T.C. İSTABUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI

Doktora Tezi

KASIM 2000 VE ŞUBAT 2001 KRİZLERİ SONRASINDA TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN YENİDEN YAPILANDIRILMASI

Halil TUNALI 2502020041

Tez Danışmanı Prof. Dr. Cemal ŞANLI

İSTANBUL/2007 ÖZ

1980’li yıllardan günümüze tüm dünyada bankacılık krizlerinde büyük artışlar görülmektedir. Bu krizlerin ekonomiye maliyeti oldukça yüksek olmakta, kimi zaman GSYİH’nın yüzde 60’larına kadar çıkmaktadır. Türkiye’de de Kasım 2000’de önce bankacılık sektöründe başlayan likidite krizi hemen ardından Şubat 2001’de döviz krizine dönüşerek ekonomiye çok büyük maliyet yüklemiştir. Krizin ardından Bankacılık Sektörünü Yeniden Yapılandırma Programı uygulamaya konmuştur. Bu programla bankacılık sektöründeki problemlerin ortadan kaldırılması ve sektöre etkinlik ve rekabet gücü kazandırılması hedeflenmiştir. Bu çalışmada bankacılık krizlerinin nedenleri, dünyadaki yeniden yapılandırma uygulamaları incelenmiş ve kriz oluşmadan önüne geçilmesi ve maliyetlerin böylece en aza indirilebilmesi amacıyla Türkiye için bir erken uyarı sistemi geliştirilmiştir.

ABSTRACT

Since 1980s banking crises have increased all over the world. The costs of these crises to the economies are very high, and sometimes reache 60 percent of GDP. In Turkey, liquidity crisis which begun in banking sector in November 2000 turned to be a currency crisis in February 2001 and was very costly to the Turkish economy. After these crises Banking Sector Restructuring Program was applied. This program aimed at solving banking sector problems and making the sector more efficient and competitive. This work studies the causes of banking crises and banking sector restructuring programs, and offers an early warning system for Turkey to prevent a banking crisis.

III ÖNSÖZ

1980’li yıllardan itibaren tüm dünyada bankacılık krizlerinde büyük artışlar gözlenmektedir. Bankacılık sektöründe mevcut olan eksiklikler ve zaaflar genellikle kriz yaşanmadan dikkate alınmamakta, bunun sonucunda yaşanan krizlerin maliyeti sadece ekonomik olarak değil sosyal olarak da oldukça yüksek olmaktadır. Türkiye’de de bankacılık sistemindeki zaafların zamanında giderilmemesi neticesinde makro-ekonomik yapıda ortaya çıkan bozulmaya dış şokların da eklenmesiyle önce Kasım 2000’de bankacılık sektöründe başlayan likidite krizi hemen ardından Şubat 2001’de döviz krizine dönüşmüş ve ekonomiye büyük maliyet yüklemiştir. Krizlerin ardından Bankacılık Sektörünü Yeniden Yapılandırma Programı Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nın bir parçası olarak 15 Mayıs 2001’de kamuoyuna açıklanmıştır. Programın amacı bankacılık sektöründeki problemleri ortadan kaldırmak ve sektöre etkinlik ve rekabet gücü kazandırmaktır. Bu çalışmanın 1. Bölümü’nde ekonomik krizler ele alındıktan sonra bankacılık krizleri ve bankacılık krizlerinin mikro, makro ve yapısal nedenleri, bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasında kullanılan yöntemler teorik bazda ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. 2. Bölüm’de dünyada yaşanan bankacılık krizleri ve yeniden yapılandırma uygulamaları gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler bağlamında ele alınmıştır. 3. Bölüm’de ise Türkiye’de yaşanan kriz ve bankacılık sektöründe gerçekleştirilen yeniden yapılandırma programı ve kriz sonrasında Türk bankacılık sektöründe yaşanan gelişmeler ele alınmıştır. 4. Bölüm’de ise Türk bankacılık sektörüne yönelik ekonometrik bir uygulama gerçekleştirilmiştir. Ekonometrik uygulamada 1997-2001 arasında Türkiye’de faaliyet gösteren ve TMSF’ye devredilen bankaların rasyolarından hareketle bir Lojistik regresyon modeli oluşturulmuştur. Bulunan model daha sonra test edilerek gerçeği büyük oranda doğru tahmin ettiği dolayısıyla bir erken uyarı sistemi olarak kullanılabileceği ortaya konmuştur.

IV Türkiye’de de pek çok bankanın TMSF’ye devredildiği dönemde bankacılık krizlerinde etkili olan düşük büyüme hızı, yüksek enflasyon ve faiz oranları, bilgi asimetrisi ve ahlaki çöküntü, yetersiz yasal düzenleme, finansal deregülasyon, mevduat sigortası vb. uygulamalar mevcut olmuştur. Bununla birlikte tüm bankalar aynı makro-ekonomik ortamda faaliyet göstermelerine rağmen bazı bankalar batarken bazıları faaliyetine devam etmeyi başarmıştır. Dolayısıyla bankaların batmasında olumsuz dışsal ve makroekonomik koşullarla birlikte içsel (yönetimsel) sorunlar ve risk yönetiminin zayıflığı da etkilidir. İçsel nedenler banka yönetiminin niteliği ve çalışanlarının dürüstlüğü ile ilgilidir. Suistimalciler ve faaliyetlerinde kasıt bulunan yöneticiler bu faaliyetlerini ustaca gizlemenin yollarını bulsalar da er yada geç bankanın finansal tablolarından bankanın gidişatının iyi olmadığı anlaşılacaktır. Dolayısıyla sistemli ve bilinçli denetim ile bankaların kötü gidişatının iflasla sonuçlanmadan önlenmesi mümkün olabilecektir. İşte bu noktadan hareketle çalışmanın önemi bankaların mali başarısızlığa uğramadan önce kötü gidişatının tespit edilebilmesini ve iflasının önüne geçilebilmesini sağlayacak bir erken uyarı sisteminin geliştirilmiş olmasında yatmaktadır. Bu çalışmanın hazırlanması sırasında bana daima destek olan danışman hocam sayın Prof. Dr. Cemal ŞANLI’ya ve hocalarım sayın Prof. Dr. Münir KUTLUATA ve sayın Prof. Dr. Yusuf TUNA’ya teşekkürü bir borç biliyorum.

V

İÇİNDEKİLER

ÖZ...... III ÖNSÖZ...... IV İÇİNDEKİLER...... VI TABLOLAR LİSTESİ...... XIV GARFİKLER LİSTESİ...... XVII KISALTMALAR LİSTESİ...... XVIII GİRİŞ...... 1

BÖLÜM 1

1. BANKACILIK KRİZLERİ VE YENİDEN YAPILANDIRMA: TEORİK BAKIŞ...... 5 1.1. İKTİSADİKRİZLER ...... 6 1.1.1. İktisadi Kriz Türleri...... 7 1.1.1.1. Para Krizleri...... 7 1.1.1.2. Dış Borç Krizleri...... 9 1.1.1.3. Finansal Krizler...... 9 1.1.2. Eski ve Yeni Ekonomik Krizler Arasındaki Farklılıklar...... 10 1.1.3. iktisadi Krizleri Açıklayan Modeller...... 12 1.1.3.1. Birinci Nesil Modeller: Sürdürülemez Ekonomik Yapılar ve Yapısal Dengesizlikler (Spekülatif Atak Modelleri) ...... 12 1.1.3.2. İkinci Nesil Modeller (Self-Fulfilling yada Escape Clause Modeller) ...... 13 1.1.3.3. Üçüncü Nesil Modeller (Asya Krizini Açıklayan Modeller)...... 14 1.1.3.4. Yayılma/Sirayet Etkisi Modeli ...... 16 1.1.3.5. Dış Faktörlerin Krizlere Etkileri...... 17 1.1.4. Bankacılık Krizleri...... 18 1.1.4.1. Bankacılığın Tarihsel Gelişimi...... 19 1.1.4.2. Bankacılık Krizlerinin Nedenleri...... 26 1.1.4.2.1. Bankacılık Krizlerine Neden Olan Mikro-ekonomik Faktörler...... 26 1.1.4.2.1.1. Sermaye Yeterliliğinin Düşük Olması...... 27 1.1.4.2.1.2. Aktif Kalitesinin Düşük Olması...... 30 1.1.4.2.1.3. Düşük Karlılık...... 31 1.1.4.2.1.4. Bankacılık Sektörünün Karşı Karşıya Olduğu Riskler...... 31 1.1.4.2.2. Bankacılık Krizlerine Neden Olan Makro-ekonomik Faktörler ...... 35 1.1.4.2.2.1. Enflasyon ve Büyüme Oranlarındaki İstikrarsızlık...... 36 1.1.4.2.2.2. Faiz Oranları, Döviz Kuru, Sermaye Hareketlerindeki İstikrarsızlık ve Cari İşlemler Açığındaki Artış...... 37 1.1.4.2.2.3. Dışsal Şoklar...... 38 1.1.4.2.2.4. Siyasi İstikrarsızlık...... 39 1.1.4.2.2.5. Ülke Riski ...... 39 1.1.4.2.3. Bankacılık Krizlerine Neden Olan Yapısal Faktörler...... 40 1.1.4.2.3.1. Finansal Liberalizasyon...... 40 1.1.4.2.3.2. Bankacılık Kesiminde Kamu Kesiminin Büyüklüğü ve Politik Müdahaleler...... 49 1.1.4.2.3.3. Mevduat Sigortası...... 50 1.1.4.2.3.4. Operasyonel Risk (Faaliyet Riski)...... 51 1.1.4.2.3.5. Asimetrik Bilgi ...... 52 1.1.4.2.3.6. İlişkili Kredilendirme ve Aşırı Risk Alma...... 55 1.1.4.2.3.7. Tesadüfi Çekme Risk...... 56 1.1.4.3. Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma Süreci ve Kullanılan Yöntemler...... 56 1.1.4.3.1. Yapısal Yeniden Yapılandırma ...... 58 1.1.4.3.1.1. Bankacılık Sistemine Güvenin Yeniden Sağlanması...... 58 1.1.4.3.1.2. Yasal Altyapının Oluşturulması...... 59

VII 1.1.4.3.1.3. Yapısal Önlemlerin Alınması...... 60 1.1.4.3.1.3.1. Sorunlu aktiflerin Mevcut Bir Kamu Kurumuna Devredilmesi...... 60 1.1.4.3.1.3.2. Tasfiye...... 61 1.1.4.3.1.3.3. Banka Birleşmeleri...... 62 1.1.4.3.1.3.4. Sorunlu Aktiflerin Yönetimi ve Aktif Yönetim Şirket...... 64 1.1.4.3.1.3.5. Özelleştirme...... 65 1.1.4.3.2. Finansal Yeniden Yapılandırma ...... 66 1.1.4.3.2.1. Devletin Sorunlu Bankaları Yeniden Sermayelendirmesi ve Mali Destek Sağlaması...... 66 1.1.4.3.2.2. Finansal Yeniden Yapılandırma ve Londra Yaklaşımı...... 78 1.1.4.3.2.3. Merkez Bankasının Likidite Desteği...... 69 1.1.4.3.2.4. Özel Sermaye Desteği...... 72 1.1.4.3.2.5. Mevduat Sigortası ve Diğer Garantiler...... 72 1.1.4.3.3. Operasyonel Yeniden Yapılandırma ...... 73 1.1.4.3.3.1. Yeni Yönetim...... 74 1.1.4.3.3.2. Daha Etkin Personel...... 74 1.1.4.3.3.3. Son Kredi Mercii (Lender of Last Resort) ...... 74

VIII BÖLÜM 2

2. DÜNYADA BANKACILIK KRİZLERİ VE YENİDEN YAPILANDIRMA UYGULAMALARI...... 77 2.1. BANKACILIK SEKTÖRÜ YENİDEN YAPILANDIRMASINDA ÜLKE UYGULAMALARI: LATİN AMERİKA UYGULAMALARI...... 77 2.1.1. 1994-95 Meksika Krizi ve Bankacılık Sektörünün Yeniden Yapılandırılması...... 77 2.1.2. Brezilya Bankacılık Sektörü Krizi ve Sektörün Yeniden Yapılandırılması...... 88 2.1.2.1. Brezilya’da Bankacılık Sektörünün Yeniden Yapılandırılmasının Aşamaları...... 90 2.1.2.2. Yeniden Yapılandırmanın Boyutları...... 92 2.1.3. Arjantin Krizi ve Bankacılık Sektörünün Yeniden Yapılandırılması ...... 93 2.1.3.1. Krizin Nedenleri...... 93 2.1.3.2. Bankacılık Sektörünün Yeniden Yapılandırılması...... 94 2.1.3.3. Yeniden Yapılandırmanın Boyutları...... 95 2.2. BANKACILIK SEKTÖRÜ YENİDEN YAPILANDIRMASINDA ÜLKE UYGULAMALARI: DOĞU ASYA ÜLKELERİ...... 97 2.2.1. Doğu Asya Ekonomik Krizi...... 98 2.2.2. Tayland Bankacılık Sektörü Krizi ve Sektörün Yeniden Yapılandırılması...... 101 2.2.2.1. Düzenleme Değişiklikleri...... 103 2.2.2.2. Kötü Aktiflerin Yönetimi...... 103 2.2.2.3. Birleşme ve Devralmalar...... 105 2.2.2.4. Sermaye Artırımları...... 105 2.2.3. Malezya Bankacılık Sektörü Krizi ve Sektörün Yeniden Yapılandırılması...... 107

IX 2.2.3.1. Düzenleme Değişiklikler...... 107 2.2.3.2. Kötü Aktiflerin Yönetimi...... 108 2.2.3.2. Birleşme ve Devralmalar...... 109 2.2.3.3. Sermaye Artırımları...... 109 2.2.4. Endonezya Deneyimi...... 111 2.2.4.1. Düzenleme Değişiklikleri...... 112 2.2.4.2. Kötü Aktiflerin Yönetimi...... 112 2.2.4.3. Birleşme ve Devralmalar...... 112 2.2.4.4. Sermaye Artırımları...... 113 2.2.5. Güney Kore Deneyimi...... 115 2.2.6. Japonya Bankacılık Sektörü Krizi ve Yeniden Yapılandırma Uygulaması...... 122 2.2.6.1. Krizin Nedenleri...... 122 2.2.6.2. Bankaların Sermaye Yapılarının Güçlendirilmesi ve Yeniden Yapılandırma programı...... 125

X

BÖLÜM 3

3. KASIM 2000 VE ŞUBAT 2001 KRİZLERİ SONRASINDA TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN YENİDEN YAPILANDIRILMASI...... 129 3.1. TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN TARİHSEL GELİŞİMİ...... 129 3.1.1. Osmanlı Döneminde Bankacılık ...... 130 3.1.2. Ulusal Bankacılık Dönemi (1923-1932) ...... 132 3.1.3. Kamu Bankaları Dönemi (1933-1944) ...... 134 3.1.4. Özel Bankaların Geliştiği Dönem (1945-1959) ...... 135 3.1.5. Planlı Dönem Bankacılığı (1960-1980) ...... 137 3.1.6. 1980 Sonrası Serbestleşme ve Dışa Açılma Dönemi...... 139 3.1.7. 1990 Sonrası: Holding Bankacılığı ve Hazine Finansörlüğü Dönemi...... 147 3.1.8. Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri’nde Bankacılık Sektörünün Rolü...... 158

3.2. KASIM 2000 VE ŞUBAT 2001 KRİZLERİ SONRASINDA TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN YENİDEN YAPILANDIRILMASI ...... 164 3.2.1. Kamu Bankalarında Yeniden Yapılandırma ...... 165 3.2.1.1. Kamu Bankalarının Yeni Kurumsal Yapısı...... 165 3.2.1.2. Kamu Bankalarında Kurumsal Yönetişim (Corparate Governance) Yaklaşımı...... 165 3.2.1.3. Kamu Bankalarında Yeniden Yapılandırma ve Müşteri Odaklı Yaklaşım...... 167 3.2.1.4. Kamu Bankalarının Operasyonel Yeniden Yapılandırılması...167 3.2.1.4.1. Kamu Bankalarında Yönetimsel Yeniden Yapılanma...... 168

XI 3.2.1.4.2. Kamu Bankalarında Organizasyonel Yeniden Yapılandırma...... 169 3.2.1.5. Kamu Bankalarında Finansal Yeniden Yapılandırma...... 169 3.2.2. TMSF Bankalarının Yeniden Yapılandırılması ...... 171 3.2.2.1. TMSF Bünyesine Alınan Bankaların Durumu...... 174 3.2.2.2. TMSF’ye Devredilen Bankaların Sorunlarının Çözümü...... 180 3.3.2.2.1. TMSF Bünyesine Alınan Bankaların Finansal Yeniden Yapılandırılması...... 181 3.3.2.2.2. TMSF Bünyesine Alınan Bankaların Operasyonel Açıdan Yeniden Yapılandırılması...... 181 3.2.3. Özel Bankaların Yeniden Yapılandırılması ...... 182 3.2.3.1. Özel Bankaların Yeniden Yapılandırma Öncesindeki Durumları...... 183 3.2.3.2. Banka Sermayelerinin Güçlendirilmesi Programı ve Sonuçları...... 184

3.3. KRİZ SONRASINDA TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİ...... 186 3.3.1. Finansal Sağlamlık ...... 188 3.3.2. Bankacılık Sektöründe Verimlilik...... 189 3.3.3. Bankacılık Sektörü Aktif Yapısı...... 190 3.3.4. Kredilerin Gelişimi ...... 192 3.3.5. Bankacılık Sektörü Pasif Yapısı...... 197 3.3.6. Aracılık Maliyetlerindeki Gelişmeler...... 201 3.3.7. Türk Bankacılık Sektörü’nde Yabancı Payı...... 203

XII BÖLÜM 4

4. EKONOMETRİK UYGULAMA...... 209 4.1. DATA VE METODOLOJİ...... 212 4.1.1. Logit Model...... 213 4.1.2. Örnek ve Değişkenlerin Seçimi...... 217 4.2. EKONOMETRİK MODEL SONUÇLARI ...... 222

SONUÇ...... 229 KAYNAKÇA...... 236 EKLER...... 255 ÖZGEÇMİŞ...... 277

XIII

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1.1. 1988 Basel Uzlaşısı’na Göre Sermaye Yeterlilik Standart Oranının Hesaplanması……………………...... 28 Tablo 1.2. Bilanço İçi Aktiflere Verilen Risk Ağırlıkları…...... …..…….…. 29 Tablo 1.3. Gelişmekte Olan Ülkelerde Özel Kesime Verilen Banka Kredileri (GSYİH’nın Yüzdesi)………...... …………………33 Tablo 1.4. Çeşitli Ülkelerde Finansal Liberalizasyon, Bankacılık Krizleri ve Ödemeler Dengesi Krizlerinin Gerçekleştiği Tarihler…...... ……41 Tablo 1.5. Sistemik Banka Yeniden Yapılandırılmasında Kullanılan Yöntemler………………………………………………...... ……57 Tablo 1.6. Banka Yeniden YapılandırmaYöntemlerinde Ülke Uygulamaları…...... 58 Tablo 1.7. Banka Yeniden Sermayelendirmelerinin Maliyeti (GSYİH’nın Yüzdesi)…...... …67 Tablo 1.8. Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırmalarının Maliyeti (GSYİH’nin yüzdesi)…………………………………...... ………………....68 Tablo 1.9. 1977-2002 Döneminde 33 Bankacılık Yapılandırma Programında Likidite Desteği ve Mevduat Güvencesinin Kamu Maliyesine Yükü ve Reel Maliyeti (%GSMH)……………………………………...... 71 Tablo 1.10. Banka Yeniden Yapılandırılmasında Maliyetler ve Paylaşımı ……………………………………….………...... 76 Tablo 2.1. Meksika’da Sistemde Kalacak Yada Sistem Dışına Alınacak Bankaların Belirlenmesi……...... …………………………………80 Tablo 2.2. Meksika’da Takipteki Kredilerin Satın Alınması İçin Kullanılan Kriter ve Mekanizmalar…………...... ……………………..……81 Tablo 2.3. Meksika Bankacılık Sektörü Finansal Göstergeleri * (%)...... 83 Tablo 2.4. Meksika’da Borç Yeniden Yapılandırması (1995-1999). …...... 85 Tablo 2.5. Meksika’da Bankaların Kamu Kaynaklarıyla Yeniden Sermayelendirilmesi………...... ……………….….86 Tablo 2.6. Banka ve Borçluların Desteklenme

XIV Maliyetlerinin Milli Gelire Olan Tahmini Oranı (%)………...... ……….….87 Tablo 2.7. Kriz Öncesinde Doğu Asya Ülkelerinin Makro ekonomik Büyüklükleri (%)……………………...... ……………....98 Tablo 2.8. Doğu Asya Ülkelerinde Banka Borçlarının GSYİH’ya Oranı………...... 99 Tablo 2.9. Doğu Asya Ülkeleri’nde Bankaların Özel Sektöre Açtığı Kredilerin GSYİH’ye Oranı (%)…………...... ………………………...…100 Tablo 2.10. Doğu Asya Ülkelerinde Bankacılık Sektörünü Yeniden Yapılandırmanın Maliyeti………………………………………….…...... 101 Tablo 2.11. Kriz Öncesinde Tayland’ın Temel Ekonomik Göstergeleri……….…….102 Tablo 2.12. Güney Kore’de Bankaların Kamu Kaynaklarıyla Yeniden Sermayelendirilmesi……………...... …………....117 Tablo 2.13. Güney Kore’de Borç Yeniden Yapılandırması (1998-1999)… …...... 118 Tablo 2.14. Güney Kore’de Sistemde Kalacak Yada Sistem Dışına Alınacak Bankaların Belirlenmesi …………………...... …………………119 Tablo 2.15. Güney Kore’de Takipteki Kredilerin Satın Alınması İçin Kullanılan Kriter ve Mekanizmalar…………………...... 120 Tablo 2.16. Kore Aktif Yönetim Kurumu (KAMCO) Tarafından Satın Alınan Aktif Türleri……………...... ……………….….121 Tablo 2.17. Takipteki Kredi* Rasyoları (%) (1999)…………...... ……...122 Tablo 2.18. Japonya’da Eylül 2001 İtibariyle Bütün Bankaların Takipteki Kredileri (Trilyon Yen)…………...... …..….127 Tablo 2.19. Japonya’da Takipteki Kredi Sorunu Çözümünün Maliyeti (Milyar Yen)…………………………...... ………..128 Tablo 2.20. Kredi Zararları ve Banka Karları (Tüm Bankalar) (Milyar Yen)….….....128 Tablo 3.1. Çeşitli Mali göstergeler (%)………………………...... ………151 Tablo 3.2. Kredilerin Mevduata Oranı (%)……………………….…...... 152 Tablo 3.3. Kredilerdeki Reel Büyüme (%)……………………..……...... 153 Tablo 3.4. Kamu İç Borçlarının Alıcılara Göre Dağılımı (Devlet Tahvili + Hazine Bonosu, %)………………...... ………154 Tablo 3.5. Bilanço Büyüklüğünde Yabancı Paranın Payı ve Açık Pozisyon(%)….....156 Tablo 3.6. Bankacılık Sektörünün Yurtdışından

XV Kullandığı Krediler (Milyar ABD Doları)……………...... ……………….158 Tablo 3.7. Bankacılık Sektörünün Kredi Hacmi (Sabit Fiyatlarla, Trilyon TL)…...... 159 Tablo 3.8. Bankacılık Sektörünün Takipteki Kredilerinin Toplam Krediler İçindeki Payı (%)...... 160 Tablo 3.9. Bankacılık Kesiminin Döviz Açık Pozisyonu (Milyar Dolar ve Sermaye+Kar İçindeki Oranı %, 1996-2000)…...... …...161 Tablo 3.10. Bankaların TMSF’ye Alınmasının Yasal Dayanakları………………...... 173 Tablo 3.11. TMSF’ye Devredilen Bankaların Sektör İçindeki Payları………..…..…176 Tablo 3.12. TMSF’ye Devredilen Bankalar …………………….…...... 178 Tablo 3.13. Birleştirilen Fon Bankaları…………………...... ……….…...180 Tablo 3.14. Satılan FonBankaları…………………………………...... 180 Tablo 3.15. Türk Finans Piyasası (2001-2006)………………….…...... 186 Tablo 3.16. Bankacılık Verileri (2002-2006)……………………..…...... 187 Tablo 3.17. Bankacılık Sektörü Finansal Sağlamlık Göstergeleri….…...... 188 Tablo 3.18. Bankacılık Sektörü VerimlilikGöstergeleri (2002-2006)………… ….....189 Tablo 3.19. Gruplar İtibariyle Kaynak Yapısı…………...... ………..….198 Tablo 3.20. Mevduatın TP-YP Ayrımı…………………...... ……..…..…..199 Tablo 3.21. Dış Piyasalardan Sağlanan Kaynakların Miktarı ve Vadesi...... 200 Tablo 3.22. Özkaynaklar………………………………………...... ….….201 Tablo 3.23. Aracılık Maliyetlerindeki Gelişmeler...... 202 Tablo 3.24. Türk Bankacılık Sektöründe Sermaye Yapısının Analizi………...... ….207 Tablo 4.1. Modelde Ele Alınan Bankalar ve TMSF’ye Devir Tarihleri ...... ….219 Tablo 4.2. Ekonometrik Modelde Kullanılan Rasyolar ……...... ………..220 Tablo 4.3. En İyi Tahmin Sonucu………………...... ……………………223 Tablo 4.4. Model Tahmin Sonuçları ile Gerçekleşen Değerlerin Karşılaştırılması…..226

XVI

GRAFİKLER LİSTESİ

Grafik 3.1. Bankacılık Sektörünün Gelişimi...... 190 Grafik 3.2. Bankacılık Sektörünün Aktif Yapısı...... 191 Grafik 3.3. Kredilerin Türler İtibariyle Dağılımı ...... 192 Grafik 3.4. Kredilerin Türler İtibariyle Gelişimi...... 193 Grafik 3.5. Bireysel Kredi Hacminin Gelişimi...... 193 Grafik 3.6. Kredi Kartı Alacaklarının Milli Gelir ve Bankacılık Sistemi İçindeki Payı ...... 195 Grafik 3.7. Kredi Kartı Alacaklarının Dağılımı...... 195 Grafik 3.8. Kredi Kartı Limitleri ve Takipteki Kredi Kartı Alacakları...... 196 Grafik 3.9. Bankacılık Sektörünün Pasif Yapısı ...... 197 Grafik 3.10. Dış Piyasalardan Sağlanan Kaynakların Dağılımı...... 200 Grafik 3.11. Bankacılık Sektörü Aktif Toplamının Hisse Yapısına Göre ağılımı...... 205 Grafik 3.12. AB Ülkeleri ve Türkiye’de Bankacılık Sektöründe Yabancı Payları...... 208 Grafik 3.13. Logit Model...... 216

XVII

KISALTMALAR LİSTESİ a.e. : Aynı eser a.g.e. :Adı geçen eser a.g.m. :Adı geçen makale a.y. :Aynı yer BIS :Uluslararası Ödemeler Bankası BDDK :Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu DİBS :Devlet İç Borçlanma Senetleri DPT :Devlet Planlama Teşkilatı DTH :Döviz Tevdiat Hesapları GOÜ :Gelişmekte Olan Ülkeler GSMH :Gayri Safi Milli Hasıla IMF :Uluslararası Para Fonu IMKB :İstanbul Menkul Kıymetler Borsası İSO : İstanbul Sanayi Odası İTO :İstanbul Ticaret Odası KDV :Katma Değer Vergisi KİT :Kamu İktisadi Teşekkülleri KKKB :Kamu Kesimi Borçlanma Gereği LDC :Az Gelişmiş Ülke NATO :Kuzey Atlantik Savunma Paktı SPK :Sermaye Piyasası Kurulu TCMB :Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası TEFE :Toptan Eşya Fiyat Endeksi TMSF :Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TPKK :Türk Parasını Koruma Kanunu TÜSİAD :Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği

XVIII GİRİŞ

Finansal piyasalar ekonomi için hayati öneme sahip kan damarları gibidir. Ekonominin sağlıklı işleyebilmesi için kan damarları olan finansal piyasaların da açık olması ve sağlıklı işlemesi gerekmektedir. Bankalar ise Türkiye dahil pek çok ülkede finansal piyasaların en önemli aktörleridir. Özellikle 1980’li yıllarda itibaren tüm dünyada artan bankacılık krizleri ülke ekonomilerini oldukça olumsuz şekilde etkilediğinden genelde krizler, özelde ise bankacılık krizleri üzerine araştırmalar çoğalmıştır. Bankacılık krizleri genellikle bankaların yükümlülüklerini yerine getiremeyip ertelemeye zorlayan banka başarısızlıkları ve banka iflasları; mevduatlarının kendilerine ödenemeyeceği algı ve korkusu nedeniyle mudilerin bir yada daha fazla bankadan kaçışları/panikleri; yada hükümetlerin bu durumu önlemek için kurtarma ve kamulaştırma operasyonlarıyla müdahale ettiği durumlarda veya geniş ölçüde dönmeyen kredilerin varlığı halinde ortaya çıkmaktadır. Bankacılık krizlerinin tek bir sebebi yada göstergesi yoktur ve diğer kriz türlerinden tamamıyla yalıtılmış değillerdir. Bir finansal krizin öncesinde veya sonrasında genellikle bankacılık krizi görülür. Finansal krizi ters seçim ve ahlaki riziko probleminin daha da vahim hale gelerek finansal piyasaların fonların onları çok daha verimli yatırımlarda kullanacak ekonomik ajanlara aktarma işlevini yerine getirememesi olarak tanımlayabiliriz. Finansal Krizler daha ziyade şirketlerin borçlarını ödeyememesi durumunda ortaya çıkar. Şirketlerin borçlarını ödeyememesi bankaların batık kredilerini arttırdığından yada çek ve senetlerin ödenememesinden dolayı genellikle bankacılık kesimini de içine alır. Bazen tersine kriz bankacılık sektörünün krize girmesinden de kaynaklanabilir. Herhalukarda finansal sistemin işleyişinde büyük aksamalar ortaya çıkar ve reel sektör bundan oldukça olumsuz etkilenir. Finansal kriz çoğunlukla aktif fiyatlarında ortaya çıkan bir çöküşle belirginleşir. Banka krizlerinden önce para krizleri de oldukça sık görülmüştür. Para krizleri ise dünyada daha çok 1970-85 yılları arasında görülmüştür. Para

1 krizleri döviz kurunda ani bir yükselme ve sermaye akımlarında ani çıkışları içerir; bu yüzden ödemeler dengesi ve döviz krizleri para krizi olarak isimlendirilmektedir. Para krizi her zaman değilse de genellikle sabit veya yarı sabit döviz kuru rejimlerinde görülmektedir. Ülke parası üzerindeki spekülatif bir atak neticesinde yapılmak zorunda kalınan yüksek bir devalüasyon veya ülke parasının değerini korumak için reel faiz oranlarının çok yüksek tutulması neticesinde ortaya çıkmaktadır. Bankacılık krizleri ile para krizleri birbiriyle iç içe geçmiş ve ayrıştırılması zor hale gelmiştir. 1990‘ların ortalarında bazı gelişmekte olan ülkelerde para krizleri bankacılık krizlerini takip etmiştir. Bazı durumlarda şiddetli para krizleri de bankacılık krizlerine yol açmıştır. Dış borç krizlerinin bankacılık krizlerini izlediği (1981-1982’de Arjantin ve Şili’de) yada tam tersine bankacılık krizlerinin dış borç krizlerini takip ettiği de (1982’de Kolombiya, Meksika, Peru ve Uruguay) olmuştur. Dış borç krizi bir ülkenin dış borçlarını ödeyemez duruma düşmesidir. Bu borçlar kamuya ait olabileceği gibi özel sektöre de ait olabilir. Dış borç krizleri özellikle 1980’lerde gelişmekte olan ülkelerde görülmüştür. Doğu Asya krizinde ise para krizi olarak başlayan krizler bankacılık ve borç krizlerine dönüşmüştür. Görüldüğü gibi krizleri birbirinden kesin çizgilerle ayırmak zordur çünkü bir içi içe geçmişlik söz konusudur. Araştırmalarda ortaya çıkan duruma göre 1970’lerden 1980’lerin ortalarına kadar görülen krizler daha çok para ve dış borç krizleri iken, 1980’lerin ortalarından itibaren bankacılık krizleri artmaya başlamış ve 1990’larda ikiz kriz denilen para ve bankacılık krizleri aynı anda oluşmaya başlamıştır. Bununla birlikte gelişmekte olan piyasalardaki para krizleri gelişmiş piyasaların iki katıyken bankacılık krizlerinin sayısı daha da fazla olmuştur. Bankacılık krizlerinin maliyeti ve üretimde yarattığı kayıplar da para krizlerine göre daha fazladır çünkü bankacılık krizleri ortalama üç yılda sona ererken para krizlerinin ömrü yaklaşık birbuçuk yıldır. Bankacılık sektöründe yaşanan bir sıkıntı kısa sürede ekonominin tümünü içine alan daha büyük bir sıkıntıya dönüşebilmektedir. Bankacılık krizlerinde devletin mevduat vb. başka garantiler vermesi krizin faturasını daha da kabartabilmektedir. Örneğin bu tür garantilerin olduğu Kore, Arjantin, Tayland ve Endonezya’da devletin garanti kapsamında ödediği

2 miktar GSMH’nın %10’una ulaşmış, Malezya’da ise %40’ını aşmıştır. Bu yüzden sağlıklı işleyen bir bankacılık sektörüne sahip olmak ülke ekonomileri için olmazsa olmaz şartlardandır. Türkiye’de de özellikle 1980’den sonra dışa açılma ve serbest piyasa ekonomisine geçişle birlikte bankacılık sektörü farklı bir yapıya bürünmüştür. Döviz tevdiat hesaplarının açılmasına izin verilmesi ve özellikle 1989’da sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ile birlikte bankacılık sektörünün dış piyasalarla etkileşimi hız kazanmış ve bununla birlikte taşıdığı riskler de artmıştır. Büyük bütçe açıklarının verildiği ve Türk Bankacılık Sektörü’ne damgasını vuran Holding Bankacılığı ve Hazine Finansörlüğü dönemi olarak adlandırılabilecek 1990’lı yılların sonunda ise Türk ekonomisi önce Kasım 2000’de bankacılık sisteminde yaşanan likidite krizi, hemen ardından Şubat 2001’de de döviz kriziyle sarsılmıştır. Bu çalışmanın amacı bankacılık sektöründe kriz olgusunu ele alıp, bankacılık krizlerine yol açan sebepleri ve dünyada uygulamaya konan yeniden yapılandırma programlarını inceleyerek sektörün tekrar bir kriz yaşamasını engelleyecek çözüm önerileri geliştirebilmektir. Bu çerçevede 1. Bölüm’de teorik yönden iktisadi krizler ve bu krizleri açıklayan kriz modelleri, bankacılık, bankacılık krizleri ve bankacılık krizlerinin ayrıntılı nedenleri, bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılma süreci ve kullanılan yöntemler ele alınmıştır. 2. Bölüm’de Dünya’da bankacılık krizleri ve yeniden yapılandırma uygulamaları gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler bağlamında ele alınmıştır. Bu çerçevede önce Meksika, Brezilya ve Arjantin’de yaşanan bankacılık krizleri ve yeniden yapılandırma uygulamaları, daha sonra da Doğu ve Güneydoğu Asya ülkeleri olan Japonya, Güney Kore, Tayland, Malezya ve Endonezya’da yaşanan bankacılık krizleri ve yeniden yapılandırma programları incelenmiştir. 3. Bölüm’ün ilk kısmında Türk Bankacılık Sektörü’nün Osmanlı’dan günümüze gelişim süreci ve bankacılık sektörünün Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri’ndeki rolü ele alınmıştır. İkinci kısımda ise Türk Bankacılık Sektörü’nün yeniden yapılandırılması kamu, özel ve TMSF’ye devredilen

3 bankalar bağlamında ele alınmış, son olarak da yeniden yapılandırma sonrasında Türk Bankacılık Sektöründeki gelişmelere değinilmiştir. 4. Bölüm Türkiye’ye yönelik ekonometrik bir uygulamaya ayrılmıştır. Bu bölümde Logit Modeli kullanılarak 1997-2001 arasında başarılı ve başarısız olan bankalar örneğinden hareketle bir erken uyarı sistemi geliştirilmiş ve model test edilerek gerçeği büyük oranda doğru tahmin ettiği ortaya konmuştur. Böylece geliştirilen bu modelden hareketle bankaların krize girmeden 1 sene evvel takibe alınması suretiyle iflasının önüne geçmek ve kriz sonrasında yeniden yapılandırmanın ağır maliyetini azaltmak mümkün olabilecektir.

4

BÖLÜM 1

1. BANKACILIK KRİZLERİ VE YENİDEN YAPILANDIRMA: TEORİK BAKIŞ

Bankalar çoğu ülkede finansal piyasaların en önemli aktörleridir. Bankanın tanımı genellikle işlevlerinden hareket edilerek yapılmaktadır. Bu tanımlardan biri bankayı mevduat yada başka isimler adı altında kaynak toplayarak bu kaynakları kredi vermekte ve diğer finansal işlemlerde kullanan ve böylece kaydi para (banka parası) yaratan kurumlar olarak tanımlamaktadır.1 Bir diğer tanımda banka “para, kredi, sermaye alanındaki her türlü işlemi yapan ve düzenleyen, özel ve tüzel kişilerle kurumların bu alanlardaki ihtiyaçlarını karşılayan ekonomik bir kuruluş” olarak tanımlanmaktadır.2 Görüldüğü gibi tanımlar bankaların işlevlerinden hareketle yapılmaktadır. Daha geniş bir tanım eski 7129 sayılı bankalar kanunda

1 Öztin Akgüç, 100 Soruda Türkiye’de Bankacılık, 2. Baskı, Gerçek Yayınevi, İstanbul,1989, s.7 2 Servet Eyüpgiller, Banka İşletmeciliği Bilgisi, Kısmet Matbaası, Ankara 1988, s.9

5 verilmiştir. Burada banka “Anonim şirket şeklinde büyük sermayelerle kurulan, halkın muayyen bir zaman için kullanmadığı paralarını toplayarak bu paraları ikraz ve plasman suretiyle işleten, hisse senedi, tahvil alım satımına aracılık eden, para nakli, ödemelere aracılık, kasa kiralama, senet tahsili, emanet kabulü, teminat verme gibi çeşitli hizmetler gören teşebbüsler.” olarak tanımlanmıştır.3 Bir diğer tanımda ise banka “Para, kredi ve sermaye konularına giren her çeşit işlemleri yapan ve düzenleyen özel veya kamusal kişilerle işletmelerin bu alandaki her türlü gereksinimlerini karşılama faaliyetlerini temel uğraş konusu seçen bir ekonomik birimdir”4 şeklinde tanımlanmıştır. Günümüzde bankalar çok çeşitli alanlarda faaliyet gösterdiklerinden tüm özelliklerini ve niteliklerini içine alan bir tanımlama yapmak oldukça güç hale gelmiştir. Temelde bir finansal piyasa aracı kurumu olan Banka finansal piyasada tam rekabetin ve bilgi akışının eksiksiz olmamasının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu tür eksik piyasalarda bankalar söz konusu eksiklikleri mümkün olduğunca giderip refahı arttırma rolü oynadıklarından en iyi ikinci teorisinin de bir tezahürü olarak görülebilirler.

1.1. İKTİSADİ KRİZLER

Son yüzyılda Dünya’nın gördüğü en büyük ekonomik kriz 1929 Ekonomik Buhranı’ydı. 1929 Ekonomik Buhranı’ndan ve onun ardından gelen II. Dünya Savaşı’ndan sonra uzunca bir süre iktisadi kriz tartışmaları iktisat literatüründe yer almamıştır zira II. Dünya Savaşı’ndan 1970’lere kadar özellikle Batılı Sanayileşmiş ülkelerde çok büyük bir ekonomik refah dönemi yaşanmıştır. Fakat 1970’li ve 80’li yıllarda gelişmiş ülkelerde yaşanan stagflasyon kriziyle birlikte yaşanan iki petrol krizi ve Bretton Woods

3 Avni Zarakolu, Cumhuriyet’in 50. Yılında Memleketimizde Bankacılık, TBB Yayın No: 61, Ankara, 1973, s.50. 4 Mehmet Takan, Bankacılık, Teori, Uygulama ve Yönetim, Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, Kasım 2002, s.2.

6 Sistemi’nin çöküşü ve gelişmekte olan ülkeleri içine alan borç krizi ve ardından 1990’lı yıllarda finansal ve parasal krizlerin birlikte görülmesi kapitalizmin 20. Yüzyılda yaşadığı ikinci büyük kriz dalgası olması sebebiyle yeniden ekonomik kriz tartışmalarını gündeme taşımıştır. O tarihlerden günümüze kadar kriz tartışmalarına hergün yeni boyut ve değerlendirmeler eklenmektedir. Bununla birlikte 1929 Kriziyle 1970’ler, 80’ler ve 90’lardaki krizler arasında belli başlı farklılıklar olduğu da bir gerçektir.

1.1.1. İktisadi Kriz Türleri

Dünyada günümüze kadar değişik sınıflamalara ayrılabilecek iktisadi krizler görülmüştür. Bunların arasında belli başlı olanları şöyle sıralanabilir: Dış borç krizleri, para krizleri, finansal krizler ve bankacılık krizleri. Genellikle ödemeler dengesi ve döviz krizleri para krizi olarak adlandırılmaktadır. 1990’lardan önce yaşanan krizler daha çok ödemeler ve dış borç krizleridir. 1970-1985 arasındaki krizler içinde bankacılık krizlerinin sayısı çok azdır. 1980’lerden itibaren bankacılık krizlerinin sayısı artmış, 1990’lardan sonra bankacılık ve para krizlerinin birlikte görüldüğü ikiz krizlerin sayısında artış görülmüştür.5

1.1.1.1. Para Krizleri

Para Krizi ülke parasının ani bir şekilde aşırı değer kaybetmesidir. Kriz literatüründe döviz krizi ve ödemeler dengesi krizleri para kriziyle aynı anlamda kullanılmaktadır. Para krizi genellikle sabit yada yarı-sabit döviz kuru yada para kurulu uygulaması söz konusu olduğunda ortaya çıkmaktadır. Sabit döviz kuru sisteminin uygulandığı bir ekonomide piyasa aktörlerinin

5 Turan Yay, Gülsün Gürkan Yay ve Ensar Yılmaz, Küreselleşme Sürecinde Finansal Krizler ve finansal Düzenlemeler, İTO Yayın No:2001-47, İstanbul, 2001, s.20

7 ellerindeki paraları ani bir şekilde dövize çevirmeleri ve merkez bankasının da hücum karşısında döviz rezervlerini kullanmasına rağmen yerli paranın aşırı değer kaybetmesini engelleyememesi neticesinde ortaya çıkan kriz bir para krizidir.6 Enflasyon farkının döviz kuruna yansıtılmaması, ülkenin yüksek cari açıklar vermesine rağmen yerli paranın değer kaybına izin verilmemesi gibi durumlar bir para krizinin habercileridir. Yerli para-döviz kuru ilişkisinin uzun süre böyle gitmesi yerli paranın devalüe edilme beklentilerini arttırır ve spekülatif bir atak yerli paranın hızla değer kaybetmesine yol açarak yerli paradan kaçışı ve dövize hücumu beraberinde getirir. Alternatif bir yaklaşımda ise sadece döviz kuru değişmelerini değil faiz oranları ve uluslararası rezerv değişmelerini de dikkate alan bir spekülatif baskı endeksi oluşturulmaktadır. Bu durumda para krizi döviz kuru değişmelerinin, yabancı rezerv ve faiz oranı değişmelerinin ağırlıklı ortalaması olan spekülatif baskı endeksinin değeri olarak tanımlanmaktadır.7 Para krizleri 1970-85 yılları arasında görülmüş ve daha çok gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkmıştır. Bu ülke grubunda görülen para krizi sayısı gelişmiş ülkelerde görülenin iki katıdır.8 Para krizleriyle ilgili diğer önemli bir nokta da para krizlerinin farklı sebepleri olsa da birinci, ikinci ve üçüncü nesil kriz modellerinin hepsinde ortak nokta olarak sabit döviz kuru sistemleri üzerinde durulmaktadır. Yine bu modellerin hepsinde başarılı spekülatif atakların sabit kur sistemini çökertmesi ve çöküş sonrası yeni bir kur sistemine geçişten bahsedilmektedir.9

6 Jeffry Sachs, “Alternative Approaches to Financial Crises in Emerging Markets”, Aralık 1995, s.1. (Çevrimiçi) http//www.cid.harvard.edu/hiid/568.pdf. (15.03.2005) 7 Kaminsky, G. ve C.M. Reinhart, “The Twin Crises: Causes of Banking and Balance of Payments problems”, American Economic Review, Vol:89, No:3, 1999, s.476. 8 IMF, World Economic Outlook, May 1998, s.75-76. 9 Aydan Kansu, Döviz Kuru Sistemleri, Döviz Krizleri, Türkiye 1994 ve 2001 Krizleri, Derin Yayınları No.48, İstanbul 2004, s.53.

8 1.1.1.2. Dış Borç Krizleri

Dış borç krizi bir ülkenin dış borçlarını ödeyemez duruma düşmesidir. Bu borçlar kamuya ait olabileceği gibi özel sektöre de ait olabilir. Dış borç krizleri özellikle 1980’lerde gelişmekte olan ülkelerde görülmüştür. 1973- 74’teki ilk petrol şokunun en önemli etkilerinden biri OPEC ülkelerinde cari hesap fazlalarının oluşmasıydı. Bu cari hesap fazlaları gelişmekte olan ülkelere borç olarak verildi ve büyük oranda petrol ithalinde kullanıldı. Söz konusu borçlanma ticari bankalardan alınan sendikasyon kredileri şeklindeydi ve çoğunlukla kamu kesimi tarafından kullanılmıştı. 1980’lerin başında ABD ve İngiltere’nin enflasyonla mücadele amacıyla uyguladığı sıkı para politikası bu ülkelerde resesyonu ve faiz oranlarını arttırarak borçlu ülkelerin borç faiz yükünü arttırdı, ayrıca borçlu ülkelerden ABD ve İngiletere’ye sermaye kaçışına yol açtı. Ençok borçlu 15 ülkenin çoğu Latin Amerika ülkesiydi. 1970’te tüm gelişmekte olan ülkelerin orta vadeli dış borçları 4 milyar Dolarken 1980’lerde 135 milyar Doları bulmuştu. En fazla borcu olan Meksika ve Brezilya’nın borçları toplamın yüzde 37’sini oluşturuyordu.10

1.1.1.3. Finansal Krizler

Finansal krizi ters seçim ve ahlaki riziko probleminin daha da vahim hale gelerek finansal piyasaların fonları çok daha verimli yatırımlarda kullanacak ekonomik ajanlara aktarma işlevini yerine getirememesi olarak tanımlayabiliriz.11 Finansal Krizler daha ziyade şirketlerin borçlarını ödeyememesi durumunda ortaya çıkar. Şirketlerin borçlarını ödeyememesi bankaların batık kredilerini arttırdığından yada çek ve senetlerin ödenememesinden dolayı genellikle bankacılık kesimini de içine alır. Bazen tersine kriz bankacılık sektörünün krize girmesinden de kaynaklanabilir.

10 Yay ve Diğerleri, a.g.e., s.17.

9 Herhalukarda finansal sistemin işleyişinde büyük aksamalar ortaya çıkar ve reel sektör bundan oldukça olumsuz etkilenir. Finansal kriz çoğunlukla aktif fiyatlarında ortaya çıkan bir çöküşle belirginleşir.12 Bir finansal krizin öncesinde veya sonrasında genellikle bankacılık krizi görülür. Finansal krizin ekonomik faaliyetlerde daralmaya nasıl sebep olduğunu anlamak için finansal ve bankacılık krizine yol açan faktörleri anlamak gerekmektedir ki bunları dört kategoride toplayabiliriz: Faiz oranlarında artış, belirsizlikteki artış, bilançolar üzerindeki aktif fiyatlarının etkisi ve banka panikleri. Böylece bir fianansal krizle bankacılık krizi de birbirine bağlanmış olmaktadır.13

1.1.2. Eski ve Yeni Ekonomik Krizler Arasındaki Farklılıklar

Eski ve yeni krizler arasında etki alanları, hızları, finansman araçları ve çözüm önerileri açısından bazı farklılıklar vardır. Büyük Ekonomik Buhran’la başlayan krizin etki alanı çok büyüktü, bu anlamda global bir kriz olduğu söylenebilir. Oysa 1970’lerdeki kriz daha ziyade Güney Latin Amerika’yı etkisi altına alırken 1980’lerdeki kriz tüm Latin Amerika’yı etkilemiştir. Bu anlamda bu krizlerin bölgesel krizler olduğu söylenebilir. 1990’lardaki krizler de AB ülkeleri, Meksika veya Doğu Asya gibi bir ülke yada bölgeyi içine alan krizlerdir. İkinci farklılık her üç dönemde de değişik finansal araçların belirleyici rol oynamasıdır. 1920’lerde uluslararası sermaye hareketlerinin hakim finansal aracı başta ABD’ninkiler olmak üzere devlet tahvilleridir.14 Bu dönemde uluslararası sermaye akımlarının 12 büyük ülkenin GSYİH’sine oranı %6’ya çıkmıştır. Bu oran 1960’larda %1, 1990’larda ise %2’dir.15

11 Frederic S. Mishkin, “Undarstanding Financial Crises:A Developing Country Perspective, Annual World Bank Conference on Development Economics”, edited by Michael Bruno and Boris Pleskovic, The World Bank, Washington, D.C., 1996, s.38. 12 IMF, 1998, s.75. 13 Mishkin, a.g.m., s.39. 14 Gülsün Gürkan Yay, 1990’lı Yıllardaki Finansal Krizler ve Türkiye Krizi, Yeni Türkiye, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, Cilt II, 2001, s.1234. 15 B. Eichengreen and A. Fishlow, “Contending with Capital Flows: What is DifferentAbout the 1990s", Capital Flows and Financial Crises, Itheca, NY:Cornell Un. Press, 1998, s.38.

10 1970 ve 80’li yıllarda ise tahville finansmanın yerini banka kredileri almıştır. 1970’lerin başındaki petrol krizi sonrasında OPEC ülkeleri ellerinde biriken fonları Batılı bankalara aktarmışlar, bu bankalar da sözkonusu fonları gelişmekte olan ülkelere borç olarak vermişlerdir.16 Bu borçların çoğu sendikasyon kredisi şeklinde olurken yeni dönemde banka finansmanı ön plana çıkmıştır. 1970’te tüm gelişmekte olan ülkelerin orta vadeli borçları sadece 4 milyar Dolarken bu şekilde 1980’lerde 135 milyar Doları bulmuştur.17 Bu ağır borç yükü bir süre sonra başta ABD ve İngiltere olmak üzere gelişmiş ülkelerin faiz oranlarını yükseltmeleri üzerine borç krizine dönüşmüştür. 1980’lerin sonunda gelişmiş ülkelerde faiz oranları tekrar düşerken dışarıya sermaye ihracı tekrar artmış fakat bu sefer özellikle hisse senedi finansmanı ve hayat sigortası şirketleri ve emeklilik fonları gelişen portföy yatırımlarında zenginleşmeye yol açmıştır. Sermaye ihracının temelinde faiz oranı farkları vardı. Büyük sermaye hareketlerinin öncesinde gelişmekte olan ülkeler piyasalarını deregüle etmişler böylece hem bu hareketler kolaylaşıp hızlanmış, hem de akışkanlık ve denetimsizlik ani sermaye çıkışlarıyla krizlerin başlıca sebebi yada ateşleyicisi olmuştur. Bu dönemde resmi borçlanmalar azalırken, özel sektör borçları büyük oranda artmış, onu kamu kesimi takip etmiştir.18 Bir diğer farklılık da borç veren ülkelerin krizlere verdikleri tepkilerde bulunmaktadır. 1920’lerde finansal sistemin istikrarı için sınırlı bir tepki verilmişken 1980’lerde IMF kanalıyla uyarılar yapılmış, 1990’larda ise hem IMF hem de lider ülkeler vasıtasıyla uyarılar yapılmıştır. Diğer bir farklılık krizlerden sonra ülkelerin uyguladığı iktisat politikalarında kendini göstermektedir. 1929 Krizinden sonra ülkeler ithal ikameci iktisat politikalarına yönelmişken, 1980’lerde mali politikalar ön plana çıkmış, 1990’larda ise parasal ayarlamalara gidilmiştir. 1930’larda krize girmiş olan ülkeler sermaye ithal etmeden ekonomik büyümelerini sürdürmeyi hedeflemişlerdir. 1980’lerde artık ithal ikamesine dönmek mümkün değildir; bu yüzden bütçe düzenlemeleri kaçınılmaz hale gelmiştir. 1990’larda ise borçlu

16 Yay, a.g.e., s.1235. 17 Yay ve diğerleri, a.g.e., s.17.

11 olanlar daha çok özel sektör ve yarı kamusal işletmeler olduğundan mali düzenleme gereği azalmıştır.19 Bunun yerine merkez bankaları daha önemli işlevlerle ve özellikle APİ’lerle önplana çıkarken para politikaları önem kazanmış, bazı ülkelerde de sermaye hareketlerine sınırlamalar getirilmiştir. Sabit yada yarı sabit kur politikaları da bu dönemde başvurulan politikalardandır.20

1.1.3. İktisadi Krizleri Açıklayan Modeller

1.1.3.1. Birinci Nesil Modeller: Sürdürülemez Ekonomik Yapılar ve Yapısal Dengesizlikler (Spekülatif Atak Modelleri)

Bu modellere göre parasal krizlerin temel sebebi ülkelerin uyguladığı sürdürülemez ekonomi politikaları ve yapısal dengesizliklerdir. Geniş bütçe açıklarının para basılarak finanse edilmesiyle birlikte sabit yada yarı sabit döviz kuru politikalarının birlikte uygulanması yerli paraya olan güvensizliği arttırmakta, bu durum merkez bankası rezervleri şişkinken sorun olarak görülmeyebilmekte ancak alttan alta beslenen spekülasyon dövize hücumu başlattığında kriz meydana gelmektedir. Bu yüzden bu modellere Spekülatif Atak Modeli de denmektedir.21 Bu modellerde yüksek bütçe açıkları, yüksek parasal artışlar, yerli paranın döviz karşısında aşırı değe kazanması, geniş cari açıklar, yüksek faizler ve enflasyon krizin öncü göstergeleriyken, kriz sonrasında tablo tersine dönmekte, ülke parası devalüe edilirken cari açık kapatılmakta ve genellikle bir istikrar programı uygulamaya konmaktadır.

18 M. Kahler, “Introduction: Capital Flows and Financial Crises in the 1990s”, Capital Flows and Financial Crises, Itheca, NY: Cornell Un. Press, 1998, s.3. 19 Yay ve diğerleri, a.g.e., s.19. 20 C.M. Reinhart and V.R. Reinhart, “Some Lessons for Policy Makers Who Deal with the Mixed Blessing of Capital Inflows”, M. Kahler (1998), Capital Flows and Financial Crises, Itheca, NY: Cornell Un. Press, 1998, ss.94-96. 21 Paul Krugman, “A Model of Balance of Payments Crises”, Journal of Money, Credit and Banking, August 1979, ss.311-325. R. Flood and P. Garber, “Collapsing Exchange Rate Regimes: Some Linear Examples”, Journal of International Economics, August 1984, ss.1- 13.

12 Birinci nesil modellerde hükümetin uyguladığı tutarsız makro ekonomik politikalar şu şekilde sıralanabilir:22 -Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ekonomide hükümetin bütçe açıklarını para basarak finanse etmesi -Yurtiçi kredilerdeki artışın para ikamesini hızlandırması -Sabit kur sistemini sürdürebilmek için merkez bankasının rezervlerini tüketmesi -Rezervlerin azalmasının sabit kur üzerinde baskı yapması

Bu modellerde önemli noktalardan biri de hükümetin belli makro ekonomik politikaları aynı anda uygulayamamasıdır. Örneğin sabit kur sistemi, bağımsız para politikası ve uluslararası sermaye hareketlerinin serbest bırakılması politikaları birlikte uygulanamamakta, bu seçeneklerden sadece iki tanesi birlikte uygulanabilmektedir. Dışa açık ekonomilerdeki bu politika çelişkisi makroekonomik politika trilemması (üçlemi) olarak isimlendirilmektedir.23 Bu modeller hükümetlerin tüm bütçe açıklarını para basarak finanse ettiğini ve merkez bankalarının da döviz satarak kuru daima baskı altında tuttuklarını savunduklarından aşırı mekanik ve tek boyutlu değerlendirme eksikliğini taşımaktadır. Ayrıca bu modellerde iktisadi ajanların gelecek beklentileri veya iktisadi faaliyetleri ihmal edilmiştir.24

1.1.3.2. İkinci Nesil Modeller (Self-Fulfilling yada Escape Clause Modeller)

Bu modellerde birinci nesil modellerin aksine uygulanan iktisat politikalarında tutarsızlık yoktur ve makroekonomik dengelerde bozulma

22 Pierre Richard Agenor, “Exchange Rate Regimes and Currency Crises”, Haziran 2001, s.40 http://www.worldbank.org/wbiplmacroprogram/mm/mmc/activities (20 Nisan 2006) 23 Paul Krugman ve Maurice Obstfeld, International Economics Theory and Policy, Fifth Edition, 2001, s.647,713. 24 Yay, a.g.e., s.1238.

13 yaşanmamıştır. Bu modellerde Birinci Nesil Modeller’de ihmal edilen iktisadi ajanların davranışları merkeze alınmaktadır. Buna göre yürütülen bir iktisadi politikanın olağanüstü bir gelişme karşısında terkedilebilecek olması iktisadi ajanların beklentilerinin önemini arttırmakta ve politikaya yön verebilmektedir. Örneğin sabit döviz kuru politikasının sürdürülemeyeceği ve devalüasyonun kaçınılmazlığı beklentisi iktisadi ajanları sürekli para ikamesine itecek ve sabit döviz kuru uygulamasını zorlaştırıp bir noktada çökertecektir.25 İkinci nesil krizleri açıklayan modellerin içerdiği farklı noktalar da vardır. Ekonomik büyüklüklerin önemli olduğunu söyleyen bakış açısına karşılık bunun önemli olmadığını, önemli olanın spekülatörlerin beklentileri olduğunu, spekülatörlerin olumsuz beklentilerinin krizi başlatabileceğini savunan görüş buna örnektir.26 Finansal piyasalardaki teknolojik gelişmelerin meydana getirdiği hız ve birbirini etkileme bu modellerin global finansal piyasalardaki krizleri daha iyi açıkladığı tezini güçlendirmekle birlikte beklentilerdeki değişmenin ve mevcut politikalara güven kaybının nedenlerini açıklamada yetersizlikler barındırmaktadır.

1.1.3.3. Üçüncü Nesil Modeller (Asya Krizini Açıklayan Modeller)

1997 Doğu Asya Krizi ne birinci nesil modeller nede ikinci nesil modellerle açıklanamayınca yeni bir kriz modeline ihtiyaç duyulmuştur. 1997 Doğu Asya Krizi’nin birinci ve ikinci nesil modellerle açıklanamamasının sebepleri şöyle sıralanabilir:27

25 Pierre Richard Agenor, ve Robert P. Flood, Macroeconomic Policy, Speculative Attacks and Balance of PAyments Crises, The Handbook of International MAcroeconomics, Ed. By Frederic Van Der Ploeg, Blackwell Publishes, Cambridge, MA 1994, s.233. 26 Gerardo Esquivel ve Felipe B. Larrain, “Explaining Currency Crises”, June 1998, s.4, (çevrimiçi) http://www.cid.harvard.edu/hiidpapers/explainfinal.pdf (22 Mart 2005) 27 Giancarlo Corsetti, Paola Pesenti, Nouriel Roubini, “PAper Tigers? A Model of the Asian Crises”, December 1998, s.2,3. (çevrimiçi) http://www.nber.org.papers/w6783 (19 Nisan 2005)

14 -Doğu Asya ülkelerinin kriz öncesinde bütçe açıkları düşük düzeyde hatta pozitifti. Birinci nesil modellerin temelinde ise yüksek bütçe açıklarının para basılarak finanse edilmesi yatmaktadır. -İkinci nesil modellerde makroekonomik dengesizliklerin varlığı önemliyken Doğu Asya Krizi’nde büyüme, işsizlik, enflasyon gibi makroekonomik göstergelerde bir sorun yaşanmıyordu. İlk iki tip krizleri açıklayan modeller ikiz krizlerin yani para ve bankacılık krizlerinin aynı anda oluştuğu krizleri açıklamakta yetersiz kalınca ortaya yeni kriz modelleri çıkmıştır. Bu modellerin ortak noktası ise bankacılık sektöründeki sorunlarla para politikalarında yapılan yanlışları birlikte ele alıyor olmasıdır. Bu modellere göre ekonomik canlılık döneminde bankacılık sektörü vasıtasıyla tüketim, gayrimenkul vb. krediler kontrolsüz bir şekilde artmaktadır (ahlaki riziko). Gerek bankacılık sektöründeki denetimin zayıflığı, gerek açık veya gizli mevduat sigortası türü uygulamalar bankaları kontrolsüz ve aşırı borçlanmaya itmekte, yurtiçi tasarrufların yetersiz kaldığı noktada dışarıdan dövizle borçlanılarak kredi artışları sürdürülmektedir. Bir devalüasyon durumunda bankalar döviz pozisyonu açığının büyük olmasından dolayı zor durumda kalmakta, bu durum faizleri de yükselterek finansal kesimi de krize sokmaktadır. Böylece parasal kriz finansal krizi de peşinden getirmektedir. Bunda bankacılık sektörünün bilançolarının yapısı gereği vade uyumsuzluğu taşımasının da rolü vardır. Bankalar genellikle kısa vadeli borçlanıp uzun vadeli borç vermektedirler. Bir kriz esnasında banka hücumu normal şartlarda problem oluşturmayacak durumu krize çabucak çevirebilmektedir. Bu gibi hallerde şirket karlılığı, borç/aktif oranı, sermaye/aktif oranı, nakit/aktif oranı gibi mikro ekonomik göstergeler krizin yaklaştığını makro ekonomik göstergelerden daha iyi şekilde yansıtabilmektedir.28 Doğu Asya Krizi’nde hükümetin bankalara yönelik örtük bir garantisinin bulunması bankaları hem yurt dışından ölçüsüz bir şekilde borçlanmaya itmiş, hem de yurtiçinde verilen kredilerde aşırı riskler alınarak

28 Yay ve diğerleri, a.g.e., s.27.

15 ahlaki riziko problemini oluşturmuştur. Finansal piyasaların gerekli denetim ve yönetimden yoksun olması da bu süreci hem hızlandırmış hem de kötüleştirmiş ve krizin oluşumunda büyük rol oynamıştır.29

1.1.3.4. Yayılma/Sirayet Etkisi Modeli

1990’lardaki krizlerin önemli bir özelliği de aynı anda birkaç ülkede birden başlamaları yada kısa süre içerisinde bölgedeki diğer ülkelere de yayılmış olmalarıdır. Bunların sebeplerine bakıldığında bu ülkelerin benzer ekonomik ve finansal kırılganlıkları bünyelerinde barındırdıkları görülmektedir. Örneğin Asya Krizi’nde krize yakalanan ülkelerde sabit döviz kuru sistemi uygulanmakta ve Dolar cinsinden aşırı dış borç yükü bulunmaktaydı. Yine bu ülkelerin birbirlerinin ticari partnerleri olmaları birinin yaptığı devalüasyonun etkisini kırabilmek için diğerlerinin de devalüasyon yapmalarını gerektirebilmektedir.30 Benzer şekilde bir diğer sebep de bu ülkelere yatırım yapan yatırımcıların aynı anda birden fazla ülkeye yatırım yapmış olması ve bir piyasada yaşadığı sıkıntıdan sonra diğer piyasadaki aktiflerini de biran önce likit hale getirip zararını azaltmaya çalışması yada parasını kurtarmaya çalışmasıdır. Krizlerin yayılmasında aynı anda birden fazla ülkeye yatırım yapmış olmak da şart değildir zira sürü davranışı aynen banka hücumlarında olduğu gibi sağlam bankalara da hücumu getirebilmekte böylece kriz yaşaması için hiçbir sebep olmayan piyasalar bile biranda büyük portföy boşaltımı ve sermaye çıkışı sebebiyle krize girebilmektedir. Belki de Asya Krizi’nin en büyük tehdidi burada yatmaktadır zira krizlerin tek bir yerle sınırlı kalması halinde tehlike daha azdır ancak yayılma etkisi gösterdiğinde çok geçerli sebepler ortada yokken başka ülkelerde de kriz oluşabilmektedir ki bu önceden tedbir alınması oldukça zor bir kriz türüdür.

29 Philippe Aghion, Philipp Bacchetta, Abhijit Banerjee, “Currency Crises and Monetary Policy in An Economy With Credit Constraints”, May 2000, s.1. (çevrimiçi) http://www.szgerzensee.ch/download/wp.0007.pdf (25 Nisan 2005) 30 Yay ve diğerleri, a.g.e., s.27.

16 Başta Asya krizi olmak üzere ERM Krizi ve Tekila Etkisinde de gözlemlendiği üzere 1990’lardaki krizlerde Yayılma Etkisi en bariz özelliklerindendir. Asya Krizi’nde Tayland’da başlayan kriz kısa sürede Endonezya, Malezya ve Filipinler’e, sonra da Güney Kore, Honk Kong, Singapur ve Tayvan’a yayılmıştır.31

1.1.3.5. Dış Faktörlerin Krizlere Etkileri

Krizlerde tamamen dışarıdan kaynaklanan etkiler de bazen çok önemli olabilmektedir. Döviz kurlarındaki değişmeler biranda cari işlemler açığını arttırabilmekte yada dış borçların miktarını arttırabilmektedir. Örneğin 1980’lerde yaşanan Latin Amerika borç krizinde gelişmiş ülkelerin uyguladığı sıkı para politikaları bu ülkelerde faiz oranlarını yükselterek hem sermayenin bu ülkelere akışını hızlandırmış hem de borçlu ülkelerin borcunu arttırmıştır. Asya Krizi’nde ise Dolar’ın Yen karşısında değerlenmesinin önemli rolü olmuştur; zira kriz yaşayan ülkeler bir yandan paralarını Dolar’a endekslemişken öte yandan en büyük ticari partnerleri de Japonya idi. Dolayısıyla Dolar değer kazandıkça bu ülkelerin de paraları aşırı değerlenmiş ve Japonya’ya karşı rekabet avantajlarını kaybederek büyük cari açıklar vermeye başlamışlardır.32 Benzer şekilde Türkiye’de 2000 yılında uygulanan istikrar programı sırasında da Dolar’ın Euro karşısında değer kazanması Türkiye’nin cari açığının artmasına yol açmıştır; çünkü AB Türkiye’nin en büyük ticari partneriydi. Yine de dışsal faktörlerin tek başına kriz oluşturduğunu söylemek çok doğru görünmemektedir. Dışsal faktörlerin daha ziyade mevcut kırılganlıkları arttırarak krize –bazen oldukça önemli- katkılarda bulunduğunu söylemek daha doğru olacaktır.

31 P.Pesenti and C. Tille, “The Economics of Currency Crises and Contagion: An Introduction” FRBNY Economic Policy Review, September 2000, pp.3-16.

17 1.1.4. Bankacılık Krizleri

“Bankacılık krizleri genellikle bankaları yükümlülüklerini yerine getiremeyip ertelemeye zorlayan banka başarısızlıkları ve banka iflasları; mevduatlarının kendilerine ödenemeyeceği algı ve korkusu nedeniyle mudilerin bir yada daha fazla bankadan kaçışları/panikleri; veya hükümetlerin bu durumu önlemek için kurtarma ve kamulaştırma operasyonlarıyla müdahale ettiği durumlarda veya geniş ölçüde dönmeyen kredilerin (non performing loans) varlığı halinde ortaya çıkmaktadır.”33 Bankacılık krizlerinin tek bir sebebi yada göstergesi yoktur ve diğer kriz türlerinden tamamıyla yalıtılmış değillerdir. Bankacılık krizleri çoğunlukla para krizlerinden önce görülmüştür. Para krizleri döviz kurunda ani bir yükselme ve sermaye akımlarında ani çıkışları içerir; bu yüzden ödemeler dengesi ve döviz krizleri para krizi olarak isimlendirilmektedir. Para krizi her zaman değilse de genellikle sabit veya yarı sabit döviz kuru rejimlerinde görülmekte, ülke parası üzerindeki spekülatif bir atak neticesinde yapılmak zorunda kalınan yüksek bir devalüasyon veya ülke parasının değerini korumak için reel faiz oranlarının çok yüksek tutulması neticesinde ortaya çıkmaktadır. Bütüncül bir yaklaşıma göre ise para krizi döviz kuru, faiz oranı ve uluslararası rezerv oranı değişimlerinin ağırlıklı ortalamasından oluşan spekülatif baskı endeksinin değeri olarak tanımlanmaktadır.34 1990‘ların ortalarında bazı gelişmekte olan ülkelerde para krizleri bankacılık krizlerini takip etmiştir. Bazı durumlarda şiddetli para krizleri de bankacılık krizlerine yol açmıştır. Borç krizlerinin bankacılık krizlerini izlediği (1981-1982’de Arjantin ve Şili’de) yada tam tersine bankacılık krizlerinin borç krizlerini takip ettiği de (1982’de Kolombiya, Meksika, Peru ve Uruguay) olmuştur. Doğu Asya krizinde ise para krizi olarak başlayan krizler bankacılık ve borç krizlerine dönüşmüştür.35 Görüldüğü gibi krizleri birbirinden kesin çizgilerle ayırmak zordur çünkü bir içi içe geçmişlik

32 Kaminsky, G.L., “Currency and Banking Crises: The Early Warning of Distress”, IMF Working Papers, No:178, December 1999. 33 Yay, a.g.m., s.1236-1237. 34 G.L. Kaminsky and C.M. Reinhart, “The Twin Crises: The Causes of Banking and Balance of Payments Problems”, American Economic Review, 89 (3), June 1999, s. 476.

18 söz konusudur. Araştırmalarda ortaya çıkan duruma göre 1970’lerden 1980’lerin ortalarına kadar görülen krizler daha çok para ve dış borç krizleri iken, 1980’lerin ortalarından itibaren bankacılık krizleri artmaya başlamış ve 1990’larda ikiz kriz denilen para ve bankacılık krizleri aynı anda oluşmaya başlamıştır. Gelişmekte olan piyasalarda meydana gelen para krizleri gelişmiş piyasalardakilerin iki katıyken, bankacılık krizlerinin sayısı daha da fazladır.36 Bankacılık krizleri ortalama üç yılda sona ererken para krizleri bunun yarısı kadar sürmektedir. Dolayısıyla bankacılık krizlerinin maliyeti ve üretimde yarattığı kayıplar da para krizlerine göre daha fazladır. Bankacılık krizlerinde devletin mevduat garantisi kapsamında ödediği miktar Kore, Arjantin, Tayland ve Endonezya’da GSMH’nın %10’una ulaşmış, Malezya’da ise %40’ını aşmıştır.37

1.1.4.1. Bankacılığın Tarihsel Gelişimi

İlk çağlarda bankacılık faaliyetleri dini kurumlar vasıtasıyla yürütülürdü. M.Ö. 2000’lerde çıkarılan Hammurabi Kanunları’nda tapınaklarda yapılacak borç, alacak, borç faizi, rehin, ipotek, kefalet şekillerinin düzenlendiği bilinmektedir.38 Sümerler döneminde bankacılık faaliyetinin Maket denilen kuruluşlarca yürütüldüğü yapılan kazılarda bulunan belgelerden anlaşılmaktadır. Maketler din adamlarınca yönetiliyordu. Maketler çiftçilere harman zamanında geri ödenmek üzere ayni yada nakdi borç veriyorlardı. Borç alıp verme, mevduat kabul etme, hesaplar arası işlemler oldukça düzenli yapılıyordu. Hammurabi Kanunlarında da bu maketlerin nasıl işlemesi gerektiği belirtilmiştir. Faiz, ipotek, rehin, kefalet gibi uygulamalar da mevcuttu. Yine uzak ülkelerle yapılan ticarette banknot gibi tedavül eden, çek yada itibar mektubu gibi

35 Yay ve diğerleri, a.g.e., s.22. 36 IMF, World Economic Outlook, 1998, s.47. 37 Yay, a.g.m., s.1237. 38 Selim Tarlan, Tarihte Bankacılık, Maliye Bakanlığı, Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Yayın No:1986/283, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1986, s.7

19 belgeler de Sümerler tarafından kullanılmıştı.39 Bu uygulamalardan bankacılığın Sümerler döneminde gelişme gösterdiği anlaşılmaktadır. Eski Yunan’da bankacılık faaliyetleri gelişkindir. İlk bankacılık krizi de Atina’da yaşanmıştır. Bankerler çok yüksek faiz aldıklarından her site kendi bankasını kurma yoluna gitmiş böylece ilk devlet bankaları kurulmuştur. Roma İmparatorluğu döneminde gelişen ticaretle birlikte bankacılık da gelişmiştir. Daha sonraları faizlerin aşırı boyutlara ulaşması sebebiyle Vatikan Kilisesi faizi yasaklamış, bu da bankacılığı geriletmiştir. 13. Yüzyıldan itibaren borç verme işlemleri Lombardlar’ın eline geçmiştir. Lombardlar giderek güçlenirken bankacılık da gelişmiştir. Bunların işyerlerine Banchum, kendilerine ise Bancheri denmiştir. Banco adı verilen bir tahta masayla pazarlarda faaliyet gösteren bu kişilerden alacaklarını alamayanlar bu Banco’ları kırdıklarından İngilizce’de iflas etmek sözcüğü “Bankrupt” (rupt: kırmak) olarak yerleşmiştir. Aynı kelime Fransızca’da “banqueroute”, Almanca’da ise “bankrott” olarak kullanılmaktadır.40 Bu yüzden Banka kelimesinin İtalyanca ‘banco’ kelimesinden geldiği sanılmaktadır. Banco masa, sıra, tezgah gibi anlamlar taşımaktadır. Bugünkü anlamda bankaların kuruluşu 17.yy’a gitmektedir. 1609’da Hollanda’da Amsterdam Bankası, 1637’de İtalya’da Venedik Bankası, 1664’te ise İngiltere’de merkez bankası konumunda olan Bank of England kurulmuştur.41 17.yy’da ticaretin yoğun olduğu kentlerden Amsterdam’da 1609’da kurulan Amsterdam Bankası sabit nitelik ve değeri olan bir hesap parası olarak florini yaratmıştır. Hamburg Bankası banka markını yaratmıştır. 1637’de kurulan Venedik Bankası ise çek ve banknot kullanımına götüren bankacılık sistemini oluşturmuştur. İngiltere’de 1640’da tüccarların Londra Kulesi’nde saklanan altınlarına kral tarafından el konması üzerine artık krala güvenemeyen

39 İlker Parasız Modern Bankacılık Teori ve Uygulama, Kuşak Ofset, İst, 2000, s.6 40 Mehmet Günal, Türk Bankacılık Sektörünün Sorunları ve Geleceği, ATO, Ankara. Haziran 2001, s.6. 41 Eyüpgiller, Servet, Bankalarda Denetim, Kısmet Matbaası, Ankara 1985, s.6-8. Öcal, Tezer ve Ö.Faruk Çolak, Finansal Sistem ve Bankalar, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 1999, s.14-18.

