisi, kapasite fazlaları, -Sınai mülkiyete konu olan özgün -Ürünlerdeki farklılıklar, ürünler, -Hükümet politikaları, -Özgün marka,

-Beklenen kar şı atak. -Dönü şüm maliyetleri,

-Konsantrasyon ve

Sektördeki Rakip Satıcıların Firmalar Alıcıların Pazarlık Gücü Pazarlık Gücü

Rekabetin Yo ğunlu ğu

Satıcıların Pazarlık Gücünü Alıcıların Pazarlık Gücünü Tayin Eden Unsurlar Tayin Eden Faktörler • -Girdilerin Farklıla ştırılması, Pazarlık Gücü (Kaldıraçları) -Satıcıların ve firmanın İkame -Alıcıların konsantrasyon dönü şüm maliyetleri, Malların Tehdidini oranının firmanın konsantrasyon -Girdileri ikame etme Tayin Eden oranına göre durumu, imkanları, Faktörler -Satın alınan miktar, -Satıcıların konsantrasyon -İkame -Alıcıların dönü şüm oranları, mallarının nispi maliyetlerinin firmanın dönü şüm -Satıcılar açısından satı ş fiyatları, maliyetlerine göre durumu, miktarının önemi, -İkame -Mü şterilerin bilgi alma -Endüstride toplam alımlara malları imkanları, ili şkin maliyet, -Alıcıların yukarı do ğru Girdilerin maliyet veya ürün entegrasyon kapasitesi, farklıla ştırması ü zerine etkileri, -Alıcıların i şten çekilme kapasitesi, • Alıcıların Fiyatlara Duyarlılı ğı -Alımların toplam de ğeri, -Üründeki farklılıklar, Kaynak : Teece (1984:95)

117 Aslında çalı şma yukarıda, Portet tarafından geli ştirilen tablonun açıklaması niteli ğindedir.

Porter’e göre piyasada mevcut firmalar arasındaki rekabeti etkileyen ba şlıca be ş güç yada da faktör bulunmaktadır (Tablo 6). Bunlar sırasıyla;

1. sektördeki rakipler (mevcut firmalar arasındaki rekabet),

2. alıcıların pazarlık güçleri,

3. ikame firmalar (ikame ürün ya da hizmetlerin pazara girme tehdidi),

4. tedarikçiler (tedarikçilerin pazarlık güçleri) ve

5. sektöre yeni girecek firmalar (sektöre yeni girecek firma tehditleri)’dır.

Be ş rekabet gücü, -pazara giri ş, ikame ürün riski, alıcıların pazarlık güçleri, tedarikçile- rin pazarlık güçleri ve mevcut rakipler arasındaki rekabet- bir sektördeki rekabetin, mevcut oyuncuların çok ötesine geçti ği gerçe ğini yansıtır. Mü şterilerin, tedarikçilerin, ikame firmaların ve sektöre yeni girecek olanların tümü, sektördeki firmalar için birer ‘rakip’tir ve özel ko şullara ba ğlı olarak, az ya da çok öne çıkabilirler. Bu be ş temel güç; sektördeki rekabetin durumunu, bu güçlerin toplamı ise, sektördeki nihai karı ve rekabetin yo ğunlu ğunu belirler. Bu güçler yüksek getirilerin söz konusu oldu ğu sektörlerde daha zayıf, getirinin azaldı ğı sektörlerde ise, daha yo ğundur. Rekabet stratejisinin temel hedefi, firmanın bu güçlere kar şı kendisini en iyi bir biçimde savunabilece ği veya bunları kendi yararına etkileyebilece ği bir konum bulmaktır. Reka- bet yo ğunlu ğunun en fazla oldu ğu nokta, giri şin serbest oldu ğu, mevcut firmaların tedarikçiler ve mü şteriler kar şısında pazarlık gücüne sahip olmadıkları, birbirine benzer çok sayıda firma ve ürünün oldu ğu, yani tam rekabetin söz konusu oldu ğu sektörlerdir (Aktan ve Vural, 2004:99).

Bu be ş faktörün toplam gücü, ortalama olarak bir sanayideki i şletmelerin sermaye maliyetlerinin üstünde yatırımlarından elde edecekleri geliri belirlemektedir. Yine, bu be ş faktörün gücü sanayiden sanayiye farklıla şarak bir sanayi geli ştikçe de ğişebilir. Porter'a göre, bu faktörlerden her hangi biri ne kadar güçlü olursa i şletmenin fiyatları yükselme kabiliyeti ve karlılı ğı azalacaktır. Yani, Porter’in analizine göre rekabet faktörlerinin güçlü ğü i şletme için bir tehdit olu şturacaktır. Öte yandan, zayıf bir rekabet

118 faktörü, i şletmeye daha fazla kar imkanı sunaca ğı için bir fırsat olacaktır. Bu noktada söz konusu be ş faktörün kısaca incelenmesi yerinde olacaktır.

1- Mevcut Rakipler Arasındaki Rekabetin Yo ğunlu ğu: E ğer bir sanayide faaliyet gösteren i şletmelerin arasındaki rekabet dü şük ise, i şletmeler fiyatları artırma ve daha fazla kar elde etme imkanı bulabilirler. Yani, bir sanayideki i şletmeler arasındaki güçlü rekabet, karlılık açısından önemli bir tehdit olu şturmaktadır (Porter, 2000:21). Bir sektörde faaliyet gösteren i şetmeler arasında süren rekabeti şekillendiren üç faktör bulunmaktadır:

- Sanayinin Rekabetçi Yapısı: Bir sanayinin rekabetçi yapısı, o sanayide faaliyet gösteren i şletmelerin sayı ve büyüklüklerine ba ğlıdır. Sanayi yapıları da ğınık ve bütünle şik yapılar arasında de ğişik konumlarda yer alabilmektedir. Da ğınık bir sanayi yapısında belirli firmaların üstünlü ğü olmaksızın çok sayıda i şletme rekabeti sürdürmektedir. Tamamen bütünle şik bir sanayide ise, tek bir i şletme ya da hakim konumda bir i şletme bulunmaktadır. Bu durum tekel olarak da isimlendirilebilir. Genel olarak sanayi kolları çe şitli ölçülerde bu iki konum arasında farklı yerlerde bulunabilmektedirler. Rekabetin yo ğun oldu ğu da ğınık bir sanayide en uygun strateji mümkün oldu ğunca maliyetlerin minimize edilmesidir. Bütünle şik bir yapıda ise, yani oligopol durumda i şletmeler kar şılıklı olarak birbirlerine ba ğımlıdırlar. Oligopolü olu şturan i şletmelerden birinin gerçekle ştirece ği rekabetçi bir hareket do ğrudan di ğer rakipleri etkileyecek ve onları benzer bir faaliyete sevk edecektir. Yani, bu tür bir sanayide rekabetçi bir faaliyet, rakiplerin pazar payını doğrudan etkileyecektir. Özellikle fiyat kırma yoluyla rekabet bu tür sanayilerde önemli tehditler olu şturulabilmektedir. Bu sebeple, oligopol piyasaların rekabetin fiyattan ziyade ürün kalitesi ve tasarım özelliklerinde gerçekle şti ği görülmektedir. Yine, bu sanayideki işletmeler fiyat rekabetini önlemek için marka ba ğımlılı ğını yaratma yolunda çaba sarf etmektedirler (Akat ve Vural, 2004:100).

-Talep Ko şulları: Bir sanayi kolunda süregelen rekabetin şiddetini belirlemede talep ko şulları önemli rol oynamaktadır. E ğer pazar büyüyorsa veya talepte bir artı ş varsa bu işletmeler için önemli bir fırsat olu şturacaktır. Aksi durumda ise, azalan talep i şletmeler arasında pazar payı ve gelirleri korumak için önemli bir mücadele ortaya çıkaracaktır. Eğer bir sanayide talep azalması varsa, i şletmeler ancak birbirlerinin pazar paylarını

119 alarak büyümeyi sürdürebilirler.

-Pazardan Çıkı ş Engelleri : Sanayi kolunda talep azalırken, çıkı ş engelleri i şletmeler için önemli bir tehdit olu şturacaktır. E ğer çıkı ş engelleri çok güçlü ise, bir i şletmenin istemedi ği halde avantajı olmayan bir sanayiye mahkum olması söz konusu olabilir. Bir sanayi kolunda çıkı şı engelleyen ba şlıca faktörler şu şekilde sıralanabilir (Porter, 2000:25-26):

- Alternatifi olmayan, satı şı zor ya da imkansız bina ve ekipman yatırımı i şletmelerin bir piyasayı terk etmesine engel olabilir.

- Bir sanayi kolunu terk etme sonucu çalı şanlara ödenmesi gerekecek büyük miktarda para çıkı ş için bir engel olabilir.

- Bir i şletmenin uzun süredir faaliyet gösterdi ği sektörü rasyonel olmayan sebeplerle bırakmak istememesi.

- İş letme birimleri arasındaki stratejik ili şkiler, tedarik ili şkileri sanayi kolunu terk etmeye engel olabilir.

- Ekonomik anlamda sektöre mutlak olarak ba ğımlılık da bir çıkı ş engeli olmaktadır.

Dolayısıyla bir sanayideki i şletmeler arasında süren rekabette talep ko şulları ve sanayiden çıkı şı engelleyen faktörlerin farklı durumlarının muhtelif fırsat ve tehditleri ortaya çıkaraca ğı görülmektedir. Sonuç olarak Porter; sanayi büyümesi, sabit maliyetleri katma de ğer oranı, aralıklarla olu şan fazla kapasite, ürün farklılıkları, marka tanınmı şlı ğı, maliyetlerdeki artı şlar, yo ğunla şma ve denge, rekabetçilerin farklıla şması gibi faktörlerin genel olarak rekabetin belirlenmesinde önem ta şıdıklarını ifade etmektedir.

2- Potansiyel Rakipler (Giri ş Tehdidi): Potansiyel rakipler, henüz o sanayide faaliyet göstermemekle beraber istedikleri zaman bunu gerçekle ştirme imkanına sahiptirler. Yerle şik i şletmeler potansiyel rakiplerin bu sanayie girmelerini önlemeye çalı şırlar. Zira, ne kadar fazla i şletme rekabete dahil olursa, pazar payını korumak ve karları sürdürmek eski i şletmeler için o kadar zor olacaktır. E ğer bir sanayie giri ş çok kolaysa, bu eski i şletmelerin karlılı ğı için önemli bir tehdit olu şturacaktır. Öte yandan e ğer sanayie giri ş riski dü şükse, fiyatların arttırılması ve daha fazla gelir elde edilmesi

120 işletmeler açısından bir fırsat olacaktır. Yani, yeni rakiplerin piyasaya girmeleri fiyatlar üzerinde sınırlayıcı bir etki yapacak ve yeni giri şleri önlemek için gereken yatırımları yönlendirecektir (Porter, 2000:7-20).

3- Mü şterilerin Pazarlık Gücü: Porter’ın rekabetçi faktörlerinin üçüncüsü, mü şterilerin satın alma gücüdür. Mü şteriler e ğer daha kaliteli ürünler, daha iyi hizmet gibi maliyetleri arttırıcı beklentiler içinde iseler ve fiyatların dü şürülmesi yönünde güçlerini birle ştiriyorlarsa, rekabetçi bir tehlike olarak görülmektedirler. Öte yandan, zayıf mü şteriler i şletmelere fiyatları yükseltme ve daha fazla kar elde etme imkanı sa ğlarlar. Mü şterilerin i şletmelerden talepleri, kendilerinin i şletmeye göre göreceli güçlerine ba ğlı bir durumdur. Porter, alıcıların a şağıdaki hallerde güçlü olacaklarını ifade etmektedir:

- Sanayinin arz yönü daha çok küçük işletmelerden olu şurken mü şteriler az sayıda ve büyük i şletmeler ise, mü şteriler kolaylıkla üretici firmaları etkileri altına alabilirler.

- Mü şteriler büyük miktarda mal satın alırlarsa, satın alma gücünü kullanarak önemli fiyat iskontoları sa ğlayabilirler.

- Sipari şlerin büyük bölümü için e ğer üreticiler mü şterilere ba ğımlı ise, bu durumda mü şterilerin önemli bir avantaj kazanacakları ortadadır.

- Eğer mü şteriler üreticiler arasında kolaylıkla de ğişim yapabiliyorsa, onların mal satabilmek için fiyat kırmaya zorlanmalarını sa ğlayabilirler.

- Mü şterilerin bir defada aynı girdiyi bir çok üreticiden almaları ekonomik olarak bir yarar sa ğlıyorsa, mü şterilerin avantajlarından söz edilebilmektedir.

- Mü şteriler, dikey bütünle şme tehdidini kullanabilirlerse, üreticileri önemli ölçüde fiyat kırmaya sevk edebilirler.

Yine, Porter ana hatlarıyla mü şterilerin gücünü belirleyen faktörleri ikiye ayırmaktadır:

-Pazarlık Düzeyi: Pazarlık düzeyinde mü şteri sayısı, mü şterilerin firma fıyat ayarlamalarına kar şılık kendi fiyatlarını ayarlamalarını, mü şteri bilgisi, dikey bütünle şme imkanı, ikame mallar gibi faktörler mü şterilerin gücünü belirlemektedir

121 -Fiyat Duyarlılı ğı: Fiyatı toplam alı şlar oranı, ürün farklılıkları, marka tanınmı şlı ğı, kalite/performans oranı mü şteri karları ve karar alıcılarının cesaret ve te şviki gibi faktörler de mü şterilerin güçlerini belirleyici rol oynamaktadır .

4- Tedarikçilerin Pazarlık Gücü: Bir sanayi kolundaki tedarikçiler, mü şteri firmaların daha fazla fiyatla mal almalarını sa ğlayacak fiyat artırımını yapabilirlerse veya mallarının kalitesini dü şürürlerse rekabetçi bir tehdit olarak algılanabilirler. Öte yandan tedarikçilerin zayıf olması, mü şterilerin istedikleri fiyatları dayatmalarına imkan verece ğinden mü şteriler için bir fırsat haline gelecektir.

Porter, tedarikçilerin a şağıdaki hallerde güçlü bir konumda bulunacaklarını ifade etmektedir:

- Mü şteriler için önemli olan ve az sayıda ikamesi bulunan mallar üretiyorsa, tedarikçiler güçlü bir konumdadır.

- İş letmenin içinde bulundu ğu sanayi kolu, tedarikçiler için önemli bir mü şteri de ğilse, tedarikçiler herhangi bir fiyat indirme veya kalite arttırma baskısıyla kar şı kar şıya kalmayacaklardır.

- Bir mü şteri için tedarikçi de ğiştirmek çok maliyetli olacaksa, bu durum tedarikçiler için avantajdır.

- Tedarikçiler dikey olarak sanayide bütünle şmeye giderek fiyatları yükseltme yönünde bir rekabete gidebilirler.

- Tedarikçilerden mal alan mü şteriler, dikey bütünle şmeyi gerçekle ştiremeyip kendi ihtiyaçlarını kar şılayamazlarsa, girdi fiyatlarını dü şürme fırsatını yakalamaları mümkün olmayacaktır.

5-İkame Mal ve Hizmetlerin Tehdidi: Porter’a göre bir sanayi kolunda ikame tehdidinin belirleyicileri; ana hatlarıyla, ikame ürünlerin göreceli fiyat performansları, maliyet de ğişimleri ve mü şterilerin ikame mala olan do ğal e ğilimleri olarak belirtilmektedir. İkame mal veya hizmet, bir sanayi kolundaki i şletmelerin benzer mü şteri ihtiyaçlarına hitap edecek şekilde ürettikleri mal veya hizmetler olarak tanımlanabilir.

122 Şu günlerde özel havayollarının da ula şım sektörüne girmesiyle birlikte, bu alanda ya şanan fiyat rekabeti nedeniyle uçak biletleri otobüs biletleriyle aynı seviyeye ve hatta bazı saatlerde bedava denilebilecek (9YTL) bir noktaya gelmi ştir. Bu nedenle karayolu ula şımın bir di ğer alternatifi (ikamesi) olan havayolu ta şımacılı ğı, uzun vadede bu sektördeki karlılı ğı azaltacak görünmektedir. Hatta bu alanda bazı sektörden kopmalar (Boss Turizm) ya şanmaya ba şlamı ştır.

Porter’a göre bu be ş gücün a ğırlı ğı, endüstride endüstriyen de ğişir ve kolektif a ğırlıkları bir endüstrinin karlılık potansiyelini belirler. Endüstri yapısını olu şturan bu be ş güç lehte ise; ilaç, basın-yayın ve kimyasal endüstrilerde oldu ğu gibi, bir çok firma yüksek gelirler elde edebilir. Fakat, be ş güçten biri veya bir kaçının yo ğun veya aleyhte olan endüstrilerde, firmaların en iyi biçimde yönetilmelerine ra ğmen ancak birkaçı iyi gelirler elde edebilirler. Kısaca, endüstri güçleri ile karlılık arasında ters bir ili şki vardır. Bir endüstrideki be ş gücün kolektif a ğırlı ğı azaldıkça karlılı ğı artar veya a ğırlı ğı arttıkça karlılı ğı azalır.

Endüstri yapıları bugünden yarına de ğişmeyece ği için uzun vadeli stratejik arayı şları da belirler. Daha açık bir ifade ile Porter’a göre, endüstri yapısı sadece karlılık potansiyelini de ğil aynı zamanda, rekabet oyununun kurallarını ve firmalar için izleyebilecekleri potansiyel stratejileri de belirler (Porter, 1980:3). Firmalar yapısal analiz yaparak temel iki soruya (hangi endüstride) faaliyet göstereceklerine ve nasıl (hangi stratejiyi izleyerek) rekabet edeceklerine de karar vereceklerdir. Endüstri seçimini yapan firma, o endüstriyi olu şturan be ş güce kar şı kendisini en güçlü kılacak bir pozisyon belirler: “Endüstri içerisindeki bir firmanın rekabet stratejisinin amacı, bu be ş güce kar şı kendisini en iyi biçimde savunabilece ği veya onları kendi lehine çevirebilece ği bir pozisyon bulmaktır” (Porter, 1980: 4). Be ş yapısal güce kar şı geli ştirilecek savunmanın ba şarısı onun endüstri averajının altında mı yoksa üstünde mi kar elde edece ğini belirleyecektir (Barca, 2002a: 34). Bu yakla şımla Porter, bir yandan endüstriler, di ğer yandan firmalar arasındaki karlılık farklarının nedenlerini açıklamaktadır.

Porter, yukarıda belirtilen be ş rekabet gücüyle ba şa çıkabilmek ve onları devre dı şı bırakmak için firmaların izleyebilece ği üç genel strateji önermektedir (Porter, 2000:44):

123 - Toplam maliyet liderli ği (Dü şük maliyetle pazar liderli ği),

- Farklıla ştırma (Ürün ve hizmeti benzersiz kılma) ve

- Odaklanma (Belirli bir mü şteri grubu; ürün yelpazesinin belirli bir kesiti veya belirli bir co ğrafi pazar üzerinde odaklanma stratejisi).

1- Toplam Maliyet Liderli ği Stratejisi: Verimli ölçekte faal tesislerin kurulmasını, deneyimlerden güçlü maliyet dü şüşlerinin elde edilmesini, sıkı maliyet ve genel giderler kontrolünü, küçük mü şteri hesaplarından kaçınılmasını ve ar-ge, servis, reklamlar, v.b. gibi alanlarda maliyetlerin en aza indirilmesini gerektirir (Yip, 1984:18). Stratejinin temelini, kalite, hizmet ve di ğer alanlar ihmal edilmeden rakiplere kıyasla daha dü şük bir maliyete sahip olmak olu şturur. Bu konuma gelmek, rekabet çok yo ğun olsa bile firmanın sektörel ortalamanın üzerinde bir getiri elde etmesine yol açar. Dü şük bir maliyete sahip olmak; firmaya rakipleri kar şısında güçlü bir konum sa ğlar, firmayı güçlü alıcılara kar şı korur, girdi maliyetlerindeki artı şlarla ba şa çıkabilmesini sa ğlayarak güçlü tedarikçiler kar şısında firmanın elini güçlendirir. Piyasaya yeni giren firmalar için giri ş engeli sa ğlar ve ikame ürünler açısından firmanın rakiplerine avantaj sağlamasına yol açar. Toplam maliyetleri dü şük olan bir firma, rakiplerine kıyasla daha yüksek bir pazar payına ve hammaddelere daha kolay eri şim avantajına sahip olur. Ancak, bu tip bir stratejinin uygulanabilmesi, çok iyi bir donanım te şkil etmek amacıyla a ğır bir sermaye yatırımını, saldırgan bir fiyatlandırmayı ve pazar payı elde etmek için ba şlangıç kayıplarını gerektirir.

2- Farklıla ştırma Stratejisi: P azara benzersiz (e şsiz) bir ürün ya da hizmet sunma kabiliyetidir. Firmanın pazara sundu ğu ürün veya hizmeti farklıla ştırarak tüm sektörde rakiplerinin sundu ğu ürün, teknoloji, imaj veya hizmetlere kıyasla benzersiz bir ürün veya hizmet sunması halinde firma daha avantajlı bir konuma gelecektir. Farklıla ştırma; tasarım veya marka ismi, satıcı a ğı, teknoloji, özgün özellikler veya di ğer yollarla gerçekle ştirilebilir. Firmalar, maliyetleri gözardı etmeksizin ürün ve hizmetlerini farklıla ştırarak avantaj elde edebilirler (Pepperell ve Turner, 1981:32).

124 3- Odaklanma Stratejisi: B ir hedef üzerinde odaklanarak tüm stratejilerin bu hedef do ğrultusunda şekillendirilmesidir. Bir alanda odaklanma beraberinde uzmanla şmayı getirecek ve rakiplere göre firmayı daha avantajlı bir konuma ula ştıracaktır.

Porter, bu üç genel stratejisini odaklanma stratejisini be ş farklı alt dala ayırarak geli ştirmi ştir. Şirketler odaklanma stratejisini, maliyet ya da farklıla şmaya odaklanmak şeklinde sürdürebilirler; rakiplerine kıyasla daha iyi ürünler üreten firmalar ürün ve hizmet çe şitlili ğine önem vererek dar bir alanda daha hızlı, daha ucuz ve bol çeşide sahip mal ve hizmetleri mü şterilerine sunabilirler; post-moderm tüketim tarzının yaygınla şması sonucunda mü şterilerin ihtiyaç ve taleplerinde meydana gelen farklılıklardan yararlanmak için spesifik bir mü şteri kesimini hedefleyebilirler veya mü şterinin bulundu ğu co ğrafyanın farklılı ğı ve hedef kitlenin büyüklü ğüne ba ğlı olarak üretilen mal ve hizmetlerin hedef kitleye eri şimini kolayla ştıracak bir strateji benimseyebilirler (Aktan ve Vural, 2004:110).

Pozisyon yakla şımı, söz konusu üç generik strateji arasında açık bir seçim yapmayı ba şarı için zorunlu görmektedir. Di ğer bir ifade ile pozisyon yakla şımına göre, üç generik stratejiden birini ba şarı ile izleyen firmalar endüstri ortalamasının üzerinde karlar kazanırlar; ancak birden fazla strateji izleyip hiçbirini ba şarı ile gerçekle ştiremeyen “arada sıkı şıp kalmaya” mahkum olur ve endüstri ortalamasının altında gelir elde ederler. Çünkü arada sıkı şıp kalma pozisyonu di ğer pozisyonlara göre (maliyet liderli ği, farklıla ştırma ve odakla şma) açık bir pazar segmentasyonu gerektirmedi ği için hedef mü şteri kitlesi gözünde dezavantajlı bir durum yaratacaktır (her kesime hitap etmeye çalı şırken hiç kimseye hitap etmemem durumu) ve her pozisyonun gerektirdi ği farklı örgütsel düzenlemeler, kaynak ve kabiliyetler, örgüt kültürü, motivasyon sistemi, yönetim felsefesi, pazarlama faaliyetleri oldu ğu için bunları uyumla ştırmak zorla şacak ve nihayetinde çatı şma ile sonuçlanacaktır.

Tablo 7: Genel Stratejilerin Gerektirdi ği Beceriler ve Organizasyonel Gereklilikler

GENEL STRATEJ İ Genel Olarak Gerekli Olan Genel Organizasyonel Beceriler ve Kaynaklar Gereklilikler Toplam Maliyet Liderli ği - Sürekli sermaye - Sıkı maliyet kontrolü yatırımı ve sermayeye - Ayrıntılı kontrol eri şim raporları - İş lem mühendisli ği - Yapılandırılmı ş becerileri organizasyon ve

125 - İş gücünün yo ğun sorumluluklar olarak gözlenmesi - Kesin sayısal hedeflere - Üretim kolaylı ğı için ula şılmasına ba ğlı tasarlanmı ş ürünler te şvikler - Dü şük maliyetli da ğıtım sistemi

Farklıla ştırma - Güçlü pazarlama - Ar-ge, ürün geli ştirme becerileri ve pazarlama - Ürün mühendisli ği fonksiyonları arasında - Yaratıcı yetenek güçlü koordinasyon - Güçlü temel ara ştırma - Sayısal ölçüler yerine, yetenekleri özel ölçüler ve te şvikler - Kalite veya teknolojik - Üstün nitelikli i şçileri, liderlikte kazanılmı ş bilim adamlarını veya kurumsal ün yaratıcı ki şileri çekecek - Sektörde uzun bir rahat ve ho ş bir ortam geçmi ş veya di ğer işlerden elde edilmi ş benzersiz beceriler kombinasyonu - Kanallarla güçlü işbirli ği

Odaklanma - Yukarıdaki politikaların, - Yukarıdaki politikaların, belirli bir stratejik hedefe belirli bir stratejik hedefe yöneltilmi ş kombinasyonu yöneltilmi ş kombinasyon

Kaynak : Porter (2000:51)

Porter’a göre, genel stratejileri takip etmenin iki riski vardır: En uygun stratejiyi tespit edip uygulamakta ba şarısız olmak ve seçilen ve uygulanan strateji ile elde edilen avantajın sektördeki yeni geli şmelerle birlikte a şınması. Öte yandan, her üç strateji farklı risk türlerini bünyelerinde barındırırlar. Maliyet liderli ğinin elde edilebilmesi için firmanın yeni ve daha modern ekipmanlara yatırım yapması, mevcutlarının elden çıkarılması, ürün yelpazesinin geni şletilmemesi ve teknolojik geli şmeye uyum gösterilmesi gereklidir. Bu nedenle, geçmi şte yapılan yatırımları ve edinilen deneyimleri geçersiz hale getiren teknolojik de ğişiklikler; rakip firmaların taklit veya yeni yatırımlar yoluyla maliyetlerini hızla dü şürmeleri; maliyet üzerinde odaklanma nedeniyle ürün ve pazarlama alanlarında gerekli de ğişikliklerin yapılamaması ve fiyat de ğişimini ve farklıla ştırma yakla şımını uygulama yetene ğini azaltan bir maliyet enflasyonu, maliyet liderli ğine dayanan stratejinin risklerini olu şturur. Dü şük maliyetli

126 rakiplerle farklıla şma stratejisi uygulayan firma arasındaki maliyet farklılı ğının mü şteri sadakatini ortadan kaldıracak seviyeye gelmesi; alıcıların sofistike bir hale gelmeleri ve sektörlerin olgunla şması sonucu taklit etme olaylarının artması farklıla şma stratejisinin risklerini olu şturmaktadır. Hedefle pazar arasında ürün ve hizmet açısından farklılıkların daralması veya rakiplerin stratejik hedef dahilinde alt pazar bulmaları halinde odaklanma stratejisinin riskleri ortaya çıkar.

Buraya kadarki bölümde, pozisyon yakla şımında “kar farklılı ğının kayna ğı nedir?” sorusuna yanıt aranmaya çalı şıldı. Buna göre kar farklılı ğının kayna ğı, firmanın içinde yer aldı ğı endüstrinin yapısından ve firmanın endüstri içinde alaca ğı pozisyondan kaynaklanmaktadır. Aynı soruya kaynaklara dayalı yakla şım ise, daha farklı bir yakla şım getirmektedir. A şağıda kaynaklara dayalı yakla şıma göre, aynı endüstrideki firmaların kar farklılıklarına ili şkin görü şleri incelenecektir.

3.2.2. Kaynaklara Dayalı Yakla şımına Göre Kar Farklılı ğının Kayna ğı

Bir i şletmeyi di ğerlerine oranla daha ba şarılı ve karlı kılan faktörler nelerdir? Dü şük maliyet, kaliteli ürün, iyi bir da ğıtım, satı ş sonrası hizmet, etkin promosyon, farklıla ştırılmı ş ürün, teknolojik destek, mü şteriye çabuk hizmet verme ve benzeri faktörler bu kapsamda ilk akla gelenlerdir (Koçel, 2001:313). Bu açıklamalar aslında kaynaklara dayalı yakla şımın özünü yansıtmaktadır.

Pozisyon yakla şımından farklı olarak kaynaklara dayalı yakla şım, kar farklılıklarının kaynaklarını, firmalara özgü kaynak ve kabiliyetlerinden kaynaklandı ğını iddia etmektedir. Endüstri yapısını analiz birimi olarak alan pozisyon yakla şımına kar şın, kaynaklara dayalı yakla şım daha mikro-analitik kaynak ve kabiliyetleri analiz birimi alarak dikkatleri dı şsal faktörlerden içsel faktörlere yöneltmektedir. Bu yakla şıma göre üstün kaynak ve kabiliyetleri olan firmalar, uzun vadede yüksek karlar elde edeceklerdir. 1984’te Wernerfelt kaynaklara dayalı yakla şımı pozisyon yakla şımına bir tez olarak de ğil onu tamamlayan bir görü ş olarak ortaya atmı ştır. Ancak, 1990’larda Prahalad ve Hamel (1990), Grant (1991), Rumelt (1991) ve di ğer bazı strateji yazarları kaynaklara dayalı görü şü alternatif bir yakla şıma dönü ştürme çabası içine girmi şlerdir.

Bununla beraber, kaynaklara dayalı yakla şım, pozisyon yakla şımı gibi, bir çerçeve içerisinde derli toplu bir biçimde sunulamayacak kadar da ğınık bir yapı arz etmektedir.

127 Ancak kaynaklara dayalı çalı şmaların ortak tezi; rekabet avantajı endüstri yapısından de ğil, münferit firmaların sahip oldu ğu kendine özgü taklit edilmesi zor, bilgi, kabiliyet temel yetkinlik ve gizli varlıklardan kaynaklanmaktadır, şeklinde özetlenebilir (Barca, 2002a: 36). Bu görü şü savunanların vurguladı ğı önemli noktalardan biri, aynı endüstri içerisinde yer alan firmalar arasındaki kar farkları, endüstriler arasındaki kar farklarından çok daha büyüktür ve dolayısıyla firmalar arasındaki farklar üzerinde yo ğunla şılmalıdır. A şağıdaki ampirik çalı şma bu tezi do ğrular niteliktedir.

Tablo 8 : Sektör İçi Kar Farklılıkları

Sektör Yüksek Getiri Getiri Dü şük Getiri Getiri Hava ula şımı Rolls Royce 21.0 British Aerospace -3.6 Bira Allied- Lyons 26.5 Whitbread 3.0 İnşaat malz. Tarmac 11.9 RMC Group 9.5 Gıda Unilever 13.9 Assosiated British 7.0 Moda perakende Burton Group 14.9 Next -2.6 Gıda perakende Kwik Save 34.0 Asda 8.2 Petrol Burman Castrol 12.6 4.9 Eczacılık Smith Kline Beec. 38.4 Wellcome 24.7 Yayın Pearson 13.3 Thomson Corp. 5.1 Süpermarket Marks and Spencer 17.2 Strorehouse 3.1 Sigara Rothmans 27.5 BAT 16.4

Kaynak : Craig ve Garant (1993)

Tablo 8’de gösterdi ği gibi, kar potansiyeli dü şük endüstrilerde yüksek karlı ve kar potansiyeli yüksek endüstrilerde dü şük karlı firmaların varlı ğını gözlemlemek mümkündür.

Buna dayalı olarak kaynaklara dayalı yakla şımın geli ştirmek ve savunmak istedi ği argüman, kar potansiyeli yüksek veya dü şük endüstrilerde faaliyet göstermek uzun dönemde firma karlılı ğını belirleyen nihai belirleyici de ğildir; nihai belirleyici, firmaların sahip oldu ğu üretken kaynak ve kabiliyetlerdir. O halde karlılık derecesi firmaların sahip oldu ğu firmaları sahip oldu ğu üstün/dü şük kaynak ve kabiliyetler ile do ğru orantılıdır. Grant’a göre, bir firmanın kaynakları; “üretim araçları, i ş görenlerin yetenekleri, patentler, marka adları dahil üretim sürecindeki girdileri”, kabiliyetleri ise, “söz konusu kaynakların hep birlikteki takım çalı şmalarının sonucunda yapabilecekleridir” (1991:118-120). Di ğer bir ifade ile kaynaklar bir firmanın “sahip” oldu ğu bireysel varlıkları; kabiliyetler ise, bunların ortak i ş “yapma” yetene ğini ifade

128 eder. Bu noktada i şletmedeki her birimin i şletmeye de ğer katmada aynı derecede önemli olup olmadı ğı ara ştırılmalıdır. İş letme için önemli; ancak de ğer yaratmayan birimler dı şardan temin (outsourcing) edilebilir. Dı ş kaynaklardan yararlanmayı; “i şletmenin kendi içinde üretebilece ği veya sa ğlayabilece ği; ancak i şletme için yeterli katma de ğer yaratmayan, ürün ve hizmetlerin dı şarıdan sa ğlanması” şeklinde tanımlayabiliriz. Co şkun’a göre, firmaların öz yetkinliklere odaklanarak rekabet avantajı olu şturmak adına dı ş kaynak kullanımına gittikleri görülmektedir (Co şkun, 2002:199). Peki temel yetene ği nasıl tanımlamalı, Prahalad ve Hamel (1990:84), temel yeteneği; “özellikle farklı üretim tekniklerinin ve çok farklı teknolojik süreçlerin organizasyon tarafından toplu olarak ö ğrenilmesi” şeklinde tanımlamaktadır. Koçel (2001:314) ise, temel yetene ği; “bir i şletmeyi ba şka bir i şletmeden ayıran, i şletmenin vizyonunu gerçekle ştirmesinde rol oynayan, rakipler tarafından kolayca taklit edilemeyen bilgi, beceri ve yetenek” şeklinde tanımlamaktadır.

O halde sorulması gereken, stratejik kaynakları (core competence), stratejik olmayan kaynaklardan ayıran temel nitelikler nelerdir? Kaynaklara dayalı görü şün öncülerinden Hamel (1994), stratejik kaynaklara dayalı temel yetkinliklerin özelliklerini şu şekilde sıralamaktadır:

1. Bir yetkinlik yeteneklerin entegrasyonudur. Temel bir yetkinlik; bir tek veya ba ğımsız yetenek ve teknolojiler de ğil, yetenek ve teknolojilerin olu şturdu ğu bir sentezdir.

2. Bir yetkinlik, bir varlıktan daha fazla bir şeydir. Temel bir yetkinlik, muhasebe anlamında bir “varlık” de ğildir. Yetkinlik; cansız bir şey de ğil, bir aktivite, düzensiz öğrenmenin kümülatif bir sonucudur. Örne ğin; kalite de ğil, kalite yönetimi bir yetkinliktir. Yetkinlikler, hem gizli, hem de açık olabilirler.

3. Yetkinlikler, mü şteri algılamasına dayanan önemli bir “yarar” katkısında bulunmalıdır. Yetkinlikler, bir firmanın mü şterisine “yarar” sunmasını olanaklı kılmalıdır.

4. Yetkinlikler, rakiplerden farklıla şmayı sa ğlamalı. Herkes tarafından sa ğlanan bir yetenek, yetkinlik olarak görülemez. Yetkinli ğin her tarafta mevcut olmaması ve rakiplerin yetkinli ği kolay taklit etmemesi gerekir.

129 5. Yetkinliklerin yeni pazarlara açılabilmek için geçit olması gerekir. Bir i şletmenin temel yetkinli ği marka yönetimiyse bunu kolaylıkla ba şka sektörlere geçmek için bir köprü olarak kullanabilir. Örne ğin; Marlboro’nun sigara markası yetkinli ğini hazır giyim markası yönetimine uygulaması gibi.

Görüldü ğü üzere bir i şletmenin sahip oldu ğu yeteneklerden “temel yetenek” niteli ğinde olanların sayısı çok fazla olmayacaktır. Temel yetenek konusunu daha somut hale getirmek için şöyle bir bakı ş açısı yararlı olacaktır. İş letmeler, kendilerini belirli ürünleri üreten birimler olarak görmek yerine, bu ürünlerin üretilmesini sa ğlayan bilgi ve yeteneklere sahip birimler olarak görmelidir (Koçel: 2001:314). Böylece kendilerine rekabet avantajı sa ğlayacak kaleler in şa edebilirler.

İşletmenin rekabet avantajlarının gerçek kaynakları, i şletme genelinde temel yetenekleri ile ba ğlantılı olarak yönetimin ba şarısında, teknolojinde, know-how ve üretim becerisinde yatar. Önemli olan sadece teknoloji ve di ğer yeteneklere hakim olmak de ğildir. Pazarda de ğerlendirilmesinde mü şteriler tarafından ek yarar olarak algılanan ve bu sayede i şletmenin stratejik ba şarısına etkisi olan kaynakların örgütsel ö ğrenme prosesleri ile kombinasyonu ve koordinasyonu da önemlidir.

Özetle, kaynaklara dayalı görü şe göre, her i şletme kendi ya şam süreci içerisinde geli ştirdi ği ve kendine özgü özellikler ta şıyan bazı temel yetkinlikler geli ştirir. Bu temel yetkinlikler i şletmenin dinamizminin temel kaynaklarını olu şturur. Temel yetkinlikler; sadece i şletmenin nerede iyi oldu ğunu tespite de ğil, aynı zamanda hangi pazarlara do ğru yönelmesi gerekti ği konusunda da fikir verecektir. Kısaca, kaynaklara dayalı görüşe göre, i şletmelerin hangi stratejiyi seçeceklerini, hangi ölçüde ba şarı ile uygulayacaklarını ve hangi pazarlara do ğru yönelebileceklerini sahip oldukları temel yetkinlikler belirleyeceklerdir (Barca, 2002a:38). Bunun sonucunda firmanın rakiplerine göre daha fazla karlılık sa ğlaması beklenmektedir.

3.3. Kar Farklılı ğını Sürdürülebilir Kılma Stratejileri

İki yakla şımın aynı sektördeki firmaların kar farklılıklarının nedenleriyle ilgili tezleri yukarıda ele alınmı ştır. Bu konudaki yanıtlanması gereken ikinci soru ise, bu karlılı ğı uzun süreli kılabilmek için uygulanması gereken stratejiler nelerdir sorusudur. A şağıda

130 bu sorunun yanıtı iki yakla şım açısından incelenmi ştir.

3.3.1. Pozisyon Yakla şımı Stratejisi

Piyasalardaki yo ğun rekabete ra ğmen, bazı firmalar endüstri ortalamasının üzerinde karlılıklarını nasıl devam ettirmektedir? Pozisyon yakla şımına göre, bazı endüstri ve firmalar arasındaki kar faklılıklarını e şitlemeyi önleyen rekabeti engelleyici bir takım bariyerler vardır ve bu bariyerler kar farklılıklarının uzun vadede bile devam etmesini olanaklı kılmaktadır.

Porter'a göre, her sektörün sahip olabilece ği bazı iktisadi ve teknik özellikler yukarıda incelenen be ş temel rekabet gücünü etkilemek açısından son derece önemlidir. Bir sektöre yeni katılan firmalar, beraberlerinde getirdikleri yeni kapasite, pazar payı elde etmek arzusu ve önemli bazı kaynaklar dolayısıyla fiyatları a şağı çekmek suretiyle karlılı ğı azaltabilir veya sektördeki firmalara ilave maliyet yükleyebilirler. Bu yöndeki tehdit; giri ş engelleri yüksekse veya sektöre yeni girecek firmaya kar şı yo ğun bir misilleme söz konusu ise, dü şük olur.

Porter, karlılı ğı azaltıcı risklere (potansiyel giri şlere) sektörün giri ş engellerine sahip olmasını veya sektördeki firmaların giri şe kar şı kendilerinin önlem almasını önermektedir. Porter’ın önerdi ği ba şlıca giri ş engelleri a şağıda incelenmi ştir.

-Ölçek ekonomileri: Ölçek ekonomileri, i şletme büyüklü ğüne ba ğlı olarak elde edilen maliyet avantajlarını ifade etmektedir. Ölçek ekonomilerinin kaynakları olarak, standart ürünlerin seri üretimi sonunda maliyetlerin kısılması, hammadde ve yardımcı malzemelerin büyük miktarlarda alınmasıyla sa ğlanan iskontolar, yüksek üretim miktarlarına ba ğlı olarak azalan sabit giderler ve reklamlar ölçek ekonomileri arasında gösterilebilir (Lipsey ve di ğ., 1989:267). Bu durumda yeni bir i şletme küçük bir ölçekle girmenin getirece ği önemli maliyet dezavantajlarını veya büyük ölçekle girmek için gerekecek önemli sermaye maliyetini göz önüne almak zorunda kalacaktır. Öte yandan, birden fazla alanda faaliyet gösteren firmalar, ölçek ekonomisine tabi olan operasyon ve fonksiyonlarını di ğer alanlarda da kullanarak ölçek ekonomisine benzer bir şekilde

131 potansiyel katılımcıları piyasaya giri şten caydırabilirler. Bu etki, belirli bir ürünü üreten firmanın ba şka bir ürünü de mevcut kapasitesi ile üretme olana ğına sahip olması durumunda her iki ürün açısından ortak maliyetler söz konusu olaca ğından artar. Keza, firmaların sahip oldu ğu maddi olmayan varlıkların (markalar, bilgi birikimi v.b.) payla şılması halinde mevcut firmalar büyük ölçüde tasarruf edece ği için piyasaya yeni giren firmalar dezavantajla kar şıla şacaktır. Son olarak, dikey entegrasyonun mevcut oldu ğu sektörlerde piyasaya yeni girecek firmaların da entegre olarak piyasaya girmeleri gerekir; aksi halde, ürünlerinde kullanaca ğı girdilerle veya pazarlarla ilgili engelleme- lerle ya da maliyet dezavantajıyla kar şıla şırlar (Porter, 2000:8-10).

-Ürün farklıla ştırması: Sektörde yer edinmi ş olan firmalar, geçmi ş performanslarından (reklam, mü şteri hizmetleri), ürünlerinin farklılı ğından veya sektörde ilk firma olmalarından kaynaklanan marka tanınmı şlı ğına veya mü şteri sadakatine sahip olabilirler. Bu durum, mevcut mü şteri sadakatinin üstesinden gelebilmek için ilave gidere neden olarak yeni giren firmalar için bir giri ş engeli olu şturabilir (Koutsoyiannis, 1997: 34).

-Sermaye gerekleri: Reklam veya ar-ge faaliyetleri için büyük bir sermayeye ihtiyaç duyulması halinde bu faaliyetlere yönelik yatırımlar riskli ve telafi edilemez nitelikte olduklarından bu gereksinim piyasaya yeni giren firmalar için önemli bir giri ş engeli haline gelir.

-Geçi ş maliyetleri: Bir tedarikçinin ürününden bir ba şkasının ürününe geçen alıcı, elemanların yeniden e ğitimi, yeni yardımcı ekipman temini, yeni bir kayna ğı test etme gibi faaliyetler dolayısıyla bazı maliyetlerle kar şıla şabilir. Bu maliyetler de piyasaya yeni giren firmalar için bir engel olu şturabilir.

-Da ğıtım kanallarına eri şim: Sektöre yeni girmi ş olan firmanın, ürününün da ğıtımını garantiye alma ihtiyacı, bir giri ş engeli te şkil edebilir. Toptancı ve perakendeci kanalları ne kadar sınırlı olursa ve mevcut rakipler bu kanalları ne kadar sıkı bir şekilde kendilerine ba ğlamı şlarsa, o sektöre giri ş de o kadar zor olur.

-Ölçekten ba ğımsız maliyet dezavantajları: Sektörde yer edinmi ş firmalar, markalı ürün teknolojisine (patentler veya gizlilik yoluyla firmanın özel ürünlere, bilgi birikimine

132 veya özgün tasarıma sahip olması), hammaddelere rahat eri şim olana ğına, elveri şli yerlere, ayrıcalıklı devlet deste ğine ve deneyime sahip olmak suretiyle ölçekten ba ğımsız ve sektöre yeni girecek firmalar tarafından taklit edilemeyecek bazı maliyet avantajı elde edebilirler. Bu durum piyasaya yeni girecek firmaları engelleyebilir ve giri ş yapmaktan caydırabilir (Porter, 2000:13-14).

-Devlet politikaları: Devlet; lisanslar, hammaddeye eri şim standartları, çevre, gıda ve sa ğlıkla alakalı standartlar gibi denetimlerle veya korumacılık politikalarıyla sektörlere giri şi sınırlayabilir veya tümden ortadan kaldırabilir (Stiglitz, 1996:349; Karakaya ve Stahl, 1991: 20).

3.3.2. Kaynaklara Dayalı Yakla şım Stratejisi

Kaynaklara dayalı görü şe göre, kar farklılıklarının nedeni pozisyon okulunun öne sürdü ğü gibi rekabeti önleyici giri ş engelleri de ğil, stratejik öneme sahip kaynak ve kabiliyetlerin rakipler tarafından kolay taklit edilememesiyle ili şkilendirilmelidir. Giri ş engelleri analiz edildiklerinde, köklerinin i şletmenin kendi içinde geli ştirdi ği kaynak ve kabiliyetlere dayandı ğı (taklit engelleri) görülecektir. Halbuki giri ş engelinden hareketle açıklama yapma yoluna gidenler; analiz birimi olarak, i şletmeyi de ğil pazarı almaktadırlar(pazara giri ş engelleri). Dolayısıyla, kaynaklara dayalı yakla şım, pazar düzeyinde giri şi engelleyici faktörlerin de ğil, i şletmeler düzeyindeki taklidi engelleyici faktörlerin esas alınması durumunda i şletmeler arası rekabet avantajı farkının “uzun vadede” sürdürülebilir olaca ğını vurgulamaktadırlar (Barca, 2002b:38).

Kolay taklit edilememenin nedenlerini ise, Barney (1991), şu unsurlara ba ğlamaktadır:

1. Özgün tarihsel ko şullar: İş letmeler gibi örgütler de birer tarihsel varlıktır ve bazı kaynak ve kabiliyetleri elde etme, geli ştirme ve stratejik amaçlar için kullanma onların belli yer ve zaman içerisindeki tarihsel yürüyü şlerine ba ğlıdır,

2. Sosyal komplekslilik: İş letmeler sosyal varlıklardır ve sosyal ve kolektif birer fenomen olan örgütsel süreç rutinleri istenildi ğinde hemen elde edilemezler,

3. Nedensel belirsizlik: Kaynak ve kabiliyetler ile sistematik rekabet avantajları arasındaki nedensellik ba ğı kolay gözlenemez veya ancak eksik gözlemlenebilir.

133 Bu üç nedenden dolayı karlı firmalar kolay taklit edilemez ve dolayısıyla uzun vadede kar farklı yaratmaya devam ederler.

3.4. Pozisyon Yakla şımı ve Kaynaklara Dayalı Yakla şımın Açıklamaları Birbirlerini Dı şlıyor Mu, Tamalıyor Mu?

Daha önce de ifade edildi ği gibi Wernerfelf (1984), kaynaklara dayalı yakla şımı pozisyon yakla şımına bir tez olarak değil, onu tamamlayan bir görü ş olarak öne sürmü ştür. Fakat daha sonraki strateji yazarları kaynaklara dayalı yakla şımı farklı bir yakla şım olarak sunma çabası içine girmi şlerdir.

Sürdürülebilir rekabet avantajının kayna ğını sadece piyasa yapısına ba ğlamak ve firmaların iç yeterliliklerini göz önüne almamak, ya da sadece firmaların iç yeterlilikleriyle rekabet avantajını açıklamak; yetersiz ve hatta tehlikeli olabilir. Di ğer bir ifade ile sürdürülebilir rekabet avantajı, hem pazar yapısının ve giri ş/çıkı ş engellerinin; hem de temel yetkinliklerin bir sonucudur.

Aşağıdaki tabloda, firmaların performansı hakkında hem dı ş pazar faktörlerinin hem de i şletme içi faktörlerin önemli oldu ğunu ortaya koymaktadır. Firmaların performans farklarının kayna ğını ortaya koymaya yönelik üç ayrı çalı şmada bir birine yakın sonuçlar elde edilmi ştir.

Tablo 9’dan görülece ği gibi, yapılan çalı şmalar birbirine yakın sonuçlara varmı şlardır. Ayrıntılar bir kenara bırakılırsa, pazar faktörlerinin etkisinin %20, şirket içi faktörlerin etkisi ise, %46 civarındadır (geriye kalan ise, açıklanamayan faktörlerin etkisidir). Buradan, her iki kategorideki faktörlerin etkisinin ihmal edilemeyecek derecede büyük oldukları sonucu çıkarılabilir.

134 Tablo 9 : İş letmeler Arasındaki Kar Farklılıkları Bulgularının Kar şıla ştırması

Kaynak Schmalensee Wernerfelt ve Rumelt (1985) Montgomery(1988) (1991) Şirket X 2.65 0.80 Pazar X X 8.28 Pazar-Yıl X X 7.84 TOPLAM PAZAR ETK İSİ 19.46 19.48 16.92 Hisse 0.63 -0.18 X Hisse-Pazar Kovaryansı -0.62 X X İşletme Birimi X X 46.38 İş letme Birimi-Yıl X X 36.70 TOPLAM İŞ LETME ETK İSİ 80.54 80.52 83.54 Toplam 100.00 100.00 100.00 X: Ara ştırmacının spesifik olarak incelemedi ği unsurlar.

