Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 9/2017 سان | Sayı | Volume

Uygur Araştırmaları Dergisi, Uygurlarla ilgili çalışmaların yayınlandığı uluslararası standartlarda, hakemli bir dergidir. Yılda iki kez yayımlanır. Uygur Araştırmaları Dergisi’ne gönderilen yazılar, önce yayın kurulunca dergi yazım ilkelerine uygunluk açısından incelenir ve uygun bulunanlar, değerlendirilmek üzere o alandaki çalışmaları ile tanınmış en iki hakeme gönderilir. Hakemlerin isimleri gizli tutulur ve raporlar beş yıl süre ile saklanır. Yayınlanan yazıların dil, bilim ve hukuki açıdan bütün sorumluluğu yazarlarına, yayın hakları www.uygurarastirmalari.com ve www.uyghurstudies.com’a aittir. Yayın Kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamamakta serbesttir. Gönderilen yazılar iade edilmez.

ISSN: 2458-827X

İletişim:

Doç. Dr. Adem ÖGER

Adres:

Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi,

Fen-Edebiyat Fakültesi

Türk Halk Bilimi Bölümü, Merkez/Nevşehir, Türkiye

E-Posta: [email protected]

DERGİ HAKKINDA

Uyguristik genel Türkolojinin önemli kollarından biridir. Bugün Uyguristikle ilgili çalışmalar Türkiye, Çin, Rusya, Kazakistan, İsveç, Almanya, ABD ve Japonya başta olmak üzere farklı coğrafyalarda sürdürülmektedir.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, Uyguristikle ilgili çeşitli ülkelerde ve farklı disiplinlerde yapılan bilimsel araştırmaları yayınlamayı, bu çalışmaları uluslararası düzeyde erişilebilir hale getirerek bu konudaki bilgi akışını sağlamayı ve bu suretle Türkolojinin gelişimine katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Uygur ve Uygur ilindeki diğer Türk boylarıyla ilgili her türlü çalışmanın da yer aldığı bu dergi, Türkoloji’de bir literatür oluşturmayı amaçlamaktadır.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, Uygur ve Uygur ilindeki diğer Türk boyları (Kazak, Kırgız, Özbek vb.) ile ilgili dil, edebiyat, folklor, tarih, sanat, kültür, ekonomi gibi konularda bilimsel makaleler, derlemeler, kitap tanıtım yazıları ve aktarmalar yayımlayan hakemli elektronik bir dergidir. Yılda iki sayı olmak üzere 6 ayda bir yayımlanan bu dergide Türkoloji’nin genel konularıyla ilgili yazılara da yer verilebilir.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi’ne gönderilen yazılar, önce yayın kurulunca dergi yazım ilkelerine uygunluk açısından incelenir ve uygun bulunanlar, değerlendirilmek üzere o alanda çalışmaları bulunan en az iki hakeme gönderilir. Hakemlerin isimleri gizli tutulur ve raporlar beş yıl süre ile saklanır.

Yayınlanan yazıların dil, bilim ve hukuki açıdan bütün sorumluluğu yazarlarına, yayın hakları www.uygurarastirmalari.com’a aittir. Yayın Kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamamakta serbesttir. Gönderilen yazılar iade edilmez.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, kaliteli ve disiplinli yayıncılık anlayışı ile akademik camiada, Uygurlarla ilgili çalışmalar esas olmak üzere Türkolojiyle ilgili her türlü bilimsel çalışmanın yer aldığı önde gelen yayınlardan biri olma amacı taşımaktadır.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi Arastirmax, ERIHPLUS, ASOS, InfoBase Index, MIAR, Sparch Indexing, MLA, I2OR, Türk Eğitim İndeksi, IdealOnline, SOBIAD, WorldCat, UR gibi uluslararası veritabanları ve indeksler tarafından taranmaktadır.

İmtiyaz Sahibi Prof. Dr. Alimcan İNAYET

Editör Doç. Dr. Adem ÖGER

Editör Yardımcıları Yrd. Doç. Dr. Erkan HİRİK Yrd. Doç. Dr. Neşe HARBALİOĞLU Arş. Gör. Kübra YILDIZ ALTIN

Yayın Kurulu Prof. Dr. Alimcan İNAYET (Ege Üniversitesi) Prof. Dr. Hikmet KORAŞ (Niğde Üniversitesi) Prof. Dr. Hülya KASAPOĞLU ÇENGEL (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Zeki KAYMAZ (Ege Üniversitesi) Doç. Dr. Adem ÖGER (Nevşehir HBV Üniversitesi) Doç. Dr. Dilorom HAMROEVA (Özbekistan Bilimler Akademisi) Doç. Dr. Erkin EKREM (Hacettepe Üniversitesi) Doç. Dr. Erkin EMET (Ankara Üniversitesi) Doç. Dr. Fatma AÇIK (Gazi Üniversitesi) Doç. Dr. Gülbehrem MOLOTOVA (Almata Şarkşunaslık Enstitüsü) Doç. Dr. Serdar YAVUZ (Adıyaman Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Abdullah ÖZDAĞ (Nevşehir HBV Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Ahmet KARAMAN (Afyon Kocatepe Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Ahmet Turan TÜRK (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Erkan HİRİK (Nevşehir HBV Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. İsa SARI (Hitit Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Kürşat YILDIRIM (İstanbul Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Mağfiret Kemal YUNUSOĞLU (Beykent Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Murat ORHUN (Bilgi Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Neşe HARBALİOĞLU (Nevşehir HBV Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Nur Ahmet KURBAN (Gümüşhane Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Özgür AY (Uşak Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Rahile KAŞGARLI (İstanbul Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Rıdvan ÖZTÜRK (Konya N. Erbakan Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Seçil HİRİK (Nevşehir HBV Üniversitesi) Dr. Ablet SEMET (Georg-August University) Dr. Gülzade TANRIDAĞLI (Mimar Sinan G.S. Üniversitesi) Dr. KaiserAbdurusul ÖZHUN (Debrecen Üniversitesi)

Jun SUGAWARA (Tokyo Yabancı Diller Üniversitesi) Ruslan ARZİYEV (Almata Pedagoji Enstitüsü)

Yayın Danışma Kurulu Prof. Dr. Abdulkadir DONUK (İstanbul Üniversitesi) Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN (Emekli Öğretim Üyesi) Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL (Mimar Sinan G. S. Üniversitesi) Prof. Dr. Ayşe Melek ÖZYETKİN (Ankara Üniversitesi) Prof. Dr. Ayşe Gül SERTKAYA (İstanbul Üniversitesi) Prof. Dr. Ceval KAYA (Marmara Üniversitesi) Prof. Dr. Dmitriy D. VASİLYEV (Rusya Bilimler Akademisi) Prof. Dr. Erhan AYDIN (İnönü Üniversitesi) Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN (Emekli Öğretim Üyesi) Prof. Dr. Gülçin ÇANDARLIOĞLU (Mimar Sinan G. S. Üniversitesi) Prof. Dr. Gürer GÜLSEVİN (Ege Üniversitesi) Prof. Dr. Hacı Kutluk KADİRİ (Kagoşima Uluslararası Üniversitesi) Prof. Dr. Hatice ŞİRİN (Ege Üniversitesi) Prof. Dr. Hava SELÇUK (Erciyes Üniversitesi) Prof. Dr. İbrahim DİLEK (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Kamil Veli NERİMANOĞLU (Bakü Devlet Üniversitesi) Prof. Dr. Metin EKİCİ (Ege Üniversitesi) Prof. Dr. Mustafa ARSLAN (Pamukkale Üniversitesi) Prof. Dr. Mustafa ÖNER (Ege Üniversitesi) Prof. Dr. Osman Fikri SERTKAYA (Emekli Öğretim Üyesi) Prof. Dr. Öcal OĞUZ (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Özkul ÇOBANOĞLU (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Peter ZİEME (Berlin Brandenburg Academy of Sciencesand Humanities) Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ (Ankara Üniversitesi ) Prof. Dr. Sultan Mahmut KAŞGARLI (Emekli Öğretim Üyesi) Prof. Dr. Naciye YILDIZ (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Süer EKER (Başkent Üniversitesi) Prof. Dr. Timur KOCAOĞLU (Michigan State University) Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY (Emekli Öğretim Üyesi) Prof. Dr. Osman KARATAY (Ege Üniversitesi)

Genel Koordinatör Yrd. Doç. Dr. Nur Ahmet KURBAN

Yabancı Dil Sorumlusu Kübra YILDIZ ALTIN-Zulhayat ÖTKÜR

Düzelti Sorumlusu Kamile SERBEST

Sanat/Tasarım Danışmanı Pınar GÜNGÜR

Dış Temsilciler Abdurop POLAT (Çin Halk Cumhuriyeti) Ablet SEMET (Almanya) Alfiya YUSUPOVA (Tataristan) Almas ŞEHYULOV (Rusya) Anidah B. ALİAS (Malezya) Burak GÖKBULUT (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) Dilorom HAMROEVA (Özbekistan) Erkin SIDIK (Amerika Birleşik Devletleri) Gülbehrem MOLOTOVA (Kazakistan) İrfan MORİNA (Kosova) Jun SUGAWARA (Japonya) KaiserAbdurusul ÖZHUN (Macaristan) MemettursunZununOqya (İngiltere) Ramiz ASKER (Azerbaycan) Varis ABDUKERİM (Fransa) Zulhayat ÖTKÜR (İsveç)

EDİTÖRDEN

Değerli Okuyucular,

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi’nin 2017/9. sayısı, Uygur tarihi, folkloru, dili, edebiyatı ve kültürü üzerine özgün makalelerle, çeviri/aktarmalarla ve bazı yeni eserlerin tanıtıldığı/değerlendirildiği yazılarla ilgililerin istifadesine sunulmuştur.

Dergimizin bu sayısında 11 özgün makale, 2 çeviri, 4 tanıtma yazısı yer almaktadır. Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi’nin bu sayısının kapak tasarımı, Uygur ressam Mehemmet Heyt’in “Parañlaşivatkan Moysipitler (Sohbet Eden Yaşlılar)” isimli resim katalogu içinden bir resimle dergimizin sanat danışmanı Öğr. Gör. Pınar GÜNGÜR tarafından hazırlanmıştır.

Yayın hayatında 5. yılına giren Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, bir yandan dünyanın farklı coğrafyalarında Uygurlar üzerine akademik çalışmalar yapan araştırıcıların katkılarıyla yazar kadrosunu genişletip daha nitelikli yazılara yer vermeye çalışırken diğer yandan da uluslararası standartları yakalamış akademik bir yayın organı olma yolunda uluslarararası veritabanı ve indekslerde taranmaya gayret ederek hedeflenen noktaya sağlam adımlarla ilerlemektedir. Bu noktada Dergimizde yayınlanan yazıların ulaştığı ve takip edildiği ülkelerin sayısı da her geçen gün artmaktadır.

Makaleleriyle dergimize katkı sağlayan değerli yazarlara, hakemlere, dergimizin kurullarında görev yapan bilim insanlarına teşekkür eder, makalelerin ilgililere yararlı olmasını dilerim.

Doç. Dr. Adem ÖGER

Bu Sayının Hakemleri

Prof. Dr. Alimcan İNAYET (Ege Üniversitesi) Prof. Dr. Hava SELÇUK (Erciyes Üniversitesi) Prof. Dr. İbrahim DİLEK (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Mustafa ARSLAN (Pamukkale Üniversitesi) Prof. Dr. Saadettin Yağmur GÖMEÇ (Ankara Üniversitesi) Doç. Dr. Adem ÖGER (Nevşehir HBV Üniversitesi) Doç. Dr. Bülent BAYRAM (Kırklareli Üniversitesi) Doç. Dr. Gülbehrem MOLOTOVA (R.B. Suleymanov Şarkiyat Enstitüsü) Doç. Dr. İdris Nebi UYSAL (Karamaoğlu Mehmetbey Üniversitesi) Doç. Dr. Muvaffak DURANLI (Ege Üniversitesi) Doç. Dr. Özden TAŞĞIN (Nevşehir HBV Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Abdullah ÖZDAĞ (Nevşehir HBV Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Ahmet KARAMAN (Afyon Kocatepe Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Ahmet Turan TÜRK (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Erhan SOLMAZ (Uşak Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Erkan HİRİK (Nevşehir HBV Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Gülser OĞUZ (Nevşehir HBV Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Neşe HARBALİOĞLU (Nevşehir HBV Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Nilay AĞIRNASLI (Nevşehir HBV Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Özgür AY (Uşak Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Raile Abdulvahit KAŞGARLI (İstanbul Üniversitesi) Dr. Kadri Hüsnü YILMAZ (Nevşehir HBV Üniversitesi)

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi

9/2017 سان | Sayı | Volume

İçindekiler / Index

Dergi Hakkında ve Editörden…………………………………………………………………………….……………………………………………..i-viii İçindekiler……………………………………………………………………………….………………….………………………………………….…….……..ix

Modern Uygur Şairi Ahmetcan Osman Şiirleri ve Onun Önderliğinde Guñga Şiir Hareketi | The Poems of Modernist Uyghur Poet Ahmetjan Osman and New Poetry Movement “Gungga” | Abdulvahit Hasancan ...... 1-10

“Nereye Gidersin Karga” İsimli Türkünün Tarihi Kökleri | Meaning Found in the History of the Song “Where Are You Flying to Crow’’| Abduşukur Muhemmet ...... 11-16

Abdulhaluk Uygur Hakkındaki Çalışmalarda Sorunlar | Some Problems on Abduhaliq Uyghur’s Life and Works | Abduveli Ayup ...... 17-21

1980’li Yılların Sonlarından Bugüne Kadar Doğu Türkistan Uygur Türkleriyle İlgili Türkiye’de Yapılan Bilimsel Çalışmaların Genel Bir Değerlendirilmesi | A General Evaluation of Scientific Studies in Turkey related to Uyghur Turks in the Eastern Turkistan from the end of 1980’s to the Present | Alimcan İnayet ...... 22-40

Zordun Sabir’in Anayurt Romanında Sosyal Yapı | Social Structure in the Zordun Sabir’s Anayurt Novel | Derya Ersöz ...... 41-51

Karahanlılar ve Selçukluların Orta Asya Tarihindeki Yeri | Qarakhanids and Seljukids in the History of Central Asia Elvira Molotova – Svetlana Maximova ...... 52-59

İşlevleri Bağlamında Özbek Afandi Fıkraları | Ozbek Afandi Anekdotes in the Context of the Functions | Erhan Solmaz ...... 60-79

Tarih ve Kültür Üzerine Arkaik Yapı Kavramları (Kaşgarlı Mahmut Tarafından Yazılan “Divânü Lügâti’t-Türk” Adlı Eserden Örnekler Üzerine)| Archaic Corpus Concepts On The History And Culture (On The Example Of Material From “Diwan Lughat Al-Turk” By Mahmud Kashgari) | Gulbakhrem Molotova ...... 80-86

Uygur Özerk Bölgesinde Halk Arasında Yaşayan Bazı Tarihî Yer Adları | Some Historical Place Names Living among the People in Uighur Autonomous Region | Kürşat Yıldırım ...... 87-92

Hesaplamalı Dil Bilimleri ve Uygur Dili Araştırmaları | Computational Linguistics and Researches About Uyghur Language | Murat Orhun ...... 93-102

Abdurehim Ötkür’ün Şiirlerinde “Bahar” Sözünün Kullanılışı | The Usage of the Word ¨Spring¨ in the Poems of Abdurehim Ötkür | Ruslan Arziyev ...... 103-112 Çeviri ve Aktarmalar

Orta Asya Sınırlarına Uygur Göçü | Uighur Migration Across Central Asian Frointers | Adem Öger – Zulhayat Ötkür ...... 113-124

Kutadgu Bilig Üzerine | On Kutadgu Bilig | Yusufcan Yasin ...... 125-161

Kitap Tanıtımı ve Değerlendirme

Almatı Uygur Tiyatrosu ve Tiyatro Yazarı Şevket Nezerov | Dilbirim Rekhimcankızı Roziyeva ...... 162-163

Levent Doğan, Uygur Türkçesi Grameri, İstanbul: Paradigma Akademi Yayınları, 2016, 295 s. | Erkan Hirik ..... 164-166

Adem Öger ve Recep Tek (Ed.), Risāle-i Dehkānçılık (Çiftçilik Risalesi), Yayıma Hazırlayanlar: Ahmet Turan Türk- Ekber Enveri-Zulhayat Ötkür-Kamile Serbest, Ankara: Gazi Kitabevi, 2017, X+210 s. | İdris Nebi Uysal ...... 167-169

Neşe Harbalioğlu (Ed.), Raile Abdulvahit Kaşgarlı (Yayıma Haz.), Çağdaş Uygur Hikâyelerinden Seçmeler, Ankara: Gazi Kitabevi, 2016, 418 s. | Zeliha Doğan ...... 170-171

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

MODERN UYGUR ŞAİRİ AHMETCAN OSMAN ŞİİRLERİ VE ONUN ÖNDERLİĞİNDE GUÑGA ŞİİR HAREKETİ

The Poems of Modernist Uyghur Poet Ahmetjan Osman and New Poetry Movement “Gungga”

Abdulvahit HASANCAN*

Özet Aruz ve hece vezninin kullanılmaya devam ettiği çağdaş Uygur şiirinde 1980’li yıllarda Guñga Şiir hareketi başlamıştır. Guñga şiir serbest tarzda yazılan, anlamı doğrudan belli olmayan şiir türüdür, onun oluşması ve meydana gelmesi Uygur edebiyatında özel bir olgu gibi tespit ediliyor. Ahmetcan Osman bu hareketin yaratıcısıdır, dolaysıyla Uygur edebiyatında Ahmetcan Osmanın ismi Guñga Şiir yerinde geçer. Maalesef Guñga şiirler her ne kadar şaşırtıcı bir şekilde ortaya çıkmasına rağmen çok kısa bir süre sonra sona ermiştir. Dolaysıyla Ahmetcan Osmanın yurt dışına gitmek zorunda kalması nedeniyle Uygur edebiyatı sahnesi den çekinmesinden hemen sonra söz konusu hareket sona ermiştir. Bu makale de Guñga şiirin meydana gelmesi, Ahmetcan Osmanın hayatı ve şiirleri hakkında bilge verilmiş daha sonrada onun şiirlerin özelliği incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Ahmetcan Osman, Guñga Şiir, Modern Uygur Şiiri.

Abstract In1980s, a new poetry movement Gunga (Hazy), had emerged into Uyghur literary circle, which had been carried on in two kinds of meter patterns called Aruz meter and syllabic meter. The Gunga means vague, uncertain in Uyghur language and the Gunga poetry also called New poetry as well in Modern Uyghur literature. New poetry of Gunga, refers to interpret or explain the meaning or the theme in free verse. The birth and formation of the Gunga poetry recognized as a special phenomenon in Uyghur literature field. Ahmetjan Osman was recognized as one of the founders and a leading light of the Gunga Poetry movement. Unfortunately, the appearance of the Gunga poems although very amazing, it soon came to an end after a very short period of time due to the fact that he had to go abroad and left the field of Uyghur literature. In this article, information about the life and works of Ahmetjan Osman was presented and the outstanding features in his poetry was examined. Keywords: Ahmetjan Osman, Gungga poem, New Uyghur Poetry.

* Doktora Öğrencisi, Nevşehir Hacıbektaş Veli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Nevşehir-TÜRKİYE, E-posta: [email protected]. Abdulvahit HASANCAN 2

Giriş Çağdaş Uygur edebiyatı hem Uygur klasik edebiyatının zenginliklerini içine almış hem de çağdaş zamanda ortaya çıkan şekil, dil, üslup, yapı, türlerde varlığını sürdürmüştür (İminjan 2001:120). XIX. yüzyıla kadar klasik edebiyat geleneğinin devam ettiği Uygur edebiyatının teşekkülünde, Köktürk, Uygur, Karahanlı, Harezm ve Çağatay dönemi eserleri önemli rol oynamıştır. Zengin bir sözlü kültüre sahip olan Uygur edebiyatı, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Doğu Türkistan’da meydana gelen siyasî olaylarla birlikte yeni bir döneme girer. XIX. yüzyıl, Doğu Türkistan’daki siyasî olayların edebiyata yansıdığı bir dönüm noktasıdır denilebilir (Komisyon 2013:168). XX. yüzyıl Uygur şiiri ve özelliklerini aşağıdaki üç dönemle düşünebiliriz. Birinci dönem XX yüzyılın başından 1930’lı yıllarda Lutpulla Mutellip’in şiirleri kaleme aldığı zamandır. Bu dönemdeki şiirler aruz vezninde yazılmış olup klasik şiir geleneğini devam ettirmiştir, dolayısıyla bu dönem şiirlerinin önemli özelliği ise aruz veznidir. Abduhaluk Uygur, Nasuha İmin, Nezer Hoca Abdusemetov, Abduqadir Damollam, Abdulla Sadik Piraqi, Kutluk Şevqi, MehmetAli Tevfik, Nemet Helpet, Nasuha İmin, Ayup Qasimi, Tiyipzat Qasimi bu dönemin önemli temsilcileridir. İlk dönem şiirlerinin konusu marifet ve halkı cehalette karşı uyandırmak olmuştur. Şiirlerde kullanılan dil ise Çağatay dilinin özelliklerinden ziyade halk diline daha yakındır. İkinci dönem ise Lutpulla Mutellip’in şiirlerini yazdığı dönemden sonra başlayan ve 1980’li yıllara kadar uzanan dönemdir. Bu dönemde Uygur şiirinde hece vezni ile serbest tarzda şiirler kaleme alınmıştır. Bu dönemde “Kültür Devrimi”nin etkisiyle milli edebiyatı, milli kültürü yok etme eğilimi uygulanarak edebiyat, politika ve propaganda için bir araç olarak kullanılmıştır. Abdurehim Ötkür, Lutpulla Mutellip, Nimşéhit, Ahmet Ziyai, Enver Nasiri, Tiyipjan Eliyup, Qurban Barat, Ruzi Sayit, Abduşükür Mehmetemin, Osmanjan Savut, Memetjan Raşidin, Buğda Abdulla, Abdurehim Abdulla, Mehmetjan Sadiq bu dönemin önemli temsilcileridir. Üçüncü dönem de 1980’li yıllardan sonra 2000’li yıllara kadar olan zamanı kapsar. Bu dönemde aruz vezniyle şiir yazan şairlerin gittikçe azalması, yabancı edebiyat akımlarının etkisi, okuyucuların estetik zevkinin yükselmesi gibi faktörlerin etkisiyle slogan, politik görüşler gibi ana konular yerini sevgi, güzellik gibi konulara bırakarak insanın zengin iç dünyasını anlatmaya başlamıştır. Dolayısıyla Ahmetcan Osman başta olmak üzere, Batur Rozi, Abduqadir Jalalidin, İlğarjan Sadiq, Perhat Eliyas, Perhat Tursun, Tahir Hamut, Ğojimuhemmet Muhemmet, Çimengül Avut, Ğalip Rahman, Adil Tunyaz, Ablet Abdureşit Berqi bu dönemin önemli temsilcileridir (Osman 2008: 43). 1. Guñga Şiir Tabiri “Guñga” kelimesi Uygur Türkçesinde “muğlak, anlaşılmayan, açık olmayan” anlamına geliyor. Guñga şiir Modern Uygur edebiyatına özellikle şiire ait özel bir terim olup 1980’lerin ortalarından itibaren Uygur şiirinde görülmeye başlayan serbest tarz şiirlerdir. Söz konusu şiirler şekil ve üslupta geleneksel aruz vezni ve hece veznindeki şiirlerden tamamıyla farklılıklar göstermiştir. “Guñga Şiir”in tam olarak ne olduğu hakkında bugüne kadar ortak bir görüş ya da düşünce yoktur. Ancak bununla ilgili araştırmacıların ve şairlerin farklı düşünceleri vardır. Araştırmacılardan bazıları bu tabiri “Öznelin manevi gücünü ve onun dış dünyaya bağlı unsurlarını yeniden organize eden, yeni badi dünya yaratan şiirlerdir” şeklinde tanımlıyor (Sultan 2006: 411). Bazı araştırmacılar Guñga şiiri, anlamı belli olmayan şiirdir ya da “Yéñiçe Şiirler” (Yeni Şiirler) tabiriyle anılan özgün şiirlerdir (Kaşgarlı 2012:355) şeklinde açıklıyor. Bazıları ise Çağdaş Uygur edebiyatında önemli bir edebi hadise sayılan Guñga şiirin özelliğine baktığımızda onun taşıdığı anlama göre şekil ve imgeye önem vermesidir 3 Modern Uygur Şairi Ahmetcan Osman Şiirleri ve Onun Önderliğinde Guñga Şiir Hareketi

(Freeman 2012: 73) diye ifade ediyor. Yine bazıları “aslında bu tür şiirleri Guñga şiir diye adlandırmak bu tür şiirlerin özelliğine uygun gelmiyor, maalesef Uygur edebiyatına böyle girdi. Guñga şiir insan tabiatına gizlenen muğlak şiirler olup insanın manevi değerine doğru derin çöken, insan mahiyetini yansıtmaya çalışan, yenice renk ve şekillerle, müzik, dil çerçevesinde tekrarlanmayan, duygunun güzelliğini gösteren şiirlerdir” (Jalalidin 1998: 1) şeklinde açıklama getirirken, eleştirmen Enver Abdurehim “ özgür düşünce ya da yeni fikirleri gizlice ifade eden, insanın gerçek iç dünyasını ifade eden şiirlerdir” şeklinde açıklama getirmektedir (Enver 1987: 76). 2. Guñga Şiirin Oluşması Ahmetcan Osman’ın yurt dışında Çin’e göre açık bir ortamda edebiyat teorisi ve onunla ilgili bilgelere ulaşması, Batı edebiyatında XX yüzyılın başlarında meydana gelen post modernizm akımlarıının bölgeye girmesine yol açmıştır. Kültür Devrimi, Çin’de 1966 - 1976 yılları arasında yaşanan sosyo-politik bir harekettir. Dönemin Çin Komünist Partisi Genel Başkanı Mao tarafından başlatılan bu hareketin amacı Çin toplumundan kapitalist, geleneksel ve kültürel unsurları temizleyerek ülkedeki komünizmi güçlendirmek ve parti içerisinde Mao’yu güçlü kılmaktı. Bütün ülkede yaşanan şiddetli fraksiyon mücadeleleri sırasında milyonlarca insan eziyet gördü. Bu insanlar, toplum önünde aşağılanmalar, keyfi mahkûmiyetler, işkence, sürekli tacizler ve mallara el konulması gibi birçok kötü muameleye maruz kaldı. Bu arada tarihi eserler tahrip edildi ve edebiyat kendi fonksiyonunu kaybederek tam anlamıyla propaganda amacı için kullanıldı, yaklaşık 10 yıl süren devrim sonucunda ülke her açıdan ciddi zararlar gördü (Wang 2001: 86). Guñga şiirin oluşmasında, 1966 yılından 1976’ya kadar devam eden Çinin kültür devrimi gibi çalkantılı zamanların, yönetimin bıraktığı derin acıların, çapraşık duyguların, bastırılırmış istek ve düşüncelerin -gerçi kültür devriminin sona ermesine rağmen kanun, devlet ve idari kurumlara tamamen güvencesini kaybeden aydınların düşüncelerini- doğrudan ifade etmeden imge ve sembolleri kullanarak gizemli ifade etmesiyle yakından ilgisi vardır (Osman 2008: 23). Bunun dışarında Guñga şiirlerin oluşmasına etkili olan diğer faktör ise Uygur edebiyatında sembolizm, sürrealizm gibi edebiyat akımlarını getiren ve Batı’da otuzlu yılların modası olan bu akım, Çin’in 1950’li yıllardan 1980’li yıllara kadar dış dünyaya kapanık olması nedeniyle Çin’e ve oradan da Doğu Türkistan’a, 1980'den sonra ulaşmıştır. Bu yeni akım, çağdaş Uygur şiirinde ilk görülmeye başladığı zaman, gelenekçi şairler, bu akıma anlaşılmaz diye karşı çıkarken, bu akımı destekleyenler geleneksel şiir tarzını Arap-Fars şiirinin kalıntısı diye inkâr etme eğilimi göstermişlerdir (Alimcan 1998:193) Guñga şiirlerin özelliği yukarıda belirttiğimiz araştırmacılara göre şiirin başlığının içerek ile direk bağlam taşımaması, konusunun istiare, tezat ve sembol ile ifade edilmesidir. Şairin duygu ve fikirlerinin esas anlatılmak istenen konu olmasıdır. Bu tür şiirler serbest tarzda ya da vezinsiz olarak mısra sayıları net olmayan şekilde yazılmıştır. Ancak mısralar arasında hissedilen boşluk, okuyucuyu kendi duygularıyla düşünmeye sevk etmektedir. Ahmetcan Osman, bu tür özgün şiirler yazan şairlerin başında gelir, dolayısıyla Ahmetcan Osman’ın 1982 yılında Suriye’ye gönderilmesi onun Çin’e göre özgür ve açık bir ortamda olması, edebiyat alanında dünyada gelişen akım ve bilgelere ulaşması da Guñga şiirin oluşmasında etkil olmuştur. Bu bağlamda Urumçi’de 1986 yılında “Teñritağ” adlı dergi, “Yeñiçe Şiirler” yani Guñga şiirlere yer vermiştir. Şair Ahmetcan Osman derginin ilk sayılarında “Hain Dağlar” adlı şiirini yayınlamış ve Guñga şiirler resmi şekilde Uygur Modern şiiri bünyesinde yeşermiştir. 1993 yılında Şair Ahmetcan Osman’ın yurt dışına gitmesiyle Guñga şiir sahasındaki genç kadrolar önceki coşkusunu kaybetmiş ve gittikçe Guñga şiir akımı ya da Guñga şiir hareketi zayıflamıştır (Osman 2008: 26). Ancak Guñga Abdulvahit HASANCAN 4

şiirler Modern Uygur şiirinde önemli bir yere sahip olsa da bugüne kadar bu sahada yapılan araştırmalar çok az sayıdadır. 3. Şair Ahmetcan Osman’ın Hayatı Guñga şiir akımının Uygurlarda ilk temsilcisi olan Ahmetcan Osman, 1964 yılında Urumçi şehrinde doğmuştur. Kültür Devrimi sırasında kömür ocağında müdürlük yapan babası Osman Bey “burjuvazi kapitalist” suçlamasıyla 6 sene hapse atılmış, hapiste ağır durumlarla karşılaşan babası ciddi sağlık sorunları yaşayarak hapisten çıkarılmış ve çok geçmeden vefat etmiştir. Genç yaşındayken babasının vefatı onun yüreğinde derin acılar bırakmıştır. Şairin annesi Cemile Hanım halk edebiyatıyla yakından ilgisi olan biri olup oğluna daima halk masalları, halk şiirleri öğretmiş, Ahmetcan annesinin öğrettiği halk şiiri ve masallarını küçük yaşlarda zihninde kodlamıştır. Ailesinin etkisinde edebiyat meraklısı olarak yetişen şair, henüz 12-13 yaşındayken şiir yazmaya başlamıştır. Ortaokulu başarıyla tamamlayan şair, 1977 yılında o dönemin en başarılı öğrencilerini kabul eden Urumçi Tecrübe Lisesine kabul edilmiştir. Liseyi başarıyla bitirip 1981 yılında Sincan Üniversitesi Dil Edebiyat Fakültesine girmiş, 1982 yılında edebiyat alanında yeteneğini gösteren Ahmetcan Osman, Eğitim Bakanlığı tarafından Suriye Şam Üniversitesi Edebiyat Fakültesine gönderilmiştir. Suriye’de iki sene Arap dili eğitimi alan şair, Arapça kaynaklar ile dünya klasiklerini tanımış ve edebiyat kaynaklarına ulaşma fırsatına sahip olmuştur. Edebiyat teorisi, sanat, felsefe ve psikoloji alanlarında birçok kitapları okuyarak kendi ufkunu genişletmiştir. Şairin o dönemde dünya klasiklerini ve edebi akımları tanıması, şairin Modern Uygur şiirinde başarılar elde etmesini sağlamıştır (Ahmetjan 2015: 2). Şam Üniversitesinden mezun olduktan sonra 1990 yılında Urumçi’ye geri dönen şair, şiirlerinde kaleme aldığı özgürlük, vatan gibi konulardan dolayı resmi kurumlarda iş bulamamıştır. Bir süre Arapça dil kurslarında öğretmenlik yapar. Ancak gittikçe milliyetçi, bölücü gibi suçlamalar başlar ve 1994 yılında rejimin zorlamasıyla Urumçi’de yaşama imkânını yittiren şair, anayurdunu terk etmek zorunda kalır ve tekrar Suriye’ye gider. Orada yaklaşık 10 sene kalır ve şiirlerini Arapça yazarak yayımlatır. 2004 yılı Ocak ayında Çin’in Suriye ile yaptığı iş birliğinden sonra Suriye Göç İdaresi tarafından sınır dışı edilir (İldico 1998: 98). Bunun üzerine Türkiye’ye sığınır, ancak Türkiye’ye geldikten birkaç gün sonra Çin’in etkisiyle buradan da sınır dışı kararı alınır. Bu karar üzerine şair, Uluslararası göç örgütlerinin yardımıyla 2004 yılının Ekim ayında ailesiyle beraber Kanada’ya göç eder ve oraya yerleşir. 4. Ahmetcan Osman’ın Edebi Şahsiyeti Ahmetcan Osman sanat hayatına 1977 yılında henüz 13 yaşındayken Şincañ Halk Radyosunda sesli olarak yayımlanan “Silergimu Dep Qoyay” (Size de Söyleyeyim) adlı şiiriyle başlamıştır. Bundan hemen sonra halk şiiri tarzındaki çocuk şiirleri farklı dergilerde yayımlanmıştır. Dolayısıyla şairin erken dönem yaratıcılığı çocuk şiirleriyle başlanmıştır. Ahmetcan Osman’ın edebi kişiliğini şekillendiren asıl unsur şiirdir. Ancak şiirin yanında az olsa da şiir eleştirisi eserleri de vardır. 1986 yılında yenilik, arayış, deneme amacıyla yayın hayatına başlayan “Teñritağ” dergisinde şiirleri yayımlanmaya başlar. Ancak “Hain Dağlar” adlı şiiri büyük bir etki yaratır ve böylece Guñga şiir tam anlamıyla modern Uygur şiirine girer. Aynı zamanda Ahmetcan Osman’da şair kimliği kazanmış olur. Söz konusu şiir yayımlandıktan hemen sonra ilgili şahısların dikkatini çeker ve eleştirmenler ardı ardına şiirle ilgili makaleler yazar. Söz konusu şiir sadece dört kelimeden oluşuyor. Hain Dağlar Qeni… Nerde…. 5 Modern Uygur Şairi Ahmetcan Osman Şiirleri ve Onun Önderliğinde Guñga Şiir Hareketi

Miniñ…. Benim… Ekis… Yankılanmış… Sadayim…?! Sedam…?! “Nerde, Benim, Yankılanmış, Sedam” şiiri üç nokta ve soru işaretleri ile beraber verilerek şiirin anlamını tamamıyla okuyuculara bırakmıştır. Şiirdeki her kelime bir mısra yerinde kullanılarak, geleneksel şiirlerdeki kafiye, vezin formundan farklı şekilde yazılmış olup 1949 yılından bu yana slogan ve propaganda amacıyla kullanılan ve öyle devam eden, yenilik ve değişiklik görmeyen edebiyat meraklıları şiire büyük tepki göstermişlerdir. Ancak şair, herkesi farklı düşünmeye ve yorumlamaya sevk etmiştir. Araştırmacı, Dr. Memtimin Ala “şiirde uzun senelerdir manevi esarete sebep olan toplumsal kolkektivizm efsanesini, mağlup olan ortak canlanma vadesi ve boş hayallere dolu ütopyalarda kedini kaybeden insanın aniden yaptığı isyanı, uzun süredir hakaret edilen bir insanın sesi vardır”(Ahmetjan 2015:12) diye özetlerken, eleştirmen Sidikhaci Ruzi “aslında hainlik insanlara göre bir özellikti ama sen şöyle gizemli dağların arasına girdin ki seslenirken sesinin yankısı aynen dönmüyor. Dolaysıyla yıllardır Uygur Türklerinin sesleri kendi topraklarında, yaşadığımız Tanrı dağları arasında artık yankısını kaybediyor, demek ki dağlar bize hainlik ediyor ” şeklinde özetliyor (Sidikhaci 1986:54). Bundan hemen sonra Şair Ahmetcan Osman’ın Guñga şiirleri “Teñritağ” dergisinin “Eziqqan Yollar” (Şaşırmış Yollar) başlığı altında verilmiştir. Şairin “Bürkütsiz Uva” (Kartalsız Yuva), “Bu İkkinci Yüzüm” (İkinci Yüzüm), “Quşlar” (Kuşlar), “Bezen” ( Bazen), “Şeir Tinmaqta” (Şiir Nefes Alıyor), “Teşviş” (Kasvet), “Şair”, “Kişneydu Yürek” (Kişniyor Yürek) gibi şiirleri derginin her yeni sayısında yerini almış ve onun etkisiyle birçok genç şair Guñga şiirleri coşkuyla kaleme almaya başlamıştır. Şairin farklı dergilerde yayımlanan şiirleri ve Suriye’de Arapça yazılan şiirlerinin Uygurca çevrisi toplanarak 1992 yılında “Uygur Qizi Lirikisi” (Uygur Kızı Liriği), 1996 yılında “Ruh Pesili” (Ruh Sezonu) adında kitap olarak yayımlanmıştır. Şairin şiirleri hakkında bazı Arap eleştirmenler “Olympos medeniyeti ve Budizm medeniyeti ile karışan, Uzak Doğu derinliklerinden gelen bu ruh, bizim bin yıllardır kaybettiğimiz sihrimizi geri verdi” (Ahmetjan:1992:3) yorumunda bulunmuştur. Şairin şiirleri hakkında yine Alman araştırmacı Michael Friederich görüşlerini şu şekilde ifade etmiştir: “Ahmetcan Osman hem Uygur geleneğine hem de komünizim ideolojilerine karşı bireyselciliğe, şahıs özgürlüğüne önem veren, Uygurların hayatındaki alışkanlıktan kaynaklanan fikir zayıflığına karşı bazı şeylere şüpheyle bakan şairdir. Onun şiirleri aslında 1920’li yıllarda Rus edebiyatının etkisinde meydana gelen Tatar Türklerinin “Avañgart” şiir akımındaki şiirlerle benzerlikler taşıyor. “Avañgart” akımının önemli temsilcilerinden Saghit Remiyev, Zeynep Bashirova, Ghadel Qutuy gibi şairler vardır. Ahmetcan Osman’ın bazı şiirleri bazı noktalardan yukarıda bahsettiğimiz Tatar şairlerin şiirleriyle benzerlikler taşıyor, ancak bu benzerliklerin Ahmetcan Osman’ın gerçekten söz konusu Tatar şairlerden etkilendiğini ispat edemiyorum. Çünkü bildiğim kadarıyla onların şiiri Uygurca’ya hiç çevrilmemiştir, Urumçi’de bulunduğumda söz konusu Tatar şairlerin eserlerini Uygurca kaynaklarda bulamadım, belki onların hepsi farklı anlayışları aynı şekilde ifade etmiş olabilir” (İldico 2009: 100). Yine bu konuda Uygur Araştırmacı Dr. Memtimin Ala “Ahmetcan Osman Uygur şiir tarihindeki hacmi büyük ve derin etki gösteren bir hareketin lideridir, ona estetik uyanış ya da bir ıslah hareketinin danışmanı diyebiliriz. Şairin şiirlerinde Nevai’deki nefis dil, Şah Meşrep’teki isyankârlık, Abduhaluk Uygur’daki figan ve Sadir Palvan’ın doğruluğu vardır. Dolaysıyla o bir vatanın sonsuz hasretinde kalan, bir milletin mahrumiyetini ifade eden, bir dilin kaybolmasına içinden esefle belirten şairdir” (Ahmetjan 2015: 8-9) yorumunda bulunmuştur. Abdukadir Jalalidin şair ve onun şiirleriyle ilgili şu yorumlarda bulunmuştur: “Ahmetcan Osman Abdulvahit HASANCAN 6

Suriye’de altı yıl okuması nedeniyle Arap şiirini yakından tanıdı, insan ruhunun karışık hadiselerdeki nazik kilitlerini açabilen müziksel Arap dili onu mâna semalarına, gezegenlerin arasına götürdü. Bunun etkisinde şairleri öncelikle sahte riyakârlıktan kurtardı, onlar şiiri içtimai, siyasi görevi var denilen slogandan şüphe ederek insani özellikleri ön plana koydu” (Jalalidin 1999: 43-44). 5. Ahmetcan Osman’ın Şiirlerinde Tema XX yüzyıl Uygur edebiyatı klasik dönemlere göre büyük gelişmeler gösterdi. Edebiyat efsane ve kutsal hayallerden, yüce düşüncelerin oluşmasından, sadece soyluların zevk almasından çıkıp milletin özellikle insanın kaderiyle ilgilenmeye başladı” (Nurmuhemmet 2009: 37). Şair Ahmetcan Osman XX yüzyılın son dönem Uygur şiirinde insanın özgür ruhunu, zengin iç dünyasını şiirlerinde vezinsiz, kafiyesiz aks ettirerek, modern Uygur şiirinde büyük bir olaya imza atmıştır. Klasik şiirlerdeki “biz” düşüncesi “ben” şeklinde değişmiş (Osman 2008: 13) halka kendini tanıtmak, kendi hakkında düşünmeyi yaratıcılığının esas sorumluluğu olarak görmüştür. Şairin getirdiği büyük bir yenilik ise geleneksel şiirin formundan çıkmasıdır. Ahmetcan Osman, her ne kadar en güzel şiirlerini vereceği çağda, vatanından ayrılmak zorunda kalmış olsa da şiirlerini incelediğimiz zaman zengin bir lirizm ve epik duygu, derin bir vatan ve halk sevgisi aynı zamanda büyük bir özgürlük ruhunu görürüz. 5.1.1 Vatan Sevgisi Ahmetcan Osman’ın birçok şiiri Çağdaş Uygur edebiyatında önemli bir konu olan vatan konusunu içerir. Ancak vatan konusunu işlediği şiirlerinde, Çağdaş Uygur edebiyatındaki diğer yazar ve şairlere göre farklı bir üslup ve şekil benimsemiştir. Şairin şiirlerinde vatan doğrudan “ana” ya da “ata” gibi benzetme ve sembollerle değil, hüzünlü lirikleriyle derin bir hasret niteliğinde ortaya konmuştur. Şairin “Dilber”, “Söygimizniñ Nedikin Tüni” (Nerde Sevgimizin Dünü), “Veten” (Vatan), “Ömürlük Kéçe” (Sonsuz Gece), “Encür” (İncir), “Seni Soraymen” (Seni Soruyorum), “Şebnem”, “Baliliqtiki Vetinim” (Çocukluktaki Vatanım), “Uygur Vetini En Yiraq Sürgüngah” (Uygur Vatanı En Uzak Sürgün) gibi şiirleri farklı üslup ve özgün mısralarla işlenmiş vatan temalı şiirleridir. Şairin 1986 yılında kaleme aldığı Vatan şiiri şöyledir: Vatan Lorelimu sen? Lorelei mısın? Eziq turdi nahşañ méni. Şaşırtırdı şarkın beni. Hada taşqa soquldum. Resife vuruldum Perhat bolmidim. Ferhat1 olmadım. Tahir bolmidim Tahir2 olmadım. Hesritiñde Hasretinde Sarañliqqa sunuldum. Deli oldum. Söygün abide Sevgin abide Özüñ ézitqu. Serap sen özün Şiirdeki Lorelei aslında bir Alman efsanesinde geçen, Rhine Nehri’nde gemileri kazaya uğratmak için şarkısı ile gemicileri baştan çıkaran Alman Deniz Kızı efsanesidir3. Efsaneye

1 Burada Ferhat-Şirin efsanesindeki Ferhat bahis ediliyor. 2 Tahir-zuhra destandaki Tahir bahsi ediliyor. 3 Detaylı bilgi için bakınız https://tr.wikipedia.org/wiki/Lorelei 7 Modern Uygur Şairi Ahmetcan Osman Şiirleri ve Onun Önderliğinde Guñga Şiir Hareketi

göre Lorelei adlı güzel kız Rhine Nehri’nde Resif üzerine gizlenerek şarkı söylüyormuş, şarkısı o kadar da güzelmiş ki bunun etkisinde gemiciler kendinden geçerek sesin geldiği yöne gemisini sürüyormuş ve sonunda Resife vurulup parçalanarak ölüyormuş ve Lorelei de amacına ulaşmış oluyormuş. Dolaysıyla şair, Uygur Türklerinin vatan arayışını ve bu arayışın sonucunu Alman efsanesinden yararlanarak ifade etmiştir. Son mısralarda şaire göre vatan sevgisi onu serap gibi şaşırttığı, vatanını sevenlerin şaşırmış olacağı yalın bir dil, değişik üslupla anlatılmıştır. 5.1.2. Millet Sevgisi Ahmetcan Osman’ın şiirlerinde dikkati çeken önemli diğer bir konu ise millet ve millet sevgisidir. Şair milletine olan derin sevgisini bazı şairler gibi gerçekleşmeyecek slogan, suni ve sahte şekilde ifade etmek yerine, milli kültür, efsane ve geleneklerden yararlanarak derin bir sevgi ile ifade etmiştir. Şair, Uygur geleneğindeki muqam (on iki makam), etles (geleneksel kumaş, ipek), mohurka (yöresel tütün), duttar (müzik aleti), büşük (beşik) gibi derin milli anlam taşıyan unsurları kullanarak okuyucuların dikkatine sunmuştur. Bunun dışarında şiirlerinde Oğuz efsanesi, Böre (kurt) totemi, halk kahramanı Sadir palvan gibi halk efsanesi ve edebiyatından yararlanarak okuyuculara kendi kültürü ve kökeni ile ilgili bilgi vermeye çalışmıştır. Örneğin, “Sadir Yetim Qalğan Beş Balisini İzdep” (Sadir Yetim Kalan Beş Çocuğunu Arayıp), “Yaridar Böriler Halsirmaqta” (Sakat Kurtlar Bitkin Durumda), “Ğerip-Senem Opirasiniñ Untulğan Qismi” (Gerip-Senem Operasının Unutulmuş Bölümü), “Teverük” (Yadigâr) gibi şiirlerde derin bir sevgiyi işlemiştir. Bunun dışında milletin vücudunda bulunan manevi zayıflıkları ortaya koyarak, bunları okuyucuların ciddi düşünmesine sunmuştur. Ete/Yarın 1 Cimcit kéçe… Sessiz gece… Piçirlidi Tarim Tuyuqsiz Fısıldadı Tarim4 aniden -Teklimakan… -Teklimakan5… Hey, Teklimakan! Hey, Teklimakan! Öylep qoysaq Sadirni, qandaq? Evlendirsek Sadiri6, nasıl? Nuzugummu belen kız. Nuzugumda7 iyi bir kızdır. 2 Teklimakan Teklimakan Ğuduñşidi uyqu arilaş. Sayıkladı uykusunda -Ete…ete… -Yarın…yarın… Uhla…uhla… Uyusana…uyu… Çarçap qalma uy…qu..siz… Kendini yorma uy…ku…suz.. 3 Uhliyalmidi, Uyuyamadı,

4 Uygur bölgesinde bulunan bir derya ismi. 5 Uygur bülgesinde bulunan çölün ismi. 6 19.yüzyıl Uygur halk kahramanı. Sadir Palvan hakkında geniş bilgi için bk. (Öger 2012: 110-119). 7 19.yüzyılındaki Halk kahramanı. Abdulvahit HASANCAN 8

Esnep yatti uzaqqiçe. Esneyerek yattı uzun bir süre Bu şiirde muhteva ile şekil arasında da kuvvetli bir bağ görmekteyiz. Şiirde milleti için savaşan ve ağır kayıplar veren halk kahramanı Sadir Palvan’ın hayatıyla ilgili aktarımda ciddi sorunlar olduğu, bunun gibi milletin tarihine ilişkin önemli olayların unutturulduğu, manevi zaaflara ve yozlaşmalara düşüldüğü aktarılmıştır. Ayrıca şairin milletinin geleceği ile ilgili düşüncesi yalın bir dil ve derin anlam taşıyan semboller ile ifade edilmiştir. 6. Dil Özelliği Guñga şiirlerin önemli dil özelliği tuhaf, muğlak, anlamsız imge ve benzetmeler ile okuyucunun tasavvurunu etkileyerek bilinç duygusundan atlayarak bilinçaltına hitap etmesidir. Guñga şiirdeki bazı tuhaf imgeler gerçekten bazı sembolik anlam taşıyor (Freeman 2012: 5). Şair Ahmetcan Osman’ın şiirlerinin bir özelliği ise şiirlerinde kullanılan dildir. Şiir sahasındaki öncülüğünün yanında eserlerinde halkın dilini de çok başarılı biçimde kullanmıştır. Şair şiirlerinde Arapça ve Farsça kelimeleri oldukça az kullanılmış; sade ve yalın Uygur diliyle ifade etmeye önem göstermiştir. Bununla ilgili Dr. Mehmetim Ala “Ahmetcan Osman bir dil sihirbazıdır. O Uygur şiir diline en şiddetli şekilde dokunmuştur. Dolaysıyla siyasi düzeni koruyan dilin nüfuzuna teyakkuz ederek şiiri dilin kafiye ihtiyacı için önceden ayarlanmasından kurtarmıştır. Böylece okuyucuların şiir okuma âdetine ciddi değişiklik getirmiştir” demektedir (Ahmetjan 2015: 17). “Bürkütsiz Uva” (Kartal sız Yuva) şiiri bu anlatıma bir örnektir: Bürkütsiz Uva / Kartal sız Yuva 1 Kölñgiler Gölgeler Kétidu… Gidiyor… Kélidu… Geliyor… 2 Yürer gazañlar Dolaşıyor gazeller8 Restilerdin restilerge. Tezgâhlardan tezgâhlara. 3 İşik qeqip yüridu şamal Kapı çalıyor rüzgâr Egeştürüp pesillerni. Dolaştırıp sezonları. 4 Tohtaydu ay Duruyor ay Orivelip mohurkisini Sarıp tütününü Yürüp ketidu. Gidiyor tekrar. 5 Üzük üzük poyiz avazi Kesik kesik tiren sesleri Yaşlar bilen nemdelgen. Yaşlar ile nemdenmiş. 6 Bürkütsiz uva Kartal sız yuva Bu şeher… Bu şehir…

8 Burada kuruyarak dökülmüş ağaç yaprağından bahis ediliyor 9 Modern Uygur Şairi Ahmetcan Osman Şiirleri ve Onun Önderliğinde Guñga Şiir Hareketi

Gördüğümüz gibi şiire dil açısından bakarsak, kullanılan dil yalın ve sade halk dilidir. Şiirin önemli özelliğinden biri de kelimelerin anlam tarzı sürekli yenilerek yeni anlamlar yüklenmesidir. Kesik kesik tren seslerinin gözyaşlarıyla nemlenmesi normalde anlam taşımaz, ama şairin öznel iç dünyasından çıkarak baktığımızda, bu mısraların şairin hüzünlü özlem duygusunu ifade etmek için kelimelerin anlamını sınırsız şekilde kullandığını gösterir. Dolayısıyla kimileri gidiyor yolcu olarak, kimileri gidenler için gözyaşı döküyor, şairin şiirdeki tasavvur gücü o kadar güçlenmiş ki tren sesleri insan gibi ağlıyor, bu şiir dilinin gücüdür (Jalalidin 1998: 53-54). 7. Şairin Tüm Şiirleri Şairin bazı şiirleri Almanca, Fransızca, İspanyolcaya çevrilmiş olup kitap olarak yayımlanan şiirleri aşağıdadır: Uygurca Uygur Qizi lirikisi (Uygur Kızı Liriği) 1992 Ruh Pesili (Ruh sezonu )1996 Arapça İkinci Yiqiliş (İkinci Düşüş) 1988 Toylar Siri (Düğünler Sırrı) 1990 Özlük Hamisi (Özlüğün Kurtarıcısı) 1997 Goya (Sanki) 1998 Men Olturaqlaşqan Sümer Harabiliqida (Benim Yerleştiğim Sümer Harabesinde) 2003 Tündin Nisivem (Tan’dan Nasibim)2006 İngilizce Uyghur land, The Farthest Exile (Uygur Vatanı, Uzak Sürgünlük) 2015 Japonca "Ey, Uyghur Tupriqi" (Ey, Uygur Toprağı) 2015 Uygur Şairi Ahmatjan Osman Tallanma Şiirleri (Uygur Şairi Ahmetcan Osman Seçme Şiirleri) 2015 Sonuç XX. yüzyıllara kadar aruz vezni geleneğiyle devam eden Uygur şiiri, daha sonra hece vezni ile devam etmiştir. Uygur edebiyatında 1980’li yıllarda oluşan Guñga şiir akımı çok önemli özelikler taşımaktadır. Ahmetcan Osman modern Uygur şiirinin en parlak temsilcilerinden biri olup nadir şiirleriyle Uygur edebiyatının gelişmesine katkıda bulunan, Uygurca, Arapça şiir yazarak çift dilde başarıyla Guñga şiir akımının temelini oluşturmuştur. Şairin şiirleri Modern Uygur şiirine büyük yenilikler getirmiş, bu tür şiirlerin şekil, anlam, üslup ve dil özelliklerinde büyük yenilikler yaratmıştır. İnsanın zengin iç dünyasına dayanarak slogan ve politik propaganda malzemesi olan şiire yeni bir diriliş getirmiştir. Okuyucuları insani değer, özgür düşünce, özgür ruh hakkında düşünmeye sevk etmiştir. Ancak Ahmetcan Osman her ne kadar yetenekli ve kaleme aldığı şiirler de ne kadar şaşırtıcı, etkileyici olsa da onun şiirleri üzerinde yeterli çalışma yaılmamıştır. Onun zorunlu olarak vatandan ayrılması ile bu tür şiirleri yazan genç şairler çok başarılı olamadı. Bugüne kadar bazı şairler bu tür özgün şiirler yazmaya devam etseler de Guñga şiirin 1980’li yılların sonu ve 1990’lı yılların ortalarında yarattığı etki kendini göstememiştir. Dolayısıyla Guñga Abdulvahit HASANCAN 10

şiir, Uygur şiirinin 20. yüzyılda gerçek insanı çağıran bir isyanıydı, Ahmetcan Osman ise bu isyanı yankılandıran bir sesti.

Kaynaklar AHMETCAN Osman (2015). Ahmetcan Osman Tallanma Şiirler. İstanbul: Teklimakan Uygur Neşriyati. AHMETJAN Osman (2015). Uyghur Land. The Farthest Exile. Los Angeles: Phoneme Media Press. ALİMCAN İnayet (1998). “Çağdaş Uygur Şiiri”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 2, s.191- 201. ILDİCO Bellerhann Vd (2009). Situating the Between and Central Asia. London: Ashgate Publishing Limited. ENVER Abdurehim (1987). “Dadillik Ve Yenilik”, Teñritağ Jornili, 1, s.74-78. FREEMAN Joshua (2012). İkki Guñga Şairniñ İjadiyiti Heqqide selişturma İzdiniş. Şincañ Pidagogika Unversitit İlmi Jornili. 3. s.73-78. FREEMAN Joshua (2012). Uygur Guñga Şeirning Kelip Çiqişi, Tereqqiyati Ve İkki Yönilişi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Urumçi: Şincañ Pidagogika Üniversitesi. İMİNJAN Ehmidi Qutluq (2001), “Uygur Hazirki Zaman Edebiyatının Şekillinişi Togrisida Karaşlirim”, Tarim Jornili, 11, s. 119-130. JALALIDIN Abduqadir (1998). Eqil Mivisi Ve Şeytan. Kaşgar: Kaşgar Uygur Neşriyati. JALALIDIN Abduqadir (1999). “Şiiriyet Denizidiki Tenha Aral”, Şincañ Medenyiti Jornili, 3, s.41-46. KAŞGARLI Raile (2012). “Komünist Çin Dönemi Uygur Şiiri Üzerine”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XII/1, s.345-359. KOMİSYON (2013). Çağdaş Türk Edebiyatları II. Anadolu Üniversitesi Yay. s.140-179. NURMUHEMMET, Ömer Uçqun (2009). 20-Esirniñ Deslepki Yerimidiki Uygur Edebiyat Çüşençisiniñ Özgirişi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Urumçi: Şincañ Üniversitesi. OSMAN Memet (2008). Uygur Guñga Şiir Heqqide İzdiniş. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Urumçi: Sincan Üniversitesi. ÖGER Adem (2012). “19. Yüzyılda Yaşamış Bir Uygur Halk Kahramanı ve Şairi: Sadir Palvan”, Karadeniz, S. 13, s. 110-119. SİDİKHACİ Ruzi (1986). “Şairniñ Hesiyati Çiqiş Yoli İzdeydu”, Teñritağ Jornili, Deneme sayısı, s. 52-57. SULTAN Azat vd (2006). Uygur Edebiyat Tarihi 4-Tom, Beijing: Milletler Neşiryati. WANG Xiao Feng (2001). Modern Çin Edebiyatı Hakkında Seçme Makaleler, Bei Jing: Meslek Üniversitesi Neşriyati.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

»يەوە بارىسەى قاعا؟« دېىەى ياخضىًىڭ تارىخى يىلتىسى Nege Barisien Kağa Dégen Naxşiniñ Tarixi Yiltizi “Nereye Gidersin Karga” İsimli Türkünün Tarihi Kökleri

Meaning Found in the History of the Song “Where Are You Flying to Crow’’

Abduşukur MUHEMMET*

قىسقىچە نەزنۇيى لۇچار خەلق ياخضىلىرى ئۇيغۇر خەلق ياخضىلىرى ئىچىدىمى صىۋە پۇرىقى لۈچلۈك، رايوى ئاالھىدىلىمى ئېًىق، تارىخى ئۇزۇى، لۈي- نىلودىيىلىرى ئۆزوىچە بولغاى بىر تۈر بولۇپ، لۇچا خەلق ياخضىلىرىًىڭ لۆپىًچسى لۇچالىقالريىڭ يىراق ئۆتهۈصىىە بېرىپ چېتىلىدۇ. لۇچا رايويى تارىختىٌ بۇياى ياخضا-ئۇسۇل نالايى دېىەى يانغا ئىىە بولۇپ، بۈوۈيمى لۈيدە ئۇيغۇر خەلق ياخضىلىرى يانىدا ئېيتىلىپ لېلىۋاتقاى يۇرعۇى ياخضىالر ئەنىلىيەتتە لۇچا خەلق ياخضىلىرىًىڭ ئۆزى يالى ئازىراق ئۆزوەروەى ۋارياتلىرىدۇر. بۇ ناقالىدە دەل ئاصۇ لۇچا خەلق ياخضلىرىًىڭ بىرى ھېساپاليغاى »يەوە بارىسىەى قاعا« يانلىق ياخضىًىڭ تارىخىي يىلتىسى توعرۇلۇق پىمىر يۈروۈزىلىدۇ ۋە بىر قىىسو تارىخىي ۋەقەلەر ئارقىلىق بۇ ياخضىًىڭ قاچايالردا ئىجاد قىلىًغايلىقىغا دائىر ئىلهىي پەرەز ۋە نۇالھىسىلەر ئوتتۇرىغا قۇيۇلىدۇ. ياخضىدىمى» ئەرلەصتام« ۋە »ئەيجاى« قاتالىق قاراتهىلىقى ۋە تارىخىي ئاساسى لۈچلۈك بولغاى ئاتالغۇالر ئارقىلىق ياخضىًىڭ زاناى چېىرىسى ئېًىقلىًىدۇ. ئاچقۇچلۇق سۆزلەر6 لۇچا، خەلق ياخضىسى، ئەرلەصتام، راصىدىًخاى .

Özet Uygur halk türküleri içinde, Kuça halk türküleri ağız özelliği ve bölgesel özelliği ağır basan, uzun tarihe sahip ve melodisiyle diğer yörelerden ayrılabilen bir mahiyettedir. Kuça halk türkülerinin çoğunluğu çok eski bir tarihe sahiptir. Kuça bölgesi, eskiden beri türkü-dans diyarı olarak bilinir ve günümüzde Uygur halk türküleri diye söylenen çok sayıda türkü, Kuça bölgesine ait olup zamanla varyantlaşmıştır. Bu makalede, Kuça halk türküsü olan ”Nereye gidersin Karga” isimli türkünün kökeni tartışılmıştır. Türküdeki ”Erkeştam” ve ”Encan” gibi tarihi gerçekliği olan adlandırmalar aracılığıyla türkünün ortaya çıkış devri açıklanmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Kuça, halk türküsü, Erkeştam, Raşidinhan.

Abstract Folk songs of Kuchar have a long history and are usually distinguished by its characteristics including features of dialect, regional aspect and melody from other Uyghur folk songs. Most of the folk songs of Kuchar have a very old history. The Kuchar region has been known as a cradle of song and dance for many years, and a lot of folk songs which are now called Uighur folk songs, actually come from the folk songs of Kuchar and have become variants over time. In this article, the historical origins of the "Where are you flying to, Kagha?" was discussed and there was an attempt to explain

*Şair ve araştırıcı, Stockholm-İSVEÇ, E-posta: [email protected].

Abduşukur MUHEMMET 12

the historical emergence of the folk song, through some historical facts such as "Erkeştam" and "Encan" which were pointed in the song. Keywords: Kuchar, folk song, Erkeshtam, Rashidinhan.

»يەوە بارىسىەى قاعا؟« لۇچا خەلق ياخضىلىرىًىڭ ئىچىدە ئايالالريىڭ ئاۋازى وەۋدىلەيىەى ۋەلىللىن ياخضىالريىڭ بىرىدۇر. لۇچا خەلق ياخضىلىرى ھەققىدە سۆز بولغايدا لۆپىًچە لۇچا خەلق ياخضىلىرىًىڭ تارىخى ئۇزۇى بولۇش، ئايالالريىڭ ئاۋازى روصەى بولۇصتەك ئاالھىدىلىملەر بىلەى خاتىرلىًىدۇ. تىپىن لۇچا خەلق ياخضىسى ھېساپاليغاى » يەوە بارىسەى قاعا؟« دېىەى بۇ ياخضا دەل ئاصۇ ئىممى خىل ئاالھىدىلىمًى ئۆزىىە نۇجەسسەنلەصتۈروەى ياخضا بولۇپ، ئاصىقىغا زار بولغاى بىر قىسيىڭ سېغىًىضلىق ھەسرىتىًى يالى نۇرەببىسىًى لۈتۈۋاتقاى بىر سادىق ئايالًىڭ ئىًتىسارلىق تەلپۈيىضىًى ئىپادىلىىەى. ئەھەت داۋۇت تەرىپىدىٌ تۈزۈلىەى »لۇچا خەلق ياخضىلىرى« دېىەى توپالنًىڭ نۇيدەرىجىسىدە بۇ ياخضا بەصىًچى ئورۇيدا ئۇچرايدۇ. ياخضا پەقەت ئىممى لۇبلىت بولۇپ، لۇبلىت ئاخىرلىرىغا »ئۆروىلىهەى، ھەر جايدا نېًىڭ يارىو« دېىەى يەقىرات قۇصۇلغاى. ئەنها »لۇچا خەلق ياخضىلىرى« يانلىق پىالستىًمىدا بۇ ياخضا تۆت لۇبلىت قىلىپ، ئېيتىلغاى بولۇپ، ياخضىغا » ئۇچلىهاڭ بىلەوىهًى« دېىەى يانًى بەروەى. ئەنها ياخضىًىڭ ئونۇنى وەۋدىسىىە ۋە نۇزىمىلىق ئۆزوىرىضلەروە يەزەر سالساق ياخضىًىڭ ئالدىدىمى ئىممى لۇبلىتى بىلەى لەيًىدىمى ئىممى لۈبلىتىًىڭ ئارىسىدا تەبئىي بىر باعلىًضًىڭ يوقلىقىًى ، ياخضىًىڭ ئەسلىدىال ئىممى لۈبلىت بولۇپ، ئالدىدىمى ئىممى لۈبلىتًىڭ چاتها قىلىپ ئېيتىلغايلىقىًى بايقايهىس . ئۇيىڭ ئۈستىىە ياخضىًىڭ ئالدىًقى ئىممى لۈبلىتىىە» ئۇچلىهاڭ بىلەلىهًى، لۆيدۈرنەڭ يۈرەلىهًى « دېىەى يەقىرات قوصۇلغاى بولۇپ، لېيىًمى ئىممى لۈبلىتىىە ھېچقايداق يەقىرات قوصۇلهىغاى. صۇڭا ياخضىًى ئەھەت داۋۇت تۈزوەى لىتابقا لىروۈزۈلىەى تېمىست بويىچە تەھلىل قىلىضًى اليىق لۆردۇق. بۇ ياخضا خەلق ئارىسىغا ياھايىتى لەڭ تارقالغاى ياخضا بولسىهۇ ، ئەنها ياخضىًىڭ قاچايالردا يېسىلغايلىقىغا دائىر ھېچقايداق يازنا يالى ئېغىسالى ناتېرىيال يوق. ياخضىًىڭ تارىخىًى بىلىط ئۈچۈى يەيىال ياخضا تېمستًىڭ ئۆزىىە نۇراجىئەت قىلىضقا توعرا لېلىدۇ. ياخضىًىڭ بىرىًچى لۈبلىتى نۇيداق يېسىلغاى6 يەوە بارىسەى قاعا؟ ئەرلەصتاندىمى يارعا، لۆزۈم تويسا تويغايدۇ، يۈرەك قايهىدى يارعا ) داۋۇت6 33-بەت،4002( بىرىًچى نىسرادىمى قاعا ئۇيغۇر خەلق ئېغىس ئەدەبىياتىدا لۆپ ئۇچرايدىغاى ئىجابىي ئوبرازالريىڭ بىرى بولۇپ ،ئۇ لۆپىًچە ۋاقىتالردا خەۋەرچى، ئۇچۇر يەتمۈزوۈچى بىضارەت بەروۈچى سۈپىتىدە تەسۋىرلىًىدۇ. صۇڭا خەلق ئارىسىدا6 13 “Nereye Gidersin Karga” İsimli Türkünün Tarihi Kökleri

<<لېتىپ بارعاى قاعىالر، لۆرۈپ لەلىىٌ يارىهًى. ئۈزۈڭ ھەرجايدا بولساڭ، قويۇپ لىلەي جايىهًى.« دېىەى قوصاق تارقالغاى.)ئەبەي، ئىهى336ٌ-بەت، 4002( ياخضىدا قاعا ئارقىلىق يارىغا ئۇچۇر يەتمۈزنەلچى ،سالىهىًى يوللىهاقچى بولغاى قىس قاعىغا تەلهۈرۈپ ئىًتىسارلىقىًى ئىپادىلەيدۇ. ئىممىًچى نىسرادا قاعىًىڭ بارار جايى يەيى يارىًىڭ يىراقتىمى نەيسىلى ئايدىڭلىضىدۇ. بۇ نەيسىل دەل يارى لەتمەى نالاى ئەرلەصتام بولۇپ، ياخضىًىڭ تارىخىي يىلتىسىًى يورۇتۇپ بېرىدىغاى ئەڭ ھالقىلىق سۆز ھېسابلىًىدۇ. ئەرلەصتام ئۇلۇعچات ياھىيىسى جىغىٌ يېسىسى، سىهخايە لەيتىىە جايالصقاى چېىرا ئېغىسى بولۇپ، ئۇزۇى تارىخقا ئىىە قەدىهىي لاراۋاى يولىدۇر. نەسىلىًىڭ نۇھىو تۈوۈيى لۇچا بىلەى بىۋاستە چېىرىلەيهەيدىغاى ، لۇچادىٌ نىڭ لىلونېتىرعا يېقىٌ ئۇزاقلىقتا بولغاى ،لىضىلەر ئايچە بىلىپ لەتهەيدىغاى ئەرلەصتاندەك بىر يەريىڭ ياخضىدا يىضاى قىلىًىپ تاللىًىضىدۇر. بەلمىو بۇ بىر تاسادىپىيلىق بولهىسا لېرەك. ئەرلەصتام ياخضىسىًىڭ قايسى دەۋرلەردە ئىجات قىلىًغايلىقىغا نۇياسىۋەتلىن نەيبەلەريى ئېًىقالصتىمى نۇھىو تارىخىي يام ھېسابلىًىدۇ. تارىخىي نەيبەلەروە لۆرە ئەرلەصتام تارختا بۈيۈك لارۋاى يولى دەپ ئاتالغاى يىپەك يولىًىڭ صىهالىي لېًىيىسىدىمى نەرلىسى صەھەر قەصقەردىٌ پەرعايە ۋادىسىغا بارىدىغاى لارۋاى يولىدىمى نۇھىو تاظ ئېغىسى بولۇپ، قەصقەر بىلەى پەرعايە ۋادىسىدىمى ئەيجايًى بىۋاستە باعالپ تۇرىدىغاى ئۆتەڭ بولغاى. وەرچە خەيسۇچە نەيبەلەردە ئەرلەصتام چىرا ئېغىسى 4442-يىلى چىڭ ھۆلۈنىتى بىلەى روسىيە ئارىسىدا ئىهسااليغاى »قەصقەر چېىرا لىًىيىسىًى داۋانلىق تەلضۈرۈش لېلىضىهى« ئىهسااليغايدىٌ لېيىٌ صەلىللەيىەى دەپ قارالسىهۇ ،ئەنها بۇ تاظ ئېغىسىًىڭ يىپەك يولى باصاليغاى دەۋرىدىال سودىىەرلەريىڭ نۇھىو لارۋاى يوللىرىًىڭ بىرى بولغاى دەپ قارىلىدۇ. ئەنەلىيەتتە قەصقەريى نەرلەز قىلغاى تارىو ۋادىسى بىلەى پەرعايە ۋادىسى لۆك تۈرۈللەر دەۋرىدىٌ تالى نايجۇ دەۋرىىىچە بولغاى ئۇزۇى بىر تارىخىي نۇساپىدە ئاساسەى ئوخضاش بىر سىياسىي وەۋدىًىڭ ئاستىدا بولغاى بولۇپ، ئەرلەصتام قاتارلىق تاظ ئېغىسلىرى بۇ ئىممى ۋادىدىمى خەلقلەريىڭ رىضتىسىًى باعاليدىغاى ئاساسلىق يول ئېغىسلىرى بولغاى بولسا، نايجۇ ئىستىالسىدىٌ لېيىٌ ئەرلەصتام تاظ ئېغىسى ئىممى ۋادىدىمى خەلقلەريىڭ سودا ئاالقىسىدىمى نۇھىو يول بولۇپال قالهاي بەلمى تەڭرىتاعًىڭ جەيۇبىدىمى خەلقلەريىڭ جېًىًى ئېلىپ قاچىدىغاى ۋە يىجاتلىققا ئېرىضتۈرىدىغاى ئاساسلىق يولىغا ئاياليغاى. چۈيمى چىڭ ھالىهىيىتىىە قارصى ئېلىپ بېرىلغاى » ھەر قېتىهلىق قوزعىالڭالر نەعلۇب بولغايدىٌ لېيىٌ، چىڭ سۇاللىسى قوصۇيلىرى يەرلىن ئاھالىلەريى رەھىهسىسلەرچە قىرعىٌ قىلىپ، ئۆچ ئېلىط ئۇسۇلى ئارقىلىق ئۆزى بېسىۋالغاى جايالريىڭ نۇقىهلىقىًى قولغا لەلتۈرنەلچى بولغاى ئىدى. بۇيداق ئۆچ ئېلىط قوزعىالڭغا قاتًاصقاى يالى قاتًاصهىغاى ئاھالىالريىڭ ئۆزلىرىًى قوعداش ئۈچۈى پاياھلىق ئىسدەپ پەرعايە ۋادىسى ۋە يەتتىسۇ رايويىغا لوللېمتىپ ھالالردا قېچىط Abduşukur MUHEMMET 14

دولقۇيلىرىًى لەلتۈرۈپ چىقاردى.«) تۇرسۇى6 4044( دەل نۇصۇيداق قېچىط دولقۇيىًىڭ بىرسى ياقۇپ بەه ھالىهىيىتى نۇيقەرز بولۇپ، چىڭ ھالىهىيىتىًىڭ تارىو ۋادىسىًى قايتا قايتۇرۇۋالغاى نەزوىلدە يۈز بەردى. 4422-يىلى لۇچادا قۇرۇلغاى راصىدىٌ خاى ھالىهىيىتى لۇچايىڭ صەرقى ۋە عەربى تەرەپلىرىىە لېڭەيىەى نەزوىللىرىدە لۇچا دائىرىسىدىٌ يۇرعۇى ئائىلىلەر راصىدىًخاى قوصۇيىدا ئەسمەر بولۇپ، نايجۇ ھالىهىيىتىًىڭ لەصمەرلىرىىە ۋە ئەنەلدارلىرىغا قاقضاتقۇچ زەربە بەروەيىدى. لېيىٌ راصىدىًخاى ھالىهىيىتى ياقۇپ بەه تەرىپىدىٌ نەعلۇپ قىلىًغايدىٌ لېيىٌ ئەسلىدە راصىدىًخاى قوصۇيىدا خىسنەت قىلغاى لۇچا قوصۇيلىرى ياقۇپ بەه قوصۇيىغا قۇصۇلۇپ لەتتى. ياقۇپ بەه دەۋرىدە ئەرلەصتام تاظ ئېغىسى قەصقەرىيە دۆلىتى بىلەى چارروسىيە ئارىسىدىمى نۇھىو پاسىل، چېىرا ئېغىسىغا ئاياليغاى بولۇپ، چارروسىيە بۇ يەريى ئىسچىل تۈردە ئۆز تېرىتورىيىسىىە قوصۇۋېلىط عەرىسىدە بولۇپ لەلىەى. ياقۇپ بەه سۈيىقەست بىلەى ئۆلتۈرۈلىەيدىٌ لېيىٌ ساراسىهىە چۈصمەى ياقۇپ بەه قوصۇيلىرى چىڭ لەصمەرلىرى بىلەى ئۇرۇصهايال پات- پاراق بولۇپ، بىر قىسهى تاراپ لەتتى، يەيە بىر قىسهى قەصقەروە قاراپ چېمىًدى. نەيلى تاراپ لەتمەيلەر ئارىسىدا بولسۇى، نەيلى قاچقايالر ئارىسىدا بولسۇى ھەنهىسىدە زور تۈرلۈندە لۇچالىقالر بار ئىدى. ئۇالر نايجۇ لەصمەرلىرىًىڭ قىرعىٌ قىلىضىدىٌ ئەيسىرەپ، يۇرتلرىًى تەرك ئېىتىپ ،يۇرت تېضىغا ھېجىرەت قىلىضقا ئاتاليدى. ئۇالر ئۈچۈى ئەڭ قىسقا، ئىضەيچىلىن يول ئەرلەصتام لارۋاى يولى ئىدى. تىل ئوقۇصىدىغاى ، تۇرنۇصتىٌ قىيًالهايدىغاى ئەڭ بىخەتەر يەر پەرعايە ۋادىسى ئىدى. ئۇيىڭ ئۈستىىە ئەيًى چاعدا لۇچادا » قوزعىالڭغا باش بولغايالر ئاساسلىقى تۇيىاى بىلەى ئۇيغۇرالر بولسىهۇ ، يەيە تىىى قەصقەر قاتارلىق يۇرتالردىٌ بولغاى ئۇيغۇرالر،قوقەيت خايلىقىدىٌ لەلىەى "ئەيجايلىقالر" نۇ قوزعىالڭغا قاتًاصقاى.«)جوى6 33-بەت 4042( صۇڭا ئۇالريىڭ قەصقەروە بېرىپ ئەرلەصتام ئارقىلىق پەرعايە ۋادىسىغا لېتىضى بىردىٌ -بىر تالالش ئىدى. ياخضىًىڭ ئىممىًچى لۇبلىتىدا بۇ يۇقتىًى تېخىهۇ ئايدىڭالصتۇرىدۇ سېًى ئەيجايدا دەپ ئاڭالپ، بېلىهًى سەيلىدە باعالپ. سېًى لەلهەيدۇ دەپ ئاڭالپ، باياۋاى چۆلىدە يىغالپ) داۋۇت336-بەت،4002(. ئەيجاى پەرعايە ۋادىسىدىمى نۇھىو صەھەر بولۇپ، نايجۇالريىڭ قىرعىًچىلىقىدىٌ قاچقاى ئۇيغۇرالريىڭ ئاساسلىقى نۇصۇ صەھەروە لېلىپ ئورۇيالصقاى. ياخضىًىڭ ئىممىًچى لۈبلىتىًىڭ بىرىًچى نىسراسدا ئەيجاى صەھرىًىڭ تىلغا ئېلىًىضى بۇ يوختىًى تېخىهۇ ئېًىق ئىسپاتاليدۇ. لۇچايىڭ جۇعراپىيىلىن ئوريى نەرلىسى ئاسىيايىڭ عەربىي بۆلىىى بىلەى بولغاى سودا ئاالقىسى ۋە بېرىط -لېلىط نۇياسىۋەتلىرىدە يەتتىسۇ رايويىغا تۇتۇصىدىغاى پەسىل نۈنمىًچىلىمىىە تايايغاى ، خەتەرلىن تاظ يولىدىمى لاراۋاى يولىًى ئەنەس بەلمى تەللىهالايًىڭ جەيۇبىدىمى ئاھالىسى زور بولغاى قەدىهىي صەھەر قەصقەر ئارقىلىق ئەرلەصتاندىٌ ئۆتۈپ، پەرعايە ۋادىسىغا بارىدىغاى لارۋاى يولىًى بېمىتمەى. صۇڭا بۇ 15 “Nereye Gidersin Karga” İsimli Türkünün Tarihi Kökleri

دەۋرلەردە لۇچادىٌ ئەيجايغا بارىدىغاى سودىىەرلەرنۇ لۆپ بولغاى ھەم ئەيجايدىٌ لۇچاعا سودا ئىضلىرى بىلەى لەلىەى ۋە لۇچادا ئولتۇراقلىضىپ قالغاى ئەيجايلىقالرنۇ خېلى لۆپ بولغاى. ئادىل ھېمهەت بەيًىڭ »ئاسىيادىمى بەش تۈرك«، يوصرۋاى يائوصېفًىڭ »ئالتە صەھەر خاتىرلىرى«، ئەخهەت لانال ئېلمۇلًىڭ» چىٌ خاتىرلىرى« دېىەى لىتاپالردىهۇ لۇچادا ئولتۇراقلىضىپ قالغاى ۋە سودا قىلىۋاتقاى ئەيجايلىقالريىڭ بولغايلىقىًى تىلغا ئالىدۇ. ياخضىًىڭ نەزنۇيىدىٌ ئالغايدا، ياخضىدا بىر قىسيىڭ يالى بىر ئايالًىڭ ئەرلەصتام ئارقىلىق ئەيجايغا لەتمەى ئاصىقىًىڭ يولىغا قاراپ ، دىدارىغا زار بولغاى ئاتەصلىن ھېسسىياتى ئەلىس ئەتتۈرۈلىەى. ياخضىدا تەسۋىرلەيىەى يىىىت ئەيجايغا بەلمىو سودا ئىضلىرى بىلەى لەتمەى بولۇصى نۇنمىٌ دېىەى پەرەزيىهۇ قىلىضقا بولىدۇ. ئەنها ياخضىًىڭ ئىممىًچى لۈبلىتىًىڭ 3- نىسراسىدا ئەلىس ئەتتۈرۈلىەى نەزنۇى بۇ قىياسىهىسيى پۈتۈيلەي رەت قىلىدۇ. سېًى لەلهەيدۇ دەپ ئاڭالپ،) داۋۇت336-بەت،4002( ياخضىدىمى بۇ نىسرا ئەيجايغا لەتمەى يىىىتًىڭ لۇچاعا لەلهەيدىغايلىقىدەك بىر ئۇچۇر بىلەى تەنىٌ ئېتىدۇ. ئەوەر ئەيجايغا سودا ئىضلىرى بىلەى يالى باصقا سەۋەبلەر بىلەى لەتمەى بولسا نەصۇقىًى زار قاقضىتىپ ، ئەيجايدا قېلىپ قېلىضًى يىيەت قىلهاس ئىدى . دېهەك بۇ يىىىتًىڭ نەصۇقىغا قايتىپ بارنايدىغايلىقىدەك بىر ئۇچۇريى يەتمۈزۈصى بەدۆلەت ھالىهىيىتىًىڭ نەعلۇبىيتىدىٌ لېيىًمى نايجۇ چىرىملىرىًىڭ قىرعىًچىلىقىدىٌ قاچايلىقىدەك بىر ھەقىقەتًى يورۇتۇپ بېرىدۇ. تارىخى نەلۇناتالرعا قارىغايدا ئەيًى يىللىرى نايجۇالريىڭ قىرعىًچىلىقىدىٌ قورقۇپ پەرعايىغا لەتمەى ئۇيغۇرالر ھەنهىسى دېىۈدەك صۇ رايويدىمى ئەيجاى قاتارلىق صەھەرلەردە ئولتۇراقلىضىپ قالغاى. ئۇيىڭ ئۈستىىە ياخضىًىڭ ئونۇنى نەزنۇيىدىٌ ئالغايدىهۇ قىس دەسلەپتە يىىىتًڭ ئەرلەصتاندا ئىمەيلىمىدىٌ خەۋەر تاپىدۇ، ئايدىٌ ئەيجايدا ئىمەيلىمىًى ئاڭاليدۇ. بۇ يوختىدىٌ ئالغايدا يىىىت قىس يالى ئايالى بىلەى خوصلىضىپ ناڭغاى ئەنەس، يىىىتًىڭ سەپىرىدىٌ قىسيىڭ پۈتۈيلەي خەۋىرى يوق، قىس پەقەت باصقىالردىٌ يىىىتًىڭ دەسلەپتە ئەرلەصتاندا ئىمەيىلىمىًى، لېيىٌ ئەيجايغا لەتمەيلىمى، ئايدىٌ يىىىتًىڭ قايتىپ لەلهەيدىغايلىقىًى ئاڭاليدۇ. بۇ قىسيىڭ » باياۋاى چۆلىدە يىغالپ«،) داۋۇت336-بەت،4002(، پەريات قىلىضقا سەۋەپ بولىدۇ. وەرچە ياخضا قارناققا بىر ئاددىي نۇھەببەت ياخضىسىدەك قىلسىهۇ ئەنها تېمىسًىڭ نەزنۇيىغا بىر دەۋريىڭ تارىخى سىڭىەيدۇر. لۇچايىڭ يېقىًقى زاناى تارىخىدا لۇچالىقالريىڭ يۇرت-نالايلىرىًى تاصالپ ئەرلەصتام ئارقىلىق پەرعايە ۋادىسىدىمى ئەيجايغا قېچىضىغا سەۋەپ بولغاى ئەڭ چوڭ تارىخىي ۋەقە دەل راصىدىٌ خوجا ھالىهىيىتىًىڭ قۇرۇلىضى ۋە بەدۆلەت ھالىهىيىتىًىڭ يىقىلىضىدۇر. ئۇيدىٌ لېيىٌ يۈز بەروەى تارىخىي ۋەقەلەر بۇيداق بىر نۈنمىًچىلىمًىڭ بولۇصىًى چەتمە قاقىدۇ. 4442-يىلى چىڭ ھۆلۈنىتى بىلەى روسىيە ئارىسىدا »قەصقەر چېىرا لىًىيىسىًى داۋانلىق تەلضۈرۈش لېلىضىهى«)بايدۇ تورى، 4043( ئىهسالىًىپ، ئەرلەصتام چېىرا ئېغىسى قاراۋۇلخايىسى قورۇلغايدىٌ لېيىٌ، نەرلىسى ئاسىيايىڭ صەرقىي ۋە عەربىي Abduşukur MUHEMMET 16

بۆلىمىًى باعالپ تۇرىدىغاى لارۋاى يولىدىمى نۇھىو تاظ ئېغىسى بولغاى ئەرلەصتام چىڭ ھۆلۈنىتىًىڭ قاتتىق لويتروللىقىدىمى چېىرا ئېغىسىغا ئايلىًىدۇ. چار روسىيە تەۋەسىدە سوۋىت ھالىهىيىتىًىڭ قۇرۇلىضى بىلەى ئەرلەصتانًى ئاساس قىلغاى لارۋاى يولى چۆلدەرەپ، الداق يولىًى ئاساس قىلغاى لارۋاى يولى ئاۋاتلىضىضقا باصاليدۇ. 4590-يىلدىٌ باصالپ ھەر ئىممىال يول پۈتۈيلەي تاقىلىدۇ. دېهەك ياقۇپ بەه ھالىهىيىتى يىهىرىلىپ، چىڭ سۇاللىسىًىڭ تارىو ۋادىسىدىمى بوستايلىقالردا ئېلىپ بارعاى قىرعىًچىلىقى باصاليغاى 4435-يىلىدىٌ باصالپ ھېسابلىغايدىهۇ » يەوە بارىسىەى قارعا« يانلىق لۇچا خەلق ياخضىسى ئىجات بولغىلى ئاز دىىەيدىهۇ 430 يىلدىٌ ئاصقاى بولىدۇ.