20 tüccarlar ‘goldsmith’ adı verilen tüccarlara belge karşılığında altınlarını teslim etmeye başlamışlardır. Altınların atıl vaziyette durduğunu gören tüccarlar bir süre sonra ‘goldsmith nots’ denilen senetlerle borç vermeye başlamışlar ve bu senetler de zamanla banknot sistemini oluşturmuştur.42 ABD’de ise modern bankacılık örneği 1782’de kurulan Bank of North America’dır. 1791’de kurulan Bank of the United States ise hem özel hem de merkez bankası niteliğindeydi. ABD Merkez bankası niteliği taşıyan FED (Federal Reserve System) 1913’te çıkarılan kanunla kurulmuştur.43 Bankalar ilk dönemlerinden 19. yy’a kadar kendi kaynaklarıyla bankacılık yapıyorlardı. 19. yy.’dan itibaren ise mevduat toplayarak, senet iskonto ederek ve sermaye piyasası ihraçlarına aracılık ederek bankacılık faaliyetlerini yürütmeye başlamışlardır. Modern dönemde bankacılık özellikle II. Dünya Savaşından sonra uluslararası hale gelmiştir.44 1970’lerin ortalarından itibaren daha önceleri yabancı ülkelere yayılmış olan Amerika ve İngiliz bankalarının şube sayıları artarken, yabancı ülkelerde fazla yaygınlaşmamış olan Alman ve Fransız bankaları da bu alanda öne çıkmaya başlamıştır.45 Bu gelişmede özellikle Avrupa ve Amerika bankalarında biriken petro- Dolarların 3. Dünya ülkelerine borç olarak verilmesinin etkisi büyük olmuştur. Biriken bu çok fazla miktardaki sermayenin uluslararası alanda çok hızlı hareket edebilmesi bankacılık sektörünün ve enstrümanlarının da hızla küreselleşmesini getirmiştir.46 Swap, Forward, Options gibi yeni enstrümanlar da uluslararası finansal piyasaların entegre olmasına büyük katkıda bulunmuştur.47

42 Parasız, a.g.e., s.7. 43 Frederic S. Mishkin, Money Banking and Financial Markets, New York, 5. Baskı, 1998 s.264-266. 44 Tezer Öçal, Ö.Faruk Çolak, Selahattin Togay, ve Kadir Eser, Para Banka Teori ve Politika, Gazi Kitabevi, Mart 1997, s.105. 45 Sinan Sönmez, Dünya Ekonomisinde Dönüşüm Sömürgecilikten Küreselleşmeye, İmge Kitabevi, Mart 1998, s.207-208. 46 Sönmez, a.g.e., s.196 47 Tamer Aksoy, Çağdaş Bankacılıkta Son Eğilimler ve Türkiye’de Uluslarüstü Bankacılık Sistematik ve Analitik Bir Yaklaşım, SPK Yayını, Ankara 1998, s.114.

21 1960’lardan itibaren Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ) tüm dünyadaki yayılmalarını hızlandırmışlardır. Büyük bankalar da ÇUŞ’lar gibi çok uluslu olma eğilimlerini arttırmışlardır. Örneğin 1960’da sadece 8 Amerikan bankasının yurtdışı şubesi varken bu rakam 1975’te 125’e yükselmiştir. Bu şubelerdeki aktiflerin tutarı ise 1960’ta 3,5 milyar Dolardan Haziran 1976’da 181 milyar Dolara yükselmiştir. Diğer gelişmiş ülkeler ABD’yi biraz geriden takip etmişlerse de kısa zamanda çok mesafe kat etmişlerdir.48 Gelişmiş batılı ülkelerde biriken sermaye, düşen kar ve yatırımlar yüzünden 3. Dünya ülkelerine yönelmiştir. 1960’ların sonunda başta Brezilya ve Meksika olmak üzere GOÜ’ler çokuluslu özel bankalardan kredi almaya başlamış ve bu durum 1970’ler boyunca devam etmiştir. İthal ikameci ve kamu yatırımlarını arttırıcı politikalar uygulayan bu ülkeler özellikle sermaye mallarının yetersiz kaldığı noktalarda çokuluslu özel banka kredilerine yönelmişlerdir. Euro-Dolar piyasaları projelerin ve fonların kullanılma biçimlerini denetleyen Dünya Bankası’na karşı da alternatif oluşturmuştur. Bu durum yeni bir finansman yapısının oluşumu anlamına geliyordu.

1970’ler

II. Dünya Savaşı sonrasında Dünya Bankası’nın verdikleri başta olmak üzere resmi finansman yapısının yerini çokuluslu özel bankaların verdiği finansmanlar almıştır. 1970’ler boyunca GOÜ’lere verilen krediler 1982 Meksika krizine kadar her yıl %20-25 oranında artarak sürmüştür.49 1970 Aralığı’nda GOÜ'lerin dış kamu borçlarının %30'u özel kaynaklardan, bunun da yalnızca %8’i özel bankalardan alınmıştı. 1976 Aralığı’nda bu oranlar sırasıyla %41 ve %26 olmuştur.50 1981’de ise toplam borcun %70’i özel bankalardan elde ediliyordu.51

48 Griffith Jones, ve B.Stallings “New Global Financial Trends: “Implica tions For Development” Barbara Stallings (ed.) Global change, Regional Respense: The New İnternational Gorteste of Development, 2. Baskı, New York, Cambridge University Press, s.155. 49 J. Kolko, Restrcturing The World Economy, New York.Pantheon Books, 1988, s.116. 50 Jones ve Stallings, a.g.e., s.207 51 Kolko, a.g.e., s.47

22 GOÜ’lerin Euro-Dolar piyasasına girişleri 1970’lerin başıdır. Bu dönemde Euro-Dolar piyasaları uzun ödeme vadeleri, düşük faiz oranlarıyla cazip piyasalardı. 1970’lerdeki petrol krizinden sonra bu piyasalar yeniden düzenlendi. GOÜ piyasalarının daha riskli görünmeleri sebebiyle OPEC ülkelerinin fonları özellikle Londra ve NewYork piyasalarına yöneldi. GOÜ’lere verilen kredilerin ise şartları kötüleşti. 1973-75’te verilen Euro-Dolar kredilerinin %82,5’inin vadesi 7 yıl ve daha uzunken 1974-75’te aynı vadede verilen kredi oranı %31’e düştü. Fakat çok uluslu bankalar bir süre sonra ellerinde biriken fazla fonu mecburen GOÜ’lere kullandırmaya başladılar. Sıkı bir rekabetin yaşandığı piyasada krediler itinasız bir şekilde verilmeye başlandı.52 Bu kredilerin büyük bir kısmı ticari bankalardan sağlanan sendikasyon kredisi şeklindeydi. Borç alanlar ise çoğunlukla ülkelerin kamu kesimiydi ve borçlar Dolar üzerinden ve LIBOR faiziyle alınıyordu. En fazla borcu olan onbeş ülkenin çoğu da Latin Amerika ülkesiydi. 1974-78 arasında petrol ithalatçısı gelişmekte olan ülkelerin cari hesap açıkları 180 milyar Doları bulmuştu. 1970’te tüm gelişmekte olan ülkelerin orta vadeli borçları sadece 4 milyar Dolar iken 1980’lerde 135 milyar Dolar olmuştur. En fazla borcu olan Brezilya ve Meksika’nın borcu toplamın %37’sini oluşturuyordu.53

1980’ler

1980’lerin başında başta ABD ve İngiltere olmak üzere gelişmiş ülkelerin enflasyonla mücadelede kullandığı sıkı para politikaları bu ülkelerde likidite sıkıntısına, faizlerin yükselmesine ve resesyona yol açmıştır. İç piyasalarda faiz oranlarının serbest bırakılması da bankaların karşısına ciddi rakipler çıkarmıştır. Bankerler ve yatırım fonları bunların başında gelir. Bu yüzden de bankaların mevduat toplaması zorlaşmış ve artan maliyetleri kredilere yansıtmışlardır. ABD’de 1960’ta toplam mevduat içinde vadesiz mevduatların payı %60 iken 1994’te %20’lere gerilemiştir.54 Yükselen faizler borçlu ülkelerin kredi maliyetini arttırırken, resesyon da gelişmekte olan ülkelerin ihracatını olumsuz yönde etkilemiştir. Cari hesap açıkları hızla artan borçlu ülkeler bir süre sonra borçlarını geri ödeyemez duruma gelmişlerdir. En

52 Jones ve Stallings, a.g.e., ss.207-211 53 Yay ve diğerleri, a.g.e., s.17. 54 F.Edwards ve F.Mishkin “The Decline of Traditional Banking: Implications for Financial Stubility and Regulatory Polic” Federal Reserve Bank of New York Economic Policy Review, Temmuz 1995,s.31.

23 fazla borcu olan 17 ülkenin faiz ödemeleri 1978’de ihracat gelirlerinin %10’u iken 1982’de bu oran %28’e çıkmıştır.55 1982’de az gelişmiş ülkelerin dünyanın en büyük ilk on bankasına olan borcu bu bankaların sermaye ve rezervleri toplamının %325 fazlasıydı. Citicorp sermayesinin %231’ini beş Latin Amerika ülkesine kredi olarak vermişti ki bu da yaklaşık 10,4 milyar Dolara tekabül ediyordu. Citicorp’un kazancının %20’si tek başına Brezilya’dan geliyordu.56 1982 Meksika krizinden sonra bile bu durum banka iflaslarına yol açmamıştır çünkü yeniden yapılandırma programları devreye girerek bu bankalara yeni gelir kaynakları bile oluşturulmuş, bankaların karlı şekilde çalışmaya devam etmelerini sağlayacak yeni anlaşmalar yapılmıştır.57

1990’lar

1980’lerde yaşanan borç krizi banka borç/öz sermaye oranlarının yükseltilmesine yol açmıştır. Bunun neticesinde artan sermaye maliyeti kredi maliyetlerinin de artmasını getirmiştir. Bu durum borç alanları (hükümet, kamu kuruluşları, büyük işletmeler) bankalardan uluslararası sermaye piyasalarında doğrudan borç almaya ve de bankaların da geleneksel rollerini (mevduat toplayıp kredi verme) değiştirmelerine yol açmıştır.58 Enformasyon teknolojisindeki ilerlemeler de firmaların ve bireylerin banka kredisi dışındaki finansman imkanlarına ulaşmasını kolaylaşmıştır. Menkul kıymetleştirme, hisse senedi ve tahvil piyasasının gelişmesi finansman talebinin banka kredilerinden bu alana yayılmasına yol açmıştır. Bu tür finansman araçlarının banka kredisine oranı 1970’te %5 iken 1994’te %20’ye yükselmiştir. Sermaye piyasalarının gelişmediği ülkelerde bile Eurobond ve off-shore piyasaları gibi

55 Yay ve diğerleri, a.g.e., s.17. 56 Kolko, a.g.e., s.116 57 A.e., s.118 58 B.Chadha ve D. Folkerts Landau, 1999,s. 199-200 “The Evolving Role of Banks in İnternational Capital Flows(1) “Martin Feldstein (Ed.) International Capital Flows (A National Bureau of Economic Research Conferce Report-Procedings of a Canference Hold in Woodstock) Vt., on Dtc.17-18,1997) Chicago: The University of Chicago Press.

24 piyasalarla bu ihtiyaç giderilebilir hale gelmiştir. Bunun üzerine bankalar da özellikle menkul kıymet portföylerini geliştirerek, kredilerini azaltmışlardır.59 ABD, İsveç, Norveç, Finlandiya ve Japonya gibi ülkelerdeki bankalar kredilerini gayrimenkul piyasasına yönlendirmişler fakat gayrimenkul piyasalarının düşmesi neticesinde büyük banka iflasları yaşanmıştır. Haziran 1995’te Japon bankalarının kredi zararının 40 trilyon Yen yani 470 milyar Dolar olduğu tahmin edilmektedir.60 Özellikle ABD’de hayat sigortası şirketleri ve emeklilik fonlarının yaygınlaşmasıyla çeşitlenen uluslararası portföy yatırımları, finansal piyasaların liberalizasyonu, ortak fonların büyümesi ve Gelişmiş Ülkeler’deki (özellikle ABD) faiz oranlarının düşmesiyle artmıştır. Bu yatırımlar reel faiz oranlarının çok yüksek olduğu Gelişmekte Olan Ülkeler’e akmıştır. Latin Amerika’ya yönelen sermaye akımları 1978-81 arasında ulaştıkları en yüksek rakam olan 24 milyar Dolar’ı aşarak 1991’de 40 milyar Dolar’a, 1992’de 64 milyar Dolar’a, 1993’te ise 69 milyar Dolar’a ulaşmıştır. 1990’larda ortaya çıkan bütün krizlerden önce portföy yatırımları ve banka borçlarının payının şiddetle arttığı görülmektedir. 61 Küreselleşme sürecinde yani özellikle 1990’larda, bankaların faaliyet alanları değişip genişlese de uluslararası sermaye akışı alanında en önemli kurumlar olma özelliklerini devam ettirmişlerdir.62

59 Edwards ve Mishkin, a.g.e., s.31 60 A.e., s.34 61 Yay ve Diğerleri, a.g.e., s.18. 62 Chadha ve Landau, a.g.e., s.207

25 1.1.4.2. Bankacılık Krizlerinin Nedenleri

1.1.4.2.1. Bankacılık Krizlerine Neden Olan Mikro-ekonomik Faktörler

Bankalar çoğunlukla firmalarla mudiler arasında aracılık işlevi gören kuruluşlardır. Firmalara kullandırılan krediler ise büyük oranda mevduata veya dış kredilere, belli miktarda ise özkaynaklara dayalıdır. Dolayısıyla bankalar çok büyük finansal kaldıraç oranıyla (borç/özkaynak) faaliyet gösteren kuruluşlardır. Yine bankaların bir başka temel özelliği de kısa vadeli olarak elde ettikleri fonları müşterilerine daha uzun vadeli olarak borç veren kuruluşlar olmalarıdır. Bu durum da bankaları tabiatları gereği riske açık kuruluşlar haline getirmektedir. Bankacılık krizlerine neden olan mikro- ekonomik faktörler bankaların mali yapılarına bakarak tespit edilebilir. Bankaların mali durumları kısaca CAMELS olarak isimlendirilen uluslararası kabul görmüş finansal analiz yöntemiyle ortaya konulmaktadır. CAMELS’deki her bir harf bankaların mali tablolarından hareketle hesaplanan bir oranı (rasyo) ifade etmektedir. Buna göre ilk harf olan “C” Sermaye Yeterliliğinin İngilizce karşılığı olan “Capital Adequacy”nin ilk harfini ifade etmektedir. “A” Varlık Kalitesini (Asset Quality), “M” Yönetim Yeterliliğini (Management Adequacy), “E” Karlılık Durumunu (Earnings), “L” Likiditeyi (Liquidty), “S” ise Piyasa Risklerine Duyarlılığı (Sensitivity to Market Risks) ifade etmektedir.63

63 Ramazan Küçükbıçakçı, Banka Yeniden Yapılandırma Programları ve Ekonomik Sonuçları, Yayımlanmamış Uzmanlık Yeterlilik Tezi, TCMB Bankacılık Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü, Ankara, Ağustos 2004, s.6.

26 1.1.4.2.1.1. Sermaye Yeterliliğinin Düşük Olması

Bankalar mudilerden topladıkları paraları kredi olarak verdiklerinden bir iflas olması halinde asıl zararı mevduat sahipleri üstlenmektedir. Banka hissedarları ise bankaya koydukları sermaye kadar sorumluluk altına girmektedirler. Bu yüzden bankaların sahip olduğu özkaynaklar bankalar sıkıntıya düştüklerinde oldukça önemli hale gelmektedir. Banka özkaynakları; ödenmiş sermaye, yedek akçeler, ödenmiş sermaye enflasyon düzeltme farkı, sabit kıymet yeniden değerleme fonu, menkul değerler değer artış fonu, dönem karı (zararı), geçmiş yıllar karı (zararı) toplamından oluşmaktadır. Önceki yıllarda sermaye yeterlilik ölçüsü olarak özkaynaklar/toplam aktifler oranı dikkate alınırken, 1988 yılından itibaren Basel Bankacılık Denetim Komitesi yasal düzenlemeyle yeni sermaye yeterlilik ölçüsü olarak özkaynaklar (Sermaye Tabanı)/risk ağırlıklı aktifleri belirlemiştir (Tablo 1.1.). Aktifler risk gruplarına ayrılmakta (Tablo 1.2.), böylece bankanın karşı karşıya kaldığı riskler daha gerçekçi olarak hesaplanabilmektedir. 1996 yılından itibaren ise Basel Komite özkaynaklar/ ( risk ağırlıklı varlıklar + piyasa riskine esas tutar) oranını esas almaya başlamıştır yani risk ağırlıklı varlıklara piyasa riskini de eklemiştir. Piyasa riski ise faiz riski, kur riski, hisse senedi riski ve ticari mal riski toplamından oluşmaktadır. Bir başka risk ölçüsü olarak (özkaynaklar- duran aktifler)/Toplam aktifler oranı da alınmaktadır.

27 Tablo 1.1. 1988 Basel Uzlaşısı’na Göre Sermaye Yeterlilik Standart Oranının Hesaplanması

A. Ana Sermaye (Birinci Kuşak) Ödenmiş Sermaye Yedek Akçeler Kamuya Açıklanmış Rezervler (Dağıtılmamış Karlar)

B. Katkı Sermaye (İkinci Kuşak) İhtiyati Rezervler Yeniden Değerleme Genel Karşılıklar Sermaye Benzeri Krediler

C. Sermaye = (A+B) D. Sermayeden İndirilen Karlar Şerefiye Finansal İştirakler

E. Sermaye Tabanı = (C-D) F. Toplam Risk Ağırlıklı Varlıklar (Kredi Riski) Risk Ağırlığı %0 Olanlar Risk Ağırlığı %20 Olanlar Risk Ağırlığı %50 Olanlar Risk Ağırlığı %100 Olanlar

Minimum Sermaye Yeterlilik Standart Oranı = E/F = Sermaye Tabanı/Kredi Riski %8

Kaynak: Nihal Değirmenci, “Sermaye Yeterliliği Konusunda Basel Standartları ve Seçilmiş Bazı Ülkelerdeki Uygulamaların Değerlendirilmesi”, TCMB, Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi, 2003, s.23. (çevrimiçi) http://www.tcmb.gov.tr/kutuphane/TURKCE/anasayfa.html. (13 Aralık 2006)

28 Tablo 1.2. Bilanço İçi Aktiflere Verilen Risk Ağırlıkları

Risk Katsayısı Ağırlıklandırılacak Bilanço Aktifleri %0 *Nakit Değerler *Ulusal para ile merkezi hükümetlere ve merkez bankalarına verilen borçlar *OECD ülkelerinin merkez bankaları ve merkezi hükümetlerine verilen diğer borçlar *OECD ülkelerinin merkezi hükümetleri tarafından garanti edilen teminatlı aktifler %20 *Çok taraflı kalkınma bankalarından olan veya bu bankalar tarafından teminat altına alınmış aktifler *OECD içindeki bankalara ait veya bu bankalar tarafından garanti edilmiş krediler *OECD dışında yer alan bankalara kullandırılan vadesi 1 yıla kadar olan krediler *OECD içinde olup, merkezi hükümet dışında yer alan kamu teşebbüslerine verilen borçlar *Tahsil edilmekte olan nakit aktifler %50 İpotek karşılığı kullandırılan banka kredileri %100 *Özel sektöre kullandırılan banka kredileri *OECD dışında bankalara kullandırılan vadesi 1 yıldan uzun olan banka kredileri *OECD dışındaki ülkelerin merkezi hükümetlerine kullandırılan krediler *Mülkiyeti kamuya ait ticari firmalara kullandırılan krediler *Tesisler, üretim yapılan yerler, techizatlar ve diğer sabit aktifler *Gayrimenkul Yatırımları *Diğer bankalar tarafından ihraç edilen sermaye araçları *Tüm diğer varlıklar

Kaynak: International Convergence on Capital Measurement and Capital Standarts, BIS, Basle, 1988, s.21.

29 1.1.4.2.1.2. Aktif Kalitesinin Düşük Olması

Bankaların içine düştükleri sıkıntıyı aşmada sermaye yeterlilik oranı tek başına yeterli olmamakta, bankaların aktif kalitesi de önemli hale gelmektedir. Özellikle hızlı büyüme ortamlarında bankaların verdikleri kredilerde hızlı bir artış gözlenmektedir. Bu hızlı artışın ardında ise bankaların hem yurtiçinden hem yurtdışından kolayca borçlanabilmesi yatmaktadır. Hem kredi bulmanın hem de vermenin bu derece kolaylaştığı ortamlarda aktif kalitesi giderek bozulmakta, buna mukabil bankalar takipteki kredilere yeterli karşılık ayırmamaktadırlar. Bankaların aktif kalitesini belirleyen en önemli unsur takipteki kredilerin toplam krediler içindeki payıdır; çünkü alacakların tahsilinin gecikmesi bankaların nakit akışını olumsuz yönde etkilemekte, bankaların karlılığını azaltırken, yükümlülüklerini de zamanında yerine getirememelerine neden olmaktadır. Asya krizinde tahsili gecikmiş alacakların toplam krediler içindeki payı Endonezya’da yüzde 65-70, Güney Kore’de yüzde 30-40, Tayland’da ise yüzde 33 olarak gerçekleşmiştir.64 Bankaları sıkıntıya sokan ve aktif kalitesini bozan çok yaygın bir uygulama da grup şirketlerine, iştiraklere ve ana sermayedarlara kredi kullandırmaktır. Bankalar bu yola kendi şirketlerine, iştiraklerine ve ana sermayedarlarına piyasaya göre çok daha ucuza kredi kullandırmak amacıyla başvurmaktadırlar. Hatta süreç genellikle ters işlemekte ve holdingler kendi grup şirketlerine ucuz kredi sağlayabilmek için banka satın almaktadırlar.

64 Carl Johan Lindgren, Tomas J.T. BAlino, CharlesEnoch, Anne-MArie Gulde, MArc Quinty and Leslie Teo, “Financial Sector Crisis and Restructuring Lessons from Asia”, IMF

30 1.1.4.2.1.3. Düşük Karlılık

Bankalar da diğer tüm şirketler gibi kar amacıyla kurulmuş şirketlerdir. Düşük karlılık bankaların özkaynaklarının da güçlenmesini önleyeceğinden sermaye yeterlilik standart oranının da düşmesine yol açacak ve bankayı zamanla risklere daha açık hale getirecektir. Bankanın karlılığını ölçmede kullanılan oranlar net dönem karı/özkaynaklar (ROE:Return On Equity), net dönem karı/ortalama ödenmiş sermaye ve net dönem karı/ortalama toplam aktifler (ROA: Return On Assets) oranlarıdır.

1.1.4.2.1.4. Bankacılık Sektörünün Karşı Karşıya Olduğu Riskler

Risk bankacılığın ayrılmaz bir parçasıdır. Riski en aza indirecek önlemler alınsa ve yatırımlar yapılsa da bankacılıkta para kazanmanın yolu risk almaktan geçer. Bankacılık esas itibariyle risk yönetimidir. Finans sektöründe risk firmanın nakit akışının volatilitesi ve standart sapması olarak tanımlanabilir.65 Riski zararın belli bir olasılıkla gerçekleşme ihtimali olarak da ifade edebiliriz.66 Bankacılıkta belli başlı riskler şöyledir:

a) Faiz Oranı Riski

Bankaların aktifleri ve pasifleri genellikle sabit faizlidir. Bankaların sabit faizli aktifleri pasiflerinden genellikle daha uzun vadeli olduğundan faiz oranlarındaki bir artış karlılığı düşünerek önemli bir faiz riski oluşturur. Bu durum pozitif açık olarak nitelendirilir. Tersi durum ise yani sabit faizli

Occasional Paper, No:188,1999, s.13. http://www.imf.org/external/pubs/ft/op/opfinsec/op188.pdf (10 Ekim 2006) 65 Shelagh Heffernan, Modern Banking in Theory and Practice, John Wiley and Sons, 1996, s.164. 66 Dilek T.Uludağ, Aracı Kurumların Mali Yapılarını Güçlendirmeye Yönelik Bir Yöntem: Sermaye Yeterliliği, SPK Yayın No:134, Nisan 2001, s.7.

31 pasiflerin aktiflerinden daha uzun vadeli olması ise negatif açıktır ve faiz oranlarındaki düşüşten olumsuz etkilenir.67 Yeni türev enstrümanlardan olan fFaiz swapi ile bu risk azaltılabilmektedir.68

b) Döviz Kuru Riski

Mevduat toplamada sorun yaşayan yada yurt dışından ucuz kredi bulabilen bankalar dövizle borçlanırlar. Eğer yabancı para (yükümlülükleri) pasifleri aktifleri geçiyorsa yani banka açık pozisyondaysa (short position) döviz kurunun yükseltilmesi bankayı ödeme güçlüğüne sokar. Tersi durumda yani döviz aktifleri pasiflerini geçiyorsa yani kapalı pozisyonda ise (long position) döviz kurunun düşmesi bankayı zarar ettirir.69 Döviz kuru riskinden kaçınmak için futures, options, hedging ve swap türü işlemlere başvurulmaktadır.70

c) Kredi Riski

Bankaların temel faaliyeti mevduat toplayıp kredi kullandırmak ve buradan faiz elde etmektir. Verilen kredilerin geri dönmeme ihtimali en büyük risktir. Özellikle az sayıda müşteriye büyük krediler vermek, belli sektörlerde krediyi yoğunlaştırmak, grup içi kredi kullanımı, vb. bu riski arttırmak anlamına gelir. Herhangi bir iflasta banka büyük zarara uğrar. Bu risk çok sayıda müşteriye kredi vererek azaltılabilirse de, risk tanımı gereği her zaman mevcut olduğundan kredilere alınan teminatlar ve kefiller sağlam tutularak bu risk azaltılabilir. Yatırım ve ticaret portföyü ile aktiflerin menkul kıymetleştirilmesi, bankalararası borçlanma ve gecelik mevduat, kredi riskinin diğer kaynakları olarak sayılabilir.71

67 Joel Besis, Risk Management in Banking, John Willey and Sons, New York, July 2001 s.9 68 Halil Seyidoğlu, Uluslararası İktisat, Güzem Can Yayınları N.20, ist. 2003, s.342, 69 Besis, a.g.e. s.10 70 Seyidoğlu, a.g.e., ss.326-346 71 Hasan Kaval, Bankalarda Risk Yönetimi, Ankara, Yaklaşım Yayınları, 2000, s.111.

32 Kredi riskinin azaltılması için özellikle Basel Komite tarafından belli kriterler getirilmiştir. Risk /öz sermaye oranı, belli bir şahıs veya gruba verilecek kredinin banka sermayesinin belli bir oranını geçememesi ve risk yoğunlaşmasının azaltılması gibi kriterler bunlardandır.72 Özel sektöre verilen kredilerin GSYİH’ya oranının çok fazla artması yaklaşan bir krizin habercisi olabilmektedir. Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi gelişmekte olan ülkelerde özel sektöre verilen kredilerin GSYİH’ya oranının arttığı yılların kriz dönemleriyle çakışması da buna işaret etmektedir.

Tablo 1.3. Gelişmekte Olan Ülkelerde Özel Kesime Verilen Banka Kredileri (GSYİH’nın Yüzdesi)

1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 Kore 0.5 0.54 0.6 0.66 0.72 0.79 0.84 0.92 0.94 Çin 0.87 0.93 1.01 1.13 1.21 1.25 1.25 1.36 1.48 Tayland 0.98 1 1.21 1.15 1.08 0.85 0.74 0.81 0.79 Şili 0.49 0.53 0.54 0.56 0.59 0.61 0.63 0.61 0.61 Meksika 0.29 0.18 0.25 0.23 0.19 0.17 0.15 0.17 0.15 Hindistan 0.23 0.24 0.24 0.24 0.26 0.26 0.29 0.33 0.32 Endonezya 0.53 0.55 0.61 0.53 0.2 0.21 0.21 0.22 0.24 Malezya 0.8 0.92 1.02 1.05 1 0.94 1.01 0.99 0.97 Brezilya 0.33 0.28 0.29 0.3 0.29 0.28 0.29 0.28 0.28 Filipinler 0.38 0.49 0.56 0.48 0.42 0.39 0.36 0.33 0.31 Polonya 0.17 0.21 0.23 0.24 0.27 0.27 0.28 0.28 0.29 Rusya 0.1 0.08 0.11 0.16 0.13 0.13 0.16 0.18 0.21 Türkiye 0.18 0.21 0.25 0.22 0.21 0.22 0.22 0.14 0.16

Kaynak: Oğuz Esen, “Bankacılık Krizleri, Yeniden Yapılandırma Programları ve Türk Bankacılık Sektörü”, ESİAD, Siyasa, Yıl:1, Sayı:1, Bahar 2005, s.16.

72 A.İ. Karacan, Bankacılık ve Kriz, Finans Dünyası Yayınları No:1, 1996, s.25.

33

d) Likidite Riski

Bankalar genellikle kısa vadeli mevduat toplayıp uzun vadeli kredi kullandırır. Vade uyumsuzluğu riski dediğimiz bu risk likidite riskidir. Likidite riski genelde bankacılık sektörünün tümü için değil tek tek bankalar için geçerlidir çünkü bir bankadan çekilen para eğer farklı bir yatırım alanı seçilmişse tekrar başka bir bankaya döner. Fakat eğer bir bankanın sıkıntıya girmesi mudileri panikletip banka hücumuna yol açarsa tüm sistemi tehlikeye sokabilir. Bu yüzden bankaların mevduatının ne kadarını nakit olarak tutacağı, ne kadarını karşılık olarak ayıracağı, ne kadarını yüksek likiditesi olan enstrümanlara yatıracağı kanunlarla belirlenir. Likidite sorunu bankalar için oldukça önemli bir sorundur zira bankalar kısa vadeli olarak topladıkları fonları daha uzun vadeli olarak borç vermektedirler ve bu da vade uyumsuzluğuna yol açmaktadır. Banka hücumu durumunda bankanın elinde tüm mudilerin taleplerini bir anda karşılayacak kadar likidite olmadığından bankalar ödeme sıkıntısına düşmekte ve aktiflerini daha düşük fiyattan satmak zorunda kalmaktadırlar. Finansal piyasalara yönelik bir sıkıntı yada panik havası oluştuğunda bankaların yapıları gereği yüklendikleri vade uyumsuzluğu karşılarına likidite sıkıntısı olarak çıkmaktadır. Aktiflerin vadesi pasiflerin vadesine göre daha uzun olduğundan pasifler daha önce fiyatlanmakta ve örneğin faiz oranlarındaki artış bankayı olumsuz yönde etkilerken, azalış ise olumlu yönde etkilemektedir. Bu yüzden merkez bankaları mevduatın belli bir oranını mevduat munzam karşılığı olarak kendisinde her an kullanılmaya hazır olarak tutmaktadır. Yine disponibilite de bankaların yaşayabileceği bir likidite sıkıntısına karşı sigorta olarak tutulmaktadır. Yine de bankalar eğer sorun sadece vade uyumsuzluğu ise dış piyasalardan kolaylıkla borçlanabilmektedirler.73 Bankaların likit kalabilmeleri aynı zamanda onlara doğacak fırsatlardan da yararlanabilme imkanı sunmaktadır.

73 E.Cade, Marging Banking Risks, Glenlake Publishing Company, Chicago, 1999, s.60.

34 1.1.4.2.2. Bankacılık Krizlerine Neden Olan Makro-ekonomik Faktörler

Makro-ekonomik göstergelerle bankacılık krizleri arasında bir ilişkinin var olduğu inkar edilemez ancak bu ilişkinin yönü konusunda belirsizlikler vardır. Bankacılık krizlerininmi makro-ekonomik yapıyı olumsuz etkilediği yoksa tersininmi geçerli oluğu çok açık değildir. Demirgüç-Kunt ve Detragiache tarafından 1981-1994 arasında 65 gelişmiş ve gelişmekte olan ülke bazında yapılan çalışmada özellikle düşük GSYİH, yüksek reel faiz oranları ve yüksek enflasyonun bankacılık krizi oluşturma olasılığını arttırdığı sonucuna varılmaktadır.74 Hardy ve Pazarbaşıoğlu’nun 38 ülke verisini kullanarak yaptığı çalışmaya göre ise bankacılık krizlerinin temel nedenleri büyüme oranlarındaki düşüş, kredi hacmindeki artış, enflasyon oranındaki değişkenlik, yüksek faiz oranları ve yüksek oranlı sıcak para girişleridir.75 Bankalar reel sektörü finanse eden kurumlar olduklarından makro-ekonomik yapıdaki bozulmalar örneğin düşük büyüme hızı veya enflasyondaki istikrarsızlıklar firmaları etkilemekte, mali bünyeleri bozulan firmalar bankalardan aldıkları kredileri geri ödemede zorlanmakta ve bu durumdan bankalar da etkilenmektedir. Özellikle de sermaye piyasasının fazla gelişmediği ve finansal aracılık görevinin büyük ölçüde bankacılık sektörü tarafından yürütüldüğü gelişmekte olan ülkelerde bu tip makro-ekonomik sorunlar bankacılık sektörünü çok fazla etkilemektedir. Özellikle yüksek bir büyüme döneminin ardından gelen makro-ekonomik şoklar krizleri daha da şiddetlendirmekte ve para krizleriyle bankacılık krizlerinin birlikte görüldüğü ikiz krizlere yol açmaktadır. Yüksek büyüme hızlarının yakalandığı dönemde aşırı para ve kredi genişlemesi, dışarıdan

74 Aslı Demirgüç-Kunt ve Enrica Detragiache, “The Determinants of Banking Crises: Evidence from Developed and Developing Countries”, s.3. (çevrimiçi) http://www.worldbank.org/html/dec/Publications/Workpapers/WPS1800series/wps1828/wps18 28.pdf. (17.09.2005) 75 Daniel C. Hardy and Ceyla Pazarbaşıoğlu, “Leading Indıcators of Banking Crises: Was Asia Different?”, IMF Working Paper, No:98/11, s.19. (çevrimiçi) http://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/wp9891.pdf (16 Ekim 2006)

35 dövizle borçlanmanın kolaylaşmasına bağlı olarak yüksek miktarlarda sıcak para girişinin yaşanmasının ardından gelen durgunluk ve makro-ekonomik değerlerdeki bozulma süreci tersine çevirmekte ve bu durumdan ilk elde reel sektörle bankacılık sektörü etkilenmektedir. Geri dönmeyen kredilerle birlikte bankacılık sektörünün yapısal sorunları devreye girmekte ve krizin boyutları bir anda büyümektedir; çünkü bankacılık sektörü yapısı gereği daha uzun vadeli aktifleri daha kısa vadeli pasiflerle fonlamaktadır. Kriz esnasında likidite sıkıntısına düşen bankalar aktiflerini hemen likidite etmek zorunda kaldıklarından gerçek fiyatının altında satmak zorunda kalmaktadırlar. Öte yandan zaten piyasada krizden dolayı aktif fiyatlarında büyük düşüler yaşanmakta hatta bu düşüşlere rağmen aktifler satılamamaktadır. IMF tarafından yapılan bir çalışmaya göre 1975-1997 yılları arasında 53 sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkede 54 bankacılık krizi gerçekleşmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde daha fazla bankacılık krizi görülmüş ve bu krizlerin yüzde 82’si makro-ekonomik değerlerde bozulmayla birlikte ortaya çıkmıştır.76 Bu yüzden özellikle bankacılık sektörü risk yönetiminde çok itinalı olmalı ve ekonominin genişleme dönemlerinde yüksek riskler almamaya özen göstermeli, başta sermaye yeterlilik standart rasyosu olmak üzere mali bünyesiyle ilgili rasyolarının bozulmamasına dikkat etmelidir.

1.1.4.2.2.1. Enflasyon ve Büyüme Oranlarındaki İstikrarsızlık

Gelişmekte olan ülkelerde enflasyon oranları yüksek seyrederken, büyüme oranları da yıldan yıla istikrarsız bir şekilde değişmektedir. Enflasyon oranlarının yüksek seyretmesi bankaların nominal karlarını arttırmakta ve enflasyondan arındırılmış gerçek karlarının hesaplanmasını zorlaştırmaktadır. Enflasyon oranlarının yüksek seyretmesi faiz oranlarının da yüksek seyretmesine sebep olmakta bu da bankaların aktiflerinin değerini düşürürken, kompozisyon yapısına bağlı olarak borçlarını da ağırlaştırabilmektedir. Yüksek

76 Küçükbıçakçı, a.g.e., s.14.

36 enflasyon ortamında firmaların yatırım kararları da olumsuz etkilenmekte, bu da bankaların toplam karlarını düşürmektedir. Büyüme oranlarındaki istikrarsızlık ise daha da büyük sorunlara yol açmaktadır. Yüksek büyüme oranlarının yakalandığı yıllarda bankaların verdikleri kredilerde büyük artışlar görülmektedir. Yurtiçi kaynakların yetersiz olduğu durumda ise yurtdışından dövizle borçlanılarak firmaların artan kredi talepleri karşılanmaktadır. Yüksek büyümenin durduğu veya tersine döndüğü durumda ise firmalar kredileri geri ödemekte zorlanmakta, bu da bankaları zor duruma düşürmektedir. Finansal krizlerlerle ilgili erken uyarı işaretleri üzerine yapılan çalışmalarda şiddetli ve keskin ekonomik daralma dönemlerinin bankacılık ve finansal krizleri öncelediği görülmüştür. 1969-94 döneminde sistemik bankacılık krizi yaşayan ülkelerde yüksek enflasyon oranlarının ve büyüme oranlarında istikrarsızlığın, böyle bir kriz yaşamayan ülkelere göre oldukça yüksek olduğu ampirik çalışmalarla ortaya konmuştur.77

1.1.4.2.2.2. Faiz Oranları, Döviz Kuru, Sermaye Hareketlerindeki İstikrarsızlık ve Cari İşlemler Açığındaki Artış

Özellikle sabit döviz kuru sistemi uygulayan ülkelerde ülke parasının aşırı değerlenmesi cari işlemler açığını arttırmaktadır. Cari işlemler açığı yüksek olan ülkeler eğer bu açıklarını kısa vadeli sermaye girişleriyle finanse ediyorlarsa sermaye girişinin sürekli olabilmesi için faiz oranlarını yüksek değerlerde tutmak zorunda kalmaktadırlar. Böyle ortamlarda bankalar döviz kuru sabit olduğundan ve ülke içinde faiz oranları yüksek olduğundan dışardan dövizle borçlanarak ülke içinde yerli para cinsinden kredi kullandırmaktadırlar. Bu şekilde bankaların pasifleri yabancı para cinsinden artarken aktifleri yerli para cinsinden artmakta ve bankaların açık pozisyonu giderek büyümektedir. Artan cari açık sürdürülemez olduğunda yada ülkeye gelen sıcak para sahipleri olası bir devalüasyon korkusuyla ülkeden çıktıklarında döviz kriziyle birlikte

77 Goldstein ve Turner, a.g.e., s.113.

37 bankacılık krizi de (ikiz krizler) yaşanmaktadır.78 Ülkemizde 2001 krizi öncesinde Demir Bank sabit döviz kuru sistemine güvenerek yurtdışından dövizle borçlanmış ve yüksek faizlerden faydalanabilmek için aktif portföyünün büyük kısmını DİBS’den (Devlet İç Borçlanma Senedi) oluşturmuştur. Bu şekilde yüksek açık pozisyonu oluşturan banka sabit döviz kuru sürdürülemeyip devalüasyon yaşanınca iflas edip TMSF bünyesine alınmıştır.

1.1.4.2.2.3. Dışsal Şoklar

Bilişim ve telekomünikasyon teknolojisindeki gelişmeler, sermayenin küreselleşmesi ve ülkeler arasında çok hızlı bir şekilde dolaşması, ülkeler arasındaki mali ve ticari ilişkilerin büyük boyutlara varması vb. gelişmeler ülkelerin ekonomilerinin birbirlerine olan bağımlılıklarını ve birbirlerinden etkilenmelerini arttırmıştır. Özellikle finansal deregülasyon sürecinin sermaye hareketlerini serbestleştirmesi sermayenin ülkeler arasında hızla dolaşmasını kolaylaştırarak finansal krizlerin bulaşıcı hale gelmesinde etkili olmuştur. Tayland’da başlayan krizin diğer ülkelere de büyük bir hızla yayılarak Asya Krizi’ne dönüşmesi bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Bankacılık krizlerine yol açan dışsal kaynaklardan birisi dış ticaret hadlerindeki keskin dalgalanmalardır. Caprio-Klingeibel tarafından yapılan bir araştırmaya göre bankacılık krizi yaşamış gelişmekte olan ülkelerin yüzde 75’inde kriz öncesinde dış ticaret hadlerinde yüzde 10’luk bozulma gözlenmiştir. Kaminsky ve Reinhart da yaptıkları çalışmada küçük sanayileşmiş ülkeler ve yükselen piyasalarda bankacılık krizlerinden önce dış ticaret hadlerinde bozulma yaşandığını ortaya koymuşlardır. Yine ihracat çeşitliliği az olan ülkelerin diğer ülkelere göre bankacılık krizlerine daha duyarlı oldukları da tespit edilmiştir.79

78 George G. Kaufman, “Macro-economic Stability and Bank Soundness”, Nisan 2001, s.12. http://www.sba.luc.edu/research/wpapers/010401.pdf (26 Ekim 2006) 79 Goldstein ve Turner, a.g.e., s.111.

38 1.1.4.2.2.4. Siyasi İstikrarsızlık

Finansal serbestleşme ve küreselleşme neticesinde sermaye ülkeler arasında hızla dolaşıp kendine güvenli bir şekilde daha fazla kar edebileceği alanlar aramaktadır. Sermaye için güvende olmak çok önemlidir, bu yüzden kendini güvende hissetmediğinde hızla ülkeyi terk etmektedir. Son derece ürkek olan sermaye için siyasi istikrar kendini güvende hissetmesi için olmazsa olmaz şartlardandır. Ekonomik ve siyasal istikrarı yakalayan ülkeler yüksek büyüme hızlarına da ulaşabilmekte, dışarıdan yabancı sermayeyi de kolaylıkla çekebilmektedir. Ancak siyasi bir istikrarsızlık süreci tamamen tersine çevirmekte ve ülkede uygulanan ekonomik programın çökmesiyle siyasi kriz ekonomik krize dönüşebilmektedir. Ülkemizde 1999 yılında IMF ile yapılan stand-by anlaşması sonrasında döviz kurunun çapa olarak kullanıldığı ekonomik istikrar programı hayata geçirilmiştir. Hükümetin programı uygulamadaki kararlılığı uluslararası sermaye çevrelerine de güven aşılamıştır. Ekonomik ve siyasi istikrarı gören uluslararası sermaye kendini güvende hissettiğinden ülkemize gelmiştir. Ancak 2000 yılının sonlarına doğru programın sürdürülebileceğine ve hükümetin kararlılığına olan inancın kırılmasıyla başlayan sarsıntı finansal piyasalarda ve özellikle bankacılık sektöründe krize yol açmıştır.

1.1.4.2.2.5. Ülke Riski

Ülke riski yabancı ülkelerdeki ekonomik, sosyal veya siyasi sebepler yüzünden verilen kredinin geri alınmasında sıkıntı yaşanma ihtimalidir. Bu risk türü özellikle 1982 Meksika krizinden sonra oldukça önem kazanmıştır.80 Ülke riskinin hükümet riskinden daha geniş bir kapsamı vardır. Bir ülke hükümetine kredi verildiğinde risk sadece krediyle sınırlıdır, ancak ülke riski söz konusu

80 Suudi Apak, Uluslararası Bankacılık-Finansal Sistemler, Bilim Teknik Yayınevleri ist. 1995, s.61.

39 olduğunda riskin boyutları büyümekte ve örneğin bankanın sahip olduğu bina, ekipman, eldeki nakit eşyalar vb. de risk altına girmektedir. Ülke riski giderek daha önemli hale geldiğinden ülke riskinin ölçümü de borç veren ülkeler ve uluslararası finansal kurumlar açısından daha önemli hale gelmiş ve risk ölçümü bağımsız uluslararası derecelendirme (reyting) kuruluşları tarafından yapılmaya başlanmıştır.81

1.1.4.2.3. Bankacılık Krizlerine Neden Olan Yapısal Faktörler

1.1.4.2.3.1. Finansal Liberalizasyon

Tüm dünyada 1970’lerde yoğunlaşan finansal liberalizasyon tartışmaları 1980’lerde pekçok gelişmekte olan ülke piyasasının deregülasyonu ile sonuçlanmıştır. Bu deregülasyonlar içinde faiz oranlarının serbest bırakılması, bankacılık piyasasına giriş-çıkışların kolaylaştırılması, zorunlu rezervlerin azaltılması, yerli paranın konvertibil hale getirilmesi, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ilk akla gelenlerdir. Bu uygulamaların akabinde 1980’ler ve 90’larda pekçok gelişmekte olan ülkede, içinde bankacılık krizlerinin de yer aldığı finansal krizler ardı ardına gelmeye başlamış (Tablo 1.4.) ve finansal liberalizasyonun finansal krizlerin hazırlayıcısı olduğu iddiaları gündemin üst sıralarına oturmuştur. Finansal krizler ve finansal liberalizasyon uygulamaları tüm dünyaya yayıldığından teorik temelleriyle irdelenmeyi hak etmektedir.

81 Cüneyt Yenal Kespiç, Ercan Baldemir ve Esat Bakımlı, “Ülke Riski Ölçüm Problemi: Türkiye İçin Bir Model Denemesi” (çevrimiçi) http://www.mu.edu.tr/departments/iibf/eee/113.pdf s.5, (25 kim 2005)

40 Tablo 1.4. Çeşitli Ülkelerde Finansal Liberalizasyon, Bankacılık Krizleri ve Ödemeler Dengesi Krizlerinin Gerçekleştiği Tarihler Ülkeler Finansal Bankacılık Ödemeler Dengesi Liberalizasyon Krizinin Başladığı Krizinin Başladığı Tarihi Tarih Tarih Arjantin 1977 Mart 1980 Şubat 1981 Mayıs 1985 Eylül 1986 Aralık 1994 Şubat 1990 Bolivya 1985 Ekim 1987 Eylül 1985 Brezilya 1975 Kasım 1985 Kasım 1986 Aralık 1994 Ekim 1991 Şili 1974 Eylül 1981 Ağustos 1982 Kolombiya 1980 Temmuz 1982 Mart 1983 Danimarka 1980 Mart 1987 Ağustos 1983 Finlandiya 1982 Eylül 1991 Kasım 1991 Endonezya 1983 Kasım 1992 Eylül 1986 Ağustos 1997 İsrail 1985 Ekim 1983 Ekim 1983 Malezya 1978 Temmuz 1985 Temmuz 1975 Eylül 1997 Ağustos 1997 Meksika 1974 Eylül 1982 Aralık 1982 1991 Ekim 1992 Aralık 1994 Norveç 1980 Kasım 1988 Mayıs 1986 Peru 1991 Mart 1983 Ekim 1987 Filipinler 1980 Ocak 1981 Ekim 1983 Temmuz 1997 Temmuz 1997 İspanya 1974 Kasım 1978 Temmuz 1977 İsveç 1980 Kasım 1991 Kasım 1992 Tayland 1989 Mart 1979 Kasım 1978 Ekim 1983 Kasım 1984 Mayıs 1996 Temmuz 1997 Uruguay 1976-1979 Mart 1971 Aralık 1971 Mart 1981 Ekim 1982 Venezuela 1981,1989 Ekim 1993 Mayıs 1994

Kaynak: Kaminsky ve Reinhart, a.g.m., s.474.

41 1.1.4.2.3.1.1. Finansal Liberalizasyonun Teorik Temelleri

Finansal liberalizasyonun teorik temelleri 1970’li yıllarda Ronald McKinnon ve Edward Shaw tarafından atılmıştır. R. McKinnon82 ve E. Shaw83 Neoklasik/Keynesyen yaklaşımlara karşı çıkarak gelişmekte olan ülkelere yönelik farklı bir teori geliştiren ilk iktisatçılardır84. McKinnon ve Shaw'ın analizlerinin hareket noktasını, gelişmekte olan ülkelerde söz konusu olan mali baskı (Financial Repression) olgusu oluşturmaktadır85. Mali baskı piyasa enstrümanları üzerindeki finansal bozukluklar ve piyasaların parçalanmışlığı olarak tanımlanabilir86. Mali baskının söz konusu olduğu ekonomilerde mali sektör gelişmemiştir. Kredi piyasasının en büyük oyuncusu bankalardır ve sektörde düşük reel faizler hüküm sürmektedir. Faiz oranları üzerindeki sınırlamalar, bankalar üzerindeki ağır munzam karşılıklar ve zorunlu kredi dağıtımı sürekli enflasyonla birleştiğinden mali varlıkların çekiciliğini azaltmaktadır87. Mali baskıdan dolayı faiz oranları piyasada arz ve talebe göre belirlenememektedir. Düşük reel faizlerden ve mali derinleşmenin olmamasından dolayı da tasarrufçular birikimlerini ekonomiye kaynak sağlayacak mali enstrümanlar yerine altın, döviz, gayrimenkul gibi atıl tasarruf araçlarında değerlendirmektedirler. Ödünç verilebilir fonlar yetersiz olduğundan kredi tayınlaması söz konusudur88. Bu şekilde mali baskı altındaki bir ülkede parasal varlıkların faiz oranı genellikle negatiftir. Geniş kitlelerin bankalarda tasarruf hesabı açma, çek hesabı açma, borsaya yatırım yapma konularındaki isteksizliği ve çekingenliği mali derinleşmenin olmasını da zorlaştırmaktadır. Bu nedenle gelişmekte olan

82 Robert McKinnon , Money and Capital in Economic Development, The Brooking Institution.Washington D.C., 1973. 83 Shaw, a.e. 84 J. Morisset, "L'Affection Du Financement Extern Dans un Pays en Voix de Development: Une Modele de Portfeuille", Revue d'Economie Politique, Jul, 1989, s.148. 85 M.J. Fry , "Models of Financially Repressed Developing Economies", World Development, 1982, Vol.10, No:9, s.735. 86 McKinnon, a.g.e., s.5-10. 87 R. McKinnon, " Financial Liberalization and Economic Development : A Reassessment of Interest Rate Policies in Asia and Latin America",OREP; Vol.:5, No:4, 1989, ss.33-34. 88 Ercan Uygur, Financial Liberalization and Economic Performance in Turkey, TCMB Yayını, Ankara, 1993, s.24.

42 ülkelerde mali baskı, reel sermaye birikimi üzerinde olumsuz etkilerde bulunmaktadır 89. Mali baskının sonuçları şu şekilde özetlenebilir90: 1) Yüksek enflasyondan ve firmaların ciddi likidite sıkıntısı çekmesinden dolayı sermaye piyasası gelişemezken daha çok kısa vadeli fon ihtiyacını karşılayan bankacılık sektörü vasıtasıyla mali derinleşme gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. 2) Kredi piyasası da gelişmemiş olduğundan müteşebbisler finansal destek bulmakta zorlanmakta ve daha çok kendi özkaynaklarına dayanmak zorunda kalmaktadırlar. 3) Kredi piyasasındaki bu yetersizlikten dolayı kreditörler büyük oranda kredi tayınlamasına başvurmaktadırlar. 4) Negatif faiz oranları gerek girişimcilerin gerekse hane halkının tasarruflarını arttırmalarını ve böylece yatırımlar için gerekli likit varlık birikimini sağlamalarını engellemektedir. Mali baskının söz konusu olduğu ekonomilerde bankacılık sektörü dışında mali derinleşmenin olması mümkün olmadığından tasarruf artışını sağlamada banka mevduatları özellikle de vadeli tasarruf mevduatları büyük önem taşımaktadır. Tasarruf mevduatlarına yüksek ve pozitif reel faiz getirisi sağlayarak parasal birikimin cazip hale getirilmesi, verimli ölçekle ve modern teknolojileri içeren yatırım projelerinin gerçekleştirilmesi için gerekli sermaye birikimini imkanlı kılarken, aynı zamanda, yatırım verimliliğinin artışına da katkıda bulunacaktır91. Nasıl ki bankacılık sektörü sermaye piyasasının gelişmediği ekonomilerde ara bir fonksiyona sahipse para ve fiziki sermaye arasında da, en azından sermaye birikimi sürecinin belli bir döneminde birbirini ikame edici değil birbirini tamamlayıcı bir ilişki söz konusudur. Para ve fiziki sermaye arasındaki bu temel tamamlayıcılık ilişkisi düşük değil tam tersine yüksek faiz oranları yoluyla yatırımları mümkün kılmaktadır. Pozitif reel faiz uygulaması da önce parasal birikimi daha sonra da bu parasal

89 P. Collier and C. Mayer, "The Assessment: Financial Liberalization, Finacial Systems and Economic Growth ", OREP, Vol. 15, No:4, 1989, ss.8-10 90 McKinnon, a.y.

43 birikimin sermaye birikimine dönüşmesini sağlayarak ekonomik kalkınmaya zemin hazırlayacaktır. McKinnon ve Shaw finansal liberalizasyonun gerekliliği üzerinde durarak finansal baskının ekonomik dengeleri altüst edeceğini belirtmişlerdir. Bu çerçevede faiz oranları ve kredi tavanlarını, bankaların ayırmak zorunda oldukları mevduat munzam karşılıklarını ve rezerv miktarlarını belirlemek başta olmak üzere finansal piyasalara her türlü müdahaleye karşı çıkmışlardır. McKinnon-Shaw hipotezinin bir diğer önemli önermesi ise reel faiz oranları ile tasarruf oranları arasındaki ilişkidir. Banka mevduatlarına pozitif reel faiz verilmesi tasarruf sahiplerinin tasarruf eğilimini arttıracak böylece bankacılık sektörü vasıtasıyla bir yandan tasarruflar artarken diğer yandan da hem yatırımlar için gerekli fon miktarı artmış hem de bu fonların firmalara tahsis edilmesinde önemli bir aracılık işlevi gören bankacılık sektörü güçlenmiş olacaktır92. Farklı önermelerden hareket etmekle beraber pozitif reel faiz uygulamasının ekonomideki tasarrufları arttırarak finans sektörünün özel sektöre tahsis edeceği kredilerin artışını, bunun da denge yatırım seviyesini düşürerek yatırımların artışını sağlayacağı konusunda McKinnon ve Shaw hemfikirdirler. McKinnon-Shaw hipotezi çerçevesinde faiz oranının üstleneceği işlevler şu şekilde özetlenebilir: 1. Ekonomide tasarruf oranı ve reel faiz oranı arasında pozitif bir ilişki vardır. 2. Reel faiz oranlarının artması hem tasarruf eğilimini arttıracak, hem de atıl tasarrufları (altın, yastıkaltı para, gayrimenkul vb.) bankacılık sektöründe toplayacaktır. 3. Mali piyasaların etkin çalıştığı varsayımı altında, ekonomide karlı/üretken alanlara aktarılabilir fon miktarı yükselecektir.

91 Maxwell J. Fry, The Right Interest Rate Policy for Rapid Economic Growth, The University of Birmingham, International Finance Group Working Paper IFGWP 92-05, Birmingham: The University of Birmingham, 1992, s.3.

44 4. Faiz oranlarının serbest piyasa şartlarınca belirlenmesi neticesinde artan kredi faiz oranları, kredilerin daha rasyonel kullanılmasını sağlayacaktır. Yüksek faizlerle elde edilen krediler marjinal sermaye hasılası yüksek alanlara yatırım yapılmasını zorunlu kılarak yatırımların verimliliğini arttıracak, böylece de ekonomik büyüme daha çabuk sağlanacaktır. Mali Baskı Analizinde, gelişmekte olan ekonomilerde faiz oranlarını enflasyonun altında tutan politikaların çeşitli nedenlerle yatırım verimliliğinde azalmaya yol açtığı düşünülmektedir93. Bu nedenleri aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz: (a) Faiz oranlarının belirlenen enflasyon oranına kıyasla düşük tutulması, projelerin dikkatli değerlendirilmesi ve bu projelerin uygulanmasında kaynakların ekonomik tarzda kullanılması gereğini azaltmaktadır. (b) Denge altı faiz oranlarına yol açan politikalar özellikle yüksek reel ücret politikalarıyla birlikte uygulandığında sermaye yoğun tekniklerin tercihi doğrultusunda bir eğilim yaratacaktır. Sonuçta oluşan işsizlik yatırımın sosyal karlılığını azaltacak, mevcut sosyal problemleri daha da arttıracaktır. Bunun ötesinde sermaye yoğun teknikler genelde daha fazla işletme sermayesi ve döviz girdisi gerektirdiğinden bunlara olan talep mevcut kredi ve döviz yetersizliğini daha da arttıracaktır. (c) Faiz politikalarına normalde kıt mali kaynakların tayınlanmasına yönelik çeşitli idari düzenlemeler (selektif kredi politikaları vs.) eşlik etmektedir. Selektif kredi politikalarının başarısı otoritelerin öncelikli sektörleri doğru biçimde belirleme ve tahsis edilen fonların akibetini izleme kaabiliyetine bağlı bulunmaktadır. Ancak bu konuda belli başlı ekonomik faaliyet alanları hakkında tatminkar veri yetersizliği, yaygın kontroller ve düzenlemeler sonucu nisbi fiyat yapısında ortaya çıkan çarpıklıklar, mal fiyatları, döviz kuru ve uluslararası faiz oranlarının gelecekteki seyrine ilişkin belirsizlikler vb. sebeplerle önemli güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Genellikle sosyal ve politik

92 I. R McKinnon , Financial Liberalization in Retrospect: Interest Rate Policies in LDC's in the State of Development Economics, Progress and Perspectives, Basil Blackwell, NewYork, 1988, s.579.

45 mülahazalar ekonomik mülahazalardan önde gelmekte, kamu sektörü ve kamu faaliyetlerini öncelikli kategoride tutma güçlü bir eğilim olarak ortaya çıkmaktadır. Getirisi yüksek öncelikli sektörler doğru belirlense dahi selektif kredi politikaları zaman içinde genel ekonomik büyüme hızını azaltıcı bir eğilim sergilemektedir; zira fonların belli sektörlere tahsisi yönündeki eğilim, öncelikli sektörlerde düşük sosyal getirili projelerin dahi ayırım gözetmeksizin desteklenmesine yol açmakta, bu ise öncelikli olmayan sektörlerdeki yüksek getirili projelerden vazgeçme anlamına gelmektedir. Bu eğilim sonuçta ekonomide tercihli sektörlerde aşırı kapasite birikimine ve efektif yatırım verimliliğinde azalmaya yol açmaktadır. (d) Mali kaynaklar devlet düzenlemeleriyle değil tümüyle özel banka sistemince tahsis edilse dahi, bu tahsisin mutlaka verimli ve etkin olması anlamına gelmez. Bankalar hemen tümüyle yatırımların nisbi getiri oranlarına bakmaksızın piyasadaki kredi değeri yüksek yerleşik büyük firmaları yeni ve daha küçük olanlara tercih edeceklerdir. Diğer yandan; özellikle enflasyonist dönemlerde stok finansmanına yönelik kısa vadeli ve üretken olmayan krediler uzun vadeli ve üretken yatırım kredilerine tercih edilecektir. Kıt mali kaynakların stok finansmanına kayması yatırım için gerekli kaynak kıtlığını daha da arttıracak, enflasyonist baskılara katkıda bulunurken aşırı ithalat yoluyla döviz kaynaklarının da israfına yol açacaktır. Yüksek faiz oranları bu önemli işlevleri sebebiyle, 1980'lerden itibaren hemen hemen tüm gelişmekte olan ekonomilerde uygulanmaya başlanan finansal liberalizasyon politikalarının vazgeçilmez bir ayağını oluşturmuşlardır. McKinnon'a göre, neoklasiklerin gelişmekte olan ülkeler bağlamında savundukları para teorisi varsayımları büyük ölçüde geçersiz olup, bu ekonomilerde para faktörü sermaye birikimi sürecinde daha farklı bir işleve sahiptir. Bu ülkelerin ekonomilerinin belli özelliklerinden dolayı sermaye birikiminin ilk evrelerini parasal birikim oluşturacaktır. Bu özelliklerin en önemlileri arasında; tasarrufçularla yatırımcılar arasında belirgin bir ayrımın olmaması, yatırımcıların iç piyasadan borçlanma imkanından büyük oranda

93 Antony Lanyi and Rüştü Saraçoğlu, a.g.e. ss.10-11.

46 yoksun bulunması, dış kaynak bulmanın mümkün olmaması, fiziki yatırımların bölünmezlik özelliği arzetmesi ve sermaye piyasalarının işleyişinin bozuk olması sayılabilir. Bu sorunların yaşandığı bir ekonomik ve mali yapıda tasarrufçular daha yüksek getirili fiziki araçlara yatırım yapacak kaynak düzeyine ulaşıncaya kadar parasal araçlar yoluyla birikim sağlayacaklardır. Sermaye piyasalarının yeterince gelişmediği bu tür ekonomilerde bankalar hakim bir konumda olup, banka mevduatları belli başlı finansal (parasal) tasarruf araçlardır. McKinnon'a göre gelişmekte olan ekonomilerde finansal refah fiziksel yatırım için bir ön şarttır. Finansal refahın ön koşulu da başta faiz oranları üzerindeki sınırlamalar olmak üzere finansal piyasalar üzerindeki tüm resmi ve gayriresmi sınırlamların kalkması ve tam serbestleşmeyi sağlayacak finansal reformların hayata geçirilmesidir. Ancak bu taktirde sermayenin gerçek maliyetini yansıtan denge faiz oranına ulaşılabilecektir. Bu çerçevede McKinnon finansal reformlar bağlamında, dış ticaretin serbestleşmesinden önce bütçe açıklarının kapatılması gereğini vurgulamıştır94. McKinnon gelişmekte olan ülkelerin ekonomik yapılarının gelişmiş ülkelerin ekonomik yapılarından çok farklı olduğunu belirterek, özellikle mali piyasaların bu ülkelerde çok zayıf olduğuna dikkat çekmiştir. McKinnon analizlerinin teorik temelini gelişmekte olan ülkelerin sermaye piyasalarının parçalanmış ve hasta olduğu tezi üzerine oturtmuştur. Buna göre Döviz sıkıntısı içinde olan bu ülkeler rezervlerini arttırabilmek için ihracat sektörüne büyük önem ve destek vermektedirler, dolayısıyla hem kamu bankalarının hem de özel sektör bankalarının kredileri gözde olan bu sektöre yönelmektedir. Bu durum diğer sektörlerdeki firmaları resmi olmayan piyasalardan aşırı faizlerle borçlanmaya itmektedir. Gelişmekte olan ülkelerdeki sermaye birikimi yetersizliği bu şekilde hastalıklı bir piyasa yapısının ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir95.

94 Uygur, a.g.e.., s.2 95 R. Clarke, "Equilibrium Interest Rates and Financial Liberalization in Developing Countries", The Journal of Development Studies. Vol:32, No:3, February, 1996, s.405.

47 Farklı varsayımlardan hareket etmelerine rağmen McKinnon ile Shaw'ın ulaştığı sonuçlar büyük ölçüde birbirinin aynıdır. Örneğin her iki iktisatçı da yüksek faiz oranlarının yatırımları arttırıp sermaye birikimini hızlandıracağını kabul etmektedir ama parasal birikimle sermaye birikimi arasındaki ilişki noktasında aralarında görüş ayrılığı vardır. McKinnon'un tersine Shaw para ve fiziki sermaye arasında bir tamamlayıcılık ilişkisi olduğunu kabul etmemektedir. Shaw'a göre de mevduatlar mali aracı kurumların (temelde bankalar) en önemli fon kaynağı olup, yüksek ve pozitif reel mevduat faizleri kredi arzının ekonominin üretken sektörlerinin finansman ihtiyaçlarına paralel olarak artmasını sağlamak suretiyle, yatırımları teşvik edecektir96. McKinnon otofinansman kaynaklarıyla finanse edilen yatırımlar ile faiz oranları arasındaki ilişki üzerinde yoğunlaşırken, Shaw dış mali kaynaklar ile mali derinleşme arasındaki ilişkinin önemine değinmiştir. Fakat nihayetinde her iki görüş de birbirini tamamlar nitelikte görünmektedir97. Sonuçta her iki iktisatçıya göre de pozitif reel faiz oranlarının vazgeçilmez olduğu finansal liberalizasyon politikaları zincirleme bir şekilde finansal tasarrufları, toplam tasarrufları, yatırımları yükselterek gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyüme sürecinde vazgeçilmez iktisat politiaları haline gelmektedirler. Nitekim finansal liberalleşme teorileri içerisinde McKinnon ve Shaw'ın faiz oranı ve yatırımlar ile ilgili hipotezi özellikle 1980'li yıllardan itibaren gerek IMF gerekse Dünya Bankası tarafından az gelişmiş ülkelere önerilen reform politikaları içerisinde oldukça önemli bir yer tutmuştur98. Özetle McKinnon ve Shaw tasarruf-yatırım ve ekonomik büyüme ilişkisi konusunda 1970'li yıllara kadar hem gelişmiş ülkeler hem de gelişmekte olan ülkeler bağlamında geçerliliği kabul gören Neoklasik ve Keynesyen yaklaşımları reddederek yepyeni bir yaklaşım ortaya koymuşlardır. Bu yaklaşıma göre gelişmekte olan ülkelerde düşük değil tam tersine yüksek (pozitif ) reel faizler tasarrufları ve dolaylı olarak yatırımları teşvik ederek

96 Shaw,a.g.e., s.72. 97 L. E. Molho, " Interest Rates, Saving and Investment in Developing Countries: A Reexamination of the McKinnon-Shaw Hypotheses", IMF Staff Papers, Vol.:33, No:1, 1986, s.98.

48 ekonomik büyümeyi sağlayacaktır; çünkü bu tür ekonomilerin sorunu karlı yatırım alanlarının değil tasarrufların ve yatırılabilir fonların yetersizliğidir. Finansal liberalizasyonun bu öngörülerine rağmen durum hiç de böyle olmamış, istikrarlı ekonomik büyüme bir tarafa finansal liberalizasyon uygulayan ülkelerde finansal krizler başgöstermiştir. Finansal liberalizasyonla bankacılık krizlerinin ilişkisini araştıran çalışmalarda Finansal liberalizasyon uygulayan ülkelerin bankacılık krizlerine daha duyarlı hale geldiği sonucuna ulaşılmıştır. Christian Weller’in 1973-1999 yılları arasında 26 gelişmekte olan ülkeye yönelik yaptığı ampirik araştırmada da aynı sonuca ulaşılmıştır.99 Demirgüç-Kunt ve Detragiache tarafından 1980- 1995 yılları arasında gelişmekte olan ve gelişmiş 53 ülkeye yönelik testlerde de finansal liberalizasyonun bankacılık sektörünün istikrarını olumsuz yönde etkilediği ortaya konmaktadır.100 Yine G. Kaminsky ve C.M. Reinhart’ın çalışmasında da finansal liberalizasyon gerçekleştiren ülkelerde liberalizasyonu takiben bankacılık krizlerinin oluştuğu ortaya konmaktadır.101

1.1.4.2.3.2. Bankacılık Kesiminde Kamu Kesiminin Büyüklüğü ve Politik Müdahaleler

Özel sermayeli bankaların yönetimleri profesyonel kurallara uyma noktasında daha dikkatli davranırken kamu sermayeli bankalarda aynı dikkat ve özen gösterilemeyebilmektedir. Özellikle siyasetçilerin kamu bankalarına yaptıkları müdahalelerle öncelikli sektörlere veya kişilere yeterli teminat alınmadan kredi verilmesi söz konusu olabilmektedir. Arkalarında

98 V. Wijenbergen, "Credit Policy, Inflation and Growth in a financially Repressed Economy", Journal of Development Economics, Vol:13, No:1/2, 1991, s.47. 99 Christian Weller, Financial Crises After Financial Liberalization:Exceptional Circumstances or Structural Weakness?, http://www.zei.de/download/zei_wp/B99-15.pdf., 1999, s.24. 100 Aslı Demirgüç-Kunt, Enrica Detragiache, Financial Liberalization and Financial Fragility, IMF Working Paper, WP/98/83, June 1998, http://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/wp9883.pdf.s.33. 101 G. Kaminsky, C.M. Reinhart, “The Twin Crises: Causes of Banking and Balance of Payments Problems”, American Economic Review, Vol:89, No:3, 1999, s.480.

49 siyasetçilerin desteği veya baskısı olan kamu bankalarının yönetimleri de kredi verirken bir kriz esnasında desteklenecekleri düşüncesiyle daha özensiz davranmaktadırlar. Sonuçta gerekli teminatlar alınmadan ve yeterli dikkat gösterilmeden verilen kredilerin geri dönmemesiyle kamu bankaları zor durumda kalmakta, kamu bankalarının sektördeki ağırlığına bağlı olarak tüm sektör bu durumdan etkilenebilmektedir.102 Türkiye’de de kamu bankalarının bankacılık sektöründe büyük bir ağırlığı olmasından ve politik müdahalelerle verilen kredilerin geri dönmemesinden dolayı tüm bankacılık sektörü olumsuz etkilenmiştir. Bankacılık kesiminin sektördeki ağırlığının büyük olması mevcut fonların kullanımında özel sektörle rekabet yaratarak faiz oranlarının yüksek seyretmesi gibi olumsuz bir sonuç da doğurmaktadır.

1.1.4.2.3.3. Mevduat Sigortası

Mevduat sigortası tasarruf sahiplerinin bankalara veya tasarruf kuruluşlarına yatırdıkları mevduatın kısmen veya tamamen güvence altına alınmasını sağlayan bir sistemdir. Banka mevduatlarının sigortalanması hem mevduat sahiplerinin haklarını korumak hem de bankacılık sektörünü banka hücumlarından korumak amacıyla uygulanmaktadır. Özellikle bir kriz yaklaşırken yada kriz esnasında mevduat güvencesi mudileri yatıştırarak panik oluşmasını ve bankalara hücum edilmesini önlemede etkili olabilmektedir. Bununla birlikte devlet tarafından sağlanan bu güvencenin ahlaki tehlike (moral hazard) sorununu ortaya çıkararak bankaları risk yönetimi konusunda zaafa sürüklemesi de mümkün olmaktadır103. Özellikle mevduatın tamamının güvence altına alındığı durumlarda bu risk daha da artmaktadır. Mevduat sigortası sistemi bugünkü anlamda ilk olarak Çekoslavakya’da uygulanmaya başlanmış, Büyük Buhran sonrasında ABD’de de uygulamaya konmuştur. Banka sayısının ve dolayısıyla banka iflaslarının en fazla yaşandığı ülke olan

102 Aydın ve diğerleri, a.g.e., s.4 103 L.J. Mester, “Curing Our Ailing Deposit Insurance System”, Federal Reserv Bank Of Philedelphia Business Review,, September/October 1990, s.19.