Kaynak : Barca (2003:40)

Söz konusu iki yakla şımın birbirine alternatif mi, yoksa birbirini tamamlayan nitelikte mi olduklarına bir de strateji geli ştirme açısından bakmak yararlı olacaktır. Strateji geli ştirme, uzun vadede rekabet avantajı elde etmek amacıyla “bir i şletmenin iç kaynaklarının dı ş çevresi ile ili şkilendirilmesi” olarak görülebilir. Dolayısıyla, strateji geli ştirme, dı ş (pazar yapısının de ğerlendirilmesi ve pazar güçlerine kar şı pozisyon alma) ve iç (temel yetkinliklerin belirlenmesi ve geli ştirilmesi) çevrenin rakiplere kar şı avantaj sa ğlayacak de ğişik kombinasyonlarda birle ştirilmesini gerektirir. O halde sürdürülebilir rekabet avantajı için bir yandan “pazar pozisyonu”, di ğer yandan “temel yetkinlikler” geli ştirmek kaçınılmaz olacaktır (Barca, 2003:40-41).

Yukarıdaki açıklamalardan da anla şılaca ğı gibi, pozisyon ve kaynaklara dayalı yakla şım birbiri ile çatı şma halinde de ğil tamamlayıcıdır. Rekabet avantajı olu şturmada biri piyasayı, di ğeri ise, firmayı ön plana çıkarmaktadır.

3.5. Stratejik Yönetim Yakla şımında Öne Sürülen Giri ş Engelleri Rekabet Hukuku İle Çatı şıyor Mu, Uyu şuyor Mu?

135 Yukarıda da açıklandı ğı üzere, özellikle rekabet avantajının sürdürülmesi noktasında ortaya konan bazı stratejiler firmalar için karın devamlılı ğını sa ğlamakla birlikte, di ğer taraftan piyasaların düzenlenmesi ve rekabetin sa ğlanması noktasında bazı aksaklıkların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Rekabet avantajı sa ğlamak için geli ştirilen bir strateji, firmaların rekabet yasalarıyla kar şı kar şıya gelmelerine yol açabilmektedir. Karın sürdürülmesi noktasında, bu konudaki yakla şımları ayrı ayrı de ğerlendirdi ğimizde; pozisyon yakla şımının öne sürdü ğü giri ş engelleri kaynakları şunlardır: Ürün farklıla ştırma, da ğıtım kanallarına sahiplik, mamul de ğiştirme maliyeti, hükümet politikaları, ölçekten ba ğımsız maliyet dezavantajları (rakipler tarafından kolaylıkla taklit edilemeyen, ölçe ğe ba ğlı olmayan avantajlar); hammaddeye rahat eri şim, markalı ürün teknolojisi, elveri şli yerler, devlet destekleri, ö ğrenme veya deneyim e ğrisi, beklenen misillemeler, fiyat politikası ve mutlak maliyet avantajları.

Bir sonraki bölümde daha ayrıntılı olarak incelenecek olan bu giriş engellerinden bazılarının firmalar tarafından uygulanması, rekabet yasalarınca yasaklanmı ştır. Dolayısıyla, rekabet avantajı sa ğlayan bazı stratejiler, rekabet yasasıyla çatı ştı ğı için piyasalarda serbestçe uygulanamaz.

Rekabet yasasının 4., 6. ve 7. maddeleri, rakip te şebbüslerin kendi aralarında anla şarak rekabeti kısıtlamalarını, hakim durumdaki te şebbüslerin bu durumlarını kötüye kullanmalarını ve piyasayı etkileyebilecek derecedeki birle şme ve devralmaları yasal süreçlere tabi tutmu ştur. Yukarıda saydı ğımız üç maddede de e ğer piyasalar önemli oranda etkileniyor ise, rekabet yasaları ilgili te şebbüsler hakkında şikayete ba ğlı veya kendili ğinden soru şturma açabilir. Ancak bazı şartların sa ğlanması halinde te şebbüslere muafiyet tanınabilmektedir.

Kaynaklara dayalı yakla şımın karın uzun süre sürdürülebilir kılınmasına yönelik yakla şımı ise, taklit engellerine dayanmaktadır. Bu yakla şıma göre, firmaların kendi öz yetkinliklerine dayalı, rakipler tarafından kolaylıkla taklit edilemeyecek ürün veya hizmetleri karı sürekli kılar. Dolayısıyla firmalar taklit edilemeyen ürünler üretmelidirler. Bunu uzun süreli kılma için patent ve know-how ile desteklemelidirler. Bu yönüyle bakıldı ğında kaynaklara dayalı yakla şım ile rekabet yasalarının hem karın farklıla ştırma noktasında; hem de sürdürülmesi noktasında aynı araçları ön plana çıkardıklarını görmekteyiz.

136 Sonuç

Bu bölümde iki soruya yanıt aranmaya çalı şılmı ştır. Bunlar; (1) Aynı pazar şartlarında faaliyet gösteren firmaların bazıları uzun vadede sürekli kar ve rekabette avantajlı iken neden di ğerleri aynı şekilde ba şarılı de ğildir, kar veya rekabet avantajının kayna ğı nedir? (2) Piyasalardaki rekabete ra ğmen uzun vadede bu kar veya rekabet avantajının elimine edilmesini önleyen nedenler veya stratejiler nelerdir? Ve bu yakla şımların Rekabet Hukuku’yla örtü şme ve çatı şma noktaları nelerdir?

Firmaların rekabet avantajının kayna ğıyla ilgili stratejik yönetim dü şüncesinde iki farklı yakla şım ortaya çıkmaktadır: Pozisyon ve kaynaklara dayalı yakla şım. Öne çıkan iki yakla şım da teorilerini ampirik bulgularla desteklemektedirler. Pozisyon yakla şımı; rekabet avantajı yaratmada endüstri yapısı ve endüstri yapısı içinde firmanın almı ş oldu ğu pozisyonu, rekabet avantajı yaratmada ön plana çıkarırken, kaynaklara dayalı yakla şım ise, firmanın kendi içerisinde geli ştirdikleri ve rakiplerine göre daha iyi i ş yapmalarını, ön plana çıkarmaktadır. Amerika’da yapılan ampirik çalı şmalar ise, her iki teorinin de rekabet avantajı yaratmada geçerli argümanları savundu ğunu do ğrular niteliktedir. Bu çalı şmanın sonucuna göre, rekabet avantajı veya firma performansı açısından pazar faktörlerinin %20, i şletme içi faktörlerin ise, %46 civarında etkili oldu ğu belirlenmi ştir. Elde edilen sonuçlar her iki faktörün de firma performansını ihmal edilemeyecek derecede etkiledi ğini ortaya koymaktadır.

Rekabet avantajını veya firma karlılı ğını uzun süre sürdürebilme ba şarısının nedenleri olarak da farklı argümanlar ortaya konmaktadır. Pozisyon yakla şımına göre, firmaların karlılı ğını etkileyecek potansiyel giricilere kar şı giri ş bariyerleri olu şturulabilir. Bu bariyerlerin bir kısmı endüstri yapısıyla ilgili iken bir kısım bariyerler de firmalar tarafından geliştirilebilir. Di ğer taraftan kaynaklara dayalı yakla şımın kar farklılı ğını sürekli kılmaya yönelik stratejisi ise, pozisyon yakla şımının aksine pazar düzeyinde giri ş engelleyici de ğil, i şletmeler düzeyinde taklidi engelleyici faktörlerin esas alınması yönündedir.

Firmaların karlılıklarını sürdürülebilir kılma noktasında ortaya koydukları stratejiler, bazen rekabet yasalarıyla çatı şmaktadır. Özellikle karlılı ğın kayna ğının piyasa yapısına ba ğlandı ğı pozisyon yakla şımında öne sürülen bazı stratejileri (örn, mutlak maliyet avantajları, fiyatlandırma politikaları) rekabet yasalarıyla yasaklanmı ştır. Di ğer taraftan

137 kaynaklara dayalı yakla şımın argümanları ise, rekabet yasasıyla çatı şmamakta; hatta rekabet yasasının olu şturmak istedi ği rekabet ortamını geli ştirici rol oynamaktadır.

Çalı şmamız açısından önemli bir nokta ise, yukarıdaki ampirik çalı şmanın sonuçlarıyla ilgilidir. ABD’de firma performanslarının %20’si pazar faktörlerinden (firma dı şı faktörlerden) kaynaklanmaktadır. Kurumsalla şmı ş ve rekabet kültürünün oturmu ş oldu ğu bir piyasada bile, firma performansını bu denli önemli etkileyen bir oran, henüz kurumsalla şmamı ş, siyasi, sosyolojik ve ekonomik temelleri netle şmemi ş ülkemizde firma performanslarının çok daha büyük bir kısmı pazar kaynaklı olabilece ği ihtimalini güçlendirmektedir.

Daha net ifade etmek gerekirse, 1890 yılından itibaren Antitröst yasalarını katı bir biçimde uygulayan bir ülkede bile firma performansının %20’lik bir kısmı pazar kaynaklı ise, henüz 1997 yılından itibaren rekabet yasasını uygulayan ve piyasa ekonomisi ve rekabet kültürü açısından da ABD ile kar şıla ştırıldı ğında, ülkemizdeki piyasa faktörlerinin, firmaların karlılıkları üzerinde çok daha önemli bir rolü oldu ğu iddia edilebilir. Piyasaları rekabetçi bir yapıya kavu şturma amacı olan rekabet yasasının bu açıdan çok önemli bir misyonu yerine getirmeye çalı ştı ğını ifade edebiliriz.

Bu bölüm bir sonraki bölüm için bu yönüyle önemli bir katkı sunmaktadır.

138 BÖLÜM 4: G İRİŞ ENGELLER İNE REKABET HUKUKU AÇISINDAN YAKLA ŞIM

Bu bölümde, ikinci bölümde incelenen ve stratejik yönetim yaklaşımı açısından giri ş engelleri olu şturan eylemlerin, Rekabet Hukuku açısından, rekabet yasasında ne şekilde düzenlendikleri incelenecektir.

Bu bölümde, giri ş bölümünde formüle edilen Rekabet Hukuku hangi eylemleri rekabet ihlali olarak görmektedir sorusuna ayrıntılı olarak yanıt aranmaya çalı şılacaktır.

Piyasaya giri şlerin engellenmesiyle ilgili düzenlemeler, Rekabet Kanunu’nda rekabeti sınırlayıcı anla şma, uyumlu eylem ve kararlar (Md.4) ile hakim durumun kötüye kullanılmasını (Md.6) düzenleyen maddeler ba şlı ğı altında ele alınmı ştır.

4. maddede tek ba şına piyasada etkili olamayan te şebbüs veya te şebbüs birliklerinin bir araya gelerek piyasaya giri şleri zorla ştırmaları veya imkansızla ştırmaları ele alınırken, 6. maddede ise, piyasaya tek ba şına hakim olan te şebbüsün bu hakimiyetini kötüye kullanarak piyasaya giri şleri engellemesi hususu düzenlenmi ştir.

Burada de ğinilmesi gereken bir di ğer husus da birle şme ve devralma yoluyla da piyasalarda rekabetin kısıtlanabilece ği gerçe ğidir. Özellikle birle şme veya devralmalar sonucunda piyasanın yapısı de ğişebilmekte ve piyasalardan beklenen verimlilik ve rekabet süreci sekteye u ğrayabilmektedir. Rekabet Kurumu hangi tür birle şme ve devralmaların Rekabet Kurumu’na bilgi vermeden, hangi tür birleşme ve devralmaların ise, kurumun iznine tabi oldu ğunu çıkaraca ğı tebli ğlerle ilan edece ğini belirtmi ştir 29 . Birle şme veya devralma neticesinde piyasalardaki rekabetin kısıtlanaca ğı durumlarda bu tür birle şmelere onay vermeyerek veya şartlı onay vererek, birle şmeler neticesinde ortaya çıkabilecek piyasa aksaklıklarını yakından takip etmektedir 30 . Bu tür aksaklıklar

29 Rekabet Kanunu uyarınca hangi tür birle şme ve devralmaların bildirilerek izin alınması gerekti ğini Rekabet Kurul’u yayınladı ğı tebli ğlerle ilan eder. Nitekim Kurul’un 1997/1 sayılı ilk tebli ği bu amaçla yayımlanmı ştır. Mevcut düzenlemeye göre, bildirim zorunlulu ğu için öncelikle ortada kontrolün el de ğiştirmesine yol açan bir birle şme ya da devralmanın olması gerekir. Örne ğin, aynı grubun kontrolu altındaki te şebbüslerin birle şme veya devralmaları Rekabet Hukuku bakımından birle şme/devralma sayılmaz. Bu ko şul kar şılansa bile bildirim zorunlulu ğu için i şlemin taraflarının toplam pazar payının %25’i veya bir önceki yıl elde ettikleri toplam cironun 25 trilyon TL’yi a şması gerekmektedir. Bu eşiklerin altında kalan i şlemler için izin ba şvurusuna gerek bulunmamaktadır . 30 Örnek olarak, Trakmak Traktör ve New Holland NV arasındaki devir i şlemi ko şullu izne ba ğlanmı ştır. Özetle; İngiltere’de kurulu New Holland N.V. unvanlı te şebbüsün, Koç Grubuna ait Trakmak Traktör ve Ziraat makineleri Ticaret A. Ş. hisselerinin %37.5’ni devralmasına ili şkin i şlem 1998 yılında Rekabet

139 özelle ştirme sürecindeki kamu kurulu şları açısından da önem ta şıdı ğından, özelle ştirmeden sorumlu Özelle ştirme İdaresi Ba şkanlı ğı, piyasalarda rekabeti önemli ölçüde etkileyebilecek özelle ştirmelerle ilgili olarak Rekabet Kurumu’ndan görü ş alarak çalı şmalarını sürdürmektedir 31 -32 .

Devralma ve birle şmelerle piyasalarda yo ğunlu ğun artması piyasaya girmek isteyen te şebbüsleri kararından vazgeçirebilmektedir. Bu bölümde incelenecek rekabet ihlalleri, te şebbüslerin kendi aralarında anla şarak piyasaya giri şi engellemeleri ve piyasadaki hakim durumdaki te şebbüsün bu hakimiyetini kötüye kullanarak giri şleri engellemeleriyle ilgili ihlallerdir.

4.1. Rekabeti Sınırlayıcı Anla şma, Uyumlu Eylem ve Kararlar

Piyasada faaliyet gösteren te şebbüslerin aralarında anla şarak piyasadaki rekabeti yeni giriciler veya mevcut oyuncular aleyhine olacak şekilde, aralarında yazılı veya sözlü olarak yapacakları anla şmalarla kısıtlamaları mümkündür.

Sosyal ya şamda oldu ğu gibi, ekonomik ve ticari ya şamda faaliyet gösteren ki şi ve kurulu şların da çe şitli şekillerde bir araya gelerek i şbirli ği yapması ve mü şterek davranı şlar içine girmesi, ola ğan ve bazı şartlar altında zorunlu bir davranı ş biçimidir.

Kurulu’nca inceleye alınmı ştır.Yapılan incelemede, Koç Grubu ile New Holland arasında kurulan bu ortaklı ğın temel olarak traktör ve biçerdöver piyasalarını etkileyece ği belirlenmi ştir. Rekabet Kurulu, söz konusu i şlemin, traktör piyasasında bir sakınca yaratmayaca ğına karar verirken, biçerdöver piyasasının arz seviyesinde hakim durumu güçlendirici, da ğıtım seviyesinde ise, hakim durum yaratıcı etkisine dikkat çekmi ştir. Bu nedenle Kurulca, biçerdöver piyasasına yönelik olarak New Holland’a, Trakmak Traktör ile aynı ko şulları yerine getiren di ğer te şebbüslere de talep etmeleri halinde e şit davranarak distribütörlük tesis etmesi zorunlulu ğu getirilmi ş, devralma i şlemine ancak bu ko şulun yerine getirilmesiyle izin verilmesine karar verilmi ştir. ( Rek Kur. Kar. No:67/517-84, 28.05.1998. R.G.Yay.Tar.04.02.1999, No:23601). 31 Rekabet Kurulu, 1998 yılında aldı ğı bir kararla 19 ayrı bölgede TEDA Ş’a ait elektrik da ğıtım tesislerinin özel te şebbüslere devir i şlemine bazı ko şullarla izin vermi ştir. Bu ko şullardan en önemlisi, te şebbüslere bölgelerinde münhasıran elektrik da ğıtımı ve satı şı hakkı veren hükümlerin kaldırılarak, bunun yarine alternatif temin kaynaklarına açık bir sistemin benimsenmesi ko şuludur. Tüketicilerin zamanla istedikleri şirketten elektrik alabilmelerini öngören bu ko şulla bölgesel tekellerin önüne geçilmesi hedeflenmi ştir. Rekabet Kurulu’nca henüz 1998 yılında öngörülen bu sistem, 2001 yılında yürürlü ğe giren “Elektrik Piyasası Kanunu”nun temel düzenlemelerinden biri olmu ş ve daha rekabetçi bir elektrik piyasasının olu şturulmasına yönelik önemli bir adım atılmı ştır. (Rek.Kur. Kar. No: 87/693-138, 16.10.1998. R.G. Yay. Tar. 30.04.2000, No:24035). 32 Ula ştırma Bakanlı ğı’nın GSM ihalelerine ili şkin yaptı ğı bildirim, Rekabet Kurulu’nca incelenmi ş ve ihale şartnamesine esas te şkil edecek kurul görü şü olu şturulmu ştur. Kurulu’n bu görü şünde, GSM 1800 şebekesi için açılacak ihaleye halihazırda GSM lisansına sahip olan te şebbüslerin katılmamaları gerekti ği ifade edilmi ştir. Söz konusu görü şe göre, cep telefonu pazarında faaliyet gösteren Tukcell ve Telsim gibi te şebbüslerin yeni bir GSM lisansı almaları halinde konumlarını güçlendireceklerine i şaret edilmi ş, bu çerçevede daha rekabetçi bir GSM piyasasına olanak sa ğlanmasına yönelik yapısal bir çözüm önerisi sunulmu ştur.

140 Bu tip birliktelikler izlenen amaca göre de ğişebilmekle beraber, herhangi bir sözle şme unsurunu içermeyen ortak davranı şlardan, i şbirli ğinin had safhaya vardı ğı hukuki anlamdaki birle şmelere kadar çok çe şitli şekillerde gerçekle şebilirler. Taraflar, gerçekle ştirdikleri bu birliktelikler vasıtasıyla verimlili ğin artırılması, ekonomik durgunluk veya kriz dönemlerinin a şılması, yüksek yatırım harcamalarının kar şılanması, ara ştırma-geli ştirme faaliyetlerinin yürütülmesi gibi çok çe şitli faydalar elde edebilirler. Dolayısıyla, genel olarak davranı şların ekonomik açıdan belirli bir mantı ğa dayandı ğını söylemek mümkündür (Sanlı, 2000:73).

Bununla birlikte, bir birlikteli ğin ticari ve ekonomik ya şam açısından ola ğan, rasyonel ve hatta zorunlu olması, onun aynı zamanda “hukuken me şru” oldu ğu anlamına gelmez. Daha öncede ifade edildi ği üzere, ekonomik ya şamda faaliyet gösteren ki şi ve kurulu şların daimi olarak rekabetten sakınma iste ği, bunlar arasında gerçekle ştirilen bir birlikteli ğin, aynı zamanda aralarındaki rekabeti sınırlandırmak amacına hizmet etmesi ihtimalini beraberinde getirir. Özellikle birlikteli ğin rakip konumda olan te şebbüsler arasında gerçekle şti ği hallerde, ihtimal belirgin bir şüphe halini almaktadır. Bu nedenle, mevcut tüm rekabet hukuk sistemleri, ekonomik ya şamda faaliyet gösteren te şebbüslerin bir araya gelerek, piyasalardaki rekabeti sınırlayıcı mü şterek davranı şlar içine girmesini kontrol eden düzenlemeler içerirler.

İş letmeler arası anla şmalar, genellikle yatay ve dikey anla şmalar olarak iki kategoride incelenir (Aslan, 2001:71). Yatay anla şmalar, üretimden tüketime kadar uzanan zincirin aynı seviyesindeki i şletmeler arasında (rakipler) yapılan anla şmalara denir. Dikey anla şmalar ise, farklı seviyelerdeki i şletmeler arasında yapılan anla şmalardır (Wolf, 990: 162).

Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda, rekabet ihlalleriyle ilgili düzenlemede ilk düzenleme, anla şmalarla ilgilidir. Kanunun 4. maddesi, “belirli bir mal veya hizmet piyasasında do ğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma veya kısıtlama amacını ta şıyan ya da bu etkiyi do ğuran; yahut do ğurabilecek nitelikte olan te şebbüsler arası anla şmalar, uyumlu eylemler ve te şebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemleri hukuka aykırı ve yasaktır” diyerek, te şebbüslerin ortakla şa olarak rekabeti kısıtlamaya yönelik davranı şlarını düzenleme altına almı ştır. Bu genel yasaklama halinin yanı sıra,

141 takip eden fıkrada örnek bir takım durumlar öngörülerek, uygulamada sıkça görülen rekabete aykırı davranı ş biçimlerini örnek kabilinden saymı ştır.

Çalı şmamıza esas te şkil etmesi açısından giri ş engelleriyle ilgili madde 4. maddenin (d) bendinde düzenlenmi ştir. Buna göre; “rakip te şebbüslerin faaliyetlerinin zorla ştırılması, kısıtlanması veya piyasada faaliyet gösteren te şebbüslerin boykot ya da di ğer davranı şlarla piyasa dı şına çıkarılması; yahut piyasaya gireceklerin engellenmesi” hukuka aykırı ve yasaktır, diyerek rekabet ihlalleri arasında giri şlerin engellenmesini de örnek olarak saymı ştır. 4 .maddenin di ğer unsurları, çalı şmanın birinci bölümünde verildi ği için ayrıca burada tekrarlanmayacaktır.

Görüldü ğü üzere 4. madde hükmü, birden fazla te şebbüsün bir araya gelerek, birbirleriyle uyumlu, koordineli davranı şlarla rekabeti sınırlamaları halini düzenlemekte ve te şebbüsler arasındaki bu irade uyu şması ve i şbirli ğinin, “anla şma”, “uyumlu eylem” ve “te şebbüs birli ği kararları” olmak üzere üç yolla gerçekle şebilece ğini ifade etmektedir. Bu kavramları biraz daha detaylı inceledi ğimizde ise, her birinin hukuki açıdan belirli bir anlam ta şıdı ğı ve bu kavramların özellikle seçildi ği görülecektir. Aşağıda bu kavramlar daha ayrıntılı incelenmi ştir.

4.1.1. Anla şma

Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da kar şılıklı irade uyu şması veya danı şıklı ğa ili şkin olarak öngörülen ilk vasıta “anla şma”dır. Kanun medeni hukukumuzda kar şılıklı mutabakatları ifade etmek üzere kullanılan, “sözle şme” veya “akit” terimlerine de ğil “anla şma” terimine yer vermi ştir (Sanlı, 2000:76).

Topçuo ğlu’na göre, anla şma deyimi; sözle şme, akit, mukavele kavramları gibi hukuki ba ğlayıcılık açısından aynı anlamı ifade eden teknik bir kavram de ğildir (Topçuo ğlu, 2001:168).

Aslan’a göre ise, Kanun, “sözle şme” terimi yerine, “anla şma” kelimesini özellikle seçmi ştir. Çünkü burada yazılı, sözlü, zımni her türlü uyu şma anla şma olarak kabul edilmektedir. Taraflar açısından ba ğlayıcı olmayan centilmenlik anla şmaları da tarafların fiilen buna uymaları ve rekabeti sınırlamaları halinde anla şma olarak kabul edilir (Aslan, 2001:72).

142 Rekabet Kurulu anla şmaların yazılı ve imzalı olmasını aramadı ğı gibi te şebbüsleri ilzam ve temsil yetkisine sahip olmayan, personelin dahi rakip te şebbüslerle ula ştı ğı yazılı veya sözlü mutabakatları, e ğer te şebbüslerin bilgileri do ğrultusunda olmu şsa ya da rekabeti sınırlayıcı etkiler do ğurmu şsa bunları da anla şma olarak kabul etmektedir.

Rekabet Kurulu Aygaz kararında (bu karar daha ayrıntılı olarak ileriki bölümde incelenecektir), “Rekabet Hukuku açısından anla şmalarda şekil şartının aranmadı ğı, dolayısıyla Gaziantep Tilmen Oteli’nde yapılan toplantıya katılan şahısların firmaları temsile yetkili olmadı ğı ve adı geçen anla şmada imzalarının bulunmadı ğı savunmalarının 4054 sayılı Kanun’a aykırı bir anla şmanın varlı ğını ortadan kaldırmadı ğı” sonucuna ula şmı ştır (Aslan, 2001:73). Bu yönüyle anla şma, i ştirak edenlerin kendini ba ğlı hissettikleri her türlü yazılı veya yazılı olmayan ba ğlayıcılıktır.

4.1.2. Uyumlu Eylem

İş letmeler arasında bir anla şmanın varlı ğı kanıtlanamıyorsa veya aralarında bir anla şma olmadı ğı halde kendi ba ğımsız davranı şları yerine geçen ve aralarında pratik i şbirli ği sa ğlayan davranı şları da e ğer rekabeti sınırlayıcı etkiler do ğuruyorsa yasaktır. Hukukumuza yabancı olan bu kavramı, madde ba ğlamında dil bilgisi açısından de ğerlendirdi ğimizde, “birden fazla ki şinin (te şebbüsün) bilinçli olarak birbirleriyle paralel veya benzer davranı şlarda bulunması ve bu yolla rekabeti kısıtlaması durumu” şeklinde ifade edebiliriz.

Rekabet Kanunu uyumlu eylem kavramını açıkça tanımlamamı ş, buna kar şılık çe şitli maddelerde oldukça açıklayıcı sayılabilecek hükümlere yer vermi ştir. Kanunda öngörülen ve temelde ispat külfetinin düzenlendi ği bu hükümler 33 , amaca uygun olarak bir araya getirilerek yorumlandı ğında, uyumlu eylem şu şekilde tanımlanabilir, “uyumlu eylem, bir anla şmanın varlı ğının ispatlanamadı ğı durumlarda, piyasadaki fiyat de ğişmelerinin veya arz ve talep dengesinin ya da te şebbüslerin faaliyet bölgelerinin, ekonomik ve rasyonel gerekçelere dayandırılamayacak biçimde rekabetin kısıtlandı ğı

33 RKHK.’un 4.maddesinin 3. bedine göre “ Bir anla şmanın varlı ğının ispatlanamadı ğı durumlarda, piyasadaki fiyat de ğişmelerinin veya arz ve talep dengesinin ya da te şebbüslerin faaliyet bölgelerinin rekabetin kısıtlandı ğı piyasalardakine benzerlik göstermesi te şebbüslerin uyumlu eylem içinde bulunduklarına karine te şkil eder ”. Hükmü öngörülmü ş, aynı maddenin takip eden bendinde ise,, “Ekonomik ve rasyonel gerekçelere dayanmak ko şuluyla taraflardan her biri uyumlu eylemde bulunmadı ğını ispatlayarak sorumluluktan kurtulabili r” kuralını getirmi ştir.

143 piyasalardakine benzerlik göstermesi ve özellikle, piyasaların fiilen payla şılması, uzun sayılacak bir süre piyasadaki fiyatların kararlılık göstermesi gibi hallerde ortaya çıkan te şebbüsler arası bir i şbirli ği durumudur”.

İş letmeler arasında uyumlu davranı şın varlı ğının kabul edilebilmesi için şu ko şullar aranmalıdır (Bael ve Bellis, 1990:212):

-İş letmeler arasında kendi ba ğımsız davranı şları yerine geçen ortak i şbirli ği olmalıdır.

-Bu i şbirli ğine do ğrudan veya dolaylı bir ili şki ile ula şılmı ş olmalıdır.

-Amaç rakiplerin gelecekteki davranı şlarındaki belirsizlikleri ortadan kaldırmak olmalıdır.

4.1.3. Te şebbüs Birli ği Kararları

Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da, uyu şma veya danı şıklılı ğa ili şkin olarak öngörülen di ğer bir vasıta ise, teşebbüs birlikleri kararları ve eylemleridir. Daha önce de ifade edildi ği üzere, rekabet kurallarının muhatabı sadece te şebbüs kavramıyla sınırlı de ğildir. Sınırlı bir çerçevede kalmak kaydıyla te şebbüslerin çe şitli amaçlar için (özellikle de mesleki dayanışma ve geli şimi sa ğlamak üzere olu şturdukları) örgütlenmeler de "te şebbüs birli ği" adı altında 4. madde çerçevesinde Rekabet Hukuku süjesi olarak kabul edilmektedir. Böylelikle rekabet kurallarının karar veya eylem yoluyla ihlali neticesinde sadece te şebbüslere kar şı de ğil, do ğrudan bu birlikler aleyhine soru şturma yürütülmesi ve yaptırım uygulanması da mümkün olabilmektedir (Sanlı, 2000:83).

Rekabet Kanunu’nda, te şebbüs; “piyasada mal veya hizmet üreten, pazarlayan, satan gerçek ve tüzel ki şilerle, ba ğımsız karar verebilen ve ekonomik bakımdan bir bütün te şkil eden birimler” şeklinde; te şebbüs birli ği ise, “te şebbüslerin belirli amaçlara ula şmak için olu şturdu ğu tüzel ki şili ği haiz ya da tüzel ki şili ği olmayan her türlü birlikler” şeklinde tanımlanmı ştır.

Te şebbüslerin dayanı şma amacıyla kurdukları birlikler, nitelikleri icabı, birli ğe taraf olan te şebbüsler arasındaki rekabetin sınırlanmasına uygun bir ortam hazırlayacak

144 mahiyettedir. Zira bu tip birlikler, rakip te şebbüslerin kolayca bir araya gelerek piyasadaki rekabet ko şullarını müzakere etmelerine olanak sa ğlayarak ilgili piyasadaki bilgi de ğişiminin artmasına neden olmakta ve rekabet açısından potansiyel bir tehlike olu şturmaktadır. Bunun yanı sıra te şebbüs birli ği kararı, di ğer birlikteliklerle kıyaslandı ğı vakit, çok sayıda te şebbüsün bir araya gelmesi imkanı ve kar şılıklı ğa ihtiyaç duyulmaması hususlarında, rekabetin kısıtlanmasında oldukça elveri şli bir vasıta olarak kar şımıza çıkmaktadırlar. Dolayısıyla te şebbüs birli ği kararlarının, 4. madde uygulamasında önemli bir yerinin bulundu ğunu söylemek yanlı ş olmaz.

Hukukumuz açısından bakıldı ğında, “karar” kavramı ile, bir şahıs toplulu ğunda hukuki bir sonucu gerçekle ştirmek üzere iç ili şkiye dayanılarak yeter sayıda şahsın iradelerini aynı yönde açıklamaları ile gerçekle şen hukuki i şlemler kastedilmektedir. Çok taraflı hukuki i şlem olarak kabul edilen kararlar, toplulu ğun dı ş ili şkilerinde do ğrudan etkide bulunmamakta ve kural olarak sadece iç ili şkide hüküm do ğurmaktadır. Kararın ortaya çıkabilmesi için gerekli yeter sayı ise, iç ili şkiye göre tespit edilmekle birlikte, genellikle oy çoklu ğu yeterli olmaktadır. Dolayısıyla, anla şmadan farklı olarak, kararın ortaya çıkabilmesi için irade beyanlarının kar şılıklı olması gerekmedi ği gibi, taraflar arasında mutlak bir uyu şmanın bulunması da gerekli de ğildir (Sanlı, a.g.e.,: 83).

Rekabet yasasında ticari hayattaki rakipler arasında yapılan tüm anla şmalar yasaklanmamı ştır. Bazı hallerde, pazarın farklı seviyelerinde faaliyet gösteren üreticiler (ya da sa ğlayıcılar) ile da ğıtıcı olarak çalı şan bayiler ya da distribütörler arasındaki anla şmalar ve uygulamalar sebebiyle de rekabet sınırlandırılabilir. Genellikle da ğıtıcının satı ş fiyatının üreticiler ya da sa ğlayıcılar tarafından belirlendi ği, da ğıtıcıların bölgesi dı şından gelen talepleri kar şılamasının engellendi ği ya da rakip mallara getirilen satı ş yasa ğı gibi haller, rekabetin dikey olarak sınırlanması olarak kabul edilir. Ba şta da ğıtım sözle şmeleri olmak üzere dikey anla şmalardaki hangi tür hükümlerin rekabeti ciddi şekilde sınırladı ğı Rekabet Kurulu’nun 2002/2 sayılı Dikey Anla şmalara İli şkin Grup Muafiyet Tebli ği'nde açıklanmı ştır.

Rekabet Kurulu, Kanun uyarınca bu türde anla şma, karar ve eylemleri ara ştırmak, soru şturmak ve bu anla şmalarla ilgili yaptırımları içeren kararlar vermek yetkisine sahiptir. Kurul, ilgili te şebbüslerin ba şvurusu üzerine bir anla şmanın, kararın ya da

145 eylemin Kanunun 4. maddesine aykırı olmadı ğını tespit ederse Kanunun 8. maddesine dayanarak bir menfi tespit belgesi verebilir.

Di ğer yandan, rekabeti sınırlayan ve bundan dolayı 4. madde kapsamına giren kimi anla şma ve kararlar, aynı zamanda malların üretimi veya da ğıtımında iyile şme sa ğlanmasına veya teknik ya da ekonomik geli şmeye katkıda bulunmaya yönelik yararlı etkiler ta şıyabilmektedir. Bu nitelikteki anla şmalar, Kanunun 5. maddesi çerçevesinde 4. maddenin yasaklayıcı hükümlerinden bireysel olarak muaf tutulabilir.

Rekabet Kurulu, anla şmalara tanıdı ğı bireysel muafiyet dı şında, yukarıda anılan nitelikte olumlu etkiler ta şıyan anla şma türlerine yönelik grup muafiyet tebli ğleri çıkarmı ştır. Kurulca verilen menfi tespit ve muafiyet kararları Kanunun 13. maddesinde belirtilen şartlar çerçevesinde geri alınabilir.

4.2. Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Suretiyle Giri şlerin Engellenmesi

Piyasaya giri şlerin engellenmesiyle ilgili rekabet yasasındaki ikinci düzenleme, hakim durumun kötüye kullanılmasıyla ilgili düzenlemedir. Rekabet yasasının tanımlar bölümünde hakim durum; “belirli bir piyasadaki bir veya birden fazla te şebbüsün, rakipleri ve mü şterilerinden ba ğımsız hareket ederek fiyat, arz, üretim ve da ğıtım miktarı gibi ekonomik parametreleri belirleyebilme gücü” olarak tanımlanmı ştır.

Rekabet ihlallerinde çok önemli bir yer tutan hâkim durumun tespiti rekabet ihlalleri incelemelerinde ilk olarak tespiti yapılan basamaktır. Çünkü, bir te şebbüsün rekabet ihlali nedeniyle hakkında soru şturma açılabilmesi için o te şebbüsün ilgili piyasada hakim durumda olması gerekmektedir. Hakim durum, bir firmanın tek yanlı davranı şlarıyla rekabeti bozma, engelleme veya sınırlama gücüne sahip olmasını ifade eder. ATAD (Avrupa Toplulu ğu Adalet Divanı) ve AT Komisyonu hakim durumu; rakiplerden, sa ğlayıcılardan ve mü şterilerden ba ğımsız davranarak etkin rekabeti önleme gücü şeklinde tanımlamaktadır. ATAD’ın bu tanımlaması artık sabitle şmi ş ve hemen hemen her olayda uygulanmaktadır (Korah, 1984:397). Gül’e göre Hakim durum, “bir ya da birden fazla te şebbüsün pazarda güçlü bir konumda bulunmasını” ifade eder. Di ğer bir deyi şle te şebbüsün pazarda rekabeti önleme veya serbestçe davranabilme ya da istedi ği stratejiyi pazara kabul ettirebilme gücüne sahip olmasını ifade eder (Gül, 2000:8).

146 Kanun koyucu hakim durumun tanımını yaparken, ekonomik parametreleri belirleyebilme gücünü hakim durumun göstergesi olarak kabul etmi ştir. Gerçekten fiyat, arz gibi ekonomik parametreler rekabetçi bir pazarda talep ve arz kanununa göre serbestçe olu şur. Rekabet yasasında hakim durum yasaklanmamı ştır. Ancak bu hakim durumu kötüye kullanmak yasaklanmı ştır. Hakim durumun kötüye kullanılmasını düzenleyen 6. maddede kötüye kullanmanın tanımı yapılmamı ş ancak kötüye kullanma halleri bir sınırlandırmaya tabi tutulmaksızın örnek mahallinden açıklanmı ştır.

Rekabet yasasında hakim durumu kötüye kullanma halleri:

- 6/a; ticari faaliyet alanına ba şka bir te şebbüsün girmesine do ğrudan veya dolaylı olarak engel olunması ya da rakiplerin piyasadaki faaliyetlerinin zorla ştırılmasını amaçlayan eylemler,

- 6/b; e şit durumdaki alıcılara aynı ve e şit hak, yükümlülük ve edimler için farklı şartlar ileri sürerek, do ğrudan veya dolaylı olarak ayrımcılık yapılması,

- 6/c; bir mal veya hizmetle birlikte, di ğer mal veya hizmetin satın alınması veya aracı te şebbüsler durumundaki alıcıların talep etti ği bir malın veya hizmetin, di ğer bir mal veya hizmetin de alıcı tarafından te şhiri şartına ba ğlanması ya da satın alınan bir malın belirli bir fiyatın altında satılmaması gibi tekrar satı ş halinde alım satım şartlarına ili şkin sınırlamalar getirilmesi,

- 6/d; belirli bir piyasadaki hakimiyetin yaratmı ş olduğu finanssal, teknolojik ve ticari avantajlardan yararlanarak ba şka bir mal veya hizmet piyasasındaki rekabet ko şullarını bozmayı amaçlayan eylemler,

- 6/e; tüketicinin zararına olarak üretimin, pazarlamanın ya da teknik geli şmenin kısıtlanması, şeklinde sınıflandırmı ştır.

Aslan (2001:232), kötüye kullanmayı, “bir hakim i şletmenin rekabeti sınırlayıcı, bozucu veya engelleyici olan veya kendisine haksız avantajlar sa ğlayabilecek olan her türlü davranı şı” şeklinde tanımlamı ştır.

147 Rekabet Kurumu’na yapılan bir ba şvuruda 34 , CVRD (Companhia Vale Do Ro Doce) firmasının Erdemir A. Ş’nin demir cevheri ve paleti ta şıması ihalesinde, hammadde sa ğlayıcısı olarak sahip oldu ğu hakim durumu a şırı fiyat indiriminde bulunarak kötüye kullandı ğı ve piyasaları yeni te şebbüslerin giri şine kapattı ğı iddiasıyla ilgili olarak, anılan pazarda şikayet edilen te şebbüsün hakim durumda olmadı ğı dolayısıyla bir ön ara ştırma yapılması ya da soru şturma açılmasına gerek olmadı ğına karar vermi ştir.

Daha sonra incelenece ği üzere, Kurulun bu gibi durumlarda ilk baktı ğı ilgili piyasada hakim durumda olup olmadı ğıdır. E ğer hakkında soru şturma yapılan te şebbüs ilgili piyasada hakim durumda de ğilse, uyguladı ğı fiyat maliyetlerin altında bile olsa, rekabeti önemli ölçüde etkilemedi ği için kurul tarafından soru şturma yapılmaz.

Ço ğunlukla hakim durum kavramı ile tekel kavramı birlikte kullanılmaktadır. Oysa bu iki kavram farklı anlamlar içermektedir. Hakim durum, tekel kavramından farklıdır. Gerçekten tekelin anlamından da anla şılaca ğı üzere, pazarda tek bir te şebbüs bulunmaktadır. Buna kar şılık hakim durum kavramı tekeli de içine alacak biçimde geni ştir. Di ğer bir deyi şle pazarda bir tek te şebbüsün bulundu ğu durumda te şebbüs hakim durumdadır. Aynı zamanda söz konusu te şebbüs tekeldir. Buna kar şılık piyasada birden fazla te şebbüsün bulunması durumunda te şebbüslerden biri ya da birkaçı hakim durumda bulunabilir. Ancak bu durumda tekelden bahsetmek mümkün de ğildir.

Hakim durum, te şebbüsün pazarda lider konumda bulunmasından da farklıdır. Te şebbüsün pazarda lider konumda bulunması, fiyat ya da malın kalite avantajına sahip bulunmasıyla mümkündür. Te şebbüsün lider konumda bulunması, pazarda etkin rekabet açısından bir uygunsuzluk yaratmayabilir. Çünkü, lider konumda bulunan te şebbüs rekabet baskısıyla sürekli bir yenilik arayı şındadır. Buna kar şılık hakim durumda bulunan bir te şebbüs, rekabet baskısından uzak bir konumdadır. Bunun ötesinde piyasadaki ko şulları, hakim durumda bulunan te şebbüs belirlemektedir. Pazarda lider konumda bulunma uzun süre aralıksız devam etmi şse, pazarda lider konumun hakim duruma dönü ştü ğünün kabulü gereklidir. Ancak bazı durumlarda bir piyasada, giri ş engelleri nedeniyle az sayıda i şletme birlikte hakim durumda olabilir. Bu nedenle birlikte hakim durum kavramının da açıklanmasında fayda vardır.

34 Karar No:00-26/275-153 , Dosya Sayısı:D4/ M.Y.-00/5, Karar Tarihi 11.7.2000

148 Birlikte Hakim Durum: Özellikle oligopolistik özellik gösteren piyasalarda ya da piyasaya giri şlerin yasal olarak sınırlı oldu ğu durumlarda, piyasadaki firmaların sayısının az olması, birlikte hakimlik kavramını gündeme getirmektedir. Birlikte hakim durum, piyasadaki birden fazla te şebbüsün tek bir te şebbüs gibi hareket etmeleri durumunda ortaya çıkmaktadır (Gül, 2000: 16). Rekabet Kanunu’nun 6. maddesi sadece tek ba şına piyasada hakimli ği de ğil birlikte hakimlik kavramını da düzenlemi ştir (Sanlı, 2000:259). Özellikle oligopol piyasalarda birlikte hakimlik sıkça görülmektedir. GSM piyasası bunun bir örne ğidir. Bu piyasalardaki te şebbüslerin sayısı sınırlı oldu ğundan, birbirlerinin hareketlerini çok yakından takip etmektedirler. İş -Tim (Aria) davasında kurul, Turkcell ve Telsim’i GSM piyasasında birlikte hakim durumda de ğerlendirmi ş ve kendilerine alt yapılarını Aria’ya kullandırmadıklarından dolayı ceza vermi ştir.

Gerek hakim durumun belirlenmesinde, gerekse te şebbüsler arası anla şmalarda olsun, Rekabet Kurumu’na intikal eden tüm incelemelerde “ilgili pazar” kavramının ortaya konması soru şturmanın sonucuna etki etmesi açısından son derece önemli bir durumdur.

İlgili pazar kavramı, hakim durumunu kötüye kullandı ğı iddia edilen bir i şletmenin, hangi ürün açısından, hangi co ğrafi alanda hakim durumda oldu ğunun belirlenebilmesi için öncelikle incelenmesi gereken bir konudur (Öz, 2000:152).

İlgili pazarı belirleyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, ilgili co ğrafi pazar; ikincisi ise, ilgili ürün pazarıdır (Yanık, 2002:11). İlgili co ğrafi pazardan anla şılması gereken aynı rekabet ko şullarına sahip pazar alanıdır. İlgili co ğrafi pazar, ülkenin bütünü olabilece ği gibi ülke dahilinde yer alan bir bölge de olabilir. Bu bölge di ğer bölgelerden rekabet ko şulları açısından farklı olmalıdır. İlgili co ğrafi pazarın belirlenmesinde bölgenin di ğer bölgelerden rekabet ko şulları açısından farklılı ğı yanında tüketici tercihleri de göz önüne alınmalıdır. Di ğer bir deyi şle söz konusu bölge, tüketici gözüyle rekabet açısından di ğer bölgelerden yalıtılmı ş olmalıdır.

Hakim durumunu kötüye kullandı ğı iddia edilen firmanın hakkında soru şturma açılabilmesi için, öncelikle firmanın ilgili piyasada hakim durumda olup olmadı ğı tespit edilmelidir. Hakim durumun ba şlıca unsurları a şağıda incelenmi ştir.

149 4.2.1. Hakim Durumun Göstergesi Olan Faktörler

Bir te şebbüsün hakim durumda bulundu ğunu gösteren de ğişik ekonomik ve sosyal faktörler vardır. Bu nedenle hakim durumun tespitinde çok yönlü de ğerlendirme yakla şımına göre hareket edilmelidir. Di ğer bir deyi şle pazarda rekabeti etkileyen faktörler, di ğer faktörlerin varlı ğına ya da yoklu ğuna ba ğlı olabilmektedir. Bu nedenle rekabeti etkileyen bir faktörün di ğer faktörlerle birlikte de ğerlendirilmesi gereklidir. Bu çerçevede hakim durumun tespitinde göz önüne alınması gereken faktörler; pazar payı, dikey bütünlük, pazara giri ş engelleri, fiyat farklıla ştırmasıdır (Gül, 2000:12). Bu kavramların da kısaca incelenmesi önem arz etmektedir.

4.2.1.1. Pazar Payı

Bir i şletmenin hakim durumunun en önemli göstergelerinden birisi, pazarda sahip oldu ğu paydır. Pazar payı te şebbüsün ilgili pazarda toplam talep içinde kar şıladı ğı talep miktarıdır. Te şebbüsün pazar payını mutlak pazar payı ve nisbi pazar payı olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Mutlak pazar payı, te şebbüsün sahip oldu ğu pazar payıdır. Buna kar şılık nisbi pazar payı, rakiplerinin mutlak pazar payı ile te şebbüsün mutlak pazar payı arasındaki farktır. Pazar payı, bir te şebbüsün ilgili pazarda hakim durumda bulunup bulunmadı ğının önemli bir göstergesidir. Gerçekten bir te şebbüs yüksek bir pazar payına sahip ise, rakiplerinin pazardaki gücü o derece azdır. Di ğer bir deyi şle pazar payının yüksekli ği te şebbüsün pazardaki serbestisini arttırıcı önemli bir faktördür. Bir veya birden fazla te şebbüsün hakim durumda olduklarının göstergesi olarak pazar payının ne olması gerekti ğini kesin olarak belirlemek mümkün de ğildir 35 .

Mu ğla’nın Fethiye ilçesinde faaliyet gösteren 13 fırının aynı ilçede faaliyet gösteren Selena Gıda Sanayi 36 (Selena) ünvanlı ekmek fırınının maliyetin altında (yıkıcı fiyata) ekmek satarak rakipleri zor durumda bıraktı ğı iddiasıyla ilgili soru şturmada, Rekabet Kurumu, Selena Gıda’nın ilgili pazarda hakim durumda bulunmadı ğı, piyasaya yeni giren bir firma olarak gerek ölçek ekonomisi ve gerekse tanıtım amaçlı olmak üzere, uyguladı ğı fiyat stratejisinin kötüye kullanma olmayaca ğı ve hakkında soru şturma

35 ABD’de Yüksek Mahkeme, 1920 yılında , U.S. Steel davasında %40’lık pazar payını tekel olarak kabul etmemi ştir (Kovacic ve Shapiro 2000:51). Bir ba şka birle şme davasında ise,, ABD yüksek mahkemesi, 1962 Brown Shoe Co. Davasında ayakkabı üretim pazarında %4,5’luk bir pazar payının birle şme için engel oldu ğuna hükmetmi ştir. 36 Dosya Sayısı, 2005-3-106, Karar Sayısı, 05-63/902-244, Karar Tarihi, 29.9.2005

150 açılmasına gerek olmadı ğa hükmetmi ştir. Rekabet Kurumu’nun burada baktı ğı ilk şart, firmanın hakim durumda olup olmadı ğıdır. E ğer firma hakim durumda olsaydı, hakkında rakiplerini pazar dı şına itmek amacıyla yıkıcı fiyat uygulamaktan soru şturma açılabilecekti.

Hakim durumun belirlenmesinde pazar payı gerekli; fakat tek ba şına yeterli de ğildir. Rakiplerin pazar payına da bakmak gerekir. Örne ğin; %30 pazar payına sahip bir işletme rakiplerinin pazar payının %1-2’den fazla olmadı ğı bir pazarda hakim durumda kabul edilebilir(Aslan, 2001:214).

Bu nedenle hakim durumun saptanmasıyla ilgili yargısal ara ştırmalar pazar payının saptanmasıyla ba şlar. Çünkü bir i şletmenin istihdam sayısı, sermayesinin büyüklü ğü, pazarlarının tüm dünyaya yayılmı ş olması ve üretim miktarı gibi büyüklük göstergeleri yeterli bilgi vermez. Esas olan onun rakiplerine göre nisbi büyüklü ğüdür. Bu nedenle işletmenin ilgili oldu ğu pazardaki payı kadar rakiplerinin payları da önemlidir.

4.2.1.2. Dikey Bütünlük

Dikey bütünlükten anla şılması gereken üretim zincirinin bir önceki ve sonraki aşamasının aynı te şebbüs tarafından gerçekle ştirilmesidir. Ürünün üretim ve da ğıtım aşamalarının aynı te şebbüs tarafından yerine getirilmesi te şebbüsün hakim durumda bulundu ğunu gösterebilir. Te şebbüsün dikey bütünlü ğü gerçekle ştirmesi, rakiplerine göre maliyet avantajı sa ğlar. Dikey bütünlük özellikle ilgili ürün pazarının dar yorumlanması durumunda te şebbüsün hakim durumda bulundu ğunun göstergesi olarak kabul edilebilmektedir (Gül, 2000:13).

Bir i şletmenin, üretimden da ğıtıma kadar ürünün pazara ula şmasındaki zincirde her halkayı kendisi olu şturacak şekilde bir bütünlük sa ğlamı ş ise, bu rakipler için önemli bir giri ş engelidir.

ATAD Chiquita davasında, dikey bütünlü ğü giri ş engeli olarak kabul etmi ştir. ATAD’a göre United Brands şirketinin sattı ğı muzların yarısını kendi tarlasında yeti ştirmesi; yeni, dayanıklı ve verimli bir muz geli ştirmesi; muzları ta şımakta kullandı ğı kamyonların 2/3’sinin kendisine ait olması, Avrupa’daki olgunla ştırıcı da ğıtıcılarla sözle şmelere dayanılarak olu şturulmu ş iyi bir satı ş a ğına sahip olması, Chiquita markasının kalitesinin her basamakta kontrol edilmesi, tüketicinin Chiquita muzlarını

151 tercih etmesine sebep olmaktadır. Dikey olarak bütünle şmek rakiplere göre maliyet avantajları ve olası bir fiyat sava şında şirketin daha uzun süre dayanmasını sa ğlar (Aslan, 2001:216).

