T.C. ORDU ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

MALAZGİRT MEYDAN MUHAREBESİ’NDEN TÜRKİYE SELÇUKLULARI HÂKİMİYETİNE KADAR KELKİT HAVZASINDA TÜRKLER

İLHAN ASLAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

TARİH ANABİLİM DALI

GENEL TÜRK TARİHİ BİLİM DALI

AKADEMİK DANIŞMAN

YRD. DOÇ. DR. FUAT HACISALİHOĞLU

ORDU 2017 II

I

II

ÖZ

ASLAN, İlhan, Meydan Muharebesi’nden Türkiye Selçukluları Hâkimiyetine Kadar Kelkit Havzasında Türkler, Yüksek Lisans Tezi, Ordu, 2017.

Coğrafyadan vatana dönüşüm azim ve doğru izlemler doğrultusunda gerçekleşen zorlu bir süreci kapsar. Orta zamanlar Anadolusu’nun Türkleşme serüveninin ortaya konulması yaşanılan süreçler kadar zorlu bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma ile Anadolu’nun bütününde merkezi ve otoriter bir Türk siyasi teşekkülünün tam hâkimiyeti söz konusu olmazdan evvel yaşanılan süreçler sınırları belirlenmiş bir coğrafi bölge üzerinden ortaya konulmuştur.

Bu spesifik ve teritoryal (bölgesel) çerçeve kapsamında Anadolu’ya gerçekleştirilen akınlarda stratejik bir niteliğine haiz olan Kelkit havzası özelinden hareket ederek söz konusu coğrafyada Türkleşme mefhumunun gelişim safhaları mekânsal bir bağlamda ele alınmıştır. Bu minval üzere tarihsel süreç Malazgirt Meydan Muharebesi öncesinde Tuğrul ve Çağrı Beyler ile başlayıp sonrasında Danişmendli, Saltuklu ve Mengücekli Beylikleriyle Selçukluların bölge üzerinde hâkimiyeti hem kendi aralarındaki hem de yerel güçlerle giriştikleri mücadeleler üzerinden ortaya konulmuştur. Nihayetinde Türkiye Selçuklu Devleti adlandırması ile süreç tamamlanmıştır.

Bu çalışma tamamlanana kadar tarihi coğrafya bakımından değerlendirilmeye tabi tutulmamış olan Kelkit havzasının Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Anadolu’nun ele geçirilişinde pek kıymetli bir üs olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Nitekim bölge üzerinde Bizans, Ermeni ve Gürcü kuvvetlerinin etkinliğinin kırılması artık Anadolu’da Türk yerleşimine muhalif bir tavır sergilenemeyeceğinin de göstergesiydi. Medeniyetlerin kavşağı konumundaki Anadolu coğrafyasında tarihsel varlığın daha güvenilir ve daha derinlikli bir zeminde meydana çıkarılması mikro (dar) araştırmaların nitelik ve niceliğine bağlıdır.

Anahtar Sözcükler: Kelkit, Selçuklular, Bizanslılar, Danişmendliler, Saltuklular, Mengücekliler. III

ABSTRACT

ASLAN, İlhan, Turks in the Kelkit Basin, from the Battle of Manzikert to the domination of the Anatolian Seljuks, Master thesis, Ordu, 2017.

Transforming a region into a homeland involves an difficult process that requires both perseverance and effective strategies. Describing the Turkification of during the Middle Ages is as difficult and complex as the processes and stages it actually involved. In this study, the processes preceding the establishment as well as the complete domination of a central and authoritarian Turkish political entity in Anatolia were evaluated by focusing on a geographical area with specific delineations.

Within this specific and territorial (regional) framework, the progress and stages of Turkification in the Anatolian region were addressed from a spatial and geographic perspective by looking at the Kelkit basin in particular, which held significant strategic importance for the Turkish movement and incursion into the region. In this context, the historical process that started with the reign of Tughril Beg and Chaghri Beg before the Battle of Manzikert, and which later continued with the Danishmends, Saltukids and Mengujekids, finally ending with the domination of the Seljuks over the region, was described from the standpoint of their struggles among themselves, as well as with local powers. Ultimately, this process entered its final stage with the foundation of the Anatolian Seljuk State.

The study demonstrates that the Kelkit basin, which has not been the subject of a historical geographical study prior to this project, was actually an important base, or stepping stone, for the Turkish conquest of Anatolia in the period following the Battle of Manzikert. Moreover, the fact that the influence of the Byzantine, Armenian and Georgian forces on the region were eventually broken at the time demonstrated that opposition to Turkish settlement in Anatolia was no longer a viable approach. Revealing the historical nature and past of the Anatolian geography – which is located at the crossroad of civilizations – in a more reliable and comprehensive manner is highly dependent on the quality and quantity of micro (specific) studies conducted on the subject. IV

Key Words: Kelkit, Seljuks, Byzantines, Danishmends, Saltukids, Mengujekids.

ÖNSÖZ

Karadeniz, Ortaçağ Türk tarihi araştırmaları bağlamında ihmal edilmiş bir bölgedir. Türkiye’de söz konusu bölgenin bu dönemini kapsayan çalışmalar maalesef bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdadır. Çünkü Orta zaman Karadeniz bölgesi tarihi araştırmalarının kaynaklarının birkaç dilden teşekkül etmesi ve bu kaynaklardaki bilgilerin neredeyse mahdut bir seviyede olması araştırmacıların işini güçleştirmektetir. Bu çalışmada dönemin kaynaklarından hareketle Karadeniz bölgesinin sınırlarına dâhil olan ve Kelkit havzası olarak adlandırılan bölgedeki Türk varlığının Ortaçağlardaki izlerini sürmeye çalıştık. Kaynaklardan edinilen bulgular, Türklerin en az İç ve Doğu Anadolu’da olduğu kadar Kuzey Anadolu’nun önemli bir kesimini teşkil eden Kelkit havzasında da etkin olduğu sonucunu ortaya çıkardı. Kısacası bu çalışmayla Türk tarihindeki karanlık bir dönem aydınlatılmaya çalışılmış ve Türklük araştırmalarında bir boşluğun doldurulması amaçlanmıştır.

Bu çalışmanın meydana çıkması sırasında benden hiçbir yardımını esirgemeyen ve daima beni destekleyen muhterem hocalarım Prof. Dr. İbrahim TELLİOĞLU ve Yrd. Doç. Dr. Fuat HACISALİHOĞLU’na en içten teşekkürlerimi sunmayı bir görev sayarım. Ayrıca çalışma sürecinde bazı kaynak eserlerin temini noktasında yardımlarını esirgemeyen Şeref KARATAY beyefendiye müteşekkirim. Bu zorlu süreçte moral desteklerinden ötürü dostlarım Mustafa YALÇINKAYA ve Mustafa KOÇ’a hassaten teşekkür ederim. Son olarak eksikliklerini hiçbir zaman hissettirmeyen ve benim için her türlü fedakârlığa katlanan aileme ve üzerimde büyük emekleri bulunan sevgili Halil BAŞER’e en içten teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.

İLHAN ASLAN

V

ÖZGEÇMİŞ

Kişisel Bilgiler Adı Soyadı: İlhan ASLAN Doğum Yeri ve Tarihi: Samsun/25.05.1989

Eğitim Durumu Lisans Öğrenimi: Samsun 19 Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yüksek Lisans Öğrenimi: Ordu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Bildiği Yabancı Diller: İngilizce Bilimsel Etkinlikler:

İş Deneyimi Uygulamalar: Projeler: Çalıştığı Kurumlar:

İletişim E-Posta Adresi: [email protected] Telefon: İş: Ev: Cep: Tarih ve İmza:

VI

KISALTMALAR a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale AÜDTCF : Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi AÜ : Atatürk Üniversitesi Bkz. : Bakınız C. : Cilt çev. : Çeviren Ed. : Editör Haz. : Hazırlayan İÜEF : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi MÜFEF : Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Neşr. : Neşreden Not. : Notlandıran s. : Sayfa S. : Sayı DİA : Diyanet İslâm Ansiklopedisi TTK : Türk Tarih Kurumu Trans. : Translated Vd. : Ve devam eden Vol. : Volume

VII

İÇİNDEKİLER

BİLDİRİM...... ı ÖZ...... ıı ABSTRACT...... ııı ÖNSÖZ...... ıv ÖZGEÇMİŞ...... v KISALTMALAR...... vı İÇİNDEKİLER………………………………………………………………....vıı EKLER LİSTESİ...... ıx AMAÇ-KAPSAM-YÖNTEM...………………………………………………....x KAYNAKLAR...……………………………………………………………...... 1 GİRİŞ..……………………………………………………………………….....19

I. BÖLÜM BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ ZAMANINDA KELKİT HAVZASINA YAPILAN AKINLAR

1. Malazgirt Öncesi Dönem……………………………………………….……22 2. Malazgirt Sonrası Türklerin Kelkit Havzasına Yerleşmesi………………….33

II. BÖLÜM BEYLİKLER ZAMANINDA KELKİT HAVZASINDAKİ FAALİYETLER

1. Dânişmendliler Dönemi……………………………………………………...40 1. 1. Dânişmendli Beyliği’nin Kuruluşu ve Dânişmend Gazi...... 40 1. 2. Gümüştegin Dönemi (1085-1105)………………………………...42 1. 3. Emîr Gazi Dönemi (1105-1134)…………………………………..46 1. 4. Melik Muhammed Dönemi (1134-1143)………………………….49 1. 5. Yağıbasan Dönemi (1143-1166) ve Sonrasında Gelişen Olaylar…50 2. Saltuklular Dönemi…………………………………………………………..57 VIII

3. Mengücekliler Dönemi………………………………………………………61

III. BÖLÜM TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NİN KELKİT HAVZASINI HÂKİMİYETİ ALTINA ALMASI

1. Türkiye Selçuklu Devleti…………………………………………………….65 2. Samsun’un Fethi ve Müslüman Samsun’un Kurulması……………………..70 3. Gürcüler İle Yapılan Mücadeleler…………………………………………...72 4. Trabzon Rum Devleti’nin Kontrol Altına Alınması…………………………75 5. Mengücekli Beyliği’nin İlhak Edilmesi……………………………………..78

SONUÇ………………………………………………………………………....83 EKLER....…………………………………………………………………...... 85 BİBLİYOGRAFYA………………………………………………………….....90

IX

EKLER LİSTESİ

Harita 1: Kelkit Havzasının Sınırları...... 85 Harita 2: Kelkit Havzasının Fizikî Coğrafyası...... 86 Harita 3: Kelkit Havzası Yerleşimleri...... 87 Harita 4: Kelkit Havzası Yerleşimleri...... 88 Harita 5: Roma Döneminde Pontos Theması...... 89

X

AMAÇ-KAPSAM-YÖNTEM

Ele alınan araştırmada Kelkit havzası olarak belirlenen bölgeye Ortaçağlarda yapılan Oğuz/Türkmen yerleşimi, dönemin kaynaklarından ve modern araştırmalardan edinilen bilgiler ışığında incelenmeye tabi tutulmuştur. Çalışmanın özünde mevzubahis yerleşim merkezinin Anadolu’da meskûn Türkler için ne derece önem ifade ettiği sorusuna cevap bulunmaya çalışılmıştır.

Çalışma alanı, konunun daha anlaşılır olmasını sağlamak adına sınırlandırılmıştır. Çalışmamızın ilk aşamasında geçmişi çok eskilere dayanan bölgenin tarihi coğrafyası tespit edilmiş ve Kelkit adının etimolojisi üzerinde durulmuştur. Akabinde bölgenin Büyük Selçuklu Devleti ile başlayıp Türkmen beylikleri ile devam eden ve Türkiye Selçuklu Devleti ile son bulan Ortaçağlardaki siyasi tarihine yer verilmiştir. Ayrıca bu tarihi süreçte Kelkit havzasında meskûn Oğuz/Türkmen kitlelerin yerleşim alanları üzerinde durularak söz konusu bölgenin Türk hâkimiyeti altındayken hangi havalilerden müteşekkil olduğu da belirlenmeye çalışılmıştır.

Bu çalışma mekân (coğrafya) ve derinlik (zaman) temelinde inşa edilmeye çalışılmıştır. Zamanı belirlemek siyasi tarihçe sayesinde mümkün olmakla birlikte coğrafyanın tespiti daha güç bir meşgale olarak ortaya çıkmaktadır. Kelkit havzası hakkındaki bilgilerin çalıştığımız zaman dilimi bağlamında dönemin kaynaklarına tafsilatlı bir şekilde aksetmemiş olması ve bölgenin kendine has tarihi coğrafyasının sınırlarının karmaşık bir yapı arz etmesi, bölge sınırlarının belirlenmesini güçleştirmektedir. Bu sebeple konunun mahiyetinin iyi anlaşılması için dönemin muhtelif kaynaklarının sıkça karşılaştırılması yoluna gidilmiştir. Ayrıca araştırmayı güçleştiren bir başka husus ise bölge üzerine yapılan özel ya da genel anlamda tam tekmil bir eserin olmayışıdır. Gördüğümüz kadarıyla bölge üzerine yazılan makaleler dahi henüz istenilen seviyede değildir. Hal böyle olunca bölgenin tarih araştırmaları bağlamında bakir bir saha olduğu kendiliğinden anlaşılmaktadır. İncelemeye tabi tutulan saha hakkında yer yer önemli bilgiler veren Osman Turan’ın çalışmaları kullanılmış ve bahsettiğimiz zorlukların bariz hatalara yol açmaması için onun metodu XI

takip edilmeye çalışılmıştır. Bunun yanında ele alınan olaylar tarihi olgulardan hareketle tümden gelim mantığı çerçevesi için değerlendirilmiştir. 1

KAYNAKLAR

A-İslâm Kaynakları:

İbnü’l-Esîr: Ortaçağ’ın en büyük İslâm tarihçisi olarak bilinmektedir. 1160 yılında Cezîret İbn Ömer’de doğmuştur. Bundan dolayı Cezerî nisbesiyle, babasının Esîrü’d-dîn lakabını taşımasından dolayı da İbnü’l-Esîr olarak anılmıştır. Muhtelif âlimlerden ilim tahsil etmekle birlikte araştırma faaliyetlerinde bulunmuştur. Kudüs’ün fethinden sonra 1188 yılında Dımaşk’ta Selâhaddîn Eyyûbî ile görüşen ve Hittîn Savaşı’nın cereyan ettiği yeri gezen İbnü’l-Esîr, aynı yıl hükümdarın Antakya Prensliği’ne karşı düzenlediği sefere Musul askerlerinin yanında tarihçi olarak katılmıştır. Ardından Musul’a dönmüş ve ölümüne kadar hayatını Atabeg Bedreddîn Lü’lü’ün himayesinde geçirmiştir1. el-Kâmil fi’t-Târih isimli eserini devrin kaynaklarından edinmiş olduğu bilgilerle vücuda getirmiştir. XII ciltten müteşekkil olan bu eser hilkatten 1231 yılına kadar hâsıl olan olayları ihtiva etmektedir. Ayrıca müellifin eseri telif ederken kullandığı kaynakların birçoğu günümüze ulaşmamıştır. Bu nedenle İbnü’l-Esîr’in eseri çok kıymetli bir özelliğe sahiptir. Çalışmamızın muhtelif yerlerinde zikrettiğimiz eserin IX, X, XI, ve XII. ciltlerinden istifade ettik2.

Sıbt İbnü’l-Cevzî: 1186 yılında Bağdat’ta dünyaya gelmiştir. Anne tarafından dedesi olan ünlü vaiz Cemalüddin İbnü’l-Cevzî’nin torunudur. Dedesinin isminden hareketle kendisine İbnü’l-Cevzî lakabı verilen Ebû’l-Muzaffer Yusuf, Mir’âtü’z- Zamân fî Târîhi’l-Âyân tesmiye olunan eserin müellifidir. Hilkatten itibaren başlayıp 1257 yılına kadar olan olayları ihtiva eden eser genel bir vekayinâme özelliği taşımaktadır. Müellif eserini İbnü’l-Esîr, İbn Asâkir, İbnü’ş-Şeddâd ve Dübeysî gibi isimlerin eserlerini kullanarak telif etmiştir. Eser, XI. yüzyıldaki Selçuklu tarihi hakkında oldukça tafsilatlı bilgiler vermesi hasebiyle son derece önem taşımaktadır3.

Ebu Abdullah Muhammed el-Âzîmî: Müellif, Arapların Tenûh kabilesine mensup olup 1090 yılında Halep şehrinde dünyaya gelmiştir. Arkadaşı olan İbn Asâkir ile birlikte Dimaşk bölgesine gidip ilim tahsil etmiş ve akabinde tekrar Halep’e dönmüştür. Şairane bir özelliği de olan el-Âzîmî, dönemin ünlü şafiî fakihi Tâcü’l-İslâm Ebu Sa’d

1 Abdülkerim Özaydın, “İzzeddîn İbnü’l-Esîr”, DİA, C. 21, İstanbul 2000, s. 26. 2 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t- Târih, C. I-XII, çev. Abdülkerim Özaydın, Bahar Yayınları, İstanbul 1987. 3 Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü’z-Zamân fî Târîhi’l-Âyân, çev. Ali Sevim, TTK Yayınları, Ankara 2011. 2

Abdülkerim Sem’ânî (1113-1166) ile görüşüp tanışma imkânı olmuştur. Telif ettiği Târîhu’l-Âzîmî addolunan eseri hilkatten başlayıp 1444 yılına kadar cereyan eden olayları kapsamaktadır. Bu çalışmada Selçuklular, Dânişmendliler ve Haçlı Seferleri bahsinde zikrettiğimiz eserden büyük ölçüde istifade ettik4.

Ebû’l-Hasen ahmed b. Yahyâ b. Câbir b. Dâvûd el-Belâzurî: Doğum yeri ve tarihi bilinmeyen müellifin Farsça’dan Arapça’ya tercümeler yaptığı için İran menşeli olduğu sanılmaktır. Nesebi hakkında bilgi bulunulmaması ve büyük dedesi Dâvûd’dan önceki atalarından hiç bahsedilmemesi bu kanaati güçlendirmekte ve en azından Arap asıllı bir aileden gelmediğini göstermektedir. Dedesi Câbir’in, Abbâsî Halifesi Hârûnnürreşîd zamanında Mısır haracına bakan Hâsib’in kâtibi olduğu dışında ailesi hakkında bilgi yoktur. Künyesi de kaynaklarda Ebû’l-Hasan, Ebû’l-Abbâs ve Ebû Ca’fer şekillerinde de geçmektedir. Belâzurî Bağdat, Dımaşk ve Humus’ta bulunarak muhtelif âlimlerden hadis ve tarih sahasında dersler almıştır. Fütûhu’l-Büldân adıyla telif ettiği eseri Hz. Peygamber zamanından hicrî III. yüzyıla kadar devam eden fetihlerini anlatmaktadır5. Çalışmamızda bu eserden İslam-Bizans mücadeleri konusunda isrifade ettik6.

Şadruddîn Ebu’l-Hasan ‘Ali İbn Nâşır İbn ‘Ali El-Hüseynî: Ahbârü’d-Devleti’s- Selçukiyye adlı eserin yazarı olduğu sanılmaktadır. Söz konusu eser ve müellifi hakkında muhtelif fikirler bulunmaktadır. Zikrettiğimiz bu eserin diğer adı Zübdetü’t- Tevârih’tir. Eser büyük Selçuklu sultanları ile Irak Selçukları hakkında kıymetli bilgiler vermektedir. Bu çalışmada özellikle Büyük Selçuklu sultanlarının Doğu Anadolu ve Kafkaslara yönelik seferleri bahsinde mezkûr eserden yararlandık7.

Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Râvendî: İran sınırları içerisinde kalan Râvend bölgesinin müntesiplerindedir. Son derece iyi bir eğitim almış aileye mensup olan müellif Râhatü’s-Sudûr ve Âyetü’s-Sürûr isimli eserini telif etmiştir. Müellif, Farsça kaleme aldığı bu eserini Türkiye Selçuklu Sultanı I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’e ithaf etmiştir. Mezkûr eser Selçukluların kuruluş yıllarından itibaren başlayıp 1194 yılına

4 El-Âzîmî, Âzîmî Tarihi: Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler (H. 430-538=1038/39-1143/44), çev. Ali Sevim, TTK Yayınları, Ankara 2006. 5 Mustafa Fayda, “Belâzurî”, DİA, C. 5, İstanbul 1992, s. 392-393. 6 El-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, çev. Mustafa Fayda, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987. 7 Şadruddîn Ebu’l-Hasan ‘Ali İbn Nâşır İbn ‘Ali El-Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s-Selçukiyye, çev. Necati Lugal, TTK Yayınları, Ankara 1999. 3

kadar meydana gelen olaylardan bahsetmektedir. Çalışmamızın Anadolu beyikleri ile ilgili bahsinde mevzubahis eserden faydalandık 8

Reşîdü’d-dîn Fazlullah: Tarihlerin toplamı anlamına gelen Camiü’t-Tevârih adlı eserin yazarıdır. Yahudi asıllı olan müellif daha sonra Müslüman olmuştur. Aynı zamanda iyi bir hekim ve ilim adamıdır. Bunun yanında Arapça, Farsça, Türkçe, Moğolca ve İbranice gibi lisanlara vakıf olduğu da söylenmektedir. Genel bir tarih kitabı özelliği taşıyan bahsettiğimiz bu eserinde ise Selçuklular, Moğollar ve Bâtınîler hakkında oldukça kıymetli bilgiler bulunmaktadır. Eser, Sultan Alparslan’nın Kelkit havzasına dâhil olan beldeleri Gazilere iktâ olarak vemesi yönündeki bilgilerle havi olması bakımından önemlidir Yaptığımız bu çalışmada eserin Türkçe tercümesinden istifade ettik9.

El-Hüseyin B. Muhammed B. Ali El-Caferi Er-Rugadi İbn Bibi: el-Evamirü’l- Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye adlı eserin müellifidir. İsminde geçen Rugadî nisbesinden İran’ın Mâzenderan bölgesindeki Rugad şehrine mensup olduğu düşünülmektedir. Annesi Bîbî Müneccime, Nîşâbur’daki Şafiîler’in reisi Kemâleddîn Simnânî’nin kızı olup anne tarafından Fakih Mıhammed b. Yahyâ’nın torunudur. Babası Mecdüddîn Muhammed Tercümân ise Kûr-ı Surh seyyidlerinden ve Cürcân şehrinin ilerigelenlerindendir. Alâeddîn Ata Melik Cüveynî’nin isteği üzerine Bilâd-ı Rûm’un (Anadolu) fethinden başlamak üzere bir Türkiye Selçuklu tarihi telif etmiştir10. Eser, Türkiye Selçuklu Devleti’nin en kıymetli kaynak eserlerinden biridir. Türkiye Selçuklularının yanı sıra Dânişmendliler, Mengücekliler ve Saltukluların Kelkit havzasındaki faaliyetleri hakkında da tafsilatlı bilgiler ihtiva etmektedir. Çalışmamızda Mürsel Öztürk tarafından yapılan tercüme kullanılmıştır11.

Mahmûd b. Muhammed el-Kerîm Aksarâyî: Aksarâyî nisbesi muhtemelen müellifin Aksaraylı bir aileden geldiğini göstermektedir. Telif ettiği eserden iyi bir tahsil gördüğü, İslâmî ilimlerle Arap ve Fars edebiyatına vâkıf olduğu anlaşılmaktadır. İlhanlı Hükümdarı Abâkâ ve Argun devirlerinde Anadolu’daki İlhanlı hazinesine ait “incü ve iktâların idaresi”, nâiblik ve Dânişmendli ilinin yönetimi gibi görevlerde

8 Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Râvendî, Râhatü’s-Sudûr ve Âyetü’s-Sürûr, C. I-II, çev. Ahmed Ateş, TTK Yayınları, Ankara 1999. 9 Reşîdü’d-dîn Fazlullah, Camiü’t-Tevârih, çev. Erkan Göksu-H. Hüseyin Güneş, Selenge Yayınları, İstanbul 2011. 10 Abdülkerim Özaydın, “İbn Bîbî”, DİA, C. 19, İstanbul 1999, s. 379. 11 El-Hüseyin B. Muhammed B. Ali El-Caferi Er-Rugadi İbn Bibi, el-Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l- Ala’iye (Selçuk-Nâme), C. I-II, çev. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1996. 4

bulunan Mucîrü’d-dîn Emîrşâh’ın hizmetinde bulunmuştur12. Kendisinin aslî görevi divan kâtipliğidir. Müsâmeretü’l-ahbâr ve Müsâyeretü’l-ahyâr isimli eserini 1323 yılında İlhanlılar’ın Anadolu valisi Timurtâş b. Çobân’a sunmuştur. Eserde tafsilatlı olmamakla birlikte Kelkit havzasındaki Türkmen faaliyetleri hakkındaki bilgilere rastlamak mümkündür13.

Ahmed b. Mahmûd: Selçuk-Nâme isimli eserin müellifidir. Müellif, bir Osmanlı tarihçisidir. Zikrettiğimiz eseri, Büyük Selçuklu Devleti’nin tarih sahnesine çıkmasından Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna kadarki süreçte meydana gelen olayları anlatmaktadır. Eserinde Zübtetü’t-Tevârîh, el-Muntazam fî Tarihi’l-Mülûk ve’l-Ümem, Zübdetü’n-Nusra ve Nuhbetü’l-Usra, ve el-Kâmil fi’t-Târih gibi tarih kitaplarının emareleri görülmektedir. Mevzubahis eserin, Büyük Selçuklu Devleti ile Türkiye Selçuklu Devleti’nin Karadeniz bölgesine yönelik bilgi verdiği kısımlarından istifade ettik14.

Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah: Müellif, 1631 yılında Selanik’te doğmuştur. Ailesi aslen Konya Ereğli’dendir. Fakat babası Lütfullah bölgede meydana gelen bir asayişsizlik hadisesi nedeniyle Selanik’e hicret etmiştir. Mevlevî tekkesinde yetişen müellif tefsir, hadis ve meânî konularında yetkin bir isimdir15. Kelkit havzasında Türklerin fetih hareketleriyle ilgili son derece kıymetli ve tafsilatlı bilgiler veren. Câmiu’d-Düvel adlı eseri ilk olarak Arapça kaleme alınmışsa da sonradan Osmanlı Türkçesi’ne çevrilmiştir. Bu çalışmada Ali Öngül tarafından hazırlanan nüsha kullanılmıştır16.

Hamdullâh Müstevfî-i Kazvînî: 1281 yılında Kazvîn’de dünyaya gelmiştir. En eski dedesi Hürr b. Yezîd el-Rihâyî Kerbela Vakası’nda Hz. Hüseyin’in yanında bulunmuştur. Arap asıllı Şiî bir ailenin çocuğu olan müellif son derece iyi bir eğitim görmüştür. Büyük dedesi Nasr İlhanlıların idaresinde çalışmış, Irak müstevfîliğine kadar yükselmiştir. Böylece kendisinden sonra gelen çocuk ve torunlarına da bu unvan verilmiştir. Reşidüddîn tarafından Kazvîn, Ebher, Târim ve Zencan müstevfîliklerine

12 İsmail Aka, “Kerîmüddin Aksarâyî”, DİA, C. 2, İstanbul 1989, s. 293. 13 Mahmûd b. Muhammed el-Kerîm Aksarâyî, Müsâmeretü’l-ahbâr ve Müsâyeretü’l-ahyâr, çev. Mürsel Öztürk, TTK Yayınları, Ankara 2000. 14 Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, C. I-II, Haz. Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1977. 15 Ahmet Ağırakça, “Müneccimbaşı Ahmed Dede”, DİA, C. 32, İstanbul 2006, s. 4. 16 Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Câmiu’d-Düvel, C. I-II, çev. Ali Öngül, Akademi Kitapevi, İzmir 2000. 5

tayin edilen müellif, Zafernâme, Nüzhetü’l-Kulûb adlı eserleri telif etmiştir. Reşidüddîn’in eserinin bir özeti olan Târîh-i Güzîde adlı eseri Peygamberler tarihi, eski İran tarihi, İslâm devrindeki İran-Tûran sülaleleri ve Moğol tarihi gibi konularda bilgi vermektedir17. Çalışmamızda söz konusu eserden Büyük Selçuklu Devleti zamanında zuhur eden olayları anlatırken yararlandık 18.

Tarîh-i Âl-i Selçuk (Anonim Selçuk-Nâme): Yazarı bilinmediği için Anonim olarak anılan bu eserin tek yazma nüshası Paris’teki Fransız Millî Kütüphanesi (Bibliothéque National)’nde bulunmaktadır. Eser, Selçuklu tarih yazımına uygun özellikler taşıması münasebetiyle Selçuk-nâme olarak kabul edilmektedir. Bunun yanı sıra eserin yazma nüshasındaki alt başlığı Tarîh-i Âl-i Selçuk Pâdişâhân-ı ilâ Rahmetihî li-Rabbihi el-Ğafûr adını taşımaktadır. Fransız şarkiyatçı Charles Schefer tarafından bilim âlemine takdim edilen eser Büyük Selçuklu Devleti, Abbâsîler, Hârezmşâhlar, Türkiye Selçukluları ve Anadolu beyliklerinden bahsetmektedir. Yaptığımız bu çalışmada Türkiye Selçukluları ve Kelkit havzasında hâkimiyet tesis eden Türkmen beylikleri hakkında muhtasar bilgiler veren eserden istifide ettik19.

Dânişmend-Nâme: Destanî mahiyette olan bu eserin yazarının, Mevlânâ İbn-i Âlâ olduğu sanılmaktadır. Eser, Dânişmend Gazi’nin doğumu, çocukluk ve yetişme devresiyle başlamaktadır. Asıl adı Melik Ahmed olup Emîri Ömer’in kızı ile Ali b. Mızrab’ın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Battal Gazi’nin torunu Sultan Turasan ile arkadaş olur. Bir taraftan ondan silâhşörlük öğrenirken diğer taraftan İslâmî ilimlere çalışır ve kısa zamanda âlim olur. Bu sebeple kendisine “Dânişmend” unvanı verilmiştir20. Mevzubahis eser XIV. yüzyıl ve öncesi Türklerinin gelenek, görenek ve hayat tarzı hakkında zengin bilgiler içermektedir. Bunun yanında Dânişmend Gazi ve arkadaşlarının Kelkit havzasındaki faaliyetleri destansı bir şekilde anlatılmaktadır. Eser hakkında ilk geniş çaplı çalışmayı Iréne Mélikoff yapmıştır21. Çalışmamızda ise Necati Demir tarafından neşredilen nüsha kullanılmıştır22.

17 Ramazan Şeşen, Müslümanlarda Tarih ve Coğrafya Yazıcılığı, İSAR Vakfı, İstanbul 1998, s. 240-241. 18 Hamdullâh Müstevfî-i Kazvînî, Târîh-i Güzîde (Zikr-i Pâdişâhân-i Selçukiyân), Ed. Erkan Göksu, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2015. 19 Tarîh-i Âl-i Selçuk (Anonim Selçuk-Nâme), çev. Halil İbrahim Gök-Fahrettin Çoşguner, Atıf Yayınları, Ankara 2014. 20 Ahmet Yaşar Ocak, “Dânişmendnâme”, DİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 478. 21 Bkz. Iréne Mélikoff, La Gaste de Melik Dânişmend: Etude Critique du Dânişmendnâme, C. I-II, Librairie Adrien-Malsonneuve, Paris 1960. 22 Dânişmend-Nâme, Haz. Necati Demir, Akçağ Yayınları, Ankara 2004. 6

İbn Kalânisî: Müellif, 1073 yılında Dımaşk’ta dünyaya gelmiştir. Dil, edebiyat ve dinî ilimler konusunda eğitim almıştır. Önceleri Dımaşk’ta Divânü’l-Resâil dairesinde münşî (kâtip) olarak çalışmıştır. 1153 yılında ise bu divânın reisliğine getirilmiştir23. Eserini Hilal es-Sâbî’nin Tarih’ine zeyl olarak yazmıştır. Zeylü Târihi Dimaşk isimli eser24 XII. yüzyılda gerçekleşen Haçlılar ile Selçuklular arasındaki mücadelelere ışık tutmaktadır. Eser Dânişmendliler ile Haçlılar arasında cereyan eden mücadeleler ile Kelkit havzasındaki Dânişmendli faaliyetleri bakımından son derece önem teşkil etmektedir.

Evliya Çelebi: XVII. yüzyılın en meşhur seyyahlarından biridir. Kendisi hakkındaki bilgilerin çoğu kaleme aldığı on ciltlik seyahatnâmeye dayanır. Evliya Çelebi adının mahlası olduğu ve bu mahlası hocası İmam Evliya Mehmed Efendi’ye nispetle kullandığı rivayet edilmektedir. Tam anlamıyla bir kültür hazinesi olan seyahatnâmesi Türk tarihinin klasikleri arasında yerini almayı başarabilmiştir. Evliya Çelebi’nin seyahat ettiği bölgelerden biri de Kelkit havzasıdır. Her ne kadar Evliya Çelebi’nin yapmış olduğu seyahat ilgilendiğimiz zaman diliminden çok sonraları yapılmışsa da müellifin eseri25 çalışmamızdaki etimolojik bahisler için önem taşımaktadır.

Ahmed b. Yusuf b. Ali İbnü’l-Ezrak: Müellif kendisinin 1117 yılında Meyyâfârikîn (Silvan) şehrinde doğduğunu belirtmektedir. Son derece iyi bir tedrisattan geçmekle birlikte mensup olduğu ailesi, çocukluk yılları ve milliyeti hakkındaki bilgiler belirsizdir. Ancak dedesinin Hasankeyf’te bazı idarî görevlerde ve Diyarbekir valiliğinde bulunduğunu, ayrıca Sultan Melikşâh’a gönderilen bir heyette yer aldığını kaydetmektedir. Artuklular’ın Mardin kolunun kurucusu Necmeddîn İlgazi döneminde doğan, onun halefleri Timurtaş Necmeddîn Alp ve II. Kutbüddîn İlgazi dönemlerinde yaşayan İbnü’l-Ezrak, kronolojik bir özelliğe sahip olan eserinde Irak, Suriye ve Doğu Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde yaptığı gezileri, bulunduğu görevleri, tanıştığı halife, sultan, emîr, vezir, kadı gibi önemli kişilerin yanı sıra gördüğü tarihî binaları ve şahit

23 Şeşen, a.g.e., s. 111. 24 İbn Kalânisî, Zeylü Târihi Dimaşk, çev. Onur Özatağ, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015. 25 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, C. II/I, Haz. Yücel Dağlı-Seyit Ali Karaman, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2014. Evliya Çelebi ve eseri hakkında bilgi sahibi olmak için bkz. Franz Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, çev. Coşkun Üçok, T.C. Külür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000, s. 241-245. 7

olduğu hadiseleri tafsilatlı bir şekilde anlatmıştır26. Bu çalışmada Mengücekliler ve Saltuklular bahsinde İbnü’l-Ezrak’ın eserinden istifade edilmiştir27.

Muhammed b. Hâvendşâh b. Mahmûd Mîrhând: Timurlular dönemi müelliflerinden olan Mirhând, Ravzatu’s-Safâ nam meşhur eserini 1498 yılında kaleme almış ve bu eserini hocası Ali Şir Nevâi’ye ithaf etmiştir. Bir derleme mahiyetinde olan eser, Mirhând’ın zamanına kadar zuhur eden İslâm dünyasındaki hadiseleri ihtiva etmektsdir. Yedi ciltten müteşekkil olan eserin birinci cildinde hilkatten başlayarak peygamberler tarihi ve İslâmiyetten önceki İran tarihi anlatılmaktadır. İkinci ciltte Hz. Peygamber ve dört halife devirleri, üçüncü ciltte Oniki İmâm, Emevî ve Abbâsî halifeleri, dördüncü ciltte Selçuklular ve Hârezmşâhlar gibi Abbâsîler ile çağdaş olan sülâleler, beşinci ciltte Cengiz Han ve halefleri, altınci ciltte Timur ve halefleri anlatılmıştır. 1523 yılında torunu Hândmir tarafından yazılan yedinci ciltte Hüseyin Baykara, Bedîü’z-zamân Mirzâ ve Özbek Hanı Şeybânî dönemi hakkında bilgi verilmiş ve eser bir hatîme ile sonlandırılmıştır. Çalışmamızda mezkûr eserin Selçuklular ile ilgili bölümleri kullanılmıştır28.

Minhâc-i Sirâc el-Cûzcânî: Kadı Minhâc-i Sirâc el-Cüzcânî ismiyle şöhret bulan Minhâcü’d-dîn Ebû Ömer Osmân bin Sirâcü’d-dîn Muhammed bin Minhâcü’d-dîn Osmân bin İbrahim bin İmâm Abdu’l-hâlık el-Cüzcânî, 1193 yılında Firûzkûh’ta dünyaya gelmiştir. Son derece iyi bir tahsil gören müellif, XIII. yüzyılın ilk yarısında Delhi Türk Sultanlığında en yüksek dinî-kazaî mevkilere yükselmiş ve Tabakât-ı Nâsırî isimli eserini telif ederek en önemli İslâm tarihçileri arasında yerini almıştır. Çaışmamızda özellikle Selçuklular ile ilgili kısımlarda mevzubahis eserden istifade edilmiştir29.

Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî: Ortaçağın en büyük seyyahı ve Tuhfetü’n-Nuzzâr fî Garâibi’l-Emsâr ve Acâibi’l-Esvâr olarak bilinen seyahatnâmenin müellifi Ebû Abdullah Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin İbrahim Levâtî Tancî 1304 yılında Fas’ın Tanca şehrinde dünyaya gelmiştir. Ailesi, Berberîlerin Levâte kabilesinden olup, Berka’dan Tanca’ya göç etmiştir. 22 yaşında Hac fârizâsını

26 Ahmet Savran, “İbnü’l-Ezrak el-Fârikî”, DİA, C. 21, İstanbul 2000, s. 34. 27 Ahmed b. Yusuf b. Ali İbnü’l-Ezrak, Meyyâfârikîn ve Âmid Târihi (Artuklular Kısmı), Haz. Ahmet Savran, AÜ Yayınları, Erzurum 1992. 28 Muhammed b. Hâvendşâh b. Mahmûd Mîrhând, Ravzatu’s-Safâ fî Sîreti’l-Enbiyâ ve’l-Mülûk ve’l- Hulefâ, çev. Erkan Göksu, TTK Yayınları, Ankara 2015. 29 Minhâc-i Sirâc el-Cûzcânî, Tabakât-ı Nâsıri yâ Tarih-i İrân ve’l-İslâm, çev. Erkan Göksu, TTK Yayınları, Ankara 2015. 8

gerçekleştirmek için memleketinden ayrılan İbn Battûta, sergüzeşt bir kişiliğe sahip olduğu için yaklaşik olarak yirmi beş yıl sürecek olan bir seyahate başlamıştır. Özellikle Anadolu yarım adası ve Ortaçağ Arap coğrafyacılarının Deşt-i Kıpçak olarak adlandırdıkları Güney Rusya sahası hakkında önemli bilgiler veren müellif, Kelkit havzasına dâhil olan bölgelerde de bulunmuştur. Bu anlamda İbn Battûta’nın Kelkit havzası hakkında gözlemleri çalışmamız açısından büyük bir öneme sahiptir. Çalışmamızda mezkûr seyehatnâmenin Türkçe tercümesi kullanılmıştır30.

Şihâbeddîn b. Fazlullâh el-Ömerî: Kadı, fakih ve sır kâtibi olan el-Ömerî^nin kökeni Hz. Ömer’e dayanmaktadır. Yaklaşık bir asır boyunca Mısır ve Suriye’de divân- ı inşâ başkanlığını elinde bulunduran bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen el- Ömerî’nin ailesi Aşağı Mısır’ın Bürüllüs kentine yerleşmiş olmasına rağmen kendilerini Mısırlıdan çok Suriyeli gördükleri için “Dımaşkî” künyesini kullanmışlardır. Hicrî 700 yılında dünyaya gelen el-Ömerî, 27 ciltten oluşan tarih, coğrafya, edebiyat, asrtronomi, sosyoloji vs. konularını ihtiva eden Mesâliku’l-ebsâr fî Memâliku’l-emsâr adlı eserini vücuda getirmiştir. Çalışmamızda Dânişmend Gazi ve Anadolu beylikleri hakkında mevzubahis eserden istifade edilmiştir31.