50 ABD’de hem 1929 Dünya Buhranı, hem de 1980’lerde yaşanan banka iflasları üzerine yapılan çalışmalar mevduat sigortasının banka iflaslarına yol açtığını ortaya koymaktadır.104 Bu çerçevede mevduat sigortasının kaldırılmasının bankacılık sektörünün daha sağlıklı işlemesini sağlayacağını iddia eden görüşler ve bunu doğrulayan çalışmalar da vardır.105

1.1.4.2.3.4. Operasyonel Risk (Faaliyet Riski)

Operasyonel riskin (faaliyet riski) çeşitli tanımları mevcutsa da BDDK tarafından yayınlanan “Bankaların Denetim ve Risk yönetim Sistemleri Hakkında Yönetmelik”te oldukça kapsamlı bir tanım yapılmaktadır. Buna göre faaliyet riski: “Banka içi kontrollerdeki aksamalar sonucu hata ve usulsüzlüklerin gözden kaçmasından, banka yönetimi ve personeli tarafından zaman ve koşullara uygun hareket edilmemesinden, banka yönetimindeki hatalardan, bilgi teknolojisi sistemlerindeki hata ve aksamalar ile deprem, yangın sel gibi felaketlerden kaynaklanabilecek kayıplar yada zarara uğrama ihtimali” olarak tanımlanmıştır.106 Söz konusu riske verilen önem gün geçtikçe artmakta ve Basel Komitesince de önemi ve alınacak tedbirler vurgulanmaktadır.107

104 David C. Wheelock, “Deposit Insurance and Bank Failures:New Evidence From the 1920s”, Economic Inquiry, July 1992, s.537. Michael C. Keeley, “Deposit Insurance, Risk and Market Power in BAnking”, The American Economic Review, December 1990, s.1192. 105 Kevin Dowd, “Deposit Insurance: Askeptical view”, Federal Reserv Bank of St. Louis Review, Vol:75, No:1, JAnuary/February 1993, s.16. ss.14-17. J. Huston McCullogh, “Banking Without Tax-Based Deposit Insurance”, Federal Reserv Bank of St. Louis Review, Vol:75, No:1, January/February 1993, s.20.ss.18-21. 106 RG: 08.02.2001 Sa:24312, s.16 107 Basle Comittee on Banking Supervision, Operaional Risk Management, Basle, 1998, No:42, s.48.

51 1.1.4.2.3.5. Asimetrik Bilgi

Rekabetçi koşullarda çalışmayan banka kesiminde genellikle oligopolistik bir piyasa yapısı söz konusudur; bu yüzden tam rekabet dışı bir piyasada bilgi iktisadi aktörler arasında dengeli dağılmaz. Bu durumun yaratacağı sorunlar şöyle sıralanabilir:

a) Ters Seçim Etkisi (Adverse Selection)

Kredibilitesi yüksek borçluların yerini yüksek faiz oranlarını ödemeye hazır ama riski fazla olan müşterilerin alması olarak tanımlanabilir. George Ackerlof’un 1970 yılında yazdığı Limon Piyasası makalesi bu konuyu en iyi açıklayan makaledir.108 Çoğunlukla finansal piyasalarda kredi verenler, borçluların kredibilitesi hakkında tam olarak bilgiye sahip değillerdir. Kredi verenlerin böyle bir durumda belirleyecekleri faiz oranı krediyi alan firmanın algılanan kredibilitesini yansıtacaktır. Bu fiyat yüksek olasılıkla, kredibilitesi yüksek firmalar için geçerli olan piyasa fiyatından düşük, kredibilitesi düşük olan firmalar içinse geçerli piyasa fiyatından yüksek olacaktır. Bu durumda çoğunlukla kredibilitesi düşük firmalar menkul kıymet satmak isteyecekler ve bu firmaların, başarı ihtimali düşük hatta zararla sonuçlanma ihtimali yüksek projeleri finansman imkanı bulurken, karlılığı yüksek, riski düşük birçok proje ise yeterli finansman imkanı bulamadığı için hayata geçirilemeyecektir.

b) Teşvik Etkisi veya Ahlaki Çöküş (Moral Hazard) Etkisi

Borç alanların riski yüksek, geri ödenmesi zor olan projeleri tercih etmeleri halidir. Bu durum, bir tarafın maliyetleri diğer tarafa aktarabildiği ve bunun için gerekli imkanlara sahip olması halinde söz konusu olabilmektedir.

108 George Ackerlof, “The Market for “Lemons”: Quality Uncertainty and The Market Mechanism”, The Quarterly Journal of Economics, Vol.LXXXIV, No:, August 1970, s.489.

52 Örneğin arabası kaskolu olan araç sahibi trafikte daha az dikkatli olabilir yada arabasını başkalarına vermekte çok çekingen davranmayabilir; zira maliyeti sigorta şirketi ve dolaylı olarak reassürans şirketi üstlenecektir. Bu durumun eksik bilgilenmenin varolduğu piyasalara yansıması borç verenlerin borçlananın riski yüksek bir projeye mi yoksa riski düşük bir projeye mi yatırım yaptığını takip edememesi ve borçlunun sınırlı sorumluluk vb. garantilerle korunması halinde fonlarının daha yüksek getiri beklentileri ile birlikte riski yüksek projelere yönlendirilmesidir. Teşvik etkisi ters seçme etkisiyle birleştiğinde risksiz müşteriler için caydırıcı bir etki yapmaktadır. Daha yüksek kredi faizlerini ödemek istemeyen kredibilitesi yüksek müşteriler geri çekilince bankalar da riskli müşterilerden gelen kredi talebine faiz oranlarını arttırarak değil kredi tayınlamasına başvurarak cevap vereceklerdir. Böylece faiz oranları kıt kredi kaynaklarını karlılık kriterlerine göre en verimli tarzda tahsis eden bir mekanizma değil, bu kaynakları müşteri kredibilitesine göre tayınlayan bir mekanizma olacaktır. Bu durumda bazı müşteri grupları -beklenen yatırım üretkenlikleri krediyi alanlarınkine oranla daha yüksek olsa dahi- kredi piyasasından dışlanma tehlikesiyle yüz yüze kalabilirler109. Faizlerin baskı altında tutulduğu dönemlerde bankalar kredilerini genellikle büyük ölçekli ve az sayıda firmada yoğunlaştırmakta, diğer firmalar hakkında yeterli bilgiye sahip olamamaktadırlar. Kredi piyasasından dışlanan firmalar arasında yenilikçi ve oldukça üretken olanları bulunabilir, ancak bankalar bu firmalar hakkındaki eksik bilgileri nedeniyle, bu firmaların gerçek risk durumlarıyla ilgili tespitler yapamamaktadırlar. Bankalar her müşteri grubunun riskine ilişkin ihtimal dağılımıyla ilgili subjektif tahminler yapmakta, herhangi bir grubun risk dağılımına ilişkin varyans, o grubun yaptığı yatırımların riskliliği ve/veya bankanın grup hakkında bilgi yetersizliği ile orantılı olarak artmaktadır. Bankanın beklenen getirisi ise kredi faizi ile doğru orantılı, risk varyansı ile ters orantılıdır. Bu durumda belli bir grubun beklenen

109 Joseph E. Stiglitz and Andrew Weiss, “Credit Rationing in Markets with Imperfect Information”, American Economic Review, Vol:71, June 1981, pp.403.

53 verimliliği diğerine oranla daha yüksek olsa bile banka açısından beklenen getirisi daha düşük olabilir110.

c) Üçüncü etki

Bu etki kreditörlerin finansal piyasa kurumları hakkında daha derinlikli bilgiye sahip olanın peşinden gitmesi durumudur. Toplu hareket etme olarak açıklanan bu etkinin finansal piyasalardaki yansıması yatırımcıların bir arada tepkilerini ifade etmelerinin fiyat hareketlerini arttırması ve finansal krizi hızlandırmasıdır. Örneğin toplu hareket eden spekülatörler borsada anlık iniş ve çıkışlar yapabilmektedirler. İstihbarat bilgilerinin yetersiz olması hallerinde faiz oranlarının serbest bırakılması sermayenin etkin bir şekilde tahsisini garanti altına alamayacaktır. Algılanan riski yüksek olan müşteriler bu süreçte istedikleri finansman imkanına kavuşma noktasında zorlanacaklardır. Yeni yatırım alanlarına yönelen ve mukayeseli üstünlük oluşturma rolünü üstlenen yeni girişimcilerin önünü tıkayan bu olumsuzluk ekonomik gelişmenin de önünü tıkayacaktır. Bankaların istihbarat bilgilerine tam olarak ulaşma sorununa çözüm bulunmadıkça söz konusu handikap varlığını koruyacaktır. Yenilik arayışındaki ama kredibilitesi düşük firmalar için sermaye piyasası ve borsalar kredi imkanı sağlayacaktır. Dolayısıyla sermaye piyasasının gelişmesi Gelişmekte Olan Ülkeler için uzun vadede bir gerekliliktir. Piyasa bozuklukları gelişmekte olan ekonomilerde yatırım karlılığının mali kurumlarca (bankalar) bir kredi kriteri şeklinde benimsenmemesinin gerekçelerinden birisidir. Uygulanan kısıtlayıcı kredi ve ticaret politikaları ile piyasa bozuklukları daha da artmakta ve karlılık kredi tahsisinde yetersiz bir ölçüt olarak görülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde mali kurumlar, algılanan riski yüksek küçük ve yeni girişimcilere kredi açmak yerine büyük, piyasada

110 Delano Villanueva and Abras Mirakhor, Strategies for Financial Reforms: Interest Rate Policies, Stabilization and Bank Supervision in Developing Countries, IMF Staff Paper, Vol:37, No:3, 1990, s.513.

54 tanınmış, algılanan riski düşük müşterilere kredi açmaktadırlar. Yeni ve algılanan riski yüksek müşterilere kredi açmak için ise sağlam teminatlar istemektedirler. Yukarıda bahsedilen işleyiş küçük ve algılanan riski yüksek firmaların, projeleri karlı bile olsa, piyasadan dışlanmaları sonucunu doğurmaktadır111.

1.1.4.2.3.6. İlişkili Kredilendirme ve Aşırı Risk Alma

İlişkili kredilendirme banka sahiplerine, yöneticilere ve onlarla ilişkili kişi veya kurumlara kredi verilmesidir. Ülkemizde daha çok holding bankalarında görülen bu problemin temel nedeni grup firmalarına daha ucuza kredi kullandırma isteğinden kaynaklanmaktadır. İlişkili kredilendirme Arjantin, Bangladeş, Brezilya, Şili, Endonezya, Malezya, İspanya ve Tayland gibi ülkelerde bankacılık problemlerine katkıda bulunmuştur.112 İlişkili kredilendirmede en büyük sorun firmaların sıkıntıya girmesi halinde kredi geri ödemelerinin yapılamamasından kaynaklanmaktadır çünkü tüm holding yada grup sıkıntıya girmektedir. Gerek Basel kriterlerinde gerek bankacılık kanunlarında bu konuyla ilgili sınırlandırmalar getirilmiştir. Birçok gelişmiş ekonomide tek bir müşteriye verilebilecek kredi oranı banka sermayesinin %25’i ile sınırlandırılmıştır. Yine tek bir borçlunun veya tek bir borçlunun bağlı bulunduğu grubun kendi bankalarına karşı yüklenebileceği en yüksek risk Brezilya’da yüzde 30, Hong Kong, Hindistan ve Almanya’da yüzde 25, Japonya’da yüzde 20 olarak belirlenmiştir. 113

111 Alan S. Blindir and Joseph E. Stiglitz, “Money, Credit Constraints and Activity”, The American Economic Review. Area Papers and Proceedings, Vol:73, No:2, May 1983, s.209. 112 Standart & Poors’s The Emerging Market Origination Team, “Finansal Sistemin Kırılganlığının Temel Sebepleri”, Çev: Yusuf Kenan, Active Bankacılık ve Finans Dergisi, Sayı:18, Mayıs-Haziran 2001, s.62.

55 1.1.4.2.3.7. Tesadüfi Çekme Riski

Mevduat sahiplerinin likidite tercihinde tüketim yönünde ani tesadüfi bir değişim literatürde tesadüfi çekme riski olarak adlandırılmaktadır. Bankacılık krizlerinin en önemli sebebinin tesadüfi çekme riski olduğunu Douglas W. Diamond ve Philip H. Dybvig öne sürmüşlerdir. Onlara göre bankaların bilançolarındaki vade uyumsuzluğu yani aktiflerinin pasiflerinden daha uzun vadeli olması mevduat sigortasının da olmadığı bir ortamda güvenin azalmasıyla banka hücumlarına yol açabilecektir. Modelin iki önemli varsayımı bulunmaktadır. Birincisi bankalardan mevduat çekişinin tesadüfi olmasıdır. Bunun arkasında kötü makro-ekonomik göstergeler, olumsuz açıklamalar veya söylentiler olabilir. İkincisi de parayı çekmeye önce gidenin parasını önce alabilmesi, sona kalanın parasını alamamasıdır.114

1.1.4.3. Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma Süreci ve Kullanılan Yöntemler

Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasını üç kısma ayırabiliriz 1. Finansal Yeniden Yapılandırma 2. Operasyonel Yeniden Yapılandırma 3. Yapısal Yeniden Yapılandırma

Bu üç yöntemin her biri büyük öneme sahip olmakla birlikte biri olmadan diğeri çok anlam ifade etmemekte ve bankacılık sektörünün sorunlarına ancak geçici çözüm olabilmektedir. Bu yüzde hemen hemen tüm bankacılık yeniden yapılandırma programlarında üç yöntem birlikte hayata geçirilmiştir.

113 M. Goldstein, P.Turner, “Banking Crises in Emerging Economies: Origins and Policy Options”, BIS Economic Papers, No:46, October 1996, s.21. 114 D.W. Diamond, P.H. Dybvig, “Bank Runs, Deposit Insurance and Liquidity” Journal of Political Economy, Vol.91, No3, 1983, ss.402-403.

56 Tablo 1.5. Sistemik Banka Yeniden Yapılandırılmasında Kullanılan Yöntemler

Yöntemler Örnekleri Finansal Merkez Bankası Likidite Desteği Bankalara acil mali Devlet Garantileri desteğin sağlanması Devlet Desteği (tahvil, kredi, bağış vb.) Özel Hisse Senedi ve Tahvil Enjeksiyonu Operasyonel Ek Sermaye Yönetim ve Yeni Yönetim etkinliğin Daha Etkin Personel Kadrosu geliştirilmesi Güçlü Yabancı Bankaların Sisteme Girmesine İzin Verilmesi Yapısal Tasfiye Reakbetin yeniden Birleşme/Ayrılma ve Küçülme sağlanması Aktif Yönetimi; Borç Yeniden Yapılandırılması Özelleştirilme Kurumların Yeniden Yapılandırılması

Kaynak: Claudia Dziobek, “Market-Based Policy Instruments for Systemic Bank Restructuring”, IMF Working Paper, August 1998, s.9. (çevrimiçi), http://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/wp98.113.pdf (30 Ekim 2006)

57 Tablo 1.6. Banka Yeniden Yapılandırma Yöntemlerinde Ülke Uygulamaları

Ülkeler Sermaye Aktif Yönetim Banka Yabancı Katkısı Şirketleri Birleşmeleri Banka Satınalma Hong Kong + + Endonezya + + + Kore + + + İzne bağlı Malezya + + + Filipin + + + Tayland + + + + Arjantin + + Brezilya + + + Şili + + + Kolombiya + + + İzne bağlı Meksika + + + + Venezuela + +

Kaynak: Bank Restructuring in Practice”, BIS, August 1999, ss.16-20.

1.1.4.3.1. Yapısal Yeniden Yapılandırma

1.1.4.3.1.1. Bankacılık Sistemine Güvenin Yeniden Sağlanması

Bir bankacılık krizinde öncelikle paniğin yatıştırılması gerekmektedir. Likidite sıkıntısı içindeki bankalara merkez bankası tarafından likidite sağlanması yada sağlanacağının duyurulması paniği bir miktar yatıştıracaktır.

58 Reeskont ve zorunlu karşılık oranlarının düşürülmesi, mevduata güvence getirildiğinin açıklanması da aynı işlevi görecektir.115

1.1.4.3.1.2. Yasal Altyapının Oluşturulması

Krizde devlet ve ilgili kurumlar bir an önce yasal altyapıyı oluşturmalı ve aşağıdaki önlemleri almalıdır.116 a) Mevduat Sigorta Sisteminin elindeki fonun krizin aşılmasına yetecek miktarda olmasını temin etmek ve bu fonu etkin ve hızlı şekilde kullanmak b) Mevduata getirilmiş olan garantiyi kriz sonrasında tedricen azaltmak c) Bankaların aktiflerini iyileştirmelerinde yardımcı olmak ve bunun için yasal çerçeveyi oluşturmak d) Bankalarda uluslararası sermaye yeterlilik oranlarını, muhasebe ve karşılık ayırma standartlarını, periyodik dış denetim ve iç denetimi, risk yönetim sistemlerini, kredi sınıflandırmasını zorunlu hale getirmek e) Bankaların yurt içi ve yurt dışı iştirak ve kuruluşlarıyla konsolide bazda bilanço hazırlanmasını, böylece tüm hesapların ayrıntılı şekilde görülebilmesini sağlamak f) Sektöre yeni girişler için oldukça sıkı şartlar getirerek denetimi baştan sıkı tutmak g) Düzenleme otoritelerine iflas etmiş bankalara müdahale yetkisi vermek h) Söz konusu otoriteleri siyasetin etkisinden kurtarıp özerkleştirmek

115 Niyazi Erdoğan, Dünya’da ve Türkiye’de Finansal Krizler, Türk Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma Uygulamaları, Kamu Bankaları Deneyimi,Yaklaşım Yayıncılık, Ankara, 2002, s.34. 116 Erdoğan, a.g.e., s.35

59 1.1.4.3.1.3. Yapısal Önlemlerin Alınması

Yapısal önlemler bankacılık sisteminin tekrar krize girmemesi için uzun vadeyi kapsayan çözümler üretilmesidir. Bu uzun vadeli çözümlerin hedefleri şöyle sıralanabilir117: -Banka bilançolarında birikmiş olan riskleri tasfiye etmek -Piyasalarda güven tazeleyerek iç ve dış aktörlerin katılımını arttırmak -Sektörde rekabeti hakim kılmak -Makro-ekonomik dengeleri sağlayarak faiz oranlarındaki volatiliteyi azaltmak.

Bu hedeflere ulaşabilmek için alınacak yapısal önlemler ise: a) Sorunlu aktiflerin mevcut bir kamu kurumuna devredilmesi b) Tasfiye-kapatma c) Küçültme d) Kötü aktiflerden sorumlu aktif yönetim birimi kurma e) Özelleştirme f) Bankaları birleştirmeden oluşmaktadır.118

1.1.4.3.1.3.1. Sorunlu aktiflerin Mevcut Bir Kamu Kurumuna Devredilmesi

Kötü aktifler aktif yönetim şirketleri yerine mevcut bir kamu mevduat sigorta kurumuna (TMSF gibi) devredilebilir. Bu yöntemin fayda ve zararları halen tartışma konusudur. Batık durumdaki bir bankanın kamu desteğiyle kurtarılması ahlaki çöküntü sorununa zemin hazırlayabilmektedir. Ayrıca kamu kaynaklarının bu iş için kullanılması bütçeye ek yük getirmektedir. Bununla birlikte eğer sözkonusu bankalar sistemin bütünü için ehemmiyetli bankalarsa bu müdahalenin faydası maruz kalınacak zarardan daha büyük olabilmektedir.

117 Erdoğan, a.g.e., s.37. 118 Erdoğan, a.y.

60 Bu yöntem ABD, Japonya, Meksika, İspanya’da uygulanmıştır119, Türkiye’de de halen uygulanmaktadır. Türkiye’deki uygulamalarda da bu yöntemin fayda ve zararları tartışma konusu olmuştur. Bankaların kamu müdahalesi olmadan iflaslarına izin verilmesinin serbest piyasanın gereği olduğu üzerinde durulmuştur.

1.1.4.3.1.3.2. Tasfiye

Ödeme güçlüğü içine düşen ve sistem için tehlike arz etmeye başlayan bankaların tasfiye edilmesi ve sistem dışına çıkarılması genel kabul gören bir uygulamadır. Bu uygulamanın gerekliliği açık olmakla birlikte zamanlaması oldukça önemlidir. Bir kriz esnasında veya krizi tetikleyecek bir aşamada tasfiye sürecine gidilmesi diğer mudilerin paniklemesine yol açarak banka hücumuna yol açabilir. Bu durumda sağlam, çürük ayrımı yapılmadan tüm bankalardan mevduat çekilişi başlayacaktır ki buna hiçbir bankanın dayanması mümkün değildir; zira tüm bankalar yapıları gereği aktif-pasif vade uyumsuzluğuna sahiptir, yani kısa vadeli aldıkları borçları uzun vadeli kredi olarak kullandırmaktadırlar. Mevduat çekilişinin durmaması halinde sistemin tümden çöküşü kaçınılmaz olacaktır. Öte yandan zarar eden bankaların tasfiye edilmemesi mudilerin zararını arttırıp, bankanın da daha sonraki tasfiyede değerinin düşmesine yol açacaktır. Bütün bu sebeplerden batık durumdaki bankaların tasfiyesi oldukça kritik uygulamalardandır. Brezilya’da yaşanan bankacılık krizinin ardından 1994 yılında Real Planı uygulamaya konmuş ve Merkez Bankası’na sorunlu bankaların yönetimine el koyma ve bu bankaları tasfiye etme yetkisi tanınmıştır. Brezilya Merkez Bankası 1998 yılına kadar 48 finansal kuruluşa müdahale etmiş, bunlardan 31’i tasfiye edilmiştir. Asya Krizi esnasında Tayland’da 58 finansal kurum tasfiye edilmiştir. Polonya’da ise açık bir mevduat güvence sistemi olmadığından banka paniğine yol açmamak için devletin bankalara müdahale etmesi yerine bankaların aktif ve pasiflerini

119 Erdönmez ve Tulay, a.g.e., s.12.

61 sağlam bankalara satarak kendi kendilerini tasfiye etmeleri yoluna gidilmiştir.120

1.1.4.3.1.3.3. Banka Birleşmeleri

Bankaların birleştirilmesiyle amaçlanan işletme maliyetlerinin düşürülmesi, ölçek ekonomilerinden yararlanılması ve bankalara rekabet gücü kazandırılmasıdır. Yine de birleşmeyle bu avantajların elde edilmesi her zaman mümkün olmayabilmektedir. Örneğin farklı kurumsal kültüre sahip bankaların birleşmesi bütünleşmenin önünde psikolojik engeller oluşturup maliyet avantajlarını törpüleyebilmektedir. Yada iki büyük bankanın birleşmesi neticesinde ölçek ekonomileri yeterince oluşmayabilmektedir. Farklı rekabet avantajlarına sahip iki bankanın birleşmesi de aynı şekilde etkinlik doğurmayabilmektedir. Birleşmeler genellikle bankalardan kötü durumda olanın iyi durumda olan güçlü bir bankayla birleşmesi halinde olumlu sonuçlar vermektedir. Bazı durumlarda ise sistemin bütününü korumak için zor durumda olan bankaların politik baskıyla güçlü bankalarla birleştirilmesi yoluna gidilmektedir fakat bu her zaman olumlu sonuç vermemektedir.121 Banka birleşmeleri ortaya çıkacak yeni yapının tüzel kişiliği açısından konsolidasyon ve birleşme olarak ikiye ayrılmaktadır:122

1. Konsolidasyon

Bu birleşme türünde iki yada daha fazla banka birleşerek yeni bir banka oluşturmaktadır. Eski bankaların bilançoları da konsolide edilerek yeni bankanın bilançosunu oluşturur.

120 Küçükbışakçı, a.g.e., s.43. 121 Claudia Dziobek, “Market-based Policy Instruments for Systemic Bank Restructuring”, IMF Working PAper, Ağustos 1998, s. http://imf.org/external/pubs/ft/wp/wp98.113.pdf (23 Eylül 2006) 122 Erdoğan, a.g.e., s.46.

62 2. Birleşme

Bu türde bir banka faaliyetine son vererek bir diğer bankanın bünyesine dahil olmaktadır. Banka birleşmelerinin büyük çoğunluğu bu şekilde gerçekleşmektedir. Banka birleşmelerinin altında yatan temel güdü şirket karlılığını ve değerini arttırmaktır. Bu ise temelde maliyetler azaltılarak ve etkinli arttırılarak sağlanabilir. Birleşmenin altında yatan diğer nedenler ise teknolojik gelişmenin ortaya çıkaracağı ölçek ekonomilerinden ve yatırım fırsatları arayan atıl sermayeden yararlanmaktır.123 Banka birleşmelerinin de çeşitli şekilleri vardır. Bunlar: a) Yatay Birleşme/Pazar İçi Birleşme: Aynı coğrafi piyasalarda faaliyet gösteren bankalar birleşmektedir. b) Pazarlararası Birleşme: Farklı coğrafi piyasalarda faaliyet gösteren bankalar birleşmektedir. c) Çoğunluk Edinme: Bağımsız birimler olan iki bankadan bir tanesi karar yetkisini elinde tutacak çoğunluğa sahiptir. Daha çok idari sorunları olan bankalarda bu yöntem kullanılmaktadır. d) Tam Birleşme: Aktif büyüklükleri birbirine yakın olan iki banka birleşerek etkin bir bütünleşme sağlamaktadırlar. e) Banka Satın Alma: Büyük bir banka küçük bir bankayı satın alarak etkin hale getirmekte, bunun için personel ve şube sayısını azaltma vb. uygulamalara gitmektedir. f) Ele Geçirme: Hedef bankanın piyasadaki çeşitli mücadeleler neticesinde satın alınmasıdır. 124

Banka birleşmelerinin nedenlerini ve amaçlarını açıklamada kullanılan belli başlı hipotezleri 4 başlık altıda toplayabiliriz. 1. Sinerji Hipotezi: Birleşmenin ölçek ekonomileri sağlayacağını açıklayan hipotezdir.

123 Nemci Kemal Avkiran, “The Evience of Efficiency Gains: The Role of MErgers and the Benefts to the public”, Journal of Banking and Finance, Vol:23, 1999, s.997-998. 124 Erdoğan, a.g.e., s.46.

63 2. Çeşitlilik Hipotezi: Banka birleşmeleri neticesinde ürün ve hizmet çeşitliliği artacak, banka daha büyük bir coğrafi alana yayılacağı için riski de azalacaktır. 3. Pazar Payı Hipotezi: Bankanın piyasadaki rakiplerinden birisiyle birleşmesi halinde ortaya çıkan etkidir. Bu tür bir birleşmede fiyat rekabeti azalacak ve yeni bankanın pazar payı artacaktır. 4. Yönetici Fayda Maksimizasyonu Hipotezi: Bu hipoteze göre banka yöneticileri birleşmeyi yukarda sayılan ekonomik nedenlerden çok kendi iş güvenliklerini sağlamak ve faydalarını maksimize etmek için istemektedirler.125

1.1.4.3.1.3.4. Sorunlu Aktiflerin Yönetimi ve Aktif Yönetim Şirketi

1.1.4.3.1.3.4.1. Aktif Yönetim Şirketleri (AYŞ)

Finansal sıkıntı içindeki bankalarda kötü aktifler iyi aktiflerden ayrılarak Aktif Yönetim Şirketi’ne devredilebilmektedir. AYŞ’lerin başarılı olabilmesi için yetişmiş uzman personelle çalışması, performansa dayalı piyasa fiyatlarıyla ücret ödenmesi ve bu şirketlerin en fazla 5 yıllık bir süre için kurulması gerekmektedir. İki tür Aktif Yönetim Şirketi vardır:126

1. Merkezi Aktif Yönetim Şirketleri

Bu yöntemde bankanın kötü aktifleri banka dışında bir kuruma devredilerek bankanın asıl faaliyetlerine yoğunlaşması hedeflenmiştir. Bu yöntem ABD’de 1980’li yıllarda yaşanan krizin son aşamasında

125 Lüziet Palombo, “Banka Birleşmeleri ve Satın Almaları, Bankacılar, Mart 1997, Sayı:20, ss.3-5.

64 uygulanmasının ardından sistemik banka yeniden yapılandırma programlarında tercih edilen bir uygulamaya dönüşmüştür. Bu yöntem daha sonraları Tayland, Endonezya, Malezya ve Kore tarafından da uygulanmıştır.

2. Bankaya Özel Aktif Yönetim Şirketleri

Bu yöntemde bankanın kötü aktifleri banka içinde bir birimin yönetimine devredilmekte yada bankanın iştiraki olarak kötü aktiflerin devredileceği bir aktif yönetim şirketi (kötü banka) kurulmaktadır. Söz konusu yöntem Çin, Tayland ve İsveç’te uygulanmıştır.

1.1.4.3.1.3.5. Özelleştirme

Kamu bankaları politik müdahaleler neticesinde piyasa mekanizmasının gereklerinden uzak bir çalışma sistemine kayabilmektedir. Gerek politik baskılar, gerekse bir kriz esnasında hükümet desteğinin geleceğine olan güven kamu bankaları yöneticilerini profesyonel davranışın dışına çıkarabilmekte, bu da kamu bankalarının bilançolarında geri dönmeyen kredilere dönüşerek görev zararlarını attırmaktadır. Özelleştirme ile verimsiz şekilde çalışan yada zor durumda olan kamu bankalarının devlete daha fazla yük olmasını engellemek amacıyla özel sektöre devredilip, piyasa mekanizmasının gereklerine göre faaliyet göstermeleri hedeflenmektedir. Özelleştirilecek kamu bankaları öncelikle kamu sermayesiyle yeniden yapılandırılarak özelleştirilmeye uygun hale getirilmekte, daha sonra özel sektöre satılmaktadır. Özelleştirmeden amaç genellikle satıştan elde edilecek gelir değil, kamu bankalarının tekrar politik müdahalelerle zarar eder hale getirilip devlete yük olmasının önüne geçmektir. Bununla birlikte özelleştirmeye gitmeden kamu bankalarının piyasa

126 Pelin Ataman Erdönmez, Burçak Tulay, Seçilmiş Ülkelerde Borç Yeniden Yapılandırması Uygulamaları, TBB Bankacılık ve araştırma Grubu, Mart 2001, s.9.

65 mekanizmasına uygun çalışan, verimli kuruluşlar haline getirilip getirilemeyeceği de önemli tartışma konularından biri olarak durmaktadır.

1.1.4.3.2. Finansal Yeniden Yapılandırma

1.1.4.3.2.1. Devletin Sorunlu Bankaları Yeniden Sermayelendirmesi ve Mali Destek Sağlaması

Banka iflaslarıyla bankacılık sisteminin tümden tehlikeye girmesi tüm ekonomik işleyişi sekteye uğratabileceğinden devletin kamu kaynaklarını kullanarak müdahale etmesi gerekmektedir. Devletin zor durumdaki bankalara kaynak aktarması da bunun içindedir fakat kar-zarar hesabı yapılarak düzelme ve tekrar karlı duruma geçme ihtimali olan bankalarla olmayanlar ayırt edilerek kaynaklar boşa harcanmamalıdır. Devletin alacağı mali önlemler aşağıdaki gibi olabilir127: a) Devlet bankanın hisselerini alıp özkaynak sağlayabilir. Ancak devletin hisse senedi haklarını kullanması siyaseten mümkün olmadığından bu gibi durumlarda daha çok yabancı sermaye tercih edilmektedir. b) Devlet bankalara uzun vadeli, düşük faizli krediler veya ödenekler vererek likidite sıkışıklığını giderebilir. c) Devlet sıkıntıdaki bankalara mevduat transferi yoluna gidebilir. d) Devlet karşılıksız olarak veya takipteki kredilerin nominal değerleri üzerinden DİBS vererek banka aktiflerini iyileştirebilir ve likidite sağlayabilir. e) Kalitesiz aktiflerin satın alınması için Aktif Yönetim Şirketleri kurulabilir f) Bankaya kredi borcu olanların ödemelerinin ertelenmesi, borç faiz oranlarının düşürülmesi ve vadelerinin uzatılması yollarıyla kredilerin geri dönüşü sağlanabilir.

127 Erdoğan, a.g.e., s.36

66 e) Devlet bankalara bazı vergi muafiyetleri tanıyabilir. Örneğin Güney Kore’de Bankaların emlak ve menkul kıymet satışlarına vergi muafiyeti sağlanmıştır. ABD’de sorunlu tasarruf kurumlarının satılmasını kolaylaştırmak için vergi teşvikleri uygulanmıştır. Türkiye’de özel karşılıklar kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak sayılmış ve vergiden muaf edilmiştir.128

Tablo 1.7. Banka Yeniden Sermayelendirmelerinin Maliyeti (GSYİH’nın Yüzdesi)

Ülke Dönem Maliyet Şili 1981-83 41.2 Macaristan 1991-95 12.2 Endonezya 1997-2000 56.3 Kore 1997-2000 26.5 Malezya 1997-2000 16.4 Meksika 1981-1982 2 Meksika 1995-1999 20 Polonya 1993 5.7 Tayland 1997-2000 32.8 Türkiye 2000-2001 31.9 Ekvator 1998-2001 21.7 Venezuela 1994-1995 12.4 Finlandiya 1991-93 11.2 ABD 1984-1991 2.1 Bulgaristan 1994-97 41.6 Çek Cumhuriyeti 1991-93 25.4 Japonya 1992-1998 8 İspanya 1977-1985 16.8 Norveç 1988-1992 8 Kaynak: Pelin Ataman Erdönmez, “Ekonomik Kriz Sonrası Kurumsal Yeniden Yapılandırma Süreci”, Bankacılar Dergisi, Sayı:43, 2002, (çevrimiçi) http://www.tbb.org.tr/turkce/dergi/dergi43/kurumsal.doc., (25.04.2005 Oğuz Esen, “Bankacılık Krizleri, Yeniden Yapılandırma Programları ve Türk Bankacılık Sektörü”, ESİAD, Siyasa, Yıl:1, Sayı:1, Bahar 2005, s.13.

128 Küçükbıçakçı, a.g.e., s.37.

67

Tablo 1.8. Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırmalarının Maliyeti (GSYİH’nin yüzdesi)

Kriz Sayısı Maliyet Tüm Ükeler 30 17.5 GOÜ’ler 23 20 Latin Amerika 14 19 GÜ 7 12 Bankacılık Krizleri 11 4.5 İkiz Krizler 19 23

Kaynak: Oğuz Esen, “Bankacılık Krizleri, Yeniden Yapılandırma Programları ve Türk Bankacılık Sektörü”, ESİAD, Siyasa, Yıl:1, Sayı:1, Bahar 2005, s.4.

1.1.4.3.2.2. Finansal Yeniden Yapılandırma ve Londra Yaklaşımı

Finansal yeniden yapılandırma finansal sıkıntı içindeki reel sektör firmalarının borçlarının sistemli şekilde yeniden yapılandırılması için alacaklılarla borçluların biraraya gelip anlaşmasını içerir. Söz konusu yapılandırma ilk defa 1970’li yıllarda İngiltere’de Londra Yaklaşımı adıyla uygulamaya konmuştur. O dönemde sanayi şirketlerinin ciddi mali sıkıntılarla karşı karşıya kalması üzerine İngiltere Merkez Bankası’nın aracılığıyla firmalar ve bankalar biraraya gelerek hukuki süreci başlatmadan önce çözüm yolları aramışlar ve her iki tarafın da zararını asgariye indirmeye çalışmışlardır.129

129 Berke Duvan, “Türk Bankacılık Sisteminde Tahsili Gecikmiş Alacakların Tasfiyesi ve Şirket Borçlarının Yapılandırılması”, Uzmanlık Tezi , DPT Yıllık Programlar ve Konjonktür Değerlendirme Genel Müdürlüğü Mali Piyasalar Dairesi, Ankara, Kasım 2001, s.10. http://ekutup.dpt.gov.tr/banka/duvanb/borç.pdf. (10.06.2005)

68 1.1.4.3.2.3. Merkez Bankasının Likidite Desteği

Bankalar zor duruma düştüğünde hükümetler bu bankaları her zaman doğrudan kamu kaynaklarını kullanarak desteklemek istemeyebilmektedir. Bazen de desteğin kamu bütçesinden sağlanması uygun ve hızlı olamayabilmektedir.130 Bu gibi durumlarda devlet merkez bankasının kaynaklarına başvurmakta ve teminat karşılığında bu bankalara kredi verilmektedir. Fakat burada devletin kredi desteğinde bulunacağı bankaları seçerken çok dikkatli davranması ve geçici likidite sıkıntısına düşen bankaları desteklemesi gerekmektedir. Aksi taktirde bu bankaların otokontrol sistemini zaafa uğratıp ahlaki risk sorununun oluşmasına zemin hazırlayabilmektedir.131 Merkez bankaları burada son kredi mercii rolünü üstlenmeli ancak bunu da bankaların suistimaline açık hale getirmemelidir. Merkez bankalarının bunu sağlayabilmesi için bankaların yardımın gelip gelmeyeceğinden, gelse de zamanından emin olamamaları gerekmektedir. Böylece bankalar sıkıntıya düştüklerinde merkez bankasının destek vereceğinden emin olamadıklarından aşırı risk altına girmekten çekinecekler ve ahlaki risk sorunu oluşmayacaktır. Merkez bankasının bankalara verdiği destekler arasında döviz kredileri, açık kredi, zorunlu karşılıkların azaltılması, reeskont oranlarının düşürülmesi ve reeskonta konu menkul kıymetlerin çeşitlendirilmesi ve piyasa değeri üzerinden değil nominal değeri üzerinden işleme tabi tutulması, kısa vadeli kredilerin orta ve uzun vadeli kredilere dönüştürülmesi sayılabilir.132 Bankacılık krizleri yaşamış olan ülkeler kendi yapısal özelliklerine, krizin niteliğine, şiddetine ve sahip oldukları imkanlara göre bu yöntemlerin birini veya aynı anda birkaçını kullanmışlardır. Örneğin Macaristan Merkez Bankası reeskonta konu menkul kıymetlerin sayısını arttırmıştır. Polonya ve Finlandiya merkez bankaları zor durumdaki bankaların hisse senetlerini satın almışlardır.

130 Aristobulo de Juan, “Restructuring And Resolution Comparative Experiences”, The World Bank, http://www.Worldbank.org/wbi/banking/fincespolicy/criticalissues2003/pdf/dejuan.pdf (18 Ekim 2006), s.3. 131 De Juan, a.g.e., s.5. 132 Claudia Dziobek, “ Market Based Policy Instruments for Systemic Bank Restructuring”, IMF Working Paper, 1998, http://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/wp98.113.pdf (30 Ekim 2006), s.7.

69 İsveç Merkez Bankası hem bankaların döviz cinsi risklerini güvence altına almış, hem de yüksek miktarda döviz kredisi kullandırmıştır. Meksika Merkez Bankası dış kredilerini ödemekte zorlanan bankalara mevduat sigorta fonu vasıtasıyla döviz kredisi kullandırmıştır. ABD, Macaristan ve Finlandiya’da merkez bankaları iskonto penceresi kredisini kullanarak likidite sıkıntısı içindeki bankalara orta ve uzun vadeli kredi sağlamışlardır. Macaristan, Polonya ve İspanya’da zorunlu karşılıklar geçici olarak azaltılmıştır. Meksika ve Güney Kore’de bankalara kullandırılan acil likidite kredileri sırasıyla 27 milyar ve 46.4 ABD Doları’nı bulmuş ancak bu krediler bankalarca geri ödenmiştir. Burada ilginç olan bir nokta bankalara daha sınırlı düzeyde merkez bankası kredisi kullandıran ülkelerin bankacılık krizlerinin üstesinden gelmede daha fazla kredi kullandıran ülkelere göre daha başarılı olmalarıdır. 133

133 Küçükbıçakçı, a.g.e., s.38.

70 Tablo 1.9. 1977-2002 Döneminde 33 Bankacılık Yapılandırma Programında Likidite Desteği ve Mevduat Güvencesinin Kamu Maliyesine Yükü ve Reel Maliyeti (%GSMH)

Kriz Kriz Kamuya Reel Reel Sayısı Süresi Maliyeti Maliyet (1) Maliyet (2) Tüm Ülkeler 33 4.3 15 7.1 23.1 Likidite Desteği 21 4.8 17.3 13.9 37 Var Likidite Desteği 12 3.4 10.9 3.8 9.1 Yok Sınırsız Mevduat 22 4.3 16.6 9.8 28.7 Güvencesi Var Sınırsız Mevduat 11 4.3 11.8 5 15.7 Güvencesi Yok Bankacılık Krizi 10 4.6 7.8 2.4 15.7 İkiz Kriz 23 4.2 17.4 11.6 32.2 Likidite Desteği 16 4.5 18.9 17 43.9 Var Likidite Desteği 7 3.4 14.1 4.8 13.2 Yok Mevduat 16 3.9 19.4 17 37.2 Güvencesi Var Mevduat 7 4.9 12.8 4.8 24.7 Güvencesi Yok

(1) Kriz dönemi üretimdeki büyüme oranının kriz öncesi on yıllık eğilimden kümülatif sapması (2) Kriz dönemi üretim düzeyinin kriz öncesi on yıllık eğilimden kümülatif sapması

Kaynak: Oğuz Esen, “Bankacılık Krizleri, Yeniden Yapılandırma Programları ve Türk Bankacılık Sektörü”, ESİAD, Siyasa, Yıl:1, Sayı:1, Bahar 2005, s.8.

71 1.1.4.3.2.4. Özel Sermaye Desteği

Zor durumdaki bankaların sermaye yapılarının güçlendirilmesi gerekmektedir. Sermaye desteği öncelikle banka sahipleri ve hissedarlarından gelmelidir. Ancak banka sahipleri ve hissedarları gerekli sermaye desteğini sağlamadıkları taktirde kamunun müdahalesi veya zorlaması gerekebilmektedir. Örneğin Fransa’da Merkez Bankası ödenmiş sermaye artırımını dayatma yetkisine sahiptir. Merkez Bankası’nın böyle bir yetkisinin ve müdahalesinin olması hem banka sahiplerini, hem hissedarları, hem de üçüncü şahısları yeniden yapılandırmanın ciddiyetine ikna etmede etkili olmaktadır. 1990’larda Meksika’da sermaye artırımını teşvik için hükümet yeni sermayedarlara getirilen yükümlülükleri azaltmıştır. Şili’de devletin bankaya verdiği krediler geri ödenene kadar eski hissedarların kar payı alması yasaklanmıştır.134 Basel II’ye göre bankaların herhangi bir ödeme güçlüğüne düşmeden sermaye yeterlilik standart oranını tutturmaları zaten bir zorunluluk haline getirilmiştir.

1.1.4.3.2.5. Mevduat Sigortası ve Diğer Garantiler

Mevduat sigortası mudilerin mevduatlarını çekmek için bankalara hücumunu önlemek amacıyla kullanılan bir yöntemdir. Böylece önce gelen önce alır (first come first served) düşüncesi mudilerin kafasından silinerek banka hücumları önlenmek istenmiştir. Mevduat sigortası ABD eyaletlerinde 1820’lerden itibaren görülmeye başlanmıştır. Ulusal bazda ilk mevduat sigorta kurumu da 1933’te kurulan Federal Mevduat Sigorta Şirketi’dir (FDIC : Federal Deposit Insurance Cooperation).135 Bankalara sağlanan güvencelerin farklı uygulamaları mevcuttur. Örneğin Hong Kong ve Çin’de sorunlu banka satışları, Güney Kore, Slovakya ve İspanya’da sorunlu aktif satışları garanti

134 Dziobek, 1998, a.g.e., s. 8. 135 J.D. Mc Callie “ Early Warnings of the Hazards of Federal Deposit Insurance at The Time of Its Inception” History of Political Economiy, 27:4 1995, s.689.

72 altına alınmıştır. İsveç’te kredi zararları ve gerçekleşen zararlar devlet tarafından garanti kapsamına alınmıştır. Meksika’da sermaye benzeri krediler hariç bankaların tüm yükümlülükleri garanti altına alınmıştır. Yine Güney Kore ve İsveç’te özsermaye ve daimi faiz ödeyen vadesiz borç senedi türünden krediler hariç olmak üzere bankaların tüm yükümlülüklerine tam garanti uygulanmıştır.136 Mevduatın tamamının güvence altına alınması mudilerin sağlam-çürük ayrımı yapmaksızın en yüksek getiriyi veren bankaya parasını yatırması gibi ahlaki riziko problemine zemin hazırlamaktadır. Bazen mevduatın tümüne devlet güvencesi verilmesi bir kriz esnasında uygulanabilmektedir. Burada amaçlanan banka hücumunun başlayıp krizin derinleşmesini önlemektir.

1.1.4.3.2. Operasyonel Yeniden Yapılandırma

Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasında ilk olarak bankaların zor durumdan kurtulmaları için finansal yeniden yapılandırma çerçevesinde sermaye desteği sağlansa da bankaların operasyonel açıdan yeniden yapılandırılması yeniden yapılandırılan bankaların tekrar sıkıntıya düşmemesi için kaçınılmazdır. Bankaların yeniden yapılandırılmasının ikinci aşaması olan operasyonel yeniden yapılandırma ile bankaların organizasyon, teknoloji, ürün, insan kaynakları, krediler, mali kontrol, planlama, risk yönetimi ve hizmet yapısı gibi alanlara ilişkin olarak yeniden yapılandırılması amaçlanmaktadır.137 Böylece bankaların kendilerini iflasa götüren süreçte yaptıkları yönetim hata ve eksikliklerinin tekrarlanmaması hedeflenmektedir. Operasyonel yeniden yapılandırma ile bankaların personel ve şube ağının etkinliğinin arttırılması önemlidir.

136 Küçükbıçakçı, a.g.e., s.40 137 BDDK, Gelişme Raporu IV, 2003, s.1.

73 1.1.4.3.2.1. Yeni Yönetim

Banka iflaslarında yöneticilerin suistimali veya yetersizlikleri önemli rol oynamaktadır. Zor duruma düşen bankaların operasyonel açıdan yeniden yapılandırılması genellikle banka üst yönetiminin değiştirilmesini gerekli kılmaktadır. Değişimin maliyetinin yüksek olması halinde ise performansa dayalı sözleşmeler yapılması, mevcut yöneticilerin maaşlarının düşürülmesi yada ünvanlarının indirilmesi gibi uygulamalara gidilebilmektedir.138 Şubelerin etkinliğini arttırarak sayısının azaltılması da yine operasyonel yeniden yapılandırma çerçevesinde alınacak tedbirlerden arasındadır.

1.1.4.3.2. Daha Etkin Personel

Bankaların operasyonel açıdan yeniden yapılandırılmasının başarısı için üst yönetim kadar alt personelin eğitimi ve verimliliğinin arttırılması da önemlidir. Personelin eğitimi için kurum içi eğitim seminerlerinin sayısının ve niteliğinin arttırılması da başvurulacak yollardan birisidir. Emekliliği gelen personelin emekliye sevkedilerek genç ve daha nitelikli personel alımına gidilebilir. Uzman personel sıkıntısını gidermek için yurtdışından uzman personel getirilmesi de başvurulabilecek diğer bir yoldur.139

1.1.4.3.3. Son Kredi Mercii (Lender of Last Resort)

Kavramın kökeni Fransızca’da daha üstünde bir başvuru mercii bulunmayan yasal yargı merciini ifade eden “dernier ressort” deyimine dayanmaktadır fakat daha sonraları büyük ölçüde İngilizleşmiş ve merkez bankacılığı için kullanılır olmuştur. Son kredi merciinin görevi piyasaya daha

138 Özay Topaler, “Bank Restructuring:Case of Turkey”, Ağustos 2001, s.5. http://www.econ.metu.edu.tr/cong2001/abstracts/papers/p167.pdf (5 Ekim 2006) 139 Peter Nyberg, “Authorities’ Roles and Organizational Issues in Systemic Bank Restructuring”, IMF Working Paper, Temmuz 1997, s.9. http://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/wp9792.pdf (30 Eylül 2006)

74 fazla para sürerek reel ve nakit olmayan finansal varlıkların paraya dönüştürülmesi yönündeki bir hücumu durdurmaktır. Paniklerle gelen kargaşayı durduracak herhangi bir güç bulunmadığında piyasanın her bir oyuncusu kendini kurtarmaya çalışırken sistemin bütünüyle çöküp belki de kendisinin de enkazın altında kalmasına sebep olabilmektedir. Son kredi mercii kamuya sağladığı yarar yanında sağlam bankacılık sorumluluğunu zayıflatmak gibi bir riski de beraberinde getirmektedir. Son kredi merciinin kim olacağı, hangi koşullarda piyasaya müdahale edeceği vb. sorular tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Bununla birlikte spekülatif bir yükselişe gerekli noktada müdahale ederek durduracak yada çöküş esnasında zayıf bankaların sistemden çıkışına izin vermekle birlikte sağlam bankalara da sıçrayacak bir krizi önleyecek bir üst otoritenin bulunmasının gerekliliği üzerinde de durulmaktadır.140

140 Charles Kindleberger, Manias, Panics and Crashes, John Wiley & Sons Ltd, 2000, ss. 172-174.

75 Tablo 1.10. Banka Yeniden Yapılandırılmasında Maliyetler ve Paylaşımı

Banka Hissedarlarına Maliyeti Devlete Maliyeti (Mali/Yarı Mali Maliyetler) Mali Enstrümanlar (1) *Teminat Yükümlülükleri *Merkez Bankası Bütçesine Para Transferi *Devlete Gelecekteki Yükümlülükler Düşer *Taze Sermaye *Nazım Hesaplar Yükselir *Kamu Borcu Artar *Açık Artar Yapısal ve Operasyonel Enstrümanlar (2) *Banka Sahipleri Hisselerini Kaybedebilir *Tasfiye Maliyeti (Mahkeme Masrafları *Yöneticiler ve Personel İşlerini Gibi) Kaybedebilir *İşsizlik Parası *Kreditörler ve Mevduat Sahipleri Zarara *Kamu Bankası Personeline Kıdem Uğrayabilir Tazminatı *Bankalara Daha Yüksek Mevduat *Mevduat Sigorta Fonuna Bütçe Transferi Sigortası Primi Getirilebilir *Birleşmelerde Alınan Bankaya Ücret *Yabancı Bankaların Sisteme Girmesi ve Ödemesi Yönetim Hizmetleri İçin Ücret Talep *Özelleştirme İçin Yatırım Bankacılığı Edilebilir. Hizmetleri *Aktif Yönetimi İçin Bütçe Dağılımı *Yabancı Bankaların Sisteme Girmesi ve Yönetim Hizmetleri İçin Ücret Talep Edilebilir.

(1) Mali enstrümanlar merkez bankası likidite desteği, devlet garantileri, devlet desteği, (tahvil, kredi,bağış vb.) özel hisse senedi ve tahvil aktarılmasıdır. (2) Yapısal ve Operasyonel Enstrümanlar: Ek sermaye, yeni yönetim, daha etkin personel kadrosu, güçlü yabancı banakalrın sisteme girmesine izin verilmesi, tasfiye, birleşme, ayrılma, küçülme, özelleştirme, borç yeniden yapılandırması ve kötü aktiflerin yönetilmesi, kurumların yeniden yapılandırılmasıdır.

Kaynak: “1995 Yılındaki Kriz Sonrasında Meksika Bankacılık Sistemi”, TBB Bankacılık ve Araştırma Grubu, Nisan 2002, s.12.

76

BÖLÜM 2

2. DÜNYADA BANKACILIK KRİZLERİ VE YENİDEN YAPILANDIRMA UYGULAMALARI

2.1. BANKACILIK SEKTÖRÜ YENİDEN YAPILANDIRMASINDA ÜLKE UYGULAMALARI: LATİN AMERİKA ÜLKELERİ

2.1.1. 1994-95 Meksika Krizi ve Bankacılık Sektörünün Yeniden Yapılandırılması

IMF genel direktörü Michael Camdessus 1994-95 Meksika krizini taşıdığı özellikler bakımından 21. Yüzyılın ilk finansal krizi olarak nitelendirmiştir. Diğer ülkelerde görülen finansal krizlerden farklı olan bu özellikler ülkeye gelen sermayenin durmasının ardından ülke içi finans sisteminde krizin oluşması ve bu krizin reel sektörü de etkilemesidir. Oysa diğer ülkelerde meydana gelen krizlerden önce büyük mali açıklar ve yüksek

77 enflasyon dikkati çekiyordu. Meksika krizindeki bu özellikler daha sonra meydana gelen Asya krizinde de göze çarpmaktadır.1 Meksika uzun bir büyüme ve istikrar döneminden sonra 1982 borç krizini yaşamış ve bu krizin ardından bankaların kamulaştırılması süreci başlatılmıştır. Meksika 1982‘deki borç krizinden sonra dünya finans çevrelerinin başını ağrıtmaya devam etmiştir. 1988 Aralığı’nda iktidara gelen Salinas de Gortari hükümeti 1989’dan itibaren ekonomi ve finans alanında reform sürecini başlatmıştır. Deregülasyon sürecine hız verilerek özellikle sermaye piyasasında serbestleşmeye gidilmiştir. Buna koşut olarak hızlı bir özelleştirmeyle kamu kesimi küçültülmeye çalışılmıştır. Konsolide kamu sektörü dengesi 1987 yılında GSYİH’nin yüzde 8’i kadar açık verirken 1993 yılında bu rakam yüzde 1 fazlaya dönüşmüştür. Aynı dönemde kamuya açılan kredi miktarı GSYİH’nin yüzde 14’ünden yüzde 2’sine düşmüştür. Bu rakamlara ulaşılmasında pekçok kamu kuruluşunun özelleştirilmesinin büyük etkisi olmuştur. Birleşme ve ele geçirmeler sonucunda 1990’ların başında banka sayısı 58’den 18’e inmiş ve 1991-92 döneminde bu bankalar da özelleştirilmiştir.2 Özelleştirilen bu bankalar ortalama defter değerlerinin 3.34 katı fiyattan alıcı bulmuşlardır. 1984-87 döneminde ABD’deki banka birleşmelerinde ise bu oran 1.89 olmuştur. Alıcıların bir kısmı bankacılık sektöründe tecrübe sahibi olmayan, sadece prestij kaygısıyla banka satın alan amatörlerden oluşmaktaydı. Tüm alanlarda gerçekleştirilen liberalizasyon politikaları yabancı sermayeyi Meksika’ya çekmiştir3. Bu liberalizasyon politikalarının ardından Meksika bankaları uluslararası bankalardan büyük miktarlarda kredi temin etmişler böylece Meksika bankacılık sistemine dışarıdan yoğun bir sermaye girişi yaşanmıştır. Bu şekilde bankaların verdikleri krediler de hızla artmış ve 1987’de kredilerin GSYİH’ye oranı yüzde 20 iken 1994’te yüzde 40 yükselmiştir. Artan kredilerde gayrimenkul teminatıyla kredi verilmesinin etkisi büyük olmuştur fakat gayrimenkul piyasasının durgunluğa

1 Guillermo Ortiz Martinez, “What Lessons Does The Mexican Crisis Hold for Recovery in Asia?”, Finance&Development, IMF, June 1998, s.6. 2 Dziobek, C., Pazarbaşıoğlu, C., “Lessons from Systemic Bank Restructuring: A Survey of 24 Countries"” IMF Working Paper, WP/97/161, December 1997, s.5. 3 E. Ertuğrul Karsak, “Meksika’da Yaşanan Ekonomik Gelişmeler ve Diğer Gelişmekte Olan Piyasalara Etkileri”, Banka ve Ekonomik Yorumlar, Haziran 1995, s.35.

78 girmesiyle kredilerin geri dönüşü zorlaşmış ve sistem tıkanma noktasına gelmiştir. Deregülasyon sürecinin hızlı işlemiş olması bankacılık gözetimiyle ilgili düzenlemelerin yeterince iyileştirilememesine de zemin hazırlamıştır. 1994 yılında gelen devalüasyon zaten zor durumda olan bankacılık sektörünü daha da kötüleştirmiş ve daha önce özelleştirilmiş olan 18 bankadan sadece 10 tanesi ayakta kalabilmiştir. Bu bankalar da sahipleri tarafından satılmış ve ancak bu şekilde bu bankalar faaliyetlerine devam edebilmişlerdir. Bu 10 bankanın toplam aktif büyülüğü ise bankacılık sektörü toplam aktif büyüklüğünün yüzde 86’sını oluşturmaktaydı. Bu süreçte merkez bankası devalüasyonun olumsuz etkisini sınırlandırabilmek için yabancı para yükümlülüklerin toplam yükümlülüklerin yüzde 20’si, bankaların net açık pozisyonlarını ise sermayenin yüzde 15’i ile sınırlandırmıştır fakat bankalar türev enstrümanlar kullanarak net açık pozisyonlarını arttırmaya devam etmişler fakat bu sefer de yabancı para riskleri artmıştır. Bunun üzerine Meksika Merkez Bankası ve Bankacılık Gözetimi Ulusal Komisyonu (CNBV) ortak bir programı hayata geçirmişlerdir. Programın amaçları şu şekilde özetlenebilir:4 -Bankaların iflas risklerinin azaltılması -Maksimum seviyede hanehalkı ve firmanın desteklenmesi -Merkez Bankası kredilerinin sınırlandırılması. Mali etkininin azaltılıp zamana yayılması için Federal hükümet ve bankaların programın maliyetini paylaşmaları -Hisse senedi sahiplerinin değil kurumların desteklenmesi -Yabancı bankaların kurulmasının teşvik edilerek rekabetin arttırılması -Belirli sektörlerin teşviki için kurulmuş olan bankaların kredi vermelerinin sağlanması amacıyla bu bankalara teşvik sağlanması.

Bu programlarla öncelikle yabancı sermaye girişinin kesilmemesine ve bankaların sermaye yeterlilik rasyolarının kritik seviyenin altına düşmemesine

4 Aydan Aydın-Pelin Ataman Erdönmez-Alpan İnan-Burçak Tulay, “Bankacılıkta Mali Bünye Sorunları ve Yeniden Yapılandırmada Ülke Uygulamaları” , TBB Bankacılık ve Araştırma Grubu, Şubat 2000, s.37.

79 çalışılmıştır. Devalüasyonu takibeden iki ay içinde Meksika Bankacılık sektörünün sermaye yeterlilik oranı kritik seviye kabul edilen yüzde 8’in altına düşmüştür. Uluslararası kredi derecesinin hızla düşmesi, yabancı para rezervlerinin azalması gibi etkenler Meksika bankalarının borçlarını döndürmelerini zorlaştırmıştır. Bunun üzerine bankacılık sektöründeki likidite problemini gidermek amacıyla FOBAPROA adında bir kamu kurumu tesis edilmiştir. FOBAPROA likidite sorunu yaşayan bankalara beş sene sonra geri ödenmek şartıyla kredi vermiştir. Eğer beş sonra bu kredi geri ödenmez yada sermaye yeterlilik oranı daha da düşerse FOBAPROA verdiği krediye eşit oranda hisse senedine el koyacağını açıklamıştır. Meksika Merkez Bankası’nın yanısıra ABD ve IMF’nin kaynak aktarmasıyla krizin başlangıcından yaklaşık 9 ay sonra tüm bankalar dış borçlarını faiziyle birlikte ödemeyi başarmışlardır. FOBAPROA’dan kredi desteği alan altı bankadan üçüne al konmuş, bir tanesini başka bir banka satın almış, iki tanesi ise faaliyetine aynı şekilde devam etmeyi başarmıştır. Aşağıdaki tablo Meksika’da sistemde kalacak yada sistem dışına çıkarılacak bankaların belirlenmesindeki kriterleri göstermektedir.

Tablo 2.1. Meksika’da Sistemde Kalacak Yada Sistem Dışına Alınacak Bankaların Belirlenmesi

Karar Unsurları Kim karar alacak? CNBV (Ulusal Bankacılık ve Menkul Kıymetler Komisyonu) Nasıl karar alınacak? Her banka ayrı ayrı değerlendirilecek Kriterler nelerdir? CNBV’nin banka hissedarlarının kendi bankalarının sermayelerini arttırıp arttıramayacağı konusundaki kararı Ne zaman karar alınacak 1995 yılından itibaren farklı zaman dilimlerinde benzer kararlar alınmıştır.

Kaynak: “Bankacılık Krizlerinin Çözümü ve Banka Yeniden Yapılandırmasında İzlenen Temel Politika ve Uygulamalar, Meksika ve Kore Deneyimlerinin Karşılaştırılması”, TBB, s.7.

80

Krizi takibeden 9 ay boyunca oldukça yüksek seyreden faiz oranları dokuzuncu ayda büyük oranda düşmüştür. FOBAPROA bankaların sermaye yapılarının güçlendirilmesi yanında takipteki kredilerini de izlemeye alan bir program uygulamıştır. Meksika’da takipteki kredilerin satın alınmasında aşağıdaki yöntemler kullanılmıştır:

Tablo 2.2. Meksika’da Takipteki Kredilerin Satın Alınması İçin Kullanılan Kriter ve Mekanizmalar

Kriter Alınan kredilerin türü Tüm kötü krediler Takipteki kredilerin satışında yer alacak Müdahale edilmeyen tüm bankalar uygun bankalar Haziran 1999 itibariyle satın alınan 12.44 milyar dolar takipteki krediler Toplam kredi portföyünün yüzdesi olarak %13.7 takipteki krediler Satın alma fiyatı Kredilerin karşılıklar düşüldükten sonra nominal değerinin yüzde 100’ü Bedeli ödemek için kullanılan araçlar Devlet garantili 10 yıl vadeli senet Bankaların takipteki kredileri kaç kere Birçok defada sattıkları Takipteki kredileri satın alan bankalar Banka Tasarruflarını Koruma Fonu (FOBAPROA) Satın alınan takipteki kredilerin yönetimi ve Banka toplanması için sorumluluk

Kaynak: “Bankacılık Krizlerinin Çözümü ve Banka Yeniden Yapılandırmasında İzlenen Temel Politika ve Uygulamalar, Meksika ve Kore Deneyimlerinin Karşılaştırılması”, TBB, s.9.

81

FOBAPROA’nın uyguladığı program şu adımlardan oluşmuştur5: 1. Bankaların sermaye yapılarını güçlendirmek amacıyla hisse senedi sahiplerinin yeni sermaye aktarmaları teşvik edilmiş, bu çerçevede hisse sahiplerinin her bir Peso’luk ilave sermayelerine karşılık iki Peso’luk takipteki kredileri devralınmıştır. 2. Takipteki krediler Peso cinsinden ise 3 aylık hazine bonosu faizi, Dolar cinsinden ise piyasa faiz oranının altında bir faiz oranından (LIBOR artı 400 baz puan) devralınmıştır. Bunun karşılığında on yıl vadesi olan FOBAPROA senetleri verilmiştir. 3. Tahsil edilen takipteki kredi miktarı kadar FOBAPROA senedi iptal edilmiştir. 4. FOBAPROA senetlerinin vadesi geldiğinde takipteki kredilerin geri dönmeyen kısmı zarar oluşturmuştur. Zararın yüzde 20-30’luk kısmını bankalar karşılarken geri kalanını devlet karşılamıştır.

Bu program çerçevesinde 1995-96’da bankalar 7.1 milyar dolarlık yeni sermaye ilavesi yapmışlar, bunun karşılığında da toplam tutarın yüzde 30’u civarında olan 15.2 milyar dolarlık kredi devretmişlerdir. 1995 yılında Meksika Merkez Bankası öncülüğünde bankalara destek programı başlatılmıştır. Merkez Bankası bankalara tam destek vererek ve mevduatların teminat altında olduğunu söyleyerek sisteme güven vermeye çalışmıştır. Yabancı para borçlarını geri ödeyebilmeleri için bankalara kredi verilmiş ve tüm bankalar yurtdışı yükümlülüklerini yerine getirmeyi başarmışlardır. Bu şekilde bankalara toplam 27 milyar dolarlık destek sağlanmıştır.6 Bu kredi destekleri haricinde Merkez Bankası bankalara bono ihraç ederek sermaye yeterlilik oranlarını tutturmalarına yardım etmiştir. PROCAPTE (Geçici Yeniden Sermayelendirme) isimli programla bankaların tüm borçlarını geri ödeyebilmeleri sağlanmış ve kamuya ek bir yük getirilmemiştir. Sisteme

5 Aydın ve diğerleri, a.g.m., s.38. 6 Jose de Luna Martinez, “Management Resolution of Bankin Crisis: Lessons from the Republic of Korea and Mexico”, World Bank Discussion Paper, No:413, March 2000, s.18.

82 güvenin sağlanması ve bankacılık sektörünün rasyolarının düzelmesiyle bankalar yeniden düşük faizlerle yurtdışından borçlanmaya başlamışlardır.

Tablo 2.3. Meksika Bankacılık Sektörü Finansal Göstergeleri * (%)

1997 1998 1999 2000 AKTİF KALİTESİ Tahsili Gecikmiş Alacaklar/Toplam Krediler 11.1 11.3 8.9 5.8 Tahsili Gecikmiş Alacaklar/Toplam Krediler (FOBAPROA hariç) 17.6 17.5 14.5 8.5 Tahsili Gecikmiş Alacaklar Karşılığı/Takipteki Alacaklar 61.2 66.1 107.8 115.3 Kamuya ve FOBAPROA’ya Açılan Krediler/Aktif Krediler 51 50 52.7 50.6 KARLILIK AKTİF Karlılığı 0.4 0.6 0.7 0.9 Özkaynak Karlılığı 5.8 6.9 5.8 10.4 Net Faiz Gelirleri – Karşılıklar/Ortalama Aktifler 3.9 5.9 5.6 5 Faizdışı Giderler/Krediler 7.5 7.4 7.9 8 Faizdışı Giderler/Ortalama Aktifler 4.6 5.1 5.1 4.8 Sağlıklı Krediler/Çalışan Sayısı 19.4 21.730 23.388 26.20 13 9 SERMAYE YETERLİLİĞİ Net Sermaye/Kredi Riskli Aktifler 16.9 17.5 20.4 18.2 Net Sermaye/Toplam Riskli Aktifler 13.6 14.4 16.2 14.2 Özkaynak/Aktifler 8.5 8.3 8 9.6 LİKİDİTE Krediler/Aktifler 62.8 62.4 60 59.9 Krediler (FOBAPROA hariç) Aktifler 36.7 37.4 34.5 39.7 Krediler/Mevduat 90.4 89.2 85.6 90.6 Likit Aktifler/Mevduat 33.3 32.9 42.5 42.5

*Müdahale edilen bankalar dahil edilmemiştir. Kaynak: “1995 Yılındaki Kriz Sonrasında Meksika Bankacılık Sistemi”, TBB Bankacılık ve Araştırma Grubu, Nisan 2002, s.10.

83 Yeniden yapılandırma çerçevesinde bankalar kanunu ve teminat kanunları yenilenerek yerinden ve uzaktan denetim sistemleri de dahil olmak üzere uluslararası standartlar ve iştiraklere verilen kredilere sınırlandırmalar getirilmiştir. Kriz atlatıldıktan sonra mevduata verilen tam güvenceye sınırlandırmalar getirilmiştir.7 Sermaye yeterlilik oranları kritik seviyenin altına inmiş olan 12 banka devralınmıştır. Bu bankaların kredilerinin toplam krediler içindeki payı yüzde 19 gibi yüksek bir oran olmasına rağmen yine de FOBAPROA tarafından devralınmıştır. Küçük bankalara ise daha erken müdahale edilmiştir. Bundan sonra durumları iyileştirilmiş bankalar satışa çıkarılmıştır. Fakat herhalükarda bankaların yönetimi değiştirilmiş ve eski yönetimin elindeki hisseler satışa çıkarılmıştır. 1991-1992 döneminde özelleştirilen 18 bankanın sadece 5 tanesinin sahipleri değişmemiştir.8 Bankacılık sektörünün içine düştüğü bu zor durumdan ve sermaye arttırımı konusunda yerli sermayenin yetersizliğinden dolayı bankalar yabancılar tarafından satın alınmaya başlanmıştır. FOBAPROA satın aldığı aktifleri (takipteki kredileri) nominal değerlerinin yüzde elli altında bir fiyattan satabilmiştir. Borç ödeme programı çerçevesinde ipotek kredileri yeniden yapılandırılmış, küçük ve orta ölçekli firmalar desteklenmiş, şirketlerin bankalara olan tahsili gecikmiş borçlarının bir kısmı yüzde elli üst limit olmak üzere devlet tarafından üstlenilmiştir.

7 Erdoğan, a.g.e., s.60. 8 Aydın ve diğerleri, a.g.m., s.39.

84 Tablo 2.4. Meksika’da Borç Yeniden Yapılandırması (1995-1999)

Bankaların kredi portföylerinin GSYİH’ya 1994 yılında yüzde 21.4 oranı Borçluların borçlarını geri ödeme isteği Var Borç yeniden yapılandırma programlarına Büyük mali ortaklıklar ve küçük katılmasına izin verilen borçlular borçlular Büyük şirketlerin borç yeniden yapılandırma mekanizmaları Küçük borçlular için borç yeniden Bütün küçük borçlular için gönüllü yapılandırma mekanizmaları borç yönetim birimleri oluşturulmuştur. Sübvansiyonlar Devlet daha küçük borçların yeniden yapılandırılmasından doğan zararların yüzde 75’ini karşılamaktadır.

Kaynak: “Bankacılık Krizlerinin Çözümü ve Banka Yeniden Yapılandırmasında İzlenene Temel Politika ve Uygulamalar, Meksika ve Kore Deneyimlerinin Karşılaştırılması”, TBB, s.14.

Yeniden yapılandırma programı çerçevesinde yeni yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bankacılık sektörüne yönelik çıkarılan yasalarla -Yeni sermaye girişleri teşvik edilmiş -Mevduata sınırlı güvence sağlanmış -Teminat kanunu yenilenmiş -Vadesi dolmuş kredilere yüzde altmış, tüm kredi portföyü için ise yüzde dört oranında karşılık ayrılması zorunluluğu getirilmiştir. Bankalara yapılan kamu müdahaleleri ise şu tür özellikler taşımaktadır: -El konulan bankalara bazı istisnalar dışında kamu desteği sağlanmamıştır. -Pekçok küçük bankanın yönetimine müdahalede bulunulmuştur.

85 -Yasal prosedürün uygulanmasındaki maliyetlerin yüksek olması sebebiyle müdahale edilen bankaların hiçbiri iflas ettirilmemiştir.9

Tablo 2.5. Meksika’da Bankaların Kamu Kaynaklarıyla Yeniden Sermayelendirilmesi

Sermaye aktarımı yapan kurum FOBAPROA’nın yerini 1998 Aralık’ta yeni bir kurum olan Banka Tasarruflarını Koruma Kurumu (IPABE) almıştır. Yeniden sermayelendirme için Değişkendir. İhtiyaç duyulduğunda arttırılmaktadır. aktarılan tutar Haziran 1999 itibariyle banka 61.5 milyar dolar yeniden sermayelendirilmesi için kullanılan kamu kaynakları tutarı Yeniden sermayelendirmenin Mevduat yükümlülüklerini ve sermaye eksikliğini amacı karşılamaktır. Yeniden sermayelendirme ile Kesin bir hedef olmadan sermaye iyileşmesine hedeflenenler yardımcı olmak Ödeme güçlüğü içindeki yeniden *mevcut hissedarların hisselerinin zarar yazılması sermayelendirme prensipleri *Yöneticilerin zarardan sorumlu tutulması hususunun sona ermesi *Devletin bankadaki hissesinin yabancı bir yatırımcıya satılması Mali durumu zayıf ancak Yeniden sermayelendirme her bankanın durumuna faaliyetini sürdürebilir göre belirlenmektedir. FOBAPROA’nın sermaye kurumların yeniden eksikliğini gidermesi halinde banka yabancı yada sermayelendirmesi yerli yatırımcılara satılmaktadır.

Kaynak: “Bankacılık Krizlerinin Çözümü ve Banka Yeniden Yapılandırmasında İzlenene Temel Politika ve Uygulamalar, Meksika ve Kore Deneyimlerinin Karşılaştırılması”, TBB, s.13.

9 Aydın ve diğerleri, a.g.m., s.40.

86 2.1.1.1. Meksika Bankacılık Sektörünün Yeniden yapılandırılmasının Maliyeti ve Sonuçları

Aşağıdaki tabloda banka yeniden yapılandırma programının tahmini maliyeti ortaya konulmuştur. Tahmin yüzde 30 kredi iyileşme oranı ve yüzde 6.5 reel faiz oranı varsayımı altında yapılmıştır. Şirket borçlarını yeniden yapılandırma ve şirketleri destekleme maliyetinin bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması maliyeti yanında oldukça düşük kaldığı görülmektedir. Bankacılık sektörünü yeniden yapılandırmada asıl maliyeti ise milli gelirin yüzde 8.3’ü ile banka müdahaleleri oluşturmaktadır. Toplam maliyet ise milli gelirin yüzde 14.4’ü gibi yüksek bir rakama ulaşmaktadır. Yerli sermayenin yetersizliğinden dolayı kriz sonrasında büyük oranda yabancı sermayenin eline geçen Meksika bankacılık sisteminde yabancı sermayenin payı yüzde dörtten yüzde yirmiye yükselmiştir.