4.2.1.3. Pazara Giri ş Engelleri

Pazarda faaliyet gösteren te şebbüslere rakip olarak yeni te şebbüslerin pazara girmesinin mümkün olmaması veya güç olması, te şebbüsün ya da te şebbüslerin hakim durumda bulundu ğunu gösterebilir. Pazara giri ş engellerinin ba şında ölçek ekonomileri, sermayenin büyüklü ğü, teknolojik üstünlük, fikri ve sınai mülkiyet hakları gelmektedir. Yasayla tanınan imtiyazlar da giri ş engeli yaratmaktadır. Pazara giri ş engellerinin var oldu ğu bir pazarda te şebbüsler rekabetin yarattı ğı baskıdan uzak bir piyasa politikası izlerler. Bu durum hakim durumda bulunan bir te şebbüsün konumuna e şde ğerdir. Pazara giri ş engelleri, özellikle potansiyel rekabet açısından önemlidir. Gerçekten pazarda faaliyet gösteren te şebbüslerle do ğrudan rekabet etmeyen; fakat pazar şartlarının uygun olması durumunda pazara girebilecek te şebbüslerin bulunması, pazarda faaliyet gösteren te şebbüslerde dolaylı bir rekabet baskısı yaratır. Bu baskı, özellikle ilgili ürün fiyatının a şırı kar elde etme imkanı sa ğlayacak düzeye gelmesiyle ayrı bir öneme sahip olur (Öz, 2000:110).

Rekabet Kurulu, Benkar A. Ş.’nin taraf oldu ğu bir kararında, Damat Tween (DT) Ma ğazaları, Benkar A. Ş. tarafından yeni olu şturulan “Advantage Card” sistemine geçi ş için ba şvurmu ş ancak bu talep Benkar tarafından reddedilmi ştir. Orka grubu, ba şvuruda önceli ğin Benkar tarafından holding bünyesindeki şirketlere verildi ği, Orka’nın faaliyet gösterdi ği sektörde de holdinge ba ğlı bir ba şka şirketin (Altınyıldız) sisteme dahil edildi ği, dolayısıyla Orka’nın ba şvurusunun reddedildi ğini öne sürmü ştür. Rekabet Kurulu olayı 4054 sayılı kanunun 6. ve 4. maddesinin (d) ve (e) bendleri açısından incelemi ş ve bunun sonucunda, Benkar ile DT arasındaki kredi kartı sözle şmesinde yer alan cezai şartın RK 4/d maddesi ba ğlamında rekabeti engellemedi ği; zira, ticari faaliyet gösteren bir te şebbüsün mü şterilerini kendine ba ğlamak için bu nitelikte cezai şartlar getirebilece ğini, Altınyıldız’ın Advantage Card sistemine alınıp DT’nin alınmamasının RK Md.4(e) ba ğlamında Rekabet Kanunu’na aykırılık olu şturmadı ğını, Altınyıldız’ın Benkar’ın dahil oldu ğu holdinge ba ğlı oldu ğundan 4. madde anlamında bir anla şma veya uyumlu eylemin bulunmayıp, bir ekonomik birli ğin mevcut olması

152 nedeniyle Benkar’ın uygulamalarının ilgili piyasada rekabet oluşumunu ve geli şimini önemli ölçüde engellemedi ğini, Benkar’ın ilgili piyasada pazar paylarının çok sık ve çabuk geli şme e ğiliminde oldu ğunu, piyasaya giri şte kayda de ğer bir güçlü ğün bulunmadı ğını, piyasaya yeni giren bankaların da kapsamlı veri tabanları, kuvvetli mali yapıları nedeni ile rekabet güçlerinin yüksekli ği göz önüne alınarak hakim durumda olmayaca ğının kabulü gerekti ğini, dolayısıyla hakim durumunu kötüye kullanmadı ğını ve Benkar’ın ilgili piyasadaki “Advantadge Card” sistemine rakip ma ğazaları almamasının ve DT ma ğazalarının ba şka kredi kartı te şebbüsleri ile anla şma yapmasını önlemeye yönelik uygulamalarının kredi kartları piyasasındaki etkin rekabetin olu şumu ve geli şimi açısından önemli bir engel te şkil etmedi ğini kabul etmi ştir37 .

Rekabet Kurulu’nun bu kararının örtülü olarak içerdi ği piyasaya giri ş engeli tanımı, yeni girenin köklü bir firma haline gelmek için katlanmak durumunda kalaca ğı maliyetleri esas almaktadır. Kararda, piyasaya yeni girenlerin de kapsamlı veri tabanları ve kuvvetli mali yapıları olması nedeniyle piyasada önceden bulunanlara benzeri pozisyonda bulundukları yargısı hakimdir.

4.2.1.4. Fiyat Farklıla ştırması

Bir veya birden fazla te şebbüsün hakim durumda olduklarının göstergesi olarak pazar payının büyüklü ğü yeterli de ğilse, fiyat farklıla ştırması hakim durumun göstergesi olabilir. Di ğer bir anlatımla pazarı bölerek fiyat farklıla ştırmasına gidebilen te şebbüs için sadece pazar payı hakim durumda bulundu ğunu göstermeyebilir. Ancak, pazar payı fiyat farklıla ştırması ile birlikte de ğerlendirildi ğinde fiyat farklıla ştırmasına gidebilen te şebbüs, hakim durumda bulunabilir. Fiyat farklıla ştırmasından anla şılması gereken üreticinin, pazarı talep elastikiyetleri farklı olan alt pazarlara bölerek malı alt pazardaki mü şterilerine farklı fiyattan satmasıdır (Pashigian, 1995:438). Te şebbüsün fiyat farklıla ştırmasına gitmesinin en önemli nedeni karını maksimuma çıkarma iste ğidir. Di ğer bir deyi şle a şırı kar elde etmek istemesidir. Te şebbüsün fiyat farklıla ştırmasına gitmesi hakim durumda bulundu ğunu gösterebilir.

4.2.1.5.Talep Ko şulları

Pazar payı, te şebbüsün hakim durumda oldu ğunu göstermemesine kar şılık talep

37 RG. 31.08.2000, No:24156,

153 ko şulları ile birlikte de ğerlendirildi ğinde söz konusu te şebbüs, hakim durumda bulunabilir. Gerçekten talebin fiyat elastikiyeti ve büyüme hızı, talep ko şulları olarak birlikte hakim durumun belirlenmesinde önemlidir.

Talebin fiyat elastikiyetinin dü şük olması te şebbüsün fiyat ayarlamalarını daha kolay yapmasını sa ğlar. Bu kolaylık oligopolistler arasında paralel davranı şların daha kolay kurulmasını sa ğlar. Buna kar şılık talebin fiyat elastikiyetinin yüksek olması te şebbüsün fiyat yükseltmeye karar verirken, mü şterilerini kaybetme korkusu dahilinde hareket etmesine neden olur. Bu korku, oligopolistler arasında paralel davranı şların kurulmasını veya devamını zorla ştırabilir (Gül; a.g.e., :15).

4.2.1.6. Di ğer Faktörler

Yukarıda açıklanan faktörler dı şında hakim durumun tespitinde göz önüne alınması gereken ba şka faktörler de vardır. Bunlar; ürüne ba ğımlılık, kullanılmayan kapasite, rakiplerin sayısı, indirim sistemi, üründe çe şitlilik, teknolojik üstünlük, performans v.b. gibi faktörlerdir. Bu faktörler her olayın özelli ğine göre de ğerlendirilmelidir. Tek bir faktörle de ğerlendirme yanlı ş sonuçlara ula şmaya neden olabilir. Bu sebeple her olayın özelli ğine göre bu faktörlerin hepsinden mümkün oldukça yararlanılmalıdır.

4.2.2. Hakim Durumun Kötüye Kullanılmasıyla Giri şlerin Engellenmesi

Yukarıda da incelendi ği üzere, hakim durumun kötüye kullanılmasını düzenleyen ilk fikra (6/a), “ticari faaliyet alanına ba şka bir te şebbüsün girmesine do ğrudan veya dolaylı olarak engel olunması ya da rakiplerin piyasadaki faaliyetlerinin zorla ştırılmasını amaçlayan eylemler”, şeklinde düzenlenmi ştir.

Buradaki, “ticari faaliyet alanına ba şka bir te şebbüsün girmesine do ğrudan veya dolaylı olarak engel olunması” kavramı kısmen kabul edilebilir bir açıklamadır. Piyasaya girmek isteyen bir rakibin do ğrudan engellenmesi anla şılabilir ve yasal açıdan da bir gereklilik arz etmektedir. Ancak, “dolaylı olarak” nasıl engellenece ği, açıklanması gereken bir kavramdır. Aynı şekilde cümlenin sonundaki “rakiplerin piyasadaki faaliyetlerinin zorla ştırılmasını amaçlayan eylemler” de hakim durumun kötüye kullanılması olarak algılanmı ştır. Anla şmalarla olu şturulan rekabet ihlallerindeki (4/d maddesindeki) mu ğlaklık bu maddede de kendini göstermektedir. E ğer rekabet rakipleri zorlamayacak ise; yenilik, yaratıcılık, daha dü şük üretim teknolojisi, ülke ekonomisini

154 geli ştirme gibi fonksiyonlarını nasıl yerine getirecektir. Daha öncede ifade etti ğimiz gibi, rekabet rakipleri zorlayarak onları yeni bulu şlar, yeni üretim teknolojileri, yeni yönetim tarzları geli ştirmeye zorlayarak rakiplerinin önüne geçmeye zorlar. Rekabetin istenmesinin nedeni de budur. Dolayısıyla bu maddedeki bazı cümlelerin rekabet kavramına ters dü ştü ğünü belirtmek gerekmektedir.

Ancak, piyasada hakim durumdaki bir te şebbüsün, hakim durumundan yararlanarak yıkıcı fiyatlama, da ğıtım kanallarına eri şimin engellenmesi, zorunlu faktörlere eri şimin engellenmesi gibi rekabeti kendi lehine çevirmeye yönelik davranı şları, rakipleri için rekabeti zorla ştırma olarak ele alınmamalı, rekabeti tamamen ortadan kaldırmaya yönelik davranı şlar olarak kabul edilmelidir.

Rekabet yasasında hakim durumun kötüye kullanılmasıyla ilgili oldukça fazla örnek verilmi ştir. Ancak hakim durumdaki te şebbüsün her davranı şı Rekabet Hukuku’na aykırı mıdır veya kötüye kullanma olarak de ğerlendirilebilir mi? Bu soruya şu şekilde bir yanıt verilebilir:

Hakim durumda olan teşebbüs do ğal olarak kar elde etmek ve pazar payını korumak için di ğer te şebbüsler gibi davranmaya devam edecektir. Örne ğin; rakiplerin satı şlarını ve pazar paylarını artırmak için kampanyalar, fiyat indirimleri gibi politikalar uygulamasına tepki olarak hakim durumdaki te şebbüs de bu tür davranı şlar içine girebilir. Bu davranı şların me şru oldu ğu ve kötüye kullanma olarak de ğerlendirilemeyece ği açıktır. Ancak, hakim durumdaki te şebbüsün rakiplerini pazar dı şına itmek için veya pazara girmeyi dü şünen yeni bir te şebbüsü engellemek için maliyetin altında yıkıcı bir fiyatla satı ş yapmak gibi davranı şlar sergilemesi bir kötüye kullanma halidir. Öte yandan, hakim durumdaki bir te şebbüsün hakim durumda olmayan te şebbüslerin bazı davranı şlarını göstermesi de hakim durumun kötüye kullanılması olarak nitelenebilir. Bu nedenle, hakim durumda olan teşebbüsler davranı şlarında “özel bir sorumlulu ğa” sahip olmalıdır. Özel sorumluluk için ölçüt, pazardaki rekabetin bozulmamasıdır.

Sonuç

Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da piyasaya giri şlerin engellenmesi, dolayısıyla olu şan rekabet ihlalleri, yasanın 4. ve 6. maddelerinde düzenlenmi ştir. 4. madde,

155 rekabeti sınırlayıcı anla şma ve uyumlu eylem ve kararları içermektedir. Bu maddede, rekabeti sınırlayıcı her türlü anla şma, uyumlu eylem davranı şlar hukuka aykırı kabul edilmi ştir. Yine yasada bu eylemler ise, sınırlı olmamak kaydıyla maddeler halinde açıklanmı ştır.

Giri şlerin anla şmalarla engellenmesini düzenleyen (4/d) madde; “rakip te şebbüslerin faaliyetlerinin zorla ştırılması, kısıtlanması veya piyasada faaliyet gösteren te şebbüslerin boykot ya da di ğer davranı şlarla piyasa dı şına çıkarılması; yahut piyasaya gireceklerin engellenmesi” şeklinde düzenlenmi ştir. Maddede yer alan “rakip te şebbüslerin faaliyetlerinin zorla ştırılması” kavramı özellikle, Aslan (2001), Sanlı (2000) ve Öz (2000) tarafından, rekabetin özüne aykırı bir kavram olarak yorumlanmı ştır. Çünkü rekabetin istenirli ğinin nedeni, rakipleri zorlayarak verimsiz olanları piyasa dı şına itmek ve daha verimli veya daha yaratıcı olanları piyasaya dahil etmektir. Bu nedenle, rakiplerin faaliyetini zorla ştıran eylemlerle giri şlerin engellenmesi şeklindeki bir düzenleme, Rekabet Kurumu’nun i şini artırmaktan ba şka bir amaca hizmet etmez.

Anla şmalarla piyasaya yeni giri şleri önlemenin en önemli nedenlerinden biri; var olan pazar payı veya yüksek karlardır. Dolayısıyla piyasada yeterince güçlü olmayan te şebbüsler aralarında anla şarak pazardaki yüksek karı yeni giricilerle payla şmak istememektedirler. Bu gibi uygulamalar genellikle üretim zincirinin farklı seviyelerindeki i şletmeler arasında görülür. Örne ğin; belirli bir malın üreticileri birli ği ile aynı malın da ğıtıcıları birli ği arasında, birlik üyesi olmayanlardan mal alınmaması ve yine birlik üyesi olmayanlara mal satılmaması yönünde yapılacak bir anla şma, hem üretici pazarına; hem de toptancı pazarına yeni giri şleri önleyici niteliktedir. Ancak, bu gibi anla şmaların etkili olabilmesi için anla şmaya katılan i şletmelerin önemli bir pazar gücü olması gerekir.

Rekabeti sınırlayıcı ve kısıtlayıcı her anla şma, Rekabet Hukuku’nca yasaklanmamı ştır. Çalı şmanın birinci bölümünde de ifade edildi ği üzere, e ğer yapılan anla şma neticesinde; (a) malların üretim ve da ğıtımı ile hizmetlerin sunulmasında yeni geli şme veya iyile şmelerin ya da ekonomik veya teknik geli şmelerin sa ğlanması, (b) tüketicilerin bundan yarar sa ğlaması, (c) ilgili pazarın önemli bir bölümünde rekabetin ortadan kalkmaması, (d) rekabetin (a) ve (b) bentlerindeki amaçların elde edilmesi için zorunlu olandan fazla sınırlanmaması halinde, ilgililerin iste ği üzerine Kurul yapılan

156 anla şmalara 5 yıl muafiyet tanıyabilmektedir. Buradaki temel yakla şım, bazı sınırlı rekabet kısıtlamaları sonucu, daha fazla ekonomik ve teknik geli şmelerin sa ğlanmasıdır.

Anla şmalarla ilgili ilave edilmesi gereken bir ba şka husus ise, ispat yükümlülü ğü ile ilgilidir. Rekabet ihlallerine sebep olan gizli anla şmaların ispatlanmasının zorlu ğunu dikkate alan yasa, bir anla şmanın varlı ğının ispatlanamadı ğı durumlarda piyasadaki fiyat de ğişmelerinin veya arz talep dengesinin ya da te şebbüslerin, rekabetin engellendi ği, bozuldu ğu veya kısıtlandı ğı piyasalardakine benzerlik göstermesi, te şebbüslerin uyumlu eylem içinde olduklarına karine te şkil edece ğini; ancak ekonomik ve rasyonel gereklere dayanmak ko şuluyla taraflardan her biri uyumlu eylemde bulunmadı ğını ispatlayarak sorumluluktan kurtulabilece ğini belirterek, ispat yükünü te şebbüslere yıkmı ştır.

Piyasaya giri ş engelleriyle ilgili ikinci düzenleme, hakim durumun kötüye kullanılmasını düzenleyen maddedir. Hakim durumu, piyasadaki arz ve talep unsurlarını tek ba şına belirleyebilme gücü şeklinde tanımlamak mümkündür. Hakim durumun kötüye kullanımı 6. maddede düzenlenmi ştir. 6/a maddesi ise, “ticari faaliyet alanına ba şka bir te şebbüsün girmesine do ğrudan veya dolaylı olarak engel olunmasını ve rakiplerin piyasadaki faaliyetlerinin zorla ştırılmasını amaçlayan eylemleri” ifade etmektedir.

Yasa hakim durumda olmayı per se (tek ba şına) yasaklamamakta; ancak bu durumu kötüye kullanmayı yasaklamaktadır. Hakim durumu kötüye kullanma örnekleri arasında ise; mal vermeyi reddetme, zorunlu unsurlara eri şimi engelleme, yıkıcı fiyatlama, bir malla birlikte bir ba şka malın da birlikte verilmesi gibi eylemleri sayabiliriz.

Bir te şebbüsün hakim durumda olup olmadı ğı ise, cevaplandırılması gereken bir ba şka konudur. Genellikle ilgili piyasada sahip oldu ğu pazar payı önemli; ancak yeterli olmayan bir de ğerlendirmedir. Hakim durumun di ğer göstergeleri arasında dikey bütünlük, pazara giri ş engelleri, fiyat farklıla ştırması ve talep ko şullarını sayabiliriz.

Sonuç olarak, piyasaya giri şlerin engellenmesine yönelik yasal düzenlemenin yeterli olmakla birlikte bazı yazarlar tarafından (Örn., Aslan, 2001; Sanlı, 2000) daha net tanımlanması gerekti ği belirtilmi ştir. Rekabet Kurumu’nun ise, piyasaya giri şlerin

157 engellenmesi analizlerinde bazı kararlarda birbiriyle çeli şen kararlar verdi ği görülmektedir. Burada da giri ş engelleriyle ilgili net bir tanımın yapılmamı ş olması önemli bir eksiklik olarak görülmektedir.

158 BÖLÜM 5: G İRİŞ ENGELLER İ GEREKÇES İYLE AÇILAN SORU ŞTURMALARIN, STRATEJ İK YÖNET İM, İKT İSAT OKULLARI VE REKABET KANUNU AÇISINDAN DE ĞERLEND İRİLMES İ

Bu bölümde piyasaya giri şleri engelledi ği iddia edilen eylemler; Rekabet Hukuku, stratejik yönetim yakla şımı ve iktisat okulları açısından de ğerlendirilecektir. Böylece;

- Giri ş engellerini stratejik bir davranı ş olarak gören stratejik yönetim yakla şımı ile giri ş engellerinin me şruluk sınırlarını çizen Rekabet Hukuku arasında örtü şme ve çatı şma noktaları nelerdir?

- Piyasaya giri şlerin engellenmesi ba ğlamında Rekabet Kurumu’nun aldı ğı kararlar hangi iktisat okulunun rekabet sürecine ili şkin görü şlerini daha çok yansıtmaktadır?

- Rekabeti sınırlayıcı veya ortadan kaldırıcı eylemler arasında giri ş engelleri önemli bir yer tutmakta mıdır? Hangi giri ş engelleri daha çok ihlallere konu olmaktadır? Giri ş engelleri eylem sıklı ğı ve türü sektörden sektöre farklılıklar göstermekte midir?, sorularına yanıt bulunmaya çalı şılacaktır. Bu soruların yanıtlanmasıyla stratejik yönetimin giri ş engellerine yakla şımı ile Rekabet Hukuku açısından giri ş engellerine yakla şımın çatı şma veya örtü şme noktaları uygulamadan bazı örneklerle ortaya konmaya çalı şılacaktır.

Bilindi ği üzere, rekabet avantajı yakalamak ve sürdürmek firmaların temel amacıdır. Stratejik yönetim çalı şmaları da uygulamacılara bu yönde çe şitli öneriler sunmaktadırlar. Fakat rekabetçi stratejinin oda ğı olan avantajı yakalama çabaları bazen rekabet ihlali olarak algılanabilmekte ve bir dizi soru şturma, dava ve cezai yaptırımlarla kar şı kar şıya gelinebilmektedir (Barca ve Co şkun, 2004). Di ğer bir deyi şle stratejik yönetim çabaları, rekabet avantajı sa ğlamayı te şvik ederken, devlet yasal düzenlemeler ve uygulamalarla rekabet avantajı sa ğlamanın me şru sınırlarını çizme ve bu sınırlara uyulmasını sa ğlama gayretindedir. Bu durum da do ğal olarak piyasalarda etkin bir rekabet yaratma isteyen devlet ile kendisine rekabet avantajı yaratmayı amaçlayan stratejik yönetim yakla şımının çatı şması sonucunu do ğurmaktadır. Ancak bu, sürekli

159 olarak stratejik yönetim yakla şımı ile Rekabet Hukuku düzenlemelerinin kar şı kar şıya gelmesi anlamında yorumlanmamalıdır. Bazı durumlarda her iki yakla şımın amaçları örtü şebilmektedir.

İkinci olarak, her ne kadar ülkemiz rekabet hukuk sistemi, AB Rekabet Hukuku müktesebatını benimsemi ş ise de AB Rekabet Hukuku’nun temelleri de ABD’deki Rekabet Hukuku sistemine dayanmaktadır. 1890 yılından itibaren Rekabet Hukuku’nu (antitröst) uygulayan ABD, bu alanda sahip oldu ğu iktisadi ve hukuki deneyimlerle tüm ülkelere referans te şkil etmektedir. Daha önce de ifade edildi ği üzere, bugün ABD Rekabet Hukuku’nun geli şiminde iki iktisat okulunun çok önemli katkıları olmu ştur. Bu okullardan birincisi Harvard Okulu’dur. Bu okulun iktisadi görü şleri 1940-1970 yılları arasında mahkemeler üzerinde belirleyici bir rol oynamı ştır. Okulun temel görü şü, piyasalardaki rekabetçi sürecin hakim güçler (tekeller) tarafından kamu aleyhine engellenece ğidir. Dolayısıyla devlet, piyasaların düzenlenmesinde belirleyici rol oynamalıdır.

Di ğer taraftan, 1970’li yıllarda piyasaların i şleyi şine çok fazla müdahale edilmemesi gerekti ğini savunan Chicago Okulu’nun görü şleri daha etkin olmaya ba şlamı ştır. Chicago Okulu iktisatçılarından Demsetz (1973), Harvard Okulu temsilcilerinden Bain’in (1956) ortaya koydu ğu ve piyasaların i şleyi şini anlatan yapı-davranı ş- performans paradigmasının gerçekleri yansıtmaktan uzak oldu ğunu ampirik çalı şmalarla ortaya koymu ştur.

Sonuç olarak, ABD rekabet mahkemeleri (Federal Trade Commission gibi), uzun bir süre Harvard Okulu perspektifini, daha sonra ise Chicago Okulu görü şlerini yansıtan kararlar vermi şlerdir. Ancak Harvard Okulu’nun temellerini attı ğı yapı-davranı ş- performans paradigması piyasaların rekabet süreci açısından de ğerlendirilmesinde etkinli ğini hala sürdürmektedir. Bu bölümde, Rekabet Hukuku’nun giri ş engelleriyle ilgili verdi ği kararlarda hangi iktisat okulu yakla şımını benimsedi ğini de ortaya koymaya çalı şaca ğız.

Üçüncü sorunun yanıtlanmasıyla da, ülkemizde piyasaya giri şlerin engellenmesi suretiyle olu şturulan rekabet ihlalleri, di ğer ihlallerle kar şıla ştırıldı ğında önemli bir yer tutup tutmadı ğı, giri ş engellerinin sektörel anlamda da ğılımı ve giri şleri engellemede hangi stratejilerin uygulandı ğı ortaya konmaya çalı şılacaktır.

160 Bu bölümde giri ş engelleri dolayısıyla, rekabet ihlali olu şturdu ğu iddia edilen 8 soru şturma; stratejik yakla şım, iktisat okulları ve Rekabet Hukuku açısından, ihlal ettikleri maddeler bazında incelenecektir.

5.1. Zorunlu Unsurlara Eri şimin Engellenmesi Suretiyle Giri şlerin Engellenmesi

Bu ba şlık altında iki soru şturma incelenecektir.

Birinci soru şturma, Star Gazetesi’nin, gazete ve dergi da ğıtım pazarında Birle şik Basın Da ğıtım A. Ş.38 , B İRYAY Birle şik Yayın Da ğıtım A. Ş.39 ve YAYSAT Yayın Satı ş Pazarlama ve Da ğıtım A. Ş.40 ’nin; Star Gazetesi’nin son satı ş noktalarındaki satı şını önlemek suretiyle bu gazetenin faaliyetlerini zorla ştırmaları, di ğer taraftan Star Gazetesi’nin da ğıtımını üstlenen ve son satı ş noktalarına ula ştıran MEDYA Pazarlama Org. Hiz. İth. Tic. A. Ş.41 ’nin aynı pazara giri şini engellemelerinin 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesine aykırı oldu ğu dolayısıyla ilgili te şebbüslerin cezalandırılmaları gerekti ğiyle ilgilidir.

İkinci soru şturma ise, Turkcell İleti şim Hizmetleri A. Ş. ve Telsim Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A. Ş. tarafından, İŞ -TIM Telekomünikasyon Hizmetleri A. Ş.’nin “ulusal dola şım” (roaming) talebinin reddedilmesi suretiyle 4054 sayılı Kanun’un ihlal edilip edilmedi ğinin tespiti ile ilgili ba şvurusudur.

Soru şturmaların incelenmesine geçmeden önce soru şturmalara alt yapı olu şturmak amacıyla zorunlu unsur doktrinin stratejik yönetim, iktisat okulları ve Rekabet Hukuku açısından incelenmesi önem arz etmektedir.

Zorunlu unsurlara eri şimin engellenmesi; stratejik yönetim ve iktisat okulları açısından mutlak maliyet avantajları arasında görülmü ştür. Bu nedenle önce mutlak maliyet avantajları ele alınacak daha sonra ise, zorunlu unsur kavramı incelenecektir.

5.1.1. Mutlak Maliyet Avantajları

Mutlak maliyet avantajları pazarda yerle şik firmanın potansiyel giricilere göre, üretim, da ğıtım ve hammadde gibi esaslı konularda avantajlı bir durumda olmasını ifade eden

- 38 Kararın bundan sonraki bölümlerinde kısaca “BBD” olarak anılacaktır. - 39 Kararın bundan sonraki bölümlerinde kısaca “B İRYAY” olarak anılacaktır - 40 Kararın bundan sonraki bölümlerinde kısaca “YAYSAT” olarak anılacaktır. - 41 Kararın bundan sonraki bölümlerinde kısaca “MEDYA” olarak anılacaktır.

161 önemli bir giri ş engelidir. Harbord ve Hoehm (1994:416), mutlak maliyet avantajı terimini, “pazardaki mevcut firmalar ile pazara yeni girecek firmalar arasındaki maliyetler açısından e şit olmayan bir durum” şeklinde tanımlamı şlardır.

OFT (Office of Fair Trade) ise (1998:10), “piyasada mevcut firmanın herhangi bir veri üretim düzeyini, piyasaya yeni girecek firmadan daha dü şük uzun dönem birim maliyetle üretme yetene ği” şeklinde tanımlamaktadır.

Mutlak maliyet avantajları çe şitli unsurlardan kaynaklanabilir. Örne ğin; yeni girecek firmaya nazaran kurulu firmanın sahibi oldu ğu daha üstün üretim teknikleri, temel patent hakları, i şletme idaresini de içine alan daha iyi, üstün kaynaklara, üretim faktörlerine eri şim imkanları, bu avantajlar arasında yer almaktadır. Di ğer bir avantaj da potansiyel firmanın, üretim girdileri için kurulu firmaya nazaran daha yüksek fiyatlar ödemek zorunda olmasından ve kurulu firmanın da alı şlarının tamamı üzerinden, girdi temin eden firmadan indirimler sa ğlıyor olmasından kaynaklanabilir (Singleton, 1986:6). Bain, mutlak maliyet avantajı yaratan unsurları şöyle sıralamaktadır (Koutsoyiannis, 1997:346-347):

a) Mevcut firmaların, üstün üretim tekniklerini kontrol altında tutmaları ve yeni girecek firmaları bu üretim tekniklerinden yararlandırmamaları veya bir ücret kar şılı ğında yararlandırmaları,

b) Mevcut firmaların, üretimde gerekli ve önemli bir hammadde veya do ğal kayna ğa sahip olmaları veya kontrol altında tutmaları,

c) Yeni girecek firmaların, üretim faktörlerini mevcut firmaların sa ğladı ğı nispette uygun şartlarda sa ğlayamamaları,

d) Yeni girecek firmaların, yatırım için gerekli fonları, mevcut firmaların sa ğladı ğı ölçüde uygun şartlarda sa ğlayamamaları,

e) Yerle şik firmanın üretim süreçlerinin dikey olarak bütünle şmesi dolaysısıyla daha dü şük maliyetli üretim imkanı,

f) Uzman yönetici personelin becerileri.Tümüyle yeni bir firma eğitilmi ş yönetici personel bulmakta güçlük çeker ve normalde di ğer firmalardan yönetici çekebilmek için daha yüksek bir ücret ödemek zorunda kalır.

162 Porter’ın Rekabet Stratejisi (1980) adlı çalı şmasında, piyasa giri ş engelleri arasında “mutlak maliyet avantajları” giri ş engeli olarak sayılmamı ş olmakla birlikte, giri şe engel te şkil eden pek çok eylemi bu ba şlık altında de ğerlendirmek mümkündür. Örne ğin; da ğıtım kanallarına sahiplik, hammaddeye rahat eri şim, ö ğrenme veya deneyim e ğrisi, elveri şli yerlere sahiplik, giri şleri caydırıcı fiyatlama gibi unsurları mutlak maliyet avantajları içinde de ğerlendirebiliriz.

İktisat okullarının giri ş engelleri konusunda uzla ştı ğı tek maddenin “mutlak maliyet avantajları” oldu ğunu söyleyebiliriz. Chicago İktisat Okulundan Stigler’de bu unsuru bir giri ş engeli olarak görmektedir. Çünkü mutlak maliyet avantajı, sektöre önceden girenleri, yeni gireceklere göre maliyet açısından çok daha avantajlı bir konuma ta şımaktadır.

Rekabet yasası açısından de ğerlendirildi ğinde, mutlak maliyet avantajına sahip firmanın, hakim durumdaki firmayla e şde ğer oldu ğu kanaatine varılmaktadır. Ülkemiz rekabet yasasında hakim durumda olmak per se (tek ba şına) yasak olarak kabul edilmemi ştir. Ancak, hakim durumunu kötüye kullanması yasaktır. Rekabet yasasında hakim durum (md.3); “belirli bir piyasadaki bir veya birden fazla te şebbüsün, rakipleri ve mü şterilerinden ba ğımsız hareket ederek fiyat, arz, üretim ve da ğıtım miktarı gibi ekonomik parametreleri belirleyebilme gücü” şeklinde tanımlanmı ştır. Hakim durumun kötüye kullanılması ise; “bir veya birden fazla te şebbüsün ülkenin bütününde; ya da bir bölümünde bir mal veya hizmet piyasasındaki hakim durumunu tek ba şına; yahut ba şkaları ile yapaca ğı anla şmalar; ya da birlikte davranı şlar ile kötüye kullanması” şeklinde tanımlanmı ştır. Hakim durumun hangi hallerde kötüye kullanılmı ş sayılaca ğı ise, 6. maddede sınırlandırmaya tabi tutulmadan be ş madde şeklinde açıklanmı ştır. Buna göre, yukarıda mutlak maliyet avantajı olarak öne sürülen ilk dört madde uygulaması hakim durumun kötüye kullanılmasını düzenleyen maddelerle uyum içindedir. Yani bu maddelerin yeni giricilere kar şı uygulanması Rekabet Hukuku’nun amaçlarıyla çatı şmaktadır. Di ğer iki madde ise; dü şük maliyetli üretim ve uzman personel temini avantajı, bir iç yeterlilik olu şturdu ğunda Rekabet Hukuku’yla ters dü şmemektedir.

Yukarıda da ifade edildi ği üzere, mutlak maliyet avantajı piyasaya yeni giri şlerde caydırıcı bir rol oynamaktadır. Bu caydırıcılık; ö ğrenme ve deneyim e ğrileri, hammaddeye sahiplik, uzman personel, daha dü şük kredi imkanları dolayısıyla daha

163 dü şük üretim maliyeti nedeniyle piyasaya giri şleri engelliyorsa Rekabet Hukuku’yla çatı şmaz. Ancak, piyasaya girmek isteyenlere bu unsurları makul şartlarda kullandırmama durumunda ise, hakim durumun kötüye kullanılması kavramı çerçevesinde i şlem yapılır.

Mutlak maliyet avantajına, zorunlu unsurlara eri şimin engellenmesi açısından da yakla şabiliriz. Her ne kadar a şağıda ayrı bir ba şlık altında incelenecek ise de zorunlu unsuru; piyasaya girmek için mutlak kullanması gereken veya kendisine eri şilemedi ği zaman, bir rakip firmanın mü şterilerine servis sa ğlaması imkansız hale gelen unsurlar veya alt yapı ö ğeleri şeklinde tanımlayabiliriz.

5.1.2. Zorunlu Unsur Doktrini

Piyasalara giri şi engelleyici unsurlardan biri de faaliyetine başlamak veya devam etmek için i şletmenin gereksinim duydu ğu zorunlu hammadde veya kaynaklara eri şimin engellenmesidir. İş letme üretimi için gerekli kayna ğa ula şamadı ğında üretim yapamayacak, dolaysıyla pazara girmeyecek veya e ğer pazarda ise, ilgili pazardan çıkmak zorunda kalacaktır (Karakaya ve Stahl, 1991:23). Zorunlu unsurlara eri şimin engellenmesi, yukarıda incelenen mutlak maliyet avantajlarından biri veya birkaçının yeni giricilere kullandırılmaması sonucu ortaya çıkar. Ancak bu kavramın daha ayrıntılı incelenmesi gerekmektedir. Çünkü daha önceden piyasaya girmi ş olan bir te şebbüsün alt yapısından yararlanılmak istenmesi durumunda, buna izin verilecek midir?

Zorunlu unsur doktrini, hakim durumdaki te şebbüslere getirilen anla şma yapma yükümlülü ğü ba ğlamında ortaya çıkan özel bir uygulamadır. Zorunlu unsur doktrini, genellikle dikey bütünle şik piyasalarda söz konusu olmaktadır. Birbirleriyle ba ğlantılı olan pazarlardan birisinde hakim durumdaki bir te şebbüsün sahip oldu ğu bir imkan/tesis/altyapı vb. ba ğlantılı pazardaki rekabetçi yapı için vazgeçilmez ise ve bu unsurun alternatifinin olu şturulması hukuki, teknik veya ekonomik açıdan mümkün de ğilse, bu durumda bu unsuru alt piyasalardaki rakip te şebbüslerin kullanımına açmak için zorunluluk getirilmektedir (Ölmez, 2003:3).

Zorunlu unsur doktrini, Rekabet Hukuku uygulamasının oldu ğu ülkelerin ço ğunda hemen hemen aynı anlamda kullanılmaktadır. OECD’nin 1996 yılında yayınlamı ş oldu ğu “Zorunlu Unsur Kavramı” ba şlıklı çalı şmada (OECD, 1996), zorunlu unsur;

164 “Rakiplerin ba ğlantılı piyasalarda mal veya hizmet üretmek için yararlanmak zorunda oldukları ve aynısının yapılmasının imkansız oldu ğu veya ekonomik olarak rasyonel olmadı ğı unsurdur” şeklinde tanımlanmı ştır.

Aynı çalı şmada, AB uygulamasında konuya, Roma Antla şması’nın 82’nci maddesinde yer alan “hakim durumun kötüye kullanılması” kavramı çerçevesinde yakla şıldı ğı, zorunlu unsur kavramının, hakim durumda olan bir firmanın hizmet veya mal sa ğlamasının reddi anlamında de ğerlendirildi ği, dolayısıyla “hakim durumda bulunma” ölçütünün yeterli sayılarak, zorunlu unsura sahip olan te şebbüsün mutlaka tekel konumunda olmasının gerekmedi ği belirtilmi ştir (Ölmez, a.g.e., 5).

Konuya ili şkin ABD uygulaması, AB uygulamasından görece daha farklıdır. Avrupa Birli ğinde, doktrinin uygulanması için hakim durumda olma kriteri önko şul sayılırken, ABD uygulamasında tekel olma ko şulu aranmaktadır. Bu nedenle ABD uygulamasının AB uygulamasına göre daha sınırlı oldu ğu söylenebilmektedir.

OECD’nin yukarıda anılan çalı şmasında, zorunlu unsur sahibinin pazara girecek olan bir firmanın makul ko şullar çerçevesinde bu unsurlardan yararlanmasına izin vermemesinin, firmanın pazara giri şini engelledi ği için rekabet ihlali olarak de ğerlendirilmesi gerekti ği, hatta zorunlu unsura sahip firmanın belirli şartlar çerçevesinde rakiplerini bu unsurlardan yararlanmasını sa ğlayacak tedbirler alınmasının rekabetin tesisi için gerekli oldu ğu belirtilmi ştir.

Zorunlu unsur doktrininin genel hatlarını çizmek açısından, bir unsurun zorunlu unsur olarak kabul edilmesi ve zorunluluk tespiti ardından Rekabet Hukuku açısından bu unsurun kullandırılmamasının bir ihlal te şkil etmesi için hangi şartların gerekti ği hususlarının açıklanmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

5.1.3. Zorunlu Unsur Uygulanmasında Genel Kriterler

Bir te şebbüsün faaliyetinin zorunlu unsur doktrini çerçevesinde ihlal niteli ği ta şıması için öncelikle unsurun zorunlu oldu ğunun ispatlanması ve ardından bu unsura eri şimin reddediliyor olması gerekmektedir (Yurtçiçek, 2000:74). Bir unsurun zorunlu unsur olarak kabul edilmesi için temelde iki kriter bulunması gerekmektedir. Bunlar; (1) unsura sahip firmanın ilgili pazarda hakim durumda olması ve (2) bu unsurun benzerinin ‘makul şartlarda’ yapılamıyor olmasıdır. Zorunlu unsur tespit edildikten sonra Rekabet

165 Hukuku açısından ihlal te şkil etmesi için (1) bir reddetme eyleminin bulunması ve (2) bu reddetme eyleminin haklı gerekçelere dayanmıyor olması zorunlulu ğu bulunmaktadır.

Zorunluluk doktrininin bir olayda uygulanabilmesi için öncelikle unsurun zorunlu olup olmadı ğının tespit edilmesi gereklidir. Zorunlulu ğun belirlenmesi için varlı ğın hem aşağı (ikincil) pazardaki rekabet için hayati bir önem ta şıdı ğının; hem de benzerinin kurulmasının pratikte ve makul ölçütler çerçevesinde imkansız oldu ğunun gösterilmesi gerekmektedir. Unsurdan faydalanmak isteyen rakipler, bulundukları piyasada faaliyetlerini sürdürmek veya rekabetin varlı ğı için bu unsurun mutlaka gerekli oldu ğunu göstermek zorundadırlar. İlgili kayna ğın sadece daha avantajlı olması yeterli de ğildir.

Komisyon; “…zorunlulu ğun ispatlanması için sadece reddetme sonucunda bir uygunsuzluk hatta bir takım ekonomik kayıplar yeterli de ğildir….ve te şebbüsün alternatifi olmaması nedeniyle pazardan dı şlanaca ğını ispatlaması gerekir..” diyerek unsurun hayati derecede önemli olması gerekti ğini vurgulamı ştır (Tekdemir, 2001:14).

Komisyon “…bir te şebbüs tarafından kontrol edilen unsur, söz konusu kontrol beraberinde a şağı pazarda tüm rekabeti yok etme gücünü ta şıyorsa zorunludur…”, diyerek aynı yakla şımı benimsemi ştir. Komisyon’un bu görü şünde, zorunlu unsur doktrininin rakipleri korumak için de ğil tüm bir piyasanın rekabetçi yapısını korumak için kullanılması gerekti ği, reddetme eyleminin mevcut veya potansiyel rakiplerin pazara giri şi önünde a ğır bir engele neden oldu ğunun gösterilmesinin gereklili ği kabul edilmektedir.

Zorunlu unsura giri şin reddedilmesinin kötüye kullanma olabilmesi için, unsurun benzerinin kurulmasının sadece giri ş yapmak isteyen te şebbüs için de ğil aynı zamanda, di ğer te şebbüsler içinde de zor olması gerekmektedir.

166 Hakim durumda bulunma kriteri, bir unsurun zorunlu olması için unsura sahip firmanın ilgili piyasada hakim durumda bulunması gerekmektedir. Zorunlu unsur doktrininin temel mantı ğından hareketle zaten hakim durumda kabul edilmeyen bir te şebbüsün sahip oldu ğu bir unsura zorunlu demek yanlı ş olacaktır.

Komisyon’un telekomünikasyon sektörü için yayınladı ğı giri ş tebli ğinde, “zorunlu unsur olarak kabul edilen bir unsura giri şi kontrol eden bir te şebbüs 86. madde (eski 82) anlamında hakim durumda kabul edilir; fakat hakim durumdaki bir te şebbüs herhangi bir zorunlu unsuru kontrol etmeyebilir (Par. 69)” denmektedir. Buradan anla şıldı ğı üzere bir unsurun zorunlu oldu ğu tespit edildi ğinde o unsuru kontrol eden te şebbüs de otomatikman hakim durumda sayılacaktır.

Alternatif unsurun kurulmasının imkansızlı ğı veya rasyonel olmaması; unsurun zorunlulu ğunu ispatlamak için alternatif, sürdürülebilir bir varlı ğın makul ve uygulanabilir bir şekilde kurulmasının imkansız oldu ğunun; ya da rasyonel olarak mümkün olmadı ğının ispatlanması gerekmektedir. Unsurun alternatifinin kurulmasının zor olmasında bazı kriterler şunlardır (Areeda ve Howenkamp, 1996: 736): Co ğrafi ve topografik güçlükler, hukuki sınırlamalar, do ğal tekel durumu, darbo ğaz (bottleneck) olu şumu, unsurun kurulması için kamu deste ğinin gereklili ği, minimum bir pazar ko şulu, teknolojik kısıtlamalar ve ekonomik kısıtlamalar.

Yüksek yatırım maliyeti bir unsuru zorunlu hale getirebilir; fakat bu durum her sektörün kendine özgü dinamiklerine göre de ğerlendirilmelidir. Yatırım miktarının piyasaya giri ş için bir engel olu şturabilmesi için yatırım maliyetinin ba şka te şebbüslerin aynısını yapamayaca ğı kadar yüksek olması yeterlidir. Bununla birlikte rakiplerin aynı yatırımı yapmaları durumunda dezavantajlı duruma gelecekleri veya ek maliyetlere girecekleri savunması doktrinin uygulanması için yeterli de ğildir. Doktrin te şebbüsleri tek tek de ğil piyasadaki tüm rekabeti koruma amacına yöneliktir. Bu nedenle yatırım maliyetlerinin piyasadaki tüm rekabeti bozacak düzeyde olması durumunda doktrin uygulanabilecektir (Venit ve Kallaugher, 1994 : 324).

Bir unsurun benzerini yapmak her halükarda rakipler için maliyet te şkil edecektir. E ğer alternatif unsurun yapılamaması kriteri dar yorumlanırsa, bir unsuru ilk yapan te şebbüs haksızlı ğa u ğramı ş olacak ve sonucunda hiçbir te şebbüs i şlerini kolayla ştırıcı yeni bir

167 unsur yaratmak için çaba sarf etmeyecek, di ğer firmaların bunu gerçekle ştirmesini ve kendilerinin kolayca bu unsurdan faydalanmalarını bekleyeceklerdir.

Alternatif unsurun kurulamaması ilkesi sıkı bir şekilde uygulanırsa, zorunlu unsur doktrininin uygulanabilece ği gerçek durumlar; genellikle, do ğal tekel özellikleri gösteren veya benzerlerinin kurulması kanun ile yasaklanan ve/veya genellikle özel te şebbüslerce kurulamadı ğı için kamu kaynaklarıyla desteklenen varlıklarla sınırlı kalacaktır. (Areeda ve Hovenkamp, 1996: 675).

Reddetme eyleminin varlı ğı; zorunlu unsur doktrininin uygulanmasında hakim durumun kötüye kullanılması kapsamında rekabetin kısıtlandı ğının iddia edilebilmesi için öncelikle bir reddetme eyleminin varlı ğı gerekmektedir. Ortada bir reddetme eylemi bulunmadı ğı takdirde zorunlu unsur doktrininin de uygulamasına gerek kalmayacaktır. Reddetme eylemi açıkça olabilece ği gibi bazı durumlarda rakiplere kar şı unsurdan faydalandırmamak için çok a ğır şartlar ileri sürmek vasıtasıyla da olabilir ki, bu tür a ğır şartlar komisyon tarafından reddetme eylemi ile aynı a ğırlıkta bir ihlal gibi de ğerlendirilmektedir (Ölmez, 2003:15).

Reddetme eylemine ili şkin olarak AB Rekabet Hukuku bakımından tartı şılması gereken çok önemli bir husus, üst pazarda güçlü olan te şebbüsün reddetme eyleminin kötüye kullanma olarak de ğerlendirilebilmesi için a şağı pazarda pazar gücüne sahip olmasının gerekli olup olmadı ğıdır. ABD uygulamalarında üst pazarda tekel konumunda olan te şebbüsün a şağı pazarda da önemli bir pazar gücüne sahip olması şartı aranmaktadır. Bu şart, aslında doktrinin ABD’deki uygulama kapsamını oldukça kısıtlamaktadır (Tekdemir, 2001).

ABD uygulamasında benimsenmeyen görü şe göre, zorunlu unsurun uygulanması için bu unsuru kontrol eden te şebbüsün a şağı pazarda hakim durumda olması bir önko şul de ğildir. Bir te şebbüsün üst pazarda hakim durumda olması ve alt pazardaki rekabeti etkilemesi yeterlidir, denilmektedir (Nikolinakos, 1999:407; Lang, 1994:482). Bununla birlikte zorunlu unsuru kontrol eden te şebbüsün hem üst; hem de alt piyasalarda faaliyette bulunması, alt pazardaki rekabetin kısıtlanma olasılı ğını daha fazla artıraca ğından dolayı rekabet otoritelerinin bu tür piyasalarda daha dikkatli olmaları gerekebilecektir.

168 Zorunlu unsura sahip olan te şebbüs alt piyasada faaliyette bulunmuyorsa ve alt piyasalardaki herhangi bir te şebbüsün bu unsurdan faydalanmasını engelliyorsa, rekabet otoritelerinin tavrının ne olaca ğı ABD uygulamasında açık de ğildir. Bu nedenle ABD uygulamasının zayıf oldu ğu dü şünülmektedir. Bir unsur, zorunlu olarak kabul edildikten sonra bu unsura sahip olan te şebbüsün hangi piyasada faaliyette bulunup bulunmadı ğının önemi olmadı ğı, bu konunun sadece reddetme eyleminin a ğırlı ğıyla alakalı olabilecek bir konu oldu ğu kabul edilebilir.

Objektif gerekçelerin olmaması ilkesi; zorunlu unsurdan yararlanma talebinin reddedilmesinin per-se ihlal olarak kabul edilmemesi gerekmektedir. E ğer zorunlu unsura sahip teşebbüsün unsurdan faydalandırmamak için haklı gerekçeleri var ise, unsur, zorunlu olarak kabul edilse dahi reddetme eylemi ihlal te şkil etmez. Objektif gerekçeler duruma göre farklı olabilmektedir. Genelde teknik uyumsuzluk, kapasite yetersizli ği, ek maliyetler gereklili ği gibi çe şitli gerekçeler ileri sürülebilir. Bu gerekçelerin her olayda ayrı ayrı ve o vakaya özgü de ğerlendirilmesi gerekmektedir (Ölmez, 2003:17).

Bir reddetme eylemi oldu ğunda, zorunlu unsura sahip te şebbüsün gerekçelerinin ele alınması, haklı olup olmadı ğının veya reddetme eyleminin giderilmesi için yapılması gereken şeylerin neler oldu ğunun ve bunların te şebbüs tarafından giderilmesinin ne derece mümkün olabilece ğinin tespiti, doktrinin adil bir şekilde uygulanması için çok önemlidir.

Yukarıda da ifade edildi ği üzere, Rekabet Hukuku uygulamalarında sıkça kar şıla şılan bir kavram olan zorunlu unsur doktrininin uygulanabilmesi için öncelikle unsura sahip firma, hakim durumda olmalıdır; ikinci olarak, eri şilmek istenen unsura makul şartlarda ula şılamıyor olması gerekmektedir. Ve daha sonra da bir reddetme eyleminin olması ve bu reddetme eyleminin makul bir gerekçeye dayanması gerekmektedir. Aksi takdirde belli bir maliyet yükleyen tüm unsurları rakip firmalardan talep etme hakkı do ğar ki, bu da rekabetin özüne aykırıdır.

Bu açıklayıcı bilgilerden sonra ba şlangıçta belirtti ğimiz iki soru şturmanın incelemesine geçebiliriz.