Menbe ve Paydilanmilar DAVUT Ehed (2004). Kuqa Xeliq Naxshiliri, Xinjiang Xeliq Neshiryati. DAVUT Ehed (2004).Kuqa Xeliq Naxshiliri. Xinjiang: Xinjiang Xeliq Neshiryati. http://baike.baidu.com/item/%E4%BC%8A%E5%B0%94%E5%85%8B%E4%BB%80% E5%9D%A6%E5%8F%A3%E5%B2%B8 JON Jugarawa (2014). “1864-1865-Yilliridiki Kuqa Ghojilirining Ghaziti we Bashqa Tesir Kuchler”, Ana Yurt Pesillik Jornili, 4, S. 37. TURSUN Nebijan.»Perghane Wadisidiki Yoqalghan Xeliq Uyghurlar.« http://www.akademiye.org/ug/?p=705. Uyghur Xeliq Qoshaqliri. Xinjiang: Xinjiang Xeliq Neshiryati.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

ABDULHALUK UYGUR HAKKINDAKİ ÇALIŞMALARDA SORUNLAR

Some Problems on Abduhaliq Uyghur’s Life and Works

Abduveli AYUP*

Özet XIX. yüzyılın sonları ve XX. yüzyılın başlarında Rusya’daki Tatarlarda meydana gelen değişimler, bütün Orta Asya tarihini ve edebiyatını etkilediği gibi, Uygur tarihini ve edebiyatını da etkilemiştir. Çağdaş Uygur edebiyatı gerek klasik Uygur edebiyatının zenginliklerini miras edinerek gerekse Ceditçilik Hareketi etkisiyle oluşma sürecini tamamlamış ve önemli temsilciler yetiştirmiştir. Bu temsilciler arasında Çağdaş Uygur edebiyatının sayfalarını ateşli kanı ile yazan, eserleriyle zenginleştiren inkılap mücahidi ve şair Abdulhaluk Uygur’un önemli yeri vardır. Ama maalesef bugün Çağdaş Uygur edebiyatını incelediğimiz zaman birçok yazar ve şair politik nedenlerden yalnızca Çin’de meydana gelen siyasi ve sosyal hareketlerden etkilenmiş gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Bu makalede, Abdulhaluk Uygur üzerinde yazılan kitap ve makaleler değerlendirilmiş, şairin gerçek hayatını gizleme ve eserlerinin önemli detaylarını değiştirme gibi politik süslemeler hakkında bilgi verilmiştir. Anahtar Kelimeler: Abdulhaluk Uygur, Ceditçilik Hareketi, Çağdaş Uygur Şiiri.

Abstract At the end of 19th and the beginning of 20th century, the Jedidism among the Tatar in Russia influnced Uyghur identity and liturature as well as the Central Asian Turkic people. As a result, modern Uyghur litrature come to stage which enriched by Uyghur classic literature and Jedit (innovation) movemnet which was the most influencial enlightenment movemnet in Turkic world. Abuhaliq Uyghur is one of the omst important Jadits who represents modern Uyghur literature. Unforyunately, his life and works had been studied and illistrated through CCP pretext and political requirements which are still popular in restive Uyghur region. This paper focuses on the books and papers about Uyghur’s life and works, examine the fake elemnets, inapproprate assesments, and falce corrections which contained in those. Keywords: Abdulhaluk Uyghur, Jadidism, Awakening, Modern Uyghur poetry.

Abdulhaluk Uygur (1901-1933) vefat ettikten sonra eserleri, ilk kez 1947 yılında Urumçi’de çıkmakta olan “Şincan Gazetesi”nde yayınlanmıştır(Uygur 2008: 27). SSCB dergilerinden “Şark Yıldızı” adlı dergide ve Taivan’da yayınlanan bir Uygur dergisinde de eserleri yayınlanmıştır.11970’li yıllarda Özbek dilinde yayınlanmış olan “Büyük Ekim ve Uygur Edebiyatı” adlı kitapta Abdulhaluk Uygur’un “Ber Medet” (Ver Medet), “Köngül

* Araştırmacı-yazar, İstanbul-TÜRKİYE, E-posta: [email protected] 1 Bu şiiri şairin kardeşi Helçihan Ayla 1986 yılında hac seferinde, Bahavidin Haci aracılığıyla eski bir dergiden bulur ve kopyasını alır. Bu dergi eskiden Taivan’da Uygur dilinde yayınlanmış ve Abdulhaluk Uygur’un birkaç şiiri yayınlanmış (Uygur 2008: 97). Abduveli AYUP 18

Hahişi” (Gönül İsteği), “Üzülmes Ümid” (Kesilmez Ümit) gibi birkaç şiiri verilmiştir (Uygur 2008: 13).1979’dan sonra Abdulhaluk Uygur şiirleri “Tarım”, “Turfan”, “Bulak”, “Şincan Gazetesi” gibi dergi ve gazetelerde görünmeye başlamıştır. Şu ana kadar Abdulhaluk Uygur ile ilgili “Erken Uyanmış Adam”, “Geleceğin Şairi”, “Abdulhaluk Uygur ve Onun Edebiyattaki Konumu” gibi yazılar ve birkaç çocuk kitabı yayınlanmıştır. Muhammed Şahniyaz’ın “Geleceğin Şairi ” kitabında şairin çocukluk ve ergenlik dönemi konu alınmıştır. Kitaptan Abdulhaluk Uygur’un sekiz yaşında Ku’ran’ı hıfzettiğini, 1912 yılına kadar ünlü âlim Hemdullah Damolla’nın öğrencisi olarak Uygur divan edebiyatını, Arapça ve Farsçayı çok iyi öğrendiğini, sonrasında davetle Kazan’dan gelen Haydar Sayrani ve Ali İbarahimov’dan Fen eğitimi aldığı belirtilir.(Şahnıyaz 2007: 15) Hevir Tömür’ün “Erken Uyanmış Adam” adlı kitabında Abdulhaluk Uygur’un aydınlatma ile geçen gençlik hayatı ve inancı için verdiği mücadele gözler önüne serilmiştir. “Abdulhaluk Uygur ve Onun Edebiyattaki Konumu” bir makaleler toplamıdır ve toplam 27 makale ve anı türü yazılarından oluşmuştur. Türkiye’de Abdulhaluk Uygur’un şiirleri Alimcan İnayet tarafından hazırlanmış ve kitap halinde neşir edilmiştir. Çağdaş Uygur edebiyatı çalışmalarında Abdulhaluk Uygur hakkında çokça çalışma yapılmıştır ve akademik kitap yayınlamıştır, ancak bu çalışma ve kitaplarda yer alan kurgular, yanlış veriler ve saptırılmış içerikler dikkat çekmektedir. Öncelikle şairin geçmişi ile ilgili şu konular dikkat çeker. Mesela “Açıl”ı yazarken, Abdulhaluk Uygur’un Sovyetlerde eğitim görme sürecinde Maksim Gorki’in etkisinde kaldığı iddia edilir, “Abdulhaluk Uygur ve Onun Edebiyattaki Konumu” adlı kitapta onu Marksizmci olarak göstermeye çalışılmıştır. Kitapta “1923 yılında Abdulhaluk Uygur, Mahsut Muhiti vs. kişilerle Sovyet’e ikinci kez gelir ve burada üç yıl eğitim görür, yani 1919 yılı Lenin liderliğinde kurulmuş olan Şark Komünist Emek Üniversitesi’nin 1921 yılında açtığı Çin sınıfında okur” şeklinde geçer(Uygur 2008: 5). Ancak araştırma sonucunda bunun kurgu olduğu ortaya çıkmıştır. 1923’ten 1926’ya kadar Şark Komünist Emek Üniversitesi’ne Uygur öğrenci kabul edilmemiştir(Trebinjac 2014).O dönemler, Yang Zeng Xin ile Sovyetler Birliği arasında güvenliği korumak ve her iki tarafta isyana izin vermemek için anlaşılan döneme denk gelmektedir. Dolayısıyla Abdulhaluk Uygur’un tüccar kimliğiyle Orta Asya’da Rusça öğrenmesinin biraz gerçeklik payı vardır, ancak bundan fazlası kurgudur. Abdulhaluk Uygur’un yazılarının sayısı hakkında da farklı veriler vardır, yetmişten fazla olduğunu iddia edenler de, iki yüzden fazla olduğunu söyleyenler de var, hatta 250’den fazla olduğu da iddia edilmektedir. “Açıl”da 52 şiir yer alır. Şairin 1923’te yazdığı bir hikâyesi birinci baskı olan “Abdulhaluk Uygur Şiirleri”ne eklenmiş ama nedense kitabın ikinci baskısı “Açıl”da yoktur. Dolayısıyla Abdulhaluk Uygur’un gerçek biyografisini yazmak araştırmanın ilk aşaması sayılabilir. 1980’lerden sonraki Abdulhaluk Uygur ile ilgili araştırmalarda şairin yazılarına hep bir ideoloji yükleme çabası vardır. Söz konusu araştırmalarda komünist Çin’de kullanılan Marksizmci Edebiyat düşüncesi ile belirli zaman ve uzam sınırı içindeki yazıları belirli bir kılıfta yorumlanmıştır veya öyle yapmak zorunda kalınmıştır. Mesela, “Abdulhaluk Uygur, yazılarıyla çağdaş Uygur edebiyatında realizm akımını geliştiren, halksever, vatansever demokrat şairdir, modern demokrat Uygur edebiyatının önderlerinden biridir (Uygur 2008: 8). Bu Çin’de, edebiyatta Komünizmden önceki yazılara karşı verilen donuk yorum biçimidir, şairin yazıları da bu şekilde yorumlanmıştır. Araştırmacılar şairi demokrasinin önderi olarak göstermek için Turfan’da kapitalizmin şekillendiğini söylemek zorunda kalmıştır (Turdi 1987: 53). Çünkü Marksizmci demokrasi ideolojisi kapital toplumun ürünü olmalıydı. Abdulhaluk Uygur yazılarının fikir kaynağı ile ilgili araştırmalar döneme uygun olsa da yazının asıl ana fikri ile çelişki içindedir. “Xinhai Devrimi Etkisi ve Sun Yat Sen’in Üç Meslek ideolojisinin Şincan’a yayılması ve nihayetinde Şincan’da demokrasi anlayışının 19 Abdulhaluk Uygur Hakkındaki Çalışmalarda Sorunlar

güçlenmesi; 1920’lerde Ekim Devrimi’nin Şincan azınlıklarının elit kesimi arasında etkili rol oynamıştır. Tanrıdağ’ın kuzey ve güney kıyılarında aydınlanma hareketleri edebiyat aracılığıyla şekillenmiştir (Uygur 2008: 8). Bunlar, ne dönemindeki Uygur toplumuna ne de delili olmamakla beraber şairin yazılarının fikirlerine de hiç uygun değildir. “Russiye aqçasimu serdin oşuq toxtap idi, Emdi bu kunge kelip daçenge birni almidi. ” (Rusya akçası dirhemden değerli idi, Şimdi bugüne artık bir kuruş bile etmedi) satırlarından görebiliriz ki, Uygurlar Çar hâkimiyeti yerine SSCB kurulduğundan ve para değişiminden habersiz kaldığı için, eski paranın kâğıt parçasına dönüştüğünü bile anlamamışlardır. Rusya’da ideoloji dönüşümü değil, hatta paranın değişiminden bile haberi olamayan Uygur toplumuna Ekim Devrimi’nin etki etmesi pek inandırıcı değildir. Uygurların kendilerine komşu olarak yaşayan, kardeş ve dindaş olan Orta Asya’daki Kazak, Kırgız, Özbek vb. Türk boylarının hayatında olan değişimlerden bile haberi olmamışken, dağlar ve çöllerle ayrılan iç bölgelerdeki Xinhai Devrimi’nden etkilenmesini hiç gerçekçi değildir. Üstelik o dönemlerde iç bölgelerde yaşanan olaylardan Uygurları haberdar eden hiçbir Uygurca yayın yoktur. Abdulhaluk Uygur’un edebi eserlerini yaratmaya başlaması Xinhai Devrimi’nin başarısız olup hâkimiyetin kuzey militanlarının elinde olduğu döneme denk gelmektedir. Dolayısıyla Abdulhaluk Uygur’un fikirlerini Xinhai Devrimi ile bağdaştırmanın ne mantık ne de tarihi olarak dayanağı yoktur. Ayrıca şairin şiirlerinde hiçbir Xinhai devrimi ideolojisi veya Sun yat sen düşüncelerini yansıtan satır bulamayız. Aksine şairin bayrağı değişmiş olsa da mahiyetinde değişiklik olmayan zalimlere karşı nefretini görebiliriz. Abdulhaluk Uygur’un Ekim Devriminden ilham aldığını genelde aşağıdaki şiir ile kanıtlamaya çalışmaktadırlar: “Heqiqetniñ rohi qeçip ketti meniñ diyarimdin, Uniñki xuş puraqi hiç ketmidi demağimdin, İzdidim köp tapmidim, şejen, rejen sehrasidin İzdiban taptim de aldim Leninniñ gul bağidin”(Uygur 2008: 87). Bu dörtlükte Lenin kelimesinin geçtiği doğrudur, ama bu kelimeyi şairin kendisi mi yazmıştır yoksa sonradan düzenleyenler tarafından mı eklenmiştir, burası meçhul. Yayına hazırlayanların Abdulhaluk Uygur’un komünist olduğunu ispat etmek için onun Moskova’da okuduğunu uydurduğuna göre böyle bir kelimeyi eklemesi de mümkündür. Üstelik şairimiz eğer gerçekten komünizm ideolojisinin etkisinde olsaydı “emekçi halk, işçiler sınıfı, halk özgürlüğü, devrimci ruh…” gibi kelimeler karşımıza çıkmış olacaktı. “Abdulhaluk Uygur ve Onun Edebiyattaki Konumu” adlı kitapta, şairi sosyalizmci, realizmci ve komünist yapma isteği çok güçlüdür (Turdi 1987: 211).Bunun dışında şairin; “Saña hajetmen bu Uyghur, derdige tapsun fariğ2, Ümidin qaldurma yerde, ber medet, bergil şura3” dizelerinde geçen şura ve fariğ kelimeleri SSCB’ye gönderme olarak algılanmıştır ve şairin fikirleri Ekim Devrimi ile bağdaştırılmıştır. Ama söz konusu şiirin ana fikrine bakıldığında bunun doğru olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü şiirin önceki kafiyelerinde “deva” “şifa” “reva” kelimelerinin kullanıldığına göre, yukarıdaki dörtlükte “şura” kelimesinin “danışma” anlamından başka anlamda kullanıldığını düşünemeyiz.

2Fariğ: Uygur Türçesinde “şifa bulma, kurtulma” anlamındadır. 3Şura: Uygur Türkçesınde “bir araya gelme, istişare etme, danışma” anlamındadır. Abduveli AYUP 20

Şairin yazılarında kimlerden etkilendiği hakkındaki araştırmalarda da yanlış görüşler vardır. Çin’in başarılı yazarları Rus Sosyalizm edebiyatından etkilenmiş, Abdulhaluk Uygur ise Çince ve Rusça bildiği için aynı kaynaklardan etkilenmiştir(Uygur 2008: 14). Bunun dışında diğer araştırmalarda şairin Proletarya yazarı Gorki’ye özendiği (Turdi 1987: 184) iddia edilir ve şu dörtlük örnek verilir: “Çiqar boran terepbal, eger hiç oylimay tursañ, Eger qattiq çiqip ketse, yepip tuñluk alalğaymu?” Bu dizelerin yer aldığı şiirin tüm içeriğine bakacak olursak, buradaki “fırtına” kelimesinin Gorki’nin “Fırtına Kuş Türküsü” şiirinin başlığına benzerliğinden başka hiçbir ideolojik bağdaşıklığının olmadığı anlaşılmaktadır. Abdulhaluk Uygur’un yazarlıkta kimden etkilendiğini öğrenmek için şair ile ilgili yazılan kitaplara bakarsak, onun çocukluğunda dedesi Micit Haci’ya Nevayi’nin “Sedd-i İskenderî” adlı eserini okuduğunu öğreniriz. Bunun dışında şair yazılarında Nevayi’den etkilenmiş ve eserlerinde “Ferhat ile Şirin”, “Leyla ile Mecnun” isimlerini sık kullanmıştır. Nevayi dışında şairin yine Azerbaycan kökenli şair Fuzuli’den etkilendiğini şairin arkadaşı Eziz Niyaz’ın “Abdulhaluk Uygur’u Anıyorum” yazısından öğrenebiliriz(Turdi 1987: 312). “Heqniñ hokmi bir bolur, esla uniñ tehiri yoq, Apirin şair Fuzuli, quddusullah apirin” dizelerinde şair Fuzuli’den bahseder. Şairin “Vardır” adlı gazeli ceditçi Tatar Şair Abdullah Tukay’ın (1886-1913) şiirlerine konu açısından benzemektedir. Abdulhaluk Uygur ve Abdullah Tukay şiirlerini karşılaştıracak olursak bu tür benzerliklerle sık sık karşılaşabiliriz. Bunun dışında, Abdulhaluk Uygur’un Tatar dilinde şiir yazabilecek kadar Tatarca bilmesi de onun Tukay’ın şiirlerinden ne kadar çok etkilendiğinin delilidir. Abdulhaluk Uygur eserlerinde klasik dili değil, halk dilini kullanması, ciditçiliği desteklemesi, pozitif bilimlerden kopuk dini eğitim ve cümleten hurafe, cahilliğe karşı çıkması, onun Abdullah Tukay’ın ceditçilik fikirlerinden etkilendiğini göstermektedir. Şairin arkadaşı Eziz Niyaz, hatıra yazısında, Abdulhaluk Uygur’un ona Namık Kemal’in dörtlüğünü okuduğunu dile getirir(Turdi 1987: 312). Namık Kemal (1840-1888) Türk edebiyat tarihindeki ilk tiyatro ve romanların yazarıdır. Eserlerinde en çok vatan, millet ve özgürlük konusunu ele almıştır, Çağdaş Türk edebiyatına büyük katkılar sağlamıştır. Abdulhaluk Uygur’un eserlerinde de temel fikirler bunlardır. Demek ki Abdulhaluk Uygur’ı etkileyen klasik şairlerin Nevayi ve Fuzuli; çağdaş yazarların ise Namık Kemal ve Abdullah Tukay olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç olarak Abdulhaluk Uygur hakkındaki araştırmalarda şairin biyografisinden eserlerine ilişkin yorumlara kadar hepsine fazla siyasi renk atfedilmesi dikkat çeken bir sorundur. Bu sorun bize şair hakkında daha ciddi araştırmalar yapılması gerektiğini göstermektedir. Abdulhaluk Uygur günümüz Uygur kimliğinin temelini yapılandıran önemli isimlerden biridir. Onun Uygur mahlasını kullanması, 1920’de Taşkent’te açılan Uygurların milli ismini kurtarma kongresi ile ilgili olmayabilir. Çünkü şairin 1917’de yazmış olduğu “Uygur Kızı” adlı şiirinde, onun Milli adına yönelik sevgisi yansıtılmıştır. “Uyan Uygur” adlı şiiri Kazak şair Mirjakip Devletov’un “Uyan Kazak” şiiri, Türk şair Mehmet Akif Ersoy’un “Uyan” şiiri ile sesteş olarak yazılmıştır ve bütün Türk dünyasına ortak olan kalkınma çağrışımının Uygurca versiyonudur. Abdulhaluk Uygur’un eserlerinde savunduğu ceditçilik hareketi ve ideolojisi, döneminde Uygurların birleşmesi, milletin yararı ve onun korunması, milletin ortak iradeye sahip olması ve ortak hedefe ulaşması için ilerlemesinde büyük katkıda bulunmuştur. Abdulhaluk Uygur günümüzde de Uygurların kalkınma hareketinin önderi olarak tanınır (Rudelson 1998). Dolayısıyla bu 21 Abdulhaluk Uygur Hakkındaki Çalışmalarda Sorunlar

konudaki araştırmaların yapılması ve derinleşmesi Uygurların bugünkü ve yarınki varlığını koruması için etkin role sahiptir.

Kaynaklar İNAYET Alimcan (2007). Abdulhaluk Uygur ve Şiirleri. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. RUDELSON Justin Jon (1998). Uyghr Nationalism Along China’s Silk Road. Columbia University Press. ŞAHNİYAZ Muhemmed (2007). Geleceğin Şairi. Beijing: Milletler Neşriyatı. TÖMÜR Hevir (1987). Erken Uyanmış Adam. Ürümçi: Şincan Yaşlar-Ösmürler Neşriyatı. TREBİNJAC Sabine (2014). An anthropogocal look at the Kamintern Archives. Central Asian Program, No: 7. TURDİ Abduşukur (1987). Abdulhaluk Uygur ve Onun Edebiyattaki Konumu. Ürümçi: Şincan Halk Neşriyatı. UYGUR Abdulhaluk (2008). Açıl. Ürümçi: Şincan Halk Neşriyatı.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

1980’LI YILLARIN SONLARINDAN BUGÜNE KADAR DOĞU TÜRKİSTAN UYGUR TÜRKLERİYLE İLGİLİ TÜRKİYE’DE YAPILAN BİLİMSEL ÇALIŞMALARIN GENEL BİR DEĞERLENDİRİLMESİ

A General Evaluation of Scientific Studies in Turkey related to Uyghur Turks in the Eastern Turkistan from the end of 1980’s to the Present

Alimcan İNAYET*

Özet Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Orta Asya’da bağımsız Türk cumhuriyetleri ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine Türkiye’de Anadolu sahası Türkleri ile muhtelif Türk boyları arasındaki ortak tarihi ve kültürel bağların tespiti, Türk milli kimliğinin yeniden inşası, Türk dünyası birliğinin sağlanması, Türkoloji ilminin güçlendirilmesini temel amaç ve hareket noktası kılan bilimsel çalışmalara hız verilmiştir. Özellikle Türk dünyasının dili, dini, tarihi, edebiyatı, folkloru, ekonomisi ve sanatıyla ilgili araştırmalar hız kazanmaya başlamıştır. Türk dünyasının önemli bir parçasını teşkil eden Doğu Türkistan ve orada yaşayan Türklerin kültürüyle ilgili çalışmalar da coşku ve heyecan dolu bu bilimsel atmosferde yeniden ivme kazanmıştır. Türkiye’de 1980’li yılların sonlarından bugüne kadar yüzlerce tez ve kitap çalışması yapılmıştır. Bu yazıda söz konusu çalışmaları Yüksek Lisans Tezleri, Doktora Tezleri ve Kitaplar olmak üzere üç maddede değerlendirmeye çalışacağız. Anahtar Kelimeler: Uygur, folklor, edebiyat, tarih, eğitim.

Abstract After the Soviet Union collapsed, independent Turkish republics have emerged in Central Asia. So, scientific work has been given speed related to identification of common historical and cultural ties between various Turkish tribes and Turks in the Anatolian territories of Turkey, reconstruction of the Turkish national identity, ensuring the unity of the Turkish world and strengthening the Turkology. Especially the studies related to the language, religion, history, literature, folklore, economy and art of the Turkish world have begun to gain speed. East Turkistan, an important part of the Turkish world, and the Turks living there have accelerated their work on culture. Hundreds of theses and books have been studied in Turkey since the late 1980s. In this article, we will try to evaluate the mentioned studies on three topics: Master Thesis, Ph.D. Theses and Books. Keywords: Uyghur, folklore, literature, history, education.

* Prof, Dr., Ege Üniversitesi, Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, İzmir-TÜRKİYE, E-posta: [email protected] 1980’li Yılların Sonlarından Bugüne Kadar Doğu Türkistan Uygur Türkleriyle İlgili Türkiye’de Yapılan 23 Bilimsel Çalışmaların Genel Bir Değerlendirilmesi

Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Orta Asya’da bağımsız Türk cumhuriyetlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte Türkiye’de Anadolu sahası Türkleri ile muhtelif Türk boyları arasındaki ortak tarihi ve kültürel bağların tespiti, Türk milli kimliğinin yeniden inşası, Türk dünyası birliğinin sağlanması, Türkoloji ilminin güçlendirilmesini temel amaç ve hareket noktası kılan bilimsel çalışmalara hız verilmiş, Türk dünyasının dili, dini, tarihi, edebiyatı, folkloru, ekonomisi ve sanatıyla ilgili araştırmalar hız kazanmaya başlamıştır. Türk dünyasının önemli bir parçasını teşkil eden Doğu Türkistan ve orada yaşayan Türklerin kültürüyle ilgili çalışmalar da coşku ve heyecan dolu bu bilimsel atmosferde yeniden ivme kazanmış, 1980’li yılların sonlarından bugüne kadar yüzlerce tez ve kitap çalışması yapılmıştır. Bu yazıda söz konusu çalışmaları Yüksek Lisans Tezleri, Doktora Tezleri ve Kitaplar olmak üzere üç maddede değerlendirmeye çalışacağız. A. Yüksek Lisans Tezleri 1988 yılından bugüne kadar 121 adet Yüksek Lisans tez çalışması yapılmıştır. Bunların 66’si dil, 20’si tarih, 2’si edebiyat, 6’sı sosyoloji, 5’i din, 2’si sanat, 12’si halk edebiyatı, 2’si eğitim, 1’i ekonomi, 6’sı uluslararası ilişkiler alanıyla ilgilidir. Bu çalışmaların alan ve dönemlere göre dağılımını şöyle göstermek mümkündür:

ALANLAR TEZ ADEDİ Dil 66 Tarih 20 Edebiyat 2 Folklor 12 Din 5 Sanat 2 Sosyoloji 6 Eğitim 2 Ekonomi 1 Uluslararası İlişkiler 6 TOPLAM 121

ALANLAR DÖNEMLER 1980-1990 1991-2000 2001-2010 2011-2014 Dil 5 13 32 15 Tarih 1 5 10 4 Edebiyat 2 Folklor 3 7 2 Din 4 1 Sanat 1 1 Sosyoloji 2 4 Alimcan İNAYET 24

Eğitim 1 1 Eokonomi 1 Uluslararası İlişki. 5 1 TOPLAM 6 25 64 26

Bunlardan dil ile ilgili tezlerde Eski Uygur Türkçesiyle ilgili belge ve metin yayını, Yeni Uygur Türkçesinin sesbilgisi, şekilbilgisi, sözdizimi ve cümle yapısıyla ilgili sorunlar, metin aktarımı ve sözlük çalışmaları konu edilmiştir. Bu çalışmalar genelde Türkoloji bilimiyle ilgili ise de, özelde Uygur milli ve kültürel kimliğinin tanınması ve Türk dünyası jeokültürel tablosundaki konumunun tespit edilmesinde bir zorunluluktur. Çünkü dil millet olmanın ve milli kimliğin temelidir. Dilin tarihi sürekliliği, gelişim çizgi ve evreleri, günümüzdeki durumunun teşhisi kültür politikalarının düzenlenmesinde hayati öneme sahiptir. Tarihle ilgili yapılan tezlerde genellikle eski Türk ve Uygur boylarının etnik köken ve yurtları, territoryal sınırları, yaşam biçimleri, sosyal ilişkileri, ekonomik ve siyasi faaliyetleri belgelere dayalı olarak ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmaların tarih bilimi açısından önem ve değeri tartışılmazdır. Ancak kültür, strateji ve jeopolitik alanındaki önemini de unutmamak gerekir. Çünkü bu çalışmalar Türklerin ortak geçmişe, ortak tarihsel belleğe, ortak milli ruha sahip olduğunun tespiti için de büyük önem arz etmektedir. Bu ortak geçmiş Türklerin ortak kaderinin belirleyicisidir. Edebiyatla ilgili tezlerde Çağdaş Uygur edebiyatının tanınmış yazarlarından Abdurahim Ötkür ve Ehtem Ömer’in hayatı, edebi faaliyetleri ve eserleri ele alınmıştır. Bu çalışmalar çağdaş Uygur toplumunun sosyo-politik, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapısını anlamada önemli örnekler sunmaktadır. Sosyoloji alanıyla ilgili yapılmış tezlerde ise genellikle Türkiye’deki Uygur göçmenlerinin sosyolojik yapısı, dinsel yaşamları, kültürel kimlikleri, faaliyetleri incelenmiştir. Bu çalışmalar Türk boylarının birbirleriyle bir arada barış ve huzur içinde yaşama ve kaynaşma irade ve kabiliyetine sahip olduğunu ortaya koymuştur. Dinle ilgili tezlerde Doğu Türkistan’daki İslam kurumları, Kur’an-ı Kerim üzerindeki tercüme ve yayın çalışmaları, ayrıca Uygur Türklerinin inanç sistemi ve dini faaliyetleri ele alınmıştır. Din ve inancın topluma yön verici etkisi dikkate alındığında bu tür çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Sanat alanıyla ilgili yapılan tezlerde Uygur Türklerinin müzik kültürü, Uygur On İki Makamı konu edilmiştir. Milli müzik milli kimliğin dışavurumudur, milli kimliği besleyen ana kaynaklardan birisidir. Müzik aynı zamanda evrensel bir değerdir. Dolayısıyla söz konusu çalışmaların Uygur kültürünün ve evrensel değerlerinin tanıtılmasında büyük önemi vardır. Folklorla ilgili tezlerde ise daha çok Uygur halk edebiyatı ürünleri araştırma konusu edilmiştir. Destanlar, halk hikâyeleri, masallar, atasözleri, halk şiiri ve bilmeceler diğer Türk boyları arasındaki eş ve benzer metinleriyle karşılaştırılmıştır. Yapılan çalışmalar bu ürünlerin bütün Türk dünyasında ortak yapı ve muhteva özelliklerine sahip olduğunu, bunun nedeninin de ortak köken ve ortak kültürden kaynaklandığını göstermektedir. Bu tezlerde Türk boyları ortak tarihsel ve kültürel köklere sahiptir önermesi için bilimsel kanıtlar sunmaya çalışılmıştır. Eğitim alanıyla ilgili yapılan iki tezde Doğu Türkistan’daki ilk, orta ve lise öğretmenlerinin hizmet içi eğitim süreçleri, lise öğrencilerinin beslenme ve fiziksel aktiviteleri 1980’li Yılların Sonlarından Bugüne Kadar Doğu Türkistan Uygur Türkleriyle İlgili Türkiye’de Yapılan 25 Bilimsel Çalışmaların Genel Bir Değerlendirilmesi

incelenmiştir. Bu çalışmaların Uygur eğitim sistemindeki sorunların tespit ve değerlendirilmesinde belirli önemi vardır. Uluslararası ilişkilerle ilgili tezde Çin’deki Uygurların ayrılıkçı eğilimleri ve bunun sebepleri ortaya konmaya çalışılmıştır. Yüksek Lisans tezleri Doktora tezleri kadar akademik derinlik içermese de Doğu Türkistan Türklerinin etno tarihi, kültürel değerleri, içinde yaşadıkları coğrafi koşul, ekonomik ve politik düzen hakkında genel bilgi ve fikir verecek niteliktedir. B. Doktora Tezleri 1987 yılından bugüne kadar Uygur kültürüyle ilgili 46 adet doktora tezi yapılmış olup bunların 25’si dil, 9’u tarih, 4’ü edebiyat, 1’i sosyoloji, 2’si sanat, 4’ü halk edebiyatı, 1’i uluslararası ilişkiler alanıyla ilgilidir. Bu çalışmaların alan ve dönemlere göre dağılımı ise şöyledir: ALANLAR TEZ ADEDİ Dil 25 Tarih 9 Edebiyat 4 Folklor 4 Sanat 2 Sosyoloji 1 1 Uluslararası İlişkiler 1 TOPLAM 46

ALANLAR DÖNEMLER 1980-1990 1991-2000 2001-2010 2011-2014 Dil 1 7 12 5 Tarih 2 6 1 Edebiyat 4 Folklor 1 3 Sanat 1 1 Sosyoloji 1 Uluslararası İlş. 1 TOPLAM 1 15 23 7

Yukarıdaki tablodan doktora tezlerinde ele alınan konuların dil, tarih, edebiyat, sosyoloji, sanat, halk edebiyatı ve uluslararası ilişkiler alanlarıyla sınırlı kaldığı anlaşılmaktadır. Dil ile ilgili çalışmalar doktora çalışmalarında da baskın gözükmektedir. Dil ile ilgili tezlerin 10’u eski Uygurca, 11’i Yeni Uygur Türkçesi, 2’si ağız, 1’i otomatik çeviri dili ile ilgili olmuştur. Bunlardan Eski Uygurca ile ilgili tezlerde daha çok Budist dönemine ait Uygurca metinler konu edilmiş, bunların transkripsiyonu, çevirisi, açıklaması, sözlüğü, dizini ve Alimcan İNAYET 26

tıpkı basımı yapılmıştır. Eski Uygurcadaki metafor, terimler de bu çalışmaların konusunu oluşturmuştur. Yeni Uygur Türkçesiyle ilgili tezlerde ise daha çok fiil, isim, sözvarlığı ve sözdizimi gibi konular ele alınmıştır. Yeni Uygur Türkçesinin ağızları da doktora tez çalışmasına konu olmuştur. Bazı tezlerde Uygur yazar ve şairlerinin eserlerinin dili inceleme konusu edilmiştir. Bu çalışmaların dilbilimine getirdiği yenilik ve katkılarının yanı sıra, Uygur kültürünün tarihi temelleri ve bugünkü durumunun tespiti ve yönlendirilmesinde de büyük önem arz ettiği muhakkaktır. Çünkü Uygur dili ve kültürünün Çin komünist iktidarı döneminde ciddi manipülasyonlara maruz kaldığı hepimizin malumudur. Yapılan tahribatın boyutlarının tespiti ve önlem alınması, Yeni Uygur Türkçesinin gelecek perspektifinin belirlenmesinde söz konusu dil çalışmaları stratejik öneme sahiptir. Tarih alanıyla ilgili yapılan tezlerde Çin tarih belge ve kaynaklarına göre Orta Asya’daki etnik gruplar, Türkistan’ın sınırları, Osmanlı-Çin, Uygur-Çin siyasi ve ticari ilişkileri tespit ve incelemeye çalışılmıştır. Bu çalışmalar bugünkü Orta Asya coğrafyasının antik döneminin analizi ve Türklerin bu coğrafyadaki konumunun belirlenmesi, bugün yaşanan sorunların tarihi saiklerinin teşhisi ve anlaşılmasında son derece önemlidir. Ayrıca tarihin ve tarih bilincinin milli kimliğin inşasındaki rolü de unutulmamalıdır. Edebiyatla ilgili tezlerde çağdaş Uygur edebiyatına ait öykü, roman ve dramalar inceleme konusu edilmiştir. Zunun Kadiri, Zordun Sabir, Abdurahim Ötkür gibi ünlü yazarların eserleri edebiyat bilimine has inceleme yöntemleriyle analiz edilmiş, söz konusu yazar ve bunların eserlerinin başarı düzeyi tespit edilmeye çalışılmıştır. Edebi eserlerin toplumun sosyolojisi, ideolojisi ve psikolojisini yansıttığı bir gerçektir. Dolayısıyla bu çalışmalar Uygur toplumunun maddi ve manevi yapısı, arzu ve istekleri, eğilimleri ve ideallerinin tespiti için önemlidir. Folklorla ilgili tezlerde daha çok Uygur efsaneleri, masalları ve halk destanları (halk hikâyeleri) inceleme konusu yapılmıştır. Bu çalışmalarda bir anlatmanın Türk dünyası coğrafyasındaki değişik versiyon ve varyantları karşılaştırılarak bunların ortak epizot, motif ve yapı özellikleri tespit edilmiş, bu bilimsel kanıtlarla başta Rus ve Çinliler olmak üzere değişik güç merkezlerinin yıllarca farklı millet olarak empoze etmeye çalıştığı Türk boylarının aslında tek millet olduğu ortaya konulmuştur. Ayrıca mit, efsane ve destanların milli kimliğin temel yapı taşlarından birisi olduğu göz önünde tutulursa, bu alandaki çalışmaların halkbilimi disiplini açısından olduğu kadar politik anlamda da stratejik öneme sahip olduğu kendiliğinden anlaşılacaktır. Sanat alanıyla ilgili yapılan tezlerde Uygur yazmalarındaki sanatsal düzen, Uygur On İki Makamı konusu işlenmiştir. Uygur On İki Makamı’nın Anadolu sahası Türk müziğiyle karşılaştırılması bu konudaki diğer çalışmalar için güzel bir örnek teşkil etmiştir. Bilindiği gibi makam müziği Türk, Hint, Arap ve kültürlerinde de görülen bir olgudur. Bu olgunun bütün boyutlarıyla araştırılması ve incelenmesi müzikologları bekleyen önemli bir görevdir. Türk müziğinin kültürel kökleri ve terkip kabiliyetinin tespiti için bu tür çalışmaların daha kapsamlı ve sistemli bir şekilde sürdürülmesi gerekmektedir. Sosyoloji ile ilgili sadece bir adet doktora tezi yapılmış olup, söz konusu tezde genel kültür çevresinin dışında kalmış bir Uygur köyünün sosyolojik durumu incelenmiştir. Bu çalışmanın Uygur toplumunun bütün kesim ve boyutlarıyla anlaşılmasında önemli katkısı olduğu şüphesizdir. C. Kitaplar 1980’li yıllardan itibaren Türkiye’de Doğu Türkistan ve Uygur Türkleriyle ilgili yayımlanan kitapların sayısı 94’tür. Bunların 29’u dil, 21’i tarih, 6’sı edebiyat, 17’si folklor, 1980’li Yılların Sonlarından Bugüne Kadar Doğu Türkistan Uygur Türkleriyle İlgili Türkiye’de Yapılan 27 Bilimsel Çalışmaların Genel Bir Değerlendirilmesi

1’i din, 1’i ekonomi, 3’ü uluslararası ilişkiler, 16’sı genel konularla ilgilidir. Bunları tablo halinde şöyle gösterebiliriz: ALANLAR KİTAP ADEDİ Dil 29 Tarih 21 Edebiyat 6 Folklor 17 Din 1 Ekonomi 1 Uluslararası İlişkiler 3 Genel 16 TOPLAM 94

ALANLAR DÖNEMLER 1980-1990 1991-2000 2001-2010 2011-2014 Dil 1 10 5 13 Tarih 2 7 7 5 Edebiyat 5 1 Folklor 2 3 6 6 Din 1 Ekonomi 1 Uluslararası İlş. 1 2 Genel 1 1 12 2 TOPLAM 6 28 34 26 Bu kitapların önemli bir kısmı akademik nitelikli olmakla birlikte, popüler nitelikli olanları da vardır. Bazıları daha önce yapılmış Yüksek Lisans ve Doktora tezlerinin kitaplaştırılmış nüshalarıdır. Bu kitaplar genel olarak Uygur Türklerinin dili, edebiyatı, tarihi, folkloru, dini, ekonomisiyle ilgilidir. Dil ile ilgili kitaplarda eski Uygurca ve Yeni Uygur Türkçesinin belgeleri, metni, sözlüğü, grameri ve ağızları ele alınmıştır. Edebiyat ile ilgili kitaplarda çağdaş Uygur şiiri ve bu şiirin önemli temsilcileri konu edilmiş, çağdaş Uygur edebiyatının genel durumuna ışık tutulmuştur. Tarihle ilgili kitaplarda Doğu Türkistan ve Uygur Türklerinin siyasi ve kültür tarihi, yakın çağ tarihi, 1933 ve 1944 yıllarında kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyetleri, ünlü politik aktörler ve ayrı hanedanlıkların tarihi incelenmiştir. Folklorla ilgili kitaplarda ise Uygur halk masalları, efsaneleri, destanları ele alınmış ve metin aktarımı yapılmıştır. Ayrıca Türk dünyasının ortak değerlerinden Nasrettin Hoca’nın Uygur Türkleri arasında yayılmış fıkraları işlenmiştir. Bu çalışmalar Türk dünyasının köklü ve güçlü kültürel bağlara sahip olduğunu göstermesi açısından değerlidir. Dinle ilgili bir kitapta Doğu Türkistan Uygur Türkleri arasındaki İslamiyet anlatılmıştır. Bu çalışmanın Uygur toplumunun inanç yapısı ve sosyal ruhunun anlaşılmasında önemli bir görevi yerine getirdiği söylenebilir. Ekonomi ile ilgili kitapta Alimcan İNAYET 28

Doğu Türkistan’ın demografik yapısı ve nüfus yoğunluğunun tarım sektörü üzerindeki etki ve baskısı ele alınmıştır. Çinli göçmenlerin Doğu Türkistan’ın tarım ve ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerinin tespiti için yararlı bir çalışma niteliğindedir. Uluslararası İlişkilerle ilgili kitaplarda Çin yönetiminin Doğu Türkistan’da uyguladığı sömürgeci politikaları, Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlalleri, Çin’in dış politikasında Uygur faktörü gibi konular işlenmiştir. Genel konularla ilgili kitaplarda ise Doğu Türkistan güncel sorunları, Çin yönetiminin baskı ve zulüm politikası, gezi notları, Türk medeniyetinin önemli eserlerinden birisi olan karizler, son dönemlerde yaşanan siyasi olaylar anlatılmıştır. Bütün bunların Türkiye’de Doğu Türkistan’ın ve Uygur Türklerinin tanıtımında çok yararlı ve etkili olduğunu söylemek mümkündür. Sonuç Türkiye’de Doğu Türkistan ve Uygur Türkleriyle ilgili bilimsel çalışmalar 1980’lı yılların sonlarından itibaren ivme kazanmış, 1990’lı ve 2000’li yıllarda büyük artış göstermiştir. Bugüne kadar 121 adet Yüksek Lisans, 46 adet Doktora tez çalışması yapılmış, 94 adet kitap yayını yapılmıştır. Bu çalışmalar Türkoloji ve kültür bilimine önemli katkı sağlamakla birlikte, Doğu Türkistan’ın jeostratejik ve jeokültürel değerinin tespiti, Uygur toplumunun düşünsel birikimi, kültürel dinamikleri ve kültürel mekanizasyonunun belirlenmesi için önemli bilimsel veriler temin etmiştir. Ancak çalışmalar daha çok dil, tarih ve folklor alanlarında yoğunlaşmış, sosyoloji, din, ekonomi, uluslararası ilişkiler alanlarında boşluk oluşmuştur. Doğu Türkistan ve Uygur Türklerine yönelik kültürel, politik ve stratejik tasarımlar için boş kalan alanların hızla tamamlanması gerekmektedir. Bu tür çalışmalar Türk dünyası birliği fikrinin ütopik değil, tarihsel ve kültürel temele dayanan ulaşılabilir gerçekçi hedef olduğunu ortaya koymaya yönelik olduğu sürece anlamlı içreik kazanacaktır. EK: (1980’li Yılların Sonlarından Bugüne Kadar Yapılan Bilimsel Çalışmaların Genel Tablosu):

A. YÜKSEK LİSANS TEZLERİ DİL

1. Nebahat Akgün, Kutadgu Bilig’in Türkiye Türkçesinden Uygurcaya İndeksi, İstanbul Üniversitesi 1988. 2. Hülya Kasapoğlu, Modern Uygur Türkçesinde Fiil, Gazi Üniversitesi, 1988. 3. Kenan Yavan, Küçük Yeni Uygur Türkçesi Grameri, Marmara Üniversitesi, İstanbul 1989. 4. Müesser Öztürk, Çağdaş Uygurca ve Çincede 1829 Temel Sözcük, Ankara Üniversitesi 1990. 5. Yıldız Kocasavaş, Uygur Halk Masalları (Gramer-Metin-Tercüme-Sözlük), İstanbul Üniversitesi,1990. 6. Erkin Emet, Uygur Halk Destanları (Giriş-Metin-Çeviri-Sözlük), Ankara Üniversitesi, 1992. 7. Sevim Yılmaz, Hemit Tömür Hazirgi Zaman Uygur Tili Grammatikisi: Morfologiye (408-428. sahifelerin transktipsiyon metni ve sözlüğü), İstanbul Üniversitesi, 1993. 8. Ayşegül Sertkaya, Hemit Tömür Hazirgi Zaman Uygur Tili Grammatikisi: Morfologiye (205-408. sahifelerin transktipsiyon metni ve sözlüğü), İstanbul Üniversitesi, 1993. 1980’li Yılların Sonlarından Bugüne Kadar Doğu Türkistan Uygur Türkleriyle İlgili Türkiye’de Yapılan 29 Bilimsel Çalışmaların Genel Bir Değerlendirilmesi

9. İshak Bekri Goca, Hemit Tömür Hazirgi Zaman Uygur Tili Grammatikisi: Morfologiye (1-40. sahifelerin transktipsiyon metni ve sözlüğü), İstanbul Üniversitesi, 1993. 10. Aynur Öz, Özbekçe ve Yeni Uygurca Arasındaki Fonetik Ayraçlar Ankara Üniversitesi, 1994. 11. Veli Uçmaz, Kaşgar Devleti ve Osmanlı Devleti İle İlişkileri, Ankara Üniversitesi, 1995. 12. Ayşe Gündüz, Uygur Şiveleri Sözlüğü, Selçuk Üniversitesi, 1995. 13. Zekine Özertural, Maniheist Uygur Metinlerinin Dil Özellikleri ve Söz Varlığı, Hacettepe Üniversitesi, 1996. 14. Mağfiret Kemal, Çin'de Ming Sülalesi Döneminde Türk Dili ile İlgili Çalışmalar, Faaliyetler ve İdikut Mahkemesi Sözlüğü, 1997. 15. Emine Arpacık, Yeni Uygur Türkçesi ile Yazılan “Yüsüf-Ziléyxa” Adlı Eserin Transkripsiyonu, Türkiye Türkçesine Aktarımı ve Dil İncelemesi, Muğla Üniversitesi, 1998. 16. Semra Alyılmaz, Prens Kalyamkara ve Papamkara Hikâyesinin Uygurcasının Sözdizimi, 1998. 17. Hasibe Yazıcı, Yeni Uygur Türkçesinde Arapça ve Farsça Unsurlar, 1999. 18. Minara Aliyeva, Abdulhaluk Uygur Şiirlerinin Dili, Ege Üniversitesi, 1999. 19. M. Fatih Alkayış, Ziya Semediy’in Örük Gülligen Çağda Hikâyesinde Aktarma Meseleleri, Gazi Üniversitesi, 2002. 20. Serkan Şen, Eski Uygur Türkçesinde İkilemeler, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, 2002. 21. Yahya Küçük, Uygurca Altun Yaruk'a Ait 50 Belge, Marmara Üniversitesi, 2003. 22. Selçuk Cantürk, Yeni Uygurca ve Özbekçe Fiilimsiler, Hacettepe Üniversitesi, 2004. 23. Murat Elmalı, Uygurca Altun Yaruk'a Ait Belgeler (151-200), Marmara Üniversitesi, 2004. 24. Mehmet Köyyar, Divanü Lugati’t-Türk’te /t-/ Sesi İle Başlayan Sözcüklerin Yeni Uygur Türkçesine Yansımaları, Çukurova Üniversitesi, 2004. 25. Yıldız Soydan, Uygurca Altun Yaruk'a Ait Belgeler (201-250), Marmara Üniversitesi, 2004. 26. Ümit Özgür Demirci, Uygurca Altun Yaruk'a Ait Belgeler (251-300), Marmara Üniversitesi, 2004. 27. Alpay Sarıyıldız, Uygurca Altun Yaruk'a Ait Belgeler (101-150), Marmara Üniversitesi, 2004. 28. Gökhan Kütükçü, Uygurca Altun Yaruk'a Ait Belgeler (351-400), Marmara Üniversitesi, 2004. 29. Gürşat Polat, Uygurca Altun Yaruk’a Ait Belgeler (301-350), Marmara Üniversitesi, 2004. 30. Abdullah Şen, Uigurische Sprachdenkmaler’den Seçme Uygur Hukuk Belgeleri, İstanbul Üniversitesi, 2004. 31. Mehmet Çapur, Divanü Lügati’t-Türk’teki Fiilerde Yeni Uygur Türkçesinde Yaşayanlar, Çukurova Üniversitesi, 2004. 32. Serpil Akbulut, Eski Uygur Türkçesi Metinlerinde Geniş Zaman Ekinin Kullanımı, 2005. Alimcan İNAYET 30

33. Şenol Korkmaz, Uygurca Altun Yaruk'a Ait Belgeler (501-550), Marmara Üniversitesi, 2005. 34. Özlem Civelek, Dindışı Eski Uygurca Metinlerin Karşılaştırmalı Sözvarlığı, Yıldız Teknik Üniversitesi, 2005. 35. Ersin Teres, Divanu Lügat-it-Türk ve Budist Uygur Metinlerinin Sözvarlığı Bakımından Karşılaştırılması, Yıldız Teknik Üniversitesi, 2006. 36. Yusuf Savaşçı, Uygurca Altun Yaruk'a Ait Belgeler (401-450), Marmara Üniversitesi, 2006. 37. Özlem Öztuncer, Uygur Şiveleri Sözlüğü (A’dan Z’ye Kadar Transkripsiyonlu Metin), Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2006. 38. Okan Kont, Uygur Şiveleri Sözlüğü (S’den Y’ye Kadar Transkripsiyonlu Metin), Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2006. 39. Reyila Abuduwayıtı, Çin Sınırları İçinde Yeni Uygurca Üzerinde Çalışma Yapanlar ve Onların Eserlerinden Örnekler, İstanbul Üniversitesi 2007. 40. Fikret Yıldırım, Kaşgar ve Yarkend Ağzı Sözlüğü, Yıldız Teknik Üniversitesi, 2007. 41. Başak Perçin, Yeni Uygur Türkçesinin Tarihi Karşılaştırmalı Ses Bilgisi, Gazi Üniversitesi 2008. 42. Funda İlkül, Yeni Uygur Türkçesinin Yapım Morfolojisi, Gazi Üniversitesi, 2008. 43. Dilber İlimli Usul, Çağdaş Uygur Türkçesi ile Türkiye Türkçesindeki Ortak Kelimelerin Fonetik ve Morfolojik Bakımdan İncelenmesi, Erciyes Üniversitesi 2008. 44. Cansu Yılmaz, Yeni Uygur Türkçesi Zunun Kadiri Eserleri (Giriş-İnceleme-Metin- Çeviri), Fırat Üniversitesi, 2009. 45. Zemire Ahmet, Eski Uygurca Altun Yaruk Sudur’dan “Aç Bars Hikâyesi”, Yıldız Teknik Üniversitesi, 2009. 46. Gülşah Azer, Budist Çevre Eski Uygur Türkçesi Metinlerinde Niteleme Sıfatları, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversityesi, 2010. 47. Betül Özbay, Maniheist Uygur Metinlerinin Envanterinin Hazırlanması, Yıldız Teknik Üniversitesi, 2010. 48. Alonur Akhmedova, Zunun Kadiri’nin Hikâyeleri: Giriş, Metin, Dizin ve Tıpkıbasım, Marmara Üniversitesi, 2010. 49. Meltem Can, Eski Uygur Türkçesinde İkilemeler, Uludağ Üniversitesi, 2010. 50. Seçil Hirik, Eski Uygur Türkçesinde Olasılık Kipliği, Gazi Üniversitesi, 2010. 51. Abdurrahman Seymen, Uygurca Altun Yaruk’a Ait Belgeler (551-600), Marmara Üniversitesi, 2011. 52. Hayriye Gül, Eski Uygur Türkçesinde Ağızlar, Gazi Üniversitesi, 2011. 53. Rümeysa Keskin, Two Level Uyghur Morphology and Uyghur Turkish Machine Translation (İki Düzeyli Uygur Morfolojisi ve Uygur Türkçe Makine Çevirisi), Fatih Üniversitesi, 2012. 54. Zerrin Usta, Eski Uygur Türkçesinin Sözcük Hazinesi, Ordu Üniversitesi, 2012. 55. Nurullah Şahin, Maniheist ve Budist Uygur Şiirinin Dilin Dört Temel Becerisi Açısından İncelenmesi, Atatürk Üniversitesi, 2012. 1980’li Yılların Sonlarından Bugüne Kadar Doğu Türkistan Uygur Türkleriyle İlgili Türkiye’de Yapılan 31 Bilimsel Çalışmaların Genel Bir Değerlendirilmesi

56. Emrah Bozok, Eski Uygur Türkçesinde İştikaklı İkilemeler, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, 2012. 57. Neslihan Çelik, Buddhist Çevre Eski Uygur Türkçesi Metinlerinde Tababet, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, 2012. 58. Kuban Seçkin, Uygur Harfli Oğuz Kağan Destanı’nın Gramer İncelemesi: Giriş- İnceleme-Metin-Notlar-Sözlük-Dizin, Nevşehir Üniversitesi, 2012. 59. Hasan Güzel, Eski Uygur Sivil Belgelerinde İktisat Terimleri, Hacettepe Üniversitesi, 2013. 60. Macidegül Batmaz, Eski Uygur Türkçesinde Tıp Terimleri, Hacettepe Üniversitesi, 2013. 61. Nurdan Benli, Eski Uygur Türkçesinde Tasarlama Kiplerinin Yapı ve İşlev Bakımından İncelemesi, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, 2013. 62. Didem Yüncü, Buddhist Çevre Eski Uygur Türkçesi Metinlerinde Asli Söz Varlığı İncelemesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, 2013. 63. Ceyda Özcan, Eski Uygurca Kuanşi-im Pusar. İncelemesi-Metin-Çeviri-Alçıklamalar- Sözlük, Yıldız Teknik Üniversitesi,2014. 64. İzzet Şirin, Uygur Sivil Dökümanlarının Söz Varlığı, Eskişehir Osmangaiz Üniversitesi, 2014. 65. Ümit Şahin, Zunun Kadiri’nin Hikâyelerinin Dili Üzerine Bir İnceleme (İnceleme- Metin-Aktarma-Dizin), Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, 2014.

TARİH 1. İklil Kurban, Şarki Türkistan İslam Cumhuriyeti (1944-1949), Marmara Üniversitesi, 1987 2. Nuraniye Hidayet, Çin Kaynaklarına Göre Karahanlılar(840-1231), Hacettepe Üniversitesi, 1992. 3. Erkin Ekrem, Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Kavimleri (MÖ 2146-318), Hacettepe Üniversitesi, 1995. 4. Varis Abdurrahman, Divanü Lugat-it-Türk’deki Türk İllerinin Çağdaş Çin Kaynakları ile Mukayesesi ve Değerlendirilmesi, Ankara Üniversitesi, 1997. 5. A. Doğan Toprakoğlu, İsa Yusuf Alptekin’in hayatı ve Mücadelesi, Marmara Üniversitesi, 1997. 6. Burhan Sayılır, Doğu Türkistan Davası ve İsa Yusuf Alptekin, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 1998. 7. Abdullah Bakır, Memet Emin Buğra’nın Hayatı ve Faaliyetleri, İstanbul Üniversitesi, 2002. 8. Hamza Çalgan, XX. Yüzyılda Doğu Türkistan, Fırat Üniversitesi, 2002. 9. M. Tursun Beydullah, Turfan Uygur Devleti, Ankara Üniversitesi, 2003. 10. Hisaji Tokuda, Uygur Hakanlığı Döneminde (744-840) Ticaret Faaliyet ve Yıkılışa Etkileri, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, 2003. 11. Kadir Tuğ, Doğu Türkistan’da Hocalar Dönemi, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, Bişkek 2004. 12. Abdrasul İsakov, Doğu Türkistan Tarihinde Kırgızlar’ın Tesirleri (1700 – 1878), Uludağ Üniversitesi, 2007. 13. Gülşen Tel, Bozkır Kavimlerinde Zaman ve Takvim (Başlangıçtan Uygur Dönemi Sonuna Kadar), Gazi Üniversitesi, 2008. Alimcan İNAYET 32

14. Mehmet Güldeş, Doğu Türkistanlı Uygur Türklerinin Türkiye’de Kurdukları Dernekler ve Yayın Faaliyetleri, Kırıkkale Üniversitesi, 2008. 15. Paizula Wusiman, A.N. Kuropatkin ve Onun Kaşgarya Adlı Eseri, İstanbul Üniversitesi, 2008. 16. Uluğ Kuzuoğlu, Xinjiang Between The Globes: The Ottomans in The Making of Modern Xinjiang (Küresellik İçinde Xinjiang: Modern Xinjiang Tarihinde Osmanlı Etkisi), Boğaziçi Üniversitesi, 2010. 17. Gülbehrem, Musa Sayrami’nin Tarih-i Eminiye Adlı Eseri ve Tarihi Kaynak Olarak Değerlendirilmesi, Ege Üniversitesi, 2011. 18. Kürşat Yıldırım, Bugünkü Doğu Türkistan Coğrafyasında Kurulan Şehir Devletleri ile Çin Arasındaki Münasebetler (Miladi 73 – 108), İstanbul Üniversitesi, 2011. 19. Tamer Eren, Bozkır Kültür Çevresinde Ulaşım ve Haberleşme: Başlangıçtan Uygur Dönemi Sonuna Kadar, Gazi Üniversitesi, 2013. 20. Aibibaimu Abudula, Geçmişten Günümüze Kadar Turfan Karizleri, İstanbul Üniversitesi, 2014.

EDEBİYAT 1. Hamide Güler, Çağdaş Uygur Edebiyatı Yazarlarından Ehtem Ömer ve Hikayeleri, Nevşehir Üniversitesi, 2013. 2. Derya Ersöz, Abdurehim Ötkür’ün İz Romanının Şahıs Kadrosu Üzerinde Karşılaştırmalı Bir İnceleme, Ege Üniversitesi, 2014.

FOLKLOR 1. Alimcan İnayet, Hurilika-Hemracan Hikayesi Üzerine Mukayeseli Bir Araştırma, Ege Üniversitesi, 1992. 2. Abdulhakim Mehmet, Çin Tömür Batur Destanı Üzerine Mukayeseli Bir İnceleme, Ege Üniversitesi, 1999. 3. Selma Bedir, Uygur Çöçekleri, Gazi Üniversitesi, 2000. 4. Munire Ahimaiti, Uygur Halk Destanlarından Şah Adilhan Destanı, Ankara Üniversitesi, 2003. 5. H. Şükran Çatık Karadağ, Uygur Halk Edebiyatında Boz Yiğit Destanı (Metin- İnceleme-Dizin), Trakya Üniversitesi, Edirne 2006. 6. Sadık Baykara, Uygurların Tarihi Koşakları, Hacettepe Ünivbersitesi, 2006. 7. Saidula Yasen, Uygur Atasözleri A,E Maddeleri (Metin-Çeviri-Açıklama), Ankara Üniversitesi 2006. 8. Reyhan Gökben Saluk, Köroğlu Destanının Uygur Versiyonu (Metin-Aktarma- İnceleme), Gazi Üniversitesi, 2008. 9. Arzu Ardoğan, Uygur Halk Masalları, Gazi Üniversitesi, Ankara 2009. 10. Emel Tokmak, Uygur Bilmeceleri Üzerine Bir Değerlendirme, Nevşehir Üniversitesi, 2010. 11. Tuğba Gönel, Rahman Abdurehim’in “Uygurlarda Şamanizm” Adlı Eserinin Halkbilimi Açısından İncelenmesi, Nevşehir Üniversitesi, 2011 12. Saimaiti Beilikezi, Uygur Atasözleri ve Deyimler B,P,T,C Maddeleri: Metin-Çeviri- Açıklama, Ankara Üniversitesi, 2011.

DİN 1980’li Yılların Sonlarından Bugüne Kadar Doğu Türkistan Uygur Türkleriyle İlgili Türkiye’de Yapılan 33 Bilimsel Çalışmaların Genel Bir Değerlendirilmesi

1. Nurahmet Kurban, Yirminci Yüzyılda Uygurca Kur’an Çalışmaları, İstanbul Üniversitesi, 2002. 2. Abulizi Jilili, Doğu Türkistanlı Din Bilgini Damolla Sabbit Bin Abdulbaki (Hayatı, Eserleri ve İtikadi Görüşleri), Marmara Üniversitesi, 2004. 3. Bumairimu Abdukelimı, Uygur Türklerinin Dini İnanışları, Ankara Üniversitesi, 2006. 4. Maitikuerban Piding, Doğu Türkistan’da İslam Kurumları, Sakarya Üniversitesi, 2007. 5. Duygu Kaçaranoğlu, Çin’de ve Doğu Türkistan’da İslam’ın Yayılışı, Rize Üniversitesi, 2012. SANAT 1. Abdullah Köse, Uygur Türklerinde Müzik İncelemesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, 2000. 2. Ayinuer Taxitiemuer, Uygur Türklerinde On İki Mukam Sanatı, Ankara Üniversitesi, 2009. SOSYOLOJİ 1. Kasım Karaman, Göçmen Uygurların Dini Yaşayışları Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma (Kayseri Örneği), Erciyes Üniversitesi, Kayseri 1995. 2. Abdureşit Celil, Türkiye’ye Göç Eden Uygurların Sosyo-Kültürel Yapısı, Hacettepe Üniversitesi, 1999. 3. Adil Yusuf, Üniversite Öğrencilerinin Tüketim Kültüründeki Değişmeler Çin Uygur Örneği, Ankara Üniversitesi 2006. 4. Remzi Ataman, Türkiye’de Yaşayan Doğu Türkistan Kökenli Uygur Türklerinin Sosyo-Kültürel Kimlikleri (Kayseri Örneği), Gazi Üniversitesi, Ankara 2006. 5. Zekiye Genç, Uygurlarda Kadın, Mimarsinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul 2009. 6. Mine Akman, Uygur İmmigrants İn Turkey: A Home away from home (Türkiye’deki Uygur Göçmenler: Evden Uzakta Bir Ev), Boğaziçi Üniversitesi, 2010.

EĞİTİM 1. Dilare Jiapaer, Çin Şinjiang Uygur Özerk Bölgesindeki İlk Orta ve Lise Öğretmenlerine Uygulanan Hizmet İçi Eğitim Etkinliklerinin Öğretmen Algılarına Göre Değerlendirilmesi, Gazi Üniversitesi, 2010. 2. Abudukelimu Nuerkaosaier, Çin Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi Urumçi Şehrindeki Lise Öğrencilerinin Beslenme ve Fiziksel Aktivite Bilgi ve Davranışları, Hacettepe Üniversitesi, 2013.

EKONOMİ 1. İlyar Şemseddin, Doğu Türkistan’daki Aşırı Nüfus Artışının Tarım Sektörü Üzerine Etkisi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 1996.

ULUSLARARASI İLİŞKİLER 1. Gökhan Akaydın, Uluslararası ve Bölgesel Bir Sorun Olarak Doğu Türkistan, Selçuk Üniversitesi, 2002. 2. İsmail Mehmet Emin, Değişen Dünya Stratejisinde Doğu Türkistan, Ankara Üniversitesi, 2003. 3. Shahzada Dauliatova, Çin’in Doğu Türkistan Politikası, Gazi Üniversitesi, 2007. Alimcan İNAYET 34

4. Soohye Baek, Uyghur (Eastern Turkistan) Secessionism in the People’s Republic of China (Uygur Ayrılıkçılığı), Bilkent Üniversitesi, Ankara 2008. 5. Fatma Özge Atay, İmpact of the Xinjiang Problem on China’s External Relations: 1990 – 2010 (Sincan Sorununun Çin Dış İlişkilerine Etkisi: 1990-2010), Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 2010. 6. Mustafa Keskin, Çin’de Etnik Azınlıklar ve Doğu Türkistan Sorunu, Yalova Üniversitesi, 2013.

B. DOKTORA TEZLERİ DİL 1. F. Sema Barutçu, Uygurca Sadaprarudita ve Drahmodgata Bodhisattva Hikayesi, Ankara Üniversitesi 1987. 2. S. Mahmut Kaşgarlı, Modern Uygur Türkçesinde Fiiller, İstanbul Üniversitesi 1991. 3. Rıdvan Öztürk, Uygur ve Özbek Türkçelerinde Fiil, Gazi Üniversitesi, Ankara 1992. 4. Mehmet Ölmez, Hsüan Tsang’ın Eski Uygurca Yaşam Öyküsü 6. Bölüm, Hacettepe Üniversitesi, 1994. 5. Hikmet Koraş, Özbek ve Uygur Türkçelerinde İsim, Erciyes Üniversitesi, 1998. 6. Müesser Öztürk, Uygurcada Eylem Çekimi, Ankara Üniversitesi,1996. 7. İshak Bekri Goca, Abidarim Koşavarti Şastr’in On-doku/ kun-doku Sözlüğü, İstanbul Üniversitesi, 1998. 8. Erkin Emet, Doğu Türkistan Ağızları, Ankara Üniversitesi, 2000. 9. Ferhat Kurban Tanrıdağlı, Çağdaş Uygurca’da Hoten Ağzı, Marmara Üniversitesi, 2001. 10. Mağfiret Kemal, Buddhist Türk Çevresi Eserlerinde Metafor, Ankara Üniversitesi, 2003. 11. Mustafa Yıldız, Yeni Uygur Türkçesinde Tasvir Fiilleri, Gazi Üniversitesi, 2004. 12. Elmira Kaljanova, Elmira Kaljanova Uygurca Dışastvustik (Giriş-Metin-Çeviri-Dizin ve Tıpkı Basım), Marmara Üniversitesi, 2005. 13. Ferruh Ağca, Eski Uygur Türkçesiyle Yazılmış Eserlerin Ses ve Şekil Özelliklerine Göre Tarihlendirilmesi, Hacettepe Üniversitesi, 2006. 14. Gülsine Uzun, Doğu Türkistan Kırgızlarından Derlenmiş Metinler (Gramer-Metin- İndeks), Ege Üniversitesi, 2006. 15. Serkan Şen, Orhon, Uygur ve Karahanlı Metinlerindeki Meslekler Bağlamında Eski Türk Kültürü, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, 2007. 16. Aysun Demirer Güneri, Yeni Uygur Türkçesindeki Fiillerin Durum Ekli Tamlayıcıları, Gazi Üniversitesi, 2007. 17. Özgür Ay, “İz” Romanının Dili, Ege Üniversitesi, Ege Üniversitesi, 2007. 18. Murat Elmalı, Da?akarmapathaavad?nam? Giriş-Metim-Çeviri-Notlar-Dizin- Tıpkıbasım, Marmara Ünbiversitesi, 2009 19. Erdem Uçar, Altun Yaruk Sudur, V. Kitap, Berlin Koleksiyonundaki Fragmanların Transliterasyonu ve Transkripsiyonu Açıklamalar ve Dizin, Ege Üniversitesi, 2009. 1980’li Yılların Sonlarından Bugüne Kadar Doğu Türkistan Uygur Türkleriyle İlgili Türkiye’de Yapılan 35 Bilimsel Çalışmaların Genel Bir Değerlendirilmesi

20. Murat Orhun, Uygurcadan Türkçeye Bilgisayarlı Çeviri, İstanbul Teknik Üniversitesi, 2010. 21. Hacer Tokyürek, Eski Uygur Türkçesinde Budizm ve Manihaizm Terimleri, Erciyes Üniversitesi, 2011. 22. Ahmet Karaman, Lutpulla Mutellip’in Şiirleri, Ege Üniversitesi, 2011. 23. Erol Topal, Karahanlı Türkçesi Kur’an Tercümesi ile Yeni Uygur Türkçesi Kur’an Tercümesinde Dini Söz Varlığı: Karşılaştırmalı İnceleme, Gazi Üniversitesi, 2012. 24. Neşe Erenoğlu, Türkiye Türkçesi ve Yeni Uygur Türkçesinin Sözdizimi Açısından Karşılaştırılması, Ege Üniversitesi, 2013. 25. Reyila Kaşgarlı, Çağdaş Uygur Şairlerinden Memtili Tevfik Efendi’nin Şiirleri Üzerinde Dil İncelemsi (Giriş-İncelem-Metin-Aktarma-Sözlük), İstanbul Üniversitesi, 2014.

TARİH 1. İklil Kurban, Hocalar Devri, Hacettepe Üniversitesi, 1992. 2. Nuraniye Hidayet, Çin Elçisi Chang Ch’ien Seyahatnamesi’ne Göre Orta Asya’daki Etnik Gruplar, Hacettepe Üniversitesi,1999. 3. Varis Abdurrahman, Karahanlılar Devleti ile Koçu (İdikut) Uygur Devleti’nin Münasibetleri, Ankara Üniversitesi, 2001. 4. Erkin Ekrem, Hsüan-Tsang Seyahatnamesi’ne Göre Türkistan, Hacettepe Üniversitesi, 2003. 5. Konuralp Ercilasun, Ch’ing Hanedanı Zamanından Kaşgar (19. Yüzyıl Başına Kadar), Ankara Üniversitesi, 2003. 6. Ömer Kul, Osman Batur ve Doğu Türkistan Milli Mücadelesi (1941-1951), İstanbul Üniversitesi, 2009. 7. Giray Fidan, Çin Kaynaklarına Göre 16. yy Osmanlı Çin İlişkileri ve Çin’deki Osmanlı Ateşli Silahları, Ankara Üniversitesi, 2010. 8. Hisaji Tokuda, Uygur-Çin Ticari İlişkilerinin Gelişimi, Ankara Üniversitesi, 2010. 9. Enkhbat Avırmed, Kök Türk ve Uygur Çağındaki Moğol Asıllı Halkların Siyasi ve Kültürel Durumları: 6 ve 9. Yüzyıllarda, Ankara Üniversitesi, 2011.

EDEBİYAT 1. Hülya Çengel (Kasapoğlu), Abdurrahim Ötkür’ün Şiirleri İnceleme-Metin-Aktarma, Gazi Üniversitesi, 1994. 2. Hatice Yiğitbaşı, Zordun Sabir’in Hire Derize Adlı Kitabından Duman Adlı Hikayenin Metin İnceleme, İndeks Çalışması, Trakya Üniversitesi, 1999. 3. Gülzade Tanrıdağlı, Çağdaş Uygur Romanı: 20. Yüzyıl, Marmara Üniversitesi, 1999. 4. Levent Doğan, Zunun Kadiri, Guncem (Metin-İnceleme-Dizin), Trakya Üniversitesi, 2000.

FOLKLOR 1. Alimcan İnayet, Uygur Halk Destanları Üzerinde İncelemeler, Ege Üniversitesi, 1995. 2. Abdulhakim Mehmet, Uygur Halk Destanları (İcra Merkezli ve Karşılaştırmalı Bir Araştırma), Ege Üniversitesi, 2006. 3. Adem Öger, Uygur Efsaneleri Üzerinde Bir Araştırma (İnceleme ve Metinler), Ege Üniversitesi, 2008. Alimcan İNAYET 36

4. Burak Gökbulut, Kıbrıs Türk Masalları ile Uygur Türk Masalları Üzerinde Karşılaştırmalı Bir Araştırma (İnceleme-Metinler), Ege Üniversitesi, 2010.

SANAT 1. Şehnaz Biçer Özcan, Uygur Yazmalarında Sayfa Düzeni, Marmara Üniversitesi, 2010. 2. İsmail Hakkı Gerçek, Uygur Klasik Türk Halk Müziğindeki On İki Makamın Geleneksel Türk Müziğindeki Karşılıkları Üzerine Bir İnceleme, İnönü Üniversitesi, 2013.

SOSYOLOJİ 1. Mettursun Beydullah, Taklamakan Çölünün Merkezindeki Bilinmeyen Uygur Köyü: deryabıyı, Ankara Üniversitesi, 2005.

ULUSLARARASI İLİŞKİLER 1. Ahmet Türköz, Doğu Türkistan’da İnsan Hakları, İstanbul Üniversitesi, 1998.

C. KİTAPLAR DİL 1. Reşit Rahmeti Arat, Doğu Türkçesi Metinleri, Yayına Hazırlayan: Osman Fikri Sertkaya, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1987. 2. E. Denison Ross, Kuş isimlerinin Doğu Türkçesi, Mançuca ve Çince Sözlüğü, İngilizceden Çeviren: Prof. Dr. Emine Gürsoy-Naskali, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1994. 3. Ceval Kaya, Uygurca Altun Yaruk. Giriş, Metin ve Dizin, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1994. 4. Rıdvan Öztürk, Yeni Uygur Türkçesi Grameri, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1994. 5. Paul Pelliot, Uygur Yazısıyla Yazılmış Uğuz Han Destanı Üzerine, Tür Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1995. 6. Emir Necipoviç Necip, Yeni Uygur Türkçesi Sözlüğü, Çevien: İklil Kurban, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1995. 7. Rıdvan Öztürk, Uygur ve Özbek Türkçelerinde Fiil, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1997. 8. F. Sema Barutçu Özönder, Abidarim Kınlıġ Koşavarti Şastirtakı Çınkirtü Yörüglerning Kingürüsi’nden Üç İtigsizler. Giriş–Metin–Tercüme–Notlar–İndeks, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1998. 9. Wang Yuan-xin, Çin’deki Türk Diyalektleri Araştırma Tarihi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1999. 10. F. Sema Barutçu Özönder, Üç İtigsizler, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2000. 11. Engin Çetin, Altun Yaruk (Yedinci Kitap), Karahan Kitabevi, Adana, 2000. 12. Ceval Kaya, Uygur Harflı Rızvan Şah ile Ruh Afza Hikayesi, 2. Baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2008. 1980’li Yılların Sonlarından Bugüne Kadar Doğu Türkistan Uygur Türkleriyle İlgili Türkiye’de Yapılan 37 Bilimsel Çalışmaların Genel Bir Değerlendirilmesi

13. Erkin Emet, Doğu Türkistan Ağızları, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2008. 14. F. Sema Barutcu Özönder, Kaşgarlı Mahmud Kitabı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2008. 15. Emek Üşenmez, Karahanlı Türkçesinin Sözlüğü, Doğu Kitabevi, İstanbul, 2010. 16. Arpat Berta, Sözlerimi İyi Dinleyin. Türk ve Uygur Yazıtlarının Karşılaştırmalı Yayını, Çeviren: Emine Yılmaz, Türk Dil Kurumu yayınları, Ankara, 2010. 17. Kemal Eraslan, Eski Uygur Türkçesi Grameri, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2012. 18. Mehmet Ölmez, Orhon-Uygur Hanlığı Dönemi: Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları, Bilge Su Yayıncılık, Ankara, 2012. 19. Mağrifet Kemal Yunusoğlu, Uygurca - Çince İdikut Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2012. 20. Zemire GULCALI, Eski Uygurca Altun Yaruk Sudur’dan “Aç Bars” Hikayesi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2013. 21. Talat Tekin, Irk Bitig, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2013. 22. Erdem Uçar, Uygurca Altun Yaruk Sudur IX. Tegzinç, Dinozor Kitabevi, İzmir, 2013. 23. Erkin Emet – Adilcan Eruygur, Temel Uygurca, Grafiker Yayınları, Ankara, 2013. 24. Betül Özbay, HUASTUANIFT: Maniheist Uygurların Tövbe Duası, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2014. 25. İsmail Doğan – Zerrin Usta, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, Altınpost Yayınları, Ankara, 2014. 26. Serkan şen, Eski Uygur Türkçesi Dersleri Bilge Kültür Sanat Yayını, İstanbul, 2014. 27. Akartürk Karahan, Eski Uygurcada Bağlaçlar, Grafiker Yayınları, Ankara, 2014. 28. Levent Doğan, Uygur Türkçesi Grameri, Parafiks Yayınevi, İstanbul, 2014. 29. Melek Özyetgin, İslam Öncesi Uygurlarda Toprak Hukuku, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2014. TARİH 1. Özkan İzgi, Uygurların Siyasi ve Kültürel Tarihi (Hukuk Vesikalarına Göre), Türk Kültürünün Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1987. 2. Özkan İzgi, Çin Elçisi Wang Yen-Te’nin Uygur Seyahatnamesi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1989. 3. Andrew D. W. Forbes,, Doğu Türkistan’daki Harb Beyleri (Doğu Türkistan’ın 1911- 1949 arası Siyasi Tarihi), Çeviren: Envercan, Bayrak Yayımcılık-Matbaacılık San. Ve Tic. Litd. Şti, İstanbul, 1991. 4. İklil Kurban, Şarki Türkistan Cumhuriyeti (1944-1949), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1992. 5. İklil Kurban, Doğu Türkistan İçin Savaş, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995. 6. Ahmet Kemal İlkul, Çin-Türkistan Hatıraları, Hazırlayan: Dr. Yusuf Gedikli, Ötüken Neşriyat A.Ş, İstanbul, 1997. Alimcan İNAYET 38

7. Mehmet Saray, Doğu Türkistan Türkleri Tarihi 1 (Başlangıcından 1878’e Kadar), Kitabevi Yayınları, İstanbul, 1997. 8. Adil Hikmet Bey, Asya’da Beş Türk, Ötüken Neşriyat A.Ş., İstanbul, 1998. 9. Kemal Göde, Eratnalılar (1327-1381), Türk tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000. 10. Gülçin Çandarlıoğlu, Uygur Devletleri Tarihi ve Kültürü, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 2006. 11. Gülçin Çandarlıoğlu, Özgürlük Yolu – Nurgocay Batur’un Anılarıyla Osman Batur, Doğu Kütüphanesi, İstanbul, 2006. 12. İsa Yusuf Alptekin, İsa Yusuf Alptekin’in Mücadele Hatıraları 1949-1980 (Esir Doğu Türkistan İçin-2), Berikan Yayınları, Ankara, 2007. 13. Saadettin Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürü, Akçağ Yayınları, Ankara, 2008. 14. Saadettin Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi, Berikan Yayınları, Ankara, 2009. 15. Polat Kadiri, Baturlar- Polat Kadiri (Ülke Tarihi)/(Doğu Türkistan Milli Mücadele Tarihi 1930-1949), Berikan Yayınları, Ankara, 2009. 16. Varis Abdurrahman, Orta Asya Türk Tarihinin Kaynakları, Binyıl Yayınevi, Ankara, 2009. 17. Turgun Almas, Uygurlar, Selenge Yayınları, İstanbul, 2012. 18. Konuralp Ercilasun, Tarihin Derinliklerinden 19. Yüzyıla Kaşgar, Türk Tarih Kurumu yayınları, Ankara, 2013. 19. Muhammed Bilal Çelik, Yarkend Hanlığı’nın Tarihi, IQ Kültür Sanat Iayıncılık, İstanbul, 2013. 20. Li Sheng, Sinciang Uygur Tarihi, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2013. 21. Çin Kaynaklarına Göre Türkistan Şehirleri, Yayına Hazırlayan: Kürşat Yıldırım, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2013.

EDEBİYAT 1. Reşid Rahmeti Arat, Eski Türk Şiiri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991. 2. Nasrettinoğlu, İrfan Ünver, Çağdaş Uygur Şiiri Antolojisi, Ankara, 1995. 3. Sultan Mahmut Kaşgarlı, Çağdaş Uygur Türklerinin Edebiyatı, T.C.Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1998. 4. Erkin Emet, Çağdaş Uygur Şiiri Antolojisi, Kültür Bakanlığı, Yayınları, Ankara, 1998. 5. Hülya Kasapoğlu, Abdurahim Ötkür Şiirleri (1-2. Cilt), Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 2000. 6. Alimcan İnayet, Abdulhaluk Uygur ve Şiirleri, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2007.

FOLKLOR 1. Uygur Halk Masalları, Hazırlayan: Ehet Haşim, Çeviren: Ahmet Bican Ercilasun – A. Şekür Turan, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1989. 2. İsa Özkan, Abdurrahman Han Destanı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1989. 1980’li Yılların Sonlarından Bugüne Kadar Doğu Türkistan Uygur Türkleriyle İlgili Türkiye’de Yapılan 39 Bilimsel Çalışmaların Genel Bir Değerlendirilmesi

3. Kurtuluş Öztopçu, Uygur Atasözleri ve Deyimleri, Doğu Türkistan Vakfı, İstanbul, 1992. 4. Erkin Emet – Soner Yalçın, Nasrettin Hoca, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1995. 5. Abdulkerim Rahman, Uygur Folkloru, Çeviri: Soner Yalçın – Erkin Emet, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996. 6. Uygur Halk Destanları 1, Hazırlayan: Alimcan İnayet, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2004. 7. Nur’ala Göktürk, Geleneksel Doğu Türkistan Uygur Mutfak Kültürü, Mart Matbaacılık Sanatları Tic. Ve San. Ltd.Şti, İstanbul, 2006. 8. Sultan Mahmut kaşgarlı, Seley Çakan Fıkraları, Çağrı Yayınları, İstanbul, 2008. 9. Alimcan İnayet, Türk Dünyası Efsane ve Masallarında Bir Dev Tipi: YALMAVUZ/CELMOĞUZ, Bilge Kültür Sanat Yayını, İstanbul, 2010. 10. Alimcan İnayet, Yusuf Mamay ve Manas Destanı (Doğu Türkistan Kırgız Varyantı), Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2010. 11. Abdulhakim Mehmet, Uygur Halk Destanları ve Destancılık Geleneği Üzerine Araştırmalar, Elik Yayınları, İzmir, 2010. 12. Abdulhakim Mehmet, Uygur Halk Destanı ÇIN TÖMÜR BATUR, egetan, İzmir, 2011. 13. Uygur Halk Destanları 3, Hazırlayan: Abdulhakim Mehmet, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2011. 14. Uygur Hallk Destanları 2, Hazırlayan: Alimcan İnayet, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2013. 15. Erkin Emet, Nüktedan Hisam Kurban, Grafiker Yayınları, Ankara, 2013. 16. Adem Öger, Uygur Türklerinde Törenler ve Bayramlar, Grafiker Yayınları, Ankara, 2013. 17. Alimcan İnayet, Uygur Halk Destan/Hikâyeleri Üzerinde İncelemeler, gecekitaplığı, Ankara, 2014. DİN 1. Zekeriya Kitapçı, Doğu Türkistan ve Uygur Türkleri Arasında İslamiyet, Yedi Kubbe Yayınları, 2005. EKONOMİ 1. İlyar Şemseddin, Doğu Türkistan’da Demografik Yapı ve Tarım, İrfan Kültür Ve Eğitim Merkezi Yayınları, İzmir, 1997. ULUSLARARASI İLİŞKİLER 1. Doğu Türkistan’da Çin’in Sömürge Politikası, Hazırlayan: Yücel Hacaloğlu, Türk Yurdu Yay., Ankara, 1998. 2. Ahmet Türköz, Doğu Türkistan’da İnsan Hakları, Doğu Kütüphanesi, 2010. 3. Nuraniye Hidayet Ekrem, Çin halk Cumhuriyeti Dış Politikası (1950-2000), Asam Yayınları Ankara, 2003..