Nizâmî-i Gencevî: Müellifin doğum ve ölüm tarihi bilinmediği gibi hayatı hakkında da yeterince malûmat yoktur. 1141-1145 yılları arasında dünyaya geldiği sanılmaktadır. Unesco, 1141 yılını doğum tarihi kabul ederek şairin doğumunun 850. yılına rastlayan 1991 yılını Nizâmî yılı ilan etmiştir. Muhtelif kaynaklarda doğum yerinin Kum ve Tefreş olduğu belirtilse de babasının Gence’ye gelip yerleştiği ve orada doğduğu kabul edilmektedir. Gence’de iyi bir eğitim gördüğü, dil ve edebiyat yanında astronomi, felsefe, coğrafya, tıp ve matematik okuduğu, mûsikiye ilgi duyduğu, Farsça ve Arapça’dan başka Pehlevîce, Süryanîce, İbrânîce, Ermenice ve Gürcüce gibi dillere vakıf olduğu anlaşılmaktadır32. Müellif mesnevî türünde telif ettiği Mahzen-i Esrar adlı eserini dönemin Mengücekli Meliki Fahreddîn Behrâm Şâh’a armağan etmiştir. Yaptığımız bu çalışmada zikrettiğimiz eserin Fahreddîn Behram Şâh ile igili

30 Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, İbn Battûta Seyahatnâmesi, çev. A. Sait Aykut, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2014. 31 Şihâbeddîn b. Fazlullâh el-Ömerî, Mesâliku’l-ebsâr fî Memâliku’l-emsâr, çev. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2014. 32 Mehmet Kanar, “Nizâmî-i Gencevî”, DİA, C. 33, İstanbul 2007, s. 183. 9

kısımlarından istifade edilmiş ve Nuri Gençosman tarafından tercüme edilen nüsha esas alınmıştır33.

Alâeddin Ata Melik Cüveynî: Müellif, 1226 yılında Bağdat’ta dünyaya gelmiştir. Kendi ifadesiyle sülâlesi Abbâsîlerin vezirlerinden Fazl b. Rabî’ye dayanmaktadır. Dedeleri ilim ve bürokrasiyle meşgul olmuşlardır. Büyük babası Bahâeddin Muhammed b. Müeyyed, Sultan Sencer devrindeki önemli kâtiplerden olup daha sonra Hârezmşâh Töküş’ün yanında yanında çalışmıştır. Alâeddin’in babası Bahâeddin Muhammed, Hülâgü’nün İran’a gelişine kadar 35 yıl Moğollar’ın hizmetinde çalışmış, Sâhibü Divân (Vezir) mertebesine yükselmiştir. 1235 yılında Ögedey Kağan’ın yanına gitmiş ve bütün İran’ın Sâhib Divânlığına getirilmiştir. Alâeddin Ata Melik Cüveynî ise çok iyi bir eğitim görmüş, on yedi-on sekiz yaşlarında Emîr Argun’un kâtipleri arasına katılmıştır. 1243-1246 yılları arasında Argun ile beş-altı defa Karakurum’a gitmiş, Moğolların yaşayışları ve tarihleri hakkında bilgi sahibi olmuştur34. Tarih-i Gihangüşa adlı Farsça eserinde İsmâilîler, Hârezmşâhlar ve Türkiye Selçukluları hakkında kıymetli bilgiler vermektedir. Yaptığımız çalışmada mevzubahis eserden Türkiye Selçukluları ve Hârezmşâhlar arasındaki ilişkiler bağlamında istifade edilmiştir35.

Hudûdü’l-Âlem: 982/83 yılında telif edilen eserin müellifi bilinmemektedir. Eser, Kuzey Hindistan havalisinde bulunan Guzgânân’ın yöneticisi Emîr Ebû’l-Haris Muhammed bin Ahmed’e ithaf edilmiştir. Hudûdü’l-Âlem, Rus şarkiyatçı A. G. Toumansky’nin Timur’un torunu Uluğ Beğ’in kaybolan Ulûs-u Erbaa isimli eserini bulma çalışmaları esnasında Buhara şehrinde yaşayan arkadaşı Ebû’l-Fazl Gulpâyagânî’nin yardımıyla bulunmuştur. Eser ilk olarak Rus şarkiyatçılığının kutbu sayılan V. V. Barthold’un girişimiyle 1930 yılında Sovyet Bilimler Akademisi tarafından yayımlanmıştır. V. Minorky daha sonra bu eseri İngilizceye tercüme etmiş ve 1937 yılında Londra’da bilim âlemine takdim etmştir. Ansiklopedik mahiyette olan Hudûdü’l-Âlem Farslar, Araplar, Ermeniler ve Türk dünyası hakkında kıymetli bilgilerle muhtevîdir. Yaptığımız çalışmada Ortaçağlardaki yer adlarının açıklanması bağlamında V. Minorsky tarafınfından yayımlanan İngilizce nüsha kullanılmıştır36.

33 Nizamî, Mahzen-i Esrar, çev. M. Nuri Gençosman, Ataç Yayınları, İstanbul 2014. 34 Şeşen, a.g.e., s. 165-166. 35 Alâeddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihangüşa, çev. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1998. 36 Hudûd al-Âlam The Regions of the World a Persian Geography, Translated and Explained by V. Minorsky, Oxford University Press, London 1937. 10

B-Ermeni Kaynakları:

Urfalı Mateos: Müellif aslında bir rahiptir. XI. yüzyılın sonları ile XII. yüzyılın ilk yarısında Urfa şehrinde yaşamıştır. Vekayinâme türünde kaleme aldığı eser, 952 yılından itibaren başlayıp 1136 yılına kadar cereyan eden hadiseleri anlatmaktadır. Esere daha sonra müellifin öğrencisi olduğu varsayılan Papaz Grigor tarafından zeyl yapılmıştır. Grigor, bu eserdeki olayları 1136 yılından 1163 yılına kadar getirmiştir37. Mevzubahis eser Fransız şarkiyatçı Ed. Dulaurier tarafından Fransızca’ya tercüme edilmiş38 ve Hrant D. Andreasyan bu nüshayı orijinali ile karşılaştırarak Türkçe’ye kazandırmıştır39, Büyük Selçuklu Devleti’nin Anadolu’daki ilk faaliyetleri bakımından önem taşımaktadır.

Stephannos Orbelian: Müellif, “Sünik (Karabağ) Vilayeti Tarihi” adını taşıyan eseri telif etmiştir. Eser Türk tarihi açısından son derece ehemmiyet arz etmektedir. Müellif Sünik’te ikâmet eden eden ve Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçen bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. 1285 yılında Karabağ başpiskoposu olmuş, daha sonra müntesibi olduğu ailenin tarihini yazmıştır. Orbelian’ın eseri genellikle Gürcistan, Arrân ve Ermeni kilise tarihi için büyük bir önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra Moğol istilasına dair kıymetli bilgiler ihtiva etmektedir. Çalışmamızda mevzubahis eserden Selçuklular konusunda istifade edip, eserin Saint-Petersburg neşrini kullandık40.

Vardan Vardapet: XII. yüzyıl Ermeni müverrihleri içerisinde son derece önem teşkil etmektedir. Müellif esasında bir rahptir. Memleket ve kilise işlerinde oynadığı rol ve nufuzu büyük olmuştur. Aynı zamanda diğer bir Ermeni müverrihi olan Genceli Kiragos’un muassırıdır. Bizzat Moğol İlhanlı hakanı Hülâgü ile görüşmüş ve izlenimlerini ayrıntılı bir şekilde nakletmiştir. “Cihan Tarihi” tesmiye ettiği eseri Gürcü, Ermeni, Bizans, Moğol ve Türk tarihi açısından kıymetli bilgiler ihtiva etmektedir. Eser

37 Hrant D. Andreasyan, “Türk Tarihine Ait Ermeni Kaynakları”, İÜEF Tarih Dergisi, C. I, S. II, İstanbul 1950, s. 102. 38 Chronique de Matthieu d’Edessa (952-1136), avec la continuation de Grégoire le Prêtre Jusqu’en 1162, Traduite de l’Arménien Par Edouard Dulaurier, Paris 1858. 39 Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), çev. Hrant D. Andreasyan, TTK Yayınları, Ankara 2000. 40 Stephannos Orbelian, Histoire de la Siounie, C. I-II, Traduite de l’Arménien Par M. Brosset, Se Trouve Ches Les Commissionnaires de l’Académie Impériale des Sciences, Saint-Petersbourg 1864, 1866. 11

Selçuklu Türklerinin Doğu Anadolu ve Kelkit havzasında yapmış oldukları fetihler hakkında kısmi bilgiler vermektedir41.

Simbat Vekayinâmesi: XIII. yüzyılda Kilikya’da yaşamış olan müellif, Kilikya Ermeni Kralı Hetum’un kardeşidir. Devlette başkomutan yetkisine sahiptir. Telif etmiş olduğu vekayinâme, 951 yılından 1131 yılına kadar olan hadiseleri kaydetmektedir. Müellifin eserini yazarken kendisinden önce yazılan Urfalı Mateos ve Grigor’un eserlerinden yararlandığı görülmektedir. Eser, Kilikya Ermeni Krallığının dâhili işleri ve dini konuların yanı sıra Konya Selçuklu Sultanı I. Mesûd, İzzeddîn Keykâvus, Alâeddîn Keykubâd ve Memlüklü hükümdarı Baybars hakkında kıymetli bilgiler vermektedir. Bu çalışmada Robert Bedrosian’ın hazırladığı nüshayı kullandık42.

Vardapet Mikhail Çamiçyan: Müellif, 1738 yılında İstanbul’da doğmuştur. Venedik civarında St. Lazare adasında 1717 yılında Sivaslı Mikhitar tarafından tesis edilen manastırın en ileri gelen simalarından ve bu kültür ocağının en önemli âlimlerinden birisidir. Çamiçyan eserini tanzim ederken Grek, Latin, Süryani ve bilhassa Ermeni müverrihlerinin çalışmalarından faydalanmış ve birçoğu yazma halinde olan bu kaynakları karşılaştırarak bir Ermeni tarihi kaleme almıştır43. Özellikle yazarı bilinmeyen ve haberdar olunmayan bir cok kaynağı kullanması eserinin değerini bir kat daha arttırmaktadır. Eser dünyanın yaratılış hikâyesinden başlayarak 1754 yılına kadar cereyan eden hadiseleri ihtiva eder. Çalışmamızda Büyük Selçuklu Devleti’nin Kafkaslar üzerinden geçerek Kelkit havzasına yaptıkları akınlar hakkında mevzubahis eserden istifade ettik44.

Aristakes Lastiverts: Müellif, XI. yüzyılın en önemli Ermeni müverrihlerinden biridir. Doğum yılı hakkında bilgi sahibi olmadığımız bu Ermeni müverrihinin 1072 yılında öldüğü sanılmaktadır. Ardzın yakınlarındaki Ladsiverd köyünde doğan müellif bir rahiptir. 1072 yılında kaleme aldığı Badmutyun (Tarih) adlı eseri başyapıtıdır ve çoğunlukla şahit olduğu hadiseleri anlatmıştır45. Eser, Selçukluların Doğu Anadolu bölgesinde yapmış oldukları akınlar açısından çalışmamıza katkı sağlamıştır. Aristakes,

41 Müverrih Vardan, “Türk Fütuhatı Tarihi (889-1262)”, İÜEF Tarih Semineri Dergisi, C. I, S. II, İstanbul 1937; Andreasyan, a.g.m., s. 401-405. 42 Smbat Sparapet’s Chronicle, Trans. Robert Bedrosian, Long Branch, New Jersey 2005. 43 Andreasyan, a.g.m., s. 435-436. 44 History of Armenia by Father Michael Chamich: From B.C. 2247 to the of Christ 1780, or 1299 of Armenia Era, C. I-II, Trans. J. Avdall, Printed at Bishop’s College Press, Calcutta 1827. 45 Murat Keçiş, “Ermeni Kaynakları”, Ortaçağ Türk Tarihi Ana Kaynakları, Ed. Altan Çetin, Paradigma Akademi Yayınları, İstanbul 2014, s. 164. 12

hadiselere sadece savaşlar, güç dengelerinin değişmesi ve siyasî tarih esasında yaklaşmamakta, Selçukluların gelişiyle birlikte Doğu Anadolu’da yaşanan değişimin insanî boyutlarına da temas ederek emsalsiz tasvirlerde bulunmaktadır46. Özellikle Ermeni-Bizans ilşkileri, Selçuklu akınları, Ani Krallığının çöküşü ve Ermenilere komşu olan halkların tarihi gibi konularda bilgi vermesi47 ve Bizans kaynaklarının kaydetmediği bazı olaylara ışık tutması, eserin çalışmamız nispetindeki önemini arttırmaktadır. Çalışmamızda Robert Bedrosian’ın neşri kullanılmıştır48.

C-Gürcü Kaynakları:

Histoire de la Géorgia: Eser, anonim bir Gürcü vekayinâmesidir. Söz konusu eser, Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya girişleri ve Anadolu’da gerçekleştirmiş oldukları fetihler hakkında kıymeti haiz bilgiler vermektedir. Özellikle Tuğrul Beğ, Çağrı Beğ, Sultan Alparslan ve Melikşah’ın Kafkasya bölgesi üzerine gerçekleştirmiş oldukları akınları çok iyi resmetmektedir. Zaman zaman Kelkit havzasında etkin olan Saltuklu Beyliği hakkında bahislerle karşılaşmak mümkündür. Brosset bu eserin eski çağlardan 1469’a kadar olan bölümünü çevirmiş ve ekleriyle birlikte Saint-Petersburg’da Fransızca olarak neşretmiştir. Yaptığımız bu çalışmada Brosset’in neşrettiği nüshadan istifade ettik49. Ayrıca zikrettiğimiz bu eserin bazı bölümleri Gürcüce’den İngilizce’ye çevrilmiştir. İngilizce yayımlanan nüsha da çalışmamızda kullanılmıştır50. Hrant D. Andreasyan bu eserin 1212 yılına kadarki kısmını Türkçeye çevirmiştir51. Çalışmamızda Andreasyan’ın yaptığı tercüme de dikkate alınmıştır.

46 İbrahim Tellioğlu, “Ortaçağ Ermeni Kaynaklarının Türk Tarihi Açısından Önemi Üzerine”, Tarih Uğrunda Bir Ömür: Enver Konukçu Armağanı, Ed. İbrahim Ethem Atnur, Berikan Yayınları, Ankara 2012, s. 110. 47 Keçiş, a.g.m., s. 164. 48 Aristakes Lastivertc’i’s History, Trans. Robert Bedrosian, New York 1985. 49 M. Félicité Brossert, Histoire de la Géorgia, C. I, Imprimerie de l’Académie Imperialé des Sciences, Saint-Petersbourg 1849. 50 The Georgian Chronicle the Period of Giorgi Lasha, Text Edit. S. Qaukhchishvili-K. Vivian, Adolf M. Hakkert, Amsterdam 1991. 51 Marie Félicité Brosset, Gürcistan Tarihi, çev. Hrant D. Andreasyan, Haz. Erdoğan Merçil, TTK Yayınları, Ankara 2003. 13

D-Süryani Kaynakları:

Süryani Patrik Mihail: Dânişmendliler, Mengücekliler ve Selçukluların Karadeniz ve Orta Anadolu’da yaptıkları faaliyetler hakkında oldukça önemli bilgiler veren Süryani Patriği, Ortaçağ Türk Tarihi araştırmalarında önemli bir yere sahiptir. Müellifin vekayinâme tarzında yazılan eserinde kilise etkisinin bir hayli fazla olduğu görülmektedir. Eser, Süryanice’den Fransızca’ya çevrilmiş52 ve Türklerle ilgili bölümleri Hrant D. Andreasyan tarafından dilimize tercüme edilmiştir. Yaptığımız bu araştırmada özellikle Dânişmendliler bahsinde mezkûr eserden fazlasıyla istifade ettik53.

Gregory Abû’l-Farac: Müellif, 1226 yılında Malatya’da doğmuştur. Babası yahudi bir tabibtir. Oğluna iyi bir tahsil yaptırarak Arapça, Süryanice ve İbranice öğrenmesini sağlamıştır. Moğolların gelmesiyle birlikte ortaya çıkan kargaşa sırasında Antakya’ya gelmiş ve burada Yakûbî mezhebine geçmiştir. Daha sonra bu mezhebin yüksek din adamlarından biri olmuştur54. Telif ettiği vekayinâme türünde olan eseri, XI- XIII. yüzyıl Türk Tarihi için son derece önemlidir ve Kelkit havzası ve Anadolu’daki Türk fütuhatı hakkında tafsilatlı bilgiler vermektedir. Ayrıca bu eserdeki bilgilerin İslâm kaynaklarıyla paralellik göstermesi, eserin mümkün mertebe tarafsız olarak kaleme alındığını gösterir55.

Çalışmamızda kullandığımız bir diğer önemli kaynak eser ise vekayinâme türünde yazılan Anonim Süryani Kroniği’dir. Eser özellikle Dânişmendli Beyliği, Türkiye Selçuklu Devleti ve Haçlılar arasındaki mücadelelerle ilgili olarak oldukça mühim bilgiler vermektedir. Eser 1933 yılında İngilizce’ye tercüme edilmek suretiyle notlandırılarak yayımlanmıştır56. Çalışmamızda mevzubahis eserin Türkçe tercümesini kullandık57.

52 J. B. Chabot, Chronique de Michel le Syrien Patriarche Jacobite d’Antioche, C. I-III, Paris 1905. 53 Süryani Patrik Mihail, Vekayinâme, C. I-II, çev. Hrant D. Andreasyan, (Türk Tarh Kurumu Kütüphanesindeki Basılmamış Nüsha), Ankara 1944. 54 Şeşen, a.g.e., s. 153-154. 55 Gregory Abû’l-Farac (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarhi, C. I-II, çev. Ömer Rıza Doğrul, TTK Yayınları, Ankara 1999. 56 “The First and Second Crasudes from an Anonymous Syriac Chronicle”, Trans. A.S. Triton-H.A.R. Gibb, Journal of the Royal Asiatic Society, London 1933. 57 I. ve II. Haçlı Seferleri Vekayinâmesi, çev. Vedii İlmen, Yaba Yayınları, İstanbul 2005. 14

E-Bizans Kaynakları:

Anna Komnena: Müellif 1083 yılında İmparator Alexios Komnenos’un ilk çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Babasının hükümranlığından evvel egemenliği elinde tutan İmparatoriçe Maria’nın oğlu Konstantinos Doukas ile nişanlandı. Fakat daha sonra bu nişanın bozulması üzerine bir Rum soylusu olan Nikephoros Bryennios ile evlenmiştir. Araştırma ve öğrenme aşkı olan Anna, Homeros’un İlyada’sına özenerek Alexiad isimli eserini telif etmiştir. Son derece akıcı bir üslûba sahip olan Anna’nın eseri çelişkili ifadelerle dolu olup objektiflkten bir hayli uzaktır. Anna’nın eseri Anadolu, Balkanlar ve Doğu Akdeniz tarihi bakımından önem taşımaktadır. Yaptığımız bu çalışmada Bilge Umar tarafından Türkçeye tercüme edilen nüshadan istifade ettik58.

Niketas Khoinates: Müellif XII. yüzyıl ortalarında Denizli yakınındaki Khonai şehrinde dünyaya gelmiştir. Daha genç yaşta iken İstanbul’a gönderilip iyi bir eğitim aldıktan sonra bir süre serbest meslek icra etmiş ve Bizans’ta Angelos hanedanının hüküm sürdüğü devrede (1185-1204) saraya intisap ederek idarî noktada önemli mevkilerde görev yapmıştır. Vekayinâme türünde kaleme aldığı eseri, Bizans İmparatorluğu’nun Haçlılar ve Selçuklular ile yaptıkları mücadeleleri ihtiva etmektedir. Yapılan bu çalışmada Fikret Işıltan ve Işın Demirkent tarafından yapılan tercümeler esas alınmıştır59.

Nikephoros Bryennios: Müellif 1062 senesinde Edirne’de dünyaya gelmiştir. Son derece iyi bir eğitim alan müellif, Bizans İmparatoru I. Alexios Komnenos’a hem komutan hem de mülki yönetici olarak hizmet etmiştir. Tarih’in Özü tesmiye olunan eserinde 1070 ile 1079 yıllarında Anadolu ve Rumeli’nde cereyan eden olaylardan bahsetmektedir. Eser özellikle Bizans sınırında ilerleyen Selçuklu fetihleri açısından kıymetli bilgiler içermektedir. Çalışmamızda Bilge Umar tarafından yapılan tercüme esas alınmıştır60.

Ioannes Kinnamos: Müellif eserinde XII. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nda hüküm süren Komnenos hanedanlığına mensup olan II. Ioannes (1118-1143) ve oğlu I.

58 Anna Komnena, Alexiad, çev. Bilge Umar, İnkılap Yayınevi, İstanbul 1996. 59 Niketas Khoniates, Historia (Ioannes ve Manuel Komnenos Devirleri), çev. Fikret Işıtltan, TTK Yayınları, Ankara 1995; Niketas Khoniates, Historia (1195-1206), çev. Işın Demirkent, Dünya Yayınları, İstanbul 2004. 60 Nikephoros Bryennios, Tarihin Özü, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008. 15

Manuel’in (1143-1180) saltanat devirlerini konu almıştır. Kendisinin ifade ettiği üzere Manuel’in hizmetine girmiş ve İmparatorun Anadolu’da Türklere, Balkanlar’da Macarlar ve Sırplara karşı yaptığı savaşlara katılmıştır. Eser, Alman Haçlı ordularının Balkanlar ve İstanbul’daki faaliyetleri, Türkiye Selçukluları ve Dânişmendlilerin Anadolu’daki fetihleri hakkında önemli bilgiler vermektedir. Mevzubahis eser Türkçeye Işın Demirkent tarafından kazandırılmış ve yaptığımız çalışmada bu tercüme kullanılmıştır61.

Mikhail Psellos: Müellifin vekayinâme türünde kaleme aldığı eseri 976 ile 1077 yılları arasında cereyan eden olayları kapsamaktadır. Eser, Selçuklu Türklerinin Anadolu’yu fethe ve yurt edinmeye başladıkları dönemi konu edinmesi bakımından oldukça değerlidir. Eser, Bizans’ın iç dünyasına hatta daha çok saraya dönük olması nedeniyle Bizans İmparatorluğu’nun iç işlerinde zuhur eden olaylar hakkında da tafsilatlı bilgiler vermektedir. Yaptığımız çalışmada Işın Demirkent tarafından hazırlanan nüsha kullanılmıştır62.

Mikhael Attaleiates: Müellifin 1020-1030 yılları arasında Antalya’da doğmuş olduğu sanılmaktadır. İstanbul’da hukuk okumuş, Selânik’te avukatlık yapmanın yanında ticaretle uğraşmıştır. Daha sonra İmparator Konstantinos Doukas zamanında (1059-1167) yargıçlık görevine atanmıştır. Akabinde askeri yargıçlık makamına getirilen müellif bu sayede IV. Romen Diogenes’in seferlerine katılmıştır. Malazgirt Meydan Muharebesi’ne de katılan müellif telif ettiği eserinde63 Malazgirt Muharebesinin evveliyatında meydana gelen Selçuklu akınları hakkında tafsilatlı bilgiler vermektedir. Çalışmamızda Kelkit havzasının içinde yer alan Şarkîkarahisar bölgesi ve Bizans sınırında gerçekleşen Türk akınları hakkında mevzubahis eserden istifa ettik.

Ioannes Zonaras: Müellifin doğum ve ölüm yılları hakkında bilgiler kifayetsizdir. Ancak yazdığı eser vasıtasıyla Alexios Komnenos (1081-1118), onun oğlu Ioannes Komnenos (1118-1143) ve Ioannes’in oğlu Manuel Komnenos’un (1143-1180) hâkimiyet dönemlerinde yaşadığı anlaşılmaktadır. Vekayinâme türünde telif ettiği eseri64, Anadolu’nun Türkleşmesini tasvir etmesi bakımından dikkate şayandır. XII.

61 Ioannes Kinnamos, Historia (1118-1176), çev. Işın Demirkent, TTK Yayınları, Ankara 2001. 62 Mikhail Psellos, Khronographia, çev. Işın Demirkent, TTK Yayınları, Ankara 2014. 63 Mikhael Attaleias, Tarih, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008. 64 Ioannes Zonaras, Tarihlerin Özeti, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008. 16

yüzyılda yaşayan bu müellif, telif ettiği eserde özellikle Selçuklular ve Peçenekler hakkında kıymetli bilgiler vermektedir65. Erken dönem Selçuklu-Bizans ilişkileri bağlamında eserden faydalanılmıştır.

Georgios Akropolites: Müellif 1217 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. İyi bir tahsilden sonra Theodoros Laskaris’in hizmetine girmiştir. Akropolites’in yazdığı eser66, 1204-1261 yılları arasındaki Trabzon Rum Devleti, Selçuklular, Latinler’in İstanbul’u işgali ve Moğol istilası gibi hadiseler hakkında aydınlatıcı bilgiler vermektedir67. Çalışmamızda özellikle Selçuklular ile Trabzon Rum Devleti münasebetleri kapsamında mevzubahis eserden istifade edilmiştir.

F-Grek Kaynakları:

Michael Panaretos: Müellif hakkında tafsilatlı bilgiler yoktur. 1320 yılında Trabzon’da doğduğu tahmin edilmektedir. Onun hakkında ayrıntılı bir çalışma yapan Lampsides 1330 yılında doğduğunu ileri sürmektedir. Lampsides bu kanıya Panaretos’un 1367 yılında on yedi yaşında bir çocuğa sahip olması bilgisinden ulaşmaktadır68. Kronik tesmiye olunan Panaretos’un eseri Trabzon Rum Devleti’nin siyasi tarihi hakkında bilgi veren tek kaynaktır. Eser 1204 ile 1390 yılları arasındaki olayları ihtiva etmektedir. Rus bilim adamı A. Hahanov, bu eseri Yunanca’dan Rusça’ya tercüme etmiş, Enver Uzun ise Hahanov’un metnini esas alarak bu değerli kaynağı Türkçe’ye kazandırmıştır. Eser, özellikle büyük Komnenos hanedanlığının faaliyetleri hakkında oldukça kıymetli bilgiler vermektedir. Çalışmamızın Trabzon Rum Devleti ile Türkiye Selçukluları bahsinde zikrettiğimiz eserin Enver Uzun tarafından yapılan tercümesini esas aldık69.

65 Melek Delilbaşı, “Türk Tarihinin Bizans Kaynakları”, Cogito Bizans Özel Sayısı, S. 19, İstanbul 1999, s. 341. 66 Georgios Akropolites, Vekayinâme, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008. 67 Delilbaşı, a.g.m., s. 341. 68 Bkz. O. D. Lampsides, “Michael tou Panaretos peri ton Megalon Komnenon”, Arkheion Pontou, S. 22, Atina 1958, s. 10; Murat Keçiş, “Trabzon İmparatorluğu Tarihçisi Mikhael Panaretos ve Eseri”, Karadeniz İncelemeleri Dergisi, S. 12, Trabzon 2012, s. 26-27. 69 A. Hahanov, Panaret’in Trabzon Tarihi, çev. Enver Uzun, Yeni Zamanlar Yayınları, Trabzon 2004. 17

G-Antik Dönem Kaynakları:

Strabon: Müellif, M.Ö. 64 ya da 63 yılında Amaseia (Amasya) şehrinde doğmuştur. Ataları Pontos krallarının yanında önemli görevler ifa etmiş kimselerdir. Varlıklı bir ailenin çocuğu olması iyi bir tedrisattan geçmesini sağlamıştır. Antik dönem Anadolu coğrafyası için son derece önem taşıyan ve Geographika tesmiye olunan eseri telif etmiştir. Aslı on yedi kitaptan müteşekkil olan eser Anadolu’nun Antik dönemiyle ilgili som derece önemli bilgilerle muhtevîdir. Çalışmamızın Kelkit havzasının antik dönemiyle ilgili bahsinde Adnan Pekman tarafından tercüme edilen nüshadan istifade edilmiştir70.

G-Latin Kaynakları:

Marco Polo: Müellif, XIV. yüzyılın mehur seyyahlarındandır. 1271 yılında Venedik’ten yola çıkan seyyah, Anadolu ve Ortadoğu ülkelerini gezmiş ve büyük Moğol kağanı Kubilay Han’ı ziyaret etmiştir. Seyyah gezip gördüğü bölgeleri çok iyi gözlemleyerek kaleme aldığı seyahanâmesiyle haklı bir şöhrete kavuşmuştur. Seyahat güzergâhı üzerinde bulunan Kelkit havzası hakkındaki izlenimleri çalışmamız açısından kıymeti haiz bir özellik taşımaktadır. Morco Polo’nun Kelkit havzasının yer altı zenginlikleri hakkında verdiği bilgiler çalışmamızda istifade ettiğimiz sınırlı kaynaklardan biridir. Yaptığımız bu çalışmada Filiz Dokuman’ın tercümesi esas alınmıştır71.

H-Moğol Kaynakları:

Manghol-un Niuça Tobça’an (Yüan-ch’ao Pi-shi): Moğolların Gizli Tarihi olarak da bilinen eserin yazarı belli değildir. Moğolların kendi tarihlerini yine bizzat kendilerinin anlattığı bu eser, Moğol tarihinin en eski kaynağı olup Büyük Kurultay’ın 1240 yılının yedinci ayında Kerülen Nehri kıyısında toplanmış olduğu bir sırada yazılıp tamamlanmıştır. Fakat söz konusu eserin Moğolca aslı günümüze ulaşmamıştır. Bilim âlemi bu eserden Uygur harfli orijinalinin Çince karakterle Moğolca yazılmış olan

70 Strabon, Geographika, çev. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2012. 71 Marco Polo Seyehatnâmesi, C. I, çev. Filiz Dokuman, Tercüman 1001 Temel Eser, (Tarihsiz). 18

nüshası sayesinde haberdar olmuştur72. Almanca ve Rusça gibi dillere tercüme edilen eser, Türkiye’de ilk defa 1948 yılında Ahmet Temir tarafından Türkçe’ye kazandırılmıştır73. Ahmet Temir bu tercümeyi söz konusu eserin Almanca ve Rusça nüshalarını mukayese ederek yapmıştır. Mehmet Levent Kaya ise bu eseri daha sonra Moğolca aslından Türkçe’ye tercüme etmiştir. Bu çalışmada mezkûr eserden Celâleddîn Hârezmşâh ve ile Alâeddîn Keykubâd arasındaki ilişkiler nispetinde isitifade edilmiştir.

72 Moğolların Gizli Tarihçesi (Moğolların Kırmızı Kitabı), çev. Mehmet Levent Kaya, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2011, s. 8. 73 Moğolların Gizli Tarihi “Manghol-un Niuça Topça’an (Yüan-ch’ao Pi-shi)”, çev. Ahmet Temir, TTK Yayınları, Ankara 2010. 19

GİRİŞ

Anadolu’nun sayılı havzalarından biri olan Kelkit havzası, Kelkit Irmağı’nın doğduğu Gümüşhane’nin Kelkit ilçesinden başlayarak Erzincan, Giresun, Sivas ve Tokat olmak üzere beş il ile Köse, Şiran, Refahiye, Çamoluk, Gölova, Mesûdiye Alucra, Akıncılar, Şarkîkarahisar, Suşehri, Koyulhisar, Reşadiye, Almus, Niksar ve Erbaa olmak üzere on beş ilçe sınırlarını içine almaktadır74.

Kelkit havzası olarak adlandırılan havali Karadeniz bölgesinin sınırlarına dâhil olmakla birlikte Yukarı, Orta ve Aşağı Kelkit havzası olmak üzere üç bölümden teşekkül etmektedir. Yukarı Kelkit havzası, doğuda Bayburt Ovası’ndan batıda Şarkîkarahisar’a kadar uzanan bir bölgeyi içine almaktadır. Orta Kelkit havzası; Şarkîkarahisar, Suşehri, Koyulhisar, Mesûdiye, Alucra, Çamoluk, Akıncılar ve Gölova ilçelerini kapsamaktadır. Orta Kelkit havzasında bulunan yedi ilçe, üç ilin sınırları içerisinde yer almaktadır. Şarkîkarahisar, Alucra ve Çamoluk Giresun’a; Akıncılar, Koyulhisar ve Gölova Sivas’a; Mesûdiye ise Ordu’ya bağlıdır. Suşehri havzasının etrafında toplanan bu merkezler ve bunlara bağlı olan küçük yerleşim bölgelerinin bazıları, il ve ilçe merkezlerinden kopuk bir vaziyettedir. Bunun nedeni ise fiziki coğrafyanın kendine has yapısından kaynaklanan doğal etmenlerle açıklanmaktadır. Son olarak Aşağı Kelkit havzası ise Gölova’dan Erbaa ilçesine kadar uzanan sahadan müteşekkildir75.

Kelkit havzası, yüzey şekilleri itibariyle kuş uçuşu 290/300 km uzunlukta doğrusal bir uzanış gösterir ve Erbaa-Niksar Ovası’na bağlanır. Kelkit Irmağı’nın yerleştiği bu oluğun tabanı, doğuda 1000 metre civarından başlayarak batıda 400 metreye kadar inmektedir. Çevresindeki yüksek alanlarla olan nisbî yükseklik farkı 1000 metreye yaklaşmaktadır76. Havzanın kuzeyinde batıdan doğuya doğru Canik Dağları ile Giresun Dağları, güneyinde ise Köse Dağları bulunmaktadır. Kuzey Anadolu kenar dağlarının iç bölgeye bakan yamaçlarını, güneyden doğu-batı doğrultusunda çukur alanlar sınırlamaktadır. Kelkit Irmağı’nın aktığı çukur bölgelerin yer yer

74 Salih Kaymakçı, Eskiçağda Kelkit Vadisi (Lykos), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya 2013, s. 8. 75 Kaymakçı, a.g.e., s. 6-7. 76 İbrahim Atalay-Kenan Mortan, Türkiye Bölgesel Coğrafyası, İnkılâp Yayınları, İstanbul 2011, s. 29. 20

genişlemesi sonucunda oluşan ovaların bulunduğu yerlerde Suşehri, Koyulhisar, Reşadiye, Niksar, Erbaa ve Taşova yerleşimlerinin ortaya çıktığı görülür77.

Havza, sahip olduğu verimli toprakları ve su kaynakları bakımından da oldukça zengindir78. İklim olarak bulunulan noktaya göre değişiklik göstermekle birlikte Karadeniz, İç ve Doğu Anadolu bölgelerinin etkisi altındadır. Kıyı bölgelerden iç ve doğu kesimlere doğru gidildikçe Karadeniz ikliminin etkisi yerini karasal iklime bırakmaktadır. Dolayısıyla havzanın iklimi, kıyı bölgeler ile iç bölgeler arasında bir geçiş iklimi özelliği taşımaktadır79. Havzanın yer altı kaynakları bakımından zengin olduğu görülmektedir. Ortaçağ seyyahlarından İbn Battûta Gümüşhane’nin80, Marco Polo ise Bayburt’un81 gümüş rezervi bakımından oldukça zengin olduğunu kaydetmektedir. Bölge, bu özellikleri dolayısıyla yerleşim açısından son derece uygun koşullara sahiptir. Bölge üzerinde yapılan arkeolojik çalışmalar Bayburt ve çevresindeki bölgelerde tarih öncesi devirlere ait yerleşim merkezlerinin olduğunu kanıtlamaktadır82.

Kelkit hidronominin etimolojisi hakkında bir takım muhtelif iddialar söz konusudur. Paul Wittek İlkçağdaki Helen diline uydurulmuş olan Kelkit Irmağı’nın isminin Lykos olduğunu ve bu kelimenin Helen dilinde Kurt anlamına geldiği için Ermenilerin kendi dillerine Gail-Get, yani Kurt Irmağı olarak çevirdiklerini kaydetmektedir83. Fakat Wittek bu görüşünde yanılmaktadır. Antik dönem coğrafyacısı Strabon, Kuzeydoğu Anadolu’da yaşayan Appaitler adındaki bir halkın adını Kerkit tesmiye etmektedir84. Bilge Umar da bu sözcüğü Kelkit adının menşei olarak kaydetmekle birlikte Helen dilinde kelimenin bir karşılığı olmadığını ileri

77 Kaymakçı, a.g.e., s. 9. 78 Karadeniz’deki, Kelkit ve Yeşilırmak nehirleri bölgeyi su kaynakları bakımından oldukça zengin hale getirmektedir. Bkz. P. Minas Bıjışkyan, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası, çev. Hrant D. Andreasyan, İÜEF Yayınları, İstanbul 1969, s. 5-6. Ayrıca Samsun ile Trabzon arasındaki Kızılırmak, Melet Suyu ve Harşit Çayı bölgeyi su kaynakları bakımından zenginleştiren diğer nehirler olarak gösterilebilir. Bkz. Vital Cuinet, La Turquie D’Asie, C. I, Ed. E. Leroux, Rce Bonaparte, Paris 1892, s. 20-22. Ayrıca Kızıldağ’dan çıkan Akşar ve Gemin dereleri Kelkit Irmağı’nın önemli kollarını oluşturmaktadır. Bkz. Kaymakçı, a.g.e., s. 8. 79 Kaymakçı, a.g.e., s. 9. 80 Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, İbn Battûta Seyahatnâmesi, çev. A. Sait Aykut, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2014, s. 287. 81 Marco Polo Seyehatnâmesi, C. I, çev. Filiz Dokuman, Tercüman 1001 Temel Eser, (Tarihsiz), s. 21. 82 İ. Kılıç Kökten, “Kuzey Doğu Anadolu Prehistoryasında Bayburt Çevresinin Yeri”, AÜDTCF Dergisi, C. 3, S. 5, Ankara 1945, s. 469-471. 83 Paul Wittek, “Bizanslılar’dan Türklere Geçen Yer Adları”, çev. Mihin Eren, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, S. I, Ankara 1970, s. 223. 84 Strabon, Geographika, çev. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2012, s. 28. 21

sürmektedir85. Kelime galip ihtimalle Luvi dilinin ve ardılı olan dillerin Kar-ka, Kra-ka (Doruk Yeri) öğelerinden türetilmiş olup İlkçağın geç dönemlerinde ve sonraları Kerkaphos Tepesi, Kerkeli Dağı, Kerketeus Tepesi ve Kerkine Dağları gibi başka tarihsel adlar içinde de karşımıza çıkan Kerka sözcüğünden türetilmiştir86. Antik dönemde söz konusu havzanın Pontos theması sınırları içerisine tâbi olduğu görülmektedir87. Havza, Bizans İmparatorluğu zamanında ise Kalketi olarak addolunmaktadır88. XVII. yüzyılın en büyük seyyahlarından biri olan Evliya Çelebi, seyahat güzergâhı üzerinde yer alan Kelkit havzasını Tozanlı olarak adlandırmıştır89.

85 Bilge Umar, Türkiye’de Tarihsel Adlar, İnkılâp Yayınları, İstanbul 1993, s. 422. 86 Bilge Umar, Karadeniz Kappadokia’sı (Pontos): Bir Tarihsel Coğrafya Araştırması ve Gezi Rehberi, İnkılâp Yayınları, İstanbul 2000, 173-174. 87 W. M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, çev. Mihri Pektaş, MEB Yayınları, İstanbul 1961, s. 211. 88 Ernst Honigman, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, çev. Fikret Işıltan, İÜEF Yayınları, İstanbul 1970, s. 51, n. 7. 89 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, C. II/I, Haz. Yücel Dağlı-Seyit Ali Karaman, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2014, s. 214-215, 220; C. Mostras, Osmanlı İmparatorluğu Coğrafya Sözlüğü, çev. Ömer Öztürk, Yaba Yayınları, İstanbul s. 72. 22

I. BÖLÜM

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ ZAMANINDA KELKİT HAVZASINA YAPILAN AKINLAR

1. Malazgirt Öncesi Dönem

Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya girmesinden evvel Kelkit Havzası Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altındaydı. Karadeniz’e dökülen nehir yatakları boyunca uzanan yollar, sahil ile iç kesim arasında yapılan ulaşımı kolaylaştırmaktaydı. Bu geçiş güzergâhları sayesinde Bizans İmparatorluğu, sınırlarının güvenliği açısından İstanbul’dan yola çıkan orduyu daha kısa bir zamanda doğuya gönderebiliyordu. Bunun için genellikle İstanbul, Kastamonu ve Sivas hattı kullanılmaktaydı. Kelkit havzası da Bizans İmparatorluğu’nun doğu eyaletleriyle kısa zamanda temas kurmak için kullandığı güzergâhlar arasındaydı. Hatta Bizans İmparatoru Romen Diogenes’in, 1072 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan tarafından serbest bırakılınca Erzurum, Şarkîkarahisar, Niksar ve Amasya güzergâhını kullanarak İstanbul’a gitmesi Kelkit havzasının önemi hakkında iyi bir örnek teşkil etmektedir90.