169 İlk soru şturma Star Gazetesi’nin müracaatıyla ilgilidir. Star Gazetesi’nin, Rekabet Kurumu’na yaptı ğı bir ba şvuruda; gazete ve dergi da ğıtım pazarında Birle şik Basın Da ğıtım A. Ş., B İRYAY Birle şik Yayın Da ğıtım A. Ş. ve YAYSAT Yayın Satı ş Pazarlama ve Da ğıtım A. Ş.’nin;

-Star Gazetesi’nin, son satı ş noktalarındaki satı şını önlemek suretiyle, bu gazetenin faaliyetlerini zorla ştırmaları, di ğer taraftan Star Gazetesi’nin da ğıtımını üstlenen ve son satı ş noktalarına ula ştıran MEDYA Pazarlama Org. Hiz. İth. Tic. A. Ş.’nin aynı pazara giri şini engellemelerinin 4054 sayılı Kanun’un 6.ncı maddesine aykırı oldu ğu dolayısıyla ilgili te şebbüslerin cezalandırılmaları gerekti ğiyle ilgili ba şvurusunda;

Özetle şu hususlara yer verilmi ştir:

- Star Gazetesi’ni yayınlayan Ulusal Basın Gazetecilik Matbaacılık ve Yayıncılık Sanayi A. Ş.’nin, Star Gazetesi’ni kendi da ğıtım şirketi vasıtasıyla gazete bayilerine ula ştırmakta oldu ğunu; ancak BBD ve YAYSAT’ın bayiler üzerindeki hakimiyetlerini kullanarak, Star Gazetesi’nin satı şını engellemek amacıyla bayilerine baskı yaptıkları ve bayilerin bu nedenle Star Gazetesi’ni satmaktan kaçındıkları,

- Her gazete grubu için ayrı bir bayilik a ğının olu şturulmasının ekonomik olarak büyük bir israfa yol açmakta oldu ğu, bunun yanı sıra, gazetelerin nitelikleri gere ği rakipleri ile aynı bayide satılmalarının gerekti ği, di ğer gazetelerle aynı bayide satılmayan bir gazetenin yayın hayatına devam edebilme şansının bulunmadı ğı, dolayısıyla, Hürriyet ve Sabah gruplarının, sahip oldukları da ğıtım sistemi ve bayilik a ğları sayesinde, rekabetçi bir piyasada olmaması gereken suni giri ş engelleri yarattıkları, piyasaya yeni girecek şirketlerin bu da ğıtım ve bayi a ğından faydalanmalarının zorunlu oldu ğu belirtilmektedir.

Raportörler, Rekabet Kurulu’nun aldı ğı soru şturma kararı çerçevesinde, yapılan incelemeler ve te şebbüslerin savunmaları ı şığında;

1- “Gazete ve dergi da ğıtım” piyasasında birlikte hakim durumda bulunan, BBD, BİRYAY ve YAYSAT’ın;

170 - Kendi bayilerine mal tedari ğini, piyasaya yeni giren bir da ğıtım şirketinin ürünlerini satmama şartına ba ğlamak,

- Piyasaya yeni giren bir da ğıtım şirketinin da ğıttı ğı ürünleri, bayilerine sokmayarak, yani ticari faaliyet alanına ba şka bir te şebbüsün girmesine do ğrudan veya dolaylı olarak engel olmak; ya da rakiplerin piyasadaki faaliyetlerini zorla ştırmayı amaçlayan eylemlerde bulunmak,

- Gazete ve dergi da ğıtım piyasasındaki hakimiyetin yaratmı ş oldu ğu finansal, teknolojik ve ticari avantajlardan yararlanarak, ba şka bir mal veya hizmet piyasasındaki rekabet ko şullarını bozmayı amaçlayan eylemlerde bulunmak,

- Tüketici tercihleri üzerinde, kısıtlamalara yol açabilecek eylemlerde bulunmak suretiyle,

Kanun’un 6’ncı maddesini ihlal ettikleri, BBD, B İRYAY ve YAYSAT’ın Kanun’un 16’ncı maddesinin ikinci fıkrası gere ğince cezalandırılmaları gerekti ği42 ,

2- Gazete ve dergi satı şı faaliyetini de içerecek şekilde, belediyelerce ihdas edilen ve belediyelerce veya belediyelerin yetki verdi ği ki şilerce, üçüncü şahıslara kiralanan satı ş büfelerinin, ilgili pazara giri ş açısından önemi dikkate alındı ğında;

Söz konusu yerlerde, kiracının, “hangi da ğıtım şirketinden gelirse gelsin, mevzuata ve yasalara uygun, irsaliyeli her türlü mevkuteyi, makul bir ücret veya komisyon oranı kar şılı ğında satmasını temin edecek” düzenlemelerin yapılması, aksi bir durumda haklarında hukuki i şlem ba şlatılaca ğına ili şkin ilgili Kurul Kararı’nın, yetkili mercilere bildirilmesinin uygun olaca ğı ve yine, daha önce kendilerine muafiyet tanınan da ğıtım şirketleriyle ilgili olarak; 1997/3 ve 1997/4 sayılı Grup Muafiyeti Tebli ğleri’nin, “di ğer sa ğlayıcıların da ğıtımın farklı a şamalarına giri şlerinin önemli ölçüde zorla ştırılması” durumunda, Tebli ğ’in sa ğladı ğı muafiyetin, Kurul tarafından geri alınabilece ğine ili şkin, “Muafiyetinin Geri Alınması” ba şlıklı 6’ncı maddesi uyarınca, ilgili pazarın yapısı gere ği, ilgili pazarda faaliyet gösteren herhangi bir da ğıtım şirketinin, son satı ş noktaları ile yapaca ğı anla şmaların, “rakip malları satmama veya da ğıtmama” gibi münhasırlık sa ğlayan bir hüküm içermesi durumunda, 1997/3 ve 1997/4 sayılı Tebli ğler

42 Rekabet Kanununun 16. maddesi, idari para cezalarını düzenlemektedir.

171 ile sa ğlanan muafiyetten yararlanamayacaklarının Kurul Kararı ile ilânının, ilgili pazarda rekabetin tesisi için zorunlu oldu ğu, dü şüncesinde olduklarını bildirmi şlerdir.

Yapılan soru şturmalar ve pazar incelemeleri sonucunda Rekabet Kurulu a şağıdaki kararı vermi ştir:

- Gazete ve dergi da ğıtım piyasasında, birlikte hakim durumda bulunan BBD, B İRYAY ve YAYSAT’ın,

1- Sürekli olarak, mal tedarik ettikleri, son satıcıları, da ğıtımını yaptıkları ürünler ile rakip da ğıtım şirketinin getirdi ği ürünler arasında, tercih yapmaya zorlamak ve rakip da ğıtım şirketinin getirdi ği ürünleri, te şhir edip satan, son satıcıların bayiliklerini iptal etmek, bu noktalara, mal tedarikini kesmek veya bu yönde tehdit ya da uygulamalarda bulunmak, dolayısıyla piyasaya yeni giren bir da ğıtım şirketinin da ğıttı ğı ürünleri bayilerine sokmamak,

2- Gazete ve dergi da ğıtım piyasasındaki hakimiyetin yaratmı ş oldu ğu finansal, teknolojik ve ticari avantajlardan yararlanarak gazete ve dergi yayıncılı ğı piyasasındaki rekabet ko şullarını bozmayı amaçlayan eylemlerde bulunmak suretiyle,

4054 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinin (a) ve (d) bentlerini ihlal ettiklerine ve dolayısıyla bu te şebbüslerin Kanun’un 16’ncı maddesinin ikinci fıkrası gere ğince para cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmi ştir.

Rekabet Kurulu bu kararında açık olarak ifade edilmemekle birlikte, zorunlu doktrin unsurunu uygulamı ştır. Zorunlu doktrini kısaca, piyasaya girmek isteyen bir te şebbüsün bir ikinci alternatifin mümkün olmadı ğı durum olarak tarif edebiliriz. Bu olayda da Star Gazetesi’nin, kendi satı ş noktalarını olu şturması imkansız gibidir. Çünkü söz konusu ürün olan gazete, rakipleriyle aynı yerde satılmak durumundadır. Bazı gazete satı ş noktaları, di ğer gazeteleri da ğıtan firmalar tarafından uzun süreli olarak kiralama yoluyla kendilerine ba ğlandı ğından aynı yerde ikinci bir gazete satı ş noktasının açılması hukuken mümkün gözükmemektedir. Örne ğin; bazı büyük şehirlerdeki anacadde güzergahlarındaki gazete satı ş büfeleri veya şehirlerarası yolcu terminallerindeki gazete satı ş noktaları gibi. Kurulun da belirtti ği gibi, bazı ürünler rakipleriyle rekabet edebilmek için onlarla aynı şartlarda mücadele edebilme imkanına sahip olmalıdır.

172 Dolayısıyla belediyelerin gazete satı şı için izin verdi ği büfeler yasal oldu ğu sürece hangi yayıncıdan gelirse gelsin tüm gazeteleri di ğerleriyle yanyana satmak zorundadırlar ve bu gazeteleri yayınlayan kurulu şların bayilerine bir ba şka gazeteyi satmaları halinde bayiliklerinin iptal edilece ği gibi korkutmalarla engelleme hakları yoktur. Rekabet Kurulu bu kararı ile zorunlu doktrin unsurunu yerinde kullanmıştır.

Stratejik açıdan da ğıtım kanallarına sahip olmak veya bir te şebbüsün da ğıtım kanallarını tekelinde bulundurulması bir rakabet avantajı olarak ifade edilmektedir. Ancak bu da ğıtım kanallarına eri şim piyasaya girmek isteyen bir ba şka te şebbüs tarafından kullanılması zorunlu ve ba şka bir alternatif mümkün de ğilse, Harvard Ekolüne göre zorunlu unsurlara sahip te şebbüs bu unsuru piyasaya girmek isteyen di ğer te şebbüsle payla şmak durumundadır. Aksi durumda hakim, durumu kötüye kullanma olarak yorumlanacak ve yasal yaptırımlarla kar şıla şılacaktır. Di ğer taraftan Chicago Ekolüne göre, üretimde bulunan bir firmanın da ğıtım kanallarını da kontrolü altında tutması firmanın daha etkin olmasını sa ğlar ve bu durum tekelle şme olarak kabul edilmemelidir. Ancak bu soru şturmada, gazete da ğıtım ve son satı ş noktalarındaki kontrolü elinde bulunduran firma(lar) bu noktaları kontrol etmek suretiyle, yeni yayıncının gazetesinin satı şını engellemektedirler. Yeni firmanın özellikle son satı ş noktalarında, kendi adına bayi kurma veya var olan bayiler anla şma yapma imkanı olmadı ğından, bu soru şturmada Kurul zorunlu unsur doktrinini yerinde kullanmı ştır. Çünkü bazı alanlarda ( şehirlerarası otobüs terminallerinde, şehrin i şlek meydanlarında vb) satı ş noktaları sınırlıdır ve rakiplerin kontrolü altındadır. Bu soru şturmada rekabet avantajı yaratmak için kullanılan bir stratejinin rekabet yasalarıyla çatı ştı ğı görülmektedir.

Bu konudaki ikinci soru şturma ise, İş -Tim’in, Turkcell İleti şim Hizmetleri A. Ş. ve Telsim Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A. Ş. tarafından, İŞ -TIM Telekomünikasyon Hizmetleri A. Ş.’nin “ulusal dola şım” (roaming) talebinin reddedilmesi suretiyle 4054 sayılı Kanun’un ihlal edilip edilmedi ğinin tespiti ile ilgili ba şvurusudur.

İş -Tim (Aria) şikayet dilekçesinde özetle; Turkcell ve Telsim'in, İŞ -TIM'in ulusal dola şım (roaming) talebini reddetmeleri suretiyle 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 6. maddesinin (a) ve (e) bendlerini ihlal ettikleri iddia edilerek,

173 - Rekabeti bozucu uygulamaların tespitini sa ğlamak ve bu uygulamaların devamını önlemek için 4054 sayılı Kanun’un öngördü ğü tüm tedbirlerin alınması, Kanunun 9. maddesinin son hükmüne göre geçici tedbir olarak ulusal dola şımı ba şlatma kararı verilmesi 43 ,

- 4054 sayılı Kanunun 57. ve 58 44 . maddeleri uyarınca söz konusu iddialara konu olan uygulamaların bugüne kadar sebep oldu ğu ve ulusal dola şım yürürlü ğe girinceye kadar sebep olaca ğı, İş -Tim’in maruz kalaca ğı zararların tazmininin sa ğlanması için gerekli tespitlerin yapılması, talep edilmektedir.

Kurum yapmı ş oldu ğu incelemeler neticesinde, gerekçe ve hukuki dayanak kısmında şu hususlara vurgu yapmı ştır:

….. Rekabet Hukuku bakımından ulusal dola şım hizmeti; pazara yeni giren operatörlerin ba şlangıç için oldukça yüksek olan yatırım maliyetlerine destek sa ğlanması ve faaliyete ba şlanılan ilk dönemlerde Turkcell ve Telsim gibi yerle şik işletmecilerin sundu ğu kapsama alanı olanaklarının yeni giren i şletmecilere de sunulması ile bu te şebbüslerin de abone kaydetmeye ba şlamalarının sa ğlanması ve tıpkı yerle şik operatörlerin yaptı ğı gibi yatırımlarını abonelerden elde ettikleri gelirlerle finanse etmelerine olanak tanınmasını sa ğlamaktadır.

Ancak ulusal dola şım hizmeti kar şılı ğında Turkcell ve Telsim tarafından talep edilen ücretlerin İŞ -TIM’in maliyetlerini a şırı derecede arttıracak kadar yüksek oldu ğu, bu denli yüksek fiyatların hizmetin sa ğlanmasının reddi anlamına geldi ği açıktır.

……. Turkcell ve Telsim’in GSM altyapı hizmetleri pazarında birlikte hakim durumda oldukları belirlenmi ştir. Ayrıca, İŞ -TIM’in imtiyaz sözle şmesi hükümleri gere ğince kendi altyapısını in şa ederek kapsama alanını GSM hizmetleri pazarında, Turkcell ve Telsim ile rekabet edebilece ği seviyeye getirinceye kadar geçecek süre içinde yararlanmak zorunda oldu ğu, Turkcell ve/veya Telsim’in altyapısına alternatif ba şka bir unsurun bulunmadı ğı tespit edilmi ştir. Bu nedenle İŞ -TIM için Turkcell ve/veya Telsim’in altyapısından yararlanmak üzere ulusal dola şım hizmeti almak zorunlu bir unsurdur. Turkcell ve Telsim’in objektif gerekçeler olmadan İŞ -TIM’in bu unsura

43 Yasanın 9. maddesi ihlale son vermeyi düzenlemektedir. 44 Yasanın 57. maddesi, tazminat hakkını; 58. maddesi, zararın tazminini düzenlemektedir.

174 eri şimini reddederek, 4054 sayılı Kanunun 6. maddesinin (a) paragrafında örnek olarak belirtilen “ticari faaliyet alanına ba şka bir te şebbüsün girmesine do ğrudan veya dolaylı olarak engel olunması; ya da rakiplerin piyasadaki faaliyetlerinin zorla ştırılmasını amaçlayan eylemler” gerçekle ştirmesi, hakim durumlarını “birlikte davranı şları” ile kötüye kullanma olarak de ğerlendirilmektedir. Dolayısıyla Turkcell ve Telsim'in bu davranı şları, 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesini ihlal etmektedir.

Sonuç olarak; Turkcell İleti şim Hizmetleri A. Ş. ve Telsim Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A. Ş.’nin GSM telekomünikasyon altyapı hizmetleri pazarında birlikte hakim durumda bulundukları, GSM altyapı hizmetleri pazarında birlikte hakim durumda bulunan Turkcell İleti şim Hizmetleri A. Ş. ve Telsim Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A. Ş.’ye ait altyapıların, GSM hizmetleri piyasasında faaliyet gösteren te şebbüslerin piyasaya giri şleri a şamasında “zorunlu unsur” niteli ğinde oldu ğu, Turkcell İleti şim Hizmetleri A. Ş. ve Telsim Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A. Ş.'nin sahip oldukları GSM telekomünikasyon altyapısından, İŞ -TIM Telekomünikasyon Hizmetleri A. Ş.’nin ulusal dola şım yoluyla yararlanma talebini reddettikleri ve bunun objektif gerekçelere dayanmadı ğı; bu tespitler ı şığında, Turkcell İleti şim Hizmetleri A. Ş. ve Telsim Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A. Ş.’nin, GSM telekomünikasyon altyapı hizmetleri pazarında hakim durumlarını birlikte davranı şları ile kötüye kullanarak, GSM hizmetleri pazarına rakiplerinin girmesine engel olan eylemleriyle 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’un 6. maddesini ihlal ettiklerine, karar verilmi ştir.

Rekabet Kurumu bu kararıyla, Yaysat davasında ismini zikretmeden do ğru uyguladı ğı “zorunlu unsur doktrini”ni kanımızca bu davada yanlı ş yorumlamı ştır, ki, bu husus karara kar şı oy kullananların gerekçelerinde de görülmektedir.

Buradaki birinci ele ştiri, raportörlerin ayrıntılı bir çalı şma yapmadan, iki GSM firmasını da birlikte hakim durumda yorumlamalarından kaynaklanmaktadır. Daha önceki bir davada 45 yapılan tespitte, konu şma açısından operatörlerin pazar payı hesaplandı ğında Turkcell %70 ve Telsim %30 pazar payına sahip olarak

45 Turkcell İleti şim Hizmetleri A. Ş.'nin 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 4. ve 6. maddelerini ihlal edip etmedi ğinin tespiti, Karar Sayısı:01-35/347-95, Karar Tarihi: 20.7.2001

175 gösterilmektedir. Dolayısıyla bu piyasada Turkcell tek ba şına hakim durumdadır. Bu piyasada iki operatör oldu ğundan ve giri şler yasal olarak engellendi ğinden, Telsim’in bu olaydaki durumu, “kurunun yanın da ya şında yanması” olarak de ğerlendirilebilir.

Bir di ğer husus ise, zorunlu unsur kavramının yanlı ş yorumlanmasıdır. Buradaki zorunlu unsur varsayımı, Telsim ve Turkcell’in GSM altyapılarının Aria için zorunlu unsur oldu ğu kabulüne dayanmaktadır.

Oysa Rekabet Hukukunda “zorunlu unsur” kısaca, bir ikincisinin gerçekleştirilmesi mümkün olmayan ve bu nedenle aynı sektörde faaliyette bulunmak isteyecek rakip te şebbüslerin de yararlandırılmasının tek çözüm oldu ğu bazı olanakları kastetmek için kullanılır. Bir pazarda faaliyet gösteren te şebbüsler bunun dı şında herhangi bir gerekçeyle rakiplerinin i şini kolayla ştırmak zorunda tutulamazlar, tutulmamalıdırlar. Zira aksine bir tutum ticaretin temelinde yatan, iyi ve ba şarılı olanın üstünlü ğü kuralının çi ğnenmesine kadar varan anlamlar ta şıyabilir ki, rekabet otoritesinin görevi bu olmasa gerektir.

Soru şturma konusu olayda karar piyasaya önce giri ş yapmı ş bulunan iki GSM operatörünün, sonra gireceklerden daha büyük belirsizlikler içinde, daha büyük riskleri göze alıp yatırım kararı vererek gerçekle ştirdikleri altyapıları pazara yeni giri ş yapacak bir rakibe kullandırma; ya da kullandırmama kararını ve gerekli izni kendi çıkarlarına uygun oldu ğu takdirde vermek haklarını yok edici biçimde, rakibin para ve çaba harcayıp kendi altyapısını gerçekle ştirmek zorunda olmasının daha hakça ve e şitlikçi bir durum oldu ğu gözardı edilerek ve sonuçta yalnızca GSM pazarında rekabetin artmasına tamah etmekten kaynaklanan bir heyecan içinde verilmi ştir. Bu ise, Kurul’un “zorunlu unsur” kavramını yanlı ş yorumlamasıyla mümkün olmu ştur. Ba şka bir deyi şle, soru şturmaya muhatap olan iki GSM operatörünün ulusal dola şım talebini reddetmek için kararda kabul edildi ği üzere objektif gerekçelere dayanma yükümlülü ğü yoktur ve fiyatta anla şamadıkları takdirde yani salt kendi yararlarını gözeterek bu konudaki önerileri reddedebilirler. Bu durumda da pazara yeni girecek operatöre, gerekli zahmet ve maliyete katlanarak kendi altyapısını gerçekle ştirmek dü şer.

Bu kararda son olarak de ğinilmesi gereken önemli bir konu daha vardır. Rekabet Kurulu gerekçeli kararında “ İş -Tim’in imtiyaz sözle şmesi hükümleri gere ğince kendi altyapısını in şa ederek kapsama alanını GSM hizmetleri pazarında, Turkcell ve Telsim

176 ile rekabet edebilece ği seviyeye getirinceye kadar geçecek süre içinde yararlanmak zorunda oldu ğu, Turkcell ve/veya Telsim’in altyapısına alternatif ba şka bir unsurun bulunmadı ğı tespit edilmi ştir.” denilerek, ihale verilirken sanki bu te şebbüslerin alt yapısı tabiri caizse “çantada keklik” olarak görülmü ştür. Bu noktada konuyu biraz daha ba şa götürerek ele aldı ğımızda alt yapı kurmanın neden İş -Tim için bu kadar masraflı oldu ğu ortaya çıkmaktadır.

Hatırlanaca ğı üzere, 3. ve 4. cep operatörleri için Türk Telekom ihaleye çıktı ğında birinci ihale bedeli emsal olarak alınacak ve 4. operatör bu bedel üzerinden ihaleye girecekti. İş -Tim ihaleyi beklentilerin üzerinde (3,5 milyar dolara) bir bedelle alınca, 4. operatör ihaleye giremedi ve 4. operatör Türk Telekom (Aycell) oldu. E ğer, ihalede İş - Tim lisans bedeli olarak o kadar yüksek bir bedel önermeseydi, alt yapı için gerekli olan finansmanı rahatlıkla sa ğlayabilir ve cep telefonu piyasasına İş -Tim’le(Aria) birlikte bir ba şka operatör daha katılabilirdi. İş -Tim’in ihaledeki davranı şı (beklentilerin üzerinde lisans bedeli ödemesi) piyasaya bir ba şka cep telefonu operatörünün girmesine engel olmu ştur. Ancak, İş -Tim’in bu süreçte etik davranmadı ğını söylemek do ğru bir yakla şım olmaz. İş -Tim yasaların kendine tanıdı ğı hakları kullanmı ş ve piyasaya giri şi engellemi ştir. Dolayısıyla alt yapı için kullanması gereken parasal kayna ğı ihale bedelini yüksek tutarak giri ş engellemek için kullanmı ştır.

Dolayısıyla kendisi bir ba şka operatörün piyasaya giri şini engellemek pahasına, çok yüksek bir giri ş lisans bedeli ödedi ği için ayrıca alt yapı kurmak için gereken finansman konusunda zorlandı ğı ortadadır. Ancak daha öncede belirtildi ği gibi, ilk iki operatör ilk cep telefonu ihalesinde belirsizlik ortamında belli bir bedel ödeyerek hazırlamı ş oldukları alt yapıyı kullandırmamakta veya yüksek bir bedel istemekte, bu nedenle de haksız sayılmamaları gerekmektedir.

Zorunlu unsurlara eri şimin engellenmesiyle piyasaya giri şlerin zorla ştırılmasını içeren iki sor şturmada Kurul aynı kararı vermi ştir. Piyasaya giri şler yerle şik firmalar tarafından engellenmi ştir. Yukarıda da ifade edildi ği üzere, iki soru şturmada olaylar birbirinin benzeri de ğildir. Kurul’un gazete davasında do ğru yorumladı ğı “zorunlu unsur doktrini” kanımızca bu davada eksik yorumlanı ştır. Telsim ve Turcell’in alt yapılarını kullandırmamakla Aria’nın i şini zorla ştırdıkları do ğrudur. Ancak Aria için piyasaya giri şler tamamen engellenmi ş de ğildir. Bazı alt yapı maliyetlerine katlanmak

177 suretiyle giri ş engelleri a şılabilecek niteliktedir. Star Gazetesi’nin kar şıla ştı ğı giri ş engelleriyle, Aria’nın kar şıla ştı ğı giri ş engelleri aynı şartlarda de ğerlendirilemez.

Yukarıda ele alınan her iki davada da sektörde yerle şik firmaların olu şturdukları stratejik giri ş engelleri Rekabet Kurulu tarafından oyunun kuralı olarak de ğerlendirilmemi ş ve sektöre giri şi engelleyici davranı şlar olarak görülmü ştür. Ba şlangıçta bir avantajmı ş gibi görünen bu stratejik davranı şlar firmaları yasalarla kar şı kar şıya getirmi ş ve yüklü idari para cezalarına maruz bırakmı ştır.

5.2. Tekelci Anla şmalarla Giri şlerin Engellenmesi

Giri şleri engelleyici ve rakipleri dı şlayıcı davranı şlardan biri de tekelci anla şmalardır. Bu anla şmalar, sa ğlayıcı ile mü şteri veya da ğıtıcı arasında yapılan ve genellikle tekelden satın alma ya da tekelden da ğıtım olarak adlandırılan anla şmalardır (Yanık, 2002:25).

Hakim firma ile mü şteri arasında tekelci anla şmaların mevcudiyeti halinde, piyasaya yeni giren bir te şebbüsün da ğıtıcılarla kendi ürünlerinin de da ğıtılması yönünde anla şma yapması çok zordur ve bu durum yeni giri şlerin maliyetlerini artırarak yeni te şebbüsün rekabet gücünü kısıtlayabilmektedir. Rakip ürünlerin satın alınmaması veya da ğıtılmaması yükümlülü ğü sebebiyle potansiyel rakip sa ğlayıcı, hakim firma ile tekelci nitelikte anla şma akdetmi ş mü şterilerle anla şma yapamamakta ve pazar dı şında kalmaktadır. Buna ra ğmen giri şlerin gerçekle şmesi durumunda yeni rakibin verimlilik avantajlarından kaynaklanan ekonomik kazançlarının bir kısmı hakim firma tarafından çekilebilmektedir.

Hakim firma, mü şteriler arası koordinasyon eksikliklerini kullanarak onlara küçük bir menfaat sa ğlama kar şılı ğı onların münhasır da ğıtıcı veya satın alıcı te şebbüs olmasını gerçekle ştirmektedir. Ba ğımsız mü şterilerin tekelci anla şmalar yapmaları, pazarın daha sonraki giri şlere kapatılması etkisini do ğurabilmektedir. Cezai hükümler içeren tekelci anla şmalar, mü şterilerin kendi aralarında e şgüdüm sa ğlanması halinde bile giri şleri engellemektedir. Çünkü yeni giren teşebbüs, alıcıların mevcut firma ile yaptıkları anla şmayı bozmaları neticesinde katlanacakları cezai müeyyideleri ve maliyetleri tazmin etmek zorundadır. Bu da yeni giri şlerin maliyetini artırmaktadır (Yanık, a.g.e.,:25).

178 Daha önce de ifade edildi ği üzere, gerek anla şmalarla, gerekse hakim durum ve birle şme ve devralmalarla ilgili i şlemlerin bir kısmına Rekabet Kurumu izin vermektedir.

Yasanın 8. maddesine göre, ilgilerin ba şvurusu üzerine Kurul, yapılan anla şmanın 4, 6 ve 7. maddelere aykırı olmadı ğıyla ilgili menfi tespit belgesi verebilir (Örn. 2003/3 sayılı Rekabet Kurulu Tebli ği ile De ğişik, Dikey Anla şmalara İli şkin Grup Muafiyeti Tebli ği,Tebli ğ No : 2002/2).

Bunun nedeni olarak ise, yaptıkları anla şmanın ticari hayatın belirsizlikten kurtulması olarak açıklanmaktadır. Böylece bazı anla şmalara Kurul izin vermekte, izin alan firmalar da bu izin çerçevesi içinde faaliyetlerini sürdürmektedirler. Ancak Rekabet Kurumu’ndan izin alınmayan tekelci anla şmaların ortaya çıkarılması durumunda idari para cezası uygulanır.

Rekabet Kurumu’na bu yönde intikal eden ve piyasaya giri şi engelledi ği iddia edilen iki soru şturmadan birinde, giri şlerin engellendi ği, di ğerinde giri ş engeli tespit edilmedi ği sonucuna varılmı ştır.

Giri ş engeli tespit edilen Karbogaz 46 soruşturmasında; “likit karbondioksit pazarında faaliyet gösteren Karbogaz Karbondioksit ve Kurubuz San. A. Ş. (Karbogaz A. Ş.)'nin, mü şterileriyle yaptı ğı uzun süreli münhasır sözle şmelerle rekabeti bozucu faaliyetlerde bulundu ğu belirtilerek, ilgililer hakkında gerekli i şlemlerin yapılması” talep edilmi ştir.

Raportörler, Karbogaz’la ilgili olarak, “…..Karbogaz A. Ş.’nin özellikle 1997 yılından beri bilinçli olarak yapmı ş oldu ğu uzun süreli münhasır tedarik sözle şmeleri yoluyla ve di ğer eylemleriyle pazara giri ş engeli yarattı ğı, bu yolla pazardaki rakiplerin faaliyetlerini zorla ştırdı ğı ve bu nedenle söz konusu eylem ve i şlemlerin 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesi anlamında hakim durumunu kötüye kullanılması olarak de ğerlendirilmesi gerekti ğini” belirtmi şlerdir.

Rekabet Kurulu Karbogaz davasında “….Karbogaz A. Ş.’nin mevcut rakiplerinin faaliyetlerini zorla ştırması ve aynı zamanda pazarı rekabete kapatarak potansiyel

46 Rekabet Kurulu Karar No:02-49/634-254, 23.08.2002

179 rakiplerin pazara girmesini engelledi ği, bu çerçevede alıcılarla yaptı ğı uzun vadeli sözle şmelerle de piyasada hakimiyetini artırdı ğı ve di ğer rakiplerinin pazara giri şini önemli ölçüde engelledi ği” sonucuna ula şmı ştır.

Rekabet Kurulu bu davada, AT Rekabet Hukuku uygulamalarını da dikkate alarak, hakim durumun kötüye kullanılmasının tanımını, “… te şebbüsün varlı ğı ile do ğrudan ili şkili olan ve piyasa yapısına rekabetin normal i şleyi şindeki şartlardan farklı yöntemlerle etkide bulunmak suretiyle rekabetin devamını veya büyümesini engelleyen ve bu nedenle rekabetin zayıflamasına yol açan her türlü davranı ştır…”. şeklinde yapmı ştır.

Karbogaz’ın, ilgili ürün pazarı olan likit karbondioksit pazarında hakim durumda oldu ğu kabul edilmi ştir. Ancak, bu piyasa di ğer rakiplere kapalı de ğildir. Ayrıca, yapılan sözle şmelerin uzun süreli olmaları (3-5 yıl) kurul tarafından, bir ba ğlayıcılık olarak kabul edilmi ştir. Bunun yanında, kararda sözü edilen “rakiplerin faaliyetlerini zorla ştırma” rekabetin özünde var olan bir kavramdır. Karbogaz piyasadaki hakimiyetini kullanarak mü şterileriyle (Coca Cola, Kristal Kola, Kızılay Maden Suyu v.b.) pekala uzun süreli anla şmalar imzalayabilir. Dolaysıyla Rekabet Kurulu’nun Karbogaz’la ilgili bu tespiti kanımızca do ğru bir tespit de ğildir.

Şikayet sahibinin gizli tutuldu ğu bir ba şka soru şturmada ise, Doluca ve Kavaklıdere Şarapçılık 47 tarafından münhasırlık uygulamaları dolayısıyla rakiplerin pazara giri şini engelleyerek hakim durumlarını kötüye kullandıkları iddia edilerek, ilgili firmalar hakkında soru şturma açılması istenmi ştir.

Şikayet dilekçesinde restoran, kafe-bar ve gece kulüpleri tarzındaki noktaların şikayetçinin özel mahsul ve kalitedeki şaraplarını butik tarzında pazarlayabilece ği özel mekanlar oldukları ve bu mekanların hakim durumda bulunan Kavaklıdere ve Doluca ile çalı şmaya mecbur tutulmaları nedeniyle pazara giri şlerin engellendi ği ve böylece hakim durumlarını kötüye kullandıkları vurgulanmaktadır.

Yapılan ara ştırmalarda Türkiye’de 25 adet şarap üreticisinin bulundu ğu ve pazarda hakim durumda oldu ğu iddia edilen Doluca ve Kavaklıdere’nin 2002 yılı itibariyle sırasıyla %8.2 ve %8.5 oranlarında pazar payının bulundu ğu, Tekel’in %18.3 ve di ğer

47 Dosya sayısı, 2005-3-9, Karar Sayısı, 05-38/489-117, Karar Tarihi, 02.02.2005

180 bir üretici olan Yazgan’ın %8.2 pazar payı oldu ğu, pazardan en büyük payı alan dört üreticinin pazarın %56.8’ini ellerinde bulundurdukları, giri şleri engelledikleri iddia edilen iki firmanın pazar payının %16.7 oldu ğu, ayrıca ilgili firmaların bahsedildi ği üzere münhasır satıcılık sistemini yo ğun olarak kullanmadıkları tespit edildi ğinden haklarında soru şturma açılamayaca ğına karar verilmi ştir.

Tekelci anla şmaları iktisat okulları açısından de ğerlendirdi ğimizde, özellikle Harvard Okulu’nun bu konudaki olumsuz yakla şımı bellidir. Alıcılarla tek yanlı sözle şmeler imzalamak, sermayenin tekelci; ya da benzer merkezile ştirme e ğilimlerini artırır. Chicago Okulu’na göre, etkinlik-verimlilik analizi açısından bakıldı ğında, piyasanın yapısı tekelci merkezile şmenin önünde bir engel olu şturmaktadır. Bu nedenle ba ğlayıcı bir anla şma yönetim stratejisi olarak anlamlı iken, tekel olu şturucu; ya da tekeli güçlendirici bir faktör olarak ele alınması yanlı ştır (Kuntalp ve di ğ., 1999:42).

Porter (2000), Rekabet Stratejisi adlı çalı şmasında, rekabet yo ğunlu ğunun yapısal belirleyicileri arasında, giri ş tehdidinden sonra, mevcut rakipler arasındaki rekabetin yo ğunlu ğundan bahsetmektedir. Birbirlerine rakip te şebbüsler, bazen aralarındaki rekabeti, kar şılıklı anla şmalarla bitirebilmekte ve di ğer rakiplerine kar şı baskı uygulayabilmektedirler. Özellikle te şebbüs sayısının sınırlı oldu ğu piyasalarda bu tür anla şmların daha sık yapıldı ğı iddia edilmektedir. Bu anla şmalar mevcut rakipleri piyasa dı şına itme amaçlı olabilecekleri gibi, yeni giren te şebbüsün giri şini engelleme şeklinde de gerçekle şebilmektedir. Ancak, her birle şme Rekabet Hukuku’nca yasaklanmamı ştır. Özellikle ara ştırma ve geli ştirmeye yönelik birle şmeler ve birle şmeden elde edilecek ekonomik kazanç, rekabeti önemli ölçüde kısıtlamıyor ise, bu durumda te şebbüsler dördüncü bölümde de de ğinildi ği üzere muafiyet rejiminden yararlanabilmektedirler. Özetle rekabet yasasında her türlü birle şme per se olarak yasaklanmamı ştır.

5.3. Reklamlar Suretiyle Giri şlerin Engellenmesi

Reklamlar yoluyla giri şlerin engellenip engellenmedi ği, hem stratejik yönetim yakla şımı; hem de iktisat okulları açısından üzerinde sıkça durulan bir konu olmu ştur. Özellikle iktisat okulları bu konuda bir mutabakat sa ğlamaktan oldukça uzak görünmektedir. Reklamı hem ürün farklıla ştırmada; hem de yeni ürünler konusunda tüketicileri bilgilendirmede bir araç olarak algılayanlar oldu ğu gibi di ğer yandan reklam

181 harcamalarının boyutu göz önüne alındı ğında aynı zamanda piyasaya giri şleri engelleyici bir strateji oldu ğu da ifade edilmektedir.

Pass ve di ğerleri, reklam harcamalarını, ürün faklıla ştırma faaliyetleri çerçevesinde giri ş engeli olu şturması muhtemel olan stratejik davranı şlardan biri olarak görmektedir (Pass ve di ğ., 1994:52). Tüketici gözünde ürünleri ikame edilemez kılarak, ürüne kar şı ba ğımlılık olu şturmak için önemli çapta reklam faaliyetlerine gidilebilmektedir. Reklama yönelik olarak yapılan harcamaların, potansiyel rakiplerin katlanamayaca ğı çapta sermaye gereksinimi do ğurması muhtemeldir. Ekelund ve Saurman (1999:35), reklamın süreklilik arz etmesi halinde tüketici zevklerini de ğiştirece ğini ve potansiyel rakiplerin de zarar etme endi şesi ile piyasaya girmekten vazgeçeceklerini ifade etmektedirler.

Bu çerçevede reklamın giri ş engellerine neden olabilece ği üç farklı yoldan bahsedilebilir. Bunlardan birincisi, mevcut firmaların piyasa ko şulları gere ği veya giri şleri caydırmak amacıyla yo ğun bir reklam faaliyeti içinde bulunmalarıdır. Bu durumda piyasaya girmek isteyen firmaların piyasaya nüfuz ederek marka tutkunlu ğunu kırabilmesi için belli seviyede reklam yapması gerekecektir. Böylelikle giri ş eğilimindeki firmaların, mevcut firmalar kar şısında yapmaları gereken asgari reklam harcamaları dolayısıyla mutlak maliyet dezavantajları bulunabilir.

Öte yandan, reklam alanında ölçek ekonomilerinin varlı ğı da mevcut firmaları avantajlı konuma getirebilir. Reklam alanındaki ölçek ekonomilerinin birkaç nedeni vardır. Öncelikle reklamın satı şlar üzerinde herhangi bir olumlu etki sa ğlayabilmesi için asgari bir sınır bulunabilir. Asgari miktarda gerçekle ştirilmesi gereken reklamın ürün birimi ba şına maliyeti, di ğer batık sabit maliyetlerdeki gibi üretim miktarı arttıkça dü şebilecektir. Ürün birimi ba şına reklam maliyetinde sa ğlanan bu dü şüş mevcut firmaları avantajlı hale getirecektir. Bununla birlikte tüketicilerin reklamdan etkilenmesi için belli seviyede reklamdan haberdar olmaları gerekiyorsa veya firmanın satın alacağı reklamın asgari bir seviyesi bulunuyorsa, asgari reklam harcamalarına ili şkin alt sınırlardan bahsedilebilir. Reklam alanında ölçek ekonomilerinin varlı ğı halinde, giri ş yapmayı planlayan firmanın ölçe ği söz konusu reklam harcamalarını kar şılayamayacak seviyede iken maliyet dezavantajından dolayı giri ş mümkün olmayabilecektir.

182 Üçüncü olarak, reklam veya üretim alanında ölçek ekonomileri söz konusu iken, reklam için gerekli fonların bulunması konusu da bir giri ş engeli te şkil edebilecektir (Davut, 1994:131). Böylelikle reklamın gerek stratejik olarak gerekse do ğal şekilde kullanımı sonucunda ortaya çıkan çe şitli giri ş engelleri, söz konusu piyasanın yapısına göre yo ğunla şma do ğurucu etkiler meydana getirebilecektir 48 .

Öte yandan, mevcut firmaların yeni gireceklere kar şı, giri şin gerçekle şmesi halinde saldırgan şekilde reklam faaliyetleriyle tepki verecekleri sinyali, belli bir caydırıcılık içerebilir. Giri şe kar şı saldırgan reklam tepkisine ili şkin bazı örnekler şöyledir (Waldman ve Jensen, 2000:331): Yüzyılın dönümünde American Tobacco Company’nin, pazar payı Türk tütün markaları tarafından tehdit edildi ğinde, kendi Türk tütünü markalarını çıkararak ve reklam harcamalarını satı şlarının %0.5’inden %20.3’üne artırarak cevap verdi ği görülmü ştür. Aynı şekilde, Procter&Gamble yeni kafeinsiz kahvesi olan “High Point”i 1980’de piyasaya sundu ğunda, General Food hakim markası “Sanka”nın reklam harcamalarını % 700 artırmı ştır.

1966’daki deterjan sektörüne ili şkin olayda ise, MMC (Monopolies and Mergers Comission)’nin ara ştırmasına göre Lever Brothers ve Procter&Gamble firmaları, 1960’larda deterjan piyasasının %95’lik kısmını yakla şık oranlarla ellerinde bulundurmaktaydılar. Burada, piyasadaki rekabetin derecesi ve bu iki firmanın fiyat yükseltici ve giri şleri engelleyici davranı şları üzerinde duruldu. Dikkat çeken unsurlar, yüksek fiyatlar, yüksek karlılık ve geni ş satı ş ve promosyon harcamalarıydı. Komisyon, deterjan sektörünü reklam yo ğun bir piyasa olarak nitelendirerek, buna yönelik yüksek harcamaların bir giri ş engeli vazifesi gördü ğü kanaatine ula ştı. Ayrıca sektörde ölçek

48 Efes Pazarlama ve Da ğıtım Ticaret A. Ş. (Efpa)'nin nihai satı ş noktalarının fiyatlandırma politikasına müdahale etmek ve hakim durumunu kötüye kullanmak suretiyle 4054 sayılı Kanun’u ihlal etti ği iddiasıyla ilgili bir kararda, reklamın farklı bir boyutuna da yer verilmi ştir. Kararda “Alkollü bir içecek olan biranın, televizyon ve radyo gibi ileti şim kanallarında reklamlarının yapılamıyor olması, pazara yeni te şebbüslerin girmesinin önündeki en önemli engel olarak ortaya çıkmaktadır. Efpa pazarda yıllardır faaliyet gösteriyor olmasının neticesinde sa ğlamı ş oldu ğu Efes markasının bilinilirli ğini, özellikle sportif ve sanatsal faaliyetlere yapmı ş oldu ğu destek sayesinde sürdürmeyi ve daha da güçlendirmeyi ba şarabilmi ştir. Pazara yeni girme niyetinde olan te şebbüsler ise, ürünlerini geni ş tüketici kitlelerine tanıtabilmek amacıyla radyo ve televizyon reklamlarını kullanamamaları nedeniyle bira pazarından uzak durmu şlardır. Bira pazarında faaliyet gösterebilmek için tüketiciler tarafından tanınan bir markaya ihtiyaç duyulması, önemli bir pazara giri ş engeli olarak de ğerlendirilmektedir” diyerek daha önceden kazanılmı ş olan marka bilirli ğinin bir giri ş engeli oldu ğunu belirtmi ştir.

183 ekonomilerinin geçerli oldu ğu, normal ko şullarda piyasaya giri ş yapabilecek firmaların bulundu ğu; ancak mevcut firmaların reklam, Ar-Ge ve marka çe şitlendirme faaliyetlerinin giri ş maliyetlerini önemli ölçüde artırdı ğı anla şıldı. Bu do ğrultuda Komisyon, yüksek reklam ve promosyon harcamalarının tüketiciye herhangi bir fayda sa ğlamayıp sadece maliyetleri artırmalarından dolayı gereksiz oldu ğu sonucuna vardı. Bu olayda reklam faaliyetlerinin batık maliyet niteliklerinin giri şleri engellemede bir stratejik avantaj olarak kullanılabilece ği gündeme gelirken, belli bir monopol gücünün korunmasına hizmet edebilece ği de ortaya koyulmu ş oldu (Bal, 2003:40).

Son olarak vurgulanması gereken bir nokta da talebi artırmada reklamın nihai ba şarısı, ürünün kalitesi ve niteliklerinden ayrı dü şünülmemelidir. Mü şterinin aldı ğı üründen memnun olması ve bunun sonucu olarak da ürünü tekrar almak istemesinde bu nitelikler çok büyük öneme sahiptir. Ancak e ğer ürün, kalite veya performansının dü şük olması sebebiyle tüketicilerin beklentilerine cevap veremezse, tüketiciler bu durumdan memnun kalmayacak ve kulaktan kula ğa yayılan söylentiler satı şları daha da dü şürecektir (Pass ve di ğ., 1994:58). Bu yönüyle bakıldı ğında kalitesiz bir ürünün reklamı, batık maliyet olarak geri dönecektir.

Ekelund ve Saurman (1999:37) geleneksel görü şe göre, reklam nedeniyle yaratılan giri ş engellerinin rekabeti engelleyece ğini, böyle bir durumda fiyatlar ve karların kesin biçimde rekabet piyasasına oranla daha yüksek olaca ğını ifade etmektedirler. Bu açıdan bakıldı ğında reklam toplumsal açıdan istenmeyen bir durum yaratmaktadır. Çünkü piyasaların rekabetçi olmasını ve etkin i şlemesini engeller ve tüketici refahını azaltır. Di ğer yandan Pepperell ve Turner (1981:30), tüketicileri yeni bir ürün hakkında bilgilendirmenin en kolay yollarından birinin reklam oldu ğu, bu nedeniyle de bir giri ş engeli olarak görülmemesi gerekti ğini ifade etmektedirler. Tüsiad da reklamın marka ve firma bilinirli ği yarattı ğı için ticari hayatın olmazsa olmaz şartlarından biri oldu ğunun ifade etmektedir (Tüsiad, 2002:76).

Ülkemiz Rekabet Hukuku analizlerinde bir ilk olan Avea’nın Turkcell’in yo ğun reklamları dolayısıyla piyasaya giri şlerinin engellendi ğiyle ilgili müracaatı, bu konuda ilkin ba şlangıcı olarak görülebilir.

Avea’nın (Avea İleti şim Hizmetleri A. Ş.), Turkcell İleti şim Hizmetleri A. Ş.’nin kapsama alanı ile ilgili yaptı ğı yo ğun reklamlar yoluyla Avea İleti şim Hizmetleri

184 A. Ş.’nin pazara giri şini engelledi ği, faaliyetlerini zorla ştırdı ğı ve dolayısıyla 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesini ihlal etti ğiyle ilgili şikayet dilekçesinde 49 özetle;

“Turkcell İleti şim Hizmetleri A. Ş. yakla şık 4 aydır ‘Orada burada, her yerde Turkcell’ sloganıyla fixboard, megalights, raket, otobüs durakları ve otobüsler üzerinde ve ayrıca ‘Sınırdan geçen Turkcell Tırları’ ile hemen hemen tüm televizyon kanallarında Ulusal Dola şım anla şması yapmaması nedeniyle gerçekle ştirdi ği rekabet ihlallerinin kendisine verdi ği göreceli üstünlü ğün reklamını yaparak Avea İleti şim Hizmetleri A. Ş.’nin pazara giri şini engellemekte ve faaliyetlerini zorla ştırmakta ve böylece 4054 sayılı RKHK’nın 6. maddesini ihlal etmekte ve;

- Avea’nın pazara giri ş sürecinde oldu ğu,

- Pazar payının Turkcell’in çok altında oldu ğu,

-Avea’nın yeterli seviyede kapsama alanına sahip olmamasının yeni mü şteri edinebilmek için katlandı ğı maliyetleri artırdı ğı ve bunun önemli bir giri ş engeli olu şturdu ğu,

- Şikayetin reklamın içeri ğine olmadı ğı, pazara giri şi engellemeye ve rakip te şebbüsün faaliyetini zorla ştırmaya yönelik reklam eyleminin şikayet edildi ği, belirtilmektedir.

Rekabet Kurulu, reklamlar vasıtasıyla özellikle ABD’de yaratılan rakiplerin maliyetini yükseltme yönteminin çok sık kullanıldı ğını; ancak AB’de spesifik bir örne ğinin olmadı ğını, bu davranı şın gerçekten piyasaya giri şleri engelleyip engellemeyece ğinin tespitinin çok zor oldu ğuna vurgu yaptıktan sonra, Turkcell’in ilgili piyasada hakim durumda oldu ğunu; ancak bu davada ilgili pazarda hakim durumda olmanın analiz edilmesine gerek görülmedi ği, burada dikkate alınması gereken davranı şın, hakim durumu kötüye kullanıp kullanmadı ğının tespit edilmesi ve Turkcell’in davranı şının buna göre de ğerlendirilmesi gerekti ğini belirtmi ştir. Daha sonra Turkcell’in bu pazara erken girmenin verdi ği avantajla altyapısını ve dolayısıyla kapsama alanını geni şletti ği, söz konusu reklamda, Turkcell’in tüm Türkiye’yi kapsama alanına aldığı belirtilerek söz konusu üstünlü ğe vurgu yapıldı ğı, ayrıca uluslararası dola şım anla şmaları yoluyla dünyanın birçok bölgesinde abonelerine hizmet verdi ği de ifade edilmi ştir. Bunu

49 Dosya Sayısı,2005-2-22, Karar Sayısı,05-24/281-76, Karar Tarihi, 14.04.2005

185 takiben Avea’nın sahip oldu ğu mü şteri portföyü açısından pazara giri ş a şamasında olup olmadı ğı tartı şılır bir pozisyondadır (pazara giri ş a şamasını geçmi ştir) denilerek, imzalanan sözle şme gere ği, Avea’nın yapması gereken bazı yatırımları yapmamaktan dolayı mü şteri kaybetmi ş olabilece ğine vurgu yapılarak (2004 yılı raporlarına dayanarak), pazara giri şin ilk yıllarında önemli olan kapsama alanı sorununun halihazırda pazarda faaliyet göstermek için kritik olmaktan çıktı ğı, şikayet edilen reklamlarda Turkcell’in yurt içi ve yurt dı şında sahip oldu ğu kapsama seviyesinden kaynaklanan üstünlü ğünü tanıtmasının normal bir rekabet yöntemi olarak kabul edilmesi gerekti ğine de ğinilmiştir. Ayrıca, a şırı reklam yoluyla hakim durumun kötüye kullanılması konusunda doktrinde ve uygulamada örnek alınabilecek bir uygulama da bulunmamaktadır diyerek, Turkcell tarafından yapılan reklamın var olan bir durumun teyidi anlamına geldi ği, bunun da Avea’nın piyasaya giri şini engellemedi ği, dolayısıyla Turkcell hakkında bir soru şturma açılmasına gerek olmadı ğı karara ba ğlanmı ştır.