Alimcan İNAYET 40

GENEL 1. M. Niyazi Mahmutoğlu, Doğu Türkistan, Gökhan Öndin Eğitim Vakfı Yayını, İzmir, 1987. 2. İsa Yusuf Alptekin, Unutulan Vatan Doğu Türkistan, Seha Neşriyatı, 1992. 3. Muzaffer Maden, Kaşgar ve Ötesi: gezi Notları, Anılar ve Düşünceler, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2001. 4. Harun Yahya, Komünist Çin’in Zulüm Politikası ve Doğu Türkistan, Kültür Yayıncılık, İstanbul, 2002. 5. Raphael Israeli, Çin’deki Müsülmanlar, Çev. İbrahim Kapaklıkaya, Gelenek Yay. İstanbul, 2003. 6. Sultan Mahmut Kaşgarlı, Uygur Türkleri Kültürü ve Türk Dünyası, Çağrı Yayınları, İstanbul, 2004. 7. M. Rıza Bekin, M. Rıza Bekin’in Anıları Doğu Türkistan Vakfı başkanı, Kastaş Yayınları, İstanbul, 2005. 8. Dursun Özden, Uygur Karızlarına Yolculuk, Kaynak Yayınları, 2006. 9. Ahsen Utku, Doğu Türkistan İpek Yolunun Mahsun Ülkesi, İlke Yayıncılık, İstanbul, 2006. 10. Barış Adıbelli, Doğu Türkistan, IQ Kültür-Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2008. 11. Erkin Emet, 5 Temmuz Ürümçi Olayı ve Doğu Türkistan, Grafiker Yayınları, Ankara, 2009. 12. G. Ahmetcan Asena, Çin-Doğu Türkistan (İpek Yolu 1), Pan Yayıncılık, İstanbul, 2009. 13. Eser Saka, Doğu Türkistan Düşten Gerçeğe Yolculuk, Kişisel Yayınlar, Ankara, 2009. 14. Hür Doğu Türkistan Sempozyumu (Bildiriler), İHH İnsani Yardım Vakfı, İstanbul, 2010. 15. Mehmet Emin Hazret, Ejderhanın Korkusu Türkiye (Türkiye-Çin İlişkisinin Bilinmeyen Yönleri), Cinius Yayınları, İstanbul, 2011. 16. Amine Tuna, Doğu Türkistan’da Asimilasyon ve Ayrımcılık, İHH Kitap, 2012.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

ZORDUN SABİR’İN ANAYURT ROMANINDA SOSYAL YAPI

Social Structure in the Zordun Sabir's Anayurt Novel

Derya ERSÖZ*

Özet Çağdaş Uygur edebiyatının önemli temsilcileri arasında yer alan Zordun Sabir, kaleme aldığı eserleri ile gerek dil gerekse üslup açısından büyük başarılara imza atmıştır. Birçok yazın türünde eser vermiş, yurt içinde ve dışında çeşitli ödüllere layık görülmüştür. Genellikle gerçek olaylardan yola çıkarak yazdığı roman ve hikâyelerinde psikolojik tahlillere yer verirken Uygur toplumunun sosyal yapısını da gözler önüne sermeyi ihmal etmemiştir. Bu çalışmada; Zordun Sabir’in Anayurt adlı romanında konu edilen ve 1940’lı yıllarda gerçekleşen milli mücadele döneminde Rusya ile Çin arasında kalan Uygur toplumunun sosyal yapısının nasıl ortaya koyulduğu incelenecektir. Böylece edebi düzlemde ortaya çıkmış olan sosyal yapıdaki çarpıklıkların nedenleri ve sonuçları daha iyi anlaşılabilecektir. Anahtar Kelimeler: Çağdaş Uygur Edebiyatı, Zordun Sabir, Anayurt, sosyal yapı.

Abstract Zordun Sabir, who is one of the important representatives of Contemporary Uyghur Literature, has accomplished great success with his works in terms of language and literary style. He has shown himself in many kinds of literature and has been awarded various awards both at home and abroad. He did not ignore the social structure of the Uyghur community while giving psychological assessments in the novels and stories he wrote out of real events. In this study; it will be examined how the social structure of Uyghur society between Russia and China is revealed during the national struggle that took place in 1940's year, which is mentioned in the novel of Zordun Sabir's Anayurt. Thus, the causes and consequences of the distortions in the social structure that emerged in the literary plane will be better understood. Keywords: Contemporary Uyghur Literature, Zordun Sabir, Anayurt, social structure.

Giriş Uzun yıllar boyunca bir tarafta Çin baskısı diğer tarafta derebeyleri ile mücadele eden Uygur Türkleri, on dokuzuncu yüzyıl sonları ve yirminci yüzyıl başlarında dünyada meydana gelen birtakım sosyal ve siyasal değişimlerden etkilenerek kurtuluşun çarelerini aramaya başlamış ve maruz kaldıkları zulümleri destan, şiir, roman, hikâye gibi edebi yaratmalarda da dile getirerek seslerini duyurmaya çalışmışlardır. Bunlar arasında yirminci yüzyılın ikinci yarısında kaleme aldığı eserleri ile ses getiren Zordun Sabir de yer almaktadır. Yazın hayatına 1961 yılında “Tarım” dergisinde yayınlanan bir şiiri ile

* Doktora öğrencisi, Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Türk Halkbilimi Anabilim Dalı, İzmir- TÜRKİYE, E-posta: [email protected]. Derya ERSÖZ 42

başlayan Sabir, Kültür Devrimi nedeniyle sürgün edilmiş ve 70’li yıllara kadar eser verememiştir. (Ömer 2001: 19) Senaryodan akademik yazılara kadar birçok yazın türünde eserler veren yazar büyük bir başarı yakalamış, yurt içinde ve dışında çeşitli ödüllere layık görülmüştür. (Sultan 2002: 195) Abdurehim Ötkür gibi O da genellikle yaşanmış olaylara yer verdiği eserlerine belgesel niteliği kazandırmış, roman ve hikâyelerinde ortaya koyduğu sosyal yapının yalnız edebî değil sosyolojik açıdan değerlendirilmesine de imkân sağlamıştır. Çünkü Çağdaş Uygur edebiyatında tarihî roman demek, bir anlamda tarihi gerçekleri estetik bir şekilde tekrar ortaya koymak demektir. Abdurehim Ötkür bu görüşü İz romanın giriş kısmında önemle vurgular: Tarihî roman hem gerçek tarih, hem de bir edebî eserdir. O tarih ile sanatın bir bütünlüğüdür. Tarihî roman, öncelikle tarihî gerçeklik üzerine oturtulmalıdır. Böyle bir eser yazardan bir kere tarihçi olmasını ve tarihten sıyrılarak roman sanatıyla uğraşmasını ister. Ben tarihî romancılığımda bu ilkelere uydum.(Ötkür 2006:6) Yazarların tarihi gerçekleri olduğu gibi ortaya koyma istekleri kaleme aldıkları eserleri hem konu hem de kahramanları bakımında yarı kurgusal yarı gerçek bir şekle sokar. Zordun Sabir, Anayurt romanında; hem Muhtar Bay, Nuri gibi kurgusal, hem de Ahmetcan Kasimi, Alihan Töre, Abdülkerim Abbasof, Gani Batur gibi gerçekte yaşamış ve tarihin seyrini değiştirmiş şahsiyetleri kahraman olarak seçmiştir. (Berki 2013: 72) Bu çalışmada; Zordun Sabir’in Anayurt adlı romanında konu edilen ve 1940’lı yıllarda gerçekleşen millî mücadele döneminde Rusya ile Çin arasında kalan Uygur toplumunun sosyal yapısının nasıl ortaya koyulduğu incelenecektir. Yazar bir yandan özgürlük için mücadele eden insanların savaş meydanındaki gayretlerini anlatırken, diğer yandan özel yaşantılarını da tüm ayrıntılarıyla gözler önüne sermeyi ihmal etmemiştir. İncelememiz: aile kurumu, eğitim, ekonomi ve din olmak üzere dört başlık altında yapılacaktır. Bunlar toplumları ayakta tutan temel unsurlardır. Böylece romanda konu edinen Uygur toplumunun içine düştüğü sıkıntılı durumun nedenleri ve sonuçları daha iyi anlaşılabilecek ve yazarın muhteva bakımından elde ettiği başarı ortaya koyulacaktır. 1. Aile Kurumu Toplumun çekirdek yapısı olan aile kurumu bireyin ve toplumun her yönüyle sağlıklı bir yaşam sürmesinde belirleyici faktördür. Kişi, bireysel bütünlüğünü aile içerisinde tamamladıktan sonra ancak toplumsal bütünlüğün bir parçası olabilir. Eğitimden beslenmeye, kadın ve erkek rollerinin belirlenmesinden nüfus planlamasına kadar her bilgi önce aile içerisinde öğrenilir. Sağlam bir temelde yetişen birey daha sonra toplumun birlik ve beraberliğinin, refahının bir parçası olarak ona katkı sağlayacaktır. Anayurt romanında sosyal yapıyı incelemeye de bu sebeple aile kurumundan başlayacağız. Yazar Zordun Sabir romanda aile kurumuna, kişilerin psikolojik tahlillerine, kadın ve erkeğin ailedeki rollerine, çocuğun eğitimine ve akrabalık ilişkilerine geniş ve ayrıntılı bir şekilde yer vermiştir. Öncelikle romanda erkek egemen bir toplum karşımıza çıkmaktadır. Ancak iş gücü, erkek egemen toplumlarda görüldüğü üzere büyük oranda erkeklerin omzunda değildir. Kadın ve erkek, aile geçimini sağlamak için birlikte çalışmakta bunun yanı sıra aile içerisindeki tüm iş gücü kadının omuzlarına bırakılmaktadır. Yazar, roman kahramanlarından Reyhan’ın gözünden bu durumun yarattığı sıkıntıyı açıkça ortaya koyar: Yazın erkeklerle beraber tarlada çalışıyor, sürgüye koşulan ata biniyor, tarlanın sulama kanalını yapıyor, çalaları biçip bağlıyor, bağlam ediyordu. Harmanın en son ürünleri eve taşınıncaya kadar her tane tahıl, her bağlam ot, saman, yonca onun dikkatinden kaçmıyordu. Bacakları yara olunca gece sabaha kadar uyumuyordu. Tezek kurutmak, gübre yaymak, tavuklara kümes, büyük teknede sallanarak hamur, ekmek yapmak için komşu evlerine gidip süt istemek, tandırı tezek, samanla ateşlendirip, ekmek hamuru hazırlamak, hatta bir tabak 43 Zordun Sabir’in Anayurt Romanında Sosyal Yapı

suyu, kolluk, kıskaçları tandır başına taşımak, tandırın bacasını kapatmak... Bu gibi işlerin hepsini kendisi yapıyordu. Erkekler bu işlerle ilgilenmiyordu. Ev işi, tarla işi hepsi annenindi. Anneler ağlamak, erken ölmek için yaratılmışlardı. Erkekler ise eğlenmek, gülmek için… Ah, anne olmak ne kadar da zordu! (Sabir 2000: 37) 1 Aynı durum, roman içerisinde bir kez de Reyhan’ın eşi Ziyavdun’un gözünden anlatılır: Reyhangül bugün taraça kenarında durup öne doğru eğilerek büyük bir tekne dolusu hamuru kıvranarak yoğuruyordu. Ziyavdun küçük kızını dizine almış, Reyhan’ın zayıflayıp solmuş yüzüne, ince ellerinin hamur yoğurmasına, büyük hamuru devirdiğinde boyun damarlarının kabarmasına, ayaklarının titreyişlerine bakarak oturuyordu. Ömürlük eşini yaşamın zorluklarından kurtarmak istiyordu ama çaresizdi. Hamuru erkek yoğursa tavuğu arabaya katmış gibi gülünç bir şey olurdu. Ya hamuru evirip çevirip yardım ederse? Hayır, Tarancı erkekleri kazan başına asla yaklaşmazdı, bu bir rezaletti! Tıpkı sokakta çırılçıplak dolaşmak gibi bir şey olurdu. Ocağa gübre yakıt dayatmış, saman katılan tezek yanarak mangala yayılıyordu. Onu mangalın içine sokabilirdi ama bu da kadınların işiydi. Öyle yaparsa hatununa kendi eliyle makyaj yapmış gibi olur, bu da oldukça alay konusu bir şey kabul edilirdi! “Ateş dışarı sıçradı hatun!” Reyhan, kumaş terlik giyen ayağıyla ateşi yerine koydu. Dışarıdan Bera koşarak girdi: “Anne, buzağı ineği emiverdi!” “Buzağıyı bağla kuzum, hamuru sıcak taraçada demlendirdikten sonra hemen inek sağarım.” Beş tandır ekmek yapmak Reyhan için zordu ama Ziyavdun'a göre bir şey değildi. Buzağıyı bağlayıp ineği sağmak da onun için bir şey değildi. Kızı ağladı. “Kızını teselli etsene hatun!” “Oyuktan ekmek alıp verin, tahta başında kaymak da var, yedirin!” “Ne diyorsun sen!” “Bir elimi on el yapamam ya! Böyle oturarak bakacak mısınız?” “Hatun mu ol diyorsun?” “Yaz boyunca buğday bağlayıp tarla sürüp ekin biçsem erkek oldun demiyorsunuz da, şimdi çocuğa kaymak yedirdiğiniz için... Aman Allah’ım!” Ziyavdun eskisi gibi güldü. Nasıl olduysa o, bugün çocuklara baktı. Bera ile Dera annesine yardım edip tandıra odun saldı, hazırlanan ekmek hamurlarını tandır başına taşıdı. Küçük oğlunun sünnet düğünü için Muhtar Bay’ın verdiği üç koyun, bir kuzuya yem verdi, eve ırmaktan su taşıdı. Hava karardığı zaman bu iki çocuk çit yapmak için takırdatarak kazık kaktı. Ziyavdun bugün ne var ki Reyhan’ı daha bir dikkatle izledi. O, tan vaktinden önce kalkmış, şimdi karanlık olmuş ve o saate kadar durmadan çalışmıştı. Şehre götürmek için yaz boyunca kuruttuğu elma, kavuk kakları, domates, biber, tasma et, bir çuval un, onca sukabağında yağ, içine yün sokup diktiği bez örtülü yorgan ve şilte, saman sokup diktiği yastıklar, bay ağalarıyla didişerek Kışlaktam’dan birçok çuval yün getirip bastırdığı güllük kilimler, dikilen giysi ve toplanan odun tezek... Bunların hepsi Reyhan’ın emeklerinin meyvesiydi. (Sabir 2000:64-65) Zordun Sabir’in psikolojik çözümlemedeki en büyük başarılarından biri aynı durumu farklı bakış açılarıyla dile getirmesidir. Yukarıdaki iki örnek kadının ailedeki görev ve

1 Romanın Türkiye Türkçesine aktarılmış yayını bulunmamaktadır. Alıntılanan kısımlardaki aktarmalar tarafımızca yapılmıştır. Derya ERSÖZ 44

sorumluluklarını hem erkeğin hem de kadının gözünden yorumlar. Böylece toplumsal olarak yaratılan kadınlık rolünün nedenleri ve sonuçları sosyolojik ve psikolojik açıdan ortaya konulur. Erkek, toplumsal kabuller daha doğru ifadeyle çeşitli tabular sebebiyle kadına ev işlerinde yardım edememektedir. Ancak aynı durum kadının ev dışında çalışmasına mani olmaz. Erkeğin kas gücüyle daha kolay yapabileceği işleri kadının yapması ayıp kabul edilmez. Bu algının beraberinde getirdiği sonuçlardan biri kadına yönelik aile içi psikolojik şiddetin normalleşmesidir. Kadının erkekten daha fazla sorumluluk alması ve iş gücü bakımından daha fazla emek sarf etmesi onun fiziksel olarak daha yorgun ve böylece ruhsal olarak daha mutsuz olmasıyla sonuçlanmaktır. Ancak mutsuz olmasının tek sebebi bu değildir. Diğer önemli bir sebep de erkeğin eğlenceye olan düşkünlüğüdür. Romanda anlatılan toplumun ahlaki olarak en çarpık taraflarından biri de erkeğin bu özelliğidir. Eğlence meclisleri yalnızca hoşça vakit geçirilen bir toplantı olarak kalmamakta, bu uğurca bolca zaman ve para harcanmakta, ayrıca karşımıza kadın düşkünü bir erkek tipi çıkmaktadır. Geceleri mahalleden tanıdığı insanların evlerine gizlice girip evli kadınlarla birlikte olan Muhtar Bay bunun an bariz örneğidir. Kendi kardeşi olan Ziyavdun’un eşi Reyhan’a dahi tecavüz etmeye yeltenmiş, kadın karşı koyup bir süre sonra vefat edince yaptıklarından pişman olarak şunları söylemiştir: “Nice kadının koynuna girdim. Kapılarını bozup evlerine girdiğimde, benim Muhtar Bay olduğumu bilip sessizce beni tatmin eden o kadınları küçümsemiştim. Tavanlarının penceresinden kuşağımı bağlayarak indiğimde “Size bir zahmet” diye beni sımsıkı kucaklayan genç gelinleri cariye gibi azarlıyordum…”(Sabir 2000:b86) Muhtar Bay’ın bu sözleri, toplumun mevcut ahlaksızlığı ne derecede kabullendiğinin bir göstergesidir. Ziyavdun, oğlu Nuri’nin mahallede kalmak istemeyişinin, burada arkadaş edinmeyişinin nedenini açıklarken bunu kendi kendine itiraf eder: Yazın güzel akşamlarında, köy çocukları tutkularından neler yapmaz ki? Bazen genç karı kocaların penceresini dikizlerler, bazen başak bahçesi ve kavun tarlasına gizlice girerler. Onların konuştukları şeylere bir bak! Muhtar Bay’ın geceleri kimin evine girdiği, ev sahibi eşinin nazları, erkekler arasındaki metres yarışması, kıskançlık kavgası, kadınların ırmak kenarındaki küfürleri, atlar, öküzler, köpekler, horozlar konusundaki uzun uzadıya tartışmalar, hatta sonrasındaki dövüşmeler... Oğlu bunların hangi birini beğensin? Nuri boş zaman bulunca kitap okuyor, düşünüyor, konuşursa başkasının bilmediği büyük işleri konuşuyor. (Sabir 2000: 27) Gerek kadınların kendilerine yapılan cinsel şiddeti neredeyse hoş görecek duruma gelmeleri, gerekse erkeklerin birbirlerinin hanelerine musallat olmayı âdet haline getirmeleri toplumun ahlaki yapısını büyük ölçüde bozmuştur. Böylece hem aile içinde hem de sosyal ortamda huzur ve güven kalmamış, toplumsal çöküş hızlanmıştır. Toplumda çok eşlilik hâkimdir. Özellikle varlıklı erkelerin birden fazla eşi bulunmaktadır. Dinî nikâhın geçerli sayıldığı, boşanmanın da erkek kontrolünde olduğu görülmektedir. Hayalinde ona seslenip “Ziyek’i bırak, benimle evlen. Küçük hatun olmak istemezsen büyük hatun ol. Akbaş Gülnisa Büvi’yi altı çocuğuyla birlikte üç talak etmeye razıyım” diye yalvarıp yakınıyordu. (Sabir 2000:62) Muhtar Bay’ın zihninden geçen bu düşünceler bize kuma kadınlar arasında bir hiyerarşi olduğunu göstermektedir. Bunların yanı sıra kadınların uğursuz sayıldığını da Ziyavdun’un şu sözlerinden anlıyoruz: “Hey Reyhan, kadınların gözü de, sözü de uğursuzdur. (Sabir 2000: 29) 45 Zordun Sabir’in Anayurt Romanında Sosyal Yapı

Romanda genel olarak erkeğe karşı itaatkâr ve yumuşak başlı köylü kadın portresi çizilmiştir. Giyim tarzı ve davranış şekilleri Batılılar gibi değildir. Türk ananesiyle birlikte Doğulu yaşam tarzını yansıtır. Bunun karşısında romanda şehirli ve Batılı olmaya özenmiş kadın yer alır. Bunlar gerek giyim kuşamıyla gerekse davranışlarıyla albenili kadınlardır. Nazarhan Hoca’nın en küçük hanımı bunlardan biridir. Şöyle tasvir edilir: Hocamın genç, güzel eşi Epriz Büvi, başına zarif püskülleri olan Fransız şapkası, üzerine de Fransa’nın en yeni model giysisi, değerli yün kumaştan dikilen beli dürmeli, yakası açık, uçları saçık kışlık palto, ayağına açık kırmızı, yüksek ökçeli çizme, ellerine deri eldiven giymiş vaziyette poz vermişçesine gülümseyip dimdik duruyordu. Hocam kendisinden yirmi iki yaş küçük olan, zengin tüccar babasıyla birlikte Taşkent, Ornburg, Moskova, Berlin, Paris’i gezerek gözü açılan, yaşam ve tefekkür adetlerinde Uygurların saflığını bırakıp yapmacık tavırlarla dürüst adamları inandırma alışkanlığını geliştiren, ince, ak yüzlü bu eşini çok seviyordu. Hocam dört kez evlendi. Öncekilerinden çocuk sahibi oldu ancak yeterince mutlu olamadı. Süslenmeyi seven bu güzel eşinden çocuğu olamasa da yaşamının tadını çıkarıyordu. Bu eşinin tüm hareketleri, gülüşü, konuşması, işvesi, cilvesi bambaşkaydı. Hocama esrarengiz ve zevkli geliyordu. Başka eşleri sadece korkmayı, utanmayı, ne dese yapmayı biliyordu. Onlar hocamı asla rencide etmezler, böyle olunca hocamın hoşuna gitmezlerdi. Bu eşi ise hocamın sözünü dinliyor ama bildiğini yapıyordu. Hocamın boynuna elleriyle sarılıp cilveli bir şekilde “Siz öyle dediniz ama ben böyle yaptım?” der, güzel, çekici gözleriyle hocamın gözlerine bakardı. Hocam birden sakinleşerek: “Hey şeytan!” demekle yetinirdi. (Sabir 2000: 126-127) Genel olarak Türk edebiyatının ana temalarından biri olan Doğu-Batı çatışması Anayurt romanında da işlenmiştir. Bir taraftan dört kadınla birden evlenerek Doğulu düşünce yapısını sergilerken diğer taraftan Batılı olanı çekici bulan erkeğin yaşadığı zihin karmaşası toplum psikolojisini olumsuz yönde etkilemektedir. Kadın sosyal yaşamda erkekle iç içe değildir. Eğlence meclislerinde yer almazlar. Erkeklerden daha fazla çalıştıkları için kendilerine zaman ayırmaları da zorlaşır. Ancak Epriz Büvi misafir ağırladığı bir ortamda karşımıza şu şekilde çıkar: Epriz Büvi bu sefer bambaşka süslenmişti. Britanya'nın yün kumaşından dikilen göğsü açık, uzun kollu, saçma etekli siyah gömlek, başına yamuk bir biçimde şapka giymişti. Boynundaki kolyenin gül işlenmiş elmas gözü, azıcık görünen iki göğsünün ortasındaydı. Onun hemen altında iri, yeşil gözlü altın kolye vardı. Dürülen bileklerinde Fransa'da işlenen çift bilezik, altın saat, parmaklarında yakut gözlü yüzükler ışıldıyordu. O, cesur bir tavırla ve Rusça: “Dobri veçir” deyince, misafirler yerinden kalkıp gülümsediler. O, ışıl ışıl parlayan bedenini gösterip kıvranarak ince ellerini misafirlerle tokalaşmak için uzattı. “Harika, harika bir anlayış!” dedi Azimetof, onun ellerini sıkarak: “Erkeklerle el sıkışıp selamlaşan bir Uygur kızını ilk kez görüyorum!” “Dans etmeye de mahir!” dedi Mensur Efendi, gülerek: “Hocamın teşebbüsleri, yaşam tarzı da modadır. Uygur hayatının yeni, çağdaş örneğini sadece hocamın evinde bulabilirsiniz. Musabayof, Sabır Hacıyof’lar Uygur hayatına Avrupa sanayisi, Avrupa ticaret düşüncesi ve fen eğitimi örneklerini getirdi. Düşünce ve yaşamını değiştirmede kimse hocamın önüne geçemez!” (Sabir 2000: 133-134) Avrupai giyinişi ve davranışlarıyla beğeni toplayan kadın, misafirleri ve eşi tarafından övülür. Uygur Türklerinin alışkın olmadıkları bu yeni yaşam tarzı daha önce de belirttiğimiz üzere şehirli ve varlıklı kesim tarafından uygulanmaya başlanmıştır. 2. Eğitim Derya ERSÖZ 46

Eğitim; bireye doğru bilginin doğru şekilde öğretilmesi yani hem teoride hem de pratikte bunun ona kazandırılmasıdır. Doğumla birlikte ailede başlayıp okulda ve toplumsal yaşamda süregelen ve insanın ancak ölümüyle tamamlanan bir süreçtir. Toplumsal bütünlüğün, refahın, yüksek medeniyet seviyesinin yakalanabilesi için toplum fertlerinin iyi eğitim görmesi şarttır. Aksi takdirde cahil bir nesil yetişecek, medeniyet seviyesi düşecek, toplumun birlik ve beraberliği bozulacak ve başka toplumların hâkimiyeti hüküm sürmeye başlayacaktır. Anayurt romanında bahsi geçen insanların içinde bulundukları sıkıntı durumun başlıca sebeplerinden biri eğitimsiz olmalarıdır. Toplumda okuma yazma bilenlerin sayısı yok denecek kadar azdır. Bu durum, mahallede hırsızlık olduğu için beye şikâyet dilekçesi yazacakları kısımda açıkça dile getirilir: “Mira Kadı'nın dediğini yapalım!” dedi mahalle imamı, gözlerini kapatıp göğsüne düşen bembeyaz sakalını parmaklarıyla sıvazlayarak. “Şeng Duben atamıza yazalım, başkan atamıza yazalım...” “Kim yazacak? Kime yazdıracağız” dedi mahallenin en zengin adamı, böbürlenip kısa sakalını avuçlayarak: “Siz yazın imam, Mira Kadı söylesin!” “Öyle olsun, hadi yazın imam hazretleri!” “Ben okumayı biliyorum, ama yazmayı bilmiyorum!” dedi imam, üzülerek. “Üstelik kâğıt, kalem de yok.” (Sabir 2000:5) Uygurların Cedit dönemi aydınlarından olan Sabir’in en büyük mücadelesi diğer bütün Ceditçiler gibi hurafelere karşı verilmiştir. Anayurt romanında da bu husus önemle vurgulanır. Mahallenin en bilgili adamı olarak imam, yani din adamı görülmektedir. Bu da eğitim sisteminin din üzerine kurulu olduğunu, ancak dini eğitimin de gereğince verilmediği gösterir. Dinin doğru anlaşılması hurafelerle engellenmiş, Allah’ın insandan beklediği en önemli işlerden biri olan okumanın değeri unutturulmuş, böylece ortaya yazı yazmayı bile bilmeyen bir din adamı tipi çıkmıştır. Yazar, Ceditçiler ile Kadimcilerin yaşadığı temel çatışmayı bu şekilde göstermiştir. Mahallelinin aklına daha sonra Ziyavdun’un genç oğlu Nuri gelir. Şehirdeki bir okulda okuyan ve mahalledeki tek okuma yazma bilen bu çocuk dilekçeyi yazar. Nuri’nin yazdığı dilekçeyi gören bey şaşırır: “Kim yazmış bu mektubu?” diye sordu. “Ziyavdun isimli bir fakirin oğlu Nuri yazmış.” “O çocuğu bana getirin!” diye buyurdu bey, düşünceli bir şekilde çenesini sıvazlayarak: “Şaşılacak bir şey değil mi bu? Lafına bak bu herifin! Hırsızların çoğalması yurdun iyi yönetilmemesinden kaynaklanır demiş!” (Sabir 2000: 12) Eğitimin insana kazandırdığı en önemli vasıflardan biri muhakeme edebilmeyi ve yaşamı sorgulayabilmeyi öğretmesidir. Başlarına gelen sıkıntıyı kendi içlerinde çatışarak ve aralarından birini suçlu görüp şikâyet ederek çözmeye kalkışan ahalinin yanında, sıkıntının neyden kaynaklandığını görüp sorunu temeline inerek çözmeye çalışan genç bir adam örnek gösterilir. Memlekette hırsızların çoğalmasının temel nedeni kötü yönetim şeklidir. Hırsızlığın önlenebilmesi için de yöneticilerin kendilerini ve yönetim şekillerini düzeltmeleri gerekmektedir. Ancak Nuri, beyin de tıpkı mahalledekiler kadar bilgiden uzak olduğunu görünce üzülür. Böylece cehaletin yalnızca köylüler arasında değil yöneticiler arasında da yaygın olduğu ortaya çıkar. Romanda, okumuş, bilgili, memleketi için her türlü fedakârlığı göze alan ideal tip Nuri’dir. Ancak o da madde ile mana arasına sıkışmıştır. Memleketi için fedakârlık ederken 47 Zordun Sabir’in Anayurt Romanında Sosyal Yapı

duygularından arınması gerektiğini düşünür. Yazar, beyin kızı Sabiha’ya âşık olan gencin içerisinde bulunduğu ikilemi onun zihninden aktarmıştır: O, hiçbir zaman bugünkü gibi heyecanlanmamıştı. Önündeki Sar Dağ’ının karlı zirvelerine, yamaçlarındaki çamlarına, Nehri’nin öbür kıyısındaki uçsuz bucaksız bozkırlara şairane duygularla baka kaldı. Git gide uzaklaşmakta olan bey otlağına sık sık dönüp baktı. Orası sanki Nuri’yi çağırıyor, benim ömürlük yiğidim ol diye yalvarıyor, ona insan hayatındaki en güzel şeyi takdim ediyordu. Ama gizli bir güç onu buradan gitmeye, arkasına dönüp bakmamaya sürüklüyordu. Bu, sözün gücüydü. Nuri bu sözleri neden tekrarlayıp durmuş, yemin gibi ezberlemişti? Ezberleseydi de yemin etmemiş olsaydı keşke: “Nefsine düşkün olma, sevgiye köle olma. Bu ikisi gaye yolundaki iki engeldir.” (Sabir 2000: 21-22) İdealleri uğrunda mücadele ederken âşık olup evlenmenin bir nevi zaaf veya yenilgi olduğunu ona aldığı eğitim, okuduğu Batılı yazarlar öğretmiştir. Fakat dünya zevklerinden de tamamıyla vazgeçemez. Sabiha tutsak edildikten sonra, Nuri’nin aklı Sabiha’nın kendisine âşık olan kardeşi Feriha’ya kayar. 3. Ekonomi Gerek bireyin gerekse toplumun özgür olabilmesi için gerekli şartlardan biri de ekonomik bağımsızlıktır. Nasıl ki başka birine bağımlı olarak yaşayan bir birey aklını ve vicdanını hür bir şekilde kullanamazsa, ekonomik açıdan bağımsız olmayan toplumlar da başka toplumların baskısı altında kalırlar. Anayurt romanında ön plana çıkan temalardan biri fakirliktir. Güç şartlar altında çalışan köylüler ağır vergiler altında geçimini zor karşılarken, şehirli zenginler bolluk içerisinde yaşamaktadır. Yazar, Ziyavdun’un geçimini nasıl sağladığını şu satırlarla anlatılmıştır: O, birkaç seneden beri oğlunu okutmak için, ekin ürünlerini karlara bulaştırıp zorlukla elde ettikten sonra dört çocuğuyla eşini binek arabasına oturtup şehirdeki sıradan zenginlerin ahırları yanındaki karanlık hem de küçük bir odalı evi, kışın üç ho buğday karşılığında kiralayıp, at arabasıyla geçinerek yaşıyordu. Köydeki geniş, rahat evi ve bahçesini bırakıp başkasının avlusunda sıkılarak günlerini geçirdi. Eşi, ev sahibinin ekmeğini yapıp bulaşıklarını yıkayıp avlusunu süpürerek kışı geçirmeye alıştı. Kendisi horoz öttüğü zaman evden çıkıp, yatsıdan sonra alaca atı ile birlikte yorgun bitkin bir hale geldiğinde eve dönüp, kar çığı taşıyıp ya da Pilici kömür ocağından kömür alıp satıp kazandığı parasının yarısını eşine teslim ederdi ve “Bunları biriktir hatun, oğlumuz şehir çocuklarının önünde sıkılmasın” derdi. Dört seneden beri böyle yaşadı. (Sabir 2000: 24) Fakirin verdiği hayat mücadelesi yanında zenginin gününü gün etmesi iç çatışmayı beraberinde getirir. Yoksul kesim çalışarak kazanamayacağı varlığı kolay yoldan elde etmeye kalkışır. Hırsızlık, düzenbazlık artar. Bu da toplumdaki huzur ve güven ortamını bozan başka bir etkendir. Romanda; verilen silahlı mücadelenin asıl sebebinin insanların yaşadığı ekonomik sıkıntılar olduğu da Nuri’nin ağzından aktarılır: Nuri, silahlananların çok amaçlı, çok tabakalı olduğunu da düşündü. O, Alihan Töre’nin “İstiklal”, “İslam bayrağı” gibi sözlerine de, bir kısım adamların, bayların “ticaret, sanayi, bilim ve tekniğe yönelme, Avrupai yaşamın kapısını açma” gibi sözlerine de merak duymuyordu. Belki ağır vergi, fakirlik, cahillikten kurtulamayan çiftçiler, Hitay Pazarında kepçesini omzuna alıp tir tir titreyip duran, Piliçi maden ocaklarının altında, kömür üzerinde yatıp kalkıp duran gurbetçilerin doyabilecek , ısınabilecek giysi, barınabilecek ev ve geçinebilecek bir iş bulmasını, çocukluğundan beri okuma yazma bilmeden yaşlanıp giden, toprak, insan, toplum, tabiat hakkındaki konuşmaların hepsine “tövbe” diye yakasını tutarak şaşırıp kalan on binlerce, hatta milyonlarca insanın cahillik, yoksulluk, fakirlikten Derya ERSÖZ 48

kurtulmasını, her insanın kendi haklarına sahip çıkabilmesini, birileri efendi, birileri köle, birileri zalim, birileri mazlum, birileri zorba, birileri mağdur olan bu durumu değiştirmeyi, insanlardaki kaygı, gözyaşı ve haksızlıkların yok edilmesini arzu ediyordu. (Sabir 2000: 740) Fakir köylü bu zor şartlar altında hayatını devam ettirmeye çalışırken zenginlerin bolluk içerisinde zevk ve sefa sürmeleri Nuri’yi ve onun gibi diğerlerini de isyana sürüklemiştir: Sayısız insan bu dünyaya ağlayarak gelip dert, hasret, kaygı, azap içinde yaşayarak öbür dünyaya gider. Bu dünyanın huzuru neden eşit olarak taksim olmamıştı? Şeng Duben’in kayınpederi, eşi, kayın biraderi altın gümüş içinde yaşıyor, istediği yere gidebiliyor, istediğini yapabiliyor, istediğine kavuşabiliyordu... Yaptıkları sadece kötülük ve vahşilikti. Elde ettikleri ise zenginlik, ihtişam ve sefahat! Bu dünya böyle alçak, rezil insanlar için mi yaratılmıştı? (Sabir 2000: 152) Nuri aşkı ilk kez tattığında karşısına engel olarak yine bu sınıf farkı çıkar: Sesine, çocukluk karamsarlığı, bitmekte olan fakir arzuları, sessiz feryadı sinmişti. Zengin kız ile fakir oğlan arasında mutluluk değil sadece facia olabilirdi. Fakirlerin arzusu zenginlere yabancı gelirdi. Güzel hayal meyvesiz ağaçtır, ben hayalimle mutlu olmaya alıştım. Sabiha ile Abduömer Bey’in bahçesinde değil, hayal bahçemde ömrüm boyunca beraber olayım... diye düşündü ve erken solmuş çiçek parçacıkları gibi kırıldı. (Sabir 2000: 20) Nuri’nin ilk aşkı olan Sabiha, zengin bir beyin kızıdır. Aralarındaki sınıf farkı ikisinin de aşklarını kalplerine gömmesine sebep olur. Ancak romanın ilerleyen kısımlarında benzer bir durum tekrar yaşanır. Ancak bu kez Nuri’ye âşık başka bir zengin bey kızı olan Zeytin’e ve ailesi aradaki sınıf farkını önemsemezler. Zeytine’nin Nuri’yi görmek için köyüne geldiği kısımda şunlar aktarılır: Fayton toz, toprak, samanlarla dolu tarla yolunda beyaz toz tozutarak yürüyordu. Zeytine hayatında böyle toz içinde kalmış değildi. Kilim silkeleyeni uzaktan görürse burnunu kapatıyordu. En korktuğu şeydi.. Kirpiğine toz konmayan şehir kızı şimdi toz içinde kahkaha atıyordu. Dereden taşan sular yolları basmış, oynak atların toynaklarından, fayton çarklarından fırlayan çamurlar onun İngiliz kumaşı kullanılmış, Fransız tarzındaki yüksek kalitedeki giysilerine sıçradı. Ancak bu pis şeyler de ona kutsal gelmeye başladı. Bu yabancı köyün toprağı da, yolda çiğnenen sarı yaprakları da bir defa biçilip sonra tekrar filizlenen kır otları gibi güzel göründü gözüne. (Sabir 2000: 1460) Zeytine’nin Nuri’ye olan aşkı ona sınıf farkını unutturmuştur. Eskiden küçümsediği ve uzak durduğu şeyler şimdi gözüne güzel görünmektedir. Böylece kutsal bir duygu olan sevgi, kibre galip gelmiştir. Nuri’nin annesi Reyhan da zengin bir aileden gelmesine rağmen kocası Ziyavdun’un şartlarına uyum göstermiş ve hayatını sıkıntı içerisinde geçirmiştir. 4. Din Kültürü oluşturan ve toplumu bir arada tutan en önemli unsurlardan biri de dindir. İnsanların inanç dünyası onların hayata bakışlarını, yaşam şekillerini ve sosyal davranışlarını doğrudan etkiler. Bu durum olumlu olmakla birlikte yanlış yorumlandığında ters etki de yaratabilmektedir. Hiçbir dini öğreti insanın kendine ve diğer canlılara karşı zarar verici tutum içerisinde olmasını öğütlemez. Ancak dini kaynakların bir kenara bırakılıp yerine kulaktan dolma bilgilerin oturtulması zihnin körelmesine neden olabilmektedir. Romanda karşımıza dindar Müslüman bir sosyal yapı çıkmaktadır. Eğitim ve hukuk sistemi dine dayanır. Bunun yanı sıra sosyal yaşamda da dinin önemli bir yeri vardır. İslam’ın farzları olarak düşündükleri davranışları yerine getirmeyenleri kınarlar: 49 Zordun Sabir’in Anayurt Romanında Sosyal Yapı

Akşamleyin boz atına bir bağlam yoncayı yükleyip, yoncanın üzerinde yana doğru oturarak orağı tef gibi çalıp, yedi ses tonunun yüksekliğinde bağırarak köye girdi. Yamuk yakalı gömleğinin yakasını açık bırakıp, yırtık deri şapkasını gözünü kapatırcasına takmış, hangi renkte olduğu belirsiz takkesini kafasının arkasına geçirmiş, kulağının üzerine bir çiçek kıstırmıştı. Mescidin önünden geçerken, mescit önündeki karaağaca yaslanarak oturanlar ona nefretle baktılar. “Ziyek Cinci, ramazan ayında niye bağırıyorsun, orucun bozulmaz mı hey şehirli!” dedi dün akşam düzenlenen eğlenceye gücenen Mira Kadı, ellerini sallayıp. “Kazara!” dedi mahalle imamı onu takiben Ziyavdun'u suçlayarak: “Ziyavdun oruç tutmuyor, sahura kalkmıyor, iftar etmiyor, mescide de gelmiyor, imanı zayıf bu adamın!” Ziyavdun büyüklerin sözlerine kızmadı, attan sıçrayarak inip herkese selam verdi ve atın ipini bastırarak yerde diz çöküp oturdu: “İnsanız, söyledikleriniz doğru ama alışmışım, şarkı söylemeden edemem. Doğru, Allahın üç farzını yerine getiremiyorum ama iman ile zekâtı asla unutmadım.” “Doğru” dedi imam hemen: “Buğdayı ayıkladıktan sonra ilk ürününü zekâta ayırıp vakıf deposuna döküyor, eli açık bir adam bu. Üstelik Kabristan'ın yanındaki iki ho arsayı vakfa verdi.” (Sabir 2000: 44-45) Farz olarak inandıkları ibadetlere önem vermelerine rağmen dini kaynaktan habersizdirler. Okuma yazmaları olmadığı için doğru ile yanlış bilgiyi ayırt edemezler. Kulaktan dolma bilgiler ve hurafeler toplum zihnine hâkimdir. Muhtar Bay ve imam arasında geçen bir konuşma buna örnektir: Peygamberimiz, kendisi okuma yazmayı öğrenememiş ama ona çok değer vermiş. Köpeklerinize bile ilim öğretin demiş”. “Ne saçmalıyorsun Kaşgarlı!” dedi Muhtar Bay sinirlenerek: “Peygamberimiz öyle mi demiş?” “İşte bu küfürdür” dedi imam, sakalını sıvazlayıp: “Buna inanmamak küfür sayılır.” “Küfür mü dedin?” Muhtar Bay birden öfkelendi: “Sen, Kaşgarlı! Ne biliyorsun? Bizim eve şehrin tüm zenginleri, büyük âlimleri gelmişti, kuzu eti yiyip kımız içip aylarca evimizde kalmıştı. Biz altı oğlan okulda eğitim görmediğimiz halde büyüklerin sözlerini, hatta Hakimbey Hoca'nın sözlerini de duymuştuk. Ama “Köpekler de okumayı bilsin” sözünü hiç duymadık. Sana göre biz köpekten daha mı aşağıyız yani? Senin gibi işsiz güçsüz bir yabaniye pis çorba, kemik verdiğimize pişmanım...” (Sabir 2000: 7) İmamın, kulaktan dolma bilgiyle söylediği sözün itiraz edilmesini küfür olarak yargılaması cahilliğinin başlıca göstergesidir. Muhtar Bay’ın akıl yürüterek sorduğu soruya verecek cevabı olmadığı için bu yolu seçmiştir. Ancak Muhtar Bay da sağlam bir bilgiye dayanmamakta, başkalarının sözlerini kaynak olarak almaktadır. İmamın aslında işe yaramaz biri olduğu romanda açıkça vurgulanır. Din adamı kimliği sebebiyle toplum tarafından hürmet gördüğü için kendisine yardım edilmiş ve varlık kazanmıştır: Şimdi onun büyük bir evi, iki atı, altı öküzü, on beş koyunu, bir de yağ değirmeni var. Onun tarlasını cemaat ekiyor, buğdayını mahalledekiler biçiyor, hatta tığlarını başkası savurup tahılı samandan ayırıp, bodrumuna gömüyordu. Onun için, imam ezik büzük gözükse de mahallenin orta halli zenginlerinden sayılırdı. Muhtar Bay bundan endişe duyuyordu. Eğer kendi tarancılarından Fatiha ile İhlâs surelerinden başka bir kaç sure bilen birisi çıksaydı, “Kaşgarlı”yı buradan kovalardı. Bu yüzden Muhtar Bay ona sert davranmaktaydı. (Sabir 2000: 6) Derya ERSÖZ 50

Görüldüğü üzere birinin din adamı ya da bilgili biri sayılması için birkaç sureyi ezbere biliyor olması yeterlidir. Kitabi bilgisi sorgulanmaz. Romanda; bu tip bir din adamının karşısına Alihan Töre, Muttali Halife, Damolla Raziyov gibi aydın ve mücadeleci din adamları çıkarılır. Kaderciliği reddeden, halkı hurafelerle uyutmak yerine, yaşadığı esaretten kurtulması için harekete geçiren bu kişiler aynı zamanda siyasi liderlik de yapmışlardır. Alihan Töre’nin “Elinde iki silah var, birisi iman, birisi tüfektir. Tüfekle düşmanı öldüreceksin. İmanın seni koruyor!” (Sabir 2000:999 ) şeklindeki sözü bunu açıkça ortaya koymaktadır. Başlattıkları hareket, verdikleri mücadele büyük güçlerin hamleleri sonucunda başarısızlığa uğrar. Ancak gelecek kuşaklar için umut ışığı olurlar. Sonuç Çağdaş Uygur edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Zordun Sabir, kaleme aldığı Anayurt adlı belgesel nitelikli tarihi romanında 1940’lı yıllarda gerçekleşen milli mücadele döneminde Rusya ile Çin arasında kalan Uygur Türklerini konu edinmiştir. Silahlı mücadelenin yanı sıra toplumun sosyal yapısını ve insanların özel yaşantılarını da ayrıntılarıyla ortaya koymuş ve böylece halkın içerisinde bulunduğu sosyal ve siyasal şartları gözler önüne sermiştir. Romandaki sosyal yapıyı; aile kurumu, eğitim, din ve ekonomi olmak üzere dört başlık altında incelediğimiz bu çalışmamızda Doğu Türkistan’da yaşanılan ve uzun yıllardan bu yana süregelen sıkıntılı durumun nedenlerini ve sonuçlarını tespit etmeye çalıştık. Bunları maddeler halinde sıralayalım: 1. Toplumun temel sıkıntılarının başında fakirlik gelmektedir. Ağır vergiler altında ezilen halk, fakirlikten kurtulabilmek için çareler aramaktadır. Bu durum suç işleme oranını artırmış, huzur ve güven ortamını zedelemiştir. 2. Fakirliğin yanı sıra toplumun diğer temel sıkıntısı özgür olmamalarıdır. Siyasi sebepler sonucunda bölge halkı Rusya, Çin gibi dünyanın büyük güçlerinin baskısı altına girmiştir. Bu baskı kültürden ekonomiye kadar birçok alanda onlara zarar vermektedir. Bu durumdan kurtulmak için birçok kez milli mücadele verilmiş ancak hiçbiri tam anlamıyla başarılı olamamıştır. 3. Toplumların özgürlüklerine kavuşup refaha ermeleri için en önemli etkenlerden biri de eğitimdir. Toplumda okuma yazma bilen kişi sayısı yok denecek kadar azdır. Cahil bırakıldıkları için başlarına gelen olayları doğru yorumlayamamakta, üzerlerinde baskı kuran güçler tarafından kontrol edilmeleri kolaylaşmaktadır. 4. Cahil bırakılan halk dinin yanlış yorumlanmış şekli olan hurafelerle baş başa kalmıştır. Okuma yazması olmayan, ilahı kaynaktan habersiz din adamları hürmet görüp varlık sahibi edilmiştir. Bu durum cahilliğin artmasına sebep olmuş, ayrıca bir takım ahlak dışı davranışlar din kılıfına sokularak maruz görülmüştür. Erkek karşısında kadın horlanmış ve zulme uğramıştır.

Kaynaklar BERKI Abdulehet Abdulreşit (2013). “Çağdaş Uygur Edebiyatındaki Tarihi Romanları Tasnif Etmek ve Bunun Önemi”, Şincan Üniversitesi Felsefe Toplum Bilimleri Dergisi, S. 9, s. 72. HASANCAN Abdulvahit (2016). “Çağdaş Uygur Edebiyatında Önemli Bir Yazar: Zordun Sabir”, Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, S. 7, s. 1-7. ÖMER Ehtem (2001), “Uygur Edebiyatidiki Serdar Yazġuçi Zordun Sabir”, Tañritaġ Dergisi, S. 4, s. 19-23. 51 Zordun Sabir’in Anayurt Romanında Sosyal Yapı

ÖTKÜR Abdürrahim (2006). İz Romanı. Ürümçi: Şincan Halk Yayınevi. SULTAN Azat, KERİMCAN Abdurehim (2002), Uygur Bügünki Zaman Edebiyat Tarihi, Şincan Üniversitesi Neşriyati, s. 184-198. SABIR Zordun (2000). Anayurt. Ürümçi: Şincan Halk Yayınevi.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

QARAKHANIDS AND SELJUKIDS IN THE HISTORY OF CENTRAL ASIA

Karahanlılar ve Selçukluların Orta Asya Tarihindeki Yeri

Elvira MOLOTOVA* Svetlana MAXİMOVA**

Abstract Qarakhanids and Seljukids have played an important role in the Central Asian history. The history of Mawarannahr ties the representatives of these two dynasties, which conducted mutual aggressive campaigns in order to expand their domains. Qarakhanids’ relationships with Seljukids went back to the end of X. century. In the west of Talas valley, Qarakhanids feuded with Oghuz union divided into two political groupings. The rulers of Seljuk State considered themselves to be the shadow of Allah on earth and ruled the powerful country on his behalf. The Historical Sources have Prophet hadith about rules of Qarakhaind and Seldjuk States: “Sultan is the shadow of Allah on earth, and every offended seeks asylum under his auspices” and “The first among reliable Turks is Satuq”. This paper, being based on information from Oriental written monuments and numismatic materials, attempts to explore the history of conquests of the two states (Qarakhanids and Seljukids), as well as to trace relationships between the Great Seljukids and the rulers of both the Western Qarakhanid Khanate and the Eastern one. Keywords: History, Qarakhanids, Seljukids, Historical Sources, Central Asia.

Özet Karahanlılar ve Selçuklular Orta Asya tarihinde önemli bir rol oynamıştır. Maveraünnehir’in tarihi, bu iki devletin temsilcilerinin kendi etki alanlarını genişletmek amacıyla karşılıklı olarak yürüttükleri sert kampanyalara bağlanır. Selçuklu ile Karahanlılar arasındaki ilişkiler X. yüzyılın sonuna dayanmaktadır. Karahanlılar Talas vadisinin batısında, iki siyasi gruplar halinde bölünmüş olan Oğuz birliği ile çekişme halindeydi. Selçuklu Devleti hükümdarları kendilerini Allah'ın yeryüzündeki gölgesi olarak kabul etmekteydiler. Tarihî kaynaklarda onların yönetim şekilleriyle ilgili peygamber hadisleri mevcuttur. Buna göre; sultan Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir ve zulme uğramış herkes onun himayesine sığınırdı. Bu konuda Türkler arasında en güvenilir kişi Satuk’tur. Bu yazıda, Doğu yazılı anıtlar ve nümismatik malzemelerden elde edilen bilgilere dayanarak Büyük Selçuklular ve Batı Karahanlı Hanlığı’nın fetihler tarihini ve yöneticileri arasındaki ilişkilerin izlerini sürmeyi amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Tarih, Karahanlılar, Selçuklular, Tarihi Kaynaklar, Orta Asya.

* Ph.D., Senior Research Fellow of Section of Literature Studies and Linguistics Center of Uyghur Studies Institute of Oriental Studies Named after R. B. Suleymenov, Almaty, KAZAKHSTAN, E-mail: [email protected] **Teacher of Giography of the School-gymnasy № 153, E-mail: [email protected] 53 Karahanlılar ve Selçukluların Orta Asya Tarihindeki Yeri

Qarakhanids and Seljukids have played an important role in the Central Asian history. The history of Mawarannahr ties the representatives of these two dynasties, which conducted mutual aggressive campaigns in order to expand their domains. Qarakhanids’ relationships with Seljukids went back to the end of X. century. In the west of Talas valley, Qarakhanids feuded with Oghuz union divided into two political groupings (Agadzhanov, 1968: 113). The birthplace of one of them was in the middle reaches of Syr Darya River (Agadzhanov, 1969: 172); in the east they nomadized up to the valley of Talas. This is proved by the fact of latter’s assistance to Samanids in their fight against Qarakhanids. According to Oriental authors, the relocation of Seljuks to these areas occurred between 355/961-962 and the beginning of XI. century. As S.G. Aghazhanov argues, the resettlement of Seljuk tribes had been caused by the conflict of Selcuk himself with Oghuz ruler as well as the lack of pastures and grazing for livestock. Most of the population of the Selcuk group has moved to the lower reaches of Syr Darya, while the rest settled in the steppes near Samarkand and Bukhara. Migration of Seljuks was also quickened by the Qarakhanids’ pressure from the east during the second half of X. century (Agadzhanov, 1969: 174-186, 182-183). The rulers of Seljuk state considered themselves to be the shadow of Allah on earth and ruled the powerful country on his behalf. V.V. Barthold in his work “The Caliph and the Sultan” notes that the Prophet himself was attributed to the following hadith: “Sultan is the shadow of Allah on earth, and every offended seeks asylum under his auspices” (Barthold, 1966: 31). “Tadhkira-yi Bughra Khan” also refers to the hadith by the Prophet Muhammad, according to which Qarakhanids’ Sultan Satuq Bughra Khan was to be born 333 years later after his death. When he becomes 12 years old, the population of his state would accept Muslim religion. Islam would reach tops in its fierce struggle against the “infidels”. According to hadith, at one meeting the Prophet had eloquently said: “The first among reliable Turks is Satuq”, and this kalima, reportedly, was further edited by Hadrat ‘Ali Karim-Allah. After few years, Hvadja Abu Nasr Samani carries out the intended in an everlasting peace to the transitory world (Manuscript 862, l. 44б; Manuscript 5531, l. 40б; Manuscript 1818, l. 41б; Molla Haji, 1988: 38-39). Sultan’s successors, continuing the policy of their ancestor, further expanded their domains. This paper, being based on information from Oriental written monuments and numismatic materials, attempts to explore the history of conquests of the two states (Qarakhanids and Seljukids), as well as to trace relationships between the Great Seljukids and the rulers of both the Western Qarakhanid State and the Eastern one. The history of Mawarannahr interrelates conquests of these two abovementioned states. With the advent of Islam in Kashgharia and subsequent spread of this new religion among the of Eastern Turkestan, the territory of Qarakhanid state significantly expanded due to regular campaigns of Muslims against “infidels” that led to the assertion of political power of Qarakhanids on the lands located to the east. To legitimize their political power, Qarakhanid khans needed a new great “Muslim ancestor”, which became Afrasiyab – the great conqueror of the world who spread the faith of the Prophet Muhammad to its very limits. By the name of this mythical king of Turan Qarakhanids began to call themselves “the House of Afrasiyab”, despite the completely non-Turkish sounding of that name (Barthold, 1968: 79). Based on precisely such an ideal of the “ruler”, the representatives of the Qarakhanid dynasty hoped for historical confirmation that could allow them to govern not only Eastern Turkestan, but also Mawarannahr. The fact of belonging to this genus could have given the rulers of this dynasty a legitimate right to sovereignty over the whole territory of Central Asia. “Ilkhan Elvira MOLOTOVA - Svetlana MAXİMOVA 54

kings” or “princes of Turkestan of Afrasiyab origin” bore the title Malik al-Mashriq wa-s- Sin, which meant “the rulers of Chin and Machin”. This is evidenced by the coins of 459/1066-1067 (Radloff, 1893: 120, 125). Qarakhanid ruler Hasan Bughra Khan Ghazi, who bore the title of “Light of Power and Support for the Call to Faith” (Shihab ad-Dawla wa zahir da’wa), changing the plan of his uncle Musa Bughra Khan Ghazi, who intended to subdue Khotan, decided to make the military campaign to the Samanids, and only after this to continue marsh towards Western neighbors. The reason lied in the seizure by Hasan Bughra Khan Ghazi of Isfidzhab, a part of the Samanid state. Prior to the very arrival of Qarakhanid Khan, the rulers of this city had voluntarily opened the gates and greeted him with many expensive gifts. According to V.V. Barthold, the might of Samanid state was undermined by internal unrests during the reign of Nukh ibn Mansur (365-387/977-999). Hence, when in 380/990 Hasan Bughra Khan appeared with his army at the realms of Isfidzhab, the frontier city of Samanid Empire, he captured it without any resistance. There is a report that the aristocracy hostile to the Samanids itself called Turks upon to come. Hasan Bughra Khan had made a secret deal with the Samanids’ vice-regent in Khurasan and hereditary vassal ruler of Kuhistan – Abu ‘Ali ibn Sinjur, and agreed about division of the Samanid state. In accordance with these negotiations, Mawarannahr was to move under Hasan Bughra Khan domains, while the lands south of the Amu Darya – to Abu ‘Ali. After seizing Bukhara, Hasan Bughra Khan, regardless this treaty became to deal with Abu ‘Ali as his own vassal regent. Therefore, the latter had agreed with Nukh ibn Mansur the Samanid and received a return promise. However, this promise has not been fulfilled, as because of certain favorable circumstances Samanid ruler managed to return back to Bukhara on Wednesday 14 Jumada II / August 17, 992 without somebody else’s assistance (Barthold, 1963: 477; Barthold, 1963: 318-319). After capturing Jand, the news of the victories of Seljukids spread throughout the whole Turkestan and Mawarannahr. The version of “Malik-namah” cited by Ibn al-Athir says that when Harun ibn Ilek Khan conquered the “margins” of domains of one of the Samanid amirs, the latter appealed for help to Seljuk. “He (Seljuk), – Ibn al-Athir writes, – sent his son Arslan with a detachment of his people to help him. Thanks to them, Samanid became stronger and, gaining the upper hand over Harun, returned back everything the latter previously had taken from him”. Historian al-Utbi writes that during the retreat of Harun ibn Ilek Khan from Mawarannahr, his army was attacked by Turks-Guzes. Apparently, these were the Seljuk voluntary forces arrived from the area of Jand to help Nukh ibn Mansur the Samanid (Agadzhanov, 1969: 179-180). According to “Ta’rikh al-Yamini” (“The History of Yemen”) by al-Utbi, Hasan Bughra Khan Ghazi was exhausted in the climate of Bukhara. He suffered a misfortune due to mutiny, rebellion and disaster caused by him to the Samanid dynasty. He became terribly ill in bed. He thought he could recover only with an air of Turkestan. However, on the way to he died (Маteriali, 1988: 26-27). According to V.V. Barthold, in Rabi’ I 382/ May 7 – June 5 992, Qarakhanid ruler managed to march into Bukhara, but shortly thereafter due to excessive consumption of fruits fell desperately ill and was forced to leave the conquered country. He died on the way to Kashgar in the area of Kochkar-Bashi. This area was not far from the source of Chu River, the so-called Kochkar (Barthold, 1964: 506-507). According to Abu Rayhan Muhammad ibn Ahmad al-Biruni, this event occurred in 384- 385/994-995. At the turn of X-XI. centuries, the power of Qarakhanids had been definitively established in Mawarannahr (Кlyashtorniy, 1992: 273, 279). The information cited above about the death of Hasan Bughra Khan Ghazi finds contradiction within “Tadhkira-yi Bughra Khan”. According to this source, Qarakhanid ruler died in just another fierce battle with “infidels” in the area of Kulkuyar (Manuscript 55 Karahanlılar ve Selçukluların Orta Asya Tarihindeki Yeri

5531, l. 116а). According to Abu Rayhan al-Biruni and Ibn al-Athir, Hasan Bughra Khan had a laqab of “Shihab ad-Daula” (Barthold, 1964: 154). As noted by B.D. Kotchnev, Fergana dirham of 381/991-992 opens his further titulature: Malik al-Mashriq Shihab ad-Daula wa Zahir al- da’wa Abu Musa Turk-Haqan (Кochnev, 2006: 134). As noted above, Seljuk tribes of Jand provided military assistance to Samanid Nukh ibn Mansur. Thanks to this help, Samanids managed to make restitution of their ancestors’ domains. According to Ibn al-Athir, the mentioned Samanid ruler turned for help to Selcuk, who sent him a squad led by his son Arslan (Isra’il), whereby “Samanid became stronger and, gaining the upper hand over Harun, returned back everything the latter previously had taken from him” (Маtеriali, 1976: 365). According to B.D. Kotchnev, after Bughra Khan’s going away, Nukh with the assistance of Isra’il bin Selcuk restored Samanids’ power not only in the valley of Zarafshan, but also in the Syr Darya basin – Fergana, Khujand, Shash with Ilaq and even Ispijab. The struggle between the Samanids and the Qarakhanids had always been of stubborn character. In 999, Qarakhanids again invaded the territory of the Samanid state and seized their possessions. Seljuk leaders, being enticed by the perspectives of capture of big loot, have realized the hopelessness and even danger of further support to Samanids. Despite the success in the battle of Samarkand in 1004, the war against Qarakhanids who relied upon local feudal nobility was actually lost. The refusal by Seljuk leaders of alliance with the last Samanid ruler led to the ultimate consolidation of Qarakhanids’ authority over Mawarannahr. The successor of Hasan Bughra Khan became the Great Khagan Tonga/Togan Khan Ahmad bin Ali. However, further advances of Qarakhanids are associated with the name of his brother Nasr, who was at that time neither Khan nor even Ilig but only Tegin (Tonga- Tegin) i.e., one of princes. According to numismatic data of his earliest coins (fals), in 384/994-95, he won back Fergana and Khujand from the Samanids. Khujand fals named Nasr only, while Fergana fals of 384-385/994-95 mention Ahmad bin Ali as his suzerain, and as his vassal – certain Khumar-Tegin, Qarakhanid prince not known earlier, who obviously took direct part in the re-conquest of Fergana. Nasr bin Ali has also captured the neighboring Ilaq, where since 385/995 (which is the most probable date for this conquest) there begins regular coinage by Qarakhanids (Кochnev, 2006: 153-154). In 415-419 AH (1024/1025-1028),Yabgu Musa ibn Selcuk, one of the future founders of the Seljuk Empire, had been a ruler of Karmina, a part of principality of ‘Ali bin Hasan the Qarakhanid. After the death of ‘Ali, Seljukids moved to Khorezm, but after their defeat by the ruler of Jand were forced to flee to Khorasan. In 431/1040, in the battle of ad- Dandanakan located between Sarahs and Merv, the Seljukids shatteringly defeated Maso’ud the Ghaznavid. In a few decades, they have created a vast empire that included even and Asia Minor. The head of the Seljuk state became Togrul Beg (1038-1063), who conquered Ajem (Persian Iraq), Azerbaijan, Kurdistan and Kuhistan (Кochnev, 2006: 213; Istoriya, 1955; 254-255). Seljukids had rendered assistance to Qarakhanid Khan, Tafgach Khan Ibrahim bin Nasr (1046/47-1068), in his struggle for Mawarannahr, but later began raiding his domains. Such clashes continued during the reign of Qarakhanid Shams al-Mulk. In 1063, the founder of the Seljuk state Togrul Beg died. He was succeeded by his nephew Alp Arslan Khan (1063-1072), the son of Chagry Bek Dawood, who made Merv the state capital. Military-political interests of this Seljuk ruler were largely oriented towards the East. His name is associated with the marches to Huttalyan and Chaganian, Jand and Sauran, which started from the Khorezm and could not but bothered Tafgach Khan Elvira MOLOTOVA - Svetlana MAXİMOVA 56

Ibrahim. In 1068, for reasons unknown to us, he abdicated throne in favor of his son Shams al-Mulk Nasr (1068-1079/80). This step resulted in a struggle for the throne between Shams al-Mulk Nasr and another son of Ibrahim Khan – Shuays (Sayfas). The main struggle broke out in Bukhara, where the second son of Ibrahim Khan seized the Ark- citadel. After a long and stubborn battle, Shams al-Mulk seized the fortress of Bokhara and Samarkand (Istoriya, 1950: 293). The clashes with the Seljuk state that had begun yet during the life of Tafgach Khan Ibrahim intensified in the time of Shams al-Mulk Nasr. The objectives of the Seljuk campaigns were Termez and Balkh. In 1072, Seljuk Sultan Alp Arslan set up with almost a 200 thousand strong army. To ferry such a large army across the Amu Darya, it was needed to build a special bridge of ships. At the very beginning of the campaign, Sultan Alp Arslan was killed in his marquee by Yusuf al-Khwarizmi, the commandant of one of the local strongholds. Seljuks had to cancel the campaign and return army to Iran (Istoriya, 1950: 294). Taking advantage of this, Shams al-Mulk Nasr captured Termez and Balkh, though not for long. Seljuk Sultan Malik Shah (1072-1092) re-conquered both the cities and in 1074 moved to Samarkand; this ended with the concluding of peace. According to numismatic data, in 482-483 AH (1089/1090-1090/1091) in Samarkand there were coined dinars mentioning Malik Shah and his Qarakhanid vassal Arslan Khan Muhammad bin Ibrahim. Manuscript sources inform about the son of Tafgach Khan Ibrahim bin Nasr named Muhammad, but only coins revealed the indubitable fact that Muhammad was just next, the fourth, ruler of Western Qarakhanid Khanate (Кochnev, 2006: 214). The position of Shams al-Mulk was complicated by the fact that Eastern Qarakhanid ruler Yusuf Qadir Khan ibn Hasan and his sons started fighting against him, in the result of which the lands north of the Syr Darya, including Fergana, went out from Nasr’s possession. Weakened by internal turmoil in his own country as well as constant fear of aggressive actions by the Seljuks, Shams al-Mulk was forced to give up the offensive policy towards the south-west. In 471/1078-1079, Shams al-Mulk died and was succeeded by his brother Hyzr (Hidr). Initial period of Hyzr’s reign was marked by a new, very unfortunate Seljuk invasion; further relationship of Hyzr with southern neighbors were quite peaceful (Barthold, 1963: 364; Buniyatov, 1981: 6-7). The sources provide almost no information about his reign and the date of death. Nizami al-Aruzi as-Samarkandi writes that the power of Qarakhanids during Sultan Hyzr ibn Ibrahim, a patron of poets, has reached such a great flowering, strong force and might that had never happened before. During his reign, it was relatively quiet situation in Mawarannahr (Nizami, 1968: 77). A few coins of Hyzr Khan preserved until nowadays. M.N. Fedorov (Fedorov, 1978: 173-176) revealed his Uzgend dirham of 473 AH, thus proving that Fergana belonged to Hyzr. Written sources do not indicate any final date of his reign, though O. Pritsak (Pritsak, 1953: 47) considered it close to 473 AH, while M.N. Fedorov (Fedorov, 1980: 53-54) stated it as 473 AH (1080-1081) confidently. From the story by Samarkandi on Hyzr it is obvious that the latter was not just an ephemeral ruler reigned for only about a year. In the chronicle by Gars an-Ni’mah mentioning events up to 479 AH, there are mentioned Shams al-Mulk and his brother Hasan (the second name of Hyzr), but no mention of the latter’s son and successor Ahmad. If this is not a coincidence, than Hyzr, as Kotchnev believes, was still alive in 479 AH (1086-1087) (Кochnev, 2006: 211). Later, M.N. Fedorov (Fedorov, 1985: 151) published his dirham with the date reconstructed as 476, 477 or 479 AH (1083-1084, 1084-1085 or 1086-1087). The same author mentioned Samarkand dirham of 479 AH (1086-1087) with titulature of ap-Qaqan al-Mu’azzam Sultan, attributing it without any argument to Ahmad bin Hyzr. Nizami al-Aruzi as-Samarkandi definitely refers to him as Sultan; on the 57 Karahanlılar ve Selçukluların Orta Asya Tarihindeki Yeri

Samarkand dirham of 479 AH the coin issuer is named as al-Kha-qan al-Mu’azzam Sultan. From the chronicles by az-Zahabi (XIV century) it is clear that Hyzr reigned until 479 AH. By Kotchnev’s assumption, the period of his reign is 473-479/1080-87 (Fedorov, 2006: 211). The successor of Hyzr Khan has become his son Ahmad whose years of reign are unknown to us. Heir’s reign angered subjects, especially these representing the rich elite. Abu Takhir Abd ar-Rahman bin Ahmad bin Allak, the former chief judge of Samarkand, on behalf of disgruntled complained to Malik Shah about Khan’s harassments. Sultan took a favorable opportunity, and in 482/1089-1090 seized Bukhara and besieged Samarkand, which has also been occupied after fierce resistance. Captured Khan was sent to Isfahan, and in Samarkand Malik Shah left a vice-governor. Then through Uzgand he reached the borders of Kashgar. As Kotchnev notes, here the Khan of Kashghar sent him an ambassador, acknowledged himself as Malik Shah’s vassal, and began to read the khutbah and mint coins with Sultan’s name. Al-Husaini reports about yet another campaign of Sultan against Sohrab, the ruler of . After the victorious military expedition, Malik Shah left Mawarannahr (Barthold, 1963: 379; Кochnev, 2006: 213). As noted by Kotchnev, after Sultan’s departure, ‘Ain ad-Daula, a head of Qarakhanid army in Samarkand, forced Seljukids’ vice-governor to leave Mawarannahr and invited from Atbash the brother of Kashgar Khan, Ya’qub-tegin; according to Sibta ibn al-Jawzi – Buga- tegin. When Ya’qub executed ‘Ain ad-Dawla, causing the army discontent, Malik Shah came back to Samarkand, forcing Ya’qub to flee, and left his amir, then he again proceeded up to Uzgend. In Kotchnev’s opinion, Samarkand dinars of 483 AH (1090-1091) mentioning only Malik Shah convince us that both the consolidation in Mawarannahr of Buga-tegin Ya’qub and his exile fall on 483/1090-91 (Кochnev, 2006: 214). In 485/1092-1093, Ahmad bin Hyzr was returned to the throne of Samarkand as a Seljuk vassal, and in 488/1095 perished at the hands of conspirators, who enthroned his cousin Mas‘ud, the son of Muhammad bin Ibrahim. In 490/1096-1097, new Seljuk Sultan Barkiyaruk bin Malik Shah marched to Mawarannahr and appointed as Khan another grandson of the founder of the Western Khanate – Sulaiman bin Dawood bin Ibrahim, who died in the same year. O. Pritsak (Pritsak, 1953: 48) attributed to him the coins mentioning Sulaiman Qadir Tafgach Khakan. At the same time, in the Eastern Khanate there got strength the ruler of Taraz and Balasagun – Qadyr Khan Jabra’il, the son of Togryl Tegin ‘Umar. In 492/1098-99, he invaded Mawarannahr, killed Mahmud and conquered the Western Khanate. Taking advantage of unrest among the Seljukids, he tried to grab the Khorasan belonged to Sanjar, brother and vice-governor of Sultan Barkiyaruk bin Malik Shah. In 495/1101-1102, Jabra’il seized Tirmiz and crossed the Amu Darya, but died near Balkh (Barthold, 1963: 381; Pritsak, 1953: 49). Children of vassal rulers, major iqtadars and commanders used to stay as privileged hostages at the court of Seljukid rulers. “Atabat al-Qataba” (“The Collection of Sultan Deeds”) by al-Juwayni contains interesting document evidencing that under Sultan Sanjar there was as a hostage the son of Muin ad-Din, a vizier of Qarakhanid ruler, who once had been in the service of Seljukids. Manuscript sources preserve contradictory information about the end of Arslan Khan Muhammad’s reign. Suffering from paralysis, he appointed as co-ruler his son Nasr, who was then either killed by conspirators or was executed by father for participation in own conspiracy. Arslan Khan called Sanjar for help and appointed as co-ruler another son, who managed to overcome the rebels on his own. Nevertheless, Sanjar came to Mawarannahr and, accusing Muhammad of treachery, besieged and after several months conquered Elvira MOLOTOVA - Svetlana MAXİMOVA 58

Samarkand in the spring of 524/1129-1130. Sick Khan was sent to Balkh, where he soon died (Barthold, 1963: 383-384; Кochnev, 2006: 219). According to B.D. Kotchnev, all the three Western Qarakhanid Khans, who ruled in Mawarannahr after the death of Jabra’il bin ‘Umar, were placemen of Sanjar, and Muhammad and Mahmud were even in close relations with him: Muhammad related to Sanjar simultaneously as nephew, son in law and father in law, while Mahmud bin Muhammad also was a nephew of Sultan (Pritsak, 1953: 50; Кochnev, 2006: 221-222). At that, the relationships of these three Qarakhanids with Sanjar were reflected in the coinage in different ways. Thus, on coins issued in the domains of Muhammad, Sultan figures sporadically and, judging from the available materials, only (or mostly) on coins of Bukhara. On Hasan’s dirhams, Sanjar seems to be mentioned slightly more often, and what is most important – he figures even on the coins of Fergana, which was not the case during Muhammad. Finally, in the Mahmud coinage Sultan is mentioned regularly. It could be therefore assumed that the degree of dependence of Western Khagans did not remain invariable – it had been gradually increasing, reaching its maximum at the time of Mahmud. According to reliable information, Seljukids, repeatedly invading Mawarannahr, never marched to Eastern Turkestan and therefore could not control it. Even in case the suzerainty of Seljukids extended to the Eastern Khanate, it did not lasted for long and was of quite formal character. It should be noted that despite the strife between the heirs of Western and Eastern Qarakhanid states, each ruler left his mark in the history of Central Asia. Feudal dissensions and Seljukids’ marches of conquest into Mawarannahr gradually weakened the once mighty Qarakhanid Empire. The desire of some cities and regions to break away from the complete subordination to Qarakhanid Khans resulted in the final decline of Qarakhanid state.

Bibliography PRITSAK O. (1953). Die Karachaniden. АGADZHANOV S. G. (1969). Оcherki istorii оgozov i turkmen Sredney Azii IХ-ХП vv.. Аshkhabad. BARTHOLD V.V. (1963). Sоchineniya. Vol. I. Моscow. BARTHOLD V.V. (1963). Sоchineniya. Vol. II. Part 1. Моscow. BARTHOLD V.V. (1964). Sоchineniya. Vol. II. Part 2. Моscow. BARTHOLD V.V. (1966). Sоchineniya. Vol. VI. Моscow. BUNİYATOV Z.М. (1981). Gаrs аn-Niʻmа аs-Sаbi i Каmаl аd-dин ibn Fuvati оb istorii Kаrаkhаnidov. Моscow. Istoriya Narodov Uzbekistana (1950). Vol. I. Таshkent. КLYASHTORNİY S.G.. Sultanov Т.I. (1992). Каzаkhstan. Letonisi trekh tisyachiletiy. Аlmа- Аtа. КОCHNEV B.D. (2006). Numizmaticheskaya istoriya Каrахаkhanidskogo kaganata (991- 1209). Моscow. Manuscript of TSIOS inv. № 1818. Manuscript of TSIOS inv. № 5531. 59 Karahanlılar ve Selçukluların Orta Asya Tarihindeki Yeri

Manuscript of TSIOS inv. № 862. Маtеriali pо istorii Sredney i Centralnoy Azii X-XIX vv. (1988). Таshkent. Маtеriali pо istorii tyrkmen i Тurkmenii (1939). Vol. I. Моscow-Leningrad. МULLA Haji (1988). Bughra-khanlar Tazkirisi. Qashqar. NIZAMI Aruzi Samarqandi (1963). Sоbranie redkostey. ili Chetire besedi. Моscow. RADLOFF V.V. (1893). К voprosu ob uygurakh. Sankt-Peterburg. FEDOROV М.N. (1980). Politicheskaya istoriya Каrаkhаnidov vо vtоrоy pоlоvinе XI v.. Моscow.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

İŞLEVLERİ BAĞLAMINDA ÖZBEK AFANDİ FIKRALARI*

Ozbek Afandi Anekdotes in the context of the Functions

Erhan SOLMAZ**

Özet “Antropolojik Yöntem” adıyla da bilinen İşlevsel teori, günümüz halkbilimcileri tarafından yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Kuramın kurucuları kültürün, değişik cephe ve kurumların birbirleriyle ilişki ve tesiri neticesinde meydana geldiğini savunurlar. İnsan, çeşitli ihtiyaçlarla gözünü dünyaya açar ve bu ihtiyaçları karşıladığı ölçüde mutlu ve başarılı olur. Kültürde her ihtiyaç bir ürünle karşılanır. Folklor ürünleri de bu bağlamda insanın temel ihtiyaçlarının karşılanması neticesinde doğmuştur. Sözlü kültürün tipe dayalı yaratmalarından olan fıkralar, işlevsel teorinin uygulanabileceği önemli ürünlerdir. Türk dünyasının birçok bölgesinde geniş bir hayran kitlesiyle kendine yer edinmiş olan Nasreddin Hoca, Özbek sahasında “Afandi” adıyla tanınmaktadır. Afandi tipine bağlı olarak ortaya çıkan fıkraların işlevsel teoriye göre incelenmesi bu çalışmanın temelini oluşturacaktır. Söz konusu fıkralarda hangi işlevin daha ağır bastığı ve bunun nedenleri tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler: İşlevsel teori, kültür, Özbek, Afandi

Abstract The function theory which known as the name of “Anthropological theory”, is being used by the present folkloreist. The founders of this theory claims the culture as occuring because of the reason the relation and the affect between the different hands and parties. The human borns with the various needs and can be happy as long as appease these needs. In the culture each needs, could been appeased with a product. On the context of this case, the folklorical things rised because of these needs to appeased. The anecdotes, one of the typical narratives of verbal culture, are the main products onwhich could used the fuctional theory. Nasreddin Hodja, has got a main place as gathering a lot of admirers in Turkish world, is to known as “Afandi” in Uzbek field. The analysing of these anecdotes which occured depending to Afandi type is going to compose this study. Also in this study, it is going to be debated which function had the main place and the reasons of this case. Keywords: Functional theory, the culture, the Uzbek, Afandi.