Tablo 2.6. Banka ve Borçluların Desteklenme Maliyetlerinin Milli Gelire Olan Tahmini Oranı (%)

A. Borçlu Destekleme Programları Toplam Maliyeti 3 a. Borcun Yeniden Yapılandırılması 2.1 -İlk Program 0.9 -İpotek Kredileri İçin Düzenlenen Ek Progr. 1.2 b. Küçük Ölçekli Borçluların Desteklenmesi 0.2 c. Sektör Bazında Destekleme Programları 0.7 -Tarım ve Balıkçılık 0.5 -Küçük ve Orta Ölçekli Firmalar 0.2 B. Banka Destekleme Programlarının Maliyeti 11.4 a. Sermaye Arttırılması Amaçlı Devralınan Krediler 2.6 b. Banka Müdahaleleri 8.3 c. Batık Bankaların Yeniden Yapılandırma Maliyet 0.5

Toplam Maliyet 14.4

Kaynak: Aydın ve diğerleri, a.g.m., s.40.

87

Meksika’da yaşanan bankacılık krizi devlet ve bankalar tarafından ortaklaşa çaba ve sorumlulukla aşılmaya çalışılmıştır. Bu süreç içinde bazı bankalar el değiştirmiş, bazılarının ise sahipleri tarafından sermaye yapıları güçlendirilerek yatırımcıların sisteme olan güveni yeniden tesis edilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte bankaların sermaye yeterlilik oranlarını tutturmakta başarılı olup olamayacaklarının tespitinde karar verme sürecinin uzaması sorunlu bankalara el konulması sürecini uzatarak bu bankalara aktarılan mali desteklerin sürmesine yol açmış ve kamuya daha fazla yük olmaları sonucunu getirmiştir.10

2.1.2. Brezilya Bankacılık Sektörü Krizi ve Sektörün Yeniden Yapılandırılması

Brezilya bankacılık sektörü 1929 yılında bir kriz yaşamış, bu krizin ardından II. Dünya Savaşı’na kadar sektörde önemli bir iktisat politikası uygulanmamıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise mali sistemin istikrarı için Brezilya parası Amerikan Doları’na endekslenmiş fakat uygulamada başarılı olunamamış ve pekçok kez devalüasyon yapılmak zorunda kalınmıştır. 1970’lerin sonunda yüksek büyüme hızıyla birlikte görülen yüksek enflasyon ülke ekonomisini zorlamaya başlamıştır. Bu yüksek enflasyon ortamında bankalar kolay para kazanmaya alışmışlardır. Bu ortamdan hem kamu hem de özel sektör bankaları yararlandığından her iki kesimin de bankalarının ve şubelerinin sayısında büyük artışlar olmuştur. 1970 yılında bankacılık sektöründe toplam şube sayısı 5576 iken 1984 yılında bu rakam 8902’ye çıkmıştır.11 Bankacılık sektöründeki bu gelişme ülkeye yabancı sermayenin gelişinde önemli rol oynamıştır. Yüksek kamu açıkları vermeye başlayan Brezilya ekonomisi artan bütçe açıklarını Merkez Bankası kaynaklarından karşılama yoluna gidince ülkede hiperenflasyon oluşmuştur. Hiperenflasyonu engellemek ve parasal disiplini sağlamak için devlet iç borçlanmaya gidince bu

10 Erdoğan, a.g.e., s.61. 11 A.e., s.64.

88 sefer de özel sektöre gitmesi gereken bankacılık sektörü kredileri kamu harcamalarının finansmanında kullanılır olmuştur. Bu rahat ve yüksek enflasyonlu ortamda kolay para kazanmaya alışmış bankaların ise riskli kredilerinde büyük artış meydana gelmiştir. Bu tehlikeli gidişi ve özellikle de hiperenflasyonu kontrol altına almak amacıyla 1994 yılında Real Planı uygulamaya konmuştur. Real Planı çerçevesinde Brezilya Merkez Bankası’nın kamu ve özel bankalarının sorunlarının çözüme kavuşturulmasında başvurduğu başlıca yöntemler tasfiye, yeniden sermayelendirme, birleşme ve devralmaları teşvik, yeniden yapılandırma ve bankaların satışı yöntemlerdir.12 Real Planı’yla öncelikle kamu maliyesinin kontrol altına alınması öngörülmüş daha sonra da enflasyonist beklentilerin ve ekonomideki temel fiyatların Real’e ve Real’in de eski para birimi olan Cruserio’ya hergün değişen kurlarla endekslenmesi ve son aşamada da Real’in ülkenin yeni para birimi olarak kabulü öngörülmüştür. Programın enflasyon ayağı başarılı olmuş ve aylık yüzde 40 olan enflasyon 1994 sonunda yüzde ikiye düşürülmüştür.13 Enflasyonu düşürmeyi başaran program bankacılık sektörünün ise zor durumda kalması sonucunu doğurmuştur. Yüksek enflasyonlu ortamdan kar etmeye alışmış ve faaliyet karının neredeyse üçte birini enflasyon gelirlerinden elde eden bankacılık sektörünün karları düşmüş ve mali sektörde büyük bir küçülme yaşanmıştır. Bankacılık sektörü tekrar karlılığını arttırabilmek için düşük enflasyon ve faiz ortamında artan kredi taleplerini dikkatsiz bir şekilde karşılama yoluna gidince enflasyon düşüşünden uğradığı zararları kısa dönemde kapatmışsa da uzun dönemde yüksek kredi riskiyle karşı karşıya kalmıştır. 1995 ortalarından itibaren başgösteren ekonomik durgunluk süreci bu kredilerin önemli bir kısmının batık kredi haline dönüşmesine yol açmıştır. Real Planı uygulanmaya başladıktan sonra gümrük vergilerinde önemli düşüşler yaşanmış bu da ithalatı büyük oranda arttırmıştır. Artan ithalat cari açığı arttırırken, cari açığın finansmanı da çoğunluğu sıcak paradan oluşan yabancı sermaye hareketleriyle sağlanmıştır. Sabit kura dayalı program kur

12 Pelin Ataman Erdönmez, “Brezilya’da Banka Yeniden Yapılandırması ve Kamu Bankaları’nın Özelleştirilmesi”, TBB, Aralık 2000, ss.6-8. 13 Erdoğan, a.g.e., s.65.

89 artışına izin vermediği için cari açık büyümüş ve nihayet 1994 yılında Meksika’da başlayan kriz ve onun 1995 yılında yayılmasının etkisiyle (Tekila Etkisi) Brezilya’dan da büyük sermaye çıkışlarına yol açarak krizi başlatmıştır. Brezilya Merkez Bankası’nın faiz oranlarını arttırması finansal sistemi ve bağlantılı olarak reel sektörü de sıkıştırmış, kredilerin geri dönmemesi ve ardarda gelen iflaslar bankacılık sektörünü de büyük sıkıntıya sokmuştur ve sektörün yeniden yapılandırılması kaçınılmaz hale gelmiştir.

2.1.2.1. Brezilya’da Bankacılık Sektörünün Yeniden Yapılandırılmasının Aşamaları

Brezilya’da yeniden yapılandırma süreci üç aşamada gerçekleştirilmiştir14:

1. Aşama: Kamu müdahalesi ve tasfiye ile sorunlu banka sayısının azaltılması

Birinci aşama büyük oranda Brezilya Merkez Bankası’nın kontrolünde gerçekleştirilmiştir. Merkez Bankası sorunlu bankalara el koyma ve gerekirse tasfiye etme konusunda tam yetkili kılınmıştır. Banka gerekli gördüğünde bankaların yöneticilerini değiştirmiş ve tasfiye sürecine sokmuştur. Eski yöneticiler ve banka ortakları batık kredilerden ortaklaşa sorumlu tutulmuş ve mallarına ihtiyati tedbir konmuştur. Bu süreçte tam 48 bankaya el konularak tasfiyesi gerçekleştirilmiştir.15

14 Aydın ve diğerleri, a.g.m., s.30. 15 F. Puga, “The Brazilian Financial System:Recent Restructuring, International Comparisons and Vulnerability to A foreign Exchange Crisis”, MBNDES Economic Department, 1999, s.14.

90 2.Aşama: PROER (Ulusal Finans Sisteminin Yeniden Yapılandırılması ve Güçlendirilmesi İçin Teşvik Programı) ve PROES (Kamu Bankaları İçin) programları

Bu programlar kullanılarak tasfiye edilmesine gerek görülmeyen bankalar yeniden yapılandırılmıştır. Yeniden yapılandırma sürecinde mevduat sahiplerinin haklarının korunması sağlanmış ve sorunlu bankaların yönetimine el koyarken hisseleri devralınmıştır. Yeniden yapılandırma sürecinde sisteme olan güvenin kaybolup bir banka hücumu yaşanmaması için azami itina gösterilmiş, ödeme sisteminin aksamamasına, bununla beraber ahlaki riziko sorununun da oluşmamasına dikkat edilmiştir. Bu süreçte bankalar da küçük ve büyük bankalar olarak iki kategoriye ayrılmış ve farklı modeller uygulanmıştır. Büyük bankalar kendi içinde iyi ve kötü bankalar olarak ikiye ayrılmış, iyi banka eski bankanın bütün değerli aktif ve pasiflerini devralırken mevduatların ise ayrım yapılmaksızın tümünü devralmıştır. Kötü banka ise tasfiye edilirken eski bankanın yöneticileri ve ortakları tüm mal varlıklarıyla sorumlu tutulmuştur. Merkez Bankası ise PROER programı çerçevesinde iyi bankaya destek olmuştur. Küçük bankalar ise büyük bankalarca satın alınmış ve Merkez Bankası da bu süreçte satın alan bankalara destek olmuştur. PROER programı özel bankalar için uygulanırken, PROES programı kamu bankaları için uygulanmıştır, arada herhangi bir farklılık bulunmamaktadır.

1. Aşama: Yabancı bankaların bankacılık sektörüne girişi

Yeniden yapılandırma sürecinin son aşamasında sektörün sorunları aşma yolunda ilerlediğini gören yabancı sermaye sektörde önemli alımlar yapmıştır. Bu ilgide yabancı banka ve diğer finans kuruluşlarına getirilen kısıtlamaların kaldırılmasının da etkisi büyüktür. Kaldırılan bu kısıtlamalar arasında yabancı bankaların yeni şube açmaları, ortaklık paylarını arttırmaları veya doğrudan yeni yabancı banka girişi sayılabilir. Yine yabancı bankalara

91 yerli bankaların iki katı sermaye yükümlülüğü zorunluluğu da kaldırılan bu kısıtlamalar arasında sayılabilir. Bu şekilde 1994 sonunda yabancı bankaların sektör içindeki payı yüzde 7 iken 1998’de yüzde 14’e yükselmiştir.

2.1.2.2. Yeniden Yapılandırmanın Boyutları

Brezilya’da yeniden yapılandırma süreci 1995’ten 1998’e kadar sürmüştür. Banka ve banka dışı finansal kuruluşlar da dahil olmak üzere toplam 182 kuruluş yeniden yapılandırmaya tabi tutulmuştur. Bu süre zarfında PROER çerçevesinde müdahale edilen banka sayısı 51, PROES çerçevesinde müdahale edilen banka sayısı ise 33 olmuştur. Doğrudan tasfiye edilen banka sayısı ise 48’dir. Brezilya’da Ağustos 1995’ten sonra yabancı bankaların sisteme girişinin yolu açılmıştır. Yabancı bankalar ya banka satın alarak yada yerli bankalarla ortaklık kurarak sektöre yoğun ilgi göstermişlerdir. 1994-1997 döneminde Brezilya’da yabancı kaynaklı aktif oranı yüzde 335 artmıştır.16 PROER kapsamında sağlanan destek 1996 yılı milli gelirinin yüzde 2.5’ini bulmuştur. PROES kapsamında kamu bankalarının bazı borçları konsolide edilerek kamu borcu haline getirilmiştir. Bu kapsamdaki borç miktarı ise 1996 yılı milli gelirinin yüzde 9.3’üne eşittir.17

16 Erdoğan, a.g.e., s.68. 17 Aydın ve diğerleri, a.g.m., s.32.

92 2.1.3. Arjantin Krizi ve Bankacılık Sektörünün Yeniden Yapılandırılması

2.1.3.1. Krizin Nedenleri

Arjantin’de 1982 ve 1989 yıllarında iki ayrı finansal kriz yaşanmış ve her iki krizden sonra da finansal sistemin yeniden yapılandırılması söz konusu olmuştur. 1982 krizinden sonra başlatılan yeniden yapılandırma sürecinde yapılan hatalar 1989 krizine giden yolu hazırlamıştır. İki krizin sebepleri ve kriz sırasında bankacılık sektörünün aldığı pozisyon farklı olmuştur. 1982 krizinde kuru çapa olarak kullanan dezenflasyon programının etkisi büyük olmuştur. Sabit kur politikası faizleri hızla düşürürken enflasyon düşürülemediği için faizler negatif düzeylere inmiş bu da sermayenin dışarıya kaçmasına yol açarak krizi tetiklemiştir. Sabit kur politikası ithalatı arttırıp ihracatı azaltarak cari açığı da büyütmüş ve artan cari açık da krizde etkili olmuştur. ayrıca ihracatın zorlaşması bu sektördeki firmaları giderek zor durumda bıraktığından firmalar kriz sırasında büyük ödeme güçlükleri yaşamışlardır. Makro-ekonomik etmenlerin yanısıra finansal faktörler de krizde rol oynamıştır. Uzun süren enflasyon süreci mevduatın vade yapısını kısaltarak bankacılık sisteminin doğasında bulunan vade uyumsuzluğu riskini daha da arttırmıştır. Ayrıca banka mevduatlarına getirilen yüzde yüz güvence de mevduat sahiplerinin sağlam-zayıf banka ayırımı yapmaksızın en yüksek faiz veren bankaya yönlendirerek ahlaki risk problemini arttırmıştır. 1980 öncesinde hızla artan banka ve banka dışı finansal kurumların gözetim ve denetiminin çok zayıflaması da krizin bir başka finansal sebebi olarak sayılabilir.18

18 Aydın ve diğerleri, a.g.e., s.33.

93 2.1.3.2. Bankacılık Sektörünün Yeniden Yapılandırılması

Arjantin’de finansal sektörün yenide yapılandırılması 1981 yılında başlamış ve 1990’lı yıllarda da devam etmiştir. Yeniden yapılandırma süreci Arjantin Merkez Bankası öncülüğünde ve kontrolünde gerçekleştirilmiş ve kaynak aktarımında temelde para basma yöntemi tercih edilmiştir. Önce tüm finansal kuruluşlara Merkez Bankasınca el konulmuş sonra en kötü durumda olan bankalar tasfiye edilmiş, bunun için de milli gelirin yüzde beşi oranında kaynak aktarılmıştır. Buna rağmen iflaslar önlenememiş ve 1982 yılında 183 adet banka ve banka dışı finansal kurum daha iflas etmiştir. Çoğu devlet garantisi altında olan banka mevduatları ise yine para basılarak ödenmiştir. Artan iflasların önüne geçmek için devlet bankaların yabancı kuruluşlara olan borçlarını üstlenmiş ve bunları çok düşük bir kurdan Arjantin ulusal parası olan Peso’ya çevirmiş ve yine para basarak zaman içinde ödenmiştir. Tüm bu önlemlere rağmen krizin önü alınamayınca Merkez Bankası bankaların şirketlerden alacaklarını konsolide ederek beş yıl vadeli hale getirmiştir. Mevduatların ortalama vadesinin üç ay civarında devam ettiği sırada Merkez Bankası kendi garantisi altında bulunan mevduatları ise piyasanın oldukça altından bir faiz oranı işleterek ödemiştir. Bunun üzerine ülke içinde büyük bir dolarizasyon hareketi başlamıştır. Haziran 1985’te makro ekonomik istikrarı sağlamak ve enflasyonu düşürmek için Austral Planı uygulamaya konmuştur. Plan çerçevesinde bankacılık sisteminin zorunlu karşılık oranları yükseltilmiş ve 1988 yılında zorunlu karşılık oranları tüm mevduatın %65’ine, tüm aktiflerin de %25’ine ulaşmıştır.19 1989 krizinin ise üç temel sebebi sayılabilir. Bunlardan birincisi 1981- 1982’de başlatılan yeniden yapılandırma sürecinde hatalar yapılması ve istenen sonuçlara ulaşılamamasıdır. Bir diğeri 1985 yılı sonunda hayata geçirilen Austral Planı, sonuncusu ise 1987’de yapılan genel seçimlerdir. Bunlardan

19 Tamara Burdisso, “Prudential Regulations, Restructuring and Competition : The Case of the Argentine Banking Industry”, Argentine Central Bank’s Research Department, Working Paper No:10, October 1999, s.19.

94 Austral Planı kriz üzerinde oldukça etkili olmuştur denilebilir. Bu programda da önceki plan gibi yine kur çapa olarak kullanılmış fakat bu sefer kamu maliyesine yönelik tedbirler alınmamıştır. 1987 genel seçimlerinden önce kamu maliyesinin sıkı tutulmamasının da zemin hazırladığı parasal genişleme zorunlu karşılık oranlarının arttırılmasıyla önlenmek istenmiştir. Öyleki 1988 sonunda tüm mevduatın yüzde 65’i yada tüm aktiflerin yüzde 25’i zorunlu karşılık olarak Merkez Bankası’nda tutulmuştur. Parasal daralma faiz oranlarını yükseltirken, yatırımların düşmesine neden olmuş ve reel sektörün kredi geri ödemelerini zora sokmuştur. 1988 sonunda Merkez Bankası 122 kuruluşa daha el koymuş böylece daha önceden ek koyduğu 84 kuruluşla birlikte el konulan toplam kuruluş sayısı 206’ya ulaşmıştır.20

2.1.3.3. Yeniden Yapılandırmanın Boyutları

Arjantin’de 1979-1981 yılları arasında toplam 60 kuruluş batmıştır. Bunların 25’i banka, geri kalanı banka dışı finansal kuruluştur. Ayakta kalan bankaların ise aktiflerinin yarıya yakını donuk aktiflerden oluşmuştur. Yeniden yapılandırma tamamen merkez bankası üzerinden ve para basılarak yapılmış. Bunun kamuya olan maliyeti nispeten düşük kalırken ekonominin tümüne olan olumsuz etkisi büyük olmuştur. Merkez bankası tüm finansal kuruluşların yönetimine el koyarak mevduatların para basılarak ödenmesini sağlamış, böylece 1981 yılında GSYİH’nin yüzde 5’i, 1982 yılı içinse yüzde 3’ü oranında kaynak aktarılmıştır. Bankaların dış borçlarının da devlet garantisine alınmasıyla birlikte toplam maliyet GSYİH’nin yüzde 7’sini bulmuştur.21 Bunun dışında ekonominin genel işleyişinde de pekçok sıkıntı oluşmuştur. Zorunlu karşılıkların aşırı boyutlara varması, dolarizasyon, iç borç piyasasının

20 Aydın ve diğerleri, a.g.m., s.34. 21 Tamara Burdisso, Laura D’Amato, “Prudential Regulations, Restructuring and Competition:The Case of the Argentine Banking Industry”, www.cemla.org/pdf/red-iv-ba.pdf. (10.06.2005)

95 ve kredi talebinin nerdeyse sıfırlanması yüzlerce kuruluşun daha batmasına yol açmıştır.22 1991 yılında Arjantin Konvertibilite Planı ile kapsamlı bir yeniden yapılandırma programı başlatmıştır. Yerli para ile dolar paritesi sabitlenerek, para basımı sınırlandırılmış, merkez bankasının kamuya kredi açması yasaklanmıştır. Bankaların likidite ve sermaye yeterlilik sorunları öncelikle çözüme kavuşturulmaya çalışılmıştır. 1994 Tekila Krizi Arjantin bankalarını mali yapılarını zayıflatmış, 12 banka tasfiye edilmiş, 41 banka birleşmesi gerçekleşmiştir. Bu dönemde Arjantin bankacılık sistemindeki toplam mevduatın 518’ini oluşturan 8 milyar dolardan fazla mevduat çıkışı yaşanmıştır. 1993 yılında kamu Ankalarının özelleştirilmesine hız verilmiş ve 1991’de 35 olan kamu bankaların sayısı özelleştirmeler sonucunda 1996’da 20 indirilmiştir. 1991 yılı sonunda 44 milyon Dolar olan finansal sistemin aktif büyüklüğü 1996 yılı sonunda 107 milyon dolar olmuştur.23 Arjantin’de 2000 yılı başından itibaren ekonomi yeniden krize sürüklenmiş, işsizlik artmış, yatırımlar düşmüştür. Kredi derecelendirme kuruluşlarının Arjantin’in kredi notunu düşürmesiyle Arjantin’in uluslararası piyaslarda düşen kredibilitesiyle kriz derinleşmiştir. Arjantin’de başlayan kriz sonucunda yatırımcılar diğer gelişmekte olan ülkelerdeki pozisyonlarını da kapatmışlardır. Türkiye’de Kasım 2000’de ortaya çıkan krizde Arjantin Krizi’nin mali piyasalar aracılığıyla Türkiye’ye bulaşmasının da etkisi vardır.24

22 Aydın ve diğerleri, a.g.m., s.34. 23 “Argentina : Selected Issues Statistical Annex”, IMF Staff Country Report No:00/160, s.11. 24 Erdoğan, a.g.e., s.74.

96

2.2. BANKACILIK SEKTÖRÜ YENİDEN YAPILANDIRMASINDA ÜLKE UYGULAMALARI: DOĞU ASYA ÜLKELERİ

Hong Kong ve Japonya dışındaki tüm Doğu Asya ülkeleri 1993 yılında yönetimli veya sabit kur sisteminden birini seçmiştir. Asya ülkelerindeki faiz oranının yüksek olması bu ülkelere sermaye girişini arttırmıştır. Bu gelişme merkez bankalarını iki seçenekle karşı karşıya bırakmıştır: Sabit kur sistemini sürdürmek veya serbest kur sistemine geçmek. Doğu Asya ülkelerinin çoğu sabit kur sistemini seçmiş ve bu seçim ülkeye yabancı sermaye girişini sürdürmüştür.25 Doğu Asya Krizi 2 Temmuz 1997 tarihinde Tayland bahtının devalüe edilmesiyle başlamıştır. Tayland, Malezya ve Endonezya’nın finansal sistemlerindeki zaaflar 1997 ve 1998’deki devalüasyonlarla daha da şiddetlenmiştir. Finansal sistemde ortaya çıkan sorunların üstesinden gelmek üzere hemen hepsi benzer politikalara başvurmuşlardır: Kötü aktifleri yönetecek kurumlar oluşturmak ve bankaların kamu kaynaklarıyla desteklenerek sermaye yapılarının güçlendirilmesi. Uygulanan politikalar arasındaki farklar üç noktada toplanabilir: -Problemin büyüklüğü: Endonezya’da devalüasyon da sarsıntı da çok daha büyük olmuştur, dolayısıyla bankacılık sistemi de Malezya ve Tayland’a kıyasla daha büyük sorunlar yaşamıştır.

25 John Greenwood, “The Real Issues in Asia”, Fall 2000, s.134. http://www.cato.org/pubs/journal/cj20n2/cj20n2/cj20n2-1.pdf (16.04.2005)

97 -Siyasi Faktörler: Tayland ve daha sonra Endonezya’da iktidar değişikliği yaşanmıştır ki buda politika değişikliğini kolaylaştırmıştır. Malezya ise serbest piyasaya daha şüpheci yaklaşımını korumuştur. -Bankacılık sisteminin yapısı: Tayland bankalara müdahalesinde her bankaya ayrı çözüm üretirken Endonezya tüm bankalar için daha genel ortak politikalar uygulamıştır.26

2.2.1. Doğu Asya Ekonomik Krizi

Malezya, Endonezya ve Tayland uzun süren bir büyümenin ardından 1997’de ciddi ve beklenmedik bir resesyona girmişlerdir (Bkz.Tablo 2.7.)

Tablo 2.7. Kriz Öncesinde Doğu Asya Ülkelerinin Makro ekonomik Büyüklükleri (%)

Reel GSYİH’da Enflasyon Kamu Kesimi Tasarruflar /GSYİH Yatırımlar/ Büyüme Fazlası GSYİH 1990-96 1996 1990-96 1996 1990-96 1996 1990-96 1996 1990-96 1996 Ortalaması Ortalaması Ortalaması Ortalaması Ortalama sı Endonezya 7.3 8 8.6 6.4 -0.2 0 28.4 30.6 33.4 32.7 Kore 7.7 7.1 6.4 4.9 -0.5 0.2 35.4 33.9 36.5 36.8 Malezya 8.8 8.6 4 3.6 -0.4 -0.5 34.6 40.6 37 42.2 Tayland 8.5 5.5 5.1 5.9 2.6 1.5 28.6 31.5 40.3 42.5

Kaynak: Roberto Chang ve Andres Velasco, “The Asian Financial Crisis in Perspective”, Private CApital Flows in the Age of Globalization, The Aftermath of the Asian Crisis, Edited by Uri Dadush, Dipak Dasgupta, Marc Uzan, Edgar Elger Publishing, 2000, s.36.

1997’de Tayland’ın devalüasyon yapması diğer iki ülkeyi de etkilemiştir. Üç ülkenin parası daha sonra toparlansa da önceki gücüne

26 John Hawkins, “Bank Restructuring in South-East Asia”, BIS Policy Papers, 1999, s.197.

98 kavuşamamıştır. Devalüasyonun etkilerini hafifletmek ve daha büyük kayıpları önlemek için 1997’nin ikinci yarısında ve 1998 başında faiz oranları oldukça yüksek seviyelere yükselmiş ve kredilerde keskin bir azalma olmuştur. Bu GSYİH’yı ve şirketlerin karlılığını ciddi şekilde düşürmüştür. Bu düşüşler bankacılık sistemini ciddi sıkıntıya sokmuştur.27

Tablo 2.8. Doğu Asya Ülkelerinde Banka Borçlarının GSYİH’ya Oranı

1996 Banka Banka Borçları/GSYİH (%) Borçları/GSYİH (%) (3 Yıllık Değişme) Endonezya 54.4 14.7 Kore 58.7 14.5 Malezya 93.1 26.9 Tayland 99.3 25.1 Ortalama 76.37 20.3

Kaynak: Steven B. Kamin, “The Current International Financial Crisis: How Much is Now? June 1999, s.19. (çevrimiçi) http://www.federalreserv.gov/pubs/ifdp/999/6346/ifdp636.pdf (09.04.2005)

Doğu Asya Krizi’ni açıklamada kullanılan üçüncü nesil modeller krizin kaynağını temelde yurtiçi özel sektör firmalarının ve ticari bankaların bilançolarındaki bozulmalara bağlamaktadır. Sabit kur sisteminin devlet tarafından sürdürüleceğine güvenerek yurtiçi firma ve bankaların dövizle borçlanmaları bankaların açık pozisyonlarını arttırmakta ve bankaların kur riskini yükseltmektedir. Bankaların özel sektöre açtıkları krediler artarken asimetrik bilgi problemi sebebiyle banka bilançolarında kötü aktiflerin oranı

27 Hawkins, a.g.m., p.198.

99 artmaktadır. Sabit kur sürdürülemeyip devalüasyon gerçekleşince banka bilançolarındaki bozulma bir yandan bankaların verdikleri kredileri daraltmalarına diğer yandan da takipteki kredilerin artmasına yol açmakta ve bir bankadaki sorun diğerlerine de sıçrayarak tüm sistemi tıkamaktadır.28 Aşağıdaki tablodan da izlenebileceği gibi kriz öncesi yıllarda Doğu Asya ülkelerinde bankacılık sektörünün özel sektör firmalarına açtıkları kredilerin GSYİH’lerine oranlarında büyük artışlar yaşanmıştır.

Tablo 2.9. Doğu Asya Ülkeleri’nde Bankaların Özel Sektöre Açtığı Kredilerin GSYİH’ye Oranı (%)

Ülkeler 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 Endonezya 49.67 50.32 49.45 48.9 51.38 53.48 55.42 69.23 Kore 52.54 52.81 53.34 54.21 56.84 57.04 61.81 69.79 Malezya 71.36 75.29 74.72 74.06 74.61 84.80 93.39 106.91 Tayland 64.3 67.7 72.24 80.01 91 97.62 101.94 116.33

Kaynak: Giarcarlo Corsetti, Paola Pesenti, Nouriel Roubini, “What Caused the Asian Currency and Financial Crisis”, September, 1998, s.43. (çevrimiçi) http://www.stern.nyu.edu./globalmacro/Asiancrisis.pdf , (18.09.2005)

Doğu Asya Krizi oldukça şiddetli bir kriz olmuş ve tüm dünyayı etkilemiştir. Doğu Asya Krizi’nin şiddeti açısından geçmişte Latin Amerika’da yaşanan krizlerle başa baş olduğu söylenebilir.29 Bununla bağlantılı olarak bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasının maliyeti de oldukça yüksek olmuştur. (Bkz. Tablo 2.10)

28 Frederic S. Mishkin, “Lessons From The Asian Crisis”, April 1999, ss.1-4 (çevrimiçi) http//www.nber.org/papers/w7102, (25.06.2005) 29 Graciela L. KAminsky ve Carmen M. Reinhart, “Financial Crises in Asia and Latin America: Then and Now”, The American Economic Review, May 1998, Vol:88, No:2, s.448.

100

Tablo 2.10. Doğu Asya Ülkelerinde Bankacılık Sektörünü Yeniden Yapılandırmanın Maliyeti

Maliyet Maliyet/GSYİH Takipteki Batık (Milyar (%) Krediler/Topl. Krediler/GSYİH Dolar) Krediler (%) (%) Endonezya 40 29 36 31.3 Kore 60 17 7 12.9 Malezya 13 18 9 - Tayland 43 32 48 23.7 Japonya 601 15 - 15.4

Kaynak: Pelin Ataman Erdönmez ve Burçak Tulay, “Seçilmiş Ülkelerde Borç Yeniden Yapılandırması Uygulamaları”,TBB Bankacılık ve Araştırma Grubu, Mart 2001, s.16.

2.2.2. Tayland Bankacılık Sektörü Krizi ve Sektörün Yeniden Yapılandırılması

Asya Krizi’nin başladığı ülke olan Tayland’ın ekonomisi bir ekonomik krizin pek çok özelliğini bünyesinde barındırmaktaydı. Bunlardan ilki bankaların ve şirketlerin fonlarını ihracatı geliştirici yatırımlar yerine gayrimenkul gibi direk üretimle bağlantılı olmayan yatırımlarda kullanmış olmalarıdır. Özel sektör yatırım harcamalarının yüksek olduğu Tayland’da özel sektör yatırımlarının GSYİH’ya oranı %42.9, kamu yatırımlarının GSYİH’ya oranı ise %9.7’ydi.30 İkinci özellik Tayland’ın artan dış borç ve dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak çok yüksek cari açık vermesiydi. Üçüncü özellik bankacılık sektörünün ve şirketlerin yüksek dış borçlarının olmasıydı. (Bkz. Tablo 2.11). Bu süreç devam ederken 1995 yılında ABD doları Japon Yeni’ne

30 P.G. Warr, “What HAppened to Thailand?”, The World Economy, Vol:22, No:5, July 1999, s.16.

101 karşı değer kazanma sürecine girdi. Böylece parasını, %80’ini ABD dolarının oluşturduğu bir döviz sepetine bağlamış olan Tayland’ın parası baht da değer kazanmaya başlamış ve ihracat çok pahalılaşırken ithalat ucuzlamış, bu da Tayland’ın diğer Asya ülkeleri gibi dış ticarette rekabet şansını kaybetmesine yol açmıştır.31 Doların Yen karşısında değer kaybetmeye başlamasıyla Baht’a yönelik spekülatif ataklar başlamış ve giderek artan baskılara dayanamayan Tayland Merkez Bankası 1 Temmuz 1997’de Baht’ı dalgalanmaya bıraktığını açıklamıştır. 22 Ocak 1998’e kadar Baht’ın Dolar karşısındaki değer kaybı %17.5 olmuştur. Devalüasyon döviz borcu yüksek miktarlarda olan bankacılık sektörünün verdiği kredilerin geri dönüşünde büyük problemler oluşturmaya başlamış ve Tayland’da takipteki kredilerin toplam kredilere oranı yüzde 50’ye yaklaşmıştır.32 Tayland’da bankacılık sektörü problemleri ile ilgilenmek üzere Finansal Yeniden Yapılandırma Danışma Komitesi (Financial Restructuring Advisory Committee: FRAC) tesis edilmiştir. Komitenin başına maliye eski bakan yardımcısı getirilmiş, ayrıca Tayland Merkez Bankası’ndan da temsilciler görevlendirilmiştir. Komitenin sekreterliğini ise yine Tayland Merkez Bankası üstlenmiştir. Ağustos 1997’de mevduatlara devlet garantisi sağlanmıştır.33

Tablo 2.11. Kriz Öncesinde Tayland’ın Temel ekonomik Göstergeleri

1994 1995 1996 1997 Reel GSYİH Artışı (%) 8.8 8.7 3.6 0.0 Tüketici Fiyat Artışı (%) 5.1 5.8 5.9 5.6 Cari İşlemler Dengesi (Milyar Dolar) -8.4 -13.4 -14.7 -3.1 Cari İşlemler Dengesi/GSYİH -5.4 -8 -8.1 -0.8 Bütçe Dengesi/GSYİH 2.7 2.9 2.3 -1.5 DIŞ Borç Servis Oranı 13.5 11 11.1 13

31 “Financial Sector Crisis and Restructuring: Lessons from Asia”, IMF Occasional Paper, January 2000, No:188, s.22. 32 Warr, a.g.m., s.18. 33 Hawkins, a.g.m., s.202

102

2.2.2.1. Düzenleme Değişiklikleri

Tayland sermaye yeterliliği konusunda diğer Asya ülkelerine göre daha ılımlı davranmıştır. Toplam sermaye yeterliliği Basle standardı olan yüzde 8’in biraz üzerindeyken, bunun birinci bileşeninin oranı yüzde 6’dan yüzde 4.25’e düşürülmüştür. Tayland otoriteleri denetimdeki gevşekliği kaldırmak için çaba göstermiş ve daha sıkı karşılık oranları 2000 yılının sonuna kadar tam olarak uygulanmıştır.34

2.2.2.2. Kötü Aktiflerin Yönetimi

Her üç ülkede de Aktif Yönetim Şirketleri (AYŞ) kurulmuş fakat farklı stratejiler uygulanmıştır. Tayland’daki AYŞ kredileri ve önemli aktifleri satma eğilimindeyken, Malezya’daki bunları bir müddet yönetmeyi ve daha tedrici olarak satmayı tercih etmiştir. İlk AYŞ Tayland’da kurulmuş ve ödeme gücü olmayan şirketlerin aktiflerini elden çıkarma işlevini üstlenmiştir. Ekim 1997’de Mali Sektör Yeniden Yapılandırma Kurumu (Financial Sector Restructuring Agency:FRA) kurulmuştur.35 AYŞ’nin yönetim kurulu ise Merkez Bankası başkan yardımcısı, eski ticaret bakanlığı müsteşarı, eski bir finans şirketi CEO’su, bir savcı ve muhasebeciden oluşmuştur. AYŞ kıymet biçmesi daha kolay olan homojen aktifleri açık arttırmayla kolayca satmıştır. Büro mobilyaları, araba vs. gibi fiziki aktifler Mart 1998’de, araba kredileri Temmuz’da ve konut ipotekleri Ağustos’ta satılmıştır. Bunlar defter değerlerinin yaklaşık yarısına satılmıştır. Tayland’da açık arttırma kuralları gereği alıcıların kredileri ilk borçlulara 6 ay satması yasaklanmıştır. Kalan aktiflerin çoğu Mart 1999’da yeniden açık arttırmaya çıkarılmış, aktifler masraflar düşüldükten sonra sunulmuştur. Teklifler nakit veya bono olarak

34 A.e., s.204. 35 Aydın ve diğerleri, a.g.m., s.11.

103 kabul edilmiştir. Bu esnekliklerin daha fazla başvuru alacağı düşünülürken en iyi teklifi seçmeyi zorlaştırmak gibi bir etkisi de olmuştur. Kar paylaşımı düzenlemeleri ise AYŞ’nin ne kadar gelir elde edeceğini bilmemesi ve daha uzun süre faaliyette kalması sonuçlarını doğurmuştur. Bu açık arttırmanın da sonuçları hayal kırıklığı yaratmıştır. Nominal değerin sadece %18’ine karşılık gelen ortalama bir satış fiyatı ve az sayıda teklif veren çıkmıştır. Mayıs 1999’da küçük bir inşaat kredisi müzayedesi çok az sayıda ve düşük teklif gelince iptal edilmiştir.36 Ekim 1997’de kurulan AYŞ 15 milyar bahtlık sermayeye sahipti ve 3-7 yıl vadeli 180 milyar bahtlık devlet garantili bono çıkarmayı planlıyordu. FRA müzayedelerinde son çare teklifçisi olarak hareket edebilecek ve bu şekilde elde edilecek aktifleri 5 yıla kadar yönetecekti. Aralık’ta alım yapmayan AYŞ Mart’ta teklif edilen aktiflerin neredeyse dörtte üçünü almıştır. Tayland’da 1998 yılında İngiltere Merkez Bankası’nın Londra Yaklaşımı doğrultusunda kurumsal borç yeniden yapılandırma komitesi kurulmuştur. Komite 200 kurumsal grubu içine alan yaklaşık 200 milyar Baht’lık bir yeniden yapılandırma programını yürütmüştür. Komite 1999 sonu itibariyle 430 milyar Baht’lık borcu yeniden yapılandırmayı başarmıştır. Mart 1998’de kurulan Radhansin Bank kuruluş sermayesini Dünya Bankası ve Asya Kalkınma Bankası’ndan sağlamıştır.37 Banka’nın FRA’nın sattığı yüksek nitelikli aktiflere teklif vermesi düşünülmüştür. Fiiliyatta ise az sayıda iyi aktif bulunduğundan banka başlangıç rolünü iyi oynayamamıştır. Bunun yerine batık Laem Thong Bank’ı devralmış, birleşik banka Ağustos 1999’da satılmıştır. Hükümet ilk 5 yıl için zararın %85’ini destekleme kararı almıştır. Bangkok Ticaret Bankası’nın takipteki kredilerini yönetmek için ‘kötü banka’ kurulmuştur. Banka personelini bankanın eski çalışanları oluşturmuş ve eski şubelerin bazılarında faaliyet yürütmüşlerdir. Amaç 1999 sonuna kadar bankanın faaliyetini sona erdirmektir. Sorunsuz aktifleri kamu bankası olan

36 Hawkins, a.g.m., s.205. 37 A.y.

104 Krung Thai Bank devralmıştır. Hükümet özel bankaları da kendi ‘kötü bankalarını’ kurmaya teşvik etmek için yasal çerçeveyi oluşturmuştur. 38

2.2.2.3. Birleşme ve Devralmalar

Asya Krizi’nin ilk patlak verdiği yer olan Tayland’da yerli bankaların yabancılara satışı bir büyüme ve güçlenme stratejisi olarak ortaya çıkmıştır. Bu şekilde sistemik krizin önünün çabucak alınması ve krizin atlatılarak mesafe katedilmesi hedeflenmiştir.39 Tayland’da krizden sonra yerli bankaların yabancı bankalara satışı tercih edilen bir yöntem olmakla beraber yabancı bankalar tarafından devralmalar 10 yıllık bir süreyle sınırlandırılmıştır. Bu durum yabancı bankaları Tayland bankalarını satın almaktan caydırmaktadır.40

2.2.2.4. Sermaye Arttırımları

Tayland’da sermaye arttırımı Mali Kurumlar Geliştirme Fonu (Financial Institutions Development Fund:FIDF) tarafından gerçekleştirilmiştir. FIDF 1985’te zor durumdaki bankalara mali destek sağlamak amacıyla kurulmuştur. Fon’un Tayland Merkez Bankası’nın son kredi mercii olarak kabul ettiğinden daha geniş bir teminat kabulü vardır. Kuruluş sermayesi ve personeli Merkez Bankasınca sağlanan Fon’a finansal kurumlar mevduatın yüzde 0.4’ü oranında prim vererek finansman sağlamışlardır. Hükümet FIDF’nin yükümlülüklerini karşılamak için 500 milyar Bahtlık tahvil ihraç etmiştir.41 Tahvillerin faizlerinin Tayland Merkez Bankası’nın gelecekteki karlarından amortize edilmek suretiyle bütçeden karşılanması düşünülmüştür. FIDF bazı yetersiz sermayeli bankaları verdiği kredileri öz sermayeye çevirerek devralmıştır. Başlangıçta bu bankaları gelecekteki zararlarına garanti

38 A.e., s.206. 39 Erdoğan, a.g.e., s.113. 40 Hawkins, a.g.m., s.209. 41 Erdoğan, a.g.e., s.92.

105 vererek 1998 sonunda satmayı umuyordu. Yüzde 94’ü kamuya ait olan Krung Thai Bank ise bazı batık bankaları konsolide etmiştir. Onun iştiraki olan KTT bazı finans şirketlerini devralmıştır. Devlet bu bankanın sermayesini arttırmış ve önce yüzde 20’lik sonra yüzde 30’luk payını satmayı hedeflemiştir.42 Devlet Ağustos 1998’de FRAC’ın iki genel yeniden sermayelendirme planını ilan etmiştir. Buna göre 300 milyar Baht’lık devlet tahvili çıkarılması kararlaştırılmıştır. Birinci kısım plana göre devlet bir bankanın birinci kısım sermayesini yüzde 2.5’e çıkarmak için sermaye enjekte edecektir. Fonlar piyasa faiz oranlarını taşıyan, alınıp satılabilir 10 yıl vadeli devlet tahvili şeklinde sağlanacaktır. Birinci kısım plan Tayland Merkez Bankası’na gerçekleştirilebilir bir sermaye arttırım planı sunan bankalar için geçerli olmuştur. Aynı zamanda bu bankalar kredi sınıflandırması ve karşılıklar konusundaki sıkı şartları yerine getirmek zorundaydılar. Merkez Bankası da destek şartı olarak üst düzey yönetimi değiştirme hakkına sahipti ve Maliye Bakanlığı en az bir yönetim kurulu üyesi atayabilecekti. Tüm bu sebeplerden bankalar teklife temkinli yaklaşmışlardır. Devlet fonlarının üçte ikisi ikinci kısım plana tahsis edilmiştir. Bu planda ticareti yapılamayan 10 yıl vadeli devlet tahvillerinin 10 yıl vadeli banka tahvilleriyle değiştirilebilmesi öngörülmüştür. Banka tahvilleri devlet tahvillerinin faiz oranından 1 puan fazla faiz ödeyecek ve eğer kurumun sermaye oranı gerekli oranın altına düşerse özsermayeye dönüştürülebilecekti.43

42Hawkins, a.g.m., p.210. 43 Hawkins, a.g.m., s.210.

106 2.2.3. Malezya Bankacılık Sektörü Krizi ve Sektörün Yeniden Yapılandırılması

1980’lerden itibaren hızlı büyüme oranlarını yakalayıp tüm dünyanın dikkatini üzerine toplayan Asya kaplanlarından biri de Malezya olmuştur. Ancak Tayland’da olduğu gibi burada da yatırımlar üretken alanlardan çok lüks bina, gökdelen ve büyük iş merkezi yapımında yoğunlaşmıştır. Para, kredi ve talep artışları cari işlemler açığını arttırmış ve böylece Malezya da 1997’de Tayland’da başlayan krizden kısa sürede etkilenmiştir. Malezya da Endonezya gibi Tayland’da kriz baş gösterince devalüasyondan korunmak için faiz oranlarını arttırmış ancak krizi önleyememiştir. Malezya’da takipteki kredilerin toplam kredilere oranı yüzde 8 civarında kalmıştır fakat bu rakamın küçük olmasında Malezya bankacılık sisteminin etkisi vardır zira Malezya’da kredi geri ödemelerinde gecikme süresi diğer ülkelerde kabul edilen 3 ay yerine 6 aydır ve bu süre dolduğunda krediler takibe düşmektedir. Süre 3 ay kabul edilecek olursa takipteki kredilerin toplam kredilere oranı yüzde 13’ü bulmaktadır. Malezya’da bankacılık sektörü problemleri Malezya Merkez Bankası’nın kontrolünde çözülmüştür. Bankacılık sektörünün sorunlarını çözmek için oluşturulan birtakım organlara da yine Malezya Merkez Bankasından bazı kilit personel getirilmiştir. 1997 sonunda mevduatlara devlet garantisi sağlanmıştır. Takipteki kredilerin tanımının kapsamı genişletilmiş ve bankalara yükümlülüklerini yerine getirmeleri için sağlanan esneklikler daraltılmıştır. Bu çerçevede bankaların zorunlu kredi karşılık oranları yüzde 1’den yüzde 1.5’e yükseltilmiştir. 44

2.2.3.1. Düzenleme Değişiklikleri

Malezya’nın kriz sonrasında uyguladığı yeniden yapılandırma programı Tayland ve Endonezya ile benzerlik göstermektedir. Üç ülkede de kötü

44 “Recovery From the Asian Crisis and the Role of the IMF”, IMF Staff Report, June 2000, No:00/05, s.33.

107 aktiflerin yönetimi için aktif yönetim şirketleri kurulmuş ve kamu kaynaklarından zor durumda olan ancak sağlam yapısı olan bankalara kaynak aktarılmıştır. Düzenleme ve gözetim faaliyetleri iki şekilde yürütülmüştür. Birincisinde bankaların mevcut problemleri çözmeye yönelik geçici imtiyazlar verilmiş, diğerinde ise bankaların gelecekte daha fazla sorunla karşılaşmalarını engelleyecek şartlar oluşturulmaya çalışılmıştır. Malezya daha çok birincisini yaparken, Tayland ve Endonezya ikincisinde daha fazla yoğunlaşmıştır. Malezya’da otoriteler bankaların 1998 yılında kredi portföylerini yüzde 8 genişletmesinin beklendiğini açıklamışlardır fakat bu hedefe ulaşılamamıştır. 1998 yılı boyunca kredi miktarı değişmemiştir. Hernekadar hedefe ulaşılamadıysa da açıklanan kredi hedefi bankaların kredilerinin kalitesinde bozulmalara sebep olmuştur. Otoriteler 1999 yılı için de benzer bir hedef koymuşlardır. Malezya’da takipteki kredilerin tanımı daha esnekleştirilmesine rağmen (Ödemesi 6 ay gecikenler takipteki kredi kapsamına alınmıştır.) bazı sınırlamalar da arttırılmıştır. Bankaların takipteki kredi karşılıkları yüzde 1’den 1.5’e yükseltilmiştir. Asgari sermaye yeterliliğinin yıllık değil üç aylık olarak yerine getirilmesi kararlaştırılmıştır. Nisan 1999’da sermaye yeterliliği ile ve kredilerin sanayi kompozisyonuyla ilgili değişiklikler ilan edilmiştir. Tek bir borçlanıcıya verilebilecek kredi sermayenin yüzde 30’undan yüzde 25’ine indirilmiş ve idareci hisse sahiplerine kredi verilmesi yasaklanmıştır. Bankaların reytinglerini, sektörel risklerini, sermaye yeterliliklerini, takipteki kredilerini her çeyreğin bitiminden sonraki 6 hafta içinde açıklama ve yeni şube açmadan önce Merkez Bankası’ndan izin alma şartı getirilmiştir.45

2.2.3.2. Kötü Aktiflerin Yönetimi

Haziran 1998’de Malezya’da bankaların asıl işlevleri olan kredi verme işlevine tam olarak odaklanmalarını sağlamak için aktiflerini ve pasiflerini yönetecek Danaharta isimli Maliye Bakanlığı’na bağlı bir kamu şirketi

45 Hawkins, a.g.m., ss. 203, 204.

108 kurulmuştur. Şirketin maliye bakanı tarafından atanmış 9 yönetim kurulu üyesi vardır. Çoğu özel sektörden olan yöneticilerden oluşan kurulun 2 üyesi hükümeti temsil etmektedir. Danaharta’nın çalışma sisteminde bankaların oldukça lehine olan yönler vardır. Örneğin Danaharta bankalardan satın aldığı krediyi daha yüksek bir fiyata satarsa aradaki farkın yüzde 80’ini bankaya vermektedir. Ayrıca bankalar Danaharta’nın satın aldığı kredilere 5 yıla kadar amortisman uygulayabilmektedirler.46

2.2.3.2. Birleşme ve Devralmalar

Malezya otoriteleri Eylül 1999’da 6 büyük grupla birleşecek banka ve finans şirketleri için planlar açıklamışlardır. Malezya’da yabancı sermayenin bankacılık sektörüne girişine izin verilmekle birlikte yabancı hakimiyeti yüzde 30 ile sınırlandırılmıştır.47

2.2.3.3. Sermaye Arttırımları

Malezya’da Danamodal Ağustos 1998’de sınırlı sorumluluğu olan bir şirket ve Malezya Merkez Bankası’nın bir iştiraki olarak kurulmuştur. Şirketin faaliyet süresi 5 yılla sınırlandırılmıştır. Ringit tahvilleri çıkararak ilave fon toplayan Danamodal’ın hedeflerine ulaştıkça bankalardaki hisselerini satması ve elde edilen artık değerin hissedarlara satılması planlanmıştır. Yine plana göre ilk 2 yıl bankalar reforme edilecek, kalan 3 yılda ise hissedarların payları azaltılacaktır. Danamodal hükümetten bağımsız hareket etmek üzere planlanmış ve yatırım yapacağı bankaları kendisinin belirlemesi öngörülmüştür. Merkez Bankası ise Danamodal’ın faaliyetlerinin yürütülmesi ve gözetiminde önemli role sahip olmuştur. Danamodal’ın işletme direktörü Merkez Bankası eski başkan yardımcısıydı. Yönetim kurulunda yine iki

46 Aydın ve diğerleri, a.g.m., s.11. 47 Hawkins, a.g.m., s.209.

109 Merkez Bankası üyesi, Maliye Bakanlığı eski müsteşar yardımcısı, Danaharta’nın başkanı, özel sektörden bir avukat ve bir muhasebeci vardı. Danamodal yerli bankalara özsermaye veya melez enstrümanlar şeklinde sermaye enjekte edebilmekteydi. Sermaye kattığı bankalara biri başkan veya başkan yardımcısı iki müdür atama hakkına sahipti. Kurum ilave sermaye katma karşılığında temsil sayısını arttırabilmekte, ayrıca stratejik hissedar olarak uygun görürse birleşme ve yönetimin yenilenmesini isteyebilmekteydi. Danamodal’dan sermaye almadan önce mevcut banka hissedarları tüm zararları üstlenmek zorundaydılar. Bankalar takipteki kredilerden tüm mümkün olanları Danaharta’ya satmak ve bir dizi kapsamlı performans hedefine uymak zorundaydılar. Bankaların takipteki kredilerini Danaharta’ya satmalarında iki önemli avantajları sözkonusuydu. Bunlardan birincisi kredi ve teminatların Danahrta’nın önerdiği fiyattan yukarıda bir fiyatta satılması halinde fazlalığın yüzde 80’i bankaya geri dönecekti. Bankaların ikinci avantajı ise Danaharta’ya satılan kredilerin 5 yıl boyunca amortismana tabi tutulabilmesiydi.48 Ocak 1999’da Merkez Bankası Malezya’nın en büyük mali şirketlerinin kontrolünü eline alarak mevduatları garanti kapsamına aldığını ilan etmiştir. Haziran 1999 itibariyle ise Danamodal bankaların mali durumlarının güçlenmesi ve tüm bankacılık sisteminin ortalama risk ağırlıklı sermaye oranını yüzde 12’ye çıkarmak amacıyla 10 bankaya 6.2 milyar ringit enjekte etmiştir.49

48“Global Economic Prospects and the Developing Countries”, World Bank Report, 1998/99, s.45,47. 49 Aydın ve diğerleri, a.g.m., s.13.

110 2.2.4. Endonezya Deneyimi

Endoneya 1980’lerde ve 90’ların başında yakaladığı yüksek büyüme hızıyla tüm dünyanın dikkatini üzerine toplayan Asya ülkelerinden biri olmuştur. Endonezya 1990-1996 arasında reel GSYİH’sında yüzde 8’lik yıllık ortalama büyüme hızını yakalayarak 1996’da IMF’in yükselen ilk on ekonomi listesinde yedinci sırada yer almayı başarmıştır.50 Hızlı büyüme bir yandan bankaları dışardan borçlanmaya yönlendirirken diğer yandan da bankacılık sektörünün yurt içi kredilerini arttırmış ve kredilerin risk değerlendirmesi sağlıklı yapılmadığından bankaların aktif kalitesi giderek bozulmuştur. Dış borç stoğundaki artış da 1997’nin sonunda GSYİH’nın üçte ikisi olan 140 milyar dolara ulaşmıştır. 1997’de Tayland’da başlayan krizin etkileri Endonezya’da da görülmeye başlayınca Endonezya Merkez Bankası faiz oranlarını arttırmış fakat yükselen faizler kredilerde şiddetli daralmaya yol açarak üretimde ve şirket karlılığında büyük düşüşlere ve bankacılık sektörünün ciddi bir krize girmesine neden olmuştur. 1997 Kasımı’na kadar kapatılan banka sayısı 16’yı bulunca IMF’in de desteğiyle finans sektöründe bir dizi düzenleme başlatılmıştır. Ancak Endonezya’da 21 Ocak 1998’de yeni bir para krizi yaşanmış ve Endonezya Para birimi Rupiah’ın 1 Temmuz 1997’den 21 Ocak 1998’e kadarki değer kaybı yüzde 80’i bulmuştur.51 Endonezya’da yeniden yapılandırma programı Endonezya Bankacılık Yeniden Yapılandırma Komitesi (Indonesian Bank Restructuring Agency:IBRA) tarafından idare edilmiştir. IBRA genel seçimlerden hemen önce en büyük beş partiyle görüşerek uygulayacağı politikalarla ilgili olarak bu partilerle anlaşmaya varmıştır. Kasım 1997’de Endonezya IMF gözetiminde sürdürdüğü bir program gereğince 16 ticari bankayı kapatıp, 20 milyon Rupi’nin üzerindeki (o zamanki kurla yaklaşık 5.000 Dolar) mevduatın garanti kapsamına alınmadığı açıkça ilan edince özel yerli bankalara hücum başlamıştır. Bu süreçte bazı fonlar yabancı bankalara yada kamu bankalarına transfer edilirken, bazı fonlar da tamamen bankacılık sistemi dışına çıkarılmış

50 Dziobek ve Pazarbaşıoğlu, a.g.m., s.24. 51 Erdoğan, a.g.e., ss.94-94.

111 yada ülke dışına gönderilmiştir. Yaşanan gelişmeler yerli mevduat sahiplerinin sisteme olan güvenini yok etmiştir. Yabancı bankalar kredi vermeyi durdurmuş, eski borçları döndürmede ve kredi mektubu vermede de isteksiz davranmaya başlamışlardır. Bu gelişmeler devalüasyonun avantajlarından yararlanabilecek olan ihracatçıların da bu avantajı kullanamamasına yol açmıştır. Endonezya’da mevduata devlet güvencesi verilmesi ahlaki risk sorunu endişelerinin taşınmasına rağmen bankaların batmasının önüne geçmek amacıyla ihtiyaç olarak kendini göstermiş ve Ocak 1998’de mevduatlara devlet garantisi sağlanmıştır. Ocak 1999’da Endonezya Merkez Bankası yerli bankaların yabancı bankalara olan tüm ticari borçlarını ödeyeceğini duyurmuştur. 52

2.2.4.1. Düzenleme Değişiklikleri

Endonezya’da bankacılık yasasında yapılan değişikliklerle bankalara lisans verme, düzenleme ve denetleme sorumluluğu Merkez Bankasına verilmiştir. Endonezya Merkez Bankası kredi sınıflandırması, karşılıklar konusunda yeni karşılıklar getirmiş, bağlı şirketlere verilebilecek maksimum kredi miktarını indirmiş, net döviz pozisyon açığını sınırlandırmıştır. Nisan 1999’da Merkez Bankası’na daha fazla bağımsızlık veren fakat bankalara verebileceği kredileri sınırlandıran yeni bir merkez bankası yasası çıkarılmıştır.53

2.2.4.2. Kötü Aktiflerin Yönetimi

Endonezya’da Ocak 1998’de kurulan IBRA isimli kurum sağlam olmayan bankaların yönetimini devralmaktadır. Kurumun 500 personeli vardır. Başlangıçta personel çoğunlukla Merkez Bankası, Maliye Bakanlığı ve diğer

52 Hawkins, a.g.m., s.202. 53 A.e., s.204.

112 kamu ve finansal kuruluşlardan oluşmakta ve dışarıdan danışmanlarla desteklenmektedir. Şu anda ise çoğunluğu özel sektörden gelenler oluşturmaktadır. Aktif Yönetim Birimi ise IBRA’nın içinde bir birim olarak faaliyet göstermektedir.54

2.2.4.3. Birleşme ve Devralmalar

Güneydoğu Asya’da hemen hem tüm bankalar krizde kötü duruma düştüklerinden bankacılık sorunlarının çözümünde yerli bankaların birleşmesi önemli bir rol oynamamıştır. Eylül 1998’de Endonezya’da 4 kamu bankasının yeni kurulan Bank Mandiri’yle birleşeceği ve kötü aktiflerinin IBRA’ya devredileceği açıklanmıştır. Yeni banka böylece toplam bankacılık sektörü aktiflerinin neredeyse üçte birine sahip olacak ve daha sonra satılabilecekti. Endonezya’da hazine operasyonları merkezileştirilmiş ve merkezi bir kredi birimi kurulmuştur. Personel sayısı ciddi şekilde azaltılmış ve maliyetler düşürülmüştür. The Economist’e (1999) göre yeniden yapılanmayı ve kredi prosedürünü izlemiş, McKinsey perakende bankacılık stratejisi geliştirmiş, Andersen ise bilgi sistemini düzenlemiştir. Krizden sonra Endonezya’da yabancı bankalar tarafından devralmalar çok daha fazla tercih edilmiştir. Endonezya’da yasal düzenlemeler yabancı hakimiyetine izin vermektedir. 55

2.2.4.4. Sermaye Arttırımları

Endonezya’da büyük çaplı sermaye arttırım planı krizden 1 sene sonra ortaya konmuş, onun da detayları ancak Mart 1999’da açıklanmıştır. Pakedin başlangıçtaki maliyeti 300 trilyon Rupaih olarak tahmin edilirken Haziran

54 Aydın ve diğerleri, a.g.m., s.12. 55 Hawkins, a.g.m., ss. 208-209.

113 1999’da iki katı olduğu belirtilmiştir. Kamu bankaları için gereken miktar ise yaklaşık 230 trilyon Rupiah idi. Merkez Bankası tarafından özel bankalara 220 trilyon Rupiah sağlandı fakat ilave olarak 130 trilyon daha gerekiyordu, ayrıca 20 trilyon Rupiah da kapatılan bankalarda mevduatı olanlara ödenmesi için gerekiyordu. Bu miktarlar bankalar verdikleri krediden daha fazla mevduat faizi ödemek zorunda kaldıkça artmıştır. Büyük bankaların uluslararası denetim firmaları küçük bankaların ise Merkez Bankası tarafından denetlenmesinden sonra Endonezya’da bankalar 3 kategoriye ayrılmıştır: -Sağlam Bankalar: Sermaye oranı yüzde 4’ün üzerinde olan bankalar ki bunların sayısı 74’tü (bu bankaların yaklaşık üçte ikisinin yönetimi ‘uygun bulunmadığından’ diğer sağlam bankalarla birleşmeleri gerekmekteydi) -Yaşayabilir durumda olan bankalar: Sermaye oranı yüzde –25 ile yüzde 4 arasında olan bankalara sermaye desteği sağlanmasına karar verildi. Bu durumda olan 9 banka vardı. -Çürük Bankalar: Sermaye oranı yüzde –25’ten daha aşağıda olanlar. Bu durumda olan 24 banka mevcuttu. Bunlardan başka daha önce B kategorisine alınmış 21 bankanın iyileşmesi mümkün görülmediğinden kapatılmış ve mevduat sahiplerine Merkez Bankasınca ödeme yapılmıştır.56 Endonezya’da ana hedef 8-10 arasında özel banka ile yabancı ve kamu bankalarından meydana gelen bir bankacılık sistemi oluşturmaktı. Bankacılık sistemine sermaye enjekte edebilmek için Endonezya’da hükümet 3 tür tahvil ihraç etmiştir: -Yüzde 3 reel faizli 20 yıl vadeli 164 trilyon Rupiah tutarında tahviller. -Üç aylık merkez bankası senet oranlarına bağlı ve 3-10 yıl vadeli 95 trilyon Rupiah tutarında tahviller. -Yüzde 12-14 sabit faiz oranlı 5-10 yıl vadeli 9 trilyon Rupiah tutarında tahviller. Tahvillerdeki yıllık kupon ödemeleri ilk yılda GSYİH’nin yaklaşık yüzde 3’ünü temsil etmektedir. Bu ödemeler tasfiye edilen bankaların aktiflerinin satışından ve mali bütçeden finanse edilecektir. Diğer yandan

56 Hawkins, a.g.m., s.212.

114 Merkez Bankası’ndan aldıkları 110 trilyon Rupiah değerindeki kredilerin geri ödenmesi için de bazı bankalara 1 yıldan 4 yıla kadar süre tanınmıştır. Bu süreç ‘Uluslararası Gözetim Komitesi’nce izlenmiştir.57

2.2.5. Güney Kore Deneyimi

1990’ların ortalarına kadar Güney Kore’de hızlı bir sanayileşme ve büyüme trendi devam ettirilmiştir. Güney Kore’nin sanayileşmesinde büyük sanayi şirketleri olan Chaebol’lar oldukça önemli rol oynamıştır. Güney Kore’de kriz yine dev bir Chaebol olan Hanbo Steel’in Ocak 1997’de batmasıyla başlamıştır. Hanbo Steel batarken ardında 6 milyar dolarlık bir borç bırakmıştır. Bunun ardından ülkenin sekizinci büyük Chaebol’ü olan Kia hükümet destekli bir bankanın kontrolüne girmiştir. Ardarda gelen şirket iflasları durumu kötüleştirse de Kore şirketlerinin yüksek bir ihracat gücüne sahip olması cari işlemler açığını daraltarak krizin derinleşmesini bir müddet engellemiş ve piyasalarda bir rahatlama havası oluşturmuştur. Bu rahatlama havasıyla şirketler ve onları finanse eden bankalar dışarıdan borçlanmaya devam etmişlerdir. Bu süreç sonunda Dünya’nın 11. Büyük ekonomisi olan Güney Kore’nin dış borcu 200 milyar doları aşınca Kore parası olan Won’un devalüe edileceği beklentisi piyasalara hakim olmuş ve yatırımcılar Won’dan kaçmaya başlamışlardır. Baskılara dayanamayan Kore hükümeti 17 Kasım 1997’de nihayet Won’u devalüe ederek parası için dalgalanma aralığını yüzde 4.5’ten yüzde 20’ye yükseltmiştir. Bunun ardından faiz tavanının yüzde 25’ten yüzde 40’a çıkarılması ve 14 ticari bankanın faaliyetinin askıya alınması Güney Kore’de ekonomik krizi başlatmıştır.58 Krizin üstesinden gelebilmek için IMF’ye başvuran Güney Kore hükümeti varılan anlaşma neticesinde yeni bir programı uygulamaya koymuştur. Programda 1998 ve 1999’daki cari işlemler açığının GSYİH’ye oranının yüzde 1’in altına düşürülmesi, enflasyonun ise yüzde 5’in altında

57 Aydın ve diğerleri, a.g.m., s.14. 58 Erdoğan, a.g.e., s.102.

115 tutulması ve 1998’deki reel GSYİH’deki azalmanın yüzde 3 ile sınırlandırılması hedeflenmiştir.59 Güney Kore’de bankacılık sisteminin zayıf durumda olması, yatırımcıların sisteme ve krizin çözümünde hükümetin başarılı olacağına inançlarını kaybetmiş olmaları sebebiyle bankacılık sektöründen yoğun mevduat çekilişi olabileceği beklentisi sistemi çökme riskine maruz bıraktığından bankacılık sektörüne yönelik tedbirler alınmaya başlanmıştır:

2.2.5.1. Bankacılık Sektörüne Yönelik Tedbirler

Mevduat Güvencesi: Bir banka hücumu yaşanmaması için Güney Kore’de krizin ilk sahfalarında tüm mevduatlara 2000 yılının sonuna kadar tam garanti güvencesi verildiği açıklanmıştır. Tüm mevduat sigorta kuruluşları Kore Mevduat Sigorta Kurumu (KDIC) çatısı altında birleştirilmiştir. Ayrıca bankalara kısa vadeli yükümlülüklerini karşılayabilmeleri için hem ulusal hem de döviz cinsinden likidite aktarılacağı açıklanmıştır.60

Kamulaştırma ve Yabancılara Satış: Krizle birlikte Kore bankaları büyük sıkıntıya girmiş fakat bunlardan özellikle Seoul Bank ve Korea First Bank daha büyük sorunlar yaşamıştır. Aralık 1997’de bu bankalardan önce yönetimlerini düzeltmeleri istenmiş, daha sonra zarar hissedarlara yüklenerek ödenmiş sermayeleri 820 milyar Won’dan 100 milyar Won’a gerilemiş, sonuçta bu iki bankanın her biri 1.5 trilyon Won karşılığında hükümet ve Kore Mevduat Sigorta Şirketi (Korean Deposit Insurance Company) tarafından sermayeleri 1.6 trilyon Won olacak şekilde kamulaştırılmıştır. O dönemde Kore’de hiçbir bankanın tasfiye edilmemiş olmasından dolayı banka hücumunun yaşanma tehlikesine karşı bu iki bankanın batmasına izin verilmeyip kamulaştırılmışlardır. IMF ile yapılan anlaşma gereğince bu

59 A.y. 60 “Bankacılı Krizlerinin Çözümü ve Banka Yeniden Yapılandırmasında İzlenen Temel Politika ve Uygulamalar: Meksika ve Kore Deneyimlerinin Karşılaştırması”, TBB, 2001, s.3.

116 bankaların sermayelerinin arttırılmalarının ardından özel sektöre devri öngörülmüştür.61

Yeniden Sermayelendirme Desteği ve Zarar Telafisi: Batan bankaları alan veya diğer bankalarla birleşen bankalar yönetimlerinin bozulması veya bankacılık faaliyetlerinde daralma tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır. Aşağıdaki tablo’da Güney Kore’de bankaların kamu kaynaklarıyla yeniden sermayelendirilmesi gösterilmiştir:

Tablo 2.12. Güney Kore’de Bankaların Kamu Kaynaklarıyla Yeniden Sermayelendirilmesi

Sermaye aktarımı yapan kurum Kore Mevduat Sigorta Kurumu (KDIC) Yeniden sermayelendirme için 26.6 milyar dolar aktarılan tutar Haziran 1999 itibariyle banka 22 milyar dolar yeniden sermayelendirlmesi için kullanılan kamu kaynakları tutarı Yeniden sermayelendirmenin Mevduat yükümlülüklerini ve sermaye eksikliğini amacı karşılamaktır. Yeniden sermayelendirme ile Sermaye yeterliliği rasyosu yüzde 10’a yükselmiştir. hedeflenenler Ödeme güçlüğü içindeki yeniden *Mevcut hissedarların hisselerin yazılması sermayelendirme prensipleri *Yöneticileri zarardan sorumlu tutulması hususunun sona ermesi Mali durumu zayıf ancak Belirtilen özellikteki bankalar yer almaktadır: faaliyetini sürdürebilir *Zayıf ama faaliyetini sürdürebilir iki bankanın kurumların yeniden birleşmesinden meydana gelen yeni bankalar sermayelendirmesi *Birleşme (sağlam banka ve faaliyetini sürdüremeyecek banka)

Kaynak: “Bankacılık Krizlerinin Çözümü ve Banka Yeniden Yapılandırmasında İzlenene Temel Politika ve Uygulamalar, Meksika ve Kore Deneyimlerinin Karşılaştırılması”, TBB, Nisan 2001, s.13.

61 Aydın ve diğerleri, a.g.m., s.25.

117 Varlığını Sürdürebilecek Durumdaki Bankaların Yeniden Yapılandırılması: Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasında ister kamu ister özel kaynaklar kullanılsın şirketlerin ödeme gücüne kavuşması sağlanmadan başarıya ulaşmak mümkün değildir. Kore’de mali kriz neticesinde şirketlerin ödeme gücü çok olumsuz etkilendiği için özel teşvik programları uygulanmıştır. Bu programlardan mali durumu zayıf ancak potansiyel olarak ödeme gücüne sahip firmalar yararlandırılmıştır. Uygulanan programla borçlu ve alacaklılar arasında ödemelerin geçici olarak ertelenmesi, faiz oranlarında indirim yapılması, kredi vadelerinin uzatılması, borçların affı gibi yöntemleri kullanarak borç yeniden yapılandırılmasına çalışılmıştır.62

Tablo 2.13. Güney Kore’de Borç Yeniden Yapılandırması (1998- 1999)

Bankaların kredi portföylerinin GSYİH’ya 1997 yılında yüzde 71.5 oranı Borçluların borçlarını geri ödeme isteği Yok Borç yeniden yapılandırma programlarına En büyük mali ortaklıklar (banka katılmasına izin verilen borçlular kredilerinin yüzde 60’ını oluşturmaktadır) küçük ve orta işletmeler. Büyük şirketlerin borç yeniden Kurumsal yeniden yapılandırma için iki yapılandırma mekanizmaları yaklaşım: -En büyük 5 mali ortaklığın yeniden yapılandırma programı -6-64 şirkette borç yönetim birimi Küçük borçlular için borç yeniden Küçük ve orta ölçekli işletmeler için yapılandırma mekanizmaları gönüllü borç yönetim birimleri oluşturulmuştur. Sübvansiyonlar Yok. Borç yeniden yapılandırılmasında oluşan zararlar bankalar tarafından karşılanmaktadır. Kaynak: “Bankacılık Krizlerinin Çözümü ve Banka Yeniden Yapılandırmasında İzlenene Temel Politika ve Uygulamalar, Meksika ve Kore Deneyimlerinin Karşılaştırılması”, TBB, Nisan 2001, s.14.

62 TBB, Nisan 2001, s.14.

118 Kore’de hangi bankaların sistem içinde kalacağı hangilerinin ise sistem dışına çıkarılacağına beş aşamadan oluşan bir yöntemle karar verilmiştir63: 1. Yılı sonunda sermaye yeterlilik standart rasyosunu yüzde 8’in altına düşüren bankaların faaliyetine devam etmede zorluklar yaşayacağı düşünülmüştür. 2. Bankaların bir rehabilitasyon planı hazırlamaları istenmiştir. 3. Uluslararası standartlar kullanılarak banka hesaplarının incelenmesi ve bankaların gerçek mali durumlarının ortaya çıkarılması için FSC önemli denetim firmalarıyla işbirliği yapmıştır. 4. Rehabilitasyon planlarının incelenmesi için FSC üyeleri ile araştırma enstitüleri ve bağımsız hukukçu ve muhasebecilerden oluşan bir komite kurulmuştur. 5. Komitenin değerlendirmelerini dikkate alarak FSC her banka hakkında kararını vermiştir.

Süreç aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.

Tablo 2.14. Güney Kore’de Sistemde Kalacak Yada Sistem Dışına Alınacak Bankaların Belirlenmesi

Kim karar alacak? Araştırma enstitüleri ve özel sektör temsilcilerinden oluşan bir komitenin görüşleri alınmak üzere FSC karar alacaktır. Nasıl karar alınacak? Tüm bankalara aynı ilkeler uygulanacak Kriterler nelerdir? 1. Sermaye yeterliliği (%8) 2. Rehabilitasyon planının uygunluğu 3. Bağımsız inceleme Ne zaman karar alınacak Tüm bankalar için bir defada karar alınmıştır (28 Haziran 1998)

Kaynak: “Bankacılık Krizlerinin Çözümü ve Banka Yeniden Yapılandırmasında İzlenene Temel Politika ve Uygulamalar, Meksika ve Kore Deneyimlerinin Karşılaştırılması”, TBB, Nisan 2001, s.7.

63 TBB, Nisan 2001, ss.6-7.

119 Takipteki Kredilerin Satın Alınması: Takipteki kredilerin satın alınmasında en etkili yöntem olduğunda genellikle kötü aktiflerin bir başka kurum tarafından satın alınması yöntemi tercih edilmektedir. Kötü aktifler belli iskontolarla satın alınmaktadır. Kötü aktifleri alan kurumlar takipteki kredilerin yönetilmesinden, tahsil edilmesinden ve satın alınmasından da sorumludurlar. Aşağıdaki tabloda takipteki kredilerin satın alınması için kullanılan kriter ve mekanizmalar gösterilmiştir.