Bu soru şturma ile ilk kez, hakim durumdaki bir firmanın reklamlar yoluyla piyasaya giri şi engelleyip engellemedi ği tespit edilmek istenmi ştir. Rekabet Kurulu, davalı firmanın ilgili piyasada hakim durumda bulundu ğunu; ancak bu davada hakim durumda olmanın de ğil bu durumu kötüye kullanıp kullanmadı ğının daha önemli oldu ğuna vurgu yaparak, ilgili firmanın reklamlar vasıtasıyla giri ş engellemedi ğini, çünkü piyasaya giri ş engellendi ği iddia edilen firmanın bu e şiği geçmi ş oldu ğunu bu nedenle Turkcell tarafından hazırlanan reklamın bir rekabet ihlali olu şturmayaca ğı belirtilmi ştir. Buradaki bir di ğer husus ise, bu konuda daha önce bir uygulamanın olmadı ğı hususuna vurgu yapılması ise, Rekabet Kurumu’nun karar verirken ba şka ülke mahkemeleri kararlarını da dikkate aldı ğını göstermesi açısından önemlidir.

İktisat okulları açısından reklam harcamalarının giri ş engeli yaratıp yaratmadı ğına baktı ğımızda ise, Harvard Okulu, reklam harcamalarını giri ş engellerinin en önemlileri arasında saymaktadır. Örne ğin; Pepsi’nin sahra çölünün giri şindeki küçük bir bakkal üzerine 25 metre kare boyunda bir reklam levhası asması, söz konusu küçük i şletmenin bulundu ğu bölgedeki satı şları artırmak maksadından ziyade, bir dünya markası olmak için sarf etti ği harcamaların büyüklü ğüne delalet etmektedir. Chicago Okulu ise, reklamların seçenekler hakkında tüketicilere bilgi vererek onların tercih yapmasını kolayla ştırdı ğını iddia etmektedir. Di ğer yandan Harvard Okulu’na göre, reklamlar

186 tüketicinin aldatılması ve piyasaya ili şkin bilgilerin eksik de ğerlendirilmesi gibi sonuçlara yol açabilmeleriyle de giri ş engeli te şkil edebilmektedirler.

Staretjik bir davranı ş olarak de ğerlendirildi ğinde, reklamın bir giri ş engeli yaratıp yaratmayaca ğı üzerindeki tartı şmalar iktisat okulları paralelinde devam etmektedir. Ekelund ve Saurman (1999), Reklam ve Piyasa Süreci adlı çalı şmasında her iki görü şü de de ğerlendirerek, reklamın bir bilgilendirme aracı olarak de ğerlendirilmesi gerekti ğini belirtmektedirler. Reklamın giri ş engeli yarattı ğını iddia edenler ise, büyük firmaların reklam için ayırdıkları devasa bütçeleri örnek göstererek reklamın, ilgili piyasalara küçük i şletmelerin giri şini engelledi ğini ifade etmektedirler.

5.4. Te şebbüs Birli ği Kararlarıyla Giri şlerin Engellenmesi Te şebbüsler arası i şbirli ği faaliyetlerinin ana hedefi, mevcut veya potansiyel rekabeti bertaraf ederek yeni teknolojiler bulmak, maliyetleri dü şürmek gibi hususlardan kaynaklanacak masraflardan kurtulmak ve dü şük fiyatlar yerine, yüksek fiyatlarla satı ş yapmak fırsatını ele geçirmektir (Topçuo ğlu, 2001). Belirli bir mal veya hizmet piyasasında yüksek karlarla faaliyet gösteren te şebbüsler, piyasaya yeni giri şleri önlemek suretiyle bu konumlarını muhafaza etmek isteyeceklerdir (Wish, 1993:2).

Rekabetin temeli daha önce de söz edildi ği gibi, i şletmelerin ba ğımsız ekonomik karar alabilme özgürlü ğüne dayanır. Bir i şletmenin özgür iradesiyle bir mal veya hizmet piyasasında çalı şmaya ba şlaması, onun en do ğal haklarından biridir. Bu kararın o piyasada eskiden beri var olan i şletmeler tarafından engellenmesinin rekabeti sınırlayaca ğı açıktır. Üzerinde durulması gereken bir di ğer nokta, piyasaya yeni girecekleri engellemek için anla şmalar yapan i şletmeleri buna iten nedendir. İş letmeler arası rekabeti etkileyen anla şmalar, genellikle yüksek kar elde etmek amacıyla yapılırlar. Yüksek kar oranıyla çalı şılan bir piyasada eskiden beri çalı şan i şletmeler, yeni giri şimcilerin de aynı piyasaya katılması halinde, kendi kar marjlarının dü şece ğinin farkındadırlar (Aslan, 2001:87).

Rekabet yasasında te şebbüs birli ği, te şebbüslerin belli amaçlara ula şmak için olu şturdu ğu tüzel ki şili ği haiz; ya da tüzel ki şili ği olmayan her türlü birlikleri kapsamaktadır. Özellikle meslek birlikleri arasındaki örgütlenmeler te şebbüs birlikleri için örnek sayılabilir (Akıncı, 2001:180).

187 Te şebbüs birli ği kararlarıyla piyasaya giri şlerin engellenmesine TÜRSAB soru şturması yerinde bir örnektir.

Seyahat acentesi kurmak isteyen fakat giri ş aidatını yüksek bulan giri şimcinin, Rekabet Kurumu’na yaptı ğı müracaatta, Rekabet Kurumu; kısa adı TÜRSAB olan Türkiye Seyahat Acenteleri Birli ği’ni giri ş aidatını yüksek tutarak mesle ğe giri şi önledi ği gerekçesiyle suçlu bulmu ş ve TÜRSAB’a giri ş aidatı ile ilgili i şlemi iptal etmesi için 45 günlük süre vermi ştir 50 .

Kararda özetle şu görü şlere yer verilmi ştir: 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un uygulanması bakımından “Seyahat Acenteli ği Hizmetleri” pazarında faaliyet gösteren seyahat acentelerinin birer “te şebbüs”, seyahat acentelerinin ilgili mevzuat gere ği üye olmak zorunda bulundukları TÜRSAB'ın da bir te şebbüs birli ği” oldu ğu ve TÜRSAB Genel Kurulu'nda alınan soru şturma konusu kararın ise, bir “te şebbüs birli ği kararı” oldu ğunu 51 ,

TÜRSAB'ın 2001 yılı Kasım ayında yaptı ğı 15. Genel Kurulu'nda aldı ğı karar ile piyasaya yeni giri şleri engelleyici nitelikte yüksek giri ş ücreti belirlemek suretiyle Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 4. maddesini ihlal etti ği belirtilerek, tespit edilen ihlalin sona erdirilmesi için piyasaya giri ş engeli te şkil eden giri ş ücreti ile ilgili uygulamanın durdurulmasını ve bu yönde i şlem yapıldı ğı konusunda Kurum'a bilgi verilmesi gerekti ğinin TÜRSAB'a bildirildi ği, vurgulanmaktadır.

50 Rekabet Kurumu’na intikal eden Ça ğda ş SARAÇ imzalı dilekçede, Türkiye Seyahat Acentaları Birli ği (TÜRSAB)’nin Kasım 2001 tarihinde alınan Genel Kurul kararı ile seyahat acentesi kurmak isteyen turizm giri şimcilerinden TÜRSAB Giri ş Aidatı adı altında 35.000.000.000.-TL talep edilmesinin yeni seyahat acentelerinin kurulmasını engelledi ği ve Türk turizmini baltaladı ğı, TÜRSAB’ın bu uygulamasının, Türk turizminin 3-5 tane büyük tur operatörü firmanın eline geçmesine neden oldu ğu ve Kasım 2001 tarihinden önce acente açmı ş olanların bu uygulama ile büyük rantlar sa ğladı ğı ifade edilmi ştir. Ayrıca, Kurum kayıtlarına intikal eden Tu ğrul Ali TUFAN imzalı dilekçede, TÜRSAB’ın belirledi ği 50.000.000.000 TL’lik giri ş aidatının piyasaya giri ş engeli yarattı ğı, bu durumun 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesine aykırılık te şkil etti ği; Halil TURAN imzalı dilekçede ise, TÜRSAB Genel Kurulu’nca belirlenen 50.000.000.000 TL tutarındaki üyelik ödentisinin bugünkü ülkemiz ko şullarında oldukça yüksek oldu ğu, dolayısıyla rekabet ko şullarını ortadan kaldırarak giri şimcili ği azalttı ğı, söz konusu giri ş ücretinin ne amaçla alındı ğının ve yeni üyeye sunulacak hangi hizmetin kar şılı ğı oldu ğunun açık olmadı ğı, yüksek giri ş ücretinin yeni seyahat acentesi açılmasını engelleyerek, eski acentelerin devir bedelleri yoluyla haksız kazanç elde etmelerine neden oldu ğu ifade edilmi ştir. 51 Raportörlerin yapmı ş oldukları ara ştırmalarda, AB ülkelerinin bazılarında Örn. Almanya, İngiltere, Fransa, İspanya, İrlanda ve Belçika’da seyahat acentesi açmak için TÜRSAB gibi bir birli ğe üye olmak zorunlu de ğildir.

188 Kurul kararında özetle, şu hususları vurgulamı ştır.

“4054 sayılı Kanun’un 4. maddesinde “Belirli bir mal veya hizmet piyasasında do ğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma; ya da kısıtlama amacını ta şıyan veya bu etkiyi do ğuran yahut do ğurabilecek nitelikte olan te şebbüsler arası anla şmalar, uyumlu eylemler ve te şebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemleri” yasaklanmı ştır. Maddenin devamında, bu haller tahdidi olmamak üzere sıralanmış, maddenin (d) bendinde “...piyasaya yeni gireceklerin engellenmesi” de ‘rekabeti sınırlayıcı anla şma, uyumlu eylem ve kararlar’ arasında sayılmı ştır. Söz konusu maddenin gerekçesinde de, te şebbüslerin ortak sorunlarıyla ilgilenmek üzere olu şturdukları birliklerin zaman zaman üyeleri arasında rekabeti önleyerek üyelerinin daha fazla kazançlar elde etmelerine hizmet edici kararlar alabilecekleri, bu gibi kararların da rekabet sistemine aykırı ve yasak oldu ğu ifade edilmektedir.

TÜRSAB’ın iki yılda bir yapılan genel kurul toplantılarında giri ş ücreti ve yıllık aidatlar iki yıl için belirlenirken, 1997 yılındaki genel kurul toplantısından itibaren giri ş ücreti için her yıl artı ş yapıldı ğı, yıllık aidatlar içinse iki yılda bir artı ş yapıldı ğı belirlenmi ştir. Bunun yanısıra, giri ş ücretleri 1995 seviyesinin 1997 yılında 4 katına, 1998 yılında 6 katına, 1999 yılında 17 katına, 2000 yılında 70 katına ve 2002 yılında 100 katına çıkmı ştır. Aynı dönemde yıllık aidat miktarı (A) grubu seyahat acenteleri için 33.3 katına, (B) Grubu seyahat acenteleri için 35 katına, (C) grubu seyahat acenteleri için 50 katına çıkmı ştır.

TÜRSAB’a üye olmak için ödenen giri ş ücreti, pazara yeni giri ş yapılırken katlanılan bir maliyet kalemidir 52 . Yukarıdaki tanımlar ı şığında, ‘pazara giri ş engeli’ i şlevi gören TÜRSAB giri ş ücreti şu nitelikleri ta şımaktadır:

Sermaye Gereksinimi: En temel giri ş engeli olan sermaye gereksinimi, pazara yeni giri ş yapan firmanın katlanmak durumunda oldu ğu ba şlangıç maliyetleri için ihtiyaç duyulan sermayeyi ifade etmektedir. Seyahat acenteleri hizmetleri pazarına giri ş yapmak için ofis kurulması, reklam harcamaları, gerekli donanımın sa ğlanması gibi ba şlangıç maliyetlerine katlanmak gerekmektedir. Bunlara ek olarak, TÜRSAB’a nakit olarak ödenmesi gereken giri ş aidatı, ayrıca bir maliyet kalemi olu şturmaktadır.

52 33 meslek kurulu şunda giri ş aidatı 5 milyon ile 490 milyon Türk Lirası arasında de ğişmektedir. Örne ğimizdeki TÜRSAB vakasında ise giri ş aidatı 50 milyar liradır.

189 Batık Maliyet: Pazara giri ş yapmak için yapılan bazı harcamalar, kısa veya uzun vadede likiditeye dönü ştürülemeyebilir. Örne ğin; promosyon harcamaları, ba şka bir amaç için kullanılamayacak ekipman, pazarlama a ğı için yapılan yatırımlar, vb. batık maliyet kalemi te şkil edebilirler. TÜRSAB giri ş aidatı, sadece sektöre giri ş yapmak için ödenen, bunun kar şılı ğında temin edilen belge de ço ğu zaman likit olmayan veya bütünüyle geri döndürülemeyen bir maliyet kalemi niteli ğindedir.

Tablo 10: 1995’ten Günümüze TÜRSAB Giri ş Ücretleri ve Yıllık Aidatları(*)

Yıllık Aidatlar (TL) Yıllar Giri ş Ücreti (TL) A Grubu B Grubu C Grubu 1995 500,000,000 3,000,000 2,000,000 1,000,000 1996 500,000,000 3,000,000 2,000,000 1,000,000 1997 2,000,000,000 20,000,000 17,500,000 15,000,000 1998 3,000,000,000 20,000,000 17,500,000 15,000,000 1999 8,500,000,000 30,000,000 25,000,000 20,000,000 2000 12,000,000,000 30,000,000 25,000,000 20,000,000 2001 35,000,000,000 100,000,000 70,000,000 50,000,000 2002 50,000,000,000 100,000,000 70,000,000 50,000,000

(*) Rakamlar bir önceki yılın kasım ayından itibaren geçerlidir.

Pazardan Çıkı ş Engeli: Pazara giri ş yapmak için üstlenilen maliyetler, i şlerin iyi gitmemesi durumunda pazardan çıkmayı rasyonel olmaktan çıkarabilir. Bu nedenle, çıkı ş engellerinin yüksek oldu ğu bir pazar, yeni giri ş yapmayı alıkoyucu bir etki yapabilir. TÜRSAB giri ş ücreti, anında likiditeye dönü ştürülemedi ği veya yatırılan nakit para bütünüyle geri alınamadı ğı durumlarda pazardan çıkı ş engeli niteli ğini ta şımaktadır 53 .

Giri ş ücretinin reel olarak giderek yükselmesi, pazara daha sonra giri ş yapanın daha fazla giri ş maliyetine katlanmasına neden olmaktadır. Bu miktara, halen faal olan acenteler karar verdiklerinden dolayı, TÜRSAB Genel Kurulu’na ait olan bu tasarruf,

53 Seyahat acentesi i şletme belgesi iptal edildi ğinde, giri ş ücreti iade edilmemektedir. Devir söz konusu oldu ğunda ise, i şletme belgesinin de ğeri bölgeden bölgeye de ğişmektedir. Örne ğin; giri ş ücretinin 50 milyar TL seviyesinde oldu ğu sırada İstanbul’da bu miktar 35-40 milyar TL, Bursa ve Marmaris’te 25- 30 milyar TL arasında de ğişmekte oldu ğu, soru şturma sırasında görü şülen sektör çalı şanları tarafından ifade edilmi ştir.

190 aynı zamanda Krattenmaker ve Salop (1986)’un ifadesiyle “rakiplerin maliyetini yükseltici bir davranı ş” niteli ğindedir.

TÜRSAB’ın Rekabet Kurumu’na gönderdi ği savunmasında, 15.ola ğan genel kurulda, giri ş aidatlarının artırılması yönünde, üyeler tarafından üç farklı fiyat teklifinin sunuldu ğu ve bu tekliflerin;

1-TÜRSAB giri ş ücretinin 10.000 ABD Dolarına endekslenip; birinci yıl 20.000.000.000 TL, ikinci yıl ise 30.000.000.000 TL ile sınırlandırılması yönündeki önergeye imza atan seyahat acenteleri (Birinci Önerge),

2-Giri ş ücretinin birinci yıl 100.000.000.000 TL, ikinci yıl 150.000.000.000 TL olması yönündeki önergeye imza atan seyahat acenteleri ( İkinci Önerge),

3-Giri ş ücretinin birinci yıl 35.000.000.000 TL, ikinci yıl 50.000.000.000 TL olması yönündeki önergeye (Üçüncü Önerge) ;

şeklinde oldu ğu ve bu tekliflerden üçüncü şıkkın kabul edildi ği belirtilmektedir.

Ancak bu artı şın TÜFE vb. gibi verilerden ba ğımsız belirlendi ği, bu rakamın yüksek belirlenmesinin mevcut seyahat acentelerine rant sa ğladı ğı (çünkü seyahat acentesi belgesi devredilebilmektedir), dolayısıyla TÜRSAB kararının ülke gerçeklerinden ba ğımsız ve giri şi engelleyecek derecede yüksek oldu ğu kurul kararında belirtilmi ştir.

Sonuç olarak Rekabet Kurulu; TÜRSAB Genel Kurulu’nca belirlenen üyelik giri ş ücretinin, ilgili pazara giri şi engelleyici nitelikte, dolayısıyla ilgili pazarda “rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı” bir etki do ğuran bir te şebbüs birli ği kararı oldu ğu sonucuna ula şmı ştır. TÜRSAB kararı oy çoklu ğuyla alınan bir karardır, karara kar şı çıkanlar, TÜRSAB’ın kazanç sa ğlamak amacıyla olu şturulan ve ülkemizin tanıtımında çok önemli bir yer tuttu ğunu, dolayısıyla giri ş aidatlarını kanuni bir yetkiye dayanarak belirledikleri ve bu duruma müdahale etmenin serbest piyasasın i şleyi şine müdahale anlamına geldi ğini, dolayısıyla Rekabet Kurulu’nun vermi ş oldu ğu karara katılmadıklarını ifade etmi şlerdir. Her ne kadar, giri ş ücretlerini belirlemek TÜRSAB tüzü ğünde var ise de, giri ş ücretlerinin anormal derecede yüksek belirlenmesinin temel nedenlerinden birinin sektördeki yerle şik firmaların sayısının sınırlandırılması oldu ğu ortadır. Önemi bir neden ise, firmalar izin belgelerini ikinci şahıslara ve tüzel ki şilere

191 devredebilece ği için yerle şik firmaların de ğerinin artması ve ayrıca bir kazanç sa ğlamaları söz konusudur. Bu tıpkı bir şehirdeki taksi plaka pazarına benzetilebilir. Şehirdeki taksilere bir sayı sınırlaması getirildi ğinde, mevcut taksilerin plakaları oldu ğundan çok daha de ğerli bir hale gelir. E ğer bir sınırlandırma olmasa, sadece giri ş için belli bir ödeme yeterli olsa ve piyasadaki karı yeterli bulmayan taksicilerin ödedikleri giri ş ücretini geri alamamaları söz konusu olsa idi, taksi plakaları bu denli yüksek rakamlara ula şamayacaktı.

TÜRSAB kararı, hukuki açıdan bir te şebbüs birli ği kararı olarak gözükmekle birlikte, kararın altında yatan temel neden stratejik ve iktisadi bir unsurdur. Bu unsuru “rakiplerin maliyetini yükseltme” şeklinde ifade edebiliriz. Ekonomik bir yarı şın söz konusu oldu ğu bir ortamda, ya kendi maliyetlerinizi dü şürecek; ya da rakiplerinizin maliyetini artıracak yöntemleri geli ştirmek zorunlulu ğunuz vardır (Stiglitz, 1996:114). Rakiplerin maliyetlerini artırmanın çe şitli yöntemleri vardır. Örne ğin; Patent stratejileri, reklam ve ar-ge harcamaları gibi. Ancak yasal bir statü nedeniyle daha öncekilerin katlanmadıkları bir maliyete yeni girenlerin katlanmak zorunda bırakılması bu durumu kötüye kullanmak olarak yorumlanır. TÜRSAB’ın uygulamaları bir anlamda Stigler (1968)’in giri ş engeli tanımına da uymaktadır. Stigler’e göre giri ş engeli, daha öncekilerin (yerle şik firmaların) katlanmadıkları ancak; yeni girenlerin katlanmak zorunda oldukları maliyeti artırıcı eylemlerdir.

Te şebbüs birli ği kararlarıyla piyasaya giri şlerin engellenmesiyle ilgili ikinci bir soru şturma ise, SMSD 54 (Sürtünme Malzemeleri Sanayicileri Derne ği) ile ilgilidir. Rekabet Kurumu’na Bekemler Otomotiv İç ve Dı ş Ticaret A.O. tarafından, SMSD bünyesinde bir araya gelen Frentek Balata, Be şer Balata, Kale Balata, Balatacılar Balata, Berke Balata ve Eren Fren’in piyasaya girmek isteyen bir rakip te şebbüs olan Bekemler’in faaliyetini zorla ştırma ve kısıtlama amacıyla, ürünlerini yeniden satı ş amacıyla satın alan te şebbüslere, rakip te şebbüsün ürünlerini satmama yönünde baskı yapmak konusunda ortak karar aldıkları ve bu nedenle 4054 sayılı kanunu 4/d bendini ihlal ettikleri dolayısıyla yapılan soru şturmada idari para cezasına çarptırılmı şlardır.

Rekabet Kurulu, SMSD bünyesinde bir araya gelen balata üreticisi firmaların, Kanun’un 4. maddesinde belirtildi ği şekilde piyasaya girmek isteyen bir te şebbüsün,

54 Dosya sayısı, 2004-4-123, Karar sayısı, 05-64/925-248, Karar Tarihi, 04.10.2005

192 piyasaya giri şini engellemek amacıyla kurdukları dernek vasıtasıyla engel olmaya çalı ştıkları için bir te şebbüs birli ği kararı oldu ğuna hükmetmi ştir. E ğer bu soru şturmada ilgili te şebbüslerin her biri ba ğımsız olarak rakibin piyasaya girmesini engelleme amacıyla faaliyet göstermi ş olsaydı, Kurul tarafından cezalandırılmalarını gerektirecek bir i şlem yapmı ş olmayacaklardı. Çünkü hiçbir firma tek ba şına ilgili piyasada hakim durumda olmayaca ğı için hakim durumda olmayan bir firmanın rakiplerinin piyasaya giri şini engelleme çabaları piyasa ko şulları içinde de ğerlendirilebilirdi. Soru şturma heyeti kararın derne ğin dokümantasyonlarına dayanarak verildi ğini tespit etmi şlerdir.

Yukarıdaki incelemeler, rekabet yasası ile stratejik yönetim yakla şımlarının aynı zamanda çatı şma konularını da ortaya koymaktadır. Ancak stratejik giri ş engelleri yukarıdakilerle sınırlı de ğildir. Bu stratejilerden biri de yıkıcı fiyat uygulamalarıdır. Ülkemiz Rekabet Hukuku uygulamalarında yıkıcı fiyat uygulamak suretiyle piyasaya giri şlerin engellendi ğiyle ilgili soru şturmaya ula şılamamı ştır. Ancak mevcut te şebbüsleri piyasa dı şına çıkarmayı amaçlayan çok sayıda yıkıcı fiyat uygulaması örne ği mevcuttur. Bu nedenle kısaca bu kavram üzerinde de durmak gerekmektedir.

5.5. Yıkıcı Fiyatlamalar Yoluyla Giri ş Engelleri

Porter’ın giri ş engelli içinde de ğerlendirmedi ği; ancak sektöre giri ş ko şulları içinde önemli bir yer tuttu ğunu belirtti ği fiyatlandırma politikası, günümüz ticari hayatında önemli bir giri ş engeli yaratmaktadır. Bilindi ği üzere tam rekabet piyasasında çok sayıda alıcı ve satıcı oldu ğundan, satıcılardan birinin ürününü dü şük fiyata satması piyasaları etkilemez. Ancak eksik rekabet piyasalarında ise, satıcı veya oyuncu sayısı sınırlı oldu ğundan piyasalar uygulanan fiyata çok duyarlıdırlar.

Eğer potansiyel rakip piyasaya girdikten sonra yıkıcı fiyatla kar şıla şaca ğını dü şünüyorsa, piyasaya girmekten vazgeçer (OECD, 1998: 111). Yıkıcı fiyatlandırmada te şebbüsün uyguladı ğı fiyatlar rakip te şebbüslerin ilgili pazardan elimine edilmelerine yol açar. Bu te şebbüsler pazardan ayrıldıklarında ise, hakim durum yaratan te şebbüs rakip firmaları pazar dı şına çıkarmak için uyguladı ğı fiyatlandırmadan do ğan kaybını telafi etmek adına fiyatları yukarı çeker (Baydar, 2004:8). Yıkıcı fiyatlar, giri ş engelleri tahlillerinde önemli bir yer tutan, tanımlanması zor ve karı şık olan bir kavramdır. Bir

193 fiyatlama davranı şının yıkıcı olarak adlandırılabilmesi için çe şitli kriterlerin kar şılanması gerekmektedir. Bu kriterler, öncelikle davranı şın fizibil olması, ikinci olarak uygulanan fiyatın maliyetlerin altında olması ve üçüncü olarak da yıkıcı fiyat döneminde u ğranılan kayıpların daha sonra fiyat yükseltme ile kar şılanabilir olmasıdır (Yanık, 2003:23, Stiglitz, 1996:353-354).

Yıkıcı fiyatı; Kaserman ve Mayo (1995:128), “bir te şebbüsün, mevcut rakipleri piyasa dı şına çıkarmak, potansiyel rakiplerin pazara giri şini engellemek, mevcut rakiplerin fiyatları dü şürme e ğilimlerini sindirmek amacıyla, ürünü veya hizmeti maliyetinin altında bir fiyata satması” şeklinde tanımlamaktadır.

Bir ba şka açıdan yıkıcı fiyat uygulaması, bir tür yatırım olarak de ğerlendirilebilir. Yıkıcı fiyat uygulaması ile mevcut zaman diliminde çe şitli maliyetlere katlanan ve potansiyel karlardan vazgeçen te şebbüs, böylelikle uygulamadan sonraki dönemde tekelci kar sa ğlayarak katlanmı ş oldu ğu zararlardan daha fazlasını kar şılamayı planlamaktadır (Sulvivan ve Harrison, 1998:323).

Normal rekabet ko şulları altında, fiyatın dü şmesinin etkin olmayan firmaları piyasanın dı şına itmesi, yani bir bakıma piyasa mekanizmasının etkin olmayan firmaları cezalandırması do ğaldır. Yıkıcı fiyat uygulamasındaki fark, fiyatların suni bir şekilde dü şürülerek etkin olan rakiplerin kasıtlı olarak piyasa dı şına itilmesidir (Bisop ve Walker, 1999:123).

Piyasalardaki her maliyetin altındaki fiyat belirlemelerini otomatik olarak yıkıcı fiyat olarak algılamamak gerekir. Bir fiyatlandırmanın yıkıcı fiyat olarak kabul edilebilmesi için ta şıması gereken bazı unsurlar vardır. Bunlar; iktisadi üstünlük, ola ğan dı şı dü şük fiyat, niyet ve hasat’tır (OECD; 1998:110).

İktisat okullarının fiyatlama politikalarına yakla şımlarında da farklılık vardır. Chicago Okulu a şırı fiyatlandırmaya rekabet yasalarıyla müdahale edilmememsini; çünkü a şırı karlılı ğın di ğer firmaları da o sektöre çekece ğini ve uzun vadede a şırı karlılı ğın ortadan kalkaca ğını iddia etmektedir. Aynı şekilde bugün ABD’de a şırı fiyatlandırmaya mahkemeler yoluyla müdahale edilmemektedir. Di ğer taraftan fiyat politikasının kendini en çabuk hissettirdi ği alan yıkıcı fiyatlandırmadır.

194 Aşağıda yıkıcı fiyatlandırma ile ilgili iki ABD mahkeme kararı sunulmu ştur (Ekdi, 2003).

Tütün Davası (Brook Kararı) : Brook Kararı’na konu olan sigara pazarında toplam altı firma (P.Morris %40; R.J.Reynolds %28; B&W %12; Liggett %2.3) faaliyet göstermekte ve fiyatlar yılda iki kez yükselmektedir. Di ğer yandan, sigaraya olan toplam talep azalmakta ve firmaların atıl kapasiteleri olu şmaktadır. Liggett 1980’de markasız sigarasını, di ğer sigaraların fiyatlarından %30 daha ucuza pazara sürmü ş ve daha önce bu tür bir fiyat rekabetinin görülmedi ği bu oligopolistik piyasada kısa sürede ba şarılı olmu ştur. Bunun ardından Reynolds ve B&W, Liggett’in fiyatını kırmaya ba şlamı ştır. Sonuçta Liggett maliyetinin altında satı şa dayanamamı ştır.

Ligget, B&W’yi farklı da ğıtıcılarına farklı indirimler yapma yoluyla fiyat kırdı ğı için, Robinson-Patman Kanunu çerçevesinde dava etmi ş; mahkeme, %12’lik pazar payının B&W’nin yıkıcı fiyat uygulamasını anlamsız kıldı ğı sonucuna ula şarak davayı reddetmi ştir.

Söz konusu davada yargıç, Robinson-Patman Yasası’nın di ğer antitröst yasaları ile birlikte yorumlanması gerekti ğini belirterek, Robinson-Patman’ın “rekabeti kısıtlama etkisi” yerine Sherman Yasası’nın “tekelle şme amacı gütme” unsuru üzerinde durmu ş ve “yıkıcı fiyatın amacının tekelle şme oldu ğu, firmanın tekel konumuna gelemeyecek olması durumunda yapılan fiyat dü şürme eyleminin yalnızca mü şterilere yarar sa ğlayaca ğı, dolayısıyla oligopolistik bir piyasada B&W’nin tekelci kar elde etme olana ğının bulunmadı ğı” sonucuna ula şmı ştır (Hovenkamp 1999, 363-365).

Matsushita Kararı: National Union Electric Corparation (NEU) ve Zenith, yedi Japon televizyon üreticisini, (1) kendi ülkelerinde fiyatları tekelci seviyede belirlemek (2) elde ettikleri kârı ABD pazarındaki yerli üreticileri pazarın dı şına itmek amacıyla yıkıcı fiyat uygulamada kullanmakla itham etmi ştir. Bunun yanısıra, söz konusu komplonun ba şarılı olması durumunda ABD’li üreticiler pazarın dı şına itilece ği için ABD’li tüketicilerin tekelci fiyatlarla kar şı kar şıya kalacaklarını öne sürmü şlerdir.

Amerikan Yüksek Mahkemesi, 11 yıl süren davanın sonucunda, 1986 yılında; a- Yıkıcı fiyat uygulamasının 20 yıldır devam etmekte oldu ğunun iddia edildi ği; ancak bu sürenin sonunda dahi şikayet edilenlerin toplam pazar payının %50’yi bulamadı ğı;

195 buna kar şın Zenith’in pazar payının %24 oldu ğu ve pazarda ikinci sırada %20’lik payı ile yine bir Amerikan şirketinin bulundu ğu; b- Yirmi yıl boyunca uygulanan stratejinin Japon şirketlerinin ABD’de tekel konumuna gelmelerini sa ğlayamadı ğı dikkate alındı ğında, bu şirketlerin bundan sonra da tekelci kâr elde etmeleri yönünde bir umutlarının bulunmasının makul olmadı ğı ve ilgili pazarın yapısal niteliklerinin de buna elveri şli olmadı ğı; c- Şikayetçilerin iddia ettikleri komplo ya da rekabeti sınırlayıcı anla şmaya ili şkin herhangi bir delil öne süremedikleri gerekçeleriyle davayı reddetmi ştir.

Amerikan Yüksek Mahkemesi; pazar payları, giri ş engelleri gibi unsurları göz önünde bulundurmu ş, şikayet edilenlerin yıkıcı fiyat uygulamasına te şebbüs etmelerinin rasyonel bir davranı ş olmayaca ğı sonucuna ula ştıktan sonra fiyat-maliyet analizi yapmaya gerek duymamı ştır. Dolayısıyla, söz konusu karar, herhangi bir fiyat-maliyet analizine giri şmeden önce pazarın yapısal özelliklerinin dikkate alınması; öncelikle yıkıcı fiyat uygulamasının mümkün ve makul bir strateji oldu ğunun sorgulanması ve bu yolla asılsız şikayetlerin elenmesinin sa ğlanması yolunu açması nedeniyle Amerikan antitröst hukuku açısından önemlidir (Kaserman ve Mayo 1995, 140-142).

Yukarıdaki davlarda da görüldü ğü üzere, yıkıcı fiyat uyguladı ğı iddia edilen te şebbüslerin öncelikle pazar payına bakılmaktadır. E ğer hakim pozisyonda de ğilse uyguladı ğı fiyatın etkileri sınırlı olaca ğından yaptırıma tabi tutulmamaktadır.

Ülkemiz Rekabet Hukuku uygulamalarında, yıkıcı fiyat yoluyla girişlerin engellendi ği yönünde bir soru şturma örne ği yoktur. Ancak, mevcut rakipleri piyasa dı şına itme amaçlı soru şturma sayısı oldukça fazladır. Aygaz, Cumhuriyet/Star Gazetesi ve Coca- Cola soru şturmaları yıkıcı fiyat soru şturmalarından birkaç tanesidir 55 .

55 Coca Cola Kararı, Rekabet Kurulu Karar No: 04-07/75-18, 23.01.2004; Cumhuriyet/Star Kararı, Rekabet Kurulu Karar No: 99-56/599-381; 1999. (RG. Yay.Tar: 19.08.2000; No:24245); LPG Kararı, Rekabet Kurulu Karar No:93/750-159; 1998 (RG.Yay.Tar:09.12.2000; No:24255).

196 Yıkıcı fiyat, i şletmenin bilinçli olarak uyguladı ğı bir giri ş engeli stratejisi olabilir. Bu yönüyle firmaların yıkıcı fiyat uygulamadan önce piyasa paylarını iyi belirlemi ş olmaları gerekmektedir. Yıkıcı fiyat uygulamaları bu nedenle rekabet yasalarıyla çatı şmaktadır.

Porter (2000: 17), giri ş tehdidi arasında saydı ğı “giri şi caydırıcı fiyat” stratejisinin hem sektöre giri ş te şvik edebilece ğini hemde potansiyel giricileri sektörden uzak tutabilece ğini ifade etmektedir. E ğer uygulanan fiyat marjinal maliyetin biraz üzerinde ve karlılık sektör ortalaması seviyesinde ise (limit fiyat) yeni giriciler için çok cazip bir pazar olu şturmaz. Di ğer taraftan uygulanan fiyatın yüksek olması potansiyel rakipler için cazip bir piyasa anlamına gelmektedir. Rekabet yasaları açısından uygulanan fiyatın maliyetin üzerinde veya a şırı olması yasalarla çatı şmaz, rekabeti bozuzu olan fiyat uygulaması, maliyetin altında olan ve hakim firma tarafından uygulanan fiyattır.

5.6. Devletin Düzenleyici Faaliyetlerinden Kaynaklanan Giri ş Engelleri

Devletin bazı düzenleyici faaliyetleri pazara giri şleri de ğişik yollarla etkileyebilmektedir. Bu düzenlemelerin toplumsal faydaları olmakla birlikte, bazı piyasalarda rekabeti kısıtlama sonucu toplumsal refah kayıplarına da yol açmaktadırlar (Porter, 2000:16). Ayrıca, devletin giri şleri etkileyen pek çok düzenleyici faaliyeti açıkça görülmeyebilmektedir Bazı devlet düzenlemeleri do ğrudan giri şleri engellemeye yöneliktir. Bunlar özellikle ula şım sektöründe görülmektedir. Örne ğin; taksilerin otobüslerle ve özel araçlarla rekabeti engellenmi ştir. Burada amaç, pazarda belli bir disiplinin sa ğlanmasıdır (OECD, a.g.e.,:103). Bugün bile pek çok ülkede elektrik, gaz ve telefon hizmetleri kamu tarafından yerine getirilmektedir (Stiglitz, 1996:349). Dolayısıyla özel te şebbüslerin bu alana giri şleri ba ştan yasaklanmı ştır. Piyasaya giri şler sadece bazı alanlarda kamunun i şletti ği te şebbüslerle sınırlı de ğildir. Hükümetlerin siyasi tercihlerini yansıtan pek çok yasa ve yönetmelikler de giri ş engelleri yaratmaktadır. Bunlar a şağıda ele alınmı ştır.

5.6.1. Gümrük Tarifeleri

197 Bazı ülkelerde özellikle yurtdı şından mal veya hammadde ithalatlarına uygulanan yüksek vergiler bu ülkeye mal veya hammadde satmak isteyen i şletmelerin mallarını ülke içindeki mallara göre daha pahalı hale getirece ğinden bir giri ş engeli olarak kabul edilebilir. Ancak özellikle bazı ürünlere olan talebin a şırı yüksek ve marka tutkunlu ğu bu ürünlerin fiyatlarının yüksek olmasına ra ğmen talep edilmelerine bir engel te şkil etmez. Ülkemiz açısından bir örnek vermek gerekirse, yurt dı şından ithal edilen bir otomobilin çe şitli vergilerle Avrupa’daki satı ş fiyatının iki katına yakla şıyor olmasına ra ğmen talep görmesidir.

5.6.2. Yasal ve İdari Giri ş Engelleri

Yasal ve idari giri ş engelleri, özellikle geli şmekte olan ülkelerde çok sık rastlanan bir olgudur. Yasal giri ş engelleri, kamu kurulu şlarını veya kamu yararına çalı ştı ğı kabul edilen yarı kamu kurulu şlarını korumak amacıyla ihdas edilmi ştir (Türkkan, 2001:267).

Özellikle geli şmekte olan ülkelerde, yasal engeller yanında idari engellerin de önemli bir yer tuttu ğu görülür. Bu engellerin önemli bir kısmı “bürokratik giri ş zorlukları” niteli ğindedir. Bu zorluklar, genellikle idarenin sübjektif de ğerlendirmelere dayanarak verdi ği izinleri elde etmedeki güçlüklere dayanır.

Yasal ve idari nitelikteki engellerden önemli bir bölümü de kamunun niteliklerine göre ortaya koydu ğu giri ş ön ko şulları çerçevesinde olu şabilir. Örne ğin; banka, sigorta, döviz bürosu, aracı kurumlar vs.’nin kurabilmesi için belli bir minimum sermaye e şiği konulabilir. Aynı şekilde bu tür kuru şların kurucularının da bazı özelliklere sahip olması (mahkumiyet almama gibi) aranabilir. Bazen kamunun giri ş a şamasında veya işleyi ş a şamasında yerine getirilmesini istedi ği çe şitli a ğır yükümlülükler de giri şi caydırabilir. Mevcut firmaların bu yükümlülüklere uymadan faaliyet göstermesi, caydırıcılı ğı azaltıcı etki yaratmayabilir. Çünkü bazı yeni giri şimciler, yasal olmayan yollara girmekten çekinebilirler (Nicholson, 1990:422).

5.6.3. Kamu Şirketlerinin Yarattı ğı Giri ş Engelleri

Bazı alanlarda yasal ve idari giri ş engelleri olmasa bile, yerle şik bir kamu kurulu şunun o alanda faaliyet göstermesi, giri şi caydırıcı etkiler yapabilir. Kamu kurulu şlarının giri şi caydırıcı etkileri şu şekilde ortaya çıkabilir (Türkkan, 2001 :268):

198 - Sosyal veya politik nedenlerle dü şük fiyata mal satı şı,

- Sosyal veya politik nedenlerle, kamu kurulu şlarının hammadde alımlarında yüksek fiyat vererek, di ğer firmaların da hammadde alım fiyatının yükselmesine neden olmaları,

- Sosyal veya politik nedenlerle kamu kurulu şlarının yüksek ücret ödeyerek di ğer firmaları da piyasa fiyatının çok üzerinde bir ücret ödemek zorunda bırakması gibi durumlar, giri şi caydırıcı etki yaratabilir.

Devletin düzenleyici faaliyetlerinden kaynaklanan giri ş engellerini Demsetz (1982), giri ş engellerinin temel kayna ğı olarak görmektedir. Di ğer taraftan yapı-davranı ş- performans yakla şımının temsilcilerinden Porter da devlet politikalarından kaynaklanan engelleri, giri ş engelleri arasında kabul etmektedir.

Rekabet yasasında, özellikle yasal ve idari giri ş engelleri kısmında da açıklandı ğı üzere, bazı kamu kurulu şlarını ilgilendiren yasalar rekabet ihlallerine yol açmaktadır. Rekabet Kurulu bu gibi soru şturmalarda, Bor-Etibank soru şturmasında oldu ğu gibi, te şebbüslerin yasaya dayanarak faaliyetlerini icra etti ğine vurgu yaparak, soru şturma açmamaktadır. Kanımızca bu önemli bir rekabet ihlali do ğurmaktadır. Zaten Rekabet Kurumu da Rekabet yasasıyla çatı şan kamu düzenlemeleriyle ilgili bir çalı şmanın içinde oldu ğunu belirtmi ştir.

Bu konuyla ilgili bir di ğer soru şturma da MNG Havayolları ve Ta şımacılık A. Ş.’nin Devlet Hava Meydanları İş letmesi Genel Müdürlü ğü hakkındaki şikayetidir. Rekabet Kurumu’na yapılan şikayette özetle;

“11 uça ğı ile kargo ve yolcu ta şımacılı ğı yapan MNG Havayolları ve Ta şımacılık A. Ş. (MNG)’nin, sahip oldu ğu (B) grubu çalı şma ruhsatı ile kendi uçaklarına yer hizmeti verebildi ği; ancak MNG’nin di ğer yerli ve yabancı hava ta şıyıcılarına da yer hizmeti vermek için DHM İ’den (A) grubu çalı şma ruhsatı almasının zorunlu oldu ğu, DHM İ’den (A) grubu çalı şma ruhsatı alabilmek için öncelikle 15.000.000 ABD Doları’nın pe şin olarak ödenmesi gerekti ği, bu miktarın piyasaya giri ş engeli yaratacak kadar yüksek oldu ğu, ayrıca bu ücretin piyasada faaliyet gösteren Hava ş Yer Hizmetleri A. Ş. (Hava ş)’den ve Çelebi Hava Servisi A. Ş. (Çelebi)’den alınmadı ğı, dolayısıyla ayrımcılık yapıldı ğı ve bu şirketlerin de çabaları sonucu piyasaya yeni bir şirketin

199 giremedi ği, DHM İ’nin bu ücretlerde indirim yapmayarak piyasada olu şan kartelin devamını sa ğladı ğı” iddia edilmektedir.

Kurum raportörleri iddiaları ciddi bularak DHM İ hakkında soru şturma açılmasının uygun olaca ğını belirtmi şlerdir.

Yapılan soru şturma neticesinde, “kamusal düzenlemenin bulundu ğu iktisadi bir alanda faaliyet gösteren DHM İ’nin ihlal içerdi ği iddia olunan eylemi yasadaki düzenlemenin bir sonucu oldu ğundan ve anılan te şebbüsün söz konusu fiyatlandırmaya ba ğımsız olarak karar verme imkanı bulunmadı ğından 4054 sayılı Kanun uyarınca bir i şlem yapılamayaca ğı kanaatine varılmı ştır. Dolayısıyla, DHM İ’nin ilgili pazara giri şi yüksek çalı şma ruhsatı tarifesi belirlemek suretiyle pazara giri ş engeli olu şturdu ğunu ve aynı uygulama ile pazarda mevcut te şebbüsler ve pazara yeni girecek te şebbüsler arasında ayrımcılık yarattı ğını kabul etmek mümkün de ğildir” diyerek, yasalarla düzenlenen bir izin verme söz konusu oldu ğu için Rekabet Kurulu, DHM İ’nin MNG’ye kar şı bir ayrımcılık yapmadı ğını, yasaları uyguladı ğını ifade ederek, DMH İ hakkında bir soru şturma açılmasına gerek olmadı ğına karar vermi ştir.

Burada, DHM İ’nin bir ayrımcılık yapmadı ğına katılmakla birlikte, daha önce ruhsat alan iki firmanın A grubu çalı şma ruhsatı alabilmek için ödemi ş oldukları ücretle yeni giren firmanın ödeyece ği ücret arasında bir fark olup olmadı ğının ara ştırılarak bu ücretin bir giri ş engeli yaratıp yaratmadı ğının ortaya konmaması bir eksiklik olarak gözükmektedir. Bir di ğer husus ise, daha önce de ifade edildi ği üzere pazı piyasalarda giri ş şartlarının yasalarla düzenlenmi ş olması ve Rekabet Hukuku uygulamaları dı şında tutulmasıdır.

Bu soru şturmada yasalardan kaynaklanan bir hakkın bir ba şka te şebbüse kullandırılmaması söz konusudur. Daha önce sektöre girmi ş olan firmalarla aynı sektöre girmek isteyen bir ba şka kurulu şa farklı şartlar öne sürülmektedir. TÜRSAB örne ğindeki gibi önceki girenlerle, sonra girenler arasında bir maliyet dezavantajı söz konusudur. Demsetz (1982) ’in ifade etmek istedi ği giri ş engelleri için güzel bir örnek te şkil etmektedir.

Sonuç

200 Bu bölümde, Rekabet Kurumu’na intikal eden, 8 adet giri ş engeliyle ilgili soru şturmanın stratejik yönetim, iktisat okulları ve Rekabet Hukuku açısından kar şıla ştırmalı olarak de ğerlendirmeleri yapılmı ştır.

Burada öncelikle şu hususun belirtilmesi gerekir ki, stratejik yönetimin rekabet avantajı olu şturmak için öngördü ğü piyasa yapısı ile Rekabet Hukuku’nun etkin rekabet olu şumu için öngördü ğü piyasa yapılarıyla bazı yönlerden uyu şmamaktadır. Bu nedenle Porter (1980)’ın öne sürdü ğü ve firma performansını pazar etkinli ğine ba ğlayan stratejilerin ço ğu, rekabet yasası ile çatı şma halindedir. Örne ğin; rakipler için gerekli olan alt yapı unsurları, hammaddeye sahiplik, da ğıtım kanallarına sahiplik gibi. E ğer firma bu unsurları bünyesinde bulunduruyor ve sektöre girecek firma için, bu unsurlar hayati öneme sahipse, hakim firma bu unsurları belli bir bedel kar şılı ğı yeni giren firmaya vermek veya kullandırmak durumundadır. Aksi takdirde Star Gazetesi soru şturmasında oldu ğu gibi cezai müeyyideyle kar şı kar şıya kalabilir. Buradan şu sonucu da çıkarabiliriz: Poter’ın ileri sürdü ğü ve pozisyon yakla şımında avantaj olarak sundu ğu bazı stratejiler aslında bir dezavantaja dönü şebilir. Bu nedenle özellikle kaynaklara dayalı yakla şımın öne sürdü ğü “taklit engelleri”, rekabet yasalarının uygulandı ğı piyasalarda firmaları daha rekabetçi kılabilir. Çünkü taklit engellerinin özü rekabet yasalarıyla çatı şmamaktadır.

Bir di ğer konu rekabet uygulamaları ve iktisat okulları de ğerlendirmeleridir. Özellikle Harvard Okulu daha önceki bölümlerde de incelendi ği üzere pek çok unsuru giri ş engel olarak görmekte rekabet yasalarıyla müdahaleyi gerekli görmektedir. Di ğer taraftan, piyasalara duydu ğu a şırı güvenle Chicago Okulu çok az unsuru giri ş engeli olarak görmektedir. Chicago Okulu’na göre rekabet ihlallerinin en önemli unsuru, devletin düzenleyici faaliyetlerinden kaynaklanan faaliyetleridir.

Sonuç bölümünde de ayrıntılı olarak üzerinde durulaca ğı üzere, 344 soru şturmanın 8 tanesi giri ş engelleriyle ilgilidir ve giri ş engeli tespit edilen soru şturma sayısı ise, 5 tanedir. Toplam soru şturma sayısı dikkate alındı ğında Toplam soru şturmalar içinde giri ş engelleriyle ilgili soru şturma oranı % 2.32’dir. Toplam soru şturmalar içinde giri ş engeli tespit edilen soru şturma oranı ise, % 1.45’tir. Bu açıdan bakıldı ğında giri ş engellerinin rekabet ihlalleri içinde önemli bir yer tutmadı ğı söylenebilir.

201 SONUÇ VE ÖNER İLER

Piyasa ekonomisinde fonksiyonel i şlerli ğin merkezi unsuru olarak etkin bir rekabet sürecinin varlı ğı ön ko şul olarak görülmektedir. Ancak rekabet sürecinin çe şitli nedenlerle bozulması, engellenmesi ve sınırlandırılması söz konusu ekonomide kaynak da ğılımın, gelir da ğılımının ve bunlara ba ğlı olarak politik güç da ğılımının bozulmasına neden olmaktadır. Bu da toplumun demokratik olma anlayı şından uzakla şılması sonucunu do ğurmaktadır. İş te böyle bir durumda ekonomideki rekabet sürecini yeniden yaratmak ve olu şturmak için ekonomik politikalardan sorumlu kurumların yasal ve ekonomik olmak üzere bir takım önlemler almaları gerekmektedir. Alınan önlemlerin bütünü ülkenin rekabet politikasını olu şturmaktadır. Rekabet sürecinin devamlılı ğını sa ğlamak için de devletin bilinçli bir rekabet politikası olu şturması gerekmektedir.

Bu çerçevede rekabet politikasının üç temel amacından söz edilmektedir.

- Rekabeti sınırlayan anla şmaların ve hakim durumun kötüye kullanılmasının engellenmesi,

- Pazarda hakim durum yaratarak rekabeti olumsuz etkileyecek birle şme ve devralma giri şimlerinin engellenmesi,

- Devlet yardımlarının izlenmesi, etkinli ğe ve rekabete aykırı devlet yardımlarının yasaklanması.

Rekabet politikası piyasada etkin rekabetin korunması ve geli şmesini sa ğlamak amacıyla rekabet olanaklarını geni şletmekte, rekabetçi e ğilim ve istekleri özendirmektedir. Ancak devletin bir rekabet politikasının bulunmaması piyasalarda ba şarılı olanın de ğil, güçlü olanın egemen olması ve rekabetin ortadan kalkması sonucunu do ğurmaktadır.

Piyasa ekonomisinde rekabet politikası, genel ekonomi politikası içinde önemli bir yere sahiptir. Çünkü piyasa ekonomisinde rekabet sürecinin etkin i şlememesi, ekonomik düzenin ve bununla kar şılıklı ba ğımlılık ili şkisi içinde olan sosyal ve politik düzenin fonksiyonel i şlerli ğini kaybetmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla piyasa sisteminin merkezi unsurunu olu şturan rekabet sürecindeki bozukluk, ekonomik sistemin bütününü tehdit etmektedir.