Sözlü ürünlerin ve uygulamaların yani folklor olgularının bulunduğu çevre içinde yaşama sebebi olarak da tanımlayabileceğimiz “İşlev” konusuna ilk dikkati çeken ve işlevin hangi durumlarda, hangi sebeplere bağlı olarak ortaya çıktığını bir sisteme bağlı olarak açıklayan ilk kişi Bronislav Malinowski’dir. Bascom’un işlev ve icra bağlamlı bütün

* Bu makale, Erhan SOLMAZ’ın Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde “Özbek Mizahında Nasreddin Hoca Tipi ve Fıkraları”, adlı doktora tezinden çıkarılmıştır. ** Yrd. Doç Dr., Uşak Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, Uşak- TÜRKİYE, E-posta: [email protected]. 61 İşlevleri Bağlamında Özbek Afandi Fıkraları

çalışmalarının ilham kaynağını teşkil eden “İlkel Psikolojide Mit” adlı çalışmasında Malinowski, kültürü “aletler, tüketim malları, anayasal belgeler, insan düşüncesi, beceri, üretim, töre ve inançlardan meydana gelen bir bütün” olarak görmekte; ait olduğu topluluğun ihtiyaçlarını karşılayan bir özellik taşıdığını belirtmektedir. Ona göre ihtiyaçların giderek yenilenmesi ve değişmesi, kültürün de yenilenmesi ve değişmesi anlamına gelmektedir. Bir anlamda kültür için devamlılık şarttır. Araştırmacının; Metabolizma Besin sağlanması Üreme Akrabalık Bedensel rahatlık Barınma Güvenlik Korunma Hareket Etkinlik Büyüme Yetiştirme Sağlık Temizlik olarak belirlediği “bu ihtiyaç ve kültürel cevapların ortak değerler etrafında toplanmış insanların meydana getirdiği bu çevre tarafından karşılanacağı” yolundaki tespiti ise (Çobanoğlu 2005: 224-225), son derece dikkat çekicidir. Maslow ise insan ihtiyaçlarını beş madde halinde değerlendirmekte olup bu görüş “Motivasyon Teorisi” adıyla bilinmektedir. Ayrıca söz konusu bu beş ihtiyacın Malinowski’nin savunduğu düşüncelere hizmet ettiği de ortadadır. Nitekim araştırmacının; Fizyolojik ihtiyaçlar (Beslenme) Emniyet ihtiyacı (Barınma) Sevgi ihtiyacı (Biri ya da bir grup tarafından sevilme, beğenilme) İtibar (İçinde bulunduğu toplum tarafından takdir görme) Kendini gerçekleştirme (Bir eser meydana getirme: Resim-roman-beste-şiir vb.) şeklinde belirlediği bu ihtiyaçlardan ilkinin % 50’si karşılandığı andan itibaren insan, hemen sıradaki ihtiyacını karşılamaya girişir. İlk iki ihtiyacının karşılanmadığı durumlarda ise insanlar sürü haline gelirler (Kafesoğlu 1991: 28-30). “Performans Teori”nin de kurucusu sayılan ve sözlü ürünlerin bir toplum karşısında icra edildiği anda işlevinin olacağını, toplumun ihtiyacı bağlamında yani anlatıcı-dinleyici- çevre içinde yeniden şekillenebileceğini savunan Malinowski’ye göre bu durum sadece sözlü ürünler değil folklorun bütün alanları için de söz konusudur (Çobanoğlu 2005: 234- 235). Bu bağlamda teorisyen, folklorun en önemli dört işlevini şu şekilde sıralamaktadır: Hoş vakit geçirme, eğlenme-eğlendirme, Değerlere, toplum kurumlarına, törelere destek verme, Eğitim ve kültürün gelecek nesillere aktarılarak eğitilmesi, Toplumsal ve kişisel baskıdan kurtulma (Çobanoğlu 2005: 235-236). Performans teorinin kurucularından olan ve işlev teorisi bağlamında belli bir bölgeye ait giyim eşyalarını inceleyen Petr Bogatrev “Moravian Slovakya’da Halk Kostümlerinin İşlevi” konulu çalışmasında söz konusu maddi kültür unsurlarını; 1. Büyüsel Erhan SOLMAZ 62

2. Dinî 3. Yöresel 4. Yaş grubu 5. Erotik 6. Günlük olmak üzere çeşitli gruplara ayırmıştır (Çobanoğlu 2005:237). İşlev konusuna bakışı, moda bağlamında ve Santa Fe tarzı giyim ve süslenme üzerinde olan Andrea Gillespie 1990 yılında New Mexico’da oturan elit tabakanın Santa Fe tarzı giyim eşya ve aksesuarlarını tercih etmelerinin nedenini “mücevher ve otantik kıyafet tutkusu” olduğunu tespit etmiştir (Bock 2001: 84). Yapısal folklorun Rusya’daki uygulayıcılarından Wladimir Propp’un “Masal Morfolojisi” adlı çalışması da işlev teorisi bağlamında değerlendirilmelidir. Nitekim Propp, söz konusu çalışmasında 100 peri masalının “değişmeyen unsurları” dediği 31 işlev ortaya koymuştur (Propp 1958: 43-102). İlhan Başgöz’ün işlev teorisine bakışı ise halk hikâyelerinin icrası sırasında ortaya çıkan “arasöz”ler bağlamında gerçekleşmiştir. Nitekim araştırmacı işlev teorisini halk hikâyelerinin icrası sırasında ayrı bir yere sahip olan “arasöz”lere uygulamış; söz konusu ifade şekillerinin işlevlerini; Açıklayıcı ve öğretici, Görüş, yorum ve eleştiri, Şahsi serzeniş ve itiraflar (Başgöz 2006: 326-328) olarak belirlemiştir. Prof. Dr. Nerin Yayın bu konuyu Ak Möör destanının Kalık Akiyev anlatmasına uygulamış; söz konusu destandaki arasözleri, işlevleri bağlamında; Açıklayıcı-bilgi verici Uyarı ve eleştiriler Tasvirler (Yayın 2010: 261-288) olarak üç ana başlıkta değerlendirmiştir. Adı geçen araştırmacının “Türk Mitolojisi Bağlamında Atatürk İle İlgili Anlatmalar” adlı kitabının bir bölümü de bu konuya ayrılmış; söz konusu çalışmanın XII. bölümünde Atatürk mitlerinin fonksiyonu incelenmiştir (Yayın 2010: 138-147). Yine aynı araştırmacı “İşlev Teorisi Bağlamında Nasreddin Hoca Fıkrası: Bana Görünme De…” başlıklı makalesinde Nasrettin Hocanın söz konusu fıkrasını bu bağlamda inceleyip değerlendirmiş ve: Eleştirme- yerme Uyarma- hatırlatma Güldürme-eğlendirme Rahatlatma Kendini kabuk ettirme Eğitme 63 İşlevleri Bağlamında Özbek Afandi Fıkraları

Kültürü gelecek kuşaktan taşıma Gizli düşmanlıkları ortaya koyma Dinlendirme Öğretme olmak üzere on fonksiyon tespit etmiştir (Yayın 2014: 515-526). Prof. Dr. Nerin Yayın’a göre bu bağlamda dikkati en çok çeken şey sözlü ürünlerin işlevinin değiştiği anda türünün de değişebileceği meselesidir. Nitekim anlatıcının ya da başka birinin başından geçmiş bir olay, bir anı veya bir fıkra, hikâye sırasında anlatıcının kendisini dinlendirmek, dinleyicilerin zayıflayan ilgilerini hikâye üzerine toplamak gibi nedenlerle anlatının arasına sokulduğu anda işlevi ve türü değişir; “karavelli” haline gelir. Yine hikâyecinin kendi gördüğü ya da birinden dinlediği bir rüya, fasıldan sonra anlatıldığında rüya olmaktan çıkacak; “döşeme” adını alacaktır. Aslında bir ağıt olan “Bodrum Hâkimi”, “Ormancı” gibi ezgilerin bir oyun havası olarak çalınması ise işin bir başka boyutudur (Köse 2000: 503-508; Köse 2014: 515-525). Anlaşılacağı üzere işlev, folklorun bütün alanlarına ilişkin anlatma-gelenek-ritüel-inanç vb.lerin tümü toplumun ihtiyaçlarına cevap verme esasına dayanmaktadır. Bu bağlamda söz konusu alanlara özgü her şeyin anlatıcı veya uygulayıcı, çevre ve dinleyici bağlamında değerlendirileceği ortadadır. Psikanalistlere göre bu kültürel cevapların yani folklorun işlevsel yönü, yaşadığı toplumu meydana getiren insanoğlunun varoluşu ile ilgilidir. Nitekim Fromm’a göre insanların bütün davranışları bu felsefesine dayanmakta; dolayısıyla insanın toplum içinde var olmak ve birlikte olmak düşüncesinden hareketle çevresindeki maddi ve manevi alanlara hâkim olmak isteğini ortaya koymaktadır. Söz konusu maddi ve manevi alanla ilgili ihtiyaçların karşılanmaması ya da geç karşılanması durumunda insanı bağımlı hale getireceği (Fromm 2003: 75-88) ise işin bir başka boyutudur. İnsan davranışlarının nedeni konusunda Fromm’la aynı düşünceyi paylaşan Heidiger de onu çevresi ile bir bütün olarak düşünmekte; bireysel ve toplumsal bütün faaliyetlerin nedenini, kişinin dış dünyayı biçimlendirme isteğine bağlamaktadır (Akarsu 1994: 213- 225). Felsefe ve psikoloji uzmanlarından Jaspers’in de benzer bir düşüncede olduğunu görmekteyiz. Nitekim söz konusu bilim adamı insanı, sonsuz bir bilme ve anlama ihtiyacı duyan bir canlı olarak düşünmekte olup bütün davranışlarının evrende var olma, sürekli olma ve idealine ulaşma isteğiyle ilgili olduğunu belirtmektedir (Akarsu 1994: 187-213). Sorokin ise insan davranışlarını topluma uyum bağlamında değerlendirir. Ona göre bütün düşünce ve davranışlar, insanın içinde yaşadığı toplumun benimsediği çizgiye göre belirlenir; kültürün gelecek kuşaklara taşınması da bu çizgi doğrultusunda ve o doğrultuda şekillenen insan aracılığıyla gerçekleşir (Kafesoğlu 1991: 30-31). Sosyal psikoloji uzmanlarına göre bu durum kimlik ile ilgilidir. Meselâ Nuri Bilgin, insan tutum ve davranışlarını belirleyen bu çizginin toplumsal kimliğin bir ifadesi olup kişinin içinde bulunduğu topluma aidiyetini de beraberinde getirdiğini (Bilgin 2007: 78-81) belirtmektedir. İnsanı psikolojik bir varlık olarak kabul eden Bergson, davranışlarının temelinde evrendeki yeri ve konumunu sorgulamanın cevabının yattığını, kişinin bir taraftan olgunlaşırken olaylara ve hayata yön vermeye çalıştığını, bu durumu ise onun kendi tutum ve davranışlarıyla açıklamak gerektiğini (Bayraktar 2010: 47-98) savunur. Bu bağlamda Brentano, insan davranışlarının nedenini bilinç dünyasının psikolojik yönü ile ilişkili Erhan SOLMAZ 64

görürken (Akarsu 1994: 148-156) Göka, bu durumu kişisel-anatomik yani genetik özelliklerin psikolojisine bağlamayı (Göka 2011: 22) uygun bulur. Kısacası tutum ve davranışlarımız, içinde bulunduğumuz çevre içinde şekillenir. Bu tutum ve davranışlarımızın genetik özelliklerimizi de yansıtacağı, yaşadığımız sürece toplumun değer yargıları ile soy özelliklerimizin çatışabileceği ortadadır. Bir yerde bu durum, hem gerçek hem de psikolojik bir uyum sürecini gerektirecek; bireysel kimliğimiz toplumun kimliği bağlamında şekillenecektir. Araştırmacılara göre insanların her alanda kullandıkları hatta tercih ettikleri eşyaların temelinde bile onun psikolojisi yatmaktadır (Bilgin 2009: 119-122). Aslında insan psikolojisi, içinde bulunduğu çevrenin de özelliklerinden fazlasıyla etkilenmektedir. Bir başka ifadeyle eşya seçiminde kişinin istek ve ihtiyaçları kadar çevresinin beklenti, koşul ve değer yargısı da rol oynar. Bir anlamda her eşya, insanın bilinçli bir rüyasıdır (Bilgin 2009: 122-132). Wilhelm Dilthey’in “çevrenin sadece insan davranışlarını değil onun fiziki mekânda madde ile olan ilişkilerini de belirlediği” yolundaki düşüncesi (Bayraktar 2010: 137-141) ise son derece dikkat çekicidir. Bu bağlamda ev, eşya ve aksesuarlarımız hem bizi topluma ait hissettirecek yani çevreye uyumumuzu sağlayacak hem de kendimizi en iyi şekilde yansıtacak özellikler aranarak seçilecektir. Aslında bu durum, daha alışveriş sırasında kendini belli edecek hatta insanın psikolojik yanı ile toplum kurallarına uyma konusundaki bilinci, etkisini hemen hissettirecektir. XX. yy. başlarında Amerikan Folklor Derneği’nin kurulmasıyla başlayan ve Journal of Amerikan Folklore dergisinin yayınlanmasını sağlayan Franz Boas ve arkadaşlarının tüm çabaları Amerikan yerli kabilelerinin sözlü ürünlerinin kaynağı ve yayılma yönünün tespiti yanında söz konusu topluluklara ait anlatı türlerinin konu, anlatım stili ve işlevlerini tespit etmekti (Dorson 1984: 29-34). Theodor Benfey’in Avrupa masalları ile Pançatantradaki masallar arasındaki benzerliği göç, savaş, ticaret, tercüme gibi sebeplerle sözlü ve yazılı geçirmeye başladığı (Sakaoğlu 1999: 7-8) ve “Kültürel Ödünçleme Teorisi” ile açıklanan bu durumdan (Çobanoğlu 2005: 105-107) hareketle Amerikan folklorcuları “geleneksel masalların ait olduğu kültürü yansıtacağını, tarihini hatta etnografyasını ortaya koyacağını” belirtirken aslında söz konusu ürünün işlevini de ortaya koymaktaydı. Nitekim Franz Boas’ın öğrencilerinden Bascom'un “bulmacaların aklı çalıştırdığı, atasözlerinin kanun maddesi gibi yorumlanabildiğini, taşlama içerikli şarkıların düşmanlıkları açığa çıkardığı” (Dorson 1984: 27-28), Herkowitsler’in kabile mitlerinin inanç, yönetim şekli, dini törenler, özellikle de eğitimdeki etkinliği”, Eggan’ın rüyada kabile mitlerini gören ruhsal yapısı bozuk kimselerin kimlik oluşumunu tamamlayabilecekleri, Lessa’nın mitik anlatmalardan bilicilerin yararlanabildiği (Dorson 1984: 30-32) yolundaki tespitleri de bunu ifade etmekteydi. İncelemeye aldığımız 888 Özbek Afandi Fıkraları üzerinde işlevleri bağlamında değerlendirmeye geçmeden önce antropolojik görüşten de söz etmek istiyoruz. Çünkü temelini “bir anlatmayı sadece tek kişiden değil, bütün bilgi vericilerden yararlanarak derlemeye dolayısıyla kaynak kişi ile ilgili bilgilerin elde edilmesine” (Dorson 1984: 25-26; 27-28) dayandıran antropolojik görüş savunucularının üzerinde durdukları üç husustan birisi derleme metinlerinin o toplum içinde hangi sebeple anlatıldıkları bir başka ifadeyle hangi işlevi yüklendikleri idi. Buna göre bir atasözü mahkemede bir kanun maddesinin işlevini yüklenebilir. Her sabah müstakbel krala okunan kabile mitleri söz konusu kral adayının gelecekteki hayatına yön verebilir. İnsanların psikolojik bozuklukları büyüsel bir takım sözler ve fallarla sağaltılabilmekteydi (Dorson 1984: 30-32). Bu bağlamda Van Gennep’in temsilcisi olduğu biyolojik halkbilimi kuramını da dile getirmek istiyoruz. Buna göre sözlü ürünler veya bütün halkbilimi olguları canlı bir organizma gibi düşünülmelidir. Bir başka ifadeyle söz konusu halkbilimi olguları dünden 65 İşlevleri Bağlamında Özbek Afandi Fıkraları

bugüne yaşamaya devam eden, dünü bugüne taşıyan olgular olup sosyal hayatın her yönünden etkilenmektedir. Bu nedenle tarihe saplanıp kalmak, folklor olgularını tarihe dayanan teorilerle inceleyip değerlendirmek yanlıştır. Çünkü anlatıcı veya gelenek uygulayıcısı bu bağlamda özgürdür; seçimini kendi belirler. Bir yerde anlatıcı veya uygulayıcıyı tarihe başvurarak değerlendirmek onun anlatıya veya uygulamaya olan katkılarını da göz ardı etmek demektir. G. Cocchiara’nın da katıldığı bu duruma göre halkbilimi ürün ve olguları anlatıcının veya uygulayıcının söz konusu ürün ve olguya katkıları sayesinde günümüze kadar gelmiştir. Hatta bu durum uygulayıcı ve anlatıcıların cinsiyet, yaş, öğrenim durumu, sosyal çevresi v.b bağlamında çeşitlenmeye ve aynı inanca dayanan farklı ritüellerin doğmasına bile yol açmıştır (Çobanoğlu 2005: 170-173). Birinci Dünya Savaş’ı sonrasında Macar Folkloru konusundaki etkin çalışmalarıyla dikkati çeken ve Macar folklor çalışmalarını yönlendirip ulusal düzeye taşıyan Gyula Ortutay ve Linda Dégh de aynı konuya dikkati çekmişlerdir. Nitekim Gyula Ortutay “İki Dünya Savaşı Arasında ve Bağımsızlığı İzleyen Dönemde Macaristan’da Folklor Bilimi” adlı çalışmasını işçi, köylü sınıfı üzerinde gerçekleştirmiş; bir yerde bilgi vericiler aracılığıyla söz konusu sınıfın problemlerine dikkati çekmiştir (Dorson 1984: 17-19). Ortutay’ın Macaristan’ın siyasi görüşünü desteklemek aslında ise I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Macar toplumuna kültürel bir kimlik vermek amacını taşımakta ise de kaynak kişi vasıtasıyla o grubun ihtiyaçlarını dolayısıyla bu ihtiyaçlara verilecek cevapların yani işlevin arandığını görmemek mümkün değildir. Bir yerde Macar milli kültürünün toplum kültürünün üstüne yerleştirilmesini hedefleyen Linda Dégh’in (Dorson 1984: 18) I. Dünya Savaşı sonrasında gerçekleştirdiği “Masallar ve Bir Macar Köylü Topluluğunda Hikâye Anlatımı” adlı çalışması da aynı konuya ilişkin olup iki şeye dikkati çekmektedir: 1. Aynı masalın, toplum ekonomisi değiştiği oranda işlevinin de değişeceği yani yeni kültürel ortama göre şekilleneceği, 2. Kültürel ve ekonomik değişmelerin yaşandığı ortamda dinleyicilerin masalın içeriğini dolayısıyla işlevini de değiştireceği (Çobanoğlu 2005: 236-237). Morreal’a göre mizahın etkileri sayılamayacak kadar çok olup her biri gülmeyi sağlayan ve ekseriyetini uyumsuzluğun teşkil ettiği durumdan zevk almak olduğu, kesindir. Bu etkileri ise aşağıda vereceğimiz şekilde göstermemiz mümkündür: 1) Özgürleştirme: Yazara göre fıkra anlatan kişi hiçbir baskı altında tutulamaz bir başka ifadeyle kişi herhangi bir güç hükümet veya kurum (siyasi-dini-hukuki-eğitimsel vb.) tarafından baskı altında tutulsa bile anlattığı bir fıkra düşüncesini rahatlıkla söylemesine yol açacağından bu baskıyı bertaraf edebilecektir. 2) Toplumsal töreleri liberalleştirme: İnsan, yaşadığı ortam bağlamında birtakım tabu ve törelerle çevrelenmiştir. Gerçekliği sözle belirtilsin ya da belirtilmesin bu yasaklar insanın anlatacağı fıkra ile verilir. Mesela kişi cinsel konulardan bahsetmenin ayıp veya günah sayıldığı bir ortamda bu konuları ancak fıkralara dökmek yoluyla yani bu tür fıkraları dile getirme yoluyla engelleri aşabilir. 3) Mantık ve akıl kurallarını özgürleştirme: Her insan aklını mantığı çerçevesinde kullanarak hayattaki yolunu çizer ancak mantığını çizdiği bu yol zaman zaman sıkıcı olabilir onu bunalıma sokabilir. İşte fıkraların dikkati mantık haricinde bir noktaya çekerek insanın kısa bir süre de olsa her şeyden bağımsız olarak zamanını geçirmesine sebep olabilir. 4) Uzaklaştırma: Morreal’e göre fıkraların bir başka işlevi de rahatsızlık duyulan bir konudan arada bir uzaklaşarak gerçeğin görünmesine engel olan durumları aşabilmektir. Erhan SOLMAZ 66

5) Olgunlaştırma: Psikanalistlere göre olgun insan eğer kendine gülebiliyorsa geçmişte ya da o an yaptığı hatalarla alay edebiliyorsa olgun insandır. Bir başka ifadeyle olgunluk insanın kendisini baktığı aynada çırılçıplak görebilmesidir. Bu bağlamda kişi kendisini de içine katarak anlattığı bir fıkra ile durumunu gülerek eleştirebilir; aslında bu durum onun yaptıklarından aldığı dersi de ifade eder. 6) Akıl sağlığını koruma: Her insan veya topluluk veya grup zaman zaman başka güçler tarafından kendi düşüncelerini kabul ettirilmeye zorlanabilir; bir yerde beyinleri yıkanmak istenebilir. Böyle konumla karşılaşan insan konuya uygun hatta kendisini de anlatıdaki tipin yerine koyarak bir fıkra söyler; bu yolla karşısındakinin çabasının boşa olduğunu gösterir. 7) İyileştirme- tedavi etme: Fıkra (tıpkı müzik gibi) insan sağlığını iyileştirici bir görev de üstlenmektedir. Bu bağlamda karşımıza gelen ve problemleri yüzünden okunan bir kişiyi duruma uygun fıkralar anlatarak iyileştirme yoluna gidebilir; hatta fıkralardan çıkarılacak derslerle bu tedavi yolu güçlendirilebilir. Nitekim araştırmalar problemlerinden dolayı gülmeyi unutan bir insanın özel birinden gülme dersleri aldığını bize belirtmektedir (Morreal 1997: 147-159). Özbek Afandi fıkralarına işlevleri bağlamında baktığımızda fıkraların genel karakterine uygun bir durumla karşılaştığımızı görüyoruz. Derleme yoluyla elde edilen bir metin olmadığı halde üzerinde çalıştığımız 888 fıkranın da bu gözle değerlendirilebileceğini görmenin, şaşırtıcı bir şey olmadığı ortadadır. Özbek Afandi fıkraları işlevleri bağlamında 7 grupta değerlendirilebilir. III.1. Tenkit etme - Eleştirme 1 noda kayıtlı olan “Akıllı Şehzade”, 2 noda kayıtlı olan “İki Eşeğin Yükü”, 3 noda kayıtlı olan “Hırsız” , 5 noda kayıtlı olan “Muçal” , 6 noda kayıtlı olan “Köpek ile Adam”, 7 noda kayıtlı olan “Affedersiniz”, 8 noda kayıtlı olan “İçeriden Çıkan Hırsız”, 9 noda kayıtlı olan “Efendi ve Peygamberlik”, 10 noda kayıtlı olan “Geyik De Av Mı?”, 11 noda kayıtlı olan “Minareler Ormanı”, 12 noda kayıtlı olan “Padişah ve İp”, 13 noda kayıtlı olan “Uçan At”, 14 noda kayıtlı olan “Kırk Tavuğa Bir Horoz”, 15 noda kayıtlı olan “Dalın Budağı”, 16 oda kayıtlı olan “Birinci Ahmak”, 18 noda kayıtlı olan “Molla Eşek”, 20 noda kayıtlı olan “Efendi ve Nişancı”, 21 noda kayıtlı olan “Efendi ve Padişah”, 23 noda kayıtlı olan “Laf Anlamaz Adam”, 30 noda kayıtlı olan “Efendi ve Hâkim”, 32 noda kayıtlı olan “Baykuş Ne Dedi”, 33 noda kayıtlı olan “Timur’un Kıymeti”, 34 noda kayıtlı olan “Yerin Göbek Deliği”, 36 noda kayıtlı olan “Ölmeyen Bizim Canımız”, 41 noda kayıtlı olan “Hükümdar ve Onun Eşeği”, 42 noda kayıtlı olan “Dostumla Dolaşmak”, 43 noda kayıtlı olan “Bir Ayaklı Kaz”, 45 noda kayıtlı olan “Dört Ayaklı Padişah”, 46 noda kayıtlı olan “Efendi ile Timur”, 47 noda kayıtlı olan “Kör”, 49 noda kayıtlı olan “Zalim Olan Biziz”, 50 noda kayıtlı olan “Padişahın Hediyesi”, 51 noda kayıtlı olan “Dua”, 52 noda kayıtlı olan “Köpek”, 54 noda kayıtlı olan “Maalesef”, 55 noda kayıtlı olan “Eşek Başı”, 60 noda kayıtlı olan “Efendi Şair”, 62 noda kayıtlı olan “Eşek Siz”, 68 noda kayıtlı olan “Yük Altında”, 71 noda kayıtlı olan “Sözünün İtibarı Olmayan”, 72 noda kayıtlı olan “Timur’un Yeri”, 73 noda kayıtlı olan “Timur’un Seyahati”, 74 noda kayıtlı olan “Buraya Para Ekeceğim”, 78 noda kayıtlı olan “Alim ve Zalim”, 81 noda kayıtlı olan “Sonra Fırsat Verilmedi”, 84 noda kayıtlı olan “Mezhebi-Aksak Timur”, 93 noda kayıtlı olan “Deli birdi Üç Oldu”, 99 noda kayıtlı olan “Karasinekler”, 102 oda kayıtlı olan “Hayvan Da Güçlüdür”, 103 noda kayıtlı olan “17999 Alem Padişahı”, 107 noda kayıtlı olan “Ne İçin Gökyüzüne Çıkıp Aldın?”, 108 noda kayıtlı olan “Lafa Hevesliler”, 110 noda kayıtlı olan “Birinci İncir”, 113 noda kayıtlı olan “Padişahın Sözü”, 116 noda kayıtlı olan “Ölmek İstiyorum”, 117 noda kayıtlı olan “Efendinin İtirafı”, 133 noda kayıtlı olan “Affedersin Eşeğim”, 143 noda kayıtlı olan “Allah’a Kalan Gününü Görsün”, 150 noda kayıtlı olan 67 İşlevleri Bağlamında Özbek Afandi Fıkraları

“Çirkin Melek”, 151 noda kayıtlı olan “Ala Namaz-Bele Namaz”, 158 noda kayıtlı olan “Ezan Bir Gün Söylense”, 159 noda kayıtlı olan “Kendim De Bilmiyorum”, 161 noda kayıtlı olan “Ölünün İyisi”, 163 noda kayıtlı olan “Allah İsterse”, 165 noda kayıtlı olan “Cennet’te Mescit Var Mı?”, 166 noda kayıtlı olan “Efendi İmam”, 168 noda kayıtlı olan “Hocanın Okuması”, 169 noda kayıtlı olan “Yaşlının Bedduası”, 170 noda kayıtlı olan “Bana Layık Millet Sizlersiniz”, 171 noda kayıtlı olan “Başını Kaldırmaya Dermanı Yok”, 173 noda kayıtlı olan “Sarık”, 174 noda kayıtlı olan “İmam Sadece Aldı”, 177 noda kayıtlı olan “Uzun Demir”, 181 noda kayıtlı olan “Hoca ve Efendi”, 184 noda kayıtlı olan “Efendi ve Azrail”, 185 noda kayıtlı olan “İmamlar”, 187 noda kayıtlı olan “Sineğe Acıdım”, 188 noda kayıtlı olan “Acayip Tavşan”, 190 noda kayıtlı olan “Müftü”, 191 noda kayıtlı olan “Efendinin Şahitliği”, 193 noda kayıtlı olan “Vakfa Yakışsa”, 194 noda kayıtlı olan “Kaybolan Kutu”, 195 noda kayıtlı olan “Akıl”, 202 noda kayıtlı olan “Bu Şapkayı Cebrail Giysin”, 206 noda kayıtlı olan “Ay”, 207 noda kayıtlı olan “Allah’ın Gazabı”, 213 noda kayıtlı olan “Efendi ve İmam”, 215 noda kayıtlı olan “Allah Nerede”, 216 noda kayıtlı olan “İsa ve İmam”, 217 noda kayıtlı olan “Efendi ve Kadı”, 221 noda kayıtlı olan “Allah’ın Yeğeni”, 222 noda kayıtlı olan “Vasiyet”, 223 noda kayıtlı olan “Namaz”, 229 noda kayıtlı olan “Gönlümdeki Olsa”, 232 noda kayıtlı olan “Helal Eşek”, 238 noda kayıtlı olan “Sarık ve Kaftanın Sahibi”, 240 noda kayıtlı olan “Gönlüm Yaşlandı”, 249 noda kayıtlı olan “Eşeğime Uygun Palan”, 250 noda kayıtlı olan “Hazreti Cebraili De Satardınız”, 252 noda kayıtlı olan “Namazdan Kaçıp”, 253 noda kayıtlı olan “Eşeğin Başı ve Kulağı”, 256 noda kayıtlı olan “Akıllı Eşek”, 260 noda kayıtlı olan “Onun Evine Alıp Gidip Verin-De…”, 261 noda kayıtlı olan “Oğlumun Adı Farz”, 263 noda kayıtlı olan “Efendi İmam”, 264 noda kayıtlı olan “Yedi Defa Dolanırsa Helal”, 265 noda kayıtlı olan “Allah’ın Mahluku”, 267 noda kayıtlı olan “Eşek Kadı”, 268 noda kayıtlı olan “Yas Tutmuş Civcivler”, 269 noda kayıtlı olan “Hoşt”, 272 noda kayıtlı olan “Allah Şakayı Bilmezmiş”, 274 noda kayıtlı olan “Eyvah Evim Yanıyor”, 275 noda kayıtlı olan “Allah’a İnanıp Kaygısız Kalma”, 278 noda kayıtlı olan “Yarım Günlük Oruç”, 279 noda kayıtlı olan “İtin Duası”, 280 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Kurbanlığı”, 285 noda kayıtlı olan “Allah’ın Kulları”, 288 noda kayıtlı olan “Şeytan”, 290 noda kayıtlı olan “Namazda”, 291 noda kayıtlı olan “Boş ver, O Da Bizim Müritlerimizden”, 292 noda kayıtlı olan “Köpek Yavrusunun Duası”, 293 noda kayıtlı olan “Gecede İki Defa Kalkıyorum”, 294 noda kayıtlı olan “Gusül”, 295 noda kayıtlı olan “Gökyüzüne Mıhlanan Güneş”, 296 noda kayıtlı olan “Düzgün Dileyiniz”, 299 noda kayıtlı olan “Ölünün Düğünü”, 300 noda kayıtlı olan “Şeytan Dermanını Verir”, 301 noda kayıtlı olan “Sofu Mu İyi Eşek Mi İyi”, 302 noda kayıtlı olan “Mürşit ve Meşreb”, 304 noda kayıtlı olan “Meşreb ve Şeyhülislam”, 305 noda kayıtlı olan “Hükümdar ve Meşreb”, 306 noda kayıtlı olan “Tedbirli”, 307 noda kayıtlı olan “Benzetmeden Kaçış”, 308 noda kayıtlı olan “Meşreb ve Afak Hoca”, 310 noda kayıtlı olan “Meşreb ve Dervişler”, 311 noda kayıtlı olan “Evliya Olsa, Durup Görsün”, 314 noda kayıtlı olan “Meşreb ve Han”, 317 noda kayıtlı olan “Meşreb ve Mahmudbiy”, 318 noda kayıtlı olan “Kirlenmiş Taht”, 319 noda kayıtlı olan fıkrada “Hilenin Şeriatı”, 320 noda kayıtlı olan “Eğer Ahmak Olsa”, 321 noda kayıtlı olan “İki Koyun Sohbeti”, 323 noda kayıtlı olan “Cimrinin Sadakası”, 328 noda kayıtlı olan “Gül Takmak”, 331 noda kayıtlı olan “Dürüstçe Adamlar”, 332 noda kayıtlı olan “Bir Tüccar Gördüm”, 337 noda kayıtlı olan “Yaşlıysa Da Dökülmez”, 340 noda kayıtlı olan “İnanmazsanız Ölüye Sorun”, 342 noda kayıtlı olan “Ye Cübbem”, 343 noda kayıtlı olan “Susayan Cep”, 344 noda kayıtlı olan “Bunun Parasını Neden Alıyorsun?”, 345 noda kayıtlı olan “Hayret Gözün Varmış”, 347 noda kayıtlı olan “Bunun Masrafını Kim Ödedi?”, 348 noda kayıtlı olan “Görüşmezsek Hoşçakalın”, 349 noda kayıtlı olan “Yuvarlak Ekmek”, 353 noda kayıtlı olan “Kılıç ile Kasap”, 355 noda kayıtlı olan “İstekli Kurtlar”, 363 noda kayıtlı olan “Kötü Kundura”, 366 noda kayıtlı olan “Dudağı Helal”, 368 noda kayıtlı olan “Öküz Beni Aldı”, 370 noda kayıtlı olan “Soruya Yakışan Cevap”, 371 noda kayıtlı olan “Azizler”, 379 noda kayıtlı olan “Güzel Yüz ve Ekmek”, 381 noda Erhan SOLMAZ 68

kayıtlı olan “Sol Tarafta Hocanız Var”, 382 noda kayıtlı olan “Diğer Kapıdan”, 386 noda kayıtlı olan “Mantı”, 387 noda kayıtlı olan “Paralı Yemek”, 389 noda kayıtlı olan “Adaletli Hüküm”, 394 noda kayıtlı olan “Komşunun Kızı”, 395 noda kayıtlı olan “Bembeyaz Sakalım İle”, 396 noda kayıtlı olan “Şeytan ve Külhanbeyi”, 397 noda kayıtlı olan “Sağlıklı Geçen Gün”, 401 noda kayıtlı olan “Dört Kızın Çıkardığı Ev İşleri”, 402 noda kayıtlı olan “Kendinden Görsün”, 413 noda kayıtlı olan “En Güzel Söz”, 427 noda kayıtlı olan “Kimin Yüreğine Dokunmuş?”, 430 noda kayıtlı olan “Kuyu Çevrilip Koyulur”, 431 noda kayıtlı olan “Erik Yemekte”, 434 noda kayıtlı olan “İsminizi Yazıp Gitmişsiniz”, 446 noda kayıtlı olan “Bulamadım Ki”, 462 noda kayıtlı olan “Berber”, 467 noda kayıtlı olan “Şimdi Kuş Oldun”, 469 noda kayıtlı olan “İsterseniz Şamar Yiyin”, 470 noda kayıtlı olan “Kör Olun”, 471 noda kayıtlı olan “Bu Kadar Peşinden Gidemem”, 474 noda kayıtlı olan “İt Olmak İçin De Kuyruk Lazım”, 478 noda kayıtlı olan “Sakal”, 484 noda kayıtlı olan “Çocukların Duası”, 489 noda kayıtlı olan “Ayın Kaçı”, 490 noda kayıtlı olan “Yemek Yiyenler Girsin”, 491 noda kayıtlı “Efendi ve Hırsız”, 492 noda kayıtlı olan “Lezzeti Nasıl”, 499 noda kayıtlı olan “Hayır”, 502 noda kayıtlı olan “Oğlumun Babası”, 503 noda kayıtlı olan “Biliyor Musunuz Ne Diyeceğim”, 511 noda kayıtlı olan “Hal Böyle Olunca”, 515 noda kayıtlı olan “Laf Sarıktaysa”, 516 noda kayıtlı olan “Doktor”, 517 noda kayıtlı olan “Kıyamet”, 524 noda kayıtlı olan “Sabret”, 529 noda kayıtlı olan “Zayıf Eşek”, 535 noda kayıtlı olan “Cenaze Namazına Mı Gidiyorsun”, 547 noda kayıtlı olan “Gündüz Yıldız Görmek Mümkün Mü”, 554 noda kayıtlı olan “ Sana Ne?”, 574 noda kayıtlı olan “Şeftaliymiş Diye Kim Söyledi”, 580 noda kayıtlı olan “Bu Da Arkadaş Mı”, 581 noda kayıtlı olan “Aklın Varsa Kendini Suya At”, 587 noda kayıtlı olan “Deden Balık Olurdu”, 589 noda kayıtlı olan “Keskin Akıl”, 594 noda kayıtlı olan “Bilmece”, 600 noda kayıtlı olan “Hile”, 606 noda kayıtlı olan “Mescit ve Cami”, 607 noda kayıtlı olan “Hırsızlar Katında”, 608 noda kayıtlı olan “Yular”, 617 noda kayıtlı olan “Secde”, 618 noda kayıtlı olan “Konuşmayı Öğrenmeyecekmiş”, 635 noda kayıtlı olan “Aferin, El Bülbülleri”, 636 noda kayıtlı olan “Tambur”, 637 noda kayıtlı olan “Beni Teyzem Doğurmuş”, 640 noda kayıtlı olan “Helak Ettin Ya”, 641 noda kayıtlı olan “Okuma”, 655 noda kayıtlı olan “Şakacı Mı Ki!”, 657 noda kayıtlı olan “İkinci Eş”, 661 noda kayıtlı olan “Hiçbir Şey Kalmayacakmış”, 662 noda kayıtlı olan “Yardım Karşılıklı Olur”, 663 noda kayıtlı olan “Seni Medresede Okutmayacaksa”, 664 noda kayıtlı olan “Bismillah Demeseniz De Yemek Çok”, 665 noda kayıtlı olan “Boş Ceviz”, 666 noda kayıtlı olan “Kara Bulut”, 669 noda kayıtlı olan “Pazar Günü Gel Deseydin Ya”, 687 noda kayıtlı olan “Buraya Da Yetişip Geliyorsun Ya”, 688 noda kayıtlı olan “Efendi ve Şeyh”, 689 noda kayıtlı olan “Kadının Evinde De Helal Ekmek Oluyor Mu?”, 690 noda kayıtlı olan “Ağızın İki Tane Olduğunda…”, 691 noda kayıtlı olan “Efendi ve Patron”, 692 noda kayıtlı olan “Allah’a Vermedi Kendi Yedi”, 693 noda kayıtlı olan “Nasip”, 694 noda kayıtlı olan “Bu Duvarı Götüremez Misin”, 695 noda kayıtlı olan “Yıkılmasam Da Hepsiyle”, 702 noda kayıtlı olan “Bu Ağız Değilse Ne?”, 706 noda kayıtlı olan “Bende Bir Ölüp Alayım”, 719 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Hükmü”, 737 noda kayıtlı olan “Bohça”, 738 noda kayıtlı olan “Şımarık Kız”, 741 noda kayıtlı olan “Kötü Şarkı”, 742 noda kayıtlı olan “Siz Evde Yoktunuz Ki” , 743 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Mektubu”, 744 noda kayıtlı olan “Niçin Oğlunu Uyandırdın?”, 745 noda kayıtlı olan “Efendi Düzeldi” , 746 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Gayreti”, 747 noda kayıtlı olan “Baykuş”, 750 noda kayıtlı olan “Atını Dilime Bağla”, 751 noda kayıtlı olan “Efendi Simsar”, 752 noda kayıtlı olan “Yalan ve Yalancılık”, 761 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Bedduası”, 764 noda kayıtlı olan “Ayağınızı Buldunuz Mu?”, 768 noda kayıtlı olan “Niçin Tebessüm Ediyorsun?”, 769 noda kayıtlı olan “Kendimi Eşek Yaptım”, 777 noda kayıtlı olan “İşte, Ben Söylemedim”, 778 noda kayıtlı olan “Çirkin Ayna”, 779 noda kayıtlı olan “Holvaytar Yesek”, 784 noda kayıtlı olan “Leyleğe Güvenip”, 800 noda kayıtlı olan “Yüz Kızartmak İçin”, 802 noda kayıtlı olan “Sıtmanın Davası”, 806 noda kayıtlı olan “Kardeş Eşek”, 810 noda kayıtlı olan “Uyuzun İlacı”, 811 noda kayıtlı olan “Değer”, 812 noda kayıtlı olan “Deve Kapıdan 69 İşlevleri Bağlamında Özbek Afandi Fıkraları

Sığmadı”, 813 noda kayıtlı olan “Gönül Kaymak İstemiş”, 830 noda kayıtlı olan “Şu Makine Oldu Ya”, 833 noda kayıtlı olan “Dinlenmek”, 834 noda kayıtlı olan “Niçin Çay İçmiyordu”, 835 noda kayıtlı olan “Eh Aferin”, 839 noda kayıtlı olan “Neyin Derisi Kalın?”, 841 noda kayıtlı olan “İskarpinin Dili”, 842 noda kayıtlı olan “Ev Bastı”, 843 noda kayıtlı olan “En Güzel Eser”, 844 noda kayıtlı olan “Masala Gelin”, 845 noda kayıtlı olan “Meclisçi”, 846 noda kayıtlı olan “Ay Çıktıktan Sonra”, 849 noda kayıtlı olan “Bulunmaz Başkan”, 850 noda kayıtlı olan “Olumsuz Cevap”, 862 noda kayıtlı olan “Saf Gönüllü”, 863 noda kayıtlı olan “Güzel Hizmet”, 867 noda kayıtlı olan “Yalancı”, 868 noda kayıtlı olan “Vaktini İdare Et”, 869 noda kayıtlı olan “Fiillerin Çekimi”, 884 noda kayıtlı olan “Güle-Güle Ölürsünüz”, 887 noda kayıtlı olan “Duacının Sırrı” adlı fıkralarda Tenkit Etme İşlevi ön panda olup bunlardan ”, 887 noda kayıtlı olan “Duacının Sırrı” olan fıkrayı örnek olarak almak istiyoruz: Bir kişi Efendi’ye sormuş: -Komşunuz alfabeyi sopa yedikten sonra hastalarını nasıl okuyor? -Pek safsınız kardeş,-demiş Efendi, Hocalıkta ilmi bilmeye ne gerek var? Çünkü onu okuyan hastaların hepsi cahil demiş. (Solmaz 2016: 1025) III. 2. Güldürme Eğlendirme Aşağıya örnek olarak aldığımız ve 96 noda kayıtlı olan “Aklın Gittiği Nasıl Biliniyor” adlı fıkranın yanı sıra 88 noda kayıtlı olan “Yeterli Geleni Çıkıversin”, 89 noda kayıtlı olan “Deli Olacağım Gün”, 100 noda kayıtlı olan “Kesilen Baş Konuşmaz”, 105 noda kayıtlı olan “Allah Da Padişah ile Aynıymış”, 139 noda kayıtlı olan “Büyük Kazan ve Pancar”, 146 noda kayıtlı olan “Hacı”, 153 noda kayıtlı olan “Kurbanlığın Haysiyeti”, 182 noda kayıtlı olan “Öbür Dünyada Dindarlık Yapmak Gerek”, 211 noda kayıtlı olan “Efendinin Hesap Torbası”, 226 noda kayıtlı olan “Şehrin Köpeği Mi?”, 242 noda kayıtlı olan “Yatsı Kaç Rekât”, 262 noda kayıtlı olan “Avlunun Fazileti”, 266 noda kayıtlı olan “Namazdaki Şaka”, 273 noda kayıtlı olan “Ayağım Ağrıyordu” adlı fıkralarda Güldürme Eğlendirme ön plandadır. Bir gün Emir Timur ile Efendi yan yana oturmuş sohbet ediyorlarmış, birden onun şalvarındaki küçükçe yırtığa gözü takılmış. O parmağını yırtığa sokup bir iki döndürmüş, yırtık çoğalıp yumruk sığacak kadar olmuş. Efendi bunu bilse de kendisi bilmezlikten gelip tasasızca sohbete devam etmiş. O zaman Emir Timur onun sözünü bölüp, sormuş: -Efendim, insanın aklının gittiğini nasıl anlarız? -Yanında oturan adamın şalvarındaki yırtığa parmağını sokup, oynadığından biliriz. Diye cevap vermiş. (Solmaz 2016: 704) III. 3. Yol Gösterme Nasihat Etme 67 noda kayıtlı olan “Belediye Başkanının Payı”, 144 noda kayıtlı olan “Kavga Neden Çıktı?”, 157 noda kayıtlı olan “Bir “Uh” İçin Bir Tin Sesi”, 175 noda kayıtlı olan “Üç Vakitte”, 176 noda kayıtlı olan “Kazıyıp Yiyin”, 178 noda kayıtlı olan “Allah’ın Evi”, 214 noda kayıtlı olan “Uzun Sakal” , 251 noda kayıtlı olan “Zengin ile Efendi” , 270 noda kayıtlı olan “Layık Öğüt”, 271 noda kayıtlı olan “Cennetin Yolu” , 286 noda kayıtlı olan “Kıyamet Ne Zaman Kopacak?”, 303 noda kayıtlı olan “Padişah ve Meşreb”, 339 noda kayıtlı olan “Tüccarlığın Başı”, 360 noda kayıtlı olan “Su, Başından Bulanır”, 364 noda kayıtlı olan “Bıçak Ucu”, 398 noda kayıtlı olan “Dünyanın Genişliği”, 456 noda kayıtlı olan “Hepsi Gelecek”, 521 noda kayıtlı olan “Ömrünüz Azapta Geçerdi”, 538 noda kayıtlı olan “Hikmet”, 541 noda kayıtlı olan “Miskin ve Efendi”, 542 noda kayıtlı olan “Burun” , 555 noda kayıtlı olan “Cimri ve Efendi”, 557 noda kayıtlı olan “Aceleci” , 559 noda kayıtlı olan “Süzme”, 575 noda kayıtlı olan “Ne Kadar Yol Gittik” , 576 noda kayıtlı olan “Avare Erhan SOLMAZ 70

Olmayın”, 577 noda kayıtlı olan “Ceviz Altında”, 578 noda kayıtlı olan “Yayla” , 579 noda kayıtlı olan “Dertleşmek”, 628 noda kayıtlı olan “Keşke Tuzlasaydın”, 723 noda kayıtlı olan “Günahkâr Olmayı İstemiyorum”, 733 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Rüyası”, 734 noda kayıtlı olan “Koyun Eti”, 739 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Nasihati”, 763 noda kayıtlı olan “Baba ve Oğul’un Karşılaşması”, 804 noda kayıtlı olan “Zengin Olup Gidersen”, 885 noda kayıtlı olan “Doğru İstişare”, 886 noda kayıtlı olan “Tramvay ve Otobüs Endişesi” adlı fıkralarda Yol Gösterme Nasihat Etme ön plandadır ve 763 noda kayıtlı olan “Baba ile Oğulun Karşılaşması” adı fıkra aşağıya alınmıştır: Efendi dostu ile pazardan geliyormuş. Yol üstünde birbirini yumruklayan iki kişi görmüşler. -Yürüyün ayıralım hadi! -demiş dostu. Ta onlar yetişip gelince dövüşenlerden biri ayrılmış ve: -Şimdi biliyorum ki, sen gerçekten eşeksin, -demiş. -Ben eşek isem, sen de sıpasın, ahmak, -demiş ikincisi. Efendi dostunun kolundan tutup ilerlerken: -Yürüyün burada baba-oğul dövüşüyor, onların arsına girmeyelim, -demiş. (Solmaz 2016: 975 ) III. 4. Öğretme- Bilgilendirme Aşağıya örnek olarak aldığımız ve 447 noda “Damdan Atın Da Görün” adıyla kayıtlı olan fıkradan başka; 17 noda kayıtlı olan ”Efendi ve Şairler Meliki” , 63 noda kayıtlı olan ”Efendi’nin Eşeği”, 82 noda kayıtlı olan ”Bir Tane “Ze”ye Bin Para” , 83 noda kayıtlı olan ”Veciz Cevap” , 87 noda kayıtlı olan ”Tavşan Kaçtı” , 94 noda kayıtlı olan ”Satıcı Ödeyecekti” , 95 noda kayıtlı olan ”Günahkârı Çıkarıp Gönderin” , 125 noda kayıtlı olan “Cennet Mi Büyük Mü Cehennem Mi?” , 148 noda kayıtlı olan ”Hz. Cebrail’in Oğlu” , 155 noda kayıtlı olan ”Haram Kan”, 243 noda kayıtlı olan ”Geveze” , 284 noda kayıtlı olan ”İki Kâfir Bir Olsa Helal Dost Olur” , 357 noda kayıtlı olan ”Güneş ve Ay” , 380 noda kayıtlı olan ”Kundura” , 404 noda kayıtlı olan ”Efendi’nin İhtirası” , 405 noda kayıtlı olan ”Ayıp Kendimde”, 417 noda kayıtlı olan ”Ölçülü Davranmak Şart” , 419 noda kayıtlı olan “İçinde Olmasın Yeter” , 420 noda kayıtlı olan ”Kırk Soruya Bir Cevap” , 424 noda kayıtlı olan ”Cehennem ile Cennet Dolunca” , 448 noda kayıtlı olan ”Kırk Yıllık Sirke” , 464 noda kayıtlı olan “Tedavi” , 486 noda kayıtlı olan ”Deliye Cevap” , 518 noda kayıtlı olan “Yıldız Yapıyor” , 531 noda kayıtlı olan ”Denizin Suyu”, 550 noda kayıtlı olan ”Ters Binip Bırakıverdim” , 552 noda kayıtlı olan ”Et ve Balta” , 585 noda kayıtlı olan ”Bilgeler Sohbeti” , 588 noda kayıtlı olan ”Koyunu Satana Sor” , 613 noda kayıtlı olan ”Çukurlara Toplanmış” adlı fıkralarda Öğretme Bilgilendirme ön plandadır. Efendi bir gün damdan sokağa düşmüş. Adamlar toplanmış. -Efendi ne yaptın, niye yerde yatıyorsun? Diye sormuşlar. -Benim niye yerde yattığımı bilmek istiyorsanız kendinizi damdan atın da görün, demiş Efendi. (Solmaz 2016: 856) III. 5. Meydan Okuma- Tehdit 19 noda kayıtlı olan “Yarım Öksürük”, 22 noda kayıtlı olan “Tehdit”, 282 noda kayıtlı olan “İki Kâfir Bir Olsa Helal Dost Olur”, adlı fıkralarda Meydan Okuma Tehdit ön plandadır; 22 numarayla kayıtladığımız “Tehdit” adlı fıkra örnek olarak verilmiştir: Efendi Padişahın sarayında heybesini kaybetmiş ve makam sahiplerini toplayıp: -İyilikle heybemi bulup veriniz, yoksa elimden geleni yapacağım,-demiş. 71 İşlevleri Bağlamında Özbek Afandi Fıkraları

Efendinin tehdidinden hiç kimse korkmamış olsa da, onun kederli olmasını istemeyip arayıp heybesini bulup vermişler. Efendi bu durumdan memnun olmuş. Daha sonra bir kişi Efendiye sormuş: -Efendi, heybeniz bulunmasaydı ne yapacaktınız? Efendi hemen cevap vermiş: -Ne yapayım, evimde bir eski halı vardı. Onu bozup heybe yapardım. Bunu Efendi, avcıdan bir karga satın almış. Yolda bir arkadaşına rastlayıp: -Efendi kargaya ne gerek vardı? — diye sormuş arkadaşı. Efendi: Karga bin yıl yaşıyormuş diyorlar, gerçekten öyle mi deneyip göreceğim. Diye cevap vermiş. (Solmaz 2016: 668) III. 6. Açıklama- İzah Etme 101 noda kayıtlı olan “Efendi Timur’dan Korkarak Köyüne Kaçtı” ve 528 noda kayıtlı olan “Karganın Ömrü” adlı fıkralarda Açıklama İzah Etme ön planda olup, 528 noda kayıtlı olan “Karganın Ömrü” adlı fıkra da örnek olarak verilmiştir: Efendi, avcıdan bir karga satın almış. Yolda bir arkadaşına rastlayıp: -Efendi kargaya ne gerek vardı? - diye sormuş arkadaşı. Efendi: -Karga bin yıl yaşıyormuş diyorlar, gerçekten öyle mi deneyip göreceğim. Diye cevap vermiş. (Solmaz 2016: 887) III. 7. Üstünlük Sağlama 24 noda kayıtlı olan “Özür”, 25 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Yıldızı”, 26 noda kayıtlı olan “İyi Yeri Şimdi Buldun”, 27 noda kayıtlı olan “Hepsi De Güzel”, 28 noda kayıtlı olan “Hay Allah”, 29 noda kayıtlı olan “Yemek Öğretti”, 31 noda kayıtlı olan “At Gülüyordu”, 35 noda kayıtlı olan “Söz”, 37 noda kayıtlı olan “İbret”, 38 noda kayıtlı olan “Ya Timur Olur Ya Eşek”, 39 noda kayıtlı olan “Çift Cinsiyetli Balık”, 40 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Payı”, 44 noda kayıtlı olan “Can”, 45 noda kayıtlı olan “Dört Ayaklı Padişah”, 48 noda kayıtlı olan “Sadakat”, 53 noda kayıtlı olan “Düdüğe Düğme”, 56 noda kayıtlı olan “Emir Timur’un Fiili”, 57 noda kayıtlı olan “Dört İşi Bir Yolda Yapmak”, 58 noda kayıtlı olan “Yüzümü Görmeseniz”, 59 noda kayıtlı olan “Ağacın Ucundaki Çaydanlık”, 61 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Eşeği”, 64 noda kayıtlı olan “Gençliğinde Hızlı Koşardı”, 65 noda kayıtlı olan “Doğru Yol”, 66 noda kayıtlı olan “Koşmasan Da Yetişirsin”, 69 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Rumlara Cevabı”, 70 noda kayıtlı olan “Padişah ve Eşek”, 75 noda kayıtlı olan “Atın Ayağından Su İçmesi”, 76 noda kayıtlı olan “Düğündeki Olay”, 77 noda kayıtlı olan “Şu Kaptaki Altın Olsa Ne Kadar Gelir İdi”, 79 noda kayıtlı olan “Ölümden Tatlı Tercihe Şayandır”, 80 noda kayıtlı olan “Emir Timur’un Lakabı”, 85 noda kayıtlı olan “Öcünü Aldı”, 86 noda kayıtlı olan “Yarımını Vurupkaldı”, 90 noda kayıtlı olan “Sineklerin Padişahı”, 91 noda kayıtlı olan “Yerin Yerden Farkı Var”, 92 noda kayıtlı olan “Tören Yemeğinde Geliriz”, 97 noda kayıtlı olan “Böyle De Hırsızlık Olur Mu?”, 98 noda kayıtlı olan “At Pazarlığı”, 104 noda kayıtlı olan “ Efendi-Ressam”, 106 noda kayıtlı olan “Kim Şanssızlık Getirdi”, 109 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Hediyesi”, 111 noda kayıtlı olan “Efendi Tercüman”, 112 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Alçakgönüllülüğü”, 114 noda kayıtlı olan “Efendi ve Padişahın Hizmetçileri”, 115 noda kayıtlı olan “Efendi Savaşa Hazırlanıyor”, 118 noda kayıtlı olan “Efendi Doğrusunu Söylüyor”, 119 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Hesap Defteri”, 120 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Oğlu”, 121 noda kayıtlı Erhan SOLMAZ 72

olan “Efendi Müneccim”, 122 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Değeri”, 123 noda kayıtlı olan “Efendi ve Vali”, 124 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Cübbesi”, 126 noda kayıtlı olan “En İyi Yemek”, 127 noda kayıtlı olan “Tavuk ve Civcivler”, 128 noda kayıtlı olan “Köpeğin Huyu Kötü”, 129 noda kayıtlı olan “Faziletli Şamar”, 130 noda kayıtlı olan “Mucize”, 131 noda kayıtlı olan “Yetişemezseniz Siz De İnin”, 132 noda kayıtlı olan “Kim Zor?”, 134 noda kayıtlı olan “Uygun Cevap”, 135 noda kayıtlı olan “Uygun Cevap”, 136 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Düşünceleri”, 137 noda kayıtlı olan “İnanmazsan Kendin Gel”, 138 noda kayıtlı olan “Övünen Halife”, 140 noda kayıtlı olan “Para-Bana”, 141 noda kayıtlı olan “Önce Padişaha İnanmak Gerek”, 142 noda kayıtlı olan “Gizli Söz”, 145 noda kayıtlı olan “Alışkanlıkları Bırakmak Zor”, 147 noda kayıtlı olan “Baygura Anta Kelben Kabira”, 149 noda kayıtlı olan “Ek Fatiha”, 152 noda kayıtlı olan “Namaz Ne Kadar Kafes Oldu” , 154 noda kayıtlı olan “Eşek Kadı”, 156 noda kayıtlı olan “Hüküm”, 160 noda kayıtlı olan “Yaşlı Oruç”, 162 noda kayıtlı olan “Allah’ın Kapısı”, 164 noda kayıtlı olan “Sözde Sarık”, 172 noda kayıtlı olan “Fetva”, 179 noda kayıtlı olan “Allah’ın İşi”, 180 noda kayıtlı olan “Kutsanmış Su”, 183 noda kayıtlı olan “Sıcak Can”, 186 noda kayıtlı olan “Alçak Gönüllü Peygamber”, 189 noda kayıtlı olan “Hiçbir Şey”, 192 noda kayıtlı olan “Kaygı”, 196 noda kayıtlı olan “Dar Ev Geniş Mezar”, 197 noda kayıtlı olan “Ahiret”, 198 noda kayıtlı olan “Hocanın Mürüvveti”, 199 noda kayıtlı olan “Kur’an”, 200 noda kayıtlı olan “Vaaz”, 201 noda kayıtlı olan “Günah Çuvalı”, 203 noda kayıtlı olan “Büyük Mum”, 204 noda kayıtlı olan “Kaçın Kamçı Değiyor”, 205 noda kayıtlı olan “Hırs Yaptı”, 208 noda kayıtlı olan “Tek Ayakla Kılınan Namaz”, 209 noda kayıtlı olan “Yarım Altınlı Ceza”, 210 noda kayıtlı olan “Öbür Dünyada Nasıl Söz”, 212 noda kayıtlı olan “Al Abdestini Ver Kavuğumu”, 218 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Özürü”, 219 noda kayıtlı olan “E Allah”, 220 noda kayıtlı olan “İki Peygamber”, 224 noda kayıtlı olan “Az Kaldı Ki!”, 225 noda kayıtlı olan “Papaz ve Sakal”, 227 noda kayıtlı olan “Zemzem”, 228 noda kayıtlı olan “Selam Almak”, 230 noda kayıtlı olan “Kör Kadı”, 231 noda kayıtlı olan “Dişi Şeytan”, 233 noda kayıtlı olan “Köpeğin Vasiyeti”, 234 noda kayıtlı olan “Saray Görevlisi ve Tüccar”, 235 noda kayıtlı olan “Acaba”, 236 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Ayı”, 237 noda kayıtlı olan “Şahit”, 239 noda kayıtlı olan “Allah’ın Emri”, 241 noda kayıtlı olan “Eşeğimin Kuyruğu Oluyor”, 244 noda kayıtlı olan “Sarık Cehenneme Düştü”, 245 noda kayıtlı olan “Vessamai-Vettariki”, 246 noda kayıtlı olan “Namazınızı Abdestsiz Kıldık”, 248 noda kayıtlı olan “Mas’u Liyat”, 254 noda kayıtlı olan “Oruç”, 255 noda kayıtlı olan “Beynamaz”, 257 noda kayıtlı olan “Nåsing Var Mı?”, 258 noda kayıtlı olan “Kıyamette”, 259 noda kayıtlı olan “Kundura ve Eşek”, 276 noda kayıtlı olan “Bir Mertlik Yapmıyor Musun?”, 277 noda kayıtlı olan “Efendi-Müftü”, 281 noda kayıtlı olan “Şimdi Molla Oldu”, 283 noda kayıtlı olan “Eğer Kıyamet Kışın Kopsaydı”, 287 noda kayıtlı olan “Davacı- Dolandırıcı”, 289 noda kayıtlı olan “Mahkemelik”, 297 noda kayıtlı olan “Meleklerin Gücü Yetmez”, 298 noda kayıtlı olan “Taharet Bozulmadı”, 309 noda kayıtlı olan “Meşreb-i İmam”, 312 noda kayıtlı olan “Ezan Sesi Gelmedi Ki”, 313 noda kayıtlı olan “Eşek Namazda Bulunur Mu?”, 315 noda kayıtlı olan “Hoca ve Meşreb”, 316 noda kayıtlı olan “Meşreb ve Mollalar”, 322 noda kayıtlı olan “Cahil Topluluk”, 324 noda kayıtlı olan “Asabilik”, 325 noda kayıtlı olan “Efendi ve Cadı karılar”, 326 noda kayıtlı olan “Efendi ve Dilenci”, 327 noda kayıtlı olan “Eşek Eşeği Görünce Bağırır”, 329 noda kayıtlı olan “Altın Yüzük”, 330 noda kayıtlı olan “Ümitsiz Şeytan”, 333 noda kayıtlı olan “Nakit Para”, 334 noda kayıtlı olan “Leğen Öldü”, 335 noda kayıtlı olan “Kurutana Mükâfat”, 336 noda kayıtlı olan “Dayılarını Görüp”, 338 noda kayıtlı olan “Efendi ve Avukat”, 341 noda kayıtlı olan “Efendi ve Teccal”, 346 noda kayıtlı olan “Efendi ve Onun Yöneticisi”, 350 noda kayıtlı olan “Ceza”, 351 noda kayıtlı olan “Vahvahlayanın Çocuğu”, 352 noda kayıtlı olan “Yelpaze”, 354 noda kayıtlı olan “Şarkıcı”, 356 noda kayıtlı olan “Arzu”, 358 noda kayıtlı olan “Uhde”, 359 noda kayıtlı olan “Alıp Kaçtığım Gün”, 361 noda kayıtlı olan “Kendi Faydasını Bilmeyen Hayvan”, 362 noda kayıtlı olan “Kaz Çorbası”, 365 noda kayıtlı olan “Uykumu Aramaya Gidiyorum”, 367 noda kayıtlı olan “Delik Para”, 369 73 İşlevleri Bağlamında Özbek Afandi Fıkraları

noda kayıtlı olan “Misafir”, 372 noda kayıtlı olan “Efendi Doğduğunda Öldü Deyin”, 373 noda kayıtlı olan “Hırsızlığa Girdim Diyecek Olmasa”, 374 noda kayıtlı olan “Burcunuz”, 375 noda kayıtlı olan “Kötü Çeşme”, 376 noda kayıtlı olan “Bahtsız Koca”, 377 noda kayıtlı olan “Ters At”, 378 noda kayıtlı olan “Sahipsiz At Olmalı”, 383 noda kayıtlı olan “Sonu Hayırlı Olsun”, 384 noda kayıtlı olan “Ne Olmuş?”, 385 noda kayıtlı olan “Ceviz Yeme”, 388 noda kayıtlı olan “Köle Pazarı”, 390 noda kayıtlı olan “Gırvoydı” , 391 noda kayıtlı olan “Karın Kalkan Ellezıne”, 392 noda kayıtlı olan “Beyaz Kum”, 393 noda kayıtlı olan “Bin Lanet”, 399 noda kayıtlı olan “Bakmaya Yakışır (!!!!)”, 400 noda kayıtlı olan “Alkış”, 403 noda kayıtlı olan “Efendi ve Pehlivan”, 406 noda kayıtlı olan “Hırsızı Bekçi Vurdu”, 407 noda kayıtlı olan “At”, 408 noda kayıtlı olan “Gıcırdayan Ekmek”, 409 noda kayıtlı olan “Bu Gelişin Doğruysa”, 410 noda kayıtlı olan “Beyaz Şeker”, 411 noda kayıtlı olan “Ben Ağlamayayım Kim Ağlasın”, 412 noda kayıtlı olan “Söz Bir Tane”, 414 noda kayıtlı olan “Derisini Yüzüp Rezil Ederim”, 415 noda kayıtlı olan “Doğru Şekilli”, 416 noda kayıtlı olan “Allah Versin”, 418 noda kayıtlı olan “Daha İçiyor Musun?”, 421 noda kayıtlı olan “Gitmenin Kılıfı Olmalı”, 422 noda kayıtlı olan “Işın Beline Değdi”, 423 noda kayıtlı olan “Deve Miydi?”, 425 noda kayıtlı olan “Kendini Aldatıp Gitti”, 426 noda kayıtlı olan “Bahaneye İnandın”, 428 noda kayıtlı olan “Arzu Etsek De Olmuyor”, 429 noda kayıtlı olan “Emanet”, 432 noda kayıtlı olan “Doğru Hesap”, 433 noda kayıtlı olan “Aptal ve Deli”, 435 noda kayıtlı olan “Senin Sözün De Doğru”, 436 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Hindisi”, 437 noda kayıtlı olan “Kendine Mukayyet Ol”, 438 noda kayıtlı olan “Melamet”, 439 noda kayıtlı olan “Somya Darlaştı”, 440 noda kayıtlı olan “Efendi ve Hamal”, 441 noda kayıtlı olan “Ağabey-Kardeş”, 442 noda kayıtlı olan “Misafir”, 443 noda kayıtlı olan “Başıma Yastık Yapacağım”, 444 noda kayıtlı olan “Benzemeyince Karşılaştırmaz”, 445 noda kayıtlı olan “Tadı Bir”, 449 noda kayıtlı olan “Ayağım Ağrıyor”, 450 noda kayıtlı olan “Öncekinde Aldınız”, 451 noda kayıtlı olan “Zincirli Kapı”, 452 noda kayıtlı olan “İnsaf”, 453 noda kayıtlı olan “Kalbur”, 454 noda kayıtlı olan “Ölü”, 455 noda kayıtlı olan “Öğrenci”, 457 noda kayıtlı olan “Nas”, 458 noda kayıtlı olan “Canan”, 459 noda kayıtlı olan “Şükür”, 460 noda kayıtlı olan “Zehir”, 461 noda kayıtlı olan “Çorba”, 463 noda kayıtlı olan “Yelim”, 465 noda kayıtlı olan “Fare İlacı”, 466 noda kayıtlı olan “Burge Darı”, 468 noda kayıtlı olan “Niye Ağlıyorsun”, 472 noda kayıtlı olan “Şimdi Bir Ukdem Yok”, 473 noda kayıtlı olan “Kuyruğu Heybede”, 475 noda kayıtlı olan “Gençliğimde De Razı Değilim”, 476 noda kayıtlı olan “Dumbe-Ciğer”, 477 noda kayıtlı olan “Kuyudaki Ay”, 479 noda kayıtlı olan “Arı Uhden Kalmasın”, 480 noda kayıtlı olan “Allah Korumuş!”, 481 noda kayıtlı olan “Tutup Sahibine Veririm”, 482 noda kayıtlı olan “Borçlu”, 483 noda kayıtlı olan “Zalim Eşek”, 485 noda kayıtlı olan “Doktor ve Kasap”, 487 noda kayıtlı olan “Çömlek”, 488 noda kayıtlı olan “Ey Cahil”, 493 noda kayıtlı olan “On Kilo Yiyecek”, 494 noda kayıtlı olan “Buzağının Arapçası”, 495 noda kayıtlı olan “Kısır Sığır”, 496 noda kayıtlı olan “Çorbasının Çorbası”, 497 noda kayıtlı olan “Haram Olasıca”, 498 noda kayıtlı olan “Erkeğe Benzedim mi?”, 500 noda kayıtlı olan “Dar Kavuk”, 501 noda kayıtlı olan “Eşeğin Sözü”, 504 noda kayıtlı olan “Hamile Kazan”, 505 noda kayıtlı olan “Günahkar Öküz”, 506 noda kayıtlı olan “Kavganın Sebebi”, 507 noda kayıtlı olan “Eşeğim Kabul Etmiyor”, 508 noda kayıtlı olan “Akılsız Deve”, 509 noda kayıtlı olan “Rüzgar”, 510 noda kayıtlı olan “Ceset”, 512 noda kayıtlı olan “Bereket Versin”, 513 noda kayıtlı olan “Güzel Şehir”, 514 noda kayıtlı olan “Gönlüm Kırıldı”, 519 noda kayıtlı olan “Çalgıcı”, 520 noda kayıtlı olan “Şarkıcı”, 522 noda kayıtlı olan “Çapa İle Testiyi Hırsız Alıp Gitti”, 523 noda kayıtlı olan “Fakirin Eşyası”, 525 noda kayıtlı olan “Beş Lira İçin”, 526 noda kayıtlı olan “Kıymetsiz Takke Gitsin!”, 527 noda kayıtlı olan “Doktor”, 530 noda kayıtlı olan “Dostlar”, 532 noda kayıtlı olan “Deva”, 533 noda kayıtlı olan “Bir Şey Ver!”, 534 noda kayıtlı olan “Yine Kudurup Gitti”, 536 noda kayıtlı olan “Sırık”, 537 noda kayıtlı olan “Sıpa”, 539 noda kayıtlı olan “Avanak”, 540 noda kayıtlı olan “Bahane”, 543 noda kayıtlı olan “Babasının Çocuğu”, 544 noda kayıtlı olan “Dertleştim”, 545 noda kayıtlı olan “Hala Geç Değil”, 546 noda kayıtlı olan “Yetişme Erhan SOLMAZ 74

Kuralı”, 548 noda kayıtlı olan “Bıldırcının Evi Yok”, 549 noda kayıtlı olan “Sıpacık”, 551 noda kayıtlı olan “Çuval Değirmenin Hakkı”, 553 noda kayıtlı olan “Kim Sağ, Kim Hasta”, 556 noda kayıtlı olan “Aklım Başıma Geldi”, 558 noda kayıtlı olan “Övünen”, 560 noda kayıtlı olan “Tarlana Götür”, 561 noda kayıtlı olan “Evet, Korkusuzmuşsun”, 562 noda kayıtlı olan “Borç”, 563 noda kayıtlı olan “Çok Şükür…”, 564 noda kayıtlı olan “Kulak Gerekli Mi?”, 565 noda kayıtlı olan “Rüya”, 566 noda kayıtlı olan “Büyük Kavga”, 567 noda kayıtlı olan “Endişe Gelecek Olursa”, 568 noda kayıtlı olan “Mısır Unu Ekmeği”, 569 noda kayıtlı olan “Küstah”, 570 noda kayıtlı olan “Senden Utandığım İçin”, 571 noda kayıtlı olan “Uyuyorum”, 572 noda kayıtlı olan “Övüngenlik”, 582 noda kayıtlı olan “Elleri Değmedi”, 583 noda kayıtlı olan “Ayağımdan Kaldırıp At”, 584 noda kayıtlı olan “Hemen Yemek Yiyesi Gelecektir”, 586 noda kayıtlı olan “Nehire Ateş Gitti”, 590 noda kayıtlı olan “Efendi ve Aldar Köse”, 591 noda kayıtlı olan “Torunum Daha Az”, 592 noda kayıtlı olan “Sahtekar”, 593 noda kayıtlı olan “Yağlı Ekmek Yapayım”, 595 noda kayıtlı olan “Soğuk Yemek”, 596 noda kayıtlı olan “Efendi ve Doktor”, 597 noda kayıtlı olan “Soğuk”, 598 noda kayıtlı olan “Kafiye”, 599 noda kayıtlı olan “Hindistan ve Fırın” , 601 noda kayıtlı olan “Kundura Kitabı”, 602 noda kayıtlı olan “Efendi Tembel”, 603 noda kayıtlı olan “Beceriksiz”, 604 noda kayıtlı olan “Para”, 605 noda kayıtlı olan “Karıştırma”, 610 noda kayıtlı olan “Lamba Yağı”, 611 noda kayıtlı olan “Onun Kendisi Yeter”, 612 noda kayıtlı olan “Sırılsıklam”, 614 noda kayıtlı olan “Rüyaya Giren Tatlı”, 615 noda kayıtlı olan “Efendi Bir Gün Hamama İnmiş”, 616 noda kayıtlı olan “Kaybolan Yüzük”, 619 noda kayıtlı olan “Kedi Nerede?”, 620 noda kayıtlı olan “Açlığa Hayli Alıştın”, 621 noda kayıtlı olan “Ayırıp Satılmıyormuş”, 622 noda kayıtlı olan “Efendi ve Görücüler”, 623 noda kayıtlı olan “Kaç Kızım At Tepiyor”, 624 noda kayıtlı olan “Allah İsterse Alacağım”, 625 noda kayıtlı olan “Yürü Yürü Canavar”, 626 noda kayıtlı olan “Nöbet Gelince Hasta Olamazsın Ya”, 627 noda kayıtlı olan “Birbirini Aldatıp Hayat Sürdürüyormuş”, 629 nod kayıtlı olan “Kuru Üzüm Olmasa Neyi Vereceğim”, 630 noda kayıtlı olan “Kötülüğünden Delik Kazık Kurulayanlar”, 631 noda kayıtlı olan “Bu Para Değil De Ne?”, 632 noda kayıtlı olan “Ekmek Yapma Günü”, 633 noda kayıtlı olan “Haram Kandan”, 634 noda kayıtlı olan “Ölmesen”, 638 noda kayıtlı olan “Aman, Hanhi Birini Alacağım”, 639 noda kayıtlı olan “Kirli Kavga”, 642 noda kayıtlı olan “Hayatımda Geçip Öterdim”, 643 noda kayıtlı olan “Rahmetli Eşim Söylerdi”, 644 noda kayıtlı olan “Müzik Çalma Sanatı”, 645 noda kayıtlı olan “İsmini Bilip Ne Yapacağım”, 646 noda kayıtlı olan “Efendi Yandı”, 647 noda kayıtlı olan “Bizim Eller”, 648 noda kayıtlı olan “Karı Koca Muhabbeti”, 649 noda kayıtlı olan “Oğlum Aklıma Düşmüş”, 650 noda kayıtlı olan “Oğul ve Karısının Cevabı”, 651 noda kayıtlı olan “Efendi Halının Yamağı”, 652 noda kayıtlı olan “Hırsızı Bulma Usulü”, 653 noda kayıtlı olan “Pamuk Hırsızları”, 654 noda kayıtlı olan “Han Anasını Kocaya Veriyor”, 656 noda kayıtlı olan “Sen Yüzmeyi Biliyorsun Zaten”, 658 noda kayıtlı olan “Yalan Bulamadığımda”, 659 noda kayıtlı olan “Ekmek Hamurdan Olmuyor Mu?”, 660 noda kayıtlı olan “Efendi ve Şeyh”, 661 noda kayıtlı olan “Hiçbir Şey Kalmayacakmış”, 667 noda kayıtlı olan “Efendinin Kızı”, 668 noda kayıtlı olan “Şimdi Mi Kafir Oldum”, 670 noda kayıtlı olan “Efendinin Eşeği”, 671 noda kayıtlı olan “Gökyüzünde Köpek Uçuyor”, 672 noda kayıtlı olan “Demir Yiyen Fare”, 673 noda kayıtlı olan “İki Lira Daha Verin”, 674 noda kayıtlı olan “Keşkek Yemiş Ağzı Yenmiş”, 675 noda kayıtlı olan “İyi Güzel”, 676 noda kayıtlı olan “Can Önce Ayaktan Çıkar”, 677 noda kayıtlı olan “Un Sürülen Zengininki”, 678 noda kayıtlı olan “Bu Yemeği Masumlara Ver”, 679 noda kayıtlı olan “Ölümden Kurtuluş”, 680 noda kayıtlı olan “Eşeği Öküz Korkuttu”, 681 noda kayıtlı olan “Öğretmenimiz Akar-Biz Akarız”, 682 noda kayıtlı olan “Ayıp Atsineği”, 683 noda kayıtlı olan “Suya Düşüp Giderse Ne Yapacaksın?”, 684 noda kayıtlı olan “Karpuzun Yavrusu”, 685 noda kayıtlı olan “İnna A’tayna”, 686 noda kayıtlı olan “Bizimle Yürürseniz Kazık Yersiniz”, 696 noda kayıtlı olan “Azrail’i Aldatmanın Yolu”, 697 noda kayıtlı olan “Bembeyaz Sakalınla Utanmıyor Musun?”, 698 noda kayıtlı olan “Gözlüğün Kalitesi”, 699 noda kayıtlı olan 75 İşlevleri Bağlamında Özbek Afandi Fıkraları

“Şükredin”, 700 noda kayıtlı olan “Utancınızı Hoş Görüyorum”, 701 noda kayıtlı olan “Muçal”, 703 noda kayıtlı olan “İki Sefer Geçtim Olmadı”, 704 noda kayıtlı olan “Şakayı Da Bilmiyorsun”, 705 noda kayıtlı olan “Ben Genç Bülbülüm”, 707 noda kayıtlı olan “Allah Benim Paramı Almış Gidip Sana Vermiş”, 708 noda kayıtlı olan “Kıpırdama Yer Sürmeyi Öğretiyorum”, 709 noda kayıtlı olan “Sarığım Çocuklarla Oynamaya Kaldı”, 710 noda kayıtlı olan “Dost Girip Düşman İşini Yapıp Gitmesin”, 711 noda kayıtlı olan “Bölüşerek Aldığımız”, 712 noda kayıtlı olan “Eşeğimle Konuşsan, Kendi Söyler”, 713 noda kayıtlı olan “Çağırılmayan Düğüne Girmenin Yolu”, 714 noda kayıtlı olan “Eşin Bir Tane Peki Hanımın?”, 715 noda kayıtlı olan “İstediğini Verdim Yine Ne Diyorsun?”, 716 noda kayıtlı olan “Ben Attarlık Yapıyorum Peki Sen?”, 717 noda kayıtlı olan “Kocan Evden Çıktığında Başı Var Mıydı?”, 718 noda kayıtlı olan “Sesi Kovmak”, 720 noda kayıtlı olan “Adil Olmak”, 721 noda kayıtlı olan “Yaramaz Ay”, 722 noda kayıtlı olan “Efendi Oruç Tutuyor”, 724 noda kayıtlı olan “Efendinin Bilgeliği”, 725 noda kayıtlı olan “Arabanı Gökyüzüne Ver”, 726 noda kayıtlı olan “Yalanınca Da Tamammış”, 727 noda kayıtlı olan “At Kafasına Örülen Yumak”, 728 oda kayıtlı olan “Ne İçin Ödeyeceğim”, 729 noda kayıtlı olan “Pilavın Fiyatı”, 730 noda kayıtlı olan “Efendi Boyacı”, 731 noda kayıtlı olan “Efendinin Günahkarlığı”, 732 noda kayıtlı olan “Eşekten Borçluyum”, 735 noda kayıtlı olan “Erkeklik Namusu”, 736 noda kayıtlı olan “İnek Bana Yol Gösterdi”, 740 noda kayıtlı olan “Çaresiz Koyun”, 748 noda kayıtlı olan “Efendinin Hastalığı”, 749 noda kayıtlı olan “Efendinin Gücü”, 753 noda kayıtlı olan “Denize Gidip, Sulayıp Geleyim”, 755 noda kayıtlı olan “Ben Kısa Cevap Veririm”, 756 noda kayıtlı olan “Şakayı Bırak, Kendi Ekmeğini Ye!”, 757 noda kayıtlı olan “Kusça”, 758 noda kayıtlı olan “Karpuz”, 759 noda kayıtlı olan “Efendi ve Eşkıyalar”, 760 noda kayıtlı olan “Efendi ve Tabirci”, 762 noda kayıtlı olan “İşaret”, 765 noda kayıtlı olan “Efendi’nin Tokatı”, 766 noda kayıtlı olan “Görünüşe Göre Yalan”, 767 noda kayıtlı olan “Eşeğe Gözlük Takmak”, 770 noda kayıtlı olan “Kar Leylek”, 771 noda kayıtlı olan “Üç Kuruşluk Tokat”, 772 noda kayıtlı olan “Avcı Karga”, 773 noda kayıtlı olan “İçime Girme”, 774 noda kayıtlı olan “Bahane”, 775 noda kayıtlı olan “Dinlenen Tavuk”, 776 noda kayıtlı olan “Sol Tarafı Nereden Bileceğim”, 780 noda kayıtlı olan “Farsça Şiir”, 781 noda kayıtlı olan “Eski Kaftanım Yok Da”, 782 noda kayıtlı olan “Sen De Başköşeye Çık!”, 783 noda kayıtlı olan “Tembellik Nasip Ediyorum”, 785 noda kayıtlı olan “Tavsiye”, 786 noda kayıtlı olan “Tatlı Diller”, 787 noda kayıtlı olan “Dalavere”, 788 noda kayıtlı olan “Nargile Yanının Üç Başarısı”, 789 noda kayıtlı olan “Gölgeye Atılan Dayak”, 790 noda kayıtlı olan “Bürokrasinin Sonu”, 791 noda kayıtlı olan “Kavuk İş Verdi”, 792 noda kayıtlı olan “Ben Kimim”, 793 noda kayıtlı olan “Boş Leğende Pilav Oldu”, 794 noda kayıtlı olan “Devenin Kanadı Olsaydı”, 795 noda kayıtlı olan “Kazığın Kıymeti”, 796 noda kayıtlı olan “Biricik Eşeğin Kellesi Kaldı”, 797 noda kayıtlı olan “Karanlıkta Karıştırıp Bırakmaktan Korkarım”, 799 noda kayıtlı olan “Baltanın Kızı”, 801 noda kayıtlı olan “Babana Teşekkür Edersin”, 803 noda kayıtlı olan “Çırak Yağına Yaradı”, 805 noda kayıtlı olan “Ayı Postunda”, 807 noda kayıtlı olan “Hazineni Bırakıyoruz”, 808 noda kayıtlı olan “Hayvan Da Hayvan”, 809 noda kayıtlı olan “İki Hanımın Kulağı Çınlamaz”, 814 noda kayıtlı olan “Katıra Sor”, 815 noda kayıtlı olan “Secde Edip Gönderse Var Mı?”, 816 noda kayıtlı olan “Ayaktan Değerli Ayakkabı”, 817 noda kayıtlı olan “Efendi Ölürdü”, 818 noda kayıtlı olan “Alacak ve Verecek”, 819 noda kayıtlı olan “Yaşlı Kız”, 820 noda kayıtlı olan “Para Candan Tatlı”, 821 noda kayıtlı olan “Bir Paralık Şiir”, 822 noda kayıtlı olan “Coğrafya Memleketi”, 823 noda kayıtlı olan “Esrarkeş Kadı”, 824 noda kayıtlı olan “Husumet”, 825 noda kayıtlı olan “İki Uyuşuk”, 826 noda kayıtlı olan “Bunun Paltosu Kaldı Mı?”, 827 noda kayıtlı olan “Patlıcanın Hizmetçisi Değilim”, 828 noda kayıtlı olan “ Sopa Darbesi”, 829 noda kayıtlı olan “Sakallı Bıyığı Çıkmış”, 831 noda kayıtlı olan “Hayran”, 836 noda kayıtlı olan “Gençliğimi Kaybettim”, 837 noda kayıtlı olan “Onu Sonra Söyleyeyim”, 838 noda kayıtlı olan “Karı ve Koca”, 840 noda kayıtlı olan “Kurdun Şikayeti”, 847 noda kayıtlı olan “Tembelin Uykusu”, 848 noda kayıtlı olan “Kötü Erhan SOLMAZ 76

Deyince Olmadı”, 851 noda kayıtlı olan “Ayıp Bende Değil”, 852 noda kayıtlı olan “Cesaret”, 853 noda kayıtlı olan “Talihsizlik”, 854 noda kayıtlı olan “Efendi Direktör”, 855 noda kayıtlı olan “Ücreti Kim Verecek?”, 856 noda kayıtlı olan “Korkaklık”, 857 noda kayıtlı olan “Sözün Doğru”, 858 noda kayıtlı olan “Şekerini Koy”, 859 noda kayıtlı olan “Kendiniz Yazıp Verin”, 860 noda kayıtlı olan “Evim Nerede?”, 861 noda kayıtlı olan “Efendi-Spiker”, 864 noda kayıtlı olan “Dik Başlılık”, 865 noda kayıtlı olan “Aldatış”, 866 noda kayıtlı olan “Kıyamette”, 870 noda kayıtlı olan “Cimri”, 871 noda kayıtlı olan “Süt Sağıcı”, 872 noda kayıtlı olan “Kabahat Babamızda”, 873 noda kayıtlı olan “Efendi Öğretmen”, 874 noda kayıtlı olan “Eli Açık İnsan”, 875 noda kayıtlı olan “Korku”, 876 noda kayıtlı olan “Uygun Önlem”, 877 noda kayıtlı olan “Öç”, 878 noda kayıtlı olan “Fiyat-Ahenk”, 879 noda kayıtlı olan “Kitaptan Kitap”, 880 noda kayıtlı olan “Tedbirsizlik”, 881 noda kayıtlı olan “Öğrencinin İtirazı”, 882 noda kayıtlı olan “Yarın Nerede Buluşuyoruz?”, 883 noda kayıtlı olan “Okumuş Koca”, 888 noda kayıtlı olan “Sebepli Kaytarmak” adlı fıkralarda Üstünlük Sağlama ön plandadır; bunlardan 814 numaralı olanı aşağıya alınmıştır: Efendi komşusunun katırını emaneten almış ve katıra binip köye gitmiş. Bir yere geldiğinde katırın gemini buracak olmuş, başı sertleşmiş, başka tarafa burulup gitmiş. İkinci köye geldiğinde de Efendi onu kendi istediği tarafa buramamış, katır kendi istediği tarafa gidivermiş. Efendi bu duruma gücenip, “var hadi bildiğinden geri kalma!” demiş, kendi haline bırakmış... Bir yere geldiğinde tanışı karşısına çıkmış. Efendi’ye sormuş: -Evet Efendim, yolunuz açık olsun, nereye gidiyorsun? -Ben nereden bileyim, katıra sor! ... (Solmaz 2016: 999) Sonuç olarak diyebiliriz ki Özbek Afandi fıkralarının en çok tespit ettiğimiz yedi işlevden “Üstünlük Sağlama”ya yönelik anlatıldığını göstermektedir. Beş yüz civarında fıkranın oluşturduğu bu gruba bakarak incelediğimiz Özbek fıkralarındaki gülme ve gülme unsurunun daha çok “Üstünlük sağlayarak” ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Özbek toplumunda “akıl iyesi” olma özelliği kazanmış olan Afandi, kendisine danışılan, zor zamanlarda yol gösteren ve aynı zamanda da hangi durum ve koşul olursa olsun “alt edilemeyen” bir kişidir. O’nun bu özelliği kimi fıkraların temel hareket noktasını oluşturur. Afandiyi alt etmek için adeta yarışan insanlar, anlatmanın neticesinde maalesef yenilgiden kurtulamazlar. Afandi adeta burada tip olmanın çok ötesine geçmiş, toplumunu tek başına temsil eden bir destan kahramanına dönüşmüştür. Eğer Afandi yenilirse ait olduğu milleti yenilmiş, kazanırsa da milleti kazanmıştır. Destan kahramanının savaşarak elde ettiği başarıyı Afandi, mizah yoluyla aklı, kıvrak zekâsı sayesinde elde etmektedir. Kültürel bir kahraman olan Afandinin fıkralarında “Üstünlük Sağlama”’nın ağır basmasının sebebinin burada gizli olduğunu düşünmekteyiz. Fıkraların sadece iki tanesinde gördüğümüz “Açıklama-İzah Etme” fonksiyonu fıkraların bilinenden farklı işlevleri de yüklenebileceğini göstermesi açısından son derece dikkate değer. Özbek Afandi fıkralarında tespit ettiğimiz “Güldürme-eğlendirme”, “Öğretme- bilgilendirme”, “Nasihat etme yol gösterme”, “Tenkit etme” “Meydan okuma-tehdit” ise söz konusu anlatmaların birden fazla işleve yönelik anlatıldığını göstermesi nedeniyle, konumuzu bir kat daha ilginç kılmaktadır. Bir başka ifadeyle söz konusu Türk boyunun fıkraları çağımızın gelişimine ayak uydurmuş; toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilen işlevleri yüklenmeyi hazır görünmektedir. 77 İşlevleri Bağlamında Özbek Afandi Fıkraları

İŞLEVLERİNE GÖRE ÖZBEK EFENDİ LATIFELERİ

İşlevlerin

Adları

1, 2, 3, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 18, 20, 21, 23, 30, 32, 33, 34, 36, 41, 42, 43, 45, 46, 47, 49, 50, 51, 52, 54, 55, 60, 62, 68, 71, 72, 73, 74, 78, 81, 84, 93, 99, 102, 103, 107, 108, 110, 113, 116, 117, 133, 143, 150, 151, 158, 159, 161, 163, 165, 166, 168, 169, 170, 171, 173, 174, 177, 181, 184, 185, 187, 188, 190, 191, 193, 194, 195, 202, 206, 207, 213, 215, 216, 217, 221, 222, 223, 229, 232, 238, 240, 249, 250, 252, 253, 256, 260, 261, 263, 264, 265, 267, 268, 269, 272, 274, 275, 278, 279, 280, 285, 288, 290, 291, 292, 293, 294, 295, 296, 299, 300, 301, 302, 304, 305, 306, 307, 308, 310, 311, 314, 317, 318, 319, 320, 321, 323, 328, 331, 332, 337, 340, 342, 343, 344, 345, 347, 348, 349, 1. Tenkit etme- 353, 355, 363, 366, 368, 370, 371, 379, 381, 382, 386, 387, 389, 394, Eleştirme 395, 396, 397, 401, 402 413, 427, 430, 431, 434, 446, 462, 467, 469, 470, 471, 474, 478, 484, 489, 490, 491, 492, 499, 502, 503, 511, 515, 516, 517, 524, 529, 535, 547, 554, 574, 580, 581, 587, 589, 594, 600, 606, 607, 608, 617, 618, 635, 636, 637, 640, 641, 655, 657, 661, 662, 663, 664, 665, 666, 669, 687, 688, 689, 690, 691, 692, 693, 694, 695, 702, 706, 719, 737, 738, 741, 742, 743, 744, 745, 746, 747, 750, 751, 752, 761, 764, 768, 769, 777, 778, 779, 784, 800, 802, 806, 810, 811, 812, 813, 830, 833, 834, 835, 839, 841, 842, 843, 844, 845, 846, 849, 850, 862, 863, 867, 868, 869, 884, 887

2.Güldürme 88, 89, 96, 100, 105, 139, 146, 153, 167, 182, 211, 226, 242, 262, 266, Eğlendirme 273, 67, 144, 157, 175, 176, 178, 214, 251, 270, 271, 286, 303, 339, 360, 3. Yol Gösterme 364, 398, 456, 521, 538, 541, 542, 555, 557, 559, 575, 576, 577, 578, Nasihat Etme 579, 628, 723, 733, 734, 739, 763, 804, 885, 886, 17, 63, 82, 83, 87, 94, 95, 125, 148, 155, 243, 284, 357, 380, 404, 405, 4. Öğretme- 417, 419, 420, 424, 447, 448, 464, 486, 518, 531, 550, 552, 585, 588, Bilgilendirme 613, 5. Meydan 19, 282, 528 Okuma- Tehdit Erhan SOLMAZ 78

6. Açıklama- 22, 101 izah etme

24, 25, 26, 27, 28, 29, 31, 35, 37, 38, 39, 40, 44, 45, 48, 53, 56, 57, 58, 59, 61, 64, 65, 66, 69, 70, 75, 76, 77, 79, 80, 85, 86, 90, 91, 92, 97, 98, 104, 106, 109, 111, 112, 114, 115, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 134, 135, 136, 137, 138, 140, 141, 142, 145, 147, 149, 152, 154, 156, 160, 162, 164, 172, 179, 180, 183, 186, 189, 192, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 203, 204, 205, 208, 209, 210, 212, 218, 219, 220, 224, 225, 227, 228, 230, 231, 233, 234, 235, 236, 237, 239, 241, 244, 245, 246, 248, 254, 255, 257, 258, 259, 276, 277, 281, 283, 287, 289, 297, 298, 309, 312, 313, 315, 316, 322, 324, 325, 326, 327, 329, 330, 333, 334, 335, 336, 338, 341, 346, 350, 351, 352, 354, 356, 358, 359, 361, 362, 365, 367, 369, 372, 373, 374, 375, 376, 377, 378, 383, 384, 385, 388, 390, 391, 392, 393, 399, 400, 403, 406, 407, 408, 409, 410, 411, 412, 414, 415, 416, 418, 421, 422, 423, 425, 426, 428, 429, 432, 433, 435, 436, 437, 438, 439, 440, 441, 442, 443, 444, 445, 449, 450, 451, 452, 453, 454, 455, 457, 458, 459, 460, 461, 463, 465, 466, 468, 472, 473, 475, 476, 477, 479, 480, 481, 482, 483, 485, 487, 488, 493, 494, 495, 496, 497, 498, 500, 501, 504, 505, 506, 507, 508, 509, 510, 512, 513, 514, 519, 520, 522, 523, 525, 526, 7. Üstünlük 527, 530, 532, 533, 534, 536, 537, 539, 540, 543, 544, 545, 546, 548, sağlama 549, 551, 553, 556, 558, 560, 561, 562, 563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 582, 583, 584, 586, 590, 591, 592, 593, 595, 596, 597, 598, 599, 601, 602, 603, 604, 605, 610, 611, 612, 614, 615, 616, 619, 620, 621, 622, 623, 624, 625, 626, 627, 629, 630, 631, 632, 633, 634, 638, 639, 642, 643, 644, 645, 646, 647, 648, 649, 650, 651, 652, 653, 654, 656, 658, 659, 660, 661, 667, 668, 670, 671, 672, 673, 674, 675, 676, 677, 678, 679, 680, 681, 682, 683, 684, 685, 686, 696, 697, 698, 699, 700, 701, 703, 704, 705, 707, 708, 709, 710, 711, 712, 713, 714, 715, 716, 717, 718, 720, 721, 722, 724, 725, 726, 727, 728, 729, 730, 731, 732, 735, 736, 740, 748, 749, 753, 755, 756, 757, 758, 759, 760, 762, 765, 766, 767, 770, 771, 772, 773, 774, 775, 776, 780, 781, 782, 783, 785, 786, 787, 788, 789, 790, 791 792, 793, 794, 795, 796, 797, 799, 801, 803, 805, 807, 808, 809, 814, 815, 816, 817, 818, 819, 820, 821, 822, 823, 824, 825, 826, 827, 828, 829, 831, 836, 837, 838, 840, 847, 848, 851, 852, 853, 854, 855, 856, 857, 858, 859, 860, 861, 864, 865, 866, 870, 871, 872, 873, 874, 875, 876, 877, 878, 879, 880, 881, 882, 883, 888,

Tablo 3 (Solmaz 2016: 237-238)

Kaynaklar AKARSU Bedia (1994). Çağdaş Felsefe Kant’tan Günümüze Felsefe Akımları, İstanbul: İnkılap Kitabevi. BAŞGÖZ İlhan (2006). “Sözlü Anlatımda Arasöz: Türk Hikâye Anlatıcılarının Şahsi Değerlendirmelerine Ait Bir Durum İncelemesi”. Halk Biliminde Kuramlar ve Yaklaşımlar 1, (Çev. Metin Ekici), Ankara: Geleneksel Yayınları, 320-349. 79 İşlevleri Bağlamında Özbek Afandi Fıkraları

BAYRAKTAR Zülfikar (2010). Mizah Teorileri Ve Mizah Teorilerine Göre Nasreddin Hoca Fıkralarının Tahlili, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir: Yayımlanmamış Doktora Tezi. BİLGİN Nuri (2009). Sosyal Psikoloji, İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. BOCK Philip (2001). İnsan Davranışının Kültürel Temelleri, Psikolojik Antropoloji, (Çev: N. Serpil Altunek), İstanbul: İmge Yayınları. ÇOBANOĞLU Özkul (2005). Halk Bilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş, Ankara: Akçağ Yayınları. DORSON Richard. M. (1984). Günümüz Folklor Kuramları. İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınlar, No: 33. FROMM E. (2003). Sahip Olmak Ya Da Olmamak (Çev: A. Arıtan). İstanbul: Arıtan Yayınevi. GÖKA Erol (2011). Türklerin Psikolojisi Tarihin Ruhumuzda Bıraktığı İzler. İstanbul: Timaş Yayınları. KAFESOĞLU İbrahim (1991). Türk Milli Kültürü. İstanbul: Boğaziçi Yayınları. KÖSE Nerin (2000). "Raglan'ın Geleneksel Kahraman Kalıbı ve Türk Halk Hikayeleri", Milli Folklor, S. 45, 22-39. MORREAL John (1997). Gülmeyi Ciddiye Almak. (Çev. Kubilay Arsever–Şenar Soyar) İstanbul: İris Yayınları. PROPP V. (1958). Morphology of the Folktale. Austin: University of Texas Press, 1958. SOLMAZ Erhan (2016). Özbek Mizahında Nasreddin Hoca Tipi ve Fıkraları, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir: Yayımlanmamış Doktora Tezi. YAYIN Nerin (2010). Kırgız Epik Terimler Sözlüğü II, İzmir: Üniversiteliler Ofset.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

ARCHAIC CORPUS CONCEPTS ON THE HISTORY AND CULTURE (ON THE EXAMPLE OF MATERIAL FROM “DIWAN LUGHAT AL-TURK” BY MAHMUD KASHGARI)

Tarih ve Kültür Üzerine Arkaik Yapı Kavramları (Kaşgarlı Mahmut Tarafından Yazılan “Divânü Lügâti’t-Türk” Adlı Eserden Örnekler Üzerine)

Gulbakhrem MOLOTOVA*

Abstract Mahmud Qashqari’s work “Diwan lugat at-turk” is a valuable source for the study of archaisms fund. Some terms and lexemes have gone out of use, forming an extremely rich fund of archaisms. For the present-day researchers, they serve as a basis for identification of analogs of words subsequently replaced with and Persian loanwords. Within the stated theme, it is supposed to reconsider the information recorded in the “Diwan lugat at-turk” by Mahmud Qashqari, which presents certain definitions to the ritual culture and historical realities. The obsolete words are naturally obscure by nowadays. Based on the explanations that accompany each word, one can restore some aspects of the ritual culture. Mahmud Qashqari also fixed terms for a certain day-part, as well as these relating to the wedding ceremony, sacrificial offering, family relations, animal world, etc. In part, the lexemes recorded by Mahmud Qashqari could be found in the runic written monuments. Such a material serves as an excellent basis to comprehend the process of language development during the antiquity and the early Middle Ages. The change of religion influenced the change of language terminological structure. Concepts recorded within the “Diwan lugat at-turk” suggest the existence of some terms related to the wedding ceremony of bygone period, which are not known at present. Owing to such terms, it is possible to reconstruct the picture of realities of the earlier periods in the history of Turkic speaking peoples. It should be noted that “Diwan lugat at-turk” also fixed terms referred to the genres of folklore and literature. A comparative analysis shows that some of them have fallen into disuse, while some have undergone changes. We pay special attention to the information on the Qarakhanid dynasty recorded by Mahmud Qashqari. The author of “Diwan lugat at-turk” gives data about the battle between Buka-Budraj and Arslan Khan. This information sheds light on some aspects of the overall struggle between Uighur Muslims and Uighur Buddhists. Among the names comments, there are explained the meanings of the names of some representatives of the Qarakhanid dynasty: Bughra Khan’ laqab, Yusuf Kadyr Khan’s and Burhan ad-Din Qylych’s names. It also provides information on the territory of the Qarakhanid state. The notes to some words indicate that one of the representatives of the Qarakhanid dynasty had been poisoned in certain place – the case non-described in the “Tadhkira”. The information given by Mahmud Qashqari fills the gaps that exist in the historical treatises of the later periods. Keywords: Term, source, archaisms, historical treatises, rituals.