Tablo 2.15. Güney Kore’de Takipteki Kredilerin Satın Alınması İçin Kullanılan Kriter ve Mekanizmalar

Kriter Alınan kredilerin türü Standart altı veya daha da alt kategoride sınıflandırılan krediler Takipteki kredilerin satışında yer alacak uygun *Banka operasyonları altında mali yapısı zayıf bankalar bankaları alan bankalar *İki zayıf bankanın birleşmesinden oluşan ancak faaliyetini sürdürebilir yeni bankalar *Birleşen bankalar (sağlam banka faaliyetini sürdüremeyecek banka) Haziran 1999 itibariyle satın alınan takipteki Ticaret bankalarından 27 milyar dolar, banka dışı krediler mali kurumlardan 19 milyar dolar Toplam kredi portföyünün yüzdesi olarak Yüzde 9 takipteki krediler Satın alma fiyatı Garanti kapsamındaki kredilerin nominal değerinin yüzde 45’i ve garanti kapsamında olmayan kredilerin yüzde 3’ü Bedeli ödemek için kullanılan araçlar Devlet garantili piyasada işlem gören 6 aylık faiz ödemeli tahvil Bankaların takipteki kredileri kaç kere sattıkları Bir defada (istisnai durumlarda iki) Takipteki kredileri satın alan bankalar Kore Aktif Yönetim Kurumu (KAMCO) Satın alınan takipteki kredilerin yönetimi ve KAMCO toplanması için sorumluluk

Kaynak: “Bankacılık Krizlerinin Çözümü ve Banka Yeniden Yapılandırmasında İzlenene Temel Politika ve Uygulamalar, Meksika ve Kore Deneyimlerinin Karşılaştırılması”, TBB, Nisan 2001, s.9.

120 Kore’de takipteki kredilerin yönetimini Kore Aktif Yönetim Kurumu (KAMCO) gerçekleştirmiştir.

Tablo 2.16. Kore Aktif Yönetim Kurumu (KAMCO) Tarafından Satın Alınan Aktif Türleri

Aktif Alt Kategori Satın Alma Fiyatı Sıradan takipteki Teminatlı takipteki Teminatsız ekspertiz krediler (Hiç ödeme krediler değerinin yüzde 45’i olamayan tahsili gecikmiş alacaklar) Teminatsız takipteki Nominal değerin yüzde krediler 3’ü Özel takipteki krediler Teminatlı takipteki Nominal değerinin (mahkeme kararı krediler yüzde 45’i çıkartılan takipteki krediler) Teminatsız takipteki Nominal değerinin krediler yüzde 3’ü.

Kaynak: “Bankacılık Krizlerinin Çözümü ve Banka Yeniden Yapılandırmasında İzlenene Temel Politika ve Uygulamalar, Meksika ve Kore Deneyimlerinin Karşılaştırılması”, TBB, Nisan 2001, s. 10.

Kore’de bankacılık sektörünün içine girdiği krizi aşmada daha hızlı çözüm getiren bir sistem kullanılmıştır. Ödeme güçlüğü çeken bankalar kapatılmış, ödeme gücü olan ancak zor durumda bulunan bankaların ise kötü aktifleri ayrıştırılarak kamulaştırılmıştır. Özel sermaye desteği yerine kamu kaynakları kullanılmış, büyük bankaların da kamulaştırılması neticesinde devlet bankacılık sektöründeki toplam sermayenin yüzde 75’inden fazlasının sahibi konumuna gelmiştir. Kore’deki uygulamada kötü aktiflerin satışında

121 başarılı olunmuş ancak kamulaştırılan bankaların yerli yada yabancı sermaye sahiplerine satışında başarılı olunamamıştır.64

2.2.6. Japonya Bankacılık Sektörü Krizi ve Yeniden Yapılandırma Uygulaması

2.2.6.1. Krizin Nedenleri

Japon ekonomisi 1980’li yıllarda çok hızlı bir büyüme yaşamıştır. Bu büyümenin ardında para ve kredi hacminin aşırı şekilde artması ve bununla bağlantılı olarak varlık fiyatlarının aşırı şişmesi yatmaktadır. Deregülasyon sürecinin de kontrolleri azaltması neticesinde faizler üzerindeki kontroller azaltılmış, şirketlerin bono ve tahvil çıkarmak yoluyla sermaye piyasasından borçlanabilmesi kolaylaştırılmıştır. Bütün bu uygulamalar aktif-balon ekonomisi denilen ve bir noktaya kadar hızla şiştikten sonra patlayan ekonomik yapıyı oluşturmuştur. Nitekim balonun patlamasıyla birlikte özellikle gayrimenkul sektöründe kullandırılan kredilerin geri dönmemesi bu kredileri kullandıran bankacılık sektörünü büyük sıkıntıya sokmuştur. Aşağıdaki tabloda 1999 yılında Japon Bankacılık Sektörü’nde takipteki kredilerin GSYİH’ya oranı gösterilmektedir.

Tablo 2.17. Takipteki Kredi* Rasyoları (%) (1999)

Takipteki Aktifler**/GSYİH TakiptekiKrediler/Aktifler Krediler/GSYİH 7.8 217.4 3.6 *Risk Yönetimi Kredileri **Mevduat kabul eden bankaların aktifleri Kaynak: Erdönmez (Nisan 2002), a.g.m., s.20.

64 TBB; Nisan 2001, s.21.

122 Balonun patlamasıyla yatırım ve tüketim talebinde de düşüş yaşanmış ve bu tüm ekonomiyi durgunluğa itmiştir.65 Japonya’da bankalar düşük sermaye yapısına sahiptirler ve kar maksimizasyonundan ziyade piyasa paylarını arttırmaya önem vermektedirler. Japon sisteminde bankalar ekonomik kalkınmada çok önemli fonksiyon üstlenmişlerdir. Bu sistemde aynı endüstri grubunda yer alan birbirine bağlı şirketler bir banka etrafında karşılıklı ve uzun dönemli bir şirketleşme modeli oluşturmuşlardır. Bu bankalar aynı zamanda portföylerinde bu şirketlerin hisse senetlerini bulundurmuşlar ve sözkonusu şirketlerin yönetiminde de büyük oranda söz sahibi olmuşlardır. Kalkınma modelini bu şekilde oluşturan Japon ekonomisi ve reel sektörü bankacılık sektöründeki bozulmadan doğrudan ve oldukça büyük oranda etkilenmiştir. Zaten düşük kar marjlarıyla çalışan Japon bankaları takipteki krediler için yeterli karşılık ayıramadıklarından şirketler ödeme güçlüğüne düştüklerinde bankacılık sektörünün tümden sıkıntıya girmesine sebep olmuşlardır.66 Japonya’da bankacılık sistemi maliye bakanlığınca gelişmesi istenen sanayi dallarının desteklenmesi yönünde teşvik edilmiş hatta yönlendirilmiştir. Bankaları denetleme yetkisi de maliye bakanlığına ait olduğundan bankalar bu yönlendirmeleri kabullenmek durumunda kalmışlardır. Konvoy sistemi denilen bu sistemde maliye bakanlığı çürük bankaların sistem dışına çıkmalarına imkan tanımamış, sağlam bankalardan çürük bankalara sermaye aktarılması yoluna dahi gitmiştir. Bankaların denetimi de iç ve dış denetçilerce gerçekleştirilmiş fakat iç denetçilerin zaten maliye bakanlığınca kontrol ediliyor olması, dış denetçilerin de müşterisi oldukları bankalar hakkında olumsuz rapor vermek istememeleri sebebiyle denetimler yeterince bağımsız şekilde yürütülememişlerdir. Başlıca denetçinin devlet olduğu Japonya’da devletin de sistem üzerindeki kontrolü ve denetimi gevşetilince bankacılık sektörünün riskleri artmaya başlamıştır. Riskli krediler özellikle gayrimenkul ve konut sektöründe yoğunlaşmıştır. 1990-98 yılları arasında bu sektörlere verilen

65 Akihiro Kanaya and David Woo, “The Japanese Banking Crisis of the 1990s: Sources and Lessons”, IMF Working Paper, 2000, http://wb- cucar.chula.ac.th/Papers/imf/wp2000/wp0007.pdf, (30 Ekim 2005) 66 Serdar Çokaklı, “Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma: Japonya Örneği”, http://www.bddk.org.tr./turkce/yayinlar veraporlar/rapor/bddk/mspd/2002-2.pdf,2002 (4 Kasım 2005)

123 krediler toplam kredilerin yüzde 17-19 oluşturur duruma gelmiştir. Yüksek büyüme hızına ulaşabilmek için para ve kredi politikaların da gevşetilmesine koşut olarak 1980’lı yıllarda bankacılık sektörü kapasitesinin çok üstünde riskler almıştır. Japon merkez bankasının gevşek para ve kredi politikasını terk ederek sıkı para ve kredi politikasına yönelmesi, ardından maliye bakanlığının konut sektörüne verilecek kredilere sınırlama getirmesi hızlı büyüme sürecini tersine çeviren fitili ateşlemiştir. Nihayetinde patlayan balonla birlikte öncelikle inşaat ve konut sektöründe olmak üzere varlık fiyatlarında büyük düşüşler yaşanmış, bunun neticesi olarak da bankaların ellerinde bulunan teminatların değeri büyük ölçüde erimiş ve takipteki kredilerin miktarı artarken geri ödemelerde de çok ciddi sıkıntılar baş göstermiştir. Büyüme hızı giderek düşerken bankaların hisse senetlerinin de değeri düşmüş ve zaten düşük sermaye yapısına sahip Japon bankalarının sermaye yapılarının daha da zayıflamasına yol açmıştır. 67 Japon Bankacılık krizinin taşıdığı bazı özellikler onu oldukça önemli hale getirmektedir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir68: -Japon bankacılık krizinde de etkili olan ekonomik patlama döneminde (boom period) aktif fiyatlarının aşırı şişmesi, yeterli hazırlık ve düzenleme yapmadan finansal serbestleşmeye geçilmesi, zayıf kurumsal yönetim vb. sorunlar bankacılık krizlerinde genel olarak etkili olan faktörlerdir. -Japonya deneyimi görünüşte sağlam olan finansal sektörün de krize girebileceğini göstermiştir. On yıl önce dünyanın en sağlam bankaları arasında gösterilen Japon bankalarının krizle durumunun kötüleşmesi bunu göstermiştir. -Krizin Japonya’ya maliyeti GSYİH’nın yüzde 12’si gibi yüksek bir meblağa ulaşmış ve Japon ekonomisinin 1990’larda durgunluğa girmesinde de etkili olmuştur.

67 Küçükbıçakçı, a.g.e., s. 88. 68 Pelin Ataman Erdönmez, “Japonya Mali Krizi”, TBB, Bankacılık ve Araştırma Grubu, Nisan 2002, s.3.

124 2.2.6.2. Bankaların Sermaye Yapılarının Güçlendirilmesi ve Yeniden Yapılandırma programı

Japonya’da yeniden yapılandırma süreci 1998 yılında artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Öncelikle Mevduat Sigortası Kanunu değiştirilmiş ve yeniden yapılandırma sürecinde kamu kaynaklarına başvurulmuştur. Bankaların zararını karşılamak ve sermaye artırımı için toplam 30 trilyon Yen (230 milyar Dolar) kamu kaynağı ayrılmıştır. İflas eden bankaların zararlarını karşılamak için ayrılan 17 trilyon Yen’in 7 trilyon Yen’i istenildiğinde nakde çevrilmek üzere özel devlet tahvili olarak verilmiştir. Bankalara sermaye aktarımı için ise 13 trilyon Yen kamu kaynağı ayrılmış, bu kaynağın da 3 trilyonluk kısmı özel devlet tahvili, 10 trilyonluk kısmı ise devlet garantili kredi limiti olarak tahsis edilmiştir. Mart 1998’de yapılan sermaye aktarımı piyasaları bir süreliğine de olsa yatıştırmış ancak mali piyasalar bankalarla ilgili sorunların çözüldüğüne ikna olmamıştır. Mayıs 1998’de mali piyasalar bu defa Japonya Long Term Credit Bank’ta (LTCB) ortaya çıkan krizle karışmıştır. LTCB’nin iflası otoritelerin karşılaştığı en büyük banka iflası olmuştur. Bu iflastan sonra Japonya’da bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması için daha büyük kaynaklar aktarılmıştır. Yeniden yapılandırma için ayrılan kamu kaynağı iki katı arttırılarak 60 trilyon yene (GSYİH’nın %12’si) çıkarılmıştır. Bu kaynağın 25 trilyon yeni zayıf ama ödeme güçlüğü içinde olmayan bankaların kurtarılması, 18 trilyon Yen’i ödeme güçlüğü çeken bankaların millileştirilmesi ve tasfiyesi için ve 17 trilyon Yen’i ödeme güçlüğü içindeki bankalardaki mevduata tam güvence sağlanması için kullanılmıştır. Sermaye aktarımlarının temel hedefi Japon bankalarına ve dolayısıyla finansal sisteme tekrar güven sağlanmasıdır. Sermaye aktarım programı Japon bankalarının sermaye yapılarının güçlenmesinde etkili olmuştur.69 Japonya’da bankacılık sektörünün sorunlarının giderilmesi ve bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasında kullanılan yöntemlerden biri de banka birleşmeleri olmuştur. Bu çerçevede ülkenin önde gelen iki

69 Erdönmez, a.g.m., ss.10-12.

125 bankası Asahi Banka Ltd. ve Tokai Bank Ltd. birleşerek 450 milyar dolarlık aktif büyüklüğü ile ülkenin en büyük ikinci bankası oluşturulmuştur. Long Term Credit Bank of Japan (LTCB) ise Haziran 1998’de Sumitomo Trust Bank ile birleşme planını açıklamış, Ekim 1998’de Geçici Kamulaştırma Kanunu’nun kabul edilmesinden sonra kamulaştırılmıştır. Banka birleşmeleri banka bilançolarındaki kalitesiz aktiflerin temizlenmesi için de kullanılmıştır.70 Yine Özel Amaçlı Şirketler kullanılarak kötü kredilerin menkul kıymetleştirilmesine imkan tanınmıştır. Japonya’da ilklerden biri de yabancı bir kurumun bir Japon bankasını satın almasına izin verilmesi olmuştur.1999’da Ripplewood Holdings isimli bir Amerikan şirketi daha önce kamulaştırılmış olan LTCB’yi satın almıştır. Böylece Japon piyasaları yabancı sermayedarların rekabetine açılmıştır.71 Japonya’da iki defa sermaye artırımına gidilmesine rağmen bankacılık sektöründeki kredilerde bir artış olmamış, sektörde 1999-2000 döneminde negatif büyüme gerçekleşmiştir. Bütün bunlar sonucunda Japon Bankacılık Sektörü’nde takipteki kredilerle ilgili olarak 2 yıllık bir süreç sonucunda gelinen nokta Tablo 2.18’de gösterilmiştir.

70 Erdoğan, a.g.e., ss.116-117. 71 Erdönmez, a.g.m., ss.12-13.

126 Tablo 2.18. Japonya’da Eylül 2001 İtibariyle Bütün Bankaların Takipteki Kredileri (Trilyon Yen)

Mali Yeniden Risk Yönetimi Kredi Karşılıkları İçin Özel İnşa Kanunu Kredileri Karşılık Kapsamında Sınıflandırılan Aktifler Mart Eylül Eylül Mart Mart Eylül 2001 2001 2001 2001 2001 2001 Şehir Bankaları, Uzun 20 22.5 19.3 21.8 3.9 3.8 Dönem Kredi Bankaları ve Tröst Banka Bölgesel Bankalar 13.6 14.2 13.2 13.9 3.3 3.3 Toplam 33.6 36.8 32.5 35.7 7.2 7.1

Kaynak: Erdönmez (Nisan 2002), a.g.m., s.20.

Japonya’da uygulanan yeniden yapılandırma programı bazı eksiklikler barındırdığı için istenen netice elde edilememiştir. Bu eksiklikler şöyle sıralanabilir72: 1. Sorunlu bankalara müdahale etmede geç kalınmıştır. Sorunlu bankalar ancak ödeme güçlüğü içine düştükten sonra müdahale edilmiştir. 2. Japon bankalarının sermaye yapısı zayıf olmasına rağmen karlar dağıtılmayıp sermaye artırımına gitmek yerine bankaların kar payı dağıtmalarına izin verilmiştir. 3. Kredilere ayrılan karşılıklar yetersiz düzeyde kaldığından bankaların zayıf olan sermayeleri daha da erimiştir. 4. Özellikle takipteki kredilerle ilgili yeterince şeffaf davranılmamıştır.

72 Hiroshi Nagaso, “The Financial Crises in Japan During the 1990s: How the Bank of Japan Responded and the Lessons Learnt”, BIS Papers, No:6, October 2001, s.18.

127 Tüm bunlar Japonya’da bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasının maliyetini arttırmıştır. Tablo 2.19 Japonya’da bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasının maliyetine ilişkin verileri göstermektedir.

Tablo 2.19. Japonya’da Takipteki Kredi Sorunu Çözümünün Maliyeti (Milyar Yen)

1992-94** 1995 1996 1997 1998 1999 Toplam Zararlar* 10.744 13.369 7.764 13.258 13.631 6.944 65.710 Karşılıklar 3.493 7.087 3.447 8.403 8.118 2.531 33.079 Silinen Zararlar 5.322 5.980 4.316 3.993 4.709 3.865 28.185 Mevduat Sigorta - 473 117 81 1.930 4.009 6.610 Kurumu Mali Yardımı Mev. Sig. - - - 208 2.412 1.097 3.717 Kur.’nun Aktif Alımları Sermaye - - - 1.816 7.459 575 9.850 Aktarımı Toplam 10.744 13.842 7.881 15.363 25.432 12.625 85.887

*Zararla borçların affedilmesinden ve yeniden yapılandırmadan kaynaklanmaktadır. **1992-94 yılları için göstergeler şehir bankaları, uzun dönem kredi bankaları ve tröst bankaları içindir. Kaynak: Erdönmez (Nisan 2002), a.g.m., s.21.

Tablo 2.20. Japonya’da Kredi Zararları ve Banka Karları (Tüm Bankalar) (Milyar Yen)

Birikmiş Kredi Zararları (A) Kredi Zararları Öncesi A/B Kar (Ortalama Yıllık) (B) 65.710 4.965 13.2

Kaynak: Erdönmez (Nisan 2002), a.g.m., s.21.

128

BÖLÜM 3

3. KASIM 2000 VE ŞUBAT 2001 KRİZLERİ SONRASINDA TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN YENİDEN YAPILANDIRILMASI

3.1. TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN TARİHSEL GELİŞİMİ

Osmanlı’dan günümüze Türk bankacılık sektörünün tarihsel gelişimi Öztin Akgüç tarafından altı dönemde incelenmiştir.1 Bunlar 1) 1923’e kadar Osmanlı dönemi 2) 1923-1932 Ulusal Bankacılık Dönemi 3) 1933-1944 Kamu Bankaları Dönemi 4) 1945-1960 Özel Bankaların Geliştiği Dönem 5) 1960-1980 Planlı Dönem Bankacılığı 6) 1980 sonrası serbestleşme ve dışa açılma dönemidir. Fakat 1990 sonrası dönemin önemli farklarından dolayı buraya “1990 Sonrası: Holding

1 Akgüç, a.g.e., s.17.

129 Bankacılığı ve Hazine Finansörlüğü” başlığıyla 7. bir dönem daha eklenebilir.2

3.1.1. Osmanlı Döneminde Bankacılık

Osmanlı’da ilk banka 1847 yılında Galata Bankerleri tarafından kurulmuştur. Osmanlı’nın çıkardığı Kaime’ler kısa sürede değer kaybettiği için Galata bankerleri ile Osmanlı’nın ithalatını finanse etmek üzere sabit bir döviz kuru üzerinden dış mali piyasalara poliçe yazma konusunda bir anlaşma yapılmıştır. Daha sonra Galata Bankerleri aynı işlevi yerine getirmek üzere devletten bir banka kurmalarına izin vermesini istemişler ve böylece 1847 yılında İstanbul Bankası kurulmuştur.3 Bankanın ömrü kısa olmuş ve 1852’de faaliyetine son vermiştir. Beş yıl gibi kısa bir süre faaliyet gösteren İstanbul Bankası bir tarafa bırakılacak olursa Osmanlı’da ilk bankanın İngiliz sermayesi ile kurulan Osmanlı Bankası olduğu genel kabul gören bir görüştür. Söz konusu dönemde Osmanlı’nın gelirlerinin harcamalarını aşması ve kaynak sıkıntısı içine girilmesi Osmanlı’yı dış borçlanmaya yönlendirmiştir. Osmanlı Bankası’nın İngiliz sermayesi ile kurulmasının sebebi dışarıya karşı daha itibarlı bir kurum vasıtasıyla borçlanmanın daha kolay yapılabilecek olmasından kaynaklanmıştır. Osmanlı Bankası’na 1863 yılında Fransız sermayesi, 1857’de ise Avusturya sermayesi ortak olmuştur. Aynı dönemlerde Batılı ülkelerde merkez bankacılığının yaygınlaşmaya başlaması Osmanlı Bankası’na da benzer yetkilerin verilmesinde etkili olmuştur. 1963 yılında yapılan bir anlaşmayla Banka’ya para basma yetkisi verilmiştir. Bu anlaşmayla sürekli değer kaybeden kaime piyasada çekilmiş, döviz kurlarına istikrar kazandırılması hedeflenmiş ve devlete teminat karşılığında kısa vadeli avans verilmesi kararlaştırılmıştır. Yine anlaşmaya göre Osmanlı Devleti tüm gelirlerini Banka’ya yatıracak, tüm ödemelerini

2 Mehmet Günal, Türk Bankacılık Sektörünün Sorunları ve Geleceği, ATO, Ankara, Haziran 2001, s.11 3 TBB, 40. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türk Bankacılık Sistemi “1958-1997”, TBB Yayın No.207, Ekim 1998, İstanbul, s.1.

130 banka aracılığıyla yapacak, iç ve dış borç tahvillerini banka aracılığıyla çıkaracak, her yıl bütçesinin bir örneğini bankaya verecek ve olağanüstü durumlar hariç bütçede yer alan harcamalar üstünde harcama yapmayacaktı.4 Fakat daha önce çıkarılan kaimenin başarısız olması Osmanlı Bankası’nın çıkardığı kağıt paranın da halk tarafından benimsenmesini engellemiş böylece ekonominin likidite ve kredi hacminin kontrolünü Banka eliyle sağlamak mümkün olmamıştır.5 Osmanlı Devleti 1875’ten sonra borçlarını ödeyemez duruma düşünce 1881’de Düyun-u Umumiye kurulmuş ve İmparatorluğun dış borçlarının yönetimi bu kuruluşa bırakılmıştır. Bundan sonra bankacılık alanında yeni bir döneme girilmiştir. Osmanlı’nın gelir kaynaklarının yabancı bir kuruluşun kontrolüne geçmesi yabancı sermayedarlara güvence sağladığından bu tarihten sonra İmparatorluk toprakları üzerinde pekçok yabancı banka kurulmuştur.6 Bu dönemde imparatorluk üzerinde daha çok yabancı sermayeli bankalar kurulduysa da özellikle 1908’de II. Meşrutiyetin ilanı ve milliyetçilik akımının güçlenmesiyle birlikte milli sermayeli pekçoğu yerel ve tek şubeli bankalar da kurulmaya başlanmıştır. Bu bankaların kurucularının çoğunluğunu Avrupa ile ticaret yapan tüccar ve çiftçiler oluşturmuştur. İkinci Meşrutiyet’in ilan edildiği 1908 yılından 1923’e kadar geçen süre içinde 11’İ İstanbul’da 13’ü Anadolu’da olmak üzere toplam 24 milli banka kurulmuştur. Bu bankaların 14’ü cumhuriyet döneminde de faaliyetlerini sürdürmüş, diğerleri kapanmıştır. Faaliyetini sürdüren bu bankalardan Türk Ticaret Bankası ve Milli Aydın Bankası (Tarişbank) yakın zamana kadar faaliyetine devam etmiş bankalardır.7 1888 yılında tarımsal kredilendirmenin devlet eliyle yapılması amacıyla Ziraat Bankası bir devlet bankası olarak kurulmuştur. Bu dönemde kurulan yerli sermayeli bankalar güçlü yabancı sermayeli bankalarla rekabet edemediklerinden kısa süre içinde kapanmak zorunda kalmışlardır. Osmanlı Bankasıyla başlayıp imparatorluğun yıkılmasına kadarki

4 TBB, a.g.e., s.2. 5 Akgüç, a.g.e., s.115. 6 Akgüç, a.g.e., s.11. 7 İlker Parasız, “Türkiye’de Bankacılığın Tarihsel Gelişimi” 75. Yılda Paranın Serüveni, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1998, s.109.

131 dönemde kurulan yabancı sermayeli bankaların ise temel işlevi Osmanlı Hazinesi’ne iç ve dış borç bulmak olmuştur. Bu nedenle bu dönemdeki bankacılığa “borçlanma bankacılığı” nitelendirmesi yapılmıştır.8

3.1.2. Ulusal Bankacılık Dönemi (1923-1932)

Osmanlı’dan geriye kalan ekonomi oldukça ilkel ve daha çok tarıma dayalı bir ekonomiydi. Üretim tekniği oldukça geri, sermaye ihtiyacı asgari seviyede köylü işletmeleri hakimdi.9 Bu geri ekonomik yapının değişmesinde bankacılık sektörünün öneminin farkında olan genç Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri İzmir İktisat Kongresinde bankacılığın ekonomik gelişmedeki önemini vurgulamışlar, özel sektörün gücü yetmeyeceğinden devletin bu konuda öncü olması gerektiğini belirtmişlerdir.10 Kongre’ye katılan tüccarların isteği olan bir ana ticaret bankasının kurulması doğrultusunda 1924’te İş Bankası, sanayicilerin önerileri doğrultusunda da 1925 yılında ilk kalkınma bankası olarak Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur. Bu bankayla özel sanayi işletmelerine hem kredi imkanları sunmak hem de mali ve teknik konularda yardımcı olmak hedeflenmişse de bankanın daha çok kendi iştiraklerine kaynak aktarması nedeniyle sanayi işletmelerine kaynak sağlanması hedefi istenen seviyede gerçekleştirilememiştir. 1932 ylında Sanayi ve Kredi Bankası adını alan banka 1933 yılında da Sümerbank’a devredilmiştir.11 Yine İzmir İktisat Kongresi’ne katılan tarım sektörü temsilcilerinin de isteği üzerine tarıma daha fazla destek olunması gayesiyle Ziraat Bankası’nın sermayesi 1924 yılında arttırılarak statüsü Anonim Şirket’e dönüştürülmüş ve bankanın faaliyet alanı tarımsal kredi vermeyle sınırlı olmaktan çıkarılarak her türlü bankacılık faaliyetini kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bununla birlikte

8 Tuncay Artun, İşlevi, Gelişimi,Özellikleri ve Sorunlarıyla Türkiye’de Bankacılık, 2. Basım, Tekin Yayınları, İstanbul, 1983, s.22. 9 Avni Zarakolu, Cumhuriyet’in 50. Ylında Memleketimizde Bankacılık, TBB Yayın No: 61, Ankara, 1973, s.28-29. 10 Akgüç (1989), a.g.e., s.19. 11 Zarakolu (1973), a.g.e., s.28

132 banka 1920’ler ve 30’lar boyunca tarımsal kredilerden ziyade ticari krediler vermiştir.12 1927 yılında konut kredisi vermek amacıyla kurulan Emlak ve Eytam Bankası 1946 yılında Emlak ve Kredi Bankası adını alacaktır. 1923-1932 yılları arasında yerel tüccarlara kredi vermek amacıyla kurulan çok sayıda yerli ve yabancı sermayeli ve tek şubeli banka kurulmuştur. Bununla birlikte belki de Cumhuriyet döneminin bankacılık alanındaki en önemli adımlarından biri 1930 yılında T.C. Merkez Bankası’nın kurulması olmuştur. Bir merkez bankası kurulmasına yönelik çalışmalar 1920’lerde başlatılmasına rağmen o dönemde ödemeler dengesinde yaşanan sıkıntı dolayısıyla bir merkez bankasının kurulabilmesi için gerekli olan altın ve döviz rezervleri sağlanamamıştı.13 Merkez Bankasının dış finansman gereksiniminin büyük bir kısmını The American Turkish Investment Corporation ile imzalanan kibrit imtiyazı sözleşmesiyle sağlamak mümkün olmuştur.14 1715 sayılı Kuruluş Kanuna göre Merkez Bankası para basmak, paranın değerini korumak, ekonominin genel likiditesini ayarlamak ve bankalara ödünç para vermekle görevli bir emisyon bankasıdır. Bu kanun 1971 yılına kadar yürürlükte kalmasına rağmen pekçok kez değiştirilerek Banka’nın Hazine’ye ve KİT’lere daha fazla kredi kullandırması sağlanmış15 yani Banka’nın asıl işlevi etkin bir para politikası yürütmekten ziyade kamu finansman açıklarını kapatmaya dönüşmüştür.16 Etkisi tüm dünyaya yayılan Büyük Buhran dolayısıyla tarım ve ticaret sektörlerindeki gerileme bu sektörlerde faaliyet gösteren yerel çiftçi ve tüccara kredi sağlamak üzere kurulan tek şubeli yerel bankaların büyük bir bölümünün 1930’lu yılların başında kapanmasına yol açmıştır. Buna mukabil ilerleyen yıllarda Türk ticari hayatında çok önemli bir yeri olacak olan Türk Ticaret Bankası 1930’da Hazine’nin iştiraki ile Adapazarı İslam Ticaret Bankası’nın yerine kurulmuştur.17

12 Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Dönemi’nin İktisadi Tarihi (1923-1950), 2. Baskı, Yurt Yayınları, Ankara, 1986, s.200 ve 349. 13 TBB, a.g.e., s.4. 14 Akgüç (1989), a.g.e., s.128. 15 TBB, a.g.e., s.4. 16 Akgüç (1989), a.g.e, s.129. 17 TBB, a.g.e, s.6.

133

3.1.3. Kamu Bankaları Dönemi (1933-1944)

1920’li yılların sonuna gelindiğinde iktisadi liberalizmden beklenen neticelerin alınamaması, özel sektörün çok güçsüz olması ve 1929’da başlayan ekonomik buhran özel sektör öncülüğünde sanayileşme ve kalkınma stratejisinin rafa kaldırılmasına yol açmıştır. Bunda 1929 Buhranı’nın kapitalist dünyayı sarması, Sosyalist dünyanın ise böyle bir krize girmemesinin de etkisi büyüktür. Böylece serbest piyasa ekonomisi sorgulanmaya, yerini yavaş yavaş devletçilik ilkesine bırakmaya başlamıştır. Yine de bu devletçilik ilkesine yönelim doktriner olmaktan ziyade pragmatisttir. Böylece sanayileşmenin de buna zaten gücü de yetmeyen özel sektör eliyle değil devlet eliyle gerçekleştirilmesi öngörülmüş ve bu amaçla kurulmasına karar verilen sanayi işletmelerinin planlarına Birinci ve İkinci sanayi Planları’nda yer verilmiştir. Bu sanayi planlarında yer alan işletmelerin kurulması, işletilmesi ve finansman ihtiyaçlarının karşılanması için de devlet tarafından özel amaçlı banka statüsüyle 1933’te Sümerbank ve Belediyeler Bankası, 1935’te Etibank, 1937’de , 1938’de de Halk Bankası ve Halk Sandıkları kurulmuştur. Sümerbank Birinci Sanayi Planı’nda kurulması öngörülen 20 imalat sanayi fabrikasının 13’ünün kurulmasında önemli işlev görmüştür. İkinci Sanayi Planı’nda ağırlıklı olarak madencilik ve enerji alanında faaliyet gösterecek 100 fabrikanın kurulması öngörülmüştür. Bu planda yer alan maden yataklarını ve enerji kaynaklarını işletecek işletmeleri kurmak, idare etmek ve finansman ihtiyaçlarını karşılamak için de Etibank Kurulmuştur. Belediyeler Bankası ise belediyelerin şehir ve kasabalarda su, elektrik, kanalizasyon gibi alt yapı hizmetlerini yapabilmesi ve imar planları hazırlayabilmesi için gerekli olan kredi imkanlarını sağlamak amacıyla kurulmuştur. Denizbank deniz yolu işletmelerini kurmak ve finansman ihtiyaçlarını sağlamak amacıyla kurulurken,

134 Halk Bankası ve Halk Sandıkları da küçük esnaf ve sanatkarlara kredi sağlamak amacıyla kurulmuştur.18 Bu dönemde devlet eliyle sanayileşmenin gerçekleştirilmeye çalışılması stratejisi benimsenmiş fakat devletin de finansman sıkıntısı çekmesi üzerine bu yatırımlara düşük maliyetli finansman kaynağı sağlamak amacıyla 1936 yılında çıkarılan 2999 sayılı Bankalar Kanunu ile banka mevduatlarının %15’i oranında Devlet İç Borçlanma Senetleri’nden veya aynı derecede (yaklaşık yüzde 6-7) faiz getiren diğer menkul kıymetlerden munzam karşılık ayırma zorunluluğu getirilmiştir. Yine bu dönemde devlet özellikle de II. Dünya Savaşı’nın savunma harcamalarında meydana getirdiği artışa bağlı olarak finansman sıkıntısına girdikçe bankacılık sektöründen ucuz finansman sağlama yoluna gitmiştir. Merkez Bankası’ndan avans, Ziraat Bankası’ndan ise kredi kullanma yoluna giden devlet 1942 yılında munzam karşılık oranını %20’ye yükseltirken bu karşılıkların tamamının Devlet İç Borçlanma Senetleri’ne yatırılması zorunluluğunu da getirmiştir.19

3.1.4. Özel Bankaların Geliştiği Dönem (1945-1959)

Daha Demokrat Parti iktidara gelmezden önce CHP’nin iktidar olduğu 1946-1950 yıllarının çok partili siyasal hayatında varolan koşullara uyum sağlamak amacıyla mevcut politikalar dönüştürülmeye başlamıştır. İlk dönüşümlerden biri devlet eliyle ağır sanayi kurma girişimlerinin yer aldığı 1946 tarihli Beş Yıllık Kalkınma Planını bırakıp tarımı ve alt yapı yatırımlarını serbest piyasa düzeninde gerçekleştirmeyi hedefleyen bir programa geçmek olmuştur. Bu programın 24 Ocak 1980 kararlarını ve izleyen uygulamaları anımsatır olması dikkat çekicidir.20 Hem Savaş sonrasının dünya konjonktürü hem de ülke içinde Savaş yıllarının yüksek enflasyon ve spekülasyon ortamından faydalanıp tarım ve ticaret kesiminde zenginleşen bir tabakanın

18 TBB, a.g.e., s.5. 19 Zarakolu (1973), a.g.e., s.53-55. 20 Gülten Kazgan, Tanzimattan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Mart 2002, İstanbul, s.82.

135 ortaya çıkması bu yeni dönemin sanayileşme stratejisi olarak iktisadi devletçilikten özel sektörün desteklenmesi ile kalkınmanın hızlandırılması stratejisine geçilmesine zemin hazırlamıştır. 1950 yılında liberal görüşlü Demokrat Partinin iktidara gelişi de bu süreci hızlandırmıştır. İktisadi liberalizm doğrultusunda özel sektörün teşvik edildiği bu dönemde bankacılık sektörü de gelişmeden payını almıştır. 1945-1959 yıllarının genelinde yatırımların, modern işletmelerin, milli gelir ve nüfusun artması ve piyasa için üretimin artması para ve krediye olan ihtiyacı da arttırmıştır. Bu durum bankacılıktaki kar oranlarını yükseltmiş ve özel bankaların sayısı çoğalmıştır. Bu dönemde 1944 yılında Yapı ve Kredi Bankası, 1946 yılında Garanti Bankası, 1948 yılında , 1950 yılında Türkiye Sınai Kalkınma Bankası ve 1955 yılında Pamukbank kurulmuştur. Bu dönemde faiz oranlarının ve komisyon ücretlerinin hükümet tarafından belirlenmesi, yüksek mevduat munzam karşılık oranları ve döviz işlemlerini Merkez Bankası’nın tekelinde bulunması mevduat toplamayı dolayısıyla şube bankacılığının öne çıkmasını getirmiştir. Şube bankacılığının yaygınlaşması yerel bankaların da kapanmasını hızlandırmıştır.21 1950 yılında kurulan Türkiye Sınai ve Kalkınma Bankası, 1925’te kurulan fakat uzun ömürlü olmayan Türkiye Sınai ve Maadin Bankası bir tarafa bırakılacak olursa Türkiye’deki ilk kalkınma bankası olma özelliğini taşımaktadır. Bankanın sermayesinin büyük kısmı ticari bankalar tarafından sağlanırken devlet tarafından da bankaya uzun vadeli kredi imkanları sunulmuştur. 1958 yılında bankacılık mesleğinin gelişmesi, bankalar arasında dayanışmanın sağlanması ve haksız rekabetin önüne geçilmesi amacıyla Türkiye Bankalar Birliği kurulmuştur. Tüzel kişilik statüsüyle kurulan birliğin kuruluş kararları 7129 sayılı Bankalar Kanunu’nda belirtilmiştir.22 Kötü ekonomik gidişata ek olarak hükümetin Merkez Bankası kaynaklarına başvurmaya devam etmesi 1958 yılında Ekonomik İstikrar Programı’nın açıklanmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu dönem 27 Mayıs

21 TBB, a.g.e., s.7. 22 Akgüç (1989), a.g.e., s.48.

136 1960’da askeri müdahale ile sona ermiştir. 1970’li yılların ortalarına kadar uluslararası ekonomiye serbest piyasa yoluyla katılma fikri gündeme getirilmemiştir.

3.1.5. Planlı Dönem Bankacılığı (1960-1980)

1960 ihtilaliyle birlikte askeri iktidarın getirdiği iktisadi planlama demokrasiye tekrar geçildikten ve merkez sağ partisi olan Adalet Partisi iktidara geldikten sonra da devam etmiştir. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (BYKP) 1963-1967, İkinci BYKP 1968-1972, Üçüncü BYKP ise 1973-1977 yılları arasında uygulamaya konmuştur. Planlar kamu yatırımları için zorunlu hedefler, özel sektör yatırımları içinse yol gösterici hedefler getiriyordu. Yani kamu kendisi için zorunlu olan hedefleri gerçekleştirirken, özel sektör ise koruyucu politikalar ve teşvikler ile özendirilecekti. Anayasal bir kurum olan DPT ise özel sektöre verilecek teşvikleri denetleyecekti.23 Dönemin genel havasına uygun olarak bankacılık sektörü de büyük ölçüde devletin kontrolü ve etkisi altında kalmıştır. Mevduat ve kredi faiz oranları, komisyon ücretleri, kredi limitleri devlet tarafından belirlenirken bankaların temel fonksiyonu kalkınma planlarında yer alan yatırımların finansmanının sağlanması olarak belirlenmiştir. Bu dönemde yeni yabancı banka ve bazı istisnalar dışında yeni ticaret bankası kurulmasına izin verilmemiştir. Faiz ve döviz fiyat değişimlerinden kaynaklanan risklerin varolmadığı, ürün ve fiyat rekabetinin bulunmadığı böyle bir ortamda bankalar negatif reel faizle topladıkları mevduatı arttırabilmek için şube bankacılığına yönelmişlerdir. Ortalama sabit maliyetlerin azaltılması amacıyla küçük bankaların birleşmesi ve şube sayısının arttırılması teşvik edildiğinden 1950’li yıllarda kurulmuş olan pekçok küçük banka 1960’lı yıllarda kapanmıştır.24 Buna karşılık kalkınma planlarında ilke kararı olarak yer verilen beş kalkınma bankası bu dönemde kurulmuştur. Bunlar 1962 yılında kurulan T.C. Turizm

23 Kazgan, a.g.e., s.96. 24 TBB, a.g.e.,s.9.

137 Bankası, 1963 yılında kurulan Sınai Yatırım ve Kredi Bankası, 1964 yılında kurulan Devlet Yatırım Bankası, 1968 yılında kurulan Türkiye Maden Bankası ve 1976 yılında kurulan Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası’dır. Bunlara ilave olarak iki ticaret bankası kurulmuştur. Bunlar 1964 yılında kurulan Amerikan-Türk Dış Ticaret Bankası ve 1977 yılında kurulan Arap-Türk Bankası’dır. Altı ticaret bankası tarafından kurulmuş bir özel banka olan Sınai Yatırım ve Kalkınma Bankası ile kalkınma planlarında öngörülen özel sektör yatırımlarına finansman olanağı sağlanması hedeflenmiştir. 1987 yılında Türkiye İhracat Kredi Bankası adını alarak faaliyet alanları yeniden düzenlenen Devlet Yatırım Bankası ise kamu iktisadi girişimlerinin planlarında yer alan yatırımlara finansman imkanı sağlanması için kurulan bir kamu bankasıdır. 1988 yılında Türkiye Kalkınma Bankası adını alacak olan Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası ise özellikle yurtdışındaki işçilerin birikimlerini öngörülen yatırım alanlarında değerlendirme hedefiyle kurulmuştur.25 1970 yılında Türk Dış Ticaret Bankası (Dış Bank) adını alan ve Cumhuriyet döneminde yabancı sermaye iştiraki ile kurulan ilk banka olma özelliğini taşıyan Amerikan Türk Dış Ticaret Bankası Amerikan ve İtalyan iştiraki ile dış ticaretin finansmanının sağlanması amacıyla kurulmuştur. Hızla büyüyen Arap sermayesini ülke içine çekmek ve uluslararası bankacılık yapmak amacıyla Libya ve Kuveyt sermayesinin de katılımı ile Arap-Türk Bankası da yabancı ortaklı bir banka olarak kurulmuştur.26 1960-1980 döneminde tüm teşviklere rağmen Türk bankacılık sistemi öngörülen yatırımlara yeterli finansmanı sağlayacak tasarrufları toplayabilecek bir yapı arzedememiştir. Bu dönemde özel sektör yatırımlarını hızlandıracağı düşüncesiyle holding bankacılığı devlet tarafından teşvik edilmiştir. Bu sebeple dönemin en önemli özelliklerinden birisi holding bankacılığının özel ticaret bankaları arasında giderek hakim olmasıdır. Kamunun kaynak ihtiyacı da büyük ölçüde Merkez Bankası kaynaklarından sağlandığından enflasyonu arttırıcı etki yapmıştır. Bu dönemin genel özelliği doğrultusunda bankacılık

25 Artun (1983), a.g.e., s.59. 26 Akgüç (1989), s.60-61.

138 sektöründe de devletin düzenlemelerinin ve belirleyiciliğinin hakim olduğu görülmektedir. İthal ikameci sanayileşme stratejisinin bir sonucu olarak büyük oranda iç pazara yönelik üretim yapma ve dış pazarlara açılamama 1970’li yılların sonunda önemli döviz darboğazlarının yaşanması sonucunu doğurmuştur.

3.1.6. 1980 Sonrası Serbestleşme ve Dışa Açılma Dönemi

İthal ikameci sanayileşme stratejisinin ülkeyi döviz darboğazına sürüklemesi ve sanayinin ihtiyaç duyduğu dövizi sağlayamaması yeni bir sanayileşme stratejisinin Türkiye’nin ihtiyacı olduğunu ortaya koymuştur. Bu doğrultuda tüm dünyada da yeniden hakim olan serbest piyasa ekonomisine dayalı ihracata yönelik sanayileşme stratejisi yeni kalkınma stratejisi olarak benimsenmiş ve yeniden ekonomik anlamda liberal bir döneme adım atılmıştır. Ekonomik büyümeyi sağlamak için yatırımların, onun için de tasarrufların artmasını sağlamak amacıyla banka mevduatlarına pozitif reel faiz ödenmesi uygulamasına geçilmiş; böylece yastık altında veya atıl vaziyete duran birikimler ekonomiye kazandırılıp yatırıma dönüştürülmesi hedeflenmiştir. 1980 öncesinde uygulanan faiz politikası organize olmamış para piyasalarının yaygınlaşmasına yol açmış, fon kullandırma maliyetlerinde bir değişiklik olmamasına rağmen piyasa şartlarının dışında sebeplerden kaynaklı olarak bu piyasalarda geçerli olan faiz oranları çok yüksek düzeylerde seyretmiştir. 1980 öncesi dönemde, organize mali piyasalarda geçerli faiz oranları iktisadi bir olgu olmayıp, faiz oranlarının yapısı piyasada işlem gören mali araçların vade, likidite, risk vb. özelliklerini yansıtmamaktaydı. Bu açıdan; bu dönemde faiz oranlarının, ne ödünç verilebilir fonlara olan arz ve talebi, ne para arz ve talebini, ne de tasarruf arz ve talebini yansıtan bir gösterge olduğunu söylemek mümkün değildir. 1980 sonrasında uygulanmaya başlanan yeni istikrar programıyla döviz kurları ve de faiz oranlarının serbest

139 piyasa koşullarınca belirlenmesi ön görülerek bu enstrümanların fiyatlarının piyasanın durumunu gösteren birer gösterge olmasına çalışılmıştır27. 24 Ocak kararlarının bir uzantısı olarak 29 Mayıs 1980 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile 4 Haziran 1980 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan faiz kararnamesi ile belirlenen yeni faiz düzeni, 1Temmuz 1980'de uygulamaya konmuştur. Böylece ekonomik programın kısa ve uzun dönemli amaçlarına yönelik olarak 1980 Temmuz ayında mevduat faiz oranları serbest bırakılmıştır. Konjonktürü izleyen bir kur politikası ile birlikte uygulanacak olan pozitif reel faiz politikasının bir taraftan para talebini kısarak fiyat istikrarının sağlanmasına yardımcı olacağı, diğer taraftan kaynak dağılımındaki bozuklukları düzelterek ekonomik büyümeye katkıda bulunacağı düşünülmüştür28. Mevduata getirilen reel faiz uygulaması, etkisini kredi faizleri üzerinde de göstermiştir. "Temmuz Bankacılığı" olarak tanımlanan yeni faiz politikasına göre mevduat faiz oranları banka ve mudi arasında belirlenirken kredi faiz oranları da bankalar ve kredi talep eden kesim arasında serbestçe belirlenecektir. Böylece Birinci Faiz Serbestisi diye adlandırabileceğimiz bu uygulama ile, planlı dönemin başlangıcından beri hedeflenen faizlerin piyasada oluşması ilkesini gerçekleştirme yönünde ilk idari adım atılmıştır29. Ancak faiz oranlarının serbest bırakılmasına rağmen bankalar geçmişteki ucuz maliyetle mevduat toplama alışkanlıklarını terketmeyerek, aralarındaki centilmenlik anlaşması gereği enflasyon oranının %100'ler düzeyinde seyrettiği bir dönemde 6 ay vadeli mevduata %15 (1 yıl vadeli mevduata %33) gibi çok düşük oranda faiz vermekte ısrar etmişlerdir. Böylece Türk banka sisteminin faiz serbestisine ilk tepkisi faiz oranlarının enflasyona

27 Büyükdeniz, a.g.e., s.66. 28 Y. Aşıkoğlu, Financial Liberalization Experience in Turkey, Preceedings of a Conference Held in Washington, USA on December, 1990, Central Bank of The Republic of Turkey, Ankara, 1990, s.32. 29 Faiz Poltikası ve Para Kredi Gelişmeleri, T.C.M.B. Raporu, 1990, s.23.

140 göre sürekli ayarlanması prensibini reddetmek olmuştur. Bu nedenle reel faiz oranları başlangıçta negatif düzeyde kalmıştır30. Bu gelişme üzerine otoriteler Türk mali sisteminde bankaların direncini kırmak ve sistemde faiz rekabetini oluşturmak üzere bankalara karşı bankerleri; bankacılık sistemi içinde de büyük bankalara karşı bazı yerel bankaları kullanma eğilimine girmişlerdir. Bu tür bir yaklaşım, faiz oranlarının yükselmesi anlamında başarılı olurken, aynı zamanda birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Uygulanan sıkı para politikası küçük bankalar ve bankerlerden gelen rekabeti arttırmış ve özellikle bankerlerin bono, çek, tahvil ve mevduat sertifikası pazarlamalarını daha doğrusu bu kıymetleri para toplamalarının karşısında garanti olarak vermelerini getirmiştir. 1981-1982 yıllarında bankaların aksine vergi ödemedikleri ve mevduat karşılık sistemine tabi olmadıkları için bankerlik piyasaları gelişmiştir. Nominal faiz oranları küçük bankalar ve aracı kuruluşlardan gelen rekabetçi baskılar nedeni ile zaman içinde gittikçe yükselmiş ve enflasyon hızının da yavaşlaması sonucunda reel faiz oranları 1981 yılında pozitif düzeye çıkmıştır. Faiz oranlarının serbest bırakılmasından sonra birikimler büyük ölçüde banka sistemine yönelmiştir. Uygulanan kur ve faiz politikaları da yurt dışına sermaye kaçışını durdurmuştur.31 Bu dönemde nominal faiz oranları yükseltilirken mevduat faiz geliri üzerinden alınan verginin %25, banka ve sigorta muameleleri vergisinin de %15 gibi yüksek oranlarda bırakılması sonucunda bankaların borçlanma ve borç verme faiz oranları arasındaki fark önemli ölçüde büyümüştür. Toplanan paraların verimli alanlarda kullanılmaması ve/veya kullanılmaları halinde de faizlerin ödenmesine yetecek kadar yüksek oranda değerlendirilememesi, geri ödemelerin sisteme yeni giren fonlarla yapılmasını getirmiştir. Sisteme ilk girenlerin alacakları faizler veya ana paralar kendilerinden sonra girenlerin getirdikleri paralarla ödenmeye başlamış ve böylece "Ponzi Financing" denilen borcun borçla karşılandığı bir sürece

30 Büyükdeniz, a.y. 31 Faiz Poltikası ve Para Kredi Gelişmeleri, T.C.M.B. Raporu, 1990, s.24.

141 girilmiştir. 1982 yılı ortasında ise sisteme giren para akımının azalmaya başlamasıyla birlikte banker krizi ortaya çıkmıştır. Sürecin hızlanarak devam etmesiyle birlikte 1982 yılında gerek sermaye piyasasının sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması, gerekse bir çok yasal boşluklar nedeni ile "Banker Krizi" sistemin tümüne sirayet etmiş ve batan bankalarla birlikte zarar gören tasarruf sahibi sayısı katlanarak artmıştır32. Kriz süreci içinde önce 3 bankanın (İstanbul Bankası, HisarBank ve Odibank) yönetimleri devralınmış ve 1983 yılında da tüm alacak ve yükümlülükleriyle T.C. Ziraat Bankası'na devredilmişlerdir. Aynı yıl içinde İşçi Kredi Bankası'nın faaliyetleri durdurulmuş, 1984 yılında Bağbank'ın faaliyeti durdurulurken, İstanbul Emniyet Sandığı yine Ziraat Bankası'na devredilmiştir. Yine bu dönem başlarında mali bünyesi bozulan ve 1987'de kamulaştırılan Türkiye Öğretmenler Bankası (TÖBANK) da 1992 yılında bir kamu bankası olan Türkiye Halk Bankası'na devredilmiştir33. 1980-1982 döneminde uygulanan fakat ekonominin genelinde olumsuz sonuçlar doğuran serbest faiz politikası yerini 1983 sonrası dönemde faizlerin pozitif reel getiri sağlayacak şekilde enflasyona endekslendiği güdümlü bir döneme bırakmıştır. Bu dönemde tedbir olarak stopaj oranı %20'ye düşürülürken, mevduat sertifikaları için bu oran %30'a çıkarılmış ve mevduat faiz oranlarının belirlenmesi büyük bankalara bırakılmıştır. 1983 yılının başında ve ortasında vadeli mevduat faiz oranları büyük bankalar tarafından düşürülmüştür. Enflasyon hızının yavaşlama eğiliminin beklendiği şekilde devam etmemesi ve fiyat artışlarının hızlanması reel faiz oranlarının yılın ikinci yarısında negatif seyir izlemesine neden olmuştur34. Büyük bankaların faiz oranlarını reel pozitif düzeyde tutmaya isteksiz davranmaları karşısında, mevduat faiz oranlarını tespit etme yetkisi 1983 yılı sonunda Merkez Bankası'na verilmiştir. Enflasyon oranındaki değişmeler ve diğer ekonomik gelişmeler dikkate alınarak mevduat faiz oranları en geç üç ayda bir gözden geçirilerek tespit edilmiştir. Enflasyon oranının hızlanma

32 Korkut Boratav, Faiz Politikası'nda Açmazlar, BDS Yayınları, 1989, s.56. 33 Ali İhsan Karacan, Bankacılık ve Kriz, Finans Dünyası Yayınları, No:1, İstanbul, 1996, s.175-180. 34 İTO Ekonomik Raporu, Mayıs 1983, s.13.

142 eğilimi göz önüne alınarak vadeli mevduat faiz oranları önemli ölçüde yükselmiş ve üç ay vadeli mevduatın faiz oranı diğerlerinden yüksek tutulmuştur. Faiz gelirlerinden kesilen vergi oranı da %20'den %10'a indirilmiş ve böylece mevduatın tasarruf sahibine sağladığı reel getiri daha da yükseltilmiştir35. Kredi faizlerinin belirlenmesinde ise bankalar serbest bırakılmıştır. Fakat kredi kullananlardan tahsil edilen banka ve sigorta muameleleri vergisinin oranı %15'ten %3'e düşürülerek, kredi maliyetinin aşırı yükselmesi önlenmiştir. 1984 yılında aylık enflasyon hızı yıl ortasında, yıllık enflasyon hızı ise yıl sonuna doğru yavaşlatılabildiği için faiz oranları bir kaç kez yükseltilmiştir. Reel faiz oranları pozitif alanda kalmakla birlikte yılın büyük bölümünde düşük düzeylerde seyretmiştir36. 1985 yılında yaşanan döviz spekülasyonunun ardından DTH'ya munzam karşılık ve döviz kurlarına üst sınır getirilmiştir, böylece bankaların, dövize TCMB kuruna göre + - %1 aralığında fiyat verebilmelerine imkan tanınmıştır. 1985'in başında ise, reel faiz oranlarının hala negatif olmasından dolayı yaşanan Dolarizasyon süreci sonunda TCMB, faiz oranlarını ciddi ölçüde yükseltmiştir. Yıl ortasında da döviz korkusunun azalmasına paralel olarak faizler tekrar indirilmiştir. Ancak yıl sonunda yaşanan döviz spekülasyonunu, TCMB faiz oranlarını %85'lere yükselterek engellemeye çalışmıştır. Enflasyonun hedeflendiği gibi kısa bir sürede yavaşlamaması mevduatın geniş para arzı içindeki likidite derecesi yüksek üç ay vadede yoğunlaşmasına neden olmuştur. Bu sakıncayı gidermek ve mevduatın yapısını uzun vadeye çevirmek için 1985 Temmuz ayında uzun vadeli mevduat faiz oranları daha yüksek tutulmuştur. Sonuçta istenildiği gibi üç aylık mevduattan altı ay ve bir yıl vadeli mevduata kayış olmuştur.

35 Tuncay Artun, Türk Mali Sistemi (1980-1984), Değişim ve Maliyeti, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1985, s.78. 36 1985 Yılına Girerken Ekonomi'ye Genel Bakış, TÜSİAD Ekonomik Raporu, 1985, s.9.

143 Ekonomik gelişmelere uyum sağlayarak dengeli bir faiz politikasının uygulanabilmesi için, Merkez Bankası'na mevduat faiz oranlarını her ay gözden geçirerek tespit etme yetkisi verilmiştir. Enflasyon hızının yılın ilk üç ayından sonra yavaşlama eğilimine girmesi nedeni ile reel faiz oranları yıl boyunca büyük ölçüde pozitif düzeylerde seyretmiştir. Sonuçta gerek vadeli mevduat ve tasarruf mevduatı, gerekse toplam mevduat 1985 yılında yüksek reel artışlar göstermiştir37. 1987 yılı Temmuz ayında 1 yıllık mevduata uygulanan faiz oranları serbest bırakılmıştır. İkinci faiz serbestisi uygulaması ise 4 Şubat 1988 tarihinde alınan kararla uygulamaya konulmuştur. Bu kararla taban faiz oranlarının belirlenmesine TCMB yetkili kılınmıştır. Ekim 1988'de mevduat faiz oranları, TCMB'nin belirlediği tavan çerçevesinde serbest bırakılmıştır. Buna göre Merkez Bankasınca tespit edilen faiz tavanları, vadesiz mevduat için %10'dan %36'ya, 1 ay vadeli mevduat için %28'den %40'a; 3 ay için %35'den %45'e, 6 ay vadeli mevduat için %38'den %52'ye yükseltilirken, 1987 Temmuz ayından itibaren serbest bırakılmış bulunan 1 yıl vadeli mevduat faiz oranları da %65 olarak tespit edilmiştir38. Fakat bankacılık sektörü ellerindeki fonların yetersizliğinden dolayı mevduat faiz oranlarını yükselteceği yerde düşürmeyi ve Merkez Bankası tavanları düzeyine çekmeyi kendisi için daha karlı görmüştür. Böylece faiz oranlarının piyasada serbestçe belirlenmesine yönelik teşebbüs bir defa daha sonuçsuz kalmıştır. 1988 yılının ilk 6-7 ayında enflasyonun kontrolünde istenilen başarının sağlanamaması üzerine tasarruflar banka mevduatlarından dövize kaymaya başlamıştır. Piyasalardaki çalkantıyı azaltmak ve yeniden banka mevduatlarına geçişi sağlamak amacıyla 17 Ekim 1988'de mevduat faiz oranları bir kez daha serbest bırakılmıştır. Piyasadaki likidite sıkışıklığı yüzünden faizlerin serbest bırakılması üzerine faiz oranlarının birden yükseldiği görülmüş, 1 yıl vadeli mevduata ödenen faiz %85’lere çıkarken, vadesiz mevduata ödenen faiz oranları %10'dan %36'lara yükselmiştir. Bankaların genellikle ucuz maliyetli

37 Faiz Poltikası ve Para Kredi Gelişmeleri, T.C.M.B. Raporu, 1990, s.32. 38 Büyükdeniz, a.g.e., s.67.

144 bir kaynak olan vadesiz mevduata %36 gibi yüksek bir faiz ödemesi, piyasadaki likidite sıkışıklığından ve de bankalararası rekabetin hızla artması üzerine müşterilerini diğer bankalara kaptırma korkusundan kaynaklanmıştır 39. Faiz oranlarındaki aşırı yükselmenin önüne geçmek için Kasım 1988'de bir yıl vadeli mevduat-faiz oranına %85 sınırı getirilmiş, 1989 yılında da üst sınır konmuştur.40 Mayıs 1989'da faiz serbestisinde bir adım daha atılarak, bankalara değişken faizli mevduat hesabı açma imkanı tanınmıştır. 1989 yılında faiz oranları gerilemeye başlamıştır. Enflasyon hızının düşmemesine rağmen mevduat faiz oranlarının düşmesi tasarrufçunun giderek altın, gayrimenkul gibi yatırım araçlarından banka mevduatlarına doğru bir tercihinin söz konusu olduğunu göstermektedir.41. 1980 sonrasında uygulanan pozitif reel faiz politikası bankaların fon toplama maliyetini önemli ölçüde arttırdığından kredi faiz oranları da oldukça yüksek seviyelerde seyretmiştir. Bankaların fon toplamada üstünlüğü ele geçirmek için şube sayısını arttırmaları ve sabit masraflarının artması da kredi maliyetlerini arttıran bir diğer unsur olmuştur. Yüksek munzam karşılıklar ve disponibilite, vergi ve fonlar, geri dönmeyen ve donuk kredi alacaklarının cari kredi faizlerine yansıtılması da mevduat faiz oranlarıyla kredi faiz oranları arasındaki farkı oluşturan etmenler arasındadır. 1989 yılında çok kısa vadeli ve oldukça düşük faizli (%40-45) "spot" kredi uygulaması yaygınlık kazanmıştır. Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi üzerine yurt dışından giren sıcak para TL kredi faiz oranlarının da düşmesine zemin hazırlamıştır.42 Ekonomide yaşanan liberalizasyona paralel olarak finansal piyasaların da derinleşmesi ve canlanması için deregülasyon süreci başlatılırken hızlı bir şekilde yeni uygulamalar hayata geçirilmiştir. 1982 yılında Sermaye Piyasası Kanunu çıkarılarak sermaye piyasasına yönelik yasal ve kurumsal yapı oluşturulmuş, 1986 yılında da İstanbul Menkul Kıymetler Borsası kurulmuştur.

39 The Turkish Economy '89, TÜSİAD, 1989, s.67. 40 Akgüç (1998), s.131. 41 1990 Yılına Girerken Türk Ekonomisi, TÜSİAD, 1990, s.73. 42 Büyükdeniz, a.g.e., s.69.

145 1985 yılında 3182 sayılı Bankalar Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bankacılıkta uluslararası standartlar gözetilemeye başlamıştır. Bu çerçevede uluslararası denetim ve gözetim sistemleri devreye girmiş, tek düzen hesap planı uygulanmaya başlanmış, bilançolar dış denetime tabi tutulmuş, donuk kredilere daha gerçekçi karşılık uygulaması getirilmiştir. Interbank piyasası ile mevduat sigorta fonunun kurulması da bu çerçevede gerçekleştirilen yeni uygulamalardandır. 1987 yılında Merkez Bankası açık piyasa işlemlerine başlamıştır. Türkiye’de yerleşik kişilere döviz bulundurma ve döviz tevdiat hesabı açma izni verilmiş, 1988 yılında döviz piyasası kurulmuştur. 1989 yılında döviz işlemleri ve sermaye hareketleri serbest bırakılmıştır.43 Görüldüğü gibi son derece hızlı ve üst üste liberalizasyona yönelik uygulamalar hayata geçirilmiştir. 1980 yılından sonraki dönüşüm faiz oranlarının serbest bırakılması, sektöre yerli ve yabancı yeni bankaların girişlerinin kolaylaştırılması sektörde rekabeti arttırarak bankaların klasik mevduat bankacılığını aşıp kaynak ve plasman çeşitliliğine yönelmelerini zorunlu kılmıştır. Bankalar kredi piyasasının yanında hazine bonosu, devlet tahvili ve sermaye piyasası enstrümanlarına da yatırım yapmaya başlamışlardır. Yoğun rekabetin yaşandığı piyasada müşterileri tutabilmek ve yeni müşteri kazanabilmek için tüketici kredileri, kredi kartları, leasing, factoring, forfaiting, swap, forward, future, option, ATM’ler ve POS makineleri gibi yeni ürünler müşterilerin hizmetine sunulmaya başlanmıştır. 1980-90 döneminde dışa açılma ve mevzuattaki serbestleşme dolayısıyla hem yerli hem de yabancı banka sayısında artış görülmüştür. Bu dönemde 8’i yabancı olmak üzere toplam 19 ticaret bankası kurulmuştur. Yine bu dönemde kalkınma ve yatırım bankacılığında da gelişme olmuş, 4’ü yabancı sermayeli olmak üzere 8 kalkınma ve yatırım bankası kurulmuştur. Bu dönemde hem ülke içinde yabancı banka sayısı artmış, hem de yerli bankalar çeşitli şekillerde yurt dışına açılmışlardır. Bu dışa açılmalar hem

43 TBB, a.g.e., s.12.

146 şube veya temsilcilik açmak hem de yeni banka kurmak veya kurulu bankalara iştirak etmek şeklinde gerçekleşmiştir.44

3.1.7. 1990 Sonrası: Holding Bankacılığı ve Hazine Finansörlüğü Dönemi

Türkiye’de 1990'lı yıllarda kamu kesimi finansman açıkları artmaya başlamıştır. Bu açıkların oluşmasında ülkeyi yönetenlerin yüksek oranlı ekonomik büyümeyi öncelemelerinin payı büyüktür. Maaş ve ücretlerdeki reel artışlar, çeşitli kesimlere verilen sübvansiyonlar, kamu harcamalarının ve iç talebin büyük oranda artmasına yol açmıştır. Ülkenin 1991’den sonra sık sık değişen koalisyon hükümetleriyle yönetilmesi ve aynı ekonomik politikaların devam ettirilmesi kamu harcamalarının da giderek artmasına yol açmıştır. Kamu harcamalarının gittikçe artması ve verimli yatırımlardan çok tüketim harcamalarına yönelinmesi dış borçlanma üzerinde de olumsuz etkilerde bulunmuştur. Kamu harcamalarının özel tüketim harcamalarını da körüklemesi ile dış borçlanma daha da büyümüştür. Söz konusu süreç ekonominin toplam tasarruf hacminde daralmalara da yol açarak dışlama etkisine sebep olmuş ve kalıcı hale gelerek dış dengenin bozulmasını süreklileştirmiştir.45 1990’lı yıllarda yapılan kamu harcamalarının 1980’lerin aksine yeni yatırımlar yerine önceki dönemden kalan borçları döndürmek üzere yapılmaya başlaması ekonomiyi kısır döngüye sokmaya başlamıştır. Gittikçe artan bütçe açıklarının da azaltılmak yerine yeni dış borçlanmalarla karşılanması sorunu iyice içinden çıkılmaz bir hale dönüştürmüştür. 1980'li yıllarda altyapı yatırımları vs. için kullanılan uluslararası sermayenin 1990’lı yıllarda artık verimsiz kamu harcamalarında kullanılır hale gelmesi, dış borçlanmanın mahiyetini de büyük oranda değiştirmiştir.

44 Günal, a.g.e., s.13. 45 Faruk Selçuk ve A. Rantanen, Türkiye'de Kamu Harcamaları ve Kamu Borçlanması: Mali Disiplin Gereği Üzerine Gözlem ve Öneriler, TÜSİAD,İstanbul, 1996, s.30,89.

147 Kamu sektöründe yaşanan mali disiplindeki bozulma eğiliminin neden olduğu sorunlar sadece kendi içinde kalmamış, özel sektörün de olumsuz etkilenmesine yol açarak finansman açısından çeşitli açmazlarla karşılaşılmasına neden olmuştur. Finansman yetersizliklerinin yanısıra finansmanın iç ve dış piyasalar arasındaki fiyat, miktar ve vade farklılıkları özel sektörün bu anlamda politika değişikliklerine gitmesini zorunlu hale getirmiştir. Kamunun bu sorumsuz harcamaları diğer birimlere de sıçramış, mahalli idareler, KİT'ler, Döner Sermayeli Kuruluşlar ve Fonlar izlenen politikalara paralel olarak önemli miktarlara ulaşan finansman açıkları ile karşı karşıya kalmışlardır. Yurtiçi toplam talebi arttıran bu politikalara ek olarak TL’nin yabancı paralar karşısında aşırı değerlenmesine izin verilmesi de yurtiçi toplam talebi arttıran bir diğer etken olmuştur. Ayrıca söz konusu politika sıcak para hareketlerinin artması, ödemeler dengesi açıklarının oluşması, dış kredi kullanımında artışlar gibi etkilere de yol açmıştır.46 1990'lı yıllarda faiz oranını belirleyen koşullarda önemli değişiklikler ortaya çıkmış, uluslararası finansal serbestleşme ile faiz oranları uluslararası para hareketlerinin etkisi altına girmiştir. Türkiye'de bunun etkisi özellikle 1992-1993 yılarında görülmüştür. Kamu fon talebi ve reel büyümenin yol açtığı bütçe açığı ve bu açığın artan oranda iç borçlanma ile karşılanması sonucunda nominal faiz oranları önemli ölçüde artmıştır. Bütçe açığı finansmanının bu şekilde kısa süreli ve yoğun iç borçlanma ile karşılanması, ekonomik ve siyasal belirsizliklerin uzun süre devam etmesi, belirsizlik nedeniyle uzun vadeli Devlet Tahvili ile borçlanmanın tıkanması gibi faktörler 1990 sonrası dönemde nominal borçlanma faiz oranlarını yükseltmiştir. Yine bu dönemde dikkati çeken diğer bir nokta ise hükümet tarafından yüksek nominal faiz oranı ile gerçekleştirilen kısa vadeli borçlanma maliyetlerinin artan enflasyon oranı ile karşılanmasıdır. Yurtiçi para piyasalarının en büyük

46 Kemal Kurdaş, "Ekonomide Bunalıma Doğru", Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Yıl:31, Şubat, Sayı: 2, 1994, s.48.

148 borçlanıcısı olan hükümet gerçekleştirdiği borçlanmaların maliyetini artan enflasyon ile düşürmeye çalışmıştır. 1990'lı yıllardaki yüksek faiz oranları aynı dönemdeki yavaş devalüasyon ile birleşince spekülatif sıcak paranın Türkiye'ye girmesi süreci hız kazanmış ve sermaye talebinde uzun vadeli üretken yatırımlardan çok, kısa dönemli spekülasyonlar belirleyici olmaya başlamıştır. Spekülatif sıcak paranın getirisi yüksek faiz ve yavaş devalüasyon nedeniyle 1989-1994 arasında dolar bazında %10 ile %28 arasında değerler almıştır. Uluslararası seviyeye göre çok yüksek olan bu getiri Türkiye'ye daha çok sıcak para girmesine ve getiri oranının buna bağlı olarak daha da yükselmesine sebep olmuştur. Dış finansal serbestlikle birlikte para ikamesinin kırılmasında bir araç olarak faiz oranına daha sık başvurulmaya başlanmış, TL cinsinden varlıkların dövize oranla daha cazip hale getirilmesi için faiz oranları yükseltilmek zorunda kalınmıştır. Böylece faizler TL-döviz arasındaki tercihlerin belirlenmesine bağımlı hale gelmiş ve reel yatırımlar için bağımsız bir politika aracı olarak kullanılamaz olmuşlardır47. 1994 krizinden sonra faiz oranları özellikle de hazine bonosu faiz oranları çok yüksek seviyelere ulaşmış ve bu tarihten sonra da yüksek seviyelerini hep korumuştur. 94 Krizinin ardından 1994 ve 1995 yılında mevduat faizleri hızla yükselen enflasyonun biraz gerisinde kalırken, hazine bonosu faiz oranları oldukça yüksek seviyelere çıkmıştır. Daha sonraki yıllarda mevduat faiz oranı tekrar enflasyonun üzerine çıksa da hazine bonosu faiz oranları yüksek seviyesini korumuştur. Yeni istikrar programının hayata geçirilmeye başlandığı 1999 yılından sonra enflasyon oranı daha da düşerken mevduat faiz oranlarının reel getirisi artış göstermiştir. Dolayısıyla sermaye hareketlerine getirilen serbestinin ve yüksek faiz politikasının 1990'lı yıllarda ülkeye net pozitif kaynak transferi sağlaması yanında çok önemli zararları da olmuştur.

47 Yakup Kepenek-Nurhan Yentürk, Türkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi, 12. Basım, İstanbul, 2001, s.238.

149 Yurtiçi reel faiz oranlarının ve sıcak para getirisinin çok yüksek seviyelere ulaşması üzerine kolay ve garantili yoldan para kazanmanın yolunu gören ticari bankalar yurt dışından borçlanıp (sendikasyon kredileri) kamu menkul kıymetlerine yatırım yaparak faiz arbitrajından kazanç sağlamanın yolunu seçmişlerdir. Öyleki 1990'lı yıllarda türeyen çok sayıdaki küçük, özel, yerli-yabancı ticaret bankasının varlık nedeni kamu iç borçlarını fonlamak, bu amaçla dışarıdan kısa vadeli borç almak ve faiz arbitrajı sayesinde kar elde etmek haline gelmiştir. TL’nin yabancı paralar karşısında aşırı değerlenmesine izin verilmesi ve yüksek faiz oranlarının korunması gibi bir politikadan kaynaklanan bu durum bankaları büyük oranda dış krediye yönlendirmiş, bunun sonucu da açık pozisyonları önemli miktarlara ulaşmıştır48. Yurtiçi reel faiz oranlarındaki yüksek seviyeler ve döviz kurlarındaki ılımlı artışların motive etmesiyle şekillenen bu süreç sonucunda Kısa Vadeli Borçlar/Toplam Borçlar oranı 1984 yılında 3,1 milyar dolarken (Toplam borçların %14'ü), 1994 yılında 18,5 milyar dolara (Toplam Borçların %27,5'i), 2000 yılında 24,9 milyar dolara (Toplam Borçların %23,5'i) yükselmiştir. Özellikle kısa vadeli dış borçların arttığı yıllar aynı zamanda Türkiye ekonomisinin krize girdiği yıllar olmuştur. 1994 yılında kısa vadeli dış borçların 1984'deki rakamın yaklaşık iki katına çıkması ve ardından 94 Krizinin yaşanması da bu tespiti doğrular niteliktedir.

48 Hikmet Uluğbay, "Kur -Faiz Politikalarının Dış Borçlanma Üzerindeki Etkileri", Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Cilt:18, Sayı:169, Temmuz 1994, s.35.