202 Piyasalarda rekabet sürecini olumsuz etkileyen unsurlardan biri de, gerek anla şmalarla ve gerekse hakim durumdaki te şebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanarak piyasaya yeni giri şleri engelleme veya piyasadaki mevcut rakipleri piyasa dı şına çıkarma şeklindedir. Bu davranı şların bir kısmı şirketlerin pazara nüfuz etme stratejilerinin bir parçası olabilir. Ancak, yasal olmayan firma stratejileri nedeniyle piyasalardaki rekabet sürecinin olumsuz etkilenmesi durumunda devletin piyasalara müdahale etme gereklili ği ortaya çıkar. Özellikle stratejik yönetim yakla şımı ile Rekabet Hukuku düzenlemelerinin piyasa yapıları ve giri ş engelleri konusunda çatı şma halinde olduklarını belirtmeliyiz. Stratejik yönetim pazara giri ş engellerinin yüksek olmasını öngörürken, Rekabet Hukuku bu engellerin dü şük olmasını öngörmektedir. Aynı şekilde stratejik yönetim, piyasaların rekabetçi yapıdan uzak olmalarını firma ba şarısı için ideal piyasa olarak nitelerken, Rekabet Hukuku ise kıyasıya bir rekabetin oldu ğu piyasaları ideal piyasa olarak görmektedir.

Giri ş bölümünde ifade edildi ği üzere, bu çalı şmanın amacı, Rekabet Hukuku’nun piyasaların rekabetçi i şlevini sürdürmedeki rolünü giri ş engelleri açısından tespit etmektir.

Rekabetin sa ğlıklı bir şekilde olu şmasının önemli bir ko şulu, bozulmayacak bir rekabet düzenini sa ğlayacak olan hukuki altyapıyı olu şturmaktadır. Bir ekonomide gerçek anlamda rekabetçi bir ortamdan ve piyasa düzeninden söz edebilmek için o ekonomide rekabetle ilgili hukuki düzenlemelerin mevcudiyeti büyük önem ta şımaktadır. Piyasada faaliyet gösteren firmalar arasında rekabetin sınırlanması, bozulması ve ortadan kalkması sonucunu do ğuracak anla şmaları, hakim durumun kötüye kullanılmasını ve tekelle şmeye yol açacak birle şmeleri önleyecek olan yasaklayıcı ve düzenleyici hukuki düzenlemelerin bütününe “Rekabet Hukuku” denilmektedir.

Rekabet Hukuku’nun konusu, rekabet ko şullarının gerçekle ştirilmesi için gerekli tedbirlerin alınması ile bu ko şulların gerçekle şmedi ği piyasalarda faaliyet gösteren te şebbüslerin, rekabet piyasasında faaliyet gösteriyormu ş gibi davranmalarını sa ğlamak olu şturmaktadır. Rekabet kanunları piyasaların kendi iç mekanizmaları ile geli şmesini sa ğlamaya ve piyasaları gerek devletin gerekse özel ki şilerin müdahalelerine kar şı korumaya yönelik hükümleri içerir. Rekabet Hukuku piyasada çe şitli amaçlara ula şmak için hazırlanmı ştır, bu amaçlar:

203 - Piyasanın kendi iç mekanizmaları ile geli şmesini sa ğlamak,

- Etkin rekabeti korumak,

- Önceden kestirilebilen ve daha rekabetçi olan bir i ş çevresi olu şturmak ve sürdürmek,

- Piyasa güçlerini daha da kuvvetlendirmek,

- Ülkedeki giri şimci ruhunu canlandırmak, şeklinde ifade edilebilir.

Kısacası rekabet yasası ile ekonomik etkinlik ve tüketici refahını arttırmak için rekabeti bir araç olarak uygulamak ve özendirmek amaçlanmaktadır. Bu amaçlara ula şmak için uygulanan Rekabet Hukuku’nun; r ekabeti kısıtlayan davranı ş ve faaliyetleri yasaklayarak, kişilerin temel hak ve özgürlüklerini koruma altına almak, tüketicinin korunmasını sa ğlamak, piyasada giri şimci ruhunu ve serbest rekabeti canlandırmak, küçük ve orta ölçekli i şletmelerin büyük i şletmelerle rekabet edecek hale gelmelerini sa ğlamak, devletin ekonomiye müdahalesini ve piyasa dengelerinin bozulmasını önemli ölçüde önlemek gibi ekonomik açıdan olumlu etkileri vardır. Ancak Rekabet Hukuku devletin rekabet politikasının tamamını ifade etmez.

Rekabet politikasının di ğer unsurlarını;

- Rekabet politikasının korunması ve geli ştirilmesine yönelik tedbirler; Rekabet Hukuku, kamu iktisadi te şekkülleri ve özelle ştirme, ticarette teknik engel anla şmaları, makro ekonomik istikrar, yabancı sermaye izinleri,

- Haksız rekabetin önlenmesine yönelik tedbirleri; tüketicinin korunması yasası, fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması yasası, anti-damping ve anti- sübvansiyon anla şmalar, haksız rekabet yaratacak te şviklerle ilgili düzenlemeler, gümrük mevzuatı, çevre mevzuatı, kalite ve standardizasyon, vergi politikaları, devlet yardımları,

- Uluslararası rekabet gücünü artırılmasına yönelik tedbirler; e ğitim ve insan sermayesi, teknoloji politikası, rekabet gücünü artırıcı te şvikler, olarak sayabiliriz.

Rekabet Hukuku, rekabet politikasının unsurlarından sadece birini olu şturmaktadır. Bu çalı şmada konular Rekabet Hukuku eksenli olarak ele alınmı ştır. Ancak konuların

204 incelenmesinde yan unsurlar olarak iktisat okullarının ve stratejik yönetim dü şüncesinin de önemli katkıları dikkate alınmı ştır. Çalı şma be ş bölümden olu şmaktadır.

Birinci bölümde; sırasıyla, rekabet kavramı piyasalar açısından ve rekabet teorisinin geli şimine katkıda bulunan iktisat okulları açısından açıklanmaya çalı şılmı ştır. Daha sonra rekabet politikası ve Rekabet Hukuku kavramları açıklanmı ş olup, Rekabet Hukuku’nun rekabet politikasının bir parçası oldu ğu ve piyasaların regüle (düzenlenmesinde) edilmesinde kullanılmasının neden gerekti ği üzerinde durulmu ştur. Bu bölümde ayrıca, rekabet hukuk sistemleri hakkında bilgi verilerek, Rekabet Hukuku’ndan beklenen faydalar açıklandıktan sonra sırasıyla Rekabet Hukuku’nun tarihi geli şimi ABD, AB ve Türkiye açısından ele alınmı ş ve AB ile ABD rekabet hukuk sistemlerin faklılıkları ortaya konulmaya çalı şılmı ştır.

İkinci bölümde ise, ABD’de Rekabet Hukuku’nun (antitröst yasası) geli şiminde önemli rol oynayan endüstri iktisadının iki temsilcisi Harvard ve Chicago Okulları hakkında bilgi verildikten sonra, endüstri iktisadında ve rekabet hukukunda giri şlerin engellenmesi konusundaki görü ş ayrılıkları ortaya konulmaya çalı şılmı ştır. Çünkü bu iki iktisat okulu özellikle piyasaların i şleyi şinde rekabet kavramına faklı yakla şmaktadırlar dolayısıyla piyasaya giri şlerin engellenmesi noktasında da farklı argümanlar ortaya koymakta ve mahkemeler üzerinde etkili olabilmektedirler.

Üçüncü bölümde giri ş engelleri, stratejik yönetim yakla şımı açısından de ğerlendirilmi ştir. Bu bölümde daha çok neden firmaların giri şleri engelledikleri sorusuna stratejik yönetim yakla şımında öne çıkan iki bakı ş açısıyla yakla şılmı ştır. Ancak bu sorunun yanıtını verebilmek için stratejik yönetim dü şüncesi felsefesini ortaya koyan bir ba şka soruya da yanıt aramak gerekmi ştir. Kısaca ifade etmek gerekirse, stratejik yönetimde rekabet avantajı olu şturmada ve sürdürmede rekabet avantajının kayna ğı nedir sorusu stratejik yönetimin temelini olu şturmaktadır (Barca, 2002b: 31). Bu soru ekseninde farklı yakla şımlar ortaya konmu ştur, bazı yazarlar bu konuda on yakla şım, bazıları ise be ş yakla şım oldu ğunu ifade etmektedirler. Ancak, De Wit ve Meyer (1999), üzerinde kuruldukları temellere indirgendi ğinde, bu konudaki görü şlerin iki temel yakla şım etrafında toparlanabilece ğini ifade etmi ştir. Bu çalı şmada da De Wit ve Meyer’in görü şleri do ğrultusunda, yukarıda ifade edilen iki soru pozisyon yakla şımı ve kaynaklara dayalı yakla şım açısından incelenmi ştir.

205 Pozisyon yakla şımı, bir firmanın rakiplerinden daha ba şarılı olup olmadı ğını piyasanın yapısı ve firmanın piyasa içinde aldı ğı pozisyona ba ğlar, di ğer taraftan karlılı ğını uzun süre devem ettirebilmesi için, piyasaya giri şlerin sınırlandırılması veya engellenmesi gerekir. Böylece firma karlılı ğını uzun süre sürdürebilir.

Kaynaklara dayalı görü ş ise, firma ba şarı veya ba şarısızlıklarının nedenini, firmaların kendi içlerinde geli ştirdikleri ve rakiplerine göre daha iyi i ş yapmalarını olanaklı kılan kaynak ve kabiliyetlere ba ğlamaktadır. Karlılı ğın sürdürülmesi için ise, pozisyon yakla şımın aksine, giri ş engellerine de ğil taklit engellerine vurgu yapmaktadır. E ğer firmalar karlılıklarını devam ettirmek istiyorlarsa, ürettikleri ürün veya hizmetlerin rakipleri tarafından kolaylıkla taklit edilemeyecek (core competence) yetkinliklere dayalı olması gerekti ğini ifade etmektedirler.

Dördüncü bölümde ise, piyasaya giri ş engellerini hukuki düzenlenme şekli ve sınırları çizilmi ştir. Rekabet yasasında rekabet ihlalleri anla şmalar ve hakim durumun kötüye kullanılması suretiyle meydana gelmektedir. Bu ba ğlamda giri ş engelleri de anla şmalar ve hakim durumun kötüye kullanılması ba ğlamında ele alınmı ştır.

Be şinci bölümde, Rekabet Kurumuna giri ş engelleriyle ilgili yapılan 8 adet ba şvuru, stratejik yönetim, iktisat okulları ve rekabet yasası çerçevesinde incelenmi ştir. Bu süreçte her bir dava stratejik yönetim ve Rekabet Hukuku ve iktisat okulları açısından çatı şma noktaları ve birle şme noktaları da göz önüne alınarak incelenmi ştir. Burada şu hususun belirtilmesi önemlidir, özellikle kaynaklara dayalı yakla şımda öne sürülen ve karın sürdürülebilir kılınmasına yol açan temel yetene ğe dayanan stratejik uygulamalar, Rekabet Hukuku ile çatı şmamaktadır. Hatta bu tür davranı şların olu şturulması rekabet yasalarıyla desteklenmektedir. Di ğer taraftan Porter’ın öne sürdü ğü bazı firma davranı şları Rekabet Hukuku ile çatı şmaktadır. Rekabet avantajı yaratmak için uygulanan stratejilerin rekabet yasalarıyla çatı şmamamsı önem arz etmektedir.

Çalı şmamız, Rekabet Kurumu’nun faaliyetine ba şladı ğı 1997 yılı ile Haziran 2005 tarihlerini kapsayan 344 Adet rekabet ihlali ba şvurusunu kapsamaktadır. Bu kararlardan sadece 8 tanesinin şikayet konusu giri ş engelleriyle ilgilidir. Rekabet Kurumu bu soru şturmalardan 5 tanesinde giri şlerin engellendi ğini tespit etmi ş, di ğerlerinde giri şlerin engellenmedi ğini veya ilgili te şebbüslerin yasalarla korundu ğunu

206 ifade etmi ştir. Çalı şmanın ana kütlesiyle ilgili bilgiler a şağıdaki tabloda verilmi ştir. Bu tabloda 4. madde te şebbüsler arasındaki anla şma ve i şbirli ği neticesindeki rekabet ihlallerini, 6. madde hakim durumun kötüye kullanılmasını bir di ğer sütun ise her iki maddenin birlikte kullanılmasıyla rekabetin aksamasına neden olan durumları ifade etmektedir.

Tablo: 1997-2005 Yılları Arasındaki Rekabet İhlali Soru şturmaları

4 ve 6'ncı 4'üncü 6'ncı Yıllar Maddeler TOPLAM Madde Madde Birlikte 1997 2 3 0 5 1998 3 2 0 5 1999 9 10 13 32 2000 21 16 16 53 2001 12 19 10 41 2002 18 15 5 38 2003 18 11 9 38 2004 49 26 16 91 2005* 22 14 5 41 Toplam 154 116 74 344

*Haziran 2005 itibarı ile sonuçlanan dosyalar. (2005 yılı soru şturmalarında incelenen 1 dava, SMSD Karar tarihi, 04.10.2005 oldu ğundan, Rekabet Kurumu tarafından hazırlanan 2005 yılı ilk yarı faaliyet raporunda yer almamı ştır. Bu dava 2005 yılı 4. md.kapsamına ilave edilmiştir)

Rekabet Kurumu’na giri şlerin engellendi ği iddiasıyla yapılan ba şvurulara ili şkin de ğerlendirmeler özet olarak a şağıda de ğerlendirilmi ştir. Soru şturmaların de ğerlendirilmesinde stratejik yönetim ve iktisat okulları yakla şımları da ele alınmı ştır.

Birincisi; Yaysat’ın (Sabah ve Milliyet Grubunun olu şturdukları da ğıtım şirketi), Star Gazetesini, son da ğıtım noktalarına sokmayarak (Yaysat bayilerinde sattırmayarak), Star gazetesinin piyasaya giri şini zorla ştırmak istemesi; Rekabet kurumu, bu soru şturmada Yaysat’ın gazete da ğıtım alanında tekel konumda oldu ğunu, gazetelerin özellikleri gere ği di ğer gazetelerle birlikte satılması gerekti ğini, dolayısıyla bu durumu engellemenin hakim durumu kötüye kullanmak olaca ğını belirterek, gazetelerin, okuyucuyla bulu şması için rakipleriyle aynı yerde satılmasının faaliyetini sürdürebilmesi için bir zorunluluk oldu ğunu, aksi takdirde gazetenin uzun süre ayakta

207 kalamayaca ğını, dolayısıyla, sadece kendi da ğıtım şirketinden gelen gazeteleri bayilerinde sattırmasının hakim durumun kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi gerekti ğini belirterek, Yaysat’ı suçlu bulmu ştur. Rekabet Kurumu bu kararında ismini zikretmeden zorunlu unsur doktrinini de kullanmı ştır. Çünkü bir gazete için, tüm Türkiye çapında ayrı ayrı binlerce gazete bayii olu şturmak, ekonomik olarak i şletmeye çok büyük yük getirmekte ve ayrıca bazı noktalarda gazetenin satı ş imkanını ortadan kaldırmaktadır. Örne ğin yerel yönetimlerce sadece gazete satmak amacıyla kiraya verilmi ş olan şehrin i şlek yerlerindeki gazete büfeleri veya şehirlerarası otobüs terminallerinde gazete büfeleri gibi.

Rekabet Kurumu’nun giri ş engeli tespit etti ği ikinci soru şturma, Turkcell ve Tesim’in alt yapılarını İş -Tim’e(Aria) kullandırmamalarıyla ilgilidir. Bu davada İş -Tim (Aria), ulusal dola şım için, Turkcell ve Telsim’in alt yapılarını kullanmak istemi ş, fakat her iki şirketin de alt yapılarını kullandırmak için istemi ş oldu ğu fiyatı yüksek bularak Rekabet Kurumu’na ba şvurmu ştur. Rekabet Kurumu yapmı ş oldu ğu de ğerlendirmede, Turkcell ve Telsim’i, hakim durumlarını kötüye kullanarak, piyasaya girmek isteyen Aria’ya alt yapısını kullandırmayarak, zorunlu unsurlara eri şimi engellemekten suçlu bulmu ştur. Kanımızca, Yaysat soru şturmasında zorunlu unsur doktrinini yerinde kullanan Rekabet Kurumu, bu davada zorunlu unsur doktrinini yerinde kullanmamı ştır. Çünkü zorunlu unsur doktrini, kısaca ikinci bir alternatifin mümkün olmadı ğı durumu ifade eder, oysa Turkcell ve Telsim risk alarak kendi altyapılarını olu şturmu şlardır. İş -Tim’de pahalı olmakla beraber kendi alt yapısını olu şturabilirdi.

Porter’ın giri ş engelleri arasında gördü ğü ve sektöre girmek isteyenleri kararlarından vazgeçirici bir unsur olarak ileri sürdü ğü da ğıtım kanallarına sahiplik yerle şik firmalar için bir avantaj unsuru olarak sunulmaktadır. E ğer da ğıtım kanalları bir ba şka firma içinde zorunlu bir unsursa ve objektif nedenler haricinde bu unsurları yararlandırmama söz konusu ise, bir avantaj gibi görünen unsur bir dezavantaja dönü şebilir ve rekabet yasalarıyla çatı şabilir.

Rekabet Kurumu’nun giri ş engelleri tespit etti ği üçüncü soru şturma ise, Türsab (Türkiye Seyahat Acenteleri Birli ği) davasıdır. Türsab tüzel ki şili ğe sahip bir kurulu ştur. 2001 yılında, 15. genel kurulda aldı ğı kararla yeni seyahat acentesi açmak isteyen ki şilerin 15 Milyar lira olan giri ş aidatını 35 Milyar liraya çıkarmasıyla ilgilidir.

208 Rekabet Kurumu’nun yapmı ş oldu ğu analizlerde di ğer sektörlerdeki aidat ortalamaları da dikkate alındı ğında, giri ş aidatının bu denli yüksek belirlenmesinin di ğer sektörlerle kar şıla ştırıldı ğında makul bir sebebinin olmadı ğı, bu durumun sektördeki (mevcut) firmaların de ğerlerini artırmaya (devredildikleri için) yönelik oldu ğu, dolayısıyla giri ş aidatının a şırı yüksek tutulmasının ülke gerçekleriyle ba ğda şmadı ğı, bu durumun iktisadi açıdan da bir açıklamasının olmadı ğı kararına varmı ştır. Kurul Türsab’ın 15. genel kurulda almı ş oldu ğu giri ş aidatıyla ilgili kararın sektöre yeni acente giri şini engelleyebilecek nitelikte oldu ğu gerekçesiyle Türsab’ı suçlu bulmu ş ve kararın iptal edilmesi için Türsab’a belli bir süre vermi ştir.

Rekabet Kurumunun, bu kararı bazı açılardan ele ştirilmi ştir. Öncelikle genel kurulun giri ş aidatı belirleme yetkisinin oldu ğu, bu yetkinin kullanıldı ğı belirtilmektedir. Dolayısıyla Rekabet Kanunu’nun Türsab’ın belirledi ği giri ş aidatına müdahale etmemesi gerekti ği belirtilmektedir. Ancak, Rekabet Kanunu Türsab’ın bu davranı şının “rakiplerin maliyetini yükseltici bir davranı ş” olarak belirlemi ştir.

Di ğer yandan stratejik yönetim açısından bakıldı ğında, rakiplerin maliyetini artırıcı reklam, ar-ge, patentli ürün gibi unsurlar yasal giri ş engelleri ve maliyet artırıcı unsurlar iken, sadece belli bir belgeyi almak için ödenmesi gereken bir bedelin ülke gerçekleriyle uygun olmayacak şekilde ve keyfi olarak belirlenmesi, rekabet yasasıyla çatı şma do ğurmaktadır. Di ğer taraftan bu uygulamayı yasal bir davranı ş olarak göstermek incelenmesi gereken ayrı bir konudur.

Rekabet Kanunu’nun giri şlerin engellendi ğini tespit etti ği kararlardan biri de Karbogaz kararıdır. Bu kararda, Karbogaz’ın mü şterileriyle (Coca-Cola, Cristal Cola, vb) uzun vadeli sözle şmeler imzaladı ğı ve ba şka bir sa ğlayıcıdan mal almama şartı getirdi ği tespit edildi ğinden hakim durumunu kötüye kullandı ğı sonucuna varılmı ştır. Rekabet yasasında, malların üretim ve da ğıtımı ile hizmetlerin sunulmasında yeni geli şme ve iyile şmelerin ya da ekonomik veya teknik geli şmelerin sa ğlanması ve tüketicilerin bundan yarar sa ğlaması şartıyla, bazı rekabeti kısıtlayıcı anla şmalara muafiyet tanınabilece ği, ayrıca dikey muafiyet yasası ile bazı anla şmalara münhasır satıcılık imkanları sa ğlanabilece ği belirtilmi ş olmakla birlikte, Karbogazın, yasalarda öngörülen şartlarında dı şına ta şarak, sözle şmelere yasalarla çatı şan maddeler koymak suretiyle 4. maddeyi ihlal etti ği tespit edilmi ştir. Ayrıca sözle şmenin Rekabet Kurumundan izin

209 alınması şartına ba ğlı olmasına ra ğmen izin alınmamı ş olması da ikinci bir ihlal olu şturmu ştur.

Stratejik açıdan bakıldı ğında özellikle gizli anla şmalar olarak adlandırılan ve rekabet sürecini olumsuz etkileyen boykot, mal vermeyi reddetme, bölge paylaşımı ve fiyat ayarlamaları gibi davranı şlar yasalarla çatı şmaktadır. Di ğer yandan büyük yatırım gerektirdi ği için da ğıtım kanalları olu şturmak, ar-ge yatırımları yapmak gibi ekonomik ve teknik geli şmenin sa ğlanması amacıyla yapılan anla şmalar Rekabet Kurumuna bildirilmek kaydıyla yapılabilmektedir.

Giri ş engeli tespit edilen son karar ise, SMSD (Sürtünme Malzemeleri Sanayicileri

Derne ği) ile ilgilidir. İlgili kararda davacı Bekemler Otomotiv’in SMSD bünyesinde bir araya gelen Frentek Balata, Be şer Balata, Kale Balata, Balatacılar Balata, Berke Balata ve Eren Fren’in Bekemler’in faaliyetini zorla ştırma ve kısıtlama amacıyla, ürünlerini yeniden satı ş amacıyla satın alan te şebbüslere, rakip te şebbüsün ürünlerini satmama yönünde baskı yapmak konusunda ortak karar aldıkları ve bu nedenle 4054 sayılı kanunu 4/d bendini ihlal ettikleri dolayısıyla yapılan soru şturmayla ilgilidir.

Rekabet Kurulu, SMSD bünyesinde bir araya gelen balata üreticisi firmaların, Kanun’un 4. maddesinde belirtildi ği şekilde piyasaya girmek isteyen bir te şebbüsün, piyasaya giri şini engellemek amacıyla kurdukları dernek vasıtasıyla, derne ğe üye üretici firmaların mal sattı ğı i şyerinde Bekemler’den gelen balataların satılmaması amacıyla bayileri zorladıkları ve mal vermeme şeklinde korkuttukları tespit edilmi ştir. Bu kararı bir dernek çatısı altında yaptıkları için de bu kararın bir te şebbüs birli ği kararı oldu ğuna hükmetmi ştir.

E ğer bu soru şturmada ilgili te şebbüslerin her biri ba ğımsız olarak rakibin piyasaya girmesini engelleme amacıyla faaliyet göstermi ş olsaydı, Kurul tarafından cezalandırılmalarını gerektirecek bir i şlem yapmı ş olmayacaklardı. Çünkü hiçbir firma tek ba şına ilgili piyasada hakim durumda olmayaca ğı için, hakim durumda olmayan bir firmanın rakiplerinin piyasa giri şini engelleme çabaları piyasa ko şulları içinde de ğerlendirilebilirdi. Soru şturma heyeti kararın derne ğin dokümantasyonlarına dayanarak verildi ğini tespit etmi şlerdir.

210 SMSD soru şturması da, Türsab soru şturmasında oldu ğu gibi, te şebbüs birli ği kararıyla giri şlerin engellenmesi örne ğine benzemektedir. Ancak burada olu şturulan birlik, da ğıtım kanallarına eri şimi engellemektedir. Yaysat soru şturmasında oldu ğu gibi, ilgili firmanın ürünlerini satabilmesi için da ğıtım kanallarına ula şması zorunlu bir unsurdur. Aslında bu davada “zorunlu unsura eri şimin engellenmesi” suretiyle giri şler engellenmi ştir. Fakat buradaki engelleme Yaysat davasındaki gibi katı bir şekilde de ğildir.E ğer firma ek masraflara katlanmayı göze alabilirse bu engelleri a şabilme imkanına sahiptir. Porter’ın avantaj olarak belirtti ği da ğıtım kanallarına sahiplik yine bu davada yasalarla çatı şmı ştır.

Yukarıda da görüldü ğü üzere, genel olarak giri ş engeli tespit edilen davalardaki stratejik uygulamaların ço ğu rekabet yasalarıyla çatı şma halindedir. Daha öncede ifade edildi ği üzere, firma karlılı ğını sürdürmeye yönelik pozisyon yakla şımının tezi, giri ş engellerine dayanmaktadır. Bu engeller, endüstrideki mevcut firmaların karlılıklarını devam ettirmeye olanak tanırken, potansiyel giriciler içinde olumsuz etkide bulunarak dü şük karlar elde etmesine neden olmaktadırlar. Bu engelleri Porter (1980), altı ba şlık altında toplamı ştır. Bunlar, ölçek ekonomileri, ürün farklıla ştırma, sermaye gerekleri, geçi ş maliyetleri, da ğıtım kanallarına eri şim ve ölçekten ba ğımsız maliyet dezavantajlarıdır.

Rekabet avantajı sürdürmeye yönelik kaynaklara dayalı yakla şımın taklit engelleri ise, Porter’ın giri ş engellerinden farklı olarak, giri şleri engellemeye yönelik de ğil taklitleri engellemeye yöneliktir. Buna göre e ğer bir firma, stratejik öneme sahip kaynak ve kabiliyetleri kolay taklit edilemeyecek derecede geli ştirebilirse, rekabet avantajını sürdürebilecektir. Taklit engelleri rekabet yasalarıyla çatı şmamakta hatta rekabet yasalarıyla aynı amaca hizmet etmektedirler. Di ğer yandan Porter’ın öne sürdü ğü bazı giri ş engeli stratejileri rekabet yasalarıyla çatı şmaktadır.

Giri ş engelleri incelendi ğinde bazı giri ş engellerinin içsel yani firma tarafından geli ştirilen bazılarının ise dı şsal yani piyasa yapısıyla ilgili oldu ğu görülmektedir. İçsel engeller kaynaklara dayalı yakla şımda öne sürülen ve rekabet avantajı yaratmada firmanın temel yeteneklerini taklit edilemez kılan de ğerlerdir. Bu de ğerler rekabet yasalarıyla çatı şmamaktadır. Ancak bazı dı şsal stratejiler rekabet yasasının sınırını zorlamaktadır. Dolaysıyla bu stratejileri uygulayan firmaların yasalarla sorunlar ya şaması muhtemel gözükmektedir.

211 Rekabet avantajı yaratma ve sürdürmede stratejik yönetim dü şüncesinde ele alınan iki yakla şımın, hareket noktası ve açılımları a şağıdaki tabloda sunulmu ştur.

Stratejik Hareket Rekabet Avantajı Rekabet Rekabet Hukuku Yönetim Noktası Yaratma Stratejisi Avantajını ile Çatı şma ya da Açısından Sürdürme Uyu şma Yakla şımlar Stratejisi Pozisyon Her endüstri Firmalar (1), Firmalar rekabetin Firmaların Yakla şımı uzun hangi endüstri yo ğun olmadı ğı ve giri şleri dönemde e şit içinde yer giri ş engellerinin engellemek için kar fırsatları alacaklarını yüksek oldu ğu uyguladıkları sunmaz. seçmelidir (2), sektörleri seçmeli. stratejilerden endüstri içinde Ayrıca, potansiyel bazıları (örn; nasıl bir pozisyon giri şler için, ölçek da ğıtım alacaklarını ekonomileri, kanallarına belirlemelidirler. da ğıtım eri şimin kanallarına engellenmesi, sahiplik, patent fiyat politikaları hakkından gibi) rekabet yararlandırmama yasasıyla vb. gibi stratejiler çatı şmaktadır. geli ştirmeli. Kaynaklara Aynı endüstri Firma sahip Firma taklit Firmanın kendi Dayalı Yakla şım içindeki oldu ğu üretken edilmesi güç içsel karlılık kaynak ve yetkinlik ve imkanlarıyla oranları kabiliyetleri ile ürünler rekabet avantajı rekabet avantajı geli ştirmelidir. yaratması ve Endüstriler yaratır. sürdürmesi, arası rekabet karlılıktan yasalarının daha fazladır. amaçlarıyla uyum arz eder.

Yukarıdaki davaları, Sanayi İktisadı ve aynı zamanda anti tröst politikaların geli şimine katkısı olan Harvard ve Chicago İktisat okullarının perspektifinden inceleyecek olursak;

Yaysat davasında, Kurulun Harvard Ekolü görü şleri do ğrultusunda karar verdi ğini söyleyebiliriz. Chicago Okulu’na göre, dikey bütünle şmeler kolay kolay rekabetin kısıtlanmasını do ğurmazlar. Tekelci pozisyondaki üreticinin da ğıtım alanına da yatırım yapması, ona di ğer üreticiler kar şısında avantaj sa ğlamaz. Zira da ğıtım ile üretim birbirini tamamlar (Postner, 1979).

Aynı görü şleri İş -Tim /Turkcell ve Telsim davaları için de öne sürebiliriz. Bu davada İş -Tim, Turkcell ve Telsim’in kendisine mobil ileti şim altyapısını kullandırmadı ğı iddia

212 etmektedir. Giri ş engeli tanımını ele aldı ğımızda, Turkcell ve Telsim sektörde ilk olmanın avantajını altyapı alanına yatırım yaparak kazanmı şlardır. Dolayısıyla Aria’nın da bu yatırımları yapması bir gerekliliktir. Di ğer yandan konunun ayrıntılı ele alındı ğı son bölümde de görülece ği üzere, Aria sektöre ba şka i şletmeci girmesin diye, ihale bedelini çok yüksek tutarak alt yapı için harcayaca ğı kayna ğın bir kısmını giri şleri engellemek için kullanmı ştır.

Türsab davasında ise, Türsab giri ş aidatını yasaların kendisine verdi ği yetkiyle ve genel kurulda oy çoklu ğuyla aldı ğını iddia etmektedir. Türsab’ın belirlemi ş oldu ğu giri ş aidatı yapılan çalı şmalarda Türkiye ortalamasının çok üzerinde oldu ğu bir gerçektir. Çünkü, piyasaya daha önce girenler bu kadar yüksek bir giri ş aidatı ödememi şlerdir. Bu davada her iki okulunda görü şlerinin birle şebilece ğini söyleyebiliriz. Çünkü Stigler (1982), giri ş engelini daha önce yerle şik firmaların katlanmadı ğı, yeni girenlerin katlandı ğı maliyet dezavantajına neden olacak unsurlar şeklinde tanımlamı ştır. Bu açıdan bakıldı ğında piyasaya yeni girecek bir seyahat acentesi ile iki yıl önce giren acentenin kar şıla ştıkları giri ş masrafları aynı de ğildir.

Karbogaz davasında ise, uzun süreli anla şmalarla satıcılık sözle şmesi imzalanmı ştır. Pazara giri şler rakipler için zorla ştırılmı ştır, ancak imkansız de ğildir. Alıcı durumundaki te şebbüsler ise, kendilerine daha ucuz tekliflerle gelen di ğer satıcılarla, Karbogazla sözle şmeleri bitince anla şma imzalayabilirlerdi. Dolayısıyla bu kararda di ğer rakipler için piyasaya giri ş önünde fazla bir engel olmamasına ra ğmen Rekabet Kurumu giri ş engeli oldu ğuna karar vermi ştir. Kurulun bu kararı Harvard Ekolü görü şünü desteklemektedir.

SMSD kararıyla ilgili olarak ise, Kurul, rakip te şebbüs olan Bekemler firmasının ürününü sattırmamak amacıyla ba ğlı bulundukları dernek vasıtasıyla dernek yazı şmalarını kullanarak mal verdikleri bayilere baskı yapmı şlar ve Bekemler’in piyasaya girmesine engel olmak istemi şlerdir. Bu baskı kısmi bir etki do ğurmu ştur. Ancak Bekemler firmasının piyasaya giri şini tamamen engelleyecek derecede bayiler üzerinde etkili olamamı şlardır. Dolayısıyla bu durum piyasaya girmek isteyen bir rakibin faaliyetini zorla ştırmak olarak yorumlanabilecek iken, Kurul te şebbüs birli ği kararıyla piyasaya giri şlerin engellenmesi olarak de ğerlendirmi ştir. Kurul bu soru şturmada Klasik Ekol’ün görü şlerini benimsemi ştir.

213 Rekabet Kurulu’nun giri ş engeli tespit etmedi ği davaları de ğerlendirdi ğimizde, MNG Havayollarıyla ilgili birinci davada özetle MNG Havayolları, sahip oldu ğu B grubu yer hizmetleri belgesi ile ancak kendi uçaklarına yer hizmeti verdi ğini, di ğer havayollarına da hizmet vermek istedi ğinin bunun için A grubu yer hizmetleri lisansı gerekti ğini ve DHM İ’nin (Devlet Hava Meydanları İş letmesi) bu ruhsat için 15.000.000 ABD Doları talep etti ğini, ancak mevcut A grubu lisansı olan iki özel i şletmeden (Çelebi ve Hava ş) bu bedelin tahsil edilmedi ğini dolayısıyla, mevcut şirketlerin de çabası sonucu bu piyasaya girmesine izin verilmedi ğini, DHM İ’nin lisans ücretlerinde indirim yapmayarak mevcut kartelin devamını sa ğladı ğını iddia etmektedir. Kurul yapılan incelemeler neticesinde, şu karara varmı ştır. “Esasen, söz konusu a grubu çalı şma ruhsatı ilk verili ş tarifelerine ili şkin uygulamanın varlı ğı görevli raportörlerce tespit edilmekle birlikte, 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu’nun ücret tarifelerine ili şkin 37. maddesinde havaalanlarının kullanılması ve tesislerinden yararlanılması ve verilen hizmetlerin kar şılı ğında alınacak ücretin yapılacak tarifelerle saptanaca ğı, bu tarifelerin Ula ştırma Bakanlı ğı’nın onayı ile yürürlü ğe girece ği hükmü yer almaktadır. Bu çerçevede kamusal düzenlemenin bulundu ğu iktisadi bir alanda faaliyet gösteren DHM İ’nin ihlal içerdi ği ilan olunan eylemi yasadaki düzenlemelerin bir sonucu oldu ğundan ve anılan te şebbüsün söz konusu fiyatlandırmaya ba ğımsız olarak karar verme imkanı bulunmadı ğından 4054 sayılı kanun uyarınca biri i şlem yapılamayaca ğı kanaatine varılmı ştır. Dolayısıyla, DHM İ’nin, ilgili pazara giri şi yüksek çalı şma ruhsatı ilk tarifesi belirlemek suretiyle pazara giri ş engeli olu şturdu ğunu ve aynı uygulama ile pazarda mevcut te şebbüsler ve pazara yeni girecek te şebbüsler arasında ayrımcılık yaptı ğını kabul etmek mümkün de ğildir.” Yukarıdaki karar ikinci bölümde incelenen kamu kaynaklı giri ş engelleri için güzel bir örnektir. Kurul DHM İ’nin kendisinin bir ayrımcılık yapmadı ğını daha önce kabul edilen bir yasayı uyguladı ğını bu nedenle de haklarında giri şi engelledi ğinden dolayı soru şturma açılamayaca ğını ifade etmektedir. Ancak bu konu yasalarla düzenlendi ği için, kurul herhangi bir soru şturma açmamı ştır. Ancak Ula ştırma Bakanlı ğı’na bir soru şturma açılabilirdi. Dolayısıyla bu soru şturmada, Chicago Okulu’nun öne sürmü ş oldu ğu devletin düzenleyici faaliyetlerinden kaynaklanan bir engel söz konusudur. MNG havayollarının ilgili piyasaya giri şi yasal bir prosedür gösterilerek engellenmi ştir.

214 Giri ş engeli tespit edilmeyen bir di ğer dava ise, isminin saklı tutulmasını isteyen bir şarap üreticisinin şikayetiyle ilgilidir. Şikayet dilekçesinde özetle, Doluca ve Kavaklıdere’nin ( şarapcılı ğın) pazarın büyük bir bölümü ellerinde tuttukları, İstanbul ve di ğer büyük şehirlerde restoranları münhasırlık içeren (sadece kendinden mal almasını sa ğlayan) sözle şmelerle ba ğladıklarını, bu konuda örnek olarak 18 i şyerinin ismini vererek, ayrıca listede olmayan pek çok i şyerinde de aynı uygulamaların devam etti ğini, dolayısıyla kendisinin ilgili piyasaya (içki satan restoranlara) giri şinin engellendi ğini iddia etmektedir. Kurul’un incelemelerinde şikayetçinin ismini verdi ği restoranlarla ve genel olarak ilgili ürün piyasasında yapılan incelemelerde, iddia edildi ği gibi sadece Kavaklıdere ve Doluca şaraplarının de ğil, farklı şaraplarında satıldı ğı, bazı i şyerlerinin kapanmı ş oldu ğu tespit edilmi ştir. Ayrıca piyasaya hakim oldu ğu iddia edilen iki firmanın toplam pazar payının % 16.7 oldu ğu ve dolayısıyla bu iki firmanın hakim durumlarını kötüye kullanarak giri şleri engelledi ği iddiasının do ğru olmadı ğına karar vermi ştir. Rekabet Kurumu özellikle hakim durumun kötüye kullanıldı ğı iddia edilen soru şturmalarda öncelikle ilgili piyasadaki pazar payını dikkate almaktadır. Bu soru şturmada da ilgili piyasada 25 adet üretici bulunmaktadır. 2002 yılı itibarı ile pazarda %18.3 ile Tekel birinci sıradadır, sırasıyla Doluca %8.2, Kavaklıdere %8.5, Yazgan %8.2 ve di ğerleri %56.8 paya sahiptirler. Pazarda yüksek bir yo ğunla şma bulunmadı ğından iki firmanın birlikte hakim durumda olmadıkları görüldü ğünden, hakim durumda olunmayan bir piyasada hakim durumun kötüye kullanılmasından söz edilemez. Dolayısıyla bu konuda Kurul’un görü şü yerindedir.

Giri ş engeli tespit edilmeyen son soru şturma ise, Avea’nın Turkcell İleti şim Hizmetleri A. Ş.’nin kapsama alanı ile ilgili yaptı ğı yo ğun reklamlar yoluyla Avea İleti şim Hizmetleri A. Ş.’nin pazara giri şini engelledi ği, faaliyetlerini zorla ştırdı ğıyla ilgilidir. Avea özetle, “Turkcell İleti şim Hizmetleri A. Ş. yakla şık 4 aydır ‘Orada burada, her yerde Turkcell’ sloganıyla fixboard, megalights, raket, otobüs durakları ve otobüsler üzerinde ve ayrıca ‘Sınırdan geçen Turkcell Tırları’ ile hemen hemen tüm televizyon kanallarında Ulusal Dola şım anla şması yapmaması nedeniyle gerçekle ştirdi ği rekabet ihlallerinin kendisine verdi ği göreceli üstünlü ğün reklamını yaparak Avea İleti şim Hizmetleri A. Ş.’nin pazara giri şini engellemekte ve faaliyetlerini zorla ştırmakta ve böylece 4054 sayılı yasanının 6. maddesini ihlal etmektedir.” Diyerek ayrıca;

215 - Avea’nın pazara giri ş sürecinde oldu ğu,

- Pazar payının Turkcell’in çok altında oldu ğu,

-Avea’nın yeterli seviyede kapsama alanına sahip olmamasının, yeni mü şteri edinebilmek için katlandı ğı maliyetleri artırdı ğı ve bunun önemli bir giri ş engeli olu şturdu ğu,

- Şikayetin reklamın içeri ğine olmadı ğı, pazara giri şi engellemeye ve rakip te şebbüsün faaliyetini zorla ştırmaya yönelik reklam eyleminin şikayet edildi ği, belirtilmektedir.

Öncelikle bu soru şturmanın “reklamın” giri ş engeli olup olmadı ğıyla ilgili ülkemiz uygulamalarındaki ilk soru şturma olması dolayısıyla önemli oldu ğunu belirtmek gerekir. Rekabet Kurulu soru şturmayla ilgili detaylı bir inceleme yaptıktan sonra özetle, şu hususlara vurgu yapmı ştır.

Turkcell’in ilgili haberle şme sektöründe hakim durumda oldu ğunu ancak bunun ilgili soru şturma ile ilgilendirilemeyece ğini, pazara erken girdi ği için yatırımlarını tamamladı ğını, sahip oldu ğu üstünlü ğü vurgulamasının normal bir davranı ş oldu ğu, ayrıca Avea’nın pazara giri ş sürecinde de ğil, geli şme sürecinde oldu ğunu ve pazarda zorlanmasının nedenlerinden birinin yeterli altyapı yapmamaktan kaynaklanabilece ğini, Turkcell tarafından yapılan reklamın var olan bir durumun teyidi anlamına geldi ği, bunun da Avea’nın piyasaya giri şini engellemedi ğini, dolayısıyla Turkcell hakkında bir soru şturma açılmasına gerek olmadı ğına karar vermi ştir. Kurul burada öncelikle, Avea’nın belirtti ği ilgili madde çerçevesinde bir hakim durum olup olmadı ğını sonra da bu durumun kötüye kullanılıp kullanılmadı ğını tespit etmi ştir. Turkcell ilgili piyasada hakim durumdadır, ancak hakim durumun kötüye kullanılması söz konusu de ğildir. Ayrıca Kurul, reklamın giri ş engeli yaratıp yaratmadı ğıyla ilgili daha önce ülkemizde ve AB uygulamalarında spesifik bir örne ğin bulunmadı ğına da gönderme yaparak, bu tür uygulamaların normal rekabetçi bir davranı ş mı yoksa kötüye kullanma mı oldu ğuna karar vermenin çok zor oldu ğunu belirtmi ştir. Bu kararı ile Kurul daha önce konu ile ilgili örnek davaların kendisi için bir referans te şkil etti ğini de kabul etmi ştir.

Daha öncede ifade edildi ği üzere Rekabet Hukuku uygulamalarında sanayi iktisadının katkıları yadsınamayacak derecede önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü sanayi iktisadı, gerçek hayatta endüstri sektöründe firma davranı şlarını, firma stratejilerini, devletin

216 rekabet politikalarını ve geni ş anlamda rekabet olgusunu inceleyen bir bilim dalıdır. Bu nedenle sanayi iktisadının geli şiminde rol oynayan farklı iktisat okullarının yakla şımları Rekabet Hukuku’nu uygulayıcılar üzerinde önemli etkileri olmu ştur.

Rekabet Hukuku ve Sanayi İktisadı’nın geli şimine katkıları olan bu iki okulun rekabet süreçlerine bakı şları şu şekilde özetlenebilir.

Piyasaların düzenlenmesinde Rekabet Hukuku’nun uygulanmasını zorunlu gören Klasik Yakla şım’ın (Harvard Okulu) temel varsayımları;

1. Rekabet ortamının kendili ğinden yaratılamayaca ğı,

2. Rekabetin kendi kendisini yıkıcı bir etkisinin oldu ğu,

3. Büyük firmaların egemen oldu ğu bir piyasada yüksek performansın monopolcü gücün kötüye kullanımı sonucunda elde edildi ği,

4. Büyük firmaların etkin olmadıkları,

5. Birle şme ve anla şmaların münhasıran monopolcü güç olu şturmak amacı ile yapıldı ğı,

6. Monopolcü ve oligopolcü gücün oldu ğu piyasalarda kaynak tahsisinin etkin bir şekilde yapılamayaca ğı, şeklindedir.

Yukarıdaki varsayımları de ğerlendirdi ğimizde, Klasik Yakla şım’ın, piyasaların düzenlenmesinde devletin rolünün maksimumla ştırılması yönünde oldu ğunu, birle şme ve devralmalara kar şı olumsuz bir tutum içinde olduklarını ve tekel kavramına da sıcak bakmadıklarını söyleyebiliriz.

Piyasaların düzenlenmesinde, Rekabet Hukuku’nun zorunlu olmadıkça piyasaların işleyi şine karı şmaması gerekti ğini öne süren Liberal Yakla şım’ın (Chicago Okulu) temel varsayımları ise şunlardır.

1. Belli ko şulların yerine getirilmesi durumunda rekabet ortamının olu şaca ğı,

2. Büyük firmaların egemen oldu ğu piyasalarda yüksek performansın monopolcü gücün kötüye kullanımından de ğil de, etkin bir firma yapısı olu şturulmasından kaynaklandı ğı,

217 3. Büyük firmaların etkin oldukları,

4. Birle şme ve anla şmaların etkinlik sa ğlamanın bir aracı oldu ğu,

5. Monopolcü veya oligopolcü gücün oldu ğu piyasalarda dahi belli ko şulların varlı ğı durumunda kaynak tahsisinin etkin bir şekilde yapılaca ğı,

6. Piyasaların verimli olanla verimli olmayanı hakimlerden daha iyi ayırt edebilece ği, dolayısıyla, piyasa aksaklıklarına mümkün oldu ğunca az müdahale edilmesi gerekti ğini, savunurlar.

Yukarıda da özetlendi ği üzere piyasaların i şleyi şi ve devletin piyasalara müdahalesi konusunda her iki okulunda farkı gerekçelerle farklı yakla şımları savundukları görülmektedir.

Bu iki yakla şımın pratikteki sonuçları önemlidir. Çünkü, bu okulların antitröst politikaya katkıları özellikle ABD’de çok belirgin olarak görülmektedir. Daha öncede ifade edildi ği üzere ABD’de hakimlerin rekabet davalarındaki tutumları büyük ölçüde etkilendikleri iktisatçıların görü ş açısını yansıtmaktadır. Dolayısıyla, birle şmelerin tekel yarataca ğı ve genellikle tekellerinde bu gücü kötüye kullanaca ğını iddia edilen Klasik Yakla şım’ı benimsemi ş bir hakimin önüne gelen bir birle şmeye izin vermemesini, bu şekilde açıklayabiliriz. ABD’de rekabet düzenlemeleri 1980 öncesinde karineci (per se) ve makul olma ( rule of reason) yakla şımını benimsemi ştir. Per se çerçevesinde bir piyasada monopol konumda olan her firmanın monopol gücünü kötüye kullanaca ğı varsayılmı ştır. Böylece bir bakıma monopol konumuna gelinmesi yasaklanmı ştır. 1980’li yıllardan önce ABD düzenlemelerinde, monopollerin güçlerini kötüye kullanıp kullanmayaca ğına bakılmaksızın yasaklanması gündemde tutulmu ştur. Ku şkusuz uygulamada rekabeti sınırlayıcı her davranı ş birbirinden farklı sonuçlar verebilir. Bazı davranı şlar rekabeti daha fazla sınırlarken, bazıları daha az sınırlayabilir. Bazı davranı şlar rekabeti sınırlarken ekonomik açıdan olumlu sonuçlar hasıl ederken bazıları etmeyebilir. İş te bu tür durumları göz önüne alan hakimler e ğer haklı neden varsa rekabeti sınırlayıcı uygulamaların yasaklanmayabilece ğini de dü şünmeye ba şlamı şlardır. 1980’li yıllardan itibaren per se yakla şım terk edilerek, yani rekabeti sınırlayıcı olan her türlü uygulamaların hukuka aykırılı ğı bir yana bırakılarak case by case (tek tek olay) yakla şımı ön plana çıkmaya ba şlamı ştır. ABD’de antitröst

218 davarlında, 1915-1940 yılları arasında karineci bir yakla şım, 1940-1970 yıllarında makul sebep ve daha sonraları da tek tek olay incelemelerinin kullanıldı ğını söyleyebiliriz.

Rekabet ihlalleriyle ilgili 344 kararın incelenmesi neticesinde, giri şi engelledi ği iddia edilen 8 karardan 5 tanesi giri şlerin engellenmesine yönelik olarak de ğerlendirmi ştir. Giri ş engelleriyle ilgili karar sayısının az olması, Rekabet Kurumu’nun giri ş engellerine toleranslı yakla ştı ğı anlamına gelmemelidir. Üçüncü bölümde incelendi ği ve yukarıda da özetlendi ği gibi, giri ş engelleriyle ilgili bazı davalarda (Telsim/Turkcell- Karbogaz) giri şi engelledi ği iddia edilen şirketlerin iddia edildi ği gibi, giri şi engelleyip engellemedikleri tam net de ğildir. Dolayısıyla Rekabet Kurumu burada giri şlerin engellendi ğine hükmetmi ştir. Buradan, giri ş engelleri rekabet ihlalleri arasında önemli bir yere sahip de ğildir sonucu çıkarılmamalıdır. Rekabet Kurumu’na yapılan 8 ba şvurudan 5 tanesi giri şin engellenmesi şeklinde sonuçlanmı ştır. Bu da soru şturma konusu davaların %63’ünün giri şlerin engellenmesi şeklinde sonuçlandı ğını göstermektedir.

Sonuç olarak, giri şlerin engellenmesi suretiyle rekabetin aksatılması uygulamasının Rekabet Kurumu kararlarında önemli bir yer tuttu ğunu göstermektedir. Burada bir di ğer konuda toplam rekabet ihlalleri arasında giri ş engelleriyle ilgili ba şvuru sayısının az olmasıdır.

Rekabet Kurumu’na intikal eden soru şturma sayısının az olmasının çe şitli nedenleri olabilir. Bunlar;

1-Piyasaların ço ğunlu ğunun giri şe açık olması,

2-Stratejik giri ş engellerinden ziyade do ğal giri ş engellerinin olması,

3-Te şebbüsler tarafından piyasadaki rekabet aksaklıkları nedeniyle müracaat edilecek bir kurumun oldu ğunun bilinmemesi,

4-Piyasaların yeterince çekici (kar getirici ) olarak algılanmaması,

5-Piyasaya giri şlerle ilgili gayri kanuni yollara (mafya, tehdit vb) müracaat edilmesi, 6- Ülkemizdeki rekabet uygulamalarının henüz yeni olması dolayısıyla te şebbüslerin tam olarak bilgi sahibi olmaması,

219 7- Bazı hakim durum unsurlarının bir rekabet ihlali olarak algılanmaması (Örne ğin, reklamlar ve dikey bütünle şmeler; çünkü AB ve ABD’de bu hususlar da rekabet ihlali olarak kabul edilebilmektedir).