Kelkit havzası, Bizans İmparatorluğu için stratejik bir öneme de sahiptir. Bizans İmparatorluğu söz konusu havzayı, imparatorluğun doğu sınırlarını tehdit eden Arapları ve Sâsânîleri kontrol altında tutmak için91 adeta bir üst olarak kullanmıştır. Bu sebeple Coloneia (Şarkîkarahisar), Neocaiseria (Niksar) ve Paiper (Bayburt) gibi yerlerde bölgenin güvenliği açısından müstahkem kaleler inşa ettirmiştir92. Fakat bu durum, Selçuklu Türklerinin Anadolu’daki ilerleyişi karşısında Bizans İmparatorluğu’nun aleyhine gelişen bir hadise olacaktır. Çünkü Kelkit havzası yaylak ve kışlak hayatı yaşayan Türklerin hayat tarzına uygun bir yerleşim bölgesidir. Bölgenin coğrafi

90 Mikhael Attaleiates, Tarih, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008, s. 171-173. Ramsay, a.g.e., s. 355. 91 El-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, çev. Mustafa Fayda, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987, s. 278-303; V. Minorsky, A History of Sharvan and Darband in the 10th-11th Centuries, W. Heffer-Sons, Cambridge 1958, s. 19. 92 Honigman, a.g.e., s. 14, 17, 51. 23

yapısının bu durumu, Türklerin Bizans sınırında daha rahat ilerlemesini mümkün kılacaktır93.

Selçuklu Türklerinin Kelkit havzası ile ilk teması, Çağrı Bey’in 1018 yılında tertip ettiği Doğu Anadolu seferi ile başlamaktadır94. Mâverâünnehr bölgesinde yaşayan Selçuklular, Karahanlılar ve Gazneliler arasında sıkışınca kendilerine yeni bir yurt arayışı içerisine girmişlerdir95. Bu gelişme Çağrı Bey öncülüğündeki Selçuklu kuvvetlerinin, Kafkaslar üzerinden Doğu Anadolu’ya girerek keşif amaçlı seferler tertip etmelerine sebebiyet vermiştir. Azerbaycan ve İran üzerinden Anadolu’ya giren Selçuklu kuvvetleri, Van Gölü çevresindeki Ermeni Vaspurakan eyaletinde karşılaştıkları kuvvetleri ağır bir yenilgiye uğratmışladır96. Bu savaşta Ermeni Vaspurakan Kralı Senekerim’e bağlı olan kuvvetler ilk kez görmüş oldukları Selçuklu ordusu karşısında dehşete düşmüşlerdir.

Selçuklu kuvvetleri bu ilk akınlar sonrasında kuzeye yönelerek Şeddâdîler ile savaşmış ve akabinde Nahçıvân havalisine yönelerek Gürcü kuvvetleriyle temasa geçmişlerdir. Fakat Türklerle savaşa cesaret edemeyen Gürcüler, geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Selçuklu kuvvetlerini durdurmak isteyen Ani Krallığının Becni kalesi kumandanı Vasak Pahlavuni, Türk ilerleyişine karşı koymak istediyse de bunda muvaffak olamamıştır97.

93 Türkler, Doğu Anadolu üzerinden Orta Anadolu’nun içlerine kadar ilerlerken Kuzey bölgelerden başlayıp Güney bölgelerine kadar uzanan havalide Kelkit ve Çoruh vadilerini kullanmışlardır. Türklerin kullandıkları bir diğer önemli yol ise Yeşilırmak havzasından aşağı Kızılırmak havzasına ve buradan da Batı Anadolu’nun içlerine kadar uzanmaktadır. Bkz. Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi: Selçuklular Devri, Haz. Refet Yinanç, TTK Yayınları, Ankara 2013, s. 127. 94 Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Dergâh Yayınları, İstanbul 1980, s. 119. 95 İbrahim Kafesoğlu, “Doğu Anadolu’ya İlk Selçuklu Akını (1015-1021) ve Tarihi Ehemmiyeti”, Fuad Köprülü Armağan’ı, TTK Yayınları, Ankara 2010, s. 263. 96 Urfalı Mateos, bu zamana kadar atlı Türk askerlerinin bu bölgede görülmediğini kaydetmektedir. Aynı zamanda Türk ordusunun çevikliğini ve Türklerin kullanmış oldukları silahları ve bunun yanında Türklerin bölgede yapmış oldukları akınları çok iyi bir şekilde tasvir etmektedir. Bkz. Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), çev. Hrant D. Andreasyan, TTK Yayınları, Ankara 2000, s. 48-49; Smbat Sparapet’s Chronicle, Trans. Robert Bedrosian, Long Branch, New Jersey 2005, s. 12; René Grousset, Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi, çev. Sosi Dolanoğlu, Aras Yayınları, İstanbul 2006, s. 539; Kafesoğlu, a.g.m., s. 267. 97 Ermeni müverrihi Vardan bu savaş hakkında hatalı bilgiler vermektedir. Vardan’a göre cereyan eden bu savaş 1021’de olmuş ve Vasak Pahlavuni ile Tuğrul Bey savaşmıştır. Bkz. Müverrih Vardan, “Türk Fütuhatı Tarihi (889-1262)”, İÜEF Tarih Semineri Dergisi, C. I, S. II, İstanbul 1937, s. 172-173; İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, MEB Yayınları, İstanbul 1992, s. 11. 24

Selçukluların Doğu Anadolu’da faaliyet gösterdiği alan, Abbâsî halifeliğine ait Sugûr bölgesidir98. Abbâsîler, bu bölgelere Müslümanlar ile Bizans İmparatorluğu arasında cereyan eden savaşlarda Türkleri yerleştirmiştir99. Müslümanların Azerbaycan ve Doğu Anadolu’yu fethetmesinden sonra Müslümanlar ve Bizans İmparatorluğu arasında cereyan eden mücadeleler Tarsus, Malatya ve Erzurum arasında süreklilik göstermiş100, bu nedenle Sugûr bölgesine yerleştirilen bu Türk nüfuzu yaz ve kış aylarında Bizans İmparatorluğu üzerine iki sefer tertip etmişlerdir. Bu seferler ile birlikte Türkler Sivas, Niksar, Şarkîkarahisar, Amasya, Zamantı, Ulukışla, Çankırı, Ankara ve Eskişehir havalisini kapsayan bölgede Bizans İmparatorluğu’na ait olan kale ve şehirlere akınlar yapmışlardır101.

Bu olayların devam ettiği esnada Doğu Anadolu ve Azerbaycan’da birbirleriyle sürekli çatışma halinde bulunan küçük Ermeni ve Gürcü prenslikleri, bir yandan bu bölgelerde bulunan Müslümanlarla işbirliği ve ittifak yapmış, bir yandan da bağlılık gösterdikleri Bizans İmparatorluğu’na karşı bitmek bilmeyen bir anlaşmazlık halinde olmuşlardır102. Bizans İmparatorluğu Selçuklu fetihlerinin gerçekleştiği esnada doğu yönünde ilerleyen ve ciddi anlamda bir tehdit unsuru oluşturan Bulgar Çarı Samouel ile mücadele halinde olduğundan dolayı103 kendi hallerine bırakılan Gürcü ve Ermeni prenslikleri Bizans otoritesinden uzaklaşmışlardır. Çağrı Bey ise Anadolu’ya düzenlediği 1018 yılındaki bu seferinin neticesinde önemli bir başarı sağlamakla birlikte bölgede kendilerine karşı koyabilecek bir gücün olmadığını görmüştür104. Çünkü bu bölge IX. yüzyılın ortalarından itibaren bir otorite sorunu yaşamakta, özellikle

98 Sözlükte “geçit, düşman saldırısına açık yer, sınır” gibi anlamlara gelen “sagr” kelimesinin çoğulu olan sugûr, dârü’l-İslâm adı verilen İslâm ülkesiyle dârü’l-harb denilen gayri müslim ülkeleri birbirinden ayıran sınır bölgelerine ve geçiş noktalarına verilen addır. Bkz. Casim Avcı, “Sugûr”, DİA, C. 37, İstanbul 2009, s. 473. 99 A. A. Vasiliev, Bizans İmparatorluğu Tarihi, C. I, çev. Arif Müfid Mansel, Maarif Matbaası, Ankara 1943, s. 448. 100 El-Belâzurî, a.g.e., s. 266; Şahin Uçar, Arapların Anadolu Seferleri, Şûle Yayınları, İstanbul 2012, s. 74; Walter E. Kaegi, Bizans ve İlk İslâm Fetihleri, çev. Mehmet Özay, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2000, s. 292. 101 İbrahimTellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, Serander Yayınları, Trabzon 2007, s. 71. 102 Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi: Selçuklular Dönemi, TTK Yayınları, Ankara 2014, s. 33; Kafesoğlu, a.g.m., s. 265. 103 Donald M. Nicol, Bizans ve Venedik: Diplomatik ve Kültürel İlişkiler Üzerine, çev. Gül Çağalı Güven, Sabancı Üniveritesi Yayınları, İstanbul 2000, s. 41-42. 104 Honigman, a.g.e., s. 175-176. 25

Bagratlılar ve Ardzrouni Hanedanlığı arasındaki çekişmelerin sonucunda siyasî olarak istikrarsız bir coğrafya özelliği taşımaktadır105.

Çağrı Bey’in öncülüğünde gerçekleşen akınlar, aynı zamanda kendilerine hiçbir şekilde yardımcı kuvvet göndermeyen Gürcü ve Ermenilerle Bizans İmparatorluğu’nun arasının açılmasına sebebiyet vermiştir. Nitekim Selçukluların ilerleyişi karşısında endişeye kapılan Bizans İmparatoru II. Basileios, Ermenilere ait olan Vaspurakan Krallığı ile Gürcistan’daki bir kısım araziyi sınırlarını Selçuklu akınlarından korumak adına zapt etmiştir106. Yaşanılan bu karşılıklı güvensizlik ve saldırgan tutum bir yandan bölgenin yerli unsurları arasında bir arada hareket etme refleksinin kaybolmasına yol açarak tehlikeye açık bir ortam meydana getirirken diğer yandan Selçukluların Anadolu’daki yerleşim bölgelerini ve fetih yapacakları yolları keşfetmelerini kolaylaştırmıştır107. Anadolu’da yapmış olduğu faaliyetleri kardeşi Tuğrul Bey’e rapor eden Çağrı Bey, Selçuklu fetihlerinin Anadolu’ya yoğunlaştırılması yönünde Tuğrul Bey’e telkinlerde bulunmuştur108. Dolayısıyla Doğu Anadolu’daki bu siyasi belirsizlik Çağrı Bey’in 1018 yılında başlayan Selçuklu akınlarının önünü açmış, neticede bölge nüfusu büyük ölçüde azalmıştır109. Bilâhare Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya olan akınları bu seferden sonra hız kazanmaya başlamıştır.

Çağrı Bey 1018 yılında gerçekleştirdiği seferinden sonra maiyetindeki kuvvetlerle Horâsân bölgesine dönerken Ermeniye bölgesinde bir kısım Türkmen taifesi ile karşılaşmıştır110. Yaklaşık 2000 çadırdan müteşekkil bu Türkmen taifesi, kendilerine yeni bir yurt bulmak isteyen ve 1006 yılından önce Gazneli Sultan Mahmûd tarafından Horâsân bölgesine gönderilen ancak karışıklık çıkardıkları için Irak, Azerbaycan ve

105 J. Laurent, L’Arménie Enter Byzance et L’Islam Depuis la Conquéte Arabe Jusqu’en 886, Rue de Médicis, Paris 1919, s. 83 vd. 106 Müverrih Vardan, a.g.e., s. 174; Smbat Sparapet’s Chronicle, s. 12; Aristakes Lastivertc’i’s History, Trans. Robert Bedrosian, New York 1985, s. 7-19. 107 Cihan Piyadeoğlu, Selçukluların Kuruluş Hikâyesi: Çağrı Bey, Timaş Yayınları, İstanbul 2011, s. 33. 108 Gregory Abû’l-Farac (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, C. I, çev. Ömer Rıza Doğrul, TTK Yayınları, Ankara 1999, s. 293. 109 Urfalı Mateos, bu durumu şu sözleriyle ifade eder: “467. yılın (17 Mart 1018-16 Mart 1019) başlangıcında, mukaddes Haça tapınan bütün Hıristiyan halk, Allah’ın hiddetine maruz kaldı. Öldürücü nefesli ejder, kasıp kavuran ateşle beraber ortaya çıktı ve Ekanemi Selâse’ye tapınanları vurdu. Resul ve peygamber kitaplarının temelleri sarsıldı. Çünkü kanatlı yılanlar, bütün Hıristiyan memleketlerini ateşe vermek üzere geldiler. Kana susamış hayvanların ilk zuhuru böyle olmuştur. Bu zamanda Türk tesmiye edilen barbar millet toplanıp Ermenistan’ın Vaspurakan eyaletine geldi ve Hıristiyanları merhametsizce kılıçtan geçirdi”. Bkz. Urfalı Mateos, s. 48. 110 Nevzat Keleş, Şeddâdîler (951-1199); Ortaçağ’da Bir Kürt Hanedanı, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2016, s. 136. 26

kuzey Anadolu’ya hareket eden Türkmenlerin bir kısmını oluşturmaktadır111. Bu bilgiden hareketle Kafkasya’ya erken bir dönemde gelen Türkmenlerin Anadolu’ya girmekte olan Selçuklu kuvvetlerine kolaylık sağladığını söylemek mümkündür.

Çağrı Bey’in Anadolu’ya düzenlemiş olduğu keşif seferleri ilk aşamada Kelkit havzası ile alakalı görünmeyebilir. Fakat bu seferlerle birlikte Karadeniz havzasının da dâhil olduğu doğu eyaletlerinde Bizans İmparatorluğu’nun gücü hakkında bilgi edinilmesi, Selçuklular açısından son derece önem taşımaktadır. Aynı zamanda Karadeniz bölgesine tesir eden Ermenilerin ve Erzurum ile Artvin bölgesinde faaliyet gösteren Gürcülerin, ilk defa Selçuklu kuvvetleri ile karşılaşıp mağlup olması, ileride Kelkit havzasına yapılacak Oğuz yerleşimi açısından olumlu sonuçlar doğurmuştur112.

Çağrı Bey’in Anadolu’da gerçekleştirmiş olduğu keşif amaçlı seferlerinden sonra Azerbaycan, Ermenistan ve Anadolu’nun içlerine kadar olan sahada fetihleri devam ettiren isim Tuğrul Bey’in üvey kardeşi İbrahim Yınal’dır113. Horâsân bölgesinde Gaznelileri 1040 yılında Dandanakan zaferiyle bozguna uğratarak devletlerini sağlam temeller üzerine tesis eden Selçuklular114, bu zaferi müteakiben düzenli ordularını Anadolu üzerine göndererek bu bölgeyi Türklerle meskûn hale getirmeye başlamışlardır115. Zira Çin sınırından başlayıp Karadeniz’e kadar uzanan sahada Türkistan adı verilen ve tamamen Türklerle meskûn olan Türk anayurdu nüfus yönünden bu akınları sürekli beslemekteydi116.

Dandanakan zaferi sonrasında başkentlerini Nişâbûr’dan Rey bölgesine nakleden Tuğrul Bey, amcası Arslan Yabgu ve oğulları Kutalmış ile Resul Tegin’i Hazar Denizi bölgesine; diğer amcası Musa Yabgu’nun oğlu Hasan ile kardeşi Çağrı Bey’in oğlu Yakutî’yi, Azerbaycan bölgesine göndermiştir117. Selçuklu şehzadelerinin emrindeki

111 İbrahim Tellioğlu, a.g.e., s. 70-71; Mehmet Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi: Kuruluş Devri, C. I, TTK Yayınları, Ankara 2011, s. 70-71. 112 Tellioğlu, a.g.e., s. 72. 113 Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, çev. Yıldız Moran, E Yayınları, İstanbul 1984, s. 40. 114 Muhammed b. Hâvendşâh b. Mahmûd Mîrhând, Ravzatu’s-Safâ fî Sîreti’l-Enbiyâ ve’l-Mülûk ve’l- Hulefâ, çev. Erkan Göksu, TTK Yayınları, Ankara 2015, s. 63-64. 115 Mehmet Altay Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1976, s. 55. 116 Claude Cahen, “Le Probléme ethnique en Anatolie”, Cahiers d’Histoire Mondiale, C. II/2, Paris 1954, s. 351. 117 Zeki Velidî Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, İstanbul 1981, s. 191; Keleş, a.g.e., s. 144-145. 27

kalabalık Türkmen kuvvetleri de Doğu Anadolu bölgesine gelerek Kafkaslar ve Anadolu’da fetih hareketlerine devam etmişlerdir118.

Selçuklu kuvvetlerinin Anadolu’yu fetih sürecinde Bizans İmparatorluğu ile olan ilk teması, 1047 yılında olmuştur. Bizanslılar ile büyük Zap Suyu civarında karşılaşan Selçuklu kuvvetleri, Vaspurakan bölgesini tahrip ettikten sonra bölgenin Bizans valileri olan Aaron ve Katakalon Kekavmenos’un ordularına mağlup olmuşlardır119. Bozguna uğrayan Selçuklu kuvvetleri, 1048 yılında Tuğrul Bey’in emriyle tekrar Anadolu’ya girmiş, Kutalmış ve İbrahim Yınal öncülüğündeki kuvvetler, Erzen ve Kalikala’yı120 fethetmişlerdir121. Bu sefer esnasında İbrahim Yınal’ın yeğeni Mehmed Bey’in maiyetindeki kuvvetler, Trabzon havalisinde de fetih hareketlerine girişmişlerdir. Bu sırada Rum ve Abhazlardan oluşan 50.000 kişilik ordu Hasankale (Pasinler) önlerinde Selçuklulara mağlup olmuş ve bu savaşla birlikte Selçuklular Gürcü komutanı Liparit başta olmak üzere çok sayıda esir ve ganimet ele geçirmişlerdir122.

Bu seferler esnasında Selçuklu kuvvetleri, bir yandan da Karadeniz bölgesinin güney ve doğu kısımlarında yer alan Parhal (Bulgar) dağları, İspir ve Bayburt havalisine kadar gelmişlerdir123. Bu bölgelerdeki Selçuklu ilerleyişi karşısında yörenin Hıristiyan nüfusu bölgeyi terk ederek Theodosiopolis (Karin) civarına yerleşmeye başlamıştır124. Aynı zamanda XI. yüzyılda gerçekleşen bu fetihler pek çok piskoposun başkent Konstantinopolis’e kaçmasına sebebiyet vermiş ve patrikliğe bağlı bulunan sinoda

118 Hamdullâh Müstevfî-i Kazvînî, Târîh-i Güzîde (Zikr-i Pâdişâhân-i Selçukiyân), Ed. Erkan Göksu, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2015, s. 24; Ali Sevim-Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi: Siyaset, Teşkilat ve Kültür, TTK Yayınları, Ankara 2014, s. 44. 119 Nikephoros Bryennios, Tarihin Özü, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008, s. 43; Ioannes Zonaras, Tarihlerin Özeti, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008, s. 90; Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, TTK Yayınları, Ankara 2002, s. 7-8. 120 Kalikala tesmiye olunan şehir ile Erzurum kastedelmektedir. Burası tüccarların ve din uğruna savaş yapan gazilerin merkezi olma özelliği taşımaktadır. Bkz. Hudûd al-Âlam The Regions of the World a Persian Geography, Translated and Explained by V. Minorsky, Oxford University Press, London 1937, s. 143. Farklı bir rivayete göre şehrin sahibi Ermenyakos’un ülümünden sonra Kâli ismindeki eşi emîr olmuştur. Onun zamanında Kalikala şehri inşa edilmiştir. Şehrin ismi emîr Kâli’nin adına nisbetle Arapçalaşarak Kalikala haline gelmiştir. Bkz. El-Belâzurî, a.g.e., s. 282. 121 El-Âzîmî, Azîmî Tarihi: Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler (H. 430-538=1038/39-1143/44), çev. Ali Sevim, TTK Yayınları, Ankara 2006, s. 10; Urfali Mateos, s. 85-86. 122 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, C. IX, çev. Abdülkerim Özaydın, Bahar Yayınları, İstanbul 1987, s. 415; Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Câmiu’d-Düvel, C. I, çev. Ali Öngül, Akademi Kitapevi, İzmir 2000, s. 16; Aristakes Lastivertc’i’s History, s. 69-90; Ioannes Zonaras, a.g.e., 91; Mikhael Attaleiates, a.g.e., s. 93-95; Honigman, a.g.e., s. 178; Turan, a.g.e., s. 123. 123 David Winfield, “ A Note on the South-Eastern Borders of the Empire of Trebizond in the Thirteenth Century”, Anatolian Studies, S. XII, London 1962, s. 165; Honigman, a.g.e., s. 178; Turan, a.g.e., s. 122. 124 Turan, a.g.e., s. 122. 28

(sydnodos endemousa) nüfuz kazanmalarına neden olmuştur125. Selçuklular ise bir yandan bu boşalan yerlere Türk nüfusunu iskân ederek yapmış oldukları fetihlerin kalıcılığını sağlamayı, diğer yandan da Bizans sınırındaki ilerleyişlerini kolaylaştırmayı amaçlamışlardır126.

İbrahim Yınal ve Çağrı Bey’in muvaffak oldukları mücadeleler neticesinde Selçuklular, Kelkit havzasını fethi için ön hazırlıklara başlamış oldular. Bu muzafferiyetlerle Bayburt ile Trabzon arasındaki sahada Bizans İmparatorluğu’nun mukavemeti büyük ölçüde kırılacak ve nihayetinde müstakbel fetihlerle coğrafyayı tanıyacak alan Selçuklular, Kelkit havzasındaki ilerleyişlerini kolaylaştıracak ve Bizans İmparatorluğu’nun bölge üzerindeki yaptırım gücünü tamamen tasfiye edeceklerdir127.

Tuğrul Bey öncülüğünde Anadolu’ya yapılan ilk Selçuklu seferi 1054 yılında cereyan etmiştir. Tuğrul Bey’in bu seferi Anadolu’nun yanı sıra Kafkasya ve Kelkit havzasını da çok yakından ilgilendirmektedir128. Tuğrul Bey ilk olarak Azerbaycan bölgesine girerek Gence hâkimi Emîr Ebû’l-Esvâr’ı itaat altına almış129, ardından Bargiri ve Erciş şehirlerini alarak Malazgirt önlerine gelmiştir130. Üç istikâmet halinde ilerleyen Selçuklu kuvvetleri, kuzeyde Karadeniz dağlarına ve Kafkas eteklerine; batıda Canik ormanlarına; güneyde Sasun ve Oltu bölgelerine kadar yayılmışlardır131. Bu kuvvetlerin bir kolu Çoruh vadisi istikâmetinde geri dönerken Bayburt civarında karşılaştıkları Frank kuvvetleriyle yapmış oldukları savaşta mağlup olmuşlardır. Tuğrul Bey ise her ne kadar Malazgirt önlerine kadar gelse de son derece müstahkem olan şehri hâkimiyeti altına alamamış ve muhasarayı kaldırarak geri dönmüştür132.

Tuğrul Bey’in Anadolu’ya yapmış olduğu seferlerin amacı, Bizans’ın bölgedeki gücünü yok etmektir. Tuğrul Bey’in gerek kendisinin bizzat tertip ettiği seferler ve gerek Anadolu’ya göndermiş olduğu kuvvetler, Selçuklular için Anadolu’nun ne önem

125 Judıth Herrin, Bizans: Bir Ortaçağ İmparatorluğunun Şaşırtıcı Yaşamı, çev. Uygur Kocabaşoğlu, İletişim Yayınları, İstanbul 2016, s. 127. 126 George Finlay, History of the Byzantine and Greek Empires, C. II, Blackwood and Sons, London 1854, s. 33. 127 Tellioğlu, a.g.e., s. 74. 128 İbrahim Tellioğlu, “Ermeni Kaynaklarının Gözüyle Anadolu’nun Fethi”, Tarihte Türkler ve Ermeniler, C. II, TTK Yayınları, Ankara 2014, s. 120. 129 İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. IX, s. 454; Turan, a.g.e., s. 130. 130 Urfalı Mateos, s. 100; Turan, a.g.e., s. 131. 131 Tellioğlu, a.g.m., s. 120; Turan, a.g.e., s. 131. 132 El-Âzîmî, a.g.e., s. 15; Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. I, s. 306; Aristakes Lastivertc’i’s History, s. 100; History of Armenia by Father Michael Chamich: From B.C. 2247 to the of Christ 1780, or 1299 of Armenia Era, C. II, Trans. J. Avdall, Printed at Bishop’s College Press, Calcutta 1827, s. 143; Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı, s. 57; Grousset, a.g.e., s. 585. 29

ifade ettiğini kanıtlamaktadır133. Tuğrul Bey’in gerçekleştirmiş olduğu bu seferle Kelkit havzasına kadar ulaşan Selçuklu kuvvetleri, bu bölgede hiçbir şehir veya kale ele geçirememişlerdir134. Mükrimin Halil Yinanç, her ne kadar Bayburt’un 1054 yılında fethedildiğini kaydetse de135 bu biginin kaynağını belirtmemektedir.

Tuğrul Bey’in, Malazgirt muhasarasını kaldırıp geri dönmesinin ardından Anadolu’ya gönderdiği Selçuklu akıncıları, bu coğrafyada tahribat hareketlerine devam etmiştir. Küçük gruplar halinde şehir ve kasabalara giren Selçuklular, düzenli olarak yağma akınları yaptıktan sonra geri çekilmekteydi. Tuğrul Bey geri dönse de Gence, Dovin136, Muş, Malatya ve Sivas’ta yaşanan olaylar Selçukluların bu bölgelerde etkin olduğunun göstergesidir137. Özellikle 1057-1063 yılları arasında Tuğrul Bey’in emrindeki Samuk, Salar-ı Horâsân, Kapar ve Kicacic isimli Türk başbuğları, maiyetlerindeki kuvvetlerle zikreredilen havalilerde çarpışmalarda bulunmuşlar ve Sivas’a kadar ulaşan bu Türk akınları, Bizans İmparatorluğu’nun gücünü büyük ölçüde zayıflatmıştır138.

Selçuklu akıncıları 1057 yılında Trabzon’un güneyinde bulunan ve Doğu Karadeniz Bölgesi ile Murat ve Karasu nehirlerinin birleştiği Hanzit’i yağmalamış ve aynı yılın sonlarında Kemah ve Şarkîkarahisar’dan Malatya’ya kadar uzanan geniş bir sahaya şiddetli akınlar düzenlemişlerdir139. Yakutî emrindeki kuvvetler, 1058 yılında Bizans İmparatorluğu’na saldırırken Dinar isimli bir Selçuklu Başbuğu da Anadolu’nun kuzey bölgelerine fetihler yapmıştır. Dinar, emrindeki kuvvetlerle Çoruh vadisi boyunca ilerleyerek Kelkit havzasına girmiş ve akabinde Şarkîkarahisar ve havalisini fethetmiştir140.

133 Les Turcs Au Moyen-Age, Neşr. X. Jacop, TTK Yayınları, Ankara 1990, s. 93; İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. IX, s. 454. 134 İsmet Miroğlu, “Bayburt”, DİA, C. V, İstanbul 1992, s. 226. 135 Yinanç, a.g.e., s. 44. 136 Dovin, çok sayıda Hıristiyan’ın yaşadığı Ermeniye bölgesinin başkentidir. Bkz. Hudûd al-Âlam, s. 142. 137 Tellioğlu, a.g.m., s. 122. 138 Urfalı Mateos, s. 110-112; Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. I, 301-312; Louis Bréhier, The Life and Death of Byzantium, Haz. M. Vaughan, New York 1977, s. 178-179; Finlay, a.g.e., C. II, s. 19-20; Les Turcs Au Moyen-Age, s. 82-90. 139 Süryani Patrik Mihail, Vekayinâme, C. I, çev. Hrant D. Andreasyan, (TTK Kütüphanesideki Basılmamış Nüsha) Ankara 1944, s. 20; Tellioğlu, a.g.e., s. 76. 140 Bizans kronikleri, Bizans İmparatoru Konstantinos Doukas döneminde Bizans sınırındaki Selçuklu ilerleyişinin imparatorluğa büyük zayiatlar verdirdiğini ve aynı zamanda Selçukluların Gürcistan, Trabzon ve Şarkîkarahisar havalisinde büyük tahribatlar yaptığını kaydetse de Selçuklular tarafından alınan şehir veya kale ismi hakkında bir bilgi vermez. Bkz. Mikhael Attaleiates, a.g.e., s. 87. 30

Bu fetihlerle birlikte Selçukluların kuvveti sürekli artmaktayken Bizans İmparatorluğu da aynı ölçüde güç kaybetmeye devam etmiştir. Hatta Bizans İmparatorluğu’nda cereyan eden taht kavgaları esnasında Bizans İmparatoru Manuel, 1057 yılında Isaakios Komnenos tarafından tahttan indirilmiş ve Isaakios’un imparatorluğun başına geçtiği esnada Katakalon Kekavmenos’un emrindeki Şarkîkarahisar ordusu, isyancı kuvvetler içerisinde mühim bir rol oynamıştır141. 1058 yılında aynı ordunun savunduğu şehrin Emîr Dinar tarafından fethedilmesi, Selçuklu kuvvetlerinin Kelkit havzasında gücünü arttırdığını kanıtlar niteliktedir142.

Tuğrul Bey’in 1054 yılında gerçekleştirdiği ve akabinde devam eden seferler esnasında, Selçuklular Şarkîkarahisar dışında başka bir bölgeyi ele geçirememişlerdir. Ancak Sultan Alparslan döneminde ardı arkası kesilmeyen akınların sonucunda Selçuklu kuvvetleri, Anadolu’nun doğu bölgesinde azametli bir hale gelmeye muvaffak olmuşlardır143.

Tuğrul Bey’in 1063 yılında ölümünden sonra Selçuklu hanedanlğının tahtına onun yeğeni Alparslan oturmuştur. Amcasının ölümüyle yarım kalan Kafkasya seferleri Alparslan’ın devletin başına geçmesiyle tekrar başlamıştır. Sultan Alparslan, 1064 yılında Rey bölgesinden hareket ederek Gürcistan üzerine yürümüştür144. Nahçıvân bölgesine geldikten sonra ordusuyla birlikte Aras suyu boyunca ilerleyerek oğlu Melikşâh’ı, Nizâmü’l-Mülk ile genel karargâha bırakıp, civar bölgelerdeki kaleleri fethederek Gürcü beldelerinde yağma hareketleri yapmıştır145. Sultan, bu sefer sırasında keşişlerin ve Hıristiyanların merkezi olan Meryem-Nişin kalesini ele geçirmiştir146. Selçuklu kuvvetleri buradan Ani bölgesi üzerine yürüyerek civar beldeleri hâkimiyetleri altına almışlardır147. Sultan Alparslan bu zafer sonrasında bölgedeki Gürcü ve Ermeni

141 Mikhail Psellosos, Khronographia, çev. Işın Demirkent, TTK Yayınları, Ankara 2014, s. 200 vd.; Tellioğlu, a.g.e., s. 76-77. 142 Yinanç, a.g.e., s. 47. 143 Tellioğlu, a.g.e., s. 77. 144 Minhâc-i Sirâc el-Cûzcanî, Tabakât-ı Nâsırî yâ Tarih-i İrân ve’l-İslâm, çev. Erkan Göksu, TTK Yayınları, Ankara 2015, s. 77-78. 145 Keleş, a.g.e., s. 176. 146 Müverrih Vardan, a.g.e., s. 177; Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, Haz. Erdoğan Merçil, C. I, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1977, s. 60-62; Tarîh-i Âl-i Selçuk (Anonim Selçuk-Nâme), Haz. Halil İbrahim Gök-Fahrettin Coşkuner, Atıf Yayınları, Ankara 2014, s. 21; Hamdullah Müstevfî-i Kazvînî, a.g.e., s. 34; Turan, a.g.e., s. 154-155; Honigman, a.g.e., s. 184. 147 Stephannos Orbelian, Histoire de la Siounie, C. II, Traduite de l’Arménien Par M. Brosset, Se Trouve Chez Les Commissionaires de l’Académie Imperiale des Sciences, Saint-Petersbourg 1866, s. 215; Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. I, s. 316; Urfalı Mateos, s. 118-119; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtüz-Zaman fî Târiîhi’l-Âyân, çev. Ali Sevim, TTK Yayınları, Ankara 2011, s. 135; History of Armenia by Father 31

prenslerini kendisine bağlayarak Ani şehrini Şeddâdî Emîri Ebû’l-Esvâr’ın oğlu Manûçehr’e vermiştir148.

Sultan Alparslan’ın Kafkasya üzerine düzenlemiş olduğu bu sefer, Bizans İmparatorluğu’nu da büyük ölçüde olumsuz etkilemiştir. Selçuklu kuvvetlerinin bölge üzerindeki akınları karşısında Bizans İmparatorluğu, kendi içerisinde baş gösteren bir takım karışıklıklarla uğraştığı için doğu sınırlarının güvenliğini bir süre ihmal etmiştir. Bizans’ın bu durumu doğal olarak, Selçuklu kuvvetlerinin fetihlerini kolaylaştırarak Doğu Anadolu ile Kelkit havzasında ikâmet eden yerli halkın, Selçukluların taarruzlarına karşı mukavemet göstermemesine sebebiyet vermiştir149.

Selçukluların bölgedeki faaliyetleri sadece Bizans İmparatorluğu’nu etkilemekle kalmamış, Gürcistan topraklarında da önemli bir otorite boşluğu yaratmıştır. Bu hâkimiyet kaybının başlıca sebebi Selçuklu fetihleriyle bölgenin demografik yapısındaki oluşan değişimdir. Selçukluların ilerleyişi karşısında bölge nüfusunda önemli ölçüde azalma meydana gelmiştir150.

Selçuklu kuvvetlerinin Gürcistan üzerindeki akınlar, bölgeyi iktisadi açıdan da olumsuz etkilemiştir151. Gürcü prensleri, Selçuklu akınları esnasında topraklarını terk eden çiftçileri, tekrardan topraklarına döndürmeye çalışmışlardır. Selçukluların akınları karşısında kendi hâkimiyetlerini tesis edemeyen bu prensler, onları bölgeden çıkaramayacaklarını anlayarak en son çare olarak ülkelerinin batı sınırlarına çekilerek kendi konumlarını garanti altına almak yolunda bir strateji geliştirmek zorunda kalmışlardır152. Gürcü prensleri, topraklarını kaybetmelerinin sonucunda kendilerini

Michael Chamich, C. II, s. 150; Aristakes Lastivertc’i’s History, s. 163; Smbat Sparapet’s Chronicle, s. 29. 148 İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. X, s. 51-52; Marie Félicité Brosset, Gürcistan Tarihi, çev. Hrant D. Andreasyan, Haz. Erdoğan Merçil, TTK Yayınları, Ankara 2003, s. 288. 149 Honigman’ın verdiği bilgiye göre Mezopotamya, Haldia, Melitene, Coloneia ve Fırat havzasında yaşayan halk, Selçukluların ilerleyişi karşısında büyük bir tahribata uğramışlardır. Bkz. Honigman, a.g.e., s. 182. 150 Tellioğlu, a.g.e., s. 78; Finlay, a.g.e., C. II, s. 21. 151 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 291. 152 Şadruddîn Ebu’l-Hasan ‘Ali İbn Nâşır İbn ‘Ali El-Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s-Selçukiyye, çev. Necati Lugal, TTK Yayınları, Ankara 1999, s. 26-28; Mariam Lordkipanidze, Georgia in the XI-XIII. Centuries, Ganatleba Puplishers, Tbilisi 1987, s. 14, 78. 32

yalnız bırakan ve hiçbir şekilde yardımcı kuvvet göndermeyerek zor duruma düşmelerinin müsebbibi olarak Bizans’ı sorumlu tutmuşlardır153.

Ermeni ve Gürcü prenslikleri ile Bizans İmparatorluğu’nun doğudaki askeri gücünü bitirme noktasına getiren Alparslan’ın 1064 yılındaki seferi, şüphesiz Doğu Anadolu ve Kelkit havzası için de bir önem taşımaktadır. Sultan Alparslan bu seferiyle Kelkit havzasının bir kısmı ile Doğu Anadolu’yu (Haldia, Melitene ve Mezopotamya) ele geçirmiştir154. Alparslan daha sonra kuzey bölgesine yönelerek Şavşat, Artvin, Oltu- Tortum havalisini ele geçirerek ileride Karadeniz bölgesinde yapılacak olan Türk fetihlerinin de zeminini hazırlamıştır155.

Gürcü prensleri, Selçukluların Kafkaslardaki ilerleyişini durduramamanın yanı sıra bölgeye yardımcı kuvvet göndermeyen Bizans İmparatorluğu’nun tutumuna karşılık bazı Türkmen beyleriyle ittifak ederek ülkelerini tekrardan imar hale getirmeye çalışmışlardır. Fakat Gürcü Prensi IV. Bagrat’ın müttefiki olan Alanlar’ın, Şeddâdî Emîri Ebû’l-Esvar üzerine saldırması sonucunda Sultan Alparslan, Kirmân seferini yarıda bırakıp Kafkaslar üzerine sefere çıkmıştır. Aras nehri üzerinden Gürcistan’a giren Alparslan, 1068 yılında Gürcü Prensi IV. Bagrat’ı ağır bir yenilgiye uğratmış156 ve Tiflis ile bölgedeki birçok kaleyi de tahakkümü altına almıştır157.

Sultan Alparslan, buradan da anlaşılacağı üzere Kafkasya’ya büyük bir önem vermektedir. Çünkü bu coğrafya Anadolu ile Türkistan arasında bir köprü vazifesi görmektedir. Aynı zamanda Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan itibaren Anadolu üzerine yoğunlaşan Türk akınları için bölgenin stratejik önemi haizdir. Doğal olarak Selçuklular, bu bölgede kendi otoritelerini sağlamlaştırmaya çalışmışlar ve bölge üzerindeki en küçük bir karışıklığa mahal vermemişlerdir.

Selçuklular Kafkaslardaki karışıklığa son verdikten sonra Gürcü Prensi IV. Bagrat’ı vergiye bağlamışlardır158. Ardından bir kısım Selçuklu kuvvetleri Karadeniz

153 The Georgian Chronicle The Period of Giorgi Lasha, Text Edit. S. Qaukhchishvili-K. Vivian, Adolf M. Hakkert, Amsterdam 1991, s. 1-2; Marie Félicité Brosset, Histoire de la Géorgie, C. I, Imprimerie de l’Académie Impériale des Sciences, Saint-Petersbourg 1849, s. 346. 154 İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. X, s. 49-52; Tellioğlu, a.g.e., s. 79. 155 El-Hüseynî, a.g.e., s. 24-26; Grousset, Sultan Alparslan’ın kuzeye yönelerek Şavşat havalisine gittiğini ve Ermenistan’ın kuzeyinde, kuzeydoğudan kuzeybatıya dev bir yarım çember çizdikten sonra diğer zikredilen bölgelere yürüdüğünü ifade eder. Bkz. Grousset, a.g.e., s. 596. 156 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 290-291. 157 Sıbt İbnü’l-Cevzî, a.g.e., s. 153; Turan, a.g.e., s. 163-164; V. Minorsky, Studies in Caucasian History, Cambridge University Press, London 1953, s. 75. 158 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 291. 33

sahillerinde görünerek Trabzon havalisine yönelmiştir159. Bu kuvvetlerden diğer bir kısmı ise Niksar bölgesine girerek faaliyet göstermiştir160. Selçukluların, bu akınlarla Kelkit havzasında ve Karadeniz bölgesinin iç kesimlerinde hâkim duruma gelmeye başladıkları söylenebilir. Malazgirt Meydan Muharebesi’nin cereyan ettiği 1071 yılında Bizans İmparatoru Romen Diogenes’in bölge üzerine gönderdiği kuvvetlerin Karadeniz bölgesinde Selçuklular ile sıcak temas halinde olduğu olgusundan yola çıkıldığında bu sonuca ulaşmak mümkündür161.

Selçukluların, Çağrı Bey’in 1018 yılında Türkmenlere yeni bir yurt bulmak maksadıyla Anadolu’ya tertip ettiği keşif amaçlı seferden Malazgirt Meydan Muharebesi’nin arefesine kadar aralıksız devam eden akınları, Bizans İmparatorluğu’nun bölgedeki gücünü oldukça zayıflatmıştır162. Özellikle Tuğrul Bey’in, İbrahim Yınal’ın ve Alparslan’ın Azerbaycan üzerinden Doğu Anadolu’ya ve Kelkit havzasına yapmış olduğu seferlerin, bu bölgelerin Türkleşme sürecini başlattığını söylemek mümkündür. Çünkü Selçukluların Şarkîkarahisar, Canik ve Çoruh havzasında gerçekleştirmiş olduğu akınlar bu yargıyı desteklemektedir. Dolayısıyla Anadolu’nun Türkleşme sürecinde Malazgirt Meydan Muharebesi’nin bir sonuç olduğunu, Türk fetihlerinin bölgeye bu savaştan çok önceleri başladığını söylemek bir hata teşkil etmez. Doğal olarak Malazgirt öncesi gerçekleştirilen bu Türk akınları, Malazgirt Meydan Muharebesiyle Türklerin bölgeye yerleşmesinin zeminini hazırlamıştır.