150 Tablo 3.1. Çeşitli Mali göstergeler (%)

Sermaye Devalüasyon 1 Yıl Vadeli Hazine Bonosu SıcakPara Hareketleri Oranı Mevduat Faiz Oranı Getirisi* (milyar USD) Faiz Oranı 1980 0,6 150,8 33 - - 1981 0,9 43,3 50 - - 1982 0,3 45,7 50 - - 1983 0,9 40,2 45 - - 1984 0,07 62,1 45 43,7 5,9 1985 1,3 40,7 55 50,2 12,8 1986 2,1 29,8 48 53,6 20,7 1987 2 27,3 53,6 48,1 16,2 1988 -0,9 67,1 83,9 64,3 7,9 1989 0,8 47,5 58,8 58,8 25 1990 4 23,2 59,4 52,9 28,9 1991 -2,4 61,9 72,7 79,5 10,9 1992 3,6 64,2 74,2 86,5 15,7 1993 8,9 60 74,8 87,6 17,2 1994 -4,2 169,6 95,6 164,4 2,1 1995 4,6 51,2 92,3 121,8 46,8 1996 8,7 77,5 93,8 135,2 32,4 1997 8,6 86,6 96,6 126,7 21,5 1998 0,4 71,8 94,6 123,1 29,9 1999 4,7 61 106,2 28

*Sıcak para getirisi (arbitraj oranı) = (1+i/1+e)-1 i = dönemin en yüksek faiz oranı e = devalüasyon oranı

Kaynak: 1997'ye kadarki rakamlar Yakup Kepenek- Nurhan Yentürk, Türkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi, 12. Basım, İstanbul, 2001, s.237'den; sonraki veriler Bankalarımız 2000, TBB Yayını, İstanbul, 2001, s.VI-VII'den alınmıştır.

Bankaların gittikçe kamu kağıtlarının en büyük müşterisi haline gelmesi sektöre tekel imkanı sağlayarak kamu borç faiz oranlarını çok yüksek seviyelerde belirleme imtiyazına sahip olmalarını getirmiştir. İç borcun gittikçe döndürülemez hale gelmesine yol açan bu durum kamunun borç sarmalına girmesinde de en büyük etkenlerden birisidir. Bankacılık sektörünün garantili

151 ve yüksek kazançlı kamu kağıtlarına yönelmesi reel kesime aktaracağı fonların da kısılması handikapını doğurmuştur.

Tablo 3.2. Kredilerin Mevduata Oranı (%)

1959-64 117,5 1986-90 75 1965-70 140 1991-97 69 1971-75 108 1998 58 1976-80 115 1999 45 1981-85 80 2000 50 2001 44,7

Kaynak: 40. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türk Bankacılık Sistemi "1958-97", TBB Yayın No:207, İstanbul, Ekim 1998, s.33; 1997'den sonraki rakamlar Bankalarımız 1998, TBB Yayını, İstanbul, 1999, s.I-45,49; Bankalarımız 1999, TBB Yayını, İstanbul 2000, s.I-47,51; Bankalarımız 2000, TBB Yayını, İstanbul, 2001, s.I-43,47; Bankacılık Sektörü Değerlendirme Raporu, BDDK Ekonomik Değerlendirmeler Dairesi, Ekim 2001, s.10,12'deki verilerden yararlanarak hesaplanmıştır

1980 öncesinde %100'ün üzerinde seyreden kredi/mevduat oranı 1980 sonrasında hızla azalmaya başlamıştır. Bu durumun nedeni bankacılık sektöründe toplanan fonların giderek artan oranda kamu menkul kıymetlerine tahsis edilmesidir. 1980 sonrasında uygulanan pozitif reel faiz politikasının banka mevduatlarında önemli artışlar sağladığı gerçeği göz önünde tutulduğunda kredi/mevduat oranındaki hızlı düşüşler reel sektöre açılan kredilerdeki düşüşün de önemli oranlarda olduğunu göstermektedir.

152 Tablo 3.3. Kredilerdeki Reel Büyüme (%)

1971-75 30 1976-80 -1 1981-85 4 1986-90 21 1991-97 10 1998 3 1999 -11 2000 27 2001 (Haziran) -14,9

Kaynak: 40. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türk Bankacılık Sistemi "1958-97", TBB Yayın No:207, İstanbul, Ekim 1998, s.32; Bankalarımız 1998, TBB Yayını, İstanbul, 1999, s.I-49; Bankalarımız 1999, TBB Yayını, İstanbul 2000, s.I-51; Bankalarımız 2000, TBB Yayını, İstanbul, 2001, s.I-47; Bankacılık Sektörü Değerlendirme Raporu, BDDK Ekonomik Değerlendirmeler Dairesi, Ekim 2001, s.10.

Kredilerdeki reel büyüme 1976-1980 döneminde %-1 olurken bu tarihten sonra artmaya başlamış 1990 yılında %21ile en üst seviyeye çıkmıştır. 1990 yılından sonra hızla azalmaya başlayan reel kredilerdeki büyüme son yıllarda eksi değerler almaya başlamıştır. Reel kredi büyüklüğünün 1990'lı yıllarda hızlı düşüşünün, aynı yıllarda kamu menkul kıymetlerindeki reel büyümeyle çakışması bankacılık sektörünün elindeki fonları riskli ve daha az getirili gördüğü reel sektöre kredi olarak vermek yerine, risksiz ve yüksek getirili kamu menkul kıymetlerine kaydırma tercihinden kaynaklandığı söylenebilir.

153 Tablo 3.4. Kamu İç Borçlarının Alıcılara Göre Dağılımı (Devlet Tahvili + Hazine Bonosu, %)

Bankalar Resmi Kurumlar Özel Kuruluşlar Tasarruf Sahipleri 1986 73,5 22,9 2,5 1 1987 78,3 17,6 3,9 0,2 1988 90,3 6,8 2,8 0,1 1989 90,1 6,4 3,4 0,1 1990 85,9 12,9 1,1 0,1 1991 92,8 3,2 4 0 1992 79,2 13,9 3,9 3 1993 79,2 5,7 2,5 12,6 1994 71,6 9,8 2,7 16 1995 81,6 8,8 3,6 6 1996 84,4 9,9 2,9 2,9 1997 89,5 7,2 3,3 0,1 1998 86,8 8 3,9 1,3 1999 85,3 11,2 2,1 1,3 2000 75,9 20,3 3,8 0

Kaynak: TC Maliye Bakanlığı Yıllık Raporları, 1990, s.110; 1995, s.112; 2000, s.100.

Ayrıca kamu kağıtlarını ticari bankalara satmayı kolaylaştırmak için hükümetler bankaların munzam karşılık oranları ve disponibilite oranlarıyla oynamaya da başlamışlardır49. Burada belirtilmesi gereken bir başka önemli husus ise, 1990'lı yıllarda bankacılık sektörünün temin ettiği dış kredileri yoğun olarak Hazine borçlanma ihalelerinde kullanmasının borçlanma kavramına etkisi bağlamındadır. İç borç stokunun önemli bir bölümü kısa vadelidir. Öte yandan orta-uzun vadeli dış

49 Kazgan, a.g.e., s.212.

154 borçların faizi artı taksitleri ödenmeyip tekrar borca başvurulduğunda yada yeni dış borç arandığında ancak kısa vadeli borç alınabiliyorsa, birinci ikinciye dönüşmekte ve borç stokunun yapısı kısa vadeli dış borçlar lehine değişmektedir. Bir anlamda dış borçlanmanın şekil değiştirmesi olan bu durum sebebiyle iç-dış borçlanma arasındaki temel farklılıklar giderek azalmaya yüz tutmuştur denilebilir. 1994 yılında kamu kesimi dış borç servislerinin yapılmasında iç borçlanmaya da başvurulması, yani iç borçlanmanın bütçeye kaynak sağlayan bir araç olmasının yanısıra dış borç geri ödemelerinde de kullanılır hale gelmesi bunun bir örneğidir. Türkiye'nin krize girdiği yılların kısa vadeli dış borçların birikimiyle çok yakın ilişki içinde olması bu değişimi daha da önemli kılmaktadır Ticari bankaların yurtdışından ancak kısa vadeli borçlanabilmeleri Hazineyi de, büyük ölçüde, ancak kısa vadeli borçlanabilir duruma itmiştir. Ticaret bankalarının da yurtdışından kısa vadeli borçlanıp kamu kağıtlarına yatırım yapması açık pozisyonlarını arttırmıştır. 1999-2001 arası dönemde, özellikle de 2001 devalüasyonunda pek çok bankanın zarar etmesi, bazılarının da TSMF'ye devredilmek zorunda kalmasının sebebi de bu açıklardır. Türkiye'de krizin bankacılık sektöründen başlaması ve halen de sürmesi sıcak para hareketlerinin ekonomiye verdiği zararı gözler önüne sermektedir.

155 Tablo 3.5. Bilanço Büyüklüğünde Yabancı Paranın Payı ve Açık Pozisyon(%)

Yıl Aktif Pasif Açık Pozisyon/ Açık Pozisyon

Bilanço Büyüklüğü (milyar Dolar) 1988 26,1 25,2 -0,9 0,4 1989 24,7 23,5 -1,2 -0,6 1990 22,9 26 3,1 1,8 1991 28,6 31,8 3,2 1,8 1992 32,1 37 4,9 3,2 1993 38,2 45,1 7 5 1994 45,2 46,8 1,6 0,9 1995 43,4 47,9 4,5 3,1 1996 44,6 47,7 3,1 2,5 1997 45,4 50,6 5,2 5 1998 40 47 7 8,3 1999 38 48 10 13,2 2000 35 46 11 17,3

Kaynak: 40. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türk Bankacılık Sistemi "1958-97", TBB Yayın No:207, İstanbul, Ekim 1998, s.40; 1997'den sonraki rakamlar Bankalarımız 1998, TBB Yayını, İstanbul, 1999, s.I-48; Bankalarımız 1999, TBB Yayını, İstanbul 2000, s.I- 50; Bankalarımız 2000, TBB Yayını, İstanbul, 2001, s.I-46; Bankacılık Sektörü Değerlendirme Raporu, BDDK Ekonomik Değerlendirmeler Dairesi, Ekim 2001, s.26.

Bu dönemde toptancı bankacılık yapan, aş şubeli küçük ve orta ölçekli banka sayısında artış görülmüştür. Bankaların giderek asıl işlevleri olan reel sektöre kredi sağlamaktan yüksek reel faizle devlete borç vermeye yönelmeleri şube bankacılığını sekteye uğratarak hazine işlemlerinin yürütüleceği tek veya az sayıda şubesi olan hazine bankacılığını ön plana çıkarmıştır. Bankaların deregülasyonu, giriş çıkışların, banka kurmanın kolaylaşması, serbest faiz ve

156 esnek döviz kuru politikaları, ihracatın teşvik edilip ithalatın serbest bırakılması, bilgisayar ve iletişim teknolojisindeki ilerlemeler de bu gelişmeye katkıda bulunmuşlardır. Leasing, factoring, forfaiting, futures, options, swap, vadeli döviz piyasası işlemlerinde artış görülmüş ve yurt içinde yüksek kar kapılarının açılması yeterli mevduat toplayamayan bankaları yurt dışı mali piyasalardan borçlanmaya yöneltmiştir. Yabancı bankalar da daha ziyade toptancı bankacılığa yöneldiklerinden mevduat ve kredi pazarındaki payları küçük kalmıştır. Yine bu dönemin Türk bankacılık sektörü açısından en önemli gelişmeleri arasında Anayasa Mahkemesi’nin Bankalar Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname’nin dayandığı yetki yasasını iptal etmesi ve uzun tartışmalardan sonra 1999 yılı sonunda 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun ve bu kanunda değişiklik yapan 4491 sayılı Kanun’un çıkarılmasıdır. Bu kanunla Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve Kurulu’nun kurulması öngörülmüş, ayrıca Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun bankalara el koyması düzenlenmiştir. Nitekim bu kanunun çıkmasının ardından Fon’un Esbank, , Sümerbank, Yaşarbank ve Yurtbank’a da el koymasıyla daha önce 1997 yılında el koyduğu Türkbank, 1998 yılında el koyduğu İnterbank ve Bank Ekspres ile birlikte Fon’a devredilen banka sayısı da bir anda sekize yükselmiştir. 27 Ekim 2000 tarihinde Etibank ve Bank Kapital, Aralık başında da Demirbank Fon’a devredilirken Park Yatırım Bankası’nın da işlem yapma yetkisi elinden alınmış böylece Aralık 2000 itibariyle Fon’a devredilmiş olan banka sayısı onbire yükselmiştir.50 Yine bu dönemde ilk defa bir kamu bankasının özelleştirilmesi gerçekleştirilmiştir. Devlet Etibank’ı Etibank, Denizbank ve olarak üçe ayırarak bu üç bankanın isim haklarını satmıştır.51

50 Günal, a.g.e., s.17. 51 Barlas Yurtsever, “Cumhuriyet’in 75. Yılına Girerken Türk Bankacılığı”, 75 Yılda Paranın Serüveni, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1998, s.139.

157 3.1.8. Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri’nde Bankacılık Sektörünün Rolü

IMF ile imzalanan stand-by anlaşmasını takibeden yapısal uyum sürecinin en sıkıntılı alanlarından birini bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması olmuştur. Program uygulanmaya başlamadan önce beş banka TMSF’ye devredilmiş ancak bu bankacılık sektörünü güçlendirmek için yeterli olmadığı gibi sektörün yapısının çok zayıf olduğu ve krizlere karşı zayıf olduğu algılamasını da arttırmıştır. Yapısal problemleri olmasına rağmen sektör Kasım 2000 krizine dış borçlanmasını hızla sürdürmüş, Şubat 2001 krizine kadar devam eden artış sabit kurun terk edilmesiyle düşmeye başlamıştır.

Tablo 3.6. Bankacılık Sektörünün Yurtdışından Kullandığı Krediler (Milyar ABD Doları)

Ocak 2000 12,5 Mart 2000 13,5 Mayıs 2000 13,6 Temmuz 2000 15 Eylül 2000 16,5 Kasım 2000 17 Ocak 2001 17,2 Mart 2001 17,9 Mayıs 2001 14 Temmuz 2001 11 Eylül 2001 10,8 Kasım 2001 10,4

Kaynak: TCMB, 2001 Yıllık Rapor, s.131.

158 Nominal faiz ve daha hızlı olarak reel faiz düşüşüne DİBS faizi öncülük etmiş, tüketiciyi ilgilendiren mevduat faizi daha da çok inmiştir. Krediler özellikle de tüketici kredileri hızla artmıştır. TCMB verilerine göre 1999 Aralık ayı sonunda 1.004 trilyon TL olan tüketici kredileri 2000 Ekim ayı sonunda 4.504 trilyon TL’ye ulaşmış ve reel olarak yüzde 300’ün üzerinde artmıştır.52 Buna paralel olarak takipteki kredilerin toplam krediler içindeki payı Kasım krizine kadar pek değişmezken, krizden sonra artış göstermiş, Şubat 2001 kriziyle artış devam etmiştir. TMSF’ye devredilen bankalar ve mali yapıları bozulan firmalar bankacılık sektörünün takipteki kredilerinin artmasında oldukça etkili olmuştur. Firmaların mali yapılarının bozulmasında ise kredi faizlerinin yüksekliği ve iç talepte meydana gelen daralma büyük rol oynamıştır. Takipteki kredilerin toplam krediler içindeki payı Kasım 2000’de yüzde 10,3 iken Kasım 2001’de yüzde 18,1’e yükselmiştir.53

Tablo 3.7. Bankacılık Sektörünün Kredi Hacmi (Sabit Fiyatlarla, Trilyon TL)

Ocak 2000 8 Mart 2000 8,2 Mayıs 2000 8,4 Temmuz 2000 9,2 Eylül 2000 9,6 Kasım 2000 9,4 Ocak 2001 9,2 Mart 2001 9 Mayıs 2001 8,3 Temmuz 2001 8,6 Eylül 2001 8,5 Kasım 2001 7,7

Kaynak: TCMB, 2001 Yıllık Rapor, s.125.

52 Ercan Uygur, Krizden Krize Türkiye: 2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizleri, Türkiye Ekonomi Kurumu, Tartışma Metni, No:2001/1, 7 Nisan 2001, s.13. 53 TCMB, 2001 Yıllık Rapor, s.127.

159

Tablo 3.8. Bankacılık Sektörünün Takipteki Kredilerinin Toplam Krediler İçindeki Payı (%)

Ocak 2000 11 Mart 2000 11 Mayıs 2000 10,7 Temmuz 2000 10,5 Eylül 2000 10,9 Kasım 2000 10,8 Ocak 2001 12,8 Mart 2001 12 Mayıs 2001 15,4 Temmuz 2001 14 Eylül 2001 19 Kasım 2001 18

Kaynak: TCMB, 2001 Yıllık Rapor, s.127.

1999 Aralık ayında IMF ile yapılan stand-by müzakereleri sırasında IMF batan bankaların dış borçlarının da garanti kapsamına alınmasını şart koşmuştu. 1994 yılındaki ekonomik kriz sonrası banka mevduatlarına getirilen yüzde 100’lük garantiyle birlikte bu garanti de bankacılık sektörünün ahlaki riziko sorununu giderek arttırmıştır.54 Öte yandan yasal sınırlamalar olmasına rağmen bankacılık sektörü döviz net genel pozisyonu yada daha çok bilinen adıyla açık pozisyonu 2000 Eylül sonunda 20.95 milyar dolara, oran olarak

54 Erinç Yeldan, “Türkiye’de IMF Destekli Enflasyonla Mücadele Programı, Bir İstikrar ve Düzen Programımı, Yoksa Fakirleşme ve Mali Kaos Reçetesi mi?, Yeni Türkiye, Yıl:7, Sayı 41, Eylül-Ekim 2001, s.575.

160 sermayenin yüzde 205’ine varmıştır. Oysa Eylül ayında alınan bir kararla açık pozisyon sınırı sermayenin yüzde 20’siyle sınırlandırılmıştı. Bu sınırı aşan bankalar Haziran 2000 sonuna kadar TCMB’ye yüzde 8 munzam karşılık yatırmak zorundaydı. Bu tarihten sonra munzam karşılık yüzde 100’e çıkarılmış, yani sınırı aşmanın ekonomik mantığı ortadan kalkmıştır, buna rağmen açık pozisyon olması gereken 2,1 milyar doların yaklaşık 10 katına, 20.95 milyar dolara çıkmıştır.55

Tablo 3.9. Bankacılık Kesiminin Döviz Açık Pozisyonu (Milyar Dolar ve Sermaye+Kar İçindeki Oranı %, 1996-2000)

(Milyar Dolar) (%) Mart 1996 2,7 45 Haziran 1996 2,6 44 Eylül 1996 2,8 46 Aralık 1996 2,7 40 Mart 1997 3,7 43 Haziran 1997 4,1 48 Eylül 1997 4,4 50 Aralık 1997 4,9 51 Mart 1998 7,5 80 Haziran 1998 8 78 Eylül 1998 7,8 75 Aralık 1998 8 77 Mart 1999 8,2 80 Haziran 1999 9,9 92 Eylül 1999 12 125 Aralık 1999 13,7 140 Mart 2000 17 175 Haziran 2000 18 180 Eylül 2000 20,9 205

Kaynak: Uygur, a.g.m., s. 15.

55 Uygur, a.g.m., s.15.

161

2000 Eylül ayında Bayındırbank’ın Romanya’daki bankası BTR (Banco Turco Romana) batma sürecine girmiştir. Olayın başlangıcında bir kişinin bavullarla bu bankadan Romanya dışına bavullarla para çıkarırken yakalanması vardır. Bunun üzerine BTR’den hızlı para çekişi süreci başlamıştır. Bayındırbank’ın BTR’ye yardım etmesi beklenmiş fakat bankanın buna gücü olmadığından yardım bir kamu bankası olan Vakıfbank’tan gelmiştir. Bu olay yurt içinde çok önemsenmese de yurt dışında başlama biçimi ve geri bağlantılarıyla oldukça önemli olarak algılanmış, nitekim Rudiger Dornbusch bu olayı Türkiye’deki krizin bankacılık kesiminde başlamasının ilk sinyali olarak görmüştür.56 Yakın geçmişte özelleştirilen Etibank batma durumuna geldiğinden 2000 Ekim ayı sonunda TMSF’ye devredilmiştir. Bu durum Etibank’ta örtülü ortaklığı bulunduğu düşünülen Demirbank’ı da zor duruma sokmuştur çünkü Demirbank’ın gücü olsa Etibank’ı kurtaracağı düşünülmüştür. Demirbank 2000 yılında yapılmış olan DİBS ihraçlarının yaklaşık yüzde 15’ini almış ve böylece toplam DİBS stoğunun yaklaşık yüzde 10’una sahip olmuştur. Bu büyük DİBS stoğunu taşımak içinse kısa vadeli iç ve dış borçlanmaya gitmiştir. Demirbank’ın zorda olduğu ortaya çıkınca önce dış borçlanma sonra da iç borçlanma kanalları tıkanmış ve banka DİBS’lerinin bir bölümünü satmak zorunda kalmıştır. Bunun üzerine DİBS fiyatları düşerken faizler yükselmeye başlamıştır. Bu durum kısa vadeli borç oranı yüksek olan kamu bankalarının da borçlanmalarını sürdürmek zorunda olmaları sebebiyle kısa vadeli faizler üzerinde ek baskı oluşmasına yol açmıştır. Faizlerdeki artış öncelikle ellerinde DİBS bulunan yabancı yatırımcıları tedirgin etmiş ve yabancıların piyasadan çıkışlarını hızlandırmıştır. Bu durum faizleri daha da yükseltirken döviz

56 Uygur, a.g.m., s.16.

162 talebini de arttırmıştır.57 DİBS’lerin fiyatındaki düşme ve faizlerindeki yükselme, portföylerinde DİBS bulunduran yabancı bankaların da satışa geçmesine yol açmıştır. Tek başına Deutsche Bank bir günde 750 milyon dolarlık DİBS satmıştır. Ercan Uygur’a göre programın bittiği ve krizin başladığı tarih Demirbank’ın ve diğer bazı bankaların dış borçlanmada zorlanmaya başladıkları zamandır.58 2000 Kasım ayında dövize yönelen yoğun spekülatif saldırıyı faiz oranlarının çok yükselmesi, önemli döviz rezervi kayıpları ve en önemlisi IMF’den sağlanan 7,5 milyar dolarlık ek kredi ile atlatılmıştır. Kasım krizi atlatıldı derken üç ay sonra 19 Şubat 2001’de Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasında yaşanan tartışma ikinci bir spekülatif atağa yol açmış ve döviz krizi başlamıştır. 21 Şubat’ta bankalararası para piyasasında gecelik faiz yüzde 6200’e kadar çıkmış ve ortalama yüzde 4018,6 olmuştur. 16 Şubat’ta 27,94 milyar dolar olan Merkez bankası döviz rezervi 23 Şubat’ta 22,58 milyar dolara inmiştir. Kasım krizinde döviz yönelik saldırı sadece yabancılardan gelirken Şubat krizinde bu kez yerlilerden özellikle de bankalardan gelmiştir. Dövize yönelik saldırıyı durduramayınca TCMB 21 Şubat gecesi kuru dalgalanmaya bıraktığını açıklamıştır. 19 Şubat’ta Dolar’ın serbest piyasada satış kuru 686.500 iken 23 Şubat’ta 920.000’e, 28 Şubat’ta 960.000’e yükselmiş, yani 10 günde kur artışı yüzde 40 olmuştur.

57 Mahfi Eğilmez, Ercan Kumcu, Ekonomi Politikası, Teori ve Türkiye Uygulaması, İstanbul, Om Yayınevi, 1. bs, 2002, s.274. 58 Uygur, a.g.m., s.17.

163

3.2. KASIM 2000 VE ŞUBAT 2001 KRİZLERİ SONRASINDA TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN YENİDEN YAPILANDIRILMASI

Bankacılık Sektörünü Yeniden Yapılandırma Programı Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının bir parçası olarak 15 Mayıs 2001’de kamuoyuna açıklanmıştır. Bu programla bankacılık sektöründeki problemlerin ortadan kaldırılması ve sektöre etkinlik ve rekabet gücü kazandırılması hedeflenmiştir. Programın 4 temel ayağı bulunmaktadır59: 1) Kamu Bankalarının Yeniden Yapılandırılması 2) TMSF’ye devredilen bankaların gerektiğinde yeniden yapılandırılarak satışı, birleştirilmesi ve tasfiyesi 3) Özel Bankaların finansal yapılarının güçlendirilmesi 4) Düzenleme ve denetim çerçevesinin iyileştirilmesi

59 Türk Bankacılık Sektörünün Güçlendirilmesine Yönelik Çabalar ve İmar Bankası Olayı, BDDK, TMSF, Ekim 2003, s.12

164

3.2.1. Kamu Bankalarında Yeniden Yapılandırma

3.2.1.1. Kamu Bankalarının Yeni Kurumsal Yapısı

Kamu bankalarında işbölümü ile hem uzmanlaşma hem de bağımsızlaşma hedeflenmiştir. Organizasyon yapısı 5 alt birime ayrılmıştır.60 Bunlar: -Pazarlama birimi kaynakların ve imkanların etkin kullanımı ve müşterileri beklentilerini karşılamaya odaklanmıştır. -Şube Dışı Kar Merkezleri Birimi: Banka iştiraklerinin rasyonel yürütülmesini ve banka hissedarlarının karlarını arttırmayı hedeflemektedir. -Destek Hizmetleri: bu birimin görevi müşteriler ile banka politikalarının uyumunu sağlayarak düzgün işleyen sistematik bir yapı kurulmasıdır. -Krediler Birimi: Kaynakların kredi kullanımında etkin kullanımını sağlayacak kurallar bütünü oluşturmak bu birimin görevidir. -Risk Yönetimi ve Kontrol Birimleri: Bu birim görevi denetimin sağlıklı ve şeffaf olmasını sağlamak ve mali, operasyonel, teknolojik, organizasyonel vd. risklerin aynı anda ve etkin yönetimini sağlamaktır.

3.2.1.2. Kamu Bankalarında Kurumsal Yönetişim (Corparate Governance) Yaklaşımı

Kamu bankalarının rekabet gücü olan ve piyasa şartlarına uygun hareket edebilen kurumlar olabilmeleri için organizasyon yapılarının günümüz modern bankacılığının gereklerine uygun hale getirilmesi şarttır. Bu hedefe

60 Erdoğan, a.g.e., s.184.

165 ulaşabilmek için izlenmesi gereken temel prensip ise çağın etkin yönetim anlayışı olan “yönetişim”(governance) yani ortak akılla yönetim ilkesidir. ikinci dünya savaşı sonrası küreselleşme ve bölgesel bütünleşme süreci ile önem kazanan yönetişim kavramı iyi, adil, saydam, kurallara uygun, sorumlulukların iyi tanımlandığı bir yönetim şekli olarak tanımlanmaktadır. Kurumsal yönetişim esnek bir yönetim yapılaşmasını işaret ederken diğer taraftan açıklık, hesap verme ve çoğulculuk gibi ilkeleri de beraberinde getirmektedir.61 Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinde kamu bankalarının şeffaflık ve verimlilikten uzak işleyişlerinin ve siyasi etkilerinin altında kalmalarının etkisi büyük olduğundan BDDK’nın oluşumuyla birlikte kurumsal yönetime ilişkin birdizi düzenleme yapılmıştır. BASLE Komitesi ve Standart and Poors gibi derecelendirme kuruluşları da kurumsal yönetim skorları (en düşük 1, en yüksek 10) ile kurumları derecelendirmektedirler. Yani kurumsal yönetişim tüm dünyada hızla yayılmaktadır. TC Ziraat Bankasında kurumsal yönetişimi kuvvetlendirmek ve atılan adımları değerlendirmek üzere bağımsız bir araştırma kurumu tarafından kamuoyu araştırması da yapılmış ve operasyonel yeniden yapılandırmanın gidişatı değerlendirilerek gerekli düzeltmelerin yapılması hedeflenmiştir.62 Yönetişime dayanan organizasyon ilkeleri Pazar odaklı olmak, kar merkezleri ile operasyon merkezlerinin birbirinden ayrılması, her fonksiyonun matris yapıya bağlı çalışması, şubelerin önem kazanarak ihtisaslaşmaya gidilmesi olarak özetlenebilir. Kamu bankalarının yeniden yapılanmasındaki temel öğeler ise müşteri odaklı hizmet anlayışı ve organizasyonda matris ilişki olarak belirlenmiştir.63

61 Adrian Leftwich, “Governance, Democracy and Development in the Third World”, Third World Quarterly, 1993, Vol:14, s.3. 62 Erdoğan, a.g.e., s.182. 63 Erdoğan a.g.e, s.183.

166 3.2.1.3. Kamu Bankalarında Yeniden Yapılandırma ve Müşteri Odaklı Yaklaşım

Kamu bankalarının şubelerinde servis-vezne yerine banko vezne (teller) uygulamasına geçilmiştir. Bu veznelerde efektif işlemler her türlü işlem yapılabildiğinden kuyrukta bekleme süresi oldukça azalmış, şubeler daha fazla iş üretir hale gelmiştir. Farklı işlemler aynı bankodan tek seferde yapıldığından ve ayrıca vezneye gitmeye gerek kalmadığından (zira tahsilat ve tediye de aynı bankodan yapılmaktadır) işlem süreleri de oldukça azalmıştır. NT işletim tabanlı Bank 2000 otomasyon sistemi ile tüm işlemlerin aynı ekrandan kolaylıkla yapılması mümkün hale gelmiştir. Müşteri memnuniyeti ön plana alan bir diğer uygulamada bu şube toplam olanının 35%’inin çalışanlara 65%’inin de müşterilere ayrılması olmuştur. Yeni dönemde şebekelere her alanda hedefler verilerek belirli surelerle bu hedeflere ne oranda ulaşıldığı kontrol edilmektedir. Mevduat (TL ve döviz), Dış Ticaret, Vergi-SSK prim tahsilatı çek tahsilat ve ödemesi, teminat mektupları, her tür kredi gibi hem aktif hem pasif kalanlarda verilen ciro hedefleri 3’er aylık dönemlerde yapılan performans toplantıları yapılmaktadır.64

3.2.1.4. Kamu Bankalarının Operasyonel Yeniden Yapılandırılması

Operasyonel yeniden yapılandırma bağımsız bir ortak yönetim kurulunun atanması ile şube ve personel rasyonalizasyonu yoluyla verimliliğin ve karlılığın arttırılması şeklinde organizasyonel ve yönetimsel yeniden yapılandırma olarak gerçekleştirilmiştir.65

64 Erdoğan, a.g.e., s.191. 65 Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Raporu ve İmar Bankası Olayı, BDDK, 2004, s.13.

167

3.2.1.4.1. Kamu Bankalarında Yönetimsel Yeniden Yapılanma

Bankaların kar alma ve uygulamada yetkili organları Genel Kurul, Yönetim Kurulu, İcra Kurulu, Kredi Komitesi, Denetçiler ve Yönetim Konseyi gibi ana birimlerden oluşmaktadır. Gelişmiş ülkelerde uygulanmakla birlikte Türkiye’de ilk defa uygulamaya konan bir yaklaşım (CED: Chief Executive Officer) Beş kişilik İcra Kurulu’nun kendi arasından en çok oyu alan adayı İcra Kurulu Başkanı ve Genel Müdür adayı olarak Yönetim Kurulunun oyuna sunmasıdır. Böylece İcra Kurulu Başkanı ve Genel Müdür adayı olarak Yönetim Kurulunun oyuna sunmasıdır. Böylece İcra Kurulu Başkanı ve Genel Müdür seçimle iş başına gelmektedir. İcra Kurulu faaliyetlerini sekreteryası yani genel Müdür yardımcıları aracılığıyla yürütülmektedir. Yönetim kurulu ise BDDK, diğer düzenleyici mevzuat ve ana sözleşmenin belirlediği görevler çerçevesinde bankanın ana stratejisini ve politikalarını belirler. İcra kurulu vasıtasıyla uygulamaları takip eder ve denetler. Yönetim konseyi ise Genel Müdür yardımcıları, Merkez Şube Müdürleri, Daire Başkanları ile Büyük Ölçekli Bağlı Şube Müdürlerinden oluşmakta ve gündemi önceden belirlenmiş aylık toplantılar yaparak komitelerin çalışmalarını değerlendirmektedirler. Yönetim piramidinin %4’ünü oluşturan (yaklaşık 160 kişi) yönetim konseyi banka çalışanlarına kurum kültürünü aşılamak ve vizyonu geliştirmekle de görevlidir.66 Yönetim konseyi içinden oluşturulan Çalışma Komiteleri Yönetim Kuruluna Politika teklifleri götürmekle, uygun görülenler İcra Kuruluna, oradan da İcra Kurulu Sekreteryasıyla uygulanmaya konmaktadır.

66 Erdoğan, a.g.e., s.187.

168 3.2.1.4.2. Kamu Bankalarında Organizasyonel Yeniden Yapılandırma

Yeniden yapılandırma çerçevesinde Genel Müdürlük-Merkez Şube- Bağlı Şube matris ilişkisi gözetilmiştir. İş hacmi konumu vb. özellikler dikkate alınarak Merkez Şubeler-yıllık 40 milyon dolar ciroyu aşan firmalarla çalışan kurumsal şubeler, yıllık 2-40 milyon dolar ciro yapan firmalarla çalışan şubeler ve bireysel bankacılık şubeleri kurulmuştur. Her bir şubenin yetkisi, görevi vb. ayrıntılı şekilde belirlenmiştir.67

3.2.1.5. Kamu Bankalarında Finansal Yeniden Yapılandırma

Kamu bankalarının finansal yeniden yapılandırılması öncelikle faiz oranlarının düşürülmesi, kısa vadeli borçların tasfiyesi ve bilançolarının şeffaflaştırılması olmak üzere üç alanda gerçekleştirilmiştir.68

a) Faiz Oranlarının Düşürülmesi

Kamu Bankaları Ortak Kurulu’nun atanmasının ardından öncelikle Kamu Bankaları faiz oranlarının özel Bankalarla aynı seviyeye indirilmesi hedeflenmiştir. 2001 yılı Haziran ayında başlayan düzelme Aralık ayında faizlerin eşitlenmesiyle neticelenmiştir.

b) Kısa Vadeli Borçların Tasfiyesi

Bankacılık sektörünün en önemli yapısal problemlerinden biri olan vade uyumsuzluğu Kamu Bankalarında kriz sonrasında oldukça yüksek bir seviyedeydi. Şubat 2001’de kısa vadeli borçların bilanço payı %37’ye ulaşmıştı. Bu durum bir yandan borçlanma faizlerini yükseltirken krizin

67 A.e., s.185. 68 Erdoğan, a.g.e., s.175

169 devamına da yol açıyordu. Kısa vadeli borçların aşama aşama indirilmesiyle bu oran Kasım 2001’de %10’a düşürülmüştür.

c) Bilançonun Şeffaflaştırılması

Aşama aşama gerçekleştirilen bu yapılandırmanın ilk aşamasında kamu bankaları görev zararlarından kurtarılmış, bunun için hazinden DIBS’leri verilmiştir. İkinci aşamada faiz oranları piyasa faiz oranlarına getirilerek bu bankaların sürekli zarar etmesi engellenmiştir. Üçüncü aşamada reeskontların ait oldukları dönemde yapılması sağlanarak bilançoların anlaşılır, rasyonel ve gerçekçi olması sağlanmıştır. 4. aşamada sorunlu kredilere karşılık ayrılması sağlanarak daha gerçekçi analiz yapılabilmesine olanak sağlanmıştır.69

3.2.1.5.1. Kamu Bankalarının Hazine Tarafından Finansal Yeniden Yapılandırılması

Kamu bankalarının finansal açıdan yeniden yapılandırılmasında özellikle ilk aşamalarda Hazine kaynaklarından oldukça yararlanılmıştır. Kamu bankalarının finansal açıdan yeniden yapılandırılmasında hazine kaynaklarının kullanımı şu şekilde olmuştur: - Milyar $’lık görev zararı tasfiye edilmiştir. - Mart 2001 döviz kuruyla 13,9 milyar dolarlık gecelik yükümlülük sıfırlanmıştır. - 2,9 milyar dolarlık sermaye arttırımına gidilmiştir. - Kamu bankaları aracılığıyla sağlanacak her türlü sübvansiyon için bütçeye ödenek konması kararlaştırılmıştır. - Mevduat ve kredi faizleri piyasayla uyumlu hale getirilmiştir. 70

69 Erdoğan, a.g.e., s.176. 70 BDDK ve TMSF, a.g.e., s.13

170 3.2.2. TMSF Bankalarının Yeniden Yapılandırılması

Mali bünyeleri bozulup yükümlülüklerini yerine getiremeyen bankaların sisteme zarar vermelerini önlemek için ya tasfiye edilmeleri yada kamu denetimine alınmaları gerekmektedir. Bu tür bankalara müdahale edilmediği taktirde bankacılık sektörüne duyulan iç ve dış güven sarsılabilir ki bu taktirde bankalara yönelik hücum çürük-sağlam tüm bankaları batma riskiyle karşı karşıya bırakıp tüm sistemi çökertebilir. Yine bu tür bankalara müdahale edilmediği taktirde artan likidite ihtiyacı faiz oranlarının artmasına neden olmaktadır. Türkiye’de kamu denetimi işlevini Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu yürütmektedir. Fon kendi bünyesine aktarılan bankaların tüm yükümlülüklerini devralmaktadır. Fon’un işlevi düzelme ihtimali bulunan bankaların gerekli destek sağlanarak mali ve operasyonel açıdan düzeltilerek satılmasını sağlamak, düzelme ihtimali bulunmayan bankaların ise sisteme daha fazla zarar vermesine yol açmadan tasfiyesini gerçekleştirmektir. TMSF’ye devredilen bankalardan 3 tanesi mülga 3182 sayılı bankalar kanununa göre, 6 tanesi 4389 sayılı kanunun 14/3. maddesine, 12 banka ise aynı kanunun 14/3 ve 14/4. maddelerine göre devredilmişlerdir. Bankalar Kanunu’nun 14/3. maddesinde bankaların 14/2.71 maddesi gereğince almaları gereken tedbirleri kısmen yada tamamen almaması, tedbirler alınsa bile

71 4491 değişik 4389 Sayılı Bankalar Kanunu’nun 14/2. Maddesinde; “a) Kurum (BDDK) bir bankanın varlıklarının vade itibariyle taahhütlerini karşılayamadığını veya bu durumun gerçekleşmek üzere olduğunu veya likiditeye ilişkin düzenlemelere uymadığını tespit ettiği taktirde; bankadan, onaylayacağı bir plan dahilinde bu durumun düzeltilmesini isteyebileceği gibi uygun bir süre vererek; aa) Uzun vadeli veya duran değerlere yatırım yapılmaması ab) İştirakler ve gayrimenkuller gibi duran değerlerin elden çıkarılması da dahil olmak üzere, likiditenin güçlendirilmesi amacıyla, uygun göreceği her türlü tedbirin alınmasını isteyebilir. b) Kurum, bir bankanın özkaynaklarının sermaye yeterliliğine ilişkin düzenlemelere göre yetersiz kaldığını yada bu durumun gerçekleşmek üzere olduğunu tespit ettiği taktirde; bankadan onaylayacağı bir plan dahilinde, sermaye artırımı veya sermaye benzeri kaynak temin edilmesi suretiyle bu durumun düzeltilmesini isteyebileceği gibi, ba) Kar dağıtılmaması, yönetim kurulu üyeleri ile genel müdür, müdür yardımcıları huzur hakkı, ikramiye, prim, aynı ve nakdi sosyal yardım yada her ne ad altında olursa olsun verilen ek ödemelerin durdurulması, bb) Zarar doğurduğu tespit edilen faaliyetlerinin sınırlandırılması veya durdurulması, bc) Verimi düşük veya verimsiz varlıklarının elden çıkarılması da dahi olmak üzere, özkaynaklarının güçlendirilmesi amacıyla, uygun göreceği her türlü tedbirin alınmasını isteyebilir.

171 bankaların mali durumlarının zayıflamış olması, bankaların yükümlülüklerini vadesinde yerine getirememesi, yükümlülüklerin toplam değerinin varlıklarının toplam değerini aşması, bankaların faaliyetine devamının mevduat sahiplerinin hakları ve mali sistemin güven ve istikrarı bakımından tehlike arzetmesi nedenlerinden dolayı bankaların TMSF’ye devredileceği ifade edilmiştir. Bankalar Kanunu’nun 14/4. maddesi ise “Kurum (BDDK), bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan yada dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakların, banka kaynaklarını bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde doğrudan veya dolaylı olarak kendi lehlerine kullandıklarını veya bankayı bu suretle zarara uğrattıklarını tespit ettiği taktirde Kurul (BDDK) en az beş üyenin aynı yöndeki oyuyla alınan kararla bunların temettü hariç ortaklık hakları ile bankanın yönetim ve denetimini Fon’a (TMSF) devretmeye yetkilidir.” demektedir. Banka kaynaklarının hakim ortaklar tarafından suistimal edilmesinin çeşitli yoları vardır. Bunlardan ilk akla gelen hakim ortaklara kredi kullandırılması iken suistimal bankanın taşınmazlarının ve hisselerinin ederinden daha düşük fiyata ortaklara satılması şeklinde de gerçekleşebilir. Hakim ortaklar krediyi doğrudan kullanabileceği gibi paravan şirketler yoluyla da kullanabilir.72 Türkiye örneğinde de batık bankaların zararlarının çok büyük kısmının hakim ortakların kendi bankalarından yasal sınırların çok üzerinde kullandıkları kredilerden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Hakim ortakların kendi ve diğer bankalar aracılığıyla kullandıkları bu türden kredilerin tutarı 11 milyar dolardır. Bu tutar TMSF’ye devredilen bankaların devir tarihleri itibariyle geçmiş yıllar ve dönem zararları toplamı olan 17.3 milyar doların yüzde 63’üne tekabül etmektedir.73 Buradan çıkan sonuç TMSF’ye devredilen bankaların zarar etmesinde ve dolayısıyla TMSF’ye devredilmesinde hakim

72 Seza Reisoğlu, 4491 Sayılı Yasa ile Değişik Bankalar Kanunu Şerhi, Doğuş Matbaacılık, Ankara, 2000, ss.624,625. 73 BDDK, Nisan 2003, 2.16.

172 ortaklar lehine kullandırılan ilişkili kredilendirmenin en büyük paya sahip olduğudur.

Tablo 3.10. Bankaların TMSF’ye Alınmasının Yasal Dayanakları

Mülga 3182 Sayılı 4389 Sayılı Bankalar 4389 Sayılı Bankalar Bankalar Kanunu Kanunu Madde 14/3 Kanunu Madde 14/3 Uyarınca İntikal ve 14/4 Edenler Türk Ticaret Bankası Yaşarbank Egebank Bank Ekspres Demirbank Yurtbank Interbank Sitebank Sümerbank Ulusalbank Esbank Tarişbank Etibank İmar Bankası Bank Kapital İktisat Bankası Bayındırbank Kentbank EGS Bank Toprak Bank Pamukbank

Kaynak: Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı Gelişme Raporu, BDDK, Nisan 2003, s.11.

TMSF’ye devredilen bankalar sistem üzerinde ciddi baskılar oluşturdukları ve hemen tasfiye edilmeleri halinde sistemde sorunlar çıkartacakları için kamu kaynakları kullanılarak yeniden yapılandırılmışlardır.

173 TMSF’ye devredilen bankaların tasfiye edilmek yerine kamu kaynaklarıyla yeniden yapılandırılmasının sebeplerini şöyle sıralayabiliriz: - Müşterilerin bankalara hücum etmesini önlemek -Borç servisinin sürdürülebilirliğini sağlamak -Ödemeler sisteminin kesintiye uğramasını önlemek -Faiz ve kur ürünlerindeki baskıyı hafifletmek. TMSF bu amaçlara ulaşmak için kendisine devrolunan bankaları yeniden yapılandırırken satış, devir yoluyla birleştirme yada bilançonun parçalar halinde satışı (örneğin ihale yoluyla mevduat satışı gibi) yöntemlerinden birini veya birkaçını birlikte kullanmıştır.74 TMSF’ye devrolunan bankalarda krizden kısa bir süre sonra önemli iyileşmeler sağlanmıştır. Bunların başında şube ve personel sayısının devir tarihlerine göre %80 oranında azaltılması gelmektedir. 16 Mart 2001’de 7,8 katrilyon lira olan kısa vadeli yükümlülükler 4 Mayıs 2001’de 6,4 katrilyon liraya düşürülmüştür. Nisan 2001’de 4 milyar doları aşan döviz pozisyon açığı 31 Ağustos 2003 itibariyle sıfırlanmış ve bu tarih itibariyle fon bankalarının kısa vadeli yükümlülüğü de kalmamıştır. Üç milyar dolarlık mevduat ihale yöntemiyle diğer bankalara satılırken mevduat faiz oranları da piyasa oranlarıyla uyumlu hale getirilmiştir.75

3.2.2.1. TMSF Bünyesine Alınan Bankaların Durumu

TMSF’ye devredilen bankaların büyük bir çoğunluğu 2000 ve 2001’de yaşanan krizler esnasında yada sonrasında Fon’a devredilmiştir. Doğal olarak bu bankalar kendi bünyelerinde varolan sorunlara ek olarak krizin getirdiği daha da ağırlaşmış sorunları da yüklenmişlerdir. Bu sorunların başında yükselen faiz oranlarına bağlı olarak realize olan faiz riski ve 2001 yılında dalgalı kura geçilmesiyle realize olan kur riski gelmektedir. Dolayısıyla

74 BDDK ve TMSF, a.g.e., s.14. 75 BDDK ve TMSF, a.g.e.,s.15.

174 TMSF’ye devredilen bankaların sorunları daha da çözülmesi zor hale gelmiş, aktif kalitesi giderek daha da bozulmuştur. Bunun sebepleri şu şekilde özetlenebilir76: - Bazı bankalar karşılıklı kredi (back to back) yöntemiyle grup şirketlerine limit üzerinde kredi kullandırmıştır. Krediyi kullanan şirketlerin kredileri geri ödememeleri sebebiyle krediler donuk hale gelmiştir. - Bu kredileri kullandıran bankalar krediler geri ödenmeyince karşılık ayırmak yerine faiz işleterek bu kredileri canlı krediler hesabında takip etmeye devam etmiştir. - Küçük sermayeli hatta paravan şirketler kurularak hem yurt içinden hem de off-shore şubelerinden ortaklara yada hakim ortağın şirketlerine kredi kullandırılmıştır. Bazen hakim ortağın yakın dostluğu yada iş ilişkisinde bulunduğu firmalara da kredi kullandırılarak bu krediler hakim ortağın firmalarına aktarılmıştır. - Faiz, kur ve vade risklerine gereken önem verilmemiştir. Yüksek mevduat ve işletme giderleri kredi kullanan müşterilere yansıtılmış ve maliyetler yükseltilerek kredilerin geri ödenmesi zora sokulmuştur. - Bankalar tüm bu yanlış uygulamalar neticesinde maruz kaldıkları zararı gizlemek için bilançolarında makyaj yapmışlardır.

1997’den bu tarafa TMSF’ye devredilen banka sayısı 23’ü bulmuştur. Aşağıdaki tabloda TMSF’ye devredilen bankaların bankacılık sektörü içindeki payları verilmiştir.

76 Tevfik Altınok, “Son Beş Yılda Tarihe MAlolan Bankalar TMSF’ye Devir Noktasına Nasıl ve Niçin Geldiler”, Finans Dünyası, Ekim 2003, ss.26-31.

175 Tablo 3.11. TMSF’ye Devredilen Bankaların Sektör İçindeki Payları*

Toplam Mevduat Toplam Aktifler İçindeki Payı (%) İçindeki Payları (%) 1999 (6 Banka) 10.5 4.5 2000 (3 Banka) 4.8 3.2 2001 (8 Banka) 4.9 3.7 2002 (1 Banka) 4.3 2.7

Kaynak: Oğuz Esen, “Bankacılık Krizleri, Yeniden Yapılandırma Programları ve Türk Bankacılık Sektörü”, ESİAD, Siyasa, Yıl:1, Sayı:1, Bahar 2005, s.11.

Bu bankalardan Türk Ticaret Bankası, Bank Ekspres ve İnterbank’a yürürlükten kaldırılmış olan 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun cari olduğu dönemde el konulmuş, Yaşarbank, Demirbank, Sitebank Ulusalbank ve Tarişbank’a ise mali bünyelerinin tamamen bozulması ve ödeme güçlerini kaybetmeleri sebebiyle 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14. maddesinin 3. fıkrasına göre el konulmuştur. Egebank, Yurtbank, Sümerbank, Esbank, Etibank, Bank Kapital, İktisat Bankası, Bayındırbank, Kentbank, EGS Bank, Toprak Bank ve Pamukbank ise aynı Kanun’un 14. maddesinin 3. ve 4. fıkralarına göre mali bünyelerinin bozulması ve banka kaynaklarının hakim ortaklarının lehine ve banka zararına sebep olacak şekilde kullanılması nedeniyle el konulmuştur. 3 Temmuz 2003 tarihinde ise yine 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14. maddesinin 3. fıkrasına göre yükümlülüklerini yerine getiremediğinden, alması gereken önlemleri almadığından ve faaliyetine devam etmesi mali sistemin güven ve istikrarını tehlikeye düşürdüğünden Türkiye İmar Bankası’na el konulmuştur. Aynı gruba ait olan A.Ş.’de ise BDDK kararıyla yönetim kurulu üyelerinden biri hariç diğer tüm üyeler görevden alınarak yerlerine başka üyeler atanmıştır. TMSF tarafından el konulan bankaların devir tarihleri itibariyle toplam zararları 23.2 milyar dolardır. Bilanço içi yabancı pozisyon açığı ise 6 milyar dolardır.. TMSF’ye devredilen bankaların devirleri gerçekleştikten sonra

176 zararlarının arttığı görülmüştür. Bunun en başta gelen sebepleri arasında piyasa faiz oranlarının yükselmesi gösterilebilir. TMSF’ye devredilen bankaların donuk aktif meblağı yüksek olduğundan ve zaten yükümlülüklerini yerine getiremediklerinden kaynak ihtiyaçları giderek yükselmiş buda artan faiz oranları sebebiyle zararın artmasına yol açmıştır. 2001 yılında dalgalı kur uygulamasına geçilmesiyle kurlar yükselmiş, bu da bankaların kur zararlarının artmasına yol açmıştır. Bankaların devir işleminden sonra zararlarının artmasının bir nedeni de gereken karşılıkların ayrılmaya başlanmasıdır. En önemli zarar kaynağı ise devredilen bankaların hakim ortaklarının kendi bankalarından limitlerin çok üzerinde kredi kullanmış olmasıdır. Hakim ortakların kendi ve diğer TMSF bankaları aracılığıyla kullandığı toplam kredi miktarı ise 17 milyar dolardır.77

77 Küçükbıçakçı, a.g.e., s.111.

177 Tablo 3.12. TMSF’ye Devredilen Bankalar

Bankalar Devir Mevcut Durum Tarihi Türk Ticaret 06.11.1997 Bankacılık yapma ve mevduat kabul etme lisansı 1 Bankası Temmuz 2001 tarihi itibariyle iptal edilmiştir. 09.08.2002 tarihinde yapılan Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı’nda Banka’nın infisah ve tasfiyesine karar verilmiş ve tasfiye kararı 14.08.2002 tarihinde Ticaret Sicil Memurluğu’nda tescil 19.08.2002 tarih ve 5616 nolu Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilmiştir. Bank Ekspres 12.12.1998 30 Haziran 2001 tarihinde Tefken Grubuna satılmıştır. 26.10.2001 tarihinde Tekfenbank ile birleştirilmiştir. İnterbank 07.01.1999 15 Haziran 2001’de Etibank ile birleştirilmiştir. Egebank 21.12.1999 26.01.2001’de Sümerbank ile birleştirilmiştir. Yurtbank 21.12.1999 26.01.2001’de Sümerbank ile birleştirilmiştir. Yaşarbank 21.12.1999 26.01.2001’de Sümerbank ile birleştirilmiştir. Esbank 21.12.1999 15 Haziran 2001’de Etibank ile birleştirilmiştir. Sümerbank 21.12.1999 Birleşik Sümerbank 10.08.2001’de Oyak Grubuna satılmıştır. Sümerbank’ın Oyakbank’a devri 11.01.2002 tarihinde tescil edilmiştir. Faaliyetine Oyakbank olarak devam etmektedir. Bank Kapital 27.10.2000 26.01.2001’de Sümerbank ile birleştirilmiştir. Etibank 27.10.2000 Bankacılık lisansı 28.12.2001 itibariyle kaldırılmış ve tasfiye süreci başlatılmıştır. Daha sonra 04.04.2002’de Genel Kurul’da alınan karar ile tasfiye kaldırılarak Bayındırbank ile birleştirilmiştir. Demirbank 06.12.2000 20.09.2001’de HSBC Bank Plc. İle hisse devir sözleşmesi imzalanmış, fiili hisse devri 30 Ekim 2001’de gerçekleştirilmiştir. Ulusalbank 28.02.2001 17.04.2001’de Sümerbank ile birleştirilmiştir. İktisat 15.03.2001 Bankacılık lisansı 07.12.2001 itibariyle kaldırılmış ve Bankası tasfiye süreci başlatılmıştır. Daha sonra 04.04.2002’de Genel Kurul’da alınan karar ile tasfiye kaldırılarak Bayındırbank ile birleştirilmiştir. Sitebank 09.07.2001 20.12.2001’de Novabank SA ile hisse devir sözleşmesi

178 imzalanmış ve hisse devir işlemi 25.01.2002’de gerçekleşmiştir. Faaliyetine Sitebank AŞ. Olarak devam etmektedir. Tarişbank 09.07.2001 Denizbank AŞ’ye devrine ilişkin hisse devir sözleşmesi 21.10.2002.taihinde imzalanmış olup, fiili hisse devri 25.10.2002 tarihi itibariyle tamamlanmıştır. Denizbank ile Tarişbank’ın birleşmesi 19.12.2002 tarihinde BDDK tarafından uygun görülmüş, birleşme 27.12.2002 tarihinde tamamlanmıştır. Bayındırbank 09.07.2001 Varlık yönetimi işlevini yürütecek geçiş bankası olarak yapılandırılmaktadır. Kentbank 09.07.2001 Bankacılık lisansı 28.12.2001 itibariyle kaldırılmış ve tasfiye süreci başlatılmıştır. Daha sonra 04.04.2002’de Genel Kurul’da alınan karar ile tasfiye kaldırılarak Bayındırbank ile birleştirilmiştir. EGS Bank 09.07.2001 Bankacılık lisansı 18.01.2002 itibariyle kaldırılmış ve aynı tarih itibariyle Bayındırbank ile birleştirilmiştir. Toprakbank 30.11.2001 Bankacılık lisansı 30.09.2002 itibariyle kaldırılmış ve aynı tarih itibariyle Bayındırbank ile birleştirilmiştir. Pamukbank 19.06.2002 BDDK’nın 31.01.2003 tarih ve 978 sayılı kararı ve TMSF Yönetim Kurulu’nun 31.01.2003 tarih ve 61 sayılı kararıyla Çukurova Grubu’nun Pamukbank ve Yapı Kredi Bankası’na olan borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişki sözleşme BDDK ve TMSF ile Çukurova Grubu arasında 31.01.2003 tarihinde imzalanmıştır. Satış süreci tekrar başlatılan Banka’ya yatırımcıların son teklif verme tarihi 13.06.2003 olarak belirlenmiştir. İmar Bankası 03.07.2003 Bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni Bankalar Kanunu 14/3. maddeye göre kaldırılmış, bankanın yönetim ve denetimi Bankalar Kanunu 16/1. maddeye göre TMSF’ye devredilmiştir.

Kaynak: “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı Gelişme Raporu”, BDDK, 21.04.2003, s.38.

179

Tablo 3.13. BİRLEŞTİRİLEN FON BANKALARI Sümerbank ile Etibank ile Bayındırbank ile birleştirilen bankalar birleştirilen bankalar birleştirilen bankalar Egebank, Yurtbank, İnterbank, Esbank EGS Bank, İktisat Yaşarbank, Bank Bankası, Etibank, Kapital, Ulusal Bank Kentbank, Toprakbank

Tablo 3.14. SATILAN FON BANKALARI Bank Demirbank Sümerbank Sitebank Tarişbank Ekspres Tefken HSBC’ye Oyak Novabank Denizbank’a Grubuna Satılmıştır Grubuna SA’ya Satılmıştır Satılmıştır Satılmıştır Satılmıştır

Kaynak: “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı Gelişme Raporu (VII)”, BDDK, Ekim 20003

3.2.2.2. TMSF’ye Devredilen Bankaların Sorunlarının Çözümü

Bankacılık sektörü yeniden yapılandırma programının en önemli ayaklarından birini TMSF bankalarının yeniden yapılandırılması oluşturmuştur. TMSF bankalarının yeniden yapılandırma stratejisi olarak bu bankaların tasfiye edilmesi, birleştirilmesi, finansal yapılarının güçlendirilmesi suretiyle satılması gibi yöntemler kullanılmıştır.78 Bu çerçevede bankaların büyük çoğunluğu bir banka altında birleştirilmiş, bazıları da yerli ve yabancılara satılmıştır.

78 Küçükbıçakçı, a.g.e., s.112.

180 3.3.2.2.1. TMSF Bünyesine Alınan Bankaların Finansal Yeniden Yapılandırılması

TMSF’ye devredilen bankaların finansal yeniden yapılandırmasının devlete maliyeti oldukça yüksek olmuştur. Hazine kaynaklarından aktarılan miktar 21.6 milyar dolar (faizli79 37.1 milyar dolar), TMSF kaynaklarından aktarılan miktar 6.2 milyar dolar (faizli 8.9 milyar dolar) olmak üzere toplamda 27.8 milyar dolardır (faizli 46 milyar dolar). Aktarılan bu kaynaklar TMSF’ye devredilen bankaların açık pozisyonlarını kapatmak, kısa vadeli yükümlülüklerini azaltmak için kullanılmıştır. Hazineden kullanılan bu kaynaklar sayesinde Fon’a devredilen bankaların mevduat faizleri piyasa faizleriyle eşitlenmiş, mevduatları ve yabancı para yükümlülükleri diğer bankalara devredilmiştir. TMSF bankalarının döviz, mevduat ve repo yükümlülükleri TCMB, Halk, Ziraat ve özel bankalara DİBS karşılığında devredilmiştir. DİBS’lerin ana para ve faiz borçları TMSF yükümlülüğü haline gelmiştir.

3.3.2.2.2. TMSF Bünyesine Alınan Bankaların Operasyonel Açıdan Yeniden Yapılandırılması

TMSF bünyesine alınan bankalarda operasyonel açıdan yeniden yapılandırma şube ve personel sayısını azaltma şeklinde olmuştur. Devir tarihi itibariyle Fon’daki bankaların şube sayısı 1815 iken bunun 383’ü satılan bankalara devredilmiş, 265’i satılmış, 851’i kapatılmış, böylece şube sayısında 1499 azalış olmuştur. Ağustos 2003’te TMSF yönetiminde bulunan Bayındırbank, Pamukbank ve tasfiye sürecindeki Türk Ticaret Bankası’na ait şube sayısı 316 iken Eylül 2006 itibariyle TMSF bünyesindeki banka ve şube sayısı 1’e inmiştir. TMSF bankalarının personel sayısı ise devir tarihi itibariyle 37.889 iken bu personelin 7.872’si banka satışları ile, 2.465’i şube satışı

79 Faizli değer Hazine tarafından Fon’a ikrazen ihraç edilen DİBS’lerin faizleri referans alınarak yapılan hesaplama sonucu ulaşılan değeri ifade etmektedir.

181 yoluyla azaltılmıştır. Ağustos 2003’te TMSF bünyesindeki Bayındırbank, Pamukbank ve tasfiye aşamasında bulunan Türk Ticaret Bankası’nda çalışan personel sayısı 5.935 olup toplam personel sayısı 21.617 azaltılmıştır.

3.2.3. Özel Bankaların Yeniden Yapılandırılması

Bankalar ekonominin can damarlarıdır, bu damarlar tıkandığında ekonominin kriz geçirmesi kaçınılmazdır. Bu sebeple bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması hayati öneme sahiptir. Bu hayatiyette özel sektör bankalarının performansı ekonominin ne kadar sağlıklı işlediğini de ortaya koyan bir göstergedir. Kamu bankalarının ve TMSF bünyesindeki bankaların yeniden yapılandırılmasında temel hedef bu bankaların da özel sektör bankaları mantığı ve etkinliğiyle işleyen bankalar haline getirilebilmeleridir. Dolayısıyla hedef özel sektör bankalarının performans seviyesi olunca özel sektör bankalarının yeniden yapılandırılmasının önemi bir kat daha artmaktadır. Özel sektör bankalarının yeniden yapılandırılmasında sermaye artırımı önemli bir yere sahiptir. 31 Ocak 2002’de yayımlanan 4389 sayılı Bankacılık Kanunu’na 4743 sayılı Kanunla eklenen Geçici 4. madde ve bu maddeye bağlı olarak çıkarılan yönetmeliklerle yeniden yapılandırma programında sermaye artırımının öncelikle bankaların kendi imkanlarıyla yapmaları istenmiş ancak buna gücü yetmeyen bankalara sermayeleri belli bir seviyenin üzerinde olmak kaydıyla ve bir defaya mahsus olarak devlet tarafından sermaye desteği sağlanması kararlaştırılmıştır. Bu şekilde sektörde biriken ve realize olduğu taktirde sağlam bankaları da zora sokabilecek olan risklerin bertaraf edilmesi hedeflenmiştir. Ayrıca sağlıklı işleyen bankacılık sektörünün reel sektörü de canlandırıp bir bütün olarak ekonominin büyümesine katkıda bulunması düşünülmüştür. Bu çerçevede sermaye artırımı gerçekleştirilinceye kadar likidite sıkıntısı çeken bankaların kısa vadeli likidite ihtiyaçlarını karşılamak için TCMB açık piyasa işlemleri kapsamında kotasyon yöntemi ile repo işlemi yapma ve TCMB ile bir haftalık vadeli repo işlemi yapma imkanı sağlanmıştır.

182 Program kapsamına 27 banka alınmış daha sonra Milli Aydın Bankası (Tarişbank) ile Yapı Kredi Bankası’na devri BDDK tarafından kabul edilmeyerek TMSF bünyesine alınan Pamukbank çıkarılmış ve 25 banka ile program uygulanmıştır80

3.2.3.1. Özel Bankaların Yeniden Yapılandırma Öncesindeki Durumları

Kasım 2000 Krizi’nden önce özel sermayeli bankalar çok kısa vadeli kaynak yapısı nedeniyle yüksek likidite ve faiz riskine maruz kalmışlar, krizle birlikte bu riskler de realize olmuştur. Şubat 2001 Krizi öncesinde ise 10.7 milyar dolarlık bilanço içi açık pozisyonuna sahip olan özel bankaların bu riski de Şubat 2001 Krizi’nin patlak vermesiyle realize olmuştur. Sonuç itibariyle her iki kriz de bankacılık sektörünün varolan risklerinin realize olmasına yol açarak bir bütün olarak sistemi zora sokmuş, bazı bankalara ise devlet tarafından el konularak TMSF’ye devredilmişlerdir. Mali yapısı güçlü olan bankalar dahi krizden etkilenmiş ve sermaye kayıplarına maruz kalmışlardır. Kasım 2000 Krizi’nden önce mali yapıları güçlü olan bankaların sermayeleri her iki kriz sonrasında 6 milyar dolarlık kayba uğramıştır. Bunun 2.7 milyar doları faaliyet zararından, geri kalanı da kur artışından kaynaklanmıştır. Sonuç olarak özel bankaların özkaynaklarının toplam aktiflerine oranı 2000 yılı sonunda yüzde 15.4 iken 2001 yılı içinde yüzde 7.1’e gerilemiştir. Bu gelişmeler neticesinde sermaye yeterlilik standart oranı yüzde 8’in altına gerilediğinden banka sahipleri ve hissedarlarının 2.2 katrilyon TL’lik sermaye artırımları ile sermaye yeterlilik standart oranı 2001 yılı sonunda yüzde 9.3’e yükselmiştir. Sermaye artırımları izleyen yıllarda da devam etmiş, 2002 yılı içinde artış 1.020 trilyon TL, 2003’te ise 714 trilyon TL olmuştur. Bankaların kur ve faiz riskinin azaltılması amacıyla Hazine tarafından 2001 Haziranı’nda takas işlemi gerçekleştirilmiştir. Bu işlemle Kasım 2000’de 10.7 milyar dolar

80 Küçükbıçakçı, a.g.e., s.119.

183 olan özel bankaların bilanço içi açık pozisyonu 2001 yılı sonunda 1.5 milyar dolara, 2002 yılı sonunda 454 milyon dolara inmiştir.81

3.2.3.2. Banka Sermayelerinin Güçlendirilmesi Programı ve Sonuçları

Banka Sermayelerinin Güçlendirilmesi Programı ile enflasyon muhasebesi tekniğine uygun olarak özel sermayeli bankaların gerçek mali durumlarının ortaya konması hedeflenmiştir. Bağımsız denetim kuruluşlarının da dahil olduğu program eşit, tarafsız ve üç aşamalı olarak ve Aralık 2001 dönemi esas alınarak yürütülmüştür. Yeniden sermayelendirme sürecine alınacak bankalarda 30 Eylül 20001 tarihi itibariyle bilanço büyüklüğü bankacılık sektörünün toplam büyüklüğünün en az yüzde 1’ine eşit olması veya devir ve birleşmelerle bu büyüklüğe ulaşmış olması ve sermaye yeterlilik standart oranının pozitif olması şartı aranmıştır. Sektör payı yüzde 1’in altında olan bankaların ise ana sermaye oranlarını yüzde 5’e çıkarmaları şartıyla yalnızca sermaye benzeri kredi desteğinden faydalanmaları imkanı tanınmıştır. Ana sermaye; ödenmiş sermaye, kanuni yedek akçeler, ihtiyari ve fevkalade akçeler, enflasyon muhasebesinden kaynaklanan sermaye yedekleri, vergi provizyonundan sonraki dönem karı ve geçmiş yıllar karı, denem zararı ile geçmiş yıllar zararı (-) toplamından oluşmaktadır. Sermaye yeterlilik standart oranı yüzde 8’in altında kaldığı halde gerekli koşulları yerine getiren bankalara ana sermayeye katılım ve/veya sermaye benzeri kredi şeklinde yapılması planlanmıştır. Bu çerçevede ana sermayeye katılım yoluyla sermaye desteğinin, ana sermaye oranını yüzde 5’e çıkarmak için, banka ortaklarınca ödenecek tutarı aşmamak koşuluyla, doğrudan sermayeye konulması şeklinde olması. Katkı sermaye yoluyla sermaye desteğinin sermaye yeterlilik standart oranını yüzde 9’a çıkarmak için hisse senedinde dönüştürülebilir tahvil karşılığı ve 7 yıl vadeli sermaye benzeri kredi sağlanarak yapılması hedeflenmiştir. TMSF

81 Küçükbıçakçı, a.g.e., ss.119-120.

184 tarafından sermaye desteğinin Hazine tarafından piyasa koşullarına uygun olarak ihraç edilecek devlet iç borçlanma senediyle, sermaye benzeri kredi desteğinin ise yine Hazine tarafından yüzde 5 spread uygulanmak suretiyle 2 yıl ödemesiz, 7 yıl vadeli olarak ihraç edilecek devlet iç borçlanma senetleriyle yapılması kararlaştırılmıştır. Üçlü denetimden sonra zararların yedek akçelerle karşılanamaması durumunda banka hissedarlarının zararların tümünü karşılaması ve gerekli sermaye artışını yapmaları kararlaştırılmıştır. 82 Program kapsamında bankaların en büyük 200 müşterilerine ait krediler ile bankanın kendi grubuna kullandırdığı kredilerin yüzde 75’i incelenmiştir. İnceleme sonunda canlı kredilerin tutarı 29.182 trilyon TL’den 24.032 trilyon TL’ye düşürülmüştür. Buna bağlı olarak donuk kredilerin tutarı da 2.334 trilyon TL’den 7.821 TL’ye yükseltilmiştir. Bankaların yeterli karşılık ayırmadıkları tespit edildiğinden 2.5 katrilyon TL tutarında ek karşılık ayırmaları kararlaştırılmıştır. Bankaların aktifinde serbest varlık olarak görünen diğer diğer bankalar nezdindeki alacaklardan teminat niteliğinde olan 589 trilyon TL’lik kısmının sorunlu kredi olduğu anlaşılmış ve takipteki alacaklara aktarılmış ve brüt tahsili gecikmiş alacakların krediler artı brüt tahsili gecikmiş alacaklara bölümünden oluşan takibe dönüşüm oranı yüzde 7’den yüzde 25’e yükselmiştir. Kredilerin bu şekilde yeniden sınıflandırılmasından ve enflasyon muhasebesi uygulanmasından sonra bu bankaların geçmiş ve cari yıl zararları 10.6 katrilyon TL’ye yükselmiştir. İnceleme sonucunda program kapsamındaki 25 bankanın sermaye ihtiyacı 1.326 trilyon TL olarak tespit edilmiş ancak bankaların nakit sermaye sağlamaları, sorunlu krediler kapsamına alınıp karşılık ayrılmış kredilerden tahsilat yapılması, bankaların yabancı para açık pozisyonlarını kapatmaları ve faiz oranlarındaki düşüşün menkul kıymet değerlemesini arttırması sonucu 25 bankanın sermaye ihtiyacı 1.102 trilyon TL azalarak 224 trilyon TL’ye gerilemiştir.83

82 Küçükbıçakçı, a.g.e., ss.120-121.

83 Küçükbıçakçı, a.g.e., s123.

185

3.3. KRİZ SONRASINDA TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİ

Türk finans piyasasının yapısı incelendiğinde en büyük payın bankacılık sektörüne ait olduğu görülmektedir. Bankacılık sektörü Türk finans piyasasında Eylül 2006 itibariyle %88.2’lik bir paya sahiptir. Türk finans piyasasının aktif büyüklüğü Eylül 2006 itibariyle GSYİH’nın %97.8’ini ulaşırken, bankacılık sektörünün payı %86.3’e ulaşmıştır. Bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü 2001 yılında 171.9 Milyar YTL iken 2006 Eylül itibariyle 473.7 Milyar YTL olarak gerçekleşmiştir.

Tablo 3.15. Türk Finans Piyasası (2001-2006)

(1) 2006 Haziran (2) TSRSB üyesi kuruluşları (3) Kapsamaktadır 2005 yılı 4. çeyrek, 2006 yılı 1.,2. ve 3. çeyrek GSYİH toplamıdır.

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.23

186 2002 yılında 59 olan banka sayısı 2006 Eylül itibariyle 51’e, Ekim ayında Yapı Kredi Bankası ile Koç Bank’ın birleşmesiyle de 50’ye düşmüştür. Bu düşüşte özel sermayeli bankaların sayısının 20’den 15’e inmesi etkili olmuştur. Kamu sermayeli mevduat bankalarının sayısında bu dönemde bir değişme olmazken, diğer grupların hepsinde sayı 1’er azalmıştır. Mevduat hesabı sayısı 67.993 (bin)’den 87.513 (bin)’e yükselmiştir. Toplam kredi müşterisi sayısı 15.784 (bin)’den 29.604 (bin)’e yükselmiştir. Kredi kartı müşterisi sayısı 11.752 (bin)’den 24.718 (bin)’e yükselmiştir. Şube sayısı 6.203’ten 6.704’e çıkarken, personel sayısı da 124.009’dan 141.579’a çıkmıştır.

Tablo 3.16. Bankacılığın Yapısal Göstergeleri (2002-2006)

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.27

Bankacılık sektörünün aktif büyüklüğünün GSYİH’ya oranı 2002’de %76.6 iken 2006 Haziran itibariyle %87.1’e yükselmiştir. Aynı dönemde kredilerin GSYİH’ya oranı yaklaşık iki kat artarak %17.6’dan %37.4’e yükselmiştir. Bu orandaki artış bankacılık sektörünün temel aracılık işlevini yerine getirme oranının yükseldiğine işaret etmektedir. Bununla birlikte toplam krediler içinde bireysel kredilerin oranının %13’ten %32’ye yükselmesi ve tüketici kredilerinin artması kredileri daha ziyade tüketim amaçlı kullanıldığına işaret etmektedir. Aracılık fonksiyonunun önemli göstergelerinden biri olan

187 kredi/mevduat oranı da bu dönemde %35.4’ten %69.3’e yükselmiştir. GSYİH 18 çeyrektir kesintisiz büyürken Mevduat/GSYİH oranının artması ekonomideki tasarrufların daha büyük oranının bankacılık sektöründe toplandığının bir göstergesidir. Bu oranlar 2002 yılından itibaren bankacılık sektörünün finansal derinleşmesinin ve aracılık fonksiyonunun arttığını göstermektedir.

3.3.1. Finansal Sağlamlık

Tablo 3.17. Bankacılık Sektörü Finansal Sağlamlık Göstergeleri

(1) Toplam brüt Gelirler = Faiz Gelirleri + Faiz Dışı Gelirler

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.38.