4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’da piyasaya giri şlerin engellenmesine yönelik hükümler iki ayrı maddede ele alınmı ştır. A şağıdaki tabloda giri ş engelleri ve ilgili maddeler özet olarak sunulmu ştur.

Birinci ayrımda (4. maddede) giri şlerin engellenmesinde iki veya daha fazla te şebbüsün işbirli ği (gizli anla şma) neticesinde ortaya çıkan bir giri ş engeli söz konusudur (4/d). Maddenin amacı bakımından anla şma, Medeni Hukukun geçerlilik ko şullarına uymasa bile tarafların kendilerini ba ğlı hissettikleri her türlü uzla şma ya da uyu şma anlamında kullanılmı ştır. Anla şmanın yazılı veya sözlü olmasının önemi yoktur.

220 No İlgili Ba şvuru Konusu Rekabet Kurulu Kararı

Madde 1 4/d BBD, B İRYAY YAYSAT’ın Star BBD, B İRYAY ve YAYSAT’ın son gazetesinin son satı ş noktalarında satıcılara çe şitli şekillerde baskı satı şının engellenmesi suretiyle yapmak suretiyle piyasaya yeni giren piyasaya giri şini engelledikleri bir da ğıtım şirketinin da ğıttı ğı ürünleri iddiası. bayilerine sokmadı ğı dolayısıyla idari para cezası uygulanmasına karar vermi ştir. 2 4/d TÜRSAB’ın 15.Genel Kurulunda TÜRSAB’ın giri ş aidatını yüksek yeni kurulacak seyahat tutarak sektöre yeni giri şleri engelledi ği acentelerinden alınması gereken dolayısıyla, idari para cezası giri ş aidatını a şırı yüksek tutarak uygulanmasına karar vermi ştir. giri şleri engelledi ği iddiası. 3 4/d Turkcell ve Telsim’in alt yapılarını İş -Tim’in telekomünikasyon sektörüne İş -Tim’e (Aria) kullandırmamak girebilmesi için, di ğer şirketlerin suretiyle, Aria’nın sektöre giri şini kullandı ğı (Telsim ve Turkcell) alt birlikte hakimiyetlerini kötüye yapıyı kullanması gerekti ği, alt kullanarak engelledi ği iddiası. yapılarını kullandırmayan Telsim ve Turkcell’in Zorunlu Unsurlara eri şimi engelledikleri için idari para cezası uygulanmasına karar vermi ştir. 4 6/a Karbogaz, mevcut rakiplerinin Piyasadaki hakimiyetini, alıcılarla uzun faaliyetlerini zorla ştırması ve aynı süreli münhasır anla şmalar yaparak zamanda pazarı rekabete kapatarak kötüye kullandı ğı, di ğer şirketlerin potansiyel rakiplerin pazara piyasaya girmesine engel olu şturdu ğu girmesini engelledi ği iddiası. dolayısıyla idari para cezası uygulanmasına karar vermi ştir. 5 4-6 MNG Havayollarının DHM İ’nin DHM İ’nin ilgili yasayı uyguladı ğı, (A) Grubu Belge için yüksek fiyat MNG için bir ayrımcılık yapmadı ğı, isteyerek ilgili piyasaya girmesini DHMİ’nin giri şi engellemedi ğine karar engelledi ği iddiası. verilmi ştir. 6 6/a Doluca ve Kavaklıdere Şarapcılık’ın Doluca ve Kavaklıdere Şarapcılık’ın hakim durumunu kötüye kullanarak toplam pazar paylarının %16.7 oldu ğu piyasaya giri şleri engelledi ği ve münhasır satıcılık yapmadı ğı tespit iddiası. edilmi ştir. 7 6/a Avea tarafından, Turkcell’in yapmı ş Rekabet Kurulu, Turkcell reklamlarının oldu ğu yo ğun reklamların giri ş giri ş engeli yaratmadı ğına karar engeli yarattı ğı iddiası. vermi ştir. 8 4/d SMSD bünyesinde faaliyet göste ren SMSD Derne ği altında faaliyet balatacıların, Bekemler firmasının gösteren firmaların, te şebbüs birli ği ürünlerini bayilerine baskı yaparak kararıyla, Bekemler’in ilgili piyasaya sattırmadı ğı ve ilgili firmanın girişini engellediklerine ve idari para sektöre giri şini engelledi ği iddiası. cezası uygulanmasına karar vermi ştir.

221

Te şebbüsler arasında bir anla şmanın varlı ğı tespit edilemese bile te şebbüsler arasında kendi ba ğımsız davranı şları yerine geçen bir koordinasyon veya pratik bir i şbirli ği sa ğlayan do ğrudan veya dolaylı ili şkiler de e ğer aynı sonucu do ğuruyorsa yasaklanmı ştır. Böylece te şebbüslerin kanuna kar şı hile yolu ile rekabeti sınırlayıcı uygulamaları me şru göstermeleri engellenmek istenmi ştir. Ço ğu zaman te şebbüsler ortak sorunlarıyla ilgilenmek üzere aralarında tüzel ki şili ği olan veya tüzel ki şili ği olmayan birlikler olu ştururlar. Bu birlikler zaman zaman üyeleri arasında rekabeti önleyerek üyelerinin daha fazla kazançlar elde etmelerine hizmet edici kararlar alabilirler. Bu gibi kararlar da rekabet sistemine aykırıdır ve yasaklanmı ştır.

Bir anla şmanın rekabet kanunu kapsamında olması için öncelikle en az iki rakip te şebbüs arasında yapılmı ş olması gerekir. Bu nedenle örne ğin, aynı gruba ba ğlı iki firma arasında yapılan anla şmalar Kanun’da yasaklanmamı ştır. Bir anla şmada rekabeti bozma, engelleme ya da kısıtlama amacı ya da bu şekilde bir etki olup olmadı ğı ya da ileriye dönük olarak bu ihtimali ta şıyıp ta şımadı ğı ara ştırılır. Bu ölçütlerin varlı ğı halinde dahi rakipler arasındaki AR-GE, işbirli ği, uzmanla şma, birlikte üretim ve birlikte satın alma anla şmaları gibi de ğişik türdeki anla şmalara belli ko şullar altında 4. maddedeki yasaklamalardan muafiyet tanınabilmektedir.

İkinci ayrımda ise, hakim durumdaki bir te şebbüsün, hakim durumunu kötüye kullanarak giri şleri engellemesi söz konusudur (6/a). Bu durumda da öncelikle te şebbüsün hakim durumda olup olmadı ğı yapılacak pazar ara ştırması sonucunda ortaya konmalıdır. Hakim durumun unsurları dördüncü bölümde incelenmi ştir. Hakim durumun tespitinde bu unsurların tamamından veya bir kısmından yararlanılabilir. E ğer te şebbüs hakim durumda de ğilse soru şturmaya devam edilmeyecektir. Çünkü hakim durumda olmayan bir te şebbüsün faaliyetleriyle piyasaları tek ba şına etkilemesi mümkün de ğildir. İncelemi ş oldu ğumuz bazı davalarda bununla ilgili örnekler verilmi ştir. E ğer i şletme hakim durumda ise Rekabet Kurumu’nun normal soru şturma süreci devam edecektir.

Burada akla gelebilecek bir soru da, hakim durumda olan te şebbüsün her davranı şı kötüye kullanma olarak nitelendirilip nitelendirilmeyece ğidir.

222 Hakim durumda olan te şebbüs do ğal olarak kâr elde etmek ve pazar payını korumak için di ğer te şebbüsler gibi davranmaya devam edecektir. Örne ğin rakiplerin satı şlarını ve pazar paylarını artırmak için kampanyalar, fiyat indirimleri gibi politikalar uygulamasına tepki olarak hakim durumdaki te şebbüs de bu tür davranı şlar içine girebilir. Bu davranı şların me şru oldu ğu ve kötüye kullanma olarak de ğerlendirilemeyece ği açıktır. Ancak, hakim durumdaki te şebbüsün rakiplerini pazar dı şına itmek için veya pazara girmeyi dü şünen yeni bir te şebbüsü engellemek için maliyetin altında yıkıcı bir fiyatla satı ş yapmak gibi davranı şlar sergilemesi bir kötüye kullanma halidir. Öte yandan, hakim durumdaki bir te şebbüsün hakim durumda olmayan te şebbüslerin bazı davranı şlarını göstermesi de hakim durumun kötüye kullanılması olarak nitelenebilir. Bu nedenle, hâkim durumda olan teşebbüsler davranı şlarında “özel bir sorumlulu ğa” sahip olmalıdır. Özel sorumluluk için ölçüt, pazardaki rekabetin bozulmamasıdır.

Bu çalı şmada genel olarak piyasaya giri ş engelleri Rekabet Hukuku’na konu olmaları bakımından ele alınıp incelenmeye çalı şılmı ştır. Oysa piyasaya giri şleri engelleyici her bir madde ayrı bir çalı şmanın konusunu olu şturacak kadar kapsamlıdır. Dolayısıyla bu çalı şma giri ş engellerinin neler oldu ğu ve Rekabet Kurumu’nun yasal olmayan giri ş engelleriyle ilgili kararlarında neleri engelleyici unsur olarak de ğerlendirdi ğiyle ilgili genel bilgileri sunmaktadır.

Sonuç olarak; Stratejik giri ş engelleri olu şturarak, rakiplerin piyasaya girmesini engellemeye yönelik davranı şlar, Rekabet Hukuku’na yön veren iktisat okulları tarafından farklı şekillerde de ğerlendirilmektedir. Harvard Okulu, piyasalara giri şte pek çok unsuru giri ş engeli olarak kabul etme e ğiliminde iken, Chicago Okulu serbest piyasa yapısına duydu ğu güvenle, Harvard Okulu’nun aksine devlet tarafından olu şturulan engeller haricinde piyasaya giri ş yönünde engel görmemektedir.

Strateji belirleyici ve uygulayıcı konumundakilerin Rekabet Hukuku uygulamaları ışığında stratejilerini belirlemeleri aksi takdirde bir takım yasal ve idari müeyyidelerle kar şıla şacaklarını unutmamaları gerekmektedir. Di ğer taraftan Rekabet Hukuku uygulayıcıların da firmaların davranı şlarının nedenleri konusunda bilgi sahibi olmaları Rekabet Hukuku kurallarının amacına uygun i şletilmesi sonucunu do ğuracaktır.

223 Son olarak bu çalı şmada, rekabet yasalarının piyasaların düzenlenmesinde önemli bir yer tuttu ğu, rekabet yasalarının varlık nedeninin oyuna müdahale değil, uygun kurallarının belirlenmesi ve oyuncuların bu kurallara uymasının sa ğlanması şeklinde anla şılması gerekti ği, piyasaya giri şlerde yeni giri şleri engellemenin, hem ülkenin genel ekonomik yapısı için, hem küçük ve orta ölçekli i şletmeler için hem de tüketiciler için olumsuzluklar yarattı ğı, firmaların yapmı ş oldukları ve rakiplerin faaliyetini zorla ştırıcı her hareketinin kötüye kullanma olarak de ğerlendirilmeyece ği, ülkemizde piyasaya giri şlerin engellenmesinin yıkıcı fiyatlandırma ve zorunlu unsurlara eri şimin engellenmesi şeklinde görüldü ğünü, Rekabet Kurumu’nun kararların de ğerlendirilmesinde ülke gerçeklerini de göz önüne alarak kararlar verdi ği bu yönüyle ılımlı bir politika izledi ğini söyleyebiliriz.

Rekabet yasası ve Rekabet Kurumu’nun daha etkin i şleyebilmesi için;

1- Rekabet yasasında, piyasaya giri ş engelleriyle ilgili düzenlemeler 4 ve 6. maddelerin alt ba şlıklarında düzenlenmi ştir. Her ne kadar alt ba şlıklarda düzenlenen unsurlar bir sınırlandırmaya tabi tutulmamı şsa da (temel giri şin açılımı niteli ğinde), alt ba şlıktaki açıklamalar Rekabet Kurulu’na ek bir yük getirmektedir.Örne ğin, 4/d maddesini ele alacak olursak, “Rakip te şebbüslerin faaliyetlerinin zorla ştırılması, kısıtlanması veya piyasada faaliyet gösteren te şebbüslerin boykot ya da di ğer davranı şlarla piyasa dı şına çıkarılması yahut piyasaya gireceklerin engellenmesi” şeklinde düzenlenmi ştir. Rekabet Kurumu’na yapılan pek çok ba şvuru dilekçesinde “rakip faaliyetlerinin zorla ştırılması” cümlesine vurgu yapılmakta ve buna kar şı önlem alınması istenmektedir. Aslan’ın da (1997) ifade etti ği üzere, rekabet demek rakiplerin faaliyetlerinin zorla ştırılması demektir. Hiçbir te şebbüs rakiplerinin zorlaması olmaksızın maliyetlerini dü şürme veya yeni ürünler ortaya koyma ihtiyacı hissetmeyece ğinden, bu metnin “Piyasada faaliyet gösteren te şebbüslerin boykot ya da di ğer davranı şlarla piyasa dı şına çıkarılması yahut piyasaya gireceklerin engellenmesi” şeklinde düzenlenmesi amacı çok daha net ifade edecektir. Aynı şekilde, 6/a maddesi de “Ticari faaliyet alanına ba şka bir te şebbüsün girmesine do ğrudan veya dolaylı olarak engel olunması ya da rakiplerin piyasadaki faaliyetlerinin zorla ştırılmasını amaçlayan eylemler” şeklinde düzenlenmi ştir. Yukarıdaki tespitlerimiz bu madde içinde geçerlidir. Maddenin “Ticari faaliyet

224 alanına ba şka bir te şebbüsün girmesine do ğrudan veya dolaylı olarak engel olunması” şeklinde düzenlenmesi daha uygun bir tanımlama olabilir.

2- Te şebbüsler rekabet ihlallerini yaparken geride delil bırakmama, anla şma ve benzeri uygulamaları gizli yapma yoluna gitmektedirler. Bu durum, Rekabet Kurumu’nun ara ştırma ve soru şturmalarda delil toplamada sıkıntıya dü şmesine neden olmaktadır. Benzeri durum di ğer ülkelerde de ya şanmakta olup sorunu çözmek için; kartelin veya anla şmanın içinde yer alan te şebbüslere karteli ihbar etmeleri ve ihlali tespit edecek delillerin bulunmasında yardımcı olmaları kar şılı ğında, cezadan indirim veya hiç ceza verilmemesi gibi uygulamalara gidildi ği bilinmektedir. Bu yönde bir hükmün 4054 sayılı Kanun’un cezaları düzenleyen 16’ncı maddesine eklenmesi yararlı olacaktır.

3- Kanunda hakim durum de ğil hakim durumun kötüye kullanılması yasaklanmı ştır. Bu yönüyle rekabet yasası, AB normlarını esas almı ştır. ABD’deki gibi do ğrudan bir yasaklama getirmemi ştir. Bu çerçevede kanundaki bu düzenlemenin küçük ve orta ölçekli i şletmeleri ve tüketiciyi koruyucu nitelikte oldu ğu söylenebilir. Di ğer yandan bu kanunun kamu iktisadi te şebbüslerini de kapsaması, bir çok piyasada monopolcü güce sahip olan kamu iktisadi te şebbüslerinin güçlerini kötüye kullanmalarını denetleyerek, bir bakıma devletin ekonomik hayata müdahalesini önleyecektir. Devletin piyasalara müdahalesinin önlenmesi ise daha rekabetçi piyasa yasalarının ortaya çıkmasını sa ğlayacaktır.

4- Bazı serbest meslek odaları veya birliklerinin sektöre yeni giri şleri önlemek amacıyla (Türsab örne ğinde oldu ğu gibi) kendi menfaatlerini artırıcı şekilde yeni fiyat düzenlemelerine gittikleri, kısmen kanunlarla olu şturulmu ş olan bu birlik veya odaların uzun dönemde sektöre yeni giri şleri engelleme riski bulundu ğundan, meslek odalarıyla ilgili kanunların bu yönüyle yeniden ele alınması zaruretini do ğurmu ştur.

225

KAYNAKÇA

1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası , Alkım Yayıncılık 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun , Rekabet Kurumu, Ankara, 2001 AGREW, J.H.(1985), Competition Law , London. AKINCI, Ate ş (1993), “Rekabet Kurulu Te şkilatı, Avrupa Birli ği Rekabet Politikaları Hukuk Düzeni ve Türk Rekabet Kanun Tasarısı” (Uluslararası Sempozyum), İstanbul Sanayi Odası Yayın No:193. AKINCI, Ate ş (2001), Rekabetin Yatay Kısıtlanması , Rekabet Kurumu Lisans Üstü Tez Serisi No: 5, Ankara. AKTAN, Co şkun Can (2004), Yeni İktisat Okulları , Seçkin Yayıncılık, Ankara AKTAN, Co şkun Can ve İstiklal Y. Vural (2004), Rekabet Gücü ve Rekabet Stratejileri, TİSK Rekabet Dizisi, No:2, Ankara AKTAN, Co şkun Can ve İstiklal Y. Vural (2004), Yeni Ekonomi ve Yeni Rekabet , TİSK Rekabet Dizisi, No:1, Ankara. AKTA Ş, Cihan (2003), Geli şmekte Olan Ülkelerde Rekabet Politikası: Bir Çerçeve Çalı şması , Rekabet Kurumu,Yayınlanmamı ş Uzmanlık Tezi, Ankara. ALCHIAN, A., ve H. Demsetz (1972), “Production, Information Costs and Economic Organization”, American Economic Review , s.58-67. ALPUGAN, Oktay (1998), İş letme Bilimine Giri ş, Per Yayınları, Trabzon. ALTAN, Mehmet (2005), 4. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, Açılı ş Konu şması, Kartepe, İzmit. ANDERMAN, Steven D. (1998), EC Competition Law and Intellectual Property Rights , Oxford. ARDIÇ, İ.Yücel (2002), Yatay Yo ğunla şmalarda Potansiyel Rekabet , Uzmanlık Tezi, Rekabet Kurumu, Ankara. AREEDA, Philip ve Louis Kaplow (1997), Antitrust Analysis, Problems, Text, Cases , 5th Edition, New York. AREEDA, P., ve D.F. Turner (1975), “Predatory Pricing and Related Practices Under Section 2 of the Sherman Act”, Harvard Law Review, Vol:88, February, s.697- 733.

226 AREEDA, Philip ve H. Hovenkamp (1996), “ Antitrust Law (Supplement) ”, Little, USA. ARON, Nan, Barbara Moulton ve Chris Owen (1997), “ Academia, and Corporate Money in America: The Law and Economics Movement”, Antitrust Law & Economics Review, Economics , Vol.24, No.4, s. 1-7. ASLAN, İ. Yılmaz (2001), Rekabet Hukuku , Ekin Kitabevi, Bursa. ASLAN, İ.Yılmaz (1998), Avrupa Toplulu ğu Rekabet Hukuku Mevzuatı , Yayın No:016 Rekabet Kurumu Yayınları, Ankara. ASLAN, İ.Yılmaz (1999), “Amerikan Rekabet Hukuku Sistemi”, Per şembe Konferansları , Rekabet Kurumu Yayını, Ekim, s.65-105. AT İYAS, İzak (2000), “Rekabet Politikasının İktisadi Temelleri Üzerine Dü şünceler”, Rekabet Dergisi , Cilt.1, Sayı 1, Mart, s. 25-47. AUERBACH, P. (1998), Competition: The Economics of Industrial Change , Oxford: Basil Blackwell. BADUR, Emel (2001), Türk Rekabet Hukukunda Rekabeti Sınırlayıcı Anla şmalar (Uyumlu Eylem ve Kararlar ), Rekabet Kurumu Lisans Üstü Tez Serisi, No:6, Ankara. BAEL, I.V., ve J.F. Bellis (1987), Competition Law of the E.E.C., Oxfordshire. BAEL, Ivo Van ve Jean François Bellis (1990), Competition Law of the EEC , Oxfordshire. BA ĞRIAÇIK, Atilla (1993), Türk Sanayisinde Pazar Hakimiyeti , İstanbul. BAIN, Joe S. (1951), “Relation of Profit Rates to Industry Concentration: American Manufacturing, 1936-1940, Historical Evolution of Strategic Management II”, Quarterly Journal of Economics Vol:LXV, August , No:3. BAIN, Joe S. (1956), Barriers to New Competition, Cambridge: Harvard University Press. BAIN, Joe S. (1968), Industrial Organization , Second Edition, University of California, Berkeley. BAL, Özgür ( 2003), Ürün Farklıla ştırmasının Stratejik Kullanımı , Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezi, Rekabet Kurumu Yayınları. BARCA Mehmet ve Sevda Coçkun (2004), “Haksız Rekabet Hukuku ve Rekabet Avantajının Çatı şma Noktası” 9. Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Uluda ğ Üniversitesi, Bursa.

227 BARCA, Mehmet (2002a), “Stratejik Açı: Stratejik Dü şünme Düzeyi, Tarzı ve Gerekliliği”, Editörler: DALAY, İ., R. Co şkun ve R. Altunı şık, Stratejik Boyutlarıyla Modern Yönetim Yakla şımları, Beta, s.9-26. BARCA, Mehmet (2002b), “Stratejik Yönetim Yakla şımları: Rekabet Avantajı Yaratmada Sinerjik Etki”, Editörler: DALAY, İ., R. Co şkun ve R.Altunı şık, Stratejik Boyutlarıyla Modern Yönetim Yakla şımları, Beta, s.27-45. BARCA, Mehmet (2003), Economic Foundations of Strategic Management , Ashgate Publishing Limited, England. BARRY, Norman P. (1991), Companion to Contemporary Economic Through , İçinde D.Greenaway, M.Bleaney and I. Stewart (eds), London:Routledge, s.68-87. BAUMOL, W., J. Panzar ve R. Willing (1982), Contestable Markets and Theory of Industry Structure , Harcourt, Brace, Janonovich, New York. BAUMOL, W., ve R. Willing (1981), “Fixed Cost, Sunk Cost, Entry Barriers and Sustainability of Monopoly”, Quarterly Journal of Economics , No. 95, s.405-431. BAYDAR, Dilara (2004), “Rekabet Hukuku’nda Fiyatlandırma Politikaları”, Rekabet Bülteni , Sayı.11, s.7-12. BEGG David, S.Fischer ve R. Dornbusch (1994), Economics , 4th Edition, McGraw- Hill Book Company. BELLAMY, C.W. ve G. Child, (1978), Common Market Law of Competition , 2 nd Edition. BERBERO ĞLU, Necat (2000), İktisat Teorisi , Editör: OKTAY, Nüvit, Anadolu Üniveristesi Yayınları, 1. Baskı, Eski şehir. BISHOP, S., ve B. Walker (1999), Economics of E.C. Competition Law: Concepts, Application and Measurment, Sweet&Maxwell, London. BOCUTO ĞLU, Ersan, M. Berber ve K. Çelik (2000), İktisada Giri ş, Akademi Yayınevi, Trabzon. BOLTON, P., J.Brodley ve M.Rıordan (2000), Predatory Policy: Strategic Theory and Legal Policy, www.bu.edu/law/faculty/papers , Boston University School of Law, Boston. BORK, Robert H. (1978), The Antitrust Paradox, A Policy at War with Itself , New York.

228 BOSCHECK, Ralf (1994), “Competitive Advantage: Superior Offer or Unfair Dominance?”, California Management Review, Vol.37, No.1 Fall. BROZEN, Yale (1975), “Concentration and Profits: Does Concentration Matter?”, Antitrust Bulletin . BUDAK, Ali Cem (1993), Rekabet Kurulu Te şkilatı, Avrupa Birli ği Rekabet Politikaları Hukuk Düzeni ve Türk Rekabet Kanun Tasarısı (Uluslararası Sempozyum ), İstanbul Sanayi Odası Yayın no:193. CANTÜRK, İsmet (2001), “Rekabet Ortamı ve Rekabet Kurulu Kararları” Çimento İş verenleri Sendikası , Özel Ek, Sayı:1 , Cilt :5, s.1-20. CARLTON, D.W. ve J.M. Perloff (1990), Modern Industrial Organization , London CAVES, R. E., ve M. E. Porter (? ), “ Barriers to New Competition”, Quarterly Journal of Economics CAVES, Richard E. (1980), “Industrial Organization ,Corporate Strategy and Structure”, Journal of Economic Literature Vol.XVIII, March. CAVES, Richard E. (1984), “Papers and Proceedings of Ninety-Sixth Annual Meeting of The American Association”, American Economics Review California December 28-30,1983 Ed. By . J.G.Ritey and W.St. John , May CHAFFEE, E.E., (1985), “Three Models of Strategy”, Academy of Management Review, Cilt.10, No.1, s.89-98. CHANG, Hau Loon ve Fang-Fang Tang (2001), “An Emprical Study on Strategic Entry Barriers in Singapure”, Asia Pasific Journal of Management , Vol.18, No.4, s. 503-510. CLARSON, W. Kenneth ve Roger Le Roy Miller (1982), Industrial Organization, Theory, Evidence and Public Policy , Mc.Graw Hill. CLEG, S.R.(1990), Modern Organizations: Organization Studies in the Postmodern World , London: Sage Publications. CONNER, Kathleen R. (1991), “A Historical Comparison of Resource-Based Theory and Five School of Thought Within Industrial Organization Economics: Do We have a new theory of the firm ?”, Journal of Management Vol.17, No.1, s.121- 154.

229 CO ŞKUN, Recai (2002), Öz Yetkinliklere Odaklanma Stratejisi Olarak Dı ş Kaynak Kullanımı, Editörler: DALAY, İ., R. Co şkun ve R. Altunı şık, Stratejik Boyutlarıyla Modern Yönetim Yakla şımları, Beta, s. 197-217 CRAIG, J.C., ve Grant, R., (1993), Strategic Manangement , London : Kogan Page. CRAIG, Paul ve Grainne De Burca (1995), EC. Law, Text, Cases and Materials , Oxford. CUNNINGHAM, J.P. (1993), The Competition Law of the EEC , London. ÇA ĞLAYAN, Ali İhsan (2001), Pazar Gücünün Ölçülmesi , Rekabet Kurumu Yayınlanmamı ş Uzmanlık Tezi, Ankara . ÇAKAL, Çakal (1996), Do ğal Tekellerde Özelle ştirme ve Regülasyon, Uzmanlık Tezi, DPT Yayın No:2455, Temmuz, Ankara. ÇAPO ĞLU, Gökhan (1991), Prices, Profits and Financial Structures: A Post- Keynesian Aproach to Competition , Edward Egar Publishing Limited ÇOBAN, Orhan (2003), Endüstri İktisadı ve Oyun Teorisi , Ekin Kitabevi, Bursa. DAVIES, H. (1989), Managerial Economics , 1 st Published ,London, Pitman DAV İES,H.(1992), Managerial Economics , London. Pitman. DAVUT, Lale (1994), Sanayi İktisadı, Piyasa Yapısı Unsurları , İmaj Yayıncılık, 2. Baskı, No:13. Ankara. DE WIT, B. ve Meyer, R. (1999), Strategy : Process, Context, New York : West Publishing. DEM İR, Ömür (1998), “Dünya Ticaret Örgütünün Yeni Çalı şma Konusu: Ticaret ve Rekabet Politikaları Arsındaki İli şki”, www.dtm.gov.tr/ead/DTDERG İ/nisan 98/dnyat.htm DEM İRC İ, Rasih (1996), Ekonominin Temelleri , TDV Vakfı,No:214, Ankara DEM İRÖZ, Ali ve Orçun Senyücel (2000), “Microsoft Davasına Genel Bir Bakı ş”, Rekabet Dergisi, Cilt.1, Sayı 4, Ekim-Kasım-Aralık, s.43-69. DEMSETZ, H.(1982), “Barriers to Entry”, American Economic Review, 72, s.47-57. DEMSETZ, Harold (1973), “Industry Structure, Market Rivalry And Public Policy”, Journal of Economics Vol.16, No.1. DEMSETZ, Harold (1979), Accounting for Advertising as a Barrier to Entry, Journal of Business, Vol. 52, No:3, s.345-360.

230 DEMSETZ, Harold (1988), “The Theory of the Firm Revisited”, Journal of Law, Economics and Organization Vol.4, No.1, Spring. DEMSETZ, Harold (1997), The Economics of The Business Firm , Cambridge: Cambridge University Press DEMSETZ, Harold (1899), “Efficiency,Competition and Policy”, The Organization of Economic Activitiy ,Vol.lll, s.91-111, Oxford:Basil Blackwell. DEVELLES, Yves (1998), “Rekabet Kurumunun Kurulu ş Yıldönümü Nedeniyle Düzenlenen, Türk Rekabet Hukuku ve Rekabet Kurumunun AB ve AB’ye Üye Ülkelerle Mukayesesi”, Toplantı ve Paneli, 5 Mart, Ankara. DİNÇER, Ömer (1998), Stratejik Yönetim ve İş letme Politikası , Beta Basım Yayım Da ğıtım A. Ş. İstanbul. DİNLER, Zeynel (1990), İktisada Giri ş , Bursa DİNLER, Zeynel (2001), İktisada Giri ş, Ekin Kitabevi Yayınları, 7. Baskı, Bursa. DO ĞAN, D. Mehmet ( 1982), Büyük Türkçe Sözlük , Birlik Yayınları, Ankara. DOUGLAS, George W. (1989), “ The Importance of Entry Condidions: Texas Air’s Acquisition of Eastern Airlines” (Kwoka John E.,ve E. White ve Lawrence J., The Antitrust Revolution, Scott, Foresman and Company içinde, s.99-119. DPT (Devlet Planlama Te şkilatı), (1994), Rekabet Hukuku ve Politikası Alanında AT Mevzuatına Uyum De ğerlendirme Raporu , Ankara. DPT (2000), Sekizinci 5 Yıllık Kalkınma Planı, Rekabet Hukuku ve Politikaları , Özel İhtisas Komisyon Raporu, Ankara. DUMEZ Herve ve Alain Jeunemaitre (1999), Avrupa’da Rekabet/Te şebbüsler Açısından Oyunun Yeni Kuralları , Çev.Mehmet Mukadder Yakupo ğlu, Mor Yayınları, Ankara. DUTZ, Mark (1993a), “ Rekabet Yasası ve Türkiye için Geçerlili ği” Türkiye için Rekabet Politikaları(Competition Policies for Turkey) , İstanbul Sanayi Odası, Yayın No:9. DUTZ, Mark (1993b), “Türkiye’de Rekabet Yasası: Bir Eylem Politikası”, Türkiye İktisat Dergisi, Mayıs Sayısı. ECKERT, Andrew (2002), “Predatory Pricing and the Speed of Antitrust Enforcement”, Review of Industrial Organisation No.20, s.375-383.

231 EFEM, Gül (1993), Avrupa Toplulu ğu Rekabet Politikası Bakımından Roma Anla şması Madde 85’e Kavramsal Bir Yakla şım , Basılmamı ş Doktora Tezi, Ankara. EGE, Yavuz (2000), “Dünyadaki Uygulamalar I şığında Rekabet Politikası ve Özelle ştirme”, Hazine Dergisi , Sayı.13, Ocak. EKD İ, Barı ş (2002), Rekabet Hukuku Açısından Yıkıcı Fiyat Uygulaması, Rekabet Dergisi, Sayı:10, s.3-31. EKDİ, Barı ş (2003), Gümrük Birli ği Çerçevesinde Yıkıcı Fiyat Uygulamaları , Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezi, Ankara.. EKELUND, Robert B. ve Robert F. Hebert (1990), A history of Economic Theory and Method, 3th Edition, McGraw-Hill. EKELUND, Robert B. ve Davis S. Saurman (1999), Reklam ve Piyasa Süreci , Çev.Vural Sava ş, Liberte Yayınları No.32. Ankara. Ekonomi Ansiklopedisi (1997), 1 Numara ve Hearts Yayıncılık, Payma ş Yayınları. EREN, Erol (2002), Stratejik Yönetim ve İş letme Politikası, 6.Baskı, Beta Yayınları, İstanbul. ERLEÇ İN, F. Şükrü (1982), İş letme Ekonomisi , Cilt I, Sobe Matbaası, 8. Basım, İzmir. EROL, Kemal (2000), Rekabet Kurallarının Ülke Dı şı Uygulaması , Lisans Üstü Tez Serisi No:1 Rekabet Kurumu. Ankara. ERS İN, Mehmet Akif (1994), “Rekabet teorisi ve Rekabetin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı” , Demokrasi Gündemi , s.24-26 ESEN, Şaban (2003), “Türk Rekabet Politikası ve Rekabet Politikasından Beklentiler”, Çimento Müstahsilleri İş verenleri Sendikası Dergisi , Cilt:17, Sayı.4, s.36-45. ES İN Arif (1998), Rekabet Hukuku , ESC Yayınları, Birinci Baskı, İstanbul. ES İN, Zümrüt (1997), Avrupa Rekabet Hukukunda Hakim Durumun Kötüye Kullanılmas ı, Marmara Üniversitesi, AT. Enstitüsü, Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi, İstanbul. ESTRIN, Saul ve Peter Holmes (1998), Competition and Economic Integration in Europa , Edward Elgar Publishing Limited, UK. EŞKİNAT, R. ve R. Yıldırım (1994), Endüstriyel Ekonomi , Anadolu Üniversitesi Yayınları No:826, Eski şehir. FERGUSON, J. (1974), Advertising and Competition: Theory, Measurement, Fact , Cambridge, Ballinger.

232 FERGUSON, P. R. ve G.J. Ferguson (1994), Industrial Economics: Issues and Percpectives . London: Macmillan. FIKENTSCHEK, Wolfgang (1980), İktisadi Kontrolün Üç Fonksiynu , Çev: Tu ğrul Ansay ve Mustafa Ünal, FITZPATRIK, William M., ve Donald R. Burke (2001), “Virtual Venturing and Entry Barriers: Redefining the Strategic Landscape”, S.A.M. Advanced Management Journal , Vol:66, Cilt.4, s.22-29. FOX, E. M., ve L. M. SULLIVAN (1987), “Antitrust-Retrospective and Prospective: Where Are We Coming From? Where Are We Going?” New York University Law Review, 936, s. 956-569. FRAZER, Tim (1992), Monopoly, Competition and the Law the Regulation of Business Activitiy in Britain, Europa and America, Harvester Wheatsheaf. GABEL, H. Landis (1984), The Microfoundations of Competitive Strategy, Fontainebleau, France. GILBERT, R. (1989), “Mobility Barriers and The Value of Incumbency”, Handbook of Industrial Organization, Vol.I, Ed: R. Schmalensee ve R. Willig, Elsvier Science Publishers, B.V. içinde s.474-535. GILBERT, R.J. ve D.M. Newbwery (1982), “Preemptive Patenting and the Persistence of Monopoly”, American Economic Review , (72) s.514-526. GODEK, Paul E. (1998), “A Chicago-School Approach to Antitrust for Developing Economies”, Antitrust Bulletin , New York, Vol:43, Iss.1, s.261, Spring. GOYDER, D.C.(1992), EC Competition Law , Oxford. GRANT, R., (1991), “The Resource-Based Theory of Competitive Advantage: Implication for Strategy Formulation”, California Management Review , Cilt.33, No.3, s.114-235. GÜL, İbrahim (2000), Avrupa Birli ği ve A.B.D. Mahkeme İçtihatları I şığında Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun Açısından Te şebbüsün Alıcılarına Ayrımcılık Yaparak Hakim Durumu Kötüye Kullanması , Rekabet Kurumu Lisans Üstü Tez Serisi No:2, Ankara. GÜNU ĞUR, Haluk (1989), Avrupa Toplulu ğunda ve Türkiye’de Küçük ve Orta Büyüklükte İş letmeler, Dı ş Ticarette Durum Dergisi , Mayıs-Haziran s.16-24.

233 GÜRKAYNAK, Gönenç (2003), Rekabet Hukuku Uygulaması için Hukuk ve İktisat Perspektifinden Amaç Tartı şması , Rekabet Kurumu Yayın No:134, Ankara. HARBERGER, H. (1954), “Monopoly and Resource Allocation”, American Economic Review, 44:77-87. HARBORD, D., ve HOEHN T. (1994), “Barriers to Entry and Exit European Competition Policy ”, International Review of Law and Economics, December , No.4, s.411-435. HAYEK, F.A. (1997), Hukuk, Yasama ve Özgürlük: Özgür Bir Toplumun Siyasi Düzeni , Cilt III, Çev. Mustafa Erdo ğan, İş Bankası Yayını No.357/44. HILDEBRAND, D. (1998), “The Role of Economic Analysis in the EC Competion Rules”, Kluwer Law International , The Hague, The Netherlands. HILL, Charles W.L., ve Gareth R. Jones (1992), Strategic Management an Integrated Approach, 2nd Edition, Houghton Mifflin Company, U.S.A. HOVENKAMP, H. (1999), Federal Antitrust Policy , Second Ed., West Group HUGO, Simone (1982), “Avrupa’da Küçük ve Orta İş letmeler” Avrupa , 72, Kasım . İKV( İktisadi Kalkınma Vakfı) (2002) Avrupa Birli ğinin Rekabet Politikası , hhh://www.ikv.org.tr/pdfs/9dle770l.pdf. Eri şim tarihi:10.08.2002 İMREGÜN, O ğuz (1995), Ticaret hukukunun Genel İlkeleri , İstanbul. İMREGÜN, O ğuz (1998), Ticaret Hukuku , Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Ders Kitapları, Yayın no:25, 1. Baskı, Eski şehir İNAN, Nurkut (1995), “Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ve Rekabet Politikalarına Uyum”, M. Özdemir ve S.Altını şık, Avrupa Birli ği El Kitabı, (AB ve Türk-AT ili şkileri Semineri), 20-31 Mart, Ankara.. İSO ( İstanbul Sanayi Odası), (1993), Rekabet Kurulu Te şkilatı, Avrupa Birli ği Rekabet Politikaları Hukuk Düzeni ve Türk Rekabet Kanun Tasarısı (Uluslar arası Sempozyum ), İstanbul Sanayi Odası Yayın no:193. İŞ VEREN DERG İSİ, (1994), Rekabet Kanunlarının Ülke Ekonomisindeki Yeri , XXXIII, 3, Aralık s.27-28. JACQUEMIN, A. (1987), The New Industrial Organization. Market Forces and Strategic Behavior , Oxford: Clarendon Press. JONES, A. ve B. Sufrin (2001), EC Competition Law, Oxford University Press.

234 KARA, Alper Fevzi (2003), Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Aracı Olarak Yıkıcı Fiyat Uygulaması: ABD ve AT Uygulamasından Dersler , Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezi, Ankara. KARAKAYA , Fahri ve J. Michael Stahl (1991), Entry Barriers and Market Entry Decision , Quorum Books. KARAKAYA , Fahri (2002), “Barriers to Entry in Industrial Markets”, The Journal of Business& Industrial Marketing, Volume 17, Number. 5, s.379-388. KARAKELLE, İsmail Hakkı (2000), “Rekabet Politikası ve Türkiye Deneyimi” , II.Uluslararası Rekabet Sempozyumu, Ankara. KARAKURT, Alper (2004), “Küresel Yarı şta Rakibin Maliyetini Artırma”, Rekabet Dergisi, Sayı :20, s.18-49. KARAYALÇIN, Ya şar (1968), Ticaret Hukuku , Ankara. KARLUK, Rıdvan (1999), Türkiye Ekonomisi, Tarihsel Geli şim, Yapısal ve Sosyal Geli şim, Beta Yayınları, 6. Baskı, İstanbul. KARLUK, Rıdvan (2005), Avrupa Birli ği ve Türkiye , 8. Baskı, İstanbul KASERMAN, D.L. ve J.W. Mayo (1995), Government and Business: The Economics of Antitrust and Regulation , Dryden Press, ABD. KATE, Adrian T., Gunnar Niels (2003), “On the Rationality of Predatory Pricing: The Debate Between Chicago and Post-Chicago”, Antitrust Bulletin , New York, Vol:47, Iss.1, s.1, Spring . KATIRCIO ĞLU, Erol (1996), Bir Pazar Ekonomisi Kurumu Olarak Rekabet Hukuku, Rekabetin Korunması hakkında Kanunun Küçük ve Orta Ölçekli İş letmelere Etkisi , Yayına Hazırlayan Doç.Dr. Nurkut İNAN, Tes-Ar Yayını, No:20, Ankara. KAY, John A. (1991), “Economics and Business” The Economic Journal , 101, January. KEPENK, Yakup ve Nurhan Yentürk (2000), Türkiye Ekonomisi , Remzi Kitabevi, II.Basım, Ankara. KILIÇ, Fethi (1999), Haksız Rekabet ve Haksız Rekabette Hukuku Davaları, (Özel Hukukta Haksız Rekabet Kurumu) , Yayınlanmamı ş Doktora Tezi, İ.Ü. Sos.Bil.Ens. Özel Hukuk ABD. KINTER, Earl W.( 1973 ), An Antitrust Primer , 2 nd Edition, London. KOCH, J.V. (1980), Industrial Organization and Prices , 2. B., Englewood Cliffs, N.J. Prentice-Hall, Inc.

235 KOÇEL, Tamer (2001), İş letme Yöneticili ği: Yönetim ve Organizasyon, Organizasyonlarda Davranı ş, Kalsik-Modern-Ça şda ş ve Güncel Yakla şımlar, 8. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul. KORAH, Velantine (1984), An Introductory Guide to EEC. Competition Law and Practice , 5 th Edition, London. KOUTSOYIANNIS, A. (1997), Modern Mikroiktisat , Çev: Muzaffer Sarıme şeli, Gazi Kitabevi, İkinci Baskı. KOVACIC, William E. ve Carl Shapiro (1999), Antitrust Policy: A Centruy of Economic and Legal Thinking. KRATTENMAKER, G.T., C. Salop (1986), “Anticompetitive Exclusion: Raising Rivals’ Cost to Achieve Power over Price”, The Yale Law Journal , Vol.96, No:2 s. 246-247. KRAUSE, M. (1991), Market Rivalry and Learning By Doing , University of California, Santa Barbara. KUNTALP, Erdal, Murat Özdemir ve Sülün Arıkel (2000) “Rekabet Hukukunda Temel Yakla şımlar, Chicago ve Harvard Okullarının Rekabet Kanunu Açısından Kar şıla ştırılması” Per şembe Konferansları 10 , Rekabet Kurumu Yayınları, s.31- 77, Ekim, Ankara . LANG, J. T. (1994), “Defining Legitimate Competition: Companies’ Duties to Supply Competitors and Access to Essential Facilities”, B. Hawk (der.), Fordham Corporate Law Institute International Antitrust Law and Policy içinde, Kluwer Law International , The Hague, The Netherlands., s. 437-524. LİPSEY G. Richard, O. P. Steiner ve D. D. Purvis (1989 ), Economics , 8. Baskı, New York. LİPSEY R.G. ve Lancaster K. (1956), “ The General Theory of Second Best” The Review of Economics Studies , Vol. XXIV, No:63 Dec. s.11-32. LOW, R.E. (1970), Modern Economic Organization , Homewood, Illionis, Irwin. MANSFIELD (1979), Microeconomics, Theory and Applications , New York. MARSANN, C. (1987), “Antitrust Law-Predatory Pricing: A Ninth Circuit Wrinkle”, The Journal of Corporation Law , Summer, s.765-785. MASON, Edward S. (1949), “The Current Status of The Monopoly Problem in The ”, Harvard Law Review .

236 MASON, Edward S.( 1939) Price and Prodoction Policies of Large – Scale Enterprisse, American Economic Review , Vol.29, s.61-74. MASSEY, Patrick (1997), “Reform of EC Competition Law: Substance, Procedure and Institions” in HAVK, Barry E., International Antitrust Law & Policy , London, s.91-123. MASTROMANOLIS, E.P.( 1998), “Predatory Pricing Strategies in the European Union", European Common Market Law Review, Vol:19, Issue:4, April, s.211- 224. MAYER, Colin (? ) “The Assessment Recent Developments ın Industrıal Economics and Their Implications for Policy”, Oxford Review of Economic Policy , Vol.1, No.3. MUELLER, Charles E.(1997a), “Elements of an Antitrust Case: Structure, Conduct and Performance”, Antitrust Law & Economics Review , Vol.26, No.4. MC CONNEL, Campel R. ve Stanley L.Brue (1996), Economics (Principles, Problems and Policies) , 13 th Edition, McGrawhill, Inc. MCGAHAN, A., (1992), Selected Profitability Data on U.S. Industries and Companies, Harvard Business School, Cambridge, MA. Case 9-792-066. MEDALLA, Evlinda M. (2002), Philippine Competition Policy in Perspective , Philippine Institute for Development Studies, Discussion Paper Series No: 2002- 25, December. MESS (Metal Sanayicileri Sendikası), (1997), Dünyada ve Türkiye’de Rekabet , Yayın No:250, Ankara. MINTZBERG, H., (1978), “Patterns in Strategy Formation”, Management Science , Vol. 24, No.9, s.934-948. MINTZBERG, H., (1990), Strategy Formation: School of Thought, İçinde J.W. Frederikson, Perspective on Strategic Management, London, 1005-235. MUELLER, Charles E.(1997b), “Glossary of Antitrust Terms”, Antitrust Law & Economics Review , Vol.26, No.4 .s.15. MÜFTÜO ĞLU, Tamer (2000), “Rekabet Kanunu ve İki Yıllık Uygulaması”, Rekabet Dergisi , Cilt.1,Sayı.1, Mart , s.5-24. MÜFTÜO ĞLU, Tamer (2002), “Rekabet Kurumu Perspektifinden Türk Telekomünikasyon Sektörü”, Rekabet Bülteni , Sayı.8.

237 NEALE, A.D.(1966), The Antitrust Laws of the USA , Cambridge University Press. NEEDHAM, D. (1978), The Economics of Industrial Structure, Conduct and Performance , Holt, Rinehart and Winston. NICHOLSON, Walter (1990), Intermediate Microeconomics and Its Application , 5 th Ed. The Dryden Press, USA. NIKOLINAKOS, N. (1999), “Access Agreement in The Telecommunication Sector- Refusal to Supply and The Essential Facilities Doctrine under EC Competition Law”, E.C.LR. , No: 8, s. 399-411. NORMAN,G. ve M. Manna (1992), Game Theory, The New Industrial Economics . OBERDORFER, Gleiss, Hirsch (1971), Common Market Cartel Law , Chicago. OECD (1989), Predatory Pricing , Paris. OECD( 1999), “Essential Facilities Concept, Series Roundtables on Competition Policy” No:5, Vol: 4, No: 61. (http://www.oecd.org ). OFT (1997), “Assesment of Market Power, The Competition Act”, OFT 415, September. OFT (Office of Fair Trading) (2004), “Assesment of Market Power, Draft Competition Law Guideline for Consultation,” OFT 415a, April. OFT (Office of Fair Trading), (1994), Barriers to Entry and Exit in U.K. Competition Policy , Paper No.2. OFT(1998), “Competition in Retailing, Research Paper 13”, September . ÖLMEZ, H.Suat (2003), Rekabet Hukukunda Zorunlu Unsur Doktrini ve Uygulaması , Uzmanlık Tezi, Rekabet Kurumu Yayınları. ÖZ, Gamze A şçıo ğlu (2000), Avrupa Toplulu ğu ve Türk Rekabet Hukukunda Hakim Durumun Kötüye Kullanılması , Rekabet Kurumu Lisans Üstü Tez Serisi No:4, Ankara. ÖZSUNAY, Ergun (1982), “Pazar Ekonomisinde Rekabetin Önemi ve Rekabet Sınırlamalarına Kar şı Alınan Önlemler”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi , 2, Şubat:57, s.60-61. ÖZSUNAY, Ergun (1985), Kartel Hukuku , İstanbul . PARASIZ, İlker (1996), İktisada Giri ş, Prensipler ve Politika , Ezgi Kitapevi, 4. Baskı, Bursa. PARASIZ, İlker (2001), Rekabet Ekonomisi ve Düzenlemeler , Ezgi Kitapevi, Bursa .

238 PASHIGIAN, B. Peter (1995), Price Theory and Applications , Mc Graw Hill-inc. PASS, Christoper, Brain Sturgess ve Nicholas Wilson (1994), “Advertising, Barriers to Entry and Competition Policy”, Journal of Product& Brand Management , Volume.3, No.3, s.51-58. PEPPERELL, H.C., ve R.W. Turner (1981), “Barriers to Entry Antitrust’s Search for a New ”, California Management Review , Vol. XXIII, No.3, s.29-40. PER İTZ, Rudolp J.R. (2002), “Antitrust Policy and Aggressive Business Strategy: A Historical Perspective on Understanding Commercial Purposes and Effects”, Journal of Public Policy&Marketing , Chicago. PETERSMANN, Ernst (1997) “ The Need for Integrating trade and Competition Rules in the WTO World Trade and Legal System ” Symposium on Competition Policy, Economic Development and Internetional Trade içinde, WTO, Geneva 29 November, s.1-43. PETTIGREW, A., ve Whipp R. (1993), Managing Change for Competitive Success, Oxford: Blackwell. PHILIPS, Bernard (1997), “Goals, Instruments and Institutions Antitrust of Competition Law” İçinde Symposium on Competition Policy, Economic Development and International Trade, WTO, Geneva, 29 November, s.3-17. PICKERING, J.F. (1974), The Firm and it’s Market, Industrial Structure and Market Conduct , London: Martin Robertson. PICKERING, J.F.( 1974 ), Government and The Promotion of Competition, Industrial Structure and Market Conduct , London: Martin Robertson. PITELIS, C. (1991), Market and Non-Market Hierarchies. Theory of Institutional Failure , Oxford: Blackwell. POROY, Reha ve Hamdi Yasaman (2001), Ticari İş letme Hukuku , Beta Yayınları, 9.Baskı. PORTER, Michael E. (1979), “How Competitive Shape Strategy”, Harvard Business Review , March-April,s.137-145. PORTER, Michael E. (1980), Competitive Strategy: Techniques for Analysing Industries and Competitors , New York. The Pres. PORTER, Michael E. (1981), “The Contributions of Industrial Organization to Strategic Management” , Academy of Management Review ,Vol.6, No.4, s.609-620.