2. Malazgirt Sonrası Türklerin Kelkit Havzasına Yerleşmesi

Selçuklu kuvvetlerinin Bizans İmparatorluğu sınırında gerçekleştirmiş olduğu akınlar, Bizans İmparatoru Romen Diogenes’i rahatsız etmekteydi. Selçuklu akınları Bizans İmparatorluğu’nun bölgedeki otoritesini sarsarak hâkimiyet alanının daralmasına neden oluyordu. Bunun üzerine Bizans İmparatoru Selçukluların Anadolu’daki ilerleyişini durdurmak maksadıyla maiyetindeki kuvvetlerle Selçukluların üzerine

159 El-Hüseynî, a.g.e., s. 30-32; Tellioğlu, a.g.e., s. 80. 160 Les Turcs Au Moyen-Age, s. 20. 161 Bizans Kroniğinin verdiği bilgi bu savı desteklemektedir. Kroniğe göre Selçuklu ordularının bölge üzerinde gerçekleştirmiş olduğu akınlar karşısında Bizans’ın hâkimiyeti altındaki bölgelerde bir talan hareketi meydana gelmiştir. Selçuklu kuvvetlerinin bu akınlarından rahatsız olan Romen Diogenes, topraklarını güvenlik altına almak için Selçukluları durdurmak maksadıyla bölgeye ordular sevk etmiştir. Bkz. Mikhail Psellos, a.g.e., s. 253. 162 Bizans kaynakları Malazgirt’e giden süreçte Selçukluların yapmış oldukları akınların neredeyse Anadolu’nun tamamında gerçekleştiğini ve bu durumun Bizans İmparatorluğu’nu zor durumda bıraktığını kaydetmektedir. Bkz. Ioannes Zonaras, a.g.e., s. 92. 34

yürümüş ve Malazgirt Ovası’nda 26 Ağustos 1071 yılında cereyan eden savaşta Selçuklu Türkleri tarafından ağır bir yenilgiye uğratılmış163 ve İmparator Selçuklulara esir düşmüştür.

Malazgirt Meydan Muharebesiyle Selçukluların Anadolu’yu vatan edinme süreci daha da hızlanmaya başlamıştır. Bu mağlubiyet, Bizans İmparatorluğu açısından tam anlamıyla felaketle eş değer bir durum olmuştur. Bundan sonra Selçuklu fetihleri, Bizans sınırında kesintisiz olarak ilerleyecek ve Bizans İmparatorluğu Selçukluların bu ilerleyişine karşı koyamayacaktır. Yukarıda da ifade edildiği üzere Malazgirt öncesi devam eden akınlar, Bizans’ı iyice yıpratmış ve Selçuklular Malazgirt ile birlikte Bizans’ın mukavemet gücünü tamamen kırmışlardır. Bu zaferle birlikte Türklerin Kelkit havzası ve Karadeniz sahil şeridiyle olan münasebetleri de hız kazanmaya başlayacaktır.

Selçukluların Malazgirt zaferinden hemen sonra Trabzon bölgesinde faaliyet göstermeye başladıklarına bir Bizans kroniğinde de değinilmektedir164. Selçukluların Trabzon bölgesindeki bu faaliyetleri ancak 1075 yılına kadar devam edebilmiştir. Bizans İmparatorluğu üç yıl sonra Trabzon bölgesini Selçuklu kuvvetlerinden geri almıştır165. Selçukluların Karadeniz bölgesindeki ilerleyişleri sadece Trabzon bölgesiyle sınırlı kalmamıştır. Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Trabzon civarı ile birlikte Türkler tarafından ele geçirilen bir başka bölge ise Bayburt’tur166. Bu şehir, Malazgirt zaferinden sonra Selçuklulara bağlı Erzurum’daki Saltuklulara ve bazen de Niksar merkezli Dânişmendlilere tabi olmuştur167. Bayburt, Kelkit havzasının doğu

163 El-Âzîmî, a.g.e., s. 23; İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. X, s. 71-73; Urfalı Mateos, s. 143; Sıbt İbnü’l-Cevzî, a.g.e., s. 165-173; Ioannes Zonaras, a.g.e., s. 135-137; Mikhael Attaleiates, a.g.e., s. 167-169. Malazgirt Meydan Muharabesi hakkında bilgi veren muasır kaynakların tenkitli bir incelemesi için bkz. Claude Cahen, “La Campagne de Mantzikert d’Aprés les Sources Musulmanes”, Byzantion, C. IX, Bruxelles 1934, 613-642. Söz komusu muharabe hakkında bilgi veren İslâm kaynalarının ilgili bölümleri Türkçe tercümesiyle birlikte neşredilmiştir. Bkz. Faruk Sümer-Ali Sevim, İslâm Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı (Metinler ve Çevirileri), TTK Yayınları, Ankara 1988. 164 Anna Komnena, Alexiad, çev. Bilge Umar, İnkılâp Yayınları, İstanbul 1996, s. 261; Kaynaklardaki bilgiler Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Selçukluların hızla Anadolu’ya girdiğini kaydetmektedir. Özellikle Karadeniz bölgesinde yapılan Türk fütuhatı hakkında açık bilgiler bulunmaktadır. Selçuklular bu muharebenin akabinde Karadeniz sahillerinde ilerlemek suretiyle Trabzon havalisine gelmişler ve buradaki varoşları istila etmişlerdir. Bu bilgiler ışığında Selçukluların, Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Trabzon bölgesini tamamen ele geçirdiğini söylemekte bir hata olmaz. Bkz. M. E. Meeker, “The Black Sea Turks; Some Aspects of Their Ethnic and Cultural Background”, International Journal of Middle East Studies, S. II, London 1971, s. 338; M. Koromila, The Greeks in the Black Sea, Panaroma Cultural Society, Athens 1991, s. 179. 165 Anthony A. M. Breyer, The Empire of Trebizond and the Pontos, Variorum Reprints, London 1980, s. 175. 166 Tellioğlu, a.g.e., s. 82. 167 Osman Turan, “Bayburt”, Makaleler, Haz. Altan Çetin-Bilal Koç, Kurtuba Yayınları, Ankara 2010, s. 108. 35

kısmının Karadeniz sahili ile bağlantısını sağlayan bir geçiş güzergâhı olarak önemli bir konuma sahiptir. Selçukluların Bayburt bölgesini ele geçirmiş olması kuvvetli bir ihtimaldir. Nitekim Trabzon bölgesinde rahat hareket edebilmek için Bayburt havalisinin ele geçirilmiş olması gerekirdi. Aksi halde, bölge üzerinde bir güç oluşturmadan Trabzon havalisinde üç yıl gibi uzun bir süre faaliyet göstermek imkânsızdır168.

1071 yılında meydana gelen Malazgirt Meydan Muharebesi’nden Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurulduğu 1075 yılına kadar Anadolu’daki Selçuklu akınları hızlı bir şekilde devam etmiştir. Selçuklu kuvvetleri Artuk, Afşin ve Porsuk Bey gibi kumandanların yönetiminde Amasya, Erzurum, Erzincan, Çoruh ve Kelkit havzalarında başarılı akınlar yapmışlardır. Bu akınlar sadece yağma şeklinde cereyan etmemiş, Türkler akın düzenlemiş oldukları havaliye yanlarında büyük Türkmen nüfusunu da getirerek fethettikleri yerlere bu Türkmenleri iskân etmişlerdir169.

Selçukluların ilerleyişi karşısında özellikle Kelkit havzasındaki Rum nüfusu, olumsuz bir yönde etkilenmiştir. Selçukluların, fethettikleri yerlere büyük ölçekli Türkmen nüfusunu yerleştirmesi üzerine özellikle Kızılırmak ve Yeşilırmak havzasında bulunan Hıristiyan nüfus, Selçukluların ilerleyişi karşısında bulundukları mevkileri terk etmiştir. Bu nüfus hareketliliği, Selçukluların bölgedeki işini kolaylaştırmıştır. Özellikle 1078 ile 1081 yılları arasında III. Nikephoros Botaniates zamanında Türkler Karadeniz kıyılarında etkin bir rol oynamışlardır170. Hatta bu dönemde Türk fetihleri Karadeniz’in yanı sıra İznik ve Üsküdar’a kadar ulaşmıştır171.

Bizans İmparatorluğu Türk akınları karşısında ekonomik yönden de büyük kayıplar vermiştir. Çünkü Karadeniz bölgesi, Bizans İmparatorluğu’nun deniz ticareti bakımından oldukça önem taşımaktaydı. İç kesimler ile sahil kesimi arasında cereyan eden ticaret güzergâhında önemli bir durak olan Bayburt’un Türkler tarafından alınması üzerine Bizans, Trabzon ile Bayburt arasındaki ticari üstünlüğünü yitirmiştir172. Türklerin ticaret yollarını ele geçirmesi, Trabzon üzerinden Anadolu’ya olan kara

168 Winfield, a.g.m., s. 165. 169 Sevim-Merçil, a.g.e., s. 112. 170 Speros Vryonis, The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minor and the Process of Islamization from the Eleventh through the Fifteenth Century, University of California Press, Berkeley-Los Angeles London 1971, s. 160. 171 Vasiliev, a.g.e., C. I, s. 452. 172 Tellioğlu, a.g.e., s. 82; Anthony Bryer-David Winfield, The Byzantine Manuments and Topography of the Pontos, C. I, Dumbarton Oaks Research Library and Collection, Washington 1985, s. 353. 36

yolunu kapatmış ve bölgede ticari bakımdan etkili olan İtalyan tüccarlarının doğu ile batı arasındaki ticari faaliyetleri, Suriye bölgesindeki Latin limanlarına kaymıştır. Dolayısıyla Bizans İmparatorluğu üzerine yapılan Türk akınlarının gerek demografik, gerek iktisadi gerekse de siyasi anlamda Bizans’ı olumsuz yönde etkilemiş olduğunu söylemek yanlış bir değerlendirme olmaz173.

Selçuklu Türklerinin Karadeniz bölgesinde gerçekleştirdiği fetihler ile birlikte bölge üzerindeki Bizans İmparatorluğu’nun otoritesi oldukça zayıflamıştır. Bu bölge üzerinde Bizans’ın Haldia valisi olan Theodoros Gabras, Bizans İmparatorluğu’nun bölge üzerindeki otoritesini tekrar sağlaması için oldukça gayret sarf etmiştir174. Theodoros Gabras, Türklerin bölgedeki hâkimiyetlerini ortadan kaldırmak maksadıyla şehrin ileri gelenlerinin desteğini de alarak 1075 yılında Türkleri bu bölgeden çıkarmıştır175. Gabraslar, zayıflayan Bizans nüfuzunu bu bölgede yeniden tesis etmeye çalışmış, yani bir bakıma Bizans İmparatorluğu’nun bölgedeki bir hamisi olarak görülmeye başlanmıştır. 1140 yılına kadar bu bölgede varlık göstermeleri bunun bir delili olarak kabul edilebilir176.

Theodoros Gabras’ın bölge üzerindeki bu başarısı, sadece Anadolu’daki Selçuklu akınları karşısında zayıf bir duruma düşen Bizans İmparatorluğu’na destek mahiyetinde algılanmamalıdır. Gabraslar, Bizans İmparatorundan ayrı bir siyasi teşekkül olmak için ileride de görüleceği üzere zaman zaman Bizans’a karşı Selçuklular ile ittifak yapmış ve hatta daha sonra da bu bölgede kendi bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir177.

Anadolu’daki Selçuklu ilerleyişi buradan da anlaşıldığı üzere bölge üzerindeki siyasi dengeleri altüst etmiştir. Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra hızlı bir şekilde Anadolu’nun dört bir yanına yayılan Selçuklu akınları bu durumu kanıtlar niteliktedir. Çünkü Selçuklular, bu zaferden dört yıl gibi kısa bir sürede Adalar

173 Steven Runciman, Byzantine Civilisation, Meridian Books, New York 1961, s. 168-169; Tellioğlu, a.g.e., s. 83. 174 Bizans İmparatorluğu’na bağlı olan Haldia themasının başında Theodoros Gabras isimli bir vali bulunuyordu. İleride görüleceği üzere bu vali, Dânişmendlilerin Kelkit havzasındaki fetihlerinde bu Türkmen beyliğinin karşısına da çıkacaktır. Haldia olarak adlandırılan bu thema ise Trabzon merkezli olmak üzere İspir, Bayburt, Kelkit, Uluşiran ve Çoruh havzası gibi bölgelerden müteşekkildir. Bkz. Honigman, a.g.e., s. 50-52. 175 Tellioğlu, a.g.e., s. 83. 176 Antonhy A. M. Breyer, “A Byzantine Family: The Gabrates”, University of Birmingham Historical Journal, S. XII, Birmingham 1970, s. 166-168. 177 Marianna Koromila, Pontos-Anatolia, Lucy Braggiotti Pupulications, Athens 1989, s. 25. 37

sahillerine ve Boğazlara kadar ulaşmışlar178, bunun yanında daha büyük fetihler gerçekleştirmek için İznik önlerine gelmişler ve bu şehri kendilerine başkent yapmışlardır. Türklerin İznik şehrini başkent olarak seçmeleri, Türk fetihlerinin Trakya ve Balkanlara doğru devam edeceğinin göstergesidir. Ayrıca Türk fetihleri Bizans İmparatorluğu’nun yanı sıra tüm Avrupa’yı da oldukça tedirgin etmiştir. Bu gelişmeler üzerine Avrupa ileride, Türkleri Anadolu’dan çıkarmak amacını da taşıyan Haçlı seferlerini tertip edecektir179.

Sultan Alparslan’ın ölümünden sonra 1073 yılında Selçuklu tahtına geçen Sultan Melikşâh zamanında Kafkaslar ve Anadolu’ya tertip edilen akınlar, bölgedeki Türk hâkimiyetinin istikrarını göstermektedir. Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra 1073 ile 1074 yıllarında Sultan Melikşâh tarafından Gürcistan üzerine akınlar düzenlenmiştir. Sultan Melikşâh düzenlemiş olduğu bu akınlarda muvaffak olamamıştır. Fakat Kafkas havalisinin, Anadolu’daki Türk ilerleyişi bakımından önemini iyi kavrayan Sultan Melikşâh, 1076 yılında Kafkaslar üzerine bir sefer daha tertip etmiştir180. Bu seferle birlikte Gürcistan bölgesine giren Sultan Melikşâh, Şirvan, Arrân, Derbent ve Tiflis bölgelerini ele geçirerek Gürcistan’daki Selçuklu hâkimiyetini tesis etmiştir181.

Sultan Melikşâh bu zaferden sonra bölgeyi, Emîr Savtegin’e bırakmıştır182. Ancak Gürcü Prensi II. Giorgi’nin Emîr Savtegin üzerine saldırıp isyan etmesi üzerine Sultan Melikşâh, 1078-1079 yıllarında tekrar Gürcistan üzerine yürümüştür. Aras üzerinden Gürcistan’a hareket eden Sultan Melikşâh, Somkheth bölgesini yağma edip bölgedeki karışıklığa son vermiştir183. Ancak Sultan Melikşâh’ın bölgeden ayrılmasıyla II. Giorgi’nin tekrar isyan etmesi üzerine bu sefer, Emîr Ahmed komutasındaki bir ordu Gürcistan üzerine gönderilmiştir. Emrindeki kuvvetlerle bölgeye gelen Emîr Ahmed, II. Giorgi’yi Kouel’de ağır bir yenilgiye uğrattıktan sonra 1080 yılında Erzurum ve Oltu bölgelerinin yanı sıra diğer kasaba ve köyleri işgal ederek bölgedeki çok sayıda

178 Mikhael Attaleiates, a.g.e., s. 202-204. 179 Mustafa Kafalı, Anadolu’nun Fethi ve Türkleşmesi, Berikan Yayınları, Ankara 2013, s. 30. 180 Lordkipanidze, a.g.e., s. 75. 181 Tarîh-i Âl-i Selçuk, s. 23; İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşâh Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014, s. 127. 182 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 303. 183 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 306. 38

Hıristiyan’ı esir almıştır184. Emîr Ahmed’in Doğu Anadolu’daki bu fetihleri aynı zamanda Kelkit havzasının doğu bölgelerinde Türk nüfuzunun artmasını sağlamıştır.

Selçukluların Emîr Ahmed komutasında gerçekleştirdiği Gürcistan zaferinin sonucunda çok sayıda ganimet ele geçiren Türkler, bölgeden ayrılıp Arrân’a döndükleri esnada karşılaştıkları Türkmen reisleri Emîr Yakup ve İsa Böri’yi, Gürcistan üzerine göndererek bu bölgeye yerleşmelerini tavsiye etmiştir185. Bu iki Türk emîri Karadeniz’e kadar olan tüm sahayı işgal etmiştir. 1080 yılında Şavşat, Acara, Karthili, Ardanuç ve Kütayis havalisine çok sayıda Türk nüfusu getirilerek iskân ettirilmiştir. Kışı Mokan bölgesinde geçiren Türkler, ertesi sene tekrar Gürcistan üzerine gelmişlerdir. Türkler bu seferleriyle Çoruh havzasının kaynaklarından Trabzon’a kadar olan geniş bir sahanın hepsini hâkimiyetlerine almışlardır186. Böylece Selçuklular, Batı Gürcistan’ın tamamını ele geçirmiş oldular187.

Selçuklu Türklerinin Gürcistan’daki ilerleyişinden bölgenin Hıristiyan nüfusu olumsuz yönde etkilenmiştir. Sadece sahip oldukları malları Türklere ganimet olarak kaptırmakla kalmamışlar, bunlardan bir kısmı kendi güvenlikleri için bölgenin yüksek yerlerine ve müstahkem kalelere sığınmışlardır. Bölge üzerine birkaç kez devam eden bu Türk akınları, aynı zamanda ziraat ile uğraşan köylülere de büyük bir darbe vurmuştur188. Köylüler, devam eden Türk akınları nedeniyle tarlalarındaki mahsulü toplayamamış ve bir kısmı çareyi göç etmekte bulmuştur189.

Ardı arkası kesilmeyen Türk akınları karşısında ülkesini tamamen kaybedeceğini anlayan Gürcü Prensi II. Giorgi, hiç olmazsa ülkesinin bir kısmını elinde tutmak maksadıyla Sultan Melikşâh’a bağlılığını bildirmek üzere İsfahân’a gitmiştir190. Sultan Melikşâh, Gürcü prensinin kendisine tabi olmasını, vergi vermesini ve ihtiyaç halinde Selçuklulara asker temin etmesini şart koşarak onun ülkesini koruyacağını vaat

184 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 306-307; Kafesoğlu, Sultan Melikşâh Devri, s. 127; Robert W. Thomson, Rewriting Caucasian History, The Medieval Armenian Adaptation of the Georgian Chronicle, The Original Georgian Texts and the Armenian Adaptation, Clarendon Press, Oxford 1996, s. 309 vd. 185 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 307. 186 Kafesoğlu, Sultan Melikşâh Devri, s. 128. 187 Brosset, Histoire de la Géorgia, C. I, s. 346-349; Speros Vryonis, Nomadization and Islamization in Asia Minor, Dumbarton Oaks Research Library and Collection, Washington 1975, s. 50-51. 188 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 307. 189 Vryonis, The Decline of Medieval Hellenism, s. 283-284. 190 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 308; Thomson, a.g.e., s. 312 vd. 39

etmiştir191. Sultan Melikşâh, Gürcü prensinin bu şartları kabul etmesi üzerine kendisine bağlı olan emîrleri bölge üzerine akın yapmamaları konusunda uyarmıştır192.

Selçukluların Kafkasya ve Doğu Anadolu üzerindeki faaliyetleri, Kelkit havzasındaki Selçuklu hâkimiyeti bakımından önem taşımaktadır. Selçukluların bölge üzerindeki akınları sayesinde Bayburt, Gümüşhane ve Artvin havalisinde yoğun bir Türkmen nüfusunun oluştuğunu söylemek mümkündür. Selçukluların ilerleyişi karşısında Hıristiyan nüfusun bir bölümü, Erzurum bölgesinin doğusundaki yerlere göç etmiş, diğer bir bölümü ise Bizans İmparatorluğu tarafından başka bölgelere iskân ettirilmiştir193.

Malazgirt Meydan Muharebesi’nden itibaren Anadolu’nun iç kesimlerine ve Kelkit havzasına olan Selçuklu akınları aralıksız devam etmiştir194. Selçuklular akın yaptıkları ülkelerde fetih amacını güttüklerinden dolayı karşılaştıkları halka toplu halde bir katliam girişiminde bulunmamışlardır. Zaten dönemin Ermeni, Gürcü ve Süryani kaynaklarında da görüldüğü üzere Bizans İmparatorluğu’nun despot yönetiminden rahatsızlık duyan bölge halkı, Selçukluları adeta bir kurtarıcı olarak görmüştür. Bu anlayış Selçuklu akınlarının işini de kolaylaştırmıştır. Özellikle Kelkit havzası olarak adlandırılan bölgenin Türklerin hayat standartlarına uygun özellikler taşıması, bu bölgenin Türkleşme sürecini arttıran en önemli amildir. Selçukluların Malazgirt Muharebesi’nden sonra Bayburt, Erzurum, Erzincan, Niksar, Amasya ve Sivas civarında çok sayıda köy kurarak bölgeyi bayındır hale getirmesi, bu savı destekler niteliktedir195. Selçukluların bu hızlı ilerleyişleri karşısında artık Bizans İmparatorluğu’nun yapabileceği pek bir şey kalmayacaktır.

191 Brosset, Gürcistan Tarihi, s. 308-309. 192 Kafesoğlu, Sultan Melikşâh Devri, s. 128; W.E.D. Allen, A History of the Georgian People from the Beginning down to the Russian Conquest in the Nineteenth Century, Routledge-Paul, London 1971, s. 94. 193 Tellioğlu, a.g.e., s. 87; Vryonis, The Decline of Medieval Hellenism, s. 169, 179. 194 Türklerin Anadolu’daki ilerleyişini Anonim bir Bizans kroniği söyle tasvir etmektedir: “… Kara ve deniz, sanki bütün dünya kâfir barbarlar (Türkler) tarafından işgal edildi ve ıssızlaştırıldı. Onlar Şark’ın (Anadolu) bütün köylerini, evleri ve kiliseleriyle birlikte yağma ettiler”. Bibliotheca Graeca, C. VII, Haz. Sathas, (1894), s. 169; Bkz. Turan, a.g.e., s. 282. 195 Yinanç, a.g.e., s. 133. 40

II. BÖLÜM

BEYLİKLER ZAMANINDA KELKİT HAVZASINDAKİ FAALİYETLER

1. Dânişmendliler Dönemi

1. 1. Dânişmendli Beyliği’nin Kuruluşu ve Dânişmend Gazi

Dânişmendliler, 1071-1175 yılları arasında Niksar merkez olmak üzere Orta Karadeniz bölgesinin güney kesimlerine hâkim olmuş bir Türk beyliğidir196. Bu Türk beyliğine ismini veren Dânişmend Gazi’nin esas ismi Melik-i Muazzam Dânişmend Ahmed Gazi (Taylû) b. Ali et-Türkmânî’dir197. Kendisi Azerbaycan havalisinde yaşamış olan bir Türkmen ailesine mensup olup, 1064 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın emrine girmiş, Bizans ve Gürcüler üzerine düzenlenen seferlerde yiğitliği ve çevikliği ile dikkatleri üzerine çekerek Sultan Alparslan’ın en gözde komutanlarından birisi olmuştur198.

Muhtelif kaynaklar Dânişmend Gazi’nin Malazgirt Meydan Muharebesi’nde büyük bir başarı gösterdiğini ve bu sebeple Sultan Alparslan’ın ona Niksar, Tokat, Elbistan, Sivas, Amasya, Kayseri ve Zamantı gibi bölgeleri iktâ olarak verdiğini kaydetmektedir199. 1074 yılından itibaren bu zikredilen bölgelerde Büyük Selçuklu Başbuğu Artuk Bey, Yeşilırmak ve Kelkit havalisinden İzmit’e kadar uzanan havalide Bizans’a ağır darbeler indirmiştir. Fakat Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh tarafından Anadolu’daki fetih görevinden alınarak İran’daki Hulvan (Lûristan) Selçuklu valiliğine atanmış ve isyan halindeki Ahsa Karmatîlerine karşı bir seferle görevlendirilmiştir200. Artuk Bey’in geri çağrılmasından sonra onun boş bıraktığı bu sahalarda Dânişmend

196 C. E. Bosworth, İslâm Devletleri Tarihi, çev. Erdoğan Merçil-Mehmet İpşirli, Oğuz Yayınları, İstanbul 1980, s. 167. 197 Şihâbeddîn b. Fazlullâh el-Ömerî, Mesâliku’l-ebsâr fî Memâliku’l-emsâr, çev. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2014, s. 234; Abdülkerim Özaydın, “Dânişmend Gazi”, DİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 467. 198 Müneccimbaşı, a.g.e., C. II, s. 143-144; Abdülkerim Özaydın, “Dânişmendliler”, DİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 169; Tellioğlu, a.g.e., s. 88. 199 Reşîdü’d-dîn Fazlullah, Camiü’t-Tevârih, çev. Erkan Göksu-H. Hüeyin Güneş, Selenge Yayınları, İstanbul 2011, s. 118: Mâhmud b. Muhammed el-Kerîm Aksarâyî, Müsâmeretü’l-Ahbâr ve Müsâyeretü’l- Ahyâr, çev. Mürsel Öztürk, TTK Yayınları, Ankara 2000, s. 13; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul 1971, s. 112. 200 Ali Sevim, Ünlü Selçuklu Komutanları: Afşın, Atsız, Artuk ve Aksungur, TTK Yayınları, Ankara 2011, s. VIII; İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşâh Devri, s. 68-69. 41

Gazi fetih hareketlerine memur edilerek Kelkit havzasının bir kısmı ile yani Niksar havalisi ve aşağı Yeşilırmak yöresini yani Amasya ve çevresini sahile kadar açmıştır201.

Dânişmendlilerin fetih hareketlerinin üç kol halinde ilerlediğini söylemek mümkündür. Bu fetihler güneyde Toroslara; kuzeyde Karadeniz kıyılarından Boğazlara; batıda ise Ankara’ya kadar uzanan bir sahayı imlemektedir202. Dolayısıyla kuruluş sürecinin akabinde bu Türkmen beyliğinin sınırlarının Tokat, Niksar, Elbistan ve Malatya’yı içine alan ve kuzeybatısında ise bir zamanlar Bizans’ın Komnena hanedanlığının beşiği olan Kastamonu’ya kadar genişlediği görülmektedir203.

Türkiye Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ın Marmara sahillerine kadar uzanıp hâkimiyet alanını genişleterek devletinin temellerini sağlamlaştırdığı esnada Kızılırmak ve Yeşilırmak bölgesinde fetihlere girişen Dânişmend Gazi’nin şahsiyeti ve devletinin kuruluş yılları, kaynakların kifayetsizliği nedeniyle karanlıkta kalmaktadır204. Bu müphemliğe rağmen onun Büyük Selçuklu Sultan’ı Melikşâh’ın otoritesine tabi olduğu konusunda bir ihtilaf yoktur205. Siyasi bir figür olarak meydana çıkışı hakkında tatminkâr kaynaklar olmasa da Dânişmend Gazi’nin ilerleyen dönemlerde Kelkit havzasında yaptığı faaliyetler ve Hıristiyan unsurlar ile olan mücadelesi destanî mahiyette olan Dânişmend-Nâme’ye ve devrin diğer kaynaklarına aksetmiştir206.

201 Sevim-Merçil, a.g.e., s. 112; Yinanç, a.g.e., s. 81. 202 Cahen, a.g.e., s. 103. 203 Tamara Talbot Rice, The Seljuks In Asia Minor (Anadolu Selçuklu Tarihi), çev. Tuna Kaan Taştan, Nobel Yayınları, Ankara 2015, s. 51; Tellioğlu, a.g.e., s. 88-89. 204 İbn Bibi’nin bu konudaki değerlendirmeleri şöyledir: “…Emîr Dânişmend gibi büyük emîrler hakkında kesin bilgim yoktu. Onlar hakkında yazılan tarih kitaplarının anlaşılması çok zor olduğu için onlardan faydalanma imkânı da bulamadık. Üstelik eski zamanlardan gelen sözlü rivayetler ise çelişkili ve tutarsız idi”. Bkz. El-Hüseyin B. Muhammed B. Ali El-Caferi Er-Rugadi İbn bibi, el Evamirü’l-Ala’iye fi’l- Umuri’l-Ala’iye (Selçuk-Nâme), C. I, Haz. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1996, s. 29; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 112-113. 205 Malazgirt Meydan Muharebesi’ne katılan Dânişmend Gazi’nin gerek Sultan Alparslan gerekse de Sultan Melikşâh’ı metbu tanıdığı muhakkaktır. Bkz. Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, TTK Yayınları, Ankara 1989, s. 140. 206 Dânişmend-Name’ye göre Dânişmend Gazi ve Sultan Turasan halifenin emriyle Anadolu’ya gaza için gönderilmiştir. Onlar da gaza arkadaşları Çavuldur Çaka, Kara-Tonga, Hasan, Süleyman, Eyüp ve Abdurrahman ile birlikte Malatya’dan Sivas’a doğru hareket ederler. Alîs (Kızılırmak) suyunu geçip Sivas’a gelirler. Dânişmend Gazi Sivas’ı almış ve burayı bayındır hale getirterek gazilerin üssü haline getirmiştir. Daha sonra Süleyman, Numan, Eyüp ve Kara Hasan ile birleşerek Yeşilırmak havzasını fethetmeye başlar. Sinop’tan gelen 60.000 kişilik Frenk ve Rus orduları karşılarına çıkarsa da gaziler Tokat’ı fethederler. Daha sonra halife ferman, sancak ve deve yükleriyle hazineler gönderir ve ardından Amasya ve Turhal alınır. Dânişmend Gazi Niksar üzerine yürür ve Canik Beyi Matrobid (Taronite) Trabzon çerisini ve Ermeni sipahilerini toplayarak 80.000 kişi ile Niksar önüne gelir. Uzun bir muhasaradan sonra Niksar fethedilir. Bundan sonra Melik Ahmed Gazi Canik üzerine sefere çıkıp Harkümbed kalesini kuşatır. Bulgar hududuna kadar ülkelerin fethi için Artuhî, Süleyman ve Abdurrahman memur edilir. Fakat Trabzon, gürcü ve Ermeni beyleri büyük bir ordu ile onları çekilmeye zorlayarak Niksar’a kadar takip eder. Dânişmend Gazi meydana gelen savaşta birçok arkadaşını kaybeder 42

Dânişmendliler, 1080 yılında Sivas ve havalisini aldıktan sonra Gürcü, Rum, Ermeni ve Franklardan oluşan bir ordu ile savaşarak ülke sınırlarını Çorum, Osmancık, Kastamonu ve Amasya’ya kadar genişletmekle birlikte Canik’i (Samsun/Amisos) fethetmeğe çalışarak sağlamlığı ile bilinen Helikbend (Harkümbed) kalesini kuşatmışlar fakat bu kuşatma başarısızlıkla sonuçlanmıştır. İkinci bir kuşatma esnasında ise Dânişmend Gazi, Canik Beyi Manol’un kendisine isabet eden bir okuyla yaralanmış ve akabinde Niksar’a götürülmüşse de burada hayatını kaybetmiştir207. Bu ilk Türk akınları sırasında Samsun ele geçirilemediği için kente 3 km uzaklıkta bir kale inşa edilerek Hıristiyanların elindeki mıntıkanın zapt edilmesi amaçlanmış, fakat bu da mümkün olmamıştır208.

Dânişmend Gazi’nin ölümü sonrasında halefleri Kelkit havzası ve diğer bölgelerde fetih hareketlerini hızlı bir şekilde devam etmiştir. Dânişmend Gazi ve haleflerinin özellikle Kelkit havalisindeki fetihleri bölgedeki Hıristiyanları zor durumda bırakmakla birlikte bu Türk fütuhatı söz konusu havalinin Türkleşmesi bakımından büyük bir ehemmiyet arz etmiştir209. Bu suretle Dânişmendliler, yapmış oldukları akınlar sayesinde Yeşilırmak ve Kelkit havalisi ile Çorum ve Samsun arazisini içine alan sahada bir hâkimiyet kurmakla birlikte Canik havzasındaki birçok kaleyi de haraca bağlamışlardır210.

1. 2. Gümüştegin Dönemi (1085-1105)

Dânişmend Gazi’nin 1085 yılında ölümünden211 sonra yerine geçen oğlu Gümüştegin döneminde hanedanlık daha da güçlenmiştir. Türkiye ve Suriye Selçukluları arasındaki mücadelelerden faydalanarak hâkimiyet sahasını genişleten Gümüştegin, Bizans’la ve özellikle Haçlılar ile yapılan savaşlarda Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan’ın müttefiki olarak önemli bir rol oynamıştır212. Bizans

ve askeri azalır. Yine de Niksar’ı kurtarır ve Canik seferine girişir. Bkz. Dânişmend-Nâme, Haz. Necati Demir, Akçağ Yayınları, Ankara 2004, s. 66, 87-88, 89, v.d.; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 123-124, 125-126. 207 Dânişmend-Nâme, s. 266-267; Müneccimbaşı, a.g.e., C. II s. 147-150; İbrahim Tellioğlu, İlkçağdan Osmanlılara Samsun, İlkadım Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Yayınları, Samsun 2012, s. 103. 208 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 90. 209 Demetrius J. Georgecas, The Names for the Asia Minor Peninsula, Hiedelberg 1971, s. 87. 210 Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C, II, s. 38; Yinanç, a.g.e., s. 156. 211 Müneccimbaşı, a.g.e., C. II, s. 151. 212 Özaydın, a.g.m., s. 469. 43

İmparatorluğu ise sınırlarına sürekli akınlar düzenleyerek özellikle Kelkit havzasındaki hâkimiyet sahasını daraltan Dânişmendliler ve onların müttefiki olan Türkiye Selçuklularını ortadan kaldırmayı düşünerek Türkler tarafından ele geçirilen topraklarını geri almak istemiştir213. Bu esnada Bayburt üzerine düzenlenen Türkmen akınları nedeniyle Dânişmendliler ve Bizans arasında sıcak çatışmalar devam etmiştir. Şehir kısa bir süreliğine Bizans İmparatoru I. Alexios Komnenos’un Trabzon valisi Theodoros Gabras tarafından işgal edildiyse de 1098 yılında Gümüştegin’in oğlu İsmail, Trabzon Rumlarını müthiş bir bozguna uğratıp bu şehri Dânişmendli hâkimiyetine sokmuştur214.

Gümüştegin, Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan’ın batıda Bizanslılar, İznik önünde Haçlılar ve diğer Selçuklu devletleriyle olan meşguliyetinden yararlanarak Kelkit havzasında fetihlerine devam ettiği esnada 1098 yılında büyük bir ordu ile Sivas’tan Malatya üzerine sefere çıktı. Gümüştegin üç yıl süren Malatya muhasarasında yazları gelip şehri muhasara ediyor, kışları ise Sivas’a geri dönüyordu. Malatya Beyi Ermeni Gabriel, Türkler karşısında tutunamayacağını anlayınca Antalya Haçlı Prensi Bohemond’a elçiler göndererek bir anlaşma mukabilinde şehri ve güzelliği ile meşhur olan kızı Morfia’yı kendisine vermeyi teklif etti. Bu fırsatı kaçırmak istemeyen Bohemond birçok haçlı reislerini ve bir kısım Ermeni prenslerini toplayarak Malatya’ya doğru hareket etti. Haçlıları ilk etapta sevinçle karşılayan fakat sonrasında onların zulümlerini gören Ermeniler, Haçlıların ilerlemesinden rahatsız olmaya başlamışlardı. Bunun üzerine Ermeniler, Gümüştegin’den yardım talep ettiler. Böylece Gümüştegin maiyetindeki kuvvetlerle Malatya üzerine yürüyerek Haçlı kuvvetlerine ağır bir darbe indirmiş ve Antalya Prensi Bohemond’u esir almıştır. Bohemond ile birlikte birçok esir önce Sivas’a, oradan da Niksar’a gönderilmiş ve Niksar kalesine hapsedilmiştir215.

Gümüştegin’in Sivas’a dönmesinden sonra Malatya Beyi Gabriel, Urfa Kontu Boudouin’i Malatya’ya davet etmiş ve onun hâkimiyetini kabul ederek kızı Morfia’yı

213 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 90. 214 İsmet Miroğlu, a.g.m., s. 226; Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Nakışlar Yayınevi, İstanbul 1980, s. 57-58; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 136. 215 Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 55-56; İbn Kalânisî, Zeylü Tarihi Dimaşk, çev. Onur Özdağ, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015, s. 7; Urfalı Mateos, s. 205; El-Âzîmî, a.g.e., s. 38; İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. X, s. 247; Ermeni Müverrihi Vardan, 1110 yılında Antalya Haçlı Prensi Bohemond ile savaşan hükümdarın Dânişmend Gazi olduğunu kaydetmektedir. Fakat bu bilgi hatalı olup, Bohemond ile savaşan kişinin dönemin diğer kaynaklarında da görüleceği üzere Dânişmend Gazi’nin oğlu Gümüştegin olduğu açıktır. Bkz. Müverrih Vardan a.g.e., s. 188-199;.Özaydın, a.g.m., s. 469-470; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 136-137; Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret Işıltan, TTK Yayınları, Ankara 2011, s. 337. 44

ona vermiştir. Gümüştegin ise yeni bir haçlı kuvvetinin Niksar üzerine yola çıkması ve Malatya Beyi Gabriel’in Urfa kontu Boudouin’in himayesine girmesi dolayısıyla bir süreliğine Malatya’nın fethini ertelemek zorunda kalmıştır216.

Haçlılar Malatya’da mağlup olmuş ve nihayetinde Antalya Haçlı Prensi Bohemond Niksar kalesinde esir edilmişse de I. Haçlı Seferinin başarıya ulaşması Avrupa’da büyük bir yankı uyandırmış ve 1101 yılında Lombardlar, Fransızlar ve Almanların katıldığı yeni bir Haçlı Seferi başlamıştır. Bu yeni ve büyük Haçlı ordusunun İstanbul’a geldiğini haber alan Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan, Dânişmendliler’i durumdan haberdar etmiştir. Bu haber üzerine endişeye kapılan Gümüştegin, müşterek düşmanlarına karşı I. Kılıçarslan ile birleşerek harekete geçme kararı almıştır. I. Kılıçarslan aynı zamanda Halep Selçuklu Meliki Rıdvan, Artuklu Belek ve Harran Emîri Karaca’nın da desteğini sağlamıştır. 1101 yılında birbiri ardına Anadolu’ya giren bu Haçlı orduları Türkiye Selçuklu Devleti’nin toprağı olan Ankara’yı ele geçirdikten sonra Amasya ve Niksar’a gitmek üzere Çankırı istikâmetine yönelmişlerse de I. Kılıçarslan, Gümüştegin, Belek, Rıdvan ve Karaca’nın kumandasındaki 20.000 kişilik Türk ordusu tarafından Merzifon yakınlarında büyük bir bozguna uğratılmışlardır217.

Türkiye Selçuklularının ve Dânişmendlilerin 1101 yılında Haçlılara karşı kazanmış oldukları bu başarı arka planda Kelkit havzasındaki Türk varlığı açısından son derece önem taşımaktadır. Bu mağlubiyet Haçlı kuvvetlerinin yardımıyla Türklerin fetih hareketlerine engel olabileceğini düşünen Bizans İmparatoru I. Alexios Komnenos’un umutlarını hüsrana uğratmıştır.

Gümüştegin, Haçlılara karşı gösterdiği başarılardan sonra daha önce kuşattığı fakat Haçlı tehlikesi sebebiyle ele geçiremediği Malatya üzerine sefere çıkmaya karar vermiştir. Buna mukabil Malatya hâkimi Ermeni Gabriel de Urfa Haçlı kontu Boudouin’in himayesi altına girmişti. Aynı zamanda Malatya sakini olan Süryaniler ve

216 I. ve II. Haçlı Seferleri Vekayinâmesi, çev. Vedii İlmen, Yaba Yayınları, İstanbul 2005, s. 15-16; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 138; Işın Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1118-1146), C. II, TTK Yayınları, Ankara 1994, s. 19. 217 Urfalı Mateos, s. 218; El-Âzîmî, a.g.e., s. 56-58; Anna Komnena, a.g.e., s. 346-347; Müverrih Vardan, a.g.e., s. 189; Yusuf Ayönü, Selçuklular ve Bizans, TTK Yayınları, Ankara 2014, s. 98-99; Işın Demirkent, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıçarslan, TTK Yayınları, Ankara 2014, s. 40-46; Özaydın, a.g.m., s. 470; Steven Runcıman, Haçlı Seferleri Tarihi, C. II, çev. Fikret Işıltan, TTK Yayınları, Ankara 2008, s. 19 v.d. ; Claude Cahen, La Syrie du Nord a l’époque des Croisades et la Principaté Franque d’Antiche, Librairie Orientaliste Paul Geuthner 12, Rue Vavin, Paris 1940, s. 230. 45

Ermeniler Gabriel’in despot yönetiminden son derece rahatsızlık duymakla birlikte bu yönetimin son bulması ümidiyle Türklerin Malatya üzerine sefere çıkmalarını arzuluyorlardı. Halkın yönetim bağlamındaki sorunlarını şehirde baş gösteren ekonomik buhranlar da törpülüyordu. Şehirdeki bu ahval üzerine Gümüştegin, emrindeki kuvvetlerle Malatya önlerine geldi. Bu sırada Gabriel’in askerlerinden bir kısmının da ihaneti üzerine iyice zayıf düşen şehrin kapıları Türklere açıldı218. 1101 yılında gerçekleşen bu fetihten sonra Haçlıların Fırat havalisindeki yayılma emelleri zorlaşmış ve daha önce I. Kılıçarslan tarafından kuşatılan fakat Haçlıların İznik muhasarası sebebiyle sonraya bırakılan Malatya bir Türk beldesi olma hüviyeti kazanmıştır219.