* Assoc. Prof., Gulbakhrem Molotova, Head of Section of Literature studies and linguistics, Center of Uyghur Studies Institute of Oriental Studies named after R.B. Suleymenov Ph.D. in Philology, Almaty-KAZAKHSTAN, E-mail: [email protected] 81 Tarih ve Kültür Üzerine Arkaik Yapı Kavramları

Özet Kaşgarlı Mahmut’un Divân-ü Lügâti’t-Türk adlı eseri, arkaizmler konusundaki kaynak çalışması için değerli bir eserdir. Bazı terim ve sözcük birimler ise arkaizmlerin oldukça zengin bir kaynağını biçimlendiren kullanımın dışındadır. Günümüz araştırmacıları için bunlar, Arapça ve Farsçadan ödünç olarak alınan kelimelerle sürekli bir şekilde yer değiştiren kelimelerin benzerlerini belirlemede bir temel olarak hizmet ederler. Bahsedilen bu tema içinde, Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan; törensel kültür ve tarihsel gerçeklere ilişkin belirli tanımlar sunan Divân-ü Lügâti’t- Türk içinde yer alan bilgileri tekrar düşünmek gerektiği varsayılmıştır. Günümüzde kullanımdan düşmüş kelimeler, tabiatı gereği belirsizliğini sürdürmektedirler. Her kelimeyle birlikte verilen açıklamalara dayanarak, bir kişi törensel kültürün bazı yönlerini restore edebilir. Kaşgarlı Mahmut hayvan dünyası, aile ilişkileri, kurban sunumu, evlenme töreni ile ilgili ve bunların yanı sıra belirli gün bölümleri için terimler belirlemişti. Kısmen, Kaşgarlı Mahmut tarafından kadedilen sözcükler runik yazılı anıtlarda bulunabilir. Böyle bir malzeme antik dönem ve erken Orta Çağ döneminde dil gelişim sürecini anlamada mükemmel bir temel oluşturmaktadır. Din değişimi, dilin terminolojik yapısının değişimini etkilemiştir. Divân-ü Lügâti’t-Türk içinde yer alan kavramlar, şu an bilinmeyen, geçmiş dönemin düğün töreni ile ilgili bazı terimlerin varlığına işaret etmektedir. Bu terimler sayesinde, Türkceden konuşan halkların tarihindeki daha erken dönemlerin gerçeklerinin resmini yeniden inşa etmek mümkündür. Divân-ü Lügâti’t-Türk’ün folklor ve edebiyat türlerine atıfta bulunulan terimler de ayrıca belirlediğine dikkat edilmelidir. Karşılaştırmalı bir analiz, bazılarının değişikliğe uğradığı bazılarının kullanımdan kaldırıldığını gösteriyor. Kaşgarlı Mahmut’un kaydetmiş olduğu Karahanlı hanedanı hakkındaki bilgilere özellikle dikkat ediyoruz. Divân-ü Lügâti’t-Türk’ün yazarı, Buka- Budraj ve Arslan Han arasındaki savaş hakkında bilgi verir. Bu bilgi, Uygur Müslümanları ile Uygur Budistleri arasında görülen genel mücadelenin bazı yönlerine ışık tutmaktadır. İsimlerin arasında yapılan yorumlarda, Karahanlı hanedanının bazı temsilcilerinin adlarının manaları açıklanmaktadır: Buğra Han lakabı, Yusuf Kadir Han’ın ve Burhan ad-Din Qylych’in adları. Bu eser ayrıca Karahanlı devletinin toprakları hakkında bilgi de sağlamaktadır. Bazı kelimelere eklenen notlar Karahanlı hanedanının temsilcilerinden birinin belli bir yerde zehirlendiğini - Tadhkira’da tanımlanmayan bir olay, belirtmektedir. Kaşgarlı Mahmut’un verdiği bilgiler, sonraki dönemlerin tarihî tezlerinde bulunan boşlukları doldurmaktadır. Anahtar Kelimeler: Terim, kaynak, arkaizm, tarihsel çalışma, tören.

The main source for our study is the work byMahmud Kashgari, which’s material indicates the level of development of culture and science during the reign of Qarakhanid dynasty. Change of religion and wars of conquest played certain role in transformation of some aspects of culture. Concepts previously used in the ancient Turkic period gradually began to be replaced by borrowings, while original Turkic terminology replenished the fund of archaisms. In order to detect such the changes of the Middle Ages in the history and culture of Turkic peoples, specialists turn to various sources. Among these there are ancient Turkic written monuments, such as “Diwan Lughat al-Turk” byMahmud Kashgari and “Kutadgu Bilig” by Yusuf Khass Hajib. A comparative study of information found in these sources makes possible to explain the meaning of certain concepts or names of heroes of epics and dastans of later periods. Among the vast information contained in the sources mentioned above, one can also find aspects of ritual culture which have not been Gulbakhrem MOLOTOVA 82

preserved up to the present. These are thevery samples of folk art where there appears a corpus of archaisms which are incomprehensiblefor the reader or even specialist of the present epoch. “Diwan Lughat al-Turk”by Mahmud Kashgaricontains not only information about events that took place in his time, but also terms related to the ritual culture. The mentioned written artifact serves as a valuable source for modern researchers of the corpus of archaisms, which acts as a basis for identifying analogs of words replaced by Arabic-Persian borrowings. Concepts related to ritual culture The information recorded in “Diwan Lughat al-Turk”by Mahmud Kashgari provides knowledge of certain aspects of ritual culture. Words obsolete in modern times are certainly ununderstandable. Being guided by explanations given to each word, we restore some of the customs and rituals that accompanied the life of Turkic peoples in the epoch of Mahmud Kashgari. These can be divided into three groups: 1) concepts associated with the wedding ceremony; 2) concepts associated with funeral rites; 3) customs and rituals related to the birth of baby and his/her childhood. For example, matchmakers were called “arquqї” (Mahmud Kashgari, 1981:191). Girl’s dowry in the time of Mahmud Kashgari was called“sәp” (Mahmud Kashgari, 1981:418). The fact is interesting that the term “yinqkәqїz” which stands for a “girl of majority age” has remained only in the work by Mahmud Kashgari (Mahmud Kashgari, 1981: 427), and was used in relation to slave maids as well. In the language of modern Turkic peoples the Arab-Persian borrowing “residә” is applicable, and “yinqkәqїz”has gone out of use. It should be noted that in the parables of the modern epoch we find a manifestation of this concept: “qyzdyɳzholy zhyɳishke” –“girl’s path is narrow” (Kyrgyz proverb). Here, first of all, we see the girls are admonished to observe the moral purity. In Uigur language there has preserved one of the aspects of this expression, i.e., “inchikә” – “one-inch”, which is used to accentuate the subtlety of any situation, state or problem, etc. In “Diwan Lughat al-Turk” we find a term “әgәt” meaning “maidservant” – a woman who was sent to the house of the groom on the wedding day (Mahmud Kashgari, 1981:72), and now the term “yәɳgә” is used. There is also seen a change in her functions. If “әgәt” acts as a maidservant, then “yәɳgә” in the modern wedding ceremony is not a servant at all, but she is appointed from among the female relatives of the groom and her duty is to inform about the moral purity of the bride. The same volume of “Diwan”contains the term “әgәtlik” (Mahmud Kashgari, 1981:204), which is explained as a “maidservant” whosets off along with a bride. One can assume that for a girl given away in marriage it was customary to hire such a maidservant. A term “dәdәk” suggests on the bride’s isolation by a curtain from the eyes of outsiders (Mahmud Kashgari, 1981:531), through which the realities of the early Middle Ages are manifested. Among theapparels and decorations in “Diwan Lughat al-Turk” there were indicated “didim” –diadem (Mahmud Kashgari, 1981:516), “bakan”–necklace (Mahmud Kashgari, 1981:519) and "boqmaq” (Mahmud Kashgari, 1981:610) which was made of gold or/and silver inlaid with pearls and precious stones. These ornaments were worn by the bride in a very wedding night. Especially for the bride’s relocation to the groom’s house there was used a palanquin covered with silk cloth. Mahmud Kashgari mentions the name of suchpalanquin as“mündәrü” (Mahmud Kashgari, 1981:685). In the wedding ceremonies of today there is a ritual “chashqa”. After performing the nuptials, candies, coins or flowers (in some cases – rice)are poured upon the newly married couple. Thanks to information recorded in work by Mahmud Kashgari, it was detected that this custom of the early Middle Ages has been preserved in somewhat 83 Tarih ve Kültür Üzerine Arkaik Yapı Kavramları

modified form. In the XI century, in relation to this rite a term “mundurї” was used and fine jewelry strewed (Mahmud Kashgari, 1981:641). One more aspect of the wedding rites is gifts presented to the newly marriedones and their kinsfolk. Mahmud Kashgari recorded a term “kәżїt” with modern equivalent “kiyim, kiyim-kechәk” (“clothes”) (Mahmud Kashgari, 1981:463). In twentieth century, this term was no more in use, but in a slightly modified form there is maintained the custom to present the girl’s relatives with gifts called “seliq”, the amount of which is determined by the elders of society – “jut choɳliri” or “aqsaqallar”. Feaston the occasion of naming the baby was called “küdәn” (Mahmud Kashgari, 1981:525). Mahmud Kashgari does not provide detailed explanations on how the very event occured. However, a term recorded in “Diwan Lughat al-Turk” indicates retentionof custom existed in the early Middle Ages. The modern analogue of this custom is “atqoyush” or “naming the name”. Other information somewhat complements the previous knowledge. Thus, the invited guests were handing out the pieces of silk, and this process which points to the existed custom was called “pїqїh” (Mahmud Kashgari, 1981:475). It is noteworthy that the tradition to present a length of cloth maintained also in the wedding ceremony of Uighurs in the twentieth century. For this purpose,30 meters of crepe-de- chine or silk werebought; 2 meter lengths of fabric were distributedamong the invited relatives of the bride and were called “zhitish”. Besides, in this source under our concern there are mentioned children’s games:“өtüx” (Mahmud Kashgari, 1981:82), tәpük (Mahmud Kashgari, 1981:501). To the childhood is also related clearing session from the evil eye –“їsrїq” (Mahmud Kashgari, 1981:134), which indicates the aspect of traditional medicine. Hospitality is one of the important aspects of spiritual culture of the people. In the source under study one can find a concepts of “boxuq” (Mahmud Kashgari, 1981:482), which meant “to get permission”. Primarily, it referred to the diplomatic missions. Ambassadors needed to get the permission of the ruler to return homeland. This term also stood for a gift presented to the ambassadors. Gradually, it came to be used in relation to a guest who was about to return home. The event held on the occasion of departure of the guest (relative) was called “boxuq axї”. In the twentieth century’s Uighur culture there was maintained a custom to invite guests on arrival of relatives. In turn, neighbors and relatives also got-together in honor of the guest. And agift brought by the guest to thehost’s relatives was called “bәlәk” (Mahmud Kashgari, 1981:500). These two terms did not survived till nowadays. As one can see from the discussed information from “Diwan Lughat al-Turk”, some of the terms related to the ritual culture have changed, some customs have lost their functions. A similar situation can be observed in respect of customs associated with funerals. Thus, for “әxük” a silk was used to cover a stretcher for carrying out of dead bodies (of khans, beks). After the funeral, this fabric was torn to pieces and distributed between the poor (Mahmud Kashgari, 1981:98). Another term mentioned by Mahmud Kashgari is“qabїrqaq”–a chest (Mahmud Kashgari, 1981:652) which was also associated with a funeral rite. According to the explanatory, this chest was used for burial among non- Muslims. As can be seen from the explanations, the mentioned practices were the indicators of the realities of the author’s times, and eventually lost their functions. In modern Uighur language there is expression “ushmaqqa uchmaq” (“to fly high”), and the meaning of this idiomatic expression is not sufficiently clear to modern man. Condemning a person for any misconduct, it is said: “Ushmaqqa uchqansәn”–“I think you have reached the heights”, i.e.,it is of a deprecativeshade. However, the true meaning of the word “ushmaq” is not understandable to the modern native speaker. It is perceived as something like “top, height”. The answer to this question can be found in the comments by Gulbakhrem MOLOTOVA 84

Mahmud Kashgari. Thus, “uqmaq” means “paradise” (Mahmud Kashgari, 1981:160). In Modern Uigur language, the concept of “paradise” is communicated by the Arab-Persian borrowing “zhәnnәt”. In the worldview of the ancient Turks, the soul of a righteous man flew to the upper world. Therefore, the passing away from worldly life was expressed by the word “uchti” (“has flown”). In this regard, runic inscriptions are interesting for the researchers by the fact that they contain the concept of hero of the narrative leaving his life. The Big inscription of the monument in honor of Bilge Kagan says that “Kul-Tegin has gone”. In written monuments of literature of later times the expression “has flown” is used. For example, in “Kutadgu Bilig” the news of the imminent death of vizier Aytoldi isconveyed through a dream. In this case, the expression “has flown” is used.The poem givespeculiar explainationof separation of the astral body from physical one (and this process in the literature and folklore of later periodsis denoted close to these texts) – “the soul leaves the body like a bird its cage”. According to the customs of many Turkic peoples, the passing away of any person is accompanied by distribution of the deceased’s belongins between his relatives as a memory of him. The origins of this custom trace back to the early Middle Ages, and it was denoted by the term “humaru”. According to thisTurkic custom, Khan was presented by something valuable from the material property of the deceased. This term also referred to a thing which was left to his kinsfolk by a person who went on a long journey (Mahmud Kashgari, 1981:581). Unintelligible terms and concepts mentioned in folk dastans In the course of study of texts of folk eposes, one often faces with some elements not understandable for the modern person. Thanks to the commentaries provided for these concepts or components of heroes’ proper names, we can find relevant solutions. Thus, in “Diwan Lughat al-Turk” there is recorded a term “tülfir”, which is explained by Mahmud Kashgari as follows: “a curtain that separates the part of the premises where the women are. It is made of silk” (Mahmud Kashgari, 1981:596). Uighur version of “Gorogli”contains episode, when Ibrahim ibn Adham Gorogli converses with the wife of the governor of Kunduz through such a curtain. This is a “correction” introduced by religion into the spiritual culture of Turkic peoples. The epoch of Mahmud Kashgari is a period of the Qarakhanid dynasty governing in Eastern Turkestan. As is known, Sultan Satuq Bugra Khan and his descendants had spread Islam there, and this religion has both adapted local beliefs and alsointroducedcertain changes into them. In some cases, components of proper names of folk eposes’ heroes remain unclear. Thus, in “Diwan Lughat al-Turk” we meet the meaning of“kөrpә”: “The boy, who was born in the summer, was called “kөrpә oqul”. Yeanlings and lambs born late were also called with the addition of the word “kөrpә” (Mahmud Kashgari, 1981:542). Over time, most likely, “kөrpә” became to be used to express “late child”. Having this information, we can put forward the assumption that the name of hero of the narrationKozy-Korpesh in Kazakh version and Boz-Korpash in Uighur version on the one hand indicates the season of hero’ birth – the summer, but on the other – it can suggest information that the hero is a late child of his parents. For modern researchers, thename ofGorogly’s horse – Gyrat – gives no information. However, attracting the data from the composition by Mahmud Kashgari it can be established that “qїr at” indicates a horse suit (Mahmud Kashgari, 1981:425). Thus, the name of Gorogly’s racer originates from the equine coat color. A term “їżuq” mentioned by Mahmud Kashgari was used in respect of cattle sacrificed in honour of gods. According to the commentary, an animal prepared for“їżuq” is “not to be loaded with burden, not to be milked and itswool is not to be shorn. The owner 85 Tarih ve Kültür Üzerine Arkaik Yapı Kavramları

devotedsuch a cattle for a particular purpose” (Mahmud Kashgari, 1981:89). Based upon this information, it can be assumed that this is referred to a bloodless sacrifice. Such custom is found in the Turpan copy (XIII c.) of the epic “Oghuz-name”. It mentions the Kurultai held by Oguz Kagan after successful conquests. There were erected two pillars 40 sajene high associated with a world tree. At the footing of pillars there werebinded white and black sheep, and on the top – white and black hens. This was, most probably, a bloodless sacrifice to the gods for their support during war campaigns. The text does not mentions the term “їżuq”, but judging by the explanation to the term given by Mahmud Kashgari, the ritual described in the epic text means bloodless sacrifice existed in the culture of many Turkic peoples of that period. One of the characters of folklore is “alvasti, albasti”. In the early Middle Ages, to describe this creature the term “abaqї” somewhat different from the modern analogs was used (Mahmud Kashgari, 1981:184). As for the verbal texts’ protagonists – the powerful man, the term “alpaƣut” was used, giving a meaning of “invincible hero, the hero with a fearless heart”, i.e., brave (Mahmud Kashgari, 1981:195). Historical information Of particular attention is the information recorded by Mahmud Kashgari about the Qarakhanid dynasty. The author of “Diwan Lughat al-Turk” gives details of the battle between Buqa-Budraj and Arslan Khan. This information sheds light on some aspects of the struggle of Muslim Uighursagainst Uighurs-Buddhists. In the text of “Diwan Lughat al- Turk”, there is used motif of Arslan Khan’s armysupportedby God. The motif of support of the ruler by the supreme deity exists in the ancient Turkic written monuments. Thus, Turkic people win thank to the support of Kok, Umai and holy Yer-Suv. Line 38 of the monument in honor of Tonyukuk narrates that “The Heaven, (Goddess) Umai, sacred Motherland (Earth-Mother) – they, chances are, granted us the victory”(Malov, 1951:68). According to the lines 10-11 of this monument, Kok and holy Yer-Suv contributed to the revival of the Turkic Khanate: “The Heaven of Turks and the sacred Earth and Water of Turks have said, ‘Let not perish, saying such, the Turkic nation, let it be the Nation’ – so said the Heaven, guiding from their (celestial) heights my father Ilterish-Khagan and my mother Ilbilga-Katun, raising them (over the people)”(Malov, 1951:37). On the overthrow by representatives of the Qarakhanid dynasty of the Samanid domination over the Turks, the brief information contained in the commentary to the word “hәmir” is given, which communicates that “ancestors who have returned Turkic countries in their hands were called ‘hәmir tәgin’ ” (Mahmud Kashgari, 1981:151). This short notion represents the historical reality – when the Samanid domination was overthrown during Sultan Satuq Bugra Khan’s descendants. Meanings of names of individual representatives of Qarakhanids are explained by Mahmud Kashgari as follows: “buƣra”–male camel (Mahmud Kashgari, 1981:548), “qadїr”– brave, fearless (Mahmud Kashgari, 1981:472), “qїlїq”– quick and acute as a sword (Mahmud Kashgari, 1981:465). In the commentary to one toponym,there is given information which is not found in “Tadhkira”. In particular, the author of the “Dictionary” writes that in the area of “sїƣun samur”Bugra Khan is poisoned (Mahmud Kashgari, 1981:533). However, Mahmud Kashgari does not indicate which of Qarakhanids exactly had been poisoned. For researchers interesting is the proverb contained in “Diwan Lughat al-Turk”, which reads: “qїz birlә kürәxmә qїsraq birlә yarїxma” – “do not fight with a girl, do not to compete with a non-foaled mare”. This proverb is given in thecommentary to the word“qїsraq” (Mahmud Kashgari, 1981:619). Here a brief history of appearance of this proverb is given: in the wedding night, one of the girls from the Haqqani-ya family kick- knocked Sultan Mas’ud, after that thispopular wisdom appered. In order to secure the Gulbakhrem MOLOTOVA 86

agreement of support between the Ghaznavids and the Qarakhanids, it was decided to intermarry.According E.M. Molotova, researcher of Karakhanids’ history, in 1025 there negotiations on mutual suppost between two empires, which was mentioned above(Molotova, 2016: 157).Information about this agreement is given in the work by Abu Fazl Beyhaki, according to which: “the ambassador Khwaja Abu-l-Qasim Huseyri, nedim and kazy Bu Tahir Tabbani departed from Balkh to Turkestan with a purpose to enter into agreement with Qadir Khan about the matchmaking of one of his daughters for Sultan Masud and one of the daughters of Bogra-tegin for prince Emir Mawdudi”. After the death of Qadir Khan,his son Bogra-tegin, named Arslan Khan, ascended the throne and fulfilled this betrothal. However, the girl betrothed for Emir Mawdudi died on the road, while Shah-Khatun –a daughter of Qadir Khan was married to Sultan Masud (Abu-Fazl Beyhaki, 1962:378). The mentionedproverb reflects these very realities. Similar examples from “Diwan Lughat al-Turk” allow to highlight the problem of historicism in the genre of proverbs. In conclusion, it should be noted that Mahmud Kashgari also recorded the terms for a certain time of a day, the terms relating to the wedding ceremony, sacrifice, family relations, the animal world. This material is an excellent basis for comprehension of the process of development the language during the ancient times and the early Middle Ages. The change of religion exerted an influence upon the transformation of terminology composition of the language. Concepts fixed in “Diwan Lughat al-Turk” suggest the existence of certain terms related to the wedding ceremony of that period, which are not known at present. Thanks to such terms, it is possible to restore the picture of realities of the earlier periodsin the history of Turkic-speaking peoples. It should be noted that “Diwan Lughat al-Turk” also contains terms referred to the genres of folklore and literature; their comparative analysis shows that some of them have fallen into disuse, some have transformed.

Bibliography BEYHAKI Abu-Fazl (1962), Istoriya Mas’uda (1030-1041). Tashkent. s. 748. MALOV S. E. (1951), Pamyatniki drevnetyurkskoy pismennosti. Teksi i issledovaniya. Moskva-Leningrad. s. 452. KASHGARI Mahmud (1981), Diwan Lugahat al-Turk. V. 1, Urumchi. b. 689. MOLOTOVA Elvira (2016), «Tazkirayi Bugra-khan»: Istoriya I Kul’tura Karakhanidskogo Gosudarstva. Almaty. s. 208.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

UYGUR ÖZERK BÖLGESİNDE HALK ARASINDA YAŞAYAN BAZI TARİHÎ YER ADLARI

Some Historical Place Names Living among the People in Uighur Autonomous Region

Kürşat YILDIRIM*

Özet Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içerisinde yer alan Uygur Özerk Bölgesi coğrafyasında yer adlarının aslının ve Türkçesinin tespiti için yazılı vesikalar yanında sözlü kaynaklardan da istifade edilmelidir. Bölge halkı arasında hâlâ kullanılan ancak resmî olarak mevcut olmayan bazı yer adlarını kayda geçirmek gerekmektedir. Çalışmamızda günümüzde halk arasında yaşayan bir yer adı tespit edildikten sonra, bu adın tarihi süreç içerisindeki kullanımı incelenmiş ve en azından XVIII. yüzyılda Çin ilhakı devirlerinde bu isimlerin kullanılıp kullanılmadığı ortaya konulmuştur. Anahtar Kelimeler: Uygur Özerk Bölgesi, Doğu Türkistan, Uygurlar, Yer Adları, Sözlü Kaynaklar, Yazılı Kaynaklar

Abstract Today we should apply to oral sources in addition to written documents in order to determine the original and Turkic place names of Uighur Autonomous Region officially within boundaries of People’s Republic of China. It should be recorded some place names which are still exist among the peoples that there are no such names officially. After the determination of a place name living among the people we had a look at about the situation of this name in Chinese sources and have attempted to show the existence of it in period of Chinese annexation in 18th centuries at least. Keywords: Uighur Autonomous Region, Eastern Turkistan, Uighurs, Place Names, Oral Sources, Written Sources

Bugün Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan Uygur Özerk Bölgesi, Türk milletinin ana yurtlarındandır. Bölgedeki binlerce yıllık Türk varlığını gösteren membalardan birisi yer adlarıdır. Yer adlarını tespit etmek üzere resmî vesikalara, tarihlere, destanlara ve yazıtlara bakılabileceği gibi halkın hafızası olan sözlü kaynaklara da müracaat edilebilir. Bazı yer adları resmî olarak değiştirilse de halk resmi işlemler dışındaki gündelik yaşantısında daha çok bölgenin eski adını zikretmeye devam etmektedir. Bölgede yer adları gitgide Çinceleştirilmekte ve yine bazı kadim yerler Çinlilerce iskân edilmiş yeni yerlerin adıyla anılmaktadır. Buradaki adların aslının ve Türkçelerinin tespiti ve kaydedilmesi için saha araştırmaları yapmak gerekmektedir. Bu konuda elbette bazı çalışmalar vardır.

* Yrd. Doç. Dr.,Öğretim üyesi, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü. İstanbul-TÜRKİYE. Shanghai International Studies University (上海 外国语大学) Şeref Üyesi. E-posta: [email protected]. Kürşat YILDIRIM 88

Bu çalışmamızda saha araştırmalarımızda edindiğimiz bazı sözlü malûmatları yazılı kaynaklarla teyit etmek suretiyle alana bir katkı sağlamak niyetindeyiz. Bu bakımdan bir makale çerçevesinde şimdilik dokuz yer adını ele alacağız. 1) Arçı Resmî adı Nom olan bu yer eski devirlerden beri doğudan Ḳomul’a girişte tutulması gereken yerlerden biriydi. Ḳomul’un kuzeydoğu kısmında kalan burası Aratörük İlçesi’ndeki Nom (Çince: Naomaohu 淖 毛 湖) Kasabası’nın kuzeyindeydi. 1761 yılında tamamlanan Huangxing Xiyu Tuzhi’ya göre Adak’ın 100 li kuzeyindeydi. Bu yerin batısında Ḳulastay (Çince: Huawuliyasutai 華 烏 里 雅 蘇 台) vardı (Huangxing Xiyu Tuzhi 1755: IX, 29a). Buraya 1763’te neşredilen Chinding Xiyu Tongwen Zhi’da dağ yolu-patikanın zorlu ve Çince: Aji 阿 濟; Moğolca: Aǰi ) adı verilmişti) اجى engebeli olmasını ifade eden Aci (Yıldırım 2015: 85). Moğol menşeli bugünkü Nom adı da hemen hemen aynı mânâya gelmektedir (Xinjiang Diming Da Cidian 2012: 46). Yerli halkın bir kısmı bu yere Arçı adı vermektedir ki kaynaktaki Acı adı bundan gelmiş olmalıdır. 2) Tuz Göl

Burası Gök-Türkler devrine âit Çin kaynaklarında geçen Yanchihai 鹽 池 海 yâni Tuz Gölü’dür. Huangxing Xiyu Tuzhi’ya göre Barköl Şehri’nin 300 li doğusundaki bu göl Aratörük’ün güneybatısında kalıyordu. Gölün etrafı 50 li idi. Tanrı Dağları’nın kuzey eteklerinden doğan gölün kaynağı 50 li kuzeybatıya akar ve sonra birikerek büyük bir göl hâline gelirdi (Huangxing Xiyu Tuzhi 1755: XXIV,26a). Bölge halkı buraya hâlâ “Tuz Gölü” demektedir. Muasır Uygur haritalarında hem Tur Göl hem de Tuz Göl adları geçmektedir (Şincang Uygur Aptonom Rayonu Ḫaritilar Toplimi 2005: 72). X. yüzyılda kaleme alınan Wang Yande Seyahatnâmesi’nde Ḳomul’da batıdan çok sayıda ırmağın gelip birleştiği Geluomei 格 囉 美 yâni Barköl’ün kaynağı zikredilir (Hui Chu Qien Lu 1961: 36). Bu kaynağın Tuz Göl olması ihtimal dâhilindedir.

Çince: Tuerkule 圖 爾 庫 勒; Moğolca: Tur Köl) تور كول Ad, Xiyu Tongwen Zhi’da Tur Köl ) olarak geçmektedir. Etimolojik izahata göre ad, tur: “durgun” kelimesinden gelmeydi. Gölün suyu durgundu. Gölün etrafı turlandığında 100 küsur li tutardı (Yıldırım 2015: 104). Bugün halk arasında çoğunlukla “durgun göl” mânâsında Tur Göl adı kullanılmakta (Xinjiang Diming Da Cidian 2012: 47) ise de burası bir kısım halk tarafından Tuz Göl olarak bilinmektedir. 3) Top Öyler Çok eski devirlerden beri Tanrı Dağları’nın kuzeyinden Ḳomul’a doğru açılan kapı olması münâsebetiyle daimâ stratejik kıymetini muhafaza eden Aratörük veya Aratürük toprakları Çin kaynaklarında Hunlar devrinden beri Ḳomul arazisini ifade eden I-wu veya I-wu-lu topraklarına dâhildi. Huangxing Xiyu Tuzhi ve diğer dönem kaynaklarında ise olarak kaydedilen burası bugünkü Narin Kir’in 140 li doğusundaydı توكريك Tügrik (Huangxing Xiyu Tuzhi 1755: IX, 21a-21b). Bir kısım yerli halk buraya Top Öyler adını vermektedir. Yine Tuhulu (吐 葫 芦) Kasabası Aratörük merkezde tam bu yerdeydi ki Tügrik adının bir başka görünüşü olmalıdır. Bölgede Çince Tuhulu adının “yerliler” mânâsında çok geç bir 89 Uygur Özerk Bölgesinde Halk Arasında Yaşayan Bazı Tarihî Yer Adları

devirde verildiğini ve asıl yer adıyla bir ilgisinin olmadığını da söylenmektedir. Top Öyler (aslında bu merkezin resmî adı olarak me rucuucv(Çince: Tuobeiliang 托 背 梁ۆيله ر توپ (Xinjiang Diming Da Cidian 2012: 47). Bir kısım halk ise Aratörük’e umûmî olarak Top Öyler adı vermektedir. 4) Gazyan

Yuan He Jun Xian Tuzhi’ya göre Gök-Türkler devrindeki Roran (Rouyuan 柔 遠) İlçesi’nin 240 li kuzeybatısına ilerlenirse Yi Eyâleti’ne varılırdı (Yuan He Jun Xian Tuzhi 1983: 1029). Burası bugünkü Eltömür (Semed Esra Tura 2013: 149) (Changliu 長 流) ile Tyanşandöng (Şincang Uygur Aptonom Rayonu Ḫaritilar Toplimi 2005: 76) arasında bir yerdeydi. Gök- Türkler devrindeki Rouyuan, XVIII. yüzyılda Geziyandun 格 子 烟 墩 idi. Bugün herhangi bir adı bulunmayan ve arazisinden Ḳomul’a giden 312 numaralı otoyol geçen bu yer Gazyan olarak bilinmektedir. XVIII. yüzyıl kaynaklarına göre Gazyan, Ḳomul Şehri’nin 215 li güneydoğusundaydı. Ḳomul Şehri’nden güneydoğuya doğru 70 li yürünürse Say Bulaḳ (Savulaḳ; Çincesi: Huanglugang 黃 蘆 崗), yine doğuya 75 li yürünürse Eltömür (Changliu 長 流) adlı yere, yine güneydoğuya 70 li yürünürse buraya varılırdı (Huangxing Xiyu Tuzhi 1755: IX, 10b). Kaynaklarda geçen Gasunḫoto (Çince: Geziyandun 格 子 烟 墩, Kesanyantu 喀 三 延 圖; Moğolca: Gasun Ḫoto (Çincesi: Gashunhetuo 噶 順 河 陀); Geseryandun) (Huangxing Xiyu Tuzhi 1755: IX, 10a; Ping Chengjun 1980: 29) adı gasun: “acı” ve ḫoto: “şehir” kelimelerinden gelmekteydi. Moğollar buraya Gashunhetuo 噶 順 河 陀 derlerdi (Xinjiang Diming Da Cidian 2012: 111).

Bu yer 1759 tarihli Xinjiang Quantu 新 疆 全 圖 adlı atlasın üçüncü haritasında yer almaktadır. Buna göre Eltömür (Changliu 長 流)’den güneydoğuya doğru şu yerler kaydedilmiştir: Changliu 長 流 > Dishuiyazi 地 水 崖 子 > Geziyandun 格 子 烟 墩 > Hongshanzi 紅 山 子 > Tianshengdun 天 生 墩 (bugünkü Tyanşandöng) > Kushui 苦 水 (Aççıḳ Su) (Xinjiang Quantu 1759: 3. Harita). Huangxing Xiyu Tuzhi’daki haritada ise: Eltömür (Changliu 長 流) ile Kushui 苦 水 (Aççıḳ Su) arasında görünmektedir (Huangxing Xiyu Tuzhi 1755: I, 15b). 5) Barçuḳ Ḳaşḳar’a bağlı Maralbeşi İlçesi’ne halk Barçuḳ demektedir. Gerçekten de eski Türkler bu yere Barçuk derlerdi. Divanü Lûgat-it-Türk’deki “Çaruk” maddesinde şöyle .ta otururlar’برج ق Türklerden bir oymak olup Barçuḳ : جرق kaydedilmektedir: “Çaruḳ Barçuḳ şehri Afrasyab’ın şehridir” (Kâşgarlı Mahmut 2006: I, 381). Burasının Hudud el-Alem’de Yagmaların yayıldıkları Khırm.kı (Khıraklı ) adlı bu yu k bir ko y olarak geçtig i du şu nu lmektedir. Kayda go re: “Khı rm.kı, bu yu k bir ko ydu r. (Halk) Artuclu idi. Köyde üç tip Türk vardır: Yagma, Ḫalluḫ (Karluk) ve Toguzguz (Dokuz Oğuz)” (Hudūd al-Ālam 1937: 96). Huangxing Xiyu Tuzhi’da kaydedildiğine göre Barçuḳ’dan Ḳaşḳar’a kadar olan sahada ağaç ve bitki örtüsü kesifti. Dağlar alçaktı. Burada hayvancılık yapan insanlar yaşıyorlardı (Huangxing Xiyu Tuzhi 1755: XVIII, 17b-18a). Kürşat YILDIRIM 90

Çince: Baerchuke 巴 爾 楚 克; Moğolca: Barçuγ) بارجوق Xiyu Tongwen Zhi’ya göre Barçuḳ ) adı bar: “var” ve çuk: “çok” kelimelerinden meydana geliyordu. Burada su ve ot bol olduğu için bu adın verildiği söylenmektedir (Yıldırım 2015: 19). Çinliler Maralbeşi’ne, 1832 yılından itibaren Türkçe Barçuḳ adına karşılık olmak üzere Bachu 巴 楚 demişlerdir (Xiyu Diming Kaolü 2008: 619). Bugün Çağantoḳay ve Ḳaraḳaş ilçelerinde köy adı olarak görülen bu adın, bugünkü Maralbeşi’nden bu yerlere göçen halktan kaynaklandığı öne sürülmektedir. Adın “var çok” mânâsından başka kaplana benzeyen yırtıcı bir hayvandan geldiği de belirtilmektedir (Ḳ. A. Noruzî-B. Evlaḫun 2001: 18-19). 6) Encan

Bugünkü Turfan İli’nin Aydın Köl Kasabası’nın bugünkü Çince adıyla Dazhuangzi 大 庄 子 Köyü’nün bir kısmı (Xiyu Tuzhi Jiaozhu 2002: 238) için Huangxing Xiyu Tuzhi’da Yargol havalisindeki Yemşi’nin 5 li batısında olduğu ve buradan doğudaki Piçan’a 373 li sonra varıldığı kaydedilmektedir (Huangxing Xiyu Tuzhi 1755: XIV, 24a). Bir kısım yerli halk buraya Encan adını vermektedir.

Çince: Anjiyan 安 濟 彦; Moğolca: Anǰiyan) انجىيان Hsi Yü T’ung Wen Chih’da burası Anci-yan ) adıyla geçmektedir ve kaynaktaki rivâyete göre Anjiyan halkı burada yaşamıştır. Anjiyan ise sonraki kaynaklarda Anjiyan 安 集 延 olarak kaydedilmiştir (Yıldırım 2015: 51). Buradaki Anjiyan, Andican veya Endican olmalıdır. Bugünkü Çincede Özbekistan’ın Andican Şehri hâlâ Anjiyan 安 集 延 adıyla yazılmaktadır. Muhtemelen Andican’dan bir kısım halkın bölgeye yerleşmesiyle yere Andican veya Uygurcasıyla Encan denilmiştir. 7) Serke Bugünkü Barköl’deki Çonkḳulınçarı (Abdurişit Sabit-Turdi Nasır 1994: 104) Kasabası’ndaki Kökserke ((Abdurişit Sabit-Turdi Nasır 1994: 271) Köyü (Xiyu Tuzhi Jiaozhu 1997: 188) yerli halk tarafından serke adıyla da bilinmektedir. Gerçekten de bu ad, ; Çince: Seerke 色 爾 克; Moğolca: Serke) ثركه Xiyu Tongwen Zhi’da Serke anlamı "kısırlaştırılmış dağ koyunu") adıyla kaydedilmiştir (Yıldırım 2015: 27). 8) Üstatuş Bugünkü Ḳaşḳar’ın doğusundaki Atuş Şehri’ne bağlı Suntağ Kasabası civarına (Xiyu Tuzhi Jiaozhu 1997: 277) halk Üstatuş demektedir. Huangxing Xiyu Tuzhi’daki kayda göre burası Tuturga’nın 70 li kuzeyindeydi. Gülbağ’ın 60 li güneybatısındaydı. Dağlar geçilir ve bu yere varılırdı. Tam dağ ağzındaki küçük bir yerleşimdi. Güneybatısından Tümen Irmağı akardı. Ḳaşḳar Şehri’nin 80 li kuzeydoğusundaydı (Huangxing Xiyu Tuzhi 1755: XVII, 24a).

Çince: Yusitunalatushi 玉 斯) اوثتون ارتوش Bu yere Xiyu Tongwen Zhi’da verilen Üstün Artuş 屯 阿 喇 圖 什; Moğolca: Yustun Aratuşi ) adı, üstün: “üstün”, ar: “ara” ve tuş: “düzlük” kelimelerinden gelmekteydi. Burası yüksekte kurulmuş bir yerleşimdi. Dağın eteklerinde bir köyün oralardaydı (Yıldırım 2015: 70). Bugün hâlâ halk arasında yaşayan Üstatuş adı, Üstün Artuş adının kısalmış hâlidir. 9) Ḳaraçoḳḳa

Bugün Çinlilerin Xingxingxia 星 星 峽 dedikleri yer Uygurlar tarafından Şinkşinkşiya Bazıri adıyla bilinse (Xinjiang Uygur Aptonom Rayoni Heritiliri Toplimi 1966: 92-93; Şincang 91 Uygur Özerk Bölgesinde Halk Arasında Yaşayan Bazı Tarihî Yer Adları

Uygur Aptonom Rayonu Ḫaritilar Toplimi 2005: 73) de bir kısım halk buraya Ḳaraçoḳḳa demektedir. Yine bazı Uygurlar buraya Arayulduz demektedirler; fakat bu, Çince adın Uygurcaya tercümesinden ibarettir. Ruanruan’ların (V.-VI. yüzyıl) Dunhuang ve Zhangye’nin kuzeyinde toplandıkları (Wei Shu 1997: 2291) yerlerden biri olan burası tam olarak kaynakların ifadesiyle “Ḳaraşeher’in büyük çölünün güneydoğu tarafındaydı” (Huangxing Xiyu Tuzhi 1755: IX, 12a-11b). Gök-Türkler devrindeki Roran (Rouyuan) İlçesi sınırları dâhilinde (Huangxing Xiyu Tuzhi 1755: IX, 12a) olan bu geçit, Gazyan’ın 280 li güneydoğusundaydı. Kuzeybatıdaki Ḳomul Şehri’ne 490 li uzaklıktaydı. Gazyan’dan 150 li güneydoğuya yürünürse Aççık Su (Kushui 苦 水)’na yine 80 li güneydoğuya gidilirse Ḳum Bulaḳ (Şaḳan (Xiyu Diming Kaolü 2008: 806); Shaquanzi 沙 泉 子)’a, yine 50 li güneydoğuya ilerlenirse bu yere varılırdı (Huangxing Xiyu Tuzhi 1755: 10b-11a). Sonuç Uygur Özerk Bölgesi’nde yer adlarının aslının tespitinde sadece yazılı kaynaklara değil bölgede yapılacak saha araştırmaları neticesinde elde edilecek sözlü kaynaklara da müracaat edilmelidir. Bugün için kullanılmayan, değiştirilen veya resmî olarak başka bir şekilde görünen bazı yer adlarının aslı halkın hafızasından henüz silinmemiştir. Sözlü olarak nesilden nesle aktarılan bu adlara bazı yazılı kaynaklarda rastlamak da mümkündür. Bölgedeki yer adlarının gitgide Çinceleştirilmesi söz konusudur. Bu münâsebetle yer adları konusunda halkın hafızasındaki adların derlenip kayda geçirilmesi elzemdir. Maalesef bölgede yer adlarının aslı ve Türkçesi nadiren bilinmektedir. Biz saha araştırmalarımızda edindiğimiz bazı malûmatları kısa bir makale çerçevesinde yazarak bu konuda yapılacak çalışmalara bir katkı sağlamak istedik.

Kaynaklar Huangxing Xiyu Tuzhi (1755). Beijing (Tokyo Chuanmen Üniversitesi Kütüphanesi Nüshası.( Hudūd al-Ālam “The Regions of the World” A Persian Geography 372 A.H.-982 A.D., Translated and explained by V. Minorsky (1937). London. Hui Chu Qian Lu (1961). Shanghai: Zhonghua Shuju Yay. Kâşgarlı Mahmut (2006). Divanü Lûgat-it-Türk. C. I. Çev., Besim Atalay. Ankara: TDK Yay. NORUZÎ Ḳ. A.-B. Evlaḫun (2001). Şincang Yer Namlirining İtimologisi. Ürümçi. Ping Chengjun (Ed.) (1980). Xiyu Diming. Beijing. SABİT Abdurişit-Turdi Nasır (1994). Uygurca Şincang Yer Namliri Lugiti. Ürümçi. Şincang Uygur Aptonom Rayonu Ḫaritilar Toplimi (2005). Ürümçi: Şincang Pen-Tiḫnika Neşriyatı. TURA Semed Esra (2013). “Ḳomuldiki Bir Ḳısım Ḳadimki Yer Namlirining Ḫanzuça- Uygurça Atılışı Toğrisida”, Ḳomul Şehrining Tarih Matiryilliri, Ḳomul. Xinjiang Diming Da Cidian (2012). Beijing: Zhongguo Dabaike QuanShu Yay.. Xinjiang Quantu (1759). Basım Yeri Yok. Xinjiang Uygur Aptonom Rayoni Heritiliri Toplimi (1966). Ürümçi. Xiyu Diming Kaolü (2008). Ed., Zhong Xingqi, Beijing. Kürşat YILDIRIM 92

Xiyu Tuzhi Jiaozhu (2002). Haz., Zhong Xingqi-Wang Hao-Han Hui, Ürümçi, Xinjiang Renmin Yay. Wei Shu (1997). Beijing, Zhonghua Shuju Yay.. YILDIRIM Kürşat (2015). Doğu Türkistan’ın Yer Adları Ch’in Ting Hsi Yü T’ung Wen Chih (1763), İstanbul, Kesit Yay.. YILDIRIM Kürşat (2013). Çin Kaynaklarında Türkistan Şehirleri, İstanbul, Ötüken Yay.. YILDIRIM Kürşat (2016). Doğu Türkistan'ın Tarihî Coğrafyası, İstanbul, Ötüken Yay.. Yuan He Jun Xian Tuzhi (1983), Beijing, Zhonghua Shuju Yay. Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

COMPUTATIONAL LINGUISTICS AND RESEARCHES ABOUT UYGHUR LANGUAGE

Hesaplamalı Dil Bilimleri ve Uygur Dili Araştırmaları

Murat ORHUN*

Abstract In this paper computational linguistics explained briefly and recent computational linguistic researches about Uyghur Language are summarized. With developing computer technology, computer based researches about different languages have been made a big progress. For example, content management of a text, information retrieval, dialog systems, document clustering, text mining, spell checking, speech to text conversion, text to speech conversion and automatic translation between different languages (machine translation) systems have been developed and used in real life. Though there are so many computational researches have been done about some languages such as Finish, Japanese, Hungarian and Turkish that member of Ural-Altaic languages family, but the researches about some other languages, for example such as Uyghur language, are less known. To improve computational researches and analyze relations between different languages, latest computational researches about Uyghur language, especially fundamental works that related to machine translation are summarized in this article mainly. At the same time, relations between linguistics and computational linguistics are analyzed. Keywords: Uyghur language, Uyghur morphology, computational linguistics, machine translation, Uyghur corpus.

Özet Bu makalede hesaplamalı dil bilimleri kısaca anlatılmıştır ve Uygurca ile ilgili yapılan güncel hesaplamalı dil bilim araştırmaları özetlenmiştir. Teknolojinin ilerlemesi ile farklı dillere yönelik bilgisayar destekli çalışmalarda büyük başarılar elde edilmiştir. Örneğin, metinlerde içerik yönetme, bilgi edinme, konuşma sistemleri, dosya kümeleme, metin madenciliği, yazı kontrolü, yazıyı sese çevirme, sesi yazıya çevirme ve farklı diller arasında otomatik (bilgisayarlı çeviri) gibi uygulamalar geliştirilmiştir ve gerçek hayata kullanılmaktadır. Gerçi Fince, Japonca, Macarca ve Türkçe gibi Ural-Altay dilleri grubuna ait bazı diller ile ilgili birçok çalışmalar yapılsa bile, ancak yine bazı diller, örneğin Uygurca, ile ilgili yapılan çalışmalar çok az bilinmektedir. Hesaplamalı dil bilimi ile ilgili araştırmaları geliştirmek ve farklı diller arasındaki ilişkileri analiz edebilmek için, bu makalede, Uygurca ile ilgili yapılan bilgisayar destekli araştırmalar, özellik ile bilgisayarlı çeviri ile ilgili yapılan en son temel niteliğindeki çalışmalar toparlanmıştır. Aynı anda dil bilimcileri ile hesaplamalı dil bilimleri arasındaki bağıntı analiz edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Uygur dili, Uygurca biçim bilgisi, hesaplamalı dil bilimleri, bilgisayarlı çeviri, Uygur derlem.

*Assist. Prof. Dr., Computer Engineering Department, Faculty of Engineering and Natural Science, Istanbul Bilgi University, Istanbul, TURKEY. E-mail: [email protected]. Murat ORHUN 94

Introduction In science, the filed that studies languages with computer science is called computational linguistics. Computational Linguistics consists of two components such as computer science and linguistics. The main contribution of linguistics in computational linguistics are, analyze all property of a natural language without making any constraints. It means don't change the natural property of a natural language. In this aspect, natural language analyzing is completely different form analyzing formal languages such as computer programming languages. The responsibility of computer science is, design and implement algorithms that solve problems related to a language. There are some different subfields of computational linguistics, for example, speech recognition which deals how a spoken language could be understand by a computer, speech synthesis that studies how to generate a speech with texts, information retrieval that gets main information from a big size of document etc. One of the most popular fields of the computer linguistics is machine (mechanical) translation between different languages. The first most simple machine translation was completed in 1950’s. This system used to translate some Russian political sentences into English. However, at that time, the computers were very expensive and the software technology were not developed as today, the expected system was not successful and the famous ALPAC report was published (Hutchins 1995: 439-440). This report made a negative effect on this filed, but these researches continued different parts of the world. For example, the translation system RUSLAN that translates from Check to Russian was developed (Hajic 1997). After this translation system, different translation systems have been implemented such as Check to Slovak (Hajic 2000), Japanese to English (Nagao 1994), French to English and German to English (Hanneman 2008). The computational researches about Turkic languages so far have been done on the Turkish language. There are many computational research groups in different universities in Turkey and many machine translation systems such as Turkish to Azerbaijani (Hamzaog lu 1993), Turkish to Crimean Tatar (Altıntaş 2000) and Turkmen to Turkish (Tantug 2007) have been implemented. The main properties of theses translation systems about the Turkic languages are, they all based the same technology, two level morphological analyzer that developed for Turkish (Koskenniemi 1983). For implementation of the morphological analyzer of the Crimean Tatar (Altıntaş 2001) and Turkmen language (Tantug 2006), the same tags used that used to implement Turkish morphological analyzer (Oflazer 1995). The computational researches about Uyghur language are still initiating stage and this paper summarizes main computational researches of the Uyghur language. The rest of the paper is organized as follows. The next section will introduce Uyghur languages and Uyghur alphabets. Section three introduces morphological analyzer for Uyghur languages. Section four introduces morphological disambiguator. Section five introduces the development of Uyghur corpus. Section six introduces the proposed machine translation systems from Uyghur to Turkish. Section seven gives a conclusion about computational researches about Uyghur language. Uyghur Language and Alphabets The Uyghur language is a Turkic language that belongs to Ural- Altaic language family. The Uyghur language is spoken mainly by Uyghur people that live in Sin Kiang, the North West part of China. Except this there are some Uyghur people live in Central Asian Turkic republics, Turkey, Europe and USA. In history, Uyghur people invented different alphabets (Orhun-Yenisey, Old Uyghur, Chagaatai, and Latin) and used them at different period of times (Kaşgarlı 1992: 41-57). At present Uyghur people are using the Arabic alphabet officially in Sin Kiang. They have been using this alphabet since 1983 (Kaşgarlı 1992:44). In Uyghur literature there are many important publications have been published with these alphabets such as Latin and Arabic scripts (Ayup 2014). In some case, to understand 95 Hesaplamalı Dil Bilimleri ve Uygur Dili Araştırmaları

previous published literature in different alphabets, it is necessary to understand old scripts as well (Abdulla 2016). As a result of the alphabet reform happened in recent history, there are lot of people prefer to use the Latin alphabet unofficially that used before the Arabic Alphabet. Therefore most of the web pages are published both in Arabic and Latin scripts. Unfortunately there is not an official organization to standardize alphabets for computers, different software companies developed their own encoding system for characters. In order to solve these problems and standardize both of Arabic and Latin characters for computer, an extensive computational researches have been done (Duval 2006). With the availability of the computers, especially Internet, the Latin alphabet is getting popular even before. Most of web sites are publish with two different alphabets such as, Arabic, Latin and Cyrillic1 . Due to none of the web developers get the formal training about Latin alphabet, there were some confusion happened about double characters. In order to solve this problem, the Uyghur Computer Science Association2 (UKIJ3) is formed by some volunteer researchers. This association coded all of the Arabic characters with Unicode first and then implemented a software that translates Arabic characters to modified Latin script. This software distributed freely through the Internet and made a big contribution for Uyghur language. In this way, all of the documents began to be written with these characters and this alphabet become standard alphabet for Uyghur language. The comparison between Arabic and Latin scripts is given in Figure 1. In this new Latin script; some double characters are used to represent some Arabic characters.

Arabic-Script Uyghur alphabet and its unified correspondence in Latin-Script (Duval 2006). Uyghur language is an agglutinative language and new words can be created with adding suffix to a root word. After a word has been added to a root word, the property of the root word may be changed according to added suffix. After a root word has been added an suffix, A new word will be created and this created word can be added by another suffixes. For example4: one of Uyghur root word and some of possible generated words are given in Table I. Table 1: Uyghur words that generated from the root word “ish”

1 Cyrillic is the official alphabet in Kazakhstan and Kyrgyzstan republics. Cyrillic alphabet is not explained in this article. 2 It is a nongovernmental organization supported by linguists and software engineers. This organization makes software with GPL license and supports to develop software technology for Uyghur and other Turkic people in the region. 3 UKIJ: abbreviation of Uyghur Computer Science Association in Uyghur language of ,” Uyghur Kompyutér Ilimi Jemiyiti (UKIJ)”. http://www.ukij.org/fonts/ 4 All of the examples in this paper are writen in Latin Uyghur scripts. Murat ORHUN 96

Uyghur English

1 ish work, task, job

2 ish+chi worker

3 ish+xana office

4 ish+le work

ish+le+me Do not work

5 ish+siz jobless

6 ish+chi+lar+ning+ki+mu Is the things that belong to workers ?

7 ish+chi+lir+imiz+ning+ki+dek it seems that look like to our workers'

In order to analyze a word with a computer, all of the words must be recognized by a computer first. It means all words in a dictionary or in a language must be saved in a computer memory. Theoretically, there are millions of words can be generated with adding affixes to a root word (Oflazer 1995: 138). As a result, the most efficient way to implement a dictionary is, design it that consists up with root words only and represent all affixes and suffixes with related tags. After that design rules to connect root words and suffixes according language grammar. In previous example the word “ish” (work) can be analyzed as: the root of the word is, “ish” it is a noun, in singular form, doesn’t have personal suffix and doesn’t have any case suffixes. In the same way, the word on the second row, “ish+chi” (worker) can be analyzed as: the root of the word is, “ish”, it is noun, in singular form, doesn’t have personal affix and doesn’t have case suffixes either. But there is one more affix here, “chi”. In Uyghur language the “chi” suffix generates a noun when followed a noun (To mu r 1997: 85, Osmanof 1997: 906, O ztu rk 1993: 25). Also, the “chi” suffix creates an adjective if it follows a noun or an adjective (To mu r 1997: 119). In this way, instead of saving two words such as “ish” and “ish+chi”, just save the root word “ish” in a dictionary only. In order to analyze Uyghur words with a computer, a morphological analyzer have been implemented with the finite states automate technology (Orhun 2009a; Orhun 2009b ). In this morphological analyzer there are 600 root words and 100 affixes are used. Also there are 30 more two-level rules are used to simply the analyzer (Orhun 2010). Because the root words are limited in this morphological analyzer, therefore it is not possible to analyze all words in the contemporary Uyghur language. Also this morphological analyzer could analyze basic Uyghur words, unfortunately cannot analyze adapted words that taken from other languages such as, Chinese, Russian, Persian ant Arabic etc. Even though this morphological analyzer is still under developing stage, words that recorded its dictionary could be analyzed. For example, with this analyzer, the word “ish” can be analyzed as: ish: ish+Noun+A3sg+Pnon+Nom In the solution, the “+” sing represents the morpheme borders of a word. The solution 97 Hesaplamalı Dil Bilimleri ve Uygur Dili Araştırmaları

could be read as: the root of the word is a noun (Noun), it is in singular form (A3sg), doesn’t take personal suffixes (Pnon), and doesn’t take case suffix (Nom) either. If the word “ishchilarni” is analyzed, the following solution could be generated: iş+Noun+A3sg+Pnon+Nom^DB+Noun+Agt+A3pl+Pnon+Acc This solution could be read as: the root of the word is “ish”, it is a noun (Noun), in singular form (A3sg), doesn’t have personal suffix (Pnon), doesn’t have case suffix (Nom), a new type word is generated (+DB), the type of the new word is, noun (Noun), the suffix is (Agt)5, this noun is in plural form (A3pl), doesn’t have personal suffix but it has the accusative suffix (Acc). Morphological analyzer is one of the most important works for any kind language. Especially for agglutinative languages, the first thing is implement a morphological analyzer. Because, with a morphological analyzer, all of the properties of a word could be analyzed in detail. In general, a morphological analyzer is implemented according to a specific languages grammar. So a morphological analyzer can be used as word recognized of a language at the same time. If an invalid word tried to analyze, no solution will be generated. There are two possibilities for this case if no solutions is generated, may be the related root word is not found in the dictionary, or the word is constructed not grammatically. For example: if the word, “kitap+ni+lar” submit to Uyghur morphological analyzer, there are no results will output. Because, in Uyghur language, no affixes are followed after the accusative suffix “ni”. So this word “kitap+ni+lar” is an invalid word. The correct form of this word is: “kitap+lar+ni” Most of the spell checking and correcting algorithms work on this principle. Morphological Disambıguator In general, we prefer to get as many information as possible about a word with a morphological analyzer. But if the next approach is about machine translation, then we need to use only one solution. The task selection the correct morphological solution of a word is called morphological disambiguation. For example the word “at” will be generate the following solution if analyzed with the current Uyghur morphological analyzer: at+Noun+A3sg+Pnon+Nom at+Verb+Pos+Imp+A2sg The first solutions means, the root word is “at” and it is a “noun”, but the second solution means, the root of the word is “at” and it is a “verb”. Suppose we are going to implement a machine translation system, so which solution we should use? Because if use “at” as a noun, then we should translate such as, “ad”(name), or “at”(horse) and if we translate it as a verb, then we need to translate it such as “throw”. So the morphological disambiguation is really very important and crucial task of the natural language processing. In general there are two kinds of solutions are used, corpus based solution and rule based solution. Both of the solutions are related to a context of a word that occurs in it. For Uyghur language, both of the solutions have been implemented recently. In the corpus based solution, there is a raw Uyghur corpus have been used that consists up with 594,192 words. Then this corpus is divided into some sub corpus in order to calculate some specific word categories (Aisha 2009a, Aisha 2009b ).

5 In this morphological analyzer, the “Agt” tag is used to mark the “chi” suffix. Murat ORHUN 98

For rule based system, some specific rules are defined according to the Uyghur grammar (Orhun 2010). With this rule, some general ambiguities about a word could be solved. For example: the sentence, “bu yaz issiq” (this summer is hot) will be generates the following solutions when analyzed with the morphological analyzer: bu: bu+Pron+Demons+A3sg+Pnon+Nom yaz: yaz+Noun+A3sg+Pnon+Nom* yaz: yaz+Verb+Pos+Imp+A2sg issiq: issiq+Adj As a result there are two solutions are generated about the “yaz” word. In Uyghur languages the “yaz” will be translated as “summer” when it solved as noun, and will be translated as “write” if solved as a “verb”. In this sentence the “yaz” should be solved as a noun according to its context. In this sentence, the rule to select the correct solution is related to a verb. In Uyghur language, an imperative verb always occurs end of a sentence. But in this sentence it is occurred middle of a sentence (before the adjective “issiq”), so the solution that related to a “verb” is not valid. In this way the correct solution related to a “noun” is selected correctly. Another example, “sen kitap yaz” (write a book), are will be generated following solutions when analyzed: sen+Pron+Pers+A2sg+Pnon+Nom kitap+Noun+A3sg+Pnon+Nom yaz: yaz+Noun+A3sg+Pnon+Nom yaz: yaz+Verb+Pos+Imp+A2sg In these solutions, there is only one solution for, “sen” and “kitap” except, “yaz”. If there is only one solution for a word, then that solution could be accepted as a valid solution directly. Unfortunately, there are so many ambiguous words in Uyghur languages and the percentage is 1.44 solutions for per word (Orhun 2010). In this sentence, the rule to select the solution is between a “verb” and a “noun” that occur end of a sentence. In Uyghur language, in most of the cases, verbs occur end of a sentence. Because of this reason, we can select the solution that solved as a verb. Also, one more reason that we select the solution which is about a verb is, the verb is in “imperative” mood, tagged with “Imp”. So all of the imperative verbs definitely occur end of sentence. The problem about rule-based solution is, it is necessary to detect all of the cases. As a natural language there are many rules exist and it is difficult to define all of them. For corpus base solution, the correct solution could be selected if the corpus has enough data. Corpus In linguistics, a corpus or text corpora is a large and structured set of texts. They are used to statically analyzing words automatically. With increasing electronic documents, especially availability of the Internet, the corpus based linguistics systems getting more popular than rule based systems. Because, if a good implemented corpus available, then most problems about a language such as, morphological ambiguity and word sense ambiguity could be solved without defining any rules. For example the WordNet (Goerge 1995) corpus was begun to construct in 1985 and supported with big amount of funds for English. Later for English then extended to other languages. 99 Hesaplamalı Dil Bilimleri ve Uygur Dili Araştırmaları

In general, a corpus consists up with a large set of data, for example, the WordNet6 corpus has 207,000 word- sense pairs in total. In usual, the annotated corpus are preferred but their drawbacks are, about their sizes. Because in an annotated corpora all of the sentences must be solves according to a language grammar. Also it must be correct. So it needs very professional linguistic knowledge. Most of the time annotated corpus are referred as TreeBank corpora (Abeille 2003). For Uyghur language, the beginning of constructing the Uyghur corpus was began in 2001. After that many improvements have been made. One of the first any systematic development of the Uyghur corpus is, the tagged Uyghur corpus that was implemented by Yusup and Lee (Aibaidula 2003). In this corpus there are 8 million words used that selected from daily newspaper, school books (from elementary to university), economics, history, religion etc. In this corpus there are 60,000 root words and 1300 suffixes (terminal) were used. There are 12 main tags and 50 sub tags were used to annotate corpus words. For example, the “noun” category is represented with “N”. If the noun is related to a “time” then it is represented with “Nw”. Also the are some rules defined according to Uyghur grammar. All of the words are tagged according to statistical results and defined rules. Based on this corpus, there are many knowledge based application have been implemented such as word processing, phrase processing etc. (Aibaidula 2009). Machine translation between Turkic languages All of the Turkic languages have the same syntax. This is one of the main advantages for machine translation systems between different languages. All of the Turkic languages compared syntactically and morphologically in detail by Tantug (Tantug 2007). After his research he proposed a hybrid system that translates between all of the Turkic languages (Tantug 2007). Also he implemented a machine translation system between Turkmen and Turkish (Tantug 2007b). From his view, a machine translation system has been implemented between Uyghur and Turkish (Orhun 2011). This system translates simple sentences from Uyghur to Turkish. For example, the Uyghur sentence “men kitap yazdim” ( I wrote a book) can be translated into Turkish with the following process. First the source sentence will be analyzed with the Uyghur morphological analyzer such as: men: men+Pron+Pers+A1sg+Pnon+Nom kitap: gosh+Noun+A3sg+Pnon+Nom yazdim: yaz+Verb+Pos+Past+A1sg

After each of the words is analyzed, then the root words are translated according to a bilingual dictionary: man -> ben kitap -> kitap yaz-> yaz

After the root words have been translated in to Turkish, the root words are combined with the morphemes (suppose there is not morphological ambiguity). ben: men+Pron+Pers+A1sg+Pnon+Nom

6 WordNet: This corpus is improving continuously,see : http://wndomains.fbk.eu/ Murat ORHUN 100

kitap: gosh+Noun+A3sg+Pnon+Nom yaz: yaz+Verb+Pos+Past+A1sg After this morphological root words and morphemes have been submitted to the morphological generator of the Turkish language (Oflazer 1995), and then the surface sentence will be generated as: “ben kitap aldım” The main difference between Uyghur to Turkish and Turkmen to Turkish is, there are disambiguation rules used in Uyghur to Turkish translation system. In this system a word- sense disambiguation system is implemented in order to improve translation quality. Though both of the Uyghur and Turkish language have the same sentence structure, still there are some differences related to morphemes (Orhun 2009c). Conclusion In this paper most resent computer based researches about Uyghur languages have been summarized. Actually some rule-based and corpus based machine translation systems have been implemented for Uyghur language. For example, translation systems from Uyghur to Japanese ( Mahsut 2004, Nimaiti 2012) and Uyghur to Chinese (Yang 2009, Dong 2010). As we know in natural language processing, the constructing corpus is very important filed and most of the recent researches are based corpus. Even the Uyghur corpus have been constructed, it is still not available through the world for educational purpose. In case a researcher wants to do a research for Uyghur languages, especially intended methods related statical calculation, the first thing is to implement a test corpus (Aisha 2009a, Aisha 2009b, Belkiz 2007a, Belkiz 2007b; Eziz 2007 ). Because of different tags are used in these corpus, it is impossible to test different researchers methods. In Turkey, all of the natural language processing researches are based in the same tags that used in Turkish Treebank corpora (Atalay 2003). Therefore, if all researchers use the same tags in their researches for different Turkic languages, it is possible to develop a system that works together.

References ABAIDULLA Yusup et al.(2009), “Progress on Construction Technology of Uyghur Knowledge Base”, International Symposium on Intelligent Ubiquitous Computing and Education. ABDULLA Ayshemgul (2016), “Chaghatay Language is The Bridge Between Old Turkic and Modern Uyghur Language”, International journal of Uyghur Studies, No: 7: Pages: 1- 7. ABEILLE Anne (2003), “Treebanks: Building and Using Parsed Corpora”, Dordrecht: Kluwer Academic Publishers. AIBAIDULA Yusup; Lua Kim-Teng (2003), “The development of Tagged Uyghur Corpus”, Proceedings of PACLIC17, Sentosa, Singapore, Pages: 228-234. AISHA Batuer; Maosong Sun (2009a), “A Uyghur Morphem Analysis Method Based on CONDITIONAL Random Fields”, International Journal on Asian Language Processing, 19(2), Pages: 69-84. AISHA Batuer; Maosong Sun (2009b), “A Statical Method for Uyghur Tokenization”, In Proceedings of IEEE International Conference on Natural Language Processing and Knowledge Engineering, Pages: 1-5. 101 Hesaplamalı Dil Bilimleri ve Uygur Dili Araştırmaları

ALTINTAŞ Kemal; Çiçekli, I lyas (2001), “A Morphological Analyzer for Crimean Tatar”, in Proceedings of the 10th Turkish Symposium on Artificial Intelligence and Neural Networks, TAINN North Cyprus, Pages: 180-189. ALTINTAŞ Kemal (2000), Turkish to Crimean Tatar Machine Translation System, Computer Engineering Department. Msc. Thesis. Bilkent University, Ankara. ATALAY B. Nart et al.(2003), “The Annotation Process in Turkish Treebank”, Proceedings of the EACL Workshop on Linguistically Interpreted Corpora. AYUP Tursun (2014), “The Development of Turkic Studies in China in the Last 20 Years”, International journal of Uyghur Studies, No: 4. Pages: 1-10. Belikiz (2007a), “The 3253 different word forms of Uygur Verb /qil/ “, Corpus Linguistics and Corpus Based Research Dept. of Linguistics, College of Anthropology Xin Jiang Normal University, http://www.xjcorpus.net Belikiz et al. (2007b), “The 2107 different words forms of Uyghur verb /bol/ “, Corpus Linguistics and Corpus Based Research Dept. of Linguistics, College of Anthropology Xinjiang Normal University, http://www.xjcorpus.net. DONG Xinghua et al. (2010), “Chinese-Uyghur Statistical Machine Translation: The Initial Explorations”, The 4th International Universal Communication Symposium (IUCS). Beijing, China. DUVAL J.Rahman; JANBAZ, W. Abdulkerim (2006). “An Introduction to Latin Script Uyghur”, Middle East & Central Asia Politics, Economics, and Society Conference. Sept 7-9, University of Utah, Salt Lake City, USA. EZIZ Gu lnar (2007), “Resistance to Borrowing of Uyghur Verbs”, Annual Conference, University of Washington, October18-21. George A. Miller (1995), “WordNet: a lexical database for English”, Communication of the ACM. Volume 38, Issue 11. Pages: 39-41 HAJIC Jan (1987), “RUSLAN - An MT System Between Closely Related Languages”, in Third Conference of the European Chapter of the Association for Computational Linguistics (EACL'87) Copenhagen, Denmark. Pages: 113-117 HAJIC Jan et al. (2000), “Machine translation of very close languages”, in Proceedings of the Sixth conference on Applied natural language processing, Morgan Kaufmann Publishers Inc. Pages: 7-12. HAMZAOG LU I lker (1993), Machine translation from Turkish to other Turkic languages and an implementation for the Azeri languages, in Institute for Graduate Studies in Science and Engineering. MSc Thesis, Bogazici University, Istanbul. HANNEMAN Greg et al. (2008), “A Statistical Transfer Systems for French–English and German–English Machine Translation”, Proceedings of the Third Workshop on Statistical Machine Translation, Columbus, Ohio, Pages: 163- 166. HUTCHINS W. John (1995), “Machine Translation: A Brief History, Concise history of the language sciences: from the Sumerians to the cognitivists”, Edited by E. F. K. Koerner and R. E. Asher, Oxford: Pergamon Press, Pages: 431- 445. KAŞGARLI S. Mahmut (1992), Modern Uygur Tu rkçesi Grameri, I stanbul Orkun Yayınevi. KOSKENNIEMI Kimmo (1983), “Two-level morphology: A general computational model for word form recognition and production”, Publication No: 11, Department of General Linguistics, University of Helsinki. Murat ORHUN 102

MAHSUT Muhtar et al. (2004), “An Experiment on Japanese-Uighur Machine Translation and Its Evaluation”, Conference of the Association for Machine Translation in the Americas AMTA 2004: Machine Translation: From Real Users to Research, Pages: 208-216. NAGAO Makoto (1984), “A Framework of a Mechanical Translation Between Japanese and English by Analogy Principle”, Proc. Of the International NATO symposium on Artificial and Human Intelligence, Lyon, France, Pages: 173-180 NIMAITI Maimitili; Yamamoto, Izumi (2012). “A Rule Based Approach for Japanese- Uighur Machine Translation System”, Cognitive Informatics & Cognitive Computing (ICCI*CC), IEEE 11th International Conference, Kyoto, Japan. OFLAZER Kemal (1995), “Two-level Description of Turkish Morphology”, Literary and Linguistic Computing, Vol. 9, Pages: 137-148. ORHUN Murat et al. (2009a), “Rule Based Analysis of the Uyghur Nouns”, International Journal of Asian Language Processing, 19(1), Pages: 33-43. ORHUN Murat et al. (2009c), “Computational comparison of the Uyghur and Turkish Grammar”, The 2nd IEEE International Conference on Computer Science and Information Technology, Beijing, China. ORHUN Murat et al. (2010), “Morphological Disambiguation Rules for Uyghur Language”, IEEE International Conference on Software Engineering and Service Science (ICSESS 2010), July 16-18, Bei Jing, China. ORHUN Murat et al. (2011), “Uygurcadan Tu rkçeye bigisayarlı çeviri”, I stanbul Teknik U niversitesi, Mu hendislik Dergisi, Cilt 10, Sayı 3, Pages 3-14. ORHUN Murat et al.(2009b), “Rule Based Tagging of the Uyghur Verbs”, Fourth International Conference on Intelligent Computing and Information Systems, Faculty of Computer &Information Science, Ain Shams University Cairo, Egypt, Pages: 811-816. OSMANOF Mirsultan (1997), Hazirqi Zaman Uyghur Edebiy Tilining I mla ve Teleppuz Lughiti. Shin Jiang Xeliq Neshiryatı. O ZTU RK Ridvan (1993), Yeni Uygur Tu rkçesi Grameri, Tu rk Dil Kurumu yayınları: 593. TANTUG A. Cu neyd (2007a), Akraba ve Bitişken Diller Arasında Bilgisayarlı Çeviri I çin Karma Bir Model. Bilgisayar Mu hendislig i Bo lu mu . Doktora Tezi, I stanbul Teknik U niversitesi, I stanbul. TANTUG A. Cu neyd et al. (2006), “Computer Analysis of The Turkmen Language Morphology”, FinTAL Lecture Notes in Computer Science, Vol.4139, Springer, Pages: 186-193. TANTUG A. Cu neyd et al. (2007b), “Machine Translation between Turkic Languages”, Proceedings of the ACL 2007 Demo and Poster Sessions, Pages: 189–192. TO MU R Hamit (1997), Modern Uygur Grammar (Morphology), Yıldız Teknik U niversitesi, Fen-Edebiyat TDE Bo lu mu . Istanbul. YANG Pan et al. (2009), “Chinese-Uyghur Machine Translation System For Phrase-Based Statistical Translation”, Journal of Computer Applications 29(7).