Öte yandan finansal sağlamlık göstergelerinde aynı istikrar görülmemektedir. Sermaye yeterliliği standart rasyosu 2002 yılında %25.1 iken 2006 Eylül itibariyle %20.5’e düşmüştür. Bununla birlikte bu oran yasal sınır olan %8 ile hedef rasyo olan %12’nin oldukça üzerinde bulunmaktadır. Aynı şekilde ana sermaye/risk ağırlıklı varlıklar oranı %26.4’ten %21.7’ye düşmüştür. Serbest sermaye/toplam özkaynaklar oranının %36.3’ten %65.5’e yükselmesi sektörün bankacılık faaliyetlerini daha etkin şekilde yerine getirdiğini göstermektedir. Kar eden banka sayısı da 37’den 35’e gerilerken, yabancı para net genel pozisyonu da 1.2’den 0.3’e düşmüştür. Bu oran sektörün kur riski konusunda ihtiyatlı davrandığını göstermektedir. Bununla birlikte

188 takipteki alacaklar/brüt krediler oranında büyük bir düşüş görülmektedir. Aktif kalitesinde büyük oranda iyileşme olduğunu gösteren bu oran 2002’de %17.6 iken 2006 Eylül itibariyle %3.7’ye gerilemiştir. 3aya kadar vadeli varlıklar/3 aya kadar vadeli yükümlülükler oranı %41.3’ten %43’e yükselmiştir. Bu oran sektörün kısa vadede hala likidite açığı ile çalıştığına işaret etmektedir.

3.3.2. Bankacılık Sektöründe Verimlilik

Tablo 3.18. Bankacılık Sektörü Verimlilik Göstergeleri (2002-2006)

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.38.

Genel olarak çıktıların girdilere oranı olarak tanımlanabilecek verimlilik bankacılık sektöründe giderek daha önemli hale gelmektedir. Bankacılık sektörünün verimliliğinde de bu dönemde önemli artışlar yaşanmıştır. Bir şubeye düşen kişi ve bir banka çalışanı başına düşen kişi sayısında bu dönemde yaşanan düşüş verimlilik artışına işaret etmektedir. Verimlilik göstergesinde önemli bir gösterge olan maliyet/gelir oranı olarak yüzde 80 eşik değer olarak tespit edilmiştir. Bu oranı yüzde 80’in üzerinde olan banka sayısı 2002’de 11 iken 2003’te 20’ye yükselmiş 2006 Haziran’da 9’a düştükten sonra 2006 Eylül itibariyle tekrar 11’e yükselmiştir. Öte yandan maliyet/gelir oranı yüzde 80’in üzerinde olan bankaların aktiflerinin/toplam aktiflere oranı 2002’de yüzde 19.4’ten 2006 Eylül’ünde yüzde 1.1 gibi çok küçük bir orana düşmüştür.

189 Banka başına aktif yaklaşık 3 kat artarak 3.939 Milyon YTL’den 9.686 Milyon YTL’ye yükselmiştir. Yine banka başına şube ve çalışan sayısında da bu dönemde artışlar gerçekleşmiştir.

3.3.3. Bankacılık Sektörü Aktif Yapısı

Öte taraftan bankacılık sektörünün aktif büyüklüğündeki gelişme aşağıdaki tabloda 1994=100 TÜFE ile reel hale getirilmiş bir şekilde gösterilmektedir. Aralık 2000’de bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü yaklaşık 31 Milyon YTL iken 2006 Haziran itibariyle yaklaşık 42 Milyon YTL’ye yükselmiştir. Türk bankacılık sektörünün bilanço büyüklüğünün GSYİH’ya oranı Haziran 2006 itibariyle yüzde 87.1 olarak gerçekleşmiştir. TÜİK verilerine göre GSYİH 18 çeyrektir kesintisiz şekilde büyürken bankacılık sektörünün bilanço büyüklünün GSYİH’ya oranının artması sektörün daha hızlı büyüdüğünü göstermektedir.

Grafik 3.1.

Kaynak: Finansal İstikrar Raporu, TCMB, Aralık 2006, s.42.

190

Grafik 3.2.

Kaynak: Finansal İstikrar Raporu, TCMB, Aralık 2006, s.45.

Bankacılık sektörünün aktif yapısına bakıldığında 2002’den Eylül 2006’ya likiditede belli oranda azalmaya karşılık kredilerde önemli artış yaşandığı görülmektedir. Bu dönemde menkul kıymetlerin toplam aktifler içindeki payı yüzde 40’tan yüzde 33’e düşerken, kredilerin payı sürekli artarak yüzde 29’dan yüzde 46’ya çıkmıştır.

191

3.3.4. Kredilerin Gelişimi

Grafik 3.3. Kredilerin Türler İtibariyle Dağılımı

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.47.

Krediler türler itibariyle incelendiğinde 2005 yılına kıyasla ihracat kredilerinin payında yüzde 0.7’lik bir azalma olduğu, işletme kredilerinde yüzde 0.5 puanlık bir artış olduğu görülmektedir. Tüketici kredilerinde ise 1.3 puanlık artış olurken, kredi kartlarında 1.5 puanlık bir azalma söz konusu olmuştur. kredi kartları ve tüketici kredilerinden oluşan bireysel kredilerin toplam krediler içinde yatay bir seyir izleyerek yüzde 30’lar seviyesini koruduğu görülmektedir.

192

Grafik 3.4. Kredilerin Türler İtibariyle Gelişimi

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.48.

Grafik 3.5. Bireysel Kredi Hacminin Gelişimi

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.50.

193

Üçer aylık dönemler itibariyle artış hızları incelendiğinde 2006 yılının üçüncü çeyreğinde ithalat kredilerindeki artış hızı dikkat çekmektedir. Diğer türlerde ise artış hızının göreli olarak yavaşladığı gözlenmektedir. Eylül 2006 itibariyle katılım bankaları dahil bankacılık sisteminin bireysel kredi hacmi 65.1 milyar YTL olarak gerçekleşmiştir. Artış 2005 yılı sonuna göre reel olarak yüzde 30.7 olmuştur. Bu rakam içinde en büyük payı yüzde 34’le konut kredileri oluştururken, ikinci sırayı yüzde 31.4’le bireysel kredi kartı borç bakiyesi almış, onlar sırasıyla yüzde 21.4 ve yüzde 10.5 ile ihtiyaç ve taşıt kredileri izlemiştir. Bireysel krediler içinde 2006 yılının ilk üç çeyreğinde en hızlı büyüyen kalem yüzde 59.5’lik reel büyüme oranı ile konut kredileri olmuştur. bunu yüzde 50.2’lik reel büyüme oranı ile ihtiyaç kredileri, yüzde 27.5 ile diğer krediler ve yüzde 11.1 ile bireysel kredi kartları izlemiştir. Taşıt kredileri ise aynı dönemde reel olarak yüzde 0.7 oranında azalmıştır.84 2000’li yılların başlarında yüzde 7-8 civarında seyreden kredi kartı alacaklarının toplam krediler içerisindeki payı 2004 yılında yüzde 14 ile son yıllardaki en yüksek değere ulaşmış, 2006 yılı Eylül ayında yüzde 9.9’a gerilemiştir. Kredi kartlarının toplam aktifler içerisindeki payı yüzde 2 iken 2004 yılı sonunda yüzde yüzde 4.5’e çıkmış, 2006 yılının Eylül ayında yüzde 4.4’ düşmüştür.

84 Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.48.

194 Grafik 3.6. Kredi Kartı Alacaklarının Milli Gelir ve Bankacılık Sistemi İçindeki Payı

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.51.

Taksitli kredi kartı alacaklarının toplam kredi kartı alacakları içindeki payı 2005 yılının Nisan ayından beri sürekli artmaktadır. Bu oran Eylül 2006 itibariyle yüzde 38.8’e yükselmiştir.

Grafik 3.7. Kredi Kartı Alacaklarının Dağılımı

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.51.

195

Toplam kredi kartı limiti 2002 yılında 17.3 milyar YTL iken 2003 yılında 35.3 milyar YTL’ye yükselmiş, izleyen yıllarda artan limitler 2006 Eylül’ünde 64.3 milyar YTL’ye yükselmiştir. 2002 yılında 17.3 milyar YTL’lik limitin 4.3 milyar YTL’si kullanılırken, 2003 yılında 7 milyar YTL olmuş, 2006 Eylül’ünde ise 20.9 milyar YTL’ye yükselmiştir. Kredi kartı alacaklarının takibe dönüşüm oranına bakıldığında ise 2002 yılında yüzde 4.9 iken, 2004 yılında yüzde 4.4’e indikten sonra 2006 Eylül’ünde yüzde 8’e yükseldiği görülmektedir. Kredi kartı alacaklarında borcunu ödemeyen kişi sayısı 2005 yılı sonuna göre yüzde 9 artarak 2006 yılının Eylül ayında 182.076 olmuştur.

Grafik 3.8. Kredi Kartı Limitleri ve Takipteki Kredi Kartı Alacakları

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.51.

196 3.3.5. Bankacılık Sektörü Pasif Yapısı

Grafik 3.9.

Kaynak: Finansal İstikrar Raporu, TCMB, Aralık 2006, s.43.

Bankacılık sektörünün pasif yapısında 2002 yılından bu yana küçük değişiklikler olmuştur. Sektörün toplam kaynakları içinde yüzde 88 olan yabancı kaynakların payı Eylül 2006 itibariyle aynı değerini korumuştur. Yabancı kaynakların içinde en büyük paya sahip olan mevduatın payı 2002’de yüzde 65 iken Eylül 2006 itibariyle yüzde 63’e düşmüştür. Aynı dönemde bankalara olan borçların payı yüzde 10’dan 14’e yükselmiştir. Özkaynakların payı ise 2004’te yüzde 15’e çıktıktan sonra 2006’da tekrar yüzde 12’ye düşmüştür. Eylül 2006 itibariyle toplam pasifler içinde TP payı yüzde 61.8 olurken, YP pasiflerin payı yüzde 38.2 olarak gerçekleşmiştir. Aralık 2005’e göre kıyaslandığında TP pasiflerin payında azalış, YP pasiflerin payında ise artış söz konusudur.

197 Tablo 3.19. Gruplar İtibariyle Kaynak Yapısı

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.54.

Mevduatın yüzde 37.3’lük payı kamu bankalarında tutulurken, yüzde 55’lik kısmı özel sermayeli bankalarda, yüzde 7.4’lük kısmı ise yabancı bankalarda tutulmaktadır. Toplam mevduatın yüzde 62’si TP olarak tutulurken, yüzde 38’si YP olarak tutulmaktadır. Bununla birlikte 2006 yılında mevduat kompozisyonunda YP lehinde artış yaşanmıştır.

198

Tablo 3.20. Mevduatın TP-YP Ayrımı

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.55.

Bankacılık sektörünün pasif yapısında oranı 2002 yılında yüzde 10 iken sürekli artarak 2006 Eylül ayı itibariyle yüzde 14.7’ye yükselen bir diğer kalem de bankalara borçlar kalemidir. Bu kalem özellikle yurt dışı banka ve benzeri kuruluşlardan sağlanan fonlardan oluşmaktadır. Bu kalemin 2002 yılından itibaren istikrarlı şekilde artışında aşırı değerli TL’nin büyük etkisi olmuştur. Tüm pasif kalemleri içinde bu dönemde oranı artan tek kalem olması bankacılık sektörünün bu dönemde önemli yönelimlerinden biri olduğuna işaret etmektedir. Bankalara borçlar kaleminde sendikasyon kredilerinin payı 2003’te yüzde 57.6 iken 2006 Eylül’ünde yüzde 54.6’ya gerilemiştir. Öte yandan seküritzasyon kredilerinin payı ise aynı dönemde yüzde 42.4’ten yüzde 45.4’e çıkmıştır.

199 Grafik 3.10. Dış Piyasalardan Sağlanan Kaynakların Dağılımı

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.55.

Dış piyasalardan sağlanan sendikasyon kredileri 2003 yılında 3.8 milyar dolarken sürekli artarak Eylül 2006’da 11.3 milyar dolara yükselmiştir. Sendikasyon kredilerinin ağırlıklı ortalama vadesi ise 1.1 yıldır. Seküritizasyon kredileri ise aynı dönemde 2.8 milyar dolardan 9.4 milyar dolara yükselmiştir, ağırlıklı ortalama vadesi ise 7.5 yıldır. Dış piyasalardan sağlanan kaynakların içinde ağırlıklı ortalama vadesi 7.5 yıl olan seküritizasyon kredilerinin payının artması daha sağlıklı bir gelişmeye işaret etmektedir. Bankalara borçlar kaleminin TP-YP kompozisyonuna bakıldığında ise 2005 yılı sonunda bu kalemin yüzde 82.2’sinin YP’den oluşurken, Haziran 2006’da yüzde 85.8’e yükseldiği Eylül 2006’da ise yüzde 81.2’ye gerilediği görülmektedir. Eylül 2006’da dolar bazında YP cinsi bankalara borçlar kalemi 37.2 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Tablo 3.21. Dış Piyasalardan Sağlanan Kaynakların Miktarı ve Vadesi

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.56.

200

Özkaynaklar içinde ödenmiş sermayenin payı Aralık 2005’te 20 milyar dolarla toplam özkaynakların yüzde 37.2’sini oluştururken, Eylül 2006 itibariyle 23.7 milyar dolara çıkmış ve özkaynakların yüzde 42.1’ine ulaşmıştır. Aynı dönemde yedek akçeler 42.3 milyar dolardan 40.4 milyar dolara, özkaynaklar içindeki payı da yüzde 78.8’den 71.8’e inmiştir. Dönem karı ise aynı dönemde 5.7 milyar dolardan 8.4 milyar dolara çıkmış, özkaynaklar içindeki payı ise yüzde 10.6’dan yüzde 15’e yükselmiştir.

Tablo 3.22. Özkaynaklar

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.56.

3.3.6. Aracılık Maliyetlerindeki Gelişmeler

2003 yılından beri mevduatın krediye dönüşüm sürecinde ilave olan maliyetlerde önemli düşüşler gerçekleştirilmiştir. Kredilerden alınan damga vergisi ve harçların kaldırılması, ticari ve kurumsal krediler üzerindeki KKDF (Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu) kesintilerinin sıfırlanması, vadeli mevduat ve katılım hesapları üzerindeki özel işlem vergisi uygulamasına son verilmesi kamusal nitelikli aracılık maliyetlerinde önemli düşüşler sağlamıştır. Haziran ayında finansal piyasalarda yaşanan dalgalanma neticesinde faiz oranlarının yükselmesi yılın ilk yarısında 5.9 puan olan faiz marjını 6.2 puana çıkarmıştır. Tablo 3.23.’te mevduatın krediye dönüşümünde ilave olan aracılık maliyetleri gösterilmektedir.

201

Tablo 3.23. Aracılık Maliyetlerindeki Gelişmeler

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.42.

202 3.3.7. Türk Bankacılık Sektörü’nde Yabancı Payı

3.3.7.1. Türk Bankacılık Sektörüne Yabancı Girişi

2001 Krizi’nin ardından toparlanan bankacılık sektörüne yabancı ilgisi artarak büyümüştür. 2001’den günümüze 12 yabancılara 12 satış ve hisse devri gerçekleşmiştir. Bu satış ve hisse devirlerinden yaklaşık 14 milyar dolarlık gelir sağlanmıştır. Dünyanın en büyük bankacılık gruplarından olan HSBC’nin Demirbank’ı almasıyla başlayan süreç özellikle son iki yılda çok hızlanmıştır. Türk bankacılık sektöründe yüzde 30 seviyesinde olan yabancı payının Oyakbank, ve Vakıfbank’ın satışıyla yüzde 40’a çıkması öngörülmektedir. 2005 başından bugüne kadar Türk bankacılık sektöründe yabancılara satış konusunda yaşanan gelişmeler şöyle özetlenebilir85:

-Şubat 2005: Fransız BNP Paribas, Türk Ekonomi Bankası’nın (TEB) yüzde 84.25’ine sahip olan TEB Mali Yatırımlar’ın yüzde 50’sini 216.8 milyon dolara satın aldı ve TEB’in yüzde 42.12’sinin sahibi oldu.

-Nisan 2005: Bankacılık ve sigortacılık sektörlerinde faaliyet gösteren Hollanda-Belçika finansal grubu Fortis Dışbank’ın yüzde 89.3 hissesini satın almak üzere Doğan Holding ile 985 milyon Euro’luk anlaşma imzaladı.

-Ağustos 2005: Garanti Bankası’nın ana hissedarı Doğuş Holding, General Electric’in (GE) iştiraki GE Consumer Finance ile bankanın yüzde 25.5 hissesinin1.556 milyar dolara satılması konusunda anlaşmaya vardı. Anlaşmada bankanın eşit ortaklık prensibi çerçevesinde yönetilmesi yer aldı.

85 Eyüp Önçırak, “Türk İsimli Banka Kalmayacak”, (çevrimiçi), http://once vatandergisi.blogcu.com/1354363 (16.01.2007)

203 -Eylül 2005: İtalyan Unicredit ile Koç Holding’in yarı yarıya ortaklığı olan Koçbank Yapı Kredi Bankası’nın yüzde 57.42’sini 1.182 milyar Euro’ya satın aldı.

-Aralık 2005: İsrail bankası Bank Hapoalim, Cıngıllıoğlu’na ait C Bank’ın yüzde 57.55’ini 113 milyon dolara satın aldı. Yeni bankanın adı Bank Pozitif oldu.

-Nisan 2006: Yunanistan’ın aktif büyüklüğü açısından en büyük bankası National Bank Finanasbank’ın yüzde 46’sını 2.3 milyar Euro’ya satın aldı.

-Mayıs 2006: Tekfenbank’ın yüzde 70 hissesinin Yunanistan’ın piyasa değeri açısından ikinci büyük bankası olan EFG Eurobank’a satışı için Tekfenbank’ın sahibi Tefken Holding ile EFG Eurobank arasında anlaşma imzalandı. Tekfenbank’a 260 milyon dolarlık değer biçilirken Tefken Holding’in bankadaki yüzde 30’luk hissesini koruyup stratejik ortaklığını sürdürmesine karar verildi.

-Mayıs 2006: Fransız-Belçika ortaklığı Dexia Denizbank’ın yüzde 75 hissesini 2.44 milyar dolara Zorlu Holding’den satın aldı.

-Temmuz 2006: TMSF Uzan Grubu’ndan haczedilen Adabank’ın yüzde 99.99 hissesini Kuveyt merkezli The International Investor’a 45.1 milyon YTL’ye satıldığını açıkladı.

-Ağustos 2006: Uluslararası yatırım bankası Merrill Lynch, Tat Yatırım Bankası’nı ve bankanın aracı kurumu olan Tat Menkul’ü satın almaya karar verdiğini açıkladı ancak mali konularda ayrıntı vermedi.

204 -Eylül 2006: MNG Bank’ın yüzde 91 hissesinin Lübnanlı Hariri ailesinin Lübnan ve Ürdün’deki iki bankacılık iştirakine 160 milyon Dolar’a satılması için 4 Eylül’de BDDK’ya başvuru yapıldı.

-Ekim 2006: Citigroup Akbank’ın yüzde 20’sini 3.1 milyar dolara satın alma anlaşması yapıldı.

-Kasım 2006: A Bank’ın yüzde 50’si Yunan Alpha Bank’a 205 milyon dolara satıldı.86

Tablo 3.11.’de Eylül 2006 itibariyle Bankacılık Sektörü Aktif Toplamının Hisse Yapısına Göre Dağılımı grafik üzerinde gösterilmiştir.

Grafik 3.11. Bankacılık Sektörü Aktif Toplamının Hisse Yapısına Göre Dağılımı1

Kaynak: Finansal İstikrar Raporu, TCMB, Aralık 2006, s.43.

86 A.e., s.2.

205

İzin süreci Kasım ayı itibariyle tamamlanmış bankalar dikkate alındığında, 2006 yılı Eylül ayı itibariyle Türk bankacılık sektöründe yabancı payı yüzde 17.4’e yükselmiştir. Yabancılara hisse satışı için anlaşma yapan veya izin için BDDK’ya başvurmuş olan, ancak yasal izin ve kesin devir süreci henüz tamamlanmamış olan bankaların (Akbank, Şekerbank, Tekfenbank, MNG ve Alternatifbank) hisseleri de eklendiğinde söz konusu oran yüzde 20.5’e yükselmektedir. 10 Kasım 2006 tarihli Merkezi Kayıt kuruluşu verilerine göre halka açık paylar içindeki yabancı payları, sektörün aktif toplamına göre yüzde 15.7’ye ulaşmaktadır. Bu paylar da eklendiğinde Türk bankacılık sektöründeki yabancı payı yüzde 36.2’ye çıkmaktadır. Mayıs- Haziran 2006 döneminde yaşanan dalgalanmaya rağmen Türk bankacılık sektörüne yabancı ilgisinin azalmaması sektörün gelişme potansiyelinin yabancı yatırımcılar tarafından yüksek görülmesinin bir sonucudur.87

87 Finansal İstikrar Raporu, TCMB, Aralık 2006, s.43.

206 Tablo 3.24. Türk Bankacılık Sektöründe Sermaye Yapısının Analizi

Kaynak: Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006, s.28.

207 Avrupa Birliği ülkelerinde yabancı payına baktığımızda ise oldukça çeşitlilik gösterdiği görülmektedir. Euro Bölgesi’nde oran yüzde 16.3 iken, AB 25’te yüzde 26’dır. AB ülkeleri içinde en düşük oran yüzde 2.3 ile Hollanda’da, en yüksek oran yüzde 99.2 ile Estonya’dadır. Hollanda, İsveç, İtalya, Almanya, İspanya ve Fransa gibi gelişmiş AB ülkelerinde söz konusu oran yüzde 2.3 ile 11.6 arasında değişirken; Avusturya, Danimarka, Slovenya, Portekiz ve Belçika’da yüzde 20 ile 23.3 arasındadır. AB’ye son dönemde giren ülkelerin de içinde bulunduğu grupta ise bu oran yüzde 27.6 ile 99.2 arasında değişmektedir.

Grafik 3.12.

1. Türkiye verisi Eylül 2006, diğer veriler 2005 itibariyledir.

Kaynak: Finansal İstikrar Raporu, TCMB, Aralık 2006, s.44.

208

BÖLÜM 4

4. EKONOMETRİK UYGULAMA

1980’lerden itibaren dünyada yaygınlaşan bankacılık krizlerinin ekonomiye maliyeti oldukça yüksek olmakta ve krizin atlatılması uzun süreçler almaktadır. Türkiye’de de 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan krizlerin ardından bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasının ekonomiye maliyeti oldukça yüksek olmuş ve GSYİH’nın yaklaşık %30’una yaklaşmıştır. Bankacılık sektörünün krize girmesinde makro etkenlerin önemine dair pek çok çalışma yapılmıştırki bu çalışmalardan “Bankacılık Krizlerine Neden Olan Makro-Ekonomik Faktörler” başlığında bahsedilmiştir. Türkiye’de de pek çok bankanın TMSF’ye devredildiği dönemde bankacılık krizlerinde etkili olan düşük büyüme hızı, yüksek enflasyon ve faiz oranları, bilgi asimetrisi ve ahlaki çöküntü, yetersiz yasal düzenleme, finansal deregülasyon, mevduat sigortası vb. uygulamalar mevcut olmuştur. Bununla birlikte tüm bankalar aynı makro- ekonomik ortamda faaliyet göstermelerine rağmen bazı bankalar batarken bazıları faaliyetine devam etmeyi başarmıştır. Dolayısıyla bankaların batmasında olumsuz dışsal ve makroekonomik koşullarla birlikte içsel

209 (yönetimsel) sorunlar ve risk yönetiminin zayıflığı da etkilidir.1 İçsel nedenler banka yönetiminin niteliği ve çalışanlarının dürüstlüğü ile ilgilidir. Suistimalciler ve faaliyetlerinde kasıt bulunan yöneticiler bu faaliyetlerini ustaca gizlemenin yollarını bulsalar da er yada geç bankanın finansal tablolarından bankanın gidişatının iyi olmadığı anlaşılacaktır. Dolayısıyla sistemli ve bilinçli denetim ile bankaların kötü gidişatının iflasla sonuçlanmadan önlenmesi mümkün olabilecektir. Türkiye’de bankacılık sektörünün risk odaklı denetimine ilişkin yasal düzenlemelerin tarihi oldukça yenidir. Türkiye’de bankaların iç denetim ve risk yönetimi BDDK tarafından 08.02.2001’de Resmi Gazete’de yayınlanan Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi Sistemleri Hakkında Yönetmelik ile düzenlenmiştir. Çalışmamızda da bankalar için bir erken uyarı sisteminin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Böylece bankalar iflas etmeden ve tüm bankacılık sektörü krize girmeden tedbir almak ve maliyetleri aşağı çekmek mümkün olabilecektir. Türkiye’de mali başarısızlık konusunda Ramazan Aktaş tarafından endüstri şirketleri üzerine bir çalışma yapılmıştır.2 Çalışmada 1980-89 döneminde iflastan bir yıl öncesi için 25 başarısız 35 başarılı, iflastan iki yıl öncesi için 23 başarısız 35 başarılı ve iflastan üç yıl öncesi için 19 başarısız 35 başarılı firma seçilmiş, 23 finansal oran kullanılarak logit, probit, çoklu regresyon ve diskriminant analizi yapılmıştır. Çalışmada logit ve probit modellerinin diğer modellerden daha iyi sonuç verdiği ortaya konmuştur. K. Aydoğan tarafından bankacılık sektörünün verimilik ve karlılığının belirlenmesine yönelik bir çalışmada bankacılık rasyoları kullanılarak yapılan istatiksel analiz çalışmasında sermaye yeterliliği, takipteki alacaklar provizyonu, özsermaye katılımı ve sabit varlıklar anlamlı açıklayıcı değişkenler olarak bulunmuştur.3

1 Serpil Canbaş, Altan Çabuk, Süleyman Bilgin Kılıç, “Prediction of Commercial Bank Failure via Multivariate Statistical Analysis of Financial Structures: The Turkish Case”, European Journal Of Operational Research, 166 (2005) 528-546, s.529. 2 Ramazan Aktaş, Endüstri İşletmeleri İçin Mali Başarısızlık Tahmini, T. İş Bankası Kültür Yayınları, Genel Yayın No: 323, 1993. 3 K. Aydoğan, “An Investigation of Performance and Opertional Efficiency in Turkish Banking Industry”, T.C. Merkez Bankası Tartışma Tebliği, No:9022, Mayıs 1990.

210 Osman Karamustafa tarafından 1990-97 döneminde Türk Bankacılık sektörünün temel karakteristiklerini açıklamaya yönelik olarak bir çalışma yapılmıştır. Temel Bileşenler Faktör Analizi ile yapılan çalışma neticesinde 18 finansal oran arasından 1994 yılı hariç üç faktörün istikrarlı bir şekilde sektörün en önemli finansal göstergeleri olduğu tespit edilmiştir. Bu faktörler arasında ilk sırada sermaye yeterliliği ve aktif kalitesi, ikinci sırada karlılık ve gelir-gider yapısı, son sırada ise likidite gelmektedir.4 Yasemin Türker Kaya tarafından Türk Bankacılık sektöründe TMSF kapsamına alınan bankaların önceden tahminine yönelik yapılan çalışmada CAMELS değerlendirme sistemi kullanılmış ve 1997-2000 dönemi ele alınmıştır. Çalışma neticesinde CAMELS değerlendirme sistemi tarafından başarılı bulunanan bankaların %17’sinin Fon’a devredildiği, oranın yüksekliğinin CAMELS sisteminin Türkiye’de de bir erken uyarı sistemi olarak kullanılabileceği sonucuna varılmıştır.5 Ancak Pekkaya ve diğerlerinin çok değişkenli faktör analizi ile 1998-2000 dönemini ele alan çalışmasında sırasıyla karlılık, sermaye yeterliliği, likidite ve aktif kalitesi değişkenlerinin Türk Bankacılık Sektörü’nün performans ölçümünde en etkili faktörler olduğu, bunun da Türk Bankacılık Sektörü’nün uluslararası normlardan daha farklı çalıştığını ortaya koyduğu ileri sürülmektedir.6 Canbaş, Çabuk ve Kılıç tarafından Temel Bileşenler Faktör Analizi ile her banka için faktör skorları hesaplanmış daha sonra ise diskriminant analizi, logit ve probit modelleri ile bankaların TMSF’ye devrinde etkili olan faktörler bulunmuştur. Bu faktörlerin arasında birinci sırada sermaye yeterliliğini temsil eden rasyolar, ikinci sırada gelir-gider rasyoları, üçüncü sırada ise likidite rasyolarının geldiği tespit edilmiştir.7

4 Osman Karamustafa, “Bankalarda Temel Finanasal Karakteristikler: 1990-1997 Sektör zerinde Ampirik Bir Çalışma”, İMKB Dergisi, Cilt 3, Sayı 9, 1999. 5 Yasemin Türker Kaya, “Türk Bankacılık Sektöründe CAMELS Analizi”, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu MSPD Çalışma Raporu, No:2001/6. 6 S. Pekkaya, E. M. Aydoğan, A. Tosuner, “Türk Bankacılık Sektöründe Finansal Risk Analizi”, İşletme ve Finans Dergisi, Sayı:197, Ağustos 2002. 7 Canbaş ve diğerleri, a.g.m.

211 4.1. DATA VE METODOLOJİ

Mali başarısızlığın ölçümünde genelde mali oranların bağımsız değişken olarak kullanımı tercih edilmektedir. Yalın veriler yerine mali oranlarla çalışmanın sağladığı bazı üstünlükler bulunmaktadır. Bu üstünlüklerin başında mali oranların işletme büyüklüğü ve risk sınıfı gibi modelde içerilmeyen nitelikleri kontrol altına alarak bu niteliklerin sebep olabileceği sapmaları hafifletmesi gelmektedir. Böylece farklı büyüklükte ve farklı risk sınıfında olan işletmelerin aynı örneklem içerisinde incelenmesi mümkün olabilmektedir. Diğer avantajlar ise oranlarla çalışmanın parametre değerleinin tahmin edilmesinde uç gözlemlerin etkisini azaltması ve iktisadi verilerdeki enflasyondan kaynaklanan trend unsurunu yok edebilmesidir.8 Oranlara dayalı nesnel modeller kullanılan modeldeki değişken sayısı bakımından ya tek boyutlu yada çok boyutlu model özelliği taşırlar. Tek bir oranın bağımsız değişken olarak kullanıldığı tek boyutlu modeller çok boyutlu modellere kıyasla uygulama kolaylığı taşısa da önemli eksiklikler taşımaktadır. Bunlar: 1. Tek boyutlu modeller çelişkili sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir.9 2. Çok boyutlu modellerde önemli bulunabilen bir oran tek boyutlu modelde anlamsız çıkabilir.10 3. Çok boyutlu modeller incelenen iktisadi varlığın hem tüm özelliklerini hem de bu özellikler arasıdaki ilişkiyi ölçme imkanı verirken, tek boyutlu modellerde böyle bir imkan yoktur.11 4. Yapılan araştırmalar neticesinde çok boyutlu modellerin öngörü gücünün tek boyutlu modellerden daha yüksek olduğu anlaşılmıştır.12

8 Ramazan Aktaş, Mete Doğanay, Birol Yıldız, Mali Başarısızlığın Öngörülmesi: İstatistiksel Yöntemler ve Yapay Sinir Ağı Karşılaştırması, SBF Dergisi, Cilt:58, Sayı:4, Yıl:2003, s.2. (çevrimiçi) www.politics.ankara.edu.tr/dergi_makale.php? 9 E. Altman, “Why businesses fail”, Journal of Business Strategy, Spring 1983, s.101. 10 A.e., s.110. 11 A.e., s.102. 12 Aktaş ve diğerleri, a.g.e., s.3.

212 Yukarıda saydığımız farklardan dolayı mali başarısızlığın ölçümünde genellikle çok boyutlu modeller tercih edilmektedir. Çok boyutlu modellerin belli bir teoriye dayanmamakla birlikte sağladığı başarı ve gösterdikleri istikrarlılık çok boyutlu modellerin tercihinde oldukça önemli rol oynamaktadır. Çok boyutlu modeller farklı istatistiksel yöntemleri kullanmaktadır. Bunlar arasında yazında en sık rastlananlar çoklu regresyon, diskriminant analizi ve logit (Lojistik Regresyon) modelidir.13 Logit Modeli kullanılarak yapılan ilk analiz ABD’de J.S. Ohlson tarafından yapılmış ve iflastan üç yıl öncesine kadar gidilerek bir tahmin modeli oluşturlmuştur.14 Özellikle 1980’lerden itibaren diğer modellere olan üstünlüğü sebebiyle Logit Modeli’nin kullanımı giderek yaygınlaşmıştır.15 Tüm bu sebeplerden dolayı ekonometrik model uygulamamızda da model olarak Logit Model’in, bağımsız değişken olarak ise bankaların finansal oranlarının (rasyolar) kullanımı tercih edilmiştir.

4.1.1. Logit Model

Ekonometrik bir çalışmada ilk aşama regresyon modelinin kurulmasıdır. Bunun için iktisat teorisinin ortaya koyduğu değişkenlerin belirlenmesi gerekmektedir. Farklı değerler alabilen özelliklere değişken adı verilmekte ve istatistiksel yönden nicel ve nitel olarak iki grupta sınıflandırılabilmektedirler.16 Nicel değişkenler gelir, tüketim, fiyat, maliyet gibi kolayca ölçülebilen değişkenler iken; nitel değişkenler cinsiyet, meslek,

13 Aktaş ve diğerleri, a.g.e., s.3. 14 J.S. Ohlson , “Financial Ratios nad the Probabilistic Prediction of BAnkruptcy”, Journal of Accounting Research, 19, Summer 1980, ss.109-131. 15 C. V., Zavgren, “Assessing the Vulnerability to Failure of American Industrial Firms. A Logistic Analysis, Journal of Business Finance and Accounting, Vol:12, 1985, ss.19-45. A.H.L. Lau, “A Five-State Financial Distress Prediction Model”, The Accounting Research, 25, No:1, ss. 127-138, 1987. K.Keasey ve P. McGuiness, “The Failure of UK Industrial Firms for the Period 1976-1984, Logistic Analysis and Entrophy Measures”, Journal of Business finance and Accounting, 17, 1990, ss. 119-135. B.N. Tennyson at all, “Assessing the Information Content of Narrative Disclosures in Explaning Bankrutcy”, Journal of Business Finance and Accounting, 17, 1990, ss.391-410. 16 E. Kip, Ekonometrik Yöntemler: Teori ve Uygulama, Gazi niversitesi Yayın No:209, 1997, s.59.

213 gelir durumu, medeni hal gibi sayısal ölçümü zor yada imkansız olan değişkenlerdir. Bu iki tür değişkenin temel özelliklerini şöylece sıralayabiliriz17: -Nitel değişkenlerin ölçümü zor yada imkansızdır. Nicel değişkenler ise ölçülebilir yada sayılabilirler. -Nitel değişkenlerde kategoriler kesindir ve geçişli değildir. Nicel değişkenler ise sürekli ve geçişkendir. -Nicel değişkenler çoğunlukla normal dağılım gösterirken, nitel değişkenler çoğunlukla binom veya poisson gibi dağılımlara benzer dağılımlar gösterirler. Daha ayrıntılı sınıflandırmalar da yapılmakla birlikte ölçüm veya sayım sonucuna göre değişkenleri genel olarak kesikli (discrete) ve sürekli (continuous) olarak ikiye ayırmak mümkündür. Kesikli değişkenler bir maçta atılan gol sayısı, sınıftaki öğrenci sayısı gibi tam sayı ile ifade edilen değişkenler iken, sürekli değişkenler ağırlık, uzunluk gibi belirli bir aralıkta sonsuz sayıda değerler alabilen dolayısıyla sadece tam sayı ile değil ondalık sayılarla da ifade edilebilen değişkenlerdir.18 Ekonometrik modellerde yer alması düşünülen ve niteliksel değişmeleri yansıtan bazı değişkenler için genellikle sayısal değerler bulunmamaktadır. Bu türden bazı değişkenleri niteliksel değişmenin meydana gelip gelmemesine göre 0 ve 1 gibi sayısal değerlerle göstermek mümkün olabilmektedir. Bu tür 0, 1, 2 vb. sayısal değerler alabilen ve niteliksel değişmeleri yansıtan değişkenlere gölge (dummy) değişken adı verilmektedir.19 Yerli kaynaklarda kukla veya yapay değişken olarak da adlandırılan gölge değişkenler için literatürde nitel (qualitative), iki değerli (binary), iki uçlu (dichotomous), kategorik (categorical), gösterge (indicator) değişken gibi isimlendirmeler kullanılmaktadır.20 Nitel değişkenler kolayca sayısallaştırılamayan ama bağımlı değişkeni etkileyebilen cinsiyet, meslek, eğitim düzeyi, din vb. gibi değişkenler

17 M. Köseoğlu ve R. Yamak, Uygulamalı İstatistik, Derya Kitabevi, Trabzon, 2002, ss. 2-3. 18 M.R. Spiegel, İstatistik: 870 Çözümlü Problem, (Çev: A. Ayaydın, M. Turanlı, İ. H. Armutlu ve Ş. Bülbül), Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul, 1995, s.2. 19 Ercan Uygur, Ekonometri: Yöntem ve Uygulama, Ankara, İmaj Yayıncılık, ss.105-107. 20 D. N. Gujarati, Temel Ekonometri, (Çev. . Şenesen ve G. G. Şenesen), Literatür Yayıncılık, İstanbul,1999, s.500.

214 olabileceği gibi, ev, araba, bilgisayar, cep telefonu sahipliği gibi evet veya hayır türü cevapları olan değişkenler de olabilir. Nitel değişkenler son yıllarda mali başarı-başarısızlık (iflas) ölçümlerinde de kullanılmakta ve örneğin başarı halinde bağımlı değişken 0 değerini alırken, başarısızlık durumunda (iflas) 1 değerini almaktadır. Bu değişkenlerin analizlere dahil edilmesi doğrusal regresyon modeline esenklik kazandırarark pek çok problemin aşılmasını kolaylaştırmaktadır.21 Logit model nitel tercih modelleri arasında en çok kullanılan modeldir. Logit model birikimli olasılık dağılımından türetilmiş lojistik dağılım fonksiyonudur. Logit modeli 0≤E(Yi/X)≤1 şartını sağlamak için geliştirilmiştir. Modeli açıklayabilmek için lojistik dağılım fonksiyonundan yararlanılmaktadır. Lojistik dağılım fonksiyonu

-Zi -(βo+β1Xi) Pi = F (Zi) = F (β0 +β1Xi) = 1/(1+e ) = 1/(1+e ) (4.1.)

Biçimindeki Birikimli Dağılım Fonksiyonu’ndan (BDF) türetilmektedir ve burada Pi açıklayıcı değişken (Xi) hakkında bilgi veri iken i. bireyin belirli bir seçimi yapma olasılığını göstermektedir.

Buradaki Zi değişkeni -∞ ile +∞arasında değerler alırken Pi de 0 ile 1 arasında değerler alacak ve Pi ile Xi arasındaki ilişki hem Xi’ye hem de katsayılara göre doğrusal olmayacaktır. Bu ilişkideki, parametreleri en küçük kareler yöntemi ile doğrudan tahmin edemeyiz. Ancak bu sorun gerçek olmaktan çok görüntüseldir çünkü aradaki ilişki özünde doğrusaldır ve bu ilişki üzerinde bazı işlemler yapılarak ilişki doğrusal hale getirilebilir. Eşitliğin her iki yanı (1+e-Zi) ile çarpıldığında (1+e-Zi)Pi = 1 olur. Pi’ye -Zi -Zi Zi bölüp 1 çıkarılarak e = 1/Pi-1 = (1-Pi)/Pi bulunur. e =1/e olduğundan Zi e = Pi/(1-Pi) elde edilir. Buradaki Pi/(1-Pi) olasılık oranıdır yani bir olayın gerçekleşme olasılığının gerçekleşmeme olasılığına oranıdır. Son eşitliğin her iki yanının doğal logaritması alındığında

21 Gujarati, a.g.e., ss.497-499.

215 Li = Ln (Pi /(1-Pi)) = Zi = β0 +β1Xi (4.2.)

elde edilir ki, burada olasılık oranının logaritması olan Li artık sadece Xi’ye göre değil aynı zamanda katsayılara göre de doğrusaldır. Modelin doğrusallaştırılması tahmin için büyük kolaylık sağlar. Burada Li’ye logit denir ve bu tür modeller logit model olarak isimlendirilir. Logit modelinde hata terimleri binom dağılımlı olduğundan değişen varyansa sahiptir. Logit model aşağıdaki şekildeki gibi gösterilir.

Logit Model

Olasılık değeri Pi 0’dan 1’e giderken logit Li, Zi gibi -∞’dan +∞’a değişir. Bu nedenle olasılık değeri (0-1) aralığında olmak zorundadır ve Li sınırlandırılamaz. Öte yandan Li, Xi bağımsız değişkenine göre doğrusalken, 22 olasılık değeri Pi doğrusal değildir. Eşitliğin Xi’ye göre türevi alındığında:

22 Selahattin Güriş, Ebru Çağlayan, Ekonometri Temel Kavramlar, Der Yayınları, İstanbul, 2000, ss.658-659.

216

(dPi/dXi)* (1/Pi) + (dPi/dXi)* (1/(1-Pi) = β1

ve buradan da

dPi/dXi = Pi(1-Pi)β1 bulunur. (4.3.)

Logit modeldeki eğim katsayısı βi, bağımsız değişkendeki (Xi) 1 birim değişmeye karşılık logitteki (Li) değişmeyi ölçer. Örneğin gelir 1 birim değiştiğinde bankanın TMSF’ye devredilmesinin Log-olasılık oranının nasıl değiştiğini gösterir. Sabit terim (β0) ise, modelde kullanılan bağımsız değişkenler (finansal oranlar) sıfır olduğunda Log-olasılık oranı değerini verir. Bununla birlikte sabit terimlerin çoğu yorumu fiziksel bir anlam taşımayabilir.23

Belli bir X değeri ver iken olasılık oranını (Pi/(1-Pi)) değil de bu olayın kendi olasılığı (Pi) tahmin edilmek istendiğinde öncelikle katsayıların (β0 ve β1) tahminleri elde edilir ve daha sonra eşitlik (4.1.) çözülerek (Pi) bulunur.

4.1.2. Örnek ve Değişkenlerin Seçimi

Çalışmamızda temel amaç bankaların finansal oranlarından hareket ederek iflas risklerini hesaplamak, aynı zamanda bir erken uyarı sistemi geliştirmektir. Çalışmamızda bankanın BDDK tarafından TMSF’ye devredilmesi iflas (mali başarısızlık) olarak kabul edilmiştir. Bu amaçla 1997- 2001 arasında TMSF’ye devredilen 19 banka ile faaliyetine devam eden 21 banka olmak üzere toplam 40 özel sermayeli ticaret bankasının finansal oranları kullanılmıştır. Oranlar Türkiye Bankalar Birliği’nin internet sitesinden

23 Hüseyin Özer, Nitel Değişkenli Ekonometrik Modeller: Teori ve Bir Uygulama, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, Mayıs 2004, ss.75-77.

217 (www.tbb.org.tr) elde edilmiştir. Çalışmada kullanılan örnekleme yöntemi uluslararası literatürde konuya ilişkin çalışmalarla aynı doğrultudadır. Bu çalışmalar belirli bir yıl içinde iflas etmiş her bir firma için iflas yaşadığı yıldan 3 yada 5 yıl öncesine kadarki dönemi dikkate almaktadır. İflastan önceki her yıl -1, -2 ve -3 şeklinde ifade edilmektedir.24 Çalışmamızda aynı zamanda bir erken uyarı sistemi geliştirmek hedeflendiğinden -1 yıl önceki oranlar dikkate alınarak iflas riskiyle karşı karşıya kalacak bankaların 1 yıl öncesinden tespit edilmesine çalışılmıştır.

24 Canbaş ve diğerleri, a.g.m., s.530.

218 Tablo 4.1. Modelde Ele Alınan Bankalar ve TMSF’ye Devir Tarihleri

TMSF’ye Devirden 1 BANKALAR Devir Tarihi önceki yıl (-1) Adabank A.Ş. - 2000 Akbank T.A.Ş. - 2000 A.Ş. - 2000 A.Ş. - 2000 Bayındırbank 09/07/2001 2000 Birleşik Türk Körfez Bankası A.Ş. 2000 Denizbank A.Ş. 2000 Ege Giyim Sanayicileri Bankası A.Ş. 09/07/2001 2000 Fiba Bank A.Ş. 2000 Finans Bank A.Ş. 2000 İktisat Bankası T.A.Ş. 15/03/2001 2000

Kentbank A.Ş. 09/07/2001 2000 Koçbank A.Ş. 2000 Milli Aydın Bankası T.A.Ş. 09/07/2001 2000 MNG Bank A.Ş. 2000 A.Ş. 2000 Pamukbank T.A.Ş. 2000 Sitebank A.Ş. 09/07/2001 2000 Şekerbank T.A.Ş. 2000 Tekstil Bankası A.Ş. 2000 Toprakbank A.Ş. Kasım 2001 2000 A.Ş. - 2000 Türk Dış Ticaret Bankası A.Ş. - 2000 Türk Ekonomi Bankası A.Ş. - 2000 Türkiye Garanti Bankası A.Ş. - 2000 Türkiye İmar Bankası T.A.Ş. - 2000 Türkiye İş Bankası A.Ş. - 2000 Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. - 2000 Bank Ekspres A.Ş. 12/12/1998 1997 Bank Kapital Türk A.Ş. 27/10/2000 1999 Demirbank T.A.Ş. 06/12/2000 1999 Egebank A.Ş. 22/12/1999 1998 Eskişehir Bankası T.A.Ş. 22/12/1999 1998 Etibank A.Ş. 27/10/2000 1999 Interbank 07/01/1999 1998 Sümerbank A.Ş. 22/12/1999 1998 Türk Ticaret Bankası A.Ş. 06/11/1997 1996 Türkiye Tütüncüler Bankası Yaşarbank A.Ş. 22/12/1999 1998 Yurt Ticaret ve Kredi Bankası A.Ş. 22/12/1999 1998 Ulusal Bank T.A.Ş. 27/02/2001 2000

Kaynak: “ Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı Gelişme Raporu”, BDDK, 2003, s.38.

219 Tablo 4.2. Ekonometrik Modelde Kullanılan Rasyolar

Sermaye Rasyoları 1) Sermaye Yeterlilik Standart Rasyosu (S1) 2) (Özkaynak + Kar)/T.Aktifler (S2) 3) (Özkaynak + Toplam Kar)/(Mevd.+Mev.Dışı Kay.) (S3) 4) Net Çalışma Sermayesi/T.Aktifler (S4) 5) (Özkaynak+ Toplam Kar)/(T.Aktifler+Gayrinakdi Krediler) (S5) 6) Döviz Pozisyonu/Özkaynak (S6)

Aktif Kalitesi Rasyoları

1) T.Krediler/T.Aktifler (A1) 2) Takipteki Krediler/T. Krediler (A2) 3) Duran Aktifler/T.Aktifler (A3) 4) YP Aktifler/YP Pasifler (A4)

Likidite Rasyoları

1) Likit Aktifler/T.Aktifler (L1) 2) Likit Aktifler/(Mevduat + Mev.Dışı Kay.) (L2) 3) YP Likit Aktifler/YP Pasifler (L3)

Karlılık Rasyoları

1) Net Dönem Karı/Ortalama T.Aktifler (K1) 2) Net Dönem Karı/Ortalama Özkaynaklar (K2) 3) Net Dönem Karı/Ortalama Ödenmiş Sermaye (K3) 4) Vergi Öncesi Kar/Ortalama T.Aktifler (K4) 5) Takipteki Alacak Provizyonu/T.Krediler (K5) 6) Takipteki Alacak Provizyonu/T.Aktifler (K6)

220

Gelir-Gider Rasyoları

1) Takip.Alac.Son.Net Faiz Gel./Ort.T.Aktif. (G1) 2) Faiz Gelirleri/Faiz Giderleri (G2) 3) Faiz Dışı Gelirler/Faiz Dışı Gide rler (G3) 4) Toplam Gelirler/Toplam Giderler (G4) 5) Faiz Gelirleri/Ort. Getirili Aktifler (G5) 6) Faiz Giderleri/Ort.Götürülü Aktifler (G6) 7) Faiz Giderleri/Ort.Getirili Aktifler (G7) 8) Faiz Gelirleri/T.Gelirler (G8) 9) Faiz Dışı Gelirler/T.Gelirler (G9) 10) Faiz Giderleri/T.Giderler (G10) 11) Faiz Dışı Giderler/T.Giderler (G11)

Faaliyet Rasyoları

1) (Personel Gideri+Kıdem Tazminatı)/T.Aktif (F1) 2) Faaliyet Gideri/T.Aktif (F2) 3) Vergi Hariç Ayrılan Provizyonlar/T.Gelirler (F3) 4) Vergi Dahil Ayrılan Provizyonlar/T.Gelirler (F4)

221 4.2. EKONOMETRİK MODEL SONUÇLARI

Ekonometrik model çalışmasında 40 bankaya ait 33 finansal oran kullanılarak oluşturulan tekli, ikili, üçlü, dörtlü, beşli ve daha fazla sayıda bağımsız değişkene sahip regresyonların tüm mümkün kombinasyonları denenmiş ve en iyi sonuç veren modeller tespit edilmiş, daha sonra bu modeller ile yapılan iflas ve başarı tahmini gerçekleşen iflas ve başarılar ile karşılaştırılarak modelin gerçeği ne oranda doğru tahmin ettiği bulunmuştur. Logit modelde mali başarı sözkonusu ise bağımlı değişken (Y) değeri 0, başarısızlık söz konusu ise bağımlı değişken (Y) değeri 1 olarak verilmektedir, dolayısıyla modelde de başarılı bankalar için (Y) değerine 0, TMSF’ye devredilmiş bankalar için (Y) değerine 1 verilmiştir. Çalışmada Eviews 4.0. paket programı kullanılmıştır. Bu program model tahmin sonuçlarını başlıca üç bölümden oluşan bir tablo halinde sunmaktadır (Bkz. Tablo 4.3). Birinci bölümde bağımlı değişken, tahmin yöntemi, işlemin yapıldığı tarih ve saat, örnek hacmi, tahminde kullanılan gözlem sayısı ve yineleme hakkında bilgi verilmektedir. İkinci bölümde bağımsız değişkenler, katsayı tahminleri, standart hatalar, t ve Z istatistikleri ve olasılık değerleri verimektedir. Üçüncü bölümde ise bağımlı değişkenin ortalaması ve standart sapması, tahminin standart hatası, belirlilik katsayısı, F istatistiği ve ona ait olasılık istatistikleri ve son olarak olabilirliğe dayalı olarak sunulan Akaike, Schwarz ve Hannan- Quinn bilgi kriterleri yer almaktadır. LR statistic (3 df) doğrusal regresyon modellerindeki F istatistiğinin ikili tercih modellerindeki eş değeridir. Modelin bir bütün olarak anlamlılığını test eder. Probability (LR stat) istatistiği LR test istatistiğinin P (olasılık) değeridir. McFadden-R2 doğrusal regresyon modellerindeki belirlilik katsayısının eş değeridir. 0 ile 1 arasında değer alan bu test istatistiği modelde sabit terim olmaması halinde sunulmaz.25 Aşağıdaki tabloda en iyi sonuç veren modele ait katsayı ve testler görülmektedir.

25 Özer, a.g.e., s187.

222 Tablo 4.3. En İyi Tahmin Sonucu

Dependent Variable (Bağımlı Değişken): Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date (Tarih): 01/05/07 Time (Saat): 13:53 Sample (Örnek): 1 40 Included observations (Gözlem Sayısı): 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable(Bağımsız Coefficient Std. Error z-Statistic Prob. Değişkenler) (Katsayılar (Standart (Zİstatistiği) (Olasılık ) Hata) Değeri) C -16.14455 6.182838 -2.611188 0.0090 S4 -0.424843 0.148445 -2.861951 0.0042 G10 0.206704 0.076025 2.718894 0.0066 F2 1.131247 0.530921 2.130726 0.0331 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.313156 Akaike info criterion 0.740180 Sum squared resid 3.530403 Schwarz criterion 0.909068 Log likelihood -10.80359 Hannan-Quinn criter. 0.801244 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.270090 LR statistic (3 df) 33.74455 McFadden R-squared 0.609639 Probability(LR stat) 2.24E-07 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

Klasik regresyon teorisinde hipotezler:

Ho : β = 0 H1 : β = 0

Şeklinde kurulmaktadır. P (Prob:olasılık değeri) değerinin 0.05’ten küçük değerleri için H0 hipotezi reddedilecektir ki bu da bize değişkenimizin modelde yeri olduğunu gösterir. Yukarıdaki tabloda Z test istatistiğine ait P (Prob:olasılık değeri) değerleri 0.05’in oldukça altındadır ki bu modeldeki katsayıların tamamının ayrı ayrı %5 önem düzeyinde istatistik bakımdan anlamlı olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan, sağlanması gereken bir başka şart da katsayıların birlikte %5 önem düzeyinde istatistik bakımdan anlamlı olmasıdır ki Probability (LR stat) test istatistiğinin 0.05’den oldukça küçük olması bu katsayıların birlikte de %5 önem düzeyinde istatistik bakımdan anlamlı olduğunu göstermektedir. McFadden-R2 değerinin de yüksek çıkması uyumun iyiliğinin yüksekliğine işaret etmektedir. Son olarak modeldeki

223 bağımsız değişkenler arasında çoklu doğrusal bağlantı olup olmadığı da kontrol edilmiştir. Çoklu doğrusal bağlantı VIF (Variance Inflation Factor: VAryans Büyütme Faktörü) kriteri ile ölçülmektedir. VIF’in 5’ten büyük olması çoklu doğrusal bağlantının varlığına işaret etmektedir. VIF değerlerinin hesaplanması için korelasyon katsayıları matrisinin tersi alınmıştır. Korelasyon katsayıları matrisinin tersinin köşegen değerlerinin 5’in üzerinde olması çoklu doğrusal bağlantıya işaret etmektedir. Aşağıdaki tabloda modelde anlamlı çıkan bağımsız değişkenlerin korelasyon katsayıları matrisinin tersinin köşegen değerlerinin 5’in altında olduğu, dolayısıyla modelde çoklu doğrusal bağlantının var olmadığı görülmektedir.

Korelasyon Katsayıları Matrisi

F2 G10 S4 F2 1 -0.57114 0.065275 G10 -0.57114 1 0.053803 S4 0.065275 0.053803 1

Korelasyon Katsayıları Ters Matrisi

F2 G10 S4 F2 1.504776 0.867239 -0.14488 G10 0.867239 1.502714 -0.13746 S4 -0.14488 -0.13746 1.016853

Dolayısıyla model Zi = β0 + β1S4 + β2G10 + β3F2

yani

Zi = -16.14455 - 0.424843S4 + 0.206704G10 + 1.131247F2

şeklinde olacaktır. Logit modeli için tahmin edilen katsayılar (4.1.) No’lu modelde:

224 -Zi -(βo+β1Xi) Pi = F (Zi) = F (β0 +β1Xi) = 1/(1+e ) = 1/(1+e )

yerine konduğunda aşağıdaki logit modeli elde edilir:

-(-16.14455 – 0.424843S4 + 0.206704G10 + 1.131247F2) Pi = 1/(1+ e )

Logit modelinde bankanın TMSF’ye devredilme olasılığını Pi vermektedir. Fon’a devredilen bankalar için bağımlı değişken değeri 1, faaliyetini sürdürenler için 0 olarak alınmıştır, 0.50 kopuş değeridir26; dolayısyla Pi ≥ 0.50 ise banka model tarafından Fon’a devredilecek şeklinde sınıflandırılacaktır. Bu aşamada tek tek her banka için yukarıdaki denklemden hareketle Pi değeri hesaplanmıştır. Daha sonra Pi ≥ 0.50 olan bankalar Fon’a devredilen (başarısız), diğerleri faaliyetine devam eden (başarılı) bankalar olarak sınıflandırılarak oluşturulan bu tahminler gerçek değerlerle karşılaştırılmış ve modelin gerçeği tahmin etmedeki başarı yüzdesi bulunmuştur. Aşağıdaki tabloda tahmin değerleri ve gerçekleşen değerler birlikte verilmiştir.

26 Kutluk Kağan Sümer, “Sosyal Bilimler Araştırmalarında Tasnif Edilmiş Bağımlı Değişkenler”, İ.Ü. İktisat Fakültesi Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi, Sosyoloji Konferansları, 27. Kitap, İstanbul, 2003, s.83.

225 Tablo 4.4. Model Tahmin Sonuçları ile Gerçekleşen Değerlerin Karşılaştırılması

BANKALAR Pi Tahmin Gerçekleşen Adabank A.Ş. 3.6256E-05 0 0 Akbank T.A.Ş. 0.0008647 0 0 Alternatif Bank A.Ş. 0.05883162 0 0 Anadolubank A.Ş. 0.123692696 0 0 Bayındırbank 0.338831386 0 1 Birleşik Türk Körfez Bankası A.Ş. 0.097603724 0 0 Denizbank A.Ş. 0.015529333 0 0 Ege Giyim Sanayicileri Bankası A.Ş. 0.987598724 1 1 Fiba Bank A.Ş. 1.67371E-06 0 0 Finans Bank A.Ş. 0.184549651 0 0 İktisat Bankası T.A.Ş. 1 1 1 Kentbank A.Ş. 0.602869257 1 1 Koçbank A.Ş. 0.00949688 0 0 Milli Aydın Bankası T.A.Ş. 0.999974901 1 1 MNG Bank A.Ş. 0.053918881 0 0 Oyak Bank A.Ş. 0.006917761 0 0 Pamukbank T.A.Ş. 0.290444131 0 0 Sitebank A.Ş. 0.999917778 1 1 Şekerbank T.A.Ş. 0.746942902 1 0 Tekstil Bankası A.Ş. 0.121995057 0 0 Toprakbank A.Ş. 0.98375535 1 1 Turkish Bank A.Ş. 0.806721648 1 0 Türk Dış Ticaret Bankası A.Ş. 0.141785088 0 0 Türk Ekonomi Bankası A.Ş. 0.012731068 0 0 Türkiye Garanti Bankası A.Ş. 0.16224165 0 0 Türkiye İmar Bankası T.A.Ş. 0.369365846 0 0 Türkiye İş Bankası A.Ş. 0.135945791 0 0 Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. 0.069300354 0 0 Bank Ekspres A.Ş. 0.12415394 0 1 Bank Kapital Türk A.Ş. 0.985867066 1 1 Demirbank T.A.Ş. 0.303901635 0 1 Egebank A.Ş. 0.883674985 1 1 Eskişehir Bankası T.A.Ş. 0.882885218 1 1 Etibank A.Ş. 0.96529962 1 1 Interbank 1 1 1 Sümerbank A.Ş. 0.917800724 1 1 Türk Ticaret Bankası A.Ş. 0.981958863 1 1 Türkiye Tütüncüler Bankası Yaşarbank A.Ş. 0.774627783 1 1 Yurt Ticaret ve Kredi Bankası A.Ş. 0.987966132 1 1 Ulusal Bank T.A.Ş. 0.870006134 1 1

226

Model 5 bankayı yanlış tahmin etmiştir. Bu bankalar Demirbank, Bayındırbank, Bank Ekspres, Şeker Bank ve Turkish Bank’tır. Bu bankalardan Demirbank, Bayındırbank ve Bank Ekspres TMSF’ye devredildiği halde modele göre devredilmemesi gerek bankalar olarak görünmektedir. TMSF’ye devredilen 19 banka içerisinde bu oran %15’tir yani modelin TMSF’ye devredilen bankaları doğru tahmin etme oranı %85’tir. Diğer taraftan iki banka (Şeker Bank ve Turkish Bank) TMSF’ye devredilmediği halde modele göre devredilmesi gereken bankalar olarak görünmektedir. Faaliyetine devam eden 21 banka içinde bu oran %9’dur yani modelin başarılı bankaları doğru tahmin etme oranı %91’dir. Toplam başarı oranı ise yüzde 87.5’tir. Bununla birlikte Danıştay’ın Demirbank’ın TMSF’ye devrine karar veren BDDK kararını hukuka uygun bulmaması yeni bir değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır. Danıştay 10. Dairesi İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun gerekçeli kararında Kasım 2000’de yaşanan kriz öncesinde bankanın mali bünyesinde herhangi bir sorun olmadığı, devir işleminden 20 gün önce uluslararası denetim kuruluşu Standart and Poors (S&P) tarafından o güne kadar Türk bankalarına verilen en yüksek not düzeyinin verildiği, diğer bankalara daha sonra uygulanan takas işleminin Demirbank’a uygulanması halinde bankanın karlılığında ve likidite ihtiyacında bir sorun yaşanmayacağı, dolayısıyla bankanın faaliyetine devamın sağlanması mümkün iken bankanın likidite dengesini kurmasını sağlayacak seçenekler araştırılmaksızın ve alınabilecek önlemler alınmaksızın TMSF’ye devredilmesinin hukuka uygun olmadığı belirtilmiştir. Danıştay 10. Dairesi İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun Demirbank’ın TMSF’ye devrine ilişkin BDDK kararını uzun bir hukuki süreç sonunda nihai olarak iptal etmesi ekonomik olarak geri döndürülmesi zor bir işlemi gerektirse de bu karar kurduğumuz modelin tahmin gücünü arttıran bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira bu durumda Demirbank’ın hatalı tahminler arasından çıkarılması gerekmektedir ki bu da başarısız banka tahmininde hata sayısını üçten ikiye düşürmektedir. Böylece TMSF’ye devredilen 19 banka içerisinde başarısız tahmin oranı yüzde 10’dur yani

227 modelin TMSF’ye devredilen bankaları doğru tahmin etme oranı %90’a yükselmektedir. Toplam başarı oranı ise yüzde 90’a çıkmaktadır. Logit modelde katsayılar doğrudan bağımsız değişkenin olasılık üzerindeki etkisini vermemektedir. Olasılığın bağımsız değişkene göre değişme oranı sadece ilgili katsayıya değil, aynı zamanda değişimin ölçüldüğü olasılığın düzeyine bağlıdır.27 Buna dayalı olarak bağımsız değişkenlerdeki bir değişimin bankanın Fon’a devredilme olasılığı üzerinde meydana getireceği değişimi belirlemek için olasılık fonksiyonunun söz konusu değişkene göre türevinin alınması gerekmektedir:

Örnek olarak Akbank’ı ele alacak olursak; Akbank’ın Pi değeri 0.0008647 ve S4’ün katsayısı -0.424843 olduğuna göre diğer değişkenler sabit kalmak kaydıyla S4 bağımsız değişkenindeki bir birim artış

∂Pi/∂S4 = Pi(1-Pi)* β1 = 0.0008647 (1-0.0008647) (-0.424843) = -3.670440844-04

Akbank’ın TMSF’ye devredilme olasılığını 3.670440844-04 azaltacaktır. Diğer değişkenlerdeki değişimlerin söz konusu bankanın TMSF’ye devredilme olasılığını ne kadar etkileyeceği de benzer şekilde hesaplanabilir.

27 Özer, a.g.e., s.198.

228

SONUÇ

Yaklaşık son 30 senedir sayıları giderek artan ekonomik krizler tüm dünyayı dolaşmakta, uğramadık hemen hemen hiçbir ülke bırakmamaktadırlar. Bazen bir ülkede başlayan kriz çok kısa sürede diğer ülkelere de yayılabilmektedir. Öyleki bazen bu ülkeler birbirlerine coğrafi olarak uzak mesafelerde bulunabilmekte hatta başka başka kıtalarda yer alan ülkeler de olabilmektedirler. İletişim teknolojisinde yaşanan gelişmeler finansal piyasaların bütünleşmesini ve bununla bağlantılı olarak krizlerin kısa sürede bir ülkeden diğerine yayılmasını ve giderek krizlerin birbirinin içine geçen, birbirinden ayrıştırılması zor ve birbirini takibeden şekillere bürünmesini getirmiştir. Araştırmalarda ortaya çıkan duruma göre 1970’lerden 1980’lerin ortalarına kadar görülen krizler daha çok para ve dış borç krizleri iken, 1980’lerin ortalarından itibaren bankacılık krizleri artmaya başlamış, 1990’larda ise ikiz kriz denilen para ve bankacılık krizlerinin aynı anda ortaya çıktığı krizler görülmeye başlanmıştır. Bununla birlikte gelişmekte olan ülkelerde bankacılık krizlerinin sayısı diğerlerine göre daha fazladır. Ayrıca bankacılık krizlerinin etkisi ve şiddeti de daha fazla olmaktadır. Bankacılık sektöründe yaşanan bir sıkıntı kısa sürede ekonominin tümünü içine alan daha büyük bir sıkıntıya dönüşebilmektedir. Bankacılık krizlerinde devletin mevduat vb. başka garantiler vermesi krizin faturasını daha da kabartabilmektedir. IMF’nin yaptığı bir çalışmaya göre 181 IMF üyesi ülkenin 133’ünde 1980-1996 yılları arasında önemli bankacılık soruları yaşanmıştır. Yine bir başka çalışmaya göre dünya’da 1980-2000 arasında ekonomilere ciddi darbeler vuran bankacılık krizleri sayısı 90’a varmıştır. Bu krizlerin yaklaşık yüzde 73’ü etkisi ortalama 4-5 yıl süren sistemik krizlerden oluşurken, geri kalan yüzde 27’si sistemik olmayan ancak etkisi yine ortalama 3-4 yıl süren krizlerden oluşmuştur. Bu krizler gelişmekte olan Latin Amerika ülkeleri’nde görüldüğü gibi, gelişmiş İskandinav ülkeleri, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde de görülmekte, bazı ülkelere ise tekrar tekrar uğramaktadır (Arjantin, Meksika,

229 Türkiye). Bu krizler derinliklerine ve sürelerine bağlı olarak ülke GSYİH’lerinin yüzde 5-10’u arasında bir maliyet oluşturabildikleri gibi yüzde 50, hatta 60’lara varan oranlarda maliyetlere de yol açabilmektedirler. Türkiye’de de Kasım 2000’de önce bankacılık sektöründe başlayan likidite krizi daha sonra Şubat 2001’de döviz krizine dönüşmüş ve ekonomiye çok ciddi bir maliyet yüklemiştir. Ekonominin içine düştüğü krizden çıkarılması amacıyla Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı 15 Mayıs 2001’de kamuoyuna açıklanmış, Bankacılık Sektörünü Yeniden Yapılandırma Programı da Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nın çok önemli bir parçası olarak uygulamaya konmuştur. Bu programla bankacılık sektöründeki problemlerin ortadan kaldırılması ve sektöre etkinlik ve rekabet gücü kazandırılması hedeflenmiştir. Bu çalışmada bankacılık sektöründe kriz olgusu ele alınmış, bankacılık krizlerine yol açan sebepler ve dünyada uygulamaya konan yeniden yapılandırma programları incelenerek sektörün tekrar bir kriz yaşamasını engelleyecek çözüm önerileri geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede ulaşılan sonuçlar aşağıda sunulmuştur:

Bankacılık krizlerinin sebepleri en temelde makro ekonomik dengesizlikler, finansal piyasalarda görülen ahlaki çöküntü (moral hazard), bankacılık sisteminin zayıf yapısı ve regülasyon yapısının ve kurumlarının zayıflığı olarak sınıflandırılabilir.

Bankacılık krizlerine sebep olan faktörlerin ortadan kaldırılabilmesi için:

Makro-ekonomik yapıdaki oynaklıkların giderilmesi ve ekonominin istikrarlı bir yapıya kavuşturulması oldukça önem arzetmektedir. Bu yüzden hükümetlerin kısa vadeli geçici başarıları değil istikrarlı ekonomik gelişmeyi hedeflemeleri gerekmektedir. Oynaklığı azaltacak araçlar arasında istikrarlı para ve maliye politikaları sayılabilir. Bu şekilde krizlerde önemli etkisi olan sermaye giriş ve çıkışlarının hızı azaltılabilecek, uzun vadeli ve doğrudan yabancı sermaye yatırımı şeklinde sermaye girişi ile krizlere zemin hazırlayan şartlar azaltılmış olacaktır. Uluaslararası faiz, döviz ve mal fiyatlarının

230 değişkenliğinden korunma yollarından biri de finansal sistemde swap, option, futures gibi yeni finansal araçların kullanımının yaygınlaştırılmasıdır.

Bununla birlikte çok önemli bir nokta da şudur. Bankacılık krizlerinin oluşumunda makro-ekonomik olumsuzluklar önemli rol oynamakla birlikte aynı makro-ekonomik şartlarda faaliyet gösteren bazı bankalar batarken bazıları faaliyetine devam edebilmektedir. Buradan çıkan sonuç makro- ekonomik olumsuzlukların bankaların iflasında etkili olmakla birlikte güçlü bankaları iflasa sürükleyemediğidir. Dolayısıyla bankacılık sektöründe yaşanan ahlaki çöküntü (moral hazard), bankacılık sisteminin zayıf yapısı ve regülasyon yapısının ve kurumlarının zayıflığı bankaların iflasında daha belirleyici hale gelmektedir.

Bankacılık sektörünün kredi genişlemesinin kontrol altına alınması gerekmektedir. Bu amaçla zorunlu karşılık oranlarının ve sermaye yeterlilik oranlarının arttırılması gibi araçlar kullanılabilir.

Likidite-vade ve para uyumsuzluğunun azaltılması önemlidir. Likidite-vade uyumsuzluğunun giderilebilmesi için bankaların ayıracakları karşılık oranları azaltılabilir. Para uyumsuzluğuna karşı ise bankaların döviz açık pozisyonları, özellikle de kısa vadeli döviz açık pozisyonları yakından takip edilmelidir.

Bankaların her türlü (finansal, operasyonel, yapısal) risklerini hesaba katan kendi iç risk yönetim sistemlerini oluşturmaları gerekmektedir.

Bankaların her türlü faaliyet ve riskleriyle ilgili uygulamalarında uluslararası standartlara uygunluk, şeffaflık, doğruluk gibi kısaca ortak yönetişim (corporate governance) ilkelerine uygun hareket etmeleri gerekmektedir. Bankaların aktiflerinin kalitesi, karlılığı, batık kredileri gibi çeşitli bilgilerin şeffaflığı ve yayımlanması sağlanmalıdır. Bu konuda özellikle G 10 ülkelerinin merkez bankası başkanlarının oluşturdukları Basel Bankacılık Düzenleme, Denetim ve Gözetim Komitesi’nin saptadığı kuralların uluslararası standartlar

231 olarak benimsenmesi gerekmektedir. Bu standartların içinde bankaların asgari sermaye yeterlilik oranları, tekil yada bağlantılı kredilere getirilen sınırlamalar, bankaların risk yönetim sistemlerini geliştirmeleri, ortak yönetişim ilkelerine uymaları gibi maddeler sayılabilir.

Kamu bankalarının siyasi rant ve müdahaleden uzak tutulabilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve özel ticari bankalar gibi çalışabilmelerinin şartları oluşturulmalıdır.

Yeniden yapılandırmada dikkat edilmesi gerek noktalar ise şöyle sıralanabilir:

Yeniden yapılandırmada zaman oldukça önemlidir. Kriz oluşmadan müdahale edilmemişse mümkün olan en kısa sürede sorunların doğru teşhis edilip, uygun çözümlerin tatbik edilmesi hayati öneme sahiptir. Bankacılık sektörü reformlarında başarılı olmuş ülkelerin krizi izleyen bir yıl içinde reformları uygulamaya koydukları görülmektedir.

Bankaların yükümlülüklerini sağlıklı ve sürekli bir şekilde yerine getirebilmelerini ve işlevlerini eskisi gibi yürütebilmelerini sağlamak için tekrar kar eden kuruluşlar haline getirilmeleri gerekmektedir; aksi taktirde finansal destekle o anki zor durumdan kurtulsalar bile problemler tekrar ortaya çıkabilmektedir.

Bu noktada devreye bankaların rasyoları girmektedir. Bankaların sağlıklı işleyen ve kar eden kuruluşlar olmaları, kredi, likidite, döviz kuru, ve faiz risklerine karşı korunması için rasyolarının sağlıklı olması, sermaye yeterlilik oranının uluslararası standartlara uygun olması, hatta risklere bağlı olarak daha da yüksek tutulması gerekmektedir.

Merkez bankasının yeniden yapılandırmadaki rolü iyi tanımlanmalıdır. Merkez bankasının kaynaklarını ve mesaisini yeniden yapılandırmaya ayırması asıl işlevi olan para politikası işlevini aksatabilmektedir. Yeniden yapılandırma

232 uygulamalarının çoğunda merkez bankası likidite desteğine başvurulmuştur. Ancak başarılı reform programlarında merkez bankasının son kredi mercii olarak kullanılmasının pek yaygın olmadığı görülmektedir.

Bankacılık sektörüne aktarılacak kaynağın bütçede açıkça belirtilmesi önemlidir.

Maliyetlerin bankalar, devlet ve mevduat sahipleri arasında paylaştırılması gerekmektedir. Burada mevduat sigortası fonu kullanılabilir. Mevduat sigortasının bir sınırının olması da sistemin etkin çalışması açısından önemlidir. Zira böyle bir sınırın olmaması sağlam banka çürük banka ayrımını ortadan kaldırarak ahlaki riziko ve ters seçim etkisine yol açmaktadır. Bu sınırın ne olması gerektiği ise ülkeden ülkeye farklılık arzedebilecektir.

Sorunları çözülebilecek bankaların desteklenmesi, daha sonra özelleştirilmek için kamulaştırılması, bunun mümkün olmadığı durumlarda sisteme ve mudilere mümkün olan en az zarar vermesi için biran önce tasfiye edilmesi sürecinin en hızlı şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Özelleştirmeler sağlıklı şekilde gerçekleştirilmediği taktirde bankaların bir süre sonra tekrar iflas riskiyle karşı karşıya gelmesi söz konusu olabilmektedir.