Gümüştegin’in Malatya’yı alması, bu şehir üzerindeki emelleri dolayısıyla Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan ile aralarının bozulmasına neden olmuştur. Gümüştegin’in Malatya’yı almasından rahatsız olan I. Kılıçarslan, Doğu’daki konumunu kuvvetlendirmek adına Bizans İmparatoru I. Alexios Komnenos ile anlaşma yoluna gitmiştir. I. Kılıçarslan’ın kendisiyle ittifak yapma teşebbüsü İmparator I. Alexios Komnenos’un da işine gelmekteydi. Çünkü İmparator, Dânişmendlilerin Niksar kalesine hapsettiği Antalya Haçlı Prensi Bohemond’u kendi siyasi otoritesine karşı bir engel olarak görüyordu. I. Alexios Komnenos ile I. Kılıçarslan arasındaki bu ittifak üzerine Dânişmendli Gümüştegin esir Bohemond ile bir ittifak yapma yoluna gitmiştir. Hatta Bohemond kendisinin serbest bırakılması halinde Gümüştegin’in sadık müttefiki olacağını beyan etmiş ve bu antlaşma sonucunda 100.000 dinar fidye karşılığında serbest bırakılarak Antalya’ya gönderilmiştir220.

Bu ikili ittifakın neticesinde I. Alexios Komnenos, Antalya sahilleri üzerine bir ordu göndererek Tarsus ve Adana şehirlerini işgal etmiştir. Bizans İmparatorunun müttefiki olan I. Kılıçarslan ise 1103 yılında Dânişmendliler’e karşı harekete geçerek Gümüştegin’i Maraş civarında ağır bir yenilgiye uğratmış ve akabinde Ermenilerin daveti üzerine Elbistan’ı hâkimiyeti altına almıştır221.

218 Abû’l-Farac, Gümüştegin’in şehre girmesinden sonra buradaki ahaliye dokunmadığını, hiç kimsenin öldürülmesine müsaade etmeyerek bütün ahaliyi kendine ait saydığını ve herkesi evine gönderip kendi ülkesinden getirdiği gıda malzemelerini ahaliye verdiğini ve onun zamanında Malatya şehrinin birçok nimetlere nail olduğunu kaydeder. Bkz. Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 342; İbnü’l-Esir, a.g.e., C. X, s. 248; I. ve II. Haçlı Seferleri Vekayinâmesi, s. 16; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 141-142. 219 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 142. 220 I. ve II. Haçlı Seferleri Vekayinâmesi, s. 15; Urfalı Mateos, s. 221-222; İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. X, s. 281; Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 57; Demirkent, a.g.e., s. 55-56; Cahen, Osmanlılardan Önce, s. 100; Ostrogorsky, a.g.e., 337-338. 221 Aksarâyî, a.g.e., s. 21; İbn Kalânisî, a.g.e., s. 13; 46

Gümüştegin’in I. Kılıçarslan karşısında aldığı bu yenilgi onun nüfuz ve kudretini büyük ölçüde sarsmıştır. Bu durum aynı zamanda Gümüştegin’in sürekli mücadele halinde bulunduğu Trabzon Dükalığı ve sahil Rumları üzerindeki otoritesinin de zayıflamasına neden olmuştur222.

1. 3. Emîr Gazi Dönemi (1105-1134)

Gümüştegin’in 1105 yılında ölümünden sonra onun on iki oğlundan biri olan Emîr Gazi, Dânişmendli Beyliği’nin başına geçmiştir223. Gümüştegin’in ölümünü fırsat bilen I. Kılıçarslan ise bu durumdan yararlanarak Malatya üzerine yürüyerek şehri zapt etmiştir224.

Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan’ın 1107’de ölümü225 üzerine Selçukluların siyasi gücü ve birliği zayıflamaya başlamıştır. Dânişmendli Emîr Gazi ise bu fırsatı değerlendirmek suretiyle Anadolu’daki siyasi gücünü arttırarak sınırlarını genişletme yoluna koyulmuştur. Aynı zamanda I. Kılıçarslan’ın oğulları arasındaki hâkimiyet mücadelelerinde Kılıçarslan’ın oğullarından damadı I. İzzeddîn Mesûd’u destekleyerek onun Türkiye Selçuklu Devleti’nin başına geçmesini sağlamıştır. Bu sayede Dânişmendliler kuvvetlenerek Türkiye Selçuklu Devleti’ne karşı üstünlük kazanmaya muvaffak olmuşlardır226.

Dânişmendlilerin Haçlı tehlikesini önlediği zamanlarda Kelkit havzasında gerçekleşen olaylar, Dânişmendlilerin bölgedeki gücünü muhafaza ettiğini kanıtlar niteliktedir. Önceleri Bayburt’u ele geçirmek için Dânişmendliler ile mücadele etmeye çalışan Gabraslar, bu sefer kendi bağımsız devletleri için Bizans’a karşı yürüttükleri mücadelede Dânişmendlilerin himayesine girmeye çalışmıştır. Anna Komnena’nın verdiği bir bilgiye göre 1106 yılında Trabzon’da askeri vali olan Gregorios Taronites

222 Turan, Selçuklular Zamanında, s.145; Demirkent, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıçarslan, s. 58. 223 Urfalı Mateos, s. 225; Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 345. 224 Abû’l Farac, I. Kılıçarslan’ın emrindeki kuvvetlerle Malatya önlerine gelerek şehre kuzey doğu tarafından saldırdığını, ilk etapta şiddetli bir muharebeden sonra kılıç kuvveti yerine antlaşma yolu ile şehri aldığını ve hiç kimseye zarar vermediğini kaydeder. Aynı zamanda şehrin 1106 yılında alındığını beyan eder. Bkz. Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 345; Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 59-60; Fakat Işın Demirkent’e göre Malatya’nın ele geçirilmesinin tarihi eldeki verilerin yetersizliği nedeniyle belirsizdir. Demirkent aynı zamanda, şehrin 1105 veya 1106 yılında ele geçirilebildiği ihtimali üzerinde durmaktadır. Bkz. Demirkent, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıçarslan, s. 58. 225 Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 347; Cahen, La Syrie du Nord, s. 248. 226 Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 63; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 148; Sevim-Merçil, a.g.e., s. 541. 47

devlete başkaldırdığı zaman, Şarkîkarahisar’a giderek Dânişmendlilerle ittifak yapmaya çalışmış fakat Bizans İmparatorunun gönderdiği Ioannes’in kuvvetlerinden kurtulamayıp yakalanarak İstanbul’a gönderilmiştir227.

Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Filistin’de Haçlılar ile mücadeleler devam ederken Erzincan, Kemah ve Divriği bölgesinin hâkimi olan Mengücekli İshak ve Malatya Selçuklu Meliki Tuğrul Arslan arasında bir anlaşmazlık cereyan etmiş ve Mengücekliler aleyhine toprak kaybı söz konusu olmuştur. Memleketinin istilaya uğraması üzerine Mengücekli İshak, Trabzon Rum Dükü Konstantinos Gabras’la, Selçukluların yanında yer alan Dânişmendli Emîr Gazi’ye karşı bir anlaşma yapmıştır. Tuğrul Arslan ve Artuklu Belek ise kendilerine karşı oluşturulan bu ittifaka karşılık Emîr Gazi ile anlaşmaya varmıştır. Bunun üzerine 1120 yılında Gümüşhane yakınlarındaki Şiran bölgesinde meydana gelen savaşta İshak ve Gabras yenilgiye uğrayıp, tutsak edilmişlerdir228.

Bölgedeki bu mücadelenin arka planında Kelkit havzasına hâkim olan Dânişmendlilerin bölgedeki mukavemetlerinin kırılmasına yönelik sebeplerin olduğu da düşünülebilir229. Bu zaferden hareketle Dannişmendlilerin Kelkit havzasındaki konumlarını kuvvetlendirdiklerini söylemek mümkündür.

Dânişmendli Emîr Gazi, kızını vermek suretiyle Türkiye Selçukluları ile akrabalık tesis ederek Anadolu’da cereyan eden olaylara daha çok müdâhil olmaya başlamıştır. Hatta Belek’in 1124 yılında ölümünden sonra Selçukluların Malatya Meliki Tuğrul Arslan ile Harput Emîri Süleyman arasındaki anlaşmazlıklardan yararlanarak Malatya üzerine yürümüş ve uzun bir muhasaradan sonra 1124 yılında şehri ele geçirmiştir230. Aynı zamanda Sultan I. Mesûd, kayınpederi Emîr Gazi ile birlikte hareket ederek kardeşleri Şahinşâh, Arap ve Malatya Sultanı Tuğrul Arslan’a karşı tahtını kazanıp onlardan kurtulurken Dânişmendli hükümdarı da bu sayede Konya havalisi hariç olmak üzere Malatya’dan Sakarya boylarına kadar bütün Selçuklu beldelerini Dânişmendli devletine bağlamış ve Anadolu’da önemi haiz derecede bir

227 Anna Komnena, a.g.e., s. 380-381; Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 91; Cahen, Osmanlılardan Önce, s. 103; Batılı araştırmacılara göre 1106 yılında Şarkîkarahisar’a hâkim olan Gregory Taronites, Dânişmendlilerin müttefiki olarak kabul edilmiş ve bu bölge Dânişmendli ülkesinin sınırları içerisine dâhil edilmiştir. Bkz. Anthony Bryer-David Winfield, a.g.e., C. I, s. 148. 228 Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 356; Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 75; Sevim-Merçil, a.g.e., s. 540. 229 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 163. 230 Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 89; I. ve II. Haçlı Seferleri Vekayinâmesi, s. 31. 48

kudrete sahip olmuştur. Anadolu’nun en güçlü devleti haline gelen Dânişmendliler, 1129 yılına gelindiğinde Ankara, Çankırı, Kastamonu ve Karadeniz sahillerini kontrolleri altına almışlardır231. Emîr Gazi’nin 1130 yılında Karadeniz sahillerine düzenlediği akınlar karşısında Rum valisi Casianos’un Dânişmendli emîrine birçok kaleyi teslim etmesi, Karadeniz sahillerindeki Dânişmendli egemenliğinin ne derece kuvvetli olduğunu göstermektedir232.

Bizans İmparatoru I. Alexios Komnenos’un 1118 yılında ölümü üzerine imparatorluğun başına oğlu Ioannes Komnenos geçmiştir. İmparator Ioannes, Karadeniz bölgesinde Dânişmendlilerin ilerlemesinden rahatsızlık duyup 1130 yılında Kastamonu’yu kuşatarak ele geçirmiştir. Bunun üzerine Emîr Gazi, büyük bir orduyu Kastamonu üzerine yollayarak şehri kuşatmış ve Bizans kuvvetlerini şehirden çıkararak Kastamonu’ya tekrar hâkim olmuştur233.

Bizans İmparatoru Ioannes’in dış politikası, doğu bölgelerine hâkim olmak ve Türklerin bölgedeki güçlerine son vererek onları buradan çıkarmak yönündedir. Dânişmendli Emîr Gazi hayatta iken bu düşüncesini gerçekleştiremeyen İmparator Ioannes, Emîr Gazi’nin 1134 yılında ölümünden sonra harekete geçerek Karadeniz sahillerinde etkili olmaya çalışmıştır234.

231 I. ve II. Haçlı Seferleri Vekayinâmesi, s. 31; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 170; Özaydın, a.g.m., s. 470; Runciman, Haçlı Seferleri., C. II, s. 170. 232 Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 363; Urfalı Mateos da bu hadiseye yakın bir bilgi vermektedir. Mateos’a göre Kuşatma altı ay sürmüş ve şehir şiddetli bir açlık içinde kalmıştır. Günden güne daha çok şiddetlenen açlık yüzünden sayısız insan telef olmuştur. Nihayet tüm bunlara tahammül edemeyen halk kaleyi Emîr Gazi’ye teslim etmiştir. Bkz. Urfalı Mateos, s. 282; Süryani Patrik Mihail, Emîr Gazi’nin Kapadokya seferinden sonra Karadeniz sahillerine akın yaptığını, bölgenin Rum valisi Casianos’un sahil bölgesindeki pek çok kaleyi Emîr Gazi’ye verdiğini kaydeder. Bkz. Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 97. 233 Niketas Khoniates, Historia (Ioannes ve Manuel Komnenos Devirleri), çev. Fikret Işıltan, TTK Yayınları, Ankara 1995, s. 12-13; Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 104-105; Sevim- Merçil, a.g.e., s. 541; Bizans tarihçisi Kinnamos, tarih vermemekle birlikte Jean Komnenos’un Kastamonu’yu almasından bahsetmektedir. Bkz. Les Turcs Au Moyen-Age, s. 133. 234 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 92; Emîr Gazi’nin ölümünden sonra Bizans İmparatoru Ioannes, Boğazdan Çoruh nehrine kadar olan sahayı ele geçirmiştir. Bkz. Louis Brehier, a.g.e., s. 224- 225; Fakat Bizans İmparatoru Ioannes’in bu kadar geniş bir sahayı ele geçirmesi mümkün gözükmemektedir. Çünkü Gabrasların Trabzon ve çevresindeki hâkimiyeti en erken 1140 yılında bitmiş gözükmektedir. Bkz. Anthony Bryer, “Greeks and Türkmens: The Pontic Exception”, Dumbarton Oaks Papers, Variorum Reprints, S. XXIX, Washington 1975, s. 117. 49

1. 4. Melik Muhammed Dönemi (1134-1143)

Dânişmendlilerin hâkimiyetlerini genişletip ülkenin her tarafında huzur ve asayişi tesis eden ve Türkiye Selçuklularının topraklarının bir bölümünü de hâkimiyetine alarak Anadolu’nun en güçlü hükümdarı olmayı başaran Emîr Gazi’nin 1134 yılında ölümünden sonra Dânişmendli tahtına büyük oğlu Melik Muhammed geçmiştir235. Malatya’da Dânişmendli hükümdarı ilan edilen Melik Muhammed’in Yağıbasan, Yağan ve Aynu’d-Devle isminde üç kardeşi bulunuyordu. Melik Muhammed kardeşleri Aynu’d-Devle ve Yağan’ın kendisine isyan etmesi üzerine onları bertaraf ederek hâkimiyetini tesis etmiştir. Bunun yanı sıra saltanatının ilk yıllarında Bizans saldırılarıyla da uğraşmıştır236.

Bizans İmparatoru Ioannes Komnenos, Melik Muhammed’in kardeşleriyle arasında cereyan eden saltanat mücadelelerinden yararlanarak 1135 yılında Dânişmendli toprağı olan Kastamonu ve Çankırı’yı işgal etmiştir237. Bunun üzerine Melik Muhammed eniştesi olan Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesûd ile ittifak yapmış ve böylece Dânişmendliler ile Türkiye Selçukluları tekrar müttefik haline gelmişlerdir. Melik Muhammed, eniştesi I. Mesûd’un da desteğiyle Bizans İmparatoru Ioannes Komnenos’un işgal ettiği Kastamonu ve Çankırı’yı tekrar ele geçirmiştir238. Aynı yıl kendisine isyan eden kardeşi Yağan’ı da öldürmüş ve böylece kendi hâkimiyetini sağlamlaştırmıştır.

Danişmendli Melik Muhammed, Bizans İmparatoru Ioannes Komnenos’un Kilikya seferine çıkışını fırsat bilerek eniştesi I. Mesûd ile birlikte Bizans topraklarına doğru genişleme hareketlerine girişmiştir. Bu arada Melik Muhammed ile Sultan Mesûd’un Bizans sınırları üzerine ilerlediğini haber alan Bizans İmparatoru Ioannes, Dânişmendlilerin kuzey Anadolu’daki hâkimiyetlerine son vermek ve Trabzon Rum Dükü Konstantinos Gabras’ı da itaat altına almak düşüncesiyle Dânişmendlilerin

235 Ioannes Kinnamos, Historia, çev. Işın Demirkent, TTK Yayınları, Ankara 2001, s. 12; Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 367; I. ve II. Haçlı Seferleri Vekayinâmesi, s. 45. 236 Urfalı Mateos’a göre 1136/1137 yılında Dânişmendli Melik Muhammed büyük bir ordunun başında olduğu halde Maraş memleketine geldi ve Keysun şehrine karşı yürüyüp bağbozumu mevsiminde köylerle manastırları tahrip etti. O, şehre karargah kurmuş vaziyette altı gün kaldı fakat, ne istihkam yaptı ne de manıcınık kurdu ne de bir ok attı. Haçlı İmparatoru Boudouin’in Keysun’a yardım için geldiği haberini alınca geri döndü. Bkz. Urfalı Mateos, s. 287-290; Müneccimbaşı, a.g.e., C. II, s. 153-154; Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 108;.Turan, Selçuklular Zamanında, s. 173; Özaydın, a.g.m., s. 470- 471. 237 Les Turcs Au Moyen-Age, s. 133-134. 238 Ioannes Kinnamos, a.g.e., s. 13; Cahen, Osmanlılardan Önce, s. 108. 50

merkezi Niksar’ı işgal etmek üzere harekete geçmiştir. Şiddetli çarpışmalar sonucunda büyük zayiatlar veren Bizans İmparatoru Ioannes, 1140 yılında kuşatmayı kaldırmış ve Niksar’a hâkim olamadan Karadeniz yolu ile İstanbul’a dönmüştür239. Bu olayla birlikte Bizans İmparatoru Ioannes, Dânişmendliler karşısında giderek zayıflamaya başlamış, bunun sonucunda da Dânişmendliler kuzey Anadolu’daki hâkimiyet sahalarını genişletmişlerdir. Dânişmendliler, Bizanslıların zapt ettiği Karadeniz sahillerini ve Casianus’un bölgesini 1140 yılında tekrar fethetmiş ve akabinde Zibatra ve Elbistan’a yönelerek Haçlı kuvvetlerini burada bozguna uğratmışlardır240.

1. 5. Yağıbasan Dönemi (1143-1166) ve Sonrasında Gelişen Olaylar

Dânişmendli Melik Muhammed 1143 yılında ölmüştür241. Ancak ölümünden önce oğullarından Zünnûn’u veliaht tayin etmiştir. Fakat bu arada Melik Muhammed’in Sivas meliki olan kardeşi Yağıbasan, Melik Muhammed’in karısıyla evlenerek Kayseri’de yönetime hâkim olmuşsa da Zünnûn Kayseri’yi sonradan ele geçirmiştir. Yağıbasan hâkimiyetini ancak Sivas’ta tesis edebilmiştir. Melik Muhammed’in diğer oğlu Aynu’d-Devle ise babasının ölümü üzerine Elbistan ve Malatya’da hâkimiyetini kurmuştur. Böylece Dânişmendli beyliği Sivas, Malatya ve Kayseri olmak üzere üçe bölünmüştür242. Dolayısıyla Melik Muhammed’in ölümüyle birlikte Anadolu’da güç Dânişmendlilerin aleyhine, Türkiye Selçuklularının ise lehine değişmiştir.

Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesûd, Dânişmendliler arasında cereyan eden taht mücadelelerine müdahale etmekle birlikte bu durumdan yararlanarak hâkimiyet sahasını Dânişmendli ülkesi aleyhine Fırat havalisine kadar genişletince Dânişmendli Sivas Meliki Yağıbasan ve Malatya Meliki Aynu’d-Devle, Sultan I. Mesûd’a karşı ittifak yapmıştır. Aynu’d-Devle, Yağıbasan’ın desteğiyle Elbistan ve Ceyhan yöresini ele

239 Niketas Khoniates, a.g.e., s. 23-24; Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 122; Osman Turan, Selçuklular ve İslâmiyet, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul 1971, s. 47; Ioannes Kinnamos, a.g.e., s. 18-19; Ekber N. Nacaf, Selçuqlu Dövletleri ve Atabeyleri Tarixi (Oğuzların Ortaya Çıxmasından-XVI. Asrlar), Bakı, 2010, s. 475; Aynı dönemde Dânişmendliler ile Türkiye Selçuklularının Bizans İmparatorluğu’na karşı ittifak yaptıkları belirtilmektedir. Bkz. G. Finlay, a.g.e., C. II, s. 139. 240 Bizans İmparatoru Ioannes’in Kilikya seferi münasebetiyle Dânişmendli Melik Muhammed ve Selçuklu Sultanı Mesûd Bizans tarafında istila ve fetihlerini genişletmişler; Karadeniz sahillerine ve Sakarya boylarına kadar ilerlemişlerdir. Bkz. Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 375; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 176. 241 İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. XI, s. 89; Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., s. 376; İbn Kalânisî, a.g.e., s. 151. 242 Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 125; Cahen, Osmanlılardan Önce, s. 109; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 178; Özaydın, a.g.m., s. 471; Ekber N. Nacaf, a.g.e., s. 476. 51

geçirince Sultan Mesûd hemen 1143 yılında Sivas’a yürüyüp şehri zapt etmiş ve küçük oğlu Şahinşâh’ı Ankara, Çankırı ve Kastamonu valiliğine getirmiştir243.

Selçuklu Sultanı I. Mesûd’un Dânişmendli topraklarına yönelik işgalci tavrı Melik Yağıbasan ve Aynu’d-Devle’yi, Bizans İmparatoru olan Manuel Komnenos’tan yardım istemeye mecbur bırakmıştı. Bizans İmparatoru Manuel Komnenos, bu yardım çağrısı üzerine harekete geçerek Selçuklu hâkimiyeti altındaki toprakları istila etmeye başlamıştır. Ancak Konya önlerine kadar gelebilen Bizans kuvvetleri, Selçukluların mukavemetiyle karşılaşarak burada bozguna uğramışlardır244.

Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesûd, Çukurova bölgesinde Haçlı kuvvetlerinin ilerlemesini durdurmak maksadıyla sefere çıktığı esnada Dânişmendlilerin Sivas Meliki Yağıbasan Karadeniz sahillerine yönelerek fetih hareketlerine hız vermiştir. Yağıbasan, batıya yayılma imkânı olmadığı için Bizans’a bağlı bölgeler ile Trabzon’a bağlı bölgelerin birleştiği Ünye, Samsun ve Bafra yörelerine doğru fetih hareketlerine girişmiştir. Kıyıdaki topraklarda hâkimiyet sağlanması hemen gerçekleşmese de bu yönde gerçekleşen akınlar Bizans İmparatorluğu’nun yıpranmasını sağlamış ve bu da ileride bölgenin fethedilmesinin zeminini hazırlamıştır245.

Bu olaylar devam ederken Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesûd 1155 yılında ölmüş, yerine oğlu II. Kılıçarslan Selçuklu tahtına geçmiştir246. Bu esnada Sultan I. Mesûd’un damadı ve II. Kılıçarslan’ın eniştesi olan Musul Atabeği Nureddîn Mahmûd, kayınbabası I. Mesûd’un ölümünden yararlanarak Selçuklu topraklarına mütecaviz bir surette saldırılarda bulunarak Ayntab ve Farzman şehirlerini ele geçirdi247. Bu sırada II. Kılıçarslan kendisine başkaldıran Selçuklu vasalı Ermeni Kralı II. Thoros’un kardeşi Stefan’ı, Maraş ve Göksun bölgelerinde uğrattığı yenilgilerle itaat altına alarak eniştesi Nureddîn Mahmûd’un üzerine yürüdü. Bunun üzerine Nureddîn işgal ettiği Selçuklu topraklarını boşaltıp geri çekilmek zorunda kaldı248.

243 Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 126; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 180; Özaydın, a.g.m., s. 471. 244 Ioannes Kinnamos, a.g.e., s. 40; Charles Le Beau, Histoire du Bas Empire, C. XVI, Firmin Didot Frerés, Paris 1834, s. 273. 245 Cahen, Osmanlılardan Önce, s. 112; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 189. 246 Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 393; Urfalı Mateos, s. 312. 247 Urfalı Mateos, s. 319; İbn Kalânisî, a.g.e., s. 193; Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 186; M. Abdulhalûk Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası: Sultan II. Kılıçarslan ve Karamıkbeli (Myriokefalon) Zaferi, Orkun Yayınları, İstanbul 1984, s. 33. 248 Sevim, Anadolu’nun Fethi, s. 127. 52

II. Kılıçarslan maiyetindeki kuvvetlerle devletinin sınırlarını sürekli genişletmekte idi. Selçuklu kuvvetlerinin Bizans sınırlarındaki bu ilerleyişi Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’u tedirgin etmiştir. Bunun üzerine imparator, Selçukluların kendi devletinin sınırları aleyhinde genişlemelerini engellemek amacıyla Musul Atabeyi Nureddîn Mahmûd ile ittifak yapmıştır249. Bu ittifak üzerine Bizans İmparatoru Manuel Komnenos Çukurova üzerine bir sefere çıktıysa da kendisine karşı başlatılan bir isyan sebebiyle İstanbul’a gitmek üzere geri dönerek bu seferinden vazgeçmiştir. 1158 yılında çıktığı Eskişehir seferinde de bir başarı sağlayamayan İmparator, büyük kayıplar vererek tekrar İstanbul’a geri dönmek zorunda kalmıştır. II. Kılıçarslan’ın Manuel Komnenos ile olan bu mücadelelerinden yararlanan Yağıbasan, Karadeniz bölgesindeki fetihlerine devam etmiştir. Bu fetihlerin sonucunda Yağıbasan 1158 yılında Bafra ve Ünye havalisini ele geçirerek buralarda hâkimiyetini tesis etmiştir250.

Dânişmendlilerin Karadeniz bölgesindeki bu faaliyetleri dolayısıyla endişeye kapılarak yeni bir strateji geliştiren Manuel Komnenos, Karadeniz bölgesindeki Dânişmendli hâkimiyetini ortadan kaldırmak için Yağıbasan’a ve Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan’a elçiler göndermek suretiyle bu iki Türk hükümdarını birbirine düşürmek istemiştir. Böylece Dânişmendlilerin yanı sıra imparatorluk toprakları içinde ciddi tehlike arz eden Türkiye Selçuklularının da zayıf düşmesi hedeflenmiştir. Nitekim imparatorun planı ise işe yaramış ve 1160 yılında başlayan çatışmalar sonucunda Dânişmendli hükümdarı Yağıbasan, Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan’a karşı üstünlük kurmuş ve bunun üzerine II. Kılıçarslan Bizans İmparatoru Manuel’e sığınmak zorunda kalmıştır251.

Yağıbasan 1166 yılına kadar hükümdar olduğu252 Dânişmendlilerin sınırlarını Malatya, Sivas, Tokat, Niksar, Amasya, Erzurum, Osmancık, Çorum, Ankara, Kayseri, Kastamonu ve Canik bölgelerini kapsayan sahalara kadar genişletmiştir253. Buradan da

249 İbn Kalânisî, a.g.e., s. 202, Çay, a.g.e., s. 38. 250 Les Turcs Au Moyen-Age, s. 165; Sevim-Merçil, a.g.e., s. 547-548; V.V. Barthold, “Karadeniz’de İslâm”, İslâm’da İktidarın Serüveni: Halife ve Sultan, çev. İlyas Kamalov, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2006, s. 125. 251 Niketas Khoniates, a.g.e., s. 81; Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 94; Cahen, La Syrie du Nord, s. 403. 252 Niketas Khoniates, a.g.e., s. 83. 253 Müneccimbaşı, a.g.e., C. II, s. 155. 53

anlaşılacağı üzere Kelkit havzasındaki Dânişmendli gücünün neredeyse zirveye ulaştığı anlaşılmaktadır.

Yağıbasan’ın ölümünü müteakip Dânişmendli Beyliği’nin başına sırasıyla Melik İbrahim (1166-1168), Melik İsmail (1168-1169) ve Melik Zünnûn geçmiştir. Melik Zünnûn döneminde Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan arasında geçmişte cereyan eden bir gelin alayı meselesinden dolayı bir husumet yaşanmıştır254. Bunun üzerine Sultan II. Kılıçarslan Dânişmendli topraklarına sefer tertip ederek Elbistan, Kayseri ve Zamantı gibi şehirleri zapt etmiştir. Selçuklu kuvvetlerinin ilerlemesi karşısında tutunamayan Zünnûn, Musul Atabeyi Nureddîn Mahmûd’a sığınmak zorunda kalmıştır.

Melik Zünnûn daha sonra Nureddîn Mahmûd’un yardımıyla Sivas’a ulaşıp 1172 yılında Dânişmendli tahtına çıkmıştır. Ancak kısa bir süre sonra Sultan II. Kılıçarslan onun üzerine yürüyünce Niksar’a kaçmış ve Nureddîn Mahmûd’dan yardım istemiştir. Bu esnada Nureddîn Mahmûd, Selçuklu topraklarını zapt etmeye başlamıştı. Bunu öğrenen II. Kılıçarslan, karşı harekâta girişmiş fakat ağır kış şartları ve Haçlı saldırıları sebebiyle Nureddîn Mahmûd ile antlaşma yoluna giderek255 onun işgal ettiği yerleri geri vermesi karşılığında Zünnûn’un Sivas’ta hüküm sürmesine razı olmuştur. Bu antlaşmaya göre Nureddîn Mahmûd’un emîrlerinden olan Fahreddîn Abdülmesih, emrindeki 3000 kişilik kuvvetle Sivas’ta kalıp Zünnûn’u himaye edecekti256.

II. Kılıçarslan, Anadolu’da kendisine bir tehlike olarak gördüğü Nureddîn Mahmûd’un 1174 yılında ölümü üzerine harekete geçerek Sivas, Niksar, Tokat, Komana ve diğer Dânişmendli beldelerini ele geçirmiştir257. Nureddîn Mahmûd’un ölümüyle birlikte Sivas’ta bırakılan garnizon Suriye’ye dönünce Melik Zünnûn zor durumda kalmıştır. Selçuklu saldırılarına karşı savunmasız kalan Zünnûn Bizans İmparatorluğu’na sığınmak zorunda kalmıştır258. Bu karışıklıklardan yararlanan Bizans

254 İbnü’l-Esîr’in bu durum hakkındaki değerlendirmesi şöyledir: “… Sultan Kılıçarslan, Melik Salık (Saltuk) b. Ali b. Ebû’l-Kâsım’ın kızıyla evlendi. Gelin, miktarı tespit edilemeyen pek çok çeyiz ile Kılıçarslan’a gönderildi. Yağıbasan bu sırada gelin alayına saldırdı. Gelini ve yanındaki eşyaları ele geçirip onu, kardeşinin oğlu Zünnûn b. Muhammed b. Dânişmend ile evlendirmek istedi. Geline Kılıçarslan ile nikâhlarının bozulması için İslâm’dan dönmesini emretti. Gelin daha sonra tekrar Müslüman oldu ve Yağıbasan onu yeğeni ile evlendirdi. Bunun üzerine Kılıçarslan askerlerini toplayıp Yağıbasan üzerine yürüdü”. Bkz. İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. XI, s. 257; Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 94-95. 255 Cahen, La Syrie du Nord, s. 415. 256 Hamdullâh Müstevfî-i Kazvînî, a.g.e., s. 116; Özaydın, a.g.m., s. 472; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 204. 257 Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 418; Hamdullâh Müstevfî-i Kazvînî, a.g.e., s. 116. 258 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 205. 54

İmparatorluğu Kelkit havzasında Dânişmendliler’e ait olan yerlerde tezahür eden siyasi boşluktan yararlanmış ve 1175 yılında Ünye’yi ele geçirmiştir259. Böylece Dânişmendli Beyliği yıkılış sürecine girerek Selçuklulara bağlanmış ve nihayetinde II. Kılıçarslan Anadolu’da muazzam derecede bir güç elde etmiştir260.

1175 yılında II. Kılıçarslan ve Bizans İmparatoru Manuel Komnenos arasında sınır çatışmaları başlamıştır. Özellikle Eskişehir bölgesine yayılan ve sayıları 100.000’i aşan Türkmenler yurt ve otlak bulmak amacıyla bütün Rum şehir ve köylerini işgal ediyorlardı. Türkmenlerin bu akınları Denizli, Kırkağaç, Bergama ve Edremit’e kadar genişlemişti261. Her ne kadar Türkmenlerin akınları münferit bir özellik taşısa da bu husus Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan’ı da memnun ediyordu. Bu esnada Balkanlardaki karışıklıkara son veren Manuel Komnenos, Türkmenlerin akınlarını durdurmak ve II. Kılıçarslan’ın otoritesini sarsmak amacıyla Anadolu’ya birlikler sevk ediyor, özelikle Türkmenler tarafından büyük hasar gören Eskişehir tahkimatını yaptırıyordu262.

İmparator Manuel Komnenos ilk durumda Türkmenlerin akınlarının durudrulması yönünde II. Kılıçarslan’a haber göndermiş ve işgal edilen yerlerin kendine verilmesini teklif etmişti. Fakat II. Kılıçarslan bu teklife sıcak bakmadığı gibi Türkmenlerin Bizans sınırındaki akınlarını da teşvik ediyordu. İmparator nihayet kendisine sığınan Dânişmendli Zünnûn ile kardeşi Şahinşâh’a ait ülkelerin de kendisine bırakılmasını teklif ederek Selçuklu sultanına çok ağır bir talepte bulunmuştu263. Ardından İmparaor Komnenos, hudutlara birlikler göndererek tahkimat işlerine başladı. Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan da Eskişehir’deki tahkimat işlerini durdurmak amacıyla bölge üzerine birlikler sevketti. Bizans ordusu başında Anadolu’ya gelen Dânişmendli Şahinşâh, Eskişehir (Doryleon)’da pusuya düşürüldü ve akabinde hızla bölgeden ayrılarak imparatorluğun başkentine kaçtı264. Farklı bir görüşe göre İmparator Komnenos, Şahinşâh ve Mihael Gabras’ı, emirlerine tahsis etmiş olduğu bir orduyla Dânişmendli ülkesi olan Amasya’ya göndererek halkın eski efendilerine bağlılığından faydalanmayı düşündü. Mihael Gabras, Amasya seferi için gerekli hazırlıklaıı yaptığı

259 A. Bryer-D. Winfield, a.g.e., C. I, s. 101. 260 Müneccimbaşı, a.g.e., C. II, s. 156-158. 261 Niketas Khoniates, a.g.e., s. 103. 262 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 206. 263 Gregory Abû’l-Facac, a.g.e., C. II, s. 421. 264 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 207; Charles Le Beau, a.g.e., C. XVI, s. 273. 55

esnada Eskişehir yakınlarında emrindeki kuvvetlerle harekete geçen Şahinşâh, bölgeden fazla uzaklaşamadan baskına uğrayarak mağlup edildi265.

Bizans komutanı Mihael Gabras, Paflagonya (Çankırı-Çorum ve Kastamonu çevresi)’da ordusuna katılmaları için Pontos themasından gelecek kuvvetleri bekliyordu. Gabras, Trabzon ve Ünye’den gelen yardımcı birliklerin kendisine katılmasından sonra Amasya üzerine hareket etti. Gabras’ın Amasya üzerine ilerlediğini öğrenen Türkler şehrin yakınlarına geldiler. Şehirdeki Bizans taraftarı olan Hıristiyanlar Türklerin ani bir baskınla şehri ele geçireceğini düşünüyor ve bu husus Gabras’ı da endişelendiriyordu. Farklı br görüşe göre Gabras şehirdeki Şahinşâh taraftarlarının sayısını oldukça az bulmuştu266. Bu ahvâl üzerine fırsattan istifade eden Türkler şehre girdiler ve Gabras’ın ordularını yenilgiye uğrattılar. Bu yenilgi sonrasında Gabras, Eskişehir üssüne dönmüş ve savaşta bir başarı sağlayamadığı için İmparator Manuel Komnenos tarafından hapsettirilmiştir. İmparator Komnenos, bu başarısız seferin ardından Amasya’nın kendisine iade edilmesi için saray memurlarından Hadım Thomas’ı Sultan II. Kılıçarslan’a göndermiştir. Ancak Selçuklu sultanı bu teklifi kabul etmediği gibi kendisine yöneltilen tehditleri de ciddiye almamıştır267.

Osman Turan’ın bahsettiği Niksar’ın Gabras ve Zünnûn tarafından kuşatılması hadisesi268, Abülhalûk Çay’ın da yerinde bir tespitiyle 1176 yıllarnda gerçekleşen İmparator Manuel Komnenos’un Ege havzasındaki harekâtına paralel olarak Kuzey Anadolu’da yapılan Bizans seferi olmalıdır269. Ancak Osman Turan, az önce açıkladığımız Amasya’nın kuşatılması hadisesinin Zünnûn ve Gabras tarafından yapıldığını, daha sonra bu iki ismin Amasya’da başarısız olduktan sonra Niksar’a doğru hareket ettiğini ileriye sürerek yanılmıştır. Ayrıca bu kuşatma esnasında Zünnûn’un yanında yer alan isim Gabras olmayıp İmparator Komnenos’un akrabası olan Andronikos Vatatzes’dir. İmparator Komnenos, Andrinikos Vatetzes ile Zünnûn’u 30.000 kişilik bir kuvvetle Niksar’a göndermiştir. Kuşatma başlayınca şehirde bulunan Türkler, bölgedeki Hıristiyanların ağzından Andrinikos Vatetzes’e bir mektup yazarak müttefiki Dânişmendli Zünnûn’un kendisine ihanet ettiğini bildirdiler. Bu haber üzerine moralmen yıpranan Andrinikos Vatetzes, kuşatmayı kaldırarak geri çekilmeye

265 Abdulhalûk Çay, II. Kılıçarslan, T.C. KültürBakanlığı Yayınları, Ankara 1987, s. 59. 266 Çay, II. Kılıçarslan, s. 59; Charles Le Beau, a.g.e., C. XVI, s. 520. 267 Çay, II. Kılıçarslan, s. 60. 268 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 207. 269 Çay, II. Kılıçarslan, s. 60. 56

başlamıştır. Fakat onu takip eden Türk kuvvetleri kısa bir zamanda bu orduyu imha etmişlerdir270. Savaşın sonucunda Andrinikos Vatetzes hayatını kaybetmiş ve kesik başı Myriokefalon (Karamıkbeli)’a gönderilerek savaş sırasında mızrak ucuna geçirilerek Bizans askerlerine gösterilmiştir271. Görüldüğü üzere Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’un Kelkit havzası üzerindeki emelleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ayrıca Bizans birlikleriyle Niksar’a gelen Dânişmendli Zünnûn’un kendi memleketinde itibar görememesi son derece mânidardır. Bu suretle Kelkit havzasının yegâne gücü Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan’ın elinde toplanmış ve Dânişmendli Beyliği tarihe karışmıştır272.

Dânişmendli Beyliği ortadan kalktıktan sonra onların hâkim oldukları bölgelere yerleşen Oğuz boyları hakkında kaynakların kifayetsizliği nedeniyle fazla bir bilgi yoktur. Fakat Dânişmendli adıyla anılan Türkmenlerin belirli bölgelerde yoğunlaşarak Osmanlı dönemine kadar varlıklarını devam ettirdikleri bilinmektedir273. Bu bilgileri Osmanlı dönemine ait olan Divan-ı Hümâyûn mühimme defterlerinde bulmak mümkündür. Çarşamba ilçesinde büyük ölçekte Dânişmendli nüfusunun olduğu köyler görülmektedir274. Çarşamba ilçesinin yanı sıra Bayburt vilayetinde275, Tirebolu’da276 ve Giresun’da277 Dânişmend isminde köylerin bulunması, bu Türkmen beyliğinin Kelkit havzası ve Karadeniz kıyılarında ne denli etkili olduğunu göstermektedir. Ayrıca bu köylerin varlığının günümüzde dahi devam etmesi, buralardaki nüfusun hiç şüphesiz Dânişmendli Türklerinin bakiyeleri olduğunu kanıtlamaktadır278.