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

АБДУРЕҺИМ ӨТКҮР ШЕИРЛИРИДА «БАҺАР» СӨЗИНИҢ ҚОЛЛИНИЛИШИ Abdurehim Ötkür Şeirlirida “Bahar” Söziniñ Qollinilişi Abdurehim Ötkür’ün Şiirlerinde “Bahar” Sözünün Kullanılışı The Usage of the Word ¨Spring¨ in the Poems of Abdurehim Ötkür

Руслан АРЗИЕВ*

Кыскыче мезмуни Мақалида атақлиқ уйғур шаири, язғучиси һәм алими Абдуреһим Өткүрниң шеирийитидә «баһар» сөзиниң қоллинилиш алаһидилиги тәһлил қилинған. Мәзкүр сөз уйғур әдәбиятида пәқәт бир мәвсум нами мәнасидила әмәс, шундақла жәмийәттики ижабий өзгиришләрни өз ичигә алидиған ижтимаий-сәясий мәзмунғиму егә. Бу хил мәзмунниң Йүсүп Хас Һажипниң «Қутадғу билик» дастанидин башлинидиғанлиғи атап өтүлди. «Баһар» сөзигә мундақ ижтимаий- сәясий мәзмун бериш сабиқ кеңәш дәвридики Қазақстан уйғур әдәбиятиниң 1920-1930-жилирида хелә рошән көрүниду. Октябрь инқилавидин кейинки жәмийәттики өзгиришләр поэтикилиқ тилда қиштин кейинки баһар билән қияс қилинған. Мақалида мошу дәвирниң вәкиллик характерға егә шаири Һезим Искәндәровниң ижадийитидә «баһар» сөзиниң қоллинилиш алаһидиликлири тоғрилиқму әтраплиқ сөз болиду. Абдуреһим Өткүр өзиниң шеирлирида мошу әнъәнини давамлаштуруп, мәзкүр сөзгә техиму чоңқур мәна бериду. Нәтижидә шаир уйғур хәлқиниң өткән әсирдики тарихини, ечинишлиқ тәғдирини вә арзу-үмүтлирини өзигә хас бәдиий маһарити билән мошу бир сөз арқилиқ ипадиләшкә муйәссәр болалиған. Ачкучлук созлер: баһар, Абдуреһим Өткүр, әркинлик

Özet Makalede ünlü Uygur şair, yazar ve âlim Abdurehim Ötkür’ün şiirlerinde “bahar” kavramının kullanılışı tahlil edilmiştir. Bahar, Uygur edebiyatında bir mevsimi ifade etmenin yanı sıra toplumdaki değişimi de içine alan sosyal-siyasi bir mazmuna dönüşmüştür. Mazmunun bu tarz kullanımının Yusuf Hacip Hacip’in “Kutadgu Bilig” isimli eseriyle başladığını söyleyebiliriz. “Bahar” sözüne bu tarz sosyal-siyasi bir anlam yükleme, Kazakistan Uygur edebiyatının 1920-1930’lı yıllarında kaleme alınan eserlerde açıkça görülmektedir. “Ekim 1917 Devrimi”nden sonra toplumdaki değişimler edebi dilde kıştan sonraki bahar tasvir edilmeye çalışılmıştır. Makalede, bu devrin temsilcisi kabul edilen şair Nezim İskenderov’un eserlerinde “bahar” sözünün kullanımı ile ilgili de bilgi verilmiştir. Abdurehim Ötkür, şiirlerinde bu geleneği devam ettirip bahar sözüne daha derin anlamlar yüklemiştir. Neticede şair, Uygur halkının geçen yüzyıldaki tarihini, değişimini ve arzularını kendine has üslubu ile bahar sözcüğü aracılığıyla ifade etmiştir. Anahtar Kelimeler: Bahar, Abdurehim Ötkür, Özgürlük.

* Доцент, "Өрлеу" Билимни Ашуруш Миллий Мәркизиниң Шөбиси "Алмута Вилайити Бойичә Педагог Хадимларниң Билимини Ашуруш Институти" Тәрбийә Вә Шәхсни Ижтимаийлаштуруш Кафедрисиниң Башлиғи, Алмута-ҚАЗАҚСТАН, [email protected] Ruslan ARZIYEV 104

Abstracts In this article, the usage of the word ''spring'' in the poems of brilliant Uyghur poet, author and scholar Abdurehim Ötkür was discussed. The word ''spring'' has not only been expressing just a season in Uyghur literature, but also including a deep social and political meaning throughout the history. We can say that this usage can be traced back to the gigantic work titled ''Kutadgu Bilig'' of Yusuf Has Hajip. It reminds us the Uyghur literary works which were appeared in 1920-1930 in Kazakistan. After the "October 1917 Revolution", changes in the society were tried to be portrayed as spring which comes after winter in literary context. The information was also provided about the usage of the ''spring'' in the work of the poet Nezim Iskenderov, who was regarded to be the representative of this period. Abdurehim Ötkür was influenced by this style and had continued to use this skill in his poems and added a deeper meaning to the word ''spring''. As a result, the poet expressed the history, changes and desires of the Uyghur people in the last century by his outstanding works in his unique style through ''spring''. Keywords: Spring, Abdurehim Ötkür, Freedom.

Уйғур тилиға парс тилидин киргән «Баһар» сөзиниң лексикилиқ мәналирини 6 томлуқ «Уйғур тилиниң изаһлиқ луғитидә» төвәндикичә бәргән: 1. Төт пәсилниң биринчиси, қиштин кейин яздин бурун келидиған пәсил; көкләм, әтияз. 2. Көчмә. Түрлүк нәрсиләрниң, йәни һаят, өмүр, яшлиқ, илим-пән вә шу қатарлиқларниң гүлләп-яшниған, раважланған чағлири вә шундақ чағларниң символи: яшлиқ баһари. Қедимий уйғур тилида баһар пәсли «йаз» бәзидә «йай» сөзлири арқилиқ ипадиләнгән. Маһмут Қәшқәрийниң «Дивану луғәт-ит түрк» әмгигидә «йай» сөзини «баһар, әтияз» дәп изаһлиса, луғәттә бирла қетим қоллинилған «йаз» сөзигә «яз», дәп изаһ бәргән. Йүсүп Хас Һажип болса, бу икки сөзни әксинчә изаһлайду: йаз – әтияз, баһар, йай- яз. «Қутадғу биликниң» «Йәти йулдуз, он өкәкни айур» намлиқ 5- бабида төрт пәсилин ениқ пәриқләнгән: 142 Үчи йазқы йулдуз, үчи йайқы бил, Үчи күзки йулдуз, үчи қышқы бил. (Үч юлтуз баһарниң, үчи язғидур, Қишниңдур үчиси, үчи күзгидур). Қедимий дәвирләрдә бу икки сөз бир бирдин анчә пәриқлинип кәтмигән (ЭСТЯ-74). «Дивану луғәт-ит түрктики» мақалларда вә қошақларда «йай-баһар» сөзи асасән пәсил мәнасида қоллинилған. Буни баһарни тәсвирләйдиған қошақлардин вә вә қиш билән баһарниң өзара тоқунушиға бағлиқ қошақлардин байқаймиз. Қедимий уйғур әдәбиятида «баһар» сөзиниң қоллинилиши Бу дәвирдики әдәбиятқа вәкиллик қилидиған Йүсүп Хас Һажипниң «Қутадға билик» әсәриниң «Яруқ яз фәслин, улуғ Буғра хан өгдисин аюр» намлиқ 4-бабида «йаз- баһар» сөзи уддул мәнада қоллиништин башқа, мәлум дәрижидә ижтимаий түскә егә мәнадиму қоллинилған. Бир қаримаққа бир биридин жирақ бу икки мавзуниң, йәни яз-баһар пәсли мәдһийиси билән Буғра хан мәдһийисиниң бир бапта биллә 105 Abdurehim Ötkür’ün Şiirlerinde “Bahar” Sözünün Kullanılışı

берилиши мәнтиқигә тоғра кәлмәйдиғандәк билиниду. Адәттә бир бапта ейтилидиған пикирләр мәзмун жәһәттин бир пүтүнлүкни тәшкил қилиш керәк. Шаир мәзкүр бапниң 63-80-бәйтлиридә баһар пәслидә тәбиәттә йүз беридиған ижабий өзгиришләрни әжайип бәдиий маһарәт билән тәсвирләйду: 75 Улар қуш үнин түзди үндәр әшин, Силиг қыз оқыр тәг көңүл бәрмишин. (Улар қуш сайриди үндәп йолдишин, Гөзәл қиз қичирған кәби сөймишин).

80 Қалық қашы түгди, көзи йаш сачар, Чәчәк йазды йүз көр күләр қатғурар. (Қашин түрди асман, көзи яш чачар, Чечәкләр йүз ачти, күлүп қатқарар). Мошундақ гөзәл бир мәнзирә тәсвирләнгәндин кейин, дуния-тәбиәт шаирға муражиәт қилип, «хақан йүзини көрмидиңму», дәйду. Баһар пәслидики өзгиришләрдин кейин бирдинла тәбиәт–дунияниң хақанни издиши арқилиқ баһарниң келиши билән тәбиәттә йүз бәргән ижабий өзгиришләр һәм Буғраханниң тәхткә чиқиши билән дөләттики ижабий өзгиришләр бир-бири билән бағлаштурулиду. Дуния-тәбиәт бу улуғ хақанни тәбрикләп соға әвәтиду (86-99- бәйтләр): 93 Ажун тынды орнап бу хақан өзә, Анын ыдты дунйа таңуқлар түзә. (Жаһан тинди чиққач хақан тәхткә, Жаһан сунди соғат хақан бәхтигә).

94 Әсирдин кәлигли қалық қушлары, Қайу рай-и һинди қайу қәйсәри. (Пазадин келучи сама қушлири, Бири райи һинди (қуш нами), бири қәйсәри (қуш нами)

94 Өгәр атын үндәп үнин түртүшүп, Күвәнч бирлә авнур сәвинчкә тушуп. (Етин атишип, бәслишип сайришур, Сөйүнүш, хошаллиқ ара яйришур).

95 Бу түрлүг чәчәк йәрдә мунча бәдиз, Йазы тағ қыр опры йашыл көк мәңиз. (Гөзәл мәнзирә, йәрдә гүл хилму хил, Ruslan ARZIYEV 106

Дала, тағ, едир, қир йүзи көк, йешил).

Муәллип болса, Буғраханға өз китави - «Қутадғу биликни» соға қилиду (112-бәйт). Әсәрниң бу йәрлири Ним Шеһитниң «Миң өй вә Пәрһад-Ширин» поэмисидики Ширин дунияға кәлгәндә тәбиәтниң униңға өз соғилирини әвәткән жайлирини әскә салиду: Шерин туғулған күндин илгири, Махтинар екән жәннәт һурлири.

Дунияға Шерин көз ачқан күни, Тәвәррүк дәпту һәммигә уни.

Тәбрикләшкә бармай дәп қуруқ, Һәсән-һүсәнни йоллапту упуқ.

Қилар лента дәп сачиға уни, Махтинип дәпту барчиға буни.

Әрзимәпту у пәри чеһригә, Ташлапту уни асман қәһригә.

Шуниңға упуқ болуп бәк хижил, Рәң апту сериқ, гаһида қизил.

Бойниға тизип қилсун дәп маржан, Тәқдим қилипту юлтузни асман.

Қобул болмиғач һеч бир юлтузи, Чиқмапту шундин бу ян күндүзи.

Хижиллиқ йетип һөснидин Күнгә, Тохталмастин кетипту түнгә

«Қутадғу биликтә» шундақла «яз-баһар» сөзи яшлиқ мәнасидиму ишлитилгән: 4623 Йигит әрсә йашың, йаз әрсә йылың, Соғық ишкә тутғыл, иситур қаның. 107 Abdurehim Ötkür’ün Şiirlerinde “Bahar” Sözünün Kullanılışı

(Йешиң яш болуп, өмрүң болса, баһао, Соғуқни көп ишләт, қениң совутар).

Шаир «Йигитликкә ачып, авучғалықын айур» (Йигитликкә ечинип, қерилиқ һәққидә ейтқанлири) намлиқ 1-илавидә мундақ язиду: 6531 Йаруқ йаз тәг әрдим түмән тү чәчәглик, Һәзанму түшүттүм, қамуғни қурыттым. (Йоруқ яздәк әрдим түмән рәң чечәклик, Хазан болдимикин, һәммини қуруттум). «Яз-баһар» сөзиниң бу хил мәнада қоллинилиши 6007-бәйттиму учришиду. Кона уйғур әдәбиятида «баһар» сөзиниң қоллинилиши Кона уйғур әдәбиятиниң яки классик уйғур әдәбиятиниң ярқин вәкили болған Наваийниң әсәрлири бойичә түзүлгән 4 томлуқ луғәттә бу сөз төвәндикичә мәналарда ишлитилгән: 1. Баһар, көкләм; 2. Чимәнзар, гүлзар; 3. Дәрәқ гүли; 4. Гөзәл, саһибжамал яр; 5. Юлтузлар чақнап турған түн; Шундақла бу луғәттә мәзкүр сөзниң изафәт шәклидә кәлгән вариантлириму берилгән: баһари вәсл - йетишиш баһари, баһари жамал -гөзәл чирай, жамалниң камаләткә йәткән дәври, баһари ишқ - сөйгү баһари, ишқу муһәббәтниң башлиниши, баһари назпәрвәрд - назу кәрәшмә саһибәси, баһари аләмара - аләмни безигүчи баһар, баһари һөсн - мәһбубә, гөзәл яр. Бу дәвирдә әдәбиятниң жәмийәт билән беваситә алақиси суслишип, «әдәбият пәқәт әдәбият үчүн» дегән чүшәнчә бесим болуп, әдәбий әсәрләрниң вәзиписи жәмийәттики өзгиришләрни әкс әттүрүш керәк дегән чүшәнчигә анчә диққәт бөлүнмигән. Шуңлашқа Наваийда «баһар» сөзигә ижтимаий, сәясий мәзмун бериш луғәттә байқалмайду. Заманивий уйғур әдәбиятида «баһар» сөзиниң қоллиниши Мәлумки, заманивий уйғур әдәбиятиниң шәкиллинип, тәрәққий етишигә сабиқ Советләр иттипақида ениғирағи Қазақстанда 1920-30-жиллири мәйданға кәлгән уйғур әдәбиятиниң тәсири сезиләрлик дәрижидә болди. Бир топ яш, талантлиқ қазақстанлиқ уйғур шаир вә язғучилири қисқа вақитниң ичидә Европа әдәбиятиға хас алаһидиликләрни уйғур әдәбиятиға елип кирип, уни мәзмун, шәкил вә жанрлиқ жәһәтләрдин бейитти. Әдәбиятниң жәмийәттики ролини күчәйтти. Бу йәрдә биз заманивий уйғур әдәбиятиниң дәсләпки дәвридә (1920-1930-жиллар) «баһар» сөзиниң қоллинилишини қазақстанлиқ шаир Һезим Искәндәровниң ижадийити мисалида көрситип өтүшни тоғра көрдуқ. «Тетик» тәхәллуси билән ижат қилған бу шаиримиз 1906-жили туғулуп, 1975-жили вапат болған. 1937-жили шаир ижадиниң он жиллиғи дөләт тәрипидин кәң даиридә нишанлинип, арқидинла репрессиягә учрап 19 жил түрмидә йетип, Сталин вапат болғандин кейинла түрмидин азат қилинған. Униң 20-30-жиллири язған шеирлирида «баһар» сөзи өзиниң уддул мәнасидин сирт төвәндикичә икки хил көчмә мәнада қоллинилған: Ruslan ARZIYEV 108

1. Баһар – социалистик әмгәк вақти. Бу мәнадики шеирлар социалистик түзүмдики әмгәк шатлиғини тәсвирләшкә, мәдһийиләшкә қаритилған. Шу дәвирдики чүшәнчә бойичә, социализм кәмбәғәлләргә өзи үчүн, социалистик дөлити үчүн әркин әмгәк қилишқа мүмкинчилик бәрди. Уйғурлар асасән деханчилиқ билән шуғулланғанлиқтин деханлар әмгигини көпирәк мәдһийилигән. Ишчилар әмгигини баһар пәсли билән бағлаштуруп мәдһийләш тамамән аз болған: Һәммә киши етизда, Бир адәм йоқ йезида. Мана әнди иш вақти, Деханларниң хуш вақти. ( «Баһар» шеиридин. 1927-ж.)

Баһар – һаят, жан тәвринип, Әмгәкчи әл қайнап ташар, Кәң етиз әмгәк билән, Чуқан селип, яшнап ятар. ( «Баһар» шеиридин. 1933-ж.)

Һәй баһар, қойнуңда әр, Колхоз ели ишләп қанар. («Баһар» шеиридин. 1935-ж.)

Йәңни түр, ишлә бол чапсан, Һәр ишта йәңмәк бирләшкән әмгәк, Адил әмгәктин чечәкләр атқай, Гөзәл баһар ай нағрилар чалғай! («Нағрилар чалғай» шеиридин. 1935-ж.) Баһар пәслини әмгәк мавзуси билән бағлаштуруш Лутпулла Мутәллипниң 1938- жиллири язған шеирлиридиму учришиду («Дехинимға», «Һорун деханға» вә ш.о.). Бу жиллири Шиң Шисәйниң мәккар сәяситиниң нәтижисидә Уйғур елиға социалистик идеяләр киришкә башлиған еди. У, бир тәрәптин, Совет Иттипақини өзиниң һакимийитини күчәйтиш үчүн пайдиланса, иккинчи тәрәптин, социалистик идеяләр арқилиқ (мәсилән, жәмийәт тәрәққиятиға синипий көз қараш, милләтләр «достлуғи», империалистик дөләтләргә қарши туруш в.б.) уйғур хәлқиниң миллий еңини суслаштуруш, уйғур зиялийлириниң әқлий күчини башқа яққа бурушни мәхсәт қилған еди. 2.Баһар – әркинлик, азатлиқ. Мәзкүр сөзгә бу хил мәзмун бериш Һезим Искәндәровниң тарихий вәтинигә, йәни Уйғур елиға беғишлап язған шеирлирида көрүниду: Күн нурлири салам берип үстүңдин, Нур яғдуруп һаман саңа қарайду. Баһар келип һаятиңға гүл терип, Таң булбули әнди келип сайрайду. («Хантәңри» шеиридин. 1934-ж)

109 Abdurehim Ötkür’ün Şiirlerinde “Bahar” Sözünün Kullanılışı

Улуқ суниң еқишини ким билмәс, Инқилабий долқунини ким көрмәс. Әтә-өгүн қайнап ташар бу дәрия, Баһар-язни ким сеғинмас, ким сөймәс! («Тарим» шеиридин. 1934-ж.)

Долқунла, ғәзәп билән Или, Тарим, Әсирләр болди дастан қайғу-зариң, Қайна, таш, көккә өрлә, бәхит издә, Һур азат мәңгү баһар һаят көзлә. («Уйғур қизи» поэмисидин. 1935-ж.) Уйғур елида өткән әсирниң 20-30-жиллири Совет елидикигә охшаш ижаткарларға дөләт тәрипидин имканийәтләр яритилип, ғәмхорлуқ қилиш тамамән йоқ болуп, әксинчә миллий зиялийларниң йетилип чиқишиға қаттиқ тосалғулар қоюлған еди. Мәсилән, Һезим Искәндәровниң тәң-туши болған, бәдиий тәпәккүри жәһәттин артуқчилиғи болмиса, камчилиғи йоқ Ним Шеһитниң (1906-1972) 20-30-жиллири бари йоқи алтә шеир йезиши, йәни Һ. Искәндәров охшаш мол ижат қилалмаслиғиң асасий сәвәвиму шуниңда. Ним Шеһит охшаш қирғинчилиқларда аман қалған талантлиқ шаирларниң ижадийитиниң гүлләнгән дәври кейинки жилларға тоғра кәлди. Демәк, Өткүрниң ижадийитигә Уйғур елиниң шаирлири билән бир қатарда Һезим Искәндәровниң вә башқа қазақстанлиқ уйғур шаирлириниң ижадийитиниң тәсири болған. Абдуреһим Өткүр шеирийитини һәртәрәплимә чоңқур тәтқиқат қилған алимә Һүля Касапоглу – Ченгел шаирниң ижадиға: «Өткүр ватанина ве миллетине сонсуз ве тартышылмаз севги беслейен, һаяти бойунжа һуррийет арзусуйла йашайан, һуррийет үмидийле жошан ве һүр истиклал ичин һичбир федакарлығы есиргемейен «мужаһит» бир шаирдир», дәп баһа берип, униң шеирлирида «азатлиқ», «әркинлик» охшаш сөзләрни қолланмастин, уларниң орниға «баһар», «таң», «қуяш» охшаш сөзләрни метафорилиқ қоллиниш алаһидилиги тоғрисида мундақ язиду: «Йөнетимин ажымасыз вә һаксыз тутуму гереги бу шиирлерде дий(г)ер Түркистан шаирлери тарафындан да геленек һалине гетирилен «темсили ифаде тарзи» һакимдир. Өткүр, сон дереже нефрет еттиги есарети кыш, күз, зимистан; чок севдиги ве арзуладыгы еркинлиги исе баһар, тан, сеһер, күн, куйаш каврамларыйла окуйужуйа улаштырмыштыр. Бу шиирлер, Өткүрүн фикир һайати ве санат гүчүйле бирликте Догу Түркистанын сияси ве сосйал дурумуну гөстермеси бакымындан чок өнемлидир». ( 285.с.) Өткүршунас алимәниң һесаплиши бойичә «баһар» сөзи Өткүр шеирлирида 64 қетим қоллинилған. Бу сөзниң қоллиниш алаһидиликлирни үгиниш жәриянида, 1920-30-жиллири Қазақстан уйғур әдәбиятида «баһар» сөзиниң социалистик әмгәк билән бағлаштурулуп қоллинишниң Өткүр ижадида учрашмайдиғанлиғи байқалди. Өткүр шеирийитидә бу сөз өзиниң уддул мәнасидин сирт, асасән, «әкинлик, азатлиқ» мәналирида қоллинилған. «Баһар» сөзиниң жуқури бәдиий маһарәт билән һәм әң күчлүк рәвиштә сәясий мәзмунда ишлитилиши 1947-жили, 29-январьда шаирниң 24 йешида Үрүмчидә язған «Баһар чиллаймән» шеирида көрүниду. Мәзкүр шеир йезилған чағда Шәрқий Түркистан Жумһурийити билән гоминдан һөкүмити арисида 11 маддилиқ битим имзалинип, өлкилик һөкүмәт қурулған дәвир еди. Өткүр буниңдин нарази. Ruslan ARZIYEV 110

Шуңлашқа у баһар сөзигә бар маһритини селип жәңгиварлиқ роһ беришкә тиришиду. Бәлким Өткүр ШТЖниң қайта тикләнмәйдиғанлиғини, Өлкилик һөкүмәтниң вақитлиқ бир чарә екәнлигини һис қилған болса керәк. Чүнки дәл мошу вақитларда Ә. Қасимий башлиқ уйғурларниң шу чағдики 24 кишилик рәһбәрлири гоминдан һөкүмити тәрипидин Нәнжиңгә Миллий мәжлис жиғиниға тәклип қилинип, икки айдәк зиярәт баһаниси билән тутуп қелиниду. Ә. Қасимийниң «Алий мухтәрият» тәливи қобул қилинмайду. Бу пурсәттин пайдилинип өзлириниң мәхпий плани бойичә гоминдан әскәрлири уйғур әскәрлириниң позициялиригә һужум қилип, қалаймиқанчилиқ туғдурған еди. Бир қаримаққа бу шеир тәбиәтни тәсвирләйдиған пейзажлиқ лирикиға охшап қелишиму мүмкин. Униң үстигә шеир қишта йезилған. Шуңлашқа у «зериккәч жанлар бу зимистандин» дәп, башлиниду. Амма әмәлиятта бу қиш хелә қийин бир қиш болуп, Абдухалиқ Уйғур ейтқандәк, «Кәтсә қолдин бу ғенимәт пурсити// Келәчәк ишиң чатақ, ишиң чатақ» дегән мәнадики бир қиш еди. У йеқин арида қайта баһарни келишидин дәрәк бәрмәтти. Шуңлашқа шаир амалиниң йоқидин «Түнләр кечиси һувлиған ширдәк//Аһу пиғанимдин баһар чиллаймән» дәйду. Амма Өткүр вәзийәт қанчә еғир болмисун, роһсизлинишқа, үмитсизлинишкә һәргиз орун йоқ дәп, баһар-әркинлик үчүн күришиш идеясини оттуриға қойиду. Униң пикричә, әркинлик үчүн күрәшмигәнлик - у хаинлиқ, виждансизлиқ: Өлүмдин артуқ йиғлап олтурмақ, Мирасмиди бу яшлар аққузмақ? Хаинлар иши баш егип турмақ, Пак виҗданимдин баһар чиллаймән. Шундақла баһар – әркинлик үчүн болған күрәш бүгүн күнниңла иши әмәс. Бу ата- бовимиздин келиватқан күрәш: Бовамму маңа шуни өгәткән, Ундин өзгини нечүн сөйәй мән. Бу азатлиқ үчүн күрәш һәтта муәллипниң женидинму әла: Көкрәккә нәйзә қадалғандиму, Иссиқ қенимдин баһар чиллаймән. Уйғур совет әдәбиятиниң 20-30-жиллиридики шеирларда баһар үчүн күришиш идеяси мундақ күчлүк рәвиштә ипадиләнмигән. Бу Абдуреһим Өткүрниң шеирлириға хас чоң алаһидилик. 1947-жили 18-сентябрьдә Үрүмчидә язған «Әлвида саңа» намлиқ шеирида «Баһар чиллаймән» шеириға нисбәтән баһар-әркинлик үчүн күришиш идеяси, жәңгиварлиқ роһ, келәчәккә арзу-үмүт билән қараш тамамән суслашқан. Өткүр можут вәзийәтткә бағлиқ чүшкүнлүккә берилип, көкләм-баһар-әркинлик билән хошлишиду: Туйдум бир туйғу һаят чеһридин, Көкләм қизиниң солғун меһридин. Жудамиш көңүл баһар бәһридин, Сөйүмлүк көләм, әлвида саңа! 111 Abdurehim Ötkür’ün Şiirlerinde “Bahar” Sözünün Kullanılışı

Өткүр шеирлиридики «баһар» сөзи билән «көкләм» сөзиниң қоллинишида мәзмун жәһәттин пәриқ йоқ, амма стилистикилиқ түслири жәһәттин пәриқләндүрүлгән. «Әлвида саңа» шеирида «көкләм» сөзигә нисбәтән сәмимий, иллиқ мунасивәт бардәк қилиду. Уни шеирниң һәр бир бәндиниң ахирқи мисрасида қоллинилған «сөйүмлүк көкләм», «һәйвитим көкләм», «илһамим көкләм» «амриқим көкләм» «гүзәлим көкләм» «периштәм көкләм» дегән ибариләрдин байқашқа болиду. Арилиқтики узақ үзүлүштин кейин, Өткүр аталмиш «мәдәнийәт инқилави» раса әвжигә чиққанда, йәни 1970-жили 30-мартта «Баһар вәслигә муштақлиқ» намлиқ шеирини язиду. Бу шеириниң умумий роһи «Әлвида саңа» шеириниң роһиға охшап кетиду: Гүзәл һөснүңни бир көрмәй Аяғиңда бешим қоймай, Өтәрму ушбу һәсрәттә, Өмүр ғәмханә-ғәмханә? Амма Өткүр можут вәзийәтниң күндин күнгә еғирлишип кетип барғиниға қаримай, келәчәктин, йәни баһар – әркинликтин һеч үмүт үзмәйду: Қуяш йүзигә кир қонмас, Үмидниң қанити сунмас. Йолуңдин наүмид болмақ, Маңа биганә-биганә. Бу мәзмун шаирниң 1972-жили «мәдәнийәт инқилави» дәвридә йезилған даңлиқ «Из» шеиридиму ениқ көрүниду: Қәбрисиз қалди демәң, юлғун қизарған далида, Гүл-чечәккә пүркинур таңна баһарда қәбримиз. 1980-жили 23-мартта, Өткүр «Баһар вәслигә муштақлиқ» шеириға «Баһар кәлди» намлиқ шеирини мушаирә сүпитидә язиду. Бу шеирниң мәзмуниму өзи йезилған вақит билән зич мунасивәтлик болди. Мәлумки, Мав Зедуң 1976-жили вапат болғандин кейин, «Хитай алаһидиликлири бойичә социализм қуруш» йолида Дең Шявпиң көплигән ислаһатларни елип бариду. Нәтижидә жәмийәттә ижабий өзгиришләр йүз беришкә башлайду. Бу шеирда әйнә шу өзгиришләргә нисбәтән шаирда пәйда болған үмүт учқунлири өз әксини тапқандәк. Шуңлашқа шеир сәрләвһәсиму «Баһар кәлди», дәп қоюлған. Амма бу шеирда баһар әркинлик әмәс, бәлки яхши турмуш мәнасиға егә. Бу, әлвәттә, шаир 1947-жили «жану жанидин чиллиған», арзу қилған баһар болмисиму, дунияниң тәрәққиятиға маслашқан һалда йүз бериватқан өзгиришләрдин хурсәнд болуватқанлиғиниң бир бәлгүси еди: Баһар кәлди яшарди жан, Жириңлар қолда алтун жам. Болуп әл бәхтигә сақий, Кезәй мәйханә-мәйханә. Ruslan ARZIYEV 112

Хуласиләп ейтқанда, Абдуреһим Өткүр «баһар» сөзигә кәң ижтимаий-сәясий мәзмун берәлигән һәм хәлқиниң өткән әсирдики тарихини, ечинишлиқ тәғдирини вә арзу- үмүтлирини өзигә хас бәдиий маһарити билән мошу бир сөз арқилиқ ипадиләлигән.

Paydilinilğan Edebiyatlar ÖTKÜR, Abdurehim (2010). Bahar Çillaymen, Almuta: Mir Neşriyat. Alişer Navoyi Asarlаri Tilining İzohli Luğati (1983). 1-Tom, E. İ. Fozilov Tahriri Ostida. Toşkent: Fan Neşriyat. Yusup Has Hacip (1984). Kutadğu Bilik, Beyjing: Milletler Neşriyati. MUTELLİP, Lutpulla (2007). Hekiketni Tartinmay Sözle, Almuta: Mir Neşriyat. Mehmud Kaşgeriy (2008). Türki Tillar Divani, Tekist, Ürümçi: Şincang Helk Neşriyati. Mehmud Kaşgeriy (2008). Türki Tillar Divani, İndeks, Ürümçi: Şincang Helk Neşriyati. Nim Şehit Eserliri (1998). Ürümçi: Şincang Helk Neşriyati. TEKİN, Talat (1989). 11. Yüzyil Türk Şiiri, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Uyğur Tilining İzahlik Luğiti (1991). 1-Tom, Beyjing: Milletler Neşriyati. KASAPOGLU-ÇENGEL, Hülya (2000). Abdurrahim Ötkürün Şiirleri 1, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi. İSKENDEROV, Nezim (1966). Tallanğan Eserler. Аlmuta: Jazuşı. Etimologiçeskiy Slovar Turkskih Yazıkov, Obşetyurksie i Mejtyurkskie Osnovı na Bukvı J, J, Y. (1989). Мoskva, Nauka.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

ORTA ASYA SINIRLARINA UYGUR GÖÇÜ

William Clark-Ablet KAMALOV Çeviren: Adem ÖGER Zulhayat ÖTKÜR

Özet Günümüzde İli nehri vadisindeki doğu Kazakistan bölgesinde iki farklı Uygur topluluğu mevcuttur. Çin ve Kazakistan arasındaki sınır, 19. yüzyılda ilk Uygur ailelerinin Rus İmparatorluğuna göçünden beri birkaç göçe uygun ortam sağlayan vadinin kesişme noktasıdır. En eski göçmen Uygur topluluğu, 1880’lerdeki göçmenlerin torunlarıdır. Uygur aileleri, kendileri ile Qing imparatorluğu askerleri arasına mesafe koymak için Rus imparatorluğuna göç etmiştir. İkinci gurup, 1950 ve 1960’larda SSCB’ye göç edenler ve onların çocuklarıdır. 1954’ten 1963’e kadar İli vadisi bölgesinde bulunan Şincang’dan SSCB’ye 100.000’den fazla Uygur ve Kazak göçü büyük tarihi bir olaydı.1 Bu göç hareketi, İli vadisindeki Çin ile Rusya sınırlarında göçe ilişkin hareketlerin son dizisidir. İli vadisi, uluslararası sınırı kesiştirir. Sovyet döneminde bu konu ile ilgili tarihi araştırmalar çok sınırlı kalmıştır ve hala bu konuya dair İngilizce materyallere erişim oldukça sınırlıdır.2 Bu göç, Çin-Sovyet sınırının iki tarafında yaşayan Uygurların hayatında oldukça önem taşır, ancak hala o dönemin iki komünist dev arasındaki ilişkinin en az bilinen kısımlarından biri olmayı sürdürmektedir. Şincang’dan göç eden Uygurlar, Sovyet Uygurlarının sosyal ve kültürel hayatında kritik bir rol oynamıştır ve bu gerçek diasporik çalışmalar açısından ilgi çekicidir. Bu makalenin amacı, 1950-1960’larda Çin’den SSCB’ye göç eden ve günümüzde Orta Asya ülkelerinde yaşayan, olayın katılımcıları ve görgü tanıdıkları olan Uygurlar ile röportaj yaparak tarihsel ve etnografik bağlamı aydınlatmaktır.

Göçlerin Tarihi Geçmişi İli vadisi, yerel Uygurlar ve Kazaklar tarafından Yettisu (Yedi Nehir) olarak bilinen zengin bir tarım bölgesidir. Vadi, şimdi Çin ile Kazakistan arasındaki uluslararası sınırın her iki tarafını kapsar. Burada, diğer sınır bölgelerinde olduğu gibi, şiddet ve kıtlıktan kaçmak için sınırdan geçme geleneği vardır. İlk büyük göç, 1881-1884 yılları arasında Rusya-Çin sınırındaki Zo Zongtang önderliğindeki Qing imparatorluğu ordularını önlemek için yapılan göç hareketidir. 19. yüzyılın ortalarında Qing İmparatorluğunun zayıflığı yüzünden kuzeybatı Çin’de Qing imparatorluğunun idaresini yerinden eden birkaç kısa ömürlü Müslüman devletin isyanları olmuştu. Bunların en büyüğü 1864-1877 yılları arasında Güney Şincang’da (Kaşgarya) baskın pozisyonda olan Yakub Beg krallığıdır. Yakub Beg, Fergana vadisinden gelen ve güney Şincang’daki Hoca liderlerinin kalıtsal hukukunu elinde bulunduran Özbek oportünistlerinden biridir. Yakub Beg, başta zaferler elde

 William Clark, Ablet Kamalov, “Uighur Migration Across Central Asian Frointers”, Central Asian Survey (June 2004), 23 (2), p. 167-182.  Doç. Dr. Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Halk Bilimi Bölümü, Nevşehir- TÜRKİYE, E-posta: [email protected]  Stochkholm Yetişkin Eğitimi Merkezi, Stockholm-İSVEÇ, E-posta: [email protected]. Adem ÖGER – Zulhayat ÖTKÜR 114

ettikten sonra Hocaların hâkimiyetini zayıflattı ve Tarım havzasında bir dizi fetihe başladı. 1871’de kontrolünü genişletmek amacıyla onun güçleri kuzey Urumçi kentini aldı. Rus imparatorluğu, Şincang’daki fırtınalı durumu siyasi etkisini genişletmek için kullandı ve 1871’de İli vadisinin Qing bölgesindeki Taranchi3 (Uygur) Sultanlığı’nın topraklarını işgal etti. Bu Müslüman devleti ele geçirdikten sonra, Rus yetkililer hükümdar Sultan Abil- Oğlu’nu sayısız akrabaları ve bütün varlığı ile birlikte günümüzde ismi Almatı olan Rusların garnizon kasabası Vernıy’e gönderdi. Bugün Almatı’nın Uygur banliyöleri olan Sultan Kurgan, eskiden Alma-Ata, bu dönemden kalmıştır. Eugene Schuyler, 10 yıllık Rus işgali sırasında, İli vadisini ziyaret eden ilk Amerikalı diplomattır. O, Çin ve Mançu nüfusu da dâhil olmak üzere Qing güçlerine karşı Çinli Müslümanlara yapılan büyük nispetteki şiddeti rapor etmişti. Bir röportajda Dungan bir lider, “İki yıldır bu kasabayı kuşattık ve sonunda nihayet aldık. O sabah orada 75.000 kişi vardı, ama akşam baktığımızda kasabada canlı kimse kalmamıştı.”4 der. Schuyler’in Orta Asya seyahatindeki gözlemleri, İli vadisini raporlayan ilk batılı seyahatlarından birinin eseri olarak 1877’de “Türkistan” adıyla basıldı. Yazarın ürkütücü ayrıntıları, birçok Uygur ve Dungan ailesinin misilleme korkusunu ve eski köylerine dönme isteğini vurgular. 1881’de, işgalden on yıl sonra St. Petersburg Antlaşması uyarınca, Rus hükümeti İli vadisinin Qing bölgesini Qing İmparatorluğuna geri verdi. Zo’nun kontrolündeki Çin ordusu, bölgenin diğer bölümleri üzerindeki denetimini zaten üzerine geri almıştı, 1885’te Şincang Eyaleti (Yeni Sınır) haline geldi. İli vadisinin Qing askerleri tarafından yeniden işgali, yaygın şiddet ve yağmayı beraberinde getirdi. Anlaşma hükümlerinin bir kısmı, Çin’in Batı İli vadisinin bir kısmını Müslüman ve Uygur mültecilerin yeniden yerleşimi için Rusya’ya teslim etmesini içeriyordu.5 Gulca bölgesinin Qing’e geri dönüşü, misilleme korkusu olan ve Qing İmparatorluğuna tekrar katılmamayı seçen çok sayıda Uygur ailesinin yeniden yerleşimine neden oldu. 1881- 1884’te Uygur çiftçilerinin yeniden yerleşimi Rus idareleri tarafından organize edildi.6 Bu dönemde 44.373 Uygur, Gulca bölgesinden İli vadisinin Rusya tarafına taşındı. Uygur göçmenler, Yarkend şehrini ve yaklaşık 90 küçük yerleşim (kışlak) yerini kurdular. Uygur göçmenler, Yarkend, Aksu, Charyn, Malybay, Koram ve Karasu’dan oluşan altı ilçe (volost) ve Vernıy şehrinde dört yerleşim yeri kurdular. O günden beri Uygurlar, Rus ve Kazaklarla beraber İli vadisinin Rusya kısmında üç ana etnik gruptan biri olmuştur. Bir sonraki göç hareketi ya da “göç göç”7, Bolşevik Devrimi’nin çalkantılı bir sonucu olarak 1918’den sonra meydana geldi. Bir grup militan, Yettisu bölgesindeki Uygurlara karşı kitlesel bir yok etme politikası organize etti. Önemli sayıda Uygurun yaşadığı ve iki yerel köy olan Bayanday ve Taşkent-saz’da, Sovyetlere karşı oldukları algısından dolayı Uygurlar öldürüldüler. Bu askerler ortaya çıkan Kızıl Ordu ile ittifak kurdu. Şiddeti duyan aileler, eşyalarını yanlarına alıp Çin Cumhuriyeti sınırındaki tarım köylerine göç etmeye başladılar.8 Yerel Uygur aileleri, Bolşevikler tarafından başlatılan ve yerel şiddetin parçası olan “Atu yili” ya da “at/ öldürme yılı” olarak bilinen bu olayı bugüne kadar hala anlatırlar. Bu acı olay, genelde “Atu” olarak bilinir hale geldi ve Sovyet döneminde bu konunun umumi ya da resmi ortamlarda tartışılması yasak idi. O dönemde, Kazaklara benzer bir muamele yoktu. 1920’lerin sonları ve 1930’ların başında SSCB’den Çin’e Uygur ve Kazak ailelerinin yine bir nüfus hareketi oldu. Bu aileler, Orta Asya’daki diğer Türk halkları ile birlikte Stalin rejiminin teröründen kaçıyorlardı. Bunların içinde birçok kişi evlerine ve köylerine dönmek veya çocukları ile kavuşmak umuduyla Sovyet pasaportu ya da kimlik belgelerini tutuyordu. Sovyet arşiv materyalleri göstermektedir ki 1930-1931 yılları arasında Uygurların SSCB’den İli vadisinin Çin kısmına göçü zirveye ulaşmıştır.9 115 Orta Asya Sınırlarına Uygur Göçü

1932’de Sovyet birliklerinin yardımıyla Sheng Shih-cai, Urumçi şehrini kuşatan Dungan askerlerini mağlup etmişti. 1930’larda Şincang’daki Sovyet etkisi öylesine kapsamlı bir biçimde büyüdü ki bazı bilim adamları Şincang’ın gerçekten Sovyetler Birliği’nin yarı kolonisi olacağına inandı.10 Sovyet hükümeti, birçok Uygur ve Kazak da dâhil olmak üzere Şincang’a, neredeyse her alanda öğretmen ve danışman gönderdi. Bizim görüştüğümüz Uygur entellektüellerin çoğu, Sovyetlerin Uygur halkını acımasızca Çin ile olan entrikasında pazarlık için kullandığını buruk bir şekilde belirtti. Sovyet güçlerinin Şincang’da en parlak devri, 1944-1949 yılında Sovyet Kazakistan’ına bitişik olan İli, Altay ve Tarbagatay (Çöçek) isimli üç bölgede Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin (ETR) kurulmasıyla son buldu. Bu kısa ömürlü cumhuriyet, 1949 yılında bir güç haline gelen Çin komünistlerine teslim edildi.11 Araştırmamızın odak noktası olan Uygur ve Kazakların dördüncü büyük nüfus hareketi, 1954 yılında bir sızma olarak başladı ve 1963 yılının baharında sınır kapanana kadar devam etti. Bu kez göçün yönü değişti ve Çin Halk Cumhuriyeti’nden Sovyet Orta Asya’sına döndü. Bu dalganın erken göçmenleri, sınırdaki eski evlerine dönmek için Sovyet hükümetinden davet avantajına sahip olup Sovyet pasaportunu taşıyorlardı. Bu göçmen grup, sonraki on yılda “halkın düşmanı” olarak damgalandı. 1950-1960’lı yıllarda Çin’den SSCB’ye göç eden Uygurlar ve Kazaklara ait tarihsel bağlam, göçün ardındaki nedenleri anlamada önemlidir. Çin’deki iç savaşta komünistlerin zaferi ve 1 Ekim 1949’de Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, çok ciddi dış yardıma ihtiyaç vardı. Başkan Mao, Aralık ayında ilk kez yurtdışına çıktı, ekonomik ve askeri yardım aramak için Moskova’ya gitti. Stalin ile karşılaşması ve seferi ilk meyvesini verdi. 14 Şubat 1950’de Moskova-Pekin anlaşması gerçekleşti ve ilk on yılda Çin’in dış ve ekonomi politikası için temel teşkil etti. Mao’nun Sovyetler Birliği ile ilişkisi karmaşıktı ve o sırada onların sunduğu ekonomik yardıma ihtiyacı vardı, ancak o, sosyalist kampta Sovyetler Birliği’nin önde gelen ideolojik durumuna kızıyordu. Yardım paketi askeri güç, 300 milyon dolar kredi ve askeri, sanayi ve eğitim de dâhil tüm alanlarda yabancı uzmanları sağlamayı içeriyordu. Bu yabancı uzmanlar, erken dönemlerde ÇHC’nin kuruluşunda, özellikle Şincang’da muazzam bir etkiye sahipti. Şincang’da bu uzmanlar bölgede “bing tuan” ya da “asker çiftlikleri” denilen Üretim ve İnşaat Gurubu (PCC) ile yakın çalışıyordu. Bu kırsal ve kentsel girişimler, Pekin Merkezi Hükümeti’ne bağlı Tarım Bakanlığı tarafından doğrudan yürütülmüştü. 1956 Mayıs’ında yeni kurulan Devlet Çiftliği ve Arazi Islah Bakanlığı, PCC’nin yetkisini devraldı ve Wang Zhen tarafından yönetildi.12 1960’da PCC, Şincang’ın verimliliğini iki katına çıkaran 182 tane devlet çiftliği kurdu. Bu çiftlikler, bir kurum olarak Çin devletinin politikalarını kırsal ve kentsel alanlarda uygulayabilmesine yardımcı oldu. Sovyet danışmanlar, kolordunun tarımsal ve endüstriyel faaliyetlerinin her aşamasında aktif rol aldı. Christofferson, 1952’den 1957’ye kadar Şincang’daki sanayi üretiminde Sovyet yardımıyla altı kat artış olduğunu ifade eder.13 1950’lerde Urumçi’nin endüstriyel dönüşümü, Çin Merkezi Hükümeti ile Sovyet danışmanların işbirliğindeki çabayla 1949’da Urumçi 60.000 nüfusu, sadece dört küçük sanayi kuruluşu olan uykulu bir garnizon şehrinden yarım milyon nüfuslu ve yükselen ağır sanayisi ile bölgenin endüstri başkenti olmayı başardı. Urumçi bölgesinde hem tarım hem de inşaat mühendisliği birimi kuruldu. İlk sanayi projelerinden bazıları, Liudaowan Kömür Madeni, Ağustos İlk Demir Çelik Fabrikası ve Temmuz İlk Tekstil Fabrikası idi. Bu fabrikaların her birinde 15.000’den fazla işçi vardı ve kasıtlı olarak azınlık işçileri istihdam edilmişti. İki ülkenin politik yakınlaşmasının bir sonucu olarak vize kısıtlamaları kaldırıldı ve birçok Sovyet pasaportu sahibi yeniden aileleri ile birleşmek üzere SSCB’ye döndü. Bu göçmenler, 1954’te Sovyet hükümetinin sıcak daveti ile gelmeye başladı ve bunlar için Çin’de maddi Adem ÖGER – Zulhayat ÖTKÜR 116

teşvikler ilan edildi. Hükümet, her bir kişiye 3000 rubleye kadar hibe ve yeni göçmenlerin çiftçiliğe başlamasına yardımcı olmak için çiftlik hayvanları verdi. Muhtar, bu erken gelenlere tipik bir örnektir. Muhtar’ın babası Alma-Ata’nın doğusunda bulunan büyük şehirlerden biri olan Şelek’te büyüdü ve 1949’da boşandıktan sonra çocuklarını bırakıp geri döndü. Muhtar, genç bir kadro olarak İli Vadisi’ndeki Gençlik Ligi’ne (Komsomol) üye oldu ve 1950-1952 yıllarında yer sahiplerine karşı reform hareketinin (yer ıslahatı) bir parçası olan hareketlere katıldı. Daha sonra İli’deki liseye kabul edildi ve orada 1952’den 1954 yılına kadar okudu. Okulda Rus veya Çinli öğretmen yoktu. Muhtar ve ablası, babasının ailesine kavuşmak istedi ve birlikte Gulca’daki Sovyet konsolosuna başvurdular. Onlar SSCB’ye göç etmesine izin verilen ilk göçmen gruplarından biriydi. Onların gurubu, 100 aile ile birlikte İli nehri üzerinden tekneyle Kuzey Kırgızistan’a yola seyahat edecekti. Vize başvurusu kabul edildikten sonra ona ve kız kardeşine hazırlanmak için 10 gün süre verildi. Onlar, tüm göçmenlerle birlikte yolculuğun detaylarının anlatıldığı büyük bir toplantıya katıldılar. Hükümet, Muhtar’ın Kuzey Kazakistan’da yeni açılan bölgeye gitmesini istedi, ama o ancak iki ay sonra Şelek’e gelebildi. Köye yerleştikten sonra ortalama 250 ruble hibe aldı. Aylık maaş 10 ila 20 ruble arasında idi. Bu paranın aynı zamanda 10 kuzu satın alınabilecek değeri vardı. Muhtar, parayı kendinin düğün işlerine kullanması için babasına verdi. O, hayatı boyunca Rusça öğrenmedi ve daha sonra köy okulunda tarih öğretmeni oldu. Şimdi artık emekli ve tüm çocukları Uygurca ve Rusça iki dilli yetişti, hepsi üniversiteyi bitirdi. 1954’te Kruşçev, Merkez Komitesinin Şubat Plenumu’nun sonunda, Kuzey Kazakistan, Batı Sibirya ve Altay’ın bozkırlarını tarım arazilerine değiştirmeye çalışan Virgin Lands Programı’nı ilan etti. 1954-1957 yılları arasında 60.000’den fazla aile bu topraklara taşındı. Brejnev’in de dâhil olduğu bu yıllarda birçok Sovyet öğrencisi ve yetkilisi bu bölgelerde dolaşıyordu. Brejnev o gezisinde şöyle yazar: “30 Ocak 1954’te, Merkez Komitesi Başkanlığı Kazakistan’daki durumu ve bakır madenleri ile ilgili proje ve bağlantılar hakkındaki görevleri müzakere için bir araya geldi. Ben, iki gün sonra uçakla Alma Ata’ya geldim.”14 İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, savaş nedeniyle nüfus azalmış ve tarımda zayıflık söz konusu idi. Bu nedenle merkezi hükümet fazla işçiye ihtiyaç duyuyordu. Gözüne diktiği alanlardan biri, SSCB’de akrabaları olan Kuzeybatı Çin’in hoşnutsuz Uygur ve Kazakları idi. SSCB kendi ihtiyaçlarını karşılamak için Kuzey Kazakistan’daki açılmayan topraklarını işgal etmek amacıyla medya, televizyon ve gazeteler aracılığıyla göçmenleri cezbetmek için bir propaganda kampanyası başlattı. Aynı zamanda Çin hükümeti de, İli Vadisi bölgesinden Sovyet Uygurları ve Kazaklarının bölgeyi terk ederek göç etmesinin ardından İli Vadisi’ndeki Çin karşıtı unsurlardan kurtulmak ve Çin’in iç kısmından gelen Han yerleşimciler için daha fazla yer boşaltmak için bu plana ayrıca ilgi duymuştu. 1952’den itibaren, Çin yetkililerinin mutabakat anlaşmasıyla Sovyetler, pasaportlarını "Sovyet Vatandaşları Topluluğu" aracılığıyla yayıyorlardı. Sonra, Sovyet pasaportlarını elde edenler SSCB’ye göç etmeye başladı. İlk gruplar 1954’te göçe başladı, ancak 1955’te bu hareket yaygınlaşarak kitlesel bir karakter kazandı. 1955 ve 1956’da elinde binlerce Sovyet pasaportu taşıyanlar, çoğunlukla İli Vadisi’ndeki Şincang’dan SSCB’ye göç etti. En yararlı röportajımızdan biri, Gulca’daki Sovyet konsolosluğunda uzun yıllar çalışan Sultan-aka Gapparov iledir.15 O, Sovyetlerin Şincang’daki konsoloslukları aracılığıyla SSCB’ye göçmen çekmek için açık bir politika uyguladığını söyledi. 1950’lerin başında ve ortalarında, onlar göç etmeye istekli kişileri bulmada zorluk çekti. Bununla birlikte, on yılın sonuna doğru, 1957-1958 arasında “Büyük Atlama” adı verilen radikal politikaların ardından, kentsel ve kırsal kesimdeki ortak kullanım programı ve anti-sağcı kampanya ile birlikte siyasi tutuklamalar seferberliğinde daha fazla insan SSCB’de daha iyi bir yaşam 117 Orta Asya Sınırlarına Uygur Göçü

için ülkeyi terk etmeye hazırdı. Sovyet hükümeti yerel halkın rahatsızlığını ve memnuniyetsizliğini fırsat bilip SSCB’ye göç konusunda avantaja sahipti. Sultan, Şincang’daki Sovyet konsolosluklarının bir yılda 10.000 göçmen başvurusuna sahip olduklarını belirtti. Bu nedenle, Sovyet konsoloslukları Sovyet pasaportlarının alınma sürecini kolaylaştırdığını açıkladı. 1930’larda Şincang’a göç edenler ve onların evlatları, Sovyet vatandaşlığına resmen başvurma konusunda haklıydı, ama kriterleri nadiren kontrol edilirdi ve neredeyse Sovyet göçmeni olduğunu iddia eden herkes vatandaşlığa kabul edildi. Sultan-aka, 1950’lerin sonlarında ailesini SSCB’ye gönderdi ve kendisi 1960’ta Gulca’dan ayrıldı, çünkü artık yetkililerin SSCB’ye gitmesine izin vermeyeceklerinden korkuyordu. Görüştüklerimizden birçoğu, Doğu Türkistan Cumhuriyeti (ETR) kurulduğunda resmi görevli olanlardı. ETR hükümeti yeni kurulan Çin Halk Cumhuriyeti’ne sızdığında, ayakta duran 30.000 kişilik güçlü ordusu Halk Azatlık Ordusu’na katıldı. Masimjan Zulpikarov, 1955’te SSCB’ye göçmen olarak yerleşen ETR ordusunda eski bir kâptandı. Masimjan, 1925’te Almatı’nın 110 kilometre doğusundaki bir ilçe olan Şelek’te doğdu. Onun ailesi 1931’de Stalin’in tasfiyesi sırasında çocuklarıyla beraber İli’ye göç etmişti. Ekonomik düzensizlik ve korku yüzünden ailesiyle birlikte Şincang’a taşınmayı seçmişti. 1944 yılında yerel ortaokulu bitirdi ve orada bir ilkokulda öğretmen olarak çalıştı. O yılın sonunda, Cumhuriyetçi Çin hükümetine karşı “Üç Bölge Devrimi” patladı ve Masimjan da isyancılara katıldı. 14 yaşındayken Doğu Türkistan Cumhuriyeti ordusuna girdi ve dokuz yıl hizmet yaptıktan sonra kaptan rütbesine yükseldi. O, Aralık 1949’da Muzdavan’ı geçerken Davan’daki garnizonun kumandanıydı. Daha sonra Gulca’da genel müdürlük görevine getirildi. Bu garnizondaki hizmetlerini otobiyografik roman “Muzdavan” da anlattı. ETR ordusu, Halk Azatlık Ordusu ile birleştiğinde Masimjan’ın tutuklanma tehlikesi vardı ve sorgulanmak için Urumçi’ye geri çağrıldı. O dönemde ETR görevlilerinin birçoğu hapishaneye atıldı. Yeni Çin Komünist Partisi rejimindeki Uygur hükümet yetkilisi Sayfudin Aziz, araya girip onu hapis cezasından kurtardı. Masimjan, Sayfudin Aziz hakkında “kasıtlı olarak hata yapanlar, başkasının hatalarını takip edenlerden daha tehlikelidir ve bunlar ikinci kategoridedir” dedi. 1951’de ona Urumçi şehrinin komutanı olması teklif edildi. Masimjan, geleceğini düşünerek ordudan ayrılıp sivil memuriyete geçme kararı verdi ve bunun için Sayfudin Aziz’den yardım istedi. O dönemde Urumçi’de bir Sovyet maden ve metal kuruluşu vardı ve Masimjan isteyerek bu yeri seçti, çünkü onun Sovyet yurttaşlığını kazanmasını kolaylaştırabilirdi. O, “Ben karşı karşıya kaldığım cezanın kalıcı tehlikesinden dolayı ayrılmak istedim” dedi. 1955 yılında Sovyet vatandaşlığına geçtikten sonra ailesi ile birlikte SSCB’ye taşındı. Masimjan, göç edenlerin çoğunun aksine daha ileri seviyede bir eğitime devam edebildi ve Almatı’daki Abay Pedagoji Enstitüsüne kabul edildi. Ondan sonra da Enstitü’de öğretmenlik yaptı, Druzhba’da okul müdürü ve Kazakistan Yazarlar Derneği’nde editör olarak görev yaptı. Masimjan Zulpikarov şimdi Kazakistan’da en tanınmış Uygur yazarlardan biridir. Çin ve Şincang’da Radikal Dönem Kruşçev’in 1956’da Stalin’e (1953) saldırdığı konuşması ve kişilik kültü etrafında dolaşması, Mao tarafından iyi karşılanmadı. Mao’nun sosyalist kampı yönetmek için kişisel hırsları vardı. Çin, komünist bloktaki Sovyet’in ideolojik ve politik liderliğine açıkça meydan okumaya başladı. Bu araçlardan biri, belirgin bir şekilde Çin tarzı bir siyasi kampanyası geliştirmekti. McMillen, Şincang siyasetini şöyle anlatır: “ÇKP’nin sosyalizme ulaşmak için Sovyet modelini seçmesi, Sovyet nüfusundaki azınlık unsurları ve Şincang sakinlerine eleştiri ve yok etme siyasetini seçmesiyle aynı amacı taşıyordu”.16 Yerel Uygur ve Kazak yetkililerini tanımlama ve eleştirme süreci, 1956 yılında Çin iç politikalarında daha radikal bir tutuma geçilmesiyle yavaş yavaş başladı. Yüz Çiçekler kampanyası olarak bilinen sadık entelektüellere yapılan hareket, 1956’da başladı ve 1957 Haziran’ına kadar Adem ÖGER – Zulhayat ÖTKÜR 118

devam etti. Mao, bu hareketten sonra çok fazla konuşanları cezalandırarak anti-sağcı davranışını sürdürdü. 1957 yılı sonunda, Çin Komünist Partisi, ülke çapında, ülkenin önde gelen akademisyenlerinin bir kısmını da içeren 300.000’den fazla entelektüeli “sağcı” olarak damgaladı. Şincang’da, bu şekilde fişlenenlerin çoğuna “bölücü” denildi. 1957’de Mao tarafından başlatılan Yüz Çiçek hareketi, Çin Komünist Partisi’ndeki kötü niyetlileri düzeltme amacını taşıyordu ve bunların çoğu yerel durumu iyileştirme umuduyla konuşanlardı. Daha sonra bunlar, devletin düşmanı olarak damgalandı ve birçoğu çalışma kamplarına gönderildi. Çin’in dört bir yanındaki aydınların birçoğu “sağcılar” olarak damgalanmıştı, arasında birçok Uygur ve Kazak lider de vardı. Mayıs 1958 sonlarında birkaç yüksek rütbeli azınlık kadrosu, yerel milliyetçiler olarak açıklandı ve görevden alındı. McMillen, “Yüz Çiçek Hareketi” döneminde yerli milliyetçilere karşı düzeltme hareketi sürdürülüp özellikle azınlıkların gelenek ve örf adetlerine önceki gibi saygı göstermek ve Şincang’ın özel durumuna bakarak iş yapma konusunun tersine döndüğünü ifade eder.17 Çin iç politikaları Şincang’da icra edildiğinde, her zaman benzersiz bir gerginlik ortaya çıkmıştır. Çin’in diğer bölgelerinin aksine bu hareket, Han dışındaki azınlıkların "bölücülük" eğilimlerine odaklandı. Göç periyodunda SSCB’ye göç eden Uygur ve Kazakların çok olması, Çin hükümetinin radikal ekonomik ve siyasi politikalarını değiştirdi. “Büyük Atlama” ve “Halk Komün” hareketi bu politikalardan dolayı ortaya çıktı ve göç akışında doğrudan bir etkiye sahipti. GLF (Büyük Atlama), sanayi üretimini kayıt seviyelerine yükseltmek için tasarlanan cesur bir ekonomik ve politik hareketti. Kruşçev, açıkça “Büyük Atlama”yı hedef aldı ve ÇKP liderlerini kınadı. Kampanyaların sonuçlarından biri de birkaç yıl süren sıkıntı ve kıtlık durumuna sebep olan tarım politikalarının yanlış yönetilmesiydi. Kıtlık, GLP’nin tarım politikalarının bir sonucuydu ve 1959-1962 yılları arasında Çin’de çoğu çocuk olmak üzere yaklaşık 20 milyon kişi öldü. Bu radikal politikalar yüzünden açığa çıkan sosyo-ekonomik çalkantı, Uygur ve Kazak ailelerinin birçoğunun SSCB’ye taşınmayı düşünmesini beraberinde getirdi. Bilgi kaynaklarımızın çoğu, bu yıllardaki karalama politikasından ve bir kişinin ailesini beslemenin ne kadar zor olduğundan bahsetti. Aile hayatında sıcak yemekleri sadece okulda veya resmi yerlerde yiyebilme sorunu yaşandı. Çünkü evde fazla yiyecek kalmamıştı. Onüç yaşındaki çocuklar ve büyükler çalışmaya ve siyaset öğrenme kurslarına gönderildi. Birçok Uygur ve Kazak ailesine SSCB’nin maddi çıkarlarını savunan Sovyet propagandası ısrarla kabul ettirildi. 1950’lerde Sovyet hayatı ve Sovyet başarıları hakkında yayınlayan belgesel filmleri, Devrim ve Almanlara karşı “Büyük Vatanseverlik Savaşı” konusunu içeren sinema filmleri Çin sinemalarında sürekli oynatılıyordu. Ablet Kamalov’un ebeveyni ve büyük kızkardeşleri popüler Sovyet filmlerinin repertuvarına ait bilgilere sahipti ve Sovyet çiftçilerinin mutlu yaşamını gösteren “Kolkhoz” teması olan filmler de vardı. Bir başka propaganda aracı, Şincang’ın okullarında öğrencilere sunulan Sovyet edebiyatıydı. Aynı propaganda konusunu işleyen tüm önemli edebi şiirler, romanlar ve kısa öyküler Uygur ve Kazakçaya da çevrildi ve ders kitaplarına, diğer eğitim materyallerinin içerisine yerleştirildi. Elbette radyo yayıncılığı da Sovyet hayatının yayılmasında etkili oldu. Almatı ve Taşkent’te Uygur radyo istasyonları kuruldu. Taşkent radyo programları özellikle Şincang Uygurlarına hitap etti. Şehirlerde ve köylerdeki normal iş yaşamı radikal politikaların etkisine odaklandı. Urumçi şehrinin sanayisi, hükümet birimlerinin ulusal direktifleriyle uğraşırken 1958’in ilk sekiz ayında kapandı. Okullar, fabrikalar ve devlet daireleri hareketin bir göstergesi olarak kapatıldı.18 Bu siyasi hareketlerin yoğunluk derecesini kıyaslamak bile zordu. Onlar, hâkim oldukları süre boyunca insanların hayatlarına egemen oluyordu ve bu hareket bittikten 119 Orta Asya Sınırlarına Uygur Göçü

sonra hayat çoktan değişmişti. Sovyet pasaportu olan veya pasaport alma imkânı bulan aileler, SSCB’ye göç etme planları yapmaya başladı. Sınırın yakınında yaşayan diğer aileler ise sınırı pasaportsuz geçmeyi düşünmeye başladı. Nijatcan ve karısı bu grubun temsilcisidir. O, Urumçi’de yaşayan dördüncü jenerasyondur. Bir mülakatımızda, 1957 yılında Şincang Gazetesi’nde çıkan ve radikal bir değişime işaret edilen ilk makaleyi okuduğunu söyledi. Kadrolar siyasi toplantılara katılmak için etnik gruplara bölündü. Nijatcan radikal dönemin başladığı yıllarda, Endüstri Koleji’nde genç bir öğretmendi. Uygur kadroları, hükümet politikasına karşı bir şey söylediğinde “yerli milliyetçiler” ya da “yerel milliyetçiler” olarak damgalanıyordu. O, damgalanmadan siyasi toplantılara katılmayı başarabildi, ancak SSCB’de akrabalarının olması nedeniyle endişeliydi. Aralık 1959’da Urumçi kentinde gıda sıkıntısı nedeniyle üniversite ve liselerde ertesi yılı Mart ayına kadar okullar kapandı. O yıl baharda, öğrencileri daha iyi beslemek için Urumçi’deki kolejlerden altı tanesi Kaşgar ve diğer güney Şincang şehirlerine taşındı. Endüstri Kolejinde her birinde 45 öğrenci olan 12 sınıf güneye taşındı. 1961 yazında kıtlığın hafiflemesiyle öğrenciler evlerine geri gönderildi. Nijatcan, güney Şincang’da bir öğretmen ile Komünist Parti Sekreteri tarafından düzenlenen basit bir komünist tören ile evlendi. Kısa bir zaman sonra genç çiftler, Urumçi’ye göç etme iznini aldı ve Mart 1962’de Nijatcan 24 yaşındayken Urumçi’den ayrılıp SSCB’ye yola çıktı. İki ülke arasındaki uçurumun genişlemesinde bir başka önemli faktör Sovyetlerin Çin’in nükleer silahlar oluşturmasına yardım etme kararıydı. 1959’da Kruşçev, bilimsel bilgileri kısıtlamaya ve önemli Sovyet bilim adamlarını geri çekmeye başladı. Bu, nükleer savaşa yönelik derin bir felsefik anlaşmazlık ile ilgiliydi. Mao, komünist hareket için savaşın yararı konusunda olumlu idi ve bunu kaçınılmaz fırsat bildi. Eğer böyle bir savaş olursa Çin’in büyük nüfusuyla galip çıkacağına inandı. Ancak Rus liderler, bunun dünyanın sonu olacağına inanıyordu. Çinliler, 1950’lerde Sovyet teknolojisine büyük bir finansal yatırım yaptı ve onlara yardım etti. Şimdi borçlarını tahıl ile ödemek zorunda kalacaklardı. Kendi halkı açlık çekerken, Çin bilimsel ve endüstriyel projelere para ödemek için tahıl ihraç ediyordu. Sınırın iki tarafında da karşılıklı sıkıntılar artıyordu. 1960 yazında, Çin’deki mühendisleri, teknisyenleri, bilim adamlarını ve öğretmenleri içine alan tüm Sovyet uzmanları geri çağrıldı. 1390 kişi ve aileleri ile toplamda yaklaşık 4000 kişiye ulaştı.19 Çin’in uzun vadeli modernizasyon planları üzerinde yıkıcı bir etki yaratacak olan endüstriyel projeler ve akademik araştırmalar için onlarla birlikte planlar hazırladı. İki ülke arasındaki kopuş açıktı, ancak aralarındaki sınır üç yıl daha açık kalacaktı. Uygur aileleri siyasi taraf seçmeye mecbur edildi. Mülakat yaptıklarımızın bir kısmı, Çinlilerin her yerde Sovyet pasaportuna sahip olan; eşek, at gibi hayvanları Sovyet pasaportuna değiştirecek olan çiftçi aileler aradığını söyledi. Çünkü bazı aileler, resmi göç işlerinin belgelerini beklemiyordu. O dönemde belgesiz sınırdan kaçanlar arasında Ömer ve onun küçük ailesi de vardı. Ömer, iki yetişkin kızı ve aileleri ile yaşayan, İli’de fakir bir köylü ailesinden olan ve ETR ordusuna 14 yaşında katılmış şimdi emekli bir şoför. 1950’li yıllarda PLA ve ETR’nin birleştiği orduda üç yıl askerlik yaptı. O, 1954 yılında Şincang Enstitünde Felsefe Bölümüne (Marksizm ve Leninizm) girdi ve 3 yıllık bir eğitimi tamamladı. Çin’in diğer kısımlarınaa olduğu gibi, Komünist Parti azınlık halklarının büyük bir kısmını genç Uygur, Kazak erkek ve kadınlarını işe alıyordu, özellikle de mevcut elitlere sadık olmayan yoksul ailelerden seçiyorlardı. Ömer ve eşi Patigul 1957’de Komünist Partisi sekreteri tarafından bir “zamanevî toy” ya da “modern düğün” olarak adlandırılan düğün töreni ile evlendirildiler. Sonra onlar, gizlice İslami evlilik (nikâh) yapmak için bir mollayı davet ettiler. O, İli yakınındaki bir köyde anti- sağcı hareketin üstesinden gelmek için memur olarak çalıştı. Ömer, belirli siyasi Adem ÖGER – Zulhayat ÖTKÜR 120

çalışmalardan sonra kendinin eleştirilmek için seçildiğini fark etti. Daha sonra eski meslektaşları olan okul kadroları, ona karşı 21 gün siyasi savaş açtı. Ömer, sınıfın yoksulları içinde en yoksul olandı. Ömer, sağcı olarak damgalandıktan sonra işini de kaybetti. 1961’de Ömer, Urumçi Petrol Enstitüsünde Marksizm eğitimi için geçici öğretmenlik işini buldu. Bu en kötü tayin süreciydi. Yetişkinler aylık 200 gram pirinç ve unun yanı sıra 2 kg etten fazla alamıyordu. Urumçi’deki işi geçici olduğu için Patigul’un Sovyet sınırına 10 kilometreden daha az mesafedeki memleketi Çöçek’e (Tacheng) taşınmaya karar verdiler. Orada hiçbir öğretim işine ihtiyaç kalmadığı için bir çiftçi olarak çiftliğe gönderildi. 1962 baharında Ömer, 1930’lu yıllarda bu yere gelen ve geri dönmek için gizlice sınırdan kaçmayı planlayan Kazak gurubunu duydu. Bir akşam, risk alarak kaçmayı planlayan bu guruba katılmaya karar verdi. Onun gurubunda 21 kişi vardı. Sınır boyunca 16 km yürüdüler ve 12 Nisan 1962’de gece yarısı sınırı geçtiler. Sınırı bekleyen Çinli askerler yoktu. Sonra, Sovyet askerleri onları bir bekleme odasına götürdü ve guruba ne yapacağına karar vermek için Başkent Alma Ata’ya telefon açtılar ve kalmalarına onay çıktı. Daha önce, belgesiz gelen göçmenler Çin makamlarına geri gönderilmişti. Ömer, başkalarıyla birlikte geri dönüp karısını ve çocuğunu almak için izin istedi. Geri dönmesine izin verilmedi, ancak sınır muhafızları ona Sovyetlerin akrabalarından tarafta onlara yardım edebilecek insanların olduğunu söyledi. Sonra, Ömer’in karısı ve kızı başka bir belgesiz göçmen grubuyla 15 gün sonra geldi. Bütün aileye daimi ikamet belgesi verildi ve Ömer, eğitim durumuna rağmen Semipalitinsk yakınlarında yakın zamanda açılan Virgin Land adındaki devlet çiftliğine gönderildi. Orada, ne Uygur topluluğu ne de Uygur nüfusu vardı, çünkü onları orada tutmak niyetleri de yoktu, bu yüzden ellerinden geleni yaptılar ve sonra Almatı yakınlarındaki Uygur banliyösü Druzhba’ya taşındılar. Ömer, diğer Uygur erkekler gibi devlet kuruluşunda şoför olarak çalıştı. 1980’lerin ortalarında sınırın açıldığı dönemde Ömer, akrabalarını görmek ve aile bağlarını yenilemek için birkaç defa Şincang’a gitti. 29 Mayıs Olayı 1962 yılının sonbaharında SSCB, elinde pasaport olup olmamasına bakmaksızın göç etmek isteyen herkes için Horgos’ta sınırlarını açtı. Bu olay, o devre ait en çok hatırlanan 29 Mayıs Olayı’dır. “Sınırın açılması” sözü Uygur, Kazak ve Hui (Dungan) toplulukları arasında söndürülmesi güç bir yangın gibi merak konusu olmuştu. Birçok aile sadece birkaç gün kalmak için her şeyi bırakıp SSCB’ye geçmek amacıyla hazırlık yaptı. O günlerde gidenlerin birçoğu sınıra yakın yerlerde yaşayan köylülerdi. 1962 yılının bahar aylarında sınırdan geçenlerin sayısı hakkındaki tahminler değişik, ancak Sovyet yazarlar tahmini olarak 100.000 sayısını verir.20 Almatı’da komşularımızdan biri, 1950’lerin sonlarında Urumçi’deki Petrol Okulu’ndan mezun olan Uygur petrol mühendisi Batur’dur. Batur mezun olduktan sonra, Şincang’da Sovyet yardımı ile geliştirilen ilk büyük ölçekli petrol sahasında çalışmak üzere Karamay’a gitti. 1959-1960’da Sovyet danışmanlar ayrıldıktan sonra, Ruslardan eğitim almış teknik çalışanlar için hayat zorlaştı. Batur ve karısı her şeyi risk almaya karar verdi ve 1962 baharında sınırdan toplu göç edenlere katılıp yola çıktılar. Gulca’nın kentsel bölgesinde yaşayanlar, şehir otobüs istasyonundan sınır kasabası Ching- panze’ye 64 km’lik bir yolculuk için devlet otobüsünden bilet almayı planladılar. Otobüsler 29 Mayıs’a kadar planlandığı gibi saatinde gidiyordu, ama aniden yolcuların biletleri geçersiz sayıldı. Umutlu göçmen toplulukları durumu protesto etmek için toplandılar. İli Kazak Özerk Bölgesinin ilçe idare ofisine kadar yürüdüler. Protestocular binayı yağmaladı ve sonra Komünist Parti binasına hareket ettiler. Onlar binanın yanına yaklaştıklarında, Komünist Parti binasıyla birlikte İli askeri bölgesinden ateşli silahların mermilerine maruz kaldılar. Çoğu kişi orada öldü, çoğu da yaralandı. Daha sonra yaralılardan bazıları kent hastanelerinde tutuklandılar. Sıkıyönetim yasal olarak ilan edildi. 121 Orta Asya Sınırlarına Uygur Göçü

Olaydan sonra Çinli yetkililer “karşı devrimci ayaklanma” diye adlandırılan açık bir kitlesel tutuklama ve soruşturma hareketi başlattılar. Birçok masum insan gözaltına alındı, onlara suçlu gibi davranıldı, cezaevine gönderildi, onların arasında SSCB’ye gitmek isteyenler de vardı. Tutuklananların bir kısmı Çin Komünist Partisi üyesiydi, partiden ihraç edildiler ve sırayla görevlerinden atıldılar. Tutuklananlar arasında en çok bilinenlerden biri Uygur yazar ve Çin Halk Temsilciliği Kongresi üyesi Zunun Kadiri idi. O, 20 yılını hapishanede geçirdi. Son on yılda Sovyetler Birliği-Çin ilişkileri düzelmeye başladığında, sınırı geçmekte başarılı olan kızının onu ziyaretine izin verildi ve Almatı’da vefat etti. 29 Mayıs olayından sonra Çin hükümeti, yalnızca Sovyet pasaportu olanlara göç etme izni verdi. Ablet Kamalov’un ailesinde (bu makalenin ortak yazarı) pasaportu olan sadece en büyük ablası Hanipe idi. 1963’ün başında Çin hükümeti, İli vadisi dışındaki tüm Sovyet pasaport sahiplerini temizleme yönünde talimat verdi. “Sovyet pasaportu”nun belki de bir çocuğa veya çocuklara atıf yapan belgeler olduğunu düşündüğümüzde, bugün düşündüğümüzden biraz daha farklı bir terimdir. Hanipe’nin pasaportunda dokuz kişi listelenmişti, ancak o, hükümetin eşinin ailesinin tümünün de listeye alınmasına izin vermediği sürece ayrılma emrine uymayı reddetti. Sonunda hükümet izin verdi ve bütün akrabaları pasaportta listelendi. Gulca’dan sınır kapanmadan önce, 4 Nisan 1963’te ayrıldılar. 1980’lerin ortalarına kadar SSCB’den Çin’e ya da Çin’den diğer tarafa geri gitme hakkı verilmedi. Görüştüğümüz ailelerden 1950’lerin sonlarında gerçekleştirilen radikal politikalardan en fazla etkilenen aileler arasında Ahmetcan ve kardeşleri vardı. Onun hikâyesi yukarıda bahsedilen politik ve sosyal konuları anlamak için çok yol göstericidir. Ahmetcan’ın babası Abdulla, Stalin’in politikalarının sonucu olan göç akınına katıldı ve 1930’da 18 yaşındayken SSCB’deki Uygur bölgesinde İli ilçesine taşındı. Orada evlendi ve beş çocuk sahibi oldu, Ahmetcan 1945’te doğdu ve çocukların en büyüğü idi. 1957’de Abdullah, tutuklamaların ilk turunda yakalandı ve sağcı, Sovyetperest (Sovyet yanlısı) diye damgalandı. Tutuklandıktan sonra ağır kömür taşımak üzere görevlendirildiği kampa gönderildi. Sonunda bir fiziki sakatlığı oldu ve 1959’da vefat etti. Annesi haberi öğrendikten sonra, yaşama iradesini kaybetti ve bir yıl sonra acı içinde öldü. Ahmetcan’ın annesinin ölümünden sonra, yeni kurulan komün yönetimi onların evlerini devraldı ve bir Çin ailesine verdi. Babanın olumsuz politik etiketi yüzünden çocuklar “bez- grajdan” (Çin vatandaşlığından çıkarılma) olarak damgalandı ve yaşadıkları yerde herhangi bir istihkak bileti verilmedi. Ahmetcan, küçük kardeşlerinin bakımını üstlendi ve ailesinin küçülmesinden sonra zor üç yıl başladı. Onun bir eşek arabası vardı ve insanlar için ağır yük taşıyarak para kazandı. En küçük kız kardeşi üç yaşında bile değildi ve annesi için sürekli ağlıyordu. Bu sırada birçok kişi açlıktan öldü, onların içinde bazı komşuları da vardı. Çocuklar az istihkaka sahiplerdi, çünkü yetişkin işçilere öncelik verilmişti. Kasım 1962’de hayat iyice zorlaştı ve yerel Sovyet konsolosundan yardım talep etmeye karar verdi. Kendi pasaport sahibi değildi, ama babasının bazı belgeleri vardı. Konsolosluk 1963’te onun göç etmesine izin verdi. Konsolosluk pasaport belgesine dokuz akrabasını daha ekleme fırsatı verdi. O, Xibo bölgesindeki Chapchal pirinç tarlasında çalıştı ve eşek arabasında yemek taşıdı. Bu şekilde birçok insanla tanıştı. O, buğday tarlalarının yakınındaki tünellerde tahıl saklayan kemirgenleri avladığını hatırlar. Bir kova ve kürekle silahlanan bu kişi, tünellere baskın yaptıktan sonra, bir tahıl kovasından, hatta zaman zaman üç kova kadar, daha az ürünle asla geri gelmedi. Onları yerli su değirmenine götürüp yerine un alacaktı. Ahmetcan sıklıkla 30 km’lik mesafe olan iki komün arasında eşek arabasını sürdürmeyi devam etti. Ocak 1962’de bir gün hava o kadar soğuktu ki yağan çok kar dolayısıyla onun arabayı sürmesi çok zordu. Yolda gece kurtlar vardı, o yüzden Ahmetcan gece yalnız yola gitmekten korktu. O, komün yakınındaki yolda kendi ile aynı yaşta bir çocuk ile karşılaştı. Adem ÖGER – Zulhayat ÖTKÜR 122

O çocuk hemen yanında ekmek olup olmadığını ve yanındaki sebzelerle ekmeği değiştirmek istediğini söyledi. Ahmetcan ona bir ekmek verdi ve bir gece onunla birlikte kalması karşılığında bir ekmek daha vereceğini söyledi. O günlerde kişi başına bir bilete üç tane ekmek alınabilirdi ve bu ekmek biletle alınan değerli bir ekmekti. Bu çocuğun adı Osmancan idi ve onu ailesinin yaşadığı yere götürdü. Ayrıca onlar da “bezgrajdan (vatandaş olmayan)” idi. Onlar, komün istasyonunda penceresiz bir kömür odasını ev yapmıştı ve orada yaşıyordu. Annesi kör idi ve iki küçük çocuk vardı, biri 5 yaşındaki erkek Musa ve biri 7 yaşındaki kız Zeytunam idi. İkisi de çıplaktı ve çıplak vücutları kömür tozuyla kaplanmıştı. Osman tüberküloz hastasıydı. Onların ne yiyeceği ne parası ne de ilacı vardı. Ahmetcan kızın “Abi ekmek ver!” veya “Abi, lütfen bana biraz ekmek ver!” diyerek seslenmesini hala hatırlıyor. Sonra annesi dedi ki “Oğul, bana bir parça verir misin?” ve sonunda erkek çocuk da aynı şeyi söyledi. Ahmetcan onlara SSCB’ye gitmek isteyip istemediklerini sordu. Anne ağlamaya başladı. “Ablam orada!” dedi ve sonra “Eğer gitmezsek burada öleceğiz!” dedi. Ahmetcan onların pasaport için fotoğraf çektirip kendisine vermeleri gerektiğini söyledi, ancak anne, para olmadan nasıl gidebileceklerini sordu. Ahmetcan sonraki pazartesiye kadar hazırlıkları tamamlamaları gerektiğini ve kendisinin gelip onları alacağını söyledi. Onlarla vedalaştıktan sonra yolculuğuna başladı. Ahmetcan o gün sabah erken yaşlı bir kadının ağladığını gördü. Ahmetcan, “Teyze ne oldu?” diye sordu. O “Eğer Tanrı bana yardım etmezse, sen ne yapabilirsin?” diye cevap verdi. Ahmetcan “Benimle SSCB’ye gitmek ister misiniz?” dedi. “İçeri gel” dedi teyze. Mukaddes Teyze, zengin bir kadındı ve Ahmetcan hayatında hiç böyle bir zenginlik görmemişti. O Kazakistan’ın başkenti Almatı’da büyümüş ve şimdi geri dönmek istiyordu. Ama herhangi bir belgesi yoktu ve geri dönmek için ne yapacağını da bilmiyordu. Kocası vefat etmiş ve üç kızı çoktan evlenmişti, onlarda yakınlarda yaşıyordu. Ahmetcan’ın ayaklarında düzgün ayakkabısı bile yoktu ve derileri ayağına sarmıştı. Odanın sıcağında, derinin çevresindeki buzlar eriyip yere damlamaya başladı. O çok utandı, ama Mukaddes Teyze onun ellerini ve ayaklarını kendi yıkadı. Teyze, onun çoraplarını çıkarttı ve toplayıp çöpe attı. O hayatında hiç iç pantalon giymemişti. Teyze, ona iç giyimleri ile birlikte birçok giyecek verdi. Bu güzel şeyler, o sabah çıplak çocuklar ve kör anneye yardım sözü ile ayrıldıktan sonra oldu. Teyze, ona ayrılmadan önce 10 tane ekmek verdi. Ahmetcan pazartesi günü onu fotoğrafçıya götüreceğini söyledi. Teyze, sen gidene kadar ben seninle ilgileneceğim, dedi. Mukaddes Teyze, sözünde durdu. O, Ahmetcan ve kardeşlerinin, kömür deposunda yaşayan ailenin yanı sıra birlikte yola çıkacak 23 yolcunun masraflarını karşılamada bağışçı oldu. Bu arada Ahmetcan, Çin’den SSCB’ye gitmek isteyen ancak belgesi olmayan iki aile daha buldu. Bunları da maderşahi Mukaddes Teyze olan bir aile gibi gösterdiler. Geniş kapsamlı bir aile olduğu için onlar 28 Nisan 1963’e kadar dört ay beklediler ve belgeleri hazır oldu. Ahmetcan, o gurupla gitmeyi başaramadıkları takdirde, oradaki herkesin öleceğine inanıyordu ve sadece üç yıl sonra Kültür Devrimi oldu. O dönemde, Sovyet tarafında akrabaları olan insanlar büyük sıkıntı çektiler. Mukaddes Teyze yeniden evlendi ve Almatı’daki ailesi ile birleştikten sonra 1976’da vefat etti. Ahmetcan’ı akrabalarıyla tanıştırdığında, “Bu benim oğlum, akrabalarımızdan biri olarak görün!” dedi. Onlar da o zamandan beri böyle devam ettiler ve hala birbirleri ile düzenli olarak görüşüyorlar. Sonuç Tartışılan son göç, 1954’ten 1963’e kadar Uygur ve Kazakların Şincang’dan SSCB’ye olan göçüdür. 1962’deki toplu göç olayından önce, sadece göç etme talebinde bulunan Uygur ve 123 Orta Asya Sınırlarına Uygur Göçü

Kazaklara vize verilebilirdi. Bununla birlikte görüldüğü gibi, Şincang’daki Sovyet konsoloslukları, bu süreçleri çok liberal bir şekilde yorumladı ve SSCB’de ilişkisi olmayan binlerce Uygur vize alabildi. Bu politikanın 1949’da Gulca’daki Sovyet konsolosluğunun 1930’larda Sovyet pasaportu ile SSCB’den geri göç edenler için uygulandığını ortaya koyduk. 1962 öncesi göç edenler arasında ETR’nin etkin katılımcılarını içine alan birçok entelektüelin ailesi vardı.21 Onların çoğu, Sovyetler ile yakın ilişkide olanlardı ve hapsedilmeleri söz konusuyken Sovyet diplomatik misyonlarının onları desteklediği görülmektedir. 1962’deki göç sırasında, SSCB’ye taşınan göçmenlerin büyük çoğunluğu, Çin-Sovyet ilişkilerinin ve Şincang’da hedeflenen Sovyet politikalarının mantıksal sonucu idi. Belli ki Çin-Sovyet ilişkilerinin bozulması nihayet diplomatik ilişkilerin kopmasına sebep olacaktı, Sovyetler Çin ulusal politikasının başarısızlığı ve Çin yönetiminin iç sorunlarına sebep olan siyasi bir eylem düzenledi. 1950’lerin başında Sovyetler, Uygurların Şincang’dan göç etmesini desteklerken Kuzey Kazakistan’daki bakır yataklarını açmayı gerçekleştirmek için insan gücüne olan ihtiyaçları dolayısıyla bu durumu memnuniyetle karşıladı, ancak 1962’de artık buna ihtiyaçları kalmadı. Ne 1962’den önce ne de sonra, Uygurlar çoğunlukla Kuzey Kazakistan’a gönderilmedi. Onlar Alma-Ata şehri, Semirech ve çevresindeki farklı kentlere gönderildi. Sadece bir avuç Uygur, Kuzey Kazakistan’a gönderildi, fakat onlar şanssızdı, sonunda çoğu Semirech’e taşındı. 1963’te Ablet Kamalov’un ailesi, Karagandy oblastına gönderildi, ama sonra kızkardeşinin kocasının ailesinin yardımıyla Almatı’da yaşadılar ve onların buraya yerleşmesine izin verildi. Uygur diasporası için 1950 ve 1960’lardaki Uygurların göçü eski Orta Asya Cumhuriyetlerinde olumlu bir rol oynadı. Bu göç, Uygur toplumuna yeni bir hayat verdi. Özellikle Sovyet Uygurlarının kültürel yaşamı için önemliydi, çünkü sayısız Uygur entelektüeli SSCB’ye göç etti ve kültürel alanlara katıldı. Yeni göçmenler tüm alanlara katkıda bulunmuşlardır ve göçmenlerin çoğu kendi mesleklerinde uzman oldu. Bunların arasında tanınmış birçok yazar vardır. Kazakistan halkları yazarlarının en yüksek derecesini alan Ziya Samadi, şair Khelil Khamraev, ünlü Masimjan Zulpikarov ve Patigul Sabitov en çok tanınanlardan bazıları. Yine gazeteci, akademisyen, sanatçı, müzisyen ve öğretmenler yetişti. Doğu Türkistan Cumhuriyeti hükümeti ve ordusunun sayısız katılımcısı, Uygur topluluğunu oluşturdu ve burada öncekinden daha çok anti-Çin havasını yarattı. Sovyetler, Çin’e karşı düşman olduğu dönemde bunu fırsat bilip kullandı. Aktivistlerden biri Yu. Mukhlisov, Çin karşıtı faaliyette bulunmak için “Şarki Türkistan Avazi” veya “Doğu Türkistan’ın Sesi” kitapçığının yayılmasına izin verildi. Uygur entelektüelleri arasında Çin’e karşı duyguların gelişmesi, bağımsız Kazakistanın ilk dönemlerinde Doğu Türkistan’ın özgürlüğünü hedefleyen siyasi oluşumların kurulmasına yol açtı. Çin hükümetinin baskısı nedeniyle bu oluşumlar, 1996’da diğer Orta Asya Cumhuriyetlerinin Şanghay anlaşmasına katılmasıyla Kazakistan makamları tarafından yasaklandı. Uygurların Orta Asya’ya göç etmesinin başlıca sonuçlarından biri de, toplu göç sorunu da dahil orada önceki zamanlarda göç eden ve onların torunları olan bölge göçmenlerinin “Yerli” olarak adlandırılması ve 1950-1960’larda göç edenlerin “Hıtaylık (Çinden olanlar)” diye adlandırılmasıyla iki Uygur grubunun yaratılmasıdır. İlk olarak, bu gruplar arasındaki kültürel farklılıklar çok anlamlıydı. “Yerli” olanlar daha çok Ruslaşmış, yeni gelenler ise Rus dilini bilme konusunda daha zayıf idiler. Sonuncusu da yeni göçmenler tipik itirazlarla karşılaştığında, onların Sovyet toplumuna dâhil olması daha zorlaştı. Uygurların bu iki grubu arasında kültürel ve psikolojik farklar azalmaya başladı, özellikle de gençler arasında. Şimdi “Hıtaylık” demek Şincang’da yaşayan Uygurlarla daha çok ilişkiye sahip olmak anlamındadır. Adem ÖGER – Zulhayat ÖTKÜR 124

Çin ile SSCB arasındaki sınır, 1980’lerin ortalarında ve sonrasında yeniden açıldı. O dönemde uluslararası sınırı geçerek akrabalarını ziyaret etmek ve ticaret yapmak isteyenlerle yeni bir göç dalgası meydana geldi. Uygurların iki topluluğu arasındaki etkileşim, her iki taraftaki Uygur kimliğinin kavranmasına yardımcı oldu.