Zayıf bankacılık sistemine sahip ülkelerde otoritelerin çok katı uygulamalara gitmesi sistemi krize sokabilmektedir.

Uygulanan para politikası ile yeniden yapılandırma programının birbiriyle çatışamamasına dikkat edilmelidir. Örneğin enflasyonla mücadele programı uygulanırken finansal yeniden yapılandırma çerçevesinde merkez bankasından aktarılan kaynakların enflasyonla mücadele programına zarar vermesinin önüne geçilmelidir.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde sermaye hareketlerinin değişkenliğine karşı vergi yada miktar kısıtlamaları vb. uygulamalarla kırılganlıkların azaltılması

233 önemlidir. Bu tedbirlerin özellikle kriz sonrası dönemde bankacılık sisteminin güçlenmesine yardımcı olacağı IMF tarafından da kabul edilmektedir.

En önemli nokta ise sistemin sorunlarının kriz gelmeden farkına varılıp finansal piyasaların sakin olduğu dönemde gerekli değişiklik ve düzenlemelerin yapılmasıdır. Bu noktada erken uyarı sistemlerinden yararlanmak oldukça önemli hale gelmektedir. Böylece bankalar iflas etmeden gerekli müdahaleler yapılabilecek ve ekonomiye yükledikleri maliyetler azaltılabilecektir.

Bu amaçla çalışmanın son bölümünde Türkiye’ye yönelik ekonometrik bir uygulama yapılmış ve Türkiye’de 1997-2001 arasında faaliyet gösteren ve TMSF’ye devredilen (iflas eden) 40 bankanın 33 finansal rasyosundan hareketle ve Lojistik regresyon modeli kullanılarak bir sene öncesinden bankaların iflas riskini gösteren bir erken uyarı sistemi geliştirilmiştir. Daha sonra geliştirilen bu model 40 bankaya uygulanarak başarı ve iflas tahminleri elde edilmiş ve bu tahminler gerçek değerlerle karşılaştırılarak modelin gerçeği tahmin etmedeki başarı yüzdesi bulunmuştur. Model 5 bankayı yanlış tahmin etmiştir. Bu bankalar Demirbank, Bayındırbank, Bank Ekspres, Şeker Bank ve Turkish Bank’tır. Bu bankalardan Demirbank, Bayındırbank ve Bank Ekspres TMSF’ye devredildiği halde modele göre devredilmemesi gerek bankalar olarak görünmektedir. TMSF’ye devredilen 19 banka içerisinde bu oran %15’tir yani modelin TMSF’ye devredilen bankaları doğru tahmin etme oranı %85’tir. Diğer taraftan iki banka (Şeker Bank ve Turkish Bank) TMSF’ye devredilmediği halde modele göre devredilmesi gereken bankalar olarak görünmektedir. Faaliyetine devam eden 21 banka içinde bu oran %9’dur yani modelin başarılı bankaları doğru tahmin etme oranı %91’dir. Toplam başarı oranı ise yüzde 87.5’tir. Bununla birlikte Demirbank’ın TMSF’ye devrinin Danıştay tarafından iptali ekonomik olarak geri döndürülmesi zor bir işlemi gerektirse de bu karar kurduğumuz modelin tahmin gücünü arttıran bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira bu durumda Demirbank’ın hatalı tahminler arasından çıkarılması gerekmektedir ki bu da başarısız banka tahmininde hata

234 sayısını üçten ikiye düşürmektedir. Böylece TMSF’ye devredilen 19 banka içerisinde başarısız tahmin oranı yüzde 10’a düşmekte yani modelin TMSF’ye devredilen bankaları doğru tahmin etme oranı %90’a çıkmaktadır. Toplam başarı oranı ise yüzde 90’a yükselmektedir. Modele göre Türk bankacılık sektöründe fianansal başarının ölçümünde en başarılı göstergelerin başında Faaliyet Giderleri/Toplam Aktifler (F2), ikinci olarak Net Çalışma Sermayesi/Toplam Aktifler (S4), üçüncü sırada ise Faiz Giderleri/Toplam Giderler (G10) gelmektedir. Net Çalışma Sermayesi/Toplam Aktifler (S4)’deki artış bankanın iflas riskini azaltırken, Faaliyet Giderleri/Toplam Aktifler (F2) ve Faiz Giderleri/Toplam Giderler (G10)’deki bir artış iflas riskini arttırmaktadır.Yine Sermaye Yeterlilik Rasyosu da önemli bir açıklayıcı değişken olarak bulunmuştur. Aktif kalitesi, likidite ve karlılık rasyolarının ise ya açıklayıcılık gücü düşük çıkmış, ya aralarında çoklu doğrusal bağlantı tespit edilmiş yada iktisat teorisine ters sonuçlar ürettiği için modele konmamıştır. Bununla birlikte ekler bölümünde bunlarla ilgili sonuçlar verilmiştir.

Kurduğumuz modelin parametreleri sabit kalmak şartıyla herhangi bir bankanın Net Çalışma Sermayesi/Toplam Aktifler (S4), Faiz Giderleri/Toplam Giderler (G10) ve Faaliyet Giderleri/Toplam Aktifler (F2) rasyo değerleri modelde yerine konduğunda söz konusu bankanın 1 sene öncesinden iflas etme olasılığı hesaplanabilecektir. Böylece bir bankanın veya birden çok bankanın iflas etmesinin ve bunların neticesinde katlanılması gerekecek maliyetin azaltılması söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla çalışmamızın asıl katkısı banka iflasları yaşandıktan sonra birtakım tedbirlerin alınması, düzenlemelerin ve kaynak aktarımının yapılması yerine banka iflasları yaşanmadan tek tek tüm bankalara uygulanıp iflas etme riskiyle karşı karşıya kalacak bankaların 1 sene öncesinden tespit edilmesi ve gereki tedbirlerin alınmasına imkan verecek böyle bir modelin ortaya konmuş olmasıdır.

235 KAYNAKÇA

Kitaplar

Agenor, Pierre Richard ve Robert P. Flood, “Macroeconomic Policy, Speculative Attacks and Balance of PAyments Crises”, The Handbook of International Macroeconomics içinde, Ed. By Frederic Van Der Ploeg, Blackwell Publishes, Cambridge, MA 1994, ss.224-250.

Akgüç, Öztin, Yüz Soruda Türkiye’de Bankacılık, 2. Baskı, Gerçek Yayınevi, İstanbul,1989.

Aktaş, Ramazan; Endüstri İşletmeleri İçin Mali Başarısızlık Tahmini, T. İş Bankası Kültür Yayınları, Genel Yayın No: 323, 1993.

Aksoy, Tamer, Çağdaş Bankacılıkta Son Eğilimler ve Türkiye’de Uluslarüstü Bankacılık sistematik ve Analitik Bir Yaklaşım, SPK Yayını, Ankara 1998.

Apak, Suudi, Uluslararası Bankacılık-Finansal Sistemler, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul, 1995.

Artun, Tuncay, İşlevi, Gelişimi,Özellikleri ve Sorunlarıyla Türkiye’de Bankacılık, 2. Basım, Tekin Yayınları, İstanbul, 1983.

Artun, Tuncay, Türk Mali Sistemi (1980-1984), Değişim ve Maliyeti, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1985.

Aşıkoğlu, Yaman, Financial Liberalization Experience in Turkey, Preceedings of a Conference Held in Washington, USA on December, 1990, Central Bank of The Republic of Turkey, Ankara, 1990.

236

Basle Comittee on Banking Supervision, ,Operaional Risk Management, Basle 1998, No:42.

BDDK ve TMSF, Türk Bankacılık Sektörünün Güçlendirilmesine Yönelik Çabalar ve İmar Bankası Olayı, BDDK, TMSF, Ekim 2003.

Besis, Joel, Risk Management in Banking, John Willey and Sons, New York, July 2001.

BIS, Bank Restructuring in Practice”, BIS, August 1999.

BIS, International Convergence on Capital Measurement and Capital Standarts, BIS, Basle, 1988.

Boratav, Korkut, Faiz Politikası'nda Açmazlar, BDS Yayınları, 1989.

Büyükdeniz, Adnan, Türkiye’de Faiz Politikaları, Bilim ve Sanat Vakfı Yayın No:1, İstanbul, 1991.

Cade, E, Marging Banking Risks, Glenlake Publishing Company, Chicago, 1999.

Çolak, Ö.Faruk, Finansal Sistem ve Bankalar, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 1999.

Erdoğan, Niyazi; Dünya’da ve Türkiye’de Finansal Krizler, Türk Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma Uygulamaları, Kamu Bankaları Deneyimi,Yaklaşım Yayıncılık, Ankara, 2002.

Eğilmez, Mahfi ve Ercan Kumcu, Ekonomi Politikası, Teori ve Türkiye Uygulaması, İstanbul, Om Yayınevi, 1. bs, 2002.

237

Eyüpgiller, Servet, Banka İşletmeciliği Bilgisi, Kısmet Matbaası, Ankara, 1988.

Eyüpgiller, Servet, Bankalarda Denetim, Kısmet Matbaası, Ankara 1985.

Goldstein, M. and P.Turner, Yükselen Ekonomilerde Bankacılık Krizleri, Kökenler ve Politika Seçenekleri, Çeviren: Ali İhsan Karacan, Dünya Yayıncılık, İstanbul,1999.

Gujarati, D. N., Temel Ekonometri, (Çev. . Şenesen ve G. G. Şenesen), Literatür Yayıncılık, İstanbul,1999, s.500.

Günal, Mehmet, Türk Bankacılık Sektörünün Sorunları ve Geleceği, ATO, Ankara, Haziran 2001.

Güriş, Selahattin; Ebru Çağlayan, Ekonometri Temel Kavramlar, Der Yayınları, İstanbul, 2000.

Gürlesel, Can Fuat, Avrupa İç Pazarı 1992 ve Türk Bankacılık Sistemi: Sorunlar ve Çözüm Önerileri, TBB Yayın No.176, Ankara, 1993.

Heffernan, Shelagh; Modern Banking in Theory and Practice, John Wiley and Sons, 1996.

IMF, World Economic Outlook, IMF, 1998.

Kansu, Aydan, Döviz Kuru Sistemleri, Döviz Krizleri, Türkiye 1994 ve 2001 Krizleri, Derin Yayınları No.48, İstanbul 2004.

Karacan Ali İhsan, Bankacılık ve Kriz, Finans Dünyası Yayınları, No:1, İstanbul, 1996.

238

Kaval, Hasan; Bankalarda Risk Yönetimi, Ankara, Yaklaşım Yayınları, 2000.

Kazgan, Gülten, Tanzimattan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Mart 2002, İstanbul.

Kepenek, Yakup ve Nurhan Yentürk, Türkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi, 12. Basım, İstanbul, 2001.

Kip, E.; Ekonometrik Yöntemler: Teori ve Uygulama, Gazi niversitesi Yayın No:209, 1997.

Kolko, J., Restructuring The World Economy, New York.Pantheon Books, 1988.

Köseoğlu M. ve R. Yamak, Uygulamalı İstatistik, Derya Kitabevi, Trabzon, 2002.

Krugman Paul ve Maurice Obstfeld, International Economics Theory and Policy, Fifth Edition, 2001.

Küçükbıçakçı, Ramazan; Banka Yeniden Yapılandırma Programları ve Ekonomik Sonuçları, TCMB Bankacılık Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü, Ankara, Ağustos 2004.

McKinnon , I. R, Financial Liberalization in Retrospect: Interest Rate Policies in LDC's in the State of Development Economics, Progress and Perspectives, Basil Blackwell, NewYork, 1988.

McKinnon, Robert , Money and Capital in Economic Development, The Brooking Institution.Washington D.C., 1973.

239

Mishkin, Frederic S., Money Banking and Financial Markets, New York, Addison Wesley (5. baskı), 1998.

OECD, Banks Under Stress, Paris, 1992.

Options”, BIS Economic Papers, No:46, October 1996.

Öçal, Tezer, Ö.Faruk Çolak, Selahattin Togay, ve Kadir Eser, Para Banka Teori ve Politika, Gazi Kitabevi, Mart 1997.

Özer, Hüseyin; Nitel Değişkenli Ekonometrik Modeller: Teori ve Bir Uygulama, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, Mayıs 2004.

Parasız , İlker, Modern Bankacılık Teori ve Uygulama, Kuşak Ofset, İst, 2000.

Selçuk, Faruk ve A. Rantanen, Türkiye'de Kamu Harcamaları ve Kamu Borçlanması: Mali Disiplin Gereği Üzerine Gözlem ve Öneriler, TÜSİAD, İstanbul, 1996.

Seyidoğlu, Halil, Uluslararası İktisat, Güzem Can Yayınları No.20, İst. 2003.

Sönmez, Sinan, Dünya Ekonomisinde Dönüşüm Sömürgecilikten Küreselleşmeye, İmge kitabevi, Mart 1998.

Spiegel, M.R., İstatistik: 870 Çözümlü Problem, (Çev: A. Ayaydın, M. Turanlı, İ. H. Armutlu ve Ş. Bülbül), Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul, 1995.

Takan, Mehmet Bankacılık, Teori, Uygulama ve Yönetim, Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, Kasım 2002.

240 Tarlan, Selim, Tarihte Bankacılık, Maliye Bakanlığı, Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Yayın No:1986/283, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1986.

TBB, 40. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türk Bankacılık Sistemi “1958-1997”, TBB yayın No.207, İstanbul, Ekim 1998.

Tezel, Yahya Sezai, Cumhuriyet Dönemi’nin İktisadi Tarihi (1923-1950), 2. Baskı, Yurt Yayınları, Ankara, 1986.

Uludağ, Dilek T., Aracı Kurumların Mali Yapılarını Güçlendirmeye Yönelik Bir Yöntem: Sermaye Yeterliliği, SPK Yayın No:134, Nisan 2001.

Uygur, Ercan; Ekonometri: Yöntem ve Uygulama, Ankara, İmaj Yayıncılık.

Uygur, Ercan, Financial Liberalization and Economic Performance in Turkey, TCMB yayını, Ankara, 1993.

Yay, Gülsün Gürkan, 1990’lı Yıllardaki Finansal Krizler ve Türkiye Krizi, Yeni Türkiye, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, Cilt II, ss.1234-1248, 2001.

Yay, Turan , Gülsün Gürkan Yay ve Ensar Yılmaz, Küreselleşme Sürecinde Finansal Krizler ve finansal Düzenlemeler, İTO Yayın No:2001-47, İstanbul, 2001.

Yurtsever, Barlas, “Cumhuriyet’in 75. Yılına Girerken Türk Bankacılığı”, 75 Yılda Paranın Serüveni, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1998, ss.135-152.

Zarakolu, Avni, Para ve Banka, 1985.

Zarakolu, Avni, Cumhuriyet’in 50. Yılında Memleketimizde Bankacılık, TBB Yayın No: 61, Ankara, 1973.

241 Makaleler

Ackerlof, George, “The Market for “Lemons”: Quality Uncertainty and The Market Mechanism”, The Quarterly Journal of Economics, Vol.LXXXIV, No:, August 1970, ss.488-500.

Agenor, Pierre Richard, “Exchange Rate Regimes and Currency Crises”, Haziran 2001, (çevrimiçi) http://www.worldbank.org/wbiplmacroprogram/mm/mmc/activities (20 Nisan 2006)

Aghion, Philippe, Philipp Bacchetta, Abhijit Banerjee, “Currency Crises and Monetary Policy in An Economy With Credit Constraints”, May 2000, (çevrimiçi) http://www.szgerzensee.ch/download/wp.0007.pdf (25 Nisan 2005)

Altınok, Tevfik; “Son Beş Yılda Tarihe Malolan Bankalar TMSF’ye Devir Noktasına Nasıl ve Niçin Geldiler”, Finans Dünyası, Ekim 2003, ss.26-31.

Aktaş, Ramazan; Mete Doğanay, Birol Yıldız, Mali Başarısızlığın Öngörülmesi: İstatistiksel Yöntemler ve Yapay Sinir Ağı Karşılaştırması, SBF Dergisi, Cilt:58, Sayı:4, Yıl:2003, s.2. (çevrimiçi) www.politics.ankara.edu.tr/dergi_makale.php (20 Aralık 2006)

Avkiran, Nemci Kemal, “The Evience of Efficiency Gains: The Role of MErgers and the Benefts to the public”, Journal of Banking and Finance, Vol:23, 1999, ss.991-1013.

Aydan Aydın-Pelin Ataman Erdönmez-Alpan İnan-Burçak Tulay, Bankacılıkta Mali Bünye Sorunları ve Yeniden Yapılandırmada Ülke Uygulamaları, TBB Bankacılık ve Araştırma Grubu, Şubat 2000.

242

Aydoğan, K. “An Investigation of Performance and Opertional Efficiency in

Turkish Banking Industry”, T.C. Merkez Bankası Tartışma Tebliği,

No:9022, Mayıs 1990.

Aziz, J. “Currency Crises in Search of Common Elelments”, IMF Working Papers, May 2000.

Blindir, Alan S. and Joseph E. Stiglitz, “Money, Credit Constraints and Activity”, The American economic Review. Area Papers and Proceedings, Vol:73, No:2, May 1983, ss.205-213.

Burdisso, Tamara, “Prudential Regulations, Restructuring and Competition : The Case of the Argentine Banking Industry”, Argentine Central Bank’s Research Department, Working Paper No:10, October 1999.

Burdisso, Tamara and Laura D’Amato, “Prudential Regulations, Restructuring and Competition:The Case of the Argentine Banking Industry”, (çevrimiçi) www.cemla.org/pdf/red-iv-ba.pdf. (10.06.2005)

Canbaş, Serpil; Altan Çabuk, Süleyman Bilgin Kılıç, “Prediction of Commercial Bank Failure via Multivariate Statistical Analysis of Financial Structures: The Turkish Case”, European Journal Of Operational Research, 166 (2005) 528-546, ss.528-546.

Chadha, B. ve D. Folkerts-Landau, 1999, “The Evolving Rok of Banks in İnternational Capital flows(1) “Martin Feldstein (Ed.) International Capital Flows (A National Bureau of Economic Research Conferce Report-Procedings of a Canference Hold in Woodstock) Vt., on Dtc.17-18,1997) Chicago: The University of Chicago Press, ss.191-234.

243

Chang, Roberta ve Andres Velasco, “The Asian Financial Crisis in Perspective”, Private CApital Flows in the Age of Globalization, The Aftermath of the Asian Crisis, Edited by Uri Dadush, Dipak Dasgupta, Marc Uzan, Edgar Elger Publishing, 2000, s.36.

Clarke, R, "Equilibrium Interest Rates and Financial Liberalization in Developing Countries", The journal of Development Studies. Vol:32, No:3, February, 1996, ss. 405-409.

Collier, P. and C. Mayer, "The Assessment: Financial Liberalization, Finacial Systems And economic Growth ", OREP, Vol. 15, No:4, 1989, ss.8-10

Corsetti Giancarlo, Paola Pesenti, Nouriel Roubini, “Paper Tigers? A Model of the Asian Crises”, December 1998. (çevrimiçi) http://www.nber.org.papers/w6783 (19 Nisan 2005)

Giarcarlo Corsetti, Paola Pesenti, Nouriel Roubini, “What Caused the Asian Currency and Financial Crisis”, September, 1998, s.43. (çevrimiçi) http://www.stern.nyu.edu./globalmacro/Asiancrisis.pdf , (18.09.2005)

Çokaklı, Serdar; “Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma: Japonya Örneği”, (çevrimiçi), http://www.bddk.org.tr./turkce/yayinlar veraporlar/rapor/bddk/mspd/2002-2.pdf,2002 (4 Kasım 2005)

Değirmenci, Nihal; “Sermaye Yeterliliği Konusunda Basel Standartları ve Seçilmiş Bazı Ülkelerdeki Uygulamaların Değerlendirilmesi”, TCMB, Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi, 2003. (çevrimiçi)http://www.tcmb.gov.tr/kutuphane/TURKCE/anasayfa.html. (13 Aralık 2006)

244 Demirgüç-Kunt, Aslı, Enrica Detragiache, “Financial Liberalization and Financial Fragility”, IMF Working Paper, WP/98/83, June 1998. (çevrimiçi), http://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/wp9883.pdf. (17.09.2005)

Diamond, D.W.and P.H. Dybvig, “Bank Runs, Deposit Insurance and Liquidity” Journal Of political Economy, Vol.91, No:31, 1983.

Dowd, Kevin, “Deposit Insurance: Askeptical view”, Federal Reserv Bank of St. Louis Review, Vol:75, No:1, JAnuary/February 1993, ss.14-17.

Duvan, Berke, “Türk Bankacılık Sisteminde Tahsili Gecikmiş Alacakların Tasfiyesi ve Şirket borçlarının Yapılandırılması”, Uzmanlık Tezi , DPT Yıllık Programlar ve Konjonktür Değerlendirme Genel Müdürlüğü Mali Piyasalar Dairesi, Ankara, Kasım 2001, http://ekutup.dpt.gov.tr/banka/duvanb/borç.pdf. (10.06.2005)

Dziobek, Claudia, “ Market Based Policy Instruments for Systemic Bank Restructuring”, IMF Working Paper, 1998, (çevrimiçi), http://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/wp98.113.pdf (30 Ekim 2006)

Dziobek, C., Pazarbaşıoğlu, C., “Lessons from Systemic Bank Restructuring: A Survey of 24 Countries"” IMF Working Paper, WP/97/161, December 1997.

Edwards, F. ve F.Mishkin “The Becline of Traditional Banking: Implications for Financial stubility and Regulatory Polic” Federal Reserve Bank of New York Economic Policy Review, Temmuz 1995, ss.27-45.

Eichengreen B. and A. Fishlow, “Contending with Capital Flows: What is DifferentAbout the 1990s", Capital Flows and Financial Crises, Itheca, NY:Cornell Un. Press, 1998, ss.23-68.

245 Erdönmez, Pelin Ataman, “Ekonomik Kriz Sonrası Kurumsal Yeniden Yapılandırma Sreci”, Bankacılar Dergisi, Sayı:43, 2002, (çevrimiçi) http://www.tbb.org.tr/turkce/dergi/dergi43/kurumsal.doc. (25.04.2005)

Erdönmez, Pelin Ataman ve Burçak Tulay, “Seçilmiş Ülkelerde Borç Yeniden Yapılandırması uygulamaları”, TBB Bankacılık ve Araştırma Grubu, Mart 2001.

Erdönmez, Pelin Ataman, “Brezilya’da Banka Yeniden Yapılandırması ve Kamu Bankaları’nın Özelleştirilmesi”, TBB, Aralık 2000.

Erdönmez, Pelin Ataman, “Japonya Mali Krizi”, TBB, Bankacılık ve Araştırma Grubu, Nisan 2002.

Ersel, Hasan, Managing Financial Liberalization in Turkey: Consistent Banking Regulation, http://www.worldbank.org/mdf/mdf3/papers/finance/Ersel.pdf. (13.06.2005)

Esen, Oğuz, “Bankacılık Krizleri, Yeniden Yapılandırma Programları ve Türk Bankacılık Sektörü”, ESİAD, Siyasa, Yıl:1, Sayı:1, Bahar 2005.

Esquivel, Gerardo ve Felipe B. Larrain, “Explaining Currency Crises”, June 1998, (çevrimiçi) http://www.cid.harvard.edu/hiidpapers/explainfinal.pdf (22 Mart 2005)

Flood R. and P. Garber, “Collapsing Exchange Rate Regimes: Some Linear Examples”, Journal of International Economics, August 1984, ss.1-13.

Fry ,M.J. "Models of Financially Repressed Developing Economies", World Development, 1982, Vol.10, No:9, ss.731-750.

246 Fry, Maxwell J. “The Right Interest Rate Policy for Rapid Economic Growth”, The University of Birmingham, International Finance Group Working Paper IFGWP 92-05, Birmingham: the University of Birmingham, 1992.

Goldstein, M. and P.Turner, “Banking Crises in Emerging Economies:Origins and Policy Options”, BIS Economic Papers, No:46, October 1996.

Greenwood, John, “The Real Issues in Asia”, Fall 2000. http://www.cato.org/pubs/journal/cj20n2/cj20n2/cj20n2-1.pdf (16.04.2005)

Griffith-Jones, ve B.Stallings “New Global Financial Trends: “Implica tions For Development” barbara Stallings (ed.) Global change, Regional Response: The New International Contexte of Development, 2. Baskı, New York, Cambridge University Press, ss. 143-173.

Hardy, Daniel C. and Ceyla Pazarbaşıoğlu, “Leading Indıcators of Banking Crises: Was Asia Different?”, IMF Working PAper, No:98/11, http://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/wp9891.pdf (16 Ekim 2006)

Hawkins, John, “Bank Restructuring in South-East Asia”, BIS Policy Papers, 1999, ss.197-221.

IMF, Argentina : Selected Issues Statistical Annex”, IMF Staff Country Report No:00/160.

IMF, “Financial Sector Crisis and Restructuring: Lessons from Asia”, IMF Occasional Paper, January 2000, No:188.

IMF, “Recovery From the Asian Crisis and the Role of the IMF”, IMF Staff Report, June 2000, No:00/05.

247 Juan, Aristobulo de, “Restructuring And Resolution Comparative Experiences”, The World Bank, (çevrimiçi), http://www.Worldbank.org/wbi/banking/fincespolicy/criticalissues2003/pdf/dej uan.pdf (18 Ekim 2006)

Kahler, M. ; “Introduction: Capital Flows and Financial Crises in the 1990s”, Capital Flows and Financial Crises, Itheca, NY: Cornell Un. Press, ss.1-22, 1998.

Kamin, Steven B., “The Current International Financial Crisis: How Much is Now? June 1999. (çevrimiçi) http://www.federalreserv.gov/pubs/ifdp/999/6346/ifdp636.pdf (09.04.2005)

Kaminsky, G.L., “Currency and Banking Crises: The Early Warning of Distress”, IMF Working Papers, No:178, December 1999.

Graciela L. KAminsky ve Carmen M. Reinhart, “Financial Crises in Asia and Latin America: Then and Now”, The American Economic Review, May 1998, Vol:88, No:2, ss. 444-448.

Kaminsky, G. ve C.M. Reinhart, “The Twin Crises: Causes of Banking and Balance of Payments problems”, American Economic Review, Vol:89, No:3, 1999, ss. 473-500.

Kanaya, Akihiro and David Woo, “The Japanese Banking Crisis of the 1990s: Sources and Lessons”, IMF Working Paper, (çevrimiçi), http://wb- cucar.chula.ac.th/Papers/imf/wp2000/wp0007.pdf, (30 Ekim 2005)

Karamustafa, Osman, “Bankalarda Temel Finanasal Karakteristikler: 1990- 1997 Sektör zerinde Ampirik Bir Çalışma”, İMKB Dergisi, Cilt 3, Sayı 9, 1999.

248

Karsak, E. Ertuğrul, “Meksika’da Yaşanan Ekonomik Gelişmeler ve Diğer Gelişmekte Olan Piyasalara Etkileri”, Banka ve Ekonomik Yorumlar, Haziran 1995.

Kaya, Yasemin Türker, “Türk Bankacılık Sektöründe CAMELS Analizi”, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu MSPD Çalışma Raporu, No:2001/6.

Keeley, Michael C., “Deposit Insurance, Risk and Market Power in BAnking”, The American Economic Review, December 1990, ss.1183-1200.

Kenan, Yusuf, Standart & Poors’s The Emerging Market Origination Team, “Finansal Sistemin Kırılganlığının Temel Sebepleri”, Çev:, Yusuf Kenan Active Bankacılık ve Finans Dergisi, Sayı:18, Mayıs-Haziran 2001.

Krugman, Paul, “A Model of Balance of Payments Crises”, Journal of Money, Credit and Banking, August 1979, ss.311-327.

Kespiç, Cüneyt Yenal; Ercan Baldemir ve Esat Bakımlı, “Ülke Riski Ölçüm Problemi: Türkiye İçin Bir Model Denemesi” (çevrimiçi) http://www.mu.edu.tr/departments/iibf/eee/113.pdf (25 Ekim 2005)

Kurdaş, Kemal, "Ekonomide Bunalıma Doğru", Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Yıl:31, Şubat, Sayı: 2, 1994, ss.41-53.

Lanyi, Antony and Rüştü Saraçoğlu, “Interest Rate Policies in Developing Countries”, IMF Occasional Paper, No:22, 1983.

Leftwich, Adrian, “Governance, Democracy and Development in the Third World”, Third World Quarterly, 1993, Vol:14, ss.1-25.

249

Lindgren, Carl Johan; Tomas J.T. BAlino, CharlesEnoch, Anne-MArie Gulde, MArc Quinty and Leslie Teo, “Financial Sector Crisis and RestructuringLessons from Asia”, IMF Occasional Paper, No:188,1999, (çevrimiçi), http://www.imf.org/external/pubs/ft/op/opfinsec/op188.pdf (02.04.2005)

Martinez, Guillermo Ortiz, “What Lessons Does The Mexican Crisis Hold for Recovery in Asia?”, Finance&Development, IMF, June 1998.

McCullogh, J. Huston, “Banking Without Tax-Based Deposit Insurance”, Federal Reserv Bank of St. Louis Review, Vol:75, No:1, January/February 1993, ss.18-21.

Mester, L.J., “Curing Our Ailing Deposit Insurance System”, Federal Reserv Bank Of Philedelphia Business Review,, September/October 1990, ss.13-24.

Mishkin, Frederic S., “Lessons From The Asian Crisis”, April 1999, (çevrimiçi) http//www.nber.org/papers/w7102, (25.06.2005)

Molho, L. E. Interest Rates, Saving and Investment in Developing Countries: A Reexamination of the McKinnon-Shaw Hypotheses, IMF Staff Papers, Vol.:33, No:1, 1986.

Morisset, J., "L'Affection Du Financement Extern Dans un Pays en Voix de Development: Une modele de Portfeuille", Revue d'Economie Politique, Jul, 1989, ss.135-152. Nagaso, Hiroshi, “The Financial Crises in Japan During the 1990s: How the Bank of Japan Responded and the Lessons Learnt”, BIS Papers, No:6, October 2001.

250 Nyberg, Peter; “Authorities’ Roles and Organizational Issues in Systemic Bank Restructuring”, IMF Working Paper, Temmuz 1997, (çevrimiçi), http://www.imf.org/external/pubs/ft/wp/wp9792.pdf (30 Eylül 2006)

Martinez, Jose de Luna, “Management Resolution of Bankin Crisis: Lessons from the Republic of Korea and Mexico”, World Bank Discussion Paper, No:413, March 2000.

Mc Callie, J.D. “ Early Warrings of the Hazards of Federal Deposit Insurance at The Time of Its Inception” History of Political Economy 27:4 1995.

McKinnon, R., " Financial Liberalization and Economic Development : A Reassessment Of interest Rate Policies in Asia and Latin America",OREP; Vol.:5, No:4, 1989, ss.29-54.

Mishkin, Frederic S. “Undarstanding Financial Crises:A Developing Country Perspective”, Annual World Bank Conference on Development Economics edited by Michael Bruno and Boris Pleskovic, The World Bank, Washington, D.C., 1996, ss.29-62.

Ohlson J.S., “Financial Ratios nad the Probabilistic Prediction of BAnkruptcy”, Journal of Accounting Research, 19, Summer 1980, ss.109-131.

Palombo, Lüziet, “Banka Birleşmeleri ve Satın Almaları, Bankacılar, Mart 1997, Sayı:20, ss.1-18.

Parasız, İlker, “Türkiye’de Bankacılığın Tarihsel Gelişimi” 75. Yılda Paranın Serüveni, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1998, ss.109-114.

Pekkaya, S., E. M. Aydoğan, A. Tosuner, “Türk Bankacılık Sektöründe Finansal Risk Analizi”, İşletme ve Finans Dergisi, Sayı:197, Ağustos 2002.

251 Puga, F. “The Brazilian Financial System:Recent Restructuring, International Comparisons and Vulnerability to a foreign Exchange Crisis”, MBNDES Economic Department, 1999.

Reinhart C.M,.and V.R. Reinhart, “Some Lessons for Policy Makers Who Deal with the Mixed Blessing of Capital Inflows”, M. Kahler (1998), Capital Flows and Financial Crises, Itheca, NY: Cornell Un. Press, ss.93-127, 1998.

Reisoğlu, Seza, 4491 Sayılı Yasa ile Değişik Bankalar Kanunu Şerhi, Doğuş Matbaacılık, Ankara, 2000.

Sachs, Jeffry “Alternative Approaches to Financial Crises in Emerging Markets”, Aralık 1995, (Çevrimiçi) http//www.cid.harvard.edu/hiid/568.pdf. (18.06.2005)

Sayılgan, Şevket, “Bankacılık Sisteminin Güncel Sorunları ve Çözüm Önerileri”, Finans Politik&Ekonomik Yorumlar, Sayı:473, Ağustos 2003.

Stiglitz, Joseph E. and Andrew Weiss, “Credit Rationing in mArkets with Imperfect Information”, American Economic Review, Vol:71, June 1981, ss.400-405.

Sümer, Kutluk Kağan, “Sosyal Bilimler Araştırmalarında Tasnif Edilmiş Bağımlı Değişkenler”, İ.Ü. İktisat Fakültesi Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi,Sosyoloji Konferansları, 27. Kitap, İstanbul, 2003, ss.75-92.

TBB, “1995 Yılındaki Kriz Sonrasında Meksika Bankacılık Sistemi”, TBB Bankacılık ve Araştırma Grubu, Nisan 2002.

252 Uluğbay, Hikmet, "Kur -Faiz Politikalarının Dış Borçlanma Üzerindeki Etkileri", Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Cilt:18, Sayı:169, Temmuz 1994, ss. 30-41.

Uygur, Ercan, Krizden Krize Türkiye: 2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizleri, Türkiye Ekonomi Kurumu, Tartışma Metni, No:2001/1, 7 Nisan 2001.

Villanueva, Delano and Abras Mirakhor, “Strategies for Financial Reforms: Interest Rate Policies, stabilization and Bank Supervision in Developing Countries”, IMF Staff Paper, Vol:37, No:3, 1990, ss. 512-516.

Warr, P.G., “What HAppened to Thailand?”, The World Economy, Vol:22, No:5, July 1999.

Weller, Christian, “Financial Crises After Financial Liberalization:Exceptional Circumstances or Structural Weakness?”, (çevrimiçi), http://www.zei.de/download/zei_wp/B99-15.pdf. (11.06.2006)

Wheelock, David C., “Deposit Insurance and Bank Failures:New Evidence From the 1920s”, Economic Inquiry, July 1992, ss.530-543.

Wijenbergen, V. "Credit Policy, Inflation and Growth in a financially Repressed Economy", Journal of Development Economics, Vol:13, No:1/2, 1991, ss. 45-65.

World Bank, “Global Economic Prospects and the Developing Countries”, World Bank Report, 1998/99.

Yeldan, Erinç, “Türkiye’de IMF Destekli Enflasyonla Mücadele Programı, Bir İstikrar ve Düzen Programımı, Yoksa Fakirleşme ve Mali Kaos Reçetesi mi?, Yeni Türkiye, Yıl:7, Sayı 41, Eylül-Ekim 2001, ss. 570-585.

253 RAPORLAR

BDDK, Bankacılık Sektörü Değerlendirme Raporu, BDDK Ekonomik Değerlendirmeler Dairesi, Ekim 2001

BDDK, Finansal Piyasalar Raporu, BDDK, Eylül 2006.

İTO, İTO Ekonomik Raporu, Mayıs 1983.

RG: 08.02.2001 Sa:24312.

TBB, Bankalarımız 1998, TBB Yayını, İstanbul, 1999.

TBB, Bankalarımız 1999, TBB Yayını, İstanbul, 2000.

TBB, Bankalarımız 2000, TBB Yayını, İstanbul, 2001.

TC Maliye Bakanlığı Yıllık Raporları, 1990.

TC Maliye Bakanlığı Yıllık Raporları, 1995

TC Maliye Bakanlığı Yıllık Raporları, 2000.

TCMB, Faiz Politikası ve Para Kredi Gelişmeleri, T.C.M.B. Raporu, 1990.

TCMB, Finansal İstikrar Raporu, TCMB, Aralık 2006.

TÜSİAD, 1985 Yılına Girerken Ekonomi'ye Genel Bakış, TÜSİAD Ekonomik Raporu, 1985.

TÜSİAD, 1990 Yılına Girerken Türk Ekonomisi, TÜSİAD, 1990.

254

EKLER

1. Rasyolarda Kullanılan Formüller

Likit Aktifler = Nakit Değerler + Bankalar + Diğer Mali Kurumlar + Interbank + Menkul Değerler Cüzdanı + Mevd. Munz. Karşılık. Ortalama Aktifler = (Toplam Aktifler(1.yıl) + Toplam Aktifler(2.yıl)) / 2 Ortalama Özkaynaklar = (Özkaynaklar(1.yıl) + Özkaynaklar(2.yıl)) / 2 Ortalama Ödenmiş Sermaye = (Ödenmiş Sermaye(1.yıl) + Ödenmiş Sermaye(2.yıl)) / 2 Mevduat Dışı Kaynaklar = Interbank + TCMB + Alınan Diğer Krediler + Fonlar + Çıkarılan Menkul Kıymetler Gayrinakdi Krediler = Toplam Nazım Hesaplar - Diğer Nazım Hesaplar Net Çalışma Sermayesi = Özkaynaklar + Toplam Kar - Bağlı Menkul Kıymetler hariç Duran Aktifler Toplam Kar = Dönem Karı + Geçmiş Yıl Karları Döviz Pozisyonu = YP Pasifler - YP Aktifler Duran Aktifler = Takipteki Alacaklar + İştirakler + Bağlı Ortaklıklar + Bağlı Menkul Kıymetler + Sabit Kıymetler Getirili Aktifler = Krediler + Menkul Değerler Cüzdanı + Bankalar + Interbank + KYAK Dev.Tah.Hes. Götürülü Aktifler = Mevduat + Mevduat Dışı Kaynaklar Toplam Gelirler = Faiz Gelirleri + Faiz Dışı Gelirler Toplam Giderler = Faiz Giderleri + Faiz Dışı Giderler Faiz Gelirleri = Kredilerden Alınan Faiz + Menkul Değerler Cüzdanı + Bankalardan + Interbank + Diğer Faiz Gelirleri Diğer Faiz Gelirleri = Mevduat Munzam Karşılıklarından + Diğer Faiz Giderleri = Mevduata Verilen Faiz + Kullanılan Kredilere Verilen Faiz + Diğer Faiz Giderleri Diğer Faiz Giderleri = Interbanka Verilen Faizler + Çıkarılan Menkul Kıymetlere Verilen Faiz + Diğer Takipteki Alacaklar Sonrası Net Faiz Geliri = Faiz Gelirleri - Faiz Giderleri - Takipteki Alacaklar Provizyonu Faiz Dışı Gelirler = Komisyon Gelirleri (net) + Kambiyo Gelirleri (net) + Sermaye Piyasası İşlem Gelirleri(net) + Diğer Komisyon Gelirleri (net) = Alınan Ücret ve Komisyonlar - Verilen Ücret ve Komisyonlar Kambiyo Gelirleri (net) = Kambiyo Karları - Kambiyo Zararları Sermaye Piyasası İşlem Gelirleri(net) = Sermaye Piyasası İşlem Karları - Sermaye Piyasası İşlem Zararları Diğer Faiz Dışı Gelirler = İştirak ve Bağlı Ortaklıklardan Alınan Kar Payları + Olağanüstü Gelirler + Diğer Faiz Dışı Giderler = Personel + Kıdem Tazminatı + Diğer Provizyonlar + Vergi ve Harçlar + Kira + Amortisman + Diğer Diğer Faiz Dışı Giderler = Olağanüstü Giderler + Diğer Faaliyet Giderleri = Personel Giderleri + Kıdem Tazminatı + Amortisman + Kira Ayrılan Provizyonlar = Kıdem Tazminatı Provizyonu + Takipteki Alacaklar Provizyonu + Vergi Provizyonu + Diğer Provizyonlar Vergi Öncesi Kar = Takipteki Alacak Sonrası Net Faiz Geliri + Faiz Dışı Gelirler - Faiz Dışı Giderler Net Kar = Vergi Öncesi Kar - Vergi Provizyonu

2. Bankalar, 31.12.2000 itibariyle bulundukları gruplarda alfabetik olarak sıralanmıştır. 3. Grup bilgileri ilgili yıl sonu itibariyle grupta yer alan bankaların bilgilerinden oluşmuştur. Bu nedenle, bazı yıllarda grup toplamları, gruplar altında sıralanan bankaların toplamlarından oluşmamaktadır. 4."Sermaye Standart Rasyosu" T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’nın 30 Haziran 1998 tarih ve 23388(mükerrer) sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan Tebliği gereğince hesaplanan "Sermaye Tabanı / Risk Ağırlıklı Varlıklar, Gayrinakdi Krediler ve Yükümlülükler" rasyosudur. Bu veriler bankalarımız tarafından gönderilmiş olup, Birliğimizce bir hesaplama yapılmamıştır.

255

ÇALIŞMADA KURULAN DİĞER LOGİT MODELLERİ

1)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/30/06 Time: 14:45 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C -21.32318 8.630714 -2.470616 0.0135 S4 -0.595387 0.224181 -2.655835 0.0079 G10 0.278662 0.109814 2.537585 0.0112 F2 1.650827 0.716530 2.303920 0.0212 A2 -0.135310 0.057158 -2.367316 0.0179 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.289850 Akaike info criterion 0.700543 Sum squared resid 2.940449 Schwarz criterion 0.911653 Log likelihood -9.010857 Hannan-Quinn criter. 0.776874 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.225271 LR statistic (4 df) 37.33002 McFadden R-squared 0.674415 Probability(LR stat) 1.54E-07 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

ÇOKLU DOĞRUSAL BAĞLANTI YOK ANCAK A2’NİN KATSAYI İŞARETİ(-)

S4 G10 F2 A2 S4 1 0.053803 0.065275 -0.87805 G10 0.053803 1 -0.57114 -0.0434 F2 0.065275 -0.57114 1 -0.00716 A2 -0.87805 -0.0434 -0.00716 1

S4 G10 F2 A2 S4 4.506235 -0.33149 -0.45525 3.93905 G10 -0.33149 1.513504 0.884498 -0.21904 F2 -0.45525 0.884498 1.532382 -0.35036 A2 3.93905 -0.21904 -0.35036 4.446666

256 BANKALAR P(La)=1/(1+e(-z)) Gerçekleşen Tahmin Adabank A.Ş. 9.49983E-07 0 0 Akbank T.A.Ş. 8.41864E-05 0 0 Alternatif Bank A.Ş. 0.030137707 0 0 Anadolubank A.Ş. 0.112407169 0 0 Bayındırbank 0.303430856 1 0 Birleşik Türk Körfez Bankası A.Ş. 0.07374144 0 0 Denizbank A.Ş. 0.005391997 0 0 Ege Giyim Sanayicileri Bankası A.Ş. 0.97133095 1 1 Fiba Bank A.Ş. 2.77433E-08 0 0 Finans Bank A.Ş. 0.170032718 0 0 İktisat Bankası T.A.Ş. 1 1 1

Kentbank A.Ş. 0.75294872 1 1 Koçbank A.Ş. 0.003128926 0 0 Milli Aydın Bankası T.A.Ş. 0.99907849 1 1 MNG Bank A.Ş. 0.071728866 0 0 Oyak Bank A.Ş. 0.000822529 0 0 Pamukbank T.A.Ş. 0.309663358 0 0 Sitebank A.Ş. 0.999995926 1 1 Şekerbank T.A.Ş. 0.72106168 0 1 Tekstil Bankası A.Ş. 0.125604874 0 0 Toprakbank A.Ş. 0.988589574 1 1 Turkish Bank A.Ş. 0.494226282 0 0 Türk Dış Ticaret Bankası A.Ş. 0.07992925 0 0 Türk Ekonomi Bankası A.Ş. 0.004917395 0 0 Türkiye Garanti Bankası A.Ş. 0.131032835 0 0 Türkiye İmar Bankası T.A.Ş. 0.381725186 0 0 Türkiye İş Bankası A.Ş. 0.083015464 0 0 Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. 0.030632686 0 0 Bank Ekspres A.Ş. 0.101454119 1 0 Bank Kapital Türk A.Ş. 0.996753755 1 1 Demirbank T.A.Ş. 0.31788337 1 0 Egebank A.Ş. 0.960283911 1 1 Eskişehir Bankası T.A.Ş. 0.966766767 1 1 Etibank A.Ş. 0.994894533 1 1 Interbank 0.968941445 1 1 Sümerbank A.Ş. 0.981451874 1 1 Türk Ticaret Bankası A.Ş. 0.996440759 1 1 Türkiye Tütüncüler Bankası Yaşarbank A.Ş. 0.901533153 1 1 Yurt Ticaret ve Kredi Bankası A.Ş. 0.9970724 1 1 Ulusal Bank T.A.Ş. 0.971943453 1 1

257 2)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/27/06 Time: 23:38 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C 6.542976 2.819559 2.320567 0.0203 S4 -0.595387 0.224181 -2.655831 0.0079 G11 -0.278662 0.109814 -2.537582 0.0112 F2 1.650827 0.716531 2.303917 0.0212 A2 -0.135310 0.057158 -2.367313 0.0179 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.289850 Akaike info criterion 0.700543

Sum squared resid 2.940449 Schwarz criterion 0.911653 Log likelihood -9.010857 Hannan-Quinn criter. 0.776874 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.225271 LR statistic (4 df) 37.33002 McFadden R-squared 0.674415 Probability(LR stat) 1.54E-07 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

ÇOKLU DOĞRUSAL BAĞLANTI YOK ANCAK G11 VE A2’NİN KATSAYI İŞARETLERİ (-)

S4 G11 F2 A2 S4 1 -0.0538 0.065275 -0.87805 G11 -0.0538 1 0.571144 0.043404 F2 0.065275 0.571144 1 -0.00716 A2 -0.87805 0.043404 -0.00716 1

S4 G11 F2 A2 S4 4.506235 0.331494 -0.45525 3.93905 G11 0.331494 1.513504 -0.8845 0.219038 F2 -0.45525 -0.8845 1.532382 -0.35036 A2 3.93905 0.219038 -0.35036 4.446666

258 BANKALAR P(La)=1/(1+e(-z)) Gerçekleşen Tahmin Adabank A.Ş. 9.49942E-07 0 0 Akbank T.A.Ş. 8.41827E-05 0 0 Alternatif Bank A.Ş. 0.03013642 0 0 Anadolubank A.Ş. 0.112402779 0 0 Bayındırbank 0.303421556 1 0 Birleşik Türk Körfez Bankası A.Ş. 0.073738435 0 0 Denizbank A.Ş. 0.005391761 0 0 Ege Giyim Sanayicileri Bankası A.Ş. 0.971329725 1 1 Fiba Bank A.Ş. 2.77421E-08 0 0 Finans Bank A.Ş. 0.170026509 0 0 İktisat Bankası T.A.Ş. 1 1 1

Kentbank A.Ş. 0.752940536 1 1 Koçbank A.Ş. 0.003128789 0 0 Milli Aydın Bankası T.A.Ş. 0.99907845 1 1 MNG Bank A.Ş. 0.071725936 0 0 Oyak Bank A.Ş. 0.000822493 0 0 Pamukbank T.A.Ş. 0.309653952 0 0 Sitebank A.Ş. 0.999995926 1 1 Şekerbank T.A.Ş. 0.72105283 0 1 Tekstil Bankası A.Ş. 0.125600042 0 0 Toprakbank A.Ş. 0.988589078 1 1 Turkish Bank A.Ş. 0.494215283 0 0 Türk Dış Ticaret Bankası A.Ş. 0.079926014 0 0 Türk Ekonomi Bankası A.Ş. 0.00491718 0 0 Türkiye Garanti Bankası A.Ş. 0.131027825 0 0 Türkiye İmar Bankası T.A.Ş. 0.381714802 0 0 Türkiye İş Bankası A.Ş. 0.083012115 0 0 Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. 0.030631379 0 0 Bank Ekspres A.Ş. 0.101450108 1 0 Bank Kapital Türk A.Ş. 0.996753613 1 1 Demirbank T.A.Ş. 0.317873829 1 0 Egebank A.Ş. 0.960282232 1 1 Eskişehir Bankası T.A.Ş. 0.966765353 1 1 Etibank A.Ş. 0.99489431 1 1 Interbank 0.968940121 1 1 Sümerbank A.Ş. 0.981451073 1 1 Türk Ticaret Bankası A.Ş. 0.996440603 1 1 Türkiye Tütüncüler Bankası Yaşarbank A.Ş. 0.901529247 1 1 Yurt Ticaret ve Kredi Bankası A.Ş. 0.997072272 1 1 Ulusal Bank T.A.Ş. 0.971942253 1 1

259 3)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/28/06 Time: 00:56 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C -11.24466 5.853465 -1.921027 0.0547 S2 -0.495935 0.188520 -2.630675 0.0085 G10 0.178386 0.078262 2.279339 0.0226 F2 1.317653 0.564840 2.332790 0.0197 K5 -0.339631 0.151090 -2.247877 0.0246 A2 0.069932 0.041833 1.671689 0.0946 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.324879 Akaike info criterion 0.815766 Sum squared resid 3.588565 Schwarz criterion 1.069098 Log likelihood -10.31532 Hannan-Quinn criter. 0.907363 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.257883 LR statistic (5 df) 34.72109 McFadden R-squared 0.627281 Probability(LR stat) 1.71E-06 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

S2,K5 VE A2 ARASINDA ÇOKLU DOĞRUSAL BAĞLANTI VAR

260 BANKALAR P(La)=1/(1+e(-z)) Gerçekleşen Tahmin Adabank A.Ş. 3.12101E-05 0 0 Akbank T.A.Ş. 0.002648317 0 0 Alternatif Bank A.Ş. 0.136023818 0 0 Anadolubank A.Ş. 0.518108152 0 1 Bayındırbank 0.19069663 1 0 Birleşik Türk Körfez Bankası A.Ş. 0.082696728 0 0 Denizbank A.Ş. 0.004818424 0 0 Ege Giyim Sanayicileri Bankası A.Ş. 0.92346012 1 1 Fiba Bank A.Ş. 4.21232E-08 0 0 Finans Bank A.Ş. 0.132039934 0 0 İktisat Bankası T.A.Ş. 0.986287895 1 1

Kentbank A.Ş. 0.599836187 1 1 Koçbank A.Ş. 0.049438683 0 0 Milli Aydın Bankası T.A.Ş. 0.993925865 1 1 MNG Bank A.Ş. 0.18306076 0 0 Oyak Bank A.Ş. 4.69874E-06 0 0 Pamukbank T.A.Ş. 0.012303583 0 0 Sitebank A.Ş. 0.999973256 1 1 Şekerbank T.A.Ş. 0.619466545 0 1 Tekstil Bankası A.Ş. 0.092970722 0 0 Toprakbank A.Ş. 0.95857426 1 1 Turkish Bank A.Ş. 0.669443351 0 1 Türk Dış Ticaret Bankası A.Ş. 0.096937738 0 0 Türk Ekonomi Bankası A.Ş. 0.079049351 0 0 Türkiye Garanti Bankası A.Ş. 0.020498822 0 0 Türkiye İmar Bankası T.A.Ş. 0.688162911 0 1 Türkiye İş Bankası A.Ş. 0.00025109 0 0 Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. 0.000209004 0 0 Bank Ekspres A.Ş. 0.3398923 1 0 Bank Kapital Türk A.Ş. 0.995529147 1 1 Demirbank T.A.Ş. 0.287870408 1 0 Egebank A.Ş. 0.960517892 1 1 Eskişehir Bankası T.A.Ş. 0.645869984 1 1 Etibank A.Ş. 0.986411545 1 1 Interbank 0.979380597 1 1 Sümerbank A.Ş. 0.907794571 1 1 Türk Ticaret Bankası A.Ş. 0.994677374 1 1 Türkiye Tütüncüler Bankası Yaşarbank A.Ş. 0.936055228 1 1 Yurt Ticaret ve Kredi Bankası A.Ş. 0.995813297 1 1 Ulusal Bank T.A.Ş. 0.92898136 1 1

261 4)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/28/06 Time: 00:12 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C 6.593956 2.572427 2.563322 0.0104 S2 -0.495935 0.188520 -2.630675 0.0085 G11 -0.178386 0.078262 -2.279339 0.0226 F2 1.317653 0.564840 2.332790 0.0197 K5 -0.339631 0.151090 -2.247877 0.0246 A2 0.069932 0.041833 1.671689 0.0946 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.324879 Akaike info criterion 0.815766 Sum squared resid 3.588565 Schwarz criterion 1.069098 Log likelihood -10.31532 Hannan-Quinn criter. 0.907363 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.257883 LR statistic (5 df) 34.72109 McFadden R-squared 0.627281 Probability(LR stat) 1.71E-06 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

S2, K5,A2 ARASINDA ÇOKLU DOĞRUSAL BAĞLANTI VAR

262 5)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 01/05/07 Time: 13:35 Sample(adjusted): 1 39 Included observations: 35 Excluded observations: 4 after adjusting endpoints Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C -14.77172 7.482375 -1.974202 0.0484 S1 -0.253250 0.117585 -2.153761 0.0313 F2 1.051111 0.481939 2.181005 0.0292 G10 0.207511 0.091407 2.270174 0.0232 Mean dependent var 0.400000 S.D. dependent var 0.497050 S.E. of regression 0.317590 Akaike info criterion 0.768063 Sum squared resid 3.126761 Schwarz criterion 0.945817 Log likelihood -9.441108 Hannan-Quinn criter. 0.829424 Restr. log likelihood -23.55541 Avg. log likelihood -0.269746 LR statistic (3 df) 28.22860 McFadden R-squared 0.599196 Probability(LR stat) 3.25E-06 Obs with Dep=0 21 Total obs 35 Obs with Dep=1 14

ÇOKLU DOĞRUSAL BAĞLANTI YOK

S1 F2 G10 S1 1 0.330396 -0.31411 F2 0.330396 1 -0.62127 G10 -0.31411 -0.62127 1

S1 F2 G10 S1 1.147388 -0.25273 0.203387 F2 -0.25273 1.684285 0.967017 G10 0.203387 0.967017 1.664668

263 BANKALAR P(La)=1/(1+e(-z)) Gerçekleşen Tahmin Adabank A.Ş. 1.68554E-06 0 0 Akbank T.A.Ş. 0.00137718 0 0 Alternatif Bank A.Ş. 0.048876849 0 0 Anadolubank A.Ş. 0.070575862 0 0 Bayındırbank 0.384761011 1 0 Birleşik Türk Körfez Bankası A.Ş. 0.09134082 0 0 Denizbank A.Ş. 0.002162206 0 0 Ege Giyim Sanayicileri Bankası A.Ş. 0.801160367 1 1 Fiba Bank A.Ş. 2.42434E-10 0 0 Finans Bank A.Ş. 0.318353998 0 0 İktisat Bankası T.A.Ş. 0.688489045 1 1

Kentbank A.Ş. 0.798980593 1 1 Koçbank A.Ş. 0.021870743 0 0 Milli Aydın Bankası T.A.Ş. 0.974333247 1 1 MNG Bank A.Ş. 0.187896609 0 0 Oyak Bank A.Ş. 0.013526718 0 0 Pamukbank T.A.Ş. 0.320098908 0 0 Sitebank A.Ş. 0.999260891 1 1 Şekerbank T.A.Ş. 0.280171212 0 0 Tekstil Bankası A.Ş. 0.072425854 0 0 Toprakbank A.Ş. 0.978514529 1 1 Turkish Bank A.Ş. 0.098858122 0 0 Türk Dış Ticaret Bankası A.Ş. 0.567930942 0 1 Türk Ekonomi Bankası A.Ş. 0.027052092 0 0 Türkiye Garanti Bankası A.Ş. 0.046646859 0 0 Türkiye İmar Bankası T.A.Ş. 0.844188675 0 1 Türkiye İş Bankası A.Ş. 0.002025793 0 0 Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. 0.001861089 0 0 Bank Ekspres A.Ş. 0.275090617 1 0 Bank Kapital Türk A.Ş. 0.989036543 1 1 Demirbank T.A.Ş. 0.178414136 1 0 Egebank A.Ş. 0.949231301 1 1 Eskişehir Bankası T.A.Ş. 0.721895028 1 1 Etibank A.Ş. 0.951722638 1 1 Interbank 0.999988065 1 1 Sümerbank A.Ş. 0.809705958 1 1 Türk Ticaret Bankası A.Ş. 0.995843819 1 1 Türkiye Tütüncüler Bankası Yaşarbank A.Ş. 0.957784013 1 1 Yurt Ticaret ve Kredi Bankası A.Ş. 0.993845851 1 1 Ulusal Bank T.A.Ş. 0.170181173 1 0

264 6)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/27/06 Time: 23:57 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C 4.426523 2.062488 2.146206 0.0319 S4 -0.402963 0.142626 -2.825318 0.0047 G11 -0.214132 0.081335 -2.632730 0.0085 F2 1.193354 0.529505 2.253715 0.0242 G9 -0.032926 0.015371 -2.142030 0.0322 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.307641 Akaike info criterion 0.746233 Sum squared resid 3.312498 Schwarz criterion 0.957343 Log likelihood -9.924669 Hannan-Quinn criter. 0.822564 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.248117 LR statistic (4 df) 35.50240 McFadden R-squared 0.641396 Probability(LR stat) 3.66E-07 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

ÇDB YOK ANCAK G11’İN KATSAYI İŞARETİ(-)

S4 G11 F2 G9 S4 1 -0.0538 0.065275 -0.7579 G11 -0.0538 1 0.571144 0.165788 F2 0.065275 0.571144 1 0.072238 G9 -0.7579 0.165788 0.072238 1

S4 G11 F2 G9 S4 2.432637 -0.01619 -0.2844 1.866926 G11 -0.01619 1.51939 -0.8521 -0.20262 F2 -0.2844 -0.8521 1.518525 -0.18398 G9 1.866926 -0.20262 -0.18398 2.461825

265 BANKALAR P(La)=1/(1+e(-z)) Gerçekleşen Tahmin Adabank A.Ş. 2.49019E-05 0 0 Akbank T.A.Ş. 0.001111135 0 0 Alternatif Bank A.Ş. 0.192971294 0 0 Anadolubank A.Ş. 0.18726075 0 0 Bayındırbank 0.243146549 1 0 Birleşik Türk Körfez Bankası A.Ş. 0.083541965 0 0 Denizbank A.Ş. 0.019880616 0 0 Ege Giyim Sanayicileri Bankası A.Ş. 0.957962864 1 1 Fiba Bank A.Ş. 8.46638E-06 0 0 Finans Bank A.Ş. 0.096184928 0 0 İktisat Bankası T.A.Ş. 0.995209753 1 1

Kentbank A.Ş. 0.589345701 1 1 Koçbank A.Ş. 0.023935364 0 0 Milli Aydın Bankası T.A.Ş. 0.999958736 1 1 MNG Bank A.Ş. 0.076425913 0 0 Oyak Bank A.Ş. 0.009073495 0 0 Pamukbank T.A.Ş. 0.230805145 0 0 Sitebank A.Ş. 0.999941244 1 1 Şekerbank T.A.Ş. 0.647792332 0 1 Tekstil Bankası A.Ş. 0.186620477 0 0 Toprakbank A.Ş. 0.964525878 1 1 Turkish Bank A.Ş. 0.847728718 0 1 Türk Dış Ticaret Bankası A.Ş. 0.066643799 0 0 Türk Ekonomi Bankası A.Ş. 0.009409382 0 0 Türkiye Garanti Bankası A.Ş. 0.07616907 0 0 Türkiye İmar Bankası T.A.Ş. 0.293455869 0 0 Türkiye İş Bankası A.Ş. 0.053914173 0 0 Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. 0.030549968 0 0 Bank Ekspres A.Ş. 0.223978372 1 0 Bank Kapital Türk A.Ş. 0.99507493 1 1 Demirbank T.A.Ş. 0.281393394 1 0 Egebank A.Ş. 0.88255094 1 1 Eskişehir Bankası T.A.Ş. 0.932939678 1 1 Etibank A.Ş. 0.957341458 1 1 Interbank 1 1 1 Sümerbank A.Ş. 0.947999276 1 1 Türk Ticaret Bankası A.Ş. 0.991694017 1 1 Türkiye Tütüncüler Bankası Yaşarbank A.Ş. 0.940255269 1 1 Yurt Ticaret ve Kredi Bankası A.Ş. 0.989654972 1 1 Ulusal Bank T.A.Ş. 0.973568031 1 1

266 7)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/27/06 Time: 23:27 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C 6.836741 2.547709 2.683486 0.0073 S4 -0.415749 0.160834 -2.584954 0.0097 A3 -0.194179 0.078421 -2.476113 0.0133 L1 -0.071947 0.041304 -1.741864 0.0815 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.335502 Akaike info criterion 0.834983 Sum squared resid 4.052212 Schwarz criterion 1.003871 Log likelihood -12.69967 Hannan-Quinn criter. 0.896048 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.317492 LR statistic (3 df) 29.95239 McFadden R-squared 0.541128 Probability(LR stat) 1.41E-06 Obs with Dep=0 21 Total obs 40

ÇDB YOK

S4 A3 L1 S4 1 -0.39036 0.326278 A3 -0.39036 1 -0.55624 L1 0.326278 -0.55624 1

S4 A3 L1 S4 1.204283 0.364235 -0.19033 A3 0.364235 1.558191 0.74789 L1 -0.19033 0.74789 1.478108

267 8)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/27/06 Time: 23:29 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C 6.453671 2.377823 2.714109 0.0066 S4 -0.385828 0.159567 -2.417961 0.0156 A3 -0.177097 0.074167 -2.387818 0.0169 L2 -0.058627 0.034150 -1.716765 0.0860 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.337595 Akaike info criterion 0.840274 Sum squared resid 4.102926 Schwarz criterion 1.009162 Log likelihood -12.80549 Hannan-Quinn criter. 0.901339 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.320137 LR statistic (3 df) 29.74076 McFadden R-squared 0.537305 Probability(LR stat) 1.56E-06 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

ÇDB YOK

S4 A3 L2 S4 1 -0.39036 0.431803 A3 -0.39036 1 -0.48938 L2 0.431803 -0.48938 1

S4 A3 L2 S4 1.296353 0.305197 -0.41041 A3 0.305197 1.386765 0.54687 L2 -0.41041 0.54687 1.444844

268 BANKALAR P(La)=1/(1+e(-z)) Gerçekleşen Tahmin Adabank A.Ş. 1.25737E-07 0 0 Akbank T.A.Ş. 0.035401458 0 0 Alternatif Bank A.Ş. 0.420169285 0 0 Anadolubank A.Ş. 0.380489799 0 0 Bayındırbank 0.194908785 1 0 Birleşik Türk Körfez Bankası A.Ş. 0.065629773 0 0 Denizbank A.Ş. 0.035299319 0 0 Ege Giyim Sanayicileri Bankası A.Ş. 0.879582808 1 1 Fiba Bank A.Ş. 4.14342E-09 0 0 Finans Bank A.Ş. 0.052009677 0 0 İktisat Bankası T.A.Ş. 1 1 1

Kentbank A.Ş. 0.88342243 1 1 Koçbank A.Ş. 0.548733594 0 1 Milli Aydın Bankası T.A.Ş. 0.998106799 1 1 MNG Bank A.Ş. 0.008670804 0 0 Oyak Bank A.Ş. 0.00257072 0 0 Pamukbank T.A.Ş. 0.430983163 0 0 Sitebank A.Ş. 0.980899577 1 1 Şekerbank T.A.Ş. 0.68515633 0 1 Tekstil Bankası A.Ş. 0.072169396 0 0 Toprakbank A.Ş. 0.573488291 1 1 Turkish Bank A.Ş. 0.066775222 0 0 Türk Dış Ticaret Bankası A.Ş. 0.022179189 0 0 Türk Ekonomi Bankası A.Ş. 0.048805656 0 0 Türkiye Garanti Bankası A.Ş. 0.353100576 0 0 Türkiye İmar Bankası T.A.Ş. 0.501812317 0 1 Türkiye İş Bankası A.Ş. 0.212551661 0 0 Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. 0.12952002 0 0 Bank Ekspres A.Ş. 0.308025038 1 0 Bank Kapital Türk A.Ş. 0.949542678 1 1 Demirbank T.A.Ş. 0.071841921 1 0 Egebank A.Ş. 0.836803312 1 1 Eskişehir Bankası T.A.Ş. 0.901528235 1 1 Etibank A.Ş. 0.872771522 1 1 Interbank 1 1 1 Sümerbank A.Ş. 0.708882888 1 1 Türk Ticaret Bankası A.Ş. 0.858473217 1 1 Türkiye Tütüncüler Bankası Yaşarbank A.Ş. 0.923049876 1 1 Yurt Ticaret ve Kredi Bankası A.Ş. 0.989316407 1 1 Ulusal Bank T.A.Ş. 0.997338692 1 1

269 9)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/27/06 Time: 22:55 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C 7.362988 2.644732 2.784020 0.0054 S4 -0.433399 0.163088 -2.657455 0.0079 G11 -0.154012 0.060592 -2.541806 0.0110 L1 -0.024929 0.030050 -0.829604 0.4068 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.334124 Akaike info criterion 0.823722 Sum squared resid 4.018996 Schwarz criterion 0.992610 Log likelihood -12.47445 Hannan-Quinn criter. 0.884787 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.311861 LR statistic (3 df) 30.40284 McFadden R-squared 0.549266 Probability(LR stat) 1.14E-06 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

10)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/27/06 Time: 22:57 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C 7.334247 2.611784 2.808136 0.0050 S4 -0.420684 0.163897 -2.566759 0.0103 G11 -0.150789 0.060667 -2.485500 0.0129 L2 -0.023167 0.026892 -0.861497 0.3890 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.333585 Akaike info criterion 0.822043 Sum squared resid 4.006053 Schwarz criterion 0.990931 Log likelihood -12.44086 Hannan-Quinn criter. 0.883107 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.311021 LR statistic (3 df) 30.47002 McFadden R-squared 0.550480 Probability(LR stat) 1.10E-06 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

270 11)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/27/06 Time: 22:58 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C 4.437448 2.338351 1.897683 0.0577 S4 -0.397178 0.145361 -2.732346 0.0063 G11 -0.190929 0.069711 -2.738865 0.0062 F1 1.270545 0.782227 1.624267 0.1043 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.323566 Akaike info criterion 0.772534 Sum squared resid 3.769028 Schwarz criterion 0.941422 Log likelihood -11.45067 Hannan-Quinn criter. 0.833598 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.286267 LR statistic (3 df) 32.45038 McFadden R-squared 0.586258 Probability(LR stat) 4.21E-07 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

271 12)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/28/06 Time: 00:42 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C -19.63998 8.282822 -2.371170 0.0177 S4 -0.592857 0.218031 -2.719142 0.0065 G10 0.261758 0.107501 2.434939 0.0149 F2 1.501179 0.729371 2.058184 0.0396 K5 -0.333920 0.139363 -2.396043 0.0166 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.289600 Akaike info criterion 0.710087 Sum squared resid 2.935386 Schwarz criterion 0.921197 Log likelihood -9.201747 Hannan-Quinn criter. 0.786418 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.230044 LR statistic (4 df) 36.94824 McFadden R-squared 0.667517 Probability(LR stat) 1.85E-07 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

Çoklu doğrusal bağlantı var

K5 G10 S4 F2 K5 1 -0.12758 -0.95153 0.013391 G10 -0.12758 1 0.053803 -0.57114 S4 -0.95153 0.053803 1 0.065275 F2 0.013391 -0.57114 0.065275 1

K5 G10 S4 F2 K5 11.46222 0.565096 10.91172 -0.543 G10 0.565096 1.530574 0.400495 0.840469 S4 10.91172 0.400495 11.40451 -0.6618 F2 -0.543 0.840469 -0.6618 1.530499

272 13)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/28/06 Time: 00:45 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C -16.30815 6.487659 -2.513718 0.0119 S4 -0.472942 0.164913 -2.867831 0.0041 G10 0.211931 0.080125 2.645014 0.0082 F2 1.232252 0.562847 2.189319 0.0286 K6 -0.938296 0.392273 -2.391946 0.0168 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.308675 Akaike info criterion 0.757365 Sum squared resid 3.334803 Schwarz criterion 0.968475 Log likelihood -10.14730 Hannan-Quinn criter. 0.833696 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.253682 LR statistic (4 df) 35.05714 McFadden R-squared 0.633352 Probability(LR stat) 4.52E-07 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

Çoklu doğrusal bağlantı var

G10 S4 F2 K6 G10 1 0.053803 -0.57114 -0.154 S4 0.053803 1 0.065275 -0.9328 F2 -0.57114 0.065275 1 0.04538 K6 -0.154 -0.9328 0.04538 1

G10 S4 F2 K6 G10 1.5379 0.37726 0.828726 0.551137 S4 0.37726 8.546598 -0.70828 8.062484 F2 0.828726 -0.70828 1.546931 -0.60326 K6 0.551137 8.062484 -0.60326 8.632914

273 14)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/27/06 Time: 23:43 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C 6.535798 2.961102 2.207218 0.0273 S4 -0.592857 0.218031 -2.719142 0.0065 G11 -0.261758 0.107501 -2.434939 0.0149 F2 1.501179 0.729371 2.058184 0.0396 K5 -0.333920 0.139363 -2.396042 0.0166 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.289600 Akaike info criterion 0.710087 Sum squared resid 2.935386 Schwarz criterion 0.921197 Log likelihood -9.201747 Hannan-Quinn criter. 0.786418 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.230044 LR statistic (4 df) 36.94824 McFadden R-squared 0.667517 Probability(LR stat) 1.85E-07 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

Çoklu doğrusal bağlantı var

S4 G11 F2 K5 S4 1 -0.0538 0.065275 -0.95153 G11 -0.0538 1 0.571144 0.127577 F2 0.065275 0.571144 1 0.013391 K5 -0.95153 0.127577 0.013391 1

S4 G11 F2 K5 S4 11.40451 -0.4005 -0.6618 10.91172 G11 -0.4005 1.530574 -0.84047 -0.5651 F2 -0.6618 -0.84047 1.530499 -0.543 K5 10.91172 -0.5651 -0.543 11.46222

274 15)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/27/06 Time: 23:45 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C 4.884955 2.171718 2.249351 0.0245 S4 -0.472942 0.164913 -2.867831 0.0041 G11 -0.211931 0.080125 -2.645014 0.0082 F2 1.232252 0.562847 2.189319 0.0286 K6 -0.938296 0.392273 -2.391946 0.0168 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.308675 Akaike info criterion 0.757365 Sum squared resid 3.334803 Schwarz criterion 0.968475 Log likelihood -10.14730 Hannan-Quinn criter. 0.833696 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.253682 LR statistic (4 df) 35.05714 McFadden R-squared 0.633352 Probability(LR stat) 4.52E-07 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

Çoklu doğrusal bağlantı var

S4 G11 F2 K6 S4 1 -0.0538 0.065275 -0.9328 G11 -0.0538 1 0.571144 0.154001 F2 0.065275 0.571144 1 0.04538 K6 -0.9328 0.154001 0.04538 1

S4 G11 F2 K6 S4 8.546598 -0.37726 -0.70828 8.062484 G11 -0.37726 1.5379 -0.82873 -0.55114 F2 -0.70828 -0.82873 1.546931 -0.60326 K6 8.062484 -0.55114 -0.60326 8.632914

275 16)

Dependent Variable: Y Method: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing) Date: 12/27/06 Time: 23:50 Sample: 1 40 Included observations: 40 Convergence achieved after 7 iterations Covariance matrix computed using second derivatives Variable Coefficient Std. Errorz-Statistic Prob. C 6.265357 2.400908 2.609578 0.0091 S2 -0.466521 0.186216 -2.505274 0.0122 G11 -0.173466 0.073983 -2.344674 0.0190 F2 1.276957 0.513347 2.487514 0.0129 K5 -0.131965 0.072384 -1.823134 0.0683 Mean dependent var 0.475000 S.D. dependent var 0.505736 S.E. of regression 0.325909 Akaike info criterion 0.792272 Sum squared resid 3.717590 Schwarz criterion 1.003382 Log likelihood -10.84544 Hannan-Quinn criter. 0.868603 Restr. log likelihood -27.67587 Avg. log likelihood -0.271136 LR statistic (4 df) 33.66084 McFadden R-squared 0.608126 Probability(LR stat) 8.75E-07 Obs with Dep=0 21 Total obs 40 Obs with Dep=1 19

ÇDB VAR

K5 F2 G11 S2 K5 1 0.013391 0.127577 -0.90316 F2 0.013391 1 0.571144 0.114958 G11 0.127577 0.571144 1 0.003221 S2 -0.90316 0.114958 0.003221 1

K5 F2 G11 S2 K5 6.078854 -0.39304 -0.56887 5.537218 F2 -0.39304 1.538276 -0.82673 -0.52916 G11 -0.56887 -0.82673 1.546122 -0.42373 S2 5.537218 -0.52916 -0.42373 6.063212

276