270 Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 252; Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 421-422; Vryonis, The Decline of Medieval Hellenism, s. 123. 271 Niketas Khoniates, a.g.e., s. 126; Çay, II. Kılıçarslan, s. 61. 272 Osman Turan, İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler, TTK Yayınları, Ankara 2007, s. 67. 273 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 95. Osmanlılar dönemindeki Dânişmendli Türkmenleri hakkında bilgi edinmek için bkz. Bkz. Tufan Gündüz, Dânişmendli Türkmenleri, Yeditepe Yayınları 2016. 274 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 95. 275 Dâhiliye Vekaleti, Köylerimiz, Dâhiliye Vekaleti Umum Müdürlüğü, İstanbul 1928, s. 880; Bayburt Livasında Dânişmend Deresi ve Dânişmendlü Kendi adıyla iki köy bulunmakta idi. Bkz. Gündüz, a.g.e., s. 37. 276 H. Nihal-Ahmed Naci, “Anadolu’da Türklere Ait Yer İsimleri”, Türkiyat Mecmuası, S. II, İstanbul 1928, s. 259; Bunun yanı sıra Sinop vilayetine bağlı Boyabat ilçesinin 70 km uzağında yer alan ve Dânişmendli hükümdarı olan Yağıbasan’ın ismiyle tesmiye edilen bir köy vardır. Bkz. M. Zeki Oral, “Durağan ve Bafra’da İki Türbe”, Belleten, S. 79, Ankara 1956, s. 385. 277 Dâhiliye Vekaleti, a.g.e., s. 908; Gündüz., a.g.e., s. 37. 278 Yukarıda zikrettiğimiz bu köyler dışında Amasya kazasına tâbi Yavaş nahiyesinde ve Tokat kazasına tâbi Artukabad nahiyesinde Dânişmendli adıyla iki köy, yine Amasya kazasına tâbi Geldikalan nahiyesinde Dânişmend Oğlanı adıyla bir köy, Kilmigad nahiyesinde (Tokat) Dânişmendli Pınarı mezra’ası ve Sivas kazasında Dânişmendli adıyla iki mezra’a ve Zile kazasında Dânişmend Bahşayiş adıyla anılan köyler bulunmaktadır. Bkz. Gündüz, a.g.e., s. 36-37. 57

Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Niksar merkezli kurulan Dânişmendli Beyliği Kelkit ve Yeşilırmak havalisini ele geçirerek Kelkit havzası ve Karadeniz sahil bölgelerinin Türkleşme sürecine büyük ölçüde katkı sağlamıştır. Bu süreçte zaman zaman Trabzon Rum Devleti, Bizans İmparatorluğu ve Haçlı kuvvetleriyle amansız bir mücadeleye tutuşmuşlardır. Dânişmendlilerin bu bölgedeki faaliyetleri Karadeniz sahillerinin yanı sıra Orta Anadolu’ya kadar genişlemiştir. Geçmişte vuku bulduğu üzere, Türk devletlerinin birbirleri üzerinde hâkimiyet kurma mücadelesi, Dânişmendli Beyliği ve Türkiye Selçuklu Devleti arasında da bariz bir şekilde görülmektedir. Bu mücadelede Dânişmendliler, tarih sahnesinden çekilmiş olsalar da Kelkit havzasında gerçekleştirdikleri fetih hareketleriyle Karadeniz bölgesini Oğuz iskânına açarak Anadolu Türk tarihine damgalarını vuran bir Türk beyliği olma hüviyeti kazanmışlardır.

2. Saltuklular Dönemi

Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Sultan Alparslan’ın Kelkit havzasını iktâ olarak verdiği bir başka Türkmen beyliği Saltuklulardır279. Bu Türkmen beyliği merkezi Erzurum olmak üzere Bayburt, Tercan, İspir, Oltu, Micingerd ve Koçmaz gibi bölgeler üzerinde hâkimiyet tesis etmiştir280. Ebû’l-Kâsım Saltuk’a, zikredilen bölgeler iktâ olarak verilmişse de bu Türkmen beyliğinin Karadeniz sahilleriyle olan ilişkisine dikkat çekilmektedir281.

Saltuklu Beyliği’nin kuruluşu hakkındaki bilgiler her ne kadar kaynakların kifayetsizliği nedeniyle tam olarak aydınlatılamasa da282, bu beyliğin Dânişmendliler ve diğer Türkmen beylikleri gibi Türkiye Selçuklu Devleti’ne bağlı olması konusunda bir ihtilaf yoktur283.

Saltuklu Beyliği’nin kuruluşundan sonra cereyan eden ilk olay Selçuklu melikleri arasında zuhur eden anlaşmazlık ile alakalıdır. 1102 veya 1103 senesinde Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar, kardeşi Berkyaruk’a Azerbaycan taraflarında yer

279 Aksarâyî, a.g.e., s. 13; Reşîdü’d-dîn, a.g.e., s. 118. 280 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 3. 281 Mükrimin Halil Yinanç’a göre Rize havalisinin Saltuklular tarafından zaptına dair bir belge yoksa da buradaki sahil kale ve şehirlerinin bu Türkmen beyliğine haraçgüzar olması gerekmektedir. Bkz. Yinanç, a.g.e., s. 156. 282 İbn bibi, a.g.e., s. 29; Bosworth, a.g.e., s. 283. 283 Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, s. 141-142. 58

alan Hûy kapısında284 mağlup olunca, yanına aldığı Sökmen (el-Kutbî), Kızılarslan ve Yağısıyan oğlu Muhammed ile birlikte Erciş’e, oradan da Ahlat’a çekilmiştir285. Bunun üzerine Erzurum sahibi Saltuklu hükümdarı Emîr Ali, Ahlat bölgesine giderek Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’a iltihak etmiştir. 1104 yılında Sultan Muhammed Tapar ve kardeşi Berkyaruk arasında bir anlaşmazlık daha baş göstermeye başladıysa da bu anlaşmazlık sulh yoluyla halledilmiştir. İki kardeş arasında yapılan anlaşma gereğince Azerbaycan, Kafkasya, Doğu Anadolu ve Suriye ülkeleri Muhammed Tapar’a verilmiştir286. Bu suretle buralarda hüküm süren Türkmen beyleri ve Erzurum sahibi Saltuklu Emîri Ali de Muhammed Tapar’ın tabiiyetinde kalmıştır287.

Büyük Selçuklu sultanları arasında devam eden bu anlaşmazlıktan yararlanan Gürcü Kralı IV. David, 1115 senesinde taarruza geçerek Çoruh vadisinde ilerlemeye başlamıştır. Hatta 1116 senesinde Saltuk iline girip Pasin Ovası’na kadar gelmiş ve pek çok kimseyi öldürmüş288 ve 1118 yılında Azerbaycan’a saldırmıştır289.

Gürcü kralının Türkler aleyhine bu denli yayılması sadece Türk hanedan üyeleri arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklardan kaynaklanmamaktadır. Karadeniz’in kuzeyinde bulunan Kıpçaklar ile Gürcüler arasında meydana gelen yakınlaşma IV. David’in rahat hareket etmesine imkân vermiştir. Şöyle ki Rus Knezinin baskısına maruz kalan Kıpçaklar, kendi reislerinin damadı olan Gürcü Kralı IV. David’in davetiyle 1118 yılında Gürcistan’a yerleşmişlerdir290. Bu suretle Kıpçaklardan daimi bir ordu kuran Gürcü kralı, Selçuklular üzerine saldırıya geçerek Türklere kaptırdığı topraklarının bir kısmını geri almış ve 1124 senesinde Göle, Buyutakur, İspir ve Oltu’yu ele geçirmiştir291.

Saltuklular ile Gürcüler arasında 1124 yılında vuku bulan bu gelişme sonrasında uzun bir müddet herhangi bir olay yaşanmadığı görülmektedir. Müneccimbaşı, 1153 yılında meydana gelen olaylardan hareketle Saltuklular hakkında bir değerlendirme

284 Hudûd al-Âlam, s. 143. 285 İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. X, s. 293-294; Faruk Sümer, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, TTK Yayınları, Ankara 1998, s. 21. 286 İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. X, s. 300-301; El-Hüseynî, a.g.e., s. 53-54. 287 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 6. 288 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 7. 289 Brosset, Histoire de la Géorgia, C. I, s. 359-360. 290 Akdes Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Murat Kitabevi, Ankara 2002, s. 83-84; Sercan M. Ahincanov, Türk Halklarının Katalizör Boyu: Kıpçaklar, çev. Kürşat Yıldırım, Selenge Yayınları, İstanbul 2009, s. 133. 291 The Georgian Chronicle The Period of Giorgi Lasha, s. 20-26. 59

yapar. Saltukluların ilk hükümdarının Emîr İzzeddîn Saltuk olduğunu kaydeder ve 1124 ile 1153 yılları arasındaki olaylar hakkında bilgi vermez292. Ancak 1154 yılında Ermenistan’da Gürcülerle Erzurum hâkimi İzzeddîn Saltuk arasında çetin savaşlar olmuştur. Gürcüler ile meydana gelen bu savaşın nedeni, Saltuklulara bağlı olan Ani Emîri Fahreddîn Şeddâd’ın Emîr Saltuk’a elçi gönderip Gürcülere karşı Ani’yi savunamayacağını söylemesidir. Fahreddîn’in bu yönde hareket etmesinin nedeninde ise Emîr Saltuk’un kızını Fahreddîn’e vermemesi yatmaktadır. Bu durumu bahane eden Fahreddîn Gürcü Kralı Dimitri’ye haber vererek onu memleketine davet etmiştir293. Bunun üzerine İzzeddîn Saltuk, Ani’ye doğru hareket etmiş ve şehrin civarındaki Gürcü askerleriyle girdiği savaşta muvaffak olamamış, büyük zayiatlar vererek294 esir düşmüştür. İzzeddîn Saltuk’un kız kardeşi Şah Bânûer, Ahlat hâkimi Sökmen b. İbrahim b. Sökmen ile evliydi. Şah Bânûer, Gürcü kralına kıymetli hediyeler gönderdi ve 100.000 altının fidye olarak kabul edilmesi karşılığında295 kardeşinin salıverilmesini istedi. Gürcü Kralı Dimitri bu teklifi kabul ederek İzzeddîn Saltuk’u serbest bıraktı ve bunun üzerine Saltuk Erzurum’a döndü296. Lakin Gürcüler kazandıkları bu zafere rağmen Ani bölgesini ele geçiremediler.

Ani’de gerçekleşen bu hezimetten sonra takriben beş yıl süren bir devrede, Saltuklu Beyliği’nin Gürcistan’a herhangi bir akında bulunduğuna dair bir bilgi yoktur. Fakat Gürcü kuvvetlerinin batıya doğru yönelerek Türk topraklarını tehdit etmesi yüzünden daha sonraları Gürcüler ve Saltuklular arasındaki mücadele tekrardan başlayacaktır297.

1161 yılında Gürcü kuvvetleri, Ani şehrindeki papazların isyan etmeleri sonucunda harekete geçerek şehri abluka altına aldılar. Bu duruma çok üzülen komşu Türk beyleri birleşerek Gürcülerin üzerine yürüdüler. Bu beyler Ahlat Şah II. Sökmen, İzzeddîn Saltuk ve Tuğrul Arslan oğullarından Fahreddîn Devletşâh, Kars ve Sürmari (Sürmeli) hâkimlerinden müteşekkil idi298. Mardin-Meyyâfârikîn hükümdarı Artuklu Necmeddin Alp de onlara katılmak üzere Mardin’den yola çıktı. Ağustos 1161 yılında

292 Müneccimbaşı, a.g.e., C. II, s. 208. 293 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 10. 294 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 99. 295 İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. XI, s. 164; Ahmed b. Yusuf b. Ali İbnü’l-Ezrak, Meyyâfârikîn ve Âmid Târihi (Artuklular Kısmı), Haz. Ahmet Savran, AÜ Yayınları, Erzurum 1992, s. 114. 296 İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. XI, s. 229-230. 297 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 99. 298 Brosset, Histoire de la Géorgia, C. I, s. 387-388. 60

Türklerin şehri kuşatması üzerine Gürcü Kralı Giorgi, şehri kurtarmak için harekete geçti. Karşılaşmanın vuku bulacağı sırada İzzeddîn Saltuk, tutsak olduğu zamanlarda Gürcü kralı ve oğullarıyla savaşmayacağına ve onlara karşı asker göndermeyeceğine dair ant içtiğini ifade ederek muharebe alanından ayrılmıştır. Bu olay Türk kuvvetlerinin zayıflamasına ve nihayetinde Gürcüler ile yapılan savaşın kaybedilmesine neden olmuştur299. Lakin Türkler bu hezimeti kabul edememiş ve 1163 yılında şehri hâkimiyetleri altına almışlardır300.

İzzeddîn Saltuk 1168 yılında öldükten sonra301 Saltuklu Beyliği’nin tahtına sırasıyla Muhammed b. Saltuk ve Alâeddîn Melikşâh b. Muhammed geçmiştir. Onların saltanat süreleri boyunca meydana gelen olaylar hakkında kaynaklarda tafsilatlı bir malumat yoktur. Fakat Alâeddîn’in saltanat sürdüğü dönemde Gürcü istilaları yeniden bir tehdit oluşturmaya başlamıştır. Türkiye Selçuklu Sultanı II. Rükneddîn Süleymân Şâh bu Gürcü tehdidi karşısında tedirgin olmuştur. Bu tehlikeyi ortadan kaldırmak ve şehzadeliği zamanından itibaren aralarının bozuk olduğu Saltuklu Alâeddîn’in beyliğine son vermek istemiştir. 1201/1202 yıllarında Türkiye Selçuklu Devleti Sultanı II. Rükneddîn Süleymân Şâh, Saltuklu hükümdarı Alâeddîn’in yanına uğramış ve onunla bir barış yapmak bahanesiyle onu huzuruna çağırmıştır302. Bu daveti kabul eden Saltuklu hükümdarı Alâeddîn, Selçuklu sultanının huzuruna gidince itaat altına alınmıştır. Alâeddîn’in sultanın himayesine girmesi üzerine ülkesi zapt edilmiş ve Selçuklu Sultanı II. Rükneddîn Süleymân Sâh’ın kardeşi Mugiseddîn Tuğrul Şah’a verilmiştir303. Bu olaydan sonra Saltuklu Beyliği ortadan kaldırılmıştır.

Yukarıda da değindiğimiz üzere Saltuklular hakkında her ne kadar kaynaklarda tafsilatlı bilgilere ulaşılamasa da Kelkit havzasının doğu bölgesinde sahip oldukları yerler hakkında bilgi edinilebiliyor. Bu yörelerin Tercan’dan başlayıp Tahir Gediği’ne veya daha ileriye kadar uzandığı ve Erzurum’dan başka Bayburt, Avnik, Micingerd,

299 İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. XI, s. 228: Urfalı Mateos, s. 329-330; Sümer, a.g.e., s. 31. 300 Müverrih Vardan, a.g.e., s. 206; İbnü’l-Ezrak, a.g.e., s. 134. 301 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 16. 302 Müneccimbaşı, a.g.e., C. II, s. 209-310. 303 Bu olay Aksarâyî’ye göre şöyle tezahür etmiştir: “Onun için halife makamından (Dârül’l-hilâfe), üç defa çetr ve sancak (liva) gönderdiler. Ona ‘Sultan’ sıfatı verdiler. Ülkedeki işleri büyük bir ilerleme gösterince o, asker çekip Gürcü diyarına yürüdü. Erzurum’u alarak kardeşi Mugiseddîn Tuğrul’a verdi”. Bkz. Aksarâyî, a.g.e., s. 24. İbn bibi de bu olaydan bahsetmekle birlikte Aksarâyî gibi bu hadise hakkında tarih vermez. Bkz. İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 91. Ayrıca bkz. İbnü’l Esîr, a.g.e., C. XII, s. 143; Gregory Abûl-Farac, a.g.e., C. II, s. 474. 61

İspir, Oltu şehir, kasaba ve kalelerini içine aldığı söylenebilir304. Hatta 1579 yılında Kars kalesi ve hisarının yeniden inşası esnasında ele geçen bazı kitabeler, İzzeddîn Saltuk’un bir ara Kars’ı da hâkimiyeti altına almış olduğunu göstermektedir. Bu kitabelere göre İzzeddîn Saltuk’un veziri Firuz, Kars kalesini tamir ettirmiştir305.

Görüldüğü üzere Malazgirt Meydan Muharabesi’nin akabinde Dânişmendliler gibi Saltuklular da Kelkit havzasını Türk iskânına açmıştır. Özellikle Bayburt ve Şarkîkarahisar bölgelerinin yerleşime açılması bağlamında son derece önemli bir rol oynamışlardır.

3. Mengücekliler Dönemi

Dânişmendliler ve Saltuklulardan sonra Kelkit havzasında faaliyet gösteren diğer bir Türkmen beyliği ise Mengüceklilerdir306. Dânişmendliler ve Saltukluların kuruluş yıllarına ait bilgi ve kaynakların kifayetsizliği ve mahdutluğu Mengücekliler için de geçerlidir307.

Mengücekli Beyliği’nin menşei Horâsân Türklerine dayanmaktadır. Bu sebeple Türkiye Selçuklu sultanları ile samimi oldukları ifade edilmektedir308. Beyliğin kurucusu olan Ahmed Gazi, Malazgirt Meydan Muharebesi’nin akabinde Sultan Alparslan tarafından Anadolu’nun fethine memur edilen isimlerin arasında yer almaktadır309. Mengüceklilerin, Anadolu’nun Türkleşmesi bakımından son derece önem taşıyan Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Erzincan, Şarkîkarahisar, Divriği ve Kemah havalisinde hâkimiyet kurduğu ve bu bölgelerde Türklük lehinde faaliyet gösterdiği bilinmektedir310. Hatta bir Bizans kroniğine göre Türklerin Trabzon bölgesinde hâkimiyet kurduğu311 ve bu şehrin Mengücekli Beyliği’ne bağlı olduğu yönünde bilgilere de rastlanmaktadır312.

304 Sümer, a.g.e., s. 32. 305 Sümer, a.g.e., s. 32-33. 306 Aksarâyî, a.g.e., s. 13; Reşîdü’d-dîn, a.g.e., s. 118. 307 İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 29; Bosworth, a.g.e., s. 280. 308 Necdet Sakaoğlu, Türk Anadolu’da Mengücekoğulları, Milliyet Yayınları, İstanbul 1971, s. 30. 309 Müneccimbaşı, a.g.e., C. II, s. 211; Sakaoğlu, a.g.e., s. 25. 310 Sakaoğlu, a.g.e., s. 26; Sümer, a.g.e., s. 1; Togan, a.g.e., s. 201. 311 Anna Komnena, a.g.e., 261. 312 Mükrimin Halil Yinanç da Anna Komnena’nın verdiği bilgiden hareketle Trabzon şehrinin Mengücekli Beyliği’ne bağlandığını ve bu Türkmen beyliğinin sahildeki şehir ve kalelerden haraç almasının kuvvetle muhtemel olduğunu ifade etmektedir. Bkz. Yinanç, a.g.e., s. 136. 62

Mengücekli Beyliği de Kelkit havzasında faaliyet gösteren Dânişmendliler ve Saltuklular gibi Türkiye Selçukluları Devleti’ne bağlıdır. Mehmet Altay Köymen, Büyük Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra Sultan II. Kılıçarslan’ın devleti oğulları arasında taksim ettiği zaman Tokat Meliki olan Rükneddîn Süleymanşâh ve Alâeddîn Keykubâd zamanlarında basılan paralardan Mengüceklilerin, Türkiye Selçukluları Devleti’ne bağlı olduğunun anlaşıldığını kaydetmektedir313.

Mengücek Ahmed Gazi, hayatının sonuna kadar zaman zaman Dânişmendliler ile müttefik olmak üzere Bizans İmparatorluğu, Abhazlar ve Gürcülerle savaşmıştır314. Lakin onun Kelkit havzasında Rumlar ile yapmış olduğu mücadelelerdeki vazgeçilmez müttefiki yine Dânişmendli Beyliği’dir315. Mengücek Ahmed Gazi, Kelkit havzasında Rumlar ile girişmiş olduğu bu mücadele esnasında kendisine iktâ olarak verilen yerlerden birisi olan Şarkîkarahisar bölgesini 1106 yıllarında Bizans İmparatorluğu’na terk etmek zorunda kalmıştır316.

Mengücek Ahmed’in ölümünden sonra Mengücekli Beyliği’nin başına oğlu Emîr İshak geçmiştir317. Emîr İshak, Mengücekli Beyliği’nin başına geçtikten sonra Kelkit havzasında yaşanan hareketlilikler göze çarpmaktadır. Emîr İshak, diğer Türkmen beyliklerini bertaraf etmek suretiyle kendi hâkimiyetini bölge üzerinde esas kılma yoluna gitmiştir. Mengücekli Emîr İshak, ilk safhada Malatya hâkimi Dânişmendli Tuğrul Arslan’a ait olan Harput ve Dersim bölgesine 1118 yılında akınlar yapmıştır. Bunun üzerine Tuğrul Arslan, Artuklu Belek ile anlaşarak Mengücekli toprağı olan Kemah bölgesini istila etti318. Mengücekli Emîr İshak ise kendisine karşı yapılan bu ittifaka karşı Trabzon Rum Dükası Konstantinos Gabras’ın yardımına müracaat etti. Bunun üzerine Tuğrul Arslan, Artuklu Belek ile yapmış olduğu bu ittifaka Dânişmendli Emîr Gazi’yi de dâhil etti. Nihayet iki taraf Gümüşhane’ye bağlı olan Şiran havalisinde büyük bir çarpışma başlattı. 1120 yılında vuku bulan bu savaşın sonunda Konstantinos Gabras ve müttefiki olan Mengücekli Emîr İshak esir edildiler.

313 Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, s. 141. 314 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 101; Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 58. 315 Osman Turan, “Anatolia in the Period of the Seljuks and the Beyliks”, The Camridge History of Islam, Ed. P.M. Holt-Bernard Lewis-A. K. S. Kampton, C. I, Cambridge University Press 1970, s. 237. 316 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 102; A. Bryer-D. Winfield, a.g.e., C. I, s. 148. 317 Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 74. 318 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 162. 63

Emîr Gazi Gabras’ı 30.000 dinar fidye ile Mengücekli Emîr İshak’ı ise damadı olduğu için bedelsiz serbest bıraktı319.

Mengücekli Emîr İshak’ın serbest bırakılması Emîr Gazi ile Artuklu Belek’in aralarının açılmasına sebebiyet vermiştir320. Çünkü Belek’in Trabzon Rumlarına yapılan seferdeki emeği büyüktü. Bunun üzerine Emîr İshak’ın serbest bırakılmasını istemeyen Belek ile Emîr Gazi’nin ittifakı bozulunca, bu iki Türkmen beyi doğal olarak Trabzon şehri üzerine düzenleyecekleri seferi gerçekleştirememiştir321. Böylece Emîr Gazi ile Artuklu Belek’in arasının açılması Trabzon’un ele geçirilmesi bakımından olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Neticede bu durum, Trabzon’un Türk hâkimiyeti altına girmesini engellemiştir322.

Mengücekli Emîr İshak’ın 1142 yılında ölümünden sonra323 beyliğin toprakları kardeşler arasında taksim edilmiştir. Bu taksimde başkent olan Kemah Melik Mahmûd’a, Erzincan Alâeddîn Dâvud’a ve Divriği de Süleymân Şâh’a düşmüştür324. Kaynaklar hanedanda meydana gelen bu değişimden beyliğin yıkılışına kadar olan süreçte zuhur eden olaylar hakkında bilgi vermemektedir325.

Alâeddîn Dâvud’un ölümünden sonra 1162 yılında Mengücekli Beyliği’nin Erzincan kolunun başına geçen isim onun oğlu olan Fahreddîn Behrâm Şâh’tır. O, Mengücekli Beyliği’nin hükümdarları arasında cömertliği, açık sözlülüğü ve sahip olduğu yüksek meziyetleriyle en meşhur olanıdır326. Onun hükümranlığı döneminde Selçuklu hanedanlığı ile dostane ilişkiler kurulmuş, hatta kendisi Sultan II. Kılıçarslan’ın damadı olduğu için kızlarını da Selçuklu hanedanı müntesiplerine vermiştir327.

319 Süryani Patriği Mihail bu olayın 1119 yılında cereyan ettiğini kaydetmiştir. Müellif, aynı zamanda iki taraf arasında vuku bulan bu savaş hakkında tafsilatlı bilgiler vermektedir. Bkz. Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 78. Söz konusu hadise için tafsilatlı bilgi veren diğer bir kaynak için bkz. Gregory Abû’l- Farac, a.g.e., C. II. s. 356. Zikrettiğimiz bu iki Süryani kaynağından başka Arap tarihçi İbn’ül-Esîr, taraflar arasında yapılan ittifaklar hakkında bilgi vermez. Bkz. İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. X, s. 464; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 163. 320 Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 75. 321 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 163. 322 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 103. 323 Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 125. 324 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 60. 325 Müneccimbaşı, a.g.e., C. II, s. 212. 326 İbn bibi, Fahreddîn Behrâm Şâh’ın özellikleri hakkında oldukça tafsilatlı bilgiler vermektedir. Bkz. İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 91. 327 Sümer, a.g.e., s. 5. 64

Mengücekliler ile Türkiye Selçuklularının arasındaki dostluğu hızlandıran Fahreddîn’in saltanatının ilk yıllarına denk gelen 1162 yılında, Ani bölgesini kuşatan Ahlatşah II. Sökmen ile Erzurum Meliki Saltuk, Gürcülerin saldırısına uğramıştır. Bu saldırı sonucunda iki Türkmen beyinin esir edilmesi ve Gürcülerin aralıksız saldırıları karşısında diğer Türkmen beyleri bir ittifak sağladılar. Böylece Irak Selçuklu Sultanı Arslanşah ve Atabey İldeniz gibi Türkmen beyleri birleşerek Gence şehri üzerine yürüdüler. Erzincan Meliki Fahreddîn Behrâm Şâh’ın da aralarında bulunduğu sanılan bu kuvvetler, Gürcüleri ağır bir hezimete uğrattılar328. Fahreddîn Behrâm Şâh’ın bu savaşa katılıp katılmadığı konusu bir muammadır. Lakin Genceli Şair Nizamî’nin eserinde Fahreddîn Behrâm Şâh’ın Gürcistan galibi olduğu yönünde methiyeler dizilmesi onun bu savaşta yer alabilme ihtimalini kuvvetlendirmektedir329.

Fahreddîn Behrâm Şâh, Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıçarlan’ın ölümünden sonra gelen hükümdarlar ile de dostça ilişkilerini devam ettirmiştir. O, bu sultanlardan II. Rükneddîn Süleymân Şâh’ın 1202 yılında gerçekleştirdiği Gürcistan seferine katılmış, Selçuklu ordusunun Avnik yakınlarında yenilmesi üzerine esir düşmüştür330. Fakat Gürcü Kraliçesi Thamara, yüksek şahsiyeti ve dostluğu dolayısıyla Behrâm Şâh’a misafir gibi davranmış ve sonrasında onu serbest bırakmıştır331. Behrâm Şâh her ne kadar esir durumuna düşse de bu savaşta büyük bir başarı göstermiştir332.

Bu olaylar devam ettiği esnada Mengücekli Beyliği’nin Kelkit havzasındaki önemli faaliyetleri dikkatleri çekmektedir. Mengüceklilerin Kelkit havzasını ele geçirmek adına gerçekleştirmiş oldukları en önemli olay, Türkiye Selçuklu Devleti tarafından son verilen Saltukluların toprağı olan Şarkîkarahisar’ın 1202 yılında Mengücekliler tarafından ele geçirilme hadisesidir333. Kaynaklarda bu bölgenin Mengücekli Beyliğinden geri alındığına dair bir bilgi yoktur. Dolayısıyla Şarkîkarahisar bölgesinin yıkılışına kadar Mengücekli Beyliği’ne bağlı olduğu düşünülebilir334. Bu sebeple Kelkit havzasındaki Türk nüfuzunun aralıksız devam ettiği anlaşılmaktadır.

328 İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 93-95; Sakaoğlu, a.g.e., s. 44. 329 Nizamî, Mahzen-i Esrâr, çev. M. Nuri Gençosman, Ataç Yayınları, İstanbul 2014, s. 36-37. 330 Brosset, Histoire de la Géorgia, C. I, s. 460-463; Aksarâyî, a.g.e., s. 24; Sümer, a.g.e., s. 6; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 259. 331 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 62. 332 Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Râvendî, Râhatü’s-Sudûr ve Âyetü’s-Sürûr, C. I, çev. Ahmed Ateş, TTK Yayınları, Ankara 1999, s. 208. 333 A. Bryer-D. Winfield, a.g.e., C. I, s. 120. 334 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 104. 65

III. BÖLÜM

TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NİN KELKİT HAVZASINI HÂKİMİYETİ ALTINA ALMASI

1. Türkiye Selçuklu Devleti

Anadolu’ya, Malazgirt Meydan Muharebesi’nden önce başlayan ve sonrasında devam kesif Türkmen akınları bölgenin bir Türk yurdu haline gelmesini sağlamıştır. Türklerin Anadolu’daki bu ilerleyişi karşısında taht mücadeleleriyle meşgul olan Bizans İmparatorluğu ise bu Türkmen ilerleyişine karşı koyabilecek bir güçte değildi. Sultan Melikşâh, amcası Kavurd Bey’in isyanına engel olduktan sonra Anadolu’nun fethine daha fazla önem vererek büyük Türkmen beylerini bu fetih hareketiyle vazifelendirmiştir335.

Anadolu’nun Türkleşmesinde mühim rol oynayan ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucusu olan Kutalmışoğlu Süleymân Şâh da Melikşâh’ın Anadolu’ya gönderdiği komutanlardan biridir336. Kutalmışoğlu Süleymanşah ilk önce kuzey Suriye seferine girişmiş, sonrada istikâmetini Anadolu’ya çevirmiştir337. Kısa zamanda, orta Anadolu üzerinden daha önce Selçuklu akıncılarının harekâtta bulundukları Marmara Denizi’ne kadar ilerlemiş, 1075 yılında İstanbul yakınlarında yer alan ve Bizans’ın surlarla çevrili tarihi bir şehri olan İznik’i fethetmiş ve burasını Türkiye Selçuklu Devlet’inin başkenti yaparak devletinin temellerini atmıştır338.

335 Hakkı Dursun Yıldız, “Anadolu Selçuklu Devleti”, Türk Dünyası El Kitabı, C. I, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1992, s. 284. 336 Ahmed b. Mahmûd, a.g.e., C. II, s. 21. Süryani tarihçi Abû’l-Farac ise Kutalmışoğlu Süleymân Şâh’ı, Sultan Melikşâh’dan bağımsız bir isim olarak zikretmektedir. Bkz. Gregory Abûl’l-Farac, a.g.e., C. I, s. 328; Süryani tarihçisinin bu görüşüne katılmak mümkün değildir. Çünkü Kutalmışoğlu Süleymân Şâh Anadolu’nun fethinden önce Sultan Melikşâh’ın tabiyetinde Kuzey Suriye seferlerine katılmıştır. Bkz. Aksarâyî, a.g.e., s. 11; Tarîh-i Âl-i Selçuk, s. 28. 337 Tarîh-i Âl-i Selçuk, s. 28. 338 Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 37; El-Âzîmî, a.g.e., s. 24; Ali Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah, TTK Yayınları, Ankara 1990, s. 26; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 54; Rıce, a.g.e., s 46. 66

Süleymân Şâh, İznik’in fethiyle birlikte Konya’yı da ele geçirerek Dânişmendli Beyliği’nin topraklarının sınır boylarına ulaşmış339 ve sonrasında Bizans toprakları üzerindeki akınlarına devam etmiştir.

Süleymân Şâh, 1080 yılında İznik’i Türklerden geri almak gayesiyle İznik önlerine gelmiş olan Bizans ordusunu ağır bir hezimete uğrattıktan sonra Üsküdar havalisine kadar ilerlemiş, burada kurduğu gümrük daireleri ile boğazdan geçen gemilerden vergi almaya başlamıştır340. Hükümranlığını sarsan bu gelişmenin yanı sıra Normand istilası nedeniyle güvenliğinin tehlikeye girdiğini gören Alexios Komnenos Süleymân Şâh ile anlaşma yoluna gitmiştir. 1081 yılında Süleymân Şâh ile Bizans imparatoru arasında imzalanan antlaşmaya göre İzmit körfezine dökülen Drakon çayı iki memleket arasında sınır kabul edilmiştir341. Antlaşma ile Bizans İmparatorluğu bu Türk devletini resmen tanımıştır.

Bu gelişme sonrasında Anadolu’ya dönen Süleymân Şâh, 1082 yılında nüfusunu çoğunlukla Rum ve Ermenilerin oluşturduğu Çukurova bölgesine yönelmiş ve Tarsus’u fethetmiştir. Ertesi sene ise Adana, Misis ve Anazarba olmak üzere neredeyse bütün Çukurova bölgesini zapt etmiştir342.

Bizans İmparatorluğu ile yapılan antlaşmayla devletinin batı sınırlarını emniyete alan Süleymân Şâh, bir taraftan da Karadeniz bölgesiyle olan temasını sürdürmüştür. Süleymân Şâh’ın valisi olan ve Çankırı bölgesinde faaliyet gösteren Karatekin Sinop, Kastamonu ve Çankırı bölgelerini ele geçirmiştir343.

Türkiye Selçuklu Devleti’nin fetih hareketleri daha çok Marmara sahillerine doğru olduğu için yoğun bir Türkmen nüfusu da bu Türk fütuhatı neticesinde Bizans sınırına yerleştirilmiştir. Bu sebeple Türkmenler, Karadeniz bölgesinden alınıp Bizans sınırlarına yerleştirilince Karadeniz sahilleri zayıf düşmüş ve bir süre sonra bu bölge Bizans’ın eline geçmiştir. Bizans’ın hâkimiyetinde de uzun süre kalmayan bu bölge Bizans’ın bölgedeki valisi olan isyankâr Gabras tarafından 1075 yılında ele

339 Tarîh-i Âl-i Selçuk, s. 36. 340 Yıldız, a.g.e., C. I, s. 285; Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah, s. 27. 341 Anna Komnena, a.g.e., s. 124-126; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 61; Ayönü, a.g.e., s. 74-75. 342 Sıbt İbnü’l Cevzî, a.g.e., s. 202; Aksarâyî, a.g.e., s. 14-15; Ayönü, a.g.e., s. 76; Rice, a.g.e., s. 49. 343 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 67; Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah, s. 28. 67

geçirilmiştir344. Böylece Bizans’ın vasalı olmaktan kurtulan Gabras, Bizans’a karşı Türklerle işbirliği yaparak bölgede hâkimiyetini tesis etmiştir.

Süleymân Şâh’ın Marmara sahillerinden Çukurova’ya kadar uzanan ve Suriye’de devam eden fetihleri Büyük Selçuklu Devleti ile aralarının açılmasına sebebiyet vermiştir. Öyle ki Süleymân Şâh, akınlarını Halep üzerine yoğunlaştırınca bu bölgenin sahibi Şerif Hasan İbnü’l-Huteytî, Dımaşk bölgesinde bulunan Suriye ve Filistin Selçuklu Devleti’nin hükümdarı Tutuş’dan yardım istemiştir. Bunun üzerine yola çıkan Tutuş, Aynu Seylem denilen yerde Süleymân Şâh’ı yenilgiye uğratmış345 ve bu savaşta yaralanan Süleymân Şâh, hayatını kaybederek Câber bölgesine (Mezar-ı Türk) defnedilmiştir346.

Süleymân Şâh’ın ölümünden sonra İznik bölgesi, vekil olarak bırakılan Ebû’l- Kâsım’a geçmiştir347. Ebû’l-Kâsım Türkiye Selçuklu Devleti’ni dağılmaktan kurtarmış ve 1081 yılında Süleymân Şâh ile Bizans İmparatoru arasındaki antlaşmayı bozarak Bizans sınırında akınlar yapmıştır348.

Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh 1092 yılında ölünce, onun İsfahân’da hapis tuttuğu Süleymân Şâh’ın oğulları serbest kalmıştır. Süleymân Şâh’ın oğulları olan Kılıçarslan ve kardeşi Kulan Arslan, 1092 yılında İznik bölgesine gelerek şehri Ebû’l- Kâsım’ın kardeşi Ebû’l-Gazi’den teslim almışlar ve I. Kılıçarslan Sultan unvanıyla Türkiye Selçukluları tahtına çıkmıştır349.

Sultan I. Kılıçarslan’ın saltanat yıllarının büyük bir kısmı, Dânişmendliler bölümünde kısmen değindiğimiz üzere Haçlılar ile mücadele halinde geçmiştir. Haçlı kuvvetlerini bertaraf eden I. Kılıçarslan, kendisinden önceki Selçuklu sultanları gibi yüzünü hemen Bizans sınırlarına çevirmiştir. Bizans ve Haçlı kuvvetleriyle mücadele eden I. Kılıçarslan zaman zaman da Bizans İmparatorluğu ile antlaşma yapmıştır350. Bu anlaşma ile batıdaki konumu güvence altına alan I. Kılıçarslan Dânişmendliler ile

344 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 67; Bréhier, a.g.e., s. 213; 345 İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. X, s. 135-136; Urfalı Mateos, s. 168; Aksarâyî, a.g.e., s. 15. 346 Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah, s. 36-38. 347 Anna Komnena, a.g.e., s. 194. 348 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 84; Ayönü, a.g.e., s. 79. 349 Anna Komnena, a.g.e., s. 206; Demirkent, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıçarslan, s. 17; Ayönü, a.g.e., s. 86. 350 I. Kılıçarslan ile Bizans İmparatoru I. Alexios Komnenos arasında Antakya Haçlı Prensi Bohemod’a karşı yapılan ittifak için bkz. İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. X, s. 281; Süryani Patrik Mihail, a.g.e, C. II, s. 37; Urfalı Mateos, s. 221-222. 68

mücadeleye girişerek 1105 yılında Malatya’yı zapt etmiş351, bundan sonra Diyarbakır ve Musul bölgelerine hâkim olmuştur352. Son olarak Emîr Çavlı, Artukoğlu İlgazi ve Suriye Meliki Rıdvan’ın birlikleriyle Habur ırmağı kenarında yaptığı savaşı kaybeden I. Kılıçarslan, bu ırmakta boğularak ölmüştür353.

Emîr Çavlı, I. Kılıçarslan’a karşı kazandığı bu zaferden sonra Musul üzerine yürümüştür. Hiçbir karşı mukavemet görmeden şehre giren Emîr Çavlı, burada hutbeyi Büyük Selçuk Sultanı Muhammed Tapar adına okutmuştur. I. Kılıçarslan’ın bir miktar askerle Musul’da bıraktığı oğlu Şahinşâh’ı (Melikşâh) da İsfahân’a Sultan Muhammed Tapar’ın yanına göndermiştir354. Şahinşâh’ın İsfahân’a gönderilmesi üzerine Türkiye Selçuklu Devleti’nin tahtı boş kalmış, ancak onun 1110 yılında serbest kaldıktan sonra Malatya’da tahta çıkması bozulan siyasi otoriteyi bir nebze düzeltmiştir355.

Şahinşâh’ın Malatya’da tahta oturması tam anlamıyla Türkiye Selçuklu Devleti’nde siyasi otoriteyi sağlamlaştıramamıştır. Çünkü Konya Selçuklu tahtını ele geçirmek için harekete geçen ve Emîr Gazi’nin kızıyla evlenerek Dânişmendlilerin de desteğini elde eden I. Mesûd, Şahinşâh üzerine harekete geçmiştir356. I. Mesûd’un askerleri Akşehir yakınlarındaki bir kalede Şahinşâh’ı yakalamışlar ve onun gözlerine mil çekmişlerdir. Bunun üzerine I. Mesûd, Konya’da Türkiye Selçuklu Devleti’nin tahtına çıkarak kendisini Sultan ilan etmiştir357.

Sultan I. Mesûd Selçuklu tahtına geçince Anadolu’daki siyasi güç Türkiye Selçukluları’ndan Dânişmendli Beyliği’ne geçmiştir. Dânişmendli hükümdarı Emîr Gazi de bu sayede Konya havalisi hariç Malatya’dan Sakarya boylarına kadar bütün Selçuklu beldelerini Dânişmendli Beyliği’ne bağlamış ve Anadolu’da başat bir güç haline gelmiştir358. Ancak bu durum ileride tekrar Türkiye Selçuklularının lehine dönecektir. Dânişmendli Melik Muhammed’in 1141 yılında ölmesi ve bunun sonucunda

351 Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 345; Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 59-60. 352 Müneccimbaşı, a.g.e., C. II, s. 10; Yıldız, a.g.e., C. I, s. 286. 353 Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 346-347; İbn’l-Esîr, a.g.e., C. X, s. 344-345; Aksarâyî, a.g.e., s. 22; Demirkent, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıçarslan, s. 63. 354 Abdülkerim Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105-1118), TTK Yayınları, Ankara 1990, s. 63; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 108. 355 Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 63; Yıldız, a.g.e., C. I, s. 286. 356 Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi, s. 66; 357 Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s 349-350; Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C. II, s. 63; Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi, s. 67; Ayönü, a.g.e., s. 109. 358 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 170. 69

ortaya çıkan taht kavgalarının merkezi otoriteyi zedelemesi, Türkiye Selçuklularının tekrar Anadolu’da hâkim güç olmasını sağlayacaktır359.