Kaynaklar ve Notlar

1 Farklı kaynaklarda göçmenlerin sayısı 60.000 ile 100.000 arasında değişmektedir. 2 MOSELEY G. (1966), A Sino-Soviet Cultural Frontier: The İli-Kazakh Autonomous Chou, Cambridge: East Asian Research Center, Harvard University; ROBERTS, S. (1998), ”Negotiating Locality, Islam, And National Culture in a Changing Borderlands: The Revival of The Meshrep Ritual Among Young Uighur Men in The Ili Valley”, Central Asian Survey, Vol 17, No 4, s. 673-699. 3 Bu isim edebi olarak buğday hasatı yapanları karşılamasına rağmen, Kaşgar bölgesinden İli vadisine 18. yüzyılda Qing imparatoru askerlerinin zorlamasıyla verimli topraklardaki çiftliklere yerleştirilen Uygurların kimliğini açıklamada etnik bir terim olmuştur. 4 SCHUYLER E. (1876), “ Turkistan: Notes of a Journey in Russian Turkistan, Khokand, Bukhara, and Kuldja, Vol 2 (New York: Scribner, Armstrong, and Co., 1876), s. 164. 5 HSU I. (1965), The Ili Crisis: A Study of Sino-Russian Diplomacy 1871-1881, Oxford: Clarendon Press. 6 BARATOVA G. “Uigury v Kazakhstane i Srednei Azii v XIX-XX vv. 7 Göç-göç, Uygurcada bir yerden başka bir yere göç etmek için kullanılan bir terimdir. 8 1911 yılında Qing İmparatorluğu’nun yıkılma başarısı ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulması Şincang’da küçük değişiklikleri beraberinde getirdi. Qing valisi Yang Tseng-hsin eski King yönetiminin eyalette izlediği politikaları devam ettirdi. 9 Almatı Oblastı Devlet Arşivi, No 4. 10. BARMİNE A. (1945), One Who Survived, New York: Putnam, s. 231-232. 11 BENSON L. (1990), The Ili Rebellion, Armonk, NY: M. E. Sharpe; FORBES, A. (19886), Warlord and Muslim in Chinese Central Asia. A Political History of Republican Sinkiang 1911-1949, Cambridge: Cambridge University Press; WANG D. (1999), Under the Soviet Shadow. The Ining incident. Ethnic Conflicts and International Rivalry in Xinjiang 1944-1949, Hong Kong: The Chinese University Press. 12 MCMILLEN D. H. (1979), Chinese Communist Power and Policy in Xinjiang, 1949-1977, Boulder, CO: Westview Press, s. 59. 13 CHRISTOFFERSON G. (1993), “Xinjiang and the Great Islamic Circle: the impact of transnational forces on Chinese regional economic planning”, The China Quarterly, No 133, s. 130-151. 14 BREZHNEV L. I. (1979), Virgin Lands. Two years in Kazakhstan, 1954-5, Oxford: Pergamon Press, s. 3. 15 Sultan Gapparov, şu anda İsveç’te yaşıyor. Ablet Kamalov, 23-30 Ekim 2003 tarihleri arasında Lund Üniversitesi ve Stockholm’da onunla mülakat yaptı. Mülakatta Margareta Hook ve Frederic Fallman da makalenin yazarlarını minnetttarlıklarını ifade ettmiştir. 16 MCMILLEN D. H. (1979), Chinese Communist Power and Policy in Xinjiang, 1949-1977, Boulder, CO: Westview Press, s. 117. 17 MCMILLEN D. H. (1979), Chinese Communist Power and Policy in Xinjiang, 1949-1977, Boulder, CO: Westview Press, s.117. 18 CLARK W. (1999), “Convergence or divergence: Uighur family change in Urumchi”, Seattle, Wa, Unpublished PhD Dissertation. 19 CLUBB E. O. (1971), China and Russia: The “Great Game”, New York: Columbia University Press, s. 446. 20 BAZİLBAEV A. (1978), Chetyre goda v khaose (Four years of chaos), Alma-Ata: Kazakhstan, s. 12. 21 Khelil Zaitov’un Almatı’da yaşayan babası 1949 yılında Gulca’daki Sovyet konsolosluğu tarafından verilen Sovyet pasaportunu elinde bulundurmaktadır. Sovyet konsolosluğu 14 Nisan 1949’da onun babası Zaitov İvulla’ya KKL-38117 nolu pasaportu vermiştir. Bu pasaport başlangıçta 14 Nisan 1950’ye kadar geçerli idi, fakat 14 Nisan 1951,1952 ve 1954’e kadar üç kez uzatılmıştır. Bu pasaporta sadece bir kez el konuldu. Çünkü onun sahibi öldü ve onun karısı 1963 yılında ailesiyle göç ettiğinde Sovyetler Birliği’nden onu aldı (Khelil Zaitov ile görüşme 20 Ocak 2002). Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

KUTADGU BİLİG ÜZERİNE

Kutadğu Bilik Hekkide Bayan

On Kutadgu Bilig

Ahmet ZİYAÎ Aktaran: Yusufcan YASİN**

Makale ve Aktarma Yöntemi Hakkında 1. Tanınmış Uygur bilgini, şâir ve yazar Ahmet Ziyaî (1913-1989), Kutadgu Bilig'in çağdaş Uygurcaya yapılan manzûm çevrisinde en büyük emeği geçen şahıstır. Onun bu yazısı Uygurlara Kutadgu Bilig hakkında umumî bilgi vermek amacıyla yazılmış ve ilk önce Şincang İctiamî Penler Tetḳiḳati (Şincang Sosyal Bilimler Araştırmaları) dergisinde 1984 yılında yayınlanan 4. sayıda yayınlanmıştır. Sonradan söz konusu yazı, Ḳutadğu Bilik Heḳḳide Bayan (Kutadgu Bilig Hakkında Beyan) ve Ahmet Ziyaî Eserliri (Ahmet Ziyaî Eserleri) adlı kitaplarda dercolunmuştur. Bu iki kitabın sonuncusu 1987'de Şincang Helk Neşriyati tarafından yayınlanmıştır. Yazının Türkçe aktarması ise aynı kitaptaki nüshasına (133-216. sayfalar arasıda verilmiş) göre yapılmıştır. 2. Kutadgu Bilig'in çağdaş Uygurcaya yapılan manzûm çevirisi ve transkripsiyonu, aynı eserin R. R. Arat tarafından hazırlanan transkripsiyonu ve mensûr tercümesine göre yapılmış ve eserde yan yana olarak verilmiştir. Böyle olduğu halde, Uygur bilginleri tarafından yapılan transkripsiyon, birçok noktada R. R. Arat'ın kurduğu transkripsiyondan ayrılmaktadır. Bilgin, bu yazıda geçen beyitlerin transkripsyonu için genellikle R. R. Arat tarafından yapılan transkripsyonu esas almıştır. Bunun yanı sıra, bazı beyitlerin transkripsiyonu için eserin 1984'te Pekin'de yayınlanan nüshasına da dayanmıştır. Pekin nüshasına dayanan beyitlerde görülen farklı noktaları ayrıca tanıtmak için sözcüklerin R. R. Arat'ın transkripsiyonundaki şekli dipnotta ayrı gösterildi. Ancak metnin imlasında R. R. Arat'ın uyguladığı imla yöntemi tatbik edildi. 3. Bu yazıda söz konusu olan eser ve yazarının adı, Şincang Uygur Özerk Bölgesinde “Ḳutadğu Bilik” ve “Yüsüp Ḫas Hacip” şeklinde kabul edilmiştir. Bu yazının Türkçe aktarmasında ise, bu adlar aynı şekilde değil, aksine günümüzde Türkiye, Danimarka, Almanya, Rusya, Amerika ve diğer birçok ülkede kabul edilen şekline göre ''Kutadgu Bilig'' ve “Yusuf Has Hacib” şeklinde verildi. 4. Yazıda geçen beyitlerin tercümesi için A. Ziyaî, eserin kendisi tarafından çağdaş Uygurcaya yapılan manzûm çevirisini kullanmış, aktarmada, aynı beyitlerin Türkiye Türkçesindeki çevirisi için, Kutadgu Bilig'in R. R. Arat tarafından yapılan mensûr çevirisinin 2003’te TTK tarafından yayınlanan 8. baskısı esas alındı. 5. Büyük bilgin A. Ziyaî, istifade ettiği Rusça, Türkçe ve Özbekçe kaynakların adlarını dipnotta Çağdaş Uygurcaya çevirip göstermişti. Aktarma yaparken biz bunları günümüzde uluslarası ilim sâhasında uygulanmakta olan yönteme göre aslî şekli ile gösterdik.

** Prof. Dr., Emekli Öğretim Üyesi, Ürümçi-ÇİN, E-posta: [email protected]. Yusufcan YASİN 126

1. Giriş Bediî edebiyatımızın canlı bir örneği, Uygur ideoloji ve kültürel-sanat hayatının en eski yadigârı olan Kutadgu Bilig, şimdi halkımızın nazar-ı dikkatine sunulmaktadır. Söz konusu eser yaklaşık bin yıl önce yazılmıştır ve 19. yüzyıldan itibâren ilim sâhası onu tanımaya, öğrenmeye ve incelemeye başlamıştır. Buna rağmen, bizim için sadece son zamanlarda bu değerli tarihî mirasımızla tanışmak imkânı bulundu. Şincan Uygur Özerk Bölgesi'ne bağlı Sosyal İlimler Akademisi 80’li yıllardan itibâren Kutadgu Bilig araştırmalarını gündeme alarak onun transkripsiyonu, manzûm ve mensûr çevirileri ve Çince çevirisini yapmaya başlamış; şimdi söz konusu eserin modern Uygurcaya yapılan manzûm çevirisi transkripsiyonu ile birlikte yayına verilmiştir. Bu sene, Kuzey Çin’de düzenlenen Kuzey Çin Azınlıklar Felsefe Toplantısı’nda Kutadgu Bilig’in manzûm çevirisini yapmaya iştirak edenlerden biri olan, Şincan Sosyal İlimler Akademisinin başkan yardımcısı Mehmet Yusuf’un ‘‘Ⅺ. Yüzyılın Büyük Düşünürü, Şâir Yusuf Has Hâcib’in Felsefi Düşünceleri Üzerine’’ adlı bildirisi sunulduktan sonra, Kutadgu Bilig, aynı kurumun bir araştırma konusu olarak belirlendi ve özel bir “Kutadgu Bilig Araştırma Kurumu”nun tesis edilmesi hakkında öneriler verdiler. Bu durum, Kutadgu Bilig’in sadece dünya bilim adamlarını kendisine çekmekle münhasır kalmayarak aynı zamanda Çin bilginlerini de kendisine çekmiş olduğunu göstermektedir. Fakat Kutadgu Bilig hakkında konuşmak, onu öğrenmek ve anlamak bir bilimsel meseledir. Bu, Kutadgu Bilig’e merak duyan herkesin eseri geniş ölçüde öğrenmesini şart koşuyor. Elbette bunun için bilimsel malzemelerin bulunması lâzım geliyor. Bizde böyle malzemeler çok azdır, mevcut olanlar da daha ortaya çıkmış durumda değildir. Şimdi bu sâhada ne kadar bilgi elde edilmiş ise onu toplumun istifadesine sunmak ilim adamlarının hiç çekinmeden yapacağı bir ödevdir. Ben, Kutadgu Bilig’in manzûm çevirisini yapanlardan biri olarak üç sene devam eden çeviricilik hayatımdan edindiğim bilgileri, eserin tanıtılmasına yarar sağlamak amacıyla aşağıdaki gibi yazmak istedim. Benim yazdığım bu yazıya aynı eserdeki şu beyitler itici bir güç olmaktadır: 211 Kişi köngli tüpsüz tengiz teg turur, Bilig yinçü sanı tüpinde yatur. (İnsan gönlü dibi olmayan bir deniz gibidir; bilgi onun dibinde yatan inciye benzer.) 212 Tengizdin çıḳarmasa yinçü kişi, Kerek yinçü bolsun kerek say taşı. (İnsan inciyi denizden çıkarmadıkça, o, ister inci olsun-ister çakıl taşı, farketmez.) 2. Duygu İzlenimi Şimdi önümüzde maddî malzemelerden değil, manevî ilhamın yaşama gücüyle dolu malzemelerinden kurulan büyük bir ilmî âbide, mazideki yetenek, bediî sanat ve bilimsel yetkimizin olgunluğuna müşahit olarak mağrurca durmaktadır. Bu, dedemiz Yusuf Has Hâcib’in yaptığı ilmî âbide Kutadgu Bilig’dir. Zaman süreci içerisinde, nice sülaleler kayboldular, sayısız hükümdarlar unutuldular, nice dağlar yıkılıp kara toprağa çevrildiler, nice şehirler harap oldular, nice göller kurudular, nice ormanlar çürüyüp tükendiler, nice ordular kırıldılar, nice köşkler boşaldılar. Fakat bu büyük edibin iyi bir maksat, insanî bir fâzilet ile kurduğu ilmî âbide, yapısının zarafeti, banisinin mahareti, malzemelerinin değeri ve kendisinin ilmî şöhreti ile herkesi kendine çekmeye devam etmektedir. Yusuf’un diktiği bu sonsuz âbidenin bu kadar ebedî bir duruma gelerek herkesin beğenmesine sebep olan önemli etkenlerinden biri, aynı 127 Kutadgu Bilig Üzerine

âbidenin müellifinin, kendinin yazdığı aşağıdaki beyitlerin içeriklerine gösterdiği bağlılıktır. 6502 Tilemedim özke kü çav eḍgü at Kişi asġı ḳoldum öz erse ya yat (Ben kendime şan ve şöhret veya iyi ad dilemedim; yakın olsun - uzak olsun, ben herkesin iyiliğini istedim.) 6503 Okıġlı oḳısa mini üşgürüp, Du’a ḳılġamu tip manga bir turup (Bunu okuyan okudukça, beni hatırlayıp, belki bana da bir duâ eder diye düşündüm.) 6504 Tilekim bu erdi umımçım bu oḳ, Oḳıġlı manga bir dụa ıḍġa uḳ. (Dileğim bu idi, ümüdim de budur, okuyan bana her hâlde bir duâ edecektir.) 6505 Tilim sözledi söz bitidi elig, Ölür bu elig til ay ḳılḳı silig. (Dilim söyledi, elim de bunu yazdı, ey temiz kalpli insan, benim bu dilim ve elim fânîdir.) 6507 Unıtma mini ay oḳıġlı tirig, Özüm dunya1 ḳoḍsa töşenme yirig. (Ey bunu okuyan canlı, ben dünyayı bırakıp, toprağa düşünce, beni unutma.) O, dönemin hükümdarlarından iltifat beklemeyen, şöhret peşinde koşmayan, şahlar önünde mahcup olmayan, servete heves etmeyen biri olarak insanların ebedî saâdet ve iyilik içinde geçinmesini amaçlayarak düşüncelerini kaleme almıştır ve aynı iyi maksatlarıyla kendi isteğine ulaşmak uğrunda çalışmıştır. Bunun için düşüncenin çiçek bahçesinden edep ve ahlâk çiçeklerini derleyip, büyük bir edebî maharet ile demetler bağlayan, ilham denizinin dalgaları içine dalarak toplumsal hayata yarar sağlayan hidâyet incilerini süzmüştür. Aynı incileri nazım ipliğine geçirip değerli bir güzel küpe yaparak zaman kızının boynuna takmış oluyor. Bütün bu demet ve küpeler, dünya çapında ün kazanmıştır ve dünya bilginleri de ona sonsuz bir saygı göstermiştir. Bu çiçek Kaşgar’da açılalı ve bu paha biçilmez inciler Kaşgar’da nazım ipliğine geçirileli bin yıla yakın bir zaman olmuştur. Cehalet dumanları onu bize göstermemiş, mazinin karanlık devirleri onu bize bildirmemiştir. Bu değerli mirastan yoksun kalmışız. Sanki an’anevî yadiğarı yok gibi kendimizi kültürel miraslar açısından yoksun bir duruma getirmişiz. Bediî edebiyatımızın rengârenk çiçeklerle dolu güllüğünü seyretmek şansına kavuşmamışız. Onun kalpleri kendine âşık eden zevkli edebî nevasını hiç dinlememişiz. Gerçi bu kadar büyük zenginliklerimiz vardır, fakat kendimiz yoksulluk çekmişiz. Suyu çok tatlı bir pınarımız var olmasına rağmen çok susamışız, dudaklarımız yarılmış. Diğer ülkeler bu eseri bulduğu ve üzerinde araştırma meşalesini yaktığı sırada biz ondan uzakta kalmışız: Vetinimizde başlanġandila ‘‘tötni zamaniviylaşturuh’ bahari, Yaşnaşḳa başliġanda edebiyat - sen’et gülzari, Bu yadikar mirasimiz tegdi emdi bizge kélip,

1 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''dünya'' şeklinde verilmiştir. bk. R. R. Arat (1979), Kutadgu Bilig (aşağıda KB şeklinde verilecektir), C. I, Ankara: TDK Yayınları, s. 642. Yusufcan YASİN 128

İmkân taptuḳ körüşke uni ḳolimizġa élip

Pikir bulbulliri başlidi bu güllükke ḳonuşḳa, İntilmekte cavahirşunaslar bu ḥezinidiki cavahiratlarni tonuşḳa. Başlanmaḳta bizde ‘‘Ḳutadġu Biligşunaslik’’ zamani, Yoḳalġaçḳa cahaletning dehşetlik tumani. Ümid ki Yüsüp’ning bu menggülüki menggü ḳalġay ḥuş hidlirini çéçip, Medeniyet tariḥimizni yorutuhḳa parlaḳ yollarni éçip. (Ülkemizde ‘‘Dördü Modernleştirme’’ baharının ve edebiyat – sanat güllüğünün yeniden yaşamaya başlamasıyla artık bu yadigâr mirasımız elimize ulaşmış oluyor, biz onu kendi elimizle tutmak, tanımak fırsatına kavuştuk. Fikir bülbülleri bu güllüğe konmaya başladılar, cevahirciler bu hazinedeki cevahirleri tanımak istemektedirler. Cehaletin dehşetli dumanları dağılmış olduğundan bizim muhitimizde Kutadgu Bilig araştırmaları devri başlamaktadır. Umut ediyorum ki, Yusuf’un bu ölümsüz eseri güzel kokularını ve kültür tarihimizin aydınlatılması için parlak ışıklarını saçarak bengi yaşasın.) Parça: Sizdurup ḳan, köydürüp can, tirişip ecdadimiz. Ḳildi Ḳutadġu Bilig’dek ḥezinini mirasimiz. Ḳançe maḥtansaḳmu az, lékin unutmaylı şuni, Nime miraslarni küter, bizdin yene evladimiz. (Atalarımız kanlarını dökmek, kendini ateşe atmak, çaba göstermekle Kutadgu Bilig’den ibâret bu hazineyi miras bıraktılar. Ne kadar övünsek de azdır, ama şunu unutmayalım ki evlatlarımız bizden ne mirasları bekliyorlar.) 3. Eser Müellifi, İsmi, Doğup Büyüdüğü Yer, Yaşı ve Vefatı Bu değerli eserin müellifi-dönemin olgun bir filozufu, fâzil bir âlimi, fen ve kültür hizmetçisi, Karahanlıların devlet teşkılatında önemli görevlerde bulunan, döneminin siyâset ve ilim adamı, edip, şâir bir zattır. Bu zat tüm hayatını halkın faydası için bağışlayan, bedelsiz bir yaratmacılıkla uğraşan bir şahıstır. Böyle yüksek gayeli yazarlar cihanda çok az görülmektedir. O, sayısız eziyet çekerek bu kadar büyük bir eseri yazmış olmasına rağmen kendi soyu, doğum yeri ve yaşadığı yerden hiç bahsetmiyor. Sâdece, eserin sonunda kendine öğüt vermek amacıyla yazdığı dizelerde sanki ihtiyarsız yazmış gibi 6627. beyitte şöyle demektedir: Ay Yusuf kerek sözni sözle köni, Kereksiz sözüg kizle ḳılġa ḳora. (Ey Yusuf, gerekli ve doğru sözü söyle; gereksiz sözü gizle, onun zararı dokunur.) Şayet, söz konusu beyitte adından bir kez bahsetmemiş olsaydı, muhtemelen bu eserin müellifinin adının Yusuf olduğunu da kimse bilmeyecekti. Tüm eserde müellif, kendisi hakkında ‘‘Yusuf’’ isminden başka herhangi bir bilgi vermemiştir. Bu husûstaki geniş bilgileri, sâdece sonradan yazılan mensûr ve manzûm mukaddimelerden öğrenmekteyiz. Manzûm mukaddimede şöyle yazılmıştır: 129 Kutadgu Bilig Üzerine

54 Baḳa kör kịtabni bu tirgen kişi, Hu ne rlig er ermiş kişiler başı. (Dikkatle bak, bu kitabı te’lif eden insan insanlar arasında ileri gelen, hünerli bir kimse imiş.) 55 Bu tu rlu g fa z ayi l uk uşlar bile, Araste ol ermiş yorımış küle. (Bu türlü fazîletler ve meziyetler ile kendilerini süslemiş ve bahtiyar bir hayat sürmüştür.) 56 Bütu nlu k me h u rmet bu zu hdlıġ öze Saḳınuḳ biliglig arıġlıġ oza. (Doğruluk, hürmet ve zühde sâhip olduğu gibi, bir de takvâ sâhibi, bilgili ve temiz bir insan imiş.) 57 Bu tengi turuġlaġ ḳuz ordu ili, Tu p a s lı ne se bdin yorımış tili. (Yaşadığı yer Kuz-Ordu memleketi imiş, kendisi asîl bir âileden olup dili de buna göredir.) 58 Bu toġmış ilindin çıḳıp barġanı, Kịtabnı ḳoşupan tükel ḳılġanı. (O bir kitabını nazma çekip, tamamlamış ve doğduğu memleketten ayrılmıştır.) 59 Barusın bitimiş yetu rmiş ni z am, Bu k aşg a r ilinde k oşulmış te mam. (Esasını yazmış ve tertibe koymuş; fakat bu manzûme son şeklini Kâşgar ilinde almıştır.) 60 Melikning önginde oḳımış munı, Bu tav ġaç ḳara buġra ḫanlar ḫanı. (Bu hanlar hanı, Tavgaç Kara Bugra Han’ın huzûrunda eserini okumuştur.) 61 Ag ırlamış artuk o k uş h i la ti, Ka le mning h a k i tip uk uş h u rmeti. (Akıla karşı hürmet ve kalemin hakkıdır diye, hükümdar ona çok itibar etmiş ve çok ihsanlarda bulunmuş.) 62 Bu ḫaṣ ḥacịb atın tegürmiş munga, Munı bu özinge yaġutmış yana. (Ona bu Has - Hâcib unvanını tevcih etmiş ve onu kendi yakınları arasına almış.) 63 Bu ma ni u çu n ko r ag ırlar anı, Yusu f h as h aci b tip ayurlar köni. (Bundan dolayı ona hürmet ederler ve kendisine doğruca Yusuf Has – Hâcib derler.) Bu husûs, manzûm mukaddimeye nazaran daha fazla yazılan mensûr mukaddimede şöyle geçiyor: ‘‘Bu kitabı yazan Balasagun şehrinden (24) takvâ sâhibi bir zattır. Fakat eserini Kâşgar memleketinde (25) tamamlayıp meşrik meliki Tavgaç Buğra Han Huzûruna (26) sunmuş ve Buğra Han da müellifin değerini takdir ederek yükseltip ona (27) kendisinin Yusufcan YASİN 130

has hâcibliğini vermek lutfunda bulunmuştur. Bundan dolayı (28) Yusuf Ulu Has Hâcib olarak onun adı ve şöhreti dünyaya yayılmıştır. (29)'' Mukaddimelerde geçen bu ibarelerden başka mu ellif hakkında hiç bir bilgi yoktur. Babasının kim oldug u da henu z belli deg ildir. Mukaddimede geçen ‘‘...Balasag un me dudlug ...’’2 ibaresinden onun Balasağun’da dog dug unu, ‘‘...k aşg a r ilinde tu kel k ılıp...’’ ibaresinden eserini Kaşgar’da tamamladığını öğreniyoruz. Eger bunlar da yazılmamış olsaydı, günümüzün ilim sâhası bunu bile bilmeyecekti. Müellifin doğum tarihi hakkında eser mukaddimesi bize herhangi bir bilgi vermemektedir. Ama şâirin yazdığı aşağıdaki beyitlerden bu husûsta bazı sonuçları çıkarabiliriz: 6495 Yıl altmış iki erdi tört yüz bile, Bitiyü tükettim bu söz ülgüle. (Yıl dört yüz altmış iki idi, bu eseri yazıp tamamladım.) Bundan, şâirin eserini H. 632 (M.1069-1070) tarihinde yazmış olduğu anlaşılıyor. Yusuf’un bu büyük eseri tamamlamak için 18 ay, yani tam bir yarım yıl vaktini sarf ettiğini şu beyitlerden öğreniyoruz: 6624 Tükel on sekiz ayda aydım bu söz, Öḍürdüm aḍırdım söz ev dip tire. (Bu sözleri tam on sekiz ayda söyledim; sözleri toplayıp, derleyerek seçtim ve ayırdım.) Yusuf şöyle diyor: 365 Tegürdi manga elgin elig yaşım, Ḳuġu ḳıldı ḳuzġun tüsi teg başım. (Elli yaşım bana elini değdirdi; kuzgun tüyü gibi olan başımı kuğu tüyüne çevirdi.) Aynı beyte göre, eserini yazdığı sıralarda şâirin elli yaşlarında bulunduğu anlaşılır. Böyle mukayese edilirse şâirin H.412 yılı, yani M. 1019 yılı civarında doğduğu sonucuna varabiliriz. Onun ölümü hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Eserin sonuna eklenen kasîde ise bize Yusuf’un ihtiyarlık çağlarının başladığını göstermektedir. 6521 Yorıġlı bulıt teg yigitlikni ıḍtım, Tüpi yil keçer teg tiriglik tükettim. (Gençliğimi, geçen bulut gibi geçirdim; ömrümü fırtına sür’atı ile tükettim.) 6522 İsizim yigitlik isizim yigitlik, Tuta bilmedim men seni terk ḳaçıttım. (Yazık gençliğime, gençliğime yazık; ben seni tutmasını bilmedim, çok çabuk elden kaçırdım.) 6523 Yana kelgil emdi yigitlik manga sen, Ayada tutayın aġı çuz töşettim. (Ey gençlik, sen bana şimdi tekrar gel; ben seni el üstünde tutayım; bak, senin için ipekliler ve sırmalar döşettim.) 6524 İsiz bu yigitlik ḳanı ḳançe bardı,

2 Balasagun, şimdi harabe durumuna gelmiş bir şehirdir, yeri belli değildir. Çu Nehri boylarında ve İssik Göl'ün yanında olduğu tahmin edilmektedir. Bu şehre Kuz – Ordu adı da verilmiştir. 131 Kutadgu Bilig Üzerine

Tilep bulmadım men neçe me tilettim. (Yazık bu gençliğe, hani, nereye gitti; ne kadar arayıp, arattımsa da bulamadım.) 6525 Tiriglikke tatġı süçig can sevinci, Yigitlik teg eḍgü yoḳ ermiş ayıttım. (Sordum, gençlik kadar hayata zevk ve tatlı canı mes’ûd eden iyi bir şey yokmuş.) 6527 Ḳarılıḳta ḳor yoḳ köni turdum erse, Yav alıḳḳa isiz tiriglikni ıḍtım. (Eğer doğru bir hayat yaşamış olsa idim, ihtiyarlığın da zararı yoktu; fakat ne yazık ki onu boş yere sarfettim.) 6528 Esirkep açır men sanga ay yigitlik, Ḳamuġ körkümi sen yırattıng yırattım. (Ey gençlik, esef ederek sana kızıyorum; bütün güzelliğimi sen uzaklaştırdın, ben uzaklaştım.) 6529 Te mam e rg u van teg k ızıl mengzim erdi, Bu ku n za fe ran urg ın engde tarıttım. (Benzim kırmızı, tam bir erguvan gibi idi; bugün yüzüme safran tohumu ektim.) 6530 Yıparsıġ ḳara başḳa kafur aşudum, Tolun teg tolu yüz ḳayuḳa ilettim. (Misk gibi kara başıma kâfur örttüm; dolunay gibi dolgun yüzü nereye götürdüm.) 6531 Yaruḳ yaz teg erdim tümen tü çiçeklig, H a zanmu tu şu ttu m k amug nı k urıttım. (Rengârenk çiçekler ile dolu, parlak bahar gibi idim; hazânımı uğrattım, hepsini kuruttum.) 6532 Ḳadıng teg boḍum erdi oḳ teg köni tüz, Ya teg egri boldı egildim töngittim. (Kayın gibi vücûdum ok gibi düz ve dik idi; şimdi yay gibi eğri oldu, eğdim, eğildim.) Bütün bunlara göre, müellifin yaşının yetmiş ve seksenlere ulaşmış olduğunu tahmin edebiliriz. 4. Eserin Adı, Türü, Vezni, Dili ve Hacmi 4.1. Eserin Adı Müellif şöyle yazıyor: 350 Kịtab atı urdum ḳutaḍġu bilig, Ḳutaḍsu oḳıġlıḳa tutsu elig. (Kitabın adını Kutadgu Bilig koydum, okuyana kutlu olsun ve ona yol göstersin.) Bu beyte göre, eserin adı Kutadgu Bilig’dir. Kut sözcüğü Uygur dilinde ‘‘talih’’, ‘‘saâdet’’, ‘‘kutlu’’ anlamına geliyor. Bu ad, iki isim ve bir fiilden kurulmuş oluyor. ‘‘kut’’— isim, ‘‘adgu’’ — fiil, ‘‘bilig’’— isimdir, Kutadgu Bilig, ‘‘saâdet getiren bilgi’’ anlamına geliyor. Bu ada çeşitli anlam veren bilginler de vardır. Örneğin, Barthold, ‘‘padişahlara lâyık ilim’’, Yusufcan YASİN 132

Türk bilgini İbrahim Kafesoğlu ‘‘siyaset kitabi’’, Sadri Maksudi Arsal ‘‘hukuk kitabı’’, R. R. Arat ‘‘kutlu ve mesut olma bilgisi’’ tarzında açıklamıştır. Biz sonucusunu kabûl ediyoruz. Çünkü Kutadgu Bilig adı, çağdaş Uygurcadaki ‘‘saâdet getiren bilgi’’ sözünün tam özüdür. 4.2. Eserin Türü Uygur bediî edebiyatının şiiriyet türünde yazılan büyük bir nazmî eseri Kutadgu Bilig, mesnevî (ikilik) tarzında telif edilmiştir. Eserde mesnevî tarzından başka, yine belirli bir ölçüde rubâîler vardır. 4.3. Eserin Vezni Kutadgu Bilig’in vezni husûsunda ilim sâhasında fikir ayrılığı vardır. Kimilerine göre Kutadgu Bilig, aruz ölçüsünde yazılmıştır. Kimilerine göre hece vezninin 11’li kalbı ile yazılmıştır. Aruz vezni ile yazılmış ise tabi ki o, bahr-î mutekârib mûsemmenî mahzuf veya maksur (sonu kaldırılmış, birbirine yakın sekizlik bahir -- faûlün faûlün faûlün faûl , ‘‘n’’ harfi kaldırılmış olduğundan ‘‘mahzuf’’ adı verilmektedir.) ile yazılmış olabilir. Söz konusu vezinde kelimeler böyle kesilir. Kịtab a/tı urdum/ ḳutaḍġu/ bilig, Ḳutaḍsu/ oḳıġlı/ḳa tutsu/ elig. (faûlün faûlün faûlün faûl.) Bu eserin içinde şâir, 3805. beyit ile kitabın sonundaki gençliğine acıyarak ihtiyarlığını söyleyen üzüntülü kasîdesini bahr-î mutekarib mûsemmenî salim ile (sonu kaldırılmamış, birbirine yakın sekizlik bahir) yazmıştır. Örneğin: Yorıġlı bulıt teg yigitlikni ıḍtım. (faûlün faûlün faûlün faûlün.) Aruz vezni ile yukarıda gösterildiği şekilde olur. Eğer Türk nazım ölçüsünün 11’li kalıbına dâhil edilirse şöyle olur: kị tab a tı ur dum ḳu taḍ ġu bi lig, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 Biz, şâirin bazı yerlerde aruzdaki kelimleri kısma, uzatma, çekme (imâle) kuralını kullanıldığına bakarak söz konusu eserin Aruz vezni ile yazıldığını düşünüyoruz. Örneğin : Kịtab atı urdum ḳutaḍġu bilig, Ḳutaḍsu oḳıġlıḳa tutsu elig. Bu beytin ikinci dizesi ‘‘Kutaḍsun oḳıġlıḳa tutsun elig’’ şeklinde yazılsaydı hece vezninin 11’li kalıbına dâhil olabilirdi. Fakat şâir bunu, ‘‘n’’ harfını kaldırmak suretıyle ‘‘ḳutaḍsu ...tutsu...’’ şeklinde yazmış oluyor. Bunun başlıca nedeni, Aruzun ahenk düzgünlüğüne uyum göstermekten başka bir şey olmasa gerek. 4.4. Eserin Hacmi Şimdi elimizde bulunan ve nüshaları Türk Dil Kurumu tarafından bir araya getirilen ve R. R. Arat tarafından yapılan karşılaştırmalı metnine göre, eser 85 bâb, 6645 beyit, 13290 dizeden oluşmaktadır. Bunu yine eksiksiz diye zannetmiyoruz. Çünkü 6303--6351, 6358. beyitten ve ser-levhadan sonra başlanan, 6359. beyitten önce gelen kısım eksiktir. Ne kadar eksiktir, şimdilik bu belli değildir. Eser, 85 bâbtan oluşmaktadır, buna üç kasîde eklenmiştir. Bâblar, hacim açısından farklılık teşkil ediyor. Eserin özü 6520 beyit, 13040 dizeden oluşuyor. Sonunda ilâve edilen üç 133 Kutadgu Bilig Üzerine

kasîde vardır. Bunun birincisi, gençliğine acıyarak ihtiyarlığını anlatan kasîde olup, matlası şöyledir: Yorıġlı bulıt teg yigitlikni ıḍtım, Tüpi yil keçer teg tiriglik tükettim. Bu, 6521’den -6563’e kadar olan 35 beyit, 70 dizedir. İkincisi zamanın bozukluğu, dostların cefası hakkındadır. Matlası şöyledir: Turayı barayı ajunuġ kezeyi, Ve falıg kim erki ajunda tileyi. Bu, 6565’ten 6604’e kadar olan 40 beyıt, 80 dizedir. Üçüncüsü, kitab sâhibinin kendi kendine öğüt verdiği kasîdedir. Matlası şöyledir: Bilig bil özüngke orun ḳıl tura, Bilig bilse özke iḍi berk tura. Bu, 6605’ten 6645’e kadar olan 41 beyit, 82 dizeden oluşmaktadır. 4.5. Kutadgu Bilig’in Dili Bu husûs, Kutadgu Bilig araştırmalarında şimdiye kadar çözülmemiş olan meselelerden biridir. Bu mesele hakkında bilginler arasında görüş ayrılığı vardır. Rus araştırmacısı Radloff, Kutadgu Bilig’in dilini bazen o şive ile, bazen bu şive ile birleştirmiş ise de kendi görüşünde ısrar edememiştir. O, eserin dilinden bahsederken ‘‘Kutadgu Bilig dili’’ tabirini kullanmış ve Altayca ile yapılan bir transkripsiyonunu vermiştir. Thomsen, Kutadgu Bilig’i iyi öğrendikten sonra Radloff’un yaptığı transkripsiyonu inkâr etmiştir. Radloff, sonra yanıldığını itiraf ederek Thomsen’in fikrini kabul etmiştir.3 Kısaca, Radloff, Kutadgu Bilig’in dilini kesinlikle tespit edememiştir. S. İ. Malov’a gelince, o, bir yerde Kutadgu Bilig’i Çağatayca eserlerin arasına dâhil ederken diğer bir yerde Müslüman Uygur yadigârı olarak göstermektedir.4 Demek ki, nihayet Malov, eserin dilinin ‘‘Uygurca’’ olduğu sonucuna varıyor.5 Eserin Özbekçe tavsifini yapan filoloji fenleri kandidatı Kayum Karimov, mensûr mukaddimede geçen ‘‘Çin-ü maçin alịmleri ve h a kimleri k amug ịttịfak boldılar kim me şrik vịlaye tinde k amug tu rkistan illerinde bug ra h an tilinçe tu rk lu g a tinçe bu kịtabdın yak şırak he rgịz kim erse ta s nif k ılmadı bu kịtab ḳayu padịşahḳa ya ḳayu ịḳlimḳa tegdi erse g aye t uzluḳındın nịhaye ttin keçe ko rklu glu kindin ol illerning h a kimleri alịmleri k a bul k ılıp tegme biri bir tu rlu g at la ka b urdılar.’’ ibaresini naklederek şo yle bir sonuç çıkarıyor: ‘‘Buġra ḫan tilinçe' ile göz önünde tutulan dil, Bugra Hân’ın hâkimiyeti altında bulunan tüm kabilelerin iyice anlayabildiği bir dildir. Bu yüzden, aynı eser hangi padişaha veya hangi diyâra erişti ise onların arasında çok rağbet görmüştür. Demek ki, eserin dili döneminin Türk dillerini yansıtmış oluyor. Dolayısıyla, Kutadgu Bilig’i 11. yüzyılında yaşayan belirli bir halkın veya bir kabilenin edebî yadigâri zannetmek doğru değildir.’’ Bizce, bu mensûr mukaddimede geçen ‘‘buġra ḫan tilinçe’’ tabiri doğrudur. Eser, aynı dönemde Kâşgar’da ‘‘Bugra Han dili ’’ adı verilen Hakaniye diliyle yazılmıştır. Fakat şunu unutmamalım ki, aynı dönemde Kâşgar’da Bugra Han devletini teşkil eden esâs halk Uygurlardır. Bu kavim, Kaşgar’daki ahâlinin çoğunluğunu teşkil ediyordu. Divanü Lûgat-it - Türki’de Kaşgarlı, Uygur halkının maddî ve manevî kültürüne dâir bilgiler verirken ‘‘Uygurların ve bazı Türk kavimlerinin şehirlerde yerleştikleri ve bitkisel ilaçları kullandıkları''nından söz açmakla birlikte onları ''yerleşen doğu Uygurlar’’ olarak

3 Ḳayum Karimov, Yusuf Ḫos Hocib: Ḳutadğu Bilig (Saodatga Yullovçı Bilim), Transkriptsiya ve Hozirgi Üzbek Tiliga Tavsif, Toşkent, Üzbekiston SSR ''Fan'' Naşriyoti, 1971, 12. bet. 4 Ḳayum Karimov, age, s. 12. 5 S.I. Malov, Pamiyatniki Direvnityurskoy Pismennosti, Moskva-Leningrad, 1951, İzdatelstva Nauki, c. 225. Yusufcan YASİN 134

tanıtması, Uygur yazısından bahsetmesi, ayrıca Kaşgarlı’nın Uygurların ve diğer Türk kavimlerinin fonetik ve gramer kurallarını tanıtmak için her şeyden önce ‘‘Uygur’’ sözüne ön plânda yer vermesi ve Türk kavimlerinden bahsederken ‘‘bâzı’’, yani azınlığı ifâde eden bir ibareyi kullanmasına bakarak ‘‘buġra ḫan tilinçe’’ denilen dilde Uygurcanın hâkim bir duruma geldiğini anlıyabiliriz. Bundan başka, eserin telif tarihinden günümüze kadar arada bin yıl geçmesine rağmen Kutadgu Bilig’de kullanılan sözlüklerin birçokları hâlâ Kaşgar’da Uygurların ağzında kullanılmaktadır. Örneğin, ‘‘kut’’ (talih), ‘‘kutadsunmu’’ (Tümen nehri boyundaki mal çarşısında alımcı ile satımcı arasında bağlantı kuran aracıların kullandığı bir söz), ‘‘uz’’ (güzel), ‘‘ögüz’’ (nehir, Kaşgar’da ilkbaharda eriyen buzlardan oluşan suya ‘‘egiz’’ adı verilmektedir), ‘‘butak’’ (dal), ‘‘kelin’’ (gelin), ‘‘yığac’’ (ağaç), ‘‘yalıng’’ (yalın, hafifçe), ‘‘eş’’ (eş, çocuk doğarken ana karnından kendisi ile beraber düşen şey), ‘‘tura’’ (kurgan, kale), ‘‘yemiş’’ (üzüm kurusu), simiş (ay çekirdiği), ‘‘suçul’’ (soymak), ‘‘ton’’ (don), ‘‘tul’’ (dul kadın) vs. Bu husûsta daha hiç bir araştırma yapmadık. Hafızamızda kalanlara istinâden şöyle diyebiliriz ki Kutadgu Bilig, Uygur dil kurumuna sahiptir ve Uygur bediî edebiyatının bir örneği ve yadigâridir. Onun dili diğer Türk dillerine nazaran Uygur diline çok yakın ve uygundur. Eserdeki Uygur diline uygun olan ve günümüzde de kullanılmakta olan sözlükler üzerine bu tarihten sonra detaylı olarak araştırmalar yapılacaktır ve ortaya çıkan delillerin kendisi bu meseleye cevap verecektir. 5. Eserin Gömüldüğü Yokluk Dumanları Altından Yeniden Gün Işığına Çıkarıldığı Çağlar ve Değerlendirmeler Eser tamamlanıp ortaya çıkdıktan sonra üç defa devir dumanları altına gömülmüş ve yeniden gün ışığına çıkarak ilim sâhasını nurlandırmıştır. Üstelik her defa yokluk dumanları kaybolup yeniden gün ışığına çıkarken döneminin aydınları tarafından yapılan değerlendirmeler, yalnız onun nasıl bir önem taşıyan eser olduğunu kanıtlamakla kalmamış, aynı zamanda eserle yeniden tanışıp gururla bahsettiğimiz bir anda, kimilerinin düştüğü ‘‘Neden bu kadar rağbet gösteriyorlar?’’ şeklindeki yanlış düşüncelerinin düzeltilmesine yardımcı olacaktır. Çünkü gerçek her şeyin üstündedir. 5.1. Kutadgu Bilig’in İlk Defa Ortaya Çıkışı Bu, Kutadgu Bilig’in tamamlanıp Ka şgar huku mdarı H akan Tavg aç Ulug Bug ra K ara H an E bu A li H a sa n b. Arslan H an’a armag an edildig i çag dır. Eser, huku mdarın huzu runda okunduktan sonra hukümdarın şâiri takdir ederek ona yüksek bir mertebe iltifat etmesi, eserin değerini gösteren canlı bir müşahittir. 5.2. Eserin İkinci Defa Ortaya Çıkışı Bu, eserin tamamlanıp bilinmeyen sebeplerden ötürü bir müddet karanlık perdesi arkasında kaldıktan sonra yeniden aydınlığa çıktığı devirdir. Bu durumu, Fergana nüshasına yazılan manzûm ve mensûr mukaddimeler göstemektedir. Manzûm mukaddimenin yazılışı, telif devrinden pek uzak olmadığını gösteriyor. Çünkü manzûm mukaddimenin dili Kutadgu Bilig’inkine çok yakındır. Söz konusu mukaddimede eser şöyle değerlendirilmektedir. 9 Yime bu kịtab ol iḍi ök ạziz, Biligligke bolġay biligdin tengiz. (Yine bu kitap çok azir bir kitaptır; bilen için bir bilgi denizidir.) 10 Bezenmiş aġırlıġ biligler bile, Ḳalı kim şu ku r ḳıl ḳạnaạt tile. (Değerli bilgiler ile süslenmiştir; artık sen şükret ve kanâatkar ol.) 135 Kutadgu Bilig Üzerine

11 Ḳamuġ barçasınga bügüler sözi, Tizip yinçüleyü ḳamuġ tüp tüzi. (Bunların her birine birçok hakîmlerin sözlerini inciler dizer gibi sıralamıştır.) 12 Bu me şrịk me lịki maçinlar begi, Biliglig uḳuşluġ ajunda yigi. (Meşrik hukümdarı, maçinliler beyi, bilgili, anlayışlı, dünyanın ileri gelenleri,) 13 Ḳamuġ bu kịtabnı alıp özlemiş, Ḫạzine içinde urup kizlemiş. (Hepsi bu kitabı benimsemişler ve hazînelerine koyup, saklamışlardı.) 14 Birindin biringe miraslar ḳalıp, Aḍınlarḳa birmez özinge alıp. (Birinden birine miras olarak kalır, bunlar da kendilerine alıp, başkalarına vermezlermiş.) 15 Asıġlıġ turur bu yoḳ ol hiç yası, Öküş türkler uḳmaz munıng mạnisi. (Bu faydalı bir kitaptır ve hiç bir zararı yoktur; Fakat birçok Türk bunun manasını bilmez.) 18 Maçinlar ḥạkimi bu çin yumġısı, Tözü barça aymış munıng yaḳşısı. (Çin ve Maçin hakîmlerinin hepsi hep bunun güzelliğini övmüşler.) 19 Bu me şrịk ilinde ḳamuġ türk-ü çin, Munı teg kịtab yok ajunda aḍın. (Türk, Çin ve bütün maşrik illerinde, dünyada bunun gibi başka bir kitap yoktur.) 23 Bu buġra ḫan vạkıtı içre anı, Yime ḫan tilinçe bu aymış munı. (Müellif bunu Buğra Han zamanında ve han dili ile söylemiştir.) 24 Munı teg kịtabnı kim aymış oza, Kiḍin me kim ayġay munı teg oza. (Böyle bir eseri daha önce kim söylemiştir, bundan sonra da bu kadar ustalıkla kim söyleyebilir.) 27 Ol ilning bügüsü ḥạkimi turup, At urmış ol ilning törüçe körüp. (Her memleketin hakîmleri, o diyarın usûlüne göre, buna ayrı ayrı adlar takmışlardır.) 28 Çiniler e de bu ’l- mu luk tip ayar, Maçinlar e nisu ’l- me malịk atar. (Çinliler ona Edeb’ül-mülûk derler maçinler onu Enisü’l- memâlik diye adlandırdılar). 29 Bu me şrịk ilinde uluġlar munı, Zine tu ’l –u me ra tiyürler köni. Yusufcan YASİN 136

(Bu maşrik ilinin büyükleri buna doğruca Zînetü’l-ümerâ derler.) 30 İranlıġlar şahname tirler mungar, Turanlıġ ḳutadġu bilig tip uḳar. (İranlılar buna Şahnâme derler, turanlılar Kutadgu Bilig diye anarlar.) 5.3. Eserin Üçüncü Defa Ortaya Çıkışı Eserin üçüncü defa karanlık perdesi arkasından ortaya çıktıg ını mensu r mukaddimeden o g reniyorz. Çu nku mensu r mukaddimenin yazılış u slu bu ve manzu m mukaddimedeki ‘‘ukuş’’ yerine ‘‘h ire d’’, ‘‘me lịk’’ yerine ‘‘şah’’ tabirinin geçmesi, manzûm mukaddime yazıldıktan sonra eserin bir müddet kaybolduğunu ve daha sonra ortaya çıkarken bu mensûr mukaddimenin yazıldığını göstermektedir. Söz konusu mukaddimede de eser yüksek bir vasıfta değerlendirilmiştir. Bu mukaddimelerin yazılış tarzı ve ifâdesi, 2. ve 3. defa canlanışın birbirinden oldukça uzun fâsılarla yazıldığı sonucuna götürmektedir. 5.4. Eserin Dördüncü Defa Aydınlığa Çıkışı Bu devir, 1914’te Başkurt bilgini A. Zeki Velidi Togan tarafından bulunup ilim sâhasına tanıtılmasıyla başlamış oluyor. Bu tarihten sonra ilim sâhası bu esere çok itibar ettiler. Yukarıda bahsettiğimiz gibi birçok bilgin bu kitap için hayatını hasretti ve hasretmektedir. Onlar, bu eseri öğrenebildiği nispette değerlendirmektedir. Eserin nasıl değerlendirilmekte olduğuna aşağıdaki üç bilginin sözünü nakletmek yeterlidir. Uzun zaman Kutadgu Bilig’i araştıran ve aynı sâhada takdire şayan çalışmalarda bulunan Reşid Rahmeti Arat, bu kadar büyük neticeleri verdikten sonra ‘‘Kutadgu Bilig, hâlâ el sürülmemiş bir âbide hâlinde karşımızda durmaktadır.6” diye tüm dünyaya ilân ediyor. Özbekistan İlimler Akadimisi’nde Kutadgu Bilig’in tavsifini yapan Kayum Karimov, aynı eser üzerine birçok görüşlerini ileri sürdükten sonra, ‘‘Kutadgu Bilig’in değeri mevcut mizanların hiçbiriyle ölçülmez.’’ demektedir. Kutadgu Bilig araştırıcılarından biri olan Türkiyeli A. Dilaçar, ‘‘Kutadgu Bilig görkemli bir şehre benzer. Pırıl pırıl parlayan sokaklarını onun kutsal beyitlerinde görürüz. Bunlardan kimi Tanrı buyruğu, kimi uyarma, kimi öğüt, kimi sakındırma, kimi de yasaklamadır.7” der. 6. Kutadgu Bilig’in Bugünkü Nüshaları ve Ortaya Çıkışı Günümüzde Kutadgu Bilig’in üç nüshası vardır: 1. Herat veya Viyana nüshası 2. Fergana vaya Nemengân nüshası 3. Mısır veya Kahire nüshası Bu nüshalar, bulunduğu veya istinsah edildiği yere göre adlandırılmıştır. Bunların arasında ilk olarak ilim sâhasına mâlûm olanı Herat nüshasıdır. 6.1. Herat Nüshası Bu nüshaya Herat’ta istansah edildiğinden ‘‘Herat nüshası’’, Viyana’da muhafaza edildiğinden ‘‘Viyana nüshası’’ adı verilmiştir. Bu nüsha, Arap harfleri ile yazılmış bir nüshadan Uygur harflerine çevrilmiştir ve Kutadgu Bilig’in tamamlanışından 370 yıl sonra istinsah edilmiştir. Eserin bu nüshası ilk önce Tokat’a, daha sonra H.879 tarihinde

6 R. R. Arat, age, I Metin, Ⅶ. 7 A. Dilaçar, Kutadgu Bilig İncelemesi, Ankara, 1972, Türk Dil Kurumu Yayınları, s. 156. 137 Kutadgu Bilig Üzerine

(M.1474) İstanbul’a getirilmiş oluyor. O, Avusturyalı şarkiyatçı Hammer Pursgtall’ın eliyle Viyana saray kütüphanesine teslim edilmiştir. 19. asrın sonralarından itibâren Macaristan bilgini Armin Vambery, Rus Şarkıyatçısı Radloff eseri parçalayıp tercüme ederek dünyaya tanıtmıştır. 6.2. Fergana Nüshası Eserin günümüzde mevcut nüshaları arasında en tam ve en mühim olanı bu nüshadır. Aynı nüshayı 1914’te Ahmet Zeki Velidi Togan Nemengân’da bulmuş ve üzerinde biraz çalışma yapmıştır. Bu yüzden, buna Nemengân nüshası adı verilmektedir. Çok geçmeden bu nüsha bir süre kaybolmuş ve sonra Profesör Fitret’in eline geçmiştir. O, Mạarîf ve oḳutkġuçı mecmuasında, eser hakkında umumî mâlûmat ile bu nüshanın 145. sahifesinin faksimilesini vermiştir. Nüsha hakkında bu makaleden yalnız sahifelerinin dağılmış ve sonradan bir araya getirilerek dikilmiş ve dörtlüklerin altın suyu ile yazılmış olduğunu öğreniyoruz. Bu nüshayı Nemengân’da bir şahsın husûsî kütüphanesinde görmüş olan Ahmet Zeki Velidi Togan bu husûsta mâlûmat vermiştir. Nüshanın baş ve son kısmı eksiktir ve nerede, ne zaman, kim tarafından ve kim için yazılmış olduğu hakkındaki kayıtlar da bu eksik kayıtlar ile birlikte kaybolmuştur. Yazıldığı tarih hakkındaki bilgimiz de tahminden ibârettir. Fitret, nüshanın sülüs hattı ile yazıldığına bakarak bunun Herat nüshasından daha evvel yazılmış olacağını tahmin etmekle iktifa etmiştir. Arap yazısı mütehassısı olan Moritz ise, Arap harflerinin bu şekillerinin İran’da H.Ⅵ. (M.Ⅻ) asırda meydana geldiğine ve bu şeklin Suriye ve Mısır’da Eyyûbîler (569—650= 1174—1252) zamanında kullanılmış olduğuna işâret ederek Fergana nüshasının Mısır nüshasına nisbetle daha eski bir devreye ait olduğunu ve belki de H.Ⅶ. asırda yazılmış olabileceğini tahmin etmektedir.8 Ser-levha ve dörtlüklerin altın suyu ile yazılmış olduğuna bakarak bu nüshanın Karahanlıların an’ane ve tarihinin daha canlı olarak muhafaza edildiği bir devirde yazılmış olduğu tahmin edilmektedir. Bir-iki sahife müstesna, nüsha çok iyi muhafaza edilmiştir. 6.3. Mısır Nüshası Bu nüsha 1896’da Kahire’de, Hidiv (bugünkü Kiral) kütüphanesinin o zamanki müdürü Moritz tarafından bulunmuştur. Bu kütüphane tanzim edilirken bodrum kata atılmış olan dağınık kitap ve sahife yığınları gözden geçirildiği sırada Kuatdgu Bilig’e ait parçalar toplanarak bir araya getirilmiş. Radloff’un verdiği malûmata göre, bu nüshanın sahifeleri 35—36 cm. büyüklüğünde, satırları ise 18,5 cm. uzunluğunda ve satır araları 1,5 cm. genişliğindedir. Yazısı açık ve okunaklı Arap harfleri ile yazılmıştır. Kitabın ithaf sahifesi, ser-levha ve dörtlükler altın suyu ile yazılmıştır. 7. Kutadgu Bilig araştırmaları ile uğraşan ülkeler ve bilginler Kutadgu Bilig, yazılışından itibâren çeşitli ülkelerde ilim adamlarının değer verdiği ve araştırdığı bir eserdir. Kutadgu Bilig araştırmaları, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde geniş ölçüde gelişmeye başlamıştır. Bu tarihten itibâren Almanya, Macaristan, Danimarka, Rusya, Sovyetler Birliği, Türkiye, İtalya gibi birçok devlette Kutadgu Bilig araştırmaları başlamıştır. Alman bilgini Otto Alberts, Carl Brockelmann, M. Hartmann, Macaristanlı bilgin Vambery, Rus ilim adamlarından W. Radloff, S. İ. Malov, V. V. Barthold, A. Samoyloviç, İtalyanlardan A. Bombaci, Türklerden R. R. Arat, A. Dilaçar, Sadri Maksudi Arsal, Necib Asım, Fuad Köprülü, Başkurtlardan A. Zeki Velidi Togan, Özbeklerden Fitret, Danimarkalı V. Thomsen gibi bilginler Kutadgu Bilig ile ilgili çok önemli araştırmalarda bulunmuştur. Türk Dil Kurumu ile Özbekistan İlimler Akadimisi tarafından eserin Türkçe ve Özbekçe yayını yayınlanmıştır. İngiltere’de ve Almanya’da eserin ayrı bölümleri tercüme edilmiştir. Aynı ülkeler kendi kütüphane ve müzelerini bu değerli eser ile

8 R. R. Arat, age, I, Metin, XXXVII. Yusufcan YASİN 138

zenginleştirmişlerdir. Son günlerde Japonya’da da Kutadgu Bilig araştırmalarının başladığı bilinmektedir. 8. Kutadgu Bilig’in Yazıldığı Tarih Nasıl bir eser olursa olsun önce eserin yazıldığı tarih ile tanışmak lâzımdır. Çünkü, herhangi bir eser her şeyden önce yazarın içinde bulunduğu ortam ve muhitin mahsulüdür. Dolayısıyla, Kutadgu Bilig’i ve müellifini anlamak için aynı eserin yazıldığı tarihi iyice öğrenmek lâzım geliyor. Kutadgu Bilig, Karahanlılar döneminde yazılmıştır. 890’dan 1222’ye kadar 332 yıl hüküm süren Karahanlılar, Yukarı Çin’den Aral Gölü’ne kadar uzanan geniş sâhaları hâkimiyet altında bulunduran bir devlettir. Kutadgu Bilig’in yazıldığı tarih, Karahanlı devletinin 180. yılına tekabül eder. Bu, Karahanlıların gelişme gösterip kudretinin zirvesine ulaştığı (iç mücadeleler yaygın bir duruma gelmiş olmasına rağmen) , fen, eğitim ve kültür bakımından Orta Asya çapında hızlı bir adımla ilerlemekte ve çeşitli sâhalarda pek çok bilim adamlarının yetişmekte olduğu bir devirdir. Çok yazık ki, Karahanlılar döneminin fikir ve sanat hayatını tanıtan Kutadgu Bilig ve Divanü Lûgat –it - Türk’ten daha büyük eserler ele geçmemiştir. Orta Asya tarihini dikkatle gözden geçiren ve derinden araştıran Barthold da Karahanlılar döneminde yazılan eserlerden yalnız Me cdu ’d-din Mu h a mme d b. Ạḍnan’ın Türkistan ve Hitay Tarihi adlı eseri ile Mu h a mme d b. A li’nin Aġraz ’s-sịyase fi ịlmị’r-riyase (''Hâkimiyetin Siyâsî Maksatları'') adındaki eserini gösterebilmiştir. Orta Asya’da üç yarım asır hüküm süren bu sülaleden ilk önce İslâmiyeti kabul eden hukümdar Abdülkerim Sutuk Bugra Kara Han’dır. Bu şahis Sâmânîlerin hanedan üyelerinden olan şahzade Nasir’in etkisi altında kalarak 12 yaşında İslâmı kabul etmiş ve 25 yaşında Karahanlıların tahtına geçmiştir. H.344 tarihinde (M.960) ölmüş ve Artuş’ta toprağa verilmiştir. O zaman, Karahanlıların iki başkenti olmuştur. Biri Kâşgar, diğeri ise Balasagun’dur. H.462 (M.1069-1070) yıllarında Karahanlılara hukümdarlık eden ve Kâşgar tahtında oturan Ḫaḳan Tavġaç Uluġ Buġra Ḳara Ḫan Ebu Ạli Ḥạsạn b. Arslan Ḫan’a armağan edilen Kutadgu Bilig adlı eser, aynı içtimaî muhitin mahsulüdür. Bundan ötürü Kutadgu Bilig araştırmaları için her şeyden önce Karahanlılar sülalesinin hayatı, dinî inaçları, ilmî faaliyetleri ve bunların toplum ile olan ilişkisini iyece öğrenmek ve anlamak lâzımdır. Bunu yapmadan Kutadgu Bilig’in mâhiyetini açıklığa kavuşturmak güçtür. 9. Kutadgu Bilig’i Müellif Hangi Alfabe ile Yazmıştr? Bu husûs, Kutadgu Bilig araştırmalarında şimdiye kadar çözülmemiş olan meselelerden biridir (Bu sâhada çözümü beklenen üç mesele vardır: 1. Vezin meselesi 2. Eser hangi alfabe ile yazılmıştır? 3. Mukaddimeler kim tarafından yazılmıştır?). Bu husûsta Reşid Rahmeti Arat şöyle mütalaada bulunmuştur: ‘‘Bu devirde Kâşgar ve civarının İslâm muhiti ile olan sıkı bağlılığı ve İslâm edebiyatının daha evvelce de buralarda kendine bir zemin hazırlamış olması göz önüne alınınca, Türklerin o devirde, millî alfabeleri olan Uygur alfabesi yanında, Arap alfabesini de yadırgımadıkları kabul edilebilir. Kutadgu Bilig’in ithaf edildiği hükümdarın devrine âit Yârkend’de tanzim edilmiş mahkeme kararları arasında Uygur harfleri ile yazılanlar ile birlikte Arap harfleri ile de Türkçe vesikalar bulunduğu gibi Arap harfleri ile Arapça vesikalar da vardır. Bu vesikaların ba zılarında şa hitlerin imzaları Uygur harfleri iledir. Yusu f’a gelince, yukarıda da işâret edildiği gibi şâirin bu alfabelerden ikisini de aynı kolaylıkla kullanacak bir durumda olduğu şüphesizdir. Yalnız Ma h mu d Kaşg a ri’nin Uygur alfabesi hakkında verdig i ma lumat bu muhitte, bilhassa resmı mua melede, ha ngi alfabenin esas olarak kullanıldıg ı meselesi de kat’ı bir huku m verdirebilecek ma hiyettedir. Ma h mu d’un ifa desinden Tu rk yazısı olarak adlandırılan Uygur alfabesinin o muhitte artık Türkler arasında eskiden kullanılmış olan diğer alfabeler yerine, tek bir yazı olarak kullanılmakta olduğu anlaşılıyor. 139 Kutadgu Bilig Üzerine

Kâşgar’dan yukarı Çin’e kadar, bütün Türk ülkelerinde hükümdar ve beylerin yarlıg ve mektuplarının Uygur alfabesi ile yazıldığına bakılırsa idarede bu alfabenin hâkim olduğu anlaşılır. Uygur alfabesi ile yan-yana kullanıldığını yukarıda gördüğümüz Arap alfabesinin hangi tarihten itibâren hâkim vaziyete geçtiğini şimdilik bilmiyoruz. Uygur alfabesi ise Orta Asya, Altın-Ordu ve İran sâhalarındaki Türk devletlerinde 17. asra kadar ve bâzı hallerde Fâtih Sultan Mehmed devrinde İstanbul’da bile kullanılmakta devam ettiği görülüyor. Bu hâle göre Kutadgu Bilig’in hukümdara takdim edilen asıl nüshasının Uygur harfleri ile yazılmış olduğunu kabul etmek şimdilik daha doğru olur.9” Kimi bilginler Arat’ın bu fikrini benimsememektedirler. Bu cümleden S. İ. Malov, ‘‘Müellif evvelce eserini Arap harfleri ile yazmıştır.’’ der. O, Kahire ve Nemengân nüshalarında o zamanın yadigârı olan Divanü Lûgat-it- Türk’ünkine benzer fonetik ve morfolojik özelliklerin bulunduğunu, aynı devre ait diğer eserlerin Arap alfabesi ile yazılmış olduğunu ve Arap alfabesinin yaygın duruma geldiğini, Uygur harfleri ile istinsah edilen Herat nüshası’nın da 15. asırda Arap alfabesi ile istinsah edilen bir nüshadan kopya edilmiş olduğunu göz önüne alarak Arap alfabesi ile istinsah edilen nüshalarının daha eski bir devre ait olduğunu gösterdikten sonra ‘‘müellif eserini Arap alfabesi ile yazmış olabilir10” demektedir. Bundan başka, Kutadgu Bilig’de şöyle bir beyit vardır: 1953 Beg atı bilig ile baġlıġ turur, Bilig lamı ketse11 beg atı ḳalur. (Bey adı bilig ile ilgilidir, bilig’in lâmı giderse beg adı kalır.) Aynı beyitte şâirin gösterdiği söz oyunu yalnız Arap alfabesine özgüdür. Şâir burada, beg atı bilig ile birdir, bilig’den ‘‘lam’’ kaldırılsa beg olacaktır, beg’e ‘‘lam’’ı eklerse bilig olur, yani beg olmak için bilgi olması lâzımdır, bilgi olmasa beg olamaz, demektedir. Yalnız Arap alfabesi ile söylenebilecek bu söz oyununun şâirin kalemi ile eserde görülmesi, Kutadgu Bilig’in ilk önce Arap alfabesi ile yazılmış olduğunu benimseyen görüşü desteklemektedir12. Ben de aynı görüşü benimsemekle birlikte onu destekleyerek şu fikri ortaya atmak istiyorum. Eserin Arap alfabesi ile yazılmış olmasını İslâmiyetin Müslüman olmayan illerin an’ane, edebiyat ve kültürel özelliklerine takındığı esas tavirleri göz önüne alarak mütaala etmek lâzımdır. Çünkü İslâmiyet, kendi zuhûrundan daha önceki insanlığın yarattığı her şeyi reddediyor. İslâmiyet’in Müslüman olanlardan ilk olarak beklediği şey, düşünce açısından İslâm’a tam olarak uyum göstermektir. Bu yüzden, İslâmiyet, yayıldığı her yerde önce düşünce hayatının temeli olan eğitim ve kültürü değiştirmek için çaba göstermiştir. Durum böyle iken Müslüman bir şâir, dindar bir hukümdara eserini nasıl Müslüman olmayan bir devirde kullanılmakta olan bir alfabe ile yazıp armağan edebilir? Böyle bir alfabe ile yazılan bir eser hükümdarı memnun edebilir mi? Şârin, eserini İslâmiyet ilkelerine ters düşen ve gayr-ı müslimlerin kullandığı bir alfabe ile yazarak armağan etmesi o zamanın vaziyetine uygun gelmez. Eğer, ‘‘Müellif Arap alfabesini bilmiyor’’ zannedilirse, bu ayrı husûs sayılır. Oysaki, eser sahibi her iki alfabeye çok yakından vâkıf olmuştur. Demek ki, Kutadgu Bilig ilk önce her halde Arap alfabesi ile yazılmış olabilir. 10. Müellifin Düşüncesi

9 R. R. Arat, age, I Metin, XXXII. 10 S. I. Malov, age, s. 225. 11 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''kitse'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I, Metin, s. 213. 12 A. Bombaci, ''Kutadgu Bilig Hakkında Bazı Mülahazalar'', 60. Doğum Yılı Münasebetiyle Fuad Köprülü Armağanı(Melanges Fuad Köprülü), İstanbul, 1953, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Osman Yalçın Matbaası, s. 67-68. Yusufcan YASİN 140

Bu mevzu, Kutadgu Bilig’i araştırmak ve anlamak bakımından büyük önem taşıyan bir konudur. Çünkü tefekkür sâhası ile tanışmadan yazarın düşünce mahsulü olan eserini değerlendirmek güçtür. Biz, eser müellifinin tefekkür sâhasını anlamamız için ipucunu yine onun eserinden bulabiliriz. Esere göre müellif, gerçek insansever, insanlığın saâdetini amaç eden bir düşünürdür. O, ‘‘İyilik yapmak, tüm hayırlığın temelidir.’’, ‘‘Bilgi, insanı saâdete kavuşturan şeydir.’’, ‘‘Memleket adâletle mamur olur.’’ zannediyor. ‘‘Adâletin temeli doğru kanun yapmaktır.’’ fikrini ortaya atan şâir, ‘‘İyiye iyi, kötüye kötü ol.’’ demektedir. O, ‘‘insanın yetkinliği onun bilgeliğinde’’ olduğuna kanaat getirmiştir. Dolayısıyla, cahilliğe çok nefret duymuştur ve tüm saygısını akla ayırmıştır. İnsanların kötü huylara alışmasını önleyen şâir, insanların iyiliği, “Bu dünyada insanların onlar hakkında verdikleri hukümdür” şeklinde tarif etmiştir. O, insanların ebedî bir hayata ancak iyi ad bırakmakla kavuşacaklarını anlamış oluyor. Bilhassa bunu derinden hisseden şâir, kendisi için de özlümsüz bir anıt dikmek, yani Kutadgu Bilig’i son nesillere bırakmayı düşünmüştür. Vefasız dünyaya aldanmamak gerektiğini kavramıştır. Şahları dil hançeri ile kınamıştır. Herkesin eşit derecede şefkat kanatı altına alınmasını öneren şâir, insanlara ebedî saâdet yolunu göstermiştir. O, “İnsanların iyisi başkalarına faydalı olanıdır.” diyor. Bütün bunlar şâirin fikir mahsulü olduğu için elbette düşüncesi de onu takip edecektir. Aşağıda göreceğiz olanlar onun bu husûsta yazdıklarının bir kısmıdır: 10.1. İyilik Hakkında 228 Kişi mengü bolmaz bu mengü atı, Anın mengü ḳaldı bu eḍgü atı. (İnsan ebedî değildir, ebedî olanı – onun adıdır; iyi kimselerin adı bunun için ebedî kalmıştır.) 923 Ay eḍgü sangar kim toḍar ay manga, Berü kelgil emdi men aç men sanga. (Ey iyi, bana söyle, sana kim doyar; ben ise tamamen açım, şimdi bana gel.) 925 İsizlik bile erse beglik manga, Kerekmez bu beglik ḳoḍur men sanga. (Beylik bana kötülük ile birlikte gelecekse, istemem; o beylik senin olsun.) 226 Apang iki ajun ḳolur erse sen, Otı eḍgülük ol ḳılur erse sen. (Sen her iki dünyayı arzu ediyorsan, bunun çâresi –iyilik yapmaktır.) 227 Ḳalı eḍgü bolmaḳ tilese özüng, Yorı eḍgülük ḳıl kesildi sözüng. (Eğer kendin iyilik bulmak istiyorsan, yürü, iyilik et; başka söze ne hâcet.) 922 Kim eḍgüg yirer erse isiz bolup, Tiler men ay eḍgü sini men ḳolup. (Ey iyi, kötü seni istediği kadar hâkir görsün, ben seni isteyerek ararım.) 924 Neçe satġaġ erse bu eḍgü kişi, Tapı men bolayın bu eḍgü işi. 141 Kutadgu Bilig Üzerine

(İyi insan ne kadar düşkün olursa – olsun, râziyim, yeter ki ben bir iyinin arkadaşı olayım.) 10.2. Bilgi Hakkında 260 Negü bar ajunda biligde kösüş, Biligsiz tise erke körksüz söküş. (Dünyada bilgiden aziz ne var; bilgisiz olduğunun söylenmesi, insan için ağır bir hakarettir.) 313 Bilig baylıḳ ol bir çıġay bolġusuz, Tegip oġrı tev lig anı alġusuz. (Bilgi hiç bir zaman fakirliğe düşmeyen bir servettir; hırsız ve dolandırıcının ona eli erişemez ve alamaz.) 157 Biligsiz kişi barça iglig bolur, İgig emlemese kişi terk ölür. (Biligsiz insan hep hastalıklı olur; hastalık tedâvî edilemezse, insan çabuk ölür.) 302 Yaġız yer13 öze yangluḳ oġlı elig, Kötürdi ḳamuġḳa yetürdi bilig. (İnsanoğlu kara yer üzerine elini uzattı, her şeye bilgisi ile nüfûz etti.) 314 Kişen ol kişike bilig he m uk uş, Kişenlig yaraġsızḳa barmaz öküş. (Bilgi ve akıl insan için bir köstektir; köstekli olan, yakışıksız şeylere pek gitmez.) 10.3. Doğru Kanun Hakkında: 3463 Bu kök tirgüki ol könilik törü Törü artasa kök turumaz örü. (Adâlete istinâd eden kanun – bu göğün direğidir, kanun bozulursa, gök yerinde duramaz.) 3464 Törülüg bu begler yoḳ erse tirig, Bayat buzġay erdi yeti14 ḳat yirig. (Bu kanun koyan beyler hayatta bulunmasalardı, Tanrı yedi kat yerin nizâmını bozmuş olurdu.) 10.4. İyiye İyi, Kötüye Kötü Olmak Hakkında 4310 Sini siz tiseler anı siz tigil, Taḳı anda yigrek yanut sözlegil. (Sana ‘‘siz’’ diyenlere sen de ‘‘siz’’ tabirinı kullan; mukabelede dâima karşındakinden daha nâzik davran.) 4311 Ḳaya yangḳusındın ḳodı bolmaġıl, Sini sen tiseler anı senlegil.

13 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''yaġız yir'' şeklinde verilmiştir. Ziyaî burada değişiklik yapmıştır. bk. KB, I Metin, s.45. 14 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''yiti'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 348. Yusufcan YASİN 142

(Kaya yankısından daha aşağı kalma; sana ''sen'' diyenlere sen de senle.) 208 Ḳamuġ eḍgülükler bilig asġı ol, Bilig birle buldı me se l ko kke yol. (Bütün iyilikler bilginin faydasıdır; bilgi ile göğe dahi yol bulunur.) 10.5. Cahil Hakkında 318 Biligsizke bilgi ḳılınçı yaġı, Aḍın bolmasa tap bu iki çoġı (Biligsiz adamın düşmanı kendi bildiği ve yaptığıdır; Başka düşman olmasa bile, bu ikisinin gâilesi kâfidir. 320 Uḳuşluġ kişike eşi15 tap uḳuş, Biligsiz kişike atı tap söküş. (Akıllı insan için akıl kâfî bir eştir; bilgisiz insan için hakaret tam bir addır.) 10.6. Akıl Hakkında 288 Uḳuş ol yula teg ḳarangḳu tüni, Bilig ol yaruḳluḳ yaruttı sini. (Akıl karanlık gecede bir meşale gibidir; bilgi seni aydınlatan bır ışıktır.) 297 Uḳuşḳa turur bu aġırlıḳ itig, Uḳuşsuz kişi bir av uçça titig.16 (Bütün bu hürmet ve itibâr akıl içindir; akılsız adam bir avuç balçık gibidir.) 2455 Uḳuşsuz kişi ol yemişsiz yıġaç, Yemişsiz yıġaçıġ negü ḳılsun aç. (Akılsız adam meyvasız ağaç gibidir; aç kimse meyvasız ağacı ne yapsın.) 10.7. Dil hakkında 167 Sözüngni küḍezgil başıng barmasun, Tilingni küḍezgil tişing sınmasun. (Sözüne dikkat et, başın gitmesin; dilini tut, dişin kırılmasın.) 169 Esenlik tilese sening bu özüng, Tilingde çıḳarma yaraġsız sözüng. (Sen kendi selâmetini istiyorsan, ağzından yakışıksız bir söz çıkarma.) 170 Bilip sözlese söz biligke sanur, Biligsiz sözi öz başını yiyür. (Söz, bilerek söylenirse, bilgi sayılır; bilgisizin sözü kendi başını yer.) 10.8. Kibirlenmemek Hakkında 1535 İki künlük erter ajunuġ bolup,

15 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''işi'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 47. 16 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''tetig'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 45. 143 Kutadgu Bilig Üzerine

Nelük kerdi kögsin ḳaya teg bolup. (İki günlük bu geçici dünyayı bulunca, niçin kaya gibi göğüs kabartırlar.) 2119 Küv ezlik bile kökke aġmaz kişi, Ḳalı ḳoḍḳı bolsa buzulmaz işi. (Gurûr ile insan göğe yükselmez; alçak gönüllü olmakla da işi bozulmaz.) 10.9. Şâir Hakkında 4393 Ḳılıçta yitigrek bularnıng tili, Yana ḳılda yinçke bu ḫatır yolı. (Bunların dili kılıçtan daha keskindir ve kalplerinin yolu ise kıldan incedir.) 4395 Tengizke kirür körse könglün tükel, Gu he r yinçu yak ut çık arur me se l. (İyice dikkat edersen, onlar denize dalarak, güher, inci ve yâkut çıkaran insanlara benzer.) 10.10. Dünyanın Vefasızlığı Hakkında 4700 Negu asg ı ah ı r o lu r erse o z, Sanga teggu su yok me ge r iki bo z. (Sonunda ölecek olduktan sonra, bunun faydası ne; bütün bunlardan elinde kalacak olan iki bez parçasıdır.) 5176 Ay ilig bu ḳarşı bu ordu orun, Sanga tegmişi bir tüşün ol körün. (Ey hukümdar, bu köşk, bu saray, bu taht senin için, dikkat et, ancak bir durak yeridir.) 5177 Seningde ozaḳı tüşüp keçtiler, Yirikmedi tüşte uḍu köçtiler. (Senden evvelkiler oraya uğrayıp, geçtiler; menzilde yerleşmediler ve öncekileri tâkip ederek, göçtüler.) 5183 Muni sen ayur sen mening tip mening, Negüke ayur sen negü teg sening. (Bunu sen ‘‘benimdir, benim!’’ diye söylersin; niçin böyle dersin, bu nasıl senin olur?) 5184 Seningde basaḳı sanga çıḳ tiyür Anunḍı küder uş mening tir mening. (Senden sonrakiler sana ‘‘çık’’der; onlar da oraya girmeğe hazırlanıp, ‘‘benimdir, benim!’’ diye beklerler.) 10.11. Şahları Dil Hançeri ile Kınamak Hakkında 3745 Sanga berdi17 dünya esirkemedi, Manga birmegeymü birigli idi. (O sanga, hiç esirgemeden, dünya nîmetlerini verdi; veren rabbim bana da vermez mi.)