239 PORTER, Michael E. (1985), “Tecnology and Competitive Advantage” Journal of Business Strategy, Winter, s.60-78. PORTER, Michael E.(2000 ), Rekabet Stratejisi , Sistem yayıncılık, Çev.Gülen Ulubilgen, İstanbul. POSNER, R. (1976), Antitrust Law: An Economic Perspective , University of Chicago Press, Chicago. POSNER, R.A. (1979), “The Chicago School of Antitrust Analysis”, University of Law Review , Vol.127, s.925-945. POSNER, R.A. (1986 ), The Nature of Economic Reasoning, Economics Analysis of Law , 3 rd Edition, Boston: Little, Brown and Company. PRAHALAD, C.K. ve Hamel G., (1990), “The Core Competence of the Corporation”, Harvard Business Review, Vol.68, No.3, s. 79-91. PREFFER, Jeffrey ( ) Competitive Advantage Throuh People (? ) PRESTON, Lee E.(1977), “Strategy +Structure=Performance: The Strategic Planning Imperative” In H.B.Thorelli, Bloomington: Indiana University Press, s.30-49. Rekabet Kurumu (2000), 1. Yıllık Rapor (05.11.1997-31.12.1999) Ankara. Rekabet Kurumu (2001), 2.Yıllık Rapor, Ankara. Rekabet Kurumu (2002), 3.Yıllık Rapor, Ankara. Rekabet Kurumu (2003), 4. Yıllık Rapor, Ankara . Rekabet Kurumu (2004), 5. Yıllık Rapor, Ankara. REVIEW GROUP (1999), Proposals for Discussion in Relation to Competition Law , Ireland Competition Mergers Review Group , September Paper No.3. REYNOLDS, L.G. (1982), Microeconomics , Illinois, USA. RITTER, Lennart, W. David Braun ve Francis Rawlingson (1991), EEC Competition Law a Practitioner’s Guide , Boston. RUMELT, R.P., (1991), “How Much Does Industry Matter?”, Strategic Management Journal, Cilt.12, s.167-185. SABANIE, Bernard (2000), Microeconomics of Market Failures , London. SAMUELSON Paul A. ve William D. Nordhaus (1992), Economics , 14 th Edition, McGraw-Hill International Editions, Economic Series. SAMUELSON, Paul (1965), İktisat , Ankara

240 SANLI, Kerem Cem (2000), Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunda Öngörülen Yasaklayıcı Hükümler ve Bu Hükümlere Aykırı Sözle şme ve Te şebbüs Birli ği Kararlarının Geçersizli ği, Rekabet Kurumu Lisans Üstü Tez Serisi No:3, Ankara. SARICA, Sevilay (1998), Rekabet Teorilerinin Politika Etkileri ve Rekabet Hukuku , Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,Yayınlanmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Ankara. SAVA Ş, Vural (2000), İktisadın Tarihi , Siyaset Kitabevi, 4.Baskı, Ankara. SAVA Ş, Vural Fuat (2000), Piyasa Ekonomisi ve Devlet , Liberte Yayınları, 2.Baskı. SCHERER, (1970), Industrial Market Structure and Economic Performance , Chicago, Rand McNally. SCHMALENSEE, Richard (1981), “Economies of Scale and Barriers to Entry”, Journal of Political Economy, Vol.89, No.6, s.1228-1238. SCHMALENSEE, Richard (1982), “Product Differentation Advantages of Pioneering Brands”, American Economic Review , Vol:72 (3), s.350-371. SCHMALENSEE, Richard (1983), “Advertising and Entry Deterrence: An Exploratory Model”, Journal of Political Economy , Vol.91, No.4, s.636-653. SCHMALENSEE, Richard (1987), Standards for Dominant Firm Conduct. What Can Economics Contribute ? ( Hay, D. And Vickers J. The Economics of Market Dominance, içinde) Oxford: Basil Blackwell. SCHMIDT, I. L.O. ve J. B. Rıttaler (1989), A Critical Evaluation of the Chicago School of Antitrust Analysis, Kluwer Academic Publishers, Dordrecht. SCHRICKER, Gerhard (1995), International Aspects of the Law of Unfair Competition , Martinus Nijhoff Publishers. SCHUMPETER, J. A. (1942), Capitalism, Socialism and Democracy , 3 rd Edition, Harper&Row, New York. SER İN, Vildan (1998), İktisat Politikası , Yayınları,1.Basım. SEY İDO ĞLU, Halil (2001a), Ekonomi ve İş letmecilik Terimleri Açıklamalı Sözlük , Güzem Yayınları No:4, Ankara. SEY İDO ĞLU, Halil (2001b), Uluslararası İktisat, Teori, Politika ve Uygulama , 14.Baskı, İstanbul. SEY İDOO ĞLU, Halil (1992), Ekonomik Terimler Ansiklopedik Sözlük , Ankara

241 SHEPERD, W.G( 1997), The Economics of Industrial Organization , 4 th Ed., Prentice Hall. SHEREFIELD, John H. ve Irwin Stelzer (1996), The Antitrust Laws A Primer, Oxford: Basil Blackwell. SHERMAN, R. (1974), The Economics of Industry , Boston: Little, Brown and Company. SHUBIK, Martin (1975), “Oligopoly Theory, Communication, and Information”, American Economic Review Papers and Proceedings , s.280-283. SHY, Oz (1995), Industrial Organization Theory and Application , London SINGLETON, Ross C.(1986), Industrial Organization and Antitrust: A Survey of Alternative Perspective, Publishing Horizons, Inc.Columbus, Ohio. SMITH, Agustus H., (1963), Ecomomics For Our Times , McGraw Hill. SPENCER, (1969), The Study of Sociology , Ann Harbor. SPULBER, Daniel F. (1993), “Economic Analysis and Management Strategy: Survey”, Journal of Economics & Management Strategy Vol.1, No.3 Fall. STIGLER, G. (1966), The Theory of Price , New York STIGLER, G. (1968), The Organization of Industry , Homewood, Illinois, Richard D. Irwin. Inc. STIGLER, George J. (1987), Essay in the History of Economics , The University of Chicago Press. STIGLER, George J. (1957), “Perfect Competition, Historically Contemplated”, The Journal Political Economy , Vol.65, February, No.1, s.1-16. STIGLITZ, Joseph E. (1996), Introduction in New Development in The Analysis of Market Structure (eds) J.E.Stiglitz ve G.F Mathewson, London:Macmillan. STIGLITZ, Joseph E. (1996), Principles of Microeconomic , 2 nd Edidtion, Satndford University, UK. SU, Kemal Tahir (2002), Rekabet Hukukunda Hakim Te şebbüslerin Hakim Durumlarının Belirlenmesinde Pazar Gücünün Ölçülmesi , Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezi, Ankara. SULLIVAN, E.T., J.L. Harrison (1998), Understanding Antitrust and Its Economic Implications , Third Ed., Matthew-Bender, ABD. SYH, Oz (1995), Industrial Organization, Theory and Applications , London.

242 ŞAH İN, Hüseyin (2000), Türkiye Ekonomisi , Tarihsel Geli şimi-Bugünkü Durumu, Ezgi Kitabevi, 6. Baskı, Bursa. TEECE, David J. (1984), “Economics Analysis and Strategic Management”, California Management Review , Vol.XXVl, No.3 Spring. s.87-110. TEKDEM İR, Ya şar (2001) AT Rekabet Hukukunda Anla şma Yapmayı Reddetme Sorunu ve Zorunlu Unsur Doktrini : Anla şma Yapma Yükümlülü ğü veya Sözle şme Serbestisinin Sınırları , Uzmanlık Tezi, Rekabet Kurumu Yayınları. TEK İNALP, Ünal ve Gülören Tekinalp (1997), Avrupa Birli ği Hukuku , İstanbul . TIROLE, J. (1988 ), The Theory of Industrial Organization , MIT Press, Cambridge. TOPÇUO ĞLU, Metin (2001), Rekabeti Kısıtlayan Te şebbüsler Arası İş birli ği Davranı şları ve Hukuki Sonuçları , Rekabet Kurumu Lisansüstü Tez Serisi No:7, Ankara. TUNCAY, Semih Co şkun ( 1993), Barriers to Entry in the Turkish Manufacturing Industries , Yayınlanmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Marmara Üniversitesi. TÜRKAY, Orhan (1997), Mikroiktisat Teorisine Giri ş, Mikroiktisat , 12. Baskı, Ankara. TÜRKAY, Orhan (2001), Eksik Rekabet Piyasaları ve Monopol Teorisi , İktisada Giri ş içinde, Editörler:ERDEM, Burhan ve İ.I şıklar, Anadolu Üniversitesi, 1.Baskı, s.109-122. TÜRKKAN , Erdal (1996), Ekonomi ve Demokrasi , Turhan Kitabevi, Ankara. TÜRKKAN, Erdal (1984), “ İktisat Politikalarına ve İktisadi Analize Yeni Bir Bakı ş”, H.Ü. İ.İ.B.F. Yayınları , 44-45 Yayın No:7. TÜRKKAN, Erdal (2000), “Rekabet Hukuku Uygulamalarında İş leyebilir Rekabet Olgusu ve Kavramı” Rekabet Kurumu Per şembe Konferansları , Sayı:11, Kasım- Aralık, s.123-159, Ankara. TÜRKKAN, Erdal (2001a), İkinci En İyi: Ekonomik, Siyasal ve Sosyal Sapmalarla Mücadele ve Erdemli Sapmalar Kuramı , Liberte Yayınları,1.Baskı, Ankara. TÜRKKAN, Erdal (2001b ), Rekabet Teorisi ve Endüstri İktisadı , Turhan Kitabevi, Ankara. TÜS İAD (Türk Sanayicileri ve İş adamları Derne ği), (2002), Türkiye’de Giri şimcilik , Yayın No.2002-12/340.

243 TÜS İAD, (Türk Sanayicileri ve İş adamları Derne ği), (1998), 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un Uygulama Esasları , Yayın No:Tüsiad-T/98- 12/245, İstanbul. TÜS İAD, (Türk Sanayicileri ve İş adamları Derne ği), (1998), Gümrük Birli ği Çerçevesinde Rekabet Hukuku , Yayın No:Tüsiad-T/98-12/242, İstanbul. TÜS İAD, (Türk Sanayicileri ve İş adamları Derne ği), (2002), Yeni Rekabet Stratejileri ve Türk Sanayisi , Yayın No:Tüsiad-T/2002-07/322, İstanbul. ULUÇ, Mehmet (1978), İş letme Organizasyonu ve Yönetimi , Cilt. I, İstanbul Üniversitesi, Yayın No:2430, İstanbul. ÜSTÜNEL, Besim (1988), Ekonominin Temelleri , Ankara VENIT, J. S., ve J. J. Kallaugher (1994), “Essential Facilities: A Comparative Law Approach”, B. Hawk (der.), Fordham Corporate Law Institute International Antitrust Law and Policy içinde, Kluwer Law International , The Hague, The Netherlands, s. 314-344. VICKERS, John (? ) “Strategic Competition Among the Few-Some Recent Developments in The Economics of Industry”, Oxford Review of Economic Policy , Vol.1 No.3. VICKERS, John (1995) “Concept of Competition” Oxford Economic Papers , No.47, s.1-23. VISCUSI, W. K. , J. M. Vernon ve J.E. Harrington (1998), Economics of Regulation and Antitrust, 2. B., The MIT Press, Cambridge. VIVES, Xavier (1999), Oligopoly Pricing, Old Ideas and New Tools , London. VON WEIZSACKER, P.(1980), “ A Welfare Analysis of Barriers to Entry”, Bell Journal of Economics , 11, s. 399-420. WALDMAN, Don E. ve Elizabeth J. Jensen (1998), Industrial Organization, Theory and Practice , Addison-Wesley Educational Publishers Inc. WATERSON, M. (1984), Economic Theory of the Industry , Cambridge: Cambridge University Press. WEIZSACER, C.V. (1980), Barriers to Entry: A Theorical Treatment , Heidelberg, Berlin. WERNERFELT, B., (1984), “A Resource Based View of the Firm”, Strategic Management Journal, Cilt.5, s.171-180.

244 WESSELING, Rein (1997), “Subsidierity in Community Antitrust Law: Setting the Right Agenda”, ELR , Vol:22, s.35-54. WHISH, Richard ve Brenda Surfin (1993), Competition Law , 3 rd Edition, Butterwoths & Co. Publishers, London . WHITTINGTON, R., (1993), What is Strategy and Does It Matter? , London: Routledge. WILLIMSKY, Margaret Sonya, (1997), “The Concept of Competition”, CML Review , Vol. 1, s.54. WISH, Richard (1993), Competition Law , 3rd Edition, Butterwoths & Co. Publishers, London. WOLF, Henning-Roth (1990), “ Avrupa Toplulu ğu Rekabet Hukuku AT Hukuku ve Türkiye’nin Uyumu Seminerleri ”, İstanbul. WOLFRTETTER, Elmar (1994), Topics in Microeconomics Industrial Organization, Actions and Incentives. WONNACOTT, Paul ve Ronald Wonnacott (1990), Microeconomics , 4 th Edition , John Wesley & Sons. YANIK, Mehmet (2003), Rekabet Hukukunun Hakim Durum ve Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Uygulamalarında Piyasa Giri ş Engelleri , Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezi, Ankara. YAO, Dennis A. (? ) Antitrust Constraints to Competitive Strategy YAY, Turan (1993), F.A. Hayek’te İktisadi Dü şünce, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa YILDIRIM, K., İ. Şıklar ve İ. Bakırta ş (2003), Micro İktisada Giri ş, Ekin Kitabevi, Bursa. YIP, George S. (1984), Barriers to Entry: A Corporate Strategy Perspective , Books, Toronto. YURTÇ İÇEK, Mehmet Sıddık (2002, Essential Facilities Doctrine in the Competition Policy of European Union , Avrupa Birli ği Enstitüsü, Avrupa Birli ği Hukuku, Yayınlanmamı ş Yüksek Lisans Çalı şması, Marmara Üniversitesi.

245 EKLER

Ek 1: Rekabet Kurumu’nun Te şkilatı, Ara ştırma ve İncelemelerde Usul

ÜÇÜNCÜ KISIM

Te şkilat

Rekabet Kurumu

Madde 20- Mal ve hizmet piyasalarının serbest ve sa ğlıklı bir rekabet ortamı içinde te şekkülünün ve geli şmesinin temini ile bu Kanunun uygulanmasını gözetmek ve Kanunun kendisine verdi ği görevleri yerine getirmek üzere kamu tüzel ki şili ğini haiz idarî ve malî özerkli ğe sahip Rekabet Kurumu te şkil edilmi ştir.

Kurumun ili şkili oldu ğu Bakanlık, Sanayi ve Ticaret Bakanlı ğıdır.

Kurum görevini yaparken ba ğımsızdır. Hiçbir organ, makam, merci ve ki şi Kurumun nihaî kararını etkilemek amacıyla emir ve talimat veremez.

Kurumun merkezi Ankara’dadır.

Rekabet Kurumunun Te şkilatı

Madde 21- Kurumun te şkilatı; a) Rekabet Kurulu, b) Ba şkanlık, c) Hizmet Birimlerinden,

Olu şur.

BİRİNC İ BÖLÜM

246 Rekabet Kurulu

Kurulun Te şekkülü

Madde 22- (De ğişik Madde: 02.07.2005-5388/3. Md) 56 Rekabet Kurulu biri Ba şkan, biri İkinci Ba şkan olmak üzere toplam 7 üyeden te şekkül eder.

Bakanlar Kurulu; iki üyeyi Rekabet Kurulunun, bir üyeyi Sanayi ve Ticaret Bakanlı ğının, bir üyeyi Devlet Planlama Te şkilatı Müste şarlı ğının ba ğlı oldu ğu Devlet Bakanlı ğının, birer üyeyi ise Yargıtay, Danı ştay ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birli ğinin her bo ş üyelik için kendi kurumları içinden veya dı şarıdan gösterece ği iki şer aday arasından seçer ve atar.

Bakanlar Kurulu, Kurulun gösterece ği üç aday arasından birisini Ba şkan olarak görevlendirir. İkinci Ba şkanı Kurul üyeleri seçer.

Atanma Şartları

Madde 23- Kurul Ba şkanı ve üyeleri hukuk, iktisat, mühendislik, i şletme veya maliye dallarında yurt içi ya da yurt dı şında en az dört yıllık yüksek ö ğrenim görmü ş, meslekî açıdan yeterli bilgi ve deneyime sahip bulunan ve meslekleri ile ilgili olarak kamu veya özel sektörde en az 10 yıl çalı şmı ş olanlar arasından atanır. Üyelerin ayrıca, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) fıkrasının 1, 4, 5, 6 ve 7 nci bentlerinde belirtilen şartları ta şımaları zorunludur.

Görev Süreleri

Madde 24- Kurul Ba şkanı, İkinci Ba şkanı ve üyelerinin görev süreleri altı yıldır. Süresi biten üye yeniden seçilebilir. Kurul üyelerinin üçte biri iki yılda bir yenilenir. Yenilenme sırasında Kurulun te şekkülüne ili şkin hükümlerdeki sayılar ve oranlar

56 De ğiştirilen Maddenin Eski Şekli: Rekabet Kurulu biri Ba şkan, biri İkinci Ba şkan olmak üzere toplam 11 üyeden te şekkül eder. Bakanlar Kurulu, dört üyeyi Rekabet Kurulunun, iki üyeyi Sanayi ve Ticaret Bakanlı ğının, bir üyeyi Devlet Planlama Te şkilatı Müste şarlı ğının ba ğlı oldu ğu Devlet Bakanlı ğının, birer üyeyi ise Yargıtay, Danı ştay, Üniversitelerarası Kurul ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birli ğinin her bo ş üyelik için kendi kurumları içinden veya dı şarıdan gösterece ği iki şer aday arasından seçer ve atar. Rekabet Kurulunca gösterilecek adayların en az yarısının Rekabet Kurumunun uzmanlık sıfatını kazanmı ş meslek personeli arasından seçilmesi zorunludur. Bakanlar Kurulu, Kurulun gösterece ği üç aday arasından birisini Ba şkan olarak görevlendirir. İkinci Ba şkanı Kurul üyeleri kendi aralarından seçer.

247 dikkate alınır. Ba şkanlık ve üyelikler, yenilenme hariç, görev süresi dolmadan herhangi bir sebeple bo şaldı ğı takdirde, bo şalan yerlere bir ay içinde seçim ve atama yapılır. Bu halde atanan, yerine atandı ğı kimsenin süresini tamamlar.

Kurul Ba şkan ve üyelerinin süreleri dolmadan herhangi bir nedenle görevlerine son verilemez. Ancak, Kurul kararı ile, atanmaları için gerekli şartları kaybettikleri veya durumlarının bu Kanunun 25 inci maddesine aykırı dü ştü ğü anla şılan ya da Kanunla verilen görevle ilgili olarak suç i şledikleri mahkeme kararı ile sabit olan Kurul Ba şkan ve üyelerinin görevleri sona erer.

Yasaklar

Madde 25- Kurul Ba şkan ve üyeleri, özel bir kanuna dayanmadıkça resmî veya özel hiçbir görev alamaz, ticaretle u ğra şamaz, ortaklıklarda pay sahibi olamazlar.

Kurul Ba şkan ve üyeleri, göreve ba şlamadan önce maliki oldukları Hazine tarafından çıkarılan borçlanmaya ili şkin menkul kıymetler dı şındaki her türlü sermaye piyasası mevzuatı anlamındaki menkul kıymetlerini üçüncü dereceye kadar kan ve ikinci dereceye kadar sıhrî hısımları dı şındakilere satmak veya devretmek suretiyle elden çıkarmak zorundadır. 30 gün içinde bu hükme uygun hareket etmeyen üyeler üyelikten çekilmi ş sayılır.

Amacı sosyal yardım ve e ğitim i şlerine yönelmi ş derneklerle vakıflardaki görevler ve kâr amacı gütmeyen kooperatif ortaklı ğı bu hükmün dı şındadır.

Kurul üyeleri ve personeli Kurumla ilgili gizlilik ta şıyan bilgileri ve bu Kanunun uygulanması sırasında ö ğrendikleri te şebbüs ve te şebbüs birliklerinin ticarî sırlarını görevlerinden ayrılmı ş olsalar bile if şa edemezler, kendilerinin veya ba şkalarının menfaatine kullanamazlar.

Yemin

Madde 26- Rekabet Kurulu üyeleri, Yargıtay Birinci Ba şkanlık Divanı huzurunda görevlerinin devamı süresince Kurulun i şlerini tam bir dikkat ve dürüstlük ile yürüteceklerine, Kanun hükümlerine aykırı hareket etmeyeceklerine ve ettirmeyeceklerine dair yemin eder.

248 Yemin için yapılan ba şvuru Yargıtay’ca acele i şlerden sayılır. Kurul Ba şkanı ve üyeleri yemin etmedikçe göreve ba şlayamazlar.

Kurulun Görev ve Yetkileri

Madde 27- Kurulun görev ve yetkileri şunlardır: a) Bu Kanunda yasaklanan faaliyetler ve hukukî i şlemler hakkında, ba şvuru üzerine veya resen inceleme, ara ştırma ve soru şturma yapmak; bu Kanunda düzenlenen hükümlerin ihlal edildi ğinin tespit edilmesi üzerine, bu ihlallere son verilmesi için gerekli tedbirleri alıp bundan sorumlu olanlara idarî para cezaları uygulamak, b) İlgililerin muafiyet ve menfî tespit taleplerini de ğerlendirerek, uygun olan anla şmalara muafiyet ve menfî tespit belgesi vermek, c) Verilen muafiyet kararları ve menfî tespit belgelerinin ilgili oldu ğu piyasaları sürekli takip ederek, bu piyasalarda ya da tarafların durumlarında de ğişiklikler tespit edilmesi halinde ilgililerin ba şvurularını yeniden de ğerlendirmek, d) Birle şme ve devralmalara izin vermek, e) Kurul İkinci Ba şkanını seçmek, f) Bu Kanunun uygulanması ile ilgili olarak tebli ğler çıkarmak ve gerekli düzenlemeleri yapmak, g) Rekabet hukuku ile ilgili mevzuatta yapılması gerekli de ğişiklikler konusunda do ğrudan veya Bakanlı ğın talebi üzerine görü ş bildirmek, h) Rekabeti sınırlayıcı anla şma ve kararlarla ilgili olarak di ğer ülkelerin mevzuat, uygulama, politika ve tedbirlerini izlemek,

ı) Kurumun personel politikalarını saptamak, uygulamasını izlemek personelin atama işlemlerini yapmak, Ba şkanlıkça hazırlanan Kurumun yıllık bütçesi, gelir gider kesin hesabı ve yıllık çalı şma programlarını onamak, gerekirse bütçede hesaplar arasında aktarma yapmaya karar vermek, j) Bo şalan Kurul üyelikleri için Kurumca gösterilecek adayları belirlemek,

249 k) Yılda bir, çalı şmaları ve görev alanlarındaki durum ve geli şmelerle ilgili bir rapor yayınlamak, l) Menkul ve gayrimenkul e şya ve demirba ş alımı gibi satınalma, satma, kiralama konularındaki önerileri görü şüp karara ba ğlamak, bu konuda gerekli düzenlemeleri yapmak, m) Kurumun üçüncü ki şilerle olan alacak, hak ve borçları hakkında her türlü i şleme karar vermek, n) Kanunla verilen di ğer görevleri yerine getirmek.

Kurulun Çalı şma Esasları

Madde 28- Kurul, Ba şkan tarafından, Ba şkanın bulunmadı ğı izin, hastalık, yolculuk ve di ğer hallerde İkinci Ba şkan tarafından yönetilir ve temsil edilir.

Toplantıyı Kurul Ba şkanı veya yoklu ğunda İkinci Ba şkan yönetir ve karara ba ğlanacak gündemi toplantıdan önce belirleyerek Kurul üyelerine bildirir.

Kurul üyeleri kendileri ve üçüncü dereceye kadar kan ve ikinci dereceye kadar sıhrî hısımlarıyla ilgili olaylarda müzakere ve oylamaya katılamaz.

İKİNC İ BÖLÜM

Ba şkanlık

Madde 29- Ba şkanlık; Kurul Ba şkanı, İkinci Ba şkan ve Kurul Ba şkan Yardımcılarından te şekkül eder.

Kurul Ba şkanı Kurumun en üst amiri olup, Kurumun genel yönetim ve temsilinden sorumludur.

Bu sorumluluk, Kurumun çalı şmalarının genel çerçevede düzenlenmesi, denetlenmesi, de ğerlendirilmesi ve gerekti ğinde kamuya duyurulması görev ve yetkilerini kapsar.

Ba şkanlı ğın Görev ve Yetkileri

250 Madde 30- Ba şkanlı ğın görev ve yetkileri şunlardır: a) Kurumun karar organı olan Rekabet Kurulu ile hizmet birimlerinin uyumlu, verimli, disiplinli ve düzenli bir biçimde çalı şmasının en üst düzeyde organizasyonu ve koordinasyonunu sa ğlamak, Kurum hizmet birimleri arasında çıkabilecek görev ve yetki sorunlarını çözmek, b) Kurul toplantılarının gündemini, gün ve saatini belirlemek ve toplantıları idare etmek, c) Kurul kararlarının gere ğinin yerine getirilmesini sa ğlamak, bu kararların uygulanmasını izlemek, d) Hizmet birimlerinden gelen önerilere son şeklini vererek Kurula sunmak, e) Kurumun yıllık bütçesi ile gelir gider kesin hesabını ve yıllık çalı şma raporlarını hazırlamak ve Kurula sunmak, Kurum bütçesinin uygulanmasını, gelirlerin toplanmasını, giderlerinin yapılmasını sa ğlamak, f) Rekabet politikası ile ilgili olarak alınacak kararlar ve ilgili mevzuat hakkında görü ş bildirmek, g) Kurumun Bakanlık ve di ğer kurulu şlarla ili şkilerini düzenlemek ve yürütmek, h) Kurumu resmî ve özel kurulu şlar nezdinde temsil etmek,

ı) Kurulun nihaî kararları ile Kurumca hazırlanacak tebli ğ ve yönetmeliklerin yayınlanmasını sa ğlamak, j) Kurul Ba şkanı adına imzaya yetkili personelin görev ve yetki alanını belirlemek.

Ba şkan Yardımcıları

Madde 31- Ba şkanlık hizmetlerinin yürütülmesinde Ba şkana yardımcı olmak amacıyla iki adet Ba şkan Yardımcısı görevlendirilebilir. Ba şkan Yardımcıları, Ba şkan tarafından verilen görevleri yapmak, talimatları yerine getirmek, te şkilat kademeleri ve ilgili hizmet birimleri arasında uyum ve i şbirli ğini sa ğlamakla yükümlüdürler.

Hizmet Birimleri

251 Madde 32- Rekabet Kurumunun hizmet birimleri; Daire Ba şkanlıkları şeklinde te şkilatlanmı ş ana hizmet birimleri, danı şma birimleri ve yardımcı hizmet birimlerinden olu şur.

Denetim

Madde 33- Kurumun hesapları Sayı ştay’ın denetimine tabidir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Kurum Personelinin Statüsü

Madde 34- Kurum hizmetlerinin gerektirdi ği aslî ve sürekli görevler, idarî hizmet sözle şmesi ile sözle şmeli olarak istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Kurum emrinde yeteri kadar uzman meslek personeli ile kariyer dı şı ihtisas personeli çalı ştırılabilir.

Kurum personeli ücret ve malî haklar dı şında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabidir. Kurul, ihtiyaca uygun kurulu ş ve kadro statülerinin düzenlenmesinde serbesttir. Kadroların iptali ve ihdası Kurulca yapılır.

Geçicilik veya belli bir ihtisas gerektiren nitelikteki hizmetler Ba şkanlıkça tespit olunur. Bu i şlerde çalı şacak personel hakkında vekalet veya istisna akdi hükümleri uygulanır. Bu fıkraya göre istihdam edileceklerden sosyal güvenlik kurulu şlarından almakta oldukları aylıkları kesilmez.

Yabancı uzmanlar da Ba şkanlı ğın hazırlayıp Kurulun onayı ile yürürlü ğe konacak yönetmelik esaslarına göre istihdam edilebilir.

Rekabet Uzman Yardımcılı ğına Atama

252 Madde 35- Rekabet uzman yardımcılı ğına atanabilmek için a şağıdaki nitelikler aranır: a) (De ğişik bent: 02.07.2005-5388/4.Md) 57 Hukuk, iktisat, siyasal bilgiler, i şletme, iktisadî ve idarî bilimler fakültelerinden veya i şletme mühendisli ği ya da endüstri mühendisli ği bölümlerinden en az dört yıllık yüksek ö ğrenim mezunu olmak, yahut bunlara denkli ği kabul edilen yurt dı şındaki yüksek ö ğretim kurumlarından mezun olmak, b) (De ğişik bent: 02.07.2005-5388/4.Md) 58 Yukarıdaki bentte sayılan bran şlar için birlikte veya ayrı ayrı yapılacak sınavda ba şarılı olmak, c) İngilizce, Fransızca ve Almanca dillerinden birinde yapılacak yabancı dil sınavında ba şarılı olmak, d) Sınavın yapıldı ğı yılın Ocak ayının ilk günü itibariyle otuz ya şını doldurmamı ş olmak.

Gerekli di ğer şartlar Kurulca çıkarılacak sınav yönetmeli ğinde belirlenir.

Rekabet Uzmanlı ğı

Madde 36- 35 inci maddeye göre uzman yardımcılı ğına atananlar, üç yıl çalı şmak ve olumlu sicil almak kaydıyla konuları ile ilgili hazırlayacakları ya da daha önce hazırlamı ş oldukları uzmanlık tezinin Kurulca kabul edilmesi halinde “Rekabet Uzmanı” unvanını alırlar.

Rekabet uzman ve yardımcıları meslek personeli sıfat ve yetkisini ta şır.

Ücret ve Di ğer Malî Haklar

Madde 37- Kurul Ba şkan ve üyelerinin aylık ücretleri, en yüksek devlet memurunun her türlü ödemeler dahil ücretlerinin iki katını geçmemek üzere Sanayi ve Ticaret Bakanlı ğının teklifi ile Bakanlar Kurulunca tespit olunur. En yüksek devlet

57 De ğiştirilen Bendin Eski Şekli: “Hukuk, İktisat, Siyasal Bilimler, İş letme, İktisadî ve İdarî Bilimler fakültelerinin iktisat ve i şletme bölümlerinden ya da mühendislik fakültelerinin endüstri mühendisli ği veya i şletme mühendisli ği bölümlerinden yahut bunlara denkli ği kabul edilen yurt dı şındaki yüksek ö ğretim kurumlarından mezun olmak,” 58 De ğiştirilen Bendin Eski Şekli: “Yapılacak yarı şma sınavında ba şarılı olmak,”

253 memuruna ödenenlerden gelir vergisine tabi olmayanlar bu Kanuna göre de Gelir Vergisine tabi tutulmaz.

Kurum personelinin ücret ve di ğer malî hakları, birinci fıkradaki ücretler ve bunlarda de ğişiklik yapılmasına ili şkin esaslar çerçevesinde Ba şkanlı ğın teklifi üzerine Kurulca belirlenir.

Emeklilik ve Hizmet Sürelerinin De ğerlendirilmesi

Madde 38- Kurul Ba şkan ve üyeleri ile di ğer personel Emekli Sandı ğı Kanununa tabidir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi kimselerden Kurul Ba şkanlı ğına veya üyeliklerine atananlar ile Kurumda görev alanlar görev sürelerinin sona ermesi halinde yeniden devlet memurlu ğuna dönerek durumlarına uygun bir göreve atanırlar. Bu takdirde, Kurumda geçirdikleri süreler tabi oldukları kanun hükümlerine göre hizmetlerinde de ğerlendirilir.

Bu hükümler, akademik ünvanların kazanılması için gerekli şartlar saklı olmak üzere üniversitelerden gelen Ba şkan ve üyelerle uzman veya di ğer personel hakkında da uygulanır.

Emeklilik açısından Kurul Ba şkanı Bakanlık Müste şarı, Kurul Üyeleri Bakanlık Müste şar Yardımcıları, Daire Ba şkanları Bakanlık Genel Müdürleri ile aynı düzeyde kabul edilir. Emeklilik açısından di ğer personelin durumu, Ba şkanlı ğın hazırlayaca ğı, Kurulun onayı ile yürürlü ğe konacak yönetmelikte gösterilir.

Kurumun Gelirleri

Madde 39- Kurumun gelirleri Kurumun bütçesini olu şturur ve a şağıdaki gelir kalemlerinden olu şur: a) Bakanlık bütçesine konacak ödenek, b) (Mülga: 01.08.2003-4971/25-B Md.) 59

59 Kaldırılan Bendin Eski Şekli: “Kurulca bu Kanunun 16 ve 17 nci maddelerine göre verilen cezaların yüzde yirmibe şi,”

254 c) (Ek: 17/9/2004-5234/29 md.) Yeni kurulacak olan anonim ve limited şirket statüsündeki tüm ortaklıkların sermayelerinin ve sermaye artırımı halinde artan kısmın on binde dördü nispetinde yapılacak ödemeler, 60 d) Yayın ve sair gelirler.

Kuruma ait gelirler T.C. Merkez Bankası veya bir devlet bankası nezdinde açılacak bir hesapta toplanır. (Mülga son cümle: 01.08.2003-4971/25-B Md.) 61

DÖRDÜNCÜ KISIM

Kurulun İnceleme ve Ara ştırmalarında Usul

Önara ştırma

Madde 40- Kurul, resen veya kendisine intikal eden ba şvurular üzerine do ğrudan soru şturma açılmasına ya da soru şturma açılmasına gerek olup olmadı ğının tespiti için önara ştırma yapılmasına karar verir.

Önara ştırma yapılmasına karar verildi ği takdirde Kurul Başkanı, meslek personeli uzmanlardan bir ya da birkaçını raportör olarak görevlendirir.

Önara ştırma yapmakla görevlendirilen raportör 30 gün içinde elde etti ği bilgileri, her türlü delilleri ve konu hakkındaki görü şlerini Kurula yazılı olarak bildirir.

Önara ştırmanın Sonuçlanması

Madde 41- Önara ştırma raporunun Kurula teslimini takip eden 10 gün içinde, Kurul elde edilmi ş olan bilgileri de ğerlendirerek karar vermek üzere toplanır ve soru şturma açılmasına veya açılmamasına karar verir.

Ba şvuru Sahiplerine Bildirim

Madde 42- Kurulun, ihbar veya şikayet ba şvurularında ileri sürülen iddiaları ciddi ve yeterli bulması durumunda, ihbar veya şikayet edenlere ileri sürülen iddiaların ciddi bulundu ğu ve ara ştırmaya ba şlandı ğı yazılı olarak bildirilir.

60 17/9/2004 tarihli ve 5234 sayılı Kanunun 29 uncu maddesiyle bu maddeye “(c)” bendi eklenmi ş ve mevcut "(c)"bendi ise, “(d)” bendi olarak teselsül ettirilmi ştir. 61 Kaldırılan Cümlenin Eski Şekli: “(b) bendinde belirtilen gelirler cezaların kesinle şmesinden sonra cezanın Hazine veznesine yatırılması esnasında Kurumun ilgili hesabına yatırılır.”

255 Kurulun, gerek ba şvuruları açıkca reddetmesi, gerekse süresi içinde bildirimde bulunmayarak reddetmi ş sayılması durumlarında, do ğrudan ya da dolaylı menfaati oldu ğunu belgeleyen herkes Kurulun red kararına kar şı yargı yoluna ba şvurabilir.

Kurulun Soru şturmaya Ba şlaması

Madde 43- (De ğişik birinci cümle: 02.07.2005-5388/5.Md) 62 Soru şturma yapılmasına karar verildi ği takdirde, Kurul, ilgili daire ba şkanının gözetiminde soru şturmayı yürütecek raportör veya raportörleri belirler. Soru şturma en geç 6 ay içinde tamamlanır. Gerekli görüldü ğü hallerde bir defaya mahsus olmak üzere Kurul tarafından 6 aya kadar ek süre verilebilir.

Kurul, ba şlattı ğı soru şturmaları, soru şturmaya ba şlanması kararının verildi ği tarihten itibaren 15 gün içinde ilgili taraflara bildirir ve tarafların ilk yazılı savunmalarını 30 gün içinde göndermelerini ister. Taraflara tanınan ilk yazılı cevap süresinin ba şlayabilmesi için Kurulun bu bildirim yazısı ile birlikte, iddiaların türü ve niteli ği hakkında yeterli bilgiyi ilgili taraflara göndermesi gerekir.

Kurulun soru şturmaya ba şlama kararı kesindir.

Delillerin Toplanması ve Tarafların Bilgilendirilmesi

Madde 44- Kurul adına hareket eden ve Kurul tarafından belirlenip görevlendirilen (Mülga ibare: 02.07.2005-5388/5.Md) 63 (...) raportörlerden olu şan bir heyet, soru şturma safhasında bu Kanunun 14 üncü maddesinde düzenlenen bilgi isteme ve 15 inci maddesinde düzenlenen yerinde inceleme yetkilerini kullanabilir. Belirlenen bu süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilginin verilmesini taraflardan ve ilgili di ğer yerlerden isteyebilir. Kurulun soru şturma safhasında, bu Kanunu ihlal etti ği iddia edilen ki şi veya ki şiler, kararı etkileyebilecek her türlü bilgi ve delili her zaman Kurula sunabilirler.

Haklarında soru şturmaya ba şlandığı bildirilen taraflar sözlü savunma hakkını kullanma taleplerine kadar Kurum bünyesinde kendileri ile ilgili düzenlenmi ş her türlü

62 De ğiştirilen Cümlenin Eski Şekli: “Soru şturma yapılmasına karar verildi ği takdirde, Kurul, görevli raportör veya raportörler ile birlikte soru şturmayı yürütecek Kurul üyesi veya üyelerini de belirler.” 63 Bu arada yer alan "Kurul üyesi ve" ibaresi madde metninden çıkarılmı ştır.

256 evrakın ve mümkünse elde edilmi ş olan her türlü delilin bir nüshasının kendilerine verilmesini isteyebilir.

Kurul, tarafları bilgilendirmedi ği ve savunma hakkı vermedi ği konuları kararlarına dayanak yapamaz.

Tebligat ve Cevap Verme

Madde 45- Soru şturma safhası sonunda hazırlanan rapor, tüm Kurul üyeleri ile ilgili taraflara tebli ğ olunur.

Bu Kanunu ihlal etti ği belirlenenlere yazılı savunmalarını 30 gün içinde Kurula göndermeleri tebli ğ edilir. Tarafların gönderecekleri savunmalarına kar şı soru şturmayı yürütmekle görevlendirilenler 15 gün içinde ek yazılı görü ş bildirir ve bu da tüm Kurul üyeleri ile ilgili taraflara bildirilir. Taraflar 30 gün içinde bu görü şe cevap verebilirler. Tarafların haklı gerekçeler göstermesi halinde bu süreler bir kereye mahsus olmak üzere ve en çok bir katına kadar uzatılabilir.

Tarafların süresi içinde verilmeyen savunmaları dikkate alınmaz.

Sözlü Savunma Toplantısı

Madde 46- Sözlü savunma toplantısı, tarafların cevap dilekçesi ya da savunma dilekçelerinde sözlü savunma hakkını kullanmak istediklerini bildirmeleri üzerine yapılır. Ayrıca Kurul, kendili ğinden sözlü savunma toplantısı yapılmasına karar verebilir.

Sözlü savunma toplantısı, soru şturma safhasının bitiminden en az 30 gün en çok 60 gün içinde yapılır. Sözlü savunma toplantısı davetiyeleri sözlü savunma toplantısı gününden en az 30 gün önce taraflara gönderilir.

Sözlü Savunma Toplantısına İli şkin Esaslar

Madde 47- Sözlü savunma toplantıları açık olarak yapılır. Genel ahlakın ve ticarî sırların korunması gerekçesi ile Kurul, sözlü savunma toplantısının gizli olarak yapılmasına karar verebilir.

Sözlü savunma toplantılarını Kurul Ba şkanı veya Kurul Ba şkanının toplantıya katılmadı ğı durumlarda Kurul İkinci Ba şkanı yönetir. Toplantı, Kurul Ba şkanı veya

257 İkinci Ba şkan ile en az (De ğişik ibare: 02.07.2005-5388/5.Md) 64 dört kurul üyesinin katılımı ile yapılır.

Sözlü savunma toplantıları en çok birbirini izleyen 5 oturumda tamamlanır ve bir gün içinde yapılan çe şitli toplantılar bir oturum sayılır.

Sözlü savunma toplantısından en geç 7 gün önce taraflar sözlü savunmada yararlanacakları ispat vasıtalarını Kurula bildirmekle yükümlüdürler. Taraflar süresi içinde bildirilmemi ş ispat vasıtalarından yararlanamazlar.

Sözlü savunmada ilgili taraflar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun İkinci Babının Sekizinci Faslında düzenlenen her türlü delil ve ispat vasıtasından yararlanabilirler. Oturumlara bu Kanunu ihlal etti ği iddia edilen taraflar veya bunların temsilcileri ile do ğrudan ya da dolaylı menfaati oldu ğunu oturumdan önce Kurula ispatlayanlar ya da onların temsilcileri katılabilir.

Nihaî Karar

Madde 48- Sözlü savunma toplantısı yapıldıktan sonra aynı gün, bu mümkün olmaz ise gerekçesi ile birlikte 15 gün içinde karar verilir .

Sözlü savunma toplantısı yapılmasının taraflarca talep edilmediği ve Kurulun da kendili ğinden sözlü savunma yapılmasına karar vermedi ği hallerde, nihaî karar dosya üzerinde yapılacak incelemeye göre, soru şturma safhasının bitiminden sonra 30 gün içinde verilir.

Sözlü savunma yapılmasına karar verilmesine ra ğmen ilgili tarafların sözlü savunmaya gelmemesi halinde karar, belirlenmi ş toplantı tarihinden sonraki bir hafta içinde dosya üzerinde yapılacak incelemeye göre verilir.

Görü şmelerin Gizlili ği

64 Bu fıkrada yer alan "7" ibaresi de ğişitirilmi ş ve metne i şlenmi ştir.

258 Madde 49- Kurul kararları gizli görü şme sonucu alınır ve alenen tefhim edilir. Hiçbir Kurul üyesinin oyu çekimser olamaz. Görü şmelere mazeretli olanlar dı şında sözlü savunma toplantısında hazır bulunmu ş olan üyelerin katılmaları zorunludur.

Görü şmede Usul

Madde 50- Görü şmeyi Kurul Ba şkanı veya Kurul Ba şkanının görü şmeye katılmadı ğı durumlarda İkinci Ba şkan yönetir ve karara ba ğlanacak konuları belirler. Bu konular serbestçe tartı şıldıktan sonra Ba şkan oyları toplar ve en son kendi oyunu verir.

Toplantı ve Karar Yeter Sayısı

Madde 51- Kurul, nihaî kararlarında Ba şkan ya da ikinci Ba şkan dahil en az toplam (De ğişik ibare: 02.07.2005-5388/5.Md) 65 be ş üyenin katılımı ile toplanır ve en az (De ğişik ibare: 02.07.2005-5388/5.Md) 66 dört üyenin aynı yönde oy kullanması ile karar verir.

İlk toplantıda karar için gerekli nisabın sa ğlanamadı ğı durumlarda, Ba şkan ikinci toplantıya tüm üyelerin i ştirakini sa ğlar. Ancak bunun mümkün olmaması halinde karar, toplantıya katılanların salt ço ğunlu ğu ile alınır. Bu durumda da toplantı nisabı birinci fıkrada belirtilenden az olamaz. İkinci toplantıda oylarda e şitlik olması halinde Ba şkanın bulundu ğu tarafın oyu üstün sayılır.

Nihaî karar haricindeki di ğer kararlar ve özellikle tedbir ve tavsiye niteli ğindeki kararlar ve i şlemler için Kurul üyelerinden en az üçte birinin toplanması ve toplantıya katılanların salt ço ğunlu ğunun kararı gerekir.

Kararlarda Bulunması Gereken Hususlar

Madde 52- Kararlar a şağıdaki hususları ihtiva eder: a) Kararı veren Kurul üyelerinin adları ve soyadları, b) İnceleme ve ara ştırmayı yapanların adları ve soyadları, c) Tarafların ad ve unvanları ile ikametgahları ve ayırıcı nitelikleri,

65 Bu fıkrada yer alan "8" ibaresi de ğişitirilmi ş ve metne i şlenmi ştir. 66 Bu fıkrada yer alan "6" ibaresi de ğişitirilmi ş ve metne i şlenmi ştir.

259 d) Tarafların iddialarının özeti, e) İnceleme ve tartı şılan ekonomik ve hukukî konuların özeti, f) Raportörün görü şü, g) İleri sürülen bütün delillerin ve savunmaların de ğerlendirilmesi, h) Gerekçe ve kararın hukukî dayana ğı,

ı) Sonuç, k) Varsa kar şı oy yazıları.

Verilen karar ile taraflara yüklenen görevler ve tanınan haklar şüphe ve tereddüde yol açmayacak şekilde açık yazılmalıdır.

Kararların Yazılması

Madde 53- Karar, Kurul Ba şkanı veya onun görevlendirece ği bir üye tarafından yazılır. Kararlar toplantıya katılan üyeler tarafından imzalanır. Karara muhalif kalan üyeler ayrı ayrı veya birlikte kar şı oy yazısı yazabilir. Kararın aslı Kurul ar şivinde saklanır. Birer nüshası imza kar şılı ğında taraflara verilir. Bir nüshası da yayınlanmak üzere Rekabet Kurumu Yayın İş lerine gönderilir.

Kurul kararları (Mülga ibare: 01.08.2003-4971/25. Md.) 67 (...) tarafların ticarî nitelikli sırlarını if şa etmeyecek şekilde (De ğişik ibare: 17.09.2004-5234/29. Md.) 68 Kurum internet sayfasında yayınlanır.

Sürelerin Ba şlama Tarihi

Madde 54- Rekabet Kurulu kararlarında süreler gerekçeli kararın taraflara tebli ğ tarihinden itibaren ba şlar.

Kurul Kararlarına Kar şı Yargı Yolu

67 Bu fıkrada yer alan “kesinle ştikten sonra” ibaresi kaldırılmı ştır. 68 Bu fıkrada yer alan “Resmi Gazetede” ibaresi de ğişitirilmi ş ve metne i şlenmi ştir.

260 Madde 55- Kurulun nihaî kararlarına, tedbir kararlarına, para cezalarına ve süreli para cezalarına kar şı kararın taraflara tebli ğinden itibaren süresi içinde Danı ştaya ba şvurulabilir. (De ğişik cümle: 01.08.2003-4971/25-D Md.) 69 Kurul kararlarına kar şı yargı yoluna ba şvurulması kararların uygulanmasını ve para cezalarının takip ve tahsilini durdurmaz.

(De ğişik cümle: 01.08.2003-4971/25-D Md.) 70 Para cezaları, Kurulun nihaî kararının ilgilisine tebli ğ edildi ği tarihten itibaren (De ğişik ibare: 17.09.2004- 5234/29-c Md.) 71 üç ay içinde ödenir. Kurulun para cezası veya süreli para cezası veren kararının yerine getirilmesi, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine tabidir.

69 De ğiştirilen Cümlenin Eski Şekli: “Bu süre içinde yargı yoluna ba şvurulmazsa karar kesinle şir. 70 De ğiştirilen Cümlenin Eski Şekli: Para cezaları Kurulun kararı kesinle şmeden tahsil edilemez. 71 Cümlede yer alan “bir ay” ibaresi de ğiştirilmi ş ve metne i şlenmi ştir.

261 Ek 2 : Rekabet Kurumu Meslek Personeli Seçim Süreci ve E ğitim Bilgileri

•Sınav Süreci

Yarı şma Sınavı Yabancı Dil Yazılı Bilim Sözlü Sınav

Sınavı Sınavı

KPSS İngilizce Sınav Konuları Hukuk & Genel Kültür Fransızca İktisat Kavrayı ş, Genel Yetenek Almanca İş letme Muhakeme Yabancı Dil dillerinden biri Yetene ği, Genel Her bölümden en Davranı ş (Yaz ılı)

• Meslek Personelinin Mezun Oldukları Okullar

KURUM MESLEK PERSONEL İNİN MEZUN OLDUKLARI OKULLARA GÖRE DA ĞILIMI (11.05.2006)

Orta Do ğu Teknik Üniversitesi 32

Ankara Üniversitesi 42

Marmara Üniversitesi 1

İstanbul Üniversitesi 3

Hacettepe Üniversitesi 3

Gazi Üniversitesi 2

Galatasaray Üniversitesi 1 Bilkent Üniversitesi 11 Erciyes Üniversitesi 1 Bo ğaziçi Üniversitesi 4 Dokuz Eylül Üniversitesi 1

262 • Meslek Personelinin Mezun Oldukları Bölümler

KURUM MESLEK PERSONEL İNİN MEZUN OLDUKLARI BÖLÜMLERE GÖRE DA ĞILIMI (11.05.2006)

Uluslararası İli şkiler ( İng) 1

Siy.Bil.ve Kamu Yönetimi 3 İngilizce İktisat 1 Hukuk 12

Çalışma Ekonomisi ve Endüstri Mühendisli ği 2 End.İli ş. 2

Uluslararası İli şkiler 13

İktisat 26 Maliye 2

Kamu Yönetimi 9

İş letme 30

263 ÖZGEÇM İŞ

Şaban ESEN, 4 Nisan 1969 Gümü şhane’de do ğmu ştur. 1990 yılında Uluda ğ Üniversitesi Balıkesir Turizm İş letmecili ği ve Otelcilik Yüksek Okulu’ndan, 1997 yılında Uluda ğ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’ndan mezun olmu ştur. Bir süre serbest ticaret ve Bursa Büyük şehir Belediyesi Basın ve Halkla İli şkiler Müdürlü ğü’nde çalı şan Esen, halen Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Bartın Meslek Yüksekokulu’nda Ö ğretim Görevlisi olarak görev yapmaktadır. Esen, evli ve 2 çocuk babasıdır.

264