Sultan I. Mesûd’un zamanında Türkiye Selçuklularının Kelkit bölgesinde herhangi bir faaliyeti olmaması, Gürcülerin bölge üzerinde hâkimiyet kurmasında önemli bir etken olmuştur. 1115 yılında Çoruh Nehri’ne, 1116 yılında Pasinler bölgesine ve son olarak 1118 yılında Azerbaycan’a saldıran Gürcü Kralı IV. David’e karşı Artuklu İlgazi, Erzurum Emîri Tuğrul Arslan ve Saltuklu Meliki Ali ile birlikte karşı koyamamış ve Ani şehri 1124 yılında Gürcülerin eline geçmiştir360.

Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesûd’un ölümünden sonra ise devletin başına 1155 yılında Sultan II. Kılıçarslan geçmiştir361. Tahta geçer geçmez kardeşleri ile olan ihtilafı ortadan kaldıran II. Kılıçarslan döneminde Selçukluların Kelkit bölgesine olan ilgileri artmıştır. II. Kılıçarslan güney bölgesinden sınırlarını tehdit eden Zengî Atabeyi Nureddîn Mahmûd’u kontrol altına almaya çalışmış362 ve Nureddîn Mahmûd tehlikesi ortadan kalkınca da 1174 yılında Sivas, Niksar, Tokat, Komana ve diğer Dânişmendli topraklarını ele geçirerek363 Kelkit bölgesinde hâkimiyetini tesis ederek Dânişmendli Beyliği’ne son vermiştir.

Sultan II. Kılıçarslan bunun yanı sıra 17 Eylül 1176 tarihinde vuku bulan Karamıkbeli (Myrıokefalon) savaşıyla Bizans İmparatorluğu’nu ağır bir yenilgiye uğratmıştır364. Bu zaferle birlikte Selçuklular Malazgirt zaferinden sonra ikinci büyük zaferi kazanmış, Haçlı seferleri nedeniyle 1097’den 1176’ya kadar Bizans İmparatorluğu’nda bulunan üstünlük tekrar Selçuklulara geçmiştir365. Bu suretle Anadolu’daki mutlak anlamdaki tek siyasi güç Türkiye Selçuklu Devleti olmuştur.

359 Cahen, Osmanlılardan Önce, s. 109. 360 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 109-110. 361 Urfalı Mateos, s. 312; İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. XI, s. 179. 362 İbn Kalânisî, a.g.e., s. 193; Cahen, Osmanlılardan Önce, s. 112-113; Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası, s. 35-36. 363 Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 418. 364 Niketas Khoniates, a.g.e., s. 129-130 v.d. ; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 208-209. 365 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 209-210; Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası, s. 131- 132. 70

2. Samsun’un Fethi ve Müslüman Samsun’un Kurulması

II. Kılıçarslan daha ölmeden önce devletini eski Türk ananesine göre 11 oğlu arasında taksim etmiş ve bunların her birini bir eyalete vali olarak atamıştır366. Bu durum II. Kılıçarslan zamanında kardeşler arası saltanat mücadelelerine sebebiyet vermiştir. Nihayet II. Kılıçarslan’ın ölümünden sonra büyük oğlu II. Rükneddîn Süleymân Şâh kardeşleriyle aralarında cereyan eden bu saltanat mücadelelerine son vererek 1192 yılında otoritesini tesis etmiştir.

II: Rükneddîn Süleymân Şâh zamanında Türkiye Selçuklularının Karadeniz bölgesindeki fetihleri devam etmiştir. Bizans İmparatorluğu aleyhine ilerleyen II. Rükneddîn Süleymân Şâh, bu fetih hareketlerine daha Tokat meliki iken başlamıştır. Yeşilırmak vadisini takip ederek Karadeniz sahillerinde bir takım beldeleri ve Samsun şehrini 1178 yılında fethetmiştir367.

II. Rükneddîn Süleymân Şâh’ın Karadeniz sahilleri ve özellikle de Samsun üzerindeki bu faaliyetleri, Selçuklulara kuzeyde denize açılan bir koridor sağlaması bakımından son derece önemlidir. Denize ulaşmanın hem siyasi hem ekonomik getirilerini kaybetmemek adına Selçuklular Samsun şehri üzerindeki hâkimiyetlerini daim kılmak durumundaydılar368. Ancak Selçuklular Samsun’u fethetseler bile şehri uzun süre ellerinde tutamamışlardır. Lakin şehrin jeostratejik konumu II. Rükneddîn Süleymân Şâh’ın, 1194 yılında Samsun’u tekrardan ele geçirmesini gerektirmiştir369.

Sultan II. Rükneddîn Süleymân Şâh kardeşleriyle kendi arasında çıkan taht mücadeleleriyle meşgul olurken Bizans İmparatoru III. Alexios Angelos, bir bahaneyle Giresun yakınlarında karaya oturan bir yük gemisinin durumu hakkında inceleme başlatmak için harekete geçmiştir. Ancak Bizans İmparatorunun asıl hedefi Samsun

366 Aksarâyî, a.g.e., s. 22-23. II. Kılıçarslan’ın ülkeyi 11 oğlu arasında taksim etmesi Türkiye Selçuklu Devleti’ndeki ilk idari bölünme olarak gösterilmektedir.. Bkz. Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş: Anadolu’nun İdari Taksimatı, C. I, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 2000, s. 47-48. 367 Bir Bizans kroniğinin verdiği bilgiye göre II. Rükneddîn Süleymân Şâh daha Tokat meliki iken Samsun’un ve sahil bölgelerinin ona ait olduğunu ifade edebiliriz. Bu bilgiden hareketle II. Rükneddîn Süleymân Şâh’ın Türkiye Selçuklu Devleti’nin başına geçmeden Karadeniz bölgesinde fetihler yapmaya başladığını söylemek mümkündür. Bkz. Niketas Khoniates, Historia (1195-1206), çev. Işın Demirkent, Dünya Yayınları, İstanbul 2004, s. 81; Osman Turan, “Süleymanşah II. Rukn al-din Süleymanşah”, Selçuklu Tarihi Araştırmaları, Haz. Altan Çetin-Bilal Koç, TTK Yayınları, Ankara 2014, s. 187; Paul Wittek ise Süleymân Şâh’ın Kızılırmak ile Yeşilırmak arasındaki bölgelerin hâkimi olduğunu kaydetmektedir. Bkz. Wittek, a.g.m., s. 44. 368 Jakop Philipp Fallmerayer, Trabzon İmparatorluğunun Tarihi, çev. Ahmet Cevat Eren, Haz. Celalettin Yavuz-İsmail Hacıfettahoğlu, Not. İbrahim Tellioğlu, TTK Yayınları, Ankara 2011, s. 55. 369 Breyer-Winfield, a.g.e., C. I, s. 93; Tellioğlu, İlkçağdan Osmanlılara Samsun, 112-113. 71

limanındaki gemileri yağmalatarak şehri yeniden ele geçirmektir. Bu sebeple Konstantinos Frankopulos komutasında Karadeniz’e 6 kadırgadan müteşekkil bir filo yollamıştır370.

Konstantinos Frankopulos, Bizans İmparatorundan aldığı talimat ile Karadeniz bölgesindeki bütün gemilere baskınlar düzenlemiştir371. Frankopulos bununla da yetinmeyip İstanbul’a giden birçok gemiye zarar vermiştir. Bizzat kendi devletlerinin korsanlığına maruz kalan tüccarların İmparatora yapmış oldukları şikâyetler hiçbir netice getirmemiştir. Frankopulos’un elinden kurtulan Türk tüccarlar ise Konya’da bulunan Sultan II. Rükneddîn Süleymân Şâh’a vaziyeti anlatmışlar372 ve bunun üzerine Selçuklu hükümdarı Bizans imparatoruna elçi göndererek gasp edilen Türk tüccarlarının mallarının iadesini istemiştir373. Bu girişim üzerine Selçuklu sultanı ile Bizans imparatoru arasında antlaşma imzalanmıştır.

Türkiye Selçukluları ile savaşmaya cesaret edemeyen Bizans İmparatorluğu, imzalanan bu antlaşmaya göre Selçuklulara yıllık vergi ödemeyi ve mağdur olan Selçuklu tüccarlarının zararını karşılamak üzere 5000 gümüş tazminat ödemeyi kabul etmiştir374. Buradan da anlaşılacağı üzere Bizans imparatorunun bölge üzerindeki Türk hâkimiyetini resmen tanıdığı görülmektedir. Sahil şehirleri üzerindeki kontrolü sağlayan Selçuklular aynı zamanda iskân politikalarıyla kıyı bölgelerde kalıcı bir güç unsuru olmayı amaçlamışlardır. Bu anlamda XII. yüzyılın sonlarına doğru Samsun’un neredeyse tamamen Türklerle meskûn bir şehir olduğunu söylemek mümkündür375.

Selçukluların Samsun’u ele geçirmesi Karadeniz bölgesinin kıyı bölgeleri için son derece önem taşımaktadır. Samsun’un Türklerin Karadeniz’deki ilk limanı olması şehrin önemini bir kat daha artırmaktaydı. Böylece Selçuklular, Karadeniz ticaretine

370 Turan, “Süleymanşah II. Rukn al-adin Süleymanşah”, s. 191; Selim Kaya, I. Gıyâseddin Keyhüsrev ve II. Süleymanşah Dönemi Selçuklu Tarihi ( 1192-1211), TTK Yayınları, Ankara 2006, s. 68. 371 Yinanç, a.g.e., s. 118. 372 Şerafettin Turan, Türkiye-İtalya İlişkileri (Selçuklular’dan Bizans’ın Sona Erişine), C. I, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000, s. 141. 373 Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar: Metin, Tercüme ve Araştırmalar, TTK Yayınları, Ankara 2014, s. 118-119. Bizans tarihçisi Niketas’ın verdiği bilgiye göre Bizans İmparatoru III. Alexios Angelos, sahil bölgesinde gerçekleşen bu yağma ve baskınların kendi emîrlerinin dışında gerçekleştiğini söylemiştir. Lakin Niketas, İmparatorun yalan söylediğini ve Selçuklu Sultanı karşısında küçük düştüğünü ifade etmekle birlikte İmparatorun takınmış olduğu bu tavır nedeniyle hayretlerini gizleyemez. Bkz. Niketas Khoniates, Historia (1195-1206), s. 92-93. 374 Ayönü, a.g.e., s. 194; Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, s. 119; Kaya, a.g.e., s. 69. 375 Claude Cahen, “13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret”, çev. Aykut Derman, Cogito Selçuklular Özel Sayısı, S. 29, İstanbul 2001, s. 133. 72

doğrudan müdahalede bulunabilecekleri bir üst bölgesi elde etmişlerdir376. Selçuklular, bu konumu en iyi şekilde değerlendirebilmek için Samsun limanını kullanmayı tercih eden tüccarlar için konaklama yerleri inşa etmiş377 ve dolayısıyla da Karadeniz bölgesinde yapılacak ticaret üzerinden vergi almak yoluyla siyasi bir güç haline gelmişlerdir.

II. Rükneddîn Süleymân Şâh, Karadeniz’deki bu faaliyetlerinden başka, Ermeniler üzerine sefer düzenleyecek ve 1201 yılında Malatya’yı ele geçirdikten378 sonra Erzurum bölgesinde hüküm süren Saltuklu Beyliği ve Gürcüler üzerine sefer tertip edecektir. Bu suretle II. Rükneddîn Süleymân Şâh Anadolu’daki siyasi birliği sağlama anlamında önemli bir atmış olacaktır.

3. Gürcüler ile Yapılan Mücadeleler

Türkiye Selçuklu Sultanı II. Rükneddîn Süleymân Şâh, Bizans İmparatorluğu’na karşı kazanmış olduğu zaferden sonra Anadolu’daki siyasi birliği tesis etmek için Eyyûbîler’den almış olduğu destekle kendisine karşı direnen Malatya meliki olan kardeşi Muizeddîn Kayserşâh’ı 1201 yılında itaat altına almıştı. II. Rükneddîn Süleymân Şâh bundan sonra istikâmetini doğuya çevirerek Doğu Anadolu’daki Türk beyliklerine son vermek amacıyla bu bölge üzerine sürekli tacizde bulunan Gürcülere odaklanmıştır. Nitekim Gürcülerin 1195’den beri Çoruh havzası üzerine düzenledikleri akınlar Türkiye Selçuklu sultanını Gürcüler üzerine sefere çıkmaya mecbur etti379.

Büyük Selçuklu hâkimiyetinin Doğu Anadolu, Azerbaycan ve İran’da dağılması ve bunun yanında kardeşler arasındaki taht mücadelelerinin yaratmış olduğu istikrarsızlık bu bölgelerdeki Türk otoritesinin zayıflamasına neden olmuş ve Gürcüler, Şamani Kıpçakların desteğiyle bu ortamdan yararlanarak Ahlat ve Malazgirt’e kadar ilerlemiş, daha sonra Erciş taraflarına yönelerek bu bölgeyi istila etmişlerdir380.

376 Tellioğlu, İlkçağdan Osmanlılara Samsun, s. 114. 377 Tellioğlu, İlkçağdan Osmanlılara Samsun, s. 115. 378 Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 274; İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. XII, s. 146-147. 379 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 112. 380 Kaya, a.g.e., s. 74-75; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 252. 73

Erzurum bölgesine hâkim olan Saltuklular ve Meyyâfârikîn bölgesinin hâkimi olan Eyyûbîlerin ise bu Gürcü akınlarını durduracak kadar güçleri kalmamıştır381.

Gürcü Kraliçesi Thamara’nın bu vaziyet üzerine göndermiş olduğu ordu Erzurum bölgesine kadar gelmiştir382. Bunun üzerine sefere çıkan II. Rükneddîn Süleymân Şâh, ilk etapta kendisine dostane tavırlar sergilemeyen Erzurum hâkimi olan Saltuklu Alâeddîn Melikşâh b. Muhammed’i itaat altına almış ve daha sonra buranın hâkimiyetini kendi kardeşi olan Mugiseddîn Tuğrulşâh’a vermiştir383. II. Rükneddîn Süleymân Şâh böylece Saltuklu Beyliği’ne son vererek384 Bayburt şehrini de almış ve burayı kardeşi Erzurum hâkimi Tuğrulşâh’a bırakmıştır385. Ardından kardeşi Tuğrulşâh ile birlikte Erzincan Meliki Mengücekli Behrâm Şâh ve Türkmenlerden müteşekkil takriben 20.000 kişilik bir orduyla 1202 yılında Gürcistan üzerine yürümüştür386. Micingerd kalesi civarında Türk ordusu, bir kısmı Şamanî Kıpçaklardan oluşan Gürcü ordusu karşısında yenilgiye uğramıştır387.

II. Rükneddîn Süleymân Şâh bu muharebenin kaybedilebileceğini anlayınca geri çekilerek Erzurum’a dönmüştür. Bu savaşta Erzincan Meliki Behrâm Şâh esir düşmüştür. Fakat Gürcü Kraliçesi Thamara, daha sonra onu fidye karşılığında serbest bırakmıştır388. Râvendî, Behrâm Şâh’ın bu savaşlarda büyük özveri gösterdiğini ve bu sebeple kendisine Gazi unvanı verildiğini kaydetmektedir389.

II. Rükneddîn Süleymân Şâh’ın bu savaşı kaybetmesiyle birlikte Türklerin Karadeniz bölgesindeki hâkimiyeti tehlikeye girecektir. Çünkü Türkleri bu savaşta yenilgiye uğratan Gürcü Kraliçesi Thamara, Haçlı kuvvetlerinin 1204 yılında İstanbul’u yağmalamasını390 fırsat bilerek Trabzon’dan başlayıp Karadeniz Ereğlisi’ne kadar

381 Arap tarihçi İbnü’l-Esîr, Gürcülerin Azerbaycan havalisini yağmaladığını, birçok kadın ve çocuğun esir alındığını kaydetmektedir. Bkz. İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. XII, s. 156-157. 382 Brosset, Histoire de la Géorgia, C. I, s. 432. İbn bibi Türkiye Selçuklu Sultanı Rükneddîn Süleymân Şâh’ın Gürcistan seferinin nedenlerinden birinin Selçuklu Sultanına Gürcü Kraliçesi Thamara’nın yapmış olduğu evlilik teklifinin reddedilmesi olduğunu ve bu yüzden Sultanın Kraliçeye öfke duyduğunu kaydetmektedir. Bkz. İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 85-91. 383 Aksrayî, a.g.e., s. 24; İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 91; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 253. 384 Turan, İstanbul’un Fethinden Önce, s. 67. 385 Miroğlu, a.g.m., s. 226. 386 Aksrayî, Türkiye Selçuklu ordusunun 20.000 kişiden müteşekkil olduğunu kaydetmektedir. Bkz. Aksarâyî, a.g.e., s. 24; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 257-259; Cahen, Osmanlılardan Önce, s. 127. 387 İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 94; Smbat Sparapet’s Chronicle, s. 98; Kaya, a.g.e., s. 87. 388 İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 94; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 259; 389 Râvendî, a.g.e., C. I, s. 208. 390 Orstrogorsky, a.g.e., s. 390; Héléne Ahrweiler, Byzance et la Mer: La Marine de Guerre, La Politique et les Institutions Maritimes de Byzance aux VIIe siécles, Presses Universitaires de France, Paris 1966, s. 177 vd. 74

uzanan sahayı tahakküm altına alacaktır391. Gürcü Kraliçesi bununla da yetinmeyecek ve ileride bu bölgeyi kendi hısımları olan Alexios ile David Komnenos’a vermek suretiyle Trabzon Rum Devleti’nin kuruluşunda önemli bir rol oynayacaktır392.

Türkiye Selçuklu Sultanı II. Rükneddîn Süleymân Şâh 8 yıllık saltanatı boyunca Selçuklu Devleti’ni dâhilî mücadelelerden kurtarmış ve devleti milli birliğe kavuşturmuş bir hükümdardır. Devletinin sınırlarını doğuda Gürcistan’a, kuzeyde Karadeniz sahillerine kadar genişletmiş; Erzurum Saltukluları’na, Artuklu ve Eyyûbî meliklerine ve Kilikya Ermeni Krallığına metbûluğu kabul ettirmiştir. Gürcüler karşısında aldığı yenilgiden sonra Konya-Malatya arasında 1204 yılında geçirmiş olduğu bir hastalık nedeniyle vefat etmiştir393.

II. Rükneddîn Sülaymanşah’ın vefatından sonra Türkiye Selçuklu Devleti’nin başına III. İzzeddîn Kılıçarslan geçmiştir. Fakat onun saltanatı çok kısa sürmüştür394. Ondan sonra daha önce kısa süreliğine Selçuklu tahtına çıkan lakin kardeşi II. Rükneddîn Süleymân Şâh tarafından tahttan çekilmeye zorlanan I. Gıyâseddîn Keyhüsrev 1205 yılında Türkiye Selçuklu Devleti’nin başına tekrardan geçmiştir395.

Sultan I. Gıyâseddîn Keyhüsrev, II. Rükneddîn Süleymân Şâh’tan son derece güçlü bir devlet miras almıştır. I. Gıyâseddîn Keyhüsrev devletin başına geçer geçmez devlet işlerini tekrar tanzim etmiştir396. Sonra Melik Mavrozemez’i çağırarak ona ihsanlarda bulunmak suretiyle görevler vermiştir397. I. Gıyâseddîn Keyhüsrev bunun yanı sıra kendi oğullarını ülkesinin farklı bölgelerine tayin etmiştir. Onun zamanında

391 Michel Kursanskis, “L’Empire de Trébizonde et la Géorgie”, Revue des Etudes Byzantines, S. 35, Paris 1977, s. 238-242; Cyril Toumanoff, “On the Relationship between the Founder of the Empire of Trebizond and the Georgian Queen Thamar”, Speculum, 15/3, Chicago 1940, s. 299-312; N. Oikonomidés, “La décomposition de l’Empire Byzantin a la veille de 1204 et les origines de l’empire de Nicée: a propos de la “Partitio Romaniae”, XV. Congres International d’Etudes Byzantines. Rapports et co-rapports, Vol. I/I, Athens 1976, s. 3-28. 392 Fallmerayer, Trabzon sahil eyaletlerinin fetih ve işgalinin çok eski dönemlerden beri Gürcülerin hedefi olduğunu kaydetmektedir. Ancak bu sayede Karadeniz’in doğu limanlarının ele geçirilmesiyle batıya doğru uzanan Bizans dünyasının zengin ticaretine hâkim olunabilirdi. Bkz. Fallmerayer, a.g.e., s. 25; İbrahim Tellioğlu, Komnenosların Karadeniz Hâkimiyeti: Trabzon Rum Devleti (1204-1461), Serander Yayınları, Trabzon 2009, s. 21-22; Emile Janssens, Trébizonde en Colchide, Presses Universitaires de Bruxelles, Bruxelles 1969, s. 65; Iréne Melikoff, “Géorgiens, Turcomans et Trébizonde: Notes sur le Livre de Dédé Korkut”, Bedi Kartlisa, XVII-XVIII, no: 45-46 1964, s. 20-25. 393 Tarîh-i Âl-i Selçuk, s. 39; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 162. 394 Bir yıldan daha az süre saltanatta kalan III: Kılıçarslan tahta çıktığında henüz 6 yaşında bulunmaktaydı. Bkz. Aksarâyî, a.g.e., s. 24. İbn bibi ise bu kadar kısa bir zaman saltanat süren Kılıçarslan’ın Ermeni ve Bizans tekfurlarından haraç aldığını kaydetmektedir. Bkz. İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 96. 395 Tarîh-i Âl-i Selçuk, s. 39; Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 486. 396 Aksarâyî, a.g.e., s. 25. 397 İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 101. 75

Türkiye Selçuklularının Kelkit havzasına olan ilgisi devam etmiştir. Nitekim I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in oğlu Alâeddîn Keykubâd’ı Tokat merkez olmak üzere Dânişmend iline vali olarak tayin etmesi398 Selçukluların I. Gıyâseddîn Keyhüsrev zamanındaki Kelkit havzasının siyasetinin ehemmiyetini ortaya koymaktadır

Erzincan’da hüküm süren Mengücekliler Sultan I. Gıyassedin Keyhüsrev’in hükümdarlığını tanımakla birlikte399 Mengücek Meliki Mugiseddîn Tuğrulşâh Gürcülerle mücadelelere devam etmiştir. Bu suretle gerek I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in merkeziyetçi yönetimi gerekse de Mengüceklilerin Gürcüler ile olan mücadeleleri bu dönemde Karadeniz bölgesinin güneydoğu sınırlarının güvende olmasını sağlamıştır. Hatta Mugiseddîn Tuğrulşâh, 1205 yılında Gürcülerin Azerbaycan ile birlikte Ahlatşahlar ve Saltuk ilini istila edip yağma ve tahribatta bulunmaları üzerine Gürcistan’a saldırıp Gürcüleri bozguna uğratarak pek çok ganimet ve esir almıştır400. Sultan I. Gıyâseddîn Keyhüsrev, Mengücekliler ile ittifak yaptığı bu mücadelerde Kelkit havzasının doğu sınırlarını Gürcülerin işgalinden kurtarmıştır.

4. Trabzon Rum Devleti’nin Kontrol Altına Alınması

Bizans İmparatorluğu IV. Haçlı seferiyle birlikte tehdit altına girmiş ve Haçlılar, bu seferle birlikte 1204 yılında Bizans’ın başkenti İstanbul’u zapt ederek burada kendilerine bağlı bir Latin Devleti kurmuşlardır401. Bu işgal karşısında sadece İznik havalisinde varlık göstermeyi başarabilen Bizans’ın Anadolu’daki hâkimiyeti iyice zayıflamıştır.

Haçlıların Bizans’ı yağmalaması üzerine İmparator III. Alexios’un damadı olan Theodoros Laskaris İznik civarında bir devlet kurmayı planlamaktaydı402. Ayrıca Komnenoslar hanedanından olan Alexios ve David de Karadeniz kıyılarında başkenti Trabzon olan bir devlet kurmayı düşünüyorlardı403. Gürcü Kraliçesi Thamara’nın küçük yeğeni olan Alexios, derhal Gürcistan’a giderek kraliçenin askeri yardımıyla Trabzon’a geldi ve İmparator soyuna mensup olduğu için orada 1204 yılında Komnenosların yeni

398 İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 110; Kaya, a.g.e., s. 120. 399 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 268; 400 Sevim-Merçil, a.g.e., s. 559. 401 Orstrogorsky, a.g.e., s. 385-386. 402 Donald M. Nicol, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), çev. Bilge Umar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1999, s. 11; Herrin a.g.e., s. 357-358. 403 Gerorgios Akropolites, a.g.e., s. 25; Kaya, a.g.e, s. 123; Herrin, a.g.e., s. 358. 76

bir hanedanını kurdu404. Onun küçük kardeşi David ise Karadeniz’in batı sahillerinde bulunan Sinop ve Ereğli şehirlerine yerleşti405. Bunun üzerine Latinler ile Bizans arasında sıkışan Laskaris Selçuklu Sultanı I. Gıyâseddîn Keyhüsrev ile bir anlaşma yapmak zorunda kaldı406. Bu hadise Laskaris’in olduğu kadar Selçukluların da aleyhine gelişen bir durumdu. Çünkü Komnenosların Karadeniz sahillerinde yayılmaya başlaması Selçukluların bu bölge üzerindeki hâkimiyetini tehdit etmekte ve Karadeniz kervan yolunu tehlikeye düşürmekteydi407. Dolayısıyla Selçuklular bu tehlike nedeniyle Laskaris ile ittifak kurmak zorundaydılar.

Bu gelişmeler meydana gelirken Sabbas isimli bir Bizanslı da Samsun’da kendisine bir yönetim kurmayı amaçlamıştır. Alexios ise Çoruh nehrinden itibaren başlayan devletinin sınırlarını batı sahillerine doğru genişletirken Sabbas’a teslim olmasını bildirmiş ve red cevabı alınca Samsun’u kuşatmıştır408. Müslüman Samsun’un tehlikeye girmesi üzerine bölgedeki Türkler Selçuklu Sultanı I. Gıyâsseddîn Keyhüsrev’e haber vererek yardım istemişlerdir. Bu haber üzerine 1206 yılında Samsun’a sefere çıkan I. Gıyâseddîn Keyhüsrev, yapılan savaşta Alexios’u hezimete uğratmıştır409. Böylece Selçuklular Karadeniz’deki tehlikeyi bertaraf ederek bölge üzerindeki otoritelerini korumuşlar ve sarsıntı halinde olan bölge ticaretini emniyet altına almayı başarmışlardır410.

I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in Samsun üzerine sefere çıkması Karadeniz siyaseti ve ticaretine verdiği önemi ispat etmektedir. Samsun limanını elinde tutmayı başaran Selçuklular, bu sayede Karadeniz’in kuzeyinde bulunan Suğdak, Kefe ve Kerç limanlarına gönderdikleri malların yine bu limanlar üzerinden Avrupa’ya ulaşmasını mümkün kılmışlardır411.

404 A. Hahanov, Panaret’in Trabzon Tarihi, çev Enver Uzun, Yeni Zamanlar Yayınları, Trabzon 2004, s. 62; Josaphat Barbaro, Anadolu’ya ve İran’a Seyahat, çev. Tufan Gündüz, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2016, s. 89; Murat Keçiş, Trabzon Rum İmparatorluğu ve Türkler (1204-1404), TTK Yayınları, Ankara 2013, s. 20. 405 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 278; Tellioğlu, Komnenosların Karadeniz Hâkimiyeti, s. 26. 1214 yılında Ereğli ve Amasra şehirleri Theodoros Laskaris’in hâkimiyeti altına girecek ve David’in bu bölgelerdeki egemenliği son bulacaktır. Bkz. Rustam Shukurov, Velikie Komniny i Vostok (1204-1461), Vizanstiiskaia Biblioteka, Saint-Petersbourg 2001, s. 82-88. 406 Ahrweiler, a.g.e., s. 306; Keçiş, a.g.e., s. 26. 407 İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. XII, s. 201; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 279. 408 Tellioğlu, Komnenosların Karadeniz Hâkimiyeti, s. 31; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 279. 409 İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. XII, s. 201; Turan, “Anatolia in the Period of the Seljuks”, s. 245. 410 Kaya, a.g.e., s. 124. 411 Tellioğlu, İlkçağdan Osmanlılara Samsun, s. 122; W. Heyd, Yakındoğu Ticaret Tarihi, çev. Enver Ziya Karal, TTK Yayınları, Ankara 2000, s 328; Andrew C. S. Peacock, “Black Sea trade and the Islamic 77

I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in ölümü üzerine 1211 yılında Selçuklu tahtına I. İzzeddîn Keykâvus geçmiştir. I. İzzeddîn Keykâvus saltanatının ilk yıllarında kardeşi Alâeddîn Keykubâd ile ihtilafa düşmüş ve akabinde onu Kayseri civarında yenilgiye uğratarak hâkimiyetini tesis etmiştir412. I. İzzeddîn Keykâvus tahta çıkınca Selçuklu Devletini bir kara gücü olmanın yanında bir deniz gücü haline getirmeyi de amaçlamıştır. Bu nedenle İznik Rum Dükü Laskaris ile bir antlaşma imzalayarak zaman zaman tehlikeye giren ticaret yollarını emniyet altına almak istemiştir. Bu güvence sonrası devletin doğal sınırlarını sahillere ulaştırmak için Sinop üzerine yürümeye karar vermiştir413. Bu suretle Karadeniz üzerindeki büyük emellerini gerçekleştirmek amacıyla 1214 yılında Trabzon Rum Devleti’nin başında bulunan Alexios’un elinden Sinop şehrini almıştır414.

Sinop mağlubiyetinden sonra Alexios’un esir düşmesiyle büyük ölçüde mukavemetleri kırılan Trabzon Rumları Selçuklu egemenliğine tabi olmak zorunda kalmışlardır415. Savaş sonrası yapılan antlaşmaya göre Selçuklulara her yıl 10.000 dinar ile birlikte gerektiği zaman takviye kuvvet gönderme karşılığında Alexios serbest bırakılmıştır416. Böylece Karadeniz’in gözetim altında tutulması ve Rusya ile olan ticari ilişkilerin gelişmesi bakımından önemli bir deniz üssü ele geçirilmiş oluyordu417. Şehrin tam karşısında bulunan Kırım ile olan ticari münasebetler de bu sayede Sinop’un kontrol altına alınmasıyla hızlı bir ivme kazanıyordu418.

Sinop’un fethedilmesi aynı zamanda Trabzon Rum Devleti’nin başında bulunan Alexios’un otoritesini de zedelemiştir. Sinop’un kaybedilmesi Trabzon Rumlarının Batı ile olan ilişkisini engellemekle birlikte Trabzon Rum Devleti’ni küçük bir toprak

world down to Mongol Period”, The Black Sea Past, Present and Future British Institute at Ankara, İstanbul Technical Universty 2007, s. 66. 412 Tarîh-i Âl-i Selçuk, s. 40; Aksarâyî, a.g.e., s. 25. 413 Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 497; Salim Koca, Sultan I. İzeddin Keykâvus (1211-1220), TTK Yayınları, Ankara 1997, s. 30. 414 İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 168-173; Turan, İstanbul’un Fethinden Önce, s. 67; Koca, a.g.e, s. 30-35; A. Yakubovski, “İbn Bibi’nin XIII. Asır Başında Anadolu Türklerinin Sudak, Polovets (Kıpçak) ve Ruslara Karşı Yaptıkları Seferin Hikâyesi (Kıpçak Sahasında Cereyan Eden Ticarî Hayattan Bazı safhalar)”, çev. İsmail Kaynak, AÜDTCF Dergisi, C. XII, Ankara 1954, s. 213. 415 Fallmerayer, a.g.e., s. 94; Yakubovski, a.g.m., s. 213. 416 İbn bibi, bunlardan başka İmparatorun Sultana 5000 baş at, 2000 baş sığır, 10.000 baş koyun ve 50 yükten müteşekkil muhtelif hediyeler verileceğini ifade eder. Bkz. İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 174; Ayrıca bkz. Sergei Pavlovich Karpov, İstoriya Trapezundskoy İmperii, Saint-Petersbourg 2007, s. 105. 417 Cahen, a.g.m., s. 135: Osman Turan, “Selçuk Türkiyesi ve Dünya Ticareti”, Selçuklu Tarihi Araştırmaları, Haz. Altan Çetin-Bilal Koç, TTK Yayınları, Ankara 2014, s. 88; Şerafettin Turan, a.g.e., s. 61. 418 Yakubovski, a.g.m., s. 213-214. 78

parçasına mahkûm etmiştir419. Batı bölgeleriyle irtibatı kesilen Trabzon Rum Devleti artık hapsolunduğu bu sınırlardan kurtulmak için ileride Gürcüler ile işbirliği yapma yoluna gitmek durumunda kalacaktır420. Selçuklular bu suretle Kelkit havzasında mutlak anlamda hâkimiyet kurmak için Samsun ve Sinop gibi geniş bir hinderlanda sahip olan liman şehirlerini ele geçirerek civar bölgelerde kontolü sağlama yolunda önemli bir adım atmaya muvaffak olmuşlardır.

5. Mengücekli Beyliği’nin İlhak Edilmesi

Türkiye Selçuklu Sultanı I. İzzeddîn Keykâvus’un 1220 yılında ölümü üzerine Selçuklu tahtına I. Alâeddîn Keykubâd geçmişti421. I. Alâeddîn Keykubâd zamanında Türkiye Selçuklu Devleti’nin Karadeniz sahilleri ve Kelkit havzasıyla olan ilgileri devam etmiştir. I. Alâeddîn Keykubâd’ın Karadeniz bölgesine yaptığı ilk hamle 1223 yılılında olmuş ve Erzurum Mengücekli Meliki Mugiseddîn Tuğrulşâh, Trabzon’a üç kez başarısız sefer yapmıştır. Erzurum meliki bu saldırılarında şehrin varoş yerlerinde kamp kurmuş ancak şehir çok iyi korunduğu için alınamamış, surların dış tarafı ve Pazar yeri kuşatmacılar tarafından yakılmıştır422.

I. Alâeddin Keykubad’ın Karadeniz sahilleri ve Kelkit havzasını da ilgilendiren ikinci bir stratejisi Erzurum şehriyle alakalıdır. Erzurum bulunduğu stratejik konumu itibariyle son derece önem taşımaktadır. Ayrıca Anadolu’dan geçen önemli yolların kesişme noktasında bulunması bakımından önemli olan Erzurum, Türkiye Selçukluları ile Eyyûbîler arasında bir tampon bölge durumundaydı. Türkiye Selçukluları ile Trabzon Rum Devleti arasında, Sinop’a ve buradan Karadeniz’in kuzeyine uzanan ticaret yollarını kontröl altına alma mücadelesi, Doğu Anadolu’da oluşturulan ittifaklar ile de yakından ilşkilidir. I. Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın doğu polikası bu durumu kanıtlamaktadır. 1224 yılında Celâleddîn Hârezmşâh’ın Hindistan’dan bölgeye gelmesiyle423 siyasî yapı iyice karışmış, Celâleddîn Hârezmşâh, Eyyûbîler ve Gürcüler ile ittifak yaparak Erzurum ve Erzincan bölgesinde yerleşmek ve güçlü bir sultanlık

419 Orstrogorsky, a.g.e., s. 399; Koca, a.g.e, s. 35. 420 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 117; Nicol, Bizans’ın Son Yüzyılları, s. 22. 421 Tarîh-i Âl-i Selçuk, s. 41; İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 227. 422 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 119. 423 Moğolların Gizli Tarihi, “Manghol-un Niuça Tobça’an (Yüan-Ch’ao Pi-shi)”, çev. Ahmet Temir, TTK Yayınları, Ankara 2010, s. 186. 79

kurmak istiyordu424. Nitekim 1226 yılında Gürcülere ait olan Tiflis’ten başlayarak bölgenin tamamını kontröl altına almak425 suretiyle Trabzon Rum Devleti ile komşu olmuştur. Fakat Celâleddîn Hârezmşâh’ın Bolnisi civarında Gürcüleri yenilgiye uğratması sonucunda Gürcistan’ın batı bölgelerine hâkim olması, akabinde Eyyûbîler’in Ahlat Emîri Hüsameddîn Ali ile Selçukluların Erzurum Meliki Cihân Şâh üzerine saldırması ve son olarak Mengüceklilere ait olan Kemah ve Erzincan üzerine yürümesi büyük bir korkuya neden olmuştur426. Öte yandan Selçuklu sultanının Erzincan’da varlık gösteren II. Alâeddîn Dâvud Şâh ve Erzurum’da bulunan amcazadesi Cihân Şâh’ın memleketlerini müdafaa edemeyecekleri, hatta istilacılar ile birlikte işbirliği içerisine girebilecekleri yönünde kaygıları da vardı427. Nitekim II. Alâeddîn Dâvud Şâh, babası Fahreddîn Behrâm Şâh gibi Selçuklu Devleti’ne sadakat göstermemiş ve nihayetinde Selçuklu Sultanı I. Alâeddîn Keykubâd ile olan ilişkisini bozmuştu. Hatta kendisinin bu tutumuna karşı çıkan devlet adamlarından bir kısmını ise öldürtmüş428, Türkiye Selçuklu Devleti’ne karşı Eyyûbî hükümdarı Melik Eşref, Celaleddin Hârezmşâh ve Alamut sahibi Alâeddîn Nev Müslüman ile anlaşma yoluna gitmekten çekinmemiştir429. Yaşanan bu gelişmelerin yanı sıra bir diğer tehdit unsuru ise Moğollardır. Bu arada Celâleddîn Hârezmşâh, Azerbaycan bölgesi üzerine gelerek Doğu Anadolu’yu ciddi anlamda tehdit etmeye başlamıştır430. Selçuklu Sultanı I. Alâeddîn Keykubâd, Hârezmşâh ve Moğol tehdidi karşısında Doğu Anadolu sınırlarını emniyet altına almak istiyordu. Nitekim Erzincan ve Erzurum hükümdarlarının Celâleddîn’in tesirinde kalması431, artık Erzincan ve Erzurum’un Selçuklular tarafından ilhak edilmesini kaçınılmaz hale getirmiştir432. I. Alâeddîn Keykubâd tüm bu tehlikelerin farkına varmış ve ilk durumda Hârezmşâhlar ile anlaşma yoluna gitmiştir. Fakat bu anlaşma teşebbüsleri sonuçsuz kalmıştır. Bunun üzerine Eyyûbîlerin, Erzurum ve Erzincan meliklerine yardım göndermesine fırsat vermeden ülkesinin doğu

424 Keçiş, a.g.e., s. 58. 425 Süryani Patrik Mihail, a.g.e., C.II, s. 299; Müverrih Vardan, a.g.e., s. 224. 426 Michel Kursanskis, “L’Empire de Trébizonde et les Turcs au 13e siécle”, Revue des Etudes Byzantines, C. 46, Paris 1988, s. 118 vd. ; Piskopos Stepanos, “Vekayinâme”, A. G. Galstyan, Ermeni Kaynaklarına Göre Moğollar, çev. İlyas Kamalov, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2005, s. 65. 427 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 65. 428 İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 356. 429 Uyumaz, a.g.e., s. 42-43. 430 Aydın Taneri, Celâlu’ddîn Hârezmşâh ve Zamanı, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1977, s. 67. 431 Alâeddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihangüşa, çev. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1998, s. 368; Muammer Gül, Ortaçağlarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu (Tarihi Arka Plan ve XIV. Yüzyıl Moğol Hâkimiyeti), Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2010, s. 91. 432 Turan, Selçuklular Zamanında, s. 353; Taneri, a.g.e., s. 67. 80

sınırlarında güvenliği tesis etmek adına sefere çıkarak 1228 yılında Kemah ve Erzurum’u, ardından da Erzincan’ı ele geçirmiştir433. Savaşın sonucunda esir edilen Mengücekli hükümdarı, Selçuklu sultanı tarafından affedilmiş ve kendisine Akşehir ve Âb-ı germ denilen Ilgın tımar olarak verilmiştir434. Mengücekli hükümdarının Selçuklu Sultanı I. Alâeddîn Keykubâd’ı metbû olarak tanıması üzerine Eyyûbî hükümdarı Melik Eşref de Selçuklu sultanının ortadan kaldırmayı düşündüğü Erzurum Meliki Cihân Şâh’ı koruma altına almıştır.