17 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''birdi'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 377. Yusufcan YASİN 144

3748 Sanga ya sening ḳapġınga men barıp, Negüni tileyin tiriglik ıḍıp. (Sana ya senin kapına gidip hayatımı vakfetmeme mukabil ben senden ne bekleyerebilirim.) 3749 İkigü bayat ḳullarımız biz ök, Bu ḳulluḳ içinde ḳurumız tüz ök. (Biz ikimiz de Tanrı kullarıyız; bu kulluk husûsunda ikimiz de aynı mertebedeyiz.) 3750 Bu ḳul ḳulḳa ḳulluḳ yaraġsiz bolur, Tapuġçıḳa tapsa uçuzluḳ bulur. (Kulun kula kulluk etmesi yakışmaz; hizmetkâra hizmet eden kimsenin kıymeti kalmaz.) 10.12. İnsanın İyisi Başkalara Faydalı Olanıdır Hususunda 3930 Berü kel tusulġıl kişike yara, Tusulmaz ölüg ol tirigler ara. (Buraya gel, insanlara faydalı ol; faydasız kimseler diriler arasında bir ölüdür.) 3931 Öz asġın tilegli kişimü bolur, Kişi ol bolur kör il asġın ḳolur. (Kendi menfaatını güden insan mı olur; insan olan halk menfaatini güder.) 2573 Asiġ ḳilsa azġan anıng men ḳuli, Çiçek yaslıġ erse biçer men ulı. (Yaban çiçeği faydalı ise ben onun kuluyum; eger özenilerek yetiştirilmiş çiçek zararlı ise, onun kökünü keserim.) 2575 Asıġsız tusulmaz ḳadaş erse ḳoḍ, Tusulur adaş tut asıġ birle toḍ. (Faydasız ve değersiz ise, kardeş olsa bile onu bırak; istifâde edilebileceğin insanı arkadaş edin ve onun bol hayrını gör.) 2574 Baġırsız tusulmaz oġulda körü, Baġırsaḳ tapuġçı tutusı örü. (Candan bağlı hizmetkârın kıymeti merhametsiz ve hayırsız evlâttan daha yüksektir.) 4509 Süre ıḍma boşlaġ oġuluġ yav a, Yav a bolġa boşlaġ yügürgey iv e. (Oğulu başı-boş dolaşmağa bırakma; başı boş kalırsa her tarafa gider ve yazık olur.) 10.13. Vefâ Hakkında 2197 Uruġluġ kişiler ḳılınçı silig, Ve fa birle ḫalḳḳa yaḍıġlı elig. (Soylu insanların hareketi zarif olur; onlar ellerini halkın üzerine vefâ ile uzatırlar.) 2198 Arıg sız k ılınçı ve fasız ce fa, 145 Kutadgu Bilig Üzerine

Neçe me yitu rse şe ke r he m yilig. (Ne kadar şeker ve ilik ile beslenen dahi temiz olmayanın hareketi vefâsız ve cefâlı olur.) 11. Kutadgu Bilig Nasıl Bir Eserdir? Eğer, Kutadgu Bilig’in türünü nazım, şeklini mesnevî ve içeriğini didaktik bir destan demekle iş bitmiş olabilirse, bu sorunun cevabı çok kolay olurdu. Maalesef, mesele böyle değildir. Çünkü ‘‘Kutadgu Bilig, ne vak’aları nakleden bir tarih ne mıntaka ve şehirleri tasvir eden bir coğrafya ne din âlimlerinin içtihadlarını toplayan bir te’lif ne hâkimlerin fikirlerine istinad eden bir felsefe ve ne de şeyhlerin vecîzelerine dayanan bir nasihat kitabıdır18”. O, bir bakışta bediî edebiyatın tipik bir örneği ve çok kaliteli bir edebî eserdir, fakat epope değildir. Eserde güçlü bir lirizm ruhu vardır fakat has lirik bir destan değildir. Eserde piyes unsurları mevcûttur, fakat bir piyes değildir. Ayrıca, tam anlamıyla didaktik bir destan da değildir. Çünkü, söz konusu eserde şöyle içerikler, gerçek hayata götüren öneriler, keskin tavsiyeler, felsefî düşünceler mevcûttur ki bu mevcudiyet ona, ‘‘didaktik’’ tabirini bizim kullandığımız anlamda yüklemek imkânını vermiyor. Anlaşılıyor ki, günümüzde bizim muhitimizde ‘‘didaktik’’ tabiri saf nasihat ve öğüt mahiyetindeki Şah Meşref, Kul Hoca Ahmet, Zelilî Divanı gibi eserlerin değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Eğer ‘‘didaktik’’ tabiri eğitim itibariyle söz konusu eser için uygulanırsa o, biraz mümkün olabilir. Çünkü, eserde diğer birçok unsurlar ile birlikte eğitimsel unsurlar da bulunmaktadır. Kutadgu Bilig’de yaşama gücüyle dolu bir sıra direktifler, yüksek gayeler vardır ki, o nasihat ve öğüt derecesinden geçmiştir. Örneğin, eserde ileri sürülen adâlet ve askerlik ile ilgili düşüncelere bir göz atalım: 765 İlig bir kün oldurup özi yalnguzun, Ev in ḳıldı ḫalı irikti özün. (Bir gün hükümdarın çok canı sıkıldı; halvet emri verip yalnız başına kaldı.) 766 Oḳıdı kör ay toldıḳa ḳıldı yol, Bu ay toldı kirdi ḳav uşturdı ḳol. (Ay-Toldı’yı huzûruna çağırıttı; Ay-toldı girdi ve ellerini kavuşturdı.) 767 İlig ötrü turdi aḍaḳın örü, İlig sözlemedi bir ança turu. (Hukümdarın karşısında ayakta durdu; hükümdar ona bir müddet hiçbir şey söylemedi.) 768 Baḳıp kördi ilig közin imledi. I şare t bile kelgin oldur tidi. (Sonra başını kaldırıp, ona baktı ve gözü ile -- gel, otur! – diye işaret etti.) 769 Bu ay-toldı oldurdı aḳru amul, Közin yerke19 tikti yaruttı köngül. (Ay-Toldı gözlerini yere dikmiş ve içi müsterih bir hâlde yavaşça ve sükûnetle oturdu.) 770 İligke baḳa kördi yaşru közin, Ḳaşı közi tügmiş açıtmış yüzin.

18 R. R. Arat, age, I, Metin, XXVI. 19 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''yirke'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I, Metin, s. 94. Yusufcan YASİN 146

(Göz ucu ile gizlice hükümdara baktı; o kaşını çatmış ve buruşturmuş idi.) 771 Kümüş ku rsı urmış öze oldurur, Bu ku rsı aḍaḳı üç aḍrı turur. (Bir gümüş taht üzerine oturmuştur; bu tahtın birbirine bağlanmamış üç ayağı vardı.) 772 Beḍük bir biçekig eligde tutar, Solındın urag un ongındın şe ke r. (Elinde büyük bir bıçak tutuyor; solunda bir acı –ot ve sağında şeker bulunuyordu.) 773 Anı kördi erse bu ay toldı çın, Ḳatıġ ḳorḳtı özke ḳoḍı aldı tın. (Bunu görünce Ay-Toldı, gerçekten, çok korktu ve nefesi kesildi.) 774 Bir ança turup baş kötürdi ilig, Bu ay toldıḳa aydı tepret tilig, (Bir müddet durduktan sonra hukümdar başını kaldırdı ve Ay-Toldı’ya dedi: 775 Nelük sözlemez sen aġın teg bolup, Mini munda yalnguz bu yanglıġ bulup. (Beni burada tek başıma ve bu hâlde görünce neye dilsiz gibi susuyorsun.) 776 Bu ay toldı aydı ay ilig ḳutı, Mening sözlegüke özüm yoḳ şatı. (Ay-Toldı cevap verdi : -- Ey devletli hükümdar, benim konuşmağa cesâretim yok.) 777 Aḍınsıg körür men bu kün ḳılḳ itig, Angar eymenür men ay bilge titig.20 (Bugün sende başka bir hâl görüyorum, onun için çekiniyorum, ey zeki âlim insan.) 785 İlig aydı keldür manga ay sözüg, Negüni tangırḳadı emdi özüng. (Hukümdar dedi : -- Bana söyle, bakayım, şimdi nereye hayret ettin.) 786 Bu ay toldı aydı tangım bu mening, Kümüş ku rsi ornung ne ol bu sening. (Ay-Todı dedi: -- Ben şuna hayret ediyorum; bu senin oturduğun gümüş taht ne oluyor.) 787 Bu olduruġ ne ku rsi yiri ol sanga, Bu mạni uḳayın ayu bir manga. (Bu oturduğun ne biçim bir tahttır; bunun mânasını anlayayım, bana söyle.) 788 İkinçi eligde ne ol bu biçek, Munı ma özüm yetrü bilgü kerek. (İkincisi – elindeki bu bıçak nedir; benim bunu da iyice bilmem lâzım.)

20 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''tetig'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 95. 147 Kutadgu Bilig Üzerine

789 U çu nçi ongungdın negu ol şe ke r, Solungdın uraġun ne ol bu sangar. (Üçüncüsü – niçin sağında şeker var, solundakı bu acı – ot nedir.) 790 Baḳa kördüm erse özüng öv kelig, Munı kördüm erse yitürdüm bilig. (Sana bakınca öfkeli olduğunu gördüm; bunları görünce de, ne diyeceğimi şaşırdım.) 799 Bu kün me mening bu özüm ḳılḳlarım, Sanga körkitür barça erdemlerin. (Bu gün de ben kendi tabiatimi ve bütün meziyetlerimi sana gösteriyorum.) 800 Munu men me körgil könilik törü, Törü ḳılḳları bu baḳa tur körü. (İşte bak, ben de doğruluk ve kanunum, kanunun vasıfları bunlardır, dikkat et.) 801 Bu ku rsi özele öz oldurduḳı, Aḍaḳı üç ol kör ay könglüm toḳı. (Bak, bu üzerinde oturduğum tahtın üç ayağı vardır; ey gönlümü duyuran.) 802 Ḳamuġ üç aḍaḳlıġ emitmez bolur, Üçegü turur tüz ḳamıtmaz bolur. (Üç ayak üzerinde olan hiç bir şey bir tarafa meyletmez; her üçü düz durdukça taht sallanmaz.) 808 Mening ḳılḳım ol kör emitmez köni, Köni egri bolsa könilik küni. (Bak, benim tabiatim de yatmaz, doğrudur; eğer doğru eğrilirse, kıyâmet kopar.) 809 Könilik özele keser men işig, Aḍırmaz men begsig ya ḳulsıġ kişig. (Ben işleri doğruluk ile hallederim; insanları beg veya kul olarak, ayırmam.) 810 Bu bögde biçek kim eligde turur, Bıçıġlı kesigli turur ay unur. (Ey becerikli insan, elimdeki bu bıçak biçen ve kesen bir âlamettir.) 811 Biçek teg bıçar men keser men işig, Uzatmaz men dạvi ḳılıġlı kişig. (Ben işleri bıçak gibi keser, atarım; hak arayan kimsenin işini uzatmam.) 812 Şe ke r ol kişi bir angar ku ç tegip, Törü bulsa mindin ḳapuġḳa kelip. (Şekere gelince, o zulüme uğrayarak benim kapıma gelen ve adâleti bende bulan insan içindir.) 813 Şe ke r teg su çiyu barır ol kişi, Yusufcan YASİN 148

Sevinçiglig bolur anda yazlur ḳaşı. (O insan benden şeker gibi tatlı-tatlı ayrılır; sevinir ve yüzü güler. 814 Uraġun yime ol kişiler içer, Özi küçkey erse könidin ḳaçar. (Zehir gibi acı olan bu Hind otunu ise zorbalar ve doğruluktan kaçan kimseler içer.) 816 Bu ḳaşım tügüki bu korksüzlüküm, Küçemçi kelirke bu yüzsüzlüküm. (Benim bu sertliğim, kaşlarımın bu çatklığı ve bu asık suratım bana gelen zâlimler içindir.) 817 Kerek oġlum erse yaḳın ya yaġuḳ, Kerek barḳın erse keçigli ḳonuḳ. (İster oğlum, ister yakınım veya hısımım olsun; ister yolcu, geçici, ister misâfir olsun.) 818 Törüde ikigü manga bir sanı, Keserde aḍın bulmaġay ol mini. (Kanun karşısında benim için hepsi birdir; huküm verirken hiç biri beni farklı bulmaz.) 2309 Kerek sü başınga bu bir ḳaç ḳılıḳ, Yaġıḳa yüz ursa bu tüzse yorıḳ. (Düşmana karşı sefere çıkmak ve ordunun hareketini idâre edebilmek için, kumandanın şu birkaç vasfa sâhip olması gerekir.) 2311 Tonguz teg titimlig böri teg küçi, Aḍıġlayu azġır ḳutuz teg öçi. (O domuz gibi inatçı, kurt gibi kuvvetli, ayı gibi azılı ve yaban sığırı gibi kinci olmalıdır.) 2312 Yana alçı bolsa ḳızıl tilkü teg, Titir buġrası teg kör öç sürse keg. (Aynı zamanda, kırmızı tilki gibi, hîlekar olmalı; deve aygırı gibi, kin ve öç gütmelidir.) 2313 Saġızġanda saḳraḳ kerek tutsa öz, Ḳaya ḳuzġunı teg yıraḳ tutsa köz. (Kendisini saksağandan daha ihtiyatlı tutmalı; gözünü, kaya kuzgunu gibi, uzaklara çevirmelidir.) 2314 Uluġ tutsa ḥemyet kör arslanlayu, Üki teg usuz bolsa tünle sayu. (Arslan gibi hamiyeti yüksek tutmalı; baykuş gibi, geceleri uykusuz geçirmelidir.) 2333 Öküş sü çerig erse başsız bolur, Bu başsız çerig sü yüreksiz bolur. (Kalabalık asker ve ordu başsız olur; bu başsız asker ve ordu cesâretsiz olur.) 2334 Sınamış yagıçı kişi tenglemiş, On iki ming er sü öküş sü temiş. 149 Kutadgu Bilig Üzerine

(Tecrübeli harp adamı kıyas etmiş ve on iki binlik ordunun büyük bir kuvvet olduğunu söylemiştir.) 2342 Aḍırġu öḍürgü yezek tutġaḳı, Yıraḳ tutġu saḳlap közi ḳulġaḳı. (Öncü ve keşif kollarını seçip ayırmalı; ihtiyatlı olmalı, göz ve kulağını uzaklara çevirmelidir.) 2348 Usal bolmasa bolsa artuḳ oḍuġ, Usal bolsa tegrür basımçı yoḍuġ. (Kumandan ihmâlkar olmamalı ve çok uyanık bulunmalıdır; o ihmâlkar olursa, düşmanın baskınından zarar görür.) 2349 Yaġıḳa yaġusa yezekin alu, Tüşürse toyuġ körse ot suv talu. (Öncü kuvveti ile düşmanın yakınlarına sokulmalı; otuna ve suyuna iyice dikkat ederek, karargâh kurmalıdır.) 2355 Yaġı sançġuḳa tutġu iki tolum, Bu iki tolumdın yaġı yir ölüm. (Düşmanı vurmak için, şu iki silâh kullanılmalıdır; bu iki silâh düşmana ölüm getirir.) 2356 Eng aşnu yaġıḳa kerek ḥile al, Bu ḥile bile ḳıl yaġı mengzi al. (Her şeyden önce düşmana karşı hîle ve hud’aya başvurmalıdır; bu hîle ağına düştüğü için, utancından düşman yüzünü kızartsın.) 2357 İkinçi bu saḳlıġ oḍuġluk turur, Ḳayusu saḳ erse ol üsteng bolur. (İkincisi -- ihtiyatlılık ve uyanıklıktır; harpte kim ihtiyatlı davranırsa o gâlip gelir.) 2376 Eng aşnu yıraḳtın tegişgü oḳun, Yaġusa süngün teggü birse boyun. (İlk önce uzaktan okla vuruşmalı; yaklaşınca ve yüz-yüze gelince de süngü ile hücûm etmelidir.) 2377 Ḳatılsa ḳılıç baldu birle tegiş, Tişin tırnaḳın teg yaḳa tut iliş. (Saflar karışınca kılıç ve balta ile vuruş; dişle, tırnakla saldır, yakasından tut, yapış.) 2380 Kelin ḳız sev inçi küḍen tünleri, Kür alp er küv ençi çerig künleri. (Gelin kızların sevinçli anları zifâf geceleridir, cesûr ve kahraman erkeğin iftihar edeceği zamanlar da harp günleridir.) 2381 Küv ez alp sekirtip çerig sürse bat, Laçın ḳuş ḳov ar teg töker ḳanları. Yusufcan YASİN 150

(Mağrur kahraman seyirterek, sür’atla ordusunu sürer, şâhinin kuşlara saldırması gibi, hücûm eder ve kanlar döker.) Bahsi geçen beyitlerde, şâirin adâlet ve askerliği gerçek bir biçimde tarif etmesi, bu eserin yalnız bir nasihat ve öğüt dizisi değil, aynı zamanda felsefî düşünce, gerçek hayat, canlı karakter, hakikî plan üstüne kurulan en nazik ve karışık bir örgüye sâhip olduğunu göstermektedir. Kutadgu Bilig, sayısız, rengârenk, değerli incilerle dolu bir hazinedir ki aynı hazineyi seyreden herhangi bir kişi ancak kendisi beğendiği incilerle çantasını doldurup ortaya dökmektedir. Bunların hepsi saygı değerdir. Bu da eserin değerli husûsiyetlerindendir. Kısacası, Kutadgu Bilig, bünyesinde pek çok şeyleri barındıran ve insanı zahirî ve manevî olgunluğa kavuşturmayı amaç edinen bir kamustur. 12. Yusuf Has Hâcib’in Bu Eseri Yazmasına İtici Olan Şey Nedir? Eserin yazılması için herhangi bir hukümdarın veya bir şahsın emir verdiği bilinmediği gibi, bir dostunun da ilham verdiği belli değildir. Böyle iken bu büyük düşünürün kendisi de söylediği gibi, misk gibi kara başına kâfur örten ve kırmızı ve tam erguvan gibi yüzüne safran tohumu eken, kayın gibi düz vücudunu yay gibi eğri kılan bu eserin yazılışına, yani yazarın bu kadar zor görevi üstlenmesine ne sebep olmuştur? Onu böyle söylemeye sürükleyen bir şey var ki bu, şâirin o devri hiç beğenmemesidir. Fakat şâir bunu açık olarak söylememiştir veya söyleyemiyor. Döneminin siyasî ve toplumsal durumunu hiç beğenmeyen bu şâir, herkesin iyilik yolunu tutmasını istiyor. O, erdemli ve bilgili halk kitlesinin oluşmasını; âdil bir hâkimiyet, barış içinde geçinen marifetli bir topluluk ve kuzu ile kurt bir arktan su içen barışçı bir toplumsal hayat düzeninin kurulmasını; cahilleri ortadan kaybolan, bilginleri çoğalan ve pek çok iyiliğin uygunlanmakta olduğu bir devrin oluşmasını öngörmektedir. Kitabın yazıldığı tarih, Karahanlılar döneminin 180. yılına takabûl eder. Bu, Karahanlıların gelişme ve fen-bilim sâhasında zirvesine ulaştığı bir çağdır. Diğer bir taraftan bu çağ, Yusuf ve Kaşgarlı gibi büyük kimseleri yetiştirmesine rağmen iç taraftan düşkünleşerek parçalanmaya yönelen, öldürme, taht kavgaları, mücadelelerin çoğaldığı ve devletin mukadderatının tehlikeli bir duruma düştüğü bir dönemdir. Bu tehlikeli sonucu önceden hisseden filozof şâir, açık ifâdeler ile kendi fikrini ortaya atmak imkânını bulamadığı için bir ideal devlet ve hâkimiyet şeklini tasarlamıştır. Şâirin bu eseri yazmasına sebep olan iç etkenler ve itici olan âmilleri aşağıdaki kasîde açıkça göstermektedir: 6565 Turayı burayı ajunuġ kezeyi, Ve falıg kim erki ajunda tileyi (Kalkayım, gideyim, dünyayı gezeyim; dünyada acabâ vefâlı kimse var mı, arayayım.) 6566 Kişi ḳızlıḳı boldı ḳayda tilegü, Tilep bulġu erse tileyü köreyi. (İnsan nâdir oldu, onu nerede aramalı; aramakla bulunacaksa bir arayıp bakayım.) 6567 Ḳamuġ arzu buldum kişi bulmadım men, Ḳalı bulsa arzum yüzinge baḳayı. (Ben bütün arzularımı buldum, fakat bir insanı bulamadım; eğer bu arzum da yerine gelirse, onun yüzüne bir bakayım.) 6568 Ve fa k a h t ı boldı ce fa toldı du nya, Ve fa kimde erki men azrak k olayı. (Vefâ kıtlaştı, dünya cefa ile doldu; vefâ acabâ kimde vardır, ben ondan biraz isteyeyim.) 151 Kutadgu Bilig Üzerine

6569 Apang bulsa men bir ce falıg ak ı er, Eginke yüḍeyi közümke urayı. (Eğer bir vefâlı, çömert insan bulursam onu sırtımda taşıyayım, gözüme süreyim.) 6570 Ḳalı bulmasa men ve fa birle yalnguk , Keyik taġı birle tiriglik ḳılayı. (Eğer ben bir vefâlı insan bulamazsam, yabânî hayvanlar ile birlikte ömür süreyim.) 6571 Yigüm ot köki bolsu yaġmur suvı tap, Eḍiz ḳum tüneyi taġar ton keḍeyi. (Yiyeceğim ot kökü olsun, yağmur suyu bana yeter; kumdan döşek yapıp, geceleyeyim, çuldan elbise giyeyim.) 6572 Ya va h şı bolup men bi yabanda yu gru , Kişide yırayı ajunda yiteyi. (Veya vahşi olup, çöllerde koşayım; insanlardan uzaklaşarak, dünyadan silinip gideyim.) 6573 Taḳı bolmaz erse ajun barça ḳoḍtum, Ögüz teg aḳayı tüpi teg toġayı. (Daha da olmazsa, bütün dünyayı bırakarak, nehir gibi akayım, kasırga gibi göklere yükseleyim.) 6574 I d im mungk a tegdim ve fasızk a tuştum, Ve falıg kim erki sevu g can bireyi. (Ey rabbim, sıkıntı içindeyim, vefâsızlara rastladım; vefâlı acabâ kimdir, ona sevgili canımı feda edeyim.) 6575 Atı ḳaldı yalnguḳ kişi ḳılḳı bardı, Bu ḳılḳ ḳança bardı uḍu men barayı. (İnsanın ismi kaldı, insanlık kayboldı; bu insanlık nereye gitti, ben de arkasından gideyim. 6576 Baġırsaḳ kişi yoḳ ajunda tiledim, Baġırsızḳa könglüm negü teg ulayı. (Aradım, dünyada candan bağlı bir insan yoktur; vefâsız kimselere nasıl gönül bağlayayım.) 6577 Kimi özke köz teg yaḳın tuttum erse, Yaġı çıḳtı yek teg yekig ne ḳılayı. (Kimi, gözüm gibi, kendime yakın tuttumsa, o, şeytan gibi, düşman çıktı; ben şeytanı ne yapayım.) 6578 Kimi sev dim erse sev üg cança tuttum, Ce fa keldi andın kimi met sev eyi. (Kimi sevdim ise, onu sevgili canım gibi tuttum; fakat ondan da cefâ geldi, artık kimi seveyim.) 6579 Kişi köngli bilgü tanuḳ erdi til söz, Yusufcan YASİN 152

Köngül til ala boldı kimke büteyi. (İnsanın gönlünü anlamak için, onun dili ve sözü bana şâhid idi; şimdi gönül ve dil alaca oldu; kime itimat edeyim.) 6580 Bu kün munda mençe21 kimi eş22 ḳılayı, Ya kimke büteyi kimi dost tutayı. (Bugün burada kendime eş diyeyim, kime inanayım ve kimi dost edineyeyim.) 6581 Köngül kimke birgü mungum kimke ayġu, Mungaḍtım men emdi bir azraḳ ayayı. (Kime gönül vermeli, derdi kime açmalı; ben şimdi gamlıyım, biraz içimi dökeyim.) 6582 Adaş ḳoldaşımda umınç bilmedim men, Ḳadaş ḳılḳı yat teg neğü teg açayı. (Dost ve ahbaplarımda ben sadâkat bulamadım; kardeşim bana yabancı gibi duruyor, ona gönlümü nasıl açayım?) 6583 Apang andḳa erse iminlik bütünlük, Bu and tutġuçı kim anı er atayı. (Eğer inanç ve and ile ise, bu and tutan kim ki ona erkek diyeyim.) 6584 Tüz etmek ḥạḳı tip küḍezigli barmu, Ku mu ş ge vhe r altun bile men k alayu. (Tuz, ekmek hakkını gözeten var mı, ben onu altın, gümüş ve gevhere garkedeyim.) 6585 Ḳanı ḳoşnı aşnı sevinç ḳaḍġuḳa eş23, Ḳamuġum bireyi men ev din çıḳayı. (Konu-komşu, sevinç ve keder arkadaşı nerede; ben ona her şeyimi vereyim, evimi bile ona terk edeyim.) 6586 Adaş ḳoldaşım tip inanç boldaçı kim, Anı beg ḳılıp men özüm ḳul bulayı. (Arkadaş ve dost diye itimat edilecek kim var; ben onu bey yapıp, kendim ona kul olayım.) 6587 Kişi bulmadım men mungaḍur ma yalnguz. Saḳınçın sızar men sev inçin küleyi. (Ben insan bulamadım, dertliyim ve yalnızım, kederden eriyorum; ben de bir sevineyim, güleyim.) 6588 Nelük artadı ḫạlḳ negü öngdi ḳoḍtı, Ḳayu öḍke tuştum ya ḳayda turayı. (Halk neden bozuldu, niçin iyi âdetleri bıraktı; hangi zamana rastladım, nereye gideyim?) 6589 Azu tilv e munduzmu boldum ya mundum,

21 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''minçe'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 648. 22 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''iş'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 648. 23 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''iş'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 649. 153 Kutadgu Bilig Üzerine

Negü sözledim men ayu bir uḳayı. (Yahut ben deli ve budala olup, aklımı kaybettim; neden böyle sözler söyledim; anlat anlayayım.) 6590 Ya se vda ku çed ip mengim artada ol, Közümkemü körnür özüm ḥạb içeyi. (Veya sevdâ çoğalarak, beynime mi tesir etti veya gözüme mi öyle görünüyor; ben bir ilâç içeyim.) 6591 Manga oḳmu tuştı bu yanglıġ kişiler, Azu menmü tetrü kişi men yanayı (Bu çeşit insanlar yalnız bana mı rastladılar yahut ben kendim mi ters bir kimseyim; bu huyumdan vazgeçeyim.) 6592 İsizim isizim ḳanı ol kişiler, Ve fa atı ḳoḍtı ajunda ögeyi. (Esef ederim, ben fenâyım; fakat dünyada vefâ adı bırakan insanlar nerede, onları medhedeyim.) 6593 Bu kün körse erdi bu öngdi törü ḳılḳ, Olar ḳoḍmış erse sev inçlig bolayı. (Onların koydukları iyi âdet, kanun ve an’aneleri bugün göreyim de, ben de sevineyim.) 6594 Yoḳ erse ayu birsü öngdi törü ḳılḳ, Tüzün törke keçsü otunuğ süreyi. (Eğer böyle değilse, iyi âdet kanun, an’anleri vaz’etsinler; hâlim insanlar baş-köşeye geçsin, küstahları kovayım.) 6595 Ḳamuġ eḍgü bardı törü öngdi iltti. Kişi songı ḳaldı ne eḍgü bulayı. (Bütün iyiler gitti, kanunu ve iyi an’aneleri beraber götürdüler, burada insan artığı kaldı, iyileri nasıl bulayım.) 6596 Bu boḍ sın yorıġlı kişi erse barça, Fi riştemu erdi olar ne bileyi. (Bu insan kılığında dolaşılanların hepsi adam ise, evvelkiler melek mi idiler; ne bileyim.) 6597 Olar bardı ḳaldım bularnı bile men, Negü teg yorıyı ne ḳılḳın yarayı. (Onlar gitti, ben bunlar ile kaldım; nasıl hareket edeyim ve onlar ile nasıl bağdaşayım.) 6598 Neçe sözlese men tükemez taḳı söz, Bu munça tap emdi sözüg ne barayı. (Ne kadar söylesem de söz tükenmez; şimdilik bu kadar yeter; diyeceğin var mı, ben gideyim.) 6599 Manga munda yigrek aḍın bulmadım men, Uluş ke nd k od ayı kişide yırayı. Yusufcan YASİN 154

(Ben kendim için burada daha iyi bir şey bulmadım; memleket ve şehirleri bırakayım, insanlardan uzaklaşayım.) 6600 Atım bilmesünler mini körmesünler, Tilep bulmasunlar sözümni keseyi. (Adımı bilmesinler, beni görmesinler ve arayıp da bulmasınlar sözümü keseyim.) 6601 Çaḍan teg tikerler çıbun teg sorarlar, Köpek teg ürerler ḳayusın urayı. (Onlar akrep gibi sokarlar, sinek gibi kanımı emerler, köpek gibi havlarlar; hangisine yetişeyim.) 6602 Ulındım men emdi otunlarḳa tuştum, Ökünç birle tün kün neçe yük yüḍeyi. (Ben artık usandım, küstahlar arasına düştüm; gece-gündüz pişmanlık içinde bütün bu yükü nasıl taşıyayım.) 6603 Ce fa ce vri barı manga tegmesu ni, Otun bifalardın sıngardın bolayı. (Dünyanın bütün cevir ve cefâsı bana gelmesin, küstah ve kaba insanlardan uzak olayım.) 6604 İl ahi ruzi ḳıl sevüg savçı yüzin, Yime tört eşning24 yüzini köreyi. (Ey rabbim, sevgili paygamberimizin didarını bana nasîp et; bir de onun dört arkadaşının yüzlerini göreyim.) Bahsi geçen beyitlerde şâirin, o zamandan nasıl kederlendiği çok açık bir şekilde görülmektedir. O kalbindeki acılarını, dertlerini, istek ve umutlarını gerçekleştirmek için ideal bir devlet ve toplumun mevhum bir çehresini tasarlayarak, hükümdar ve mahiyetindekileri ve toplumu, ideal hükümdar Kün-Togdı’yı örgülü bir biçimde övmek suretiyle onlara tenkit hançeri sokmuştur. Ayrıca, ‘‘böyle bir devlet ve toplumun olması gerekliydi... Fakat senin gibi insanlar bunun tersidir...’’ şeklindeki tenkidini, alkışa şayan bir devlet tasarımını dile getirmek yoluyla çok dâhice ve ustalıkla ortaya atmıştır ki, hükümdar ve mâhiyetindekiler yazardan incinmeye ve kendisine karşı kin beslemeyi düşünmemiş, tersine yazarı takdir etmiştir. Demek ki, büyük edibin bu eseri yazmasına itici olan başlıca sebeplerden biri şüphesiz ki budur. 13. Kâşgarlı İki Âlim Neden Tanışmıyor? 11. yüzyılın ortalarında Kaşgar, Uygur kavmi için çok yetkili iki çocuğu meydana çıkarmış ve bunları büyük bilgin olarak yetiştirip ilim sâhasına takdim etmiştir. Bunun biri, eski Uygur bediî edebiyatının mümessili, sanat ustası, edip, erdemli âlim, ahlâk, adâlet ve bilgi hamisi, Karahanlıların ünlü devlet adamı, Kutadgu Bilig’in müellifi Yusuf Has Hâcib’dir. Diğeri ise, Uygur âlimi, dil uzmanı, millî dil araştırmacısı, bilimsel değeri çok yüksek olan Divanü Lûgat-it-Türk’ün müellifi, prens Kaşgarlı Mahmud’dur. Bu iki bilginin hayatı genellikle Kaşgar’da geçmiştir. Yusuf Has Hâcib, aynı devlette bir erbap olarak Kutadgu Bilig’i Kaşgar’da yazmıştır. Kaşgarlı Mahmud, Opallı olup Karahanlıların hânedan sülalesindeki bir prenstir. Her ikisi bir memlekette aynı devirde yaşadılar ve eserlerini de aynı tarihte yazdılar. İki bilginin yaşadığı devir aynı olmakla

24 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''işining'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 650. 155 Kutadgu Bilig Üzerine

beraber eserlerini yazdığı tarih, sadece iki yıldan altı yıla kadar olan kısa bir zaman farkını arzediyor. Fakat bu iki büyük bilgin birbiriyle tanışmıyor veya tanışıklığını ifâde etmiyor. Burada incelenmesi lâzım gelen bir konu vardır ki, bunlar neden birbiriyle tanışmıyor? Neden Yusuf Has Hâcib, eserini Kaşgar’da tamamlayarak, Kaşgar’da Karahanlıların tahtında oturan Ḫaḳan Tavġaç Uluġ Buġra Ḳara Ḫan Ebu Ạli Ḥạsạn b. Arslan Ḫan’a armağan ediyor? Neden prens Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lûgat- it - Türk’ü Bağdat’ta halife Ebü’l Kasım Abdullah Muhtedî Biemrillah’a takdim etmiştir? Bütün bunlar iyice gözden geçirilirse, iki bilgini birbirinden ayıran ve tanışma fırsatını vermeyen şeyin o devrin siyasî hayatı olduğu anlaşılır. Aynı dönemde Karahanlılarda parçalanma, birbirini öldürüş, zehirleme, tarafgirlik, kıskançlık gibi olaylar baş göstermiştir. Ayrıca bu, birbirleriyle olan mücadelelerin de şiddetlendiği bir devirdir ve parçalanma vaziyeti vuku bulmuştur. Bu durum iki bilgini ayrı ayrı iki yola sürükleyerek herbirini ayrı bir güruha dâhil etmiş oluyor. Çok şiddetlenen siyasî mücadele, sonunda Kaşgarlı Mahmud’u Bağdat’a gitmeye mecbûr etmiştir; Yusuf ise Kaşgar’da kalmıştır. Olayların gelişme cereyanı, iki bilgini birbirini tanımayan bir duruma getirmiş oluyor. Bu, hayrete şayan bir iş değildir. Çünkü tarihte böyle olayların çok görüldüğünü iyi biliyoruz. Kısacası, bu iki bilginin birbirinden uzaklaşması aynı sebepten ileri gelmiş olabilir. 14. Kutadgu Bilig ve Şiir Değerli incilerle dolu bu eser, edep ve ahlâk kitabı, fâzilet kamusu ve geleneksel bir hatıra olmakla birlikte bediî edebiyatımızın en eski örneklerinden biridir. Eserin şiiriyet sâhasında tuttuğu yer çok büyüktür. Anlaşıldığı gibi, şiirin değeri ise şuurlu olmasıdır yani kalplerin duygu tellerini titretebilmesi ve şâirin şuurlu bir kelimeler dizisi kurabilmesi lâzımdır. Bizim kullandığımız istilaha’a göre, şiir, ölçülü, uyaklı ve dizili kelimeleri ifâde etmiş olmasına rağmen onun sözlük anlamı -- duygudur. Bu yüzden, kalpleri harekete geçiren kelimeler dizisine şiir adı verilir. Şâir tabiri şöyle kelimeler dizisinin kurucusuna verilen bir ad olmakla beraber sözlük anlamı duyucu (hissedici) demektir. Şâir olan kişi şuurlu şiirleri yazabilir, şuurlu şiir yazabilen kişiye şâir derler. Şiir yazmak mümkündür fakat şuurlu bir şiir yazmak kolay değildir. Şâir olmak kolaydır fakat kalpleri heyacanlandırarak harekete geçirebilen şâir olmak çok zordur. Şöhreti dünyayı tutan şâirlerin şiirlerinin uzun zaman yaşamasının sebebi ise, aynı şâirlerin şiirlerinin şuuru üzerine kurulmuş olmasıdır. Bahsettiğimiz gibi, büyük dedemiz Yusuf Has Hâcib, şuurlu şiir yazan şâirlerden biridir. Onun yazdığı Kutadgu Bilig’in bin yıldan beri elden ele geçerek muhafaza edilmesi, bu nazmî eserin insanlarının duygusunu kendine çeken ve bediî üslupta kurulan şiiriyet maharetine dayanmaktadır. Müellifin Kutadgu Bilig adlı bu şuur denizine dalarak onun dibindeki incileri gören ve güllüğü seyrederek rengarenk çiçeklerin kokusunu alan her insan, kalbinde ihtiyarsız bir meftuniyet sezer. Yusuf’un ‘‘Büyük Bugra Han’ın Medhini Söyler’’ bâbında maksat beyanı için yazdığı aşağıdaki şuurlu şiirlerine bir göz atalım. Hani bize neleri hissettirebilir!... 63 Toġardın ese keldi öngdin yili, Ajun itgüke açtı uştmaḫ yolı. (Şarktan bahar rüzgârı eserek geldi; dünyayı süslemek için, cennet yolunu açtı.) 64 Yaġız yir yapar toldı kafur kitip, Bezenmek tiler dunya25 körkin itip.

25 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''du nya'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 24. Yusufcan YASİN 156

(Kafûr gitti, kara toprak misk ile doldu; dünya kendisini süslüyerek, bezenmek istiyor.) 65 İrinçig ḳışıġ sürdi yazḳı esin, Yaruḳ yaz yana ḳurdı de vle t yasın. (Bahar rüzgârı eziyetle sürüp, götürdü; parlak yaz tekrar saâdet yayını kurdu.) 66 Yaşıḳ yandı bolġay yana ornınga, Balıḳ ḳudruḳındın ḳozı burnıġa. (Güneş balık –kuyruğundan (hut), kuzu – burnuna (hamel) kadar olan yerine tekrar döndü. 67 Ḳurımış yıġaçlar tonandı yaşıl, Bezendi yipün al sarıġ kök ḳızıl. (Kurumuş ağaçlar yeşiller giyindi; tabiat mor, al, yeşil ve kızıl renkler ile süslendi.) 68 Yaġiz yir yaşıl torḳu yüzke badı, Ḫitay arḳışı yadtı tav ġaç eḍi. (Kara yeryüzüne yeşil ipek bağladı; Hitay kervanı da bunun üstüne Çin kumaşı yaydı.) 69 Yazı taġ ḳır oprı tüşendi yaḍıp, İtindi ḳolı ḳaşı kök al keḍip. (Düzlükler, dağlar, sahralar ve ovalar bunu yayıp, döşendiler; vadiler ve yamaçlar al ve yeşil giyerek, süslendiler. 70 Tümen tü çiçekler yazıldı küle, Yıpar toldı kafur ajun yıḍ bile. (Binlerce çiçekler gülerek açıldılar; dünya misk ve kafûr kokusu ile doldu.) 71 Ṣạba yili k optı k a ranfı l yıd ın, Ajun barça bütrü yıpar burdı kin. (Karanfıl kokulu bahar rüzgârı esti; dünyanın her tarafı misk ve anber kokusu ile doldu.) 72 Ḳaz ördek ḳuġu ḳıl ḳalıḳlıġ tudı, Ḳaḳılayu ḳaynar yoḳaru ḳoḍı. (Kaz, ördek, kuğu ve kıl-kuyruk fezâyı doldurdu; bağrışarak, bir yukarı – bir aşağı, kaynaşıyorlar.) 73 Ḳayusu ḳopar kör ḳayusu ḳonar, Ḳayusu çapar kör ḳayu suv içer. (Bak, biri kalkıyor, biri konuyor; biri yüzüyor, biri su içiyor.) 74 Kökiş turna kökte ünün yangḳular, Tizilmiş titir teg uçar yilkürer. (Kökiş ve turnalar gökte yüksek sesle bağırışıyor; dizilmiş deve katarı gibi, uçup, kanat çalıyorlar.) 75 Ular ḳuş ünin tüzdi ünder işin, Silig ḳız oḳır teg köngül birmişin. 157 Kutadgu Bilig Üzerine

(Keklik sesine bir âhenk vererek, eşine sesleniyor; sanki güzel bir kız gönül verdiğini çağırıyor. 76 Ünin ötti keklik küler ḳatġura, Ḳızıl aġzı ḳan teg ḳaşı ḳap ḳara. (Keklik yüksek sesle öttü, sanki gülmekten katılıyor; ağzı kan gibi kızıl, kaşı sim-siyah.) 77 Ḳara çumġuḳ öttü sıta tumşuḳın, Üni oġlaġu ḳız üni teg yaḳın. (Kara çumguk mızrak gibi gagası ile ötüyor; sesi, nazlı bir kızın sesi gibi, cana yakındır.) 78 Çiçeklikte sandvaç öter ming ünün, Ok ır s urı i bri tu nu n he m ku nu n. (Çiçek bahçesinde bülbül binlerce sesle ötüyor, sanki gece-gündüz Mezâmir okuyor.) 79 Elik külmiz oynar çiçekler öze, Sıġun muyġaḳ aġnar yorır tep26 keze. (Karacalar, dişi-erkek, çiçekler üzerinde oynuyor; geyikler, dişi–erkek, sıçrayıp oynıyarak koşuşuyorlar.) 80 Ḳalıḳ ḳaşı tügdi közi yaş saçar, Çiçek yazdı yüz kör küler ḳatġurar. (Gök kaşını çattı, gözünden yaş serpiliyor; çiçek yüzünü açtı, bak, gülmekten katılıyor.) 81 Bu öḍte ajun öz özinge baḳıp, Küvenip sev inip eḍinge baḳıp. (Bu esnâda dünya kendi - kendine baktı; sevinip övünerek, hazinesini gözden geçirdi.) 82 İletü manga açtı dunya27 sözin, Ayur körmedingmü bu ḫaḳan yüzin. (Gözü bana ilişince, söze başladı ve şöyle dedi : -- Sen bu hakanın yüzünü görmedin mi?) 83 Uḍır erding erse tur aç emdi köz, Eşitmeding erse eşit minde söz. (Uyuyor idi isen şimdi kalk, gözünü aç; işitmedin ise, şimdi benim sözümü dinle.) 84 Tümen yılda berü tul erdim tulas, Bu tul tonı suçlup örüng keḍtim as. (Ben binlerce yıldan beri dul idim, benzim solmuştu; şimdi bu dul libasını çıkarıp beyaz kakımdan gelinlikler giydım.) 85 Bezendim begim boldı ḫaḳan uluġ, Ötündüm munu ḳolsa canım yuluġ. (Süslendim, çünkü ulu hakan benim eşim oldu, dileğim budur; o isterse canım fedâ olsun.)

26 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''tip'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 25. 27 Bu so z eserin R. R. Arat neşrinde ''du nya'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 25. Yusufcan YASİN 158

Edip, bu satırlardan sonra Bugra Han'dan bahsetmeye başlar... Aynı satırları okurken insanı kendine cazbeden şöyle güzel bir manzara göz önümüzde serilir: Doğudan esen bahar rüzgârı; cennet gibi süslenen dünya; erimiş kar kafârları; misk ile dolu kara toprak; yeşil libasları giyen ağaçlar; mor, al, yeşil ve kızıl renklerle süslenen tabiat; misk ve kafûr kokusu ile dolan dünya; dünyayı karanfıl kokusu ile dolduran bahar rüzgârı; biri su içmekte, biri kalkmakta, biri konmakta olan kuşlar; dizilmiş deve katarı gibi uçan turnalar; güzel bir kız sevgilisini çağrıyor gibi seslenen keklik; çiçek bahçesinde binlerce sesle öten bülbül; çift çift olarak çiçekler üzerinde sıçrayarak oynayan geyikler; gökten inen hafif yağmur; sevinip gözünü açan çiçekler gibi. Şâir, usta bir ressamın bile tasvirini yapmaya çaresiz kaldığı böyle güzel bir manzarayı kendi şiirleriyle bizim duygumuza o kadar zarif ve nezaket ile yerleştiriyor ki kalpler ihtiyarsız ona meftun olacaktır. Aynı satırlardaki letafet, nezaket ve sonsuz güzellik kalpleri eritebilecek derecede cazibelidir... Kutadgu Bilig'in bu kadar oynatım ve çekim güçüne sahip olması, müellifin kelimelerdeki fesahat ve belagat unsurlarından olan ifâde ilmine yakından vakıf olması ve bediî şiir yazmakta gerekli olan mecaz, istiare, teşbih, kinaye, mübalağa ve intikal (geçiş) gibi nazik sanatları ustalıkla kullanabilmesi ile ilgilidir. Müellif, bu mahareti kendi şiirine şuur sağlayacak bir düşünce ile yerine getirmiştir. Çünkü kalpleri heyacanlandırmak ve titretmek kolay değildir. Kalp, bir bakışta küçük bir parçadır fakat o, tüm varlığı kendi bünyesinde barındıran büyük bir cisimdir. Kalp hakkında bir Arap şâiri şöyle yazmıştır: Etehse buenneke çormun seğirun, Ve fi ke entivel alim'ul ekberu. (Kendini küçük bir cisim zannetme, sana sığabilecektir bu büyük âlem.) Gerçekten, kalbin büyüklüğü tasavvur edilemez. Küçüklüğünden olgunluğuna kadar olan yaşam aşamasında gören, bilen, yapan ve dinleyenlerin hepsi senin kalbinde yerleşmiştir. Eğer göklere uçup tüm yıldızları seyredebilseydin, onların varlığı da yine kalbine sığabilirdi. Demek ki, bu sonsuz kalbi oynatmak kolay değildir. Yusuf, şuurla dolu bu manzûm eseri Kutadgu Bilig ile bu büyük işi, yani insanların kalbine heyacan verme işini yerine getirmiştir. Onun bu mahareti yalnız yukarıda bahsedilen beyitlerde değil; aynı zamanda diğer beyitlerde de görülmektedir. O, ''geç oldu'' ifadesini şöyle tasvir eder: 4959 Ḳızıl yüz öngi öngdı boldı sarıġ, Ajun boldı altun öngi teg arıġ. (Gökyüzünün al rengi soldu, sarardı; dünyanın her tarafı altın rengini aldı) 4960 Yaşıḳ türtti yüzke sarıġ zạfạran, O zin k ıldı mına o ngi teg cihan. (Güneş yüzüne sarı safran sürdü; cihan ise, mina rengine büründü.) 4961 Ḳalık bütrü tuttı sev ügler ḳaşı, Ajun boldı ze ngi h a be ş k ırtışı. (Göğün her tarafı âşık kaşları ile doldu; dünya zenci-habeş derisine büründü.) 3948 Yüzin kizledi yirke rumi ḳızı, Ajun k ırtışı boldı ze ngi yu zi. (Rûmî kızı yüzünü yere gizledi, dünyanın yüzü zenci derisi gibi oldu.) 159 Kutadgu Bilig Üzerine

Şair, ''tan attı'' ibaresini şöyle bir sanat ile vermiştir: 4966 Ḳalık yırttı keḍmiş ḳara könglekin, Açıldı yaruḳ yüz kötürdi egin. (Gökyüzü üzerine geçirdiği siyah gömleği yırttı; peçesini kaldırdı, parlak yüzü açıldı.) 4967 Küle baḳtı örlep talu ḳız yüzü, Yarudı bu dunya28 iri he m k uzı. (Yükselen güzel kız yüzü gülerek baktı; dünyanın her tarafı ışıklara boğuldu.) Bir bakalım, bu satırlarda ne kadar bediî sanat vardır? Şâir, güneş batarken ufukta görülen sarılığı altın rengine benzetiyor, şafağı ''Güneş yüzüne sarı safran sürüldü'' diye benzetme yapıyor. Güneşin ufukta kaybolmasını mina rengine, göğün kararmasını âşık kaşlarına benzetmekle istiare yapıyor. Geceyi zenci yüzüne, güneşi Rumi kızına kinaye ediyor. Göğün zulmet ile dolduğunu ''Kara kuş yünü ile doldu.'' ibaresiyle mübalağa ve benzetme yapıyor. Gece karanlığını siyah gömleğe benzetip, tanın ağardığını ''Siyah gömlek yırtıldı.'' diye istiare ediyor. Güneşin doğuşunu gülmekte olan kızın yüzüne benzetip teşbih ve mübalağa sanatını kullanıyor vs. Eğer şâir şuurlu bir şiir yazmayı amaç edinmemiş olsaydı, sadece ''geç oldu, tan attı'' demekle maksat anlaşılırdı. Fakat şâir yukarıda gördüğümüz güzel ibareler ve sanat yeteneğiyle amacını ifâde etmekle birlikte şiiriyetin şuurlu rengârenk çiçekleriyle demet bağlayarak sunmuş olduğundan kalpler ihtiyarsız ona tutulmuş ve canlar onu sevmiş. Nitekim, kalp ve can her zaman güzelliğe meftundur ve âşıktır. Büyük edip bu eserinde, bediîyatın yukarıda gördüğümüz unsurlarını kullanmakla kalmamış, aynı zamanda şiirin açık sebeplerinden olan vezin, uyak ve türlere de önem vermiş ve rubâî, kasîde, mesnevî, tecnis, tuyuk, intikal, irsalü'l-masal (fikrini masal söylemekle güçlendirmek) sanatını da kullanmıştır. Eserdeki tüm rubâîler irsalü'l masal söylemekle verilmiştir. Mesela: 6343 Neçe ḳaḍġu saḳınç sini bulnasa, Yana oḳ köler köz neçe yıġlasa. 6344 Ajun öngdisi bu telimde berü, Essiz29 eḍgü erter neçe yıllarsa. (Kaygı ve keder seni ne kadar esir ederse etsin, ne kadar ağlatırsa ağlatsın, bir gün yüzün tekrar gülecektir. Bu dünyanın çok eski bir kanunudur; kötülük ve iyilik ne kadar uzun sürerse sürsün, bir gün geçer.) 6479 Ḳanı bir könilik ḳılıġlı ḳanı, Ḳanı tengrilik iş yorıġlı ḳanı. 6480 Ajun barça bütrü tükel artadı, Körüp tangladaçı ḳanı bir munı. (Hani, doğruluk ile hareket eden kim var; hani Allah rızâsı için iş gören kim var. Dünyanın her tarafı baştan başa bozuldu; buna bakıp, hayret eden bir kimse var mı?) 3168 Bilig birle yazlur ḳamuġ ters tügün,

28 Bu so z eserin R. R. Arat neşrinde ''du nya'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 496. 29 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''isiz'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 628. Yusufcan YASİN 160

Bilig bil uḳuş uḳ tirilgil ögün. 3169 Bilig işḳa30 tutġil taḳı til köni Taḳı ögrenü tur usanma bu kün. (Bütün kör düğümler bilgi ile çözülür; bilgi bil, anlayışlı ol, akıl ile yaşa. Bilgi ile iş gör, sözün doğru olsun; öğrenmekte devam et, bu günü boş geçirme.) 2759 Köngül til köni tut ḳılınçıng bütün, Sanga kelge de vle t bu dunya31 bütün. 2760 Köni boldung erse ḳutaḍġay kününg, Se lame t tirilgil sev inçin ḳutun. (Düşüncen ve sözlerin doğru, hareketin güvenilir olsun, saâdet ve bütün bu dünya nimetleri sana olsun. Doğru olursan, günün kutlu olur; sevinç ve saâdet içinde selâmetle ömür sür.) Tecnis : 1247 Aziz ol a ziz kim azizlark a iz, Anıngdın tegir i z a ziz emdi k ız. (Gerçek aziz o azizdir ki azizlere izzet ondan gelir; izzet ve aziz şimdi nâdirdir.) 4289 Otunḳa ḳatılma ay aslı arıġ, Yüzüngnüng suv in iltge sindin arıġ. (Âdî kimselere katılma, ey temiz asıllı insan, onlar sende hiç yüzsuyu bırakmazlar.) 4558 Ajunḳa yaḍılmaḳ tilese atıng, Ümeg eḍgü tutġıl yügürdi atıng. (Adının dünyaya yayılmasını istersen, ey yumuşak huylu insan, ihmâlkârlığı bir tarafa bırak.) 1628 Boluġluġ körür men yaraġu munı, Kiçiglikte taştın aḍın yoḳ müni. (Ben onun işe yarayacağını ve yetişeceğini görüyorum; yaşının küçüklüğünden başka bir kusûru yoktur.) Yukarıda verdiğimiz örnekler, bu bediî eserin şiiriyet denizinden alınan birkaç damladır. Dolayısyla, Kutadgu Bilig, cihanşümul edebî eserlerin ön safında yer alan eserler arasında gelmektedir. Eser, örgü, içerik, amaç, bediî özelliğin yanısıra insanlığa yarar sağlamak, eğitim vermek ve güçlü şiiriyet sanatı ile ilim adamlarının saygısını kazanmıştır. İncilerle dolu bir hazineyi seyreden her kişi, birbirinden güzel, birbirinden parlak, birbirinden değerli inciler arasında nasıl hayrete düşerse Kutadgu Bilig hazinesini seyredenler de şöyle hayrete düşerler. Seyredenlerden kim ne kadar inci alırsa alsın bu bitmez tükenmez bir hazinedir. Bu satırları yazmakta olan kalem sâhibi de kendisinin bu hazineye meftun olduğunu derinden hissetmektedir ve çâresiz bir durumda kalarak Kutadgu Bilig'den alınan aşağıdaki beyitleri örnek göstermekle yazısını tamamlamaktadır. Gerçek insan Yusuf Has Hâcib şöyle diyor:

30 Bu söz eserin R. R. Arat neşrinde ''işke'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 323. 31 Bu so z eserin R. R. Arat neşrinde '' du nya'' şeklinde verilmiştir. bk. KB, I Metin, s. 288. 161 Kutadgu Bilig Üzerine

3496 Özüngke baġırsaḳ sening öz özüng, Kişike inanma kesildi sözüng. (Seni en çok düşünen yine bizzat kendinsin; istişare et, fakat benden bu iş için fikir sorma.) 863 Taşı teg içi ol içi teg taşı, Bu yanglıġ bolur ol köni çın kişi. (Onun içi dışı gibi, dışı da içi gibidir; doğru ve dürüst insan böyle olur.) 864 Köngülin çıḳarsa ayada urup, Yorısa uyaḍmasa yangluḳ körüp. (İnsan gönlünü çıkarıp, avcunu koyarak, başkaları önünde, mahcup olmadan, dolaşabilmelidir.) Ürümçi, Mayıs 1983

Kaynaklar ARAT R. R. (1979). Kutadgu Bilig I Metin. Ankara: TDK Yay. BOMBACİ A. (1953). ''Kutadgu Bilig Hakkında Bazı Mülahazalar'', 60. Doğum Yılı Münasebetiyle Fuad Köprülü Armağanı(Melanges Fuad Köprülü), İstanbul: Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Yay., s. 65-75. DİLAÇAR A. (1972). Kutadgu Bilig İncelemesi. Ankara: TDK Yay. HACİP Yüsüp Has. (1984). Ḳutadğu Bilik. Beijing: Milletler Neşriyati. KARİMOV K. (1971). Yusuf Ḫos Hojib: Ḳutadğu Bilig. Toşkent: Üzbekiston SSR ''Fan'' Naşriyoti. MALOV S. İ. (1951). Pamiyatniki Direvnityurskoy Pismennosti. Moskva-Leningrad: İzdatelstva Nauki.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

Almatı Uygur Tiyatrosu ve Tiyatro Yazarı Şevket Nezerov

Dilbirim Rekhimcankızı ROZİYEVA

Bir milletin güzel söyleyişi, kudreti edebiyatında, edebiyatın da en canlı ifadesi tiyatrosunda belli olur. William SHAKESPEARE Uygur Tiyatrosu Kültürel gelişmeyi sağlayan gizil güçlerden biri tiyatrodur; öyle ki sanatsal yaratıyı en etkin biçimde topluma aktaran bir araç durumundadır. Tiyatro uyarı görevini yaptığı kadar, toplumu ortak komplekslerinden arındırır, onlara gerçek düşünce erkini, özgürlüğünü sağlar. Bir yaşam bilimi ve toplum sanatı olan tiyatro, halkın önüne bir sonuç olarak çıkar. Ne var ki, tiyatronun bir sonuç olması yanı sıra araç olma niteliği de vardır. Tiyatronun sonuç oluşu onun sanatsal bütünlüğünü, araç oluşu ise eğitimsel gücünü açığa çıkartır. Kazakistan’da farklı etnik yapılardaki toplumlar yaşamaktadır ve Kazakistan tiyatroları Kazakça, Rusça, Uygurca, Özbekçe, Almanca ve Korece altı dilde sanatsal icralarını gerçekleştirmektedir. Devletin önemli kurumlarından biri olan Almatı Uygur Tiyatrosu, 83 yıllık bir tarihe sahiptir. Uygur Tiyatrosunun gelişmesinde Kazak, Rus ve Özbek sanatçıların büyük katkısı olmuştur. Bağımsız Kazakistan’ın 25 yıllık tarihinde Uygur Tiyatrosu büyük başarılar elde etmiştir. Sadece titayro oyunlarının değil, Uygurlara ait bütün sahne sanatlarının icra edildiği, bu yönüyle de bir sanat okulu işlevini üstlenen Uygur tiyatrosu, Uygur kültürünü ve sanatını genç kuşaklara aktarmada büyük bir rol üstlenmiştir. Kültürel kimliği koruma ve aidiyet duygusunu perçinlemesi yönüyle de ayrı özellik taşımaktadır. 1994 yılında devlet tarafından kurulan bir komisyon kararıyla Uygur Tiyatrosunun çalışması yasaklanmıştır. Aynı yıl Cumhurbaşkanı N. A. Nazarbayev’in işadamları ile yaptığı bir toplantıda, “Uygur Avazi Gazetesi”nin baş redaktörü Yoldaş Azamatov, Uygur Tiyatrosunun kapatıldığını, çalışanların sokakta kaldığını dile getirmiş ve aradan çok zaman geçmeden Cumhurbaşkanı N. A. Nazarbayev’in maddi ve manevi katkılarıyla tiyatro binası yeniden inşa edilmiş ve faaliyetlerini sürdürmüştür. Almatı Uygur Tiyatrosu, 1 Ekim 2002 tarihinde faaliyetlerine yeniden başlamış ve bu gün sadece çalışanların değil, Kazakistan’da yaşayan bütün Uygurların en mutlu günlerinden biri olmuştur. 2005 yılında

 Yüksek lisans öğrencisi, Yabancı Diller ve Mesleki Kariyer Üniversitesi, Yabancı Diller Bölümü, Almatı-TÜRKİYE, E-posta: [email protected]. 163

Almatı Uygur Tiyatrosuna ünlü besteci, devlet onur madalyası sahibi Kuddüs Godcamiyarov’un adı verilmiştir. Günümüzde Almatı’da bulunan Uygur Tiyatrosu’nda 183’ten fazla devlet sanatçısı çalışmaktadır. Tiyatroda dram gruplarından başka uluslararası festivallerde ödül almış “Nava”, milli festivallerde ödül sahibi olan “Rukhsare” dans grupları ve “Yaşlık”, “Sada” gibi Gençlik Komiteleri faaliyet göstermektedir. Uygur tiyatrosu gösterimleri her yıl Kasım ayında başlamakta ve Mayıs ayı başlarına kadar devam etmektedir. Cuma, Cumartesi, Pazar, Pazartesi günleri olmak üzere haftada 4 gün sanatsal icraların yapıldığı tiyatroda, ortalama beş yüz kişiye gösteri ve dinletiler sunulmaktadır. Tiyatroda, M. Akhmadiyev, R. Sattarova, R. Makhpirova, A. Akbarova, G. Sayitova, M. Mamatbakiyev, A. Kadirov, A. Aysayev, K. İmenov, Y. Şamiyev, D. Akhmadiyeva, M. Noruzov, M. Darayev, M. İzimov, B. Akhmadiyeva, N. Tursunov, S. Sonurov, G. Mamedinova, N. Varisov, T. Ablizova, P. Davutovlar gibi tanınmış ünlü oyuncular sahne almaktadır. Günümüzde Uygur Tiyatrosunun Müdürlüğünü Ruslan Tokhtakhunov Abduşukur oğlu; Sanat Müdürlüğünü ise halk sanatçısı Murat Akhmadiyev Abdureyimoviç yürütmektedir. Uygur Tiyatro Yazarı Şevket Nezerov Şevket Aydınoğlu Nezeri 21 Eylül 1957 tarihinde, Almatı Bölgesi’nde yer alan Yarkent şehrinin Penjim köyünde dünyaya gelmiştir. Ortaokulu köyünde bitirdikten sonra, Sovyet askeri olarak askere alınır. Askerden döndükten sonra El-Farabi adındaki Kazakistan Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’ni kazanıp, üniversite eğitimine başlar. Üniversiteden mezun olduktan sonra, ilk olarak “Kommunizm Tuği (Şimdi Uygur Avazi)” gazetesinde düzeltici olarak çalışmaya başlar. Daha sonra 1987 yılından itibaren Kazak Devlet Tele-Radio Korporasyonu (Kazak Devlet Radyo-Televizyonu Kurumu)’nda Alitağ Uygurca programına geçip orada uzun yıllar düzeltici (korrektor) vazifelerini yürütür. 2005 yılından itibaren kendinin şahsi “Şevket Şow” hiciv tiyatrosunu açıp bugüne kadar çalışmalarını burada yürütmüştür. Yazar, eleştirmen ve oyun yazarı olan Nezerov, Kazakistan Yazarları İttifak üyesidir. Yazarın “Magnitafon Tutqan Molla”,“Hey, Biz Ademler”, “Ölümdin Başqisi Tamaşe”, “Huş Kaypiyet” adlı dört hiciv türünde hikâye kitabı ve “Karğiş Tekken Tağdir” isimli romanı vardır. Ayrıca yazarın “Balamnı Qandaq Qeyinata Deymen?” muzik-komedi oyunu; Uygur Özerk Bölgesi “ün-sin” yayınevinde yayınlanan “Nabap Dohturlar Karametliri”, “Künçi”, “Ölümdin Başqisi Tamaşe” gibi komedi filmleri mevcuttur. Yazarın Kazak dilinde “Tamaşa”, “Bawırcan Şou” ve “K. Godcamiyarov” adındaki Devlet Uygur Müzik--Komedi tiyatrosu ile Şevket Şow tiyatrosu sahnelerinde 250’ye yakın eseri sahnelenmiştir. Onun eserleri Kazakça, Özbekçe, Rusça ve Türkçeye tercüme edilmiştir. Yazar, aynı zamanda çağdaş Uygur edebiyatına parodi türünü kazandırmıştır. Onun bu türde yazılan onlarca eseri Uygur Tiyatrosu ve Şevket Şow tiyatrosunda sahnelenip izleyiceler tarafından büyük takdirle izlenmiştir.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

Levent Doğan, Uygur Türkçesi Grameri, İstanbul: Paradigma Akademi Yayınları, 2016, 295 s.

Erkan HİRİK*

Uygur adı Çin kaynaklarında farklı şekillerde kullanılmaktadır. Bu kaynaklarda Kao-ch’e, Yüanho, Wu-hu, Wu-ho, Vei-ho, Hui-ho, Hui-hu” gibi pek çok şekilde Uygurlardan bahsedilmektedir (Doğan 2016: xiii). Köktürk yazıtlarında Uygurlardan ilk kez 716~717 yılına denk gelecek şekilde Uygur İlteberi’nin ismi vasıtasıyla bahsedilmiştir. Uygur adına Karabalgasun, Şine-Usu, Tes II, Suci, İyme 1 ve Şivet-Ulan yazıtlarında da rastlanılmaktadır. Ayrıca bunlardan başka, 1283 Numaralı Pelliot yazmaları içinde, 787-843 yılları arasında Tibet'e giden beş Uygur elçisinin raporları münasebetiyle, Uygur adı Tibetçe Ho-yo-hor şeklinde yazılmıştır (Gömeç 1999: 11-12). Uygurlar, 744-840 yılları arasında hüküm sürmüş ve Uygur adı bu dönemde devlet adı hâline gelmiştir. Uygurlar günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlı Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşamaktadır. Köklü bir geçmişe sahip olan Uygurların yaşadığı bu coğrafyada Köktürk, Uygur, Karahanlı, Harezm ve Çağatay Türkçesi ile eserler verilmiştir. Böylece Uygurlar bugün de zengin bir edebî dile, edebiyata ve oldukça canlı kültür hayatına sahiptir. Bugün dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan yaklaşık 25 milyon1 Uygur bulunmaktadır. Bu durum günümüz Uygur dilinin ve kültürünün önemini göstermesi bakımından oldukça dikkate değerdir. Bugünkü Uygurların kullandığı Yeni Uygur Türkçesinin Türk lehçelerindeki yeri birçok araştırmacının tasnifinde gösterilmektedir. Yeni Uygur Türkçesi, Radloff’un tasnifine göre Doğu diyalektlerinden Abakan diyalektiğinde; Samoyloviç’in tasnifine göre II. d- grubu (Uygur Kuzey Doğu), z- alt grubunda; Räsänen’in tasnifine göre III. Kuzey-Doğu grubu, z- alt grubunda; Benzing’in tasnifine göre Doğu Türkçesi (Uygur) grubunda; Menges’in tasnifine göre Orta Asya grubunda; Talat Tekin’in tasnifine göre ise IX. Tağlıq grubunun içerisinde gösterilmektedir (Tekin 1989: 141-168). Türk dünyası içerisinde oldukça önemli bir konumda bulunan Uygurlar ve onların dilleri ile ilgili çalışmalar, yukarıda bahsedilen nedenlerden dolayı önem kazanmaktadır. Bu

* Yrd. Doç. Dr., Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Nevşehir-TÜRKİYE, E-posta: [email protected] 1 bk. http://www.uyghurcongress.org/en/?p=483 (Erişim Tarihi 16.03.2017) 165

bağlamda ikinci baskısı genişletilerek Levent Doğan tarafından hazırlanan Uygur Türkçesi Grameri adlı eser, ayrı bir önem kazanmaktadır. Doğan tarafından hazırlanarak Eylül 2016’da basımı gerçekleştirilen eser, günümüz Uygur Türkçesinin ses, şekil ve cümle bilgisini ele almaktadır. Eser, Söz Başında bahsedildiği üzere aslında iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümü gramer incelemelerinden, ikinci bölümü ise Yeni Uygur Türkçesi metinlerinden örnekler oluşturmaktadır. Her ne kadar eser, temelde iki bölümde ele alınabilir mahiyette olsa da gramer incelemesi olarak temel üç bölümden meydana gelmektedir. Bu üç bölümden önce ise temel bilgi vermek maksatlı bir giriş bulunmaktadır. Çalışmanın Giriş (s.23-27) bölümünde, Uygur Türkçesi ve Alfabe başlıklı bir bölüm yer almaktadır. Burada Uygur Türkleri, Uygur Türkçesi, Uygurların yaşadıkları coğrafya ve onların kullandıkları alfabeler hakkında çeşitli bilgiler verilmektedir. Eserin bu giriş bölümünden sonra gramer incelemesinin yapıldığı bölümler gelmektedir. Gramer incelemeleri kendi içinde üç bölüme ayrılmaktadır. Gramer incelemelerinin ilk bölümünü Ses Bilgisi oluşturmaktadır. Doğan, bu bölümde öncelikle sesleri ünlüler ve ünsüzler olmak üzere ayırmış, ünlüler ile ilgili olarak ünlü değişmelerine ve ünlü uyumlarına yer vermiştir. Bu ünlü değişmeleri ve uyumları kendi içerisinde alt başlıklarla tekrar ele alınmıştır. Ses Bilgisi bölümünün ünsüzler başlıklı kısmında yazar, benzeşme, ünsüz uyumu, ünsüz düşmesi, ünsüz türemesi, kaynaşma, ikizleşme ve tekleşme, hece yutulması ve yer değiştirme başlıklarıyla Uygur Türkçesini incelemiştir. Çalışmanın gramer incelemesi kısmının ikinci bölümünü Şekil Bilgisi oluşturmaktadır. Eserin bu bölümünde Uygur Türkçesinin şekil özelliklerine değilinilmiştir. Şekil bilgisi bölümünü sırasıyla isimler, sıfatlar, zamirler, zarflar, fiiller, edatlar, bağlaçlar ve ünlemler oluşturmaktadır. Doğan’ın şekil bilgisi bölümünü bu şekilde sınıflandırması kelimelerin cümle içindeki görevlerini ölçüt aldığını göstermektedir. Bahsi geçen bu başlıklarda örnekler üzerinde çözümlemeler yapılmış ve konu anlaşılır hâle getirilmeye çalışılmıştır. Kitabtaki gramer incelemelerinin üçüncü kısmını ise “Cümle Bilgisi” oluşturmaktadır. Uygur Türkçesinin cümle yapısının incelendiği bu bölümde örnek cümleler çözümlenerek Uygur Türkçesinin cümle bilgisi anlatılmaya çalışılmıştır. Cümle bilgisi, kendi arasında iki ana başlığa ayrılmıştır. Birinci başlıkta kelime grupları gösterilmiş, ikinci başlıkta ise cümle türleri anlatılmıştır. Kelime grupları isim tamlaması, sıfat tamlaması, edat grubu, bağlama grubu, tekrar grubu, isim fiil grubu, sıfat fiil grubu, zarf fiil grubu, unvan grubu, birleşik fiil grubu olarak, cümleler ise yapılarına, yüklemin türüne, yüklemin yerine, anlamına göre cümleler olmak üzere ele alınmıştır. Eserde bu bölümle birlikte Uygur Türkçesinin gramer incelemesi tamamlanmış olmaktadır. Çalışmanın son bölümü ise Uygur Türkçesi konusunda örnek metin sağlama konusunda önemli bir yer tutmaktadır. Öncelikle Arap harfli Uygur Türkçesi metinleri verilmiş, daha sonra bu metinler transkripsiyonlu olarak gösterilmiştir. Son olarak da bu metinler Türkiye Türkçesine aktarılmıştır. Örnek olarak verilen bu metinler hikâye, roman, şiir, fıkra ve Uygur Atasözlerinden oluşmaktadır. Bu bölüm Uygur Türkçesi konusunda okuma ve aktarma çalışması yapmak isteyen öğrenci/araştırmacılara büyük katkı sağlamaktadır. Metinlerin yer aldığı bölümden sonra gelen Kaynakça kısmında yazar bu çalışmanın oluşturulmasında faydalandığı kaynakları sıralamıştır. Tüm bunlardan sonra eserin titizlikle hazırlandığını söylemek, Uygur Türkçesini temel olarak öğrenmek isteyen öğrencilere büyük katkılar sağlayacağını belirtmek gerekmektedir. Ders kitabı mahiyetindeki bu çalışma, Türkoloji’ye hizmet eden bütün 166

lisans/yüksek lisans seviyesindeki bölümlerde Yeni Uygur Türkçesinin öğretilmesinde ders aracı olarak kullanılabilir. Emek harcanarak titizlikle hazırlanan bu eseri, bilim âlemine sunduğu için Yrd. Doç. Dr. Levent Doğan’a ne kadar teşekkür etsek azdır.

Kaynaklar DOĞAN, Levent (2016). Uygur Türkçesi Grameri, İstanbul: Paradigma Akademi. GÖMEÇ, Sadettin (1999), Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürü, Ankara: Akçağ Yayınları. TEKİN, Talat, (1989), “Türk Dil ve Diyalektlerinin Yeni Bir Tasnifi”, Erdem, 5/13, ss. 141- 168.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

Adem Öger ve Recep Tek (Ed.), Risāle-i Dehkānçılık (Çiftçilik Risalesi), Yayıma Hazırlayanlar: Ahmet Turan Türk-Ekber Enveri-Zulhayat Ötkür-Kamile Serbest, Ankara: Gazi Kitabevi, 2017, X+210 s.

İdris Nebi UYSAL*

XIII. yüzyıl yalnızca Türk tarihi açısından değil, Türk dili ve edebiyatı açısından da büyük önem taşır. Asrın ilk çeyreğinde başlayan Moğol istilasının yol açtığı kitlesel göçler, Türk dilinin yeni coğrafyalarda yeni yazı dilleri meydana getirmesine zemin hazırladı. Buralarda bilim, sanat ve kültür merkezleri kuruldu; çok kıymetli dil, edebiyat ve sanat eserleri, bilimsel kitaplar kaleme alındı. Batıya giden Oğuz Türkleri, Oğuz ağzına dayalı yazı dilleri (Eski Anadolu Türkçesi, Osmanlı Türkçesi) meydana getirirken doğudaki Türk toplulukları Çağatay Türkçesi adıyla bilinen yazı dilinin teşekkülüne katkı verdiler. Çağatay Türkçesi veya diğer adıyla Doğu Türkçesi, XV. yüzyıldan XX. yüzyılın başlarına kadar Orta Asya’daki bütün Türk halklarının “müşterek” yazı dili oldu. Çağataycanın bu birleştirici yönü, Türk dünyasında XX. yüzyılın ikinci çeyreğinden sonra görülen alfabe değişikliklerine kadar sürdü. Bugün Uygur Özerk Bölgesi olarak bilinen coğrafyada yaşayan Uygur Türkleri de Çağatay Türkçesiyle divan, mesnevi, tezkire, risale türlerinde pek çok eser ortaya koydular. Bunlar içinde geleneksel meslekleri ele alan risalelerin çok olması, dikkat çekicidir (s. V) ve bize göre Uygur Türklerinin tarihteki rol ve başarılarıyla doğrudan ilgilidir. Uygurlar, Türk tarihinde din ve kültür değişikliğiyle öne çıkarlar. Bögü Kağan zamanında Maniheizmi kabul eden bu zümrenin temayüz eden ikinci vasfı, yerleşik düzene geçen ilk Türk topluluğu olmalarıdır. Gerek inanç sisteminde gerek hayat tarzında yaşanan bu köklü değişmelerin dile, edebiyata, sanata ciddi yansımaları olmuştur. Uygurlarda yaygın olan meslekleri tanıtıcı risale yazma geleneği de onların kent yaşamına erken adım atmalarıyla ilgili olmalıdır. Tarım, mimari, ticaret gibi yerleşik düzene ilişkin unsurları diğer Türk kavimlerine göre daha evvel tecrübe eden Uygurların deneyim ve bilgilerini yazıya geçirme çabası, onları bir kez daha farklı kılmıştır. Asırlarca sözle kuşaktan kuşağa aktarılan bu bilgi ve tecrübeler, Çağatay yazı dili kullanılarak XVIII ve XIX. yüzyıllarda risale adıyla yazılı hâle getirilmiştir. Editörlerin aktardığı bilgilere göre bu risaleler; çiftçilik, tüccarlık, ağaç oymacılığı, çobanlık, sepetçilik, çömlekçilik, dericilik, aşçılık gibi meslekleri etraflıca tanıtmak için yazılmıştır. Risāle-i Dehkānçılık, Türkiye Türkçesindeki karşılığıyla Çiftçilik Risalesi de böyle bir kitaptır.

* Doç. Dr., Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Konya- TÜRKİYE, e-posta: [email protected]. 168

Risāle-i Dehkānçılık, metnin dört nüshası karşılaştırılarak hazırlanmış. Çalışmanın içeriği ve sözlüğü hazırlanırken konuyla ilgili daha önce yapılmış iki ayrı çalışmaya daha bakılarak incelemenin olabildiğince az hata ile tamamlanması hedeflenmiş. Bu tavır, metindeki okuma ve anlamlandırma sorunlarını çözme amacı da güdüyor. Çalışmanın “Giriş” bölümünde “risale” türü/terimi ile Çağatay Türkçesiyle yazılmış risalelerin genel özellikleri hakkında bilgiler veriliyor. Bu kısımda risale olarak nitelendirilen eserlerin fiziki özellikleri ile içeriklerine dair açıklamalar da var. Ayrıca Uygurlardan kalma Çağatayca el yazması eserlerin sayısı ve bugünkü durumu hakkında bilgiler veriliyor. Söz bu noktaya gelmişken henüz dil, edebiyat ve kültür yönüyle incelenmemiş pek çok risalenin araştırmacısını beklediğini de ifade edelim. “1. Bölüm”; gelenek, geleneksel meslek, meslek birlikleri, fütüvvetname kavramları üzerinde duruyor. Öger tarafından kaleme alınan bu satırlarda sırasıyla grup, sosyal grup, meslek, geleneksel meslek, fütüvvet ve fütüvvetname terimleri ele alınmış. Burada ayrıca okura, Türk dünyasının farklı sahalarında değişik adlarla (Çağatay Türkçesinde risale, Osmanlı Türkçesinde fütüvvetname) karşılığını bulan bir uygulamayı karşılaştırma ve etraflıca öğrenme imkânı sunuluyor. Çalışmanın “2. Bölüm”ü, Uygurlarda risalecilik geleneği ve risalelerin özelliklerine ayrılmış. Ötkür tarafından yazılan bu bölüm kısa olmakla birlikte çok yararlı bilgiler içeriyor. Bu satırlarda mesleklerin “el kitabı yahut yasası” (s. 9) olarak takdim edilen risalelerin yazılış gayesi, Uygurlarda risale yazma geleneğinin kökeni, risalelerdeki şekil ve içerik özellikleri veriliyor. Buradaki notlardan, risalelerde İslam dinine ait pek çok unsura/motife yer verildiği anlaşılıyor. Bu bölümde ticaret hayatında uyulması gereken dinî ve ahlaki kurallarla meslek erbabının dikkat etmesi gereken hususları da görmek mümkün. “3. Bölüm”, “Eski Türklerde ve Uygurlarda Çiftçilik (Dehkancılık)” adını taşıyor. Burada ilkin “déhkân” (

bulunan ve şiir şeklinde düzülen satırlar çiftçiliğin, toprağı ekip biçmenin insanlık için ne denli önemli olduğunu anlatıyor: “Padişahlıktır hakikat bilseler dehkançılık” dizesi, Uygur toplumunun çiftçiliğe yüklediği anlamı açıkça ortaya koyuyor. Çalışmanın son bölümünde dizin ve sözlük var. Metinde geçen her sözcüğün (özel adlar dâhil) nüsha bilgisi, varak ve satır numarası ve bağlamsal anlamlarıyla verildiği bu bölüm; okura aradığını kolayca bulma, sözcüklerin sıklığını tespit etme, nüshalar arasında karşılaştırma yapma imkânlarını sunuyor. Metinde geçen dua ve ayetlerin Türkçe meali, “4. Bölüm”de sayfa altında verildiği için bunlara bu kısımda ayrıca yer açılmamış. Risāle-i Dehkānçılık başlıklı çalışma, nüshaların tıpkıbasımları verilerek sonlandırılmış. Bize göre, yukarıda ana hatlarıyla tanıttığımız bu çalışmanın 3 önemli yönü var. Birincisi, nüshaların Çağatay Türkçesinin son devrini temsil ediyor olmasıdır. Çağatay sahasının son yıllarına ait metinlerin azlığı, Türklük bilimi çalışmalarında dile getirilen bir sorundur. Var olanlar da daha çok yabancı bilginler tarafından incelenmiş ve yayımlanmıştır. İşte bu çalışma, Türkiye Türkolojisini hayli geniş bir külliyattan haberdar ederek önemli bir işlev üstlenmiştir. İkincisi, metinlerin Uygur Türklerine ait olmasıdır. Uygurların zengin bir kültür birikimine sahip olduğu herkesin malumudur. Bu zenginliğin bir parçası olan risalelerin Türk bilim insanlarının kullanımına sunulması hem ülkemiz hem de bilim dünyası açısından sevindirici bir gelişmedir. Üçüncüsü farklı sahalarda varlığını sürdüren Türk kavimlerinin hayat tarzlarına, dillerine, söz varlığına, kültürüne dair karşılaştırma olanağı sunmasıdır. Risāle-i Dehkānçılık, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Biriminin destekleriyle ortaya çıkan altıncı yayın olma özelliği sergiliyor. Bu güzel çalışmanın hem editörleri hem yayına hazırlayanları hem de destekleyenleri teşekkürü fazlasıyla hak ediyor.

Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 2017/9

Neşe Harbalioğlu (Ed.), Raile Abdulvahit Kaşgarlı (Yayıma Haz.), Çağdaş Uygur Hikâyelerinden Seçmeler, Ankara: Gazi Kitabevi, 2016, 418 s.

Zeliha DOĞAN*

19. yüzyılın sonları 20. yüzyılın başlarında çağdaş Uygur edebiyatı oluşmaya ve gelişmeye başlamıştır. Bu dönemdeki siyasi ve sosyal olayların neticesinde Uygurlar dünyada edebiyat sahasındaki gelişmeleri takip etmeye ve yeni türleri kendi edebiyatlarında uygulamaya başlamışlardır. Edebiyattaki diğer türlerle birlikte hikâye 1930’lu yıllarda çağdaş Uygur edebiyatında da görülmeye başlanmıştır. Çağdaş Uygur Hikâyelerinden Seçmeler adlı bu çalışma, Şincan Uygur Özerk Bölgesi, Kazakistan ve Kırgızistan coğrafyalarında yaşayan Uygurlara ait çeşitli hikâyelerden oluşmaktadır. Söz konusu çalışma, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının desteklediği “Çağdaş Uygur Edebiyatı (1910- 2015) Projesi”nin ilk kitabıdır. Kitabın editörü Neşe Harbalioğlu, yayıma hazırlayanı Raile Abdülvahit Kaşgarlı’dır. Eserin incelemesi Hülya Kasapoğlu Çengel ve Adem Öger tarafından yapılmıştır. Eser Giriş ve Hikâyeler bölümünden oluşmaktadır. Giriş bölümünde Şincan Uygur Özerk Bölgesi’nde ve Türk dünyası coğrafyalarında oluşan ve gelişen çağdaş Uygur edebiyatı ve bu edebiyatın alt yapısını hazırlayan olaylar üzerinde durulmuştur. Çalışmanın Hikâyeler bölümünde on beş hikâye mevcuttur. Bu hikâyelerden on bir tanesi Şincan Uygur Özerk Bölgesi’nden, üç tanesi Kazakistan’dan ve bir tanesi Kırgızistan’dan seçilmiştir. Seçilen metinler çağdaş Uygur edebiyatının gelişimi hakkında okuyuculara bilgi vermektedir. Çalışmada hikâyelerin orijinalleri-aktarması karşılıklı olarak verilmiştir. Bu hikâyeler, Uygurların severek okuduğu, Uygurların düşünce sistemini, yaşam tarzlarını yansıtan hikâyelerden seçilmiştir. Titiz bir çalışma sonucu seçilen hikâyeler, çağdaş Uygur hikâyelerini ana hatlarıyla temsil etmektedir. Eser, Ömer Muhemmediy’in Éğir Künlerde, Zunun Kadiri’nin Mağdur Ketkende, Ablimit Mesudi’nin Sarañ Saqaydi, Mesumcan Zulpikar’ın Kona Mektep, Zordun Sabir’in Qerzdar, Nur Rozi’nin Möminniñ Momiğa Çiqişi, Muhammet Eli Zunun’un Qoş Mesçit, Memtimin Hoşur’un Burut Macirasi, Nurmuhemmet Tohti’nin Éşip Qalğan Bir Namrat, Abdureşit İmin’in Keçki Saqçilik, İlahun Celil’in Anam Qolliri, Ehtem Ömer’in Qarçiğa Balisi, Casaret

* Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, Nevşehir-TÜRKİYE, E-posta: [email protected]. 171

Cappar’ın Süt Reñlik Köñlek, Abbas Moniyaz Türkiykan’ın Aq Quşqaç, Mahmut Muhemmet ‘in Baş Kiyim Heqqide Parañ adlı hikâyelerinden oluşmaktadır. Bu çalışmadaki Éğir Künlerde (Ağır Günlerde), Kona Mektep (Eski Okul ), Anam Qolliri (Annemin Elleri) adlı hikâyeler Kazakistan sahasından, Keçki Saqçilik (Gece Nöbeti) adlı hikâye Kırgızistan sahasından, Mağdur Ketkende (Dermandan Kesirken), Sarañ Saqaydi (Deli İyileşti), Möminniñ Momiğa Çiqişi (Mümin’in Göndere Tırmanması), Qezdar (Borçlu),Qoş Mesçit (Çift Mescit),Burut Macirası (Bıyık Macerası), Éşip Qalğan Bir Namrat (Geriye Kalan Bir Yoksul), Qarçiğa Balisi (Kartal Yavrusu), Süt Reñlik Köñlek (Beyaz Elbise), Aq Quşqaç (Ak Serçe), Baş Kiyim Heqqide Parañ (Doppa Hakkında) Şincan Uygur Özerk Bölgesinden alınmıştır. Éğir Künlerde (Ağır Günlerde) adlı hikâye Hilal Öztürk tarafından, Kona Mektep (Eski Okul), Keçki Saqçilik (Gece Nöbeti), Sarañ Saqaydi (Deli İyileşti), Qezdar (Borçlu), Qoş Mesçit (Çift Mescit), Éşip Qalğan Bir Namrat (Geriye Kalan Bir Yoksul) Anam Qolliri (Annemin Elleri), Qarçiğa Balisi (Kartal Yavrusu), Aq Quşqaç (Ak Serçe), Baş Kiyim Heqqide Parañ (Doppa Hakkında) adlı hikâyeler Raile Abdulvahit Kaşgarlı tarafından, Mağdur Ketkende (Dermandan Kesirken) adlı hikâye Alimcan İnayet tarafından, Süt Reñlik Köñlek (Beyaz Elbise) adlı hikâyenin aktarımı Binure Abdukahaer tarafından, Möminniñ Momiğa Çiqişi (Mümin’in Göndere Tırmanması) adlı hikâye Ayixianguli Yimier tarafından, Burut Macirası (Bıyık Macerası) adlı hikâye Münevver Aksu tarafından aktarılmıştır. YTB projesi kapsamında büyük bir titizlikle hazırlanan bu eseri Yeni Uygur Türkçesi başta olmak üzere tüm bilim âlemine sunduğu için Neşe Harbalioğlu, Raile Abdulvahit Kaşgarlı ve proje ekibine teşekkür eder, çalışmalarının devamını bekleriz.