Eyyûbîler ile bozuşmak istemeyen Selçuklu Sultanu I. Alâeddîn Keykubâd, kumandanlarından Ertokuş’u Mengücekli II. Alâeddîn Dâvud Şâh’ın kardeşi Muzaffereddîn Muhammed’in elinde bulunan Şarkîkarahisar üzerine gönderdikten sonra Kayseri’ye dönmüştür435. Emîr Ertokuş, Şarkîkarahisar’a varır varmaz şiddetli çatışmalar başlamış, kalenin sahibi Muzafereddîn ise yeterli erzak ve su sarnıçları bulunmasına rağmen halkının ikiye ayrılmasından ve akıbetinin kötü olacağından korkarak kendisine bir tımar verilmesi karşılığında kaleyi teslim edebileceğini beyan etmiştir436. Bu haberi öğrenen Selçuklu sultanı bu durumdan çok memnun olmuştur. Selçuklu Sultanı I. Alâeddîn Keykubâd, Şarkîkarahisar ve buraya bağlı olan yerler karşılığında ona, Şam hududunda bulunan Rammam ve Nahr Kali nahiyeleriyle Afşin ve Kırşehir’i iktâ olarak vermiştir437. Böylece Şarkîkarahisar’a hâkim olan Selçuklular, Divriği kolu hariç olmak üzere Mengüceklilerin Erzincan kolunu ortadan kaldırmış oldular. Böylece Türkiye Selçuklu Devleti ile Trabzon Rum Devleti, güneydoğu Karadeniz bölgesinde sınır komşusu olmuşlardır. I. Alâeddîn Keykubâd Erzurum’dan sonra 1230 yılında Bayburt’u da kontrol altına alarak Kelkit havzasında önemli bir güç haline gelmiştir438. Moğol istilası zamanında dahi Bayburt’un Türkiye Selçuklu Devleti’ne tabi olduğu II. Gıyâseddîn Keyhüsrev adına basılan sikkelerden anlaşılmaktadır439.

I. Alâeddîn Keykubâd Mengücekli Beyliği’ne son verdikten sonra Sinop’tan Ünye’ye kadar olan Karadeniz bölgesi üzerinde yaptırımlarda bulunmuş ve hatta Maçka

433 İbnü’l-Esîr, a.g.e., C. XII, s. 437-438; Gregory Abû’l-Farac, a.g.e., C. II, s. 525. ; Turan, Selçuklular Zamanında, s. 355. 434 İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 367; Turan, İstanbul’un Fethinden Önce, s. 77; Uyumaz, a.g.e., s. 43; Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 64-65. 435 Sümer, a.g.e., s. 9. 436 Uyumaz, a.g.e., s. 44. 437 İbn bibi, a.g.e., s. 370; Sakaoğlu, a.g.e., s. 64; Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 66. 438 Telloğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 119. 439 Turan, “Bayburt”, s. 108. 81

yoluyla Trabzon şehrini kuşatmışsa da elverişsiz hava şartları ve şehrin direnmesi üzerine Komnenos hanedanlığı ile antlaşma yaparak bu şehri kendisine olan tabiyetini devam ettirmek şartıyla onlara bırakmıştır440. Erzurum ve Bayburt’un ele geçirilmesiyle birlikte441 Trabzon bölgesindeki Rumların bölgenin güneydoğu sınırındaki faaliyetleri engellenmiş ve Trabzon Rum Devleti sadece sahil şeridinde etkisini göstermeye mecbur bırakılmıştır442.

Sultan I. Alâeddîn Keykubâd bu tehlikeleri bertaraf ettikten sonra istkâmetini Karadeniz hâkimiyetinin önemli bir ayağı olan Kırım’a çevirmiştir. Ayrıca Moğol tehdidinden dolayı bölge üzerindeki tüccarların Selçuklu limanlarına sığınması ve onların boşalttığı yerlere Trabzon Rum Devleti’nin kendi tüccarlarını yerleştirmesi Selçuklu deniz ticaretini aksatmaya başlamıştır. Kırım’daki Moğol tehlikesinin tezahür etmeye başlamasıyla endişeye kapılan Selçuklu sultanı karşı atağa geçerek 1227/1228 yılında Emîr Hüsameddîn Çoban’ı Suğdak üzerine göndermiştir443. Bunun üzerine Emîr Hüsameddîn Çoban Kıpçak destekli Rus ordusu ile savaşa girerek sahte ricat taktiğini kullanıp rakiplerine büyük kayıplar verdirerek Suğdak bölgesine hâkim olmuştur444. Selçuklular şehri ele gçirdikten sonra kendilerine şikâyette bulunan mağdur tüccarlara mallarını iade etmişler ve Selçuklulara tabi olmaları şartıyla bölge idarecilerinin mevcut görevlerine devam etmeleri için izin vermişlerdir445. Böylece Suğdak’ın fethedilmesiyle birlikte Selçuklu Sultanı Alâeddîn Keykubâd deniz aşırı gerçekleştirmiş olduğu ilk seferinde büyük bir başarı elde etmiş ve ekonomik açıdan geliri yüksek olan büyük bir liman şehrine sahip olmuştur.

Dolayısıyla Mengücekli Beyliğini ortadan kaldıran I. Alâeddîn Keykubâd hem Kelkit havzasındaki hâkimiyetini garanti altına almayı hem de Karadeniz sahil şeridi dâhil olmak üzere Kırım’a kadar uzanan bölgelere sahip olmayı başarmştır. Sultan Keykubâd diğer yandan doğudan gelebilecek Gürcü ve Moğol tehlikelerini bertaraf

440 İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 325-345; Osman Turan Samsun, Sinop ve Ünye sahillerinin kurtarıldıktan sonra Erzincan’da bulunan kara ordusunun Melik Gıyâseddîn Keyhüsrev ve Atabey Mübâzereddin Ertokuş’un komutasında Gümüşhane yolu ile Zigana dağını aşıp Maçka’ya doğru ilerlediğini ifade etmektedir. Bkz. Turan, Selçuklular Zamanında, s. 361. 441 Uyumaz, a.g.e., s. 44. 442 Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 119. 443 Cahen, Osmanlılardan Önce, s. 124; L. N. Gumilev, Eski Ruslar ve Büyük Bozkır Halkları, C. II, çev. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2013, s. 152. 444 Yakubovski, a.g.m., s. 210-211. 445 İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 315-320. 82

etmeyi de amaçlamıştır446. Selçuklu sultanı yaptığı tüm bu fetihlerle sadece ülkesinin sınırlarını genişletmekle kalmamış civar bölgelerdeki Hıristiyan unsurları kendi tebası haline getirmiştir447. Elbetteki bu husus Anadolu’daki Türk siyasi birliğinin sağlanması yolunda olumlu bir gelişme olarak kayda değer bir özellik taşıması açısından son drece önem taşımaktadır.

446 Selçuklu Sultanı Alâeddîn Keykubâd, Mengücekli Beyliği’ni ortadan kaldırdıktan sonra Trabzon Rum Devleti’ni de vasalı haline getirmişti. Sultan daha sonra Kelkit havzasında hâkimiyet kurma bağlamında önemli bir husus teşkil eden Gürcistan üzerine yürüyerek bu bölgeyi kendisine bağlamayı amaçlamıştır. Sultan Keykubâd, 1231/1232 yılında Moğol ordusundan bir gurubun, Gürcü Kraliçesi Rusudan’ın tahrikiyle Sivas’ı yağmalaması üzerine harekete geçerek Gürcistan üzerine bir ordu sevketmiştir. Fakat Selçuklu kuvvetlerini durduramayacağını anlayan Kraliçe Rusudan, kızını Selçuklu sultanının oğlu II. Gıyâseddîn Keyhüsrev ile evlendirmek suretiyle ateşkes teklifinde bulunmuştur. Sefere çıkan Selçuklu komutanı Melikü’l-Ümerâ Kemâleddîn, 40 parça kalenin, iki biyük ve mamur vilayetin fethedildiği haberiyle Kraliçe Rusudan’ın teklifini Sultan Keykubâd’a iletmiştir. Sultan bu teklifi kabul etmiş ve ordularının oradaki görevlerini tamamladıktan sonra geri dönmelerini emretmiştir. Bkz. İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 323-324; Tellioğlu, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar, s. 120. 447 İbn bibi Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın İslâm ve Hıristiyan aâlemi üzerinde kazanmış olduğu şöreti çok iyi tasvir etmektedir. İbn bibi’nin bu konu hakkında sözleri şöyledir: “… Şanı, büyüklük zirvesinde ve yücelik doruğunda öyle bir yere ulaştı ki, Abhaz beldelerinden Hicaz sınırlarına, Ermen vilayetinin başından Yemen şehirlerine, Rus şehirleri yakınından Tarsus hududuna, Başkırd sınırının başlangıç noktasından Valaşkırd bölgesinin sonlarına, Antalya sehaddinden Antakya şehrinin sınırlarına, Suğdak ve Kıpçak sahrasından Irak sonlarına kadar Müslüman ve Hıristiyan yöneticileri ile Şam melikleri kendilerini onun kölesi (gulâm) sayarlar, onun divânından ve dergâhından emir alırlardı. Sikkelerini, minberlerini ve ülkelerinin nakidlerini (nukud-i memâlik), samimi dualar gerçek övgüler söyleyerek onun kutlu lakapları ve mübarek ismiyle şereflendirirdi. Bkz. İbn bibi, a.g.e., C. I, s. 242. 83

SONUÇ

Anadolu’nun çatısını oluşturan Kelkit Havzası, bu coğrafyanın bütününe hâkim olmak için jeopolitik açıdan çok önemli bir yere sahiptir. Hem deniz yolunun hem de iç bölgelerin kontrolü için vazgeçilmez bir doğal yapı arz eden bu havza pek çok mücadeleye de sahne olmuştur. İklim özellikleri ve su kaynakları bakımından yerleşime son derece elverişli bir özelliğe sahip olan bölge, Orta Asya’da Karahanlı ve Gazneli Devletleri arasında sıkışan Selçuklu Türkleri için yaşanılabilir bir yerdi. Mâverâünnehr’de yaylak ve kışlak hayatı yaşayan Türklerin hayat tarzına uygun olan bu bölgenin Büyük Selçuklu komutanı Çağrı Bey öncülüğünde 1018 yılında gerçekleşen Doğu Anadolu seferiyle keşfedildiğini söylemek mümkündür. Bu seferden sonra Türkmenler hızlı bir şekilde Anadolu’ya yerleşmeye başlamışlardır.

Çağrı Bey’den sonra Kelkit bölgesiyle temasa geçen Büyük Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’dir. Tuğrul Bey’in 1054 ve 1057 yıllarında tertip etmiş olduğu seferler ileride Karadeniz bölgesinin fethi için zemin hazırlamış ve bu sayede Türkler gelecekte yapacakları fetihler için birçok yol ve güzergâhı tespit etme şansına malik olmuşlardır. Tuğrul Bey’in ardından bu bölge üzerinde 1064 yılında Sultan Alparslan’ın seferleri etkili olmuştur. 1071 yılında cereyan eden Malazgirt Meydan Muharebesiyle birlikte Anadolu’daki Türk ilerleyişi daha da artmış ve bu zaferden sonra Sultan Alparslan Dânişmendli, Saltuklu ve Mengücekli Beylikleri’nin temellerini atacak komutanlarına söz konusu sahayı iktâ olarak vermiştir.

Niksar civarında Dânişmendliler, Erzurum dolaylarında Saltuklular ve Erzincan havalisinde etkili olan Mengücekliler hâkimiyet kurdukları bu bölgelerde Kelkit havzasıyla ilgilenerek bölgenin Türkleşmesi bakımından önemli roller oynamışlardır. Bu münasebetle zaman zaman Bizans İmparatorluğu, Haçlılar ve Trabzon havalisinde etkili olan Gabraslar ile amansız mücadelelere girişmişlerdir. Bazı zamanlar ise Doğu’dan saldırıya geçen Gürcü kuvvetlerinin saldırılarını önleyerek Anadolu Türklüğünün bekasını teminat altına almışlardır.

Anadolu’daki kesif Türkmen nüfusunun yayılmasıyla 1075 yılında İznik merkezli kurulan Türkiye Selçuklu Devleti, Bizans sınırında gerçekleştirdiği akınlar ve Haçlı saldırılarına karşı Kelkit havzasında faaliyet gösteren zikrettiğimiz Türk beylikleriyle kimi zaman müttefik haline gelmiştir. Ancak Anadolu’da Bizans 84

mukavemetini kıran ve bölgedeki gücü elinde tutmaya başlayan Türkiye Selçukluları siyasi birliği sağlamak ve Anadolu’da kayıtsız şartsız tek siyasi güç olmak adına Dânişmendli, Saltuklu ve Mengücekli Beylikleri’ne son vermiştir.

Gerek Anadolu Türkmen beylikleri gerekse de Türkiye Selçuklu Devleti Kelkit havzasından başlayarak Karadeniz bölgesinin de Türkleşmesini sağlamışlardır. Mimari açıdan da hâkim oldukları bölgelerde izleri görülen bu Türk devletleri, Kelkit havzasını Anadolu fütuhatının önemli merkezlerinden biri haline getirmişlerdir. Günümüzde dahi Karadeniz bölgesindeki bazı köy isimlerinin bu Oğuz/Türkmen adlarından müteşekkil olması, Kelkit havzasında Türklüğe ait izlerin bu dönemin bakiyesi olarak günümüze kadar ulaştığını ve canlılığını koruduğunu göstermektedir. Bahsi geçen Türk siyasi teşekküllerinin, erken Ortaçağ Anadolusu’nun Kelkit havzasında Türklük lehine gerçekleştirmiş oldukları faaliyetlerin bugünün sosyo-etnik yapısının belirlenmesi bağlamında tarihsel bir önem taşıdıkları görülmektedir.

.

85

EKLER

Harita 1: Kelkit Havzasının Sınırları (Salih Kaymakçı-Dr. Tezi)

86

Harita 2: Kelkit Havzasının Fizikî Coğrafyası (Salih Kaymakçı-Dr. Tezi)

87

Harita 3: Kelkit Havzası Yerleşimleri (Salih Kaymakçı-Dr. Tezi)

88

Harita 4: Kelkit Havzası Yerleşimleri (Salih Kaymakçı-Dr. Tezi)

89

Harita 5: Roma Döneminde Pontos Theması (Salih Kaymakçı-Dr. Tezi)

90

BİBLİYOGRAFYA

Ağırakça, Ahmet, “Müneccimbaşı Ahmed Dede”, DİA, C. 32, İstanbul 2006, s. 4-6. Ahincanov, Sercan M., Türk Halklarının Katalizör Boyu: Kıpçaklar, çev. Kürşat Yıldırım, Selenge Yayınları, İstanbul 2009. Ahmed b. Mahmûd, Selçuk-Nâme, C. I-II, Haz. Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1977. Ahmed b. Yusuf b. Ali İbnü’l-Ezrak, Meyyâfârikîn ve Âmid Târihi (Artuklular Kısmı), Haz. Ahmet Savran, AÜ Yayınları, Erzurum 1992. Ahrweiler, Héléne, Byzance et la Mer: La Marine de Guerre, La Politique et les Institutions Maritimes de Byzance aux VIIe siécles, Presses Universitaires de France, Paris 1966. Aka, İsmail, “Kerîmüddin Aksarâyî”, DİA, C. 2, İstanbul 1989, s. 293. Alâeddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihangüşa, çev. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1998. Allen, W.E.D., A History of the Georgian People from the Beginning down to the Russian Conquest in the Nineteenth Century, Routledge-Paul, London 1971. Andreasyan, Hrant D., “Türk Tarihine Ait Ermeni Kaynakları”, İÜEF Tarih Dergisi, C. I, S. I, İstanbul 1949, s. 112-118. Anna Komnena, Alexiad, çev. Bilge Umar, İnkılâp Yayınevi, İstanbul 1996. Aristakes Lastivertc’i’s History, Trans. Robert Bedrosian, New York 1985. Aristakes de Lastivert, Recıt des Malheurs de la Nation Arménienne, Traduite de l’Arménien Par Karen Yüzbashian, Bruxelles 1973. Atalay, İbrahim-Mortan, Kenan, Türkiye Bölgesel Coğrafyası, İnkılâp Yayınları, İstanbul 2011. Avcı, Casim, “Sugûr”, DİA, C. 37, İstanbul 2009, s. 473-474. Ayönü, Yusuf, Selçuklular ve Bizans, TTK Yayınları, Ankara 2014. Babinger, Franz, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, çev. Coşkun Üçok, T.C. Külür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000. Barthold, V.V., “Karadeniz’de İslâm”, İslâm’da İktidarın Serüveni: Halife ve Sultan, çev. İlyas Kamalov, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2006. Baykara, Tuncer, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş: Anadolu’nun İdari Taksimatı, C. I, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 2000. Bıjışkyan, P. Minas, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası, çev. Hrant D. Andreasyan, İÜEF Yayınları, İstanbul 1969. Bosworth, C. E., İslâm Devletleri Tarihi, çev. Erdoğan Merçil-Mehmet İpşirli, Oğuz Yayınları, İstanbul 1980. Bréhier, Louis, The Life and Death of Byzantium, Trans. M. Vaughan, New York 1977. 91

Brosset, Marie Félicité, Collection d’Historiens Armeniens-Somouel d’Ani, Tables Chnronologiques, Iprimerie de l’Académie Impériale des Sciences, Saint Petersbourg 1876. Brosset, Marie Félicité, Gürcistan Tarihi, çev. Hrant D. Andreasyan, Haz. Erdoğan Merçil, TTK Yayınları, İstanbul 2003. Brosset, Marie Félicité, Histoire de la Géorgie, C. I, Iprimerie de l’Académie Impériale des Sciences, Saint-Petersbourg 1849. Bryer, Anthony A. M.- Winfield, David, The Byzantine Manuments and Topography of the Pontos, C. I, Dumbarton Oaks Research Library and Collection, Washington 1985. Bryer, Anthony A. M., “Greeks and Türkmens: The Pontic Exception”, Dumbarton Oaks Papers, Variorum Reprints, S. XXIX, Washington 1975, s. 113-149. Bryer, Anthony A. M., The Empire of Trebizond and the Pontos, Variorum Reprints, London 1980. Bryer, Antonhy A. M., “A Byzantine Family: The Gabrates”, University of Birmingham Historical Journal, S. XII, Birmingham 1970, s. 164-187. Cahen, Claude, “13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret”, çev. Aykut Derman, Cogito Selçuklular Özel Sayısı, S. 29, İstanbul 2001, s. 132-143. Cahen, Claude, “La Campagne de Mantzikert d’Aprés les Sources Musulmanes”, Byzantion, C. IX, Bruxelles 1934, s. 613-642. Cahen, Claude, “Le Probléme ethnique en Anatolie”, Cahiers d’Histoire Mondiale, C. II/2, Paris 1954, s. 347-362. Cahen, Claude, La Syrie du Nord a l’époque des Croisades et la Principaté Franque d’Antiche, Librairie Orientaliste Paul Geuthner 12, Rue Vavin, Paris 1940. Cahen, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, çev. Yıldız Moran, E Yayınları, İstanbul 1984. Cuinet, Vital, La Turquie D’Asie, C. I, Ed. E. Leroux, Rce Bonaparte, Paris 1892. Çay, Abdulhalûk, II. Kılıçarslan, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1987. Çay, M. Abdulhalûk, Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası Sultan II.Kılıçarslan ve Karamıkbeli (Myriokefalon) Zaferi, Orkun Yayınları, İstanbul 1984. Dâhiliye Vekâleti, Köylerimiz, Dâhiliye Vekâleti Umum Müdürlüğü, İstanbul 1928. Dânişmend-Nâme, Haz. Necati Demir, Akçağ Yayınları, Ankara 2004. Delilbaşı, Melek, “Türk Tarihinin Bizans Kaynakları”, Cogito Bizans Özel Sayısı, S. 19, İstanbul 1999, s. 339-351. Demirkent, Işın, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıçarslan, TTK Yayınları, Ankara 2014. Demirkent, Işın, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1118-1146), C. II, TTK Yayınları, Ankara 1994. Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, İbn Battûta Seyahatnâmesi, çev. A. Sait Aykut, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2014. 92

El-Âzîmî, Âzîmî Tarihi: Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler (H. 430-538=1038/39- 1143/44),çev. Ali Sevim, TTK Yayınları, Ankara 2006. El-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, çev. Mustafa Fayda, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987. El-Hüseyin B. Muhammed B. Ali El-Caferi Er-Rugadi İbn Bibi, el-Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçuk-Nâme), C. I, Haz. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1996. Evliya Çelebi, Seyahatnâme, C. II/I, Haz. Yücel Dağlı-Seyit Ali Karaman, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2014. Fallmerayer, Jakop Philipp, Trabzon İmparatorluğunun Tarihi, çev. Ahmet Cevat Eren, Haz. Celalettin Yavuz-İsmail Hacıfettahoğlu, Not. İbrahim Tellioğlu, TTK Yayınları, Ankara 2011. Fayda, Mustafa, “Belâzurî”, DİA, C. 5, İstanbul 1992, s. 392-393. Finlay, George, History of the Byzantine and Greek Empires, C. II, William Blackwood and Sons, London 1854. Georgecas, Demetrius J., The Names for the Asia Minor Peninsula, Hiedelberg 1971. Georgias Akropolites, Vekayinâme, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008. Gregory Abû’l-Farac (Bar Hebraeus), Abû’l-Farac Tarihi, C. I-II, çev. Ömer Rıza Doğrul, TTK Yayınları, Ankara 1999. Grousset, René, Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi, çev. Sosi Dolanoğlu, Aras Yayınları, İstanbul 2006. Gumilev, L. N., Eski Ruslar ve Büyük Bozkır Halkları, C. II, çev. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2013. Gül, Muammer, Ortaçağlarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu (Tarihi Arka Plan ve XIV. Yüzyıl Moğol Hâkimiyeti), Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2010. Gündüz, Tufan, Dânişmendli Türkmenleri, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2016. H. Nihal-Ahmed Naci, “Anadolu’da Türklere Ait Yer İsimleri”, Türkiyat Mecmuası, S. II, İstanbul 1928, s. 243-259. Hahanov, A., Panaret’in Trabzon Tarihi, çev. Enver Uzun, Yeni Zamanlar Yayınları, Trabzon 2004. Hamdullâh Müstevfî-i Kazvînî, Târîh-i Güzîde (Zikr-i Pâdişâhân-i Selçukiyân), Ed. Erkan Göksu, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2015. Herrin, Judıth, Bizans: Bir Ortaçağ İmparatorluğunun Şaşırtıcı Yaşamı, çev. Uygur Kocabaşoğlu, İletişim Yayınları, İstanbul 2016 Heyd, W., Yakındoğu Ticaret Tarihi, çev. Enver Ziya Karal, TTK Yayınları, Ankara 2000. Hınz, Walter, İslâm’da Ölçü Sistemleri, çev. Acar Sevim, MÜFEF Yayınları, İstanbul 1990. 93

History of Armenia by Father Michael Chamich: From B.C. 2247 to the of Christ 1780, or 1299 of Armenia Era, C. II, Trans. J. Avdall, Printed at Bishop’s College Press, Calcutta 1827. Honigman, Ernst, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, çev. Fikret Işıltan, İÜEF Yayınları, İstanbul 1970. Hudûd al-Âlam The Regions of the World a Persian Geography, Translated and Explained by V. Minorsky, Oxford University Press, London 1937. I. ve II. Haçlı Seferleri Vekayinâmesi, çev. Vedii İlmen, Yaba Yayınları, İstanbul 2005. Ioannes Kinnamos, Historia (1118-1176), çev. Işın Demirkent, TTK Yayınları, Ankara 2001. Ioannes Zonaras, Tarihlerin Özeti, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008. İbn Kalânisî, Zeylü Tarihi Dimaşk, çev. Onur Özdağ, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015. İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, C. IX-XII, çev. Abdülkerim Özaydın, Bahar Yayınları, İstanbul 1987. Janssens, Emile, Trébizond en Colchide, Presses Universitaires de Bruxelles, Bruxelles 1969. Josaphat Barbaro, Anadolu’ya ve İran’a Seyahat, çev. Tufan Gündüz, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2016 Kaegi, Walter E., Bizans ve İlk İslâm Fetihleri, çev. Mehmet Özay, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2000. Kafalı, Mustafa, Anadolu’nun Fethi ve Türkleşmesi, Berikan Yayınları, Ankara 2013. Kafesoğlu, İbrahim, “Doğu Anadolu’ya İlk Selçuklu Akını (1015-1021) ve Tarihi Ehemmiyeti”, Fuad Köprülü Armağan’ı, TTK Yayınları, Ankara 2010, s. 259- 274. Kanar, Mehmet, “Nizâmî-i Gencevî”, DİA, C. 33, İstanbul 2007, s. 183-185. Kafesoğlu, İbrahim, Selçuklu Tarihi, MEB Yayınları, İstanbul 1992. Kafesoğlu, İbrahim, Sultan Melikşâh Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2014. Karpov, Sergei Pavlovich, İstoriya Trapezundskoy İmperii, Saint-Petersbourg 2007. Kaya, Selim, I. Gıyâseddin Keyhüsrev ve II. Süleymân Şâh Dönemi Selçuklu Tarihi (1192-1211), TTK Yayınları, Ankara 2006. Kaymakçı, Salih, Eskiçağda Kelkit Vadisi (Lykos), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya 2013. Keçiş, Murat, “Ermeni Kaynakları”, Ortaçağ Türk Tarihi Ana Kaynakları, Ed. Altan Çetin, Paradigma Akademi Yayınları, İstanbul 2014, s. 160-167. Keçiş, Murat, “Trabzon İmparatorluğu Tarihçisi Mikhael Panaretos ve Eseri”, Karadeniz İncelemeleri Dergisi, S. 12, Trabzon 2012, s. 25-38. 94

Keçiş, Murat, Trabzon Rum İmparatorluğu ve Türkler (1204-1404), TTK Yayınları, Ankara 2013. Keleş, Nevzat, Şeddâdîler (951-1199): Ortaçağ’da Bir Kürt Hanedanı, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2016. Koca, Salim, Sultan I. İzzeddin Keykâvus (1211-1220), TTK Yayınları, Ankara 1997. Koromila, Marianna, Pontos-Anatolia, Lucy Braggiotti Puplications, Athens 1989. Koromila, Marianna, The Greeks in the Black Sea, Panaroma Cultural Society, Athens 1991. Kökten, İ. Kılıç, “Kuzey Doğu Anadolu Prehistoryasında Bayburt Çevresinin Yeri”, AÜDTCF Dergisi, C. 3, S. 5, Ankara 1945, s. 465-486. Köymen, Mehmet Altay, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi: Kuruluş Devri, C. I, TTK Yayınları, Ankara 2011. Köymen, Mehmet Altay, Selçuklu Devri Türk Tarihi, TTK Yayınları, Ankara 1989. Köymen, Mehmet Altay, Tuğrul Bey ve Zamanı, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1976. Kurat, Akdes Nimet, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Murat Kitabevi, Ankara 2002. Kursanskis, Michel, “L’Empire de Trébizonde et la Géorgie”, Revue des Etudes Byzantines, S. 35, Paris 1977, s. 237-256. Kursanskis, Michel, “L’Empire de Trébizonde et les Turcs au 13e siécle”, Revue des Etudes Byzantines, C. 46, Paris 1988, s. 109-124. Lampsides, O. D., “Michael tou Panaretos peri ton Megalon Komnenon”, Arkheion Pontou, S. 22, Atina 1958, s. 5-128. Laurent, J., L’Arménie Enter Byzance et L’Islam Depuis la Conquéte Arabe Jusqu’en 886, Rue de Médicis, Paris 1919. Le Beau, Charles, Histoire du Bas Empire, C. XVI, Firmin Didot Fréres, Paris 1834. Les Turcs Au Moyen-Age, Neşr. X. Jacop, TTK Yayınları, Ankara 1990. Lordkipanidze, Mariam, Georgia in the XI-XIII. Centuries, Ganatleba Puplishers, Tbilisi 1987. Mâhmud b. Muhammed el-Kerîm Aksarâyî, Müsâmeretü’l-Ahbâr ve Müsâyeretü’l Ahyâr, çev. Mürsel Öztürk, TTK Yayınları, Ankara 2000. Marco Polo Seyahatnâmesi, C. I, çev. Filiz Dokuman, Tecüman 1001 Temel Eser, (Tarihsiz). Meeker, M. E., “The Black Sea Turks; Some Aspects of Their Ethnic and Cultural Background”, International Journal of Middle East Studies, S. II, London 1971, s. 318-345. Melikoff, Iréne, “Géorgiens, Turcomans et Trébizonde: Notes sur le Livre de Dédé Korkut”, Bedi Kartlisa, XVII-XVIII, no: 45-46 1964, s. 18-27. Mikhael Attaleiates, Tarih, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008. 95

Mikhail Psellos, Khronographia, çev. Işın Demirkent, TTK Yayınları, Ankara 2014. Minhâc-i Sirâc el-Cûzcânî, Tabakât-ı Nâsırî yâ Tarih-i İrân ve’l-İslâm, çev. Erkan Göksu, TTK Yayınları, Ankara 2015. Minorsky, V., A History of Sharvan and Darband in the 10th-11th Centuries, W. Heffer- Sons, Cambridge 1958. Minorsky, V., Studies in Caucasian History; Cambridge Universty Press, London 1953. Miroğlu, İsmet, “Bayburt”, DİA, C. V, İstanbul 1992, s. 225-228. Moğolların Gizli Tarihi, “Manghol-un Niuça Tobça’an (Yüan-Ch’ao Pi-shi)”, çev. Ahmet Temir, TTK Yayınları, Ankara 2010. Moğolların Gizli Tarihçesi (Moğolların Kırmızı Kitabı), çev. Mehmet Levent Kaya, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2011. Mostrast, C., Osmanlı İmparatorluğu Coğrafyası Sözlüğü, çev. Ömer Öztürk, Yaba Yayınları, İstanbul 2012. Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Râvendî, Râhatü’s-Sudûr ve Âyetü’s-Sürûr, C. I, çev. Ahmed Ateş, TTK Yayınları, Ankara 1999. Muhammed b. Hâvendşâh b. Mahmûd Mîrhând, Ravzatu’s-Safâ fî Sîreti’l-Enbiyâ ve’l Mülûk ve’l-Hulefâ, çev. Erkan Göksu, TTK Yayınları, Ankara 2015 Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Câmiu’d-Düvel, C. I, çev. Ali Öngül, Akademi Kitapevi, İzmir 2000. Müverrih Vardan, “Türk Fütuhatı Tarihi (889-1262)”, İÜEF Tarih Semineri Dergisi, C. I, S.II, İstanbul 1937. Nacaf, Ekber N., Selçuqlu Dövletleri ve Atabeyleri Tarixi (Oğuzların Ortaya Çıxmasından-XVI. Asrlar), Bakı 2010. Nicol, Donald M., Bizans ve Venedik: Diplomatik ve Kültürel İlişkiler Üzerine, çev. Gül Çağalı Güven, Sabancı Üniveritesi Yayınları, İstanbul 2000. Nicol, Donald M., Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), çev. Bilge Umar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1999. Nikephoros Bryennios, Tarihin Özü, çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008. Niketas Khoniates, Historia (1195-1206), çev. Işın Demirkent, Dünya Yayınları, İstanbul 2004. Niketas Khoniates, Historia (Ioannes ve Manuel Komnenos Devirleri), çev. Fikret Işıltan, TTK Yayınları, Ankara 1995. Nizamî, Mahzen-i Esrâr, çev. M. Nuri Gençosman, Ataç Yayınları, İstanbul 2014. Ocak, Ahmet Yaşar, “Dânişmendnâme”, DİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 478-480. Oikonomidés, N., “La décomposition de l’Empire Byzantin a la veille de 1204 et les origines de l’empire de Nicée: a propos de la “Partitio Romaniae”, XV. Congres International d’Etudes Byzantines. Rapports et co-rapports, Vol. I/I, Athens 1976, s. 3-28. 96

Oral, M. Zeki, “Durağan ve Bafra’da İki Türbe”, Belleten, S. 79, Ankara 1956, s. 385- 410. Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret Işıltan, TTK Yayınları, Ankara 2011. Özaydın, Abdülkerim, “Dânişmend Gazi”, DİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 467-469. Özaydın, Abdülkerim, “Dânişmendliler”, DİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 469-474. Özaydın, Abdülkerim, “İbn Bîbî”, DİA, C. 19, İstanbul 1999, s. 379-382. Özaydın, Abdülkerim, “İzzeddîn İbnü’l-Esîr”, DİA, C. 21, İstanbul 2000, s. 26-27. Özaydın, Abdülkerim, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105- 1118), TTK Yayınları, Ankara 1990. Peacock, Andrew C. S., “Black Sea trade and the Islamic world down to Mongol Period”, The Black Sea Past, Present and Future British Institute at Ankara, Istanbul Technical Universty 2007, s. 65-72. Piskopos Stepanos, “Vekayinâme”, A. G. Galstyan, Ermeni Kaynaklarına Göre Moğollar, çev. İlyas Kamalov, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2005. Piyadeoğlu, Cihan, Selçukluların Kuruluş Hikâyesi: Çağrı Bey, Timaş Yayınları, İstanbul 2011. Ramsay, W. M., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, çev. Mihri Pektaş, MEB Yayınları, İstanbul 1961. Reşîdü’d-dîn Fazlullah, Camiü’t-Tevârih, çev. Erkan Göksu-H. Hüeyin Güneş, Selenge Yayınları, İstanbul 2011. Rice, Tamara Talbot, The Seljuks In Asia Minor (Anadolu Selçuklu Tarihi), çev. Tuna Kaan Taştan, Nobel Yayınları, Ankara 2015. Runcıman, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, C. II, çev. Fikret Işıltan, TTK Yayınları, Ankara 2008. Runciman, Steven, Byzantine Civilisation, Meridian Books, New York 1961. Sakaoğlu, Necdet, Türk Anadolu’da Mengücekoğulları, Milliyet Yayınları, İstanbul 1971. Savran, Ahmet, “İbnü’l-Ezrak el-Fârikî”, DİA, C. 21, İstanbul 2000, s. 34-35. Sevim, Ali, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah, TTK Yayınları, Ankara 1990. Sevim, Ali, Anadolu’nun Fethi: Selçuklular Dönemi, TTK Yayınları, Ankara 2014. Sevim, Ali, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, TTK Yayınları, Ankara 2002. Sevim, Ali, Ünlü Selçuklu Komutanları: Afşın, Atsız, Artuk ve Aksungur, TTK Yayınları, Ankara 2011. Sevim, Ali-Merçil, Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi: Siyaset, Teşkilat ve Kültür, TTK Yayınları, Ankara 2014. Shukurov, Rustam, Velikie Komniny i Vostok (1204-1461), Vizanstiiskaia Biblioteka, Saint-Petersbourg 2001. 97

Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü’z-Zaman fî Târîhi’l-Âyân, çev. Ali Sevim, TTK Yayınları, Ankara 2011. Smbat Sparapet’s Chronicle, Trans. Robert Bedrosian, Long Branch, New Jersey 2005. Stephannos Orbelian, Histoire de la Siounie, C. II, Traduite de l’Arménien Par M. Brosset, Se Trouve Chez Les Commissionnaires de l’Académie Impériale des Scienses, Saint-Petersbourg 1866. Strabon, Geographika, çev. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2012. Sümer, Faruk, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, TTK Yayınları, Ankara 1998. Sümer, Faruk-Sevim, Ali, İslâm Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı (Metinler ve Çevirileri), TTK Yayınları, Ankara 1988. Süryani Patrik Mihail, Vekayinâme, C.I-II, çev. Hrant D. Andreasyan, (TTK Kütüphanesindeki Basılmamış Nüsha), Ankara 1944. Şadruddîn Ebu’l-Hasan ‘Ali İbn Nâşır İbn ‘Ali El-Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s Selçukiyye, çev. Necati Lugal, TTK Yayınları, Ankara 1999. Şeşen, Ramazan, Müslümanlarda Tarih ve Coğrafya Yazıcılığı, İSAR Vakfı, İstanbul 1998. Şihâbeddîn b. Fazlullâh el-Ömerî, Mesâliku’l-ebsâr fî Memâliku’l-emsâr, çev. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2014. Taneri, Aydın, Celâlu’ddîn Hârezmşâh ve Zamanı, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1977. Tarîh-i Âl-i Selçuk (Anonim Selçuk-Nâme), Haz. Halil İbrahim Gök-Fahrettin Coşkuner, Atıf Yayınları, Ankara 2014. Tellioğlu, İbrahim, “Ermeni Kaynaklarının Gözüyle Anadolu’nun Fethi”, Tarihte Türkler ve Ermeniler, C. II, TTK Yayınları, Ankara 2014. Tellioğlu, İbrahim, “Ortaçağ Ermeni Kaynaklarının Türk Tarihi Açısından Önemi Üzerine”, Tarih Uğrunda Bir Ömür: Enver Konukçu Armağanı, Ed. İbrahim Ethem Atnur, Berikan Yayınları, Ankara 2012, s. 103-128. Tellioğlu, İbrahim, İlkçağdan Osmanlılara Samsun, İlkadım Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Yayınları, Samsun 2012. Tellioğlu, İbrahim, Komnenosların Karadeniz Hâkimiyeti: Trabzon Rum Devleti (1204- 1461), Serander Yayınları, Trabzon 2009. Tellioğlu, İbrahim, Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Doğu Karadeniz’de Türkler, Serander Yayınları, Trabzon 2007. The Georgian Chronicle The Period of Giorgi Lasha, Text Edit. S. Qaukhchishvili-K. Vivian, Adolf M. Hakkert, Amsterdam 1991. Thomson, Robert W., Rewriting Caucasian History, The Medieval Armenian Adaptation of the Georgian Chronicle, The Original Georgian Texts and the Armenian Adaptation, Clarendon Press, Oxford 1996. Togan, Zeki Velidî, Umumî Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, İstanbul 1981. 98

Toumanoff, Cyril, “On the Relationship between the Founder of the Empire of Trebizond and the Georgian Queen Thamar”, Speculum, 15/3, Chicago 1940, s. 299-312. Turan, Osman, “Anatolia in the Period of the Seljuks and the Beyliks”, The Camridge History of Islam, Ed. P.M. Holt-Bernard Lewis-A. K. S. Lambton, C. I, Cambridge University Press 1970, s. 231-262. Turan, Osman, “Bayburt”, Makaleler, Haz. Altan Çetin-Bilal Koç, Kurtuba Yayınları, Ankara 2010, s. 107-112. Turan, Osman, “Selçuk Türkiyesi ve Dünya Ticareti”, Selçuklu Tarihi Araştırmaları, Haz. Altan Çetin-Bilal Koç, TTK Yayınları, Ankara 2014, s. 83-91. Turan, Osman, “Süleymanşah II. Rukn al-din Süleymanşah”, Selçuklu Tarihi Araştırmaları, Haz. Altan Çetin-Bilal Koç, TTK Yayınları, Ankara 2014, s. 181-204. Turan, Osman, İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler, TTK Yayınları, Ankara 2007. Turan, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Nakışlar Yayınevi, İstanbul 1980. Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Dergah Yayınları, İstanbul 1980. Turan, Osman, Selçuklular ve İslâmiyet, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul 1971. Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul 1971. Turan, Osman, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar: Metin, Tercüme ve Araştırmalar, TTK Yayınları, Ankara 2014. Turan, Şerafettin, Türkiye-İtalya İlişkileri (Selçuklular’dan Bizans’ın Sona Erişine), C. I, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000. Uçar, Şahin, Arapların Anadolu Seferleri, Şûle Yayınları, İstanbul 2012. Umar, Bilge, Karadeniz Kappadokia’sı (Pontos): Bir Tarihsel Coğrafya Araştırması ve Gezi Rehberi, İnkılâp Yayınları, İstanbul 2000. Umar, Bilge, Türkiye’de Tarihsel Adlar, İnkılâp Yayınları, İstanbul 1993. Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), çev. Hrant D. Andreasyan, TTK Yayınları, Ankara 2000. Uyumaz, Emine, Sultan I. Alaeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Tarihi (1220-1237), TTK Yayınları, Ankara 2003. Vasiliev A. A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, C. I, çev. Arif Müfid Mansel, Maarif Matbaası, Ankara 1943. Vryonis, Speros, Nomadization and Islamization in Asia Minor, Dumbarton Oaks Research Library and Collection, Washington 1975. Vryonis, Speros, The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minor and the Process of Islamization from the Eleventh through the Fifteenth Century, University of California Press, Berkeley-Los Angeles London 1971. Winfield, David, “ A Note on the South-Eastern Borders of the Empire of Trebizond in the Thirteenth Century”, Anatolian Studies, S. XII, London 1962, s. 163-172. 99

Wittek, Paul, “Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları”, çev. Mihin Eren, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, S. I, Ankara 1970, s. 193-240. Yakubovski, A., “İbn Bibi’nin XIII. Asır Başında Anadolu Türklerinin Sudak, Polovets (Kıpçak) ve Ruslara Karşı Yaptıkları Seferin Hikâyesi (Kıpçak Sahasında Cereyan Eden Ticarî Hayattan Bazı Safhalar)”, çev. İsmail Kaynak, AÜDTCF Dergisi, C. XII, Ankara 1954, s. 207-226. Yıldız, Hakkı Dursun, “Anadolu Selçuklu Devleti”, Türk Dünyası El Kitabı, C. I, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1992. Yinanç, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi: Selçuklular Devri, Haz. Refet Yinanç, TTK Yayınları, Ankara 2013